|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
İÇİNDEKİLER
Tıklayarak bilgilere gidebilirsiniz |
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM |
Mesut ARTAR Hikayesi |
|
|
|
MAKALELER
|
|
|
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
GÜRSEL
YAYINEVİ ve ÇORUMLU
DERGİSİ SAHİBİ
1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum
evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye
hanımefendi idi.
İlkokula
İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle
Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından
dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek
bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak
pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı
karşısında babama okumuyorum diyerek
okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın
yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da
altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak
geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi
yapılan kitabı 10 yıllık bir
araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap
haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki
bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması
Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım
beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu
zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip
oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile
oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi
geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye
Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer
kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık
öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta
iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane
kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için
yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e
Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek
emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle
birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998
tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi"
tarafımdan açıldı.
Yazı yazmaya
beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için
hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli
basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve
bu dergi benim için en büyük ödüldür.
Yayımlanmış çalışmalarım :
"
Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ",
"Çorum
97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2.
basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım
bulunmaktadır.
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler
Temmuz 2008"
Bakanlığa
sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne
Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için hazır
beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı ile makale
türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor.
Benim okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz
konuları savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir.
Bu tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
Saygılarımla.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
Mesut ARTAR
-
1953 yılında Kayseri'de doğmuşum. Ortaokulu
ve liseyi Çorum'da okuduktan sonra,o senelerde adı mektupla eğitime 1
sene devam etti. Fakat; o zamanki ideolojik ortamda imtihanlara
katılmamız zor olduğundan okulu bıraktım. İlkokul sıralarında
herkesin birkaç meslek dalına eğilimi olduğu gibi,benimde
meslekten mesleğe haftalık,hatta günlük ideallerim oluyordu. Bunların
başında resim veya beden öğretmenliği başta geliyordu.
-
Zaman ve şartlar
benim aklımın köşesinden dahi geçiremediğim meslek grubuna itti. 23
sene özel bir kuruluşta yöneticilik yaptım. Mesleğimin gereği devamlı
insanlarla haşır neşir olduğundan,insanların
iyisini,kötüsünü,çaresizini,kendini aşağılık veya yükseklik kompleksine
kaptıranlarını tanıdım. Bu tecrübeler parayla,pulla satın alınacak
veya öğrenilecek şeyler değildir. Mesleğimi her kesime önerebilirim.
İnsanlara yardım etmek,onların dertleriyle ilgilenmek in sana apayrı bir
haz veriyor.
-
Avantajları ise;
sizin onlara bir nebze yardımınız dokunduysa insani çevreniz çok
oluyor .
Yazı yazmaya ilkokul sıralarında ufak çaplı yazılar yazarak başladım.
Bunlar daha çok duvar gazeteleri veya okul tarafından çıkartılan
dergilerde yer aldı. Yazdığım yazılardan dolayı hiçbir ödül almadı
ama,ilkokul,ortaokul ve lise yıllarında yapmış olduğum resim
çalışmalarından ufak tefek birkaç ödüle layık görüldüm.
-
İdealime ulaştım.
Bundan fazlasını istemi yorum. Huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamayı
arzuluyorum.
-
Yazılarım serbest
olarak yazıyorum. Önceden tasarlanan ve planı yapılan hiçbir yazım
yok. Günün şartları veya o günkü etkilendiğim bir olaydan dolayı
yazıyı kaleme alıyorum.
Bize bu fırsatı verdiği için Mahmut Hocaya çok teşekkür ederim.
Yayın hayatının daima başarılı ve devamlı olmasını yüce Allah'tan
niyaz ederim.Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUMUN KADERİ
BU DEĞİLDİR.
- Çorum gelişmişliğiyle,
temizliğiyle modernliğe doğru emin adımlarla ilerlemesiyle övüne
dursun, şehir içindeki olumsuzluklar bizleri ister istemez "dışı
seni içi biz yakar" sözünü hatırlatmaktan öteye gidemiyor.
-
Gerçekten dışarıdan ilimize bakıldığında son derece temiz ve
modern bir şehir görünümüne tanık olursunuz ama içine
girdiğinizde o kadar büyük bir çelişkiye girersiniz ki bunu
kelimelerle anlatamazsınız.
-
Dışarıdan bakıldığında Çorum'un son derece büyük bir il
olduğunu, göğe doğru yükselen birbirinden modern mimarı ile
yapılmış binaları ile ülkemizin en güzel şehirlerinden biri
olduğu imajına kapılırsınız. Ancak şehrin içine girdiğinizde bu
şehrin ne kadar yanıltıcı bir şehir olduğunu görür ve o nispette
de şaşkına dönersiniz.
-
Şehir
içinde girdiğinizde Türkiye'de eşine kesinlikle
rastlayamayacağınız tezatlar görürsünüz, şehrin daha da içlerine
girdiğinizde kaldırımları işgal edilmiş yaylaların cadde
ortasında bu yüzden yürümek zorunda kaldıklarına tanık
olursunuz.
-
Şehrin
kenar semtlerine gittiğinizde ise kelimenin tam anlamıyla şoka
girersiniz.
-
Kenar
semtlerde başıboşluğun en alasını da yaşamaya başlayacaksınız.
-
Yani
açıkçası dışarıdan baktığınız ve imrendiğiniz bu şehrin ne kadar
talihsiz ve başıboş bir şehir konumuna getirildiğine tanık
olacak ve bu şehirde kanunların hiçe sayıldığını, hiç kimsenin
konulan kurallara uymadığını görerek Çorum'u gittiğiniz diğer
şehirlerle mukayese ederseniz aramızda ne kadar farklılık
olduğunu göreceksiniz. Şehir içi trafiğinin acı gerçeğinden,
kaldırımların fütursuzca işgal edildiğinden, cadde ve
sokaklarımızın ne kadar başıboş bir duruma geldiğinden
istediğiniz kadar söz edin sesinize kulak verilmediğini
gözlemlemek bizleri de gerçek manada üzüyor ama birileri
Herhalde "Böyle gelmiş böyle gidecek" teorisini benimsemiş
olacak ki yazılanlara çizilenlere duyarsızlık göstermektedirler.
-
Sorumluluk duygusundan uzak şehrin perişanlığı karşısında hiçbir
şey yapma özverisini göstermemek bizim ilgili ve yetkililerimize
mahsus olsa gerek ki bu konuda sorumluluk bilinciyle hareket
edilmiyor ve başıboşluğun mimarı olmayı yeğliyorlar.
-
Dünyanın neresinde görülmüştür bir caddenin sağına ve soluna,
çift park etmek,
- Yayaların ve diğer sürücülerin
(örneklerden birisi Taşhan ve Farabi caddeleri)geçiş hakkını
hangi ilde ellerinden alınmıştır. Hangi illerde kaldırımlar ve
giriş yasağı tüm uyarı ve ikazlara rağmen işgal ve ihlalden
edilmekten kurtulamamıştır?
-
Tabii
ki sadece sahipsiz Çorum'da olmaktadır tüm bunlar ve ne yazık ki
bunun önüne geçebilmek içinde en ufak bir çaba sarf
edilmemektedir.
-
Çorumun kaderi bu değildir.
-
Çorum
ipsizin sapsızın elinde oyuncak olacak bir il değildir ama
yetkililerimizin konuya duyarsız kalması bu şehri bir oyuncak
haline getirmiş bulunmaktadırlar.
-
Bu
düzensizlik ve bu duyarsızlık sürdüğü sürece her önüne gelen
istediği ve de dilediği şekilde bu şehri yaşanılmaz bir kent
haline getirmeye devam edecek ve bizlerde sadece yazılarımızla
kalmaya devam edip duracağız.
-
Bu ikaz ve uyarılarımızı kafasını kuma gömmeye devam eden
duyarsız ilgililerin dikkatine bir kez daha sunuyor, görevlerini
kendilerine bir kez daha hatırlatmayı görev biliriz.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- HİTİTLER
- Hititlerin Anadolu'ya göç
tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. MÖ 2000 yıllarında
Hint-Avrupa kavimlerinin doğuda Kafkasya üzerinden Anadolu'ya
girdikleri en kabul gören tezlerdendir. Tezlerden bir diğeri
Çanakkale Boğazı'ndan, bir başkası ise, Karadeniz'den geldikleri
varsayımıdır. Yeni gelenler yerli Anadolu Hatti Beylikleri'ni
egemenlikleri altına almışlar, kısmen politik ve askeri, bir
dereceye kadar da ekonomik gücü ellerinde tutmuşlardır.
- MÖ II. bin başlarında, Yukarı
Mezopotamya'daki Asur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile
yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta
Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya
beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece
canlı birer ticaret merkezleriydiler. Asurlu tüccarlarla
birlikte gelişen bir başka ve çok önemli olgu ise, MÖ II. bin de
Anadolu'da bilinmeyen fakat Mezopotamya'da MÖ 3000 yılından beri
kullanılan çivi yazısının Anadolu'ya gelişidir. Böylece Anadolu
tarihi çağlara girmektedir. Kilden yapılmış tabletler üzerine
yazılan mektuplardan, Asurlu tüccarların Anadolu'ya kumaş, koku
ve kalay madeni getirerek yerli krallara ve halka sattıklarını,
karşılığında altın, gümüş ve bazı tunç malzeme aldıklarını
öğreniyoruz.
- Koloni Çağı'nı izleyen Eski
Hitit ( M.Ö. 18.yy.) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda,
takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye
adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son
bulmuş ve Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam
etmişlerdir.
- Başkentleri: Hattuşa Anadolu'da
ilk kez organize devlet kuran Hititlerin başkenti olan Boğazköy
(Hattuşa), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum’a
uzaklığı 82 km'dir. Boğazköy'ün gerçek tarihi M.Ö. 1900'den az
sonra başlar. Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre
Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir
hanedanlığın merkezi idi. M.Ö. 19. ve 18. yy.'da Hitit
özcesi’deki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da
konaklamaktaydılar. Şehirde Asurlu tüccarların ticaret
yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı.
- Boğazköy, M.Ö. 1200 yıllarına
kadar Hititlerin başkenti olma özelliğini korumuştur. İlk Hitit
kralı olarak Hattuşaşlı anlamına gelen Hattuşili'yi görüyoruz.
- Kentin asıl merkezini büyük kale
teşkil eder. Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit
İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed'in yer
aldığı "aşağı şehir" bulunmaktadır. Şehrin güney kısmını teşkil
eden "yukarı şehir"; M.Ö. 13. yy kralları tarafından yapılmış
sandık şeklindeki surlarla çevrilmiştir. Bu surda Kral Kapısı,
Potern, Sfenksli Kapı, Aslanlı Kapı yer almaktadır. Yukarı şehir
içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş olarak
yapılmıştır.
- Hitit Krallığı; M.Ö. 1200'deki
Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları
sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma
özelliğini kaybetmiştir. M.Ö. 750 yılında Friklerin yerleşimine
sahne olmuştur. Helenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir
yerleşim alanı olacaktan öte gidememiştir. Bizans çağında da
iskân edildikten sonra Boğazköy'e 18. yy.'da bugünkü sakinleri
yerleşmiştir.
-
Antik Hattuşa harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer
açık hava müzesi olarak önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park
projesi kapsamına alınmış ve Dünya Kültür Mirası listesine dâhil
edilmiştir.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- ÇAĞIN TEKNOLOJİSİ İNTERNET
- ÖZET
- Bilgisayar ağları bilgisayar kaynakları ve
elektronik nesne paylaşımını amaçlayarak başladı ve bir
iletişim, paylaşım, dayanışma ve ortak çalışma ortamına donuştu.
Bilgisayar ağlarının en büyüğü ve bir anlamda toplamı olan
Internet tüm dünyayı kapsayan, su anda 5 milyon civarında irili
ufaklı her türden bilgisayardan oluşmakta 160 civarında ülke ile
elektronik posta, 80 ülke ile on-line elektronik nesne
değişimine izin vermektedir.
- Internet en basitinden uluslararası, parçaları
tüm dünyaya dağılmış, dinamik canlı büyük bir kütüphanedir.
Bunun da ötesinde milyonlarca insanin katıldığı bir iletişim,
dayanışma ve paylaşım ortamıdır. Internet, insan tecrübesinin en
değerli bilim, düşünce, kültür ve sanat ürünlerinin çok önemli
bir kısminin elektronik olarak, hızlı, dinamik ve olabildiğince
uygar ve zahmet-siz bir şekilde paylaşılmasıdır.
- Tüm dünya üzerine dağılmış her tur elektronik
nesneye hızlı ve kolay erişimi sağlayan Internet, geliştirilen
web, gopher gibi yeni programlar sayesinde sadece bilgisayar
uzmanlarının kullandığı bir araç olmaktan çıkmış, bilgisayardan
korkmayan herkesin kolayca kullanabileceği araçlar silsilesi
haline gelmiştir.
- Erişim araçlarındaki gelişmeler, ticari
servislerdeki artışlar, değişik toplum kesimlerinin katılması
ile kurulusunda sadece araştırmacılara yönelik bir ağ olan
Internet, tüm insanlığa yönelik bir ağ olmaya doğru gitmektedir.
İletişim teknolojilerinde gelişmeler, temel bilgisayar eğitimi,
kütüphaneler, acık öğretim, bilgisayar destekli eğitim gibi
konuları yeniden düşünmek gereğini ortaya çıkarmıştır.
- Internet'in getirdiği bir diğer boyut ise çok
seslilik ve demokratikleşmeye katkısıdır. Toplumu oluşturan
çeşitli birimler arasında hızlı, zahmetsiz iletişim ve bilgi
paylaşımı sağladığı için toplumun demokratik sürece katılması,
farklı görüş ve önerilerin duyurulması, tartışılması ve kamu
yönetiminin saydamlaşması konusunda yeni olanaklar ortaya
çıkmaktadır.
- Bu dokumanda Internet'in sunduğu
olanaklar, kullanım araçları anlatılacak ve yönetime ilişkin
bazı bilgiler verilecektir.
- Giriş
- Elektronik ve iletişimdeki hızlı gelişmeler
dünyayı haberleşme acısından küçük bir köye döndürmektedir.
Kişisel bilgisayarların ve is istasyonlarının uygun fiyatla ve
kullanımı rahat programlarla ortaya çıkması yasam biçimimizi
değiştiren yeni teknolojileri ortaya çıkarmıştır. Bunların
arasında CD-rom, teletext ve bilgisayar ağlarını sayabiliriz.
- Gittikçe artan bir şekilde, ağlar sayesinde
bilgili dünya vatandaşları olarak, kişisel ve toplumsal hayati
belirleyen kararlar alıp uygulayabiliyoruz.
- Örneğin dünyanın herhangi bir yerinden
alış-veriş yapabilmekte; ürünleri renkli ve dinamik olarak
ekranda inceleyebilmekte, ödemeyi kredi kartıyla veya banka
hesabınızdan yapabilmektesiniz. Buna kendi uçak rezervasyonunuzu
yapmak, bir dostunuzu doğum gününde çiçek göndermek, kitaba
ısmarlamayı eklemek gerek. Pek çok is kolunda isinizi evinizde
yapma veya başka şehirlerde birden fazla isi bir merkezden
yerine getirmeyi de eklemek mümkün. Özellikle araştırmacılar ve
bilgiye gereksimi olanlar için ağlar hayati önem kazanmıştır.
- Bilgisayarınıza bağlı bir modem sizin dünyaya
acılan pencerenizdir: ağın parçası olan kütüphanelere, veri
tabanlarına, üniversitelerin elektronik arşivlerine, tartışma
listeleri ve haber guruplarının arşiv ve tutanaklarına
erişebilirsiniz. Ağlar dünya üzerinde milyonlarca insanla kolay
iletişim olanağı sağlamaktadır. Devletin vergi, adli sicil,
trafik, vs gibi veritabanlarının ağ üzerinde olması devlet
çarkının daha hızlı ve etkin dönmesini sağlamaktadır.
- Bilgisayar ağlarının yaygınlaşması toplumu
oluşturan çeşitli birimler arasında hızlı, zahmetsiz iletişim ve
bilgi paylaşımı sağladığından toplumun demokratik surece
katılması, farklı görüş ve önerilerin duyurulması, tartışılması
ve kamu yönetiminin saydamlaşması konusunda yeni olanaklar
ortaya çıkmaktadır.
- İlkokuldan Üniversiteye, en küçüğünden en
büyüğüne ticari firmalara, halk kütüphanesinden ulusal
kütüphanelere, belediyelere ve sivil toplum örgütlerine
yayılmaya başlı yan bilgisayar ağları bilgisayar eğitiminden
açık öğretime tüm eğitim sisteminde önemli değişiklikler meydana
getirmek üzeredir.
- Bilgisayar ağlarının yarattığı bir elektronik ağ
kültürü ortaya çıkmaktadır. Mesafe kavramının ortadan kalktığı
ve haberleşen kişilerin irk, renk ve etnik özelliklerini
kaybolması sonucu, insanlar anarşi ön yargısız haberleşmeye
olanak sağlamakta, ve ağ üzerinde sayısız `insan hikayeleri'
ortaya çıkmaktadır.
- Bu dokuman Internet'in araç ve olanaklarını
kullanıcıdan çok sistem yöneticisi açısından anlatmayı
amaçlamaktadır. Anlatım teknik adamlara yönelik ama teknik
olmayan bir düzeyde olacaktır. Internet'i kullanıcı açısından,
bağlantı ve sistem kurulması ve servislerin kurulmasını teknik
açıdan anlatan kitaplar Kaynakça bölümünde verilmiştir. Buradaki
bilgiler kişisel öneriler ve notlar olarak algılanmalıdır.
- Bilgisayar Ağları
- Birden fazla bilgisayarın birbiriyle
konuşabilecek şekilde bağlanmasına bilgisayar ağı diyoruz.
- Bilgisayar ağlarının ilk amacı makinelerin
kaynakları ve yaratılan nesnelerin ağdaki makineler arasında
paylaşmaktır.
- Bir kullanıcının masasındaki PC-terminal-
istasyonu ile ağ üzerinde ki kaynakları kullanabilmektedir. Bu
ise kullanıcıya makinesinden bağımsız bir arayış olanağı
sağlamaktadır. Diğer bir deyişle, belirli bir programı veya veri
tabanını kullanmak için o programın yüklü olduğu makinenin
basında olmak gerekmiyor, veri tabanını kullanıcının kendi
makinesin da çalışan bir program kullanabiliyor veya uzaktan
kullanım ile (telnet, remotelogin) ilgili makine da program ve
veritabanını kullanıyor.
- Dosya paylaşımının önemli yöntemleri olarak
Network File System (NFS), Andrew File System (AFS) ve Alex
sayılabilir. Örneğin, Carnegie Mellon University, MIT ve
University of Michigan AFS kanalıyla bir birlerinin dosya ve
kütüklerine erişebiliyorlar. Dünyanın en büyük arşivlerinden
biri olan St. Louis'deki Washington University arşivi (ftp.wustl.edu)
kendi disklerini NFS yüklemeleri teşvik ediyor. İsteyen bu
arşivdeki diskleri kendine yüklüyor ve makinedeki her hangi bir
disk gibi kullanabiliyor (oraya yazamıyorsunuz ve hattınıza
bağlı olarak biraz yavaş olabilir).
- Internet
- Uluslararası ağların en önemlisi Internet'tir.
Internet'in kökleri soğuk savaş yıllarında ABD Savunma
Bakanlığının yaptırdığı bir araştırmaya dayanmaktadır. Nükleer
bir savaş sırasında, pek çok bilgisayarın zarar gördüğü bir
ortamda haberleşmeyi mümkün kılmak için tasarlanan bir
sistemdir.
- Mesajlar küçük paketlere bölünmekte ve basına
adres ve parça bilgisi eklenerek, hedefe bilgisayar ağındaki
değişmeleri göz önüne alarak dinamik bir yol izleyerek
ulaşmaktadır. Bu araştırmanın sonuçları ARPANET denilen küçük
bir ağda denenmiş ve Kaliforniya Üniversitesince geliştirilen
BSD Unix islerim sistemiyle herkesin kullanımına açılmıştır. Ama
Internet'in bugünkü önem ve boyutlarına ulaşmasının ana nedeni,
Amerikan TUBITAK'i diyebileceğimiz NSF (Ulusal Bilim Kurumu)
ülkenin değişik yerlerine kur-duğu oldukça pahalı 6 adet Süper
Bilgisayarları tüm ülkedeki araştırmacıların hizmetine sunmak
için bir ağ kurmasıydı. Bu ağ Internet haline geldi.
- Internet tüm dünyaya yayılmış irili ufaklı 5
milyon kadar bilgisayardan oluşan büyük bir ağdır. Kullanılan
bilgisayar her marka ve işletim sisteminden gelebilir.
- Kelimenin dar kapsamında Internet, TCP/IP kullanması ve
hatların esas olarak sürekli acık olması ile ağ içindeki
makineler arasında online elektronik nesne değişimine olanak
sağlar. Geniş anlamında Internet, geçit makineleri ile bağlı tüm
ağları içermektedir.
- Internet'te Kimler Var?
- Internet'te dünya ölçüsünde
Üniversiteler, araştırma kurumları, NASA, NBS, NIH gibi hükümet
kuruluşları, bilgisayar şirketleri ve her konuda küçüklü büyüklü
ticari kuruluşlar,
- MCI mail, Compu Serv, ATT mail, Apple Link gibi firmalar
tarafından isletilen ticari ağlar,
- Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlar, AMS, IEEE,
gibi meslek kuruluşları,
- başta ABD Kongre Kütüphanesi olmak üzere ulusal, üniversite
ve halk kütüphaneleri,
- çeşitli ülkelerin merkezi hükümet birimleri (ABD, Japonya,
Almanya, Macaristan, Avustralya, Fransa, İsrail, ...),
parlamentolar, siyasi partiler, yerel hükümetler, sivil toplum
örgütleri, basın-TV kuruluşları, müzeler, mesleki ve ticari
odalar, kısaca Ulusal ve dünya elektronik toplumuna
söyleyecek bir şeyi olan herkes Internet üzerindedir veya olmak
üzeredir.
- Neler Yapılabilir?
- Internet'i kullanarak herhangi bir kullanıcı
şunları kolayca yapabilir:
- Meslektaşlar ile haberleşme, makale değişimi, kitap, yazılım
duyurusu, konferans duyurusu, başvurusu, özet, makale sunmak ve
konferans örgütlemek, belirli konularda uzmanlaşmış, elektronik
tartışma ve haberleşme gruplarına (listelerine) katılıp,
gelişmeleri izleyip, soru sormak ve yardım almak, American
Mathematical Society gibi meslek kuruluşları,
- Birleşmiş Milletler gibi örgütlerin veri tabanlarına
erişmek, ABD'nin çeşitli veri tabanlarına erişmek: Kongre,
Yüksek Mahkeme, Beyaz Saray, Ticaret Bakanlığı gibi, teknik
raporlara, ders notlarına erişmek, Para vermeden bazı (Public
Domain) yazılımları edinmek,
- `On Line' üniversitelerde ders almak (Global Network Academy),
- -Kütüphane kataloglarını taramak,
- -Bilim ve meslek adamlarının ve kuruluşların adreslerini
bulmak, `
- -On Line' servisleri kullanarak kitap, makale, donanım vs
ticari ürünler ısmarlamak,
- -On Line Hospital'i ziyaret etmek,
- -Ticari Kurumların veri tabanlarına erişmek
- -Multicast yayınları izlemek: konser, film gibi.
Internet'teki her hangi bir kurum elektronik yayımcılık yoluyla
- -Kendi kurum politikalarını duyurabilir
- -Ürünlerinin tanıtımını yapabilir, pazarlayabilir
- -Halkla ilişiklerini yürütebilir
- -Elindeki veri tabanlarını açabilir.
- Nelere Erişebiliriz?
- Dinamik bir yapısı olan
Internet'i sınıflandırmak zor ve tartışmaya acık bir konudur.
Bir miktar tekrarı göze alarak erişilebilecek nesneleri söyle
sınıflandırabiliriz. Ticari servisleri kullanmak için önceden
anlaşma yapmak gerekmektedir.
- Statik Nesneler: Arşivler Üniversitelerin, bilgisayar
firmalarının, hükümet kuruluşlarının, vb, elindeki belge ve
programları tüm dünyada isteyen herkese (kamuya) açma yollarının
en basit ve yaygın yolu Kamuya Acık Arşivlerlerdir (Herkese Acık
Arşivler). Diskte belirli bir yer ayrılır; oraya insanlar
paylaşmak istedikleri nesneleri koyarlar. Bunlar `White paper'
olabilir, ticari yazılım için `bug-fix' olabilir, `policy
statement' olabilir, duyurular olabilir. Üniversite ortamında
ise geliştirilen tezler, yazılan teknik raporlar, programlar,
ses dosyaları, resim dosyaları olabilir.
- Arşivlerde
- - Tezler, teknik raporlar,
- - Elektronik kitaplar,
- - Tablo ve benzeri sanat eserlerinin gif, jpeg gibi
formatlarda görüntüleri,
- - NASA'nin gözlemlediği Astrofizik verileri,
- - Çeşitli Ses Kayıtları
- - Tüm bilgisayar çeşitleri ve işletim sistemleri için:
Freeware, Shareware, Public Domain, CopyLeft'li (GNU)
milyonlarca yazılım,
- - Çeşitli istatistik veriler,
- - Beyaz Saray Raporları v.s. bulunabilir.
- Taranabilen Nesneler
- Anahtar kelime üzerinden bir veritabanını ya da `regular
expression', veya `boolean search' denilen taramayı tüm metin
üzerinde tarama yapılan örnekler:
- - Phonebooks, whois, X.500
- - Finger, nslookup, dig
- - Archie
- - Veronica ve Jughead
- - Kütüphane katalogları
- - Wais, z39.50, Isearch
- - Web'de tarama
- -W3Catalog,
- - Lycous,
- - Web Meta-Library,
- - Web Worm,
- - Aliweb,
- - Nortstar,
- - Nomad,
- - Jumpstart (js),
- - CrawlWeb,
- - Harvest
- - Glimpse
- Karmaşık (composite) Nesneler
- -Hypertext dokumanlar,
- -Çoklu medya içeren dokumanlar.
- Yarı Ticari Servisler-
- - Her çeşit kitap ısmarlanması
- - Her türden CD
- - Ticari Firmaların online katalogları
- - Donanım ve Yazılım
- - İletişim Servisleri, donanım, yazılım
- - Muhik (Nota, Aletler, CD, vs),
- - Finans, `Leasing', ve Danışmanlık
- - Seyahat
- - Çiçek, Oyun
- - Şarap, Kahve, gibi yiyecekler
- - Spor vs başka Giyecekler
- - Ziynet, Spor Arabalar
- - Resim ve Sanat ürünleri
- - Journal Graphics gibi servisler
- - Dow Jones gibi servisler
- - Ticari on-line dergiler
- - e-mail temelli çağrı servisi
- Diğerleri
- - Chat, Talk, IRC (Internet Relay Chat),
- - Internet Talk Radio,
- - Free University,
- - Virtual Reality,
- - MUD, MOO
- - Tpc fax
- Diğer ağlar
- Binlerce uluslararası ağ
arasından ülkemiz için önemli olan bazıları şunlardır.
- UUCP; Unix'den Unix'e kopyalama anlamina gelen UUCP, en `metu.edu.tr'
Bilkent ve ODTU'yu temsil etmektedir, bir diğer deyişle
Bilkent'teki Internet'e bağlı her makinenin adresinin `bilkent.edu.tr'
olarak bitmesi gerekmektedir. `Ankara’n IP numarası ise
139.179.10.217'dir. Sembolik isimler ağ yapısını aktarması ve
hatırda kalması için önemli. Ayrıca makineler başka islere
kaydırılınca kullanıcıyı bu değişimden yanıtlar. Internet’e
yönlendirme IP numaraları cinsinden olur. DNS (Domain Name
Service) perde arkasında sembolik isimler ve IP arasındaki iki
yönlü dönüşümü sağlar.
- Bir kurumu çeşitli alt birimlere
göre alt bölümlere (domain) ayırmak da yarar var: trafiği
azaltmak, güvenlik vs için. IP atanırken bu bölünmeyi göz önüne
alarak, planlı bir şekilde yapmak, ağ üzerinde gereksiz trafiği
azaltacaktır. `subnetting' bu yönde kullanılabilecek iyi bir
yöntemdir.
- Internet’e yönlendirme çalışması
için DNS servisinin olması gerekir. Bu ya kurum içinden
verilebilir, ya da kurum dışından alınabilir. Bu /etc/resolv.conf
ve benzeri dosyalarda belirtilir. Kanımca, her kurumun kendi DNS
servisini kurması anlamlıdır. Bunu bir başkasına kurdurmak da
mümkündür, ama kurulması önemlidir. Bu hem güvenirlilik hem de
kaynak kullanımı açısından yararlıdır. `cache server' yoğun
internet kullanan ve kendisi DNS sunucusu olmayan makineler için
önemli bir seçenektir. Her kurum için en az 2 DNS sunucu olması
gerekir. Bu tip servisleri değişik makinelere dağıtmak, dağıtık
hesaplamanın bir gereğidir. Finger gibi servisler açısından en
üst düzeydeki domain için bir ``A record''u koyarak bir makine
tanımlamak çok kullanılan bir yoldur: bilkent.edu.tr makinasi
gibi. Unix ortamında DNS yazılımı bind'in en son sürümlerinden
birini alıp, firma temelli yazılımlara bağımlı olmamak hararetle
önerilir.
- Özellikle sunucu makine
isimlerini seçerken kolay yazılabilen, söylenebilen, içinde özel
karakterler içermeyenleri öneririm. Internet üzerinde makine
isimlerinde `invalid'
- Kabul edilmeye başladı (Örneğin DNS tarafından). Firma ve
model reklamı olan makine isimlerinden kaçınmakta yarar olduğu
kanısındayım.
- Internet servisleri sunan
makinelere servis türüne göre en kısa alias ya da CNAME adini
koymakta yarar var. Elinizde 1 makine var ve 3 servis
sunuyorsanız, lütfen 3 alias tanımlayın. Eldeki tek makina xxxx.bim.yyy.edu.tr
ise servisler açısından, www.yyy.edu.tr, gopher.yyy.edu.tr, ftp.yyy.edu.tr,
ns.yyy.edu.tr gibi aliaslar koyup o şekilde dünyaya açın. başka
birimler için www.cs.yyy.edu.tr gibi aliaslar seçilebilirsiniz.
Bu tur aliaslar DNS veri tabanına www.yyy.edu.tr. IN CNAME xxxx.bim.yyy.edu.tr.
gibi bir satır ekleyerek yapılabilir.
- Nesne adreslerine gelince;
genellikle, protokol, makine adı, ve o makinede söz konusu
protokole göre erişim yolu (path)'i içerir. Internet üzerinde
evrensel adrese URL (Uniform Resorce Label) diyoruz. En genel
halinde bir URL'i söyle yazabiliriz: +URL: protokol://[[user[:passwd]@]dagitici-makina[:port][/path-selection]+
burada +[..]+ olarak belirtilen kisim secimli kisimdir.
- Bazı URL örnekleri:
- file://localhost/ftp/ftp/pub/INFO/Turkce/Internet/inet2.tex
- ftp://ftp.bilkent.edu.tr/pub/INFO/Turkce/Internet/inet2.tex
- gopher://gopher.bilkent.edu.tr:70/00/bilkent/archive/INFO/.../inet2.tex
- http://www.bilkent.edu.tr/ftp/INFO/Turkce/Internet/inet2.tex
- wais://dagitici-makina:210/veritabani-adi
- telnet://user@makina
- news:news-gurup
- news:makale-numarasi@makina
- ftp://user:passwd@makina
- Ilk 3 URL [1] nolu referansın formatındaki kopyasını
belirtir. file: sadece `/ftp' diskini gören Bilkent'teki her
makine için geçerlidir, diğerleri evrenseldir.
- Grup Düzeyinde Haberleşme: Listeler, News
- Belirli bir konu etrafında ilgili kişilerin
haberleşmesi ve bunun sonucunda yardımlaşma, bilgi aktarma
mekanizmalarının başlıcaları: listeler, bülten tahtaları ve
Usenet (Network) News'dur.
- Listeler
- Belirli bir konuda uğrasan insanların
haberleşmesine yönelik liste, bulletinboard, mail-reflector gibi
mekanizmalar var. Ana işlevi, belirli bir adrese gönderilen
mesajın bir grup insana dağıtılmasıdır. İnsanlar, bu mekanizmaya
ya kendi istekleriyle abone olurlar, ya da bulletin board ya da
news yoluyla okurlar. Bunları çalıştıran yazılımlar, listserv,
list-manager, robot-mailer gibi isimlerle bilinirler. Unix
ortamında, `sendmail' kanalıyla basit `list manager'
kurabilirsiniz. Bazılarında fileserver özelliği de vardır; eski
tartışma tutanaklarını ve başka kütükleri de istek üzerine ya da
otomatik olarak gönderebilir.
- Bitnet dünyasında sadece VM makinalarında
çalısan bir `Listserv' programı vardır; ve halen çalışmakta olan
4 sürümü vardır. Bugün Türkiye'de Bilkent, ODTU ve Boğaziçi'nde
Listproc, Ege ve ITU'da Bitnet Listserv'i vardır.
- Turkiye'deki Bazı listeler sunlardir (su anda 136 tane):
- listenin sahibi olan kurum, liste adı, liste açıklaması
- bilkent , bilisim, Turkiye Bilisim Haberlesme Listesi
- bilkent, inet-adm, Internet Servisleri Yonetimi Listesi
- odtu, inet-tr, Turkiye Internet Tartisma Listesi
- odtu, eu, European Community
- ege, bbs-l, BBS sistemleri
- ege, borsa-l, Turkiye Ekonomisi ve Borsa Listesi
- itu, cc++, C ve C++ Programla Dilleri Listesi
- itu, Türkçe-l, Bilim Dili Olarak Türkçe listserv adresleri
ise
- @bilkent.edu.tr ,@listserv.metu.edu.tr ,@vm.ege.edu.tr , @vm.cc.itu.edu.tr
,@boun.edu.tr ,@anadolu.net ,
- Bir listserv'i kullanmayi öğrenmek için o
listserv'e `help' komutunu gönderin. Listeler hakkında bilgi
almak, listelere abone olmak, çıkmak, opsiyonlarinizi
değiştirmek için listserv adresine, ama üyesi olduğunuz listenin
üyelerine bir mesaj göndermek istediğinizde listenin adresine
gönderiniz.
- Listeler `moderated' olabilir, listeye üye olmak
liste sahibinin onayına bağlanabilir. Listeye mesaj göndermek
listeye üye olmak kosuluyla olabilir. Listeye gelen mesajları,
istenirse, `digest' formatinda yani ya belirli aralıklarla
ve/veya yeteri büyüklüğe erişince gönderilir.
- Unix ortamında çalısan listproc, tulp, majordomo,
smartlist, almanac, mailbase gibi yazılımlar vardır. Eric Thomas
bitnet listserv'ini Unix için uyarladı. listproc'un da ticari
bir surumu CREN tarafindan alındı.
- Kurum içi haberleşmede kullanılabilecek BBS
sistemleri MH kanalıyla kurulabilir, `discuss' adiyla bilinen
bir yazılım var, veya Usenet News kanalıyla da yapılabılır.
- Network News
- Network News, Usenet News ya da kisaca News
olarak bilinen bu haberlesme faaliyeti, dunya elektronik
ortamının çeşitliliği, demokratik yapisi ve karmaşıklığının bir
kanıtıdır. Internet, BITNET ya da UUCP aglarinda News'i
alabilirsiniz.
- Surekli olarak yeni news guruplari belirli
yöntemle (oneri, tartışma ve oylama) yaratılıyor.
- Su anda 8000 cıvarında news gurubu var. Türkiye
gelen News guruplarının en tepesinde görebildiklerimiz:
- alt ,bit ,biz ,clari ,comp ,ege ,gnu ,metu ,misc ,news ,rec
,sci , soc ,talk ,tr vb.
- Grup Düzeyinde Haberleşme: Listeler, News
- Belirli bir konu etrafında ilgili kişilerin
haberleşmesi ve bunun sonucunda yardımlaşma, bilgi aktarma
mekanizmalarının başlıcalar: listeler, bülten tahtaları ve
Usenet (Network) News'dur.
- Listeler
- Belirli bir konuda uğrasan insanların
haberleşmesine yönelik liste, bulletinboard, mail-reflector gibi
mekanizmalar var. Ana işlevi, belirli bir adrese gönderilen
mesajın bir grup insana dağıtılmasıdır. İnsanlar, bu mekanizmaya
ya kendi istekleriyle abone olurlar, ya da bulletin board ya da
news yoluyla okurlar. Bunları çalıştıran yazılımlar, listserv,
list-manager, robot-mailer gibi isimlerle bilinirler. Unix
ortamında, `sendmail' kanalıyla basit `list manager'
kurabilirsiniz. Bazılarında fileserver özelliği de vardır; eski
tartışma tutanaklarını ve Başka kütükleri de istek üzerine ya da
otomatik olarak gonderebilir.
- Bitnet dünyasında sadece VM makinelerinde
çalışan bir `Listserv' programı vardır ve halen çalışmakta olan
4 sürümü vardır. Bugun Türkiye'de Bilkent, ODTU ve Boğaziçi'nde
Listproc, Ege ve ITU'da Bitnet Listserv'i vardır.
- Türkiye'deki Bazı listeler şunlardır (su anda
136 tane):listenin sahibi olan kurum, liste adi, liste
açıklaması
- bilkent , bilisim, Turkiye Bilisim Haberlesme Listesi
- bilkent, inet-adm, Internet Servisleri Yonetimi Listesi
- odtu, inet-tr, Turkiye Internet Tartisma Listesi
- odtu, eu, European Community
- ege, bbs-l, BBS sistemleri
- ege, borsa-l, Turkiye Ekonomisi ve Borsa Listesi
- itu, cc++, C ve C++ Programla Dilleri Listesi
- itu, turkce-l, Bilim Dili Olarak Turkce
- listserv adresleri ise
- @bilkent.edu.tr
- @listserv.metu.edu.tr
- @vm.ege.edu.tr
- @vm.cc.itu.edu.tr
- @boun.edu.tr
- @anadolu.net
- Bir listserv'i kullanmayı öğrenmek için o listserv'e `help'
komutunu gönderin. Listeler hakkinda bilgi
- gopher.faq,ibmpc-tcpip.FAQ,inet-bbs-faq, inet-services.faq ,modems-faq,pcnfs-1.2.faq,sci.math-faq,tcpip.packages
,tex-faq,unix-faq.contents,us-govt-net-pointers.z ,winsock.FAQ
,x-faq
- Unix ortamında transfer için c-news, inn gibi
yazılımlar, okumak içinde tin, strn, nn, xrn, trn, rn, gnus gibi
yazılımlar vardır. Okuma programlarının istenmeyen kişi ve
konulardaki mesajları görmeden yok temek için kill-file denilen
mekanizmalar vardir. NNTP kullanarak sadece isteğiniz `news
article'larini taşıyabilirsiniz. Bunun için bir NNTP server'e
ihtiyacınız var. Şu anda, Bilkent de biz `News'u bu şekilde
okuyoruz.
- Bülten Tahtaları
- Elektronik Bülten Tahtası denen mekanizmalar bir
kaç türlüdür. Üniversite gibi büyük kurumlarda, kurum içi
kullanıcılara hizmet veren bu mekanizmalarda belirli konulardaki
bültenleri okuyabilirler, cevap yazabilirler. Okuyucunun bir
yere üye olması gerekmez. Bu bir anlamda, kurum içinde dağıtılan
bir News olarak da düşünebiliriz.
- BBS, ve CompuServ, American Online gibi ticari
servislerde de `Bulletin Board' denen mekanizmalar vardır.
İstediğinizi okuyabilir, isterseniz cevap yazar veya yeni bir
şeyler sorabilirsiniz.
- FTP: Nesne Değişimi
- FTP (File Transfer Protocol) Internet üzerindeki
iki makine arasinda, isletim sistemi ve mimariden bağımsız
olarak dosya transferi saglar. A makinesinden B makinesine
baglanilmakta; B'de server, sunucu ya da deamon programiyla,
A'daki uygulama yada istemci (client) programi FTP protokolüne
göre konuşmakta, A ile B arasında dosya değişimi olmaktadır.
Tabii ki bunun için değişimi yapan kişinin A ve B makinelerinde
hesabi olması gerekir.
- Unix ortamında ftpd normal olarak /usr/etc/in.ftpd
olarak vardır ve inetd denetiminde çalışmaktadır. Anon-ftp
sunucu kurmak için man ftpd'de belirtilenleri temel almak
gerekir. Bu ise, ftp isimli bir kullanıcı hesabı açmak ve onun `home'
dizinide anon-ftp'nin başladığı yerdir. O dizinde bin, etc
gerekir. bin/ altında ls ve etc/ altında passwd ve group
dosyalarının olması gerekir. Bunların sadece root, ftp ve arsivi
yöneten kişilere ait bilgileri içermelidir. Şifre alanının
sadece içermesinde yarar vardır.
- Sayet ls dinamik `lib'leri
kullanıyorsa bazi .so'lari kopyalamak, /dev/zero'yu yaratmak
gerekebilir.incoming/ ve ub/incoming/ getirdigi bazi tehlikeler
var: çalıntı yazılımların değiş tokuş alanı olabilir, ve
sorumsuz bazı kişiler anon-ftp'nin olduğu disk parçasını
doldurup sistemi çökertebilir.
- İşletim sistemiyle gelen ftpd
anon-ftpd icin pek uygun değildir: log, kullanıcı şayisini,
saatleri sinirlamak gibi. En az 4-5 tane anon ftp yazılımı var.
Bunların en yaygını Washington University at St. Louis tarafında
geliştirilen wu-ftpd'dir. Bu yazılım ayrıca istek üzerine
- *Dir/ Dir.tar, *Dir/ Dir.tar.gz, *Dir/ Dir.tar.Z, *Dir/ Dir.zip
*File File.Z, *File File.gz, *File.Z File.gz dönüşümlerini
yapabilir. Burada `A B 'nin anlamı arşivde A nesnesi var iken
siz B nesnesini isteyebiliriniz ve sunucu makine gerekli
donuşumu yaparak istemci makineye iletir demektir. Bu dönüşümler
config/ftpconversions dosyasında belirtilir. Gerekli gzip,
compress, tar, zip gibi programlar tp/bin'de tutulur.
- Arşivleri quote site index Key-word seklinde bir
komutla adında `Key-word'i içeren nesneleri aratmak mümkündür.
Arşive yeni konan nesneleri dizin temelinde üye olan
kullanıcılara belirli aralıklarla gönderen notifier programları
vardır. Bir arşivi bir başkasının tam ya da kısmi kopyası
yapmaya yönelik mirror programları vardır. Bunların hemen hepsi
crontab'den çalışır.
- Ftp'yi daha kolay bir şekilde yapabilmek icin
yazılmış programlar arasinda `ftptool, batchftp, xftp, xtp,
getit, xgetit, ncftp' sayılabilir. Daha sonra da belirteceğimiz
gibi ftp islemini xarchie, xnetlib, alex, prespero, gopher, wais,
ve www `client'lariyla yapabilirsiniz. Ama en basit ftp'nin de
tüm bu yazılımlar arasında yeri vardır. Örneğin en son konan
nesneleri aramak ve almak istediğiniz zaman. Üniversitelerimizde
arşivler kurulmakta ve önemli `mirror' mekanizmaları da
çalışmaktadır.
- Uzaktan Kullanım
- Telnet (ya da Remote Login), gene Internet
üzerindeki iki makinenin, marka ve işletim sisteminden bağımsız
olarak birindeki bir kullanıcıya ikincide çalışma olanağı
sağlayan bir emulasyon programıdır. Her makine/işletim ortamında
çalışan uygulama programı vardır.
- VM/CMS'e bağlanmak için 3270 ve 3179 ve bunların
X sürümleri vardır. Telnet hesabiniz olan başka bir makinede
çalışmanıza olanak verir. Yine sunucu/istemci ya da deamon/client
turu bir bağlantı söz konusudur.
- Rlogin ve Telnet birbirine
benzer olmakla birlikte farklılıklar gösterirler. Bir Unix
sisteminde bir makineden ötekine rlogin komutuyla kullanıcı adi
ve şifre vermeden girebilirsiniz. Öte yandan, Telnet'le bir
makinenin belirli bir `portuna bağlanabilirsiniz. Bu yolla mail
gönderebilirsiniz veya bazı şeyleri `test' edebilirsiniz. telnet
info.bilkent.edu.tr 2000 komutu size Bilkent Mail Server’ını
etkileşimli kullanım olanağı vermektedir. Bu şekilde
kullanıcılara `login' yapmadan sinirli bir şekilde belirli
programlara kullanım hakki veriyorsunuz. `motd'yi vs kullanıcı
görmüyor. Bu tip erişim inetd kanalıyla olmaktadır.
- Herkese Açık Servisler
-
Bazi servisler herkese açıktır. Kütüphane taraması,
freenet denilen elektronik üniversiteler, daha sonra
anlatacağımız servislere (gopher, www, wais, netfind, archie,
veronica, phonebook), bazi internet oyunlari (`virtual reality')
herkesin TELNET kullanarak erişebileceği servisler. Hytelnet,
herkese açık telnet temelli servisleri toplu bir halde sunan,
menü temelli bir programdır. Hytelnet'in su anda, pc, mac, amiga,
vax/vms ve unix sürümleri var.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SİGARANIN TARİHÇESİ
- Sigaranın, Avrupalı kâşiflerin
Kuzey Amerika'ya gidip, oranın yerli halkıyla barış çubuğu
tüttürmesine kadar uzanan çok eski bir tarihçesi var. Sizlere
burada tütünün kronolojik tarihçesini sunuyoruz:
- 19. Yüzyıldan Önce Tütün
Kullanımı 1492'den önce: Amerika kıtasının yerlileri tedavi ve
dini amaçlarla tütün üretimi yapıyorlardı.
- 1492: Kristof Kolomb Amerika'yı
keşfetti. Avrupa'ya döndüğünde yanında bu kıtada daha önce hiç
görülmemiş olan tütün tohumları ve yaprakları vardı.
- Kolomb'un mürettebatından
Rodrigo Jerez tütün içerken görüldü ve şeytan tarafından ele
geçirildiği iddia edilerek hapis cezasına çarptırıldı. 1535:
Montreal Adasına ulaşan Jacques Cartier oradaki yerli halkın
kendisine tütün sunmasından sonra günlüğüne "vücutlarını,
ağızları ve burunları sanki birer bacaymışlar gibi tütene kadar,
dumanla dolduruyorlar", "biz de onları taklit ettik, ancak duman
biber gibi acıydı ve ağzımızı yaktı" diye yazmıştı.
- 1556: Fransa ilk defa tütünle
tanıştı ve Jean Nicot kısa zamanda tütün içmeyi popüler hale
getirdi (19. Yüzyıl bilim adamları "nikotin" olarak tanınan
kimyasal maddeye onun adını verdiler). 1565 yılına gelindiğinde,
tüm Avrupa'ya yayılan tütün alışkanlığı, ünlü İngiliz
aristokratı ve şairi Sir Walter Raleigh'nin tütün içmeye
başlamasıyla, İngiltere'ye de girdi.
- 1610: Japonya'da tütün üretimi
ve içimi yasaklandı.
- 1612: Amerika'da Virginia'da ilk
defa ticari tütün ekimi yapıldı ve başarıya ulaştı. Amerikalı
tütün ekicisi John Rolfe daha sonra ünlü Kızılderili kızı
Pocahontas'la evlendi. On yıl içinde, tütün Virginia eyaletinin
en önemli ihraç maddesi haline geldi. Tütün ekimi için köle iş
gücü kullanılmaya başlandı.
- 1618: Virginia 20.000 libre
tütün üretti.
- 1622: Virginia, bir Kızılderili
saldırısında kolonisinin üçte birini kaybetmesine rağmen 60.000
libre tütün üretti.
- 1627: Virginia, 500.000 libre
tütün üretti.
- 1629: Virginia tütün üretimini
üç katına çıkararak 1.500.000 libre tütün üretti.
- 1634: Maryland kuruldu.
Maryland'de de tütün üretimine başlandı. Rus Çarı tütün içimini
tüm Rusya'da yasakladı. Tütün içerken yakalananların ceza olarak
burnu kesiliyor, suçun tekrarı halinde ölüme mahkûm
ediliyorlardı.
- 1660: Tütün üreticisi olan
Virginia ve Marland kolonilerinde kölelik başladı. Sayıları
azalan beyaz uşaklar yerini kölelere bıraktı. Köle fiyatları
tütün fiyatlarına göre belirlenmeye başlandı.
- 1676: New France Kolonisinde
sokakta tütün içmek ve tütün taşımak yasaklandı. Bir süre için,
perakende satışta yasaklandı ancak halkın kendileri için tütün
yetiştirmeye başlamasıyla, Kanada'nın tütün endüstrisi düşüş
gösterdi.
- 1732: Virginia'nın en zengin
tütün üreticisi Robert King öldü. Öldüğünde 300.000 dönüm
arazisi ve 700 kölesi vardı.
- 1739: Fransa, Kanada'dan tütün
ithal etmeye başladı.
- 1761: İngiliz doktor John Hill,
"Cautions Against the Immodetrate Use of Snuff" (Aşırı Enfiye
Kullanımına Dikkat) isimli ve tarihte bilinen ilk tütün-kanser
araştırması olan raporunu yayınladı.
- 1775: Virginia ve Maryland'in
tütün üretimi 100 milyon libreye ulaştı.
- 19. Yüzyıl
- 1800: ABD'nin köle nüfusunun
yarısından fazlası Virginia ve Maryland'deydi. Bu iki eyaletteki
toplam zenci köle sayısı 395.000'di.
- 1800'lerin başı: Puro tüketimi,
enfiye tüketimiyle rekabet etmeye başladı. Tütün çiğneme ve pipo
kullanımı ortaya çıktı.
- 1854: 1856 yılında sona eren
Kırım Savaşı başladı. İngiliz ve Frnsız askerleri Türk tütünüyle
tanışıp, onu Avrupa'ya götürdüler.
-
1878: Kanada'nın Ontorio bölgesinin rahibi Albert Sims "The Sin
of Tobacco Smoking and Chewing Together With an Effective Cure
for These Habbits" (Tütün İçme ve Çiğneme Günahı ve Bu
Alışkanlıkları Bırakmak İçin Etkili Tedavi) isimli kitabını
yayınladı.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SİGARA DENEN İLLET! SİGARA KONUSUNDA BİLİNMESİ GEREKEN BAZI
GERÇEKLER
- Dünya sağlık örgütü istatistiklerine göre dünya
ülkelerinin birçoğunda en çok rastlanan ve en çok ölüme yol açan
nedenler arasında ilk sırayı akciğer kanseri alıyor. Son 40
yılda yüzde 250 oranında artış gösteren akciğer kanserine sadece
ABD'de her yıl 160 bin kişi yakalanıyor. Türkiye'de ise her yıl
30-40 bin kişide akciğer kanseri görülüyor.
- Bir başka araştırmaya göre
akciğer kanserinin yüzde 85'i, kronik bronşit'in yüzde 75'i,
kalp hastalıklarının yüzde 25'i sigaradan kaynaklanıyor.
Uzmanlar, 100 bin kişilik nüfusta hiç sigara içmeyenlerin
kansere yakalanma oranının yüzde 3-4, günde bir paket içenlerde
yüzde 61, 1-2 paket içenlerde 143, günde 2 paket ya da daha
fazla içenlerde 217 olduğuna dikkat çekiyor. Marmara
Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (MARÇEV)
ile Sigara ve Diğer Alışkanlık Yapıcı Kimyasallar Etkileşim
Birimi ve Dünya Sağlık Teşkilatı kaynaklarından alınan bilgilere
göre tütün ve sağlık konusunda bilinmesi gereken gerçekler şöyle
sıralanıyor.
- -Tütünde sağlığa zararlı hangi
maddeler bulunuyor? En iyi bilinen ve en tehlikelileri karbon
monoksit, nikotin ve katrandır.
- -Bu maddeler nasıl öldürücü etki
yapar?
- Karbon monoksit: Arabaların
egzoz gazının aynısıdır. Kanın oksijen taşıma yeteneğini
azaltır.
- Nikotin: Kokain ve Morfin kadar
bağımlılık yapar. Kan basıncını (tansiyon) ve kalp hızını
arttırır. Karbon monoksit ile birlikte koroner arter hastalığı
ve beyin damar hastalığına yol açar.
- Katran: Kanserojen (kanser
yapıcı) olup akciğer kanseri, amfizem ve kronik bronşit yapar.
- -Düşük katran ve nikotin içeren
sigaralar az mı zararlıdır? Hayır. Kanda azalan miktarları
telafi etmek için alışkanlığı olanlar daha fazla içer ve daha
çok içine çeker.
- -Filtrelisi de zararlı mı,
Filtreli sigaralar zararsız mıdır? Hayır. Filtre karbonmonoksit
ve diğer zehirli gazları temizlemez. Filtreli sigara içicisi
yine de kalp hastalıkları ve inmeye (felç) yakalanabilir.
- -Sigara neden kadınlara daha
zararlıdır? Menopoz 1-3 yıl daha erken olur. Doğum kontrol hapı
kullanan kadınlar arasında sigara içenlerin, içmeyenlere göre
kalp krizi geçirme şansı 10 kat fazladır.
- -Dünyada sigara tüketimi ne
kadardır? Gelişmiş ülkelerde 15 yaşın üzerinde sigara içenlerin
günde ortalama 7-10 sigara içtiği saptanmıştır.
- SİGARANIN BAŞLICA ZARARLARI
- KALP VE KAN DOLAŞIMI HASTALIKLARI
- Kalp Krizi, Damar Tıkanması, Kangren
- SOLUNUM YOLLARI
- Bronşit, Amfizem, Akciğer ve Solunum Yollarında sürekli
enfeksiyon sonucu tahribat Astım
- KANSER
- Akciğer, Yemek Borusu, Ağız içi , Burun,
Boğaz,Gırtlak,Pankreas,Böbrek,Lösemi, Ülser (Mide ve on iki
parmak bağırsağı) Erkeklerde İktidarsızlık ve kısırlık
Kadınlarda erken menopoz ve kısırlık, Premature Doğum /
Düşük,Cildin erken yaşlanması, katarakt,Tat ve koku alma
duyularında zayıflama , Sosyal soyutlanma.
- SİGARA DUMANININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ZARARLARI NELERDİR?
- Astım ve solunum yolları rahatsızlıkları, Daha
sık gribe yakalanma, Orta kulakta sıvı birikmesi (sağırlığa yol
açabilir),Yanında sigara içilen çocuklar, diğerlerine göre daha
sık hastalanıp, okuldan geri kalırlar, Yanında sigara içilen
çocukların hayatlarının herhangi bir döneminde sigaraya başlama
olasılıkları çok yüksektir.
- ÇOCUKLARIN SİGARAYA BAŞLAMALARINI NASIL ÖNLEYEBİLİRİM?
- Çocuklardan sizin için sigara ve kül tablası
getirmelerini istemeyerek, Onları sigara aldırmaya
göndermeyerek, Sigaraya hiç başlamamış olmayı istediğinizi
söyleyerek , Sigarayı bir gün bırakmayı istediğinizi ve onların
da hiç başlamamasını istediğinizi söyleyerek.Sigarayı bir gün
bırakmayı istediğinizi ve onların da hiç başlamamasını
istediğinizi söyleyerek
- SİGARAYI BIRAKINCA NELER OLUR?
- Akciğer kanseri riski 10 yılda yarıya iniyor.
Sigarayı bırakanların vücudunda şu değişiklikler oluyor:20
dakika: Kan basıncı ve kalp hızı normale döner. Eller ve ayaklar
dolaşım normale döndüğü için ısınmaya başlar. 8 saat: Kanda
oksijen düzeyi normale döner. Kalp krizi riski düşmeye başlar.
24 saat: Karbonmonoksit (egzoz gazı) vücuttan atılır.
Akciğerlerdeki balgam ve diğer birikimler temizlenmeye başlar.
48 saat: Nikotin vücutta artık saptanamaz. Tat ve koku alma
duyusu artmıştır. 72 saat: Solunum yolları gevşediği için nefes
almak kolaylaşır. Vücut enerjisi artar. 2-12 hafta: Do laşım
bütün vücutta düzelir. Yürümek kolaylaşır. 3-9 ay: Ök sürük,
nefes darlığı düzelir. Akciğer işlevi yüzde 5-10 oranında artar.
5 yıl: Kalp krizi riski sigara içenlerin riskinin yarısına iner.
10 yıl: Akciğer kanseri riski sigara içenlerin riskinin yarı
sına iner. Kalp krizi riski hiç sigara içmemiş biri ile eşit
olur.
- SİGARA NASIL BIRAKILIR?
- Sigarayı bırakmak her zaman kolay olmadığından,
sigarayı bırakmak isteyen kişinin kendini iyice hazırlaması
gerekir.
- Sigarayı bırakmış kişilerin
deneyimlerinden yola çıkarak sizlere yardımcı olacak bu
önerileri hazırladık:
- Öncelikle sigarayı bırakmanızda
kolaylık sağlayacak bir gün belirleyin ve bu güne sadık kalın.
- Özellikle ilk günlerde sigara
içme krizinden kurtulmak için bazı alışkanlıkları değiştirmekte
yarar vardır.
- Örneğin; çay ve kahveyle
birlikte canınız çok sigara istiyorsa meyve suyu ya da meyve
özlü çay içmeyi deneyebilirsiniz.
- Ayrıca sigara içilen mekânlara
bir süre için daha az gitmeye çalışabilirsiniz. Tabii ki
aklınıza sigarayı getirecek bütün durumlardan kaçınamazsınız.
Unutmayın ki bu etkiler yalnızca birkaç hafta sürmektedir. Bu
süre için sizi oyalayacak bir şeyler bulabilirsiniz. Her
seferinde yalnızca bir günü hedefleyin. Sigarayı tamamen
bıraktım diye düşünmeyin. Bugün içmeyeceğim diye düşünüp ertesi
günü unutun. Ertesi gün olduğunda aynı şeyi o gün için
uygulayın. Sık sık sigarayı bırakma nedenlerinizi gözden geçirin
ve bırakmış olmakla neler kazandığınızı düşünün.
- Bir sigaradan bir şey olmaz
demeyin, bir sigara kolayca iki ve üç olur, sonra her şey eski
haline döner. Kendinizi ödüllendirmeyi unutmayın. Sigaraya
harcadığınız parayı bir kenarda biriktirerek bu parayla
kendinize güzel bir hediye alabilirsiniz. Doktorunuz veya
bölgenizdeki bir sağlık kuruluşuna başvurarak size nasıl
yardımcı olabileceklerini sorabilirsiniz.
-
KAYNAK:(1) Camden&Islington Community Health Services, London,
UK(2c) Yaşam Sağlık Merkezi Dikmen / ANKARA (3)Milliyet Gazetesi
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MAHALLE YÖNETİMİ PROFİLİ
- Kamu Yönetimi sistemi ve Türk toplumsal yapısı
içerisinde tarihsel-geleneksel nitelikleriyle ön plana çıkmış ve
kendisine çeşitli yasal düzenlemelerle verilen görevleri bulunan
mahalle yönetiminin, gerek işlevsel, gerekse kendinden arzu
edilen amaçları gerçekleştirmesi bakımından yeniden düzenlemeye
konu edilmesi gereklilik haline gelmiştir.
- Mahallenin ve mahalle halkının fiilen temsilcisi
durumunda ve merkezi yönetime ilişkin görevleri yanında kent
yönetimine ilişkin görevleri de üstlenebilecek konumda olan
mahalle yönetimleri, kent yönetimine “etkin
katılım”,”çoğulculuk”,”temsil” ve “halk denetimi” şeklinde
özetlenebilecek demokratik ilkelerin pratiğinin yapılabileceği
en uygun toplumsal ve yönetsel bilimler olarak dikkat
çekmektedir. Bu nedenle mahalle yönetiminin çağdaş dünyanın
kazanmış olduğu niteliklere uygun olarak yeniden gözden
geçirilmesi, işlev ve amaçları ile statülerinin
belirginleştirilerek geliştirilmesi gerekmektedir.
- Duyumlarımıza göre bazı kentlerimizde yerel
yönetimlerin ve uluslar arası kuruluşların desteğiyle başlatılan
mahalle muhtarları projelerinden birisi de “Belediye Bütününde
Muhtarların Güçlendirilmesi, Mahalle Halkının Yönetime Aktif
Katılımının Sağlanması Projesi”dir. Belediye Başkanlığı, Mahalle
Muhtarları, Sivil Toplum Kuruluşları birlikteliğiyle yürütülen
çalışma sonuçta Çorum kenti için değil ülkemiz için de
ilgililere önemli bilgiler sağlayacaktır.
- TÜRK KAMU YÖNETİMİ VE TOPLUM YAPISI BAKIMINDAN MAHALLE
YÖNETİMLERİ:
- Mahalle, komşuluk birimi kavramı ile de
ilişkilendirilerek; dar bir alanda yer alan,daha çok yüz yüze ve
kişisel ilişkilerin egemen olduğu,üyelerin yürüme uzaklığı
içindeki ilkokul,oyun yeri,bakkal gibi ortak kent
kolaylıklarından güçlük çekmeden yararlanılabilen küçük yerleşim
birimi olarak da tanımlanabilmektedir.
- İlgili mevzuatta mahalle tanımı
yer almakta, 4541 sayılı “Şehir ve kasabalarda Mahalle Muhtar ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanun” ile 1945 tarih ve 3/2413
sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla kabul edilen Tüzüğün ilgili
maddelerinde mahalleden “şehir ve kasabalarda kurulu bulunan ve
Belediye Kanununun sekizinci maddesine göre kurulacak olan
mahallede” biçiminde söz edilmektedir. Mahalle yönetiminin
özelliklerine uygun biçimde “mahalle”,belediye sınırları
içerisinde yer alan, organları yasada belirtilen mahalle halkı
tarafından seçimle oluşturulan, kendisine verilmiş yasal
görevlerle birlikte fiilen mahallenin temsilcisi olma
özelliğinden dolayı mahalle ve mahalle halkıyla ilgili birçok
işlevi yerine getiren en küçük kentsel, toplumsal ve yönetsel
birim olarak tanımlanabilir.
- Mahalle yönetimlerinin Anayasanın 127.
maddesinde söz edilen mahalli idare birimlerinden biri olarak
sayılmamış olması,,yasa ile kurulmamaları,kamu tüzel
kişiliklerinin olmayışı,kendilerine özgü bütçe ve personeli
bulunmayışı nedeniyle yerel yönetim birimi değildirler. Bu
özellik, ilgili Danıştay kararında ve İçişleri Bakanlığı
Genelgesinde de yer almaktadır.
- Mahalle Muhtarlığı kurumunu düzenleyen 1944
tarih ve 4541 sayılı “Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtarları ve
İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanun”un gerekçesinde mahalle
yönetimi, belde hizmetlerinin görülmesinde idareye yardımcı bir
kuruluş olarak öngörülmüştür. Mahalle yönetimine verilmiş
görevlerin büyük ölçüde merkezi yönetime ait görülmesi, mahalle
muhtarlarının “memur” kabul edilmesi ve kendilerine genel
bütçeden aylık ödenek verilmesi, onların merkezi yönetimin en
küçük taşra birimi olarak algılanmasına ve çalışmasına neden
olmaktadır.
- Gerçekten de mahalle yönetimi:”Fiilen mahallenin
temsilcisi durumunda, Genel İdare Hizmetleri görülmesinde
merkezi yönetime yardımcı olan,mahalle halkının istek ve
şikayetlerini ilgili merkezi ve yerel yönetim kuruluşlarına
ileten en küçük toplumsal ve yönetsel birimlerdir”
- Hızlı kentleşme ve toplumsal gelişmelerle
binlikte özellikle büyük yerleşim alanlarımızda mahalle ve
komşulukla ilgili önemli sorunlar ortaya çıkmıştır. Komşuluk,
kentlilik. Katılım ve sorumluluk gibi kavramların yerini
yabancılaşma, kenar mahalle, soyutlama-dışlama ve önemsememe
kavramları almıştır. Yönetsel ve kurumsal eksikliklerin temel
mevzuatla da desteklenmemesi, kentlerimizde kent yönetimiyle
bağlantısı bulunmayan ya da çok zayıf olan mahallelerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur.
- Demokratik değerlerin gelişerek anlam kazandığı
ve günümüzdü dünya toplumlarının sahipliliği “kentine sahip
çıkma bilinci”, ”Çözümde ortaklık ve birliktelik anlayışı ile
“yaşanabilirlik” ve “ sürdürülebilirlik” kavramlarının
yapılabilirlik pratiğinin gerçekleştirilebileceği en uygun
toplumsal ve yönetsel birimler olarak mahalle yönetimleri,
kentsel hizmet sunumunda daha etkin ve başarılı hale gelebilir.
- Mahalle yönetiminde yaşanmakta olan hukuki ve
yönetsel belirsizlik ve eksiklikler, kurumu işlevsel olmaktan
uzaklaştırmıştır. Bu konuda araştırma ve incilime
olanaklarındaki kısıtlılıklar yanı sıra siyasi iradenin ve yasa
koyucunun ilgi azlığı, sorunu günümüze kadar getirmiştir.
Sorunun çözülmesinde tüm toplumsal, siyasal, yönetsel aktörlerin
işbirliği kaçınılmazdır. Yapılması gereken mahalle yönetiminin,
tarihsel ve geleneksel özelliklerini de dikkate alınarak
mahallenin kent yönetimiyle organik bağın kurulmasıdır.
- Muhtarların görev ve yetkileri konusundaki
tercihleri sıralandığında: İhtiyaçların resmi kurumlardan talep
edilmesinde mahalle halkına yardımcı olmak %92.8,mahalle
güvenliği ile ilgili konularda kurumlara yardımcılık %91.3,çevre
sağlığı konusunda ilgili kuruma yararlılık %89.7,çeşitli
görevlerde mahalle ölçeğinde yerine getirilmesi %89.7, seçimle
ilgili görevler %89.1, nüfus kayıtları ile ilgili görevler ise
%79.5 ile öne çıkmaktadır. Bununla birlikte muhtarlar yetki,
temsil ve işbirliği konularında yoğunlaşan istekleri şu şekilde
özetlenebilir:
- YETKİ; temizlik ve çevre sağlığı
konusunda yaptırımlar ve ceza yetkisine sahip olmak, imar ile
ilgili konularda yetki sahibi olmak, asayişin sağlanması ile
ilgili yetki sahibi olmak. Ulaşım konusunda yetki sahibi olmak,
gecekonduların önlenmesinde yetki sahibi olmak istemektedirler.
- TEMİSİL: Belediye Meclisinde söz
sahibi olmak, Belediye Encümeninde oy hakkı, resmi kurumlarda
daha fazla dikkate alınma, resmi kurumlar tarafından
bilgilendirilme yapılmasını istemektedirler.
- İŞBİRLİĞİ: Belediye ile, okul
koruma dernekleri ile ,sosyal yardım dernekleri ile işbirliği
yapabilmek, fikirlerin korunması görevine sahip olmak sahip
olabilmek istemektedirler.
- Bilgisayarı olan mahalle muhtarı sayısı Çorum'da
itidir. Bilgisayarı olan muhtarlar muhtarlıkla ilgili bir
program kullanmaktadır. Muhtarlar düzenlenecek bilgisayar eğitim
programına katılmak istemektedirler.
- Muhtarlıkların güçlendirilmesi
ve mahalle halkının katılımı ile Belediye Meclisinde söz sahibi
olmak istemektedirler.
- Bütününde tüm mahalle muhtarlıklarını hedef alan
ve ilgili literatüre konunun öznesi muhtarların profilleriyle
birlikte düşüncelerini de aktarma amacındaki çalışmalarının
başlıca varsayımı: Yönetim sistemi ve toplumsal yapımız
içerisinde tarihsel nitelikleriyle ön plana çıkan ve kendilerine
yasal düzenlemelerle verilen görevleri olan mahalle
yönetimlerinin işlevsel ve çağdaş dünyada kendilerinden beklenen
amaçları gerçekleştirebilmesi için yeniden düzenlemeye konu
edilmesinin gerekliliğidir.
- Tarihsel, geleneksel nitelikleriyle mahalle
yönetimi, sorunları gömemezlikten gelme ve kolaycılık
anlayışlarını temsil eden kaldırılsın ya da belediyenin tahsilât
ofisine dönüştürülsün düşüncelerinin aksine, geliştirilmesi
gereken zenginlikler olarak ele alınmıştın. Çünkü; mahalle ve
mahalle yönetimleri,”kentine sahip çıkma bilinci”, ”Çözümde
ortaklık ve birliktelik anlayışı ile “yaşanabilirlik” ve “
sürdürülebilirlik” kavramları ışığında, kent yönetimine etkin
katılım, çoğulculuk, temsil ve halk denetimi biçimlerinde
özetlenebilecek demokratik toplumların temel ve yerel forumu
niteliğini halen korumaktadır. Yaşanılabilir kentlin ancak
yaşanılabilir mahallelerinden oluşacağı kabul edilmektedir.
- Amaç: Hizmetlerde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması, halkın kendi kendisini yönetmesi
ilkesinin yaşama geçirilmesi, yerel demokrasinin geliştirilerek
kazanımların ülke düzeyine aktarılması, kentsel topluluğun
sosyal ve ekonomik kalkınması, yerel yönetimlerin kurumsal ve
yapısal çerçevesinin geliştirilmesidir.
- Çözüm: hukuki, örgütsel, görev,
yetki ve sorumluluklar ile diğer kuruluşlarla ilişkileri
kapsayan katılımcı yönetim anlayışının kurumsallaştırıldığı
düzenlemelerin eylem projeleri ile yaşama ivedilikle
geçirilmesidir. Anahtar kavramlar “yönetişim”,”yetkilerin halka
en yakın birimlerce uygulanması” ya da “zirveye rağmen tabanı
tercih etme ve yapabilmedir”
- Mahalle halkının kurumuna yaklaşımı ile
beklentilerini konu edilen çalışması ile proje sonucunda elde
edilen muhtarlık ve mahalle ile ilgili verilerin temelinde
değerlendirildiği, mahalle kapasitelerinin envanter çalışması
ile gerçekleştirilmelidir. Son çalışma mahalle değerlendirme
raporu olarak düşünüldüğünde, coğrafi bilgi sistemleri ile
entegrasyon konusu önem kazanmaktadır. Mahalle muhtarı ağırlıklı
emekli, ilköğretim mezunu,46 yaş ve üzeri erkeklerdir.
Genellikle esnaf, işçi ve memur meslekleri mensubu olan
muhtarlar, muhtarlık göreviyle birlikte çoğunlukla esnaflık
yapmaktadır.
- Üç ve daha fazla dönemdir muhtarlık yapanların
yarısıdır. Muhtarlar,kendilerini başarılı bulmakta ve çoğunlukla
mahallenin isteği ile tekrar aday olmayı düşünmektedir.
- Muhtarlar; uzun yıllardır aynı mahallede yaşayan
hemşerilerdir. Muhtarların yarıdan fazlası meslek odası
niteliğinde örgütlenmek istemektedirler.
- Muhtarların kurumlarla olan yazışmalarda merkezi
yönetim ön plandadır. Bununla birlikte muhtarlar, kurumlara en
fazla kentsel hizmetler konusunda başvurmaktadırlar. Başvurular
ilgili kurumlara da başvurular yapmaktadır.
- Muhtarların sadece üçte biri müstakil ofiste
çalışırken, ofislerin ise yine üçte biri betonarme binadır.
- Muhtarlık ofislerinin temel altyapısı
yetersizdir. Ofislerin üçte birinde elektrik ya da elektrik
aboneliği, beşte üçünde su bulunmamaktadır.
- Muhtarlar bir biçimde yardımcı kullanmaktadır.
Yarım edenlerin büyük çoğunluğu ise 46 yaş ve üzeridir.
- Muhtarların üçte birinde muhtarlık ile ilgili
doküman bulunmamaktadır. Muhtarların tamamı ile ilgili doküman
istemektedir. Muhtarlıklarımızın sadece 2 tanesinde bilgisayar
bulunmaktadır. Mevcut bilgisayarların biri oldukça Teknolojik
özellik tamamı ile ilgili doküman istemektedir.
Muhtarlıklarımızın sadece 2 tanesinde bilgisayar bulunmaktadır.
- Mevcut bilgisayarların biri
oldukça le eskidir. Tüm donanıma sahip sadece tek bilgisayar
bulunmamaktadır. Bununla beraber, muhtarlar bilgisayarlı çalışma
sistemine geçmek ve bilgisayar eğitimi almak istemektedir.
- Muhtarların güçlendirilmesi ve mahalle halkının
yönetile katılımı ile ilgili olarak muhtarlarımızın düşünceleri
şöyledir:
- Belediye Meclisinde söz sahibi olmak, yeni yasal
düzenlemelerin yapılması, yeni bir yerel yönetim birimi olarak
örgütlenmek, ayrı bir bütçeye sahip olmak istemektedirler.
- Muhtarlar; genelde yerel gündem konularında
bilgi sahibi değildir. Yerel gündem konusundaki bilgilendirmeden
sonra muhtarlarımızın tamamı kendi yerel gündemini hazırlamak
isteğindedir.
- Muhtarlarımızın mahalle kurumunda çoğunlukla:
Saygınlığı olan, yönetim ile halk arasında aracı olan, yönetimle
halk arasındaki sorunları çözümde başarılı, belediye ile
ilişkilerde önemli bir kurum olarak görmektedir, muhtarların
yarısı muhtarlık kurumunun etkin ve verimli çalıştığı
kanaatindedir.
- Muhtarların nasıl bir muhtar
konusunda ise düşünceleri şöyledir: muhtar yaşının 36 yaş ve
üzeri olması, ikamet süresinin bir yıldan fazla olması, lise
mezunu olması gerektiğini düşünmektedirler.
- Muhtarların seçilmesinde etkili
olan nedenler olarak sırasıyla: Sevilen kişi olmak, mahalleli
ile iyi ilişkilere sahip olmak, sorunlara çözüm getirici olmak,
saygın kişi olmak gerekmektedir.
- Mahalle muhtarlarımızın
muhtarlık görevini daha iyi biçimde yerine getirmek için eğitim
almalarının gerekliliğine inanmaktadır.
- Başlıca eğitim almaları gereken
konular sırasıyla: Yerel yönetimler, kamu yönetimi, kent
yönetimi, çevre sorunları.
- Değerli ama sınırlı kaynaklarda ve ilgili
platformlarda mahall ve muhtarlık kurumu ile ilgili dile
getirilen ve bu konuda yaşanmakta olan sorunların giderilmesini
amaçlayan düşüncelerin çalışma kapsamında bilimsel verilerle de
desteklenerek hukuki ve örgütsel düzenlemeler, görev yetki ve
sorumluluklar ile diğer kurum ve kuruluşlarla ilişkileri
konularda ana hatlarıyla yapılması gerekenler şunlardır:
- Hukuki Düzenlemeler: Mahalle yönetimlerinin
temel sorunu, kamu yönetimi sistemi içerisindeki yerinin
belirsizliğidir. Mahalle yönetimleri, merkezi idarenin mahalle
ölçeğinde uç birimi gibi çalışmakta kendine verilen yasal
görevleriyle birlikte hizmetlerin yürütülmesinde merkezi
yönetime ve yerel yönetimlere yardımcı olmaktadır. Buna rağmen
mahalle yönetimleri ne merkezi yönetimin taşra teşkilatı ne de
yerel yönetimlerle organik bağlantılı biçimde örgütlenmiştir.
Fiilen mahallenin temsilcisi olan muhtarın, mahalleyi genel
anlamda yasal temsili bulunmamaktadır. Seçimle göreve gelen
muhtar ve ihtiyar heyeti görevleriyle orantılı yetkiye sahip
olmamakla birlikte muhtar, aldığı ödenek ve kurumlar arası
pratiklerle “memur” olarak kabul edilmektedir.
- Hızla yaşanmakta olan kentleşme süreciyle
birlikte özellikle kentsel alanlarda artan mahalle sayıları,
kırsal alanda en küçük toplumsal ve yönetsel birim olan köy
yerel idaresi statüsünden, kurulmasında hiçbir kriterin
bulunmadığı, tüzel kişiliği, bütçesi, görevlileri olmayan
mahalle yönetimlerine geçişin neden olduğu temsil ve katılım
sorunları ön plana çıkmaktadır.
- Çalışma kapsamında önerilen model: Mahallenin
yerel yönetim birimi olarak düzenlenerek örgütlenmesidir.
Yapılması gereken: Anayasa değişikliği ile Mahalle Yönetimi
Yasası ve ilgili Yönetmeliğin çıkarılmasıdır. Mahalle, kentsel
hizmetlerin görülmesinde ve katılım temsil-denetim işlevleri
açısından en uygun kentsel birimler olarak kamu yönetimi ve
yerel yönetimler sistemi içinde yer almalıdır. Söz konusu
düzenlemelerde dikkat edilmesi gereken en önemli konu: Mahalle
yönetimlerinin yerel hizmetlerin görülmesinde etkinlik ve
verimliliğin sağlanması kadar demokratik değerlerin
geliştirilerek kullanılabileceği birimler olarak düşünülmesidir.
Mahalle yönetimlerinin mahalle halkı ile birlikte
hazırlayacakları 'Mahalle Yerel Gündem bu amacı gerçekleştirecek
önemli bir adımdır.
- Örgütsel Düzenlemeler: Günümüzde
mahalle muhtarhğı kurumu örgütsel açıdan fiilen içi boşaldığı
kadar elverişsiz fiziki koşullarda görevini sürdürmeye
çalışmaktadır. Muhtarın mahalleyi temsili, ancak sorunların
ilgililere aktarılmasında fiili olarak gerçekleşmektedir.
Muhtar, tek yönetici ve temsilci durumundadır.
Örgütsel düzenlemelerde dikkat edilmesi gereken önemli konu:
Mahallenin çoğulcu yapı anlayışı ile ele alınması, etkili temsil
ve katılımın halk katılımı ile sağlanması, fiziki çalışma
koşullarının bunlara olanak sağlayacak nitelikte planlanarak
geliştirilmesidir. İmkanlarla donatılmış muhtarlık ofisi, çok
amaçlı toplantı salonu, kütüphane, çocuk parkı gibi ünitelerden
oluşan mahalle halkının yönetime katılımını kolaylaştırıcı,
kentlilik bilincinin gelişmesine katkıda bulunabilecek kent
bilgi sistemi ile mahallenin entegrasyonunda kolaylaştırıcı
olacak pilot proje uygulaması istemekteyiz., mahallenin yerel
gündem çalışmaları, genel sağlık, çevre sağlığı, genel ve özel
eğitim, beceri kursları gibi çeşitli toplantı ve organizasyonlar
ile toplumsal içerikli toplantı ve kurslar sayılabilir.
- Görev Yetki ve Sorumluluklar ile Diğer Kurum ve
Kuruluşlarla İlişkiler: Mahalle muhtarlığının günümüzdeki temel
işlevi, kişilere kişisel sicillerini gösterir belgeleri vermek
ve muhtarın insiyatifi ile yerel hizmetlerin değişik kurum ve
kuruluşlardan istenmesinde aracılık yapmaktır. İşlevsel olarak
marjinalleşen kurum, kurumlar arası ilişkilerde ise ast-üst
ilişkisi içerisinde yetki ve görev dengesizliğinin yaşandığı bir
ortamdadır.
- Çalışma kapsamında önerilen model: Yerel halkın
haklarının önceliği, yetkilerin halka en yakın birimlerce
kullanılması, çağdaş demokrasilerin yerel kaynaklara dayanması,
kentine sahip çıkma bilinci ilkeleriyle çözümde ortaklık ve
birliktelik anlayışına sahip kentlileşme bilincindeki bireylerle
yapabilir kılma anlayışı altında sürdürülebilir yerleşimlerin
oluşturmasıdır.
- Yapılması gereken: “Hemşerilik Hukuku” başlığı
altında düzenlenecek, hemşerinin hak ve borçlarının, Yerel
Gündem konusu başlığı altında özetlenen çağdaş ilkelerin sadece
üzeri küllenmiş olan düzenlemeleri kapsadığı düşünüldüğünde,
tarihsel-geleneksel dinamikleriyle mahallenin günümüz toplumunda
işlevini sürdürebilecek kazanımların bulunduğu bilinciyle yeni
ve çağdaş yapılanmayı amaçlayan hukuki-örgütsel düzenlemelerin
bir an önce gerçekleştirilmesidir. Adına ister Yerel Gündem
isterse ortak akıl diyelim önemli olan ortak adımda bir araya
gelmektir.
-
Çağdaş dünyada sahip olunması beklenen değer ve
ilkeler toplumumuza yabancı değildir. Kamuoyundan beklenen ve
yapılması gereken, yapıcı davranarak, toplumumuzu çağdaşlığın
gereklerinden yoksun bırakmamanın bilinci ve sorumluluğu ile
hareket ederek gerekli düzenlemeleri ivedi olarak
gerçekleştirmektir.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KISKANÇLIK
- Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte
akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak
gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi
görün, ya göründüğün gibi ol dedirtmeyen insanoğlunun doğuşuyla
başlayan hastalık KISKANÇLIK.
- Çoğumuz için kıskançlık,
nabzımızda, soluğumuzda hissettiğimiz bir duygudur. O anı
yaşayanlar bilir, insan sanki kilometrelerce koşmuş gibidir.
Kimisi de "derinlere" dalar. Bir başkası karşısındakini
didikler. Sinir küpüne dönerler, hatta şiddete başvuranlar
vardır...
- Tepkiniz nasıl olursa olsun
kendinizi kontrol edebilmek için yapmanız gereken, duygularınız
tanımak ve ruhsal yapınızın hangi özelliklerinden
kaynaklandıklarını saptamaktır. Varsayın ki, aşırı kıskançlık
duymaya başladınız... Bir an durup bu duygunun nereden
geldiğini, daha önce aynı şeyleri ne zaman hissettiğinizi
bulmaya çalışın Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek
Allah'ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir diye
Hafızanızı şöyle bir karıştırın; arkadaşınızın bir mevkie
gelmesini, veya bir arkadaşımızın dergi veya bir yayın organını
çıkartmasını kıskandığınız gibi yine çocukken, annenizin çok
istediğiniz halde bir başarınızda sizi övmediğini ya da
kardeşlerinizi daha çok takdir ettiğini hatırlayacaksınız.
- Şimdi de, yetişkin bir insan
olarak edinmiş olduğunuz duygusal olgunluktan yararlanarak
duygularınızı makul hale getirmeyi deneyin.
- Örneğin, kendinize şunu telkin
edin: "Annem, güzel göründüğümü söylememiş de olsa, bunu
muhakkak düşünmüştü." Zaten asıl önemli olan, sizin şimdi güzel
olduğunuza inanmanızdır.
- Özellikle kıskançlık-depresyon
kısır döngüsüne düşmekte olduğunuzu fark ettiğinizde atmanız
gereken bir sonraki adım, elde ettiğiniz başarıları
hatırlamaktır. Özgüveniniz giderek azalıyorsa, huzur içinde
olduğunuz bir dönemi, mutlu geçen bir tatili, severek yaptığınız
bir işi anımsamanın tam zamanıdır.
- Hafızanızı tazelemek için
fotoğraf, defter, kitap gibi anılardan yararlanabilirsiniz.
- Hafızayı desteklemek için,
başarılarınızın belgeleriyle dolu bir defter tutabilirsiniz.
Güzel anılarla dolu bir kutuyu karıştırmak, sıkıntı ve
umutsuzluklarınızı dağıtmanıza yardım edecektir.
- Sevdiğiniz şiirler, yakın
arkadaşlarınızın fotoğrafları ya da tatillerde topladığınız
deniz kabuklarıyla doldurabilirsiniz bu kutuyu.
- Kendi benliğinize yönelmekten,
onu şımartmaktan korkmayın. Kıvanç duyduğunuz bir olayı
anımsamanın tadını çıkarın.
- Herkesin böyle bir anısı vardır.
Birçok kişi çocuklarıyla övünür, onlar sayesinde hayatı daha hoş
bulur. Bütün bunlar, kendinize biçtiğiniz değeri yükseltmenin,
kötü bir döneminizde bile kendinizi iyi hissedebilmenin
anahtarlarıdır.
- Kıskançlık duymaya
başladığınızda bunları hatırlamayı öğrenirseniz, davranış
biçimlerinizi de değiştirmeniz mümkün olur.
- Eşinizle yolda yürürken, onun
başka birine ilgi gösterdiğini görürseniz, hemen "düğmeye basıp"
kendinizi çekici bulduğunuz bir anı hatırlayın ve kafanızdaki bu
resmin bozulmasına izin vermeyin. Yeşillerden, çiçeklerden
meydana gelen bhçenin geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül
bahçesi hep yeşil ve güzeldir ve kalıcı olduğunu hatırlayarak
Açıkça konuşmaktan kaçmayın.
- Eğer eşinizin gözü sürekli karşı
cinsin üzerindeyse, ona rahatsız olduğunuzu
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GIDA SATIN ALIRKEN NELERE DİKKAT
ETMELİYİZ?
- Taze Seçin: Meyve ve sebzelerin görünümünün
mümkün olduğunca taze olmasına dikkat edin. Çok yağ görünümde,
üzerinde lekeler olan ve hafif çürümüş veya üzerine özsuyu
bulaşmış sebze ve meyveleri almaktan kaçının. Sadece görünümün
gıdanın GÜVENLİ oluğunun bir garantisi olmadığını da unutmayın.
- 2. Paketi inceleyin: Üzerinde delikler olan
paketleri seçmeyin. Eğer taze et veya tavuk paketinden et suyu
sızıyorsa, paketi bir başka poşetin içine yerleştirin. Böylece
alışveriş arabanıza aldığınız diğer gıda veya malzemeye
bulaşmayı önlersiniz. Her zaman balık veya et almadan önce meyve
ve sebzeleri satın alın ve naylon poşetlere koyun.
- 3. Raflardaki Sıcaklığı Kontrol Edin: Soğukta
muhafazası gereken bir gıdanın soğuk olmadığını hissederseniz
almayın. Varsa, soğutucu ve donduruculardaki sıcaklık ölçerleri
kontrol edin.
- Taze meyve ve sebze<10°C
- Et, balık, tavuk <4°C
- Süt ve süt ürünleri<2°C
- Dondurulmuş Gıda<-18°C
- 4. Son Kullanma Tarihini Kontrol Edin: Ambalajın
üzerindeki son kullanma tarihini okuyun. Bu tarihler yazılırken,
gıdanın 4°C veya 2°C sıcaklıklarında saklanacağı dikkate alınır.
Bazen raf ömrü sadece tahmini bir değerdir. Bu nedenle gıda bu
sıcaklık koşullarında tutulmamışsa, son kullanım tarihinin bir
önemi kalmayabilir. Bazen peynir ve meyve sebze gibi gıdalar
paketten çıkarıldığında küflenmiş olabilir. Hemen hemen tüm
peynir, meyve, sebze, delikatessen salatalar küfle bulaşıktır,
ancak gözle görülemez. Zaman içinde küf gelişimi görünür hale
gelir. Mümkün olduğunca gıdayı taze alın ve uygun koşullarda
muhafaza edin, hazırlayın ve tüketin.
- 5. Süt Ürünlerinin Tarihini Kontrol Edin: Bu
ürünlerde genellikle belli bir tarihe kadar kullanma tarihi yer
alır. Bu ürünlerin 4°C sabit sıcaklığında saklanacağı var
sayılmaktadır. Eğer sıcaklık 10°C ise, bu ürünlerin muhafaza
edilebilirliği 4 kez azalır. Özellikle süt en sıcak kısım olan
buzdolabının kapağındaki raflara yerleştirilmemelidir. Kolay
bozulabilir nitelikte olan taze süt, et, tavuk, balık gibi
gıdalar buzdolabının arka duvarına doğru yerleştirilmelidir.
- 6. Yumurtaları Kontrol Edin: Markette yumurtalar
4°C'da tutulmalıdır. Oda sıcaklığında bekletilen yumurtaları
almayın. Yumurtaların kabuğunda patojen (hastalık yapıcı)
Salmonella enteridis mikroorganizması bulaşması olabilir ve
yumurtanın içine de geçebilir. 7°C'dan daha düşük sıcaklıklarda
bu mikroorganizma yeteri kadar nem olmadığı için çoğalamaz.
Yumurtalarda kırık, çatlak ve aşırı kir olmamasına dikkat edin.
Yumurtanın tazeliğini tavaya kırdığınızda test edebilirsiniz.
Genel olarak, tavaya kırıldığında yumurta akının 7.5 cm çapı
aşmaması, sarısının ise 0.1-1.3 cm yükseklikte olması gerekir.
- 7. Taze Balık, Et, Tavuk Seçimi: Etin kırmız*
rengine miyoglobin isimli doğal bir pigment neden olur. Bu
pigment, doğal boyar madde, hindi ve tavuk etlerinde daha azdır.
Genellikle parlak kırmızı renkli sığır eti tazeliğin
göstergesidir. Ancak bunun etin GÜVENLİ oluğu ile bir ilgisi
yoktur. Etin pişirilmesiyle bu pigmentin rengi kahverengiye
döner. Bu renk de mikrobiyolojik yönden etin tehlikesiz olduğunu
ifade etmez. Bazen azotlu gübrelerle yetiştirilen sebzelerle et,
azotlu gübrelerle yetiştirilen sebzelerle et birlikte
pişirildiğinde kalıntı nitratlardan dolayı etin rengi
kahverengi-kırmızı olabilir. Kürlenmiş et ürünlerinde de et
rengi kırmızıdır. Kürleme işleminde nitrat, tuz, ve ısı
kullanılır. Sosislerde nitrit ilavesi çok tehlikeli patojen olan
Clostridium botulinum mikroorganizmasının gelişmesini önler.
Bazen dondurulmuş tavuk bacakları ve kanatları pişirildiğinde
renk koyulaşır. Bunun nedeni, tavuğun gözenekli kemiklerinden
hemen yakındaki kaslara kanın sızması ve pişirme ile rengin
koyulaşmasıdır. Eğer pastörizasyon sıcaklığında pişirme
yapılırsa tehlike kalmaz.
- 8. Donmuş ve Buzdolabında Saklanan Gıdaların
Alınması: Bu tür gıdalarda sıcaklık artığını önlemek için alış
verişinizin sonuna doğru alın. Dondurucunun dolum çizgisinin
altında kalan ürünleri almaya özen gösterin. Eğer paketin
üzerinde buz kristalleri varsa gıdanın dondurucuda uzun süre
tutulduğunu gösterir. Eğer dondurucuda sıcaklık değişimi ±
9.5°C ise defrost (çözünme) ile donmuş gıdanın yüzeyinde ısınma
olur ve sıcaklık yeniden düştüğünde yüzeydeki serbest su donar
ve gıdanın yüzeyi su kaybeder. Bu bir kalite sorunudur.
- 9. Sıcak Delikatessen Tip Gıdaların Seçimi: Bu
ürünler 65-66°C'da sunulur. Bu tür gıdaları da alışverişinizin
sonuna doğru alın ve patojen canlıların canlı kalabileceğini
dikkate alarak en çok 4 saat içinde tüketin. Geri kalan
kısımların ise saklamadan atın. Eğer bu gıdaları saklamak
istiyorsanız, satın aldıktan 2 saat içinde buzdolabına koyun ve
15 saatten az bir sürede 7°C'a soğuması için 2.5 cm'den daha az
kalınlıkta bir kab aktarın. Aksi halde güvenli görünen bir gıda
kusma, ishal ve muhtemelen felce neden olabilir.
- 10. Makarna, Hububat ve Diğer Kuru Gıdaların
Seçimi: Bu ürünler görünür böceklerden arî olmalıdır. Hububat
türü gıdalarda böcek yumurtaları bulunabilir. Eğer ılık ve nemli
bir ortamda gıdayı saklarsanız bu yumurtalar canlı böceklere
dönüşür. Bu ürünleri satın aldığınız raflara da dikkat edin,
bulaşmanın olduğunu gösteren ipuçları olabilir.
- 11. Konserve Gıdaların Seçimi: Kutularda
herhangi bir açılma olup olmadığını mutlaka kontrol edin.
Kutunun tepesi veya tabanındaki tümsek oluşumları tehlikelidir.
Hatalı konserve gıda tüketimi ölüme yol açabilir. Çoğu kez bu
bombe oluşumları, gıdanın asitlerin teneke lakı ile reaksiyonu
sonucu oluşan hidrojen gazı nedeniyledir. Fakat ne yazık ki
Clostridium botulinum mikroorganizmasının gelişimi sonucu da
olabilir ve bu organizman*n zehirleri ölümcüldür. Bu tür bir
konserve kutusunu ne olursa olsun asla açmayın ve geri götürün.
- 12. Market Alış verişinizin Paketleme: Satın
aldığınız malzemeyi poşetlere koyarken, soğuk ve donmuş ürünleri
bir arada paketleyin. Taze et ve tavuk paketlerini poşetin en
altına yerleştirin. Deterjan gibi kimyasal malzemeleri gıda
maddeleri ile aynı poşete koymayın. Bir başkası sizin için
poşetlere yerleştiriyorsa, bu şekilde yapmasını isteyin.
-
13. Gıdayı Eve Getirirken Soğuk Muhafaza: Eğer
yolunuz bir saatten fazla ise soğuk gıdalar 10°C'a dek
ısınabilir. Bu nedenle alışverişe gelirken arabanızın bagajına
içinde buz olan bir soğutucu koymayı ihmal etmeyin. (hele yaz
aylarında !)
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- NİMETİMİZ “EKMEK"
- Soframızda, her öğünde yer alan, olmazsa olmaz
bir tek yiyecek vardır ki, o da çok yakından tanıyıp bildiğimiz
ve tadından asla vazgeçemediğimiz ekmeğimizdir. Kimimiz fırından
yeni çıkmış buharı üzerinde çıtır çıtır severiz; kimimizin
midesi hassastır, ağızda dağılanını tercih ederiz.
- Kimimiz pamuk gibi yumuşacık
içine, kimimiz kıtır kıtır kabuğuna vurgunuzdur. Kısacası
soframızdan ekmeği eksik etmeyiz. Onun güzel tadı dilimize
öylesine yer etmiştir ki, atasözlerinde, benzetmelerde, günlük
yaşamda bir an bile bırakmaz peşimizi.
- Ekmek üzerine yemin ederiz.
Direnmek, zorluklarla mücadele, hem ekmek içindir, hem de bu
mücadeleyi sürdürebilmek için gerekli gücü ekmekten alırız.
Alnımızın teriyle “ekmek parası” kazanırız ama “ekmek aslanın
ağzındadır”. Kısacası ülkemizde, geleneğin, inancın, emeğin,
hayat veren, güç veren bir yiyeceğin adıdır ekmek.
- Bu güzel ve değerli besin yalnız
ülkemizde değil dünyanın dört bir yanında da en çok üretilen ve
tüketilen temel besin kaynağıdır. Yapılış biçimleri, türleri,
kullanılan malzemeler, ülkelerin coğrafi ve kültürel yapısına
göre farklılıklar arz eder. Ortadoğu, Asya ve Afrika'nın birçok
bölgesinde hâlâ, geçmişi oldukça eskilere dayanan mayalanmış
yassı ekmek kullanılır. Aynı şekilde Hindistan'da Hint darısı,
Orta ve Güney Amerika'da “Tortilla” denilen yassı, küçük
ekmekler üretilir. Brezilya'da manyoktan yapılan küçük ekmekler
sofralara lezzet katar. Uzakdoğu ülkeleri geleneksel yiyecekleri
pirinçten vazgeçemeseler bile, ekmek onların yaşamında da
pirinçle birlikte yerini korumaktadır. Almanya, Rusya ve Kuzey
Avrupa'da çavdardan kara ekmek tüketilir.
- Tahıl ürünlerinin büyük
miktarlarda üretildiği tüm diğer ülkeler gibi Türkiye'de de,
ekmek tüketimi çok yüksek miktarlardadır. Ülkemizde yıllık tahıl
tüketimi kişi başına 230 kg iken, bu Almanya’da 74 kg a ancak
ulaşır. Ekmek, başta buğday, mısır, arpa, çavdar, soya, darı
gibi tahıllar olmak üzere çok çeşitli bitkiden elde edilen unun,
suyla yoğrularak hamur haline dönüştürülmesiyle mayalanıp,
ateşte pişirilmesiyle elde edilir. 100 gramında %35 su, %53
nişasta, %8 protein, %1.4 yağ bulunan ekmeğin kalorisi 240'dır.
B, B2, niyasin ve demir içeren bu değerli besinimizin
ülkemizdeki yaygın üretim biçimine bir göz atalım. İçine
öğütülmüş buğday unu koyulan tekneye su ve maya karıştırılarak
hepsi iyice yoğrulur. Malzemenin tam olarak birbirine karışması
için bu işlem 15 dakika kadar sürer. Hamur yaklaşık 4 saat
kabarması için beklemeye bırakılır. Mayalanma sırasında ortaya
çıkan karbon-dioksit gazıyla hacmi büyüyen hamur parçası birer
ekmeklik eşit parçalara ayrılır. Şekil verilen hamur, ikinci
mayalanma için pasa bezinin ya da tavanın üzerinde 1 saat
bekletilir.
- Son işlem ekmeğin yüzeyine
atılacak bıçakla kıtır kısmının şekillendirilmesidir. Miktarına
ve biçimine göre 230- 280 derecede, 15 ile 50 dakika arası
fırına sürülen ekmek, suyunun tamamını kaybedip, kabarıp, kabuk
kısmı oluşunca fırından çıkarak soframıza yolculuğu için bizi
bekler. Klasik yoğurma yöntemi denilen bu yöntemle ekmek daha
leziz ve doğal olmaktadır. Ekmeğin geçmişi insanın geçmişiyle
paraleldir. İlk çağlarda, soğuk iklimin hüküm sürdüğü
topraklarda ete dayalı besinler elde edilmesi amacıyla avcılık
yapılırdı. Avrupa ile Asya'nın güney bölgelerinde ise, avcılık
yapılmakla birlikte, sıcak iklimin etkisiyle etlerin uzun süre
korunamaması, bu bereketli topraklarda tarımın gelişmesine sebep
oldu.
- Buralarda ürünler genelde tahıla
dayalıydı. Tahıla dayalı ürünleri tüketmeye başlayan insanların
yaşadığı ilk bölgelerden biri de Anadolu'dur. Anadolu'da yaşamış
Asur, Hitit ve Sümer medeniyetlerinden kalan tarihi eserlerde,
tarımla uğraşan insan figürlerine rastlanmaktadır. Ekmeğin ilk
kez 12 bin yıl önce yapıldığı ve kabaca ezilen tahılın suyla
yoğrularak hamurun sıcak taşlar üzerinde sıcak külle pişirildiği
sonucuna varılıyor. İlk mayalı ekmek ise tesadüf sonucu kendi
kendine mayalanmanın ardından keşfediliyor.
- Türkiye'de ekmek için genellikle
buğday kullanılır. Bununla birlikte yörelere göre arpa, çavdar
ve özellikle Karadeniz bölgesinde mısır da kullanılmaktadır.
Ülkemizde tüketilen ev ekmeğini “yufka”, “pide” ve “somun”
olarak üç tipe ayırabiliriz.
- Anadolu' da, özellikle göçebe
köylülerin kullandığı yufka, pişirildikten sonra iyice
kurutulmakta; böylece uzun bir süre muhafaza edilebilmesi mümkün
ol-maktadır. Bir oklava yardımıyla açılan yufka ters yüz
edilerek sac üzerinde pişirilir. Bir diğer ekmek türüyse
pidedir. Fırında pişirilen pide, yuvarlak veya oval formda
yapılır.
- Üzerine susam, çörekotu,
serpilir. Yumurtada sürülebilir. Ramazan aylarının vazgeçilmez
ekmeğidir. Son olarak somun ekmeği gelmektedir. Kepeği bol undan
imal edilen bu tür, daha ziyade ticarî fırınlarda pişirilen
yuvarlak ekmeklerdir. Somun, bugün çoğunlukla kentlerde ince
undan yapılmaktadır ve francala olarak da adlandırılır. Bu
insanlık tarihi kadar eski gıdayı üreten ekmekçilerin kökeninin,
Hz. Âdem’e, yani ilk insana kadar dayandığı rivayet edilir.
-
Evliya Çelebi gezi yazılarını topladığı ünlü eseri
Seyahat-name'sinde, 17. yüzyılda İstanbul'da 999 fırın ve 10.000
ekmekçi olduğundan söz ediyor. Evliya Çelebi, ekmekçi esnafının,
buğdayı Cebrail'in emriyle un haline getiren Hz. Adem'i
kendilerine pir kabul ettikleri, Hz. Muhammed döneminde yaşamış
olan Amr bin Umran'ı da ikinci pirleri olarak gördüklerini
anlatıyor. Osmanlı’da ekmek, fırınlarda, tezgâhta, sokak araları
ve semt pazarlarında, binek arabaları ve küfelerde satılırdı.
Sanayileşmeyle çabuk ve se-ri üretim, geleneksel ekmek yapımını
daha kolay hale getirse bile, kökeninin insanlığın varoluşuna
dek uzandığını, şu atasözümüz ne güzel de betimliyor: “Ağacın
kökü toprak, insanın kökü ekmektir.”
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KÜÇÜK ESNAFI DİPLOMALI YAPALIM AMA;KÜÇÜK
ESNAFI ERİTMEYELİM
- Bir sabah uyandınız. Gözlerinizi ovuşturarak,
pencereden aşağıya bir sepet sarkıttınız. "Bir gazete, iki
ekmek, üç yumurta" dediniz. Bakkalınız siparişlerinizi sepete
koydu ve siz sepeti geri çektiniz. İşte alışıla gelmiş bu tablo
hızlı bir şekilde maziye terk edilmekte.
- Yimpaş bir kaç yıldır bakkal modeli Şok
mağazalarını şehirlerarasına serpiştirmişti. Şimdi ise sırada
Tansas'in açacağı yeni bakkal dükkânlarından alışveriş etme
zamanı geliyor.
- Büyük Firmaların yeni sitarejisi Büyük alışveriş
mağazalarından ziyade, mahalleler arasına serpiştirilmiş bakkal
dükkanları gibi Şok mağazalara, ihtiyaçları var, Nitekim
Çorum’da da ilk örneklerini Yimpaş'ın Eğriderede açmış olduğu
mobilya mağazası ile Metrepol gıda 'nın Buharaevler
Mahallesindeki açmış oldukları yerler.
- Çorumdaki diğer büyük firmalarda da aynı
pazarlama politikasını güdüp küçük bakkal dükkânları kuracaklar.
Bunları Türkiye'de bulunan dev firmalar Kendilerini tanıtan
raporlarda bu hedeflerini yazıyorlar. Artık şehir dışına doğru
kurulan 5 - 10 bin metrekarelik dev hipermarketlerden,
vazgeçilerek milenyum yılının mahalle arasındaki bakkalları
oluyor. Peki buna "Kahraman Bakkal" ne diyor?
- 800 bin bakkalın temsilcisi Türkiye Bakkallar ve
Bayiler Federasyonu Başkanı Bendevi Palandöken ise, "uçak
fabrikası kurması gerekenlerin bakkallığa dönmesi yanlış. Bir
süre sonra sanayiciler de ürettikleri mamulleri satacak bakkal
bulamayınca kendileri zarar görecek" diyor. Kahraman bakkalların
payı şimdilik yüzde 86, Bu pazara Cafer Bey ve Ahmet Bey de
girerse ne olur bilinmez.
- Yabancı ülkelerde lüks eşyaları ve fantazi
hizmetleri daha çok kendi vatandaşları dışında kalanlar için
üretmektedirler. Bizde ise simitçiden hamala, dul kocakarından
kızına kadar insanlarımız lüks tüketime zoranmaktadır. Köylerde
artık çeşmeden su Yerine gazoz içilmektedir. Anormal
reklamlarla, zorlamalarla insanlarımız akli dengesini kaybedecek
noktaya getirilmiştir.
- Hal böyleyken has bel kader bir dükkan açabilmiş
Kahraman Bakkalımızdan bir taraftan Hiper süper Marketler
tarafından işleri % 90 kayba uğratırken bir taraftan da
zeytinin. helvanın, çayın, pirinin, unun hatta hatta büyük bir
fiyasko olan ekmeğin ambalajlı olmamasına rağmen gibi gıda
maddelerinin hijyenik ambalajlı ve firma tarafından fiyatlarının
belirtilirken biz bunu raftan alıp müşteriye veren esnafımıza
diploma zorunluluğu getiriyoruz.
- Çorumda ortalama 600 ile 700 arasında küçük
çaplı bakkal bulunmakta bu bakkalların % 99 zu yalnız çalışmakta
yanında ikinci bir kişiyi besleyememektedir.Hal böyleyken hangi
küçük esnaf yanına bir çırak alıp da onu 3 sene çıraklık 3 sene
kalfalık eğitimine gönderebilecek.
- Birde madalyonun tersine bakalım bazı büyük
imalatçı firmalar ise 60-70 hatta 600 tane çırak çalıştıracak
bunların SSK primlerini de Devlet tarafından yatırılacağı içinde
ucuz işçi sağlanmış olacak bunlar çıraklık dönemini o firmada
tamamladıktan sonra büyük olasılıkla işten çıkarılacaklardır.
- Bugün Türkiye'de herkesin
cevabını arayıp da bulamadığı soru şu olmalıdır?
- - Huzur için son çare nedir?
- Devlet kurumlarının pek çoğu
bünyesel huzursuzlukların içindedir. Bütün kurumlar
bünyelerindeki safrayı atma gücünü kaybetmiştir ve hizmetle
ilişkileri kopmuştur. Alış-veriş piyasasına canlılık getirecek
olan tüketici kesim, marketler sayesinde aşırı "lükse"
özendirilmiştir. Gerçek ihtiyaçların yerini gereksiz harcamalar
almıştır. Enflasyon, sosyal dengeleri etkilemeye başlamıştır.
- Çalışan bir kimsenin sırtına en az dört kişi binmiş,
ürettiği hizmetin tufeyli ortağı haline gelmiştir. İnsanlarımız
üretime göre değil, parazit yaşantıya göre şartlandırılmıştır.
Büyük sermaye kesimleri de gerçek ihtiyacı karşılayacak üretim
yerine fonksiyonu olmayan ticari amaçlara yönelmiş durumdadır.
Vatandaşı buna zorlamaktadır. Herkes varı; yok etmeye
çalışmakta, fakat hiç bir zaman yokları var etmeye çaba
göstermemektedir. Bundan sonra da yokları var etmek için dış
kapılara avuç açılmaktadır.
- Çare, üretilecek şeyleri gerçek
ihtiyaçlara göre seçmektir. Kişisel ve zümre çıkarlarını genel
fayda ile dengelemek ve bunun için gerekli fedakârlığı ön plana
çıkarmak tek şarttır. Önce yönetici kadroların, sonra da
halkımızın bu genel kuralda birleşmeleri zorunludur. Fedakârlığı
sadece başkalarından bekleyip onun sırtına binmek hiç bir şeyi
çözmez... Hükümet küçük esnaf ve sanatkârlar için kesin bir
politika ortaya koymalıdır.
- Ahi Evran'ın torunlarını
geleneksel meslekleri içinde tükenişe terk etmek kantarın
topuzunu kaçırmaya benzer.
- Aşırı tüketime özendirilen
topluma, söylenecek birkaç söz...
- Çare, üretilecek şeyleri gerçek ihtiyaçlara göre seçmektir.
Kişisel ve zümre çıkarlarını genel fayda ile dengelemek ve bunun
için gerekli fedakârlığı ön plana çıkarmak tek şarttır. Önce
yönetici kadroların, sonra da halkımızın bu genel kuralda
birleşmeleri zorunludur. Fedakarlığı sadece başkalarından
bekleyip onun sırtına binmek hiç bir şeyi çözmez...
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GÖTÜRÜ USULDEN BASİT USULE GEÇİŞ
HAKKINDA
- Basit usulde vergilendirmenin uygulanmasına
ilişkim Maliye Bakanlığı'nın 06/12/1998 tarihli ve 23545 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan 215 sayılı Gelir Vergisi Genel
Tebliği'nde yapılan açıklamalar doğrultusunda oda, birlik ve
federasyonlara 7/12/1998 tarihli ve 98/ 94 sayılı Genelgemiz
gönderilmiş idi.
- Bu defa, Maliye Bakanlığı'nın Defterdarlıklara
ve bir örneğini de 21/12/1998 tarihli ve 48833 sayılı iç
Genelgesiyle 215 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yapılan
değişiklikler aşağıda belirtilmiştir. Buna göre:
- 1-Basit usulde vergilendirilecek mükelleflerin
Vergi Usul Kanunu ve 215sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği
hükümlerine göre kullanacakları belgeler (fiş, fatura vs.) ile
zarfların basımı ve dağıtımı Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar
Konfederasyonunca yapılacaktır.
- Gerek bu genelgedeki açık hüküm, gerekse 507
sayılı Kanunun 109'uncu maddesi hükmü gereğince hiçbir
mükellefin odanın veya birliğin veya bir başka kuruluşun bu
belgeleri basma, kullanma veya kullandırma yetkileri yoktur.
Anılan belgelerin şekli, cinsi ve taşımaları gereken özellikler
konusunda Maliye Bakanlığı ile Konfederasyonumuz arasında
mutabakat sağlanmış ve belgelerin basımına Konfederasyonumuzca
başlanmıştır.
- Ancak, uygulamaya çok kısa bir sürenin kalma sı
ve çok sayıda belge basılacak olması gibi nedenlerle, belgelerin
gecikme ve ilgililere iletilmesinden doğabilecek aksamalara
karşı mükelleflerin Ocak ayı içerisinde çok fazla
sıkıştırılmamaları hususunda Maliye Bakanlığı ile görüş birliği
sağlanmıştır. Belgelerin en geç 15 Ocak 1999 tarihine kadar
birliklerimiz ve odalarımız aracılığıyla mükelleflere
ulaştırılması için çalışmalara devam edilmektedir.
- Belgelerin ve zarfların birliklerimize dağıtımı
sırasında her bir belgenin ve zarfın birlikler ve odalarca
mükelleflere satış fiyatı ayrıca Konfederasyonumuzca
bildirilecektir.
- 2- 215 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği' nin
"Mükelleflerin Kayıtlarının Tutulacağı Büroar" başlıklı 3,3
bölümün 21, paragrafındaki "Ancak Defterdarlık ve Birliklerce
uygun görülen mükellefler kayıtlarını kendileri tutabilecektir"
hükmü yüsrülükten kaldırılmış ve bu değişiklikle uygulamaya yeni
geçilmesi de dikkate alınarak isteyen mükelleflerin kayıtlarını
kendilerinin tutmaları mümkün hale gelmiştir. Bu mükellefler de
mutlak suretle Konfederasyonumuzca bastırılmakta olan belgeleri
ve zarfları kullanacaklardır. Bu durumda basit usulde
vergilendirme ile ilgili tüm işlemleri mükellefler kendileri
yapacaklardır. Kayıtlarını kendileri tutan mükellefler,
vergilendirmeyle ilgili işlemlerini kendileri yapabilecekleri
gibi meslek mensubu olsun veya olmasın bu konuda bilgisi olan
herhangi bir kişiye de yaptırabileceklerdir.
- 3- Basit Usulde vergilendirilen ve kayıtları
odamız veya birliklerimizce oluşturacak bürolara tutturacak olan
mükellefler,01,01,1999 tarihinden itibaren faaliyetlerine
ilişkin mal alış ve giderleri ile hasılatlarını gösteren birer
aylık işlemlerine ait belgeleri ayrı torba zarflara konacaklar
ve bu zarfları izleyen ayın 10'una kadar kayıtlarının tutulduğu
bürolarda çalışan personel tarafından mükelleflerin
işyerlerinden alınması gerekiyordu
- 4- Belgelere ilişkin kayıtlar
bilgisayar bulunma yan bürolarda gerekli alt yapıyı
oluşturabilmeleri için 30.6.1999 tarihine kadar listeler halinde
tutulabilecektir. Bu değişiklikle, Tebliğin 3.6 bölümünün
"Mükelleflerden zarf içinde teslim alınan belgeler bürolarda
bilgisayar ortamına kaydedilecektir" hükmüne geçici bir süre
es-neklik kazanmıştır.
- 5- Bürolarda hazırlanan
beyannameler mükellefler vasıtasıyla vergi dairelerine
verilecektir.
- Bu değişikle, Tebliğin 4.2
bölümünün 36. Paragrafındaki: "Gelir, sadece basit usulde tespit
edilen ticari kazançlardan ibaret ise, yıllık beyanname
mükellefin de imzası alındıktan sonra Şubat ayı içende büroda
görevli personel tarafından vergi dairesine verilecek ve ya
gönderilecektir" hükmü beyannamelerin verilmesi ve tahakkuk
eden vergilerin ödenmesi gibi birbirine bağlı ödevlerin
mükellefler tarafından birlikte yerine getirilmesi bürolardaki
iş yoğunluğunu önleyecektir.
- 6- Taksi işleten mükellefler,
taksimetrelerine hâsılat fişi verebilecek cihaz takılıncaya
kadar belge verebilmeleri günlük hâsılatları için gün sonunda
tek bir fatura düzenleyeceklerdir. Bu değişiklikle, Tebliğin 3.1
bölümünün 15. Paragrafındaki "Basit usulde vergilendirilen
mükelleflerin yeni düzenlemeye intibak edebilmeleri ve gerekli
hazırlıkları yapabilmeleri için 01.01.1999 tarihinden 30.06.1999
tarihine kadar belge vermedikleri günlük hasılatları için gün
sonunda tek bir fatura düzenleyecekler" hükmü taksi
işletmeciliğinin özelliğine uygun hale getirilmiştir.
- 7- Bürolarda görevli (bağımlı)
meslek mensubu ( muhasebeci, mali müşavir) çalıştırılmasının
mümkün olmadığı durumlarda, büroya bağlı olmayan meslek
mensuplarının gözetiminde kayıtlar tutulabilecektir.
- Bu değişikliklerle, Tebliğin 3.3
bölümünün 20. Paragrafındaki "Kayıtların tutulacağı bürolarda
yetki almış yeterli sayıda meslek mensubunun çalıştırılması
zorunludur" hükmüne esneklik kazandırılmıştır. Böylece bağımlı
çalışacak meslek mensubu bulundurulması veya çalıştırılması
durumlarında bağımsız faaliyet gösteren meslek mensubunun
gözetiminde de bürolar kayıt işlemini yürütebileceklerdir.
- 8- Basit Usulde vergilendirme
uygulamasıyla ilgili işlemlerini odalarımız veya birliklerimizce
oluşturulacak bürolarda yapılacak olan mükelleflerden hizmet
karşılığı olarak her ay odalarımızca hizmet karşılığı olarak
üyelerimizden tahsil ettikleri meblağın yarısı karşılığında
gelir makbuzu vermek suretiyle tahsil edilebilecektir bunun
dışında herhangi bir ücret alınmayacaktır.
- Bilgilerinizi ve gereğini rica
ederim.
- Hasan ÖZCAN Genel Sekreter
- Derviş GÜNDAY Genel Başkan
-
- YUKARIDA ADI GEÇEN GENELGEDE BAHSİ GEÇEN KANUN MADDELERİ
- 1-TİCARİ KAZANCIN TESPİT EDİLMESİNDE "GÖTÜRÜ
USUL" ESASI KALDIRILARAK YERİNE 01.01.1999 TARİHİNDEN İTİBAREN
GEÇERLİ OLMAK ÜZERE "BASİT USUL" ESASI GETİRİLMİŞTİR.
- Buna göre; Gelir Vergisi
Kanununun 47. Ve 48. Maddelerinde yazılı şartları topluca haiz
olanların kazançları Basit Usulde tespit olunacaktır.
- 2-BASİT USULDE VERGİLENDİRME
SİSTE-MİNE GEÇİLMESİNİN AMACI:
- Yürürlükte bulunan hükümlere göre götürü usule tabi
mükelleflerin ticari işlerinden sağladıkları kazançları Maliye
Bakanlığınca tanzim edilen cetvellerdeki belirtilen iş
nevilerine göre götürü olarak tespit olunmaktadır. Götürü usulde
vergilendirilen mükellefler gerçek kazançları üzerinden vergiye
tabi olmadıklarından, zorunlu olmasına karşın satın aldıkları
mal ve hizmetler karşılığında belge almak için herhangi bir
gayret göstermemektedirler bu nedenle ticari kazancın götürü
usulde tespiti yöntemi kayıt dışı ekonomiyi besler hale
gelmiştir. Buna göre; kayıt dışı ekonominin kontrol altına
alınması, belge düzeninin yerleştirilmesi ve vergilendirmede
gerçek kazancın esas alınmasının sağlanması amacıyla ticari
kazancın götürü usulde tespiti uygulaması kaldırılmıştır. Bu
mükelleflere hiçbir ilave vergi yükü getirilmemiş, ayrıca
ödeyeceklere vergiye de bir üst sınır konulmuştur. Yapılan
düzenlemeler ile kayıt dışı ekonominin engellenmesi ve belge
düzeninin yerleştirilmesi amaçlanmıştır.
- 3-TİCARİ KAZANCIN BASİT USULDE
TESPİT EDİ LEBİLECEK MÜKELLEFLER:
- Gelir Vergisi Kanununun 47. Ve
48. Maddelerinde yazılı genel ve özel şartları 31.12.1998
tarihini itibarıyla taşı-yanların ticari kazançları 01.01.1999
tarihinden itibaren Basit Usulde tespit olunacaktır.
- A-GENEL ŞARTLAR
- 1-Kendi işinde bir fiil çalışmak
veya bulunmak (işyerinde yardımcı işçi ve çırak kullanmak,
seyahat, hastalık, askerlik ve benzeri zaruri ayrılmalar
nedeniyle geçici olarak bir fiil işinin başında bulunamamak bu
şartı bozmaz)
- 2- İşyeri mülkiyetinin iş
sahibine ait olması halinde emsal kira bedeli, kiralanmış olması
halinde ise yıllık kira bedelini toplamı, büyük şehir belediye
sınırları içinde 420 milyon lirayı, diğer yerlerde 300 milyon
lirayı aşmamak.
- 3- Ticari, Zirai veya mesleki faaliyetleri
dolayısıyla gerçek usulde Gelir vergisine tabi olmamak.
- B-ÖZEL ŞERTLER:
- 1- Satın aldıkları malları olduğu gibi veya
işledikten sonra satanların yıllık alımları tutarının 6 milyar
lirayı veya yıllık satışları tutarının 8 milyar lirayı
aşmaması.
- Örneğin: Manavlık faaliyetinde bulunan bir
mükellefin 1998 takvim yılındaki yıllık alış tutarının toplama 5
milyar lira satışları tutarı 7 milyar liradır. Genel şartları
taşımak kaydıyla bu mükellef basit usulde vergilendirmeden
yararlanacaktır. Bu mükellefin bir takvim yılındaki alış
tutarları 6.5 milyar olsaydı bu tutar kanunda belirtilen haddi
aştığından satışları tutarına bakılmaksızın bu usulden
yararlandırılamayacaktır.
- 2- 1 numaralı bentte yazılı oranların dışındaki
işlerde uğraşanların bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş
hâsılatının 3 milyar lirayı örneğin: kullandığı kumaş, iplik,
düğme vb. müşterileri tarafından temin edilen bir terzinin 1998
yılında 2,8 milyar lira hasılat elde etmiştir. Genel şartları
da taşıyan bu mükellef 1998 yılında elde ettiği gayri safi
hasılatı3 milyar lirayı aştığından basit usulden
yararlanabilecektir.
- 3- 1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin
birlikte yapılması halinde yıllık satış tutarı ile hasılatı
toplamının 6 milyar lirayı aşmaması gerekmektedir.
- Örneğin: 1998 takvim yılında tüccar terzi
faaliyetlerini sürdüren bir mükellef kumaş satışından 4 milyar
lira dikiş bedeli olarak ta 2 milyar lira hâsılat elde etmiştir.
Bu mükellefin yıl içinde elde ettiği yıllık satış tutarı ile iş
hâsılat toplamı (2 mil yar+4 milyar) 6 milyar liradır. Bu tutar
Kanunda belirtilen haddi aşmadığından bu terzi diğer şartları
da taşıması kaydıyla basit usulden yararlanabilecektir.
- * Herhangi bir ticari faaliyeti dolayısıyla
işletme defteri veya bilanço esasına göre defter tutan
mükellefler ikinci bir ticari işine ait kazancı basit usulden
tespit edemez.
- 4-BASİT USULDE VERGİLENDİRMEDE BELGE DÜZENİ:
- Basit usulde vergilendirme kapsamına alınan
mükellefler ile bu usulde vergilendirilecek mükellefler
01.01.1999 tarihinden itibaren Vergi Usul Kanunu hükümlerine
göre fatura, perakende satış vesikaları ve diğer belgeleri
düzenlemek ve kullanmak zorundadırlar.
- 5- Basit Usule tabi mükellefler hâsılatları ile
ilgili olarak Vergi Usul Kanununda yazılı vesikaları
kullanacaklardır. Basit Usulde vergilendirilen mükelleflerin
yeni düzenlemeye intibak edebilmeleri ve gerekli hazırlıkları
yapabilmeleri için;
- * 01.01.1999 tarihinde 30.06.1999 tarihine kadar
belge vermedikleri günlük hasılatları gün sonunda tek bir fatura
düzenleyebileceklerdir.
- * Düzenlenen faturanın alıcıyla ilişkin
bilgiler yerine ........... Tarihli toplam hâsılatı ibaresi
yazacaklardır.
- * Satılan emtia veya yapılan hizmet farkları
Katma Değer Vergisi oranlarına tabi ise hasılatın Katma Değer
Vergisi dahil olmak üzere faturada ayrı ayrı toplamlar halinde
gösterilecektir.
- Ancak bu imkânlardan yararlanmak isteyen
mükellefler müşterilerinin istemeleri halinde fatura ve
perakende satış vesikası vermek zorundadır.
- 6- BELGELERİN TEMİNİ:
- Basit usule tabi mükellefler kullanacakları
belgeleri ve zarfları bağlı oldukları oda veya birliklerden
temin edeceklerdir. Belgeler ile zarfların basımı, dağıtımı,
izlenmesi ve kayıtların tutulması işlemlerinin ilgili meslek
teşekküllerince yürütülmesi uygun görülmüştür. Mesleki
teşekküller kimlere hangi belgeleri verdiklerini, hangi
belgelerin kendilerine iade edildiğini mükellef itibariyle
zimmetli kayıtlarında göstereceklerdir.
- Belgeler mesleki teşekküllerce mutlak surette
mükelleflerin kendilerine veya vekil tayin edecekleri şahsa
teslim edecek ve zimmeti yapacaktır.
- 7- MÜKELLEF KAYITLARININ TUTULACAĞI BÜROLAR:
- Mükellef kayıtları öncelikle mesleki yönden
bağlı olunan odalar bünyesinde kurulacak bürolarda tutulacaklar.
- 8- ZARFLARIN DÜZENLENMESİ:
- Basit usule tabi mükellefler üç aylık mal alış
ve giderleri ile hâsılatlarını gösteren belgeleri mesleki
teşekküllerden temin edecekleri torba zarflara koyacaklardır.
- * Mükellefe ait kimlik bilgileri (adı,
soyadı, baba adı, faaliyet türü,nüfus kaydına ilişkin
bilgiler,bağlı olduğu vergi dairesi, vergi kimlik
numarası,bağlı bulunduğu oda ve numarası, ikametgâh ve iş
adresleri ile telefon numaraları ) bir defaya mahsus olmak
üzere verilecektir,daha sonra verilecek zarfların üzerinde
mükellefin sadece adı,soyadı ve vergi kimlik numarası ve imzanın
bulunması yeterli olacaktır.
- 9- BELGELERİN TANZİMİ:
- Basit usulde vergilendirilen mükellefler
01.01.1999 tarihine ilişkin mal alışları ve giderleri ile
hâsılatlarını gösteren üçer aylık işlemlerine ait belgeleri ayrı
torba zarflara konacaktır. Ocak, Şubat, Mart aylarına ait
evrakların konulduğu bu zarflar en geç Nisan ayının 10'a kadar
kayıtlarının tutulduğu büroya verilecektir.
- 10- YAPILAN DENETİMLERDE BELGE ALINMADIĞI VEYA
BELGE VERİLMEDİĞİ TESPİT EDİLEN MÜKELLEFLE İLE İLGİLİ YAPILACAK
İŞLEMLER:
- Yapılan denetimlerde bir takvim yılı içinde iki
defa belge almadığı veya vermediği tespit edilen mükellefler
intibak ettirilen derecelere ait safi kazanç tutarları %50
oranında artırılmak suretiyle bulunan tutar üzerinden
vergilendirilecektir. Yani; mükellefin intibak ettirdiği derece
2 ise 1. Dereceden vergilendirilecektir.
- 11- MUHAFAZA VE İBRAZ YÜKÜMLÜLÜĞÜ:
- Basit usulde vergilendirilen mükelleflerin bir
takvim yılı içinde aldıkları mallara ve hizmetlere ait alış
belgeleri ve yaptıkları giderler ile hâsılat belgeleri
kayıtların tutulduğu bürolarda muhafaza edilecektir. Yıllık
beyanının verilmesinden sonra o yıla ilişkin belgeler muhafaza
edilmek üzere mükelleflere teslim edilecektir. Mükellef
tarafından teslim alınan belgeler ilgili bulundukları yılı takip
eden tarafından teslim alınan belgeler ilgili bulundukları yılı
takip eden takvim yılı başından başlayarak 5 yıl süre ile
muhafaza edeceklerdir.
- 12-VERGİ İADESİ KANUNU YÖNÜNDEN DEĞER- LENDİRME:
- Basit usulde vergilendirilen mükelleflerce
düzenle-nen fatura ve fatura yerine geçen belgeler vergi
iadesinde kullanılabilecektir.
- 13- STOK MALLARIN BEYANI:
- Götürü usulde vergilendirilmekte iken basit
usulde vergilendirme kapsamına alınan mükellefler 01.01.1999
tarihinden itibarıyla mevcut mallarını alış bedelleri ile bu
bedel bilinmiyorsa kendileri tarafından tespit edilecek rayiç
bedelleri ile değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.
- * Mükellefler stoklarında bulunan mallara ait
fatura ve benzeri vesikalarda yüklendikleri Katma Değer
Vergilerini indirim konusu yapabileceklerdir.
- * Basit usulün şartlarına sahip olmakla birlikte
bu usulden yararlanmak istemediklerini yazı ile bildirenler;
- a) Bu talepleri doğrultusunda takip edilen
aybaşlarından veya izleyen takvim yılı başından,
- b) Yeni işe başlayanlar ise işe başlama
tarihinden
- 16- BASİT USULE TABİ MÜKELLEFLERDEN SAHTE VEYA
MUHTEVİYATI İTİBARİYLE YANILTICI BELGE DÜZENLENDİĞİ VEYA
KULLANILDIĞ I TESPİT EDİLENLERİN VERGİLENDİRİLMESİ:
- Yapılan denetimlerde, basit usulde
vergilendirilen mükelleflerden sahte veya muhteviyatı itibarıyla
yanıltıcı belge düzenlendiği veya kullanıldığı tespit edilenler
basit usulden yararlanamazlar, mükellefler bu hususun
kendilerine tebliğ edildiği tarihi takip eden ay başından
itibaren işletme hesabı esasına göre defter tutma suretiyle
gerçek usulde vergilendirileceklerdir.
- 17- GERÇEK USULDE VERGİLENDİRİLMELERİ NEDENİYLE
BİR DAHA BASİT USULDEN YARARLANAMIYACAK OLAN MÜKELLEFLER:
- Herhangi bir şekilde gerçek usulde
vergilendirilecek olanlar veya gerçek usulde vergilendirilen
mükellefler bir daha hiçbir usulden yararlanamayacaklardır.
- * 01.01.1999 tarihinden önce gerçek usulde
vergilendirilmekte iken işini terk eden mükellefler bu tarihten
sonra tekrar işe başlamaları halinde yine gerçek usulde
vergilendirileceklerdir. Bu kişilerin aynı türden iş yapan iş
yapan eş ve çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle basit usulden
yararlanacaklardır.
- 18- BELEDİYE TEŞKİLATI BULUNMAYAN KÖYLERDE
(MÜCAVİR ALAN SINIRLARI HARİÇ) FAALİYETTE BULUNAN MÜKELLEFLER
HAKKINDA YAPILAN İŞLEMLER
- 01.01.1999 - 31.12.2003 tarihleri arasında
belediye teşkilatı bulunmayan köylerde (belediye mücavir alan
sınırları hariç) işyeri bulunan basit usulde tabi mükellefler
Gelir Vergisi Kanununun 103. Maddesinde yazılı tarifenin birinci
gelir dilimi-nin yarısını aşmayan kazançları için beyanname
vermeyeceklerdir. Ancak bu mükellefler üç aylık dönemler
itibarıyla Katma Değer Vergisi beyannamesi vereceklerdir.
- 19- BASİT USULE TABİ MÜKELLEFLERİN
VERGİLENDİRİLECEK KAZANÇLARINA ÜST SINIR GETİRİLMİŞTİR:
- Yapılan düzenleme ile götürü usulden basit usule
geçen mükelleflere ilave vergi yükü getirilmemiş ve 1999,
2000,2001 yılları vergilendirilecek kazançlarına üst sınır konul
muştur.
- Örnek; Ankara ili Keçiören ilçesinde berberlik
faaliyetinde bulunan bir mükellef basit usulde
vergilendirilmektedir, bu mükellef 1999 yılı için 2000 yılı
Şubat ayında vereceği yıllın Gelir Vergisi beyannamesinde 2
milyar lira safi kazanç beyan etmiştir. Mükellef 1999 yılına ait
götürü gayri safi kazancı ise 1,5 milyar liradır. Bu mükellef
1999 yılı için kendi beyanı o-lan 2 milyar lira üzerinden
değil daha düşük götürü safi kazanç tutarı olan 1,5 milyar
lira yerine 1 milyar lira üzerinden vergilendirilecektir.
- 20-BASİT USULE TABİ MÜKELLEFLERİN YANINDA
ÇALIŞANLARIN DURUMU:
- Basit usule tabi mükelleflerin yanında işçi
çalıştırmaları halinde, çalıştırılanların ücretleri diğer
ücretler kapsamında vergilendirilecektir. Kazançları basit
usulde vergilendirilen ticaret erbabı, yanında çalışanların
vergi karnesi almalarını ve karnelerinde yazılı vergilerini
ödemelerini temin etmeye mecburdurlar.
-
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DOĞAL GAZ NEDİR?
- En temiz ve en ucuz yakıt olan doğal gazın
konutlarda kullanılması daha kolay ve daha ekonomik bir kışa
"merhaba" demek anlamına gelirken vatandaş olarak Doğal gazı
tanıyor muyuz, doğal gazın getireceği rahatlıklar nelerdir,
onları biraz inceleyelim;
- Doğal gaz nedir?
- Doğal gaz yeryüzünün alt katmanlarında başta
Metan (CH4) ve Etan (C2H6) olmak üzere çeşitli hidrokarbonlardan
oluşan yanıcı bir gaz karışımıdır. Birincil enerjidir, yani
çıkarıldığı haliyle kullanılabilir. Doğal gaz renksiz ve kokusuz
bir gazdır. Bu sebeple, kullanıcının herhangi bir gaz kaçağını
kolaylıkla fark edebilmesi için gaza koku verici bir madde
eklenir. Verilen doğal gaza, çürük sarımsak kokusu veren THT (Tetra
Hidro Teofen) maddesidir.
- Doğal gazın Kullanım Alanları:
- Doğal gaz, konutlarda ısıtma ve
soğutma, sıcak su elde etme ve pişirmede kullanılırken, küçük
sanayi atölye ve fırınlarda üretim amaçlı olarak kullanılır.
Leblebi, bakır, kiremit ve tuğla imalatlarında da yararlanılacak
doğal gaz, Demiryolu, Karayolu; Hava yolundan yoksun bulunan
Çorum sektörü için de önemli bir enerji kaynağı olacaktır.
- Ayrıca Türkiye'nin elektrik
ihtiyacının küçümsenemeyecek bir kısmı doğal gazla çalışan
santrallerden üretilmektedir. Doğal gazın yanabilmesi için hava
ile yüzde 5 - 15 arasında karışım yapması gerekir. Karışım oranı
bu aralığın altında ya da üstünde olursa doğal gaz yanmaz. En
iyi yanma karışımı yüzde 9 doğal gaz + yüzde 91 havadır. Doğal
gaz havadan daha hafif bir gazdır. Bu yüzden kapalı alanlarda
sızma halinde yukarılarda toplanır. Gazların çoğu zehirlenmeye
yol açabilir. Bu zehirlenmeler Karbon monoksit (CO)'e bağlıdır.
CO kandaki oksijen ile yer değiştirerek kanın vücuda oksijen
taşımasını önler ve böylece vücudun zehirlenme-sine sebep olur.
Doğal gaz karbonmonoksit içermediğinden zehirleyici değildir.
Ancak kapalı bir or-tamda çok miktarda bulunduğu zaman ortamda
oksijen azalacağından boğulmaya sebep olabilir. Bu nedenle doğal
gaz kullanılan ortamların mutla-ka havalandırılması gerekir.
Doğal gaz temiz bir gazdır. Yandığında kül, karbonmonoksit ve
kükürt bileşikleri oluşturmaz ve çevrede asit yağmuruna sebep
olmaz. Yalnızca karbondioksit ve su buharı oluşur. Bunun yanında
azot oksit emisyonu diğer yakıtlara kıyasla daha azdır. Doğal
gazın tutuşma sıcaklığı 650°C'dir.
- DOĞAL GAZIN ÜSTÜNLÜKLERİ
- * Doğal gaz her an için kullanıma hazırdır.
- * Stok yapma, önceden sipariş verme gerektirmez. Doğal gaz
birincil enerji olarak borular ile, taşıma kayıpları, nakliye
termin yeri olmadan ve temel taşıma yollarını meşgul etmeden
kullanıcıya gelir.
- * Doğal gaz uzun süreli bir enerji kaynağıdır. Büyük
rezervlerden, on yıllar ötesine kadar uzanan sağlam anlaşmalarla
emniyete alınmıştır.
- * Doğal gaz depolama yeri gerektirmez, böylece binalarda boş
alanlar elde edilir.
- * Doğal gaz kullanıldıktan sonra ödenir, önceden ödeme
gerektirmez.
- * Bir apartmanda her dairenin ayrı gaz sayacı edinmesi
halinde ne kadar gaz sağlandığı kolaylıkla belirlenir.
- * Doğal gaz ekonomiktir. Zaman ve işgücü tasarrufu sağlanır.
- * Doğal gaz çevre dostudur. Kalıcı atıklar bırakmadan yanar.
- * Doğal gazlı cihazlarda ısı geçişi kısa sürede olur.
- * Doğal gazlı cihazlarda sıcaklık kontrolü çok hassas olarak
yapılır, konfor ve enerji tasarrufu sağlanır.
- * Modern doğal gaz cihazları her türlü ihtiyaca karşılık
verir, sizin isteklerinize göre yerleştirilebilir.
- DOĞAL GAZ KULLANIMININ GETİRDİĞİ
AVANTAJLAR
- * Yanmanın hassas olarak kontrol edilebilmesi için yakıt
kaybını en aza indirir.
- * Uzun zaman dilimi içinde aynı yakıt kalitesi elde
edilebilir.
- * Gaz oluşundan dolayı hava ile çok iyi ve birebir olarak
karışabildiğinden yanma verimi yüksektir.
- * Ön yakıt hazırlama masrafı yoktur.
- * Alev boyu fueloil ve kömüre göre daha kısadır, yanmayı
tamamlamak için gereken zaman da kısadır. Böylece daha küçük
kazanlar kullanılarak maliyet azalır, yerden tasarruf edilir.
- * Katı ve sıvı yakıtlar yanma ürünü olarak kükürt
içerdiğinden, baca gazlarının suyun yoğunlaşma noktasına kadar
soğutulması ve böylece suyun gizli ısısından faydalanılması
imkânı yoktur. Ekonomize ilave edilerek doğal gazın baca
sıcaklığı 56°C'a kadar indirilebilir.
- * Doğal gaz tesisatı ve cihazları düşük basınçla çalıştığı
için LPG tüpleri gibi patlama tehlikesi ve basınçlı parça tesiri
yoktur. Doğal gazda yanma için hava gereksinimi en azdır. Bu
oran kömürde yüzde 20-30, fueloilde yüzde 10-20, doğal gazda ise
yüzde 5-10'dur. Kurum, is gibi atık ürünleri olmadığı için ısı
transfer yüzeyleri temiz kalır. Tesis çok az bakım ve denetleme
gerektirir. Temiz olması ve içerisinde kükürt bulunmamasından
dolayı birçok sanayi sektöründe direkt kullanılabilmesi, hem
sistem veriminin hem de ürünün kalitesinin artmasını sağlar. Ham
petrole alternatif bir yakıt olarak dış kaynaklı enerji
çeşitliliği açısından stratejik bir avantaj sağlar. Verimli bir
yakıt olması sebebiyle hem ekonomiktir hem de enerji tasarrufu
sağlar. Ayrıca boru hatlarıyla kullanıcıya kadar iletildiği için
yakıtın taşınması için gerekli enerjinin tamamından tasarruf
edilir ve karayollarında taşıyıcı araç yükünü azaltır.
- DOĞAL GAZIN KONUTLARDA KULLANIMI
- Doğal gaz gerek ısınmada, gerek sıcak su
temininde, gerekse pişirmede büyük avantajlar sağlıyor.
- Doğal gazla beraber kömür kokusu, is, duman
bitiyor; kömür bitti, tüp kalmadı derdi sona eriyor.
- Konutlarda doğal gaz kullanımı üç grupta
toplanabilir; ısınmada, sıcak su temininde, mutfakta.
- Doğal gazın ısınmada kullanılması; konutlarda,
kömür ya da sıvı yakıtlı soba ile ısınmada, konutun tek noktadan
ısıtılması ve ısı veriminin düşüklüğü enerji israfına neden
olmaktadır. Kömürlü kalorifer kazanlarında yüzde 40-45
düzeyindeki ısı verimi, kazan doğal gaza dönüştüğünde yüzde
70-74'lere çıkmaktadır. Ekonomik ömrünü yitirmiş kazanların
doğal gaza uyumlu kazanlarla yenilenmesi durumunda ise, verim
yüzde 80-85'lere yükselmektedir.
- Doğal gazla çalışan kazanların işletilmesinde
insan faktörü minimuma indiği için kontrolleri son derece
kolaydır. Rasyonel ve dengeli ısınma imkânı sağlanmaktadır.
- Ayrıca doğal gaz cihazları çok fonksiyoneldir.
Bir kombi kat kaloriferi ile hem ısınma hem de sıcak su elde
edilebilmektedir. Bir kalorifer kazanı ile apartmandaki her
daire ortak ısınabileceği gibi, her daire bağımsız da
ısınabilir.
- a) Bağımsız Isınma: Sobalı
binalarda doğal gazla ısınmak için doğal gaz sobaları
kullanılabilir. Çok değişik tip ve kapasitelerde doğal gaz
sobaları mevcuttur. Odanın büyüklüğü, izolasyonu, ısı kaybı ve
benzeri faktörler değerlendirilerek en uygun kapasiteli soba
seçilmelidir. Baca bağlantılı, dış duvar bağlantılı (hermetik)
ve bacasız olmak üzere üç soba türü mevcuttur.
- b) Ortak Isınma: Doğal gaza
henüz geçmeyen apartmanlar genelde kömürlü ya da fueloilli
kalorifer kazanları ile ısınmaktadır. Ekonomik, temiz ve
kullanışlı olması açılarından bu kazanlarda doğal gaz yakılması
çok daha avantajlıdır. Ortak bir kalorifer kazanı ile ısınma
yapıldığında daireler, sıcak su sayacı gibi ek ölçme cihazları
kullanmak suretiyle kazanın girişine takılan sayaçta okunan gaz
giderinden kendilerine düşen miktarı tam olarak pay edebilirler.
Ancak, böyle bir ek masrafa girilmemesi halinde, kömür veya
fueloil kullanmada olduğu gibi yine belli bir takım kıstaslar
(metre-kareye bölmek gibi) kullanılacaktır. Doğal gaz,
radyatörlerde termostatlı vana kullanılması nedeniyle son derece
kontrollü olarak yakılabildiğinden, hem konfor hem de büyük
miktarda yakıt tasarrufu sağlar.
- Önemle üzerinde durulması gereken bir nokta da
genellikle kazan dairelerinin havalandırma, elektrik ve baca
tesisatlarının standartlara uygun olmasıdır. Kullanılmakta olan
kazanların pek çoğu ekonomik ömrünü tamamlamış durumdadır.
- Bunlar dikkate alınarak doğal
gaza geçmeden önce kazan ve kazan dairelerinin yetkili kurum ya
da firmalara bakım ve tamirlerinin yaptırılması, gerekiyorsa
kazan değişimlerinin yapılması verim ve güvenlik açısından çok
önemlidir.
- "Bir düğmeye basın hayatınız değişsin" Doğal
gaz, kömür, linyit, fueloille kıyaslanmayacak oranda pratik ve
temiz bir yakıttır. Doğal gaz, kokusuz, kül ve artığı olmayan
aynı zamanda güvenli bir yakıttır.
- Yapacağınız iş çok basit: Düğmeye basın, doğal
gaz rüyanızı gerçekleştirin.
- DOĞAL GAZLI ISINMA SİSTEMLERİ
- Bireysel Isıtma( Her Dairenin Bağımsız Isınması
):Bireysel ısıtma, kombiler, kat kaloriferleri ile soba ve
şömineler olmak üzere üç kısımdır.
- Kombiler Kombi ısıtma cihazları
şofbenlerde olduğu gibi borulardan gelen suyun ısıtılması ilkesi
üzerine çalışırlar. Kombi cihazları ısıtma ve sıcak su sağlama
amacına yönelik kullanılabilir. Sıcak su kullanımının öncelikli
olduğu kombilerde sıcak su musluğunun açılmasıyla cihazdaki ani
su ısıtıcısı tarafından anında sıcak su temin edilir.
- Kombi cihazları genelde iki farklı ısıl kapasitelidir.
- En çok kullanılan cihazlar
7500-20.000 kcal/h arasındadır. Diğerleri ise 10.000-30.000 kcal/h
arasın-da ayarlanabilen cihazlardır. Kombilerde izolasyonu iyi
yapılmış bir yerleşim yerinde 300-350 m2'lik bir alanı ısıtmak
mümkündür. Kombilerde baca tepmesine ve çekmemesine, aşırı
ısınmalara, alev sönmesine, donmaya ve gaz kaçağına karşı her
türlü önlem alınmıştır.
- Az yer kaplayan ve montajı kolay olan kombiler
sessiz çalışırlar. Kombiler yanma havasının temini yönünden
bacalı, baca fanlı ve hermetik olmak üzere üçe ayrılırlar.
- Bacalı Kombiler: Bacalı
kombilerde yanma odası cihazın bulunduğu ortama açıktır ve yanma
sırasında cihaz, ortamın havasını kullanır. Bacalı kombiler
banyoya, yatak odalarına, apartman boşluğu gibi ortamlara ve
hacmi en az 8 m3'ten az olan yerlere konulamaz. Bacalı
kombilerde yanma sonucu oluşan atık gazlar baca aracılığıyla
dışarı atılır. Hava girişinin şartnamelere uygun olmadığı
yerlerde bu tip cihazların kullanılması can güvenliği açısından
tehlikeli olduğundan, İGDAŞ tarafından gaz açma onayı
verilmemektedir.
- Baca Fanlı Kombiler: Bacanın
yetersiz olduğu durumlarda bu tip cihazlar kullanılabilir.
Yanmış gazlar bir baca fanı ve baca gazı borusu ile pencere veya
atmosfere açık duvardan dışarı atılır. Bacalı kombilerin montaj
mahalleri ile ilgili kısıtlamalar bu cihazlar için de aynen
geçerlidir.
- Hermetik Kombiler: Hermetik
kombilerde bacaya gerek yoktur. Ortamın havasını kullanmadığı
için kısıtlama getirmeden kullanılırlar. Yanma için gerekli
havayı bir fan vasıtasıyla ve özel iç içe geçen iki borudan
oluşan hava akım borusu sayesinde dışarıdan alırlar. Hermetik
kombiler mutlaka dış duvara veya dış duvara yakın bir yere monte
edilmeli ve hava akım borusu atmosfere açık olmalıdır. Apartman
aydınlıklarına bağlanamaz.
- Kat Kaloriferleri: Doğal gazlı
konutlarda kullanılan kat kalorifer kazanları, hem atmosferik
hem de üflemeli brülörlü olabilir. Kat kaloriferleri, kazan
içindeki suyun istenilen sıcaklıkta ısıtılması ve bunun bir
pompa vasıtasıyla radyatörlerde dolaştırılması suretiyle mahal
ısıtma yapan cihazlardır.
- Bu kazanlarla bir veya birkaç
daireyi ısıtmak mümkün olabilmektedir.
- Sobalar: Atmosferik brülörlerin
kullanıldığı sobalar bacalı veya hermetik olarak iki farklı
tiptir. Bacalı sobalar mutlaka bacaya bağlanmalıdır. Baca
bağlantıları kısa tutulmalıdır. Bu sobalar 8 m3'ten küçük
hacimlere yerleştirilmemelidir. Hermetik sobalar ise bacaya
ihtiyaç göstermezler. Dış duvara monte edilen hermetik sobalar
özel bacası sayesinde yanma havasını dışarıdan alıp, baca
gazlarını da dışarıya verirler. Mahal kısıtlaması gerektirmeden
atmosfere bakan herhangi bir duvara monte edilebilir.
- Dış görünüşleri dekoratif olan sobalar,
üzerindeki termostat düğmesi sayesinde ayarladığınız sıcaklığa
uygun olarak çalışırlar. Otomatik ateşle-melidirler. Alev
söndüğünde gazı kesen otomatik emniyet sistemi mevcuttur. 7000
kcal/h kapasiteye kadar piyasada çeşitli güçlerde sobalar
bulunmaktadır.
- Şömineler: Doğal gaz şömineleri
salon, oturma odası gibi geniş alanların ısıtılmasında
kullanılır. Kapasiteleri 5000-7000 kcal/h'dır. Dekoratiftirler.
Termostat kontrolü ile ortamı istediğiniz sıcaklıkta ısıtırlar.
- Sıcak Su: Sıcak su
gereksinimlerinin karşılanmasında da tüp gaz, havagazı, sıvı ya
da katı yakıtlar, elektrikten yararlanma gibi yöntemler
zahmetli, pahalı ve temizlik açısından dezavantajlar içerirler.
Doğal gaz kullanımıyla birlikte bu sorunlar ortadan kalkar.
İstenilen her an kolayca sıcak su elde edilebilir. Hem ısınmayı
hem de sıcak suyu sağlayan kombi kat kaloriferi ile iki iş için
tek cihaz kullanılabilmekte bu da önemli bir yarar
sağlamaktadır. Doğal gazla sıcak su elde etmek için şofben ve
termosifon kullanılabilir. Zamanla sınırlı olmadan sıcak su
verirler. Mutfak Doğal gazın mutfakta kullanımı tüp gaz (LPG) ya
da havagazına göre hem ekonomiktir, hem de sürekliliği vardır.
Örneğin tüp gaz, evde yakıt depolamak anlamına geldiği için
tehlikelidir ve tüp bittiğinde yeni tüp almak gerekir. Doğal gaz
ise temiz, bitme sorunu olmayan, pişirmede güvenle
kullanılabilen bir enerji olarak tercih edilmektedir.
- Merkezi Isıtma: Merkezi sistem,
birden fazla bağımsız bölümün bir kazan dairesinden
ısıtılmasıdır. Genellikle 12 veya daha fazla bağımsız bölüm
içeren binalarda ilk yatırım maliyeti ve tesisatın işletme
şartları açısından tavsiye edilir. Doğal gaz kullanımında
merkezi ısıtma; kazan, brülör, otomatik kontrol, vana, pompa,
baca gibi temel unsurlar-dan oluşan bir sistemdir. Merkezi
ısıtma sistemimizde yakıt ekonomisini sağlamak için, "Otomatik
Kontrol Paneli’nin" tesisatınızda bulunması önerilmektedir.
- Bu panelin kullanılması halinde sisteme
konulacak ekipmanlar (üç veya dört yollu karışım vanası, şönt
pompa, vb.) ilgili kazan imalatçı ve/ ve-ya ithalatçı firmaların
önerileri ve istekleri doğrultusunda kullanılmalıdır.
- Merkezi ısıtma sisteminizin temel unsurlarını
(kazan, brülör, oto kontrol,... vb.) satın alırken üretici firma
ve tesisat uygulayıcılarının, (bayi ve/veya yüklenici taşeron)
yeterliliği çok önemlidir. Sistemin ve sistemde yer alan temel
unsurların; öngörülen işletme, bakım ve koruma talimatlarında
belirtilen şartlarda çalıştırılması, bakımlarının düzenli ve
yetkili kişilerce yapılması cihazlarınızın ömrünü uzatır.
- Merkezi Isıtmadaki Temel
Unsurlar: Kazanlar Kalorifer kazanları malzeme yapılarına göre
dökme dilimli ve çelik olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar.
Kazan seçimi doğal gaza geçişte yöneticinin başını en çok
ağrıtan konudur. Türkiye'den çok daha önce doğal gaz kullanımına
geçmiş Avrupa ülkelerine baktığınız zaman her iki cins kazanın
da uzun yıllardan beri kullanıldığını görmekteyiz. Yurt dışında
her iki cins kazan üretilmekte ve pazar bulabilmektedir. Hatta
Avrupa'da bazı üretici firmalar hem dökme dilimli kazan hem de
çelik kazan üretmekte ve pazarlamaktadırlar. Bu demektir ki her
iki cins kazanın birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları
olmasına rağmen, her ikisi de doğal gaz pazarında kendilerine
yer edinebilmiştir. Daha önce de söylediğimiz gibi doğal gaza
geçiş olayı yalnızca bir kazan değiştirme değildir. Kazanıyla,
brülörüyle, bacasıyla, vanasıyla, otomatik kontrolüyle, emniyet
sistemleriyle, izolasyonuyla, borulamasıyla, pompasıyla komple
bir sistem seçimidir. Bu sistemin en iyi şekilde seçilmesi
gerekir.
- Kazanları malzeme yapılarına
göre iki şekilde gruplandırabiliriz:
- Dökme Dilimli Kazanlar: Dilimli olması nedeniyle
kazan dairesine kolayca taşınabilen ve monte edilebilen, dilim
ilavesi ile kapasitenin arttırılabildiği kazanlardır. Seçim
sırasında ihtiyaca uygun kazan tipi seçme şansı fazladır. Bu tür
kazanlar ithal edildiğinde DIN 1691 ve 4702 normuna, yerli
kazanların da TS 430, 4040 v 4041 (ısıl verim) standardına uygun
olması gerekir.
- Çelik Kazanlar :TS 497, TS 4040, Ts4041 (ısıl
verim, kapasite) standartlarına uygun olmalıdır. Girişi dar olan
kazan dairelerinde, monoblok (tek parça) üretimlerin kazan
dairesine girişi zordur. Montajı yerinde yapılan (parçalı)
ürünlerde, üretici firmanın sağladığı garanti şartları gözden
geçirilmelidir.
- Kazanları, üzerindeki brülör
cinslerine göre de ikiye ayırabiliriz:
- Aşağıdaki açıklamasını yaptığımız brülör
cinsileri hem çelik kazanlara, hem de dökme dilimli kazanlara
tatbik edilebilmektedir.
- Üflemeli Brülörlü Kazanlar: Kazanı değiştirmeden
alternatif yakıt (fuel-oil, motorin, LPG) kullanma şansı vardır.
Dökme dilimli kazanlarda dilim ilavesiyle kapasite
yükseltilmesinde brülör değişimi gerekmeyebilir. Bu tip
brülörlerde yanma ha-vası bir fan vasıtasıyla sağlanır.
- Atmosferik Brülörlü Kazanlar: Bu kazanlar sadece
doğal gaz ve LPG yakarlar. Sıvı yakıtla (fueloil, motorin)
çalışmazlar. Üflemeli brülöre nazaran daha sessiz çalışırlar.
Kapasiteleri sınırlıdır. (maximum 350.000 kcal/h) Bu tip
brülörler kazanla birlikte dizayn edildikleri için kazanla
birlikte satılırlar. Bu sistemde brülör, yanma hücresi ve ba-canın
uyumu çok önemlidir. Atmosferik brülörlü bir kazan seçtiğinizde
uygulayıcı firmaya özellikle mevcut bacanızı incelettiren ve
bacanın uygunluğu konusunda garanti alın.
- Doğal gaz cihazlarının verimli
kullanılması:
- Doğal gaz ile çalışan cihazlar
işletme (çalıştırma) maliyetlerini azaltırlar. Çünkü doğal gaz
diğer yakıtlara oranla en ucuz yakıttır. Enerji verimli
kullanılarak tasarruf edilir. Şirketimiz sizin için
kullandığınız gaz miktarını azaltacak tavsiyeleri vermiştir. Bu
öneriler ev ısıtması, sıcak su ve pişirme için geçerlidir.
- EV ISITMASI:
- * Çatı izolasyonunuz yetersiz ise izolasyonunuzu uygun bir
şekilde yaptırınız. Bu şekilde ısıtma maliyetinizi
azaltabilirsiniz.
- * Sistemlerinize zaman ayarlı termostat monte ettirdiğinizde
gaz tüketiminiz optimize olacaktır.
- * Kapı ve pencere kenarlarındaki boşlukları pencere süngeri
ile kaplayınız.
- * Soba filtrenizi cihazı kullanmaya başladığınız mevsime
girdikten sonra her ay kontrol ediniz, gerekiyorsa değiştiriniz.
- * Termostatınızı, bir günden fazla evden uzak kalacaksanız,
kapatınız.
- * Sıcaklığın içeride kalması için geceleri perdelerinizin
örtülü olması umulmadık enerji tasarrufu sağlar.
- * Soğuk havalarda sıcaklığı içeride tutmak için havaya temas
eden bölgeleri örneğin duvar veya pencere klimalarını
engelleyiniz.
- * Radyatörleri mobilya ve benzeri eşyalar ile
engellemeyiniz, kapatmayınız.
- * Doğal gaz ile çalışan bir soba alacağınız zaman yüksek
verimli olanı tercih ediniz.
- * Sıcak Su Termostatınızı 50°C'ye ayarlayınız. Aşırı sıcak
su sadece fazla enerji tüketmez aynı zamanda insan cildi için
yanık tehlikesi oluşturacağı için sağlıksızdır.
- * Su ısıtma kontrol vanasını "pilot" konumuna getiriniz,
eğer evden bir hafta veya daha fazla uzak kalacaksanız
kapatınız.
- * Eğer sıcak su ısıtıcısı dışarıda, garajda konumlandırılmış
ise su ısıtma yalıtım battaniyesi monte ediniz.
- * Su tasarruf eden duş başlıklarını monte ediniz.
- * Elle bulaşık yıkarken soğuk su ile durulama yapınız.
- * Bulaşık makinenizi tam dolu çalıştırınız.
- * Dışarıda bulunan kaplanmamış sıcak su borularının
yalıtımını yapınız.
- * Yeni bir su ısıtıcısı alırken enerji- verimli gaz modelini
tercih ediniz.
- Ocak veya Fırının Verimli
Kullanılması:
- Eğer pişirme tarifinde
belirtilmiyorsa fırınınıza ön ısıtma yapmayınız. Fırın kapağını
yemek pişirirken açmayınız.
- Üst yakıcı alevini tencere veya
tavanızın boyutu kadar açınız.
- Pişirme başladıktan sonra yavaş yavaş
kaynatınız.
- Zaman ve sıcaklık talimatlarına uyarak
pişiriniz.
- Kullanılmayan ocak brülörlerini (gözlerini)
kapatınız.
- Pişirme esnasında yemek kaplarını kapalı
tutunuz.
- Pişirme ocağını ısınma amaçlı kullanmayınız.
-
KAYNAK: İgdas
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
- ALTIN ÖĞÜTLER
- Bakkal esnafı devamlılıklarını sağlayabilmeleri
için uymak zorunda oldukları piyasa şartlarının başında akıllı
satın alma konusu gelmektedir. Akıllı satın alma yapmanın bir
meziyet sayıldığı piyasalarda satın alma işlemine başlamadan
önce yapılacak hazırlıktan ürün teslimatındaki çalışmalara
kadar tüm aşamalarda bakkallımıza yardımcı olmamak amacıyla
hazırladığımız altın öğütler sayfalarımızın ilkinde pazarlık
teknikleri ve mal alımında dikkat edilecek hususları
bulacaksınız.
- İlerleyen sayılarımızda toptancı firmaların
satışçılardan çeşitli satın alma tekniklerini aktaracağımızı
belirterek pazarlık teknikleri konusunu açıklamaya başlayalım;
- İLK ÖDÜN VEREN OLMAYIN
- Genel pazarlık sonuçları
üzerinde yapılan incelemede ilk ödün verenin sonuçta
kaybettiğini göstermekte. Kilitlenen pazarlıkta taraflardan biri
ödün vermediği sürece ilerleme kaydedebilmek mümkün değildir.
Ödün verme konusunda devlet adamlarından tutunda pek çok
işadamının kullandığı strateji ve taktikler vardır. Bunlardan
bakkallara faydalı olabilecek bazı ipuçlarını şöyle
sıralayabiliriz.
- 1. Satın alma görüşlerine
aklımızdaki en düşük fiyat ve en iyi koşullarla başlayın. Bu
şekilde akılcı ödünlerle uzlaşma ihtimalini yükseltebilirsiniz.
Beklentileriniz yüksek ama gerçekçi olsun. Size mal satmaya
gelen kişinin de aynı şekilde davrandığını varsayın.
- 2. İlk büyük ödünü veren
olmayın. Bunu yaparsanız ortaya malı almak için çok istekli
olduğunuz ve bunun için her tür bedeli ödeyebileceğiniz gibi bir
anlam çıkabilir.
- 3. "Satıcının verdiği ödünleri
bire bir karşıla malıyım" düşüncesiyle tuzağa düşmeyin.
- 4. Karşılıksız ödün vermeyin.
Satın alacağınız mallar için fiyatı yükselmenin karşılığında,
örneğin malı işyerinize getirmelerini talep edin.
- 5. Ödün vermeye istekli
olduğunuzu ilan etmeyin. Fazla miktarda ödün verilen satın
almalarda gereksiz pazarlık konuşmaları sonucu kalite
düşebilmektedir.
- 6. Yanlışları kabul etmeye ve
düzelmeye istekli olun; Hesaplamada veya pazarlığın önemli bir
unsurunu gözden kaçırdığınızda alımı tamamlamadan hatayı
düzeltin. Bakkallar almak istedikleri malın özellikleri hakkında
yaptıkları araştırma ile malın satın alacağı firma yetkilisinin
açıklamaları arasında farklılıklar oluşması halinde soru
sormaktan çekinmemeli, soru sormanın ve cevapların
değerlendirilmesinin de satın almanın temel şartlarından
olduğunu bilerek soru - cevap teknikleri hakkında şunları göz
önünde bulundurun;
- 1. Soruyu doğru olarak
sorduğunuzdan emin olun; bu işlemde yapılan en büyük hata
"anladın mı" tarzında sorular sormaktır. Karşınızdakinin
ihtiyacınızı anlayıp anlamadığını konuşmadan çıkarabilirsiniz.
- 2. Karşı sorulara yanıt vermeden
önce düşünün; "sizi doğru bilgilendirmek isterim" , " rakam
konusunda cevap vermeden önce çizelgeye bakmama izin verin"
türündeki başlangıçlar zaman kazandırır.
- 3. Cevaplarınızı gerekiyorsa
ayrıntılandırın.
- 4.Satıcının tüm sorularını
cevaplamak zorunda değilsiniz, böyle bir durumda kaldığınızda
kesin tavır yerine "Siz bu bilgiyi vermemi beklemiyorsunuz
umarım" türünde bir çıkış noktası hem görüşmeyi devam ettirir ve
satıcı üzerinde etki kurmanızı sağlar.
- GÖRÜŞMENİN PLANLAMASI
- Pazarlığa hazır olun; Satın alma
konusunda başarıya ulaşabilmek için öncelikle kendi
hazırlığınızı tam olarak yapın ihtiyacınız olan malın cinsi,
ödeme planınız, nakliye stok durumu gibi konuları öncelikle
kendi çalışmalarınızda tamamlamış olun.
- Oyun planınızı yapın, işyerinize
mal almak üzere yaptığınız görüşmelerde, iş yerinizin
çıkarlarını en üst seviyede korunması gerektiği için görüşme
sırasında stratejinizin, sonuç almanızda önemli bir rol
oynayacağını unutmayın.
- SEKİZ ÖNEMLİ KARAR ÜZERİNDE
ISRARCI OLUN
- Piyasada yapılan alım satım
işlemlerinde esnafın aşağıdaki 8 soruya olumlu cevap alındığı
durumlarda satışın gerçekleşmediğini ortaya koymuştur. Siz
kafanızda bu soruların hepsini olumlu cevaplamadan mal alımına
girmeyin;
- - Satıcıyı görmeli miyim?
Randevu almış veya randevu vermişseniz bu soru zaten olumlu
yanıt alınmış demektir.
- - Satıcıyı dinlemeli miyim?
Satın amacı olarak malı satan kişiye konuşma sırasında
isteklerinizi, beklentilerini aktarın. Sadece satıcıyı dinlemek
alımlar sırasında hata yapmanıza neden olabilir. Unutmayın ki
siz iyi şartlarda mal almak istersiniz satıcıda iyi şartlarda
mal satmak isteyecektir.
- - Önerilen faydalara ihtiyacım
var mı? Satın alacağınız malın yanı sıra size önerilen faydalara
ihtiyacınız olup olmadığını belirleyin. Örneğin deterjan alımı
sırasında size yanında verilmesi önerilen peçete, kâğıt havlu
vb. mallara itibar etmeyin.
- - Önerilen ürün / hizmet
ihtiyacını karşılayacak mı? İhtiyacınız olan satın alma
motiflerini tam belirleyin. Unutmayın ki bir çok ihtiyacınızı
aynı yerden alarak ekonomik avantajlar elde edilebilirken her
ihtiyacı farklı yerden veya eksik almak iş yerinizi zor duruma
sokabilirsiniz.
- - En iyi kaynak bu kişi
/firmamı? Bu sorunun altındaki gerçek piyasayı tam olarak
araştırıp araştırmadığınızı tespit etmektir. İyi kaynak TSE, ISO
gibi dünyaca kabul edilebilir kalite belgesine sahip, hesaplı,
stoku bulunan, diğer hizmetleri tam olarak verebilen satıcı
firmalardan oluşmaktadır.
- - Fiyat uygun mu? Satın almaya
başlamadan önce yapacağınız araştırma, alınacak ürün hakkında
kaliteden, çeşide kadar birçok bilgiye sahip olmanızı sağlarken
fiyat konusunda da bir fikir verecektir. Unutmayın ki her ucuz
mal ekonomik mal olmayabilir.
- - Almalı mıyım? Gerek piyasa
hareketlerinden gerekse tüketici eğilimlerinden oluşan
zıplamalardan etkilenecek, kısa süreli moda olabilen ürünlerden
birine takılıp kalmak, mal demode olunca deponuzda fuzuli yer
kaplamaktan ve gereksiz harcama ve başka yatırımlarınızı
ertelemeden öteye gitmez.
-
-
Şimdi mi almalıyım? Satın alacağınız malın ileri günlerde
fiyatının düşüp düşmeyeceğine emin olun. Fiyatının düşme
olasılığı varsa beklemek avantajlı olabilir. epinize sağlıklı ve
bol kazançlı günler dileğimizle.
-
|
-
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- STRES
- Çağımızın en önemli hastalığı olarak görülen stres,
sıkıntı, zorlama ve dayanma gücünün azalması olarak tanımlanmaktadır.
- Endüstriyel toplumlarda yaşayan
insanlar, hızlı kentleşme ve buna bağlı olarak gürültünün artması,
kalabalıklaşma, hızla çekişen yaşama şartları Trafik sorunu ve
benzerleri durumunda sıkça karşılaşmaktadırlar.
- Çalışamayan bireyi strese sokan öğelerin ilk
sıralarında yer almaktadır. Makine ile doğrudan ya da dolayalı ilgili
işçiden yöneticiye kadar herkes stresten payını almaktadır. Bunlardan
birkaçını sıralayacak olursak vardiyalı çalışma, işten çıkartılma
tehlikesi, hiyerarşik yapı, aşırı bürokrasi ve monotonluk sayılabilir.
- İşyerinde stresi gidermenin yolunu
Amerikalı Dr. Coleman şu sözlerle belirtmektedir. "Kendine saygı,
tatmin ve parasal güvencenin yanı sıra yapılan iş entelektüel ve
fiziki açıdan doyurucu olmalıdır"
- Batıda yapılan araştırmaya göre stres
kaynaklı intiharlar yoğunluk sırasına göre en çok Genel Müdürler,
İşçiler ve Memurlar arasında görülmektedir. İntihar yüzdesi en düşük
olduğu gruplar arasında ise, muhasebeciler, yüksek bürokratlar
menajerler ve doktorlar şeklinde sıralanmaktadır.
- Manchester Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Enstitüsü
tarafından gerçekleştirilen bir incelemede, çeşitli mesleklerde
yaşanılan stres değerlendirildiğinde, en stresli işin madencilik
olduğu, bunu polis ve gardiyanlardan sonra inşaat işçiliğinin takip
ettiği belirlenmiştir.
- Stresli bir yaşam, insanın duygusal gerginlik
hissedilmesine, toplumla bütünleşmeme ve uyumsuz kişilik sergilemesine
neden olmak tadır. Uzmanlara göre, stresin tırmanma süreci şöyledir.
"Sürekli telaş içinde olmak, espri anlayışını yitirmek, karar almak ve
alınan kararlara bağlı kalmakta güçlük çekmek, giderek sabırsız olmak,
unutkanlık, gerilim, alınganlık, kolay incinebilirlik, sürekli kusur
bulmak ve başkalarını eleştirmek, bir yere kurulup oturmaktan mutsuz
olmak, kendi sorunlarından ötürü başkalarını dinlememek" İnsanlarca
strese neden olan faktörlerin tam bir listesini yapmak olanaksızdır!
- Stresli ortaya çıkartan olaylardan aşağıda yer verilen
unsurlar 100 puan üzerinden değerlendirildiğinde sıralama şöyledir:
- Boşanma ................................................... 73
- Evli olduğu halde ayrı yaşama ...................65
- Cezaevine girmek ......................................63
- Aileden birinin vefatı .................................. 63
- Önemli bir hastalık atlatmak ...................... 53
- Evlenme .....................................................60
- İşten çıkartılma ........................................... 47
- Sevgilinizle yeniden barışma ......................45
- Emekliliğe ayrılma ...................................... 45
- Hamilelik .....................................................40
- Cinsel sorunlar ...........................................39
- Yeni bir iş kurma .........................................39
- Maddi durumu bozulma ..............................38
- Yakın bir arkadaşının ölümü .......................37
- İş değiştirme ...............................................36
- Sevdiğinizle yaşadığınız sorunlar ..............35
- Büyük miktarda borca girme ...................... 31
- Kariyerinizde değişiklik ...............................29
- Çocuklardan birinin evi terk etmesi ............29
- Eşin işi bırakması veya değiştirmesi ..........26
- Okula başlamak veya bırakmak .................26
- İşte yaşanan sorunlar .................................23
- Ev değiştirme .............................................20
- Okul değiştirme ..........................................20
- Hobilerin değişmesi ....................................19
- STRESSİZ YAŞAM İÇİN 50 ÖNERİ
- Mutlu ve stressiz yaşayabilmenin yolları Lavnium özel
sağlık bülteninde şu 50 mad dede toplanmıştır.
- -Her gün üç kişiye kompliman yapın.
- -Buz kalıplarını boş olarak buzluğa koymayın
- -Sevdiklerinizin doğum günlerini hatırlayın.
- -Her bahar çiçek dikin.
- -Pahalı araba kullanmayın ama eviniz satın, alabileceğiniz en iyi
ev olsun.
- -Hiçbir zaman okumazsanız bile iyi kitaplar satın alın.
- -3 tane güzel fıkra öğrenin
- -Ortada neden yokken şampanya için
- -İşin üçkâğıdını öğrenmekle zaman kaybetmek yerine işi öğrenin.
- -Başkalarını suçlamayın, her anın sorumluluğu üstlenin.
- -Sevdiklerinize küçük hediyelerle sürpriz yapın.
- -Sigara içmeyin.
- -Yılda en az bir kere güneşin batışını izleyin.
- -İnsanların isimlerini hatırlayın.
- -Çocuklarla oyun oynarken onların kazanma-sına izin verin.
- -Olumsuz insanlardan uzak durun.
- -İnsanlara ikinci bir şans daha verin ama üçüncü şans asla.
- -Her gün sekiz bardak su için.
- -Pahalı kıyafetler, pahalı ayakkabılar giyin ama hepsini
ucuzluktan alın.
- -Sevdiğinize çiçek yollayın. Bir sebep bulmak için sonra
düşünürsünüz.
- -Bilmiyorum demekten korkmayın.
- -Duş yaparken şarkı söyleyin.
- -Yemek kötü diye garsona bahşiş vermezlik etmeyin. Çünkü yemeği o
pişirmedi.
- -Ailenize yangın tatbikatı yapın. Bir yangın çıktığında herkesin
ne yapması gerektiğinden emin olun.
- -Sabahları işinize geldiğinizde söyleyeceğini ilk şeyin herkesin
gününün aydınlatan bir şey olmasına dikkat edin.
- -Seyahate çıktığınız zaman çantanıza ev adresinizi, telefonunuzu,
kan grubunuzu bir yakınınızın telefon numarasını ve hangi otelde
kaldığınızı belirten bir not koyun.
- -Çözülebilecek bir şeyi asla kesmeyin.
- -Çocuklarınıza her şeyin en iyisini vermeye uğraşın,
verebileceğinizin en iyisini vermeye çalışın.
- -Computar kullanmayı öğrenin.
- -İyi bir sözlük alın.
- -Sosisin ve sucuğun nasıl yapıldığını asla seyretmeyin.
- -En sevdiğiniz kitabı bir daha okuyun
- -Zaman ve kelimeleri dikkatsizce kullanmayın. Yeniden elde
edemezsiniz.
- -Unutmayın, bir insanın manevi olarak en büyük ihtiyacı onura
edilmektir.
- -Ödünç aldığınız arabanın deposunu doldurup geri verin.
- -Yaşayan her şeye saygı gösterin.
- -Havaalanına birisini karşılamaya gitmeden önce telefon edip rötar
olup olmadığını öğrenin.
- -İlk intiba için ikinci bir şansınız olmaz. Onun için hazırlıklı
olun.
- -Çocuğunuzun yarışmalarına ve müsamerelerine mutlaka gidin
- -Yaşadığının anın keyfini daha sonra olacakları düşünerek
kaçırmayın.
- -Kendinizden akıllı insanları işe alın.
- -Arada bir annenize telefon edin.
- -Okul servis arabalarındaki çocuklara el sallayın.
- -Başkalarının zamanına değer verin.
- -Randevunuza 10 dakikadan fazla geç kalacaksanız mutlaka haber
verin.
- -Hayatın adil olabileceğini düşünmeyin.
- -Bir yıl boyunca yarım saat erken uyanın. Yaşamınıza bir hafta
ekleyin.
- -Davetiyelerdeki LCV'lere cevap verin.
- -Evinizde mutlaka yedek araba anahtarı bulundurun.
-
-Saatinizi beş dakika ileride tutun.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DEVEKUŞU
- Çorum’umuzun ekonomisine katkılar sağlayacağına
inanarak devekuşu yetiştiriciliğine başlayan bir firmamız
girişimlerinden dolayı kutlar hayırlı ve yararlı olmasını temenni
edem. Tavuk sektöründen yaşanan krizin ve atıl durumda bulunan tavuk
çiftliklerinin aktif duruma geçirmek isteyen iş adamlarımıza, dolası
ile Çorum'umuza yeni bir iş sahası yeni bir gelir kapısı olarak;
Şehrimizin ilk defa tanışmış olduğu devekuşunu biraz tanımaya
çalışalım:
- Anavatanı Güney Afrika olan DEVE-
KUŞLARI yüzyıllar boyunca tüylerinden süs malzemeleri ve derisinden
eski çağlarda asker üniforması yapımında kullanılırmış.
Devekuşları uçamayan kuşlar ailesine
girmektedir. Bu kuşlar koşu kuşu olarak tanın maktadır. Devekuşlarının
5 çeşit ırkı bulunmaktadır. İlk devekuşu çiftliği 1869 yılında Arthur
Douglas tarafından Güney Afrika'da kurulmuştur. Devekuşu üretimi 1989
yılına kadar Güney Afrika'nın tekelindeydi. Ancak Namibya'nın
bağımsızlığını kazanmasından sonra diğer ülkeler tarafından da
üretimine başlanan lezzetli bir etinin olduğu söylenen devekuşundan
sucuk, salam, sosislerinin yaygın bir tüketimine sahiptir. Yaşayan en
büyük kuş türü olan devekuşları yumurta çıkımından 12 aya kadar
erkeklerinin yetişkin ağırlığı olan 100-110 Kg.,dişisinin ise
90-100 Kg. ağırlığına ulaştığı söylenmektedir. Uçma yeteneğine sahip
olmamasına rağmen saatte 60-70 Km. hıza ulaşabilen çok güçlü bir ayak
yapısına sahiptirler. Doğal ortamları olan Afrika'da (+50) (-20) a
varan iklim şartlarına uyum sağlayan devekuşları bunun yanı sıra
Kanada, Norveç, İsveç gibi soğuk iklimleri bulunan ülkelerde de
yaşamaktadır. Doğal ortamında 16-20 yumurta yapan devekuşları
çiftliklerde 70-80 yumurtaya çıkabilmektedir.
- Bakımları oldukça kolay olan devekuşlarının günlük
yem tüketimi ilk altı aya kadar 1 Kg., altı aydan sonra ise 1.5-2
Kg. civarındadır.
- Otçul hayvan olan devekuşu yoncayı çok sevmesine
rağmen mısır ve diğer tahıl ve diğer yeşil sebzelerle de
beslenebilmektedir. Devekuşu gübresinin kokusu yoktur. üç aylık
palazlık döneminden sonra hastalık riski yok denecek kadar azdır.
- Bir devekuşunun ömrü ortalama 55-60 yıldır. Bu
hayvanların gagaları 13 cm. olup ağızlarında dişleri yoktur. Hem et,
hem ot (meyve, Bitki tohumları, sulu bitkiler, çalı yaprakları vb.)
yerler. Ayrıca katı yiyeceklerin sindirimi kolaylaştırmak için günde
yaklaşık olarak 1.5 Kg. taş yutarlar.
- Su ihtiyaçlarını zaman zaman sulu
bitkilerden, meyvelerden sağlayan bu derece az suyla yaşayabilen
devekuşları susuzluğa uzun zaman dayanabilirler. Devekuşu eti etlerin
en lezzetlisidir. %100 kırmızı et özelliğine sahiptir. Renk ve tat
olarak sığır etine benzerlik göstermektedir. Devekuşu etinde % 0.3
oranında yağ bulunurken, buna karşılık dana, kuzu ve tavuğun en yağsız
yerinde % 3 oranında yağ bulunmaktadır. (Aşağıdaki levhada
gösterilmiştir.)
- Bazı değerleri böyleyken birazda
yumurtasından bahsedelim. Devekuşları iki yaşından itibaren cinsel
olgunluğa erişirler ve 22 aylık olunca yumurta vermeye başlarlar
ortalama 70- 80 yumurta alınır ancak bunların 45 - 50 âdeti döllüdür.
Bu yumurtalarında yaklaşık değerleri 120 - 140 $ dır. Buna karşılık
devekuşu yumurtası 24 adet tavuk yumurtasına eş değer olup bir
yumurtadan 18 kişilik omlet yapılabilmektedir.
-
Kaynak: DENİZLİ HAY.ÜRETİM PAZ.SAN.TİC.AŞ KİTAPCIĞI
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KAHRAMAN MAHALLE BAKKALLARIMIZ
- Maalesef artık, kahraman mahalle
bakkallarımız, büyük marketlere karşı değil. Çünkü bu savaşı marketler
kendi lehlerine çevirdiler.
- Çorum halkı tercihini büyük
marketlerden yana kullanınca, cefakâr ve vefakâr mahalle bakkalları
yenilgiyi kabullendi.
- Mahalle bakkallarının hepimizin
üzerinde kuvvetli bir etkisi olduğu kesindir. Ancak alış veriş
sektöründe son yılarda yaşayan yoğun gelişmeler, büyük marketlerin
gelişmelerini ve güçlenmelerini sağladı.
- Yıllarca mahalle bakkalından veresiye
alış veriş yapan insanlar, alış verişin yanına birde lüks seçme
zevkini ve visa, master kart gibi kolaylıklar eklenince büyük
marketleri tercih etmeye başladı işte bu yüzden büyük marketlerin aile
yapımıza büyük bir etki yaptığını söyleyebiliriz. Çok yakın bir zamana
kadar aile yapısına ve yaşam tarzına göre kapıcının, aile reisinin
veya ev hanımının yahut da çocukların yaptığı köşe başı bakkal alış
verişi tarihe karışıyor. Bu gelişmeler sonucunda tüm aile fertleri
birlikte ve seçerek hatta kıyaslayarak alış veriş etme şansı doğdu. Bu
arada ilişkiler de kişisel olmaktan çıkarak, daha genel bir hale
dönüştü. Mahallenin veya yan apartmanın dedikodusunu artık
bakkallardan öğrenmek mümkün değil. Veresiye alış veriş etmekte artık
olanaksız hale gelmiştir. Paranız yetişmediğinde; "Ziyanı yok çocukla
gönderirsin veya sonra bırakırsın" diyebilen vefakâr bakkalları zaman
sonrada yok olduğunu göreceksiniz. İşte bu yüzden yıllar önce değerli
tiyatro sanatçısı Ferhan ŞENSOY'UN sahneye koyup oynadığı " Kahraman
bakkal, süper markete karşı" isimli tiyatro eserinin önemi çok büyük
10-11 yıl önce sahneye konan bu oyun, bakkallar için gelen büyük
tehlikenin ilk habercisi idi.
- Artık bugün bakkalların marketlere,
süper marketlere, hipermarketlere karşı koyacak güçleri
bulunmamaktadır.
- Aileler tercihini yaptı. Marketler
"Ailece yapılan alış veriş mekânları" oldu artık. Aile fertlerinin
daha fazla konuyu ve zamanı paylaşmasını sağlayabilen büyük gıda
mağazaları da, çocuklarında "tüketici taleplerini kamçılayarak" ailede
yeni istekler doğmasına neden oluyor. Promosyon ürünleri ile
zenginleştirilen satış ve pazarlama yöntemleri, herkesin vazgeçilmez
tutkusu olmaya başladı son zamanlarda. Ama gerçek o ki, sporla,
müzikle, edebiyatla ilgilenmeyen, sosyal ilişkileri zayıf kalan," özel
hobileri fazla gelişmemiş bir toplumda büyük gıda ve alışveriş iş
yerleri sosyal ve kültürel faaliyet açısından bu boşluğu dolduruyor
galiba.
- Bu mekânlarda belki de evde eksik olan
aile içi diyalog bile olumlu hale dönüşebiliyor artık. İşte tüm
açılardan büyük market ve alışveriş merkezlerinin Türk aile yapısına
ne kadar önemli katkılar yapabildiğini görebiliyoruz. Bu açıdan
değerlendirdiğimizde, bakkalların büyük iş merkezlerine nasıl yenik
düştüklerinin sebebini anlıya biliyoruz.
- Görünen köy kılavuz istemiyor artık.
"Sermaye ve yenilikler" her zaman olduğu gibi galip geldi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AYNASI İŞTİR KİŞİNİN LAFINA BAKILMAZ
- Öylesine güzel ve köklü bir vatanın
evlatlarıyız ki ne kadar şükür etsek azdır. Bu cennet vatanın her
köşesi ayrı bir güzel Doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle
bulunmaz bir cennettir.
- Malum herkes kendi ilini, ilçesini,
köyünü çok sever ve doğru olanda budur. Ancak ben konuyu kendi
memleketime Çoruma getireceğim.
- Geçmiş yıllarda birçok sıkıntılar
yaşadık, fakirlik yaşadık, geride kalmışlık yaşadık ama hiç bir zaman
isyan eden olmadık ve olmayız da. Çünkü "Vatan sevgisi imandandır.
"hadisi şerifine gönülden inanmış, gönül erleriyle dolu bir şehirdir
Çorum. Ta ezelden bu böyle gelmiş ve böyle de gidecektir.
- Her nimetin bir külfeti vardır,
bunlarında sabırla, sevgiyle hoşgörüyle ve vatan sevgimizle
hallederiz Eyvelallah!.
- Çünkü vatanı olmayanın dini, dili,
namusu tehlikededir. Üzerinde yaşadığımız Vatanımızı, şehrimizi,
köyümüzü sevelim, sahip çıkalım ve yaban ellere çiğnetmeden
birbirimizle barışık yaşayalım. Kimselerin kaşının üstünde ki karaya,
soğanı sarımsağı saymaya gerek yok, Gerçek Çorumlu gibi çalışıp kendi
yağımızla kavrulup, şahlanışımızı her alanda kendimiz yapacağız başka
yolu yok.
- Çoğu insan kendi şehrini candan sever.
Ona tutkuyla bağlıdır.
- Başka bir şehre ya da yere değişmez
kendi şehrini. Çeşitli sebeplerle başka yerlere göçse de başka yerleri
de yurt tutsa, kendi doğduğu şehir yani memleketi bir başkadır
gözünde.
- Onunla ilgili her haberle ilgilenir,
her resme doya doya bakar; birçok kez. Oradan gelenleri hasretle
kucaklar, oraya gidenleri bir başka uğurlar insan.
- Gurbetteki insan bir başka gözle bakar
şehrine, daha çok sahip çıkar belki.
- Şehirde yaşayanlar o an için onun
kıymetini bilmezler belki.
- Sabahlarını, yaz akşamlarını, tozlu
sokaklarını, kalabalık çarşılarını, caddelerini, yollarını ve diğer
nice özelliklerini hiç bilmeden yaşarlar. Şehrini seven insan için
yaşadıkları şehir kayıp değildir. Tozuna, toprağına, çamuruna, daha
duyarlı olur şehrine.
- Şehirleri insanlar idare eder. İster
seçilmiş ister atanmış.
- Onlarında şehri sevmeleri gerekir.
Candan, canı gönülden!
- Bu sevgi hem borçtur üzerlerine.
- Çünkü ya devlet ya da bu millet görev
vermiştir kendilerine şehri sevsinler güzelleştirsinler diye. Onların
görevi çok zordur. Kendilerini düşünmeden hizmet etmeleri gerekir
şehre ve şehirde yaşayanlara. Hizmet edeni şehirlerde sever
yaşayanları da.
Bu yüzden çok çalışmalı, her zaman neşeli güler yüzlü olmalı,
zorluklarla yorulmamalı, kimseye tepeden bakmamalı, üretmeli, her
zaman şehri ve yaşayan insanlarını düşünmeli, klasik söylemler ve günü
birlik bildik politikalarla vakit geçirmemeli şehri yönetenler. İster
seçilmiş ister atanmış olsun.
- Yoksa şehir ve insanı yapılanları
unutmaz. İster iyi ister kötü olsun. Bakmışsınız bir gün hiç umulmayan
bir insan sizden büyük fil var deyiverir. Atandım yâda seçildim diyen
burnu bir karış havada yöneticiye. Güzel sözler söylemiş atalar? ”
aynası iştir kişinin lafına bakılmaz?” Bu yüzden söylemek ya da
gazetelere çıkmak kurtarmaz insanı. Şehrin insanı yapılanlara bakar ve
notunu verir ve oyunu ona göre yönlendirir. Ben şehrimi seviyorum ve
şehri yönetenlerden de bu sevgiyi bekliyorum. Kendilerine karşı değil
şehre, şehrimize karşı...
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR OYUNUN BİTİŞİ, BAŞKA BİR OYUNUN BAŞLANGICI DEĞİL Mİ?
- Hayalleri var insanların. Kimisi ne
istediğini bilen, kimisi bilmeyen. Kimisi sevdiği için kurar
hayalleri; kimisi hayal kurar, yıkmak için hayalleri.
- Sevgileri var insanların. Kimisi ne
sevdiğini bilen, kimisi bilmeyen. Kimisi sever birilerini, sevgi nedir
bildiği için; kimisi birilerine sevdiğini söyler, yıkmak için
sevgileri.
- Hayaller ve sevgiler? Bazen biri
birinden ayrılmayan ikili, bazen biri birinin panzehiri. Sevgililer
hayal kurmayı sever aslında masumca. Çoğu zaman olmadık hayaller yıkar
sevgileri acımasızca. Bazıları bilir hayaller gerçek değildir.
Bazıları farkında değildir; hayal nedir, gerçek nedir?
- Büyük adam olma hayali ile kalkıp,
Gurbet'e giden aşk çocukları var. Memleketinden onun için gözlerinden
aşk damlacıkları yuvarlayan bir yüreği unutup başka bir ufka, başka
bir kalbe yelken açan aşk(cık) çocukları var. Sevmeyi oyun zanneden ve
her seferinde kaybeden aşk garibesi insanlar. Hiç sevmeyi
öğrenemeyecek garip kalplere çobanlık yapan insanlar?
- 22 Temmuz günü yapılacak
milletvekilliği seçimleriyle ilgili olarak aday listeleri açıklandı.
- Bu listeler henüz kesin değil
tabi.Yerlerini beğenmeyip istifa edenler olabilecek belki.ama öyle
veya böyle Seçim takvimi işliyor sizin anlayacağınız.?Kırılan kalpler,
yıkılan umutlar?
- Bir oyunun bitişi, başka bir oyunun
başlangıcı değil mi yani?? Felsefesi bu ve buna yakın insanlar
tanıdım. Bazısı ne yaptığının farkında değil; bazısının, yıkılan
sevgiler umurunda değil.
- Bir dünya istiyorum?..içinde şunlar
şunlar olsun? Diye cümleler kurmayacağım bu satırlarda. Nasıl olsa
yalan limitini dolduracak bir aşk çocuğu her asırda olacak. Nasıl olsa
gurbet'e adam olmaya giden birinin ardından, her şehirde bir ayrılık
türküsü yakan bulunacak.
- Birileri ağlayacak, birileri
aldatacak. Birileri bu satırlarda okuduğu bu mektubu, yazıyı
algılayacak. Ve bu mektubun sahipleri bir anlığına olsun donup
kalacak. Birileri gurbet'te aşk başkadır? Şarkıları mırıldanacak. Kimi
öfkesini yutacak, kimi pişmanlık duyacak. Ve bu cümlelerin sonuna,
sonu olmadığı için bir nokta hiçbir zaman konmayacak. O yüzden
Memleketimizin ve insanlığımızın kıymetini bilelim.
- Birileri kurallar uydurup insanların
önüne sunuyorlar. Hayat ve yaşamak nedir acaba? Sadece doğmak ve
nefes almak mı? Hiç düşünmeden gelmişiz gideceğiz deyip tüm nimetleri
düşünmeden ayrımsız kabullenmek mi? Hani derler ya "üzümünü ye bağını
sorma" misali sadece üzüme mi aldanıyoruz.
- Her başlangıcın bir sonu mutlaka
vardır. Bunu herkes bilir. Demek ki aldandığımız ve Ahir etimizi feda
ettiğimiz dünyanın da bir sonu mutlaka olur. Ama insana yarınlar hiç
bitmiyor gibi geliyor. Kendisini Çınar ağacı falan mı sanıyor ki?
- Ama çınar ağacıda asırlar geçse de bir
gün kuruyacak. Demek ki her şeyin bir sonu var.
- Her son bir başlangıç derler. Bunun
başlangıcı neresi. Çocuğun doğması mı? Ya da vadesi gelince canlının
hayata veda etmesi mi? Kıyısından, köşesinden tutunmaya çalıştığımız
bu hayatta herkes birilerinin özgürlüğünü, vatandaşlık haklarını
kısıtlamak için uğraş veriyor. Özgürlüğü o veya bu şekilde kısıtlanmış
herhangi biri, başka birinin özgürlüğünü, haklarını; o başka biri, bir
başkasının özgürlüğünü; o başkası, bir başkasının özgürlüğünü
kısıtlamaya çalışıyor. Bu zincir günden güne kendisine yeni halkalar
ekleyerek büyüyüp gidiyor.
- Birileri kurallar uydurup insanların
önüne sunuyorlar hayat, diye. Hak, Hukuk, vatandaşlık hakkı, Özgürlük,
diye bağıranlar bir bakmışsınız ki bir takım çizgiler edinmişler
kendilerince ve o çizgilerin dışına çıkanları lanetli kılmışlar. Duyar
gibiyim şu an hop hop!
- Tamam, da nereye kadar özgürlük, nereye kadar kuralsızlık, nereye
kadar vatandaşlık haklarınız. Diyenleri. Anlatmaya çabaladığım
kuralsızlık değil. Evet, kurallarımız olmalı; lâkin bu kurallar
insanların bozup pisleterek önümüze sundukları kurallar olmamalı. Asıl
olan kurallar, kendimizi tâbî hissetmemiz gereken kurallar, Tanrı’nın
kuralları olmalı öncelikle. Ama insanların pis elleriyle hükmetmeye
kalkışıp kurallarını değiştirdiği hayat öyle bir yere gelmiş ki;
nedense Tanrının kurallarından çok insanların uydurduğu kurallara
uymak mükellefiyetinde hissediyoruz kendimizi. Öyle benimsemişiz ki bu
uydurmaca kuralları, yerine getirmediğimizde kötü hissediyoruz
kendimizi, bunalıma giriyoruz. Kurallar, sınırlar, hürriyet denilen
kısıtlamalar, şırıngayla damarımıza verilen eroin gibi. Hoş bir zevk
veriyor, damarımıza girerken. Farkında değiliz ki kendi ellerimizle
tertemiz kanımızı boşaltıp, damarlarımızı zehirle doldurduğumuzun.
- Memleketimde nedense isyan
denildiğinde bir panik havası oluyor hemen. Bir yerde, bir toplulukta
isyan kelimesi söylenmeyiversin, hemen yüzler birbirine bakınıyor,
korkuya kapılıyor. İnsanların büyütüp beslediği, ruhsatsız iş yeri
çalıştıranlara göz yumanlara, pasajlarda demir doğrama işi için ruhsat
verenlere, yapılmayan yollara, dökülen kaldırımlara, işçiye, memura,
emekliye çay kaşığıyla verip, kepçeyle alanlara, seçim yatırımı için
göz boyama için yapılan hizmetlere kötü kuralları gör artık, bu
düzensiz düzenin çarkı içinde döndüğün sürece hiçbir şeyi
değiştiremeyeceğini. Şimdilik kurallara boyun eğiyorum; ileride iyi
bir yere geldiğimde bu kurallara hükmedip değiştireceğim deme ey
arkadaşım. O zaman, zehir damarlarını çoktan doldurmuş olacak ve
istesen de boşaltamayacaksın o zehri damarlarından, hükmedip
değiştiremeyeceksin o kuralları. Hatta, o zehir, içine işleyip, sen
kendinden geçtiğinde hoşuna gidecek, o kuralları sözünün geçtiği
insanlara uygulatmak, insanların haklarını, özgürlüğünü kısıtlamak.
- Bu serzenişlerimi duyun istiyorum.
Arabayla o eşikten kaç bu eşikten kaç, bakımsız, boyasız parklara,
dökülen yaya kaldırımlarına, Arap saçına dönmüş şehir trafiğine, sözde
engelliler için yapılmış yaya geçitlerine, bir türlü bitmeyen üst
geçide, üstüne ölü toprağı serpilmiş çorum sivil toplum kuruluşlarına,
bunların sizin temel haklarınız olduğunu duyurun istiyorum.
- Gelin, başımız önümüzde yürümeyelim
artık. Haydi, haykıralım kardeşlerim. Kızıyla, erkeğiyle, rockçısıyla,
popçusuyla, converselisiyle, iskarpinlisiyle, başörtülüsüyle,
dekoltelisiyle köylüsüyle, şehirlisiyle, işçisiyle, memuruyla,
emeklisiyle, esnafıyla
- Dik
tutalım başımızı, göğe doğru bakalım artık. Gökyüzünden, özgür
maviliklerden özgür kurallar devşirelim artık.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ANNE VE BABANIZIN KÜÇÜK YAVRUSU DEĞİL MİSİNİZ?
- Her insan belli bir yaştan sonra, 'hep
çocuk kalsaydım keşke' der.
- Her insan özler çocukluğunu... İster
kötü ister güzel geçsin çocukluk dönemi; gene de çocuk saflığıyla
yaşamak ister hayatını.
- Nedendir bilinmez küçük bir çocukken
ve daha annemiz elimizden tutup parka götürürken bizi oyun oynamaya;
en büyük hayalimizdir büyümek ve kocaman bir adam olmak... Düşünsenize
bir kere o günleri... Hep büyüklere özenerek oynamaz mıydık
oyunlarımızı? Öğretmencilik... Evcilik... bir an önce büyümek için
dualar ederdik. Böyle giderdi, hepimiz için, küçüklerin hayalindeki
büyüklük halleri ve onları örnek alarak yarattığımız çocuk
tiyatrosu...
- Hep büyüyünce ne olacağımız sorulurdu
da büyük bir gururla cevap verirdik. 'Doktor olacağım yok yok
öğretmen...'Her an bir meslek değiştirebilen başka hangi insanoğlu var
çocuklardan başka? Ne güzeldi o dönemlerimiz öyle değil mi?
- Ağladığımız ya da korktuğumuz zaman
babamızın güvenli kollarında huzur bulmamız, annemizin şefkatli
kollarında, onun kokusuyla uykuya dalmamız... Ne güzeldi kardeşimizle
yaptığımız oyuncak kavgaları.. Bir oyuncağı bile paylaşamazken, başka
biri ona zarar vermeye kalktı mı nasılda koruma altına alır ya da
alınırdık kardeşimiz tarafından Ve... Ve...
- Zaman... O günlerin, deli gibi büyümek
istediğimiz zamanın hızla akıp geçmesi, zamanın bizi yenişi...
- Düşünün bir kere hangimiz kendimizi
çaresiz hissettiğimiz zaman, iki büklüm olup cenin halini almıyoruz.
Bir an için annemizin güvenli karnında olmak istemiyoruz.. Hangimiz
ağlarken anmaz annesinin ismini ya da duymak istemez onun şefkatli
sesini?
- Babamızın güvenli kollarına sığınmak
için neler verebilirdik acaba o anlarda?..
- O kadar kaptırmışız ki kendimizi
büyümeğe, büyüdüğümüzü anladığımızda çok geç olmuş belki de...
- Peki, şimdi yapabileceğimiz sadece,
'keşke çocuk kalsaydım. 'Demek mi acaba? Hayır, tabii ki değil; çünkü
çocuk saflığıyla yaşayabilmek, yüreğimizdeki çocuğu çıkarmak kendi
elimizdedir her zaman. Lunaparka gidip de atlı karıncaya binmeyi
deneyin mesela...Yada bir gün toplayın bütün arkadaşlarınızı saklambaç
oynayın gecenin bir vakti çığlık çığlığa...Hayır.. Hayır.. sakın
utanmayın bunları yapmaktan, sakın utanmayın sizi mutlu eden bu
şeylerden.. Size tuhaf tuhaf bakan gözlere de aldırmayın, emin olun ki
onların bakışlarının nedeni ayıplamak değil, bir nevi, 'keşke bende
yapabilsem.' Düşüncesidir, siz mutlu olacağınız şeyleri yapmaktan
hiçbir zaman vazgeçmeyin.. En önemlisi de yüreğinizi o çocuktan uzak
tutmayın.. Hep sevin, sevilin, gülün ama bir çocuğun kalbinin
şeffaflığıyla yapın bunları...
- Böylece de daima mutlu olun... Hem
düşünün 70 yaşına da gelseniz hala biricik anne ve babanızın küçük
yavrusu değil misiniz? Yüreğinizdeki küçük sizi hep yaşatın ve hep
yaşayın
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BUNUN BÖYLE OLDUĞUNU İSPAT EDEN AK PARTİYE
TEŞEKKÜR BORCUMUZ VAR..
- Kafese beş maymun, kafesin ortasına da
bir merdiven konur. Merdivenin üzerine de iple bir kangal muz asılır.
Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde
dışarıdan üzerine hortumla soğuk su sıkılır. Her bir maymun aynı
denemeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu
denemeler sonunda sırılsıklam olurlar. Bir süre sonra muzlara doğru
hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.
- Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı
alınır, yerine yeni bir maymun koyulur. Yeni gelen maymunun ilk
yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat
diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni gelen maymunu üstüne üstlük
bir de güzelce döverler.
- Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri
daha yeni bir maymunla değiştirilir ve o da merdivene ilk yaptığı
atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve istekli döven de biraz
önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni
maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk
atağında diğerleri tarafından cezalandırılır.
Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye
dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler
de onlardır. Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve
beşincisi de yenileriyle değiştirilir.
- Ama tepelerinde o bir kangal muz hâlâ
asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.
Maymunların tamamı değiştirilmiş olmasına rağmen muza hamle yapan da
olmaz. Muz, merdivenin üzerinde durur, fakat hiçbir maymunun neden
muza hamle yapmadığını da bilmez. Muzun merdiven üzerinde durması tüm
maymunlar tarafından kanıksanmıştır. Muzu çok seven maymunlar,
hayatlarından memnundurlar!
- Neden mi? Çünkü burada işler böyle
gelmiş ve böyle gitmektedir. Eskiden beş yıl dolmadan seçimler
yapılırdı. Kanunlarda seçimler beş yılda bir yapılır denilse de kimse
bunu sorgusunu yapmazdı. Koalisyon hükümetleri canları istediklerinde
seçim yapar, istediklerinde bakan değiştirirlerdi. Bizler de halk
olarak ne zaman seçim yapılırsa sandığa giderdik. Bir anlamda sandığa
gitmeyi kanıksamıştık.
- Şimdi ilk kez seçimler vaktinde
yapıldı. muhalefet partisi CHP bilmelidir ki . Türkiye'de siyasetin
temel sorunu, özgürlükler çerçevesinde kolayca çözülebilecek yaşam
tarzları, kimlikler, inanç farklılıklarının algılanması üzerinde
kurulu gerginlikleri bir türlü ortadan kaldıramayışıdır. Sosyal
demokrat bir parti, CHP. 'Sosyal' kelimesi çerçevesinde konuşacağımız
çok ciddi sorunlar varken. Büyük bir neoliberal kuşatma içine girdi.
Sosyal güvenlik reformunu tartışırken. CHP'nin gündeminde bunlar yok,
'AB'ye yaptığınız liman teklifini, Çankaya'ya sordunuz mu, sormadınız
mı?' Ana muhalefet bununla meşgul. Laik - cumhuriyetçi eksen ile
İslamcılar arasındaki kırılmadan yararlanıp, Meclis'te tekrar nasıl
var olacağının hesaplarını yaptı. Aslında bu gerilim aslında AKP'nin
da işine geldi. Uzaktan davulun sesi hoş gelirmiş. Atıp tutmak
kolaydır. Şunu bilmek lazım Türkiye kurulduğundan beri gelen
hükümetler yabancı ülkelerle yaptıkları anlaşmalar, kötü yönetim ve
yanlış siyasetler sonucu öyle bir hale gelmiştir ki başbakan
olduğunuzda yabancı ülkeler elinize ilk önce kelepçe vuruyorlar ve
ağzınızı da bantlıyorlar.
- Artık bu durumda yapabileceklerinizin
en fazlasını ülkeniz için yapmaya çalışıyorsunuz. Ne zamanki alışa
gelmişlik muhalefet çizgisini terk edersek o zaman banttan da kurtulup
kelepçeyi de elinden söküp atabilirsek yani ülkemizi yabancı ülkelerin
baskısından kurtulmuş tam bağımsız bir ülke haline getirirse o zaman
uyuyan dev uyanacak. İşte o zaman dediğimizi yapabilecek, saygı
görecek ve herkesin içine korku salabileceğiz. Zaten Uygulamalar
konusunda memnun olmayanlar sandıkta kararını verdi. Başarılı olanlar
yine beş yıllığına iktidar oldu, başarılı olamayanlar da baraja
takıldı. Birçok uygulamasına karşı olup olmadığımız veya
katılmadığımız AK Partinin bize seçimlerin beş yılda bir yapıldığını
hatırlatması ve halkın istikrardan yana oluşu görüşüne bir vatandaş
olarak sonuna kadar katılıyorum. Temennimiz, alışkanlıkların bitip,
doğru olanın yapılmasıdır.
- Ama
Kimse halkın beş yıllığına iktidar seçtiğine bakmıyor. Garip gelse de
alışkanlıklarımızın yanlış olduğu ortada. Bunun böyle olduğunu ispat
eden AK Partiye teşekkür borcumuz var.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ANADOLU TÜRKLEŞMESİNDE ESNAF ve SANATKÂRIN
ROLÜ
- Bilindiği gibi, Türklerin tarih içinde belirginleşen
yaşama tarzı göçebelik gelir kaynakları da tarım ve hayvancılıktır.
Atalarımız Orta Asya'da böyle yaşadıkları gibi 11.yüzyıldan itibaren
göç ederek geldikleri Anadolu'da da hayat tarzını devam ettirmek
istemişlerdi.
- Bizans Devleti hâkimiyeti altında
yaşayan o zaman ki Anadolu halkı ise daha ziyade "Sanat Erbabı " olup
geçimlerini tarımın yanında demircilik, marangozluk, demircilik,
bakırcılık, ayakkabıcılık gibi zanaatlarla ve bakkallık, yağcılık,
değirmencilik ve her çeşit ticaret ile temim ediyorlardı. Türkler
Anadolu’ya geldikleri zaman hepsi de yerleşik hayat yaşayan bu
insanlarla hemen dost oldular. İslâmiyet'in başka din mensupları
karşısındaki hoş görülü anlayışı ve bunu en güzel şekliyle idrak
ederek uygulayan Türkler, sahibi oldukları topraklarda yaşayan bu
sanatkâr insanlarla hemen ticari münasebete de girdiler.
- Türklerin ekonomik hayatının ağırlık
merkezini hayvancılık meydana getiriyordu. Fakat hayatlarını devam
ettirmek için ihtiyaç duydukları birçok araç-gereçlerinde bu yerliler
(Hıristiyan'lar) yapıyorlardı. Hemen onlardan faydalanma yollarını
aradılar ve böylece at koşumları, çeşitli kap kacaklar, silahlar,
bıçak ve hançerler gibi alet ve malzemeleri bu Hıristiyan dostlarından
temin etmeye başladılar.
- Bir zaman böyle geçtikten sonra Türk
beyleri, bir kısım Hıristiyan ustaları kendi obaları içine alarak
onlardan sanatlarını Türk çocuklara öğretmelerini istediler. Bir nevi
Öğretici Usta" olarak Türk aşiretleri arasında bu insanların büyük bir
kısmı daha sonraları İslâmiyet'i benimseyerek efendileri ile yani
Türklerle bütünleşmişlerdir. Bilhassa dericilik ve demircilikle
uğraşan pek çok Hıristiyan usta Anadolu'da XIII. yüzyıl başlarında
İslâmiyet'i benimseyerek kendi kavimlerinden ayrılmışlardır. Türklerle
kaynaşmışlardır. Yerli Hıristiyanların yanında artık pek çok
Müslüman- Türk de Anadolu' da sanat ve ticaretle uğraşır hale
gelmiştir.
- 1250'li yıllarda Anadolu şehirlerinde
aralarına birlikler kurabilecek yaygın ticaret ve sanat erbabı
bulunmaktaydı. İşte bu noktada Türklerdeki teşkilatçılık fikri
kendisini göstermiş ve aynı sahada iş yapan birçok esnaf ve sanatkâr
Ahi Birliklerinin çatıları altında toplanmıştır. Tamamen Dini-Mesleki
bir özellik arz eden Ahi teşkilatları Anadolu'da yukarıda saydığımız
mesleklerin ağırlığını Hıristiyanlardan Müslümanlara aktarmış ve bir
ölçüde Müslümanların Hıristiyan ustalara bağımlılığını ortadan
kaldırmıştır. Hatta daha ileri giderek diyebiliriz ki
- Hıristiyanların mesleklerini icra edebilmek için Müslüman
Türklerin meydana getirdikleri bu teşkilatların yardımına ihtiyaçları
ortaya çıkmış, bu ise Hıristiyan esnafın Müslümanlaşması sonucunu
doğurmuştur. İşte birçok tarih kitabında Anadolu'nun Türkleşmesi
denilen hadise budur.
- Asla zor kullanılmadan karşılıklı
hoşgörü anlayışın yanında ekonomik bakımdan işbirliği ve
yardımlaşmanın mutlu bir sonucudur Türkleşme ..
- Esnaf ve sanatkârlarımızın tarih de
öncülük ettikleri ikinci bir meselede şehirleşmedir. Bilindiği gibi
tarım ve hayvancılıkla geçinen insanlar bir türlü şehirleşmeye
yanaşmazlar ve hatta şehirleşmemek" için direnirler. Oysa köklü ve
kalıcı medeniyetler kurmak için şehirleşme şarttır.
- Yerli Bizans kültürü karşısında Türk
kültürünün varlılığının devam edebilmesi için atalarımız muhteşem ve
refah şehirler kurmak istemişler fakat tarım ve hayvancılığa dayalı
hayat yaşayan halk bu teşebbüslere karşı çıkmıştır. Bilhassa Osmanlı
Devletinin ilk yıllarında yerleşik hayata geçilmesi konusunda esnaf ve
sanatkârların büyük yardımları olmuştur. Esnaf ve sanatkârlar
şehirleşmeye öncülük etmişlerdir. Böylece her sahada yerli Hıristiyan
ticaret ve zanaat erbabı ile rekabet edebilir hale gelmiştir.
- XV. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde
Esnaf birlikleri (Ahi teşkilatları) o kadar güçlü hale gelmişlerdir
ki, Anadolu’da kamuoyu baskısını ellerinde bulundurabilecek bir
seviyeye yükselmişlerdir. Bu güçlü konum bazen Ahi şeyhlerinin Devlet
Adamları ile mücadele etmelerine veya rekabete girişmelerine yol
açmıştır. Ahi teşkilatlarının siyasi gücü bazı zamanlar vezirleri,
sadrazamları kıskandıracak noktalara ulaşmış bunun sonucu olarak zaman
zaman Devlet Ahi şeyhlerinin nüfuslarını kıracak hareketlere
girişmişlerdir.
- Fatih Sultan Mehmet zamanında Anadolu
Ahi Teşkilatları üzerinde bazı baskıların uygulandığına şahit
oluyoruz. Netice olarak Tarihte Anadolu'nun Türkleşmesi ve
Müslümanlaşması konusunda çok önemli hizmetleri görülen esnaf
teşkilatları Bakkallar, Kasaplar, Dericiler, Nalbantlar, Bıçakçılar,
Marangozlar, Ayakkabıcılar vs. Halkın büyük bir bölümünü temsil
ettikleri için ekonomik hayatımızın olduğu gibi siyasi ve kültürel
hayatımızın da asıl güçlerini ellerinde bulundurmuşlar, bunun sonucu
olarak da yaşama, düşünme ve anlayış tarzıyla Türk-İslâm Kültürünün
nesilden nesle taşıyıcıları olmuşlardır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- AHİLİK TEŞKİLATI
- Türkiye Cumhuriyeti 85 yıl önce
Osmanlı'dan devir aldığı yönetimi, Osmanlı da 700 yıl önce Anadolu
Selçuklu devletinden almıştı. Anadolu Selçuklu devleti de Büyük
Selçuklu İmparatorluğu'nun bir parçası olarak bu topraklarda yaklaşık
bin yıl önce kurulmuştu.
- Görüldüğü üzere 1000 yıldır Türkler
Anadolu toprakları üzerinde yaşamaktadır.
- Türklerin tarihi aslında bin yıl ile
sınırlı değildir. Bilinen en eski insanlık tarihine kadar uzanır. Oğuz
Hanlığı, Uygur devleti, Göktürk devleti, Hun devleti M.Ö. 4000 yıldan
beri, devletini ve kültürünü yaşatmaktadır. Dünyamızda bu süre
içerisinde birçok devletler kurulmuş, kültürler yaşamış, bunlardan
birçoğu yıkılmış ve kaybolmuşlardır. Türklerin altı binyıldır tarih
sahnesinde oluşunun önemli bir sebebi kültür değerlerini
korumalarından ileri gelir. Bu kültür değerlerinin özü Ahilik Kültürü
biçimine dönüştüğü XI. yüzyıldan sonra yeni bir anlayışla devam eder.
- Tarih boyunca Türkler daima iyiyi
güzeli aramışlar ve bulduklarında da tereddüt etmeden almışlardır.
Türkler bu değerler ile mücehhez olarak çağın en yüksek medeniyetini
kurmuşlardır. Dünyada pek çok dinler, inançlar ile karşılaşan Türkler
bazılarını denemişler fakat kendilerine en uygun gelen İslam dinini
kabul etmişlerdir. Bu dini seçerken hiçbir zorlama, hiçbir baskı
yapılmamış kendi istekleri ile bu yüce dine geçmişlerdir.
- Ahilik tüm bu değerleri kaynaştıran ve
hayata geçirilmesini sağlayan bir yeniliktir. Türklerin
"Rönesans”ıdır.
- Ahilik anlayışı, toplumda yaşayan
fertleri birbirine yaklaştırmak ve aralarında dayanışma kurulmasını
sağlamaktır.
- Bir toplumda birlik ve dayanışmayı
sağlayan en önemli unsur müşterek değerlerin korunması ile mümkündür.
Türklerin Anadolu'da bin yıldan beri varlığını sürdürmelerindeki sır
Ahilik anlayışı içerisinde bu değerlere saygı göstermeleridir.
- Bu anlayışa göre din, dil, ırk farkı
gözetmeksizin herkese eşit muamele yapılmıştır. Bir toplumda sosyal
tabakalaşma olabilir. Kimi zengin, kimi fakir olabilir; fakat ikisi
arasındaki fark fazla olmamalıdır. Ahilik zenginliğe karşı değildir.
Çalışmak ve üretmek, alın teri ile kazanmak Ahilikte bir ahlak
kuralıdır. Bunun için herkesin mutlaka bir mesleği ve işi olmalıdır.
Ahilik, halkın sırtından geçinenlere, bir köşeye çekilip miskin miskin
oturanlara karşıdır.
- Ahilikte iş ve meslek ahlakı, kabul
edilmesi mecburi kurallar haline gelmiştir. Kendinden önce başkalarını
düşünmek ve kollamak, hak ettiğinden fazlasını istememek, kanaat ve
tevazu ölçüleri içerisinde "hırs" ve "tamah”tan uzaklaşmak, kendi
yeteneğine uygun bir işle meşgul olmak, sanatını mutlaka bir üst addan
öğrenmek ve birliğin, beraberliğin korunması için dayanışma içerisinde
bulunmak ahiliğin mutlaka uyulması şart olan ahlak kaideleridir.
- Bu kaideler, Ahileri tekke ve
türbelerde çöreklenerek, el açıp halkın kutsal duygularını sömürerek
onların sırtından bedava geçinen asalak zümrelerden ayıran farklardır.
Ahiler yeniliğe açık insanlar olup, halka sanat, meslek ve genel
bilgiler öğretmek için var güçleriyle çalışırlar. Bu bakımdan Ahiliğin
eğitimcilere ışık tutacak önemli özellikleri vardır.
- Ahilik sisteminde, işyerinde
çalışanlar ile çalıştıranlar arasında pek fark olmadığı gibi
aralarında baba-oğul ilişkileri vardır. İşyeri aynı zamanda sanatın ve
ahlakın öğretildiği bir okuldur. Burada üretilen mal, belli bir
ihtiyacı karşılayacak şekilde kusursuz ve tam olarak üretilir. Emeğin
karşılığı çalışanının alın teri kurumadan ödenir. İşyerlerinde çalışan
ve çalıştıranlar dayanışma içerisindedir. Bu uygulama emek ve
sermaye'nin barışık olduğu bir model oluşturur.
- Ahilik düşüncesinin kurduğu Ahi
Birlikleri'ni batıdaki ve doğudaki benzer teşkilatlardan ayıran
özellik, din adamlarının da devlet adamlarının da Ahiler üzerinde
herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun sonucu olarak Ahilik sivil
toplum kuruluşlarının en eski bir modelidir.
- Ahiler, daima toplum yararına hizmet
yapmışlardır. 2000'li yılları yaşadığımız şu günlerde, Ahiliğin ahlak
ve çalışmaya ait prensipleri kısaca Ahilik felsefesi, dünyamızda
ilerleyen toplumların modeli olacaktır. Bu görüş bir kehanet değildir.
- Bugün nasıl ki kalkınmış birçok ülkede
Ahilik prensiplerinin izlerini görüyorsak, yarın da ilerlemiş
toplumların yükselmesinde Ahilik ilkelerinin, önemli rol oynadığı
görülecektir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KRAL ÇIPLAK
- Artık hepimiz anlıyoruz ki, Kral
çıplak Kral Çıplak' günümüze kadar ulaşmış eski bir masalın adı. Buna
göre, çevresi yardakçılarla dolu bir kral, güya sadece akıllıların
görebildiği, akıllı olmayanların asla fark edemedikleri bir elbise
giyerek törene katılır.
- Herkes kralın üstündeki hayali
elbisenin ne kadar güzel desenleri, renkleri, dikişleri olduğunu
konuşurken bir çocuk gerçeği haykırır: "Kral çıplak!"
- Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri her
seçim zamanı milletvekili adayları bin bir seçim vaadinde bulunur en
aleni haksızlığı, adaletsizliği karşısında bile onlara toz
kondurulamaz bu vaatler hep Ankara’ya gidene kadardır.
- Sonra vatandaşın gözünün içine baka
baka sizlere bu kadar şunları şunları yaptık derler acaba biz vatandaş
olarak kralın terzilerinin gözüyle bakamadığımızı ima ederler.
- Şehrimizin tüm yolları yeniden
asfaltlandı, ceviz büyüklüğünde dahi bir çukur bulmak mümkün değilken,
en ücra ara sokaklarımızın, kaldırımları, tratuvarları, parklarımız
tertemiz, parklarda bulunan oyun grupları pırıl pırıl, çevre yolunda
yapılan kavşaklar 100 m koşucusu hızıyla yapılıyor da acaba biz mi
göremiyoruz. Şehrimizde oto park sorunu, sokak ve caddelerimizin
keşmekeş olmadığını, parklarımızın, mesire yerlerimizin en ücra
köşedeki parklarımızın keneyle mücadele edildiğini, Obruk Barajının
faaliyete geçtiğini mi göremiyoruz.
- Yok, ama gördüklerimizde var yıllardır
Arap saçına dönen Çorum -Samsun -Çorum-Ankara yol yapımı, Merzifon
Hava alanının sivil trafiğe açılma çalışmaları, Hitit Üniversitemiz ne
hikmetse bunları görebiliyoruz.
- Değerli Vekiller, Sizden beklenenler
aslında çok bir şey değil...
- 1) Onurlu dürüst ve saygılı(yani burnunuz büyümesin başınızı öne
eğecek işler yapmayın adil olun şahsi menfaatiniz peşinde koşmayın)
- 2) Ülkemizin yöremizin ve insanımızın menfaatleri için proje
üretin çalışın ve gerçekleştirin
- 3) Kimseyi satmayın Değişmeyin ve Parti değiştirmeyin Ta ki
atılana kadar..Unutma ki seni seçen benim...(Değiştim diyen soldan
sağa sağdan sola gidiyor.Biz değiştiysek zaten oyumuzu ona göre bir
partiye veriyoruz.
- 4) Trafik kazalarını minimuma indirecek ve ticareti geliştirecek
en önemli etken olan çift şeritli yolları Çorum`un tüm ilçelerinde
görmek istiyoruz
- 5) Çorum`a yatırım yapabilecek insanları bir araya getirerek bir
güç bir sinerji yaratın.
- Öncelik hangi işlerde olmalı
fizibilite yapın yaptırın. Yol gösterin ışık tutun. Ve uzatmaya gerek
yok Bağımsızlık özgürlük demokrasi Atatürk ilke ve İnkılâpları sana
ışık tutsun. Bunları yaparsan yapmaya çalışırsan çabalarsan Allah
yolunu açık etsin.
- Sadece daha iyi koşullarda insanca ve
kardeşçe şehrimizde yaşamaktan söz ediyoruz.
- Evet, doğrulara yaklaşımınızda ne teslimiyetçi ne de boş slogancı
olmanıza gerek yok. Ama artık hepimiz anlıyoruz ki, Kral çıplak!
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÖLSÜN KÜÇÜK ESNAF
- Ölsün arkadaş Bakkallar, Manavlar,
Balıkçılar, Kasaplar, Kahvehaneciler velhasıl ne kadar küçük esnaf
varsa adını hatırlamadığım hepsi ölsün arkadaş. Neyine gerek yaşaması
onların, gitsin çocuklarının nafakasını nerede ararlarsa arasınlar.
Ekmek paralarını nereden bulurlarsa bulsunlar.
- Ya bir zenginin yanına yamak olsun, ya
bir atölyede asgari ücrete tabii, ya da camii önlerinde dilensinler.
Nasıl olsa çocuklarına kitapları bedavaya geliyor, sağlık giderleri
desen Devlet tarafından ödeniyor, Belediye’ler de nasıl olsa yardım
merkezleri haline geldi, kömürünü, yiyeceğini veriyor.
- Neden çalıştırsın bu adamlar
dükkânlarını her şey bedava zaten.
- Nereden çıktı bu yazı diyenlere şunu
demek istiyorum: küçük çapta bir dükkân açmak isteyen Şu odaya, bu
odaya, sağlık raporu, İşyeri ruhsatı, ustalık belgesi derken 750
-2.000 lira gibi bir rakamın daha dükkân kapısı açılmadan harcanıyor.
Dükkânı açtı diyelim içeriye yapacağı masraf, Bağ-Kur, kira, raf vs
derken düşündüm ki bu adamın dükkân açması için orta çaplı bir
arabasını satması gerekecek.
- Kısacası daha para kazanmayı bırak,
mekânda satılacak malları dükkâna koymadan adam yarı beline kadar
batmış durumda olacak. O yüzden diyorum ya işte ÖLSÜN KÜÇÜK ESNAF.
Yaşamasının ne anlamı var.
- 2011 senesinde 11 ayda sadece bakkal
olan küçük esnaflardan 92 dükkân kapanmıştır. Acaba neden? Yabancı
bandıralı ya da tek bir cebe hizmet eden marketler ülkemizi örümcek
ağı gibi sardı üç beş yılda. Sizlerde üç kuruş ucuz diye indirim
günlerinde kapılarında kuyruklar oluşturdunuz. Üç kuruş ucuz ürünü
almak için girdiğiniz marketten ihtiyacınız olmayan şeyleri de
aldınız, hatta pahalı olan bir ürünü de gelmişken alayım dediniz.
Alışverişiniz daha masraflı hale geldi farkına bile varmadınız. Kredi
kartından geç hemen, sanki devlet ödeyecek, gerçi neredeyse
yapmadıkları bir o kaldı. Her şeyimizi birilerine ödettirmeye
alıştırılmadık mı biz, ödeseler de mutlu oluruz değil mi?
- Üç kuruş ucuz diye market kapılarını
aşındırırken bakkal amca iflas etti, üç kuruş ucuz diye kıyılmış
kıymayı marketten aldık kasap amca iflas etti. Bunun gibi çok örnek
verirdim ama köşem yetmeyecek, bundan korkuyorum.
- Varsayalım ki küçük esnafımızda
ürünler on kuruş pahalı olsun, değmez mi bakkal amcanın köşe başında
yanan ışığını görmeye. Sahibinin adını bilmediğim, yüzünü görmediğim
kim bilir kimin olan alışveriş merkezleri yerine küçük esnafımızı
kalkındırsak olmuyor mu? Bu kısaca döner sermaye, yardımlaşma değil
mi?
- Paramızın nereye gittiğini bilmeyen
toplum olduk artık farkında değil misiniz?
- Bundan böyle tavsiyem şu: Bir
alışverişinizde arada ki fark en fazla iki ya da üç lira olacaktır, bu
farkı da ödeyin okurlar. Kendi halkımızın, komşumuzun hatta kendimizin
ayakta kalması için tek izlenecek yol bu yol ve biran önce yıllardır
lafla kalan marketler yasasının çıkmasıdır.
- Eğer bu dediğimi değil de şuan
yapılanı yapmaya devam ederseniz, ölsün kasap amca, ölsün yufkacı
teyze, ölsün çerezci amca topyekûn kapatsınlar dükkânlarını.
- Allah yardımcıları olsun
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KÜÇÜK ESNAF İÇİN BİLGİ VE TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
- Çorum’un nüfusu içinde bu denli önemli
bir ağırlığa ulaşmış bulunan esnaf ve sanatkârlar kesimi, toplumumuzun
omurgasını oluşturmakta ve orta direk benzetmesiyle
isimlendirilmektedir.
- Esnaf ve sanatkârlar, sosyal
dengelerin ve sistemin güvencesi olarak, demokrasinin, serbest piyasa
ekonomisinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ayrıca, esnaf ve sanatkârı
sahip olduğu ahlaki değerleri ile toplumumuzun temel taşlarından
biridir.
- Esnaf ve sanatkârların geliştirilip
güçlendirilmesi, toplumumuzda istikrarın ve toplumsal dengenin
sağlanması yönünden son derece yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu
kesimin, devletçe uygulanacak politikalarla desteklenip geliştirilmesi
konusu, günümüzde tartışmasız bir gereklilik olarak kabul
edilmektedir. Bugün tartışılan artık, esnaf ve küçük sanatkâr
kesiminin desteklenip desteklenmeyeceği değil, nasıl ve hangi
politikalarla desteklenmesi gerektiğidir.
- Küçük sanatkârlarımız, geleneksel
çalışma alışkanlıklarından ve yönetim biçimlerinden vazgeçerek yeni
teknolojilere yönelik yapılanma sürecine girmek durumundadırlar.
- Dünyada böylesine hızlı değişim ve
gelişmeler yaşanırken, esnaf ve sanatkârlar kesiminin bu gelişim ve
değişimin dışında kalması kuşkusuz düşünülemez.
- Büyük ölçüde devlet desteğinden
yoksun, sadece kendi alın teriyle bir şeyler üretmeye çalışan esnaf ve
sanatkârlarımız, geri kalmış teknolojilerini ve mesleki eğitim
düzeylerini en kısa sürede geliştiremedikleri takdirde yok olmaya
mahkûm olacaklardır.
- Teknoloji ve onun kaynağı olan bilim,
günümüzde pazar ekonomisinin sürekliliği için mutlak bir koşul haline
gelmiştir. Başta sanayi olmak üzere bütün ekonomik aktivitelerin
(üretimin) konusunu oluşturan mal ve hizmetlerin temel bileşeni artık
bilgidir. Onun içindir ki çağımız bilgi çağıdır ve teknoloji, bilgi
çağında yaşamsal bir üretim faktörü olarak ulusların rekabet
üstünlüğünün belirleyici ana unsurudur.
- Dünyamız, sanayi toplumundan bilgi
toplumuna geçerken, ülkemizde esnaf ve küçük sanatkârlarla ilgili
destekleme ve özendirme politikalarınızda, bu amaca uygun bir
çerçevede oluşturulması gereği vardır. Devletin tüm ekonomik ve teşvik
politikaları, bu çağı yakalama amacına dönük olarak hazırlanmalı ve
yönlendirilmelidir. Hazırlanacak yapısal dönüşüm programlarında bu
kesim, global değil, sektörel bazda ve selektif bir yaklaşımla ele
alınmalıdır.
- İçerisinde bulunduğumuz bu değişim ve
atılım çağında karşı karşıya olduğumuz en önemli olgu bir yandan, emek
yoğun sanatkârlık ağırlıklı mesleklerin giderek azalması, öte yandan
yeni yeterliliklerin önem kazandığı farklı meslek alanlarının ortaya
çıkmasıdır. Bilgi toplumuna ulaşılabilmesi için dönemin koşullarına
uygun üstün nitelikli esnaf ve sanatkara ve eğitimin kalitesine önem
verilmesi şarttır. Gelişen ve değişen ekonomik yapımızda, önem ve
fonksiyonları giderek azalan ve toplumsal işlevlerini artık
kaybettikleri veya kaybedecekleri anlaşılmış bulunan bir kısım esnaf
ve küçük sanatkâr gruplarını geliştirip güçlendirmeye çalışmak kaynak
israfı olduğu kadar ve belki de bundan daha önemlisi rekabet
politikası açısından son derece sakıncalıdır.
- Devletin, destekleme ve geliştirme
politikalarının yanı sıra, uygun hukuksal altyapıyı oluşturma, esnaf
ve sanatkârın yaptığı üretim ve hizmetin kalitesini denetleme,
çalışmalarını koordine etme görevi de vardır. Ülkemizde üretilen
ürünlerin ve hizmetlerin ihraç edilebilir-pazarlanabilir olabilmesi,
ürün ve hizmetlerin kalitesiyle kuşkusuz yakından ilgilidir.
- Türk esnaf ve sanatkârının yaptığı
üretimin ve verdiği hizmetin rekabet şansının olabilmesi için
kalitesinin uluslararası standartlarda bulunması temel koşuldur. Bunun
yolu ise meslek standartlarının geliştirilmesi ve yalnızca bu
standartlara uygun mal ve hizmet üretenlerin esnaf ve sanatkâr olarak
faaliyetlerine izin verilmesidir.
- Bu, uluslar arası ve AVM lerle rekabette başarılı olunabilmesinin
temel koşullarındandır.
- Uluslar, bugün dünya pazarlarından daha çok pay alma, daha büyük
pay kapma yarışı içerisindedir. Bu amansız yarışta ayakta kalabilmek,
çağımızda sadece ve sadece teknoloji üretme ve kullanma yeteneğine
bağlı hale gelmiştir. Üretilen ürünün ya da hizmetin dünya
piyasalarında rekabet edebilmesi için kaliteli olması, uluslararası
standartlara uyması birinci ve vazgeçilmez koşuldur. Böylesi bir
üretimi yapabilmek ise teknoloji üreten ve kullanabilen eğitilmiş
insanlarla mümkündür. Bu nedenle, Türk esnaf ve sanatkârının Gümrük
Birliği sürecinde ayakta kalabilmesinde, eğitimin önem ve fonksiyonu
büyüktür.
- Görüldüğü gibi değinilen tüm sorunlar
bu kesimin yoğun teknoloji, eğitim ve finansman ihtiyacını açıkça
gözler önüne sermektedir.
- Özetlemek gerekirse; esnaf ve
sanatkârımızın devletçe desteklenmesinde selektif politikalar
uygulanmalı, teknolojik düzeyi yeterli üretim yapan küçük sanatkarlar
ile değişen dünya koşullarında toplumsal işlevini koruyan esnaf
kesimine, teknoloji (bilgi), eğitim ve finansman desteği verilmelidir.
- Bu desteğin yanı sıra, üretim ve
hizmetlerin uluslararası standartlarda yapılması sağlanmalı, bu amaçla
zorunlu meslek standartları uygulamaya konulmalıdır
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- GELECEK NESİLLERE BIRAKACAĞIMIZ MİRAS NE
OLACAK?
- Yıkık bir dünya, tükenen doğal
kaynaklar, yüzyıllardır gelişme göstermeyen bir sosyal yapı
falan? Geçmişin mirasını koruma ve geleceğe aktarma paniği?
- Acaba bize geçmişten kalan
birikim nedir ki biz bu mirası geleceğe eksiksiz devretmeyi
istiyoruz? Geçmişte neler yitirildiğini biliyor muyuz?
- Görülmeyen veya gözden kaçan
fırsatlar var mıydı?
- Bunları hiçbir zaman tam olarak
bilemeyiz. Elimizdekileri sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere
devretmek amacında olduğumuz söylenebilir. Ama bu amacın amacı
nedir? İnsan uygarlığının sonsuza dek devamı mı veya evrene ve
zamana hâkim olma düşü mü? Yoksa ölümsüzlük mü?
- İnsanlar iz bırakmaya, gelecek
nesillere kendilerini tanıtmaya çalışır. Üretmeye çalışır.
- Bu doğrultuda ortaya fikirler
atılır, eserler sunulur, çalışmalar yapılır. Üretme tatmininin
tükenmeye başladığı noktada üreme fikri akla gelir ve üreme
gerçekleşir. İnsanlar hatırlanmaya, hiç değilse öldükleri zaman
geride yaşayan bir şey bırakmaya çalışırlar.
- Üretmek ve üremek düşüncesinin
altında ölüm korkusunu bulmak hiç de şaşırtıcı olmaz. Yok, olmak
hatırlanmamak nedense insanlara korkunç gelir. Çoğu zaman bellek
hatırlanmak için hatırlar. Her hatırlayışta kendinden bir şeyler
katıp hatırlanmak isteği vardır. Elindekilere kendinden bir
şeyler katıp yeni bir şey yaratmak?
- Yaratıcılık! Benzer noktalarda
bazı kişiler ellerindekileri değerlendirip başarılı olmuş ve üst
düzey eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu eserler tarihe
mal olmuştur. Tarih bir çeşit ortak bellek olmuş ve onu herkes
kendine göre yorumlamıştır. Bu eserler, artık yaratanlarına ait
değildir ve yaratıcılarını kaçınılmaz sondan kurtaramamışlardır.
Toplum ise bu eserlere sahip olduğunu zanneder. Bu eserlerin
algılanması ve yargılanması, zaman ve bakış açılarıyla
farklılıklar gösterir.
- Toplumun tek bir belleği veya
algılama şekli olamaz Her şey evrensel bir belleğe ait
olacaktır. Ancak bence bu bellek tanrısal bir kusursuzluğa sahip
değildir. Bu bellek belki toplumun, belki de dilin olacaktır.
- Yaşamın değişken dengesi içinde
oluşmaktadır ve asla adaletli değildir ve de olmayacaktır.
- Amaca göre değişken olaylar ve
eserler yer alacaktır bu bellekte. Kopuk kopuk ve anlamsız,
sadece yüzeysel bir bellek kalacaktır ileriye? Unutuş ve
unutuluş günden güne daha çok kemirecektir. Üretmek veya
ilerleyen bir insanlık fikri bana her zaman şaibeli gelmiştir.
- Öyle ya da böyle kendi egolarını
tatmin etmeye çalışan insanların ortadaki birtakım
kombinasyonları deneyerek bunlardan bazı mantık düzeneklerine
göre sonuçlar çıkarıp bu sonuçları, yaratıcılık ya da üretim
olarak adlandırmaları ve bunlardan tatmin olmaları acıklıdır.
Gelecek nesiller bizim ne kaybettiğimizle ilgilenecek mi yoksa
gene bizimkine benzer bir düzenek içinde elindekilerle mi
yetinecek? Belki onlar da geçmişten kalanı düşünmek yerine
ileriye sağlıklı bir miras bırakmayı düşünürler. İnsanlar bu
güne kadar birçok denge içinde yaşamayı öğrendiler. Bundan sonra
ağaçlar yok olsa da insanlık ağaçsız yaşamayı öğrenecektir.
Öğrenemeyen yok olur. Biz doğayı egemenliğimiz altına alamadık.
- Doğanın değişimine bakıp onu
öldürdüğümüzü sanıyoruz ve doğa bizi de kapsayarak yoluna devam
ediyor. Ağaçsız belki de insansız yeni dengelere doğru.
- Geleceği düşünmek ve ona sahip
olmak, onu yönlendirebilmek. Var olmak, yaşamak, insanlık,
uygarlık ve sahip olduğumuzu sandığımız her şey. Kavramlarımız,
tanımlarımız ve de geleceğimiz. İlerleme diye adlandırdığımız
değişim. Biz eninde sonunda bir dinozor soyuyuz ve sonumuz,
amaçlarımızın, hayallerimizin, ümitlerimizin çok dışında komik
ve trajik olacak. Bundan eminim.
-
|
-
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GERÇEĞİ GÖRMEK ZORDUR, ÖZELLİKLE ONU GÖRMEK
İSTEMEDİĞİMİZDE?.
- Olaylara her zaman objektif olarak
bakabiliyor muyuz?
- Peki, bizim için çok önemli olan
olaylara ne kadar objektif yaklaşa biliyoruz?
- Maalesef genelde, yaşamımızda
alacağımız karar ne kadar önemli ise, bizim objektif olarak
kalabilmemizde o kadar güçtür.
- Arkadaşınızın yanlış biri ile
çıkmasında onun objektif olarak olaylara bakamadığı, yani kör
noktasının olduğu yerde, sizin bu olaylara daha objektif yaklaşıyor
olmanız kolaydır. Bu beraber çalıştığınız biri ise daha zor,
patronunuz ise biraz daha zor hele sizseniz çok, çok daha zor
olacaktır.
- Yaşam boyu bazı kararlar vermek
zorundayızdır. Bunlar bazen bize acı verirler, bazen de sevindirirler.
Genelde acı çekmek istemediğimizden, kaybetmekten korktuğumuz için ve
duygularımız bizi uzun süreli realiteye körleştirdiğinden, en kolay,
acısız ve çatışmasız çözümleri yeğleriz.
- Sayın Vekilim seçtiği bu yoldur. Sayın
ÇESOB Başkanı; sitemi bundandır ama unuttuğu veya görmek istemediği
taraf daha öncesi eski ÇESOB başkanı bu yolla kendi partilerinde saf
tuttuğudur. Bunu bir aile ortamında düşünerek örneklersek Bir kadının
eşi sürekli olarak başka kadınlar ile flört ediyorsa, kadın bunun
büyük olasılıkla farkına varacaktır. Ama ona âşıksa veya maddi olarak
bağımlıysa ya da ilişki alışkanlık boyutunda ise, onun flört ettiğini
görmek istemeyecektir, eşi de kendisine yakın davranıyorsa masum
olduğunu düşünecektir. Buradaki kör noktalardan biri, eğer adamın
hayatında başka biri olmasa eşine bu denli müşfik davranmayacağıdır.
- Evet, bizler ne zaman gerçek bir
tehlike ile karşı karşıya kaldığımızı hissedersek at gözlükleri takma
eğilimine gireriz. Tatsız ve rahatsız edici şeyler karşısında,
gözlerini kapamak ve aklını çalıştırmamak insanın doğasındadır.
Gerçeği görmek zordur, özellikle onu görmek istemediğimizde.
- Ancak bu eğilimlerimizi aşabiliriz,
önce, bizi en çok üzecek şeyin, gerçekleri görmemezlikten gelmek ve
kabul edeceğimiz yerde gerçeği çarpıtmak olduğunu anlamamız gerekir.
- Duygusal olarak bağımlı olduğumuzda
tam olarak objektif olamayız ya da bunu sürdüremeyebiliriz,
bağımlılığımız ne denli güçlü ise akıl dışı davranma eğilimi o denli
güçlü olur. Tutkumuz normale inene kadar, ilişkideki temel çatlakları
bile gözden kaçırma eğilimine gireriz. Bu yüzden eğer duygusal olarak
bağlı olduğumuz birini değerlendiriyorsak, en azından objektifliğimizi
sürdüremeyeceğimiz konusunda temkinli olmalı, bunun bilincine
varmalıyız. Daha objektif olabilecek bir dostumuza, arkadaşımıza
danışmalıyız ve geriye bakmalıyız.
- Zamanınız kısıtlı ise, kendimizi
farklı tepkiler veriyor olarak bulabiliriz, ihtiyaç hali ile hareket
ediyoruzdur ve olayları açık bir şekilde değerlendiremeyiz. Bu durumda
başlangıç için geçici bir çözüm bulmalı, sonra esas çözüme
odaklanmalıdır. Geçici çözümler kısa vadede daha uygunsuzdur, ancak
uzun vadede iyi bir seçim için bize ihtiyacımız olan zamanı sağlar.
- Aynı şekilde korkuda objektifliği
etkileyen etkenlerden biridir. Aslında çokta iyi gitmeyen bir evliliği
sonlandırmaktan korkarız, çünkü daha iyisini bulamamaktan çekiniriz.
Bakış açımız acıdan kaçmak isteği ile bir miktar çarpılır. Ancak
korkularımızın da üstesinden gelmek mümkündür.
- Yukarıdaki örneğe dönersek, birkaç yıl
sonra, günlerinizin sayılı olduğunu biliyor ve ayrılmayı düşünüyorsak,
sizi rahatsız eden duygular içine girmiş olursunuz. Sizden ayrılmak
için karşı tarafın bir fırsat arayıp aramadığını anlamaya
çalışırsınız. Ne kadar objektif olursanız olun korkularınızı yenmek
elinizden gelmez. Bu durumda korkularınızı yenmek ve daha nötr hale
gelmek için iki liste yapmalısınız. Biri eğer evli kalırsanız
yaşayacağınız mutsuz ve heyecansız hayata dair acı tecrübeleri, diğeri
ise eğer ayrılırsanız yaşayacağınız tecrübeleri içermelidir.
- Bu listeleri yaparak korkularınızı
kontrol altına almaya başlayabilirsiniz. Bu listelerden biri açık
şekilde daha kötü ise daha az acı verecek olanı seçebilirsiniz. Ancak
ikisi de kıyaslanabilir riskler taşıyorsa o zaman korkularınız genel
olmaktan çıkacak ve gerçek korkunuz hakkında objektif olabilmek için
odaklanacaksınızdır. Liste yaparak kendiniz hakkında bilgiler elde
edinirsiniz bundan sonra yakın bir arkadaş, dost bu insanlarla
konuşarak daha objektif kararlar alabilirsiniz. Unutmayalım korkuya
karşı en iyi silah bilgidir.
- Ancak topladığınız bilgiye dayanarak
hareket edemiyorsanız birkaç çözüm varmış gibi davranın ve kendinize
sorun, eğer yalnız olsaydım ve şu anda evli olduğum insana benzeyen
biri ile tanışsa idim, bu insanla beraber olur muydum, yoksa başkasını
mı arardım diye.
- Şimdi elinizdeki bilgiyi objektif olarak değerlendirin, eğer
kendinizi şu sıra başka bir ilişkiye meyleder bulursanız, bir
değişimin zamanı gelmiş olabilir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OYUNUN BİTİŞİ, BAŞKA BİR OYUNUN BAŞLANGICI
DEĞİL Mİ?
- Hayalleri var insanların. Kimisi ne
istediğini bilen, kimisi bilmeyen. Kimisi sevdiği için kurar
hayalleri; kimisi hayal kurar, yıkmak için hayalleri.
- Sevgileri var insanların. Kimisi ne
sevdiğini bilen, kimisi bilmeyen. Kimisi sever birilerini, sevgi nedir
bildiği için; kimisi birilerine sevdiğini söyler, yıkmak için
sevgileri.
- Hayaller ve sevgiler? Bazen biri.
Birinden ayrılmayan ikili, bazen biri birinin panzehiri! Sevgililer
hayal kurmayı sever aslında masumca. Çoğu zaman olmadık hayaller yıkar
sevgileri acımasızca. Bazıları bilir hayaller gerçek değildir.
Bazıları farkında değildir; hayal nedir, gerçek nedir?
- Büyük adam olma hayali ile kalkıp,
Gurbet'e giden aşk çocukları var. Memleketinden onun için gözlerinden
aşk damlacıkları yuvarlayan bir yüreği unutup başka bir ufka, başka
bir kalbe yelken açan aşk(cık) çocukları var. Sevmeyi oyun zanneden ve
her seferinde kaybeden aşk garibesi insanlar. Hiç sevmeyi
öğrenemeyecek garip kalplere çobanlık yapan insanlar?
- 22 Temmuz günü yapılacak
milletvekilliği seçimleriyle ilgili olarak aday listeleri açıklandı.
- Bu listeler henüz kesin değil
tabi.Yerlerini beğenmeyip istifa edenler olabilecek belki.ama öyle
veya böyle Seçim takvimi işliyor sizin anlayacağınız.?
- Kırılan kalpler, yıkılan umutlar?
- Bir oyunun bitişi, başka bir oyunun
başlangıcı değil mi yani?? Felsefesi bu ve buna yakın insanlar
tanıdım. Bazısı ne yaptığının farkında değil; bazısının, yıkılan
sevgiler umurunda değil.
- Bir dünya istiyorum?..içinde şunlar
şunlar olsun? Diye cümleler kurmayacağım bu satırlarda. Nasıl olsa
yalan limitini dolduracak bir aşk çocuğu her asırda olacak. Nasıl olsa
gurbet'e adam olmaya giden birinin ardından, her şehirde bir ayrılık
türküsü yakan bulunacak.
- Birileri ağlayacak, birileri aldatacak. Birileri bu satırlarda
okuduğu bu mektubu, yazıyı algılayacak. Ve bu mektubun sahipleri bir
anlığına olsun donup kalacak. Birileri gurbet'te aşk başkadır?
Şarkıları mırıldanacak. Kimi öfkesini yutacak, kimi pişmanlık duyacak.
Ve bu cümlelerin sonuna, sonu olmadığı için bir nokta hiçbir zaman
konmayacak. O yüzden Memleketimizin ve insanlığımızın kıymetini
bilelim.
- Birileri kurallar uydurup insanların
önüne sunuyorlar. Hayat ve yaşamak nedir acaba? Sadece doğmak ve
nefes almak mı? Hiç düşünmeden gelmişiz gideceğiz deyip tüm nimetleri
düşünmeden ayrımsız kabullenmek mi? Hani derler ya "üzümünü ye bağını
sorma" misali sadece üzüme mi aldanıyoruz.
- Her başlangıcın bir sonu mutlaka
vardır. Bunu herkes bilir. Demek ki aldandığımız ve Ahir etimizi feda
ettiğimiz dünyanın da bir sonu mutlaka olur. Ama insana yarınlar hiç
bitmiyor gibi geliyor. Kendisini Çınar ağacı falan mı sanıyor ki?
- Ama çınar ağacıda asırlar geçse de bir
gün kuruyacak. Demek ki her şeyin bir sonu var.
- Her son bir başlangıç derler. Bunun
başlangıcı neresi. Çocuğun doğması mı? Ya da vadesi gelince canlının
hayata veda etmesi mi? Kıyısından, köşesinden tutunmaya çalıştığımız
bu hayatta herkes birilerinin özgürlüğünü, vatandaşlık haklarını
kısıtlamak için uğraş veriyor.
- Özgürlüğü o veya bu şekilde
kısıtlanmış herhangi biri, başka birinin özgürlüğünü, haklarını; o
başka biri, bir başkasının özgürlüğünü; o başkası, bir başkasının
özgürlüğünü kısıtlamaya çalışıyor. Bu zincir günden güne kendisine
yeni halkalar ekleyerek büyüyüp gidiyor.
- Birileri kurallar uydurup insanların
önüne sunuyorlar hayat, diye. Hak, Hukuk, vatandaşlık hakkı, Özgürlük,
diye bağıranlar bir bakmışsınız ki bir takım çizgiler edinmişler
kendilerince ve o çizgilerin dışına çıkanları lanetli kılmışlar. Duyar
gibiyim şu an hop, hop! Tamam, da nereye kadar özgürlük, nereye kadar
kuralsızlık, nereye kadar vatandaşlık haklarınız. Diyenleri. Anlatmaya
çabaladığım kuralsızlık değil. Evet, kurallarımız olmalı; lâkin bu
kurallar insanların bozup pisleterek önümüze sundukları kurallar
olmamalı. Asıl olan kurallar, kendimizi tabi hissetmemiz gereken
kurallar, Tanrı’nın kuralları olmalı öncelikle.
- Ama insanların pis elleriyle
hükmetmeye kalkışıp kurallarını değiştirdiği hayat öyle bir yere
gelmiş ki; nedense Tanrının kurallarından çok insanların uydurduğu
kurallara uymak mükellefiyetinde hissediyoruz kendimizi. Öyle
benimsemişiz ki bu uydurmaca kuralları, yerine getirmediğimizde kötü
hissediyoruz kendimizi, bunalıma giriyoruz. Kurallar, sınırlar,
hürriyet denilen kısıtlamalar, şırıngayla damarımıza verilen eroin
gibi. Hoş bir zevk veriyor, damarımıza girerken. Farkında değiliz ki
kendi ellerimizle tertemiz kanımızı boşaltıp, damarlarımızı zehirle
doldurduğumuzun.
- Memleketimde nedense isyan
denildiğinde bir panik havası oluyor hemen. Bir yerde, bir toplulukta
isyan kelimesi söylenmeyiversin, hemen yüzler birbirine bakınıyor,
korkuya kapılıyor.
- İnsanların büyütüp beslediği,
ruhsatsız iş yeri çalıştıranlara göz yumanlara, pasajlarda demir
doğrama işi için ruhsat verenlere, yapılmayan yollara, dökülen
kaldırımlara, işçiye, memura, emekliye çay kaşığıyla verip, kepçeyle
alanlara, seçim yatırımı için göz boyama için yapılan hizmetlere kötü
kuralları gör artık, bu düzensiz düzenin çarkı içinde döndüğün sürece
hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini…!
- Şimdilik kurallara boyun eğiyorum;
ileride iyi bir yere geldiğimde bu kurallara hükmedip değiştireceğim
deme ey arkadaşım. O zaman, zehir damarlarını çoktan doldurmuş olacak
ve istesen de boşaltamayacaksın o zehri damarlarından, hükmedip
değiştiremeyeceksin o kuralları. Hatta o zehir, içine işleyip, sen
kendinden geçtiğinde hoşuna gidecek, o kuralları sözünün geçtiği
insanlara uygulatmak, insanların haklarını, özgürlüğünü kısıtlamak.
- Bu serzenişlerimi duyun istiyorum.
Arabayla o eşikten kaç bu eşikten kaç, bakımsız, boyasız parklara,
dökülen yaya kaldırımlarına, Arap saçına dönmüş şehir trafiğine, sözde
engelliler için yapılmış yaya geçitlerine, bir türlü bitmeyen üst
geçide, üstüne ölü toprağı serpilmiş çorum sivil toplum kuruluşlarına,
bunların sizin temel haklarınız olduğunu duyurun istiyorum.
- Gelin, başımız önümüzde yürümeyelim
artık. Haydi, haykıralım kardeşlerim. Kızıyla, erkeğiyle, rockçısıyla,
popçusuyla, converselisiyle, iskarpinlisiyle, başörtülüsüyle,
dekoltelisiyle köylüsüyle, şehirlisiyle, işçisiyle, memuruyla,
emeklisiyle, esnafıyla
- Dik
tutalım başımızı, göğe doğru bakalım artık. Gökyüzünden, özgür
maviliklerden özgür kurallar devşirelim artık.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR BABADAN EVLENECEK KIZINA ALTIN ÖĞÜTLER
- Kızım!
- Şimdi sana 25 yıllık evliliğimin
tecrübelerine dayanarak doğup büyüdüğün, yıllarca yaşadığın bir
yuvadan çıkarak, yabancı bir yere, gideceksin, huyunu suyunu
bilmediğin bir arkadaşla yaşayacaksın. Bunun için bazı nasihatlerde
bulunacağım:
- Bu nasihatlerime uyarsan dünyada mutlu
bir ömür geçirdiğin gibi, âhıret te de ebedî saâdete ulaşırsın. Adli
Sicil istatistiklerinin verilerine göre, son 12 yılda boşanma
oranlarında yüzde 187'lik bir artış kaydedildi bir başka deyişle
evlilik kurumu çatırdıyor.
- Sorunun farklı sosyal boyutları olduğu
gibi bir de ilişki boyutu var.
- Birçok psikologun ortak görüşüne göre
evlilikler; kalıplaşmış, hatta kemikleşmiş değerler, yani mitler
üzerine kuruluyor.
- Bu kalıplar yıkılmadığı ya da en
azından sorgulanmadığı sürece de evlilikler kan kaybetmeye devam
ediyor.
- Evliliğe dair çevrenizde söylenenlere
kulak asmayın. İşte yuva yıkan hatalar ve yuva kurtaran olgular:
- İyi bir ilişki için aynı kafada olmak
gerek olgusu büyük bir yanılgı. Çünkü kadın ve erkek, genetik,
psikolojik, fizyolojik ve hatta tarihsel olarak birbirinden farklı iki
dünyadır.
- İyi bir ilişki, romantik bir ilişki
değildir Kadın ve erkek, ilk âşık olduğu günlerdeki duygularının
gerçek aşk olduğu yanılgısına düşer. Oysa evlilik gerçekçi bakmaktır.
İyi bir ilişki, sorunsuz ilişkidir.
- Çocuk yetiştirme ve para ile ilgili
sorunlar ilişkilerlere anlam kazandırır bu anlamın zevkini yaşamaya
bakın diyenlerin, sözlerine aldanmayın.
- Ortak zevkleri içermeyen bir ilişki,
iyi bir ilişki değildir. İyi bir ilişki huzur ve barış dolu olmalı. Bu
tartışmaktan kaçmanın diğer adı olsa gerek. İyi bir ilişkide duyguları
paylaşmanın yeri ve zamanı yoktur. Mantıklı bir taleptir. Ama neyi, ne
zaman, nasıl ve ne kadar söylemek gerektiğine dikkat etmek kaydıyla!
- İyi bir ilişkinin aşkla ilgisi yoktur.
Kendinizi kandırmayın. Evlisiniz siz, arkadaş değil.
- Her ilişkide geçerli doğrular ve
yanlışlar vardır. Belki ama her ilişki de kendine özeldir aynı
zamanda. Bu özelliği düşünerek hareket edin.
- Bir ilişki, karşımızdakini
değiştirebildiğimizde iyi bir ilişkidir. Değiştirmeye çalışmak
hükmetmeye çalışmaktır. Hiç kimse kendisine hükmedilmesini istemez. Bu
nedenle en iyi tutum, eşinizi olduğu gibi kabullenmek.
- Kanaatkâr ol! Yani, kocan tarafından
getirilen yiyecek ve giyecek her şeyi memnuniyetle kabul et! Çünkü
kanaat, kalbi huzura kavuşturur.
- Söylenenleri daima iyi dinle ve
kocanın meşru emirlerine itaat et!
- Evin ve her şeyin her zaman, temiz,
muntazam ve düzenli olsun!
- Eşinin yemek saati ile uyku saatine
dikkat etmelisin! Açlık insanı huysuz eder, uykusuzluk ise,
öfkelendirir.
- Evinin mallarını ve eşyasını iyi koru!
Yaptığın işleri, iyilikleri başa kakma! İyiliğe karşı iyilik çabuk
unutulur, fakat kötülüğe karşı yapılan iyilik unutulmaz.
- Eşinin yakınlarına güzel muâmelede
bulun! Kocanın hatalarını, yalnız iken, yumuşak bir şekilde söyle!
- Kocanın sırlarını hiç kimseye söyleme!
Karı-koca arasındaki sırlar kabre beraberlerinde gömülmelidir.
- Eşinin üzüntüsünü ve neşesini paylaş!
- Ona her yönüyle iyi bir hayat arkadaşı
ol!
- Yalan, yuvayı içten içe yıkan bir
kurttur. Aranızdaki problemleri kendiniz hâlledin!
- Sakın bunları, bize ve başkasına
taşıma! Kimseden medet umma!
- Sen ona yer ol ki, o sana gök olsun!
Sen ona ev ol ki, o da evin direği olsun! Sen ona cariye ol ki, o da
sana köle olsun!
- Ona sıkıntı verme ki, sevgisini
azaltmasın! Ondan uzak kalmaya çalışma ki seni unutmasın!
- Onun burnunu, gözünü ve kulağını
koruyasın ki, gözü senden başkasını görmesin, senden başkasını
koklamasın, senden daima güzel şeyler işitsin!
- Devamlı evde oturmaya gayret et, ev ve
el işleriyle meşgul olmaya çalış!
- Komşularınla iyi geçin, onlardan
gelecek sıkıntılara katlan! Bilhassa komşular arasında laf getirip
götürme! Dedikodudan son derece kaç!
- Yiyecek içecek hususunda beyin ne
getirirse onunla kanaat et ve şunu bunu alamıyoruz diye asla şikâyette
bulunma! Kocanın hakkını kendi hakkın üzerine tercih et!
- Kocanın akrabalarının hakkını da önde
tut! İntizama ve temizliğe çok dikkat et!
- Kocandan, almakta zorlanacağı, gücünün
yetmeyeceği şeyleri isteme! Kadının güzel huylusu, eşine Cennet
nîmetidir. Sen kocana Cennet nîmeti ol! Azap çektirme!
- Bunları yapabilmen, ancak, onun
isteklerini kendi isteklerine, onun rızâsını kendi arzularına tercih
etmenle mümkün olabilir. Hep kendi istek ve arzularını ön plâna
çıkartırsan, bu nasihatleri tutman mümkün olmaz.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- LİDERLİK
- İnsanların içindeki tutsak enerjiyi ateşleyin. Soyut
kavramların tanımlanması dünyada hep tartışılmış ve herkes tarafından
ayrı algılanmıştır. İşte “liderlik” de bu soyut kavramlardan biridir.
Lider nedir diye sorduğunuzda yüzlerce tanım dökülür önünüze. Bazıları
bunu çok karmaşık ve ulaşılması güç bir özellik haline getirir.
- Liderliğin genlere yazılı bir sır
olduğunu, doğarken lider doğulduğunu ve sonradan lider
olunamayacağını, liderliğin öğrenilemeyeceğini savunanlar vardır.
- Bunun terside görülür. Şans, torpil,
yada demokratik olmayan bir seçim sistemi ile bir organizasyonun, bir
kuruluşun yada bir partinin başına getirilen bir yöneticiye gerçek bir
lider olmasa da hemen liderlik yaftası yapıştırılır. Liderlik bu kadar
da ucuz değildir.
- Gelin, gerçek lideri tanımlayalım. Ama
bunu yapmadan önce , “Liderlik doğuştandır” tezini irdeleyelim. Bu
tezi savunanların yanılgısı şudur. Güçlü ve gerçek bir liderin
yüzlerce özelliğinden yalnız ikisini, yani doğuştan gelen “hırs” ve
“karizma” yı ön plana çıkarırsanız, o zaman liderlik doğuştandır
diyebilirsiniz. Gerçekten de hırs ve karizma genetik özelliklerdir.
- Bu iki özellik lideri daha da güçlü
kılar. Ancak liderin yüzlerce özelliğinden sadece ikisidir bunlar.
Bazen de bu iki özellik liderliğin karanlık yüzünü oluşturur. Tarih
çok hırslı ve karizmatik liderlerin izleyenlerini felaketlere
sürükledikleri örneklerle doludur. Adolf Hitler de bu örneklerden
biridir. Kendi ihtirasları, ünleri ve prestijleri için insanları
maniple etmek, onları etkilemek ve onlarla oynamak narsis bir
liderliktir. Bu tip liderler kayıtsız şartsız itaat beklerler.
- İzleyenlerinin eleştiri olanağını
korku ile sindirerek kendi bildiklerini yapar ve çoğu zaman tek
kafanın ürünü olan ve ihtiraslarının esiri olan fikirleri ile
insanları felakete sürüklerler. Sonuç, doğuştan gelen hırs ve
karizmanın diğer özellikler olmadan iyi bir lider yaratamayacağıdır.
- Şimdi de, ucuz liderliğe bakalım. Bir
kuruluşun başına torpille ya da şansla gelmişsiniz. Etrafa emirler
veriyorsunuz. İnsanlar kerhen ve mecburen sizin dediklerinizi yapıyor.
Korku yaratıyorsunuz. Önünüzde eğiliyorlar. “Evet, efendim! Baş üstüne
efendim”.
- Birkaç kişiye fırça, örnek olsun diye.
Sadistçe bir zevk alıyorsunuz bundan. İnsanlar sizi sayıyor, ama
sevmiyor. Bir de üstelik duygusal cahilsiniz. Duygusal cehalet. En
tehlikelisi. Kendisinin ve başkalarının duygularını ayırt edemeyip
onları algılayıp tanımlayamamak. Duygusal cehaletin esiri olan
insanlar liderliğin bence en önemli özelliği olan “empati” den yani
kendini başkalarının yerine koyarak düşünebilme olgusundan
habersizdir. Bu insanlar yaratıcılığı teşvik edemez. İnsanların
içindeki tutsak enerjiyi ateşleyip serbest bırakamaz. Ülkelerin
yönetimlerinde de zaman zaman bu tip ucuz liderler olmuştur. Özellikle
parti içi demokrasilerin olmadığı ve başkanların ayarlanmış delege
sistemi ile seçildiği, başkanın istediğini istediği sıradan ve yerden
milletvekili adayı yaparak korku temelli saygı yarattığı ülkelerde,
başkanlar, her zaman gerçek lider olmayabilir. Lider olabilmek için
önce gönüllü takipçiler, yani size inanmış ve güvenmiş bir grup insan
olması gerek. Tek başınıza lider olamazsınız. Onları vizyonunuza
inandırabilmek için, iletişim ve ikna yeteneklerinizin gelişmiş
olması, onlara güven verebilmek için, dürüst, adil, verdiği sözleri
tutan, sağlam bir kişilik ve karakter gereklidir.
- Lider doğru işleri yapar. İşleri doğru
yapanlar ise liderin takipçileridir. Her şeyden önce, gerçek lider,
insanı seven ve ona değer veren bir yapıya sahiptir. Sevecen ve
alçakgönüllüdür. Empati temel ilişkiler felsefesi olarak ön plana
çıkar. Kendisinden önce, izleyenleri yüceltmeyi ve onların durumunu
iyileştirmeyi hedef almıştır. Dürüsttür, adildir. İnsanlara güven
verir, onlara güvenir. Vizyon sahibidir. Bu vizyon, gelecekte ve elde
edilmesi çok kolay olmayan, ancak imkansız da olmayan bir hedeftir.
İyi bir iletişim ustası olduğundan izleyenleri bu hedefe inandırmış ve
onları bu hedefe yönlendirmiştir. Bu hedefe ulaşmak için gereken
enerjiyi insanların içinden çıkarmış ve ateşlemiştir. Onlara yetki ve
güç vermiştir. Detaylarla uğraşmaz. Resmin tamamını görür. Engelleri
çok önceden bertaraf eder.
- Anlaşmazlıkları basite indirgemede
uzmandır. Başarıları izleyenlere, başarısızlıkları kendine mal eder.
Teşekkür eder, yüceltir. İnsana önemli olduğunu hissettirirken
kendisini lüzumsuz gösterir. Kriz anlarında ortaya çıkar, paniklemez
ve insanlara moral aşılar.
- Peki, zor mudur bunları yapabilmek?
İlle de doğuştan yetenekli mi olmak gerekir?
- Cevap Hayır, tüm bunlar öğrenebilen ve
sistematik ve disiplinli bir şekilde kazanılabilen özelliklerdir.
Başarabilmek için önce duygusal zekâmızı geliştirmeliyiz.
- Öz bilinç öncelikle duygusal
bilincimizi yani kendi duygularımızı okuyabilme anlayabilme ve
performansımıza ve ilişkilerimize etkilerini tanımlayabilmekle
başlıyor.
- Öz bilinç daha sonra kendi öz
değerlendirmemizi yaparak güçