|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
GÜLE SELAM; SANA KELAM.
TARİHE SELAM
HÜZÜN YAĞMURU
SEVDANIN YALNIZLIK GÜLÜNE
KANLI ve KINALI TOPRAKLAR: ÇANAKKALE
GÜL
BAHÇESİN DE
GÖLGENİN İZLERİNDE...
KARARTMA GECELERİ
ANLARIN PENCERESİNDE GÖRÜLEN
AYNALAR
GÜN BATIMI
YETİM ÇOCUK
YÜREĞİMİN İSTASYONU
KARACA AHMET'TE Kİ
VESİKALIK
GÜN
BATIMI...
İSTANBUL' DA KİMSESİZ
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
Özkan KARACA
77 Malatya doğumludur. Hayatı soran takibi,zamanı
yoran akiti, dar merkezin sakini olduğu
çocukluk yaşlarında her gördüğü sayfaları karalayıp durdu. Ve… hala da
duygularında kan , düşüncelerinde an birikmesiyle sayfaları kalem
bıçağıyla yaralamaya devam ediyor. Ömür süruru tükenene, göz nuru sönene
kadar yazma serüvenine ara vermeyecektir. Okuma yazmayı öğrenince
kitapların dünyası ile tanıştı. Kitaplarla kafa ve kalbe atlas olan, ufkun
perdesini aralayan heyecanıyla geleceğin rengini sayfaların yüzüne vurdu.
İlk, Orta ve son olarak Lise ( Tekstil Meslek ) yi gereksiz nitelendirmesi
ile 96 yılında terk ederek tahsil hayatına bir daha kapı aralamamak üzere
noktayı koymuştur… Tahsil hayatı yetersiz olsa da; genel araştırma merakı,
tarihsel derinliklere eğilen yaklaşımı, sanatsal kulvara yönelik açılımı,
geleceğin şafağına yorum sunan atılımı, sosyolojik gelişmeleri sorgulayan
arayışı devam etmektedir. Kendi kendini yetiştirerek, üstatların
sohbetlerini dinleyerek, ufukların ötesini izleyerek, hayatın yegane
birikimi olan insani bilgileri yakalayarak, gecelerin sessizliğine
gömülerek yazı toprağını eserlere serpmektedir. Tahlil - tahsili son
nefesine kadar sürdürmek idealinde bileğini bükmeden, fikir kırıntılarını
dökmeden; parmağında nişan, yüreğinde işaret azmini uzaklıkların anlı
alnına kazımıştır. Hayatın yokuşuna dokunan izi, zamanın yorumuna uzanan
ilgisi, yarınların yoluna ilanı: Edep kolunda ve edebi yolunda var oluşun
Edep estetiğini boyuyan siyah hece karıncalarını sayfalara yaymakta, kafa
kağıdının buruşukluğunu beyaz bulutlara sormaktadır.
Hüzün dokunan yağmurların takibine ayaklarını sürdü. Tabiattın bağrına
kapanarak derdini açtı. Sahillerin uzun dilinde yutularak denizin tokadını
işitti. Ölümün soluğunu aldığı mezarlara kaçtı. 90 yılından sonra şiir ve
makale yazmaya başladı. İlk makalesi haftalık yayınlanan gazete “Karadeniz
Gözde” de köşe yazarlığı ile başlamıştır. Ardından İstanbul merkezli
çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve makaleleri yayınlanmaktadır. 2007
yılında var oluşa iki kanat soluğanı ile “İki Kanat” yayınlarını
kurmuştur. Süresiz eser ortaya çıkaran kalem erbabı kişilerin ilk göz
ağrısı şiir kitabıdır. Kendiside bu geleneğe uyarak ilk eseri olan Aynalar
başlıklı 2007 şiir kitabını yayınlamıştır.Yayınevimizin sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
GÜLE SELAM; SANA KELAM.
Semanın ufkunu saran karabulutlar
dağılmış, baharın rikkatini yeryüzüne yayan ışıltısı sarmıştı.
Güneşin enginliğini gözlerimize yapıştırarak, güllerin rengini ve
kokusunu sinemizde yatıştırarak öteler ötesinin ufuk perdesi
aralanmıştı. Güneşin sıcak yüzü tenleri yıkamaya başlamış, güllerin
zarif yelleri açılmaya başlamıştı.
Akşamın mehtabında sahillerin
sürükleyişi hicranımı taşlamıştı. Zihnimin ince bezini yırtarak,
fikrimin kalın tezini kırarak... Güllerin kanlarını yüreğimde
kaçışımla ısırıyordum, günlerin tanlarını sözlerimde bakışımla
ısıtıyordum. Kendimi kaybettiğim, hicranla ezildiğim yaralı ruhum.
Belli belirsiz sahillin dilinde yutularak yürüyorum, karanlığın
gizlediği ufuklara doğru yalnızlığa kapanıyordum... Gökyüzünün süslü
perdesi yıldızlar başımda taç. Bedenimi ürperten ılık İlkbaharın
esen uğultusu kafamın odasında dinmişti. Ruhumu saran, kafamın
odasını soran sesin yankısı ise bende sinmişti. Bir yandan bakan
güller, bin andan akan düşler.
Güllerin rengi, günlerin derdi:
Birinde gözlere kan akar, diğerinde izlere yan bakar. Varlık
istikametinin var oluşu, karlık istirahatının yar oluşu yakalandığı
an, ruhun sevincine şan takar: Gül ve günler... Güller izzet, günler
ismet. Düşler ise; yüreklerin çizik izi, kafaların kırık dizi,
günlerin yanık sisi.
Zihnimin günlüğü artan adımlarımla
tutuşmaya başlamıştı. Fikrimin külüne, izanımın gülüne yazdığım
yırtık sayfalar. Benliğimi soldurduğu, irademi doldurduğu ve
yüreğimi yaslarla yoğurduğu denizin kucağında! Hüzünlere gark olan
gözlerime dalgalar çarpıyordu. Duygularıma vurulan balyozların
hıçkırığıyla, düşüncelerime kurulan heyelanların kırıklığıyla yaslar
ve yaşlar artıyordu. Aklım durmuş, ruhum donmuş, kalbim dalmış...
Düşler! Boş bir avuntu, loş bir anı esintisi olarak beyhude
ömrün tozu olarak dağılıp gider. Düşler sonunda kalan ise yalnızca
kafalara biriken hecelerin hamal yüküdür. Yükler idraklerin
derinliğine sızarak; hayatın değişimini kavranmasını zayıflatıyor,
sağlam kişilik edinmesini hayıflanıyor, toplumun zengin birikiminde
kaliteli kimlik edindiremiyor. Atıl ve sıradan hayatla, bereketsiz
ve verimsiz zamanla, esefsiz ve esersiz özürlülükle ömür
geçiriliyor. Anlık anlar dönüyor, geleceğin bilinmez karanlığına
üfleniyor. Ruhları ve kalpleri karartan vasıtasız ve gayesiz düşler.
Bunun sonucunda yüzler kırışmış, dişler kırılmış, düşler hayatının
çarkında sıkışmış olarak yaşamın soluğu söner.
Düşler... Gerçekçilikle birleşirse, gayelerin adımı akıl nimeti
ile şekillenirse; hayatın anlamı, varlığın sırrı boşluk yerine
hoşluk meydana getirir. Mana yarışının dinamizmine koşarak insanlık
özelliği yakalanır. Geleceğin aydınlığında akılcı adımlarla, akıcı
yaklaşımlarla merdivenleri çıkarak ihsanların kapısı aralanır.
Güller; bize estetiğin ve güzelliğin
resmini fısıldar, sevginin zarif tebessümünü yaslar. Kırmızılıklar
gözlerin yaşlarını isletir, kırıklıklarla kan olarak yüzleri
ıslatır. Güller sevdalara tılsımdır, yüreklerin yangınlarına biriken
ayrılıkların yakarışıdır. Gayesiz düşlerden uzak, gayelerin
derinliğine vakıf olarak, akıl izzetine akif kalarak güller
varlığımda bana paye.
Düşüncelerime yığılan, duygularıma
çarpan kelimelerin önüne geçemeyerek; gözlerimin boğulandığı,
ruhumun boğulduğu, kalbimin kasıldığı, dimağıma kadar biriken selin
yığılışıyla ve fıtratımın fırtınalı coşkusuyla İstanbul Boğazının
enginliğine haykırıyorum:
Selam; yaşamın donanım işaretini
sunan izler, varlığın gelişim iradesini açan güller. Adresi
benliğimize ulaşan, zihinlerin duvarında buluşan, satırlara kazınan,
hatıralara yazılan: Günler...
Akşamın soğuk deminde, sahillerin
millerce uzunlukta ki dilinde ağır ağır süzülüyordum. Kulaklarımda
dalgaların sahile vuran tokadı, üzerimde martıların acı çığlığı,
önümde karanlığın alnı, özümde hecelerin yağmurları takip eder. Her
yanım kuşatılmış, her anım başıma gömülmüş. Rüyaların bulanık
tablosu şiirle tüten duygularımın sandığından çıkarılarak, fikrimde
seyir. Seyir ki hüzün bakış. Yüreğime ok atışı gibi; bedenimi eğen,
ruhumu ezen çatlamış tablo.
Zamanların akıntısında çağlarla
sarılan, ruhların ufuk aşıntısında aralanan, anlık anların
harabelerinden süzülen… Destansı sevdaların düşleri varılan,
hicranlı ayrılıklarla yazılan; Üsküdar’ın dudağına yapışmış konağı,
acı aşkların yanağı olan: Kız Kulesi karşımda durur. Tarihlerin
kuyusunda çalkalanan sancıların yakıcı sırdaşı... Kim bilir hangi
sevdanın ayrılıklarına tanık oldu, kim bilir hangi zahmetlerin
kamcısı davasına vurdu. Nice hadiselerin tanığı, nice kasidelerin
sanığı olarak yorgun duvarları fısıldar. Anıların mühründe
öğütlenen, asırların dişinde öğütülen: Kız Kulesi
İstanbul’un kalın ense kökünde,
başıma yığılan ağırlığın közünde yürüyorum; karanlığın gizlediği
ufuklara doğru. Uzaklıklar gözlerime koz, yıkıntılar gönlüme toz,
hüzün taşkınlıkları artan doz... Sanki yılların çilesi ıslatmıştı.
Boynuma ateş dolanmıştı. Günler; gözlerimde okunan hicranla
yıkanmış, güllerin kanlarıyla dokunan isyanıyla sararmış, düşlere
sokulan ıssızlıkla sıvanmıştı.
Düşüncelerime yansıyan, güllere
ayna. Şu satırların yazılmasına sebep kaynak. Düşlerimde bilenen,
duygularımda şekillenen güllerin kanlarını yüreğime akıtan, yosunlu
kuyuların acılığını yaşatan. Rüyalarımın penceresinden akan, kafa
kağıdına yazdığım eserimden bakan. Şiirlerimin ilham yazısı
seslenir, gül esintisini her andan nefesi kalbimin izinde savrulan,
gün esaretinin her andan ruhumun gizinde kavrulan:
İlk baharla açan güllere selam.
Esaretiyle yüreğimi sürgünlere atan sana kelam...
Kalıpta donan ruhum erimiş, satırda duran özlem kalbime inmişti.
Güllerin aynasında ki kanlar dökülerek, kirpiklerimi ağrıtan anılar
film şeridi gibi canlanmaya başlamıştı.
Gül kokulu, şen dokulu; kafamın odasını altüst eden, fikrimin
adasını işgal eden...
Anlık tozların düşlerinde solukla yürüyen. Damarlarımın ininde
uğultulu seslerle gezinen. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma
damgalanmış. Benliğimi ansızın sisleyerek yürüyen sen...
Sen izanımın bünyesinde,
zamanlarımın bütünlünde gölgesin. Gölgenle izin izimi bulan varlık.
Zihnimi ve fikrimi kemirip duran darlık...
Sana sürgünüm: Sevdanın işaretinde atılan oklarla bilinmezin
balçıklarına iten, karanlığın kubbesinde biten sürgün yüreğim
Selamların haykırışı sesini bulsun.
Satırlarım senin gözünü öpsün. Kelamlarım; kırgınlığını dindirerek,
kızgınlığını sindirerek tutsun...
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TARİHE SELAM
- Selam Sana! Bin bir çile ve
zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış, gözyaşı ile sulanmış,
toprağının her bir karışı- bin tarağı şehitlerin kemikleri ve
sulbünden geldiğimiz atalarımızın ten(r) i ile süslenmiş eşsiz
güzellikte, zarif özellikte ülke: Türkiye’m
- Anadolu’nun kapısını
Malazgirt’te (Ağustos 1071) ’ de yıldırım yumruğuyla aralayarak
giren: Veli duruşlu muzaffer komutan Alparslan ve akıncıları…
Hilal etli bedenlerini, çelik bileklerini, azim dolu başlarını
feda ederek on beş yıl içinde Anadolu’nun tapusu bütünü ile
kıyamete kadar; çağların mirasında, dağların mevkisinde,
bağların meyvesinde, şehirlerin menzilinde ikamet eden
nesillerine geçti.
- Bozkır kültüründen, İslam
medeniyeti dairesine giren atalarımız yerleşik mekânlarda
toplanarak, şehirler kurup geliştirerek; kültür, sanat ve sosyal
müessesler tesis ederek bulundukları yerleri izanların
derinliğinde; bileklerini yorarak, dileklerini geleceğe sorarak
imar seferberliğinde geliştirmeye başladılar. Böylece çağların
alnında parlayan, zamanların yelkovanını güzelliklerle
yakalayan, gönüllerin duvarını paklayan ve günümüze de ışık
tutan: Kıymetli mimari eserleri ile Anadolu’yu ve fethettikleri
üç kıtanın; yer in bakırını, gök’ün bakışını! İnci gerdanla,
yakut endamla, altın cevherle süslediler. Bilek terinde, beyin
zerinde, kalbin yerinde hayırla yâd edilen ecdadımızın pak
ruhlarına, hak sürurlarına selam…
- Osmanlı Ordusu önce insanların;
dil, din, ırk ne olursa olsun kucaklarını açarak, toprak
fethinden önce kalpleri fethederek topraklarını: Avrupa’nın
Viyana kapısına, Orta Doğu’nun ve Orta Asya’nın yapısına ve
Afrika’nın çöl ortasına kadar geliştirdiler.
- Edirne başkenttir. Devasa
Osmanlı Devletinin bağrında duran fitne ocağı, fesat kucağı
Bizans Devletine son verilmelidir. Altın asrın kutlu
peygamberimizce Muhammet Mustafa (S.A.V) ’in mutlu sahabelerine
dile getirdiği “Kostantiniyye (İstanbul) , elbette fetih
olunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, O’nun
askeri ne güzel askerdir.” Müjdeye mazhar olabilmek toplandılar.
Tarih boyunca yıkılmaz ve aşılmaz denilen İstanbul surlarına
nemli gözlerini sürdüler. Şanlı Komutan 2. Mehmet ve neferleri,
Bizanslıların; Rum ateşine, ok adedine, kılıç aletine karşılık…
Canları yere yıkılarak, kanları sur’lar da yıkanarak: Ulubatlı
Hasan’ın burçların üzerine çıkardığı ve göklerin işaretinde al
kanlı bayrağımız kıyamete kadar dalgalanmak üzere göndere
çekilmiştir. Bu büyük gelişmeyle de Avrupa oldukça sarsılarak
reform hareketi başlattılar. Zaferle (Mayıs 1454) Bizans Devleti
bir daha dirilmemek üzere tarihin kaçınılmaz boşluğuna
yuvarlanmıştır. O zamana kadar Osmanlı ‘Devlet ‘ olarak
isimlendiriliyordu. İstanbul’un Fethi ile Osmanlı ‘ İmparator ‘
olarak Cihan hâkimiyetini pekiştirerek anılmaya başlayacaktır.
Bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açan Fatih in fatih yürekli
torunları olan sizler… Selam.
- Fatih Sultan Mehmet’ten birkaç
yıl sonra tahta oturacak olan, Yavuz Sultan Selimle gelen
Mısır’ın fethi bereketi ile Abbasi devletinden hilafeti alarak,
bundan sonra da Osmanlı padişahları İslam Halifesi olarak
tarihin sayfalarına kayıt düşülecektir. Yavuz Selimin hemen
ardından: Kanun yapan, adaleti gözeten olarak ta zikredilen oğlu
Kanuni Sultan Süleyman’ la; sosyal, siyasal, kültürel
seferberlikle iman ve izan inşası seferberliği hızlanacaktır.
Kanuni ile Osmanlı İmparatorluğu zirveye oturacaktır. Osmanlı
ordusu öncü kuvvette kalplerin fethini kazanarak, dünyanın
nizamını hak- hukuk sesinde açarak: Arş, arş üç kıtaya kadar
ayak ritmini açarak gelişleşmişti. Ne var ki tarih tekerrürü
aynalardan yansıyarak; çağların ağlayan beyin kürekli, bilek
yürekli banileri zamanın bulutlarını yürek yangınlarına emerek
güzden güne Osmanlının devasa toprağının eridiğini
gösterecektir.
- Osmanlının kaynakları ve
dayanakları tarumar edilerek beli bükük, yorgun düşmüştü. Öyle
yorgun ki Avrupa’nın ellerini ovuşturarak, dilleri coşturarak
adlandırdığı “ Can çekişen hasta adam.” Ve hasta adamın! Göz
kamaştıran zenginliğini harita üzerinde, mücrim ellerle
paylaşılan pasta. Bir millet mozaiği; Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve
daha sayamayacağımız irili ufaklı ırktan mensuplarla, var oluş
istikbali kaybetmemek için istiklal mücadelesine girmiştir. Acı
savaşın mücadelesinin sonucu olarak; düşmanın sırıtkan süngüsü,
gürültülü topu ve hedefli namlusuna karşı iman dolu göğüslerini
siper ederek: Dini sağlam örgüsü, geleceğin beyaz örtüsü ve
neslin özgürlüğü için şehit yada gazi olan nice isimsiz
kahramanların evlatları olan sizler. Selam…
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HÜZÜN YAĞMURU
Genç adam gecenin karanlık örtüsünde
ruhunun hazin yankısı çığlık kopartarak sahilde yürüyordu. Dilinde
dökülen özlem ve söylemler uzaklığın kanlı deresine itilmişti.
Dişinde sıkışan kırgınlıkla hayallerinin fotoğrafı karanlığı
ısırmıştı.
Seni diyordu genç adam ‘ - Seni
geleceğimin atlasına gül olarak ekmiştim, günlerin başaklarında seni
görmüştüm, canım seninle cananlığa kavuşmuştu. Şimdi ise yüreğimin
dileğine çıkılan hayal merdivenlerinden düştüm. Gözlerimde ve
gönlümde hüzün yağmuru döktüm...’
Ruhunun hazin kamcısı acıyla döverek
başı düşmüş, dizleri eğilmiş olarak ağır ağır yürümeye devam
etmişti. Kulaklarını şaklatan dalgaların sahile vuran sert tokadı,
kalbini yaralayan dert sakatı her yanını sarmıştı, her anı ruhunu
tırmalayarak artmıştı. Boğazı ışıklarıyla öpen karşı kıyının
betonuna gözleri takıldı.
Genç adam ‘ - İşte sevdiğim şu
evlerin kör penceresinde ikamet ediyor. Acı aşkların fısıltısı
duvarlarını ıslatmış Kız kulesinin üstünde bulunuyor. Tarih kokan,
heybeti ile Haydar paşayı tutan, boğazın maviliğine gülümseyen
kışlanın yakınında, Selimiye mahallesinde sevdamın ayaklarını
vurduğu yerdir ‘... Başında hüzün yağmuru akar, soğuk ürpertiyle
denizin ağlaması bakar. İntizarın hicranında ufuklar karanlık
balçıkla kararak gönlü sararmış, umutları sönmüş, hayalleri yıkılmış
olarak geleceğin perdesini kav la tutuşturarak yakar. Hüzün yağmuru
şiddetlenmişti... Kederin kader alnında terlemeye başlamıştı. Ruhunu
ıslatan hüzün yağmuruyla sarsılmış ve kederle terleyen kalb titremiş
olarak sahilin çapağı olan taşın beline yığıldı. Başını ayaklarının
arasına sıkıştırarak söylenmeye başlar
‘ Ey aşk acısı, ey gönül yarası, ey
derdin karası... Sana sığınırım, Sevgimin adını düşlerim... Onun
yokluğunda sürgün kaldım, günlerim onsuzlukla zindan oldu. Bir çıkış
ver, bir ferahlık ser. Hani gözleri gözlerime kilitleniyordu, hani
sözleri sözlerimi sarıyordu bir zamanlar’... Zihnine film şeritleri
yayılır, anıların sahnesi açılır. Ela gözleri karanlığı yırtan ayla
kendisine bakmış, siyah saçları denizin dalgasında ellerine düşmüş,
oval çenesi ufukların köşesinden bakarak gözlerine çökmüş, güzel
yüzü sahilin ıssız belinde kafa odasını kırmıştı. Derbeder durumda
sürüklenip duruyordu, sevda ölümünün soluğunu yutarak hüzün
yağmuruyla: Duyguları kanlanış, sözleri kurumuştu.
Dudaklarına yapışan hüzün melodisi
tütsülenir, karanlık siyah saçın dalgasına. Öylece durup izler
sevdiğinin hayalini...İkametgahı gözlerine batarak gölgesi yanı
başında buluşmuştu. Gölgeye sorar ‘ Ey hayal sulületi karanlığın
aynasından çıkarak ellerimi tutsan, geleceğimizin inşasını beraber
kursak‘... Hayal sulület donuk kalır, ağzından tek kelime,
gözlerinde bir gram bakış görülmez gözleri kapalı, hayattan kopuk,
cansız et yığını gibi durur. Genç adam yaklaşır, hayal geriye
çekilir. Genç adam adımlarını hızlandırır, hayal de gerisin geri
hızlanır. Daha çabuk kavuşma özlemiyle kollarını açar, feryat
koparır. ‘- Ey canım benim niye kaçarsın benden, niye uzak kalırsın
yardan. Gel ellerimi tut, gel gönlümü nefesinle yıkat’... Hayal
cesedi Boğazın dalgasını yararak Selimiye’nin duvarlarına sokularak
kaybolur. Karabasanlar bedenini tutarak kahkahalarını kafasında
yankılandırırlar. Hafakanlar ayaklarına serilerek denizin çağıran
sesine itekler. Hüzün yağmuru ıslattığı gibi denizin çağıran kolları
gözlerine çarparak: Gel diyordu. - Senin yangınını söndüreyim, hüzün
yağmurundan kaç, esaret ayaklarını bana dokundur, senin bedenini
karanlık derinliğimde kapatayım. Aşkın keder kalemi yüreğine bir
kere yazıldı mı iz kalır, kalbinde hep sızısını hissedersin. Genç
adam öylece durur düşüncelerin dehlizinde dolaşır. Karanlığın
alnında çağıran ses, kalbinin acı nefesi buhramlara atarak
çıkmazlarda bocalıyordu. Hüzün yağmuru artmış artık meçhulün
adresine sürüklüyordu ‘ Ya ölümün vuslatında hayata son vermek, yada
yeni bir hayatın menzillerine uzanmak. Başı kah denizde batıyordu,
kah sahil yolunun uzaklığına çevriliyordu. Bir kedi gelir ayaklarına
dolanır, kedinin mırıltısı silkeler kendisini. Yorgun ayaklarını
isteksiz sürükleyerek sahilin karanlık ağzına girerek kaybolur.
Sahilin tokadı artar, kedinin mırıltısı denizin tokadına yanıt verir
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SEVDANIN YALNIZLIK GÜLÜNE
Bir sevdanın gülünü sisli ufukların yağmurların da bırakarak;
gözlerden uzak, gönülden ırak kalmıştım. Kalıp'ta donan ruhum
erimiş, satırlar da duran hasret kalbime inmişti. Günümüzün tozlu
kirpiklerinde anılar canlanmış, ruhumdaki yarada kanamaya
başlamıştı.
Kalbimin baskısının ve ruhumun sancısının okları muhakememi
açmış, izan muhasebesiyle aşmıştı. Benliğimin solduğu, irademin
dolduğu ve yüreğimin hicranla yoğrulduğu taşkınlıklar da
boğuluyordum.
Kah... tabiatın yeşil boyasında bedenimi kapatarak,
Kah... sahiller boyu ufukların çizgisine doğru ayaklarımı
sürükleyerek,
Kah... İstanbul'un geniş ensesinde kaldırımları çiğneyerek:
vakitlerimin damlasında akan sen, hayallerimin aynasında sen,
gözlerimin boğuntusun da sen...
Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne
geçemiyerek sellerin taşkınlığında sürüklenerek
haykırıyorum.
Selamlar sana: kelamlar seninle buluşsun. Canım Ay. K...
Buhranla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş
zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak,
fikrimi yaslayarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların
perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film
şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor.
Çocukluğumun basamaklarında; gül kokulu, şen dokulu sevdanın
izlerini takip ediyorum... islerini anlık kuyuların kovalarına
batırıyorum...
Sevginin yakınlığından uzaklaşarak, sessizliğe kapanan. Gölgenin
ve bulanık çehrenin peşinde olan ben..!
