DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 

İÇİNDEKİLER
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
KRİZLE GELEN FIRSAT
KALİTE KONTROLÜ VE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ
MÜŞTERİ MEMNUNU NİYETİ
BAŞARILI KİMSELERİN ORTAK ÖZELLİĞİ
DOKUZ İSRAFIN SEBEBİ
DEPREM-İNŞAAT-HIRSIZLIK


 

 
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan kullanmayınız!
Hazırlayan Mahmut Selim GÜRSEL
corumlu2000@gmail.com
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL  

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

Ahmet AŞIK
1948 doğumluyum. Çorum'da hayata gözlerimi açmışım. İlk,orta ve liseyi Çorum'da tamamladım. Son  çok  başarılı  bir talebeydim.  Hepsini derece ile bitirdim. 
Şimdi olduğu gibi;bizim zamanımızda öğretim  vardı  ama eğitim yoktu,yönlendirme yapılmıyordu.  Beceriler  ortaya çıkmıyordu. Talebe istikbalini,tercihini tesadüflere bırakmıştı. İşte böyle bir ortamda bizde İnşaat  Mühendisi olmaya karar verdik.  Bu tercihte babamın İnşaat Müteahhitti olması, başarılı bir iş adamı olması etkili oldu sanıyorum. Bu meslek;bende öyle bir sabit fikir oldu ki;birinci üniversite imtihanda inşaat hariç; tıp, eczacılık, siyasal, makine  gibi branşlarını kazanmama rağmen bir yıl bekledim.  Ertesi  yıl İTÜ İnşaat Fakültesini kazandım. Bu azmimi neticeye ulaştırmamı  taktir  etmiyor değilim. Ancak  çok  çalıştığım, çok  emek  sarf ettiğim, hayatımın gençlik yıllarından  çok  fedakarlık yaparak elde ettiğim  mesleğime  yani  İnşaat  Mühendisliğine  ancak 6  yıl ayırabildim. 
Kim,  kimi  terk  etti  kesin   bir  şey diyemiyorum, fakat  yeni   işimden  çok memnunum yani ; Gazetecilikten. Bu  meslekte   çevremi  daha iyi tanıdım ve tanındım.Güzel olan ne Varsa  bu  mesleğimde  elde ettim. İtibarımı, sevecenliğimi,yeni kişiliğimi bu işime borçluyum.  İnsanları tanımak, onlar için fedakarlık yapmak,sıkıntılarını gidermek, dertlerine ortak olmak çok güzel  duyguların  gelişmesine sebep oldu. 
Kiminle karşılaşsam,bu kardeşime nasıl faydalı olabilirim diye  düşündüren  ulvi  duyguları bu ortamda  kazandım. 
Yazmayı  çok seviyorum ancak; bazı özel günlerde,özel çıkarılan ilave gazetelerinde ve  yazı isteyen  mecmualara yazabildim. Ama bir şeyi unuttum. 4  yıl Milli  Fikir Mecmuasını arkadaşlarımızla   çıkardık.  Yayıncılık   hayatımın başlangıcı sayılabilir. 1976 da başlayan bu yayın 1979 da sona  ermişti. Yayın  kişiliğimi bu çalışmaya borçluyum. Yayıncılıkta  daha  çok idareci sıfatıyla rol aldım. İşin başında gazeteyi dağıtan,haber yapan haber kaynaklarını araştıran,koşan idim. Şimdi bu   işleri  ve  daha  birçok  işleri yapan arkadaşlarım var. Yani Holdingin bütün şubeleri  ve yetkilisi var. 
Ben ise;daha çok idarecilik yapabiliyorum  Zor yetişiyorum. Sosyal etkinliklere iştirakim azaldı,ama arkadaşlarım  bu açığımı çok iyi    kapatıyorlar. Müessesenin etkinliğini dorukta tutuyoruz. 
Gazetecilik  hayatımın  her   günü    bir hatıradır. Önemli olmayanı  yok  gibi,   çok  enteresan  olaylarla  iç içe yaşadım ve çok  dolu bir hayatım oldu. İnsanların  sıkıntılarını yayınlayarak yaptığımız yardım hatıralarımın en dinamik olanlarıdır.    Şahsımı heyecanlandıran bir hatıram aklıma geldi: Yıl 1982. Çorum Valisi Ahmet    Özer Bey. Bir köye elektrik verilişi dolayısıyla diğer gazeteci arkadaşlarım ve bürokratlarla beraberiz. Vali Bey konuşmasını yaptı ve açılış  konuşması ve kurdele kesimi için beni  davet  kürsüye davet    etti. Beklemiyordum ve onun için çok heyecanlandım.  Hayatımın en  heyecanlı    konuşmasını yaptım ve kurdele kestim. Sonradan  bir  çok kurdele kestim ama,bunun gibi heyecanlı olmadı.  Herhalde her şeyin ilki güzel.  Bu meslek,kitleleri etkilemek bakımından çok cazip.  İnsanları  kendisine  çekiyor. İyi niyetli insanların elinde bir hizmet müessesesi olurken, kötü niyetli ellerde silahtan farkı yoktur.   
