- HİTİT YASALARI
- Bin yıla yaklaşan,
Selçuklu ve Osmanlı Dönem dönemlerinden bu yana yurt edindiğimiz
Anadolu, çok eski çağlardan beri, her yönden gelen grupların da yurdu
olmuştur. Farklı kültür, inanç ve yaşam biçimleri, Anadolu'da
etkileşip, daha üstün uygarlıkları yaratmıştır. Bu yüzden Anadolu,
jeografik konumu ve doğal şartları ile her dönemde uygarlıkları
yaratandır, büyütendir.
- Anadolu'ya İ.Ö. 2000'li
yılların başında Asya'dan; büyük olasılıkla Kafkaslar yolu ile
Hititler geliyorlar ve Kızılırmak dolanımı içlerine yerleşiyorlar,
etkileniyorlar, onların içlerinde yaşayarak üst düzeylere ulaşıyorlar
ve sonunda İ.Ö. 1800'den başlayarak önce krallık, sonra İ.Ö.1300'lere
gelirken büyük İmparatorluk olarak, ilk Anadolu bütünlüğünü
sağlıyorlar ve dev bir uygarlığın yaratıcısı oluyorlar. O çağların
uygarlık dünyasının, en büyük iki devleti Mısır ve Hititlerdir.
- Orta Çağın karanlığını
yırtıp, bilimsel araştırmalara yönelen Avrupalı bilgin ve gezginlerin
1800'lü yılların ilk yarısından itibaren, Ana dolu'ya gelip
araştırmaya başlıyorlar. Birçok arkeolojik bulguları bilim dünyasında
değerlen diriyor.
- Boğazköy'de 1906-1907 ve
1911-1912 yıllarında Hugo Wicler ve 1931-1938 yıllarında K. Bittel
tarafından yapılan kazılarda, Hititlere ait yasa metinleri
bulunmuştur.
- Yasa metinlerini oluşturan
kil tabletler veya levhalar, Hititologlarca incelenmiş ve iki dizide
toplanarak incelenmiş ve iki dizide toplanarak değerlendirilmiştir.
-
Yaklaşık 100 fıkra (madde) içeren ve "Eğer bir adam" diye başlayan
birinci dizi, büyük harflerle kotlanmış ve 21 grupta toplanmıştır.
- Yine yaklaşık 100 fıkra
(madde) içeren ve "Eğer bir bağ" diye başlayan ikinci dizi, yine elde
edilen çeşitli yazmalar ve konularına göre kodlanarak 17 grupta
toplanmıştır.
- İki asıl metin aslında
birbirlerinin devamı niteliğindedir. Sonradan yazılan ve paralel
metinler olarak adlandırılan metinler hemen hemen aynı konuları
içeriyorlar ve zaman içinde yapılan değişiklikler metinlerde açıkça
belirtiliyor.
- Yasa metinleri ve
yorumları incelendiğinde, genel olarak; Hititlerde yasa ve adalet
kavramının, diğer çağdaş ön Asya kavimlerinden olduğu gibi, Tanrısal
kökenli olması gerekir. Fakat Hitit yasa metinlerinin hiç birisinde,
bir ön söz bir sunuş yazısı bulunmamaktadır Hamurabi yasalarının,
Tanrı tarafından, Tanrı sözü olarak krala verildiği yazılıdır. Hitit
yasalarının çok kez değiştiği ve değişikliğin kral tarafından
yapıldığı, paralel metinlerde açıkça yazılıdır. Bu yüzden yasaların
kral tarafından yapıldığı tezi şimdilik doğrudur.
- Hitit yasalarının,
Hititlerin büyük sosyal, siyasal ve kültürel yaşamlarını kapsadığı ve
bu bakımdan bir yasalar bütünü, bir kodeks niteliğini taşımadığını
açıkça anlaşılıyor. Fazla hasara uğramadan asıl metinlerin okunamayan
yerleri, aynı konuyu içeren paralel metinlerden tamamlanabilmiştir.
