|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
KRİZLE GELEN FIRSAT
KALİTE KONTROLÜ VE MÜŞTERİ
MEMNUNİYETİ
MÜŞTERİ MEMNUNU NİYETİ
BAŞARILI KİMSELERİN ORTAK ÖZELLİĞİ
DOKUZ İSRAFIN SEBEBİ
DEPREM-İNŞAAT-HIRSIZLIK
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
Ahmet AŞIK
-
1948 doğumluyum. Çorum'da hayata gözlerimi
açmışım. İlk,orta ve liseyi Çorum'da tamamladım. Son çok
başarılı bir talebeydim. Hepsini derece ile bitirdim.
-
Şimdi olduğu gibi;bizim zamanımızda öğretim
vardı ama eğitim yoktu,yönlendirme yapılmıyordu. Beceriler
ortaya çıkmıyordu. Talebe istikbalini,tercihini tesadüflere bırakmıştı.
İşte böyle bir ortamda bizde İnşaat Mühendisi olmaya karar verdik.
Bu tercihte babamın İnşaat Müteahhitti olması, başarılı bir iş adamı
olması etkili oldu sanıyorum. Bu meslek;bende öyle bir sabit fikir oldu
ki;birinci üniversite imtihanda inşaat hariç; tıp, eczacılık, siyasal,
makine gibi branşlarını kazanmama rağmen bir yıl bekledim.
Ertesi yıl İTÜ İnşaat Fakültesini kazandım. Bu azmimi neticeye
ulaştırmamı taktir etmiyor değilim. Ancak çok
çalıştığım, çok emek sarf ettiğim, hayatımın gençlik
yıllarından çok fedakarlık yaparak elde ettiğim
mesleğime yani İnşaat Mühendisliğine ancak 6
yıl ayırabildim.
-
Kim, kimi terk etti
kesin bir şey diyemiyorum, fakat yeni
işimden çok memnunum yani ; Gazetecilikten. Bu meslekte
çevremi daha iyi tanıdım ve tanındım.Güzel olan ne Varsa bu
mesleğimde elde ettim. İtibarımı, sevecenliğimi,yeni kişiliğimi bu
işime borçluyum. İnsanları tanımak, onlar için fedakarlık
yapmak,sıkıntılarını gidermek, dertlerine ortak olmak çok güzel
duyguların gelişmesine sebep oldu.
-
Kiminle karşılaşsam,bu kardeşime nasıl
faydalı olabilirim diye düşündüren ulvi duyguları bu
ortamda kazandım.
-
Yazmayı çok seviyorum ancak; bazı
özel günlerde,özel çıkarılan ilave gazetelerinde ve yazı isteyen
mecmualara yazabildim. Ama bir şeyi unuttum. 4 yıl Milli
Fikir Mecmuasını arkadaşlarımızla çıkardık. Yayıncılık
hayatımın başlangıcı sayılabilir. 1976 da başlayan bu yayın 1979 da sona
ermişti. Yayın kişiliğimi bu çalışmaya borçluyum. Yayıncılıkta
daha çok idareci sıfatıyla rol aldım. İşin başında gazeteyi
dağıtan,haber yapan haber kaynaklarını araştıran,koşan idim. Şimdi bu
işleri ve daha birçok işleri yapan arkadaşlarım
var. Yani Holdingin bütün şubeleri ve yetkilisi var.
-
Ben ise;daha çok idarecilik yapabiliyorum
Zor yetişiyorum. Sosyal etkinliklere iştirakim azaldı,ama arkadaşlarım
bu açığımı çok iyi kapatıyorlar. Müessesenin
etkinliğini dorukta tutuyoruz.
-
Gazetecilik hayatımın her
günü bir hatıradır. Önemli olmayanı yok
gibi, çok enteresan olaylarla iç içe
yaşadım ve çok dolu bir hayatım oldu. İnsanların
sıkıntılarını yayınlayarak yaptığımız yardım hatıralarımın en dinamik
olanlarıdır. Şahsımı heyecanlandıran bir hatıram
aklıma geldi: Yıl 1982. Çorum Valisi Ahmet Özer Bey.
Bir köye elektrik verilişi dolayısıyla diğer gazeteci arkadaşlarım ve
bürokratlarla beraberiz. Vali Bey konuşmasını yaptı ve açılış
konuşması ve kurdele kesimi için beni davet kürsüye davet
etti. Beklemiyordum ve onun için çok heyecanlandım. Hayatımın en
heyecanlı konuşmasını yaptım ve kurdele kestim.
Sonradan bir çok kurdele kestim ama,bunun gibi heyecanlı
olmadı. Herhalde her şeyin ilki güzel. Bu meslek,kitleleri
etkilemek bakımından çok cazip. İnsanları kendisine
çekiyor. İyi niyetli insanların elinde bir hizmet müessesesi olurken,
kötü niyetli ellerde silahtan farkı yoktur.