Mahalli basında yayınlanmakta ve Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır
Bu “sanal mülakat”a teşekkür eder, yarar getirmesini temenni ederim Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KRİZLE GELEN FIRSAT
İş Dünyamız art arda gelen Ekonomik depremlerle sarsılıyor. Depremler nasıl sağlam yapıları yıpratıyor, sağlam olmayanları yıkıyor ise Ekonomik depremlerde şirketleri yıpratıyor veya yıkıyor. 
Öyleyse işi başından sağlam tutmalıyız yani şirketlerimizi sağlam kurmalıyız.
Bunun için şirket kültürünü ve bu kültürü oluşturan esasları iyi öğrenmeliyiz. Bu esaslardan hiçbir taviz vermeden yola çıkmalıyız. Böyle yola çıkan şirketler krizlerden fazla hasar almadan çıkarlar. Ufak bir ekonomik Check-Up ile önleyici tedbirleri tespit edip krizi atlatırlar.
Şirket kültürünü yakalayamayan işletmeler sadece kalite verimlilik satış ve kâra odaklı düşündükleri için böyle ekonomik krizlerde lazım olacak;
Çalışanların gönülden katılacakları bir var oluş sebebi, onlara heyecan veren bir vizyon, herkesin anlayabileceği ve katkıda bulunabileceği bir strateji, öğrenmeyi öğrenmiş, değişimin farkında olan ve onları elden geldiğince uygulayan, iletişim kanallarının açık olduğu, takım anlayışının benimsendiği, liderlik kültürünün her kademede hakim olduğu müşteri odaklı bir kültürden mahrumdurlar.
Ama böyle bir şirket yapınız varsa marka olmayı becerir ve markanıza olan güven sayesinde müşteriniz ve tedarikçilerinizle el ele vererek krizden en az zararla sıyrılırsınız. Hiçbir zaman unutmamalıyız ki, uzman kişileriniz, sürekli eğitiminiz, müşteri memnuniyetini temin eden çalışmalarınız yoksa yapacağınız hiçbir şey yoktur. Krizlerde rüzgârın önündeki yaprak gibisiniz demektir. Tesadüflerin bir araya gelmesi ile kurtulabilirsiniz. Ancak yeniden büyümek artık hayaldir. Müşterinizi kaybetmişsiniz ve itibarınız bitmiştir. Rekabet gücünüz kalmamıştır.
Dünyanın önde gelen iki perakende otoritesi olan Joseph Siegel ve Donald Green'in ülkemiz mağazacılarına önerileri:
1-Kriz Dönemlerinde Fiyatlarınızı artırmayın!
Seminerde Türkiye' dekine benzer krizleri yaşayan Orta ve Güney Amerika ülkelerinden örnekler verildi. Krizde başarılı olmanın en önemli noktalarından biri olarak fiyat stratejisi anlatıldı. Otoriteler, fiyatların artırılmamasını, halkın alım gücünün zaten düştüğünü, fiyat artışlarının satışları daha da düşüreceğini açıkladılar.
2-Promosyonlara ağırlık verin!
Otoriteler satışların artırılması için promosyonların önemini vurguladılar. Satışı artırıcı 120 değişik uygulamanın anlatıldığı seminerden ilginç Promosyon önerileri
-Sadece mağaza indirim yapmasın, üreticiler de müşteriye ilave indirim sağlasınlar.
         -Mağazaya hazine sandığı koyun, Müşterilerinize de anahtar ağıtın. Anahtarı sandığı açan müşteriler anında ödüller ve indirimler kazansınlar.
3-Verimli Çalışın!
-Fazla stok taşımayın. Stok planlamasını çok hassas yapın.
-Satılmayan ürünü hemen indirime koyun. Satılmayan ürün için indirim dışında promosyon yapmayın.
-Satılan ürününüzü daha çok satmak için çabalayın.
-Müşteri iadelerinde müşteriden yana tavır alın.
-Sürekli yenilik yapın. Yenilik satar.
-İçinize kapanmayın. Reklamlarla, Promosyonlarla sürekli müşterilerinize ulaşın.
En iyi Pazar hedefiniz mevcut müşterilerinizdir! Faydalı olacağı kanaati ile bazı terimleri tanımlamak istiyorum.
Vizyon: Günümüzde en çok kullanılan ancak en az anlaşılan bir kelime bazı tanımları,
-Sıra dışılık,
-İnsanlar bir arada tutan değerler,
-İnsanları Harekâta geçiren cüretkar amaçlar,
-Bir Organizasyonun var oluş sebepleri,
-Olmak istediğimiz hayalini kurduğumuz şeyler.
Öz İdeoloji: Bir organizasyonun zamana karşı değişmeden kalan değerleri şirketlerde değişim süreklidir.
Büyük Şirketler asla değişmemesi gerekenle değişime açık olması gerekeni fark eder. “ Özü koru gelişmeyi teşvik et“  kavramını kendine rehber edinir.
Öz Değerler: Organizasyonun temel ve kalıcı ilkeleri; dışarıdan onaya ihtiyacı olmayan, zamandan bağımsız yol gösterici ilkeler. Adeta dini ilkeler gibi inanılır.
-İnsana saygı,
-Müşteri velinimettir,
-Daima yenilik ve farklılık,
-Sıra dışı olmalıyız,
Öz Hedefler: Organizasyonun temel var oluş sebebi ruhudur. En az yüz yıl sürmelidir. Ufukta yol gösterici bir yıldız gibidir. Takip edilir ama ulaşılamaz.
-Dünyada yaşam standartlarını yükseltmek,
-İnsanları mutlu etmek,
-Sosyal değişimde bir model olmak,
-Kadınlara sınırsız fırsatlar vermek,
-İslamiyet’i dünyaya tanıtmak!
Bütün dünya bunları anlıyor ve yapıyor darısı bizim başımıza.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KALİTE KONTROLÜ VE MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ
         4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Kanunundan:
Tüketicilerin bu kanundan istifade edebilmeleri için aldığı malların;
-Detaylı faturaları,
-Garanti belgesi,
-Tanıtma ve kullanma kılavuzu,
-Mala ilişkin faturanın; tarih ve numarası ile bandrol ve seri numarasının yazılı olmasına, Tüketiciler dikkat etmelidirler.
         Alaca yol ayrımından, Çorum istikametine her sabah 300'e yakın kamyonet, panelvan girmektedir.
         Hepside satılacak malları taşıyor. Kayseri ve Niğde istikametinden gelen ne kadar mal varsa Çorum pazarında teşhir’i endam etmektedir. Bu kusurlu mallar daha çok köylerimizde satılmakta, hayır adeta kapışılmakta. Ödemesini harmana bile yapman mümkün gibi, çok kolay ödeme şartlarında pazarlanmakta. Fatura yok, irsaliye yok, imalat numarası, fabrika çıkışı yok, yani alanın elinde kalan, şikâyetçi olacak imkânları hep tıkanmış garantisiz bir alışveriş.
         Tüketiciyi Koruma Kanunu çıkartılmış. Ancak insanlar bundan nasıl istifade edecek. Bilgilendirme yok.  Kanun çıktı ya yeter diye düşünülmemeli.
         Bilgisizlik devam ettikçe, bu mallar sahip bulacak kusurlu mallar satışı devam edecektir. Vatandaşa eğitim veremiyorsak bu kusurlu malların, kalitesiz malların imalatını önleyemeyiz. Sadece maliye kontrolü yetmez, kalite kontrolü yapılmalıdır. Cezalar caydırıcı olmalı ve uygulanmalıdır.
         Hem kusurlu mal satacaksın hem de garantisi olmayacak veya garantiye girmemesi için tedbirler alacaksın  (Fatura vermek gibi) cezası çok büyük 250 milyonun üzerinde. İmalattan nihai satıcıya kadar her kez mesul! Tüketici bunu bilmiyor. Satan çok cesur, imalatçı korkmuyor. Uygulama yok Kanun yapılmış ya yeter diye düşünülmemeli.
         Bunun canlı misallerini yakın zamanda yaşadım. Aldığım malın garanti belgesi geçersiz çıktı şikâyetçi oldum. Firma haber alınca peşimi bırakmadı, yalvar yakar dilekçemizi geri almak zorunda kaldım.  Malın yenisini verdiler yoksa 270 milyon ceza ödeyeceklerdi. Bunları bizde, satıcı da bilmeli.
         Yeni aldığımız bir kazağın ilk defa giyerken yüzümüze "Kontrol edildi No:51" yazan küçük yuvarlak bir çıkartmanın yapıştığı odlu mu daha önce 51 numaralı kontrolcü tarafından dikkatlice incelendiğini gösterir.
         Bu kalite kontrolü konusunda doğru yönde atılmış bir adımdır, fakat bu işleme direkt olarak o kontrolü yapan kişiye karşı bir sorumluluk yükleme olayı yoktur.
         Yaptığımız her işin üzerine kendi adımızı ve telefon numaramızı yapıştırsaydık nasıl olurdu hiç düşündünüz mü? Eminim ki, insanlar yaptıkları işin bütün detaylarıyla büyük bir dikkatle ilgilenirlerdi. Çünkü tatmin olmamış bir müşteri o insanı gecenin bir yarısı telefonla arayarak şikâyetini ya da yakınmalarını iletebilirdi.
         Bu yakınmalar aslında insanların ve bizim en doğal hakkımızdır, ortada yanlış olan bir şey varsa düzeltilmeli, giderilmelidir. Kul hakkı denilen olay gerçekten ciddiye alınması gereken bir konudur.
         Herhangi bir şeyi satarız. Bunu alan kişi imalatından kimin sorumlu olduğunu bilmez. Bu doğrudur fakat bu işin sorumlusunun bilinmesi sorumsuzluk yapılmasını gerektirmez. İşin her safhasında ciddi çalışmak gerektir. Karşıdaki insana yaptığımız her hareketimizde her işimizde kul hakkını da gözetmeliyiz.
         Geçmişte İhlas Holding'in başarısından etkilenen bir Alman işadamı Dr. Enver ÖREN'E Avrupalı işadamları ile Türk işadamları arasında ki farkı sormuştu. Dr. Enver ÖREN'İN yanıtı bana çok anlamlı gelmişti.  "Bir Avrupalı 'nasıl en büyük binayı yaparım' , 'nasıl en başarılı insan ben olabilirim', ya da ' en çok parayı nasıl kazanırım' diye sorar, bir Müslüman ise tabii ki birçok 'nasıl'lar soracaktır ama öncelikle  'neden'  diye sorar. Eğer cevabı 'Allah-ü Teala için' ise o işe sarılıp yapar, eğer yanıt başka bir şey olursa o zaman boş ve gereksiz bir uğraş olur diye o işi yapmaz" demişti.
         Biz yaptığımız her işte en iyi olmayı amaçlamalıyız. Bütün işlerimizde kendimizi olduğu kadar aynı zamanda insanoğlunu da temsil ediyoruz. Bu bilinçle ürünümüzün ve servisimizin en iyi olması için çalışmalı, en dürüst ve en teşkilatlı servisi sunmalıyız.
         Özetle bizim yapmamız gereken üzerimize adımızı ve telefon numaramızı koymaktan çekinmeyeceğimiz hizmetler ve ürünler, imal etmek ya da pazarlamak olmalıdır. Bu dikkat ve özveriyle çalışıldığında ise belki müşterilerden memnuniyet ve teşekkür dolu telefonlar almaya başlarız.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 05

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

MÜŞTERİ MEMNUNUNİYETİ
Doğru seçilmiş elemanlar, başardıkları hizmetin en önemli unsurudur. Ne kadar doğru bir söz! Her türlü çalışanların seçimi bir risk içerir. Bu risk, özellikle seçim müşteri hizmetleri servisi için yapılıyorsa daha da artar. En ön saf ta çalışan elemandan tutunda arka saftaki elemanlara kadar müşteri arasında kurulan iletişim, şirketin başarısının en önemli unsurudur.
Müşteri servisinde nazik bir elemanın müşteri üzerinde bırakmaya çalıştığı küçük bir etki kimi zaman inanılmaz boyutlara ulaşır. Yapılan araştırmalara göre, tüketiciler kendilerinde saygın bir izlenim uyandıran şirketin ürünlerini almayı tercih ediyorlar. Peki, bu izlenim nasıl bırakılıyor?
Belki duymuşsunuzdur ya da okumuşsunuzdur. Yönetme ve Yükselme Sanatı adlı kitabı. Bana göre bir yöneticinin okuması gereken bir kitap bu. Çok güzel örneklemelerle dev şirketleri şirket yapan incelikleri anlatıyor. Meselâ dünyanın en iyi beş şirketinden biri olan IBM ve Mc Donalds, başarısını müşteriye gösterdikleri yakın ilgiye başlıyorlar. Bir misalle anlatayım isterseniz; Bill Gates. Çoğunuz duymuşsunuzdur adını, dünyanın en iyi mühendislerinden ve pazarlamacılarından. IBM deki başarısı tartışılmaz. Elinde çantası kapı kapı dola şıp cep bilgisayarı satan bu adam bir kaç ay sonra aynı adresleri bu kez de şikâyetleri dinlemek için dolaşıyor.
Şikâyeti olanlar bile yakın ilgi ve alakadan küçük sorunlarını dile getirme ihtiyacını bile hissetmeden bir sorun olursa servis ile hallettiririz diyerek memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Bill Gates gibi büyük bir mühendis bunu yaparak hem şirketini hem de adını Dev Şirketler, Büyük insanlar arasına yazdırıyor.
Birde başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. İnanın bu olay beni çok etkiledi. Bir iş gezisinden dönüyorduk ve bir kaç arkadaş yol kenarında bir fast - food da durup bir şeyler yemek için arabadan indik. Kafamı kaldırdığımda şöyle bir tabela gördüm: Mc Do-nalds. İçeri girdik, bir kafeterya havası ya da bir lokanta havası yoktu içeride. Ne aşırı yemek kokuları ne de alıştığımız lokanta masaları! İçerisi öyle ferahlatıcıydı ki, iştahımın bir kat daha arttığını hissetmiştim. Self - Servis olduğunu öğrenince kalkıp Hamburgerlerimizi ve içeceklerimizi aldık. Yemekler yenilip sohbetler başlayınca bunu çayla pekiştirelim dedik ve garsondan bize üç çay getirmesini rica ettik. Garson olduğunu söyleyerek şef garsonun yanına gitti. Kısa bir süre sonra, şef garson elinde üç çay ve küçük keklerle gelerek "ikramımızdır" dedi.
İşte müşteri hizmeti budur diyerek şef garsona büyümenizin sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. İşte müşteri memnuniyeti budur dedim.
Biraz öncede belirttiğim gibi, önce müşteri hizmeti, ardından müşteri memnuniyeti. Hiç bir ürün dört dörtlük değildir. Ama hizmetler dört dörtlük olabilir. Problemli bir üründen doğan bir şikâyetler sonucunda hem şirket, hem yönetici hem de çalışanlar zarar görür çoğu zaman. Ancak iyi bir sonuca bağlamak sizin elinizde, elemanlarınızın elinde!
Ufacık bir tebessüm, biraz ilgi, biraz hoşgörü! İşte size kazanılmış beş müşteri. Aksi olsaydı kaybedilmiş en az on müşteri. Çünkü insanlar memnuniyetlerini çok az kişiye şikâyetlerini ise önlerine gelen herkese anlatırlar. Çünkü müşteri her zaman haklıdır ve bir işyerine girdiğinde alış veriş yapmasa da aslan kesilir. Bir tüketici olarak bizde böyleyiz, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunda bunu herkesin bilmesini isteriz. Mağdur duruma düşmek tabiri caiz ise aldatılmış duruma düşmek hoşumuza gitmez ve bir volkan gibi patlarız.
İşte bütün bu olacaklara karşı şirketler artık önlemlerini aldı, almaya başladı en azından.
Büyük bir mağaza ya da marketlere girdiğimizde bizleri Halkla İlişkiler biriminin bulunduğu bürolar karşılıyor artık. İçerisinde ilk bakışta içinizi ısıtan insanlar var ve her fırsatta size gülümsüyorlar.  Ve bana göre iş orada bitiyor. Gülümsemenin hiç bir maliyeti hiç bir külfeti yok ama birçok şeyi satın alabiliyor. Eğer bir yöneticiyseniz, bir mağazanız ya da bir alış veriş merkeziniz varsa bir Halkla İlişkiler biriminiz olmalı, olmalı ki insanlar şikâyet ve memnuniye!
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 06

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BAŞARILI KİMSELERİN ORTAK ÖZELLİĞİ
         Uykumuzun en mühim bölümü, uykuya daldıktan sonraki ilk üç saatidir. Derin uyku denilen bu süre içinde, vücudumuz ihtiyacı olan dinlen meyi sağlar. Uykunun ikinci bölümü olan rüya bölümünde vücut rahatlamıştır ve uyanmaya hazırdır. İnsanın iş hayatında başarılı olmasında uykunun önemli bir yeri vardır. Bunun için devamlı araştırma yapılan alanlardan biride uykudur. Uyku müddeti hakkında bu güne kadar yaygın kanaate göre yetişkinlerin günde 6 ile 8 saat uykuya ihtiyacı vardır. Ancak Amerika San Diego Üniversitesi araştırmacıları, günde 5 saat uykunun yetişkin bir insana kâfi geleceğini bildiriyorlar.
         Fazla uyku zararlıdır.  Avrupa uyku araştırmaları kurulu başkanı olan  Dr. J. Zulley, uyku  lâboratuarında, üzerinde araştırma yaptığı insanların, günde beş saatlik uykuyla yetindiklerini ve normal bir hayat sürdürdüklerini kaydederek, yetişkinlerin günde 7-8 saat uyuması gerektiği yolundaki inancın yanlış olduğunu bildirmektedir. Günde 9 saat uyuyanların aynı zindeliği ve dinamiği göstermedikleri tecrübelerle tespit edilmiştir. Peygamberimiz: Gece uykusunun fazla olmasına işaretle; Hz. Süleyman'a annesinin "Oğulcuğum, geceleyin fazla uyuma! Zira fazla uyku insanı kıyamette fakir bırakır" dediğini nakleder. Uzmanlar beş saatlik uykunun, insana yeteceğini söylemektedirler. Fakat ortalama 8 saat uyuyan bir insanın, bunu bir günde 5 saate indirmesi zordur. Bu ani iniş, performans ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olabilir. J.Zulley, her hafta ortalama olarak yarım saat daha az uyuyarak, sağlıklı bir şekilde 5 saatlik uykuya erişebileceğini bildirmektedir. Yemek, uyumak ve konuşmak birer beşeri ihtiyaçtır. Ama bunların fazlası zararlı olabilmektedir. Almanya'nın haftalık Bunte Dergisinde çıkan bir  haberde, aşırı uykunun da uykusuzluğun meydana getirdiği baş ağrısı, tansiyon bozukluğu, asabiyet gibi şikayetlere sebep olabildiği yer almaktadır. Uyku, yorgunluğun ilacı değildir. Bilhassa sekiz saati aşan uykular, insanı bezginleştirerek yorgunluk hissini artırmaktadır.  Doktorlar, uzun uyumak yerine, gün içerisinde kestirmeyi tavsiye ediyorlar.
         Günde 8 saat uyumanın bir diğer zararı da insanın ömrünün üçte birini uykuda geçirmesidir. Buna göre 72 sene yaşayan bir insan, hayatının 24 yılını uykuda geçirmiş demektir. Eğer insan günde 8 saat yerine 5 saat uyursa, ömrünün dokuz senesini ziyan olmaktan kurtarır. Başarıları herkes tarafından kabul edilen meşhur kimselerin özel hayatları incelendiğimizde, az uyuduklarını görmekteyiz. Demek ki; başarılı olanların ortak özelliği az uyumaktır. Ömür bir sermayedir. Her an tüketilmektedir. Dünya ise ahretin tarlasıdır. İnsan bu dünyada ne ekerse, ahrette onu biçecektir. Böylece bir ebedi kar-zarar deveranında, insan ömrünü uykuda heba etmemelidir. 
Müslüman günlük nizamın başında gelen, akşam erken yatmak ve sabah erken kalkmaktır. Müslüman'ın günü, güneş üzerine doğmadan başlar.
         Enes b. Malik Hazretlerinin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte Peygamberimizin: "Sabah namazından sonra uyumayı adet edinen sırt ve bel ağrılarına müptela olur! Buyurmuştur.    
 
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 07

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

DOKUZ İSRAFIN SEBEBİ
Hitler'in neden olduğu israfa ne bedel biçebilirsiniz? O, bir tek adam ne büyük israfa yol açmıştı? Sahte bir kültürün içine, sahte bir lider koyun, ortaya çıkaracakları israfın boyutları aklınızı başından alacaktır. Sıradan insanların minik ekonomilerinde ve küçük bütçelerinde gerçek bir tutumluluk, düzenli bakım, kaynakların akıllıca yönetimi, dikkatli harcama ve sıkı maliyet denetimi görürsünüz. Ama hilekâr insanların büyük tasarılarında, sık sık, aklınızın alamayacağı büyüklükte israfla karşılaşırsınız. Para israfı, yetenek, kaynak, sözcük ve düşünce israfı!
         Yoğun kronik israfın kökleri tutumlarda ve inançlarda bulunur; böyle bireysel yargılama, karar ve davranışlara yansır, kültüre yerleşir, ürünlere ve hizmetlere aktarılır. İsrafın tutumsal nedenleri:
         1-" Bunların geldiği yerde daha çok var! " Bu yaklaşım hem umursamazlığın ve savrukluğa yol açar, hem de bazı değerli kaynakları tüketip bazı türlerin soyunu tehlikeye sokar; bunlara insanlar da dahildir!
         2- "Benim üstüme vazife değil!" Ya da; "Benim yetki alanım dışında!" Bu yaklaşımın en tipik örnekleri askeri yönetimlerde, bürokratlarda görülür. Sanki insanın ahlaki ve mesleki yükümlülükleri yalnızca kırmızı işaretlerle belirlenmiş gibi.
         3- " Ne de olsa insan!" Bu yaklaşım, günahın, israfın, gururun, hırsın, kör inancın ve ham hevesin temel zaafları arasında olduğunu benimseyip, benimsetmeye çalışır.
         4- "Rakibini öldür!" Bu tutuma yalnızca basketbol ve buz hokeyi  sahalarına değil, yönetim  kurulu  toplantı salonlarına dek her yerde rastlanabilir ve uyuşmazlık, tartışma çarpışma, savaş, öfke, saldırı ve davalaşma gibi pek çeşitli davranışlarda somutlaşır.
         5- "Modaya uyuyoruz! " Bu tutum uç noktasında, sosyal konumu en yüksek değer haline getirir ve daha bir günlük bir şeyin bile modası geçmiş olarak niteler.
         6- "Sayılar bize gösteriyor ki..." Kimsenin sayılara, verilere karşı olduğu yok, ama şunu da sormak gerek. "Ya yüreğin ne diyor? "     
7- "Ahmaklar asla anlamaz!"  Bu anlayış; güvensizliği, saygısızlığı, karanlığı ve sapmaları azdırır.
         8- " Bu firmada israfı azaltmaya çalışmanın anlamı ne? "Biraz düşününce, bu soruya verilebilecek dünya kadar yanıt bulunur. Ye ter ki; kendimize yeterince saygı duymamız, kimliğimizi yitirmiş olmanız, moral bozukluğu ve boş vermişlik görüşünüzü engellemesin.
         9- "Ürünümüzü sulandıralım, halkla ilişkiler çalışmalarımızı biraz parlatalım! "İyi güzel de, bu tutum olsa olsa "Buharlaşmaya" ve yalanlara götürür.
         İSRAFIN GİDERİLMESİ
         Pek az yönetici, israf kanserine karşı bir çözüm bulabiliyor. Bu çözümlerin çok farklı yerlerde bulunabilmesi de oldukça dikkat çekicidir. Eğitim ve öğretimde, düzen ve uyumda, kalite ve verimlilikte açık sistemlerde ve ahlâki davranışlarda. Büyük lider, çöp dökme alanlarını parklara, bahçelere dönüştürür; insanları yeniden biçimlendirir. Örneğin çağdaş bir düşünür olarak hayatını sürdürüp tamamlayan Edwards Deming, kendisini kaliteyi yükseltmek için inançla çalışarak olanların başarabilecekleri bir yönetim anlayışı getirip anlatmaya adamış.
         Vardığımız noktada, Asya'nın verimlilik artış hızının birçok Avrupa ülkesinin iki katı, Amerika'nın verimlilik artışının ise dört katı olduğunu; ürünlerindeki hata oranının ise Amerika'nınkinin onda biri düzeyine gerilediğini anımsamamızda yarar vardır. "Madde in Japon" ya da, "Madde in Talwan"  etiketlerinin taşıdıkları anlamının kısa bir sürede "Madde in USA" etiketi ile taban tabana zıt yönde tam tersine döndüğünüzü gözlerinizle görmenizin nedeni, Asyalıların uluslar arası düzeyde rekabet gücüne erişebilmek için kaliteyi bir yaşam biçimi haline getirmek gerektiğini kabul etmesidir. Japonya'da en çok ilgi gösterilen on konudan yedisi, insan kaynakları yönetimi ile ilgilidir. Çünkü; Japonya'nın sahip olduğu tek doğal kaynak insandır. ABD ile Japon'la arasındaki en büyük fark da budur. Aradaki farkı Neil Chamberlain şöyle anlatıyor. "Çalışanlara yalnızca üretimleri için ücret ödenmektedir; kendilerini geliştirmeleri için değil, firmalar kazanç sağlamak için çalışanların zamanını almakta; onların yaşamlarını zenginleştirmek üzere çalışanlarına yatırım yapmaktadırlar.”
         Sizi dinlemeye, lavabomuzun ötesinde ve kapımızın dışında çöpünüze ne olduğunu; döküleni, atılanı, bozulanı, göz ardı edileni, yanlış kullanılanı kontrol etmeye çağırıyorum. Karşınıza belki de yalnızca değerli beyinler ve zamanlar, kurumların israf  ettiği insanlar ve malzemeler çıkacaktır.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 08

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

DEPREM-İNŞAAT-HIRSIZLIK
         Deprem toplumu derinden yaralayan büyük hadise sonrasında: Toplumun çeşitli kesimlerinin yargılanması, sorgulanması, medya baskısı, kısa bir zaman sonra her şeyin unutulması. Herhalde bu bilgiden ve olaylardan ders almayan toplumların kaçınılmaz akıbeti olsa gerek.
         Ancak körfez depremi böyle olmayacak zira bu deprem her şeyi salladı, uyardı, etkiledi. Şimdi her kez konuşuyor, birbirlerini itham ediyor. Devlet başta olmak üzere geçmiş hükümetler, müteahhitler, mühendisler ve bele diyeler hepsi sorgu ve itham altındalar. Geçiştirmek, unutturmak çok zor! Artık kuralları çalıştırmak, yeni kurallar koymak, yeni teşkilatları organize etmek zorundayız.
         Bu çok seslilik içinde bilende bilmeyende konuşuyor. Bir mühendis olarak üzüldüğüm ve müdahale etmek istediğim bazı konuları yazmadan edemeyeceğim.
         İhmal - gaflet - hırsızlık birbirinden ayrı şeylerdir. Her mesleğin hırsızları vardır. Bunlar toplumun dışında kalmış insani vasıflarını kaybetmiş sıra dışı yaratıklardır. Eğer bir toplumda böyle kişiler yer bulabiliyorlar, kimlik kazanıyorlarsa toplumun ve eğitimin sorguya çekilmesi lazım.
         Ben bu hadisede böyle insanların varlığını yok sayabilecek ihmal ve gafletten bahsetmek istemiyorum.
         Bir binanın hasara uğraması ve yıkılmasında 3 kademe gaflet ve ihmal vardır.
         Belediye - Müteahhit Mühendis üçgeni; bu üçayak güvenilir olmadıkça bu üzücü hadiseler devam edecektir. Yeni kurallar konulabilir ancak; mevcut kuralları çalıştırmayan mekanizma değişmedikçe yeni kurallarında uygulanması şansı yoktur.
         Belediye resmi yazışmaları yapar; takibini yapmaz. Önüne gelen müteahhitlik yapar kimse mani olmaz. Mühendis yapı mesuliyeti alır, bir defa inşaata uğramaz. Bu ihmal ve gaflet devam ettiği müddetçe yeni kurallar getirmenin hiçbir manası yoktur.
         Bu üç kurum yani; Belediye - Müteahhit ve Mühendis işe "ne kadar kazanırım" gözü ile baktıkça iş disiplinini sağlamak, iş ahlakını
Dikkate almak ikinci derecede kalacaktır. Bence aşağıdaki önerilerim dikkate alınmadıkça bu sıkıntılar ve üzüntüler devam edecek gibi gözükmektedir:
         1- Deprem bölgelerinde yıkılan binaların bulunduğu çok karakteristik bir bölge müze haline getirilsin. Hasarlı yapılar koruma ya alınsın ve bu müze bölgesi içinde bir konferans salonu yapılsın. Bütün teknik okul, yüksek okul ve üniversite mezunları mezuniyet belgeleri bir merasimle burada verilsin. Teknik eleman eline diplomasını aldığında bilgisi ile vicdanını burada birleştirsin. Aldığı mesuliyete müdrik olsun.
         2-  Belediye, Mühendisler Odası, Müteahhitler Odası ve Sivil Toplum Örgütleri üst yetkililerinden oluşan bir kontrol heyeti kurulmalı. Bu görevli heyetin mali imkânını belediye karşılamalıdır ve bu heyet her yıl seçimle iş başına gelmelidir. Bu çalışma; işin büyümesine uygun organize olabilen bir örgütlenme olmalıdır. Biten her binaya bir plaka takılmalıdır, yani; plakalı binalar devrini başlatmalıyız.         
3- Usta belgesi olmayan hiçbir işçi inşaatta çalışamaz, taşeronluk yapamaz. Bütün illerde ustalık belgesi almak için kurslar açılmalı, mevcut ustalar yaşı ne olursa olsun sertifika verilmelidir. İnşaat sahibi sertifikasız usta çalıştıramaz kuralı işletilmelidir.
         4-  Medya (TV, Gazete, Radyo) vasıtasıyla Türk Halkı bilgilendirilmeli, mesken sahibi olurken binanın ömrünü dikkate almaları çeşitli örneklerle anlatılmalıdır.
         5-  Yukarıdaki bütün uygulamaların hepsini içine alacak, adeta kucaklayacak en önemli uygulama binaların sigortalı olmasıdır. Bu mecburiyettir. Sigorta şirketi binanın ömrünü tespit etmeden asla sigorta yapmaz. Sigortasız binanın tapuda işlemi yapılma, bu iş bitmiştir, hal olmuştur ve bütün kötü yollar tıkanmıştır. Sadece bu uygulama dahi bütün problemleri halleder.
         6-  Artık Devlet yetiştirdiği mühendisine sahip çıksın. İnşaat mühendisleri müteahhit firmalarına mahkum, ziraat mühendisleri çiftçiye teslim. Devlet teşvikleri ise işini becerene teslim!
         Devletin o kadar arazisi var. Her mezun olan ziraat ve inşaat mühendislerine çalışmak üzere 40-50 yıllığına kiralanabilir. Teşvikle sermaye sahibi de yapılırsa ne iyi olur. Bir üniversite mezunu sıfırdan başlayıp sermaye sahibi, yer sahibi olabilmesi en az 10-15 yıl çalışması lazım. Verimli çalışma ile kaybedilmiş bir on yıl bu memleket için büyük kayıptır. Bu çalışan beyinler hemen işin içine sokulmalıdır. Sermaye sahibine kul, köle edilmemelidir.
 
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.