Metinlerin, değişik tarihlerde yazılmış olduğu, yazı karakteri,
malzemenin cinsi gibi özelliklerden anlaşılıyor. Hititologlar, yasa
metinlerini incelerken, maddeler ayrımı yerine, paragraf ve fıkra
sözcüklerini kullanıyorlar. Aslında; birbirlerinden ayrı olayları
hükme bağlayan maddeler olarak ayrım yapılabilir. Metinlerde paragraf
ve fıkra olarak adlandırılan bölümler, tabletlerde yatay çizgilerle
ayrılmıştır. Bu çizgilere rağmen, bazen çizgi dışında da devam ettiği
görülmektedir. Yasa metinlerinden örnekler verilirken, madde terimini
kullanmakta sakınca görmedim. Hitit yasalarında; evlat edinme, miras,
evlilik, tasarlanarak adam öldürmeye dair hukuk kuralları noksan.
- Bütün bunlardan
anlaşıldığına göre, Hititlerde sözlü hukuk geleneği, teamül, örf ve
adet kuralları geçerli idi. Bize ulaşan metinlerin, sözlü hukukta
bulunmayan, siyasal ve toplumsal nedenlerle, belirgin ve kesin olarak
düzenlenmesi gereken, ÖZEL VE ÖNEMLİ anlaşmazlıkları ve mahkemelerin
verdikleri kararları da göz önüne alırsak yapılan derlemeler olduğu
anlaşılıyor.
- Eski çağların, yazılı
kurallar derlemeleri, hemen hep aynı nedenlerle yapılmıştır. Örf ve
âdete göre yürütülen sözlü hukuk sistemi, bazı olayların getirdiği
karmaşa hali, yazılı kurallar gereği zorunlu kılıyor. Hitit siyasal
yaşamında İ.Ö. 1600'lerde Kral Hantili ile başlayan, 1500'e,Kral
Telipinu'ya kadar süren bir karmaşa dönemi, yazılı kurallar
derlenmesini zorunlu kılmıştır kanısı doğurur.
- Hititlerde hukukun kaynağı
sadece yasalar değildir. Örf ve adetlerin yanında, arşivlerde elde
edilmiş olan ve Garnizon Komutanlarına, Askeri görevlilere, Din
görevlilerine, yüksek Memurlara gönderilen yönergeler kaynak
belgelerdir.
- Yasa metinleri, birçok
çağdaş yasalarda olduğu gibi; eğer (Takku) sözcüğü ile başlıyor.
Sümer, Babil, Asur bir bölümü ile Yunan, Roma ve İbrani yasaları da
çoğu kez aynı şartlı sözcükle başlamaktadır. Maddelerin sonu da
"Böylece suçlu evden uzaklaştırılır " formülü ile bitiyor.
- Hitit hukuk siteminde,
çevre ülkelerin, kültür yakınlığına dayalı bazı benzerlikler var ise
de, çok önemli ve çok daha uygarca farklılıklar hemen göze
çarpmaktadır.
- Hitit yasalarında, Sami
hukukunun tipik örneği olan "Göze-göz, Dişe-diş" kuralına yer
verilmiyor. Ölüm cezaları çok sınırlı, Asur yasalarında görülen
sakatlama cezaları, sadece kölelere evde hırsızlık halinde veriliyor.
Açıkça söyleyebiliyoruz ki; Hitit yasalarında, suçluya zarar verecek
öç alma kuralı yoktur. Mağdurun uğradığı zararın giderilmesi esası en
üstün (norm) hukuk kuralı olarak geçerlidir. Yasa metinlerin, Ceza
hukuku bakımından incelendiğinde, yaralama ve öldürmeye varan kasıt
ile dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslek ve sanatta acemilik yüzünden
işlenen suçlardaki taksir çok ilgi çeken üslupla ayrılıyor. Teksir
hali "Onun eli günah işler" sözcükleriyle nitelendiriliyor. Kral IV.
Tuthaliya'nın bir fermanında da kasıtlı haller için "Onun başı günah
işler" anlamı yazılı. Eli günah işler olarak nitelendirilen hallerde
verilen ceza, kasıt halinin yarısı kadar.
- Cezalar
ise, ölüm cezaları dışında, zarar görenlerin işlerinin görülmesi için
köleler, insanlar vermek ve şekel ve mima olarak belirlenen gümüş,
yani para cezaları ödemek şeklindedir.
- Hamile kadının çocuğunun
düşürülmesine sebep olmak suçunda, cenin 10 aylıksa; 10 şekel gümüş, 5
aylıksa; 5 şekel gümüş tazminat ödenmesi yazılı, cezayı artıran ve
azaltan sebepler belirgin olarak görülüyor. Yasa metinlerinin 197'nci
maddesinde, kanuni karineler mevcut, "Eğer bir adam, kadını dağda
alırsa suç adamındır. O ölsün. Eğer onu evde alırsa suç, kadınındır. O
ölsün...."
- Suçlarda kalkışma
(teşebbüs) hali düzenlenerek cezalar azaltılmıştır. Hırsızlık suçunda
" Henüz eşikten içeri girmemiştir" denilerek cezanın azaltıldığı
görülüyor.
- Suçlarda kalkışma
(teşebbüs) hali düzenlenerek cezalar azaltılmıştır. Hırsızlık suçunda
"Henüz eşikten içeri girmemiştir" denilerek cezanın azaltıldığı
görülüyor.
- Bu genel
değerlendirmelerden sonra, yasa metinlerinden örnekler alarak, bu güne
kadar yapılan yorum ve değerlendirmeleri de göz önüne alarak bazı
ayrıntıları dikkatinize sunmak istiyorum.
- BİRİNCİ DİZİ
- Madde (Paragraf) 1- Eğer
bir adamı ya da bir kadını, bir kavga sonucu biri öldürürse, onu
teslim etsin ve erkek ya da kadın dört kişi versin. (verir de
olabilir) Böylece suçu evinden uzaklaştırır (par-na-aş-şe-wa-a-iz-zi)
- Madde 2- Eğer bir erkek
köle ya da kadın köle, bir kavga sonucu birini öldürürse, onu teslim
etsin ve erkek ya da kadın iki kişi versin. Böylece suçu evinden
uzaklaştırır.
- Madde 3- Eğer özgür bir
erkeği ya da özgür bir kadını (kadına) biri vurursa ve öyle ki o
ölürse ele günah işler. Onu teslim etsin ve iki kişi versin. Böylece
suçu evinden uzaklaştırsın.
- Madde 4- Eğer bir erkek
köleyi ya da bir kadın köleyi (köleye) biri vurursa ve öyle ki o
ölürse eli günah işler. Onu teslim etsin ve bir kişi versin. Böylece
suçu evinden uzaklaştırır.
- Bu ilk dört maddede adam
öldürmek suçları cezalandırıyor.
- Birinci maddede kavga
sırasında öldürmeye varan kasıt ele alınmıştır. Cezası 4 kişi (4 baş)
vermek ve cesedi teslim etmektir. 2. Madde ise bu suçu bu suçu
kölelerin işlemesi halinde verilecek ceza, özgür insanlara verilecek
cezanın yarısı kadar olduğunu gösteriyor. 3'üncü ve 4'üncü
maddeler ise: "onun eli günah işler" şeklindeki anlatım çok ilgi
çekicidir. Bu anlatımın karşıtı: "onun başı günah işledi" şeklindedir.
Zira bu karşıt anlatım, yasalarda bulunmamakta ise de, 4.
Tuthaliye'nın bir fermanında "onun başı günah işler" şeklinde, kasten
öldürme hali düzenlenmiştir. Böylece 3' üncü ve 4'üncü maddelerde
dikkatsizlik, tedbirsizlik yüzünden ölüme sebebiyetle suçlu
cezalandırılmaktadır yorumu şimdilik doğrudur, bu suçlara verilen ceza
kasten öldürmeye verilen cezanın yarısı kadardır.
-
Tasarlayarak adam öldürme suçu yasada düzenlenmiştir. Ancak sözlü
gelenekte ve kralın fermanında, bu suçun cezası "kan kefaleti" olarak
kabul ediyor. Kan sahipleri, yani ölenin mirasçıları, "o ölsün"
derlerse ölüm cezası veriliyor.
-
Yukarıdaki maddelerde "onu teslim etsin" şeklindeki anlatım yorumları
neden olmaktadır. Maddenin okunmasından, öldürenin öncelikle, ölenin
cesedini aile fertlerine teslim etmesi gerektiği anlaşılıyor. Ancak;
Hitit yasaları araştırmacıları aynı yorumu paylaşmıyorlar.
- Bu sorun yasa metinlerinin
birçok mad delerinde rastladığımız ARNU'DAN türeyen AR NUZİ fiil
türevinin yorumundan kaynaklanmaktadır. Ancak; bu sözcüğün kökeni
araştırıldığın da, Hititçedeki Ar kökünün, Hind-Avrupa kökenli OR
olarak görülüyor, Hititçe de Ar oluyor. Hititçedeki anlamı Ulaşmak; Nu
eki ise Hititçe de ettirgen eki olarak kabul ediliyor ve böylece ARNU,
Ulaştırmak anlamına geliyor, özellikle, birinci dizinin 5. Maddesinde
bu sözcük ŞAR-NİNK fiili ile birlikte kullanılıyor, o zaman anlam"
geri vermek, onarmak, telafi etmek, zararı ödemek, tazmin etmek"
şeklinde dönüşüyor. Nitekim Friedrich ve Kocshaker " Ceza Ödeme"
eyleminin ifade edildiğini çevirenin böyle yapılması gerektiğini
önermiştir.
- Yukarıda 1'inci maddeden
4'üncu maddeye kadar incelediğimiz yasa metinleri hep "böylece suçu
evden uzaklaştır" cümlesi ile bitmektedir. Birçok maddede aynı anlatım
yinelenmiştir.
- Bu formül anlamı konusunda
da çok değişik yorumlar yapılmıştır. En yaygın görüş, zarar gören
tarafa, güvence olarak suçlunun mal varlığına sahip olma hakkını
getirdiği, maddedeki yaptırımlar yerine getirilip, ödemeler
yapıldıktan sonra suçtan kurtulabileceği anlamı olarak kabul ediliyor.
- Madde 7- Eğer özgür bir
kişiyi, bir kimse kör ederse ya da onun bir dişini aşağı atarsa,
eskiden bir Mina gümüş veriliyordu, şimdi suçlu 20 Şekel gümüş versin
ve böylece suçu evden uzaklaştırır.
- Bu maddeye takip eden 8.
Maddede; Bu suçun kölelere karşı işlenmesi halinde cezanın 10 Şekel
gümüş olduğu yazılı.
- Madde 10- Eğer bir kişi,
bir kimse yaralanana kadar ve onu kötürüm ederse, o zaman onun
bakımını üstlensin, onun yerine bir kişi versin ve evinde bu çalışmaya
devam etsin, o iyileşinceye kadar. Ama o iyileştiği zaman ona altı
Şekel gümüş versin ve hekime yine Madde 17- Eğer özgür bir kadının
karnının meyvesini, bir kimse attırırsa, Eğer Onuncu ayda olursa 10
Şekel gümüş versin, Eğer bu beşinci ayda olursa 5 Şekel gümüş versin,
böylece suçu evinden uzaklaştırır.
- Madde 18'de ise her eylemi
cezalandıran yasa maddesinden sonra yinelediği gibi, eğer bir köle
kadının karnının meyvesini bir kimse attırırsa, cezalar aynı aylık
dönemler için yarı yarıya gümüş olarak düzenlenmiştir.
- Madde 28- Eğer bir kız,
bir adama nişanlanmışsa, bir başkası onu kaçırırsa, onu kaçırdığı
anda, birinci adam ona ne vermişse, o zaman o değeri onu tazmin etsin.
Baba ana tazmin etmezler. Eğer, baba ve anne onu başka adama verirse,
o zaman baba ve anne tazmin etsin.
- Madde 29- eğer genç bir
kadın, bir adama bağlanmışsa (nişan) ve onun için o başlık ödediyse ve
ondan sonra baba ve ana buna karşı çıkarlarsa, o zaman onu adamdan
ayırırlar ama başlığın iki katı tazminat verirler.
- Madde
30- eğer erkek, kızı halâ alamadıysa, o zaman kendisi için onu
reddedebilir, ama o zaman kendi ödediği başlıktan vazgeçer.
- Bu örnek olarak sunduğum
maddelerde, para cezaları ölçüleri olarak Şekel ve Mina sözcükleri
hemen dikkati çekmiyor. Eski çağlarda henüz para yok iken, ekonomik
yaşamda değişim aracı olarak, o zamana göre kıymetli sayılan, belirli
ağırlıklardaki maden çubuklar kullanılmıştır.
- Babil’de de Şekel ve Mina
gümüş çubuklar kullanılmıştır. Bir Babil Minası 500 gram gümüştür.
Şekel ise bunun atmışta biri yani 8,33 gramdır. Bir Hitit Şekeli 9
gram gümüş, bir Hitit Minası ise Şekelin 40 katı, yani 360 gram
gümüştür. Buna göre Babilde Mina Şekelin 60 katı, Hitit'te ise Mina
Şekelin 40 katıdır.
- Evlenmeden önce, bu gün de
olduğu gibi, bir nişanlılık dönemi görülüyor. Evlenebilmek için
erkeğin, kız tarafına "başlık parası" vermesi gerekiyor. Hitit
yasalarında bunu karşılayan kelime "Kuşata". Evlenmede kadın erkeğin
evine gelirken çeyiz getirmektedir. Hititçe de buna "İvaru" deniyor.
Bu durum Anadolu geleneği olarak halen yaşamaktadır.
- Nişanın geçerli bir nedeni
olmadan bozulması halinde, ödenecek tazminatlar, bu günkü hukukta da
aynen düzenlenmiştir.
- Madde 39- Eğer bir kimse,
bir başkasının ekin alanlarını alırsa, Şahhan'ı yerine getirmeye devam
etsin. Ama ekin alanlarını ihmal ederse, o zaman ekin alanlarını bir
başkası alsın, onu satmasın.
- Maddede, Şahan yükümlülüğü
altında, bir kişiye tahsis edilen ekin alanı (tarla) anlatılmaktadır,
burada belirtilen ekin alanı, boş alan iken ekip biçmek ve bunun
karşılığında tıpkı Timar sahipleri gibi feodal yükümlülüklerini yerine
getirmek koşulu ile şahsa tahsis edilen alandır yükümlülük yerine
getirilmez ise, şahıs onu satamaz, yükümlülüğü yerine getirecek olan
başkasına verilir.
- Bu
alanların, kullanım hakkı, sahibinin ölümü halinde, mirasçılarına
geçmediği, saraya iadesi gerektiği yorumu yapılmaktadır.
- Madde 46:Eğer bir kentte
biri, bazı ekin alanlarını Şahhan yükümlülüğü altında elinde tutarsa,
eğer ona bir bütün ekin alanı verilmiş ise Luzzi'yi ifa etsin, eğer
ona az ekin alanı verilmiş ise Luzzi'i ifa etsin, ama babasının
evinden yerine getirsin. ( Burada küçük bir toprak alan oğul söz
konusu)
- Bu maddelerde Şahhan ve
Luzzi terimleriyle ifade edilen yükümlülükler konusu, kesin olmamakla
birlikte şöyle yorumlanabiliyor. Şahhan kendilerine toprak ( ekin
alanı) verilen kimselerin Feodal hizmet yükümlülüğü olarak çevriliyor.
Luzzi ise, daha küçük toprak alanların yükümlülükleridir. Luzzi
teriminden bedenen çalışma, köle çalışması ve belki de imece anlamı
kabul edilebilir.
- 40 ve 41. Maddelerde de
Gişku /Tukul terimi geçiyor, bunun anlamı zanaatçı hakkı olarak kabul
ediliyor. Toplumsal katmanların en yükseği olan sınıf Lu İlki den biri
ile, daha aşağı sınıftan olan zanaatçı ortak bir ekin alanına sahip
olursa ve zanaatçı kaybolursa ve İİKİ adamı derse (Tukul) zanaat
hakkımdır. O zaman zanaatçının ekin alanlarını mühür altında elde
eder ve Sahhan'ı ifaya devam eder. Eğer Tukul reddedilirse o zaman
ekin alanları boş ilan edilir ve onu kentin adamları işlerler. Eğer
böyle bir ortaklıkta İİKİ adamı kaybolursa, zanaatçı, bu benim
zanaatçı hakkımdır derse İİKİ adamının ekin alanlarını mühür altına
alır ve Şahhan'ı ifaya devam eder.
- Hititler de toprak önce
tanrıların, sonra kralındı. Kral bağış belgeleriyle, toprakları
seçtiklerine, karşılığında feodal yükümlülükleri ifa koşulu ile
verebiliyordu.
- Hititler de özel mülkiyet
de vardı. Ancak bağımsız çiftçilerin sayısı çok azdı. Yasaların
dışında bazı yazılı belgelerde zorunlu çalıştırmalar görülüyor.
Bağımsız çiftçilerin dört gün kendileri için ve onu takip eden dört
gün kendi tarlaları yakınındaki Timar arazisi için çalışacakları
anlatılıyor.
- Şimdi çok değişik
yorumlara neden olan bir maddeye geliyoruz. Bu madde "eğer" ile
başlamıyor.
- Madde 48: Bir "mahpus"
Luzzi'i ifa etsin ve bir mahpus ile, ticaret, hiç kimse yapmasın,
oğlunu, ekin alanı, bağını hiç kimse satın almasın,kim kendisi için
"mahpus" la ticarete yaparsa,o zaman o ticaretten vaz geçsin, "
mahpus" ticarete koyduğunu o zaman geri alsın.
- Madde 49: Eğer bir
"mahpus" hırsızlık yaparsa, tazminat yoktur. Eğer korporasyon varsa,
o zaman, işte onun korporasyonu tazmin etsin. Eğer hırsızlık af
edilirse, ya hepsi yine hileci olurlar,ya hırsız olurlar, ister birini
yakalasın ister o başkasını yakalasın............atabilir. Bu
iki maddede Hippara sözcüğü "mahpus" olarak çevrilmiştir. Hitit
yasalarında hapis cezalarına hiç rastlanmıyor. Bu yüzden hapis ve
hapishane olarak çevrilen sözcüklerin anlamlarının, yasa metinlerine
uygun olarak yorumlanması gerekiyor.
- Hitit yasaları
araştırmacılarının değişik yorumları göz alınarak Hippara sözcüğünün,
aşağı sınıftan, özel bir kategoriye ait, ne ailesi ne de malı olmayan
kişilerden birine işaret edildiği yorumu daha doğru görülüyor.
- 49. madde de: Lu Hippara
hırsızlık yaparsa, tazminat yoktur deniyor ve devamla Corporasyona
bağlı ise tazmin görevi Corporasyona düşer şeklinde anlatım var. Bu
sözcüğün anlamı hükmi şahsiyeti olan bir kuruluş, bir cemiyet ve lonca
olarak görülüyor. Corporal sözcüğü de bedeni, cismani anlamına
geliyor. Yani bedenen çalışanların örgütü, böyle çeviri hem yasa
metinlerindeki bütünlüğe, hem de 48.Mad dede ki yoruma daha uygundur.
- Zaten Hrozny de Tuikkant
sözcüğü için Beden+Topluluk anlamını bu yüzden Corporas yön olarak
çevirmiştir.
- Paralel
metin diye adlandırabileceğimiz, yasaların sonraki yazılımında Md.XL
satır 33, 39 da Hippara sözcüğü yerine Asırum sözcüğü kullanılmış.
Asırum sözcüğünün tam Hititçe karşılığı Lu Appant yakalanmış,
tutulmuş.
- Akatça da bu sözcük Tutsak
anlamında, Arapça ve Türkçe de Esir anlamı var. Tutsak olan bir
kişinin mutlaka Mahpus olarak hapishanede yatması gerekmez. Şu hale
göre Lu Hippara'ların ailesi, çocuğu, ekip biçilecek ekin alanı ve
bağlı olabiliyorlar. Hrozny ve Neufeld, Boris Cellule olarak
yorumluyorlar. Fransızcada da Cellule'nin tam anlamı, Türkçe Hücre
olarak çevriliyor. Hem canlıların en küçük parçası, hem hapishane
hücresi, hem küçük oda anlamı var. Ancak Bois sözcüğü; Ahşap, tahta,
orman emvali anlamında ve ikisi birlikte ahşap hücre olarak
çevrilebiliyor. Bu durumda, bu ideogramla anlatılan hapishane değil,
suçüstü yakalananın devletin yargısına, gözaltına alınabilen bir küçük
ve ahşap oda anlamı yasa metinlerine uygun bir yorum olabilir. Zaten
Otten de Rad okunuşunu öneriyor ki burada da kralın yargısına teslim
anlamı var. Bundan sonra gelen maddelerde, 71.ci maddeye kadar; öküz,
inek, katır, at ve koyun çalmanın cezaları sıralanıyor
- . Madde 71: Eğer bir öküzü,
bir atı, bir katırı biri bulursa (kentte anlamı var) kralın kapısına
götürsün. Eğer onu kırda bulursa, yaşlılar onu, ona verirse, o zaman
kendisi için boyunduruğa koşabilir. Şayet sahibi onu bulursa, kendisi
için onu eksiksiz alsın. O hırsız gibi yakalanmasın.
- Diğer hırsızlık suçları
ise, cins bir atı çalan, yaşları belirtilen, 30 at vermekle
cezalandırılıyor. Sonra yapılan değişiklikle 15 at verir şeklinde
cezalandırılıyorlar.
- Madde 93: Eğer bir adamı
eşikte yakalarsa evin içine henüz girmemiştir. On iki Şekel Gümüş
versin, köleyi eşikte yakalarsa altı Şekel Gümüş versin.
- 94. Maddede: Evde
hırsızlık yapan, çaldığının tüm değerini vermesi ve ayrıca ceza olarak
bir Mina Gümüş vermesi gerekiyor.
- Madde 98:Eğer özgür bir
adam bir evi yakarsa, evi yeniden yapsın,evin içinde ne varsa,ister
insan,ister öküz,ister koyun olsun onları tüm değerleriyle temin
etsin.
- Madde 99: Eğer bir
kulübeyi ( hayvanların yemleri bulunan bir yapıyı ) biri yakarsa,
zarar görenin öküzlerini beslemeye devam etsin, onları bahara kadar
ulaştırsın. Eğer içinde saman yoksa o zaman sadece kulübeyi yeniden
yapsın. Aynı zamanda kulübenin içinde ne varsa, onları da geri
vermelidir.
- İKİNCİ DİZİDEN ÖRNEKLER:
- 178.ci Madde den itibaren,
yasada, arazi, bağ, hayvanlar, yiyecekler ve bazı giysilerin fiyatları
belirtiliyor. Bir giysinin bedeli 12 Şekel Gümüş, değerli bir giysinin
bedeli 30 Şekel Gümüş, mavi yün bir giysinin bedeli20 Şekel gümüş,
ince bir gömleğin bedeli 3 Şekel gümüştür.
- 197 ve 198.Maddelerde
ilginç hükümler bulunmaktadır. Madde 197: Eğer bir adam,bir kadını
dağa alırsa,suç adamın (dır) ve o ölsün. Eğer onu eve alırsa suç
kadınındır ve kadın ölsün. Eğer adam ( koca ) onları bulursa ve onları
öldürürse, onun eylemi cezaya değer değil (dir)
- Madde
198: Eğer, sarayın kapısına onları götürürse ve derse: benim karım
ölmesin o zaman karısını hayatta bırakır ve zina yapan erkeği de
bırakır ve onun ( yani zina yapan erkeğin ) başını örter. Eğer derse;
işte tam ikisi de ölsün, o zaman tekerleğe diz çöksünler, kral onları
öldürür, kral onları yaşatır. Burada koca, zina yapan karısını
öldürülmemesini istediğinde, zina yapan aşığın da sağ kalacağı, fakat
toplum içinde, zina yaptığını belirten bir örtü bir bağ ile
dolaşacaktır. Utanç simgesi olan bir bağı başında taşıyacaktır anlamı
çıkıyor.
- Son söz:
- Hitit yasalarına dair
böyle bir özet sunarken, bu yasaları uygulayanlar, yargı görevi
yapanlar kimlerdi sorusuna kısaca değinmeyi gerekli görüyorum.
- 1-
Hititlerde yargı görevi yapanlar: Kırsal kesimde yaşlılar (bir bakıma
ihtiyar kurulları)
-
2-Kentlerde yüksek dereceli memur ve subayların yargıçlık yaptıkları
mahkemeler.
- 3-
Yüksek dereceli mahkemeler, Panku(ş) ve Tulijaş. <*>
- 4-
Kral.
- Burada
incelediğimiz hukuki cezalar görüldüğü gibi hem hür kişilere, hem de
kölelere mahsustur. Bilindiği gibi; Hititler ilk kuruluşlarından
itibaren sürekli savaşmışlardır. Bu savaşlardan getirdikleri erkek
nüfusu devlete ve tapınaklara ait çiftliklerde ve özel mülk olan
kraliyet ailesi ile yakınları olan toprak sahiplerinin çiftliklerine,
çalıştırılmak üzere gruplar halinde dağıtılıyorlardı.
- Bunlar
literatürde Nam Ra olarak biliniyorlar. Bunlar aslında savaş ganimeti,
tutsak, sürgün edilen insanlar, Deporte, Kolon olarak
isimleştirilmişlerdir. Bunlar eski Yunan'daki Metöke'ler gibi veya
eski Roma Latifindium'larında olduğu gibi, esir olarak karın tokluğuna
çalıştırılan ve belli süreden sonra kendilerine sınırlı özgürlük
verilen, belirli bir toplum sınıfıdır, diyebiliriz. Hitit toplumunda
ırk ve sınıf ayrımı bertilen diğer sözcükler mevcuttur. Dampupi
(Barbar) ve Ubaru( yabancı ) gibi. ( Prof Dr. Ahmet Ünsal ) Arşivlerde
bulunan yazılı belgelerde, çok ayrıntılı mahkeme tutanakları,
suçluların, tanıkların, davaya taraf olarak katılanların ifadeleri ve
davanın açılmasına sebep olan iddialar bulunuyor. Bu konularda verilen
kakarlar henüz elde edilememiştir.
-
BİTTİ
- <*> Tulijaş en yüksek sosyal
sınıftan kişileri ve prensi ve kralı dahi yargılama yetkisine sahip
olan yüksek mahkeme olup, kral Tulijaş'ın yargısına boyun eğerek,
mutlak erki sınırlamış oluyor.
-
|