-
Mahalli basında yayınlanmakta ve
Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde
yazıları bulunmaktadır
-
Bu “sanal mülakat”a teşekkür eder,
yarar getirmesini temenni ederim
Yayınevimizin basılmış ve
sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KRİZLE GELEN FIRSAT
- İş
Dünyamız art arda gelen Ekonomik depremlerle sarsılıyor. Depremler
nasıl sağlam yapıları yıpratıyor, sağlam olmayanları yıkıyor ise
Ekonomik depremlerde şirketleri yıpratıyor veya yıkıyor.
- Öyleyse işi başından sağlam
tutmalıyız yani şirketlerimizi sağlam kurmalıyız.
- Bunun
için şirket kültürünü ve bu kültürü oluşturan esasları iyi
öğrenmeliyiz. Bu esaslardan hiçbir taviz vermeden yola çıkmalıyız.
Böyle yola çıkan şirketler krizlerden fazla hasar almadan çıkarlar.
Ufak bir ekonomik Check-Up ile önleyici tedbirleri tespit edip krizi
atlatırlar.
- Şirket
kültürünü yakalayamayan işletmeler sadece kalite verimlilik satış ve
kâra odaklı düşündükleri için böyle ekonomik krizlerde lazım olacak;
-
Çalışanların gönülden katılacakları bir var oluş sebebi, onlara
heyecan veren bir vizyon, herkesin anlayabileceği ve katkıda
bulunabileceği bir strateji, öğrenmeyi öğrenmiş, değişimin farkında
olan ve onları elden geldiğince uygulayan, iletişim kanallarının açık
olduğu, takım anlayışının benimsendiği, liderlik kültürünün her
kademede hakim olduğu müşteri odaklı bir kültürden mahrumdurlar.
- Ama böyle bir şirket yapınız varsa
marka olmayı becerir ve markanıza olan güven sayesinde müşteriniz ve
tedarikçilerinizle el ele vererek krizden en az zararla sıyrılırsınız.
Hiçbir zaman unutmamalıyız ki, uzman kişileriniz, sürekli eğitiminiz,
müşteri memnuniyetini temin eden çalışmalarınız yoksa yapacağınız
hiçbir şey yoktur. Krizlerde rüzgârın önündeki yaprak gibisiniz
demektir. Tesadüflerin bir araya gelmesi ile kurtulabilirsiniz. Ancak
yeniden büyümek artık hayaldir. Müşterinizi kaybetmişsiniz ve
itibarınız bitmiştir. Rekabet gücünüz kalmamıştır.
-
Dünyanın önde gelen iki perakende otoritesi olan Joseph Siegel ve
Donald Green'in ülkemiz mağazacılarına önerileri:
- 1-Kriz
Dönemlerinde Fiyatlarınızı artırmayın!
-
Seminerde Türkiye' dekine benzer krizleri yaşayan Orta ve Güney
Amerika ülkelerinden örnekler verildi. Krizde başarılı olmanın en
önemli noktalarından biri olarak fiyat stratejisi anlatıldı.
Otoriteler, fiyatların artırılmamasını, halkın alım gücünün zaten
düştüğünü, fiyat artışlarının satışları daha da düşüreceğini
açıkladılar.
-
2-Promosyonlara ağırlık verin!
-
Otoriteler satışların artırılması için promosyonların önemini
vurguladılar. Satışı artırıcı 120 değişik uygulamanın anlatıldığı
seminerden ilginç Promosyon önerileri
- -Sadece
mağaza indirim yapmasın, üreticiler de müşteriye ilave indirim
sağlasınlar.
- -Mağazaya hazine sandığı
koyun, Müşterilerinize de anahtar ağıtın. Anahtarı sandığı açan
müşteriler anında ödüller ve indirimler kazansınlar.
-
3-Verimli Çalışın!
- -Fazla
stok taşımayın. Stok planlamasını çok hassas yapın.
-
-Satılmayan ürünü hemen indirime koyun. Satılmayan ürün için indirim
dışında promosyon yapmayın.
-
-Satılan ürününüzü daha çok satmak için çabalayın.
-
-Müşteri iadelerinde müşteriden yana tavır alın.
-
-Sürekli yenilik yapın. Yenilik satar.
-
-İçinize kapanmayın. Reklamlarla, Promosyonlarla sürekli
müşterilerinize ulaşın.
- En iyi
Pazar hedefiniz mevcut müşterilerinizdir! Faydalı olacağı kanaati ile
bazı terimleri tanımlamak istiyorum.
- Vizyon:
Günümüzde en çok kullanılan ancak en az anlaşılan bir kelime bazı
tanımları,
- -Sıra
dışılık,
-
-İnsanlar bir arada tutan değerler,
-
-İnsanları Harekâta geçiren cüretkar amaçlar,
- -Bir
Organizasyonun var oluş sebepleri,
- -Olmak
istediğimiz hayalini kurduğumuz şeyler.
- Öz
İdeoloji: Bir organizasyonun zamana karşı değişmeden kalan değerleri
şirketlerde değişim süreklidir.
- Büyük
Şirketler asla değişmemesi gerekenle değişime açık olması gerekeni
fark eder. “ Özü koru gelişmeyi teşvik et“ kavramını kendine rehber
edinir.
- Öz
Değerler: Organizasyonun temel ve kalıcı ilkeleri; dışarıdan onaya
ihtiyacı olmayan, zamandan bağımsız yol gösterici ilkeler. Adeta dini
ilkeler gibi inanılır.
- -İnsana
saygı,
-
-Müşteri velinimettir,
- -Daima
yenilik ve farklılık,
- -Sıra
dışı olmalıyız,
- Öz
Hedefler: Organizasyonun temel var oluş sebebi ruhudur. En az yüz yıl
sürmelidir. Ufukta yol gösterici bir yıldız gibidir. Takip edilir ama
ulaşılamaz.
-
-Dünyada yaşam standartlarını yükseltmek,
-
-İnsanları mutlu etmek,
- -Sosyal
değişimde bir model olmak,
-
-Kadınlara sınırsız fırsatlar vermek,
-
-İslamiyet’i dünyaya tanıtmak!
- Bütün
dünya bunları anlıyor ve yapıyor darısı bizim başımıza.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KALİTE KONTROLÜ VE MÜŞTERİ
MEMNUNİYETİ
- 4077 Sayılı Tüketicinin
Korunması Kanunundan:
-
Tüketicilerin bu kanundan istifade edebilmeleri için aldığı malların;
-
-Detaylı faturaları,
-
-Garanti belgesi,
-
-Tanıtma ve kullanma kılavuzu,
- -Mala
ilişkin faturanın; tarih ve numarası ile bandrol ve seri numarasının
yazılı olmasına, Tüketiciler dikkat etmelidirler.
- Alaca yol ayrımından,
Çorum istikametine her sabah 300'e yakın kamyonet, panelvan
girmektedir.
- Hepside satılacak malları
taşıyor. Kayseri ve Niğde istikametinden gelen ne kadar mal varsa
Çorum pazarında teşhir’i endam etmektedir. Bu kusurlu mallar daha çok
köylerimizde satılmakta, hayır adeta kapışılmakta. Ödemesini harmana
bile yapman mümkün gibi, çok kolay ödeme şartlarında pazarlanmakta.
Fatura yok, irsaliye yok, imalat numarası, fabrika çıkışı yok, yani
alanın elinde kalan, şikâyetçi olacak imkânları hep tıkanmış
garantisiz bir alışveriş.
- Tüketiciyi Koruma Kanunu
çıkartılmış. Ancak insanlar bundan nasıl istifade edecek.
Bilgilendirme yok. Kanun çıktı ya yeter diye düşünülmemeli.
- Bilgisizlik devam ettikçe,
bu mallar sahip bulacak kusurlu mallar satışı devam edecektir.
Vatandaşa eğitim veremiyorsak bu kusurlu malların, kalitesiz malların
imalatını önleyemeyiz. Sadece maliye kontrolü yetmez, kalite kontrolü
yapılmalıdır. Cezalar caydırıcı olmalı ve uygulanmalıdır.
- Hem kusurlu mal satacaksın
hem de garantisi olmayacak veya garantiye girmemesi için tedbirler
alacaksın (Fatura vermek gibi) cezası çok büyük 250 milyonun
üzerinde. İmalattan nihai satıcıya kadar her kez mesul! Tüketici bunu
bilmiyor. Satan çok cesur, imalatçı korkmuyor. Uygulama yok Kanun
yapılmış ya yeter diye düşünülmemeli.
- Bunun canlı misallerini
yakın zamanda yaşadım. Aldığım malın garanti belgesi geçersiz çıktı
şikâyetçi oldum. Firma haber alınca peşimi bırakmadı, yalvar yakar
dilekçemizi geri almak zorunda kaldım. Malın yenisini verdiler yoksa
270 milyon ceza ödeyeceklerdi. Bunları bizde, satıcı da bilmeli.
- Yeni aldığımız bir kazağın
ilk defa giyerken yüzümüze "Kontrol edildi No:51" yazan küçük yuvarlak
bir çıkartmanın yapıştığı odlu mu daha önce 51 numaralı kontrolcü
tarafından dikkatlice incelendiğini gösterir.
- Bu kalite kontrolü
konusunda doğru yönde atılmış bir adımdır, fakat bu işleme direkt
olarak o kontrolü yapan kişiye karşı bir sorumluluk yükleme olayı
yoktur.
- Yaptığımız her işin
üzerine kendi adımızı ve telefon numaramızı yapıştırsaydık nasıl
olurdu hiç düşündünüz mü? Eminim ki, insanlar yaptıkları işin bütün
detaylarıyla büyük bir dikkatle ilgilenirlerdi. Çünkü tatmin olmamış
bir müşteri o insanı gecenin bir yarısı telefonla arayarak şikâyetini
ya da yakınmalarını iletebilirdi.
- Bu yakınmalar aslında
insanların ve bizim en doğal hakkımızdır, ortada yanlış olan bir şey
varsa düzeltilmeli, giderilmelidir. Kul hakkı denilen olay gerçekten
ciddiye alınması gereken bir konudur.
- Herhangi bir şeyi satarız.
Bunu alan kişi imalatından kimin sorumlu olduğunu bilmez. Bu doğrudur
fakat bu işin sorumlusunun bilinmesi sorumsuzluk yapılmasını
gerektirmez. İşin her safhasında ciddi çalışmak gerektir. Karşıdaki
insana yaptığımız her hareketimizde her işimizde kul hakkını da
gözetmeliyiz.
- Geçmişte İhlas Holding'in
başarısından etkilenen bir Alman işadamı Dr. Enver ÖREN'E Avrupalı
işadamları ile Türk işadamları arasında ki farkı sormuştu. Dr. Enver
ÖREN'İN yanıtı bana çok anlamlı gelmişti. "Bir Avrupalı 'nasıl en
büyük binayı yaparım' , 'nasıl en başarılı insan ben olabilirim', ya
da ' en çok parayı nasıl kazanırım' diye sorar, bir Müslüman ise tabii
ki birçok 'nasıl'lar soracaktır ama öncelikle 'neden' diye sorar.
Eğer cevabı 'Allah-ü Teala için' ise o işe sarılıp yapar, eğer yanıt
başka bir şey olursa o zaman boş ve gereksiz bir uğraş olur diye o işi
yapmaz" demişti.
- Biz yaptığımız her işte en
iyi olmayı amaçlamalıyız. Bütün işlerimizde kendimizi olduğu kadar
aynı zamanda insanoğlunu da temsil ediyoruz. Bu bilinçle ürünümüzün ve
servisimizin en iyi olması için çalışmalı, en dürüst ve en teşkilatlı
servisi sunmalıyız.
- Özetle bizim yapmamız
gereken üzerimize adımızı ve telefon numaramızı koymaktan
çekinmeyeceğimiz hizmetler ve ürünler, imal etmek ya da pazarlamak
olmalıdır. Bu dikkat ve özveriyle çalışıldığında ise belki
müşterilerden memnuniyet ve teşekkür dolu telefonlar almaya başlarız.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MÜŞTERİ MEMNUNUNİYETİ
- Doğru
seçilmiş elemanlar, başardıkları hizmetin en önemli unsurudur. Ne
kadar doğru bir söz! Her türlü çalışanların seçimi bir risk içerir. Bu
risk, özellikle seçim müşteri hizmetleri servisi için yapılıyorsa daha
da artar. En ön saf ta çalışan elemandan tutunda arka saftaki
elemanlara kadar müşteri arasında kurulan iletişim, şirketin
başarısının en önemli unsurudur.
- Müşteri
servisinde nazik bir elemanın müşteri üzerinde bırakmaya çalıştığı
küçük bir etki kimi zaman inanılmaz boyutlara ulaşır. Yapılan
araştırmalara göre, tüketiciler kendilerinde saygın bir izlenim
uyandıran şirketin ürünlerini almayı tercih ediyorlar. Peki, bu
izlenim nasıl bırakılıyor?
- Belki
duymuşsunuzdur ya da okumuşsunuzdur. Yönetme ve Yükselme Sanatı adlı
kitabı. Bana göre bir yöneticinin okuması gereken bir kitap bu. Çok
güzel örneklemelerle dev şirketleri şirket yapan incelikleri
anlatıyor. Meselâ dünyanın en iyi beş şirketinden biri olan IBM ve Mc
Donalds, başarısını müşteriye gösterdikleri yakın ilgiye başlıyorlar.
Bir misalle anlatayım isterseniz; Bill Gates. Çoğunuz duymuşsunuzdur
adını, dünyanın en iyi mühendislerinden ve pazarlamacılarından. IBM
deki başarısı tartışılmaz. Elinde çantası kapı kapı dola şıp cep
bilgisayarı satan bu adam bir kaç ay sonra aynı adresleri bu kez de
şikâyetleri dinlemek için dolaşıyor.
-
Şikâyeti olanlar bile yakın ilgi ve alakadan küçük sorunlarını dile
getirme ihtiyacını bile hissetmeden bir sorun olursa servis ile
hallettiririz diyerek memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Bill Gates
gibi büyük bir mühendis bunu yaparak hem şirketini hem de adını Dev
Şirketler, Büyük insanlar arasına yazdırıyor.
- Birde
başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. İnanın bu olay beni çok
etkiledi. Bir iş gezisinden dönüyorduk ve bir kaç arkadaş yol
kenarında bir fast - food da durup bir şeyler yemek için arabadan
indik. Kafamı kaldırdığımda şöyle bir tabela gördüm: Mc Do-nalds.
İçeri girdik, bir kafeterya havası ya da bir lokanta havası yoktu
içeride. Ne aşırı yemek kokuları ne de alıştığımız lokanta masaları!
İçerisi öyle ferahlatıcıydı ki, iştahımın bir kat daha arttığını
hissetmiştim. Self - Servis olduğunu öğrenince kalkıp
Hamburgerlerimizi ve içeceklerimizi aldık. Yemekler yenilip sohbetler
başlayınca bunu çayla pekiştirelim dedik ve garsondan bize üç çay
getirmesini rica ettik. Garson olduğunu söyleyerek şef garsonun yanına
gitti. Kısa bir süre sonra, şef garson elinde üç çay ve küçük keklerle
gelerek "ikramımızdır" dedi.
- İşte
müşteri hizmeti budur diyerek şef garsona büyümenizin sebebini şimdi
daha iyi anlıyorum. İşte müşteri memnuniyeti budur dedim.
- Biraz
öncede belirttiğim gibi, önce müşteri hizmeti, ardından müşteri
memnuniyeti. Hiç bir ürün dört dörtlük değildir. Ama hizmetler dört
dörtlük olabilir. Problemli bir üründen doğan bir şikâyetler sonucunda
hem şirket, hem yönetici hem de çalışanlar zarar görür çoğu zaman.
Ancak iyi bir sonuca bağlamak sizin elinizde, elemanlarınızın elinde!
- Ufacık
bir tebessüm, biraz ilgi, biraz hoşgörü! İşte size kazanılmış beş
müşteri. Aksi olsaydı kaybedilmiş en az on müşteri. Çünkü insanlar
memnuniyetlerini çok az kişiye şikâyetlerini ise önlerine gelen
herkese anlatırlar. Çünkü müşteri her zaman haklıdır ve bir işyerine
girdiğinde alış veriş yapmasa da aslan kesilir. Bir tüketici olarak
bizde böyleyiz, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda bunu herkesin
bilmesini isteriz. Mağdur duruma düşmek tabiri caiz ise aldatılmış
duruma düşmek hoşumuza gitmez ve bir volkan gibi patlarız.
- İşte
bütün bu olacaklara karşı şirketler artık önlemlerini aldı, almaya
başladı en azından.
- Büyük
bir mağaza ya da marketlere girdiğimizde bizleri Halkla İlişkiler
biriminin bulunduğu bürolar karşılıyor artık. İçerisinde ilk bakışta
içinizi ısıtan insanlar var ve her fırsatta size gülümsüyorlar. Ve
bana göre iş orada bitiyor. Gülümsemenin hiç bir maliyeti hiç bir
külfeti yok ama birçok şeyi satın alabiliyor. Eğer bir yöneticiyseniz,
bir mağazanız ya da bir alış veriş merkeziniz varsa bir Halkla
İlişkiler biriminiz olmalı, olmalı ki insanlar şikâyet ve memnuniye!
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BAŞARILI KİMSELERİN ORTAK
ÖZELLİĞİ
- Uykumuzun en mühim bölümü,
uykuya daldıktan sonraki ilk üç saatidir. Derin uyku denilen bu süre
içinde, vücudumuz ihtiyacı olan dinlen meyi sağlar. Uykunun ikinci
bölümü olan rüya bölümünde vücut rahatlamıştır ve uyanmaya hazırdır.
İnsanın iş hayatında başarılı olmasında uykunun önemli bir yeri
vardır. Bunun için devamlı araştırma yapılan alanlardan biride
uykudur. Uyku müddeti hakkında bu güne kadar yaygın kanaate göre
yetişkinlerin günde 6 ile 8 saat uykuya ihtiyacı vardır. Ancak Amerika
San Diego Üniversitesi araştırmacıları, günde 5 saat uykunun yetişkin
bir insana kâfi geleceğini bildiriyorlar.
- Fazla uyku zararlıdır.
Avrupa uyku araştırmaları kurulu başkanı olan Dr. J. Zulley, uyku
lâboratuarında, üzerinde araştırma yaptığı insanların, günde beş
saatlik uykuyla yetindiklerini ve normal bir hayat sürdürdüklerini
kaydederek, yetişkinlerin günde 7-8 saat uyuması gerektiği yolundaki
inancın yanlış olduğunu bildirmektedir. Günde 9 saat uyuyanların aynı
zindeliği ve dinamiği göstermedikleri tecrübelerle tespit edilmiştir.
Peygamberimiz: Gece uykusunun fazla olmasına işaretle; Hz. Süleyman'a
annesinin "Oğulcuğum, geceleyin fazla uyuma! Zira fazla uyku insanı
kıyamette fakir bırakır" dediğini nakleder. Uzmanlar beş saatlik
uykunun, insana yeteceğini söylemektedirler. Fakat ortalama 8 saat
uyuyan bir insanın, bunu bir günde 5 saate indirmesi zordur. Bu ani
iniş, performans ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olabilir. J.Zulley,
her hafta ortalama olarak yarım saat daha az uyuyarak, sağlıklı bir
şekilde 5 saatlik uykuya erişebileceğini bildirmektedir. Yemek, uyumak
ve konuşmak birer beşeri ihtiyaçtır. Ama bunların fazlası zararlı
olabilmektedir. Almanya'nın haftalık Bunte Dergisinde çıkan bir
haberde, aşırı uykunun da uykusuzluğun meydana getirdiği baş ağrısı,
tansiyon bozukluğu, asabiyet gibi şikayetlere sebep olabildiği yer
almaktadır. Uyku, yorgunluğun ilacı değildir. Bilhassa sekiz saati
aşan uykular, insanı bezginleştirerek yorgunluk hissini
artırmaktadır. Doktorlar, uzun uyumak yerine, gün içerisinde
kestirmeyi tavsiye ediyorlar.
- Günde 8 saat uyumanın bir
diğer zararı da insanın ömrünün üçte birini uykuda geçirmesidir. Buna
göre 72 sene yaşayan bir insan, hayatının 24 yılını uykuda geçirmiş
demektir. Eğer insan günde 8 saat yerine 5 saat uyursa, ömrünün dokuz
senesini ziyan olmaktan kurtarır. Başarıları herkes tarafından kabul
edilen meşhur kimselerin özel hayatları incelendiğimizde, az
uyuduklarını görmekteyiz. Demek ki; başarılı olanların ortak özelliği
az uyumaktır. Ömür bir sermayedir. Her an tüketilmektedir. Dünya ise
ahretin tarlasıdır. İnsan bu dünyada ne ekerse, ahrette onu
biçecektir. Böylece bir ebedi kar-zarar deveranında, insan ömrünü
uykuda heba etmemelidir.
-
Müslüman günlük nizamın başında gelen, akşam erken yatmak ve sabah
erken kalkmaktır. Müslüman'ın günü, güneş üzerine doğmadan başlar.
- Enes b. Malik
Hazretlerinin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte Peygamberimizin:
"Sabah namazından sonra uyumayı adet edinen sırt ve bel ağrılarına
müptela olur! Buyurmuştur.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- DOKUZ İSRAFIN SEBEBİ
-
Hitler'in neden olduğu israfa ne bedel biçebilirsiniz? O, bir tek adam
ne büyük israfa yol açmıştı? Sahte bir kültürün içine, sahte bir lider
koyun, ortaya çıkaracakları israfın boyutları aklınızı başından
alacaktır. Sıradan insanların minik ekonomilerinde ve küçük
bütçelerinde gerçek bir tutumluluk, düzenli bakım, kaynakların
akıllıca yönetimi, dikkatli harcama ve sıkı maliyet denetimi
görürsünüz. Ama hilekâr insanların büyük tasarılarında, sık sık,
aklınızın alamayacağı büyüklükte israfla karşılaşırsınız. Para israfı,
yetenek, kaynak, sözcük ve düşünce israfı!
- Yoğun kronik israfın
kökleri tutumlarda ve inançlarda bulunur; böyle bireysel yargılama,
karar ve davranışlara yansır, kültüre yerleşir, ürünlere ve hizmetlere
aktarılır. İsrafın tutumsal nedenleri:
- 1-" Bunların geldiği yerde
daha çok var! " Bu yaklaşım hem umursamazlığın ve savrukluğa yol açar,
hem de bazı değerli kaynakları tüketip bazı türlerin soyunu tehlikeye
sokar; bunlara insanlar da dahildir!
- 2- "Benim üstüme vazife
değil!" Ya da; "Benim yetki alanım dışında!" Bu yaklaşımın en tipik
örnekleri askeri yönetimlerde, bürokratlarda görülür. Sanki insanın
ahlaki ve mesleki yükümlülükleri yalnızca kırmızı işaretlerle
belirlenmiş gibi.
- 3- " Ne de olsa insan!" Bu
yaklaşım, günahın, israfın, gururun, hırsın, kör inancın ve ham
hevesin temel zaafları arasında olduğunu benimseyip, benimsetmeye
çalışır.
- 4- "Rakibini öldür!" Bu
tutuma yalnızca basketbol ve buz hokeyi sahalarına değil, yönetim
kurulu toplantı salonlarına dek her yerde rastlanabilir ve
uyuşmazlık, tartışma çarpışma, savaş, öfke, saldırı ve davalaşma gibi
pek çeşitli davranışlarda somutlaşır.
- 5- "Modaya uyuyoruz! " Bu
tutum uç noktasında, sosyal konumu en yüksek değer haline getirir ve
daha bir günlük bir şeyin bile modası geçmiş olarak niteler.
- 6- "Sayılar bize
gösteriyor ki..." Kimsenin sayılara, verilere karşı olduğu yok, ama
şunu da sormak gerek. "Ya yüreğin ne diyor? "
- 7-
"Ahmaklar asla anlamaz!" Bu anlayış; güvensizliği, saygısızlığı,
karanlığı ve sapmaları azdırır.
- 8- " Bu firmada israfı
azaltmaya çalışmanın anlamı ne? "Biraz düşününce, bu soruya
verilebilecek dünya kadar yanıt bulunur. Ye ter ki; kendimize
yeterince saygı duymamız, kimliğimizi yitirmiş olmanız, moral
bozukluğu ve boş vermişlik görüşünüzü engellemesin.
- 9- "Ürünümüzü
sulandıralım, halkla ilişkiler çalışmalarımızı biraz parlatalım! "İyi
güzel de, bu tutum olsa olsa "Buharlaşmaya" ve yalanlara götürür.
- İSRAFIN GİDERİLMESİ
- Pek az yönetici, israf
kanserine karşı bir çözüm bulabiliyor. Bu çözümlerin çok farklı
yerlerde bulunabilmesi de oldukça dikkat çekicidir. Eğitim ve
öğretimde, düzen ve uyumda, kalite ve verimlilikte açık sistemlerde ve
ahlâki davranışlarda. Büyük lider, çöp dökme alanlarını parklara,
bahçelere dönüştürür; insanları yeniden biçimlendirir. Örneğin çağdaş
bir düşünür olarak hayatını sürdürüp tamamlayan Edwards Deming,
kendisini kaliteyi yükseltmek için inançla çalışarak olanların
başarabilecekleri bir yönetim anlayışı getirip anlatmaya adamış.
- Vardığımız noktada,
Asya'nın verimlilik artış hızının birçok Avrupa ülkesinin iki katı,
Amerika'nın verimlilik artışının ise dört katı olduğunu; ürünlerindeki
hata oranının ise Amerika'nınkinin onda biri düzeyine gerilediğini
anımsamamızda yarar vardır. "Madde in Japon" ya da, "Madde in Talwan"
etiketlerinin taşıdıkları anlamının kısa bir sürede "Madde in USA"
etiketi ile taban tabana zıt yönde tam tersine döndüğünüzü
gözlerinizle görmenizin nedeni, Asyalıların uluslar arası düzeyde
rekabet gücüne erişebilmek için kaliteyi bir yaşam biçimi haline
getirmek gerektiğini kabul etmesidir. Japonya'da en çok ilgi
gösterilen on konudan yedisi, insan kaynakları yönetimi ile ilgilidir.
Çünkü; Japonya'nın sahip olduğu tek doğal kaynak insandır. ABD ile
Japon'la arasındaki en büyük fark da budur. Aradaki farkı Neil
Chamberlain şöyle anlatıyor. "Çalışanlara yalnızca üretimleri için
ücret ödenmektedir; kendilerini geliştirmeleri için değil, firmalar
kazanç sağlamak için çalışanların zamanını almakta; onların
yaşamlarını zenginleştirmek üzere çalışanlarına yatırım
yapmaktadırlar.”
- Sizi dinlemeye,
lavabomuzun ötesinde ve kapımızın dışında çöpünüze ne olduğunu;
döküleni, atılanı, bozulanı, göz ardı edileni, yanlış kullanılanı
kontrol etmeye çağırıyorum. Karşınıza belki de yalnızca değerli
beyinler ve zamanlar, kurumların israf ettiği insanlar ve malzemeler
çıkacaktır.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
- DEPREM-İNŞAAT-HIRSIZLIK
- Deprem toplumu derinden
yaralayan büyük hadise sonrasında: Toplumun çeşitli kesimlerinin
yargılanması, sorgulanması, medya baskısı, kısa bir zaman sonra her
şeyin unutulması. Herhalde bu bilgiden ve olaylardan ders almayan
toplumların kaçınılmaz akıbeti olsa gerek.
- Ancak körfez depremi böyle
olmayacak zira bu deprem her şeyi salladı, uyardı, etkiledi. Şimdi her
kez konuşuyor, birbirlerini itham ediyor. Devlet başta olmak üzere
geçmiş hükümetler, müteahhitler, mühendisler ve bele diyeler hepsi
sorgu ve itham altındalar. Geçiştirmek, unutturmak çok zor! Artık
kuralları çalıştırmak, yeni kurallar koymak, yeni teşkilatları
organize etmek zorundayız.
- Bu çok seslilik içinde
bilende bilmeyende konuşuyor. Bir mühendis olarak üzüldüğüm ve
müdahale etmek istediğim bazı konuları yazmadan edemeyeceğim.
- İhmal - gaflet - hırsızlık
birbirinden ayrı şeylerdir. Her mesleğin hırsızları vardır. Bunlar
toplumun dışında kalmış insani vasıflarını kaybetmiş sıra dışı
yaratıklardır. Eğer bir toplumda böyle kişiler yer bulabiliyorlar,
kimlik kazanıyorlarsa toplumun ve eğitimin sorguya çekilmesi lazım.
- Ben bu hadisede böyle
insanların varlığını yok sayabilecek ihmal ve gafletten bahsetmek
istemiyorum.
- Bir binanın hasara
uğraması ve yıkılmasında 3 kademe gaflet ve ihmal vardır.
- Belediye - Müteahhit
Mühendis üçgeni; bu üçayak güvenilir olmadıkça bu üzücü hadiseler
devam edecektir. Yeni kurallar konulabilir ancak; mevcut kuralları
çalıştırmayan mekanizma değişmedikçe yeni kurallarında uygulanması
şansı yoktur.
- Belediye resmi yazışmaları
yapar; takibini yapmaz. Önüne gelen müteahhitlik yapar kimse mani
olmaz. Mühendis yapı mesuliyeti alır, bir defa inşaata uğramaz. Bu
ihmal ve gaflet devam ettiği müddetçe yeni kurallar getirmenin hiçbir
manası yoktur.
- Bu üç kurum yani; Belediye
- Müteahhit ve Mühendis işe "ne kadar kazanırım" gözü ile baktıkça iş
disiplinini sağlamak, iş ahlakını
- Dikkate almak ikinci derecede
kalacaktır. Bence aşağıdaki önerilerim dikkate alınmadıkça bu
sıkıntılar ve üzüntüler devam edecek gibi gözükmektedir:
- 1- Deprem bölgelerinde
yıkılan binaların bulunduğu çok karakteristik bir bölge müze haline
getirilsin. Hasarlı yapılar koruma ya alınsın ve bu müze bölgesi
içinde bir konferans salonu yapılsın. Bütün teknik okul, yüksek okul
ve üniversite mezunları mezuniyet belgeleri bir merasimle burada
verilsin. Teknik eleman eline diplomasını aldığında bilgisi ile
vicdanını burada birleştirsin. Aldığı mesuliyete müdrik olsun.
- 2- Belediye, Mühendisler
Odası, Müteahhitler Odası ve Sivil Toplum Örgütleri üst
yetkililerinden oluşan bir kontrol heyeti kurulmalı. Bu görevli
heyetin mali imkânını belediye karşılamalıdır ve bu heyet her yıl
seçimle iş başına gelmelidir. Bu çalışma; işin büyümesine uygun
organize olabilen bir örgütlenme olmalıdır. Biten her binaya bir plaka
takılmalıdır, yani; plakalı binalar devrini başlatmalıyız.
- 3- Usta
belgesi olmayan hiçbir işçi inşaatta çalışamaz, taşeronluk yapamaz.
Bütün illerde ustalık belgesi almak için kurslar açılmalı, mevcut
ustalar yaşı ne olursa olsun sertifika verilmelidir. İnşaat sahibi
sertifikasız usta çalıştıramaz kuralı işletilmelidir.
- 4- Medya (TV, Gazete,
Radyo) vasıtasıyla Türk Halkı bilgilendirilmeli, mesken sahibi olurken
binanın ömrünü dikkate almaları çeşitli örneklerle anlatılmalıdır.
- 5- Yukarıdaki bütün
uygulamaların hepsini içine alacak, adeta kucaklayacak en önemli
uygulama binaların sigortalı olmasıdır. Bu mecburiyettir. Sigorta
şirketi binanın ömrünü tespit etmeden asla sigorta yapmaz. Sigortasız
binanın tapuda işlemi yapılma, bu iş bitmiştir, hal olmuştur ve bütün
kötü yollar tıkanmıştır. Sadece bu uygulama dahi bütün problemleri
halleder.
- 6- Artık Devlet
yetiştirdiği mühendisine sahip çıksın. İnşaat mühendisleri müteahhit
firmalarına mahkum, ziraat mühendisleri çiftçiye teslim. Devlet
teşvikleri ise işini becerene teslim!
- Devletin o kadar arazisi
var. Her mezun olan ziraat ve inşaat mühendislerine çalışmak üzere
40-50 yıllığına kiralanabilir. Teşvikle sermaye sahibi de yapılırsa ne
iyi olur. Bir üniversite mezunu sıfırdan başlayıp sermaye sahibi, yer
sahibi olabilmesi en az 10-15 yıl çalışması lazım. Verimli çalışma ile
kaybedilmiş bir on yıl bu memleket için büyük kayıptır. Bu çalışan
beyinler hemen işin içine sokulmalıdır. Sermaye sahibine kul, köle
edilmemelidir.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|