Hani... gözlerin gözlerimde eriyordu.
Hani... sesin sesimi arıyordu.
Hani... nefesin nefesimi soruyordu.
Zihnimin odasını altüst eden, fikrimin adasını işgal eden,
vicdanımın yarasını işret eden: bir zamanların yalnızlık
gülünün samimi ve içten sevdası.
Sen izanımın bünyesinde, hali yemin bütünlüğünde gölgeli
varlıksın. Sürekli zihnimi, fikrimi kemirip duran varlık.
Zamanların çarkında: gölgenin kelepçesinde peşinden sürükleyen
darlık.
Sevdanın yalnızlık gülü olan: Ay. K...
Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül
zenginliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası ile
birikmiş kuyumdan su alırmıydın.
Hatırlarsın; ilkokulun ilk sınıfında senin bana yaptığın ilanı
aşkın mührünü. İlan sözle değildi. Ne olur gözlerin küçülmesin,
gönlün ezilmesin: anlatıyorum... Sıra arkadaşlarımla oturup
konuşurken, sen aniden iki kolunu; incecik boynuma dolayarak sağ
yanağımdan öpmüştün. Geriye dönüp baktığımda senin zafer kazanmış
edalarla tatlı gülümsemenle karşılaştım.
Eminim ki; şimdiler de bu yaptığın hareketi hatırına geldikçe
kendinden utanıyorsundur. Çocukluğun gamsız ve
idraksiz silsilesinin içinden geldiği gibi davranışlar özgürlüğü
bunlar.
Hatırlarsın, bazen okul çıkışlarında beni beklerdin. Omuzun
kollarıma yaslanarak evlerimize dönerdik. Ben bir üstte,
sende bir alttaki sokakta bulunurdun.
Hani... okulumuzun olmadığı günler de Sokağında karşılaşırdık ta
nasılda gülümserdin. Sanki seni görmeye gelmişim gibi. O anda
dünyalar senin olur: için içine sığamaz alaka gösterirdin.
Hani okulun en uzun boylusu olduğum için ' sırık' derdin. Bunu
söylerken tatlı tatlı kırıtırdın. Ben de; yüzümü buruşturarak,
başımı eğerek alınmış rollerine bürünürdüm. Sen ise hemen pişmanlık
duyar ve kalın sesle ' Özkaaan'' diyerek sarsardın. Geride
bıraktığın o çocuk şimdide boyu uzun. Beni görsen: şakaklarıma hafif
kar düştü, yüzüm ince kırıştı, alnım ve ellerim nasır bağladı.
Kıskanırdın, kem gözlerinden sakındırırdın. Kız arkadaşların benimle
konuşmak istese onları iter, birileri baksa
önünü keserdin. Okulun bahçesinde oyunlar oynardık; mendil
kapmaca, çember olup dönme ve daha farklı oyunlar.
Mendili daha çok benim arkama bırakır: fark edince de peşinden
koşardım. El ele tutuşarak şarkılar söyleyecek olsak yabancı elleri
kırar ve ellerime yapışırdın. Nasılda mutlu olurdun: benim gözümde
eriyecek, ellerim elini tutacak ve sadece benimle konuşacak:
sahiplenme isteğin.
Hatırlarsın... İlkokulun dördüncü sınıfına gelmiştik. Beni
senden kopartan kiralık evimizden, bir kaç kilometrelik
uzaklıkta ki satın aldığımız eve taşınma olmuştu.
Bir ılık sonbaharın günlerinde, semayı karabulutların ördüğü
saatlerin akşamında: okulun koridorlarında yalnız sen ve ben vardık.
Nasılda bedenin sarsılarak: gönlünün içi yanıyordu. Kaybetme
korkusundan göz bebeklerimin içine işleyerek oyuyordun. Dışarının
fırtınalı esintisiyle beraber hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Senin
acı dişli bakışlarından koparak: pencereleri tokatlayan yağmurları
izlemeye başlamıştım. Pencerede yansıyan başımda ki yağmurla bir
süre öylece kalmıştım. Sonra senin ıslak yüzün penceredeki yüzüme
değmiş ve şunları söylemiştin.
' Özkan ne olur gelicen değil mi. Bekletme beni, ne olur
gelirsin değil mi. '
Islanan yanakların, islenen küçücük yüreğinin korlarını üflemeye
gayret ederek senden kopmuştum. Acımasızca döven yağmura bedenimi
bırakarak karanlık sokaklarla dertleşerek yürümüştüm. Ertesi günde
yeni okuluma merhaba diyecektim.
' Özkan ne olur gelicen değil mi. Bekletme beni, ne olur
gelirsin değil mi. '
Ve... bu bizim son görüşmemiz olacaktı.
Ah... başımı taşlarla vursaydım.
Ah... kaşımı iğnelerle batırsaydım.
Ah... yaşımı balyozlara vurarak, çocukluğumda bıraktığım gülüme
dönseydim.
Gitmedim. Hiç gitmedim: çünkü unutmak, maziden silmek, sevdadan
koparmak istiyordum. Ama geçen bunca yıldan sonra da unutamadım
seni.
Beni beklemiştin, yolumu gözlemiştin. Ders sırasın da kapı
açılacak; sırığım ve yakışıklım ' Özkan ' görünerek hasreti
donduracak diye. Kapılar açılmadı, sokaklar aralanmadı. Böylece
dudaklarını ısırarak, dişlerini sıkarak boynunu kırdın
ve mahzunluğun girdabına kapılarak ağlamış, ağlamıştın...
Bunları biliyorum çünkü: aynı sınıfımız da okuyan akrabam '
Murat ' söylemişti. ALLAH şahidimdir ki bu olanları bana
okuldan mezun olduktan sonra anlattı da: bir kaç yıl kendisine
kırgın ve kırgın kaldım. Niye bana bunları zamanın da
söylemedin diye.
İnan. Daha sonraları seni aradım. Sana kavuşma özlemleri ile
yanıp tutuşmuştum...
Sevdanın yalnızlık gülü. Canım Ay. K...
Okuduğun '... Anadolu İmam Hatip Lisesinin ' nizamiyesi önünde
bazı zamanlar seni beklemiştim. En sonunda bekçi ve hocaların sövüp,
itmesi sonucu uzaklaştırıldım. Hatta bir kaç kere de üç katlı
apartmanın en üst katında ki evinizin önüne gelmiştim: kapınızı
çalmaya cesaret edemedim. Kavuşamadık, buluşamadık seninle.
Şimdi ise sana;
Ses olsam... sesim kalın duvarlara çarpıyor ve içimde feryat
olarak yankılanıyor,
Nefes olsam... nefesim donuyor ve ruhum boğuluyor,
Ellerimi uzatsam... ellerim boşlukta saplanıyor ve idrakim
duruyor.
Sevdanın yalnızlık gülü. Canım Ay. K...
Rabbim bilir. Şimdiler de nereler de ve ne yapıyorsundur.
Belki mutlu bir evlilik ocağında sana bağlı eşin ve şefkatle
üzerlerine titrediğin evlatların vardır. ALLAH her daim bahtiyar
kılsın: İnşallah.
Ya da... Evet hepimizin dünyada ki imtihandan sonra hesapların
düşüleceği; ahrete menzil olan kabirdesindir.
Bedenini toprağın sıkarak sakladığı, gelinlik gibi kefenin
içinde ki kabir misafiri.
Belki de bunlar olmamıştır: hayallerin mahsulü olsa da.
Evlenmemişsin, henüz beğenebileceğin kısmetin çıkmamıştır. Karşına
çıkarak, ailenin de rızasını alarak: ' Beni eşin olarak, kabul ettin
mi ' derdim.
Evet bu teselli mahsullerin hayalleri. Belki de bana olan derin
kırgınlığınla; maziye sünger çekerek, defteri kapatmışsındır.
Ama; ben ise seni hiç unutamadım. Canım gülüm Ay. K...
Sevdanın yalnızlık gülü: Ay K...
Genişleyen vicdanımın ağır tokmakla vurulan feryadı, yaralanan
gönlüme akan yaygın kanlardan: bu satırların gölgesi gölgeni bulsun.
Selamlar seninle buluşsun. Satırlar senin gözünü öpsün.
Kelamlarım kırgınlığını dindirerek tutsun. Canım: Ay. K...
Ne olur bir ses ver: kalbim ferahlansın.
Ne olur bir nefes ver: duygularım sefahatlansın
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- KANLI ve KINALI TOPRAKLAR: ÇANAKKALE
- Selam sana... Bin bir çile ve
zahmetlerle yoğrulmuş. Al kana bulanmış ve gözyaşı sulanmış.
İzanlarımızın muhakemesinde buluşmuş. Toprağının her bir metresi
şehitlerin kemikleriyle süslenmiş. Hüzünlerin alevlerinde çığlık
olarak kopan mahşerin kanları duygularımızı incitmiş bulunan. Hicran
alevlerine sokulan korlarla kalb odamızı yakmış olan. ÇANAKKALE...
- Selam size... Bin bir çile ve
zahmetlerle yoğrulmuş, al kana bulanmış ve gözyaşı ile sulanmış
Müslüman ümmeti ve beldeleri.
- Selam sana... Toprağının her bir
metresi Anadolu’nun kapısını aralayan Alparslan ordusunun zaferinden
günümüze şehitlerin kemikleri ile zenginleşmiş. Binlerce tarihin
mirasçılığını üstlenerek çağların üstü çağlara umran kaynağı olmuş.
İslam Medeniyetinin arzı saran özellik ve adalet yurdunun güzelliği
olan.
- Hürmet size... Bin bir çile ve
zahmetlerle yüzleşerek: hakkın rızası ve halkın hizmetçisi olan;
alimlerin, fadılların ve nurlu yıldızların yurdu... Ecdadımızın
hicret konağı... Eyvanların istikamet bucağı. Selam...
- Kanla sulanan, aziz kemiklerle
süslenen ve vuslatla üflenen ülkemizin istirahat yerinde bulunan:
Celadettin Rumi, Akşemsettin, Mimar Sinan ve daha nice çağının
temelinde çağların ufkuna mesafe aydınlığı olan
- isimlerin; berrak hecelerin, asırların güzellik sesinin: rikkat
safileri. Çağlayanların hakikat nefesinin fısıltısında yükselen
himmet ve hizmetleri.
- Haçlı ordusunun dünyanın dört
yanından akarak çiğnediği güzel yurdumuzda birleşen Müslüman şanlı
ve kanlı cengaverler. Hilafetin temsilcisi İslam ülkesinde
toplanarak din ve vatan mücadelesi için gelmiş olan şehit yada
gaziler. Ak alınlarını terlettirerek, kara saçlarını kınalatarak,
geride kalanları göz yaşına boğarak ve hayır dualarını alarak... Acı
savaşın yıkıcı ve yırtıcı namlularda kurban olan ey şanlı ve kanlı
kahramanlar. Selam...
- Asırların zaman akıntısını sağlam
gayelere oturtarak dünyayı sevdaların bağrına sokarak. Osmanlı
imparatorluğu adalet ve nizam içersinde hüküm sürmüştü. İnsanların
kaçınılmaz çukurlara yuvarlandığı varoluşun perdesi ruhlardan
çekilmesi. Antik zamanların derinliğinde anlık yaprakların solması.
Yaşamların donması. Tarihin yosunlu kuyularında fani batışına
ibretle bakarak müşahede ederek nice devletler; doğmuş, büyümüş ve
bir daha doğrulanmayarak çağların mezarlığına göçmüştür.
- Yalnızca yaptıkları imarları,
eşyaları, kaşıkla meydana çıkarılan toprak altında ki medeniyetleri
gün yüzüne çıkarak, günümüzün ibret aynasında zihin ve
fikirlerimize çökmüştür.
- 20.yy başının ensesine tokmaklar
vurulmaya başlanmıştı 1. Dünya harbinin fitnesini dinamitleyen savaş
Avrupa’yı alevlendirmişti. Avrupalılar fakir ülkelere kan ve gözyaşı
akıttırarak, alın terlerini gasp ederek, tarih mirasını çalarak ve
yeraltı ve yerüstü madenleri kepçeleye dek sömürüyor ve kendi
ülkelerine taşıyorlardı. Bunun içinki savaşla birbirlerini
yumruklayan Avrupa daha da maddi zenginliklere kavuşma mücadelesine
girmişlerdi. Osmanlı imparatorluğu da o sıra da tarih sahnesinden
çekilmeme sancısına girmişti. Balkan harbinin ağır darbesinden yeni
çıkmış, ellerindeki silah ve mühimmatlar çamurlu yollarda
terkedilmiş ve iktisaden halk fakir durumda inliyordu. Kısaca
Osmanlı beli bükük, bağrı yanık ve yorgundu. Öyle bir yorgunluk ki
ağır hasta. Avrupa’nın adlandırdığı hasta adam. Ve hasta adamın göz
kamaştıran zenginliğini harita üzerinde mücrim ellerle paylaşılan
pasta: Osmanlı toprakları...
- Hüzün yüklü kör kuyularında kaybolan çileli zamanlar. Buhranlı
dalgaların zihnimize ve fikrimize yansıması. Bulanık hazin dolu
zamanının kanları taşlara ve yaşlara yapışması. Zamanın sisleri
arasında kaybolarak başlara ve taşlara kazınarak yer edinmiş hazin
soluklar. defterlere yayılan, eserlere yazılan Çanakkale’nin
duygularımıza bakışı, düşüncelerimize batışı.
- 1915 tarihinin kanlı deresinden
süzülerek; hecelerin fısıltısını, hadiselerin fırtınasını,
hicranların nefesini dinliyoruz ve izliyoruz.
- Haçlı ordusu toplanmış hasta diye
nitelendikleri Osmanlı imparatorluğu- na hançeri saplayarak ölmesini
hızlandırmak emelleri. İşgal için geleceğin bulanık tablosunu
gözleyerek, hayal penceresinden ufkun kirli istikbalini kanla
resmederek hülyalara kapıldılar.
- İstanbul’un ihtişamına kavuşma ihtirasları ile; vicdanlarını
yırtarak, zihinlerini kızıl tablolarına sararak, 1915 zamanının
damgasında yeni çağların temellerinde ufukların ve uzakların
kirpiklerine yönelmişlerdi. Lakin Çanakkale topraklarına göçülen,
tozlarına gömülen sabis işareti ile alınlarını öptürmüş haçlı
ordusu. Acı dolu zamanın kör kuyularında talihsizlikle buluşmuşlar
ve hayal kırıklığına uğramışlardı. Tarihin mühründe kazılan kanlı
geçitsizlik ve şanlı Osmanlı askerinin mücadelesi ile yazılan
Çanakkale. Kanla sulanan, şanla seslenen topraklar...
- Halis istikametli, ihsanların
işaretinde Müslüman askerler. İmanının aydınlığını söndürmemek,
bağımsızlığın nefesini boğdurmamak için alınlarını ve ellerini
kınalatarak toplanmışlardı.
- Umman denizinin engin maviliklerini
yararak, menzillerin konağına ulaşma sabırsızlığı ile dalgaları
süratle tokatlayarak yaklaşıyorlardı. Evet savaşın kanlı yüzünden
günümüze göz yaşların sızısı kalplere süzülerek, idraklere
sokularak... 1915’in kanlı balçıklarına kapılarak çığlıklarla
hüzünlerin balyozları ruhları sarsacak. Çanakkale’nin sıkıntılı
yosunlu kuyularına yanık gözlerin sızıntıları akacaktır.
- Hüzünlü kör kuyuların kızıl
bataklığının aynasında zihin ve fikrimizi iğneleyen, vicdanlarımızı
yaralayan zamanların çarkında öğütülen. Gözleri kararak, iştahları
kabararak, akıllarını kapatarak üstün teknolojik silah üstünlüğüyle
Çanakkale boğazına yığılmışlardı.
- Tarihlerin kimi yerde altın
sayfalarla süsleyerek anlattığı şanlı, kimi yerde arşın bağrına
vurulan kanlı soluk. Sisli şafakların gözlerini dinamitleyen, umran
ların nefesini dişleyen, rikkatlerin dizlerini titreten zamanın
boğuşması 18 Mart 1915
- Gökyüzünün tatlı serinlik ve
maviliklerini örten karabulutlar dağılmış, yaşları dinmişti.
Günlerden Perşembe dir. Osmanlı tabyasının sırtlarında ufukların
berraklığında görülen düşmanın gri hantal gemileri boğazın perdesini
yırtarak giriş yaptılar. Haçlılar vicdanlarını kopararak ve
izanlarını kırar arak tek noktanın limanına kilitlendiler. Zengin
İstanbul’un kaynaklarına sahip olmak, toprakları işgal ederek
tarihten silmek. Kınalı kahramanlar engin maviliklerin boyasını
kirleten griliğe kısıklı. Ağır hantal teknolojik üstünlükte geçecek
ve Osmanlının boğazını sıkarak öldürecek- mi. Dilleri ıslatan,
kalbler ısıtan ALLAH’A dualar la tevekkül teslimiyeti.
- Ve… kulakları yırtan korkunç gürültü
çığlığını kopardı, Osmanlı tabyaları üzerine. Yıkıcı topların
dokunduğu yerleri anında dağıtıyor. Mehmetçiğin nazik bedenine
yapışan saçmalar anında ruhları koparmaya başlamıştı. Tabyalar ise
mühimmat yönünden yetersiz olduğu için boşa harcanacak bir tek
malzeme olamazdı. Bir diğer yetersizliler, toplar eski ve paslı
durumda olduğu için atış menziline ulaşılamıyorlardı. Kısacası bu
kanlı meydan MADDE – MANA SAVAŞI olacaktır.
- Kinlerini kusan savaş gemileri
gururlu askerlerinin yüreği kıpırtılı. Birkaç gün sonra ulaşmayı
planladıkları ihtişamlı güzelliği hülyalarıyla içiyorlar. Hayalleri
ile adeta uçuyorlardı.
- Gözleri kararak, iştahları kabararak
İstanbul’a dümenler daha da hızlandı. İtilaf askerleri daha da
hırslandı.
- Madde kuvvetinin çevrelediği,
teknolojik üstünlüklerinden dolayı çalımla ilerliyorlar. Osmanlı
askerleri tetikte ve kulakları komutanlarının vereceği emirlerin
sabırsızlığında. Ve… Savaş gemileri boğazın en dar yerinde karadan
cevap geldi. Öyle bir karşılık ki anında gemileri alabora olarak
suların dibine gömülüyordu. Kanları denize döktüren DENİZ – KARA
savaşı berrak suların aynasında günümüze yansıyarak başladı. Bir
yanda havadan başlarına yığılan toplar. Bir yandan da on gün önce
kör karanlığın ufuksuzluğunda rotalarına döşenen mayınlarla şaşkına
döndüler. Hülyaların kıskacında İstanbul tablosu buharlaşarak söndü.
Rüyalar hazin tablonun karşısında dondu. İdrakleri çetin
mücadelelerin sahnesi olan savaş gerçeklerine buluştu. Ölüm
istemeyen nefisleri, mücrim ruhlarını kurtarmaya daldılar. Ölüm
veya hayat arsında kaldılar.
- Namlulardan kopan toplar anında
yerini buluyor. Kızıl alevler kıvılcım yaparak hantal metali
deliyor. Gemileri kısa sürede Çanakkale denizinin derinliğine
gömülüyordu. Deniz – kara birbirine karıştı. Barut ve alev kusan
gemileri öfkelenmiş karış karış Çanakkale nin toprağını savuruyor
ve yer yer sarsıyordu.
- Öğle saatlerinde başlayan savaş
korkunç bir dövüşle sürerek akşamın hafif meltemine yaklaşılmıştı.
Çanakkale nin hırçın dalgaları ufukların sisli menziline
sürükleniyordu. Hülyaların kırıklığı ile denize sabitlenen gözlerin
kırışıklığı. Gam ve kasvet yüklü kor yangınlarla dolu duygular
izanlara yığılarak umutlarını söndürmüştü.
- Akşama doğru itilaf savaş gemilerinin bazıları ağır yara almış.
Bazı gemilerde tabak gibi anında mavi gözyaşlarını yararak deniz
bataklığına iniyordu.
- İtilaf donanmasının muhteşem silah teknolojilerin karşısında.
Osmanlı ordusunun zayıf araç gereçlerine, yoksul ve yoksun
mühimmatların yetersizliğine rağmen Çanakkale boğazında
sıkıştırılmıştı. Bu da madde ve mana savaşı olarak tarihin şanla
kaydettiği ve kanla resmettiği mücadele olacaktır.
- Muhteşem donanımlı savaş gemilerinin
attığı seri mermilerinin alev örtüsü Mehmetçiklerin ruhlarını
çekerek ötelere kanatlandırıyordu. Kara tarafında oluk oluk dökülen
kanların istikamet sızısı şanlı işareti gösteriyordu. Yenilmez
dedikleri gemileri suların hararetine yutuluyor. Kısaca mana
bileğinin kuvveti itilaf tarafına yenilgi olarak yazılıyordu.
Unutulmaz zamanının kör kuyusunda acı olarak tarihin derinliğine
kazılıyordu.
- Rumeli mecidiyesi topçu erlerinden
Seyit onbaşı. Mermi taşıyan vincin bozulması üzerine: imanının
istirahat inde, vatanına olan sevdası coşkusunda. 276 kiloluk
mermiyi sırtına alarak yorgun topun namlusuna sürdü. Nusret mayın
gemisinin kanlı duvarını aşan ve tabyaların başarılı atışlarını
atlatan birkaç gemiler ya durdurulacak. Ya da İstanbul menziline
süzüleceklerdi. Billur billur damlayan terler. Savaşın kaderini
belirleyecek son mermi. Balistik hesaplar yapıldı. Gözler hedefe
kilitlendi. Gönüller sürpriz hadisenin belirsizliğine fişeklendi.
Kalbleri ısıtan niyazlar tevekküle işlendi. Ya ALLAH çığlığı dağ,
taşlarda yankılandı. Son mermi havayı delerek uğuldadı ve tam
isabetli atışla mermi çelik zırhı deldi. Düşman gemisi vurulmuştu.
Altı buçuk saat süren deniz savaşında gemiler engellendi.
- Biraz sonra da Çanakkale nin ince
kalbur tepelerinde güneş. Etrafına kızıl alevler yayarak gizlendi.
Karanlığın perdesi Kara ve Denizi örtmüş. Süslenen inci taneli
gökyüzü ve hilal parıltısı. Savaş gemilerinin alnına konulan haç
işaretine anlık yansımış. Karanlığın boğultulu nemlerinde kaybolarak
yok olmuştu. Var olan yalnızca hilal kaşlar. İman dolu başlar.
- Düşman gemileri yenilerek geri
çekiliyordu. Sömürmeye gelmişlerdi kendileri sönmüştü. Kinlerini
kusarak hırsla dövüyor… dövüyordu. Kahraman Mehmetçikten intikam
almak için.
- Şanlı geçitsiz Çanakkale boğazından
çıkarak son mermilerini de rast gele attılar. Etrafa derin sessizlik
hakim oldu. Akşamın mehtabında esen ceset ve duman kokusu kalblerin
dokusunda gözleri ıslattı. Kahraman Mehmetçiğin tarafında coşku
remzi ile dalgalanıyor. Düşman tarafında ise yenilginin gamlı
kasvetiyle ağır ağır ülkelerine yol alıyorlardı.
- Bu donanmanın üçte biri ya serin
sulara batmış ve ya ağır yara almışlardı. 900 askerlerininde canları
heba olmuştu. Osmanlı tarafında da 58 şehit 74 yaralı verilmişti.
- Bir günlük savaş. Serin sulara
batanlar. Toprağın bağrına çökenler.
- Bu bir günlük savaş. Tarihin
kaydettiği acı savaş. Ne ummuşlardı ve ne buldular:
- KAYIP ve YENİLGİ…
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
GÜL BAHÇESİN DE
Bir ahu bakışın
ömrümün kederine değer. Yüreğime kan sızarak akışın: Sevdamın; asil
ferdine, asıl kendi adına olan...... değer. Özümü oyalayan, sözümü
aralayan, ruhumu korlayan, izanımı zorlayan..! Hüzün sarsıntısı ile,
yağmurların irademi örterek karanlığın bağrına sokulmuştum. İsmini
dilimden düşürerek karanlığın bezi içersinde arıyordum. Başıma
toplanan yıldızları avucumda topladım. Işık süzmeleriyle; yolumu
tayin, ismini kaim ederek izlerle sürülüyordum... İsmini anı taşların
altında buldum, dudaklarım çığlığın yankılı sesinde isminle duruldum.
Seni kalbimin sandığını açarak sakladım. Benliğimi dikenliyen gül adı
olan sen. Gül bahçesinde durdum. Karanlık içersinde kan akışı gibi
hafakan basan, ızdırab yükleyen güllerin gözlerime kan boşaltan
renkleri. İsminle haykırdım, yapraklar savruldu. Hazin bahçenin boğucu
oltasında hafakanlar bastı, gölgen kırılan dimağımda taştı. Bir yandan
güllerin kanlı bakışı üzerime hücum eder, bin andan günlerin derdi
yüreğimi ezer. Anların resminde yansıyan cismin alnıma yerleşti,
izlerin sesinde fısıldanan ismin canıma yerleşti. Gözlerimin acı
boğultusunda sen, gönlümün sancı kavruluşunda sen. Güllerin
yapraklarını rüyalarına sokuyorum. Günlerin şanlı adresinde ve
merkezinde konumlanan sana taze gül gönderiyorum. Şiirlerimin bestesi
seninle çalıyor, acı melodilerin yakarışı seni çalıyor. Yüreğimin
esareti senin adınla kelepçeleniyor.
|
|
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GÖLGENİN İZLERİNDE...
- Yine yapayalnızım bir sokak ortasında
- Kimsesiz sessizliğine çekilen oltasında
- Yürüyorum, kanlı dilin hüzün sayfasında
- Gecenin ışıklarından kaçarak izbelerin arkasında
-
- Varlığıma çekilen karanlık bıçak
- Sevdanın yüreğine akan gözlerim sıcak
- Duygularıma vuran sözlerin
- Aklımın süngerine hep saplanacak
- Süngeri içerek, düşleri iterek
- Ağlıyorum kendimden habersiz
- Yürüdüğüm çığlıklar ayaklarıma batacak
- Sen ise beyaz bulutların ardında
- Yağmurunu üzerime atacaksın
- Günlerin elleri, güzlerin dizleri
- Senin gölgenin izlerine bakacaktır
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KARARTMA GECELERİ
- Benim hayallerimi boşa çıkardın
- Kırgınlığımla kaldırımların boşluğuna düştüm
- Anladım ki, sana olan sevgime
- İhtiyacın yokmuş
- Anladım ki, sevgini bir başkası için
- Örmüşün
-
- Karartma gecelerime yıldızlar düşer
- Yıldızlar ellerimde sıcak olur,
- Yas düşer
- Rüyalarım gözlerime bıçak olur,
- Kan düşer
- Ayın yüzü avuçlarımda kor olur
- Ruh ilimi ısıtan, can izimi ısıran
- Geceler
-
- Karatma gecelerimde
- Karanlıklar gözlerimi yoklar
- Beynimin süngerine karanlığı batırırım
- Başımı emen yastıklar
- Karatma gecelerimin sahibi olur
- Kaç gecenin ölümcül soluğunu duydum
- Senin karartında
- Yüreğime acı vurdun
- Geleceğin arazisine
- Karartı gecelerinin
- Sirenini duyurdun
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- ANLARIN PENCERESİNDE GÖRÜLEN
-
- Yüreğimin pervazında sen esersin
- Sözlerimin yaslarında sen dolarsın
- Gözlerimin yaşlarında sen okunursun
- Günlerimin dallarında sen açarsın
- Vakitlerimin damlasında görülen
- Hülyalarımın nemlerinde süzülen sen
-
- Ruhumu kemiren, rüyalarımı semiren anımız
- Anların penceresi kanlanarak dayanmış
- Pencerenin uzaklığında görülen tanların dişleri
-
- Yüreğim ezik, hislerim ezik olarak
- Senin üzerine yapışan tozları ararım
- Seninle olan mazinin şanlarını kalemime sorarım
- Seni sahillerin dillerine hırsla vurarak sararım
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
AYNALAR
Her sabah yüzümü okuyan aynalar
Bu sabah şaşırdı, kömür saçlar beyazlara karıştı
Alnımı dokuyan kırışıklar
Hayatımın esaretinde enseme vuran kırbaçlar
Adımlarımla sürüldüğüm taşlı meşaleler
Dertleşir benimle, birde ruhuma sarılan hakikatler
Sen beni tanırsın, yoksa bunlar düşmü
Yalanlar küstü, hakikatlerin külü ellerime düştü
Daha dün çocuktuk, oynardık topaç
Mutluluğun remzine uzanan kaçak
Saklanırdık halimizden, yarınları umursamadan
Zaman nasılda eridi habersiz
Yarınlar gerçek oldu,
Geleceğin toprağı önüme doldu
Senelik imzadan sonra, hayata serilen kilim
Saatlerin kuyusunda damlayan dilim
Bilinmez yarınların yokuşunda halim
Kaçınılmaz vuslata uzanacağımız mı sağ salim
Anılar yüreğimde ısıttığım yakacaktır
Aynalar yüzümde ısırdığım yaralardır
Hayatın yokuşuna çöken ruhum geçmişe küstü
Kırılan aynaların çığlığı beynimin arazisine düştü
Geçmişin safyasında ikram olan alnım
Nasılda habersiz çizgilere karışmış
Hatıralar aklın odasında tozlara yapışmış
Duygularım aşkın adresinde buzlanarak yatışmış
Yarınlar avuçlara kurulmayacak
Saatlerin akrebi kusmayacak
Yalnızca kuyuların karanlığına kapanacak
Aynaların şahitliğinde yüz ve güzler
Aynalar söylermisin ben kimim
Bir hakikatın kitabına konu olmuş izzetmi
Yoksa oyalanan düşlerin ızdırab ibretimi
Anladım ki aynaların içinde haykırılan sır var |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- GÜN BATIMI
- Gecenin mezarında alnımı kemiren anılar
- Düşler yurdunun bulutlarını parçalayarak kaçar
- İzbe duvarların hicranında nefes olarak bakar
- Kafa hatırasının defteri soluk kalarak rüyalara yatar
-
- Yitip giden zamanların toprağı çöktü
- Küskün bulutların özlemi yağmurunu döktü
-
- Gün batımı güneşin kanlı gözleri
- Gün yakıtı hayatın sıcak şefkati
-
- Gün batıyor, gün doğuyor
- Zamanlar suya yazılarak kaybolur
- Bulutlar başımızda taç olarak
- hatıralar kuma kazılarak yok olur
- Ufuklar ötesine taş adımı uzatacak
- Gün batımı,
- Gün yakıtı...
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- YETİM ÇOCUK
- Zamanların çarkında sönen yıllar
- Sislerin perdesinde solan yıllar
- Hatıralarım da hep yer edinen acı sahneler
- Mahzun, mazlum duruşuyla zihnimin duvarına yapışan
-
- Ne zaman, nerde görsem mahzundu
- Herkes şad, o ise durgundu
- Meçhullere yüzen sala benziyordu
- Babasını yitirmişti küçük yaşında bu çocuk
-
- Bir anacığı vardı, birde gelinlik çağında ablası
- Anacığını, ablasını hasret demleri ile kaynatarak
- Küçük göz odadan çıkarak,
- Bir avuç toprağından koparak
- Gurbetin yapraklarıyla İstanbul’un ensesine kapanarak
- Sancıların terleriyle yoğrulmuş,
- Elleri, alnı nasırlı olan.
- Maişet temininin gayretiyle köşelere sığınmış yetim çocuk
-
- Kimi yerde boynunda şeker kutusu çıngıraklı
- Dolaşırdı sokaklarca: “Şekerci keskin naneli, şekerci “
- Kimi yerde ayaklı tezgah: Simit - poça satar dururdu
- İstanbul’da kimseleri yoktu, kimsesizliğe gömülmüş
- Kaldığı yer ise nem kokulu,
- Duvarı yosunlu bekar odasıydı.
-
- Yetim çocuk ellerini kafasına sıkıştırmış
- Saatlerce öylece durup saklanırdı kendinden
- Duman... duman üstünde efkarlı duruşu
- Boynu bükük, ürkek bakışlarıyla inilticiydi
-
- Yetim çocuk gözleri İstanbul aynasında yağmurluydu
- Dertlerin kabuğunda bedenini sarsarak ağlardı
- Hayatın ağırlığını taşımaya çalışan çocuk azimliydi de
- Daha delikanlılığın baharında...
- On yedi yaşında olan çocuk
-
- Sılanın bağrında tam on dört ay olmuştu
- Hicranın çilesi yüreğini kanatmaya başlamıştı
- Anacığının ve ablasının özlemleri kanatlanmış
- Uykusunu bölen rüyalardan sonra kalbine inmişti
- Gurbet hapsinden koparak dönüşe karar verdi
- Kurban bayramına da sayılı günler kalmıştı
-
- Akşamın ılık serinliğinde sokaklarca süzüldü
- Cebinde parası, hülyaların kıskacında dalıp durdu
- Bir gün sonra köyümün gözlerimde bulutluğu dağılacak
- Birkaç gün sonra tarlamızın başında bulunacak
- Birkaç yıl sonra askere uğurlanacak
- Ondan sonraki yıllarda evlenecek
- Ondan sonra... Daha sonra, diye düşünüp duruyordu
- Fakat Rabbimizin kader defterinden habersiz
- Biraz sonra ruhunu uçuracak sonundan habersiz
-
- Karanlığın içinde iki çift yırtıcı gözler izinde
- Takip ederler insana benzeyen eşkıyalar
- Loş ışığın altında önünü kestiler yetim çocuğun
- “Para, parayı ver çabuk “... Çıkar haydi
- Yetim çocuk irkildi, gözleri büyüdü ve haykırdı
- “Hayır, vermem paramla memleketime gideceğim”
- Eşkıyanın suratsızlığına patlayan yumruk
- Ve... Diğer hain keskin bıçağı sapladı. Yetimin kalbine
- Çocuk kesik “ hı “ diyebildi. Oracıkta yere kapaklandı
- Eşkıyalar ise karanlığın bağrında uzaklaşmıştı
-
Kurban bayramına yakın, üç kuruş için kurban edilmişti...
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YÜREĞİMİN İSTASYONU
Cesetler geçiyor yüreğimin istasyonundan
Irak' tan, Filistin' den, Afganistan' dan
Ve nice karanlık örtüde kapanan diyarlardan
Kuyularının acı tadı ayırıyor yarlardan
Kanlı kemedle, terli kefenle boğulan
Şafakların remzi karabulutlara sorulan
Ruhunu sarsan acılarla yorulan
Tarih mirası olan arazileri çalınmış
Fasih özgürlüğü kubbelerinden yıkılmış
Hayatın elleri hüzünle nasırlanmış
Her geçen vagonlarda yüreğim titriyerek
Feryat eden gözlerin yağmurunu izliyerek
Uzaklığın kanlı deresine fırlattığım
Taşların derdini kalemime sordum
Göllerin duruluğundan alarak
Bir avuç su verdim
Çöllerin kuruluğundan alarak
Bir damla gözyaşı serdim
Kuyunun kanlı rengini
Alınlara düşen acı tenini
Yüreğimin istasyonuna kapattım
Kan pıhtısı dudaklarımda tek leke
Acı tanımı duygularımda kaba leke
Kafa kafesimde gördüğüm
Mazlum insanların boyunlarına
Kurşundan zincir çekilmiş
Mahkum günleri ile ayaklarına
Esaret prangaları vurulmuş
Toprak kan kokuyor
Bağrına aldığı cesetlerden
Taşlar yas tutuyor
Yarına saldığı avuçlardan
Mazlum insanlık gidenlerin ardında
Ruhunun izini sorguluyor
Günlerin sislerinde kapanmayacak
Zihin odasından çıkmayacak
Kalp adasından adımları
batmayacak
Bir değil, bin insan yüzü...
Tankların ayininde kusulan bombalar
Namluların tayininde tükürülen kurşunlar
Adres sormayan, parmakları yormayan
Hain likler...
Duaları olmuş: Kin ve cinayet
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- KARACA AHMET'TE Kİ
VESİKALIK
- Gözlerime topraktan sürme çekildi
- Dudaklarıma taşların telaşında mim gerildi
- Selvilerin gölgesinde, tarihin göbeğinde
- Yüreğimin tenine hüzün yeli serildi
- Karacahmet'in takibinde ruh torbaları
- Ensemin damarına devrildi
-
- Mermer köşeli yüzü
- Ceset döşeli yükü
- Toprak köseli teli
- Anılarla yüzleşmiş seli
- Akar hazin kuyuların duruluğuna
-
- Saatler, elimde hovardaca kaçan
- Çöllerin kuruluğuna ayak vuran deli
-
- Bir vesikalık buldum
- Karacaahmet'in ölüm evrakında dürülen filesinde
-
- Anların mengenesinde sıkışmış
- Hayatın yaşlılığında gerilerde sıkılmış
- Alınların penceresine karanlık boya yıkılmış
- 1960 yılında kalan er kişi vesikası
- toprağın tabağına gömülen yakamoz
- bedenini çürüttü...
-
- Dudaklarında hafif tebessüm,
- Ufukların avucuna uzanan tezekkür bakışlarında,
- yürek seferi vardı, kafanın kürek eseri sardı...
- Kıvırcık saçları maviyi ve maziyi kaç kere yaladı
- Yorgun gözleri kimbilir hangi kaldırımları kamcıladı
- Bilinmez, dostlarının şahitliğinde hatıralarla yaslandı
-
- Bu yüze ölümü sordum
- Kendisinden kaçınılmaz vuslatın ağırlığını duydum
- Ruhumun savrulan sağırlığında
- toprak yüküne eğildim
- Kara toprağın kelepçesinde teslim...
-
- Bir vesikalık fotoğraf
- Bin anın ininde aklıma yatalak
- Elimde ki benim vesikalığım olsa
- Geleğin izinde donan yüzle
- Mezarlığa ayna...
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
- GÜN BATIMI...
- Gecenin mezarında alnımı kemiren anılar
- Düşler yurdunun bulutlarını parçalayarak kaçar
- İzbe duvarların hicranında nefes olarak bakar
- Kafa hatırasının defteri soluk kalarak rüyalara yatar
-
- Yitip giden zamanların toprağı çöktü
- Küskün bulutların özlemi yağmurunu döktü
-
- Gün batımı güneşin kanlı gözleri
- Gün yakıtı hayatın sıcak şefkati
-
- Gün batıyor, gün doğuyor
- Zamanlar suya yazılarak kaybolur
- Bulutlar başımızda taç olarak
- hatıralar kuma kazılarak yok olur
- Ufuklar ötesine taş adımı uzatacak
- Gün batımı,
- Gün yakıtı...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
İSTANBUL' DA KİMSESİZ
Bir ılık sonbaharın yalnızlığında
Semayı karabulutların ördüğü saatlerin diliminde
Akşamın soğuk deminde, Kadıköy sahilinin dizinde
Yüreğimi saran kor alevlerin dibinde
Yalnızlığın sarsıcı kollarında
Gözlerimde ki nemler bedenimi titreterek
Gönlümdeki yaslar ruhumu kemirerek
Kalbime dolan hicranla ezilerek
Akşamın soğuk deminde
Fırtınaların savurucu elinde
Ufukların çizgisine doğru ayaklarımı sürüyorum
Gecenin ıssızlığında karanlığı yırtan adımlarında
Karanlığın anlık soluğunda gözlerimdeki dolunay
Sahillerin bedenimi alıp sürükleyen boyunda,
Karabulutlar başımda taç
Dalgaların kayalıkları döven hırçın seslerin çığlığında
Yürüyorum karanlığın gizlediği ufuklara doğru
Dilimde dökülen heceler nakış, yaratana yakarış
Kalbime saplanan hançer feryat oluyor
Ruhuma vurulan tokmak çığlık oluyor
İdrakime yığılan seller sızı oluyor
Zihnimde ki iğne, fikrimdeki yara
Eğik bedenime ağırlık oluyor
İstanbul gecesinde bulanıklarla islenmiş ruhum
İstanbul gecesinde buhranlarla seslenmiş kafam
Gecenin ıssızlığında, hüzünlerin ıslığında
Kafamın odasını sarsan uğultu yüklü
Çilekeş kimsesizlerin yorganı olan karanlık
Üzerlerinde yüklü kasvet, ümitlere olan ahdet
Sisli ufukların aydınlığına uzanan eller
Yıkık bir hülya gibi sönük ve donuk
Hicranın kollarında, hüzünlerin alevinde
Ayak izime dolanan bir kedi yalnızlığıma sokulan
Karanlığı inleten kedinin mırıltısı gözlerimde yağmurlu
Yürüyorum karanlığın meçhullerine doğru
Ruhumu kaplayan kara perdelerin bağrında
Gönlümü dolduran sislerin altında
Kedinin mırıltısı ve dalgaların tokadı
Kulaklarımı iğneleyen.
Yürüyorum karanlığın gizlediği ufuklara doğru
Ey İstanbul..! Hep yaşanılmaz hüzünlerin ile
Sende mutluluk ver hazanlarında
Hayallerimin aynasında sen, gözlerimin boğuntusunda sen
İn cin uykuya dalınca
Gecenin boğucu uğultusunda dişlerde gıcırtı
İki yanımda kanatlanan evlerin ateşi dinmiş
Evsizliğin evinde kör pencerelere gözleri yapıştırarak
Yalnızlığın rıhtımında hülyalar la süzülerek
Düşlerin tebessümünde lekeli tablolara kapılarak
Kimsesizliğin sessizliğinde, kimseleri bekler gibi
Yalnız ve yıkık
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|