|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
ÇORUM MÜFTÜSÜ ENBİYAZÂDE M. NAFİZ
EFENDİ VE ENBİYAOĞLU AİLESİ
ÇORUM'UN ULEMASINDAN BAZILARI
GENÇLİĞE BİR BAKIŞ
BİR KİTAPTAN SANAT VE KÜLTÜR ÜSTÜNE
NOT
ÇAĞLARI AYDINLATANLAR
55
YIL ÖNCE ÇORUM VE BU GÜN
İNEBOLU (BİLİNMEYEN SAFRANBOLU)
KUTLU DOĞUM HAFTASI MÜNASEBETİYLE
GÜNDEMLE GELEN KAVRAMLAR
KİTABA VE OKUMAYA DAİR
BİR
YEŞİL YOLCULUK
ÖLÜM BİR GERÇEĞİ YAŞATIR
HATIRLADIĞIM KARLI GECELER
ÖĞRETMEN VE ÇOCUK
MASAL ÜLKESİNDE
TUTULUR
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Mustafa ÖZKİREMİTCİ
-
1954 yılında Çorum Kunduzhan
Mahallesinde doğmuşum. 1974 te Çorum
İmim Hatip Lisesinden mezun oldum. Aynı yıl;Erzurum Atatürk
Üniversitesi
İslâm’i İlimler Fakültesine girdim.
-
1979 yılında
burayı bitirdim. 1980 yılında Kastamonu İnebolu İmam
Hatip Lisesinde meslek dersleri öğretmenliğine
başladım.
-
1982 de
Erzincan'da kısa dönem askerliğimi yaptım. 1986-1988
yılları arasında Kırıkkale İmam Hatip Lisesinde
görev yaptım müteakiben Ankara Devlet Yabancı Diller
Yüksek Okulunda dokuz ay süreli Arapça kursuna
katılıp sertifika aldım. 1989-1990 öğretim yılında Çorum
İmam Hatip Lisesinde göreve başladım ve halen bu görevde
bulunmaktayım.
-
Lise
yıllarında başlayan edebiyat ve şiire olan ilgim devam etmektedir.
Şiirlerim İdrak ve Kilim dergilerinde yayınlandı. Bir arkadaşım
ile birlikte fakülte bitirme tezi olarak
hazırlanan Raif Necdet'in "Hayat-ı
Edebiye" isimli Osmanlıca eserin Latin harflerine çevirim
bulunmaktadır. Yayınevimizin
basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM MÜFTÜSÜ ENBİYAZÂDE M.
NAFİZ EFENDİ VE ENBİYAOĞLU AİLESİ
- Kökü
mazide olan büyük bir Milletin ahfadıyız.
- Halde
ve istikbalde Büyük Millet olma arzusu ve iştiyâkıyla geleceğimizi
inşâ ederken bir taraftan geçmişimizi unutmadan, tarih şuurumuzu ve
kültürümüzü yaşayıp, canlı tutmamız gerekmektedir.
-
Küreleşen dünyamızda, evrensel değerler ve teknolojik gelişmelerden
uzak kalmamız düşünülemez. Bununla birlikte; bizi biz yapan
değerlerimizi de korumamız, tarih ve kültürümüze bağlı olmamız ve bunu
yeni nesillere aktarmamız icap etmektedir.
-
Bilmeliyiz ki; "geçmişini bilmeyen bir millet, istikbaline güvenle
bakamaz.”
- Tarih
ve kültürümüz, bizim geçmişimiz ve geleceğimizdir. Bu itibarla, ona
sahip çıkarak yeni nesilleri aktarmayı üzerimize düşen ve görev
addetmekteyim.
- Görev
addettiğim bu noktadan hareketle, doğup büyüdüğümüz şehrimizin, maddi
ve manevi yönden ilerlemesinde katkısı bulunan Zevat-ı Muhteremlerini
tanıtmak ve değerlerini izhar etmenin bir kadirşinaslık olduğu
inancındayım.
- Şifahi
olarak öğrendiğim bilgileri, araştırmaları ve bazı kaynaklardan
faydalanarak ulaştığım sonuçları sizlerle paylaşmayı, tarihimize
bağlılığın ve ecdadımıza bir vefa borcunun gereği olarak telakki
ediyorum.
- Elbette
ki; Çorum Müftüsü M. Nafiz Efendi ve Enbiyaoğlu ailesi hakkında,
mükemmel bir değerlendirme ve sonuca ulaşmak daha çok bilgi, belge ve
fotoğraflarla mümkün olabilecektir.
- 1994
tarihinde 96 yaşında vefat eden anneannem; Ayşe Hatun, zaman zaman
geçmiş günlerini hatırlar; bizlere Çanakkale'ye gidenlerden,
Şehitlerden, Çorum çevresini sarmış olan eşkıyalardan, o günlerin
Çorum'undan bilgiler verir, anılarını tazelerdi.
-
Anneannem Enbiyaoğlu ailesindendi. Dedem Mustafa Efendi, M. Nafiz
Efendinin kardeşi idi. Diğer bir ifade ile M. Nafiz Efendi, babasının
amcasıydı.
-
Enbiyazâde M. Nafiz Efendi ( 1848-1929) son Müderrislerdendir.
Hafızdır, Ulu Cami İmamlığı yapmıştır, Çorum Müftüsüdür. Ulu Cami avlu
giriş kapılarında ki mevcut üç çeşmenin üzerindeki kitabede "Sahibu'l
hayrat Çorum Müftüsü Enbiyazâde M. Nafiz Efendi. 1910 " İbaresi yer
almaktadır. (Doğu kapısındaki çeşmenin kitabesi silinmiş bir
vaziyettedir. Yetkililerin gereğini yapmalarını hatırlatırım) Batı
kapısındaki çeşmede ise " Sahibu'l hayrat Sinan oğlu Osman.1326 "
kitabesi vardır. 1326 tarihi 1910 yılına tekabül etmektedir.
- M.
Nafiz Efendinin üç oğlu vardır: İsmet Enbiyaoğlu (İsmet Eker),
Sıddık Enbiyaoğlu, Nafiz Enbiyaoğlu. 81 yaşında vefat eden M. Nafiz
Efendinin kabri Hıdırlık'tadır. Kitabesinde "Camii Kebir İmamı ve
Müftü Enbiyazâde Mehmet Nafiz 1848-1929 Ruhuna Fatiha" ibaresi
yazmaktadır.
- İsmet
Eker (Enbiyaoğlu); 1877'de doğmuştur. Öğrenimini Çorum medrese ve
idadisinde yapmış, Tapu Katipliğinde Başkatiplik ve Evkaf Müdürlüğünde
bulunmuştur. Gençliğinde "İttihat ve Terakki Cemiyeti"ne giren İsmet
Bey, İttihat ve Terakkinin Çorum Mutemetliğini yapmış ve 1914 yılında
Osmanlı Meclisine Mebus seçilmiştir. Semih Fethi Beyin Çorum
Mutasarrıflığı sırasında bir ara tutuklanarak Ankara'ya
gönderilmiştir.
-
Çorum'da 23 Aralık 1919'da yapılan seçimde, İstanbul Meclisi için iki
Mebus seçildiğini, birincisinin Enbiyazâde İsmet Bey olduğu ve burada
tüm kaynakların hemfikir olduğu, ikinci kişi de ise, itilaf olduğu
(Münir Çağıl veya İsmail Kemal Bey) belirtilmektedir (1)
- 23
Nisan 1920'de TBMM açıldığında, Mecliste Çorum'un beş Mebusu
bulunuyordu. Bu Mebuslara İstanbul Meclis-i Mebusandan kaçarak gelen
Enbiyazâde İsmet (Eker) Bey, 21 Temmuz 1920 katılacaktır. Osmanlı
Meclisi Mebusanı dağıtıp yakalananlar Malta'ya gönderilirken,İsmet
Bey; İstanbul'da gizlenmiş daha sonra Yeni Dünya Vapurunun
kömürlüğünde saklanarak Samsun'a geçmiş, oradan Çorum'a dönmüş ve
Çapanoğullarının Yozgat İsyanı sırasında Çorum'da bulunmuş ve isyan
yatıktan sonra Ankara'ya geçmiştir.
-
Merhum;(2) M. İhsan Sabuncuoğlu'nun belirttiğine göre; İsmet Eker
Bey, Belediye Encümen Reislikleri de yapmıştır (3) TBM Meclisinde 1.
Ve 8. Dönemler arasında sürekli olarak Mebus bulunan İsmet Beyin;
Hamit ve Macit adında iki oğlunun olduğunu, Hacı Kerim Bağı, Bayat
Köyünde çiftliğinin olduğu ve mezarının çiftliğinde bulunduğunu yıllar
önce anneannem den dinlemiştim!
- Ayrıca
Ilıca Caddesi birinci dört yolun köşesindeki, mimarisi ile dikkati
çeken ikiz evler onundur. Yol kenarındaki halen mevcut olup, diğeri
yıkılarak"
- Şale
Apartmanı" yapılmıştır. (İsmet Eker hakkında geniş bilgi için, Çorum
İl Yıllığı 1967. Sh.172 ye bakınız.)
-
Enbiyazâde Sıddık Bey (1880-1964) M. Nafiz Efendinin ikinci oğludur.
Beş çocuğu vardır: Ragıp, Galip, Vasıf beyler ve Râsıha, Hasibe
hanımlar. Enbiyazâde Sıddık Bey; Çorum'da belli başlı hırdavat
tüccarlarındandır. Sıddık Beyin evi, Ulu Cami doğu kapısına bakan
yerde (şimdiki Birlik Market) bahçesi yüksek duvarla çevrili iki katlı
bir konaktı.
- Vasıf
Enbiyaoğlu, merhum M. İhsan Sabuncuoğlu'nun eserinden, Çorum'da ilk
hususi muayenehane açan (yıl 1915) ve daha sonraları Belediye
Başkanı olan Operatör Doktor Akif Beyin, Vasıf Enbiyaoğlu'nun
kayınpederi olduğu, damadının İstanbul'a nakledilişinden sonra, onunda
İstanbul'a gittiğini öğreniyoruz. (5)
- Galip
Enbiyaoğlu; 1933'de Belediye Meclisi Azalığına 24 kişiyle beraber
seçilmiş tir. (6) Hıdırlık'ta Müftü M. Nafız Efendinin mezarı yanında
şu yakınlarının kabri bulunmaktadır:
- 1-
Çorum Müftüsü M. Nafız mahdumu Nafiz Enbiyaoğlu 1885-1966 (Enbiyazâde
nin üçüncü oğludur. Kendisi hakkında fazla bir bil giye sahip değiliz)
- 2-Rahime
Enbiyaoğlu 1268-25.7.1942
- 3-Rasiha
Gürkan 1304-24.4.1942-
-
Öğretmen Dilâre Gürkan 1911-30.10.1964 Yine Hıdırlık Camisi 20 metre
güneybatısın da üç kabir bulunmaktadır :
- 1-
Cefakar anne Emine Enbiyaoğlu 1884-1963
- 2-Sıddıka
Enbiyaoğlu 1880-1964
- 3-Çorum
Müftüsü M. Nafız Torunu Galip Enbiyaoğlu 1301-13.6.1985
- Müftü
M. Nafız Efendinin kardeşi Mustafa Efendiye gelince onun üç oğlu
vardır. Ömer Efendi, Mehmet Efendi, Osman Efendi. Ömer Efendinin
Çocukları: Ali Bey, Şerife ve Fadime hanım.
- Mehmet Efendinin Çocukları: Meryem
Hanım ve Mehmet (Anneannemin ilk kocasıdır, Çanakkale'de Şehit
olmuştur ve amcasının oğludur)
- Osman
Efendinin çocukları: Asiye Hanım, Ayşe Hanım ve Mustafa Enbiyaoğludur.
Asiye Hanımın Çocukları: Mürşide Hanım ve Ahmet, Mehmet, İbrahim
beylerdir vefat etmişlerdir. Ayşe Hanımın çocukları: İsmail Bey,
Kamile ve Emine hanımlardır.
- Mustafa
Enbiyaoğlu ve çocukları: Çanakkale Gazilerinden olan Mustafa
Enbiyaoğlu. Evi İstiklal İlkokulu yanındaki evdir. (Lale Kahvehanesi
ve balıkçının bulunduğu yer) beş çocuğu vardır.
- Semiye,
Sevim hanımlar, Gazi, Orhan, Erdoğan beyler. İsimlerini
zikrettiklerimin hepsini hayırla yad eder, Rahmetler diler, hayatta
olanlara sıhhat ve afiyetler temenni ederim.
- Kaynaklar:
- 1-Çorum tarihi Hitit Festivali Kom.
1981. 178 s.
- 2-Çorum tarihi Hitit Festivali Kom.
1981. 179s.
- 3-Çorum Tarihine Ait Denemelerim
Kısım II M. İhsan Sabuncuoğlu 1975 Çorum 155 s.
- 4-Çorum Tarihi 211 s.
- 5-Çorum Tarihine Ait Denemelerim 25
s.
- 6- Çorum Tarihine Ait Denemelerim
29 s.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM'UN ULEMASINDAN BAZILARI
- Günden
güne gelişen sanayisi ile dikkati çeken ilimizin, aynı gelişmeye
paralel olarak eğitim, kültür, sanatta da aynı gelişmeyi göstermesini
arzu etmekteyiz.
- Bu
arzunun gerçekleşmesinde Çorum kültür, tarih ve sanatına sahip çıkan
"ÇORUMLU 2000 DERGİSİ"NİN büyük payı vardır. Bu derginin daha etkin
olması şüphesiz ki; ÇORUMLU olmayı kendisine bir ŞEREF KABUL eden
bütün sanayici, tüccar, işçi, memur, bürokrat, esnaf hemşerilerimizin
teveccühleri ile olacaktır.
-
Kültürümüzü ve tarihimizi yaşatmak, yeni nesillere aktarmak, bir, iki
hatta beş altı asır önce şu üzerinde gezdiğimiz topraklarda,
çevremizde bulunan tarih ve hüzün kokan binalarda kimler yaşadı,
kimler geldi, geçti. Bunları tanımak hepimizin görevi olmalıdır.
- Bu
kimseler belki bizim bildiğimiz dedelerimiz ebelerimizdi. Belki de
sadece adını duyduk, bir kısmını hiç duymadık. Belki de onları bize
bizi onlara ulaştıran köprüler fırtınalı bir günde yıkılıverdi...
-
Yüzyıllardır hububatı ile verimli olan bu topraklar aynı bereketi,
manevi sahalarda da devam ede gelmiştir. Gönül dünyamızı aydınlatan bu
irşat ehli ile karanlıklar, aydınlanmış, gönüller huzur bulmuştur.
-
Akşemseddinler, Şeyh Muhiddin Yavsiler, Ebussuud Efendiler, Atıf
Hocalar...
- Ne
varki; ismini duyduğumuz bu abide şahsiyetler yanında, onlar kadar
kendilerini bilmediğimiz nice ulema ve irşad ehli toplumu aydınlatmış,
feyz vermişlerdir.
-
Çalışmamızın, onların bir kısmını tanımak ve sahip çıkmak gayesiyle
kaleme alınmıştır.
-
- AHMED FEYZİ 1839-1909
- 1839
tarihinde Çorum'da doğdu. Leblebici oğullarındandır. Babası Müftü Hacı
Ali Ariftir. Tahsile Çorum'da başladı. Çorum Medresesi, sonra İstanbul
Beyazıt Medresesini bitirdi. Çorum'a dönüp Kurdoğlu Medresesinde
Müderrislik ve Bafra, Zile, Ayaş Beypazarı, Sungurlu Kadılıklarında
bulundu. Yozgat Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı ve Çorum İstinat
Mahkemesi üyeliklerinde bulundu. Babasının vefatından sonra Çorum
Müftülüğüne atandı. Çorum'da adıyla anılan bir kütüphane kurmuştur.
1328 Devlet Salnamesinin 408. Sayfasında "Çorum'da ki Feyziye'i
İrfaniyye isimli kütüphanenin (banisi ) Hacı Ahmet Efendidir. Kitap
adedi 5955 tesis tarihi 1309. Kütüphanenin sokak kapısının üzerende
bulunan kitabe Çorum Müzesinde, Kitapları Çorum Hasan Paşa
Kütüphanesinde bulunmaktadır. Tutulduğu bir hastalık nedeniyle
Merzifon Amerikan Hastanesinde ameliyat oldu ise de kurtulamayarak
vefat etti. Mezarı Ulu Mezardadır.
- Eserleri
Alfabetik Dizin
- Kaynak Eserler Dizini:4
- ÇORUM 1997 Mahmut Selim GÜRSEL
148s.
- Adâb el bahs,Demirbaş No:2293
Risale No:3
- Ahadis-i mevzu-e,Demirbaş No:396
- Ahadis-i mevzue,Demirbaş No396
- Ahlâk-ül adüd,D.baş No:2131 Risale
No:2
- Ala'atı rasadiyye,D.baş No:2997
Risale No:4
- Avamil tuhfesi,Demirbaş No:5281
- Beyan,Demirbaş No:993 Risale No:4
- Beyan-ı esile,Demirbaş No:1084
Risale No:3
- Bur'u Sa'a,Demirbaş No:659 Risale
No:7
- Cevab-ı koca sofu,D.b. No:2041
Risale No:6
- Cönk,Demirbaş No:2257
- Emele-i Farisiye,Demirbaş No:4585
- Enbüb el belaga,D.b. No:4919 Risale
No:1
- Encat-ül mütahiyyizin,D.b. No:438
Ris. No:1
- Esrar-ı meleküt,D.baş No:4097
Risale No:2
- Evrad-ı fethiyye,D.baş No:513
Risale No:10
- Fevaid-ül Kur'an-ı'ye,D.b. No:513
Ris. No:6
- Fevzi Mevlâ,Demirbaş No:561 Risale
No:1
- Feyzi mevlana,D.baş No:561 Risale
No:1
- Feyzi nebevi ,Demirbaş No:561
Risale No:2
- Feyzi nebevi,Demirbaş No:12894
- Fezaili beyt-ül
mukaddes,D.b.No:1464 R N 1
- Haşiye-i dibace,D.baş No:2424
Risale No:2
- Haşiye-i ilm-i adab,D.b. No:2274
- Haşiye-i Taşköprü'ye,D.b. No:4702
Ris. No:1
- Haşiye-i tüllab,Demirbaş No:2519
Ris. No:1
- Haşiye-i velediyye,Demirbaş No:2517
- Haşiye-i velediyye,D.baş No:4691
Ris.No:3
- Havas-ı evrad vel ceza,D.b. No:602
Ris.No:1
- Havas-ı hizb-ül nasr, D.baş No: 538
Ris.No:8
- Hikaye-i Kerem ile Aslı, D.b.
No:3147 R.No:2
- Hikaye-i Kurban ile Pirzat,D.b.No:3147
RNo1
- Hizb-ül bahr,Demirbaş No:531 Risale
No:4
- Hizb-ül bahr,Demirbaş No:643 Risale
No:3
- Hizb-ül nasr,Demirbaş No:538 Ris.No:5
- Husul'ur rıf'ı bi usul-ur rızk,D.b.No:796R.No:5
- Hülasa-ül hülasa,Demirbaş No:4848
R. No:4
- İcazet hame-i Ömer Fazıl,D. No:3237
R.No:9
- İcazet name-i Ömer Fazlı,D.r.
No:3237 R. 9
- İdded-ül vafiyye,Demirbaş No:531 R.
No:2
- İhtilaf-ül mezahib,Demirbaş No:796
R. No:7
- İlm-i adab,Demirbaş No:916 Risale
No:7
- İlm-i maaâni,Demirbaş No:2445
Risale No:1
- İlm-i maaâni,Demirbaş No:3912
Risale No:7
- İlm-i mantık,Demirbaş No:3912
Risale No:8
- İrşad-ül mahir,Demirbaş No:602
Risale No:3
- İsbat-ül vacip,Demirbaş No:2480
Risale No:3
- İsbat-ül vacip,Demirbaş No:4
- İsm-i sultan Acem vel Arab,D.b
No:535 R.1
- İşaret-i latife,Demirbaş No:916
Risale No:6
- Kanun-u arazi,Demirbaş No:4486
- Kanun-u arazi,Demirbaş No:4486
- Kanun-u arazi,Demirbaş No:4487
- Kaside,Demirbaş No:1056 Risale No:2
- Kaside-i nuniyye,Demirbaş No:520 R.
No:4
- Kavadi-i Farissiyye,D.b. No:2823
Risale No:4
- Kavaidi-i Arabiyye,D.b. No:3080
Risale No:8
- Kavaidi-i mesalif-i muhtelife,D.
No:3080 R:9
- Kıraad-ı hizb-ül bahr,D.baş No:538
R.No:10
- Kifayet-ül gulâm,D.baş No:438 Ris.
No:2
- Kitab-ı cevheri,D.baş No:3092
Risale No:4
- Kitab-ı keşf ül esrar,D.baş No:3092
R. No:5
- Kitab-ı nevevi,Demirbaş No:642
Risale No:1
- Kitab-ı remil,Demirbaş No:3087
Risale No:2
- Lem'et-ül şumüs,D.baş No:551 Risale
No:5
- Lugat,Demirbaş No:1759 Ris. No:1
- Manık,Demirbaş No:916 Risale No:5
- Manzume-i cevap,D.baş No:2041 Ris.
No:5
- Manzume-i miftah-ul kenz,D.No:2041
R.No:3
- Manzume-i nahv,D.baş No:3912 Risale
No:4
- Manzume-i tertib-i ulum,D.b.No:538
R.No:2
- Manzume-i tevhid,Demirbaş No:2041
R.No:4
- Masail,Demirbaş No:535 Risale No:3
- Mekasıd el-talibin, D.baş No:4042
R. No:1
- Mekasıd,Demirbaş No:1011 Risale
No:1
- Menakıb-ı hac,Demirbaş No:1464
R.No:2
- Mesail-e nadire,Demirbaş No:3176
- Mesail-e nadire,Demirbaş No:3176
- Mesail-i diniyye,D.baş No:1497
Risale No:4
- Mesail-i ihtilaf,Demirbaş No:916
Risale No:9
- Mesail-i min halâs,Demirbaş No:2365
R.No:1
- Mesail-i min havas-ul Kur'an,D
No:602 R.:9
- Metn-i adâb,Demirbaş No: Risale
No:5
- Mevzuat ül-kübra,Demirbaş No:3197
- Mevzuat,Demirbaş No:400 Risale No:1
- Miftah-ül ulüm,Demirbaş No:5523
- Muhtasar-ı maksud,D.b. No:513
Risale No:8
- Mukaddeme-i fi eddiyye,D. No:531
Ris. No:7
- Mürşid-i tüllab,Demirbaş No:538
Risale No:3
- Naziret-ül münferice,D.b. No:659
Ris.No:6
- Nazm-ı adâb,Demirbaş No:3912 Risale
No:6
- Necat-ül vefk,Demirbaş No:2996
Risale No:4
- Otuz iki farz,Demirbaş No:3811
Risale No:3
- Rahat-ul evrah,Demirbaş No:535 Ris.No:2
- Redd-i batıl,Demirbaş No:936
- Redd-i batıl,Demirbaş No:936
- Redd-i batıl,Demirbaş No:937
- Redd-i batıl,Demirbaş No:937
- Redd-i batıl-ı İrani,Demirbaş
No:3931
- Redd-i batıl-ı İrani,Demirbaş
No:3932
- Ribele-i ilmihâl, D.baş No:4025
Risale No:3
- Risale-i acıbe ve garibe,D.b.No:792
R. No:2
- Risale-i adâb,Demirbaş No:3913
Risale No:3
- Risale-i adâb-ı zikr, Demirbaş
No:797 R.No:8
- Risale-i aksam-ı küfr,D.baş No:797
R. No:12
- Risale-i beyan,Demirbaş No:2557
R. No:10
- Risale-i beyan,Demirbaş No:2557 Ris.
No:7
- Risale-i beyan,Demirbaş No:2557 Ris.
No:8
- Risale-i beyan-ı bid'a,Db. No:797
Ris. No:5
- Risale-i beyan-ı hadis,D.baş No:796
R.No:6
- Risale-i beyan-ı keyfiyet-i üsdad,D.No:1012
- Risale-i Birgivi,Demirbaş No:1416
- Risale-i buruç,Demirbaş No:2926 Ris.
No:1
- Risale-i cift,Demirbaş No:3032
Risale No:1
- Risale-i duhanıyye ve kahve,D.
No:797 Risale No:11
- Risale-i dürer,D.No:3218 R.No:1
- Risale-i el ali mutasarrıfa, D.
No:2823 R.No:3
- Risale-i el ali mutasarrıfa,D.
No:2823 R. No:2
- Risale-i el hikaye,Demirbaş No:4318
R. No:2
- Risale-i eminiye,Demirbaş No:2368
R. No:1
- Risale-i ezkâ,Demirbaş No:538 Ris.No:7
- Risale-i ezkâr vel evrad, D. No:631
Ri.No:16
- Risale-i fenni coğrafya,D.baş
No:538 R.No:5
- Risale-i ferâh name, D.baş No:2996
R No:2
- Risale-i fırka-ı naciye,D. No:1056
Ris. No:4
- Risale-i fi beyan-ı ilim, D.b.
No:412 Ris.No:2
- Risale-i fi beyan-ı kavl, D.
No:631 Ris. No:8
- Risale-i fi beyan-ül mukedderad
No:971/6
- Risale-i fi ilm-i Teâla, D. No:971
Risale No:4
- Risale-i fi maala yutak, D. No:971
Ris. No:5
- Risale-i fi sulük-i meşayih, D.
No:797 R.No:3
- Risale-i fi tahkik el tasavvuf,
D.No:631/ 6
- Risale-i hakkı ehl el-bid'a,D.
No:3156 R.No:2
- Risale-i hilafiyye, D.b. No:797
Risale No:10
- Risale-i hizb, D.b No:642 Risale
No:2
- Risale-i hizb-i şerif, D.b. No:627
RisaleNo:5
- Risale-i hülasa-i minel kelam,D.b.
No:400-/2
- Risale-i icazet-name, Demirbaş
No:531 R:3
- Risale-i iksir, Demirbaş No:551
Risale No:3
- Risale-i irşad-ı avam, D.b. No:3156
Ris.No:3
- Risale-i isna aşeriye, D.b. No:993
R. No:3
- Risale-i istihare, D.b. No:4889
Risale No:2
- Risale-i istihare, D.b No:4889
Risale No:3
- Risale-i istihrac, D.b. No:3092
Risale No:6
- Risale-i itikadiyat, D.b.No:3811
RisaleNo:2
- Risale-i kad'iyye, Demirbaş No:2557
R.No:6
- Risale-i kaide-i müneccim, D.b.
No:628/3
- Risale-i kaside, D.b. No:3218
Risale No:4
- Risale-i kavaid-i küre, D.b.No:3080
R. No:6
- Risale-i kavaid-i muamma, D.b.
No:2166/2
- Risale-i kavaid-i tevil, Demirbaş
No:2712/7
- Risale-i kifaye, Demirbaş No:797
Ris.No:9
- Risale-i maadin el esrar, D.b.
No:2471/2
- Risale-i manzume, D.b. No:1759
Risale No:5
- Risale-i mecâz, Demirbaş No:3279 R.
No:1
- Risale-i muamma, D.b. No:2166 Ris.No:1
- Risale-i mukantarat, D.b. No:2984
R. No:10
- Risale-i müntahabat-ül evrad,
D.b.No:631/10
- Risale-i müntahabe,Demirbaş
No:2087/2
- Risale-i müntehabat-ül evrad,D.b.No:631/10
- Risale-i müntehabe, D.b. No:2087
Ris. No:2
- Risale-i müntehab-ül kavaid, D.
No:3080/ 7
- Risale-i müntehak, Demirbaş No:628
R. No:6
- Risale-i nakşıbendiyye, D.b. No:788
Ris.No:2
- Risale-i nakşıbendiyye, Demirbaş
No:796/ 2
- Risale-i nasaiyi hikmet, Demirbaş
No:400/3
- Risale-i nasayih, Demirbaş No:797
R. No:13
- Risale-i nasiha, Demirbaş No:631
R.No:4
- Risale-i nefis'e, Demirbaş No:797
R. No:6
- Risale-i rabıta, Demirbaş No:576 R.
No:1
- Risale-i rabıta, Demirbaş No:631 R.
No:5
- Risale-i ruyet-i Nebi, D.baş
No:1056 R. No:3
- Risale-i safiye, Demirbaş No:2823
R. No:1
- Risale-i satranç-name, D.b. No:3175
R. No:1
- Risale-i satranç-name, D.b. No:3175
R. No:2
- Risale-i satranç-name,Demirbaş
No:3175/2
- Risale-i surür, Demirbaş No:796
Risale No:3
- Risale-i Şerh-i istirahat, Demirbaş
No:627/4
- Risale-i şeriat-ül süluk, Demirbaş
No:797/7
- Risale-i şeriat-ül vakıf, Demirbaş
No:561
- Risale-i tahkik-i külliyat,
Demirbaş No:2557/9
- Risale-i tarikat, Demirbaş No:993
Ris. No:2
- Risale-i tasfiye-i letaif, D.
No:797 R.No:1
- Risale-i telhis, Demirbaş No:2759
Ris. No:2
- Risale-i tezhib-ül efkâr, Demirbaş
No:3212/3
- Risale-i vefk, Demirbaş No:639
Risale No:2
- Risale-i vilayet-name, Demirbaş
No:628/4
- Risale-i zat-ül kürsi, Demirbaş
No:2985/2
- Risale-i zikr-i cehri, Demirbaş
No:797/:4
- Risalet-ün fi irsâl, Demirbaş
No:628/5
- Risali Allah-u Te'alâ, Demirbaş
No:971/ 3
- Risali fi ebebeyn-i Resulallah,
D.796/4
- Rub-ül mukantarat, Demirbaş
No:3004/4
- Rub-ül müceyyeb, Demirbaş
No:2984/:5
- Sadranç-name, Demirbaş No:3177
- Satranç-name,Demirbaş No:3177
- Sefinet-ül feteva, Demirbaş No:1637
- Sevh-i secde, Demirbaş No:1497 R.
No:2
- Şensiyye, Demirbaş No:3032 Risale
No:2
- Şerat-ül kıraad-ı bahaiyye,D.b.No:538R.No:4
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:2293
R.No:1
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:2293
Risale No:2
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:2312
Risale No:2
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:2509
Risale No:6
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:4703
Risale No:1
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:4703
Risale No:2
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:4703
Risale No:3
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:4703
Risale No:6
- Şerh-i adâb, Demirbaş No:4717
Risale No:6
- Şerh-i adüdiyye, Demirbaş No:4860
R. No:3
- Şerh-i akaid, Demirbaş No:3935
- Şerh-i cami-i, Demirbaş No:2712
Risale No:6
- Şerh-i celal, Demirbaş No: 914
- Şerh-i cevab-ı veled, D.baş No:520
R. No:3
- Şerh-i evrad-ı fethiyye, D.b.
No:531 R. No:9
- Şerh-i hizb el-bahr ,D.baş No: 538
R.No:6
- Şerh-i hizb el-bahr, D.baş No:538
R. No:12
- Şerh-i hizb-i el sagır,D.baş No:531
R.No:1
- Şerh-i hizb-i nasr, D.baş No:567
Risale No:3
- Şerh-i hizb-i nevevi, D.baş No:540
R. No:8
- Şerh-i isagoji, Demirbaş No:5107
Ris. No:4
- Şerh-i istihare, Demirbaş No:3279
Ris. No:2
- Şerh-i istihare, Demirbaş No:4889
Ris. No:1
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No: 2684
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No: 2684
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No:2712
Risale No:1
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No:2712
Risale No:2
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No:2712
Risale No:3
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No:2712
Risale No:4
- Şerh-i kafiye, Demirbaş No:2712
Risale No:5
- Şerh-i kaside, Demirbaş No:520 Ris.
No:4
- Şerh-i kaside-i imam-ı âzam,
D.No:551/1
- Şerh-i kaside-i tai'ye, D.baş
No:520 R. No:2
- Şerh-i manzumat-ı ibn feth,D.
No:412 R.No:3
- Şerh-i manzume-i lamiye, D.No:438
Ris.No:3
- Şerh-i merâh, Demirbaş No: 2812
- Şerh-i mesalik-il halâs, Demirbaş
No:2365/2
- Şerh-i muamma, Demirbaş No:2823 R.
No:5
- Şerh-i muamma, Demirbaş No:2823 R.
No:6
- Şerh-i münteha, Demirbaş No:4860
R. No:2
- Şerh-i rub'u müceyyeb, Demirbaş
No:2997/2
- Şerh-i vasiyyet-i imam-ı azam, D.
No:3237/1
- Şerh-icülcülutiyye, Demirbaş No:551
R. No:2
- Şeriat-ül kıraat evrad-ı bahaıye,
D..No: 538/4
- Tabir-i rüyaâ, Demirbaş No:1497
Risale No:3
- Tahir-i mantık, Demirbaş No:2557
Ris. No:5
- Tahkıkât, Demirbaş No:1097 Risale
No:2
- Talim-i el küre, Demirbaş No:2997
Ris. No:5
- Talim-i kıraat, Demirbaş No:538
R.No:11
- Tariıkat-ı aliyye, Demirbaş No:613
R. No:13
- Tarikat-ı kadiriye, Demirbaş No:788
R. No:3
- Tavzih-i rub'u müceyyeb, D.b.
No:2997/3
- Tecelliyet-i ilâhi, Demirbaş No:631
R. No:11
- Tecrid-i akâid, Demirbaş No:916
Risale No:4
- Tefeül-name, Demirbaş No:3110
Risale No:5
- Tehzib-i mantık, Demirbaş No:916 R.
No:2
- Tekrir-i kavanin min el mantık, D.
No:4703/7
- Tenvir-üs sadır, Demirbaş No:530
- Tercüme-i istihrac, D.rbaş No:2984
R.No:2
- Terdib-i ulüm, Demirbaş No:2480
RisaleNo:5
- Terkib-i bend, Demirbaş No:2471
RisaleNo:1
- Tertib-i ayat-ı selât-ı teravih, D.
No:4377/1
- Tertib-i ulüm, Demirbaş No:538
Risale No:1
- Teval-i envar, Demirbaş No:916
Risale No:1
- Tuhfe-i hüsam, Demirbaş No:1759
R.No:4
- Tuhfe-i vehbi, Demirbaş No:5473
- Tüllab, Demirbaş No:2763
- Usul-ü hükm, Demirbaş No:2131
Risale No:1
- Usul-ü ihrac-ı seni,Demirbaş
No:2984R.No:9
- Uyun el kelam, Demirbaş No:916 Ris.No:3
- Zâd-ül ibad, Demirbaş No:520 Risale
No:1
-
- OSMAN NURİ EFENDİ.
-
Babasının ismi Ömer’dir. Osman Nuri Efendi Çorum’da yetişen
âlimlerdendir. Eserinin ismi Ziya-ül Bedir’dir.
-
- TARİKATCI SEYYİD MUSTAFA EFENDİ
(1143=1730)
- Fazilet
sahiplerinden bir zat olup, Çorum Vilayetine bağlı Osmancıklıdır.
Babası Seyyid Abdullah'tır. 1730 senesinde Vezirköprü Müftüsü iken
vefat etmiştir (Hicri 1143) Dokuz eseri vardır. Bir kısmı
şunlardır:
- 1-Ruhu's
sâlat -El-mecâlüz-zehra fi Hid-meti'ş-şeriati'l garra
-
3-Tercüme-i Tarikat-ı Muhammediyye
- 4-
Haşiye-i Akâid-i nesefiye
- 5-
Şerh-i Akâid-i Adudiye 6- Şerh-i risale-i Hamza Efendi fi haki'f-bey'i
ve'ş-şira el müsemmâ bi tebyini'f haram.(1)
-
- ÇORUMZADE MUHAMMED HASİB BEY
(1199=1784)
- Gülşeni
Tarikatının şeyhlerinden Sezai Hasan Efendinin (1151=1738)
halifelerinden olup, kendi vefatına (mâte mine'l aşk-ı Hasib)
tarihini söyleyen Hayrabolu'da (Tekirdağ) ismiyle anılan Camii Şerif
avlusunda yatan Çorumlu zade Muhammed Hasib Bey de divan sahibi
şairlerden aşık bir zat olup Gülşeni silsilesini (Gülşeni Ebrar)
adıyla silk-i nazma çekmiştir. (2) Tayyar Anakök'ün basılmamış
"Çorum Tarihi" adlı eserinde Muhammed Hasib Bey hakkında,
Çelebizadeler den olduğu, şairliği ve sofuluğu ile tanınan bir derviş
olarak bilgi verilmektedir. (3)
-
- MUHAMMED İBN-İ MUHAMMED El-KADİ
- Halveti
Tarikatının ârif ve fazilet sahiplerinden bir zat olup, Çorumlu
oldukları rivayet edilmiştir. Bir müddet Hakim, Vezir Koca Rağıb
Paşanın kitapçılık hizmetinde bulunmuştur.
-
Eserleri basılmamış olup şunlardır:
- 1-
Şerh-i Fusubi'l hikem
- 2-Resale-i
nabenat fi beyan-i hatmi'l velâyet'l Muhammediyye (Bu eserini
Hicri 1184 = 1775 Miladi senesinde yazmıştır)
- 3-
Esrarru'l Muhammedi ve irşadü' l Ahmedi 4- İsbat-ı hatemü'l enbiya
-
- EBUBEKİR EDİP ÇORUMİ (Damatzade)
1203=1788
- Bursalı
Mehmet Tahir Efendi üç ciltlik "Osmanlı Müellifleri" adlı eserinin 1.
Cildi ulemâ (alimler) bölümünde müellefimiz hakkında şu bilgiyi
vermektedir: Fazilet sahiplerinden bir zattır. Ders vekilliği
yapmıştır. Sultan Selim hocalığı da vardır.
- 1203
Hicride vefat etmiş olup kabri İbn-i Kemal'in yanında yol kenarındadır
(4)
- (1)
Osmanlı Müellifleri Mehmet Tahi Efendi C.1s.457
-
(2)Osmanlı Müellifleri Mehme Tahi Efendi C:1 S.185 (3) Çorum Tarihi
Tayyar Anakök S.115
- (4)İbn-i
Kemal Yavuz Sultan Selim zamanında Şeyhülislamı...300'e yakın eseri
vardır. Kabri Edirnekapı haricinde Emir Buhari Tekkesi civarında
Eyyüb'e giden caddenin sol tarafındadır. A.g.e C:1 S.352-353
-
-
-
- YUSUF BAHRİ ÇORUMİ ?-1828
- Ebip ve zarif huylu,
zahiri ve batini ilimlere vakıf bir zat olduğu belirtilen Yusuf Bahri,
Vezirköprü'de Barı İmamoğlu Muhammed Efendinin oğludur. Tahsilini
akaid'e (itikat, inanç ilmi) kadar Amasya'da Şehit Müftüden, devamını
da İstanbul' da Erzincanlı Müftüzadeden yapmıştır.
- Bundan
sonra Mısır'a giderek hadis âlimlerinden Şeyh Murtaza Efendiden, hadis
tahsili ederek Çorum'a dönmüş ve yerleşmiştir.
- Çorum'da tahsil etmiş
olduğu ilimleri yay-maya başlamıştır. (1) Çorum 'a gelince Çorum’da
evlendi, Süleyman Feyzi Medresesinde vefat ede-ne karar Müderrislik
yaptı. (2)
- Edebiyat, kıraat ilmiyle
ilgili çalışmaları, astronomi ve yükseklik ölçme usulü ile ilgili
çalışmaları vardır. Hasan Paşa Kütüphanesinde aşağıda bulunan
eserlerinin listesi verilmiştir . (3)
- Hicri 1244 ( Miladi 1828)
tarihinde Çorum'da vefat eden Yusuf Bahri Hazretleri Hıdırlık
Mezarlığı Suheyb-i Rumi türbesi yanındaki özel türbeye defnedilmiştir.
(3)
-
- YUSUF BAHRİ ÇORUMİ
- Adab-ı ehli zikir, Demirb. No:786
Risale No:4 Ahadis-i mütevatire, De.. No:976 Risale No:2
- Ahval-i kitap, Demirbaş No:4672
Risale No:2
- Ahval-i enbiya, De.No:3152 Risale
No:3
- Ata el-feyyaz şifa-i kadı ivaz,
Dem. No:363
- Bahr el-maari, Demirbaş No:2114
- Beyan-ı devran-ı sof'i-ye, D.
No:782 R. No:3
- Beyan-ı evrad-ı sema, Dem. No:786
Ri. No:5
- Beynel ism-i ve sıfat, Dem. No:786
Ris. No:6
- Daire-i vaka'a, Demirbaş No:786
Risale No:3
- Dür'ül muhtar, Demirbaş No:4787 Ris.
No:1
- Durrut tahir fi hakkit-i tekbir,
Demir. No:214
- Ebder ül-mensur, Demir. No:3401
Ris.No:2
- Esrar-name, Demirbaş No:782 Risale
No:2
- Fezail-i imam-ı ebl
halife,Dem.No:1564/ No:1
- Füsulü'l beda'i, Demirbaş No:1564
Ris. No:5
- Gayret-ül emani, Demirbaş No:3401
Ri. No:1
- Hal-i Hızır, Demirbaş No:5243
- Hasıl-ı mastar, Demirbaş No:3981 Ri.
No:3
- Hasıl-ı mastar, Demirbaş No:3981 Ri.
No:4
- Havra şerh-üs zevra, Demir. No:1107
R.No:1
- Haşiye-i dürer, Demirbaş No:4672
Ris. No:5
- Haşiye-i irem, Demirbaş No:4672 Ris.
No:6
- İcazet-name sureti, Demir. No:2673
Ris.No:2
- İcazet-name, Demirbaş No:3988
Risale No:3
- İsbatt-ül sami, Demirbaş No:1564
Ris. No:3
- İhtilaf-ı ehli din bil-hadis,
D.No:976 Ri. No:3
- İhtilaf-ı fi-vücuh el-ihtilaf, D.
No:190 R. No:1
- İzah-ı kavaid, Demirbaş No:1564
Risale No:6
- Kamus-u muhid, Demirbaş No:4511 Ri.
No:6 Kaside-i nuniyye, Demirbaş No:3684 R.No:2
- Kitab-ı ezkar, Demirbaş No:415
Risale No:1
- Kitab-ı usul, Demirbaş No:3981
Risale No:5
- Kütüp-ül kıraat, Demirbaş No:3684
Ris.No:1 Marifet-ül heyet, Demirbaş No:786 R.No:2
- Mesail-i feraiz, Demirbaş No:1726
Ri. No:4
- Mevahit-ül ebkar, Demirbaş No:415
Ri. No:3
- Meşahud-ül esrar-ı kutsiyye,D.No:782
R. N.1
- Miftah-ül selat, Demirbaş No:3152
Ris. No:4
- Mukaddeme-i Cezeri, De. No:3684 Ris.
No:4 Müntehabat-ül eşâr, Demir. No:2116 R. No:1 Neş-i sağir, Demirbaş
No:195 Risale No:1
- Niz'a beyan-ı ebu Sina ve Farabi,D.N:4672/3
- Refil-ül hiceb, Dem. No:3156 Risale
No:5
- Risale-i akaid, Demirbaş No:976
Risale No:1
- Risale-i beyan-ı vahded'i vücud,D.No:782/4
- Risale-i dua, Demirbaş No:561
- Risale-i el beyan, Demirbaş No:3684
R. No:5
- Risale-i eşkâl-i te'sis, Demirbaş
No:3043/2 Risale-i eyyühel veled, Dem.No:3208 R.No:1
- Risale-i feyz-ül vâheb,Demirbaş
No:3253/1 Risale-i hakikat-ı tevhid, De. No:3150 R.No:1
- Risale-i kat'ı a fi neşn'i kebir,
D. No:190/2
- Risale-i kazıyye, Demirbaş No:5044
Ris.No:7
- Risale-i mantık, Demirbaş No:5044
R. No:8
- Risale-i mantık, Demirbaş No:5056
R.No:3 Risale-i mekaid-i tevsikiyye, Demir. No:786 Risale No:1Risale-i
muli, Dem. No:786 No:8
- Risale-i müntehabat,Demir.No:5539
R.No:10
- Risale-i nazm- ulüm, D. No:3156
Risale No:4
- Risale-i şer'i helâl, Demir.
No:4672 Ri. No:4 Risale-i ül-ümmet-d-i tarif, Dem.No:2707/1
- Risale-i vakf-ı hemze. Dem. No:190
Ri. No:3
- Rükuz-ül Şatıbiyye, Dem. No:3684 Ri.
No:3
- Selâvat-ı şerefiyye, Demir. No:786
Ri. No:7
- Şerh-i akreb el tarık, Demir.
No:3150 R. No:3
- Şerh-i cem-ül cevami, De. No:1564
Ri. No:2
- Şerh-i elifyye, Demirbaş No:2686
- Şerh-i hizb-i el-emani, Demirbaş
No:202/1-2 Şerh-i hizb-i neveviyye, Demirbaş No:627/3
- Şerh-i hülasa-i hesab, Demirbaş
No:3046/2
- Şerh-i isagoji, Demirbaş No:5032
Ris. No:2
- Şerh-i kıyas, Demirbaş No:5044
Risale No:6
- Şerh-i makamatı Harir'i, D. No:1564
R. No:8
- Şerh-i miftah, Demirbaş No:1564
Risale No:7
- Şerh-i mukaddeme-i cezeri, D.
No:3684/6
- Şerh-i telhis, Demirbaş No: 4787
- Şerh-i telhis-i miftah, Demirbaş
No:1564/9 Taharet-ül üşur fi kıraat-ı neşir,D.No:195/2
- Telmis kazide-i bürde, De.No:578
Ris. No:6
- Telmis kaside, Demirbaş No:578
Risale No:7
- Telmis kaside-i bürde, Demir.No:578
R. No:8
- Tarikad-ı Muhammediyye,De.No:3156
RNo:7
- Tefsir-i Fatiha, Demirbaş No:4787
Ris. No:2
- Tefsir-i gayat-ül emani, D. No:4787
R No:3
- Telhis-ül miftah, Demirbaş No:2428
Ris. No:2
- Tercüme-i şerh-i kaside-iTantaraniyye,2097/3
Ukud-ül cevahir-i münefe, D.No:415 R. No:2
- Usul-ü kavaid, Demir. No:1564
Risale No:4
-
-
-
-
-
- EBU'S-SUUD Efendi (Hoca Çelebi)
1490-1574
- 1940 tarihinde İstanbul'un
Müderris köyünde doğduğunu bazı kaynaklar belirtmişlerse de,
vakfiyesinde doğum yerinin, Çorum İskilip İlçesi olduğu
anlaşılmaktadır.
- Babası zamanın ünlü
bilginlerinden Şeyh Yavsi adıyla anılan İskilipli Şeyh Mustafa
Efendidir. Annesi Ali Kuşçunun kızı Sultan hatundur. Ebu's-Suud
Efendi, hoca Çelebi ismi ile anılır. Babası İskilip'in İmadi köyünden
olduğu için El-İmadi ismi ile de yad olunurdu. Çocukluk ve gençlik
yıllarında dersleri babasından, sonraları devrin ünlü bilginlerinden
İbn-i Kemal, Müeyyed zade Abde'l Rahman ve Mevlana Seyid Karamaniden
dersler aldı. Henüz öğrenim görürken Sultan II. Beyazıt, Ebu's-Suud
efendiyi Çelebi olarak vasıflandırmıştır. 30 akçe ile taltif etmiştir.
Tahsilini tamamlayınca birçok medreselerde müderrislik yapmış, hocası
Mevlana Seyyid Karamani'nin kızı Zeynep hatunla evlendi.
- 1516 tarihinde İnegöl
İshak Paşa Medresesine Müderris olmuş,1520 tarihinde bu görevinden azl
edilmiş, on ay sonra İstanbul Davut Paşa Medresesine,1522 tarihinde
Gebze Medresesine, ertesi yıl Bursa Sultaniyesine, 1528 tarihide de
Şah-ı Seman Müftü Medresesinde Müderrislik yapmış,1533 tarihinde,
Bursa Kadılığına, 1537 tarihinde Rumeli Kazaskerliğine,1545 tarihinde
Şeyhülislak ve Müfti'l Enam olmuş ve 28 yıl 11 ay Şeyhülislamlıkta
bulunmuş.
- Tefsir ve fıkıh alanında
en büyük bilginlerindendir. Kanuni Sultan Süleyman, Ebu's-Suud
efendiye konuşma ve yazışmalarında, Hak yoldaşım, Sinde sırdaşım,
Ahiret karındaşım, Tar'k-ı hakta yoldaşım diye konuşur ve yazardı.
- II. Sultan Selim kendisine
saygı ve edep gösterirdi. Kıbrıs Seferi için fetva talebinde
bulunmuştur. Alman şairi Goethe bir şiir yazarak Ebu's-Suud efendiye
ithaf etmiştir.
- 22 Ağustos 1574 Hicri 982
tarihinde vefat ettiği zaman, gıyabında Mekke-i MüKerreme ve Medine'de
gıyaben cenaze namazı kılınmıştır. Eyüp'te Hazret-i Halid yakınlarında
aile kabristanında yatmaktadır.
- İskilip'te bir cami,
İstanbul’da bir hamam ve Eyüp'te bir sübyan mektebi yaptırmıştır.
- Eserleri;
- İrşad-ul
Akl-ı selim,
- Menzil
Kur'an-ı Azim,
-
Mecmua-i fetva-i veya Kitab-ül hitaf-ı fi'illi mesh-i ale'l hufaf,
- Mevkuf-ül
uku-l fi vakf-ül kenkul,
-
Taharet-ül feth-i minel keşşaf,
- Gamerat-ül
melik-i fi evvel-i kasr-ül ami minet telvih,
- Sevahib-ül
enzar-ı fi eva-il'i menzar.
-
-
- ABDULKADİR (KARA MÜFTÜ)
?-H.1201
- Çorumlu
Emirler veya Emirahmedler diye anılan bir ailenin çocuğudur. Genç
yaşta babasının vefatı üzerine, annesinden ziynet altınlarını
isteyerek okumak amacıyla İstanbul'a gitmiş, orada tahsilini
tamamlayarak Çorum Müftülüğüne tayin olmuştur. Simasının esmer olması
nedeniyle, Kara Müftü diye anılmıştır. Çorum'da 40 yıl kadar müftülük
yapmıştır. Müftülüğü Şeriye Sicili Hicri 1176'da tasdik edilmektedir.
Saçaklı zadenin Velediye isimli risalesinin Çorum'da şerhi
bulunmadığından, Abdulkadir Efendi tarafından 73 sayfalık Kadiriyye
ismi ile şerh etmiştir. Bu kitabından başka eserine rastlanmamıştır.
Hicri 1021 tarihinde vefat etmiştir. Kabri Ulu Mezardadır. Miras kalan
şahsi kitapları Ahmed Feyzi Kütüphanesine nakledilmiştir. Kitapları
halen Çorum Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunmaktadır. 14. yy. Günümüze
Çorumlu Şairler Antolojisinde on şiirini yayımladı. Bakınız Merkez
ilçe yatırlar bölümü Kara Müftü Abdulkadir efendi.
- Abdulkadir Kara Müfta Çorumi
- Haşiye-i Velediyye,Demirbaş No:4691
Risale No:3
-
- ARİF HACI ALİ 1806-1863
- 1806
tarihinde Çorum'da doğdu. Leblebici oğullarından hacı Osman Efendinin
oğludur. Medrese öğreniminden sonra, İstanbul'a gitti ve tahsilini
bitirince Çorum Kurdoğlu Süleyman Ağa Medresesine Müderris oldu.
Burada bir kitaplık kurdu. Bir süre sonra babasının yerine Çorum
Müftülüğüne atandı. Sivas'a sürgüne gönderildi. Orada sekiz yıl
kaldıktan sonra Çorum'a döndü. 1863 tarihinde vefat etti. Şiirlerinde
Arif Mahlasını kullanırdı. 93 sayfalık bir divanı vardır. 14. yy.
Günümüze Çorumlu Şairler Antolojisinde bir münacatı, bir naattı, bir
mersiyesi ve beş şiiri yayınlandı.
-
- KARA HALİL EFENDİ 1804-1880
- 1804
tarihinde doğdu. Çorum Mecitözü Saday Bucağı Kürt köyünde Mustafa
efendinin oğludur. İlkeğitimini Amasya'da yüksek öğrenimini Konya ve
İstanbul'da Vidinli Hoca Mustafa efendiden dersler aldı.1835 tarihinde
müderris oldu.
- 1938
tarihinde İptidai Haric rütbesine erişerek Sırrı zade Mescidi Vahit
bey Müderrisliğine getirildi. Bu ara Fetvahaneye devam ederek Müsevvid
oldu. 1861 tarihinde Fetva Emaneti Baş Müvessitliğine yükseldi.1864
tarihinde Mahreç Tevalisi,1865 tarihinde Askeri Kes samlık,1866
tarihinde Fetva Emirliğine,1867 tarihinde Mekke payesine,1868
tarihinde İstanbul payesine ,1869 tarihinde de Hacca gitti. 1870
tarihinde Şeriye Tetkikleri meclisi,1871 tarihinde ikinci defa Fetva
Emirliğine,1873 tarihinde Anadolu Kazaskerliği payesi verildi. 1877
tarihinde Meşihat makamına getirildi 9 ay Şeyhülislamlık yaptı,Halil
efendi azledilince Ayan üyeliğine devam etti,1880 tarihinde
İstanbul'da vefat etti. Kabri Fatih Camii bahçesindedir.
-
- MEHMET ATIF İSKİLİBİ1876-1926
- 1876
tarihinde Çorum İskilip Toyhane köyünde doğdu. 1891-1902 tarihleri
arasında İstanbul'da medrese tahsili yapmış, Dar ül-fünun'un İlahiyat
bölümünü bitirmiştir. İstanbul Fatih Camisinde Dersalem olarak
çalıştı. Hakkındaki iddialarüzerine Bodrum'a sürüldü, bir müddet sonra
İstanbul'a döndü ise de tekrar Sinop'a sürgün edildi. 1924 tarihinde
yazdığı Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eseri 25 Haziran 1925
tarihinde çıkan Şapka Kanunu na muhalif görüldüğü için Giresun'da
kurulan İstiklâl Mahkemesinde yargılandı ve suçsuz bulundu ise de 26
Ocak 1926 tarihinde Ankara İstiklâl Mahkemesinde çıkartıldı kendisini
savunma gereğini görmedi. Mahkeme tarafından suçu sabit görülerek
asılması için karar verdi. Bu karar üzerine idam edildi. Hayat
hikâyesini anlatan bir Türk filimi yapılmıştır.
-
- MUHAMMED İBN-İ ÇORUMİ
- Halveti
Tarikatının arif ve fazilet sahiplerinden bir zat olup, Çorumludur.
Bir müddet Hekim Vezir Koca Ragıp paşanın kitapçılık hizmetinde
bulundu. Eserleri el yazması kitap halindedir.:Şerh-i fusus-ul
hikem,Risale-i nebadat fi beyan-ı hatm-ül velayet-ül Muhammediyye
1184,Esrar-ül Muhammediyye irşad-ül Ahmed-i isbat-ı hatemet-ül
evliya.
-
- MUSTAFA VAZIH İBN-İ
İSMAİL1733-1831
-
Ulemadan ve tarih ilmi müntesibi-rundan ve şair bir zattı. Amasya
Müftüsü Çorumlu İsmail efendinin oğludur. Annesi Çorumlu Kürkçü
oğullarındandır. İlk derslerini müderris olan babasından
aldı,Gümüşhaneli Ebubekir ve Şeyh zade Vecihi'den dersler görüp icazet
aldı. İstanbul'un çeşitli medreselerde okuyarak müderris oldu. Amasya
Sungur oğlu Medresesinde Müderrisliğe başladı. Babası vefat edince
Amasya Müftülüğüne atandı. Yazdığı Amasya Tarihinin girişinde
kendisini; Valid'i macidim zevil mahisin vel mahamedim Çorumlu İsmail
efendi demektedir.
- Öşür
için verdiği fetvadan dolayı Limmi Adasına sürüldü,sürgüne
giderken,Sivas Valisi Zaralı zade Lütfullah Paşa tavassutuyla sürgün
yeri Tokat'a alında. Bir yıl sonra af edilerek Amasya'ya döndü. 1931
tarihinde Amasya'da vefat etti. Eserleri: El balabil-ür rasiye fi
mesail-i riyazi Amasya isimli tarih kitabı,Gül deste-i gülistan ve
Tuti-i Vazıf divanı vardır. 14. yy. Günümüze antolojisinde üç kıta ve
bir beyti yayınlandı.
- Mustafa Vazıh Amasya Müftüsü Çorumi
- Risale-i tuti,Demir. No:1863 Risale
No:4
- Risale-i Tuti,Dem. No:1888 Risale
No:2
-
- YAVSİ MUHAMMED MUHYİDDİN İM ADİ
- Çorum
İskilip'te doğumludur. Ebus-suud efendinin babasıdır. Esas ismi
Muhyiddin dir. Zahiri ve batini ilimlere vakıf olan ender
alimlerdendir. Resmi ilimleri, babası İskilip Zeyniye tekkesi şeyhi
Mustafa efendiden ve diğer ilimleri, Mevlâ'na ve Ali Kuşçudan tahsil
etmiştir. Muhyiddin, Yıldırım Beyazıt'ın Amasya'da bulunduğu zaman
öğretmenliğini yapmış, Beyazıt hocasının ilimlere bir kene gibi
yapıştığını görerek Yavsi lakabını takmıştır. Babası vefat edince
İskilip'e gelip ZeyniyeTekkesi şeyhi oldu.
- Beyazıt
tahta çıkınca hocasını unutmadı, İstanbul'a davet etti, İstanbul
Müderris Tekkesini yaptırtarak oraya yerleştirdi, Muhyiddin'i Hünkar
Şeyhi tayin etti. Sonradan İskilip'e geldi ve burada vefat etti.
Vefatından sonra Ebus-suud efendi tarafından babasının türbesini
yaptırmıştır. Eserleri: Şerh-i alâ varidat-ı kübra li'ş şeyh Bedreddin
Simavi,Talikat-ı alâ tefsir-ül Beyzevi,Risale-i fi ahval-üs süluk.
-
-
- AK ŞEMSEDDİN (ŞEMSİ) 1389-1459
- Asıl adı Mehmed Şemseddin
b. Hamza dır. Osmancık'ta 1389 tarihinde doğduğu, ilk bilgileri
babasından ve Şeyh Bedreddin'den aldı.
- İyi bir medrese
öğreniminden sonra Osmancık Medresesi'ne Müderris oldu. Tasavvuf, tıp,
eczacılık ve edebiyatla ilgilendi. Ankara Hacı bayram-ı Veliye
bağlandı ve onun halifesi oldu. Şeyhinin vefatından sonra Osmancık,
Beypazarı ve Göyüncük'te dersler verdi.
- İskilip Medresesindeyken,
II. Murad Ak Şemseddin'e Şehzade Mehmed'e (Fatih) hocalık yapma görevi
verdi. İstanbul'un fet-hinde ve alınmasında manevi açıdan büyük
katkıda bulundu. (Fetih sırasında, daha önceleri İslâm ordularının
İstanbul kuşatmasında şehitlik rütbesine eren Ebu Eyüp el-Ensari'nin
kabrinin yerini göstermesi,Türk ordusuna büyük bir manevi güç verdi)
Fethin sonunda Göyüncük'e yerleşti. Derslerine orada devam etti ve
1459 tarihinde vefat etti. Eserleri: Mad-det-ül hayat, Kitab-ı tıp,
Halli müşkülat, Risalet-ül Nur'riyye vel makamat-ı evliya.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GENÇLİĞE BİR BAKIŞ
- Gençlik
kavramı, insan hayatında çok önemli bir döneme verilen isimdir. Bu
dönemde, çocukluk yılları geride kalmış hareketli ve atak, biyolojik
ve psikolojik yönlerden değişikliklere uğramış genç kız ve
delikanlılar çeşitli sorunlarıyla karşımızdadırlar. Çocukluğunda anne
ve babasını, ilköğretimde öğretmelerini model olan gencimiz, bu
dönemde kendisini merkez model kabul etmektedir.
-
Ailesinde, okulda, işyerinde ve çevresinde anlaşılmaz değişken
tavırlar sergilemektedir.
- Bu
çalkantılı dönemde, kendisini mazur kabul ettirecek nedenlerde yok
değildir. Erkek olsun, kız olsun karşı cinse ilgi artmıştır, okulda
veya çevresinde arkadaş grubuna katılmıştır. Oyun ve eğlencelerle
günlerini dolu dolu yaşamak ister. Hava atma, gösteriş, oyun ve
eğlence imkânı sağladığı için teknolojik ürünlere büyük rağbet
gösterir.
- Bir
yandan oyun ve eğlence içinde günlerini geçirirken, diğer yanda da
gelecek için planlar yaparlar. Çünkü bir dönüm noktasındadırlar.
İstedikleri, sevdikleri bir mesleğimi seçecekler, yoksa mecbur
kaldıkları bir mesleği mi? Üniversiteyi kazanacaklar mı, yoksa hayal
kırıklımı yaşayacaklar? Kendilerine ait bir işi olabilecek mi? Sonrası
askerlik vardır, nişan ve evlilik... Bunlarda meslek seçimi kadar
önemlidir kısaca o,yol ayrımında ve çözülmesi gerek sorunlarla baş
başadır.
- Bu
ahval içinde kompleks bir mizaca sahiptirler. Birinin sergilediği
tavrı diğerlerinde bulamayız. Müşterekte özellikler diyebileceğimiz
düşünce, duygu ve tavırları da vardır: Her şeyin iyisini, doğrusunu
bilen odur, güzeldir veya yakışıklıdır, akıllıdır, bir takım şeylere
kavuşmaya herkesten önce o layıktır. Ailesi, öğretmenleri, çevresi, iş
arkadaşları onu anlamamaktadır. Bu yüzden zaman zaman bağırır isyan
eder, kimi zaman içine kapanır ağlar...
-
Zannederler ki; sadece kendileri genç olmuştur. Gençlik köprüsünden
ilk defa kendileri geçmektedir. Nicelerinin o köprüden geçtiğini
bilmezler, bilmek ve anlamak istemezler. Bir de hayalleri vardır
gençlerin, o hayallere göre kurarlar pembe dünyalarını. Ama gerçekler,
acı gerçekler zamanla kendini gösterir ve kabul ettirirler.
- Yine
zannederler ki, bu tazelik ve güzellik sürecektir ömür boyu...
Ailesinde, çevrede dünün taze ve güzellerinin bugün beli bükülmüş,
saçı dökülmüş, yüzü kırışmış halleri canlı canlı görseler de değişmez
bu aldatan yanılgı...
- Kimi
zaman onların olumsuz düşünce ve tavırları “gençliğine” verilir,
görmemezlikten gelinir. İleride olumlu bir kişilik kazanacağına
inanılır ve sabır öğütlenir. Kesin tavır ve iddialarının yaşları icabı
olduğunu Cenab Şehabettin bir vecizesinde şöyle belirtir:
- ” Daima
'bilirim!' Mi diyor gençtir; her şeye 'olabilir!' Mi diyor
ihtiyardır” Oscar Wilde'de bu düşüncededir ve şöyle der: ”Yaşlılar her
şeye inanırlar; orta yaşlılar her şeyden kuşkulanırlar, gençler de her
şeyi bilirler”
- Aslında
gençler idealist bir yapıdadırlar ve iyi örneklere ihtiyaçları vardır.
Onlara, gençlik çağının sorumsuzca harcanan zaman olmayacağını, hayat
boyu mutluluğu sağlayacak iyi ve faydalı alışkanlıklar kazanmak için
bir fırsat olduğunu belirten kişilere, rehberlere ihtiyaç vardır. Bu
rehberler anne babalardır, öğretmenlerdir, çevresinde onlara etki
edebilecek, sevdikleri, saydıkları kişilerdir. Bir takım korku ve
vehimlerle gençlerin idealden, düşünceden, maneviyattan mahrum
yetişip, günlerini oyun, eğlence, magazin ve paparazi türleriyle,
şehveti arzular ve ahlak dışı davranışlar istikametinde geçirmelerini
istemenin, onların ve toplumun geleceği açısından ne büyük bir
tahribata sebep olabileceği unutulmamalıdır.
-
Gençlerin yanlış yönlere ve tavırlara kanalize edilmelerine ne yazık
ki medya ve televizyonlar ve onlarda birtakım sorumsuz, ölçü
tanımayan, aykırı kişilerin arz-ı endam etmesi, makbul ve rağbet
edilen kişi muamelesi görmelerinin büyük bir etkisi olmaktadır. Bir
menfi etkileşimi ifade için Montesgieu der ki:”Milletin genç unsurları
bozuk olamaz. O ancak yetişkin adamlar bozulduğu zaman bozulur” iyi
bilinmelidir ki; topluma kötü örnek olanların, çeşitli isimler altında
baş tacı edilmesi, gençlerde daha büyük bir tahribata yol açmaktadır.
- Çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşmayı hedefleyen ve yeterince gelişemeyen,
üretemeyen bir ülkenin şu andaki düzeyi yeterli görmesi mümkün
değildir. Bunun için yapılması gereken çok şey vardır: Bunlardan
birisi de geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi; kendilerine
güvenen, çalışkan,bilgili,ahlaklı,sorumluluk hissine sahip kişiler
olarak yetiştirmektir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- BİR KİTAPTAN SANAT VE KÜLTÜR
ÜSTÜNE NOT
- Ordinaryüs Prof. Dr.
Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu'nun 1987 yılında yayımlanan “Zora Dağlar
Dayanmaz” adlı eserinin bazı notların, önemine binaen aktarmak
istiyorum. Sanattan, siyasete kadar her alanda tartışmaların
yaşandığı, değişik fikirlerin sergilendiği günümüz Türkiye'sindeki
ahvalimize yıllar önce ışık tutan ve işaret eden görüşler ve
kanaatler...
- Eser; Kültür ve Turizm
Bakanlığı yayınları 787 genel numara. Kültür Eserleri Dizisi 85 numara
ile yayınlanmıştır. Ankara 1. baskı. Semih Ofset Matbaasında
basılmıştır. Esas olarak Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu'nun
1929-1932 yılları arasındaki Avrupa intibalarını ve günlüğünü ihtiva
etmektedir. Avrupa'nın şair ve ediplerinden yaptığı nakiller, görüş
ve kanaatler kitabın önemini arttırmaktadır. İlginç kabul ettiğim
görüş ve nakillerden birkaçını sıralıyorum:
- Sayfa 24'de: Şair ve
şaheserler hakkında, Fransız ediplerinden Anatole Frans'ın kitabından
şu nakilde bulunuyor: “Şairler, sanatlarının kanunlarını fazlaca
münakaşa ihtiyacında değildirler. Münakaşa ettikleri taktirde
masumluklarını ve güzelliklerini kaybederler ve sudan ayrılan balıklar
gibi nazariyenin kuru sahasında boş yere bocalamaya başlarlar.
- Güzel bir mısra elyafımız
üzerinde gezdirilen bir mızrap gibidir. Şairin bizde harekete
geçirdiği şey, kendi düşünceleri değil, bizimkilerdir. O,bir sebeptir.
Kendisini anladığımız zaman, onun kadar biz de şairiz.
- Geothe'nin derin bir sözü
var.”Yaşayan biricik eserler, şeraitin yarattıklarıdır. İçinde
doğruları yer ve zamanı tanımadıkça onları şuurlu bir aşk ile anlayıp
sevmek imkânsızdır. “Bu görüşlerin şiir, şair ve şaheserler konusunda
zaman zaman yapılan tartışmalara ışık tutacağı kanaatindeyim.
- Sayfa 26'da: Claude
Farrere'nin 1930'da Türkiye konferansından nakilde bulunuyor. Konu:
din, medeniyet, kültür ve tarih üzerine.”Atalarından kalma dini
bırakmışlardır, cezasız kalmayacaktır.
- Türkler, medenileşmeyi
yanlış anlıyorlar. Dini ve maziyi çiğneyip yerli renklerden mahrum
olarak Avrupalılaşmak bir hata, bir tehlikedir. 1908'de Hamid'i tahtan
düşüren Türklerin Türkiye'ye getirdiği felaketi nasıl haber
verdimse,şimdi de İslam'dan yüz çevirme yüzünden karşılaşacakları
felaketi işaret ediyorum.
- Ferrere'nin bahsettiği
gibi din (İslam) bırakılmıştır ama bir fetret devri yaşanmıştır. Bu
yüzden olacak ki, İslam ülkelerinde aleyhimize propaganda yapılmıştır.
Emperyalizm taktiği başarılı olmuş ve ön yargılar, soğukluk,
tartışmalar halen devam etmektedir.
- Sayfa 60'da: Hayatının on
beş yılını İran ve Türkiye'de geçiren ihtiyar bir Alman'ın Türkiye
hakkındaki görüş ve kanaatinden bazılarını zikrediyor. Şu anda da
devam ettiğine inandığım bize (!) ait zihniyetin, kafa yapısının
yıllar önce objektif olarak dile getirilmesi, yani aşağılık kompleksi,
Avrupa hayranlığı, hayalcilik, fikirlere tahammülsüzlük,
hoşgörüsüzlük...
- Bazı
işler için kendimizi hoş görmemek. Avrupalıya lüzumundan fazla değer
vermek itiyadımız (alışkanlık) Bir hastalık halinde geniş yürekli
insanların konuşmasındaki, zevki tatmaktan mahrumuz gibi reeli bırakıp
reel üstündekilere sataşmak.
- Vasıtaları olmayan gayeler
peşinde dolaştırmak, sanki bir ikinci tabiatımız. Dimağımızda
başkalarının fikirlerini hoş görmek hücresi teşekkül etmemiş.
- Bu kanaat ve düşünceleri
değiştirebildik mi? Ne dersiniz?
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- ÇAĞLARI AYDINLATANLAR
- Her asırda yaşadıkları
mekânı ve zamanı aydınlatan, bulundukları topluma örnek ve önder olan
nice büyük insanlar gelip geçmiştir. İslâm toplumunda, Müslüman
beldelerinde bu büyük insanlar daha bariz bir şekilde görevlerini ve
telkinlerini göstermişlerdir. Onlar güneş olmuşlardır, onlar yıldız
olmuşlardır. Gittikleri her yeri aydınlatmışlardır, ışıtmışlardır,
kaynaştırmışlardır. Karanlık geceleri de ay ve yıldız olarak
aydınlatma görevini yapmışlardır.
- O yıldızlar ki; iki cihan
saadeti Efendimiz tarafından övülmüşler, yolumuzu aydınlatan birer
yıldız olarak vasıflandırılmışlardır. O yıldızla hâlâ bütün Anadolu'yu
aydınlattığı gibi bulunduğumu toprakları Çorum'umuzu da nasibtdâr
kılmıştır. Kereb-i Gazi ve Suhib-i Rumi, Yusuf-u Bahri, şeyhler,
mutasavvıflar, ulema ve sülehadan nice zatlar... Onlar İslâ
beldelerinin manevi mimarlarıdır. Sıkıntı, yokluk, şaşkınlıkla
kuşatılan gönüllerin mimarları olmuşlardır. Hakka, hakikate
çağırmışlardır. “Ne olursan ol yine gel. Yüz bin kere tövbeni bozsan
da, yine gel !” diyerek ilahi coşkuyu dile getirmişlerdir, ümitsizliği
yok etmişlerdir. Onlar Mevlâna Celalettin Rumi dir, Yunus Emre'dir.
Şiraz'ın gül bahçelerinde Şeyh Sadi'dir. Daha önceleri de; Hasan Basri
Hazretleri, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Malik, imam-ı Ahmet b.
Hambel ... ve Allah C.C. Sevgilisinin dört seçkin dostudur onlar.
Evliyalar Serveri'nin kutlu sözlerinde buyurduğu gibi “yıldızlardır”
onlar.
- Dışımız değil ama içimiz
karanlık, gönlümüzde kesvet, müzeye kaldırıp sergilenen eşyalar gibi
unuttuğumuz veya unutmadığımız nice güzel hasletlerden uzak, ne
İslâm’i, ne insani, kaba saba, telaş içinde geçen bu hayatımızı
düzeltmek, kendimize gelmek, iç dünyamızı zenginleştirmek, biraz nefes
almak, kulluğumuzu unutmamak için, inanıyorum ki; onları dinlemekte
büyük faydalar vardır.
- İlk veciz; Allah C.C.
Sevgilisinin sadık dostundan ”Hiç bir felaket yoktur ki ondan daha
büyük bir felaket bulunmasın”
- Hazreti Ebubekir R.A.
Zinnureyn'den bir vecize:”Kabir Ahretin ilk, dünyanın son menzilidir.
Kime zorlaştırılırsa, ötesi daha zor, kime kolaylaştırılırsa ötesi
daha kolaydır”
- Hazreti Osman R.A. İlim
beldesinin kapısından “Çocuklarınızı bu güne göre değil, yarına göre
hazırlayınız”
- Hazreti Ali R.A. İşte
günümüzü aydınlatan ve düşündüren vecizesi:”Ebedi olmayanın ilmi,
sabrı olmayanın dini, korkusu olmayanın iffeti olmaz”
- Hasan Basri Hazretleri,
gönüller Sultanı Mevlâna nasihat, tövbe, tefekkür, ömür israfı, kulluk
konusunda 700 yıl önceden sesleniyor:
- “İçinden gelmeyene,
dışarıdan verilen nasihatin faydası yoktur.”
- “Eğer ömür geçip gittiyse,
dalı budağı kuruduysa, onu tövbe suyu ile tazelendir”
- “Hangi kimsede tefekkür
varsa; o kimse için her şeyden ibret vardır”
- “Asıl büyük israf; ömrün
boş yere harcanmasıdır. Çünkü bir saatlik ömür yüz bin dinarla geri
çevrilmez”
- NE DERSİNİZ? BÜYÜK
ŞAHSİYETLERİN BU SÖZLERİNDEN HİSSEDAR OLMAK GEREKMEZ Mİ ?
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- 55 YIL ÖNCE ÇORUM VE BU GÜN
- Merhum
M. İhsan Sabuncuoğlu'nun 1972 de yayınladığı “ÇORUM TARİHİNE AİT
DENEMELERİM” adlı kitabının 1. kısmı 24-27 sayfalarında Prof Dr. Hıfzı
Veldet’in bir makalesini iktibas etmiştir. Bu makale 04-08-1949 da
Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanmıştır. 55 yıl kaleme alınan bu
makalede; Çorum tarihine ait kısa bilgilerden başka, o yıllardaki
Çorum genel görünüşü ve imkânları hakkında bilgiler mevcuttur. Bugün
ulaştığımız yüksek seviyenin ve imkânların dün ile mukayeseni yapmanın
faydalı olacağına inanıyorum. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu “ÇORUM'UN
FACİASI” başlığı ile makalesinde şunları yazmaktadır:
- “Bu
defa, ambarlarında yangın çıkan vapurdan değil, o vapura ismini veren
şehirden bahsetmek istiyorum. Yazıyı okuyup bitirdikten sonra,
başlığının trajik olup olmadığını okuyucularım tamir etsin!
- Çorum
kelimesinin etimolojisini ve tarihi aslını bilmiyorum.
-
Bildiğim bir şey varsa o da, bu ismi taşıyan şehrin son 35-40 yıllık
siyasi tarihimize bir menfa olarak geçmiş olmasıdır. Abdülhamit
Devrinin Anadolu'daki başlıca sürgün ve ceza şehri Sinop'tu.
İttihatçılar siyasi muararızlarını (söz atan)sürmek için Çorum'u
seçtiler. Birçokları arasında Refik Halid'de oraya nefyedildi (sürügün)
ve meşhur “Memleket Hikâyeleri’nden bazıları da Çorum'un halk
adetlerini tasvir etti.
-
Cumhuriyet Devrinde bir kısım ittihatçılar İstiklal Mahkemesinde
mahkûm oldukları zaman, bunlar Hüseyin Cahid'de Çorum'a sürüldü. Onun
bu kasabaya dair bir şey yazıp yazmadığını bilmiyorum. Fakat sürgün
kararı kendisine tebliğ edildiği gün Çorum'un nasıl bir şehir
olduğundan haberdar olmadığını bilmiyorum. Bunu Çorum'da kendisi
anlatmış ve çorak bir Orta Anadolu şehrine sürüldüğünü zannedenlerin
yemyeşil, sulak,ahalisi aklı başında ve az çok münevver bir şehirle
karşılaştığı zaman hayretini gizleyememiş ve Çorum'daki ikametinden
memnun kalmış.
-
Eski Osmanlı Devrinde Çorum büyük bir felaket geçirmiş:
Zannedersem İkinci Beyazid Zamanında vuku bulan çok şiddetli bir yer
sarsıntısında şehrin büyük bir kısmı harap olmuş. Bu zelzeleden
bahseden eski bir tarihte:”Çorum şehrinin iki sülüsü yere battı“ diye
okumuştum. O zaman çok geniş can kaybı olmuş.
-
Çorum'un hangi devirde geçtiği belli olmayan bir de efsanesi var: Veli
Dede adında ermiş bir zat şehrin Ulu Camiinde cemaatle namaz
kılıyormuş. Namaz bitmeden birden ayağa kalkmış:”Ey cemaat! Çabuk
dışarı kaçın! “ Diye bağırmış. Halk çıkmış, kendisi de içeride kalmış;
o sırada camii yıkılmış ve Vali Dede enkaz altında can vermiş. Bunu
ihtiyarlardan dinlemiştim. Belki büyük zelzeleden beri ağızdan ağza
nakledilen bir efsanedir.
-
Vaktiyle Çorum bir kaza merkezi idi. 1894'te Ankara vilayetine bağlı
bir sancak (yani mutasarrıflık) ve nihayet Cumhuriyet Devrinde bir
vilayet merkezi oldu. Ankara ile olan bu eski rabıtası sebebi ile
olacak ki; Devlet Deniz Yolları yeni alınan lüks vapura Ankara adını
verince, eski Ankara vapuruna da Çorum ismini koydu. Bu suretle Çorum
adı bir de deniz faciaları tarihine geçti: Vapur ambarlarında çıkan
yangında altmış bir vatandaş can verdi, birçokları da yaralandı. Çorum
adında üç yüz binden fazla nüfusu ve yirmi beş bin kişilik merkezi
olan bir vilayetimizin mevcudiyetinden bilmiyorum; vatandaşlarımızın
kaçta kaçı haberdar?
- Hele
Çorum vilayeti faciasından kimsenin haberi yok. Fakat Çorum vapuru
faciasından haberi olmayan kalmadı! Bu yürekler acısı felaket ve
vatandaş kaybı, Çorum vapurunu Çorum vilayetinden daha meşhur kıldı.
- Çorum
vilayetinin bütün dağları eskiden ormanlık imiş. Bugün ormanlar eli
baltalı orman cellâtlarından kaça kaça sazı yüksek dağların sarp
yamaçlarına sığınmış bir haldı. Zannederim yıllarca önce bu sütunlarda
birkaç defa yazmıştım. İlk mektebe başladığım sene idi. Bir gün merhum
babamla birlikte Çorum kasabasının dışında dolaşıyorduk. Babam daha
çok iniltiye benzeyen bir gıcırdama ile biraz ilerideki ham yoldan
şehre doğru ağır ağır ilerleyen odun yüklü birkaç kağnı arabasını
göstererek ve içini çekerek benimle o zamanki çocuk seviyeme göre
şöyle konuştu;”Oğlum! Ben senin kadarken kasabamıza odun üç saatlik
yoldan getirilirdi. Şimdi on saatlik yoldan getiriliyor. Sen benim
kadar olunca kim bilir kaç saatlik yoldan odun gelecek?”
- Bu
hadiseden beri, kırk yıla yakın bir zaman geçti. Odun kağnı yürüyüşü
ile yirmi saatlik bir yoldan geliyor. Zaten ağaçların şimdiki vatanına
kağnı çıkamaz oldu. Kaçakçı cellâtlar ancak katırla çıkabilirler.
Bereket versin son yıllarda linyit imdada yetişti. Çorum'la Osmancık
arasında bir taş kömür madeni olduğu eskiden beri malum. Fakat işleten
nerede? Körpe çam ve meşe ağaçlarını keyifli keyifli yakmak dururken
pis taşkömürü ile kim uğraşacak? Ancak orman idaresi aklını başına
alıp bundan beş altı yıl önce kontrolü sıklaşırınca, odun pahalandı ve
o sırada vilayetin hususi muhasebe müdürlüğüne tayin olan hamiyetli
bir memurun, çok defa hayatını tehlikeye koyarak geceli gündüzlü
çalışma neticesinde linyit ocakları işletilmeye başladı. Hususi linyit
sobaları evlere yayıldı. Halk kömüre alıştı. Başlangıçta istihsal
olunan kömür elde kalırken, bugün hususi muhasebe halka kömür
yetiştiremez oldu. Şehirliler şimdi yemeğini de linyit sobasında
pişiriyor. Kömürün oduna nazaran hem ucuz, hem Kömürün oduna nazaran
hem ucuz, hem temiz olduğunu anlamakta Çorum halkı ve milleti hiç
değilse elli yıl geç kalmasaydı birçok yeşil dağlar bozkır haline
gelmezdi ve böylece bugünkü sel felaketlerinin en az yarısından mahsur
kalır ve her yıl yağmur mevsimlerinde yüz milyonlar kaybetmezdik.
-
Çorum'un kara kömüründen başka tatlı meyveleri ve üzümleri var. Bu
vilayetin bağlık bahçelik olduğunu yalnız bizim coğrafya kitapları
değil, eski ve yeni yabancı ansiklopedilerin hemen hepsi yazar. Çorum
ayrıca bir zahire ambarıdır. Orada her nevi hububat ve bakliyatın en
iyisini yetiştiren bir toprak ve iklim vardır. Kızılırmak çok uzun bir
kavis halinde Çorum vilayeti arazisinden akar ve etrafında mükemmel
pirinç yetiştirilir. Dahası var; bu vilayette hayvancılık ve dericilik
pek çabuk gelişebilir. Fakat ne yazık ki böyle bir vilayet zirai
sanayileşme nimetinden, demiryolu irtibatından mahrum kalmış ve bundan
birkaç yıl öncesine kadar ziraat müdürleri masa başında evrak
havalesinden o da mübalağasız senede yirmi beş, otuzu geçmez. Başka
bir şey yapmamıştır.
- Çorum
böylece pek bakımsız, kıyıda kalmış ve görünüşe nazaran talihsiz bir
şehir. Talihli olsaydı Orta Anadolu'nun en zengin ve nüfuslu, en kesif
vilayetlerinden biri olduğu halde, sürgünden şöhret kazanmaz,
Cumhuriyet nimetinden nasipsiz kalmaz ve ismini verdiği vapurda yangın
çıkarak adı deniz faciaları tarihine geçmezdi.
- Fakat hakikatte Çorum çok talihli
bir vilayet. Yukarıda saydığım tabii servete, biraz himmet halinde
halkın zengin ediverecek zirai kudretine zengin linyit ve yukarıda
söylemeyi unuttuğum tuz madenlerine ilaveten onun altından daha
kıymetli gelir kaynakları da var. Derhal söyleyeyim: Bu vilayette
Osmanlı, Selçuk, Roma ve nihayet Hitit tarihine ait çok kıymetli ve
paha biçilmez eser ve vesikalar yatıyor. Haydi, eli açık bir zengin
cömertliği ile Osmanlı Devrine ait vakfiyeleri
- İkinci
Sultan Beyazıt zamanında yapılan ve üzerinden kaç defa muazzam Osmanlı
istila ordularını geçiren, dört yüz elli yıldan beri küçük bir taşı
oynamadan dimdik ayakta durup; Kızılırmak üzerinden halka geçit veren
Osmancık Köprüsü ve meşhur kitabesini.
-
Selçuklulara ait kale ve kümbetleri,
- Bir
Romalı valinin kızı için yaptırttığı ve henüz yapılmış gibi Latince
kitabesiyle birlikte yepyeni ve şirin havuzu ile şifalı sularıyla hâlâ
bugün de halka şifa dağıtan Beke Kaplıcasını,
- Yene
Roma'dan kalan Gerdek Kaya sığınağını bir tarafa bırakalım.
- Fakat
en eski medeniyetlerden biri olan Eti Medeniyetinin iki büyük
merkezinin Alacahöyük ve Boğazkale'nin Çorum vilayeti içinde. Hitit
Tarihinin bu merkezlerde bulunan Yazılı Kaya, heykel, kabartma resim,
tuzla tabletlerinden müteşekkil muazzam kütüphane sayesinde
aydınlattığını söylersem.
- Çorum
Vilayetinin çok talihli olduğunu, fakat bu talihlerden kendisi
habersiz olduğu gibi millet fertlerinden büyük bir çoğunluğunun da
bunu bilmediğini ve bu yüzden vilayet olarak Çorum'un millet olarak da
hepimizin neler kaybettiğimizi anlatmakta güçlük çekemezsiniz.
- Dört
beş bin yıllık bu hazineleri değerlendirmek için rahat yol, ucuz
vasıta, temiz otel ve dünyanın dört bucağında yapılacak kesif
propaganda lazım. Bunlardan hiçbiri yok.
- Birkaç
yıl önce çalışkan ve inşaatçı bir vali geldi de oralara yağmur
mevsiminde de gitmek mümkün olabildi ve ayrıca kazaları ve bilhassa
Osmancık kazasını kendi vilayet merkezi olan Çorum'a bağlayan şose
yaptırabildi, şimdi vilayet merkezinden beş kazaya da otomobille kış,
yaz gidilebiliyor. Bu defa o vali yaş haddini doldurduğu için tekaüt
edilmiş. İnşallah yeni gelen vali de aynı yol ve imar faaliyetlerini
canla başla kontrol edip yürütür. Malum ya; bizde işler hâlâ şahıslara
kaim!
- Muhterem okuyucularım,
muhterem idareciler, muhterem milletvekilleri ve muhterem Çorum halkı;
evet siz Çorumlular! İşte Çorum vilayeti böyle unutulmuş bir
hazinedir. Geliniz bu hazineyi el birliği ile değerlendirmeye
çalışalım! Bu yapılmadığı müddetçe fakirlik, yoksulluk ve asıl Çorum
faciası sessiz, sesiz devam ediyor demektir”
- Görüldüğü gibi; merhum
Velidedeoğlu'nun Çorum ilinden turizmine kadar birçok özelliğinden
bahsettiğini görüyoruz. O günlerden bu güne baktığımızda çok şeylerin
değiştiğine, memleketimizin geliştiğine şahit oluyoruz. Yirmi beş bin
olan merkez nüfus iki yüz binlere yükselmiştir. Keza il nüfusu iki
katına ulaşmıştır. Artık Çorum gelişmiş sanayisi ve temizliği ile ün
salmış bir şehirdir. Karadeniz'i İç Anadolu'ya ve Ankara'ya bağlayan
Çorum; mevcut fakültelerine ilaveten üniversitesine kavuştuğunda da
daha fazla gelişecektir.
- O
tarihlerde odundan kömüre geçen Çorum bugünlerde maalesef içinde
yaşadığı hava kirliliği problemini çözmek için Doğalgaza geçmenin
hazırlığını yapmaktadır. İl merkezinde ve ilçelerde yapılan barajlar
ekonomik katkılarının yanı sıra birer mesire yeri olmakta Çorumlulara
imkânlar sağlamaktadır.
-
Ortaköy Şapinova'nın ve İnce su Kalyonunu tabii güzelliklerinin
bulunması turizm potansiyelini arttıracaktır. Bütün olumlu gelişmelere
rağmen Çorum'un yeterince tanındığını söylemek zordur. Hâlâ;Çorum ve
çevresini haritada Ege Bölgesinde veya bir başka yerde arayan
üniversite adayları (!) vardır. Hemşerile-rimizin çoğu Çorum dışında
memleketimizi bilmeyen kişilerle karşılaşmaktadır. Netice olarak
Çorum'un içeride ve dışarıda tanıtılması ihtiyacı yarım asır öncesi
kadar olmazsa da halen devam etmektedir.
-
|
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- İNEBOLU (BİLİNMEYEN SAFRANBOLU)
- Bir
tarafı denizle, diğer tarafı ormanla kucaklaşan, yeşillikler içinde
tarihi dokusu olan, vefasızlığın ve ilgisizliğin hüzün içinde
bıraktığı Batı Karadeniz güzeli bir kenttir İnebolu.
- İster
sahilden, ister İsfendiyar sıradağlarını aşarak nereden giderseniz
gidin, zengin ve yemyeşil çam ormanlarını geçerek ulaştığınız bu yer
yakın tarihin tanıdığı bir liman kentidir.
- 1873'de
ilçe olan İnebolu, Kurtuluş Savaşında silah, cephane ve mühimmatın
Anadolu'ya ulaştırılmasında önemli bir rol oynamıştır.
- 9
Haziran 1921'de Yunan savaş gemileri İnebolu'ya gelmiş, silah ve
cephanelerin teslimini istemiş, ret cevabı alınca da İnebolu'yu
bombalamıştır. Karşılaştıkları imanlı ve azimli savunma ve mücadele
karşısında geri dönmüşlerdir. Bu sebeple 9 Haziran tarihi “Kurtuluş
Günü” olarak kutlanmaktadır. 9 Nisan 1924 tarihinde TBMM kararı ile
“Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası” ile mükâfatlandırılmıştır.
- Silah
ve cephanenin denizden karaya nakillerinde İnebolu kayıkçılarının
gayret ve başarıları Yakup Kadri'nin “Vatan Yolunda” adlı anılarında
“İnebolu Kayıkçıları” başlığı ile anlatılmaktadır. (Yakup Kadri
Karaosmanoğlu İstiklal Savaşı yıllarına ait anılarını bu eserde
toplamıştır. Aynı eserde bir İneboluludan dinlediği anıyı Kahraman
İnebolu başlığı altında zikreder)
- 23
Ağustos 1925'de Kastamonu'ya gelen Atatürk 25 Ağustosta İnebolu'ya
gelmiş ve Şapka İnkılâbını burada başlatmıştır. Her yıl bu vesile ile
gündeme gelen İnebolu, sonra unutulmaya devam eder gider.
- Kayık
ile kağnının, inanç ile azmin Zaferi, şair ve ressamlara ilham kaynağı
olmuştur. Şerife Bacılar, Satı Kadınlar ve kundaktaki bebeler,
yaşlılar, çocuklar destansı bir şekilde dile getirilmiş, tablolarda
canlandırılmıştır. Bu fedakârlık ve kahramanlık örneği tarihi
canlandırmak ve unutturmamak için bir anıt olmuş ve İnebolu'yu
süslemiştir.
- Cumhuriyet öncesinde İç
Anadolu'yu Karadeniz'e bağlayan tek geçit durumunda olan İnebolu'da
ticaret ve sanayi odası 1881 yılında kurulmuştur. 1960 yılına kadar
canlı bir liman ve ticarete sahip olan İnebolu geçmiş günlere vakıf
yaşlıların belirttiğine göre, çevre illerden çeşitli ürünlerin
bilhassa yumurta ve elmanın başta İspanya olmak üzere Avrupa'ya ihraç
edildiği bir yer olmuştur. Bugün için canlı bir limandan ve
balıkçılıktan söz etmek mümkün değildir. Küçük tonajlı yük gemileri
uğradığı İnebolu limanının ilave tesisleri halen devam etmektedir.
Balıkçılık ise kendi iç tüketimine yetecek seviyededir.
- Küre ilçesinde çıkartılan
bakır printi Etibank tarafından işletilmektedir. Cevher kamyonlarla
limandaki tesislere getirilmekte ve gemilere yüklenmektedir.
Başlangıçta mevcut olan Küre İnebolu teleferik hava hattı sistemi bir
müddet kullanılıp sonra terk edilmiştir.
- 10 mahalle muhtarlığı ve
81 köy muhtarlığı mevcut olan İnebolu'da geçmişten bu güne süregelen
göç sebebiyle (İstanbul'a) nüfusu azalmaktadır. 1997 yılı nüfus
sayımına göre toplam nüfusu 26450 dirb merkez ilçenin nüfusu 9400 dür.
Oysa canlı bir ticarete sahip olduğu geçmiş dönemlerde bu nüfusun
35000 olduğu söylenmektedir.
- Kestane
ağaçlarıyla yeşilliğe bürünen “Geriş” ve “İslam” tepelerinin kuşattığı
İnebolu,15-20 yıl öncesine kıyasla büyük değişiklikler yaşanmasında da
Boyranaltı ve Aşağı Hatipbağı mahallelerinde hızlı bir değişime sahne
olmaktadır. Boyranaltı sahilinde yeni apartmanlar, dinlenme tesisleri,
tatil köyü, gazinolar, belediye parkaları yapılmıştır. İnebolulu olup
parkaları yapılmıştır. İnebolulu olup İstanbul'da yaşayanlar
tatillerini burada geçirmektedirler.
- Sebze
bahçeleri ve meyve ağaçlarıyla bağlık, bahçelik bir görünüm arz eden
Aşağı hatap bağı mahallesinde yapılan apartmanlar ahşap evlerin
sayısını azaltmaktadır. Bir karış boş yer olmayan bu bahçelerde
yetiştirilen elma, erik, armut, fındık, incir, fasulye, domates,
salatalık, mısır vb. ev ihtiyacını karşılamakta ve Salı, cumartesi
kurulan Pazar yerinde iç tüketime arz edilmektedir.
-
Aşağıdan yukarı çıkmak için 200-300 basamak merdivenle adım adım
çıkıldığında, güzel ve alıcı bir manzaraya kuşbakışı bakmak yorgunluğu
ve çekilen zahmeti unutturur. Bu güzel manzaraya, yeşile, denize ve
İnebolu'ya keyifle bakmamızı sağlayan, adına ”Bakacak” denilen çay ve
diğer meşrubatı içebileceğiniz mekânlar vardır.
- Eski
konakları, ahşap evleri, dükkânları ve çarşısıyla adeta bir Açıkhava
müzesi ve sit alanı görünümündeki İnebolu, bilinmeyen Safranbolu'dur.
Bilmeye, keşfedilmeye, ilgiye ve yatırıma ihtiyacı vardır. Su Ürünleri
Fakültesinin faaliyete geçmesini, mazisi bir asır öncesinden başlayan
liman ilave tesisleri bitmesini,yeni yatırımların olmasını,hücrelerini
yenilemek,eski canlılığına kavuşturmak için bekleyen bu kent,sabır ve
tevekkül içinde geleceğe bakıyor. Nice güzelliklere sahip Yurdumuzun
bu yöresi de tarihi dokusu ve tabiatıyla keşfedilmeyi bekliyor.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KUTLU DOĞUM HAFTASI
MÜNASEBETİYLE
- Ülkemizin her yerinde
olduğu gibi memleketimiz Çorum'da da “Kutlu Doğum Haftası” bir çok
etkinlikle kutlanmıştır. 13 Mayıs Salıyı Çarşambaya bağlayan gece
irdak ettiğimiz Mevlid Kandili camilerimizde Mevlid-i Şerifle ihya
edilmiştir.
- Hafta boyunca
konferanslar, vaazlar verilmiştir. Ulu camii avlusu bayraklarla
süslenmiştir. İlerideki yıllarda bu etkinliklerin daha gelişmiş bir
şekilde yapılmasını dileriz. Bu Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle
değerli emekli öğretmen ağabeyimiz Mustafa Taşçı beye de kendi çapında
bir katkıyla, bir çalışmada bulunmuş 10 Mayıs 2003 tarihli dört
sayfalık bilgiler demeti hazırlamış tanıdıklarına, dostlarına hediye
etmiştir. Kendisini daha önceden yaptığı örnek çalışmalar gibi bu
çalışmasını da kutlar, nice güzel çalışmalar ve eserler ortaya
koymasını dileriz.
- Mustafa Taşçı Bey;
Serlevha olarak “Kutlu Doğum Haftası Münasebetiyle” başlığını
kullandığı çalışmasında, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in S.A.V.
kronolojik hayatını doğumundan vefatlarına kadar madde madde
sıralamıştır. Sahife kenarlarında konu ile ilgili şiirler ve
atasözleri, ilahiler mevcuttur.
- Birinci
sayfada 20 Nisan 571 Peygamberimizin doğumu ile ilgili olarak merhum
Süleyman Çelebi'nin aşina olduğumuz bir beyti var:
- Doğdu ol saatte ol
Sultan-ı din
- Nura gark oldu semavatü
zemin.
- 615 Müşriklerin eziyet ve
işkenceleri. Habeşistan'a hicret.
- 616 Hz. Hamza ve Hz.
Ömer'in Müslüman olması
- Naehl olur muarız-ı ehl
- Her Ahmed'e bulunur Ebu
Cehl.
-
İbn'i Kemal.
- Her Müslüman'ın bir
fravunu vardır;
- Her
fravunun da bin Musa'sı!
-
Atasözü
- 622 Hz.
Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicreti. Hicri takvimin başlangıcı.
- Bu çıplak yollarda ne in,
ne de cin
- Yalnız iki çift nurdan
güvercin.
- Bunlar iki dostun ayakları
ki;
- Yolları göklere bağlayan
perçin
- Bu çıplak yollarda ne in,
ne de cin.
-
- Ayakta
Medine Müslümanları,
-
İslam'ın “Yardımcı” kahramanları.
-
Resuller Resulü uğrunda feda,
-
Malları,canları,hanümanları..
- Ayakta
Medine Müslümanları...
-
Necip Fazıl
- 623 Mescid-i Nebevinin
inşası. Ezanın meşru kılınması.
-
Cennette giden yollar mescitlerden geçiyor
- Mevlâ
hep kullarını secdelerde seçiyor
Laedri.
-
Denilince bir yere İslâm ülkesi
- Gözüm
minare arar,kulağım ezan sesi.
-
B.Gocul
- Bu ezanlar ki;şahadetleri dinin
temeli,
- Ebedi yurdumun üstünde benim
inlemeli !...
M.Akif
- 628 Hudeybiye Antlaşması.
Hükümdarları İslam'a davet.
- Gönül! Güzel olsun
yapacağın iş,
- Zora dayanmalı, sıkmalısın
diş
- Önüne çıkacak her türlü
insan;
- Hak söyle, sabreyle, geniş
ol!
-
Kul Sadi
- 629 Mute Savaşı.
Komutanlar Zeyl b. Harise,Cafer-i Tayyar ve Abdullah b. Revaha'nın
şehit olmaları ve Halid b. Velid'in askeri dirayeti.
- Batılı yıkmak için
kuşandığın kılıcın,
- Kabzasında bir dirhem
gümüş,
- Gümüş
de ben olayım !
-
Nurullah Genç.
- 630
Mekke'nin Fethi. Kabe'nin putlarından temizlenmesi. Galibin mağlupları
af ederek dünyada eşine rastlanmayan bir büyüklük gösterilmesi.
- Yolunda
can kurban, ne imiş çekilen zahmet?
- Sensin
ya Resulallah, bütün alemlere rahmet.
Laedri
- 632 Veda Haccı ve Hutbesi.
Müslümanlığın bütün Arabistan'a yayılması. Son tavsiye ve vefat.
- Hasılı
ey şeyh-i iklim-i vefa;
- Sana
canım da feda, bende feda!
-
Hakani.
- Onun gelişiyle bütün
dünya, doğudan batıya nura kavuştu.
-
Gönüllere iman, avuçlara rahmet doldu. İnsanlık Allah katında
onurlandırıldı. Batıl zail olup, Hak gerçek olarak bilindi. O bizim
övüncümüzdür.
- Onun
adı: Ahmed, Mahmud, Muhammed, Mustafa'dır.
-
Peygamberimiz, Resulümüz, iki cihan rehberimizdir. Varlığımıza can,
dertlerimize dermandır. Allah Peygamberleri içinde geç geldi, uzak
yerden geldiği için. Son geldi eksikleri tamamlamak için.
Dudaklarımızdan adı eksilmesin. Gönüllerimizden sevgisi silinmesin.
Salatımız O'nadır. Selamımız O'na
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- GÜNDEMLE GELEN KAVRAMLAR
- Ülkemizde ve dünyada
meydana gelen olayları iletişimin çok büyük bir hız kazandığı
günümüzde anında gözlerimizin önüne sergilenmiş olarak görmekteyiz.
Teknolojik alandaki gelişmeler çok şeyi değiştirdiği gibi, değişmesi
gereken nice güzellikleri ve insani hasletleri de değiştirmektedir. Bu
durum gelecek için kayıplar taşımamıza sebep olan üzücü bir durum
olarak kabul edilmektedir. İlim ve teknolojideki büyük gelişmeler
herkesi memnun etmekle beraber güç, kuvvetin teknolojinin ahlakını ve
hukukun önüne geçmesi hatta onları yok etmesi kabul edilmez bir
sonuçtur.
-
Çağımızda hak, hukuk dikkate alınmaktan güç, kuvvet hegemonyası hakim
kılınmak istenmektedir. “Kuvvetli olan haklıdır” felsefesiyle insani
ve İslâmi hassasiyetlerimiz yok edilmek istenmektedir.
- Ahlaki
anlayışımız ne kadar değişmiş ve değişmek üzeredir. Çağlar boyunca,
Hakka tapan ve haklının yanında olan, mazluma kol, kanat geren anlayış
yerini; bir takım çıkar hesaplarıyla güçlünün yanında olmaya
bırakmıştır.
- Irak-Amerikan Savaşında
yaşanılan olaylar ve gelişmeler bazı ahlaki kavramların önemini
bizlere hatırlatmıştır: Tahakküm, İstibdat (diktatörlük), zulüm.
vahşet, esaret, zillet, hıyanet, vefasızlık örneklerine karşılık
adaletin, hürriyetin, şeref ve hasiyetin, sadakatin, ahde vefanın,
vatanseverliğin bir milletin varlığı ve bekası için ne kadar lüzumlu
olduğunun şuurunu bir kez daha yaşadık.
- Bu
kavramları daha iyi tanımak, ahlaki şahsiyetimizi kuvvetlendirecektir.
İşte bu gaye ile eski Diyanet İşleri Başkanlarından merhum Ömer Nasuhi
Bilmen'in 1967 de Bilmen Yayınlarınca neşrolunan “Dini ve Felsefi
Ahlak Lügatçesi” isimli kitabından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak
istiyorum. Ahlaki kavramlar lügat manasıyla açıklandıktan sonra şair
ve ediplerimizin beyit ve mısralarıyla süslenmiştir.
-
TEREDDİ: Fenalaşma. Tabiatını değiştirme. Maddi ve manevi kıymetini
gaib etmek. Ahlaki bir suküt. Hakiki rehberlerin izlerini bırakan
milletler, tereddi ederek medeniyet alemindeki mevkilerinden mahrum
kalırlar.
- “Payidar olmaz hayatı mahv olur
milletin
- Sarsılıp bünyanı ahlakı tereddi
eylese”Nasuhi.
- DENAET:
Zillet,alçaklık. Bir şahsın muttasıf olduğ mezellet-i ahlakiye. Kendi
menfaatini başkalarının mazarratında aramak pek büyük bir denaettir.
- “Müini zalimin dünyada erbab-ı
denaettir
- Köpektir zevk alan seyyadı bi-insafa
hizmetten”
- N. Kemal Evet; ülkesini işgal
edenlere karşı mücadele etmesi gerekenlerin, düşmanın elini öpmesi ve
yaltaklanması tereddi ile zillet ve alçaklık ile açıklanabilir.
-
ZEBUNKEŞLİK: Kuvvetsizleri ezmek, nasa aciz hallerinden bilistifade
gerek fiilen ve gerçek kavlen eziyet ve hakaret etmek hasleti
leimanesi. Zebunkeş Olanlar bilmelidirler ki; kendileri de bir gün
daha kuvvetli bir pençenin zebunu olacaklardır.
- “Siyasetin kanı servet, hayatı
satvettir
- Zebunkeş Avrupa bir hak tanır
ki;kuvvettir” M.Akif.
- Merhum Akif'in belirttiği
zebunkeş Avrupa yerine Amerika'ya bıraktı. Kuvvetinin kendisini haklı
kıldığı bir takım menfaatler değil insan haklarını, özgürlüğü vb.
savunduğunu programda güçlü (medya) kabul ettirmeye çalışmaktadır.
- ESARET:
Esirlik, kölelik,meşru bir hürriyet hakkını istimalden mahrumiyet
hali. Esaret, nezih ruhları nalan, irfan sahiplerini müteesirül-vicdan
eden en büyük bir musibettir. Esarete hürriyet namı verilmesi ise en
bariz bir felakettir.
- “Kemendi cangüdarı ejder-i kahr
olsa celladın
- Müreccehtir yine bin kere zencir-i
esaretten”N. Kemal
-
İSTİKLAL: Azımsamak. Kimseye tabi olmayıp başlı başına olmak. Bir
hükümetin kendi hukukuna tamamen sahip olup başka devletlerin
müdahalesinden azade bir halde bulunuşu. İstiklalin büyük bir nimet
olduğunu,esaret altında inleyip duranlar bilhakkın taktir ederler.
- “Düşmeden pençesinin altına
istikbalin
- Biliniz kadrini hürriyetin,
istiklalin”M. Akif
- İBRET:
İhtar. Ders alınacak hadise. İntibahi mucip vaka. Ahlaki tehzib için
numine ittihazına layık husus. Bir halden diğer bir hale geçmek.
Cüziyatın fenasını müşahade ile bütün mükevvenatın fenasına intikal.
Geçmişten ibaret almayanlar, geleceklere ibret olurlar. Hadisatından
ibret alınamaması, bu müzahim hadiselerden her birinin başka bir
ibaret olup insana hayret vermesinden olmalıdır.
- “Bir göz ki anın olmaya ibaret
nazarında
- Ol düşmanıdır sahibinin baş üzerine
- Çeşmi zevi'l-besaire her sen ki
makbere
- Mir'atı saf çehre-i ibaret değil
midir?”
- Şeyhülislam Arif Hikmet
- Dün vatanımızı işgal
edilerek milletimizi yo etmek isteyen yedi düvele karşı diriliş
destanı yazarak istiklalimizi kazandığımızı unutmadan, bu gün de daha
değişik yollarla aynı düşünceyi taşıyanlarının tuzaklarına karşı
uyanık olmamız gerekmektedir. Dünyada cereyan eden son gelişmeler ve
bitmeyen savaşların verdiği mesaj budur.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- KİTABA VE OKUMAYA DAİR
- Mensubu olmakla iftihar
ettiğimiz yüce Dinimiz İslâm'ın ilk emri “Oku” olmuştur. Bu emri ilahi
sebebiyle Müslümanlar ilme ve okumaya büyük önem vermişler, ilim
adamlarına da büyük rağbet göstermişlerdir. Malumdur ki; her hangi bir
işin ve ibadetin yapılması ve muteber olabilmesi için öncelikle
yeterli miktarda bilgiye ihtiyaç gerekmektedir. Bundan dolayıdır ki;
İslâm coğrafyasında yüzyıllar boyunca ilme ve ilim adamlarına gereken
ilgi ve itibar gösterilmiş, devlet adamları ve toplum tarafından sevgi
ve saygı gösterilmiştir. İlim adamlarının model şahsiyetler olarak
kabul edildiği bu dönemlerde ilim ve tekniğe gereken önem verilmiş,
büyük bir gelişme ve huzur ortamı olmuş, medeniyette ilerleme
kaydetmiştir.
- Bilgimizin temeli,
kültürümüzün kaynağı okumaktır. Kendimizi geliştirmemiz, zihni
olgunluğa erişmemiz okumakla mümkündür. Dun olduğu gibi bugün ve yarın
da okumak bir ihtiyaç olmaya devam edecektir. Çükü o,tutkuların en
asılıdır, kitaba bakış ve anlamadır. Paylaşılınca artan bir hazineye
kavuşmaktır. Gözümüz ve gönlümüze güzellikler sunan fikir bahçelerinde
gezmek, bilgi çiçeklerinden bal almak mutluluk veren bir eylem değil
midir?
- Öyledir
amma; öncelikle okumayı sevmek gerekiyor. Üniversite mezunu da olsa
kişi okumaktan hoşlanmıyor, onu bir angarya olarak kabul ediyorsa
diploması ona bir şey kazandırmayacaktır. İşte bu nedenlerdendir ki;
eğitimde seferberlik yapmış, her yıl yüz binlerce kişinin liselerden
mezun olduğu, üniversite sınavlarına bir buçuk milyon adayın
başvurduğu ve her yıl yüz binlerce kişinin üniversite ve yüksek
okullardan mezun olduğu ülkemizde, kültür seviyemizin düşüklüğü bir
türlü değişmemektedir. Şarkı, türkü kasetleri yüz binlerce satılırken,
reklamı yapılan aktüel birkaç kitabın dışında kitap satışları yetersiz
kalmaktadır. Dergi ve gazeteler içinde aynı durum söz konusudur.
Eskiden gazetelerin yanında hediye verilirdi, şimdi hediyenin yanında
gazete veriliyor.
- Okumak için boş
zamanımızın, paramızın olmadığını söylemek tutarsız olacaktır. Nice
lüzumsuz şeylere para harcıyoruz, vakit harcıyoruz. W. Churcull der
ki: “Bir insanın kültür seviyesini öğrenmek istiyorsanız boş
zamanlarında ne yaptığını sorunuz” Maalesef ülkemiz insanı boş
zamanlarında zararlı şeylerle doldurmaktadır. Disraeli: “İnsanın cahil
olduğunu bilmesi, bilgiye atılmış ilk adıdır” Diyor. Kitaba ve okumaya
karşı olan ilgisizliğimiz ve soğukluğumuz cahil olduğumuzu kabul
etmemekten kaynaklanmıyor mu? Beşikten mezara kadar ilim talep eden ve
öğrenen veya öğreten olmamız teşvik ve tavsiye eden Yüce Dinimizin
emirlerine bigâne kalmak nasıl izah edilebilir?
- “Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir” Vecizesinin ifade ettiği gerçeği kabul ettiğimiz halde, niçin
ilme ve ilim adamlarına gereken önemi vermiyoruz? Dünya çapında
buluşlara sahip ilim adamlarımıza, sözde sanatçı ve futbolculara
verdiğimiz değeri veremez miyiz? Hz. Osman R.A. der ki:”Heder olan o
şey vardır: Kendinden bir şey sorulmayan bilgin, Amel edilmeyen ilim,
Kabul edilmeyen doğru görüş, Kullanılmayan silah, içinde namaz
kılınmayan mescit, okunmayan mushaf, Harcanmayan mal, Binilmeyen at,
Azık hazırlamayan uzun ömür, Aşırı dünya sevgisi yanında Allah
sevgisi” Bu hikmetli sözde değerlendirilmeyen birçok şeyle beraber,
kendisine başvurulmayan bilginin, gereğini yerine getirilemeyen ilmin,
okunmayan mushafın (Kitap/Kur'an-ı Kerim) heder olduğu
belirtilmektedir.
- Descardes'e göre “Okumak
geçen asırların en namuslu adamlarıyla yapılan bir konuşmadır” Yine
ona göre “En iyi kitapların okunması geçmiş yüzyılların en büyük
insanları ile konuşmak gibidir” Elbette okumanın ve kitabın önemi
büyük olmakla birlikte herkesin kendi durumuna uygun olarak seçici
olması gerekir. Bacon bunu şöyle ifade eder: ”Bazı kitaplar tatmak
için, bazıları yutmak için, pek nadiri de çiğnenmek ve sindirilmek
içindir” Bir Japon Atasözü;”Kitabı ruhun ilacı olarak “ tanımlar. Bu
ilacın alınması tutkuların en güzeli okumakla mümkündür.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- BİR YEŞİL YOLCULUK
- Temmuz
ayının ortalarında Çorum, Osmancık, Tosya, Kastamonu, İnebolu hattına
yaptığımız yolculukta bir şairimizin şiirini mırıldanmadan kendimi
alıkoyamadım.
-
Şairimiz; Anadolu'da yaptığı ve çok beğendiği yolculuklarında buz gibi
sular içtiğini ve yolculuğundan duyduğu zevki ve memnuniyeti dile
getiriyordu.
- Gezdim dağ başında
- Bıkmadım yolculuktan
- Kaç pınarın başında
- Su içtim çam oluktan.
- Aynı mutluluk ve
memnuniyeti, yaptığımız bu yolculukta biz de duyduk. Çam ormanlarıyla
kaplı, buz gibi suları olan pınar başlarında susuzluğumuzu giderdik.
Yol azıklarımızı yeşil çimenler üzerinde yedik, temiz havayı içimize
çektik. Tabiatın, çevre temizliğinin, yeşil bitki örtüsünün altında
yeniden keşfini yaşadık.
- Bu yolculukta çok az bir
bölümü dışında hep aynı güzel manzara ile karşılaştık: Orman ve
doyumsuz yeşillik. Ah keşke bütün Anadolu'muzu böyle görebilsek...
Orman yangınları olmazsa, onu yok etmezse, daraltmaya yönelik kimi
insanların (insancıkların) kasıtları, hıyanetleri olmazsa, her yıl
bilhassa yaz aylarında aynı kötü haberlerle irkilmezsek...Ülkemizde
turizm deyince; Akdeniz ve Ege sahilleri ve Anadolu Medeniyetlerine
ait tarihi yerler akla geliyor. Yerli ve yabancı turistlerin ilk
tercihleri olan bu yerlerin dışında bilinmesi, görülmesi gerekir.
Yerli turistlerimiz niçin yabancılar kadar Selçuklu, Beylikler Dönemi
ve Osmanlı Dönemine ait şaheserlere ilgi duymaz?
- Ülke güzelliklerinin;
insanımızın tercihleriyle buluşmasını sağlamak, turizmde çeşitliliği
ve her türlü zevke, tercihe hitabı mümkün kılacaktır. Dağ ve orman
turizmi, kaplıca turizmi, yayla turizmi gibi. Çıplak dağ ve tepelerle
çevrili Çorum'da halkımızın, bilhassa Pazar günleri Çatak Milli
Parkına gitmesi boşuna değil!
- Keşke
daha yakın başka Çataklarımız olsa. Beke ve Hamamözü kaplıcalarına son
senelerde yakın mesafedeki “Hamamlıçay köy Kaplıcası”nın katılması
halkımızı sevindirmiştir. Dileğimiz; bu mekânların daha kaliteli bir
hale gelmesidir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖLÜM BİR GERÇEĞİ YAŞATIR
- Sen giderken ayrılmanın hüznüdür,
- Gözyaşlarımız, çığlıklarımız.
- Bir hayal görüntüsüdür,
- Sisli ve belirsiz;
- Uzaklaşan hatıralarımız.
- Ölüm bu, kaderin hükmü gerçek,
- Bilinmez ne zaman, nasıl gelecek.
- Dönülmez bir yolculuktur bu,
- Ağladığımız, ibret alamadığımız.
- Oysa bir sevgili olmalıydı,
- Her an aklımızda, unutamadığımız.
- Başkalarının ölümüdür, hep.
- Uyanınca, rüyalarda gördüğümüz.
- Sen giderken, bizi de götürdün.
- Bilip de unutmak istediğimiz yere.
- Zamansız; nasıl denilir, her an
gelebilene...
- Mâlumu meçhul kılmak, gafletlere
niçin,
- Mukadder akıbet, hepimiz için.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HATIRLADIĞIM KARLI GECELER
- Düşen kar taneleri gibi,
- Çocuksu bir heyecan;
- Düşerdi gece yüreğimize.
- Nar gibi kızarırken soba,
- Buğulu camlar ardında,
- Kapılırdık hayallerimize...
-
- Ve dışarıda birisi;
- Havuçtan burnu,
- Kömürden gözleriyle
- Bakardı gözlerimize...
- Sönmesin diye,
- Ateşin yüreğine
- Atarken biraz odun,
- Annemizin sesi
-
Karışırdı seslerimize...
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖĞRETMEN VE ÇOCUK
- Davut Peygamber elinde
- Yumuşayan demirdir.
- Öğretmen elinde çocuk,
- Yoğrulan cevherdir.
-
- İşim, sevgi iledir,
- Yücelikler gayesinde
- Ulaştırmak zirveye
- Budur benin emelim.
- Aydınlatan bir ışık,
- Yuvada bir temelin.
-
- Bir beyaz yaprak,
- Geliyorsa önüme
- Öyle temiz kalmalı…
- Öğrenerek çok şeyi.
- Kafası pırıl pırıl
- Güzelliklerle dolması.
- 02.09.1999
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MASAL ÜLKESİNDE
- Rüzgâr eser arada bir
- Masal ülkesinde.
- Böler akıp giden zaman,
- Rüzgâr öncesi, rüzgâr sonrası…
- Yakan bir rüzgârdır bu,
- Solduran rüzgâr fırtınası.
-
- Dönüşür renkler siyah beyaza
- Eski fotoğraflardan kalmış gibi…
- Yaprak yeşil değil, deniz mavi
- Pembe hayallerden bunalmış gibi…
-
- Rüzgar eser arada bir,
- Masal ülkesinde.
- Uzun kış geceleridir
- Sanki bütün zamanlar…
- Masallar ki; nihayetsiz…
- Nineler değil, dedeler değil.
- Nede anneler, babalar.
- Şapkalı dayılar vardı.
- Kızgın ve hırçın da olsalar,
- En iyi masalı, onlar anlatır.
- 02.09.1999
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- TUTULUR
- Gökte güne, gecede ay,
- Elde çiçek tutulur.
- Umutsuzdur, âşıklar burada;
- Parçalanıp delicesine.
- Yüreklerde sevda tutulur.
-
- Güneş tutulur, ay tutulur.
- Kâh orada, kâh burada,
- Nice şeyler tutulur.
- Düşünceler, vicdanlar
- Bir gün hüküm giyerde,
- Göğüs kafesinde tutulur.
-
- Güneş tutulur, ay tutulur.
- Bazen diller tutulur.
- Her yanımız düşmandır.
- Korku içimizde tutulur.
- Ve bir gün için;
- Gelecek bir gün için,
- Yaptıklarımızın,
- Yapamadıklarımızın
- Hesabı tutulur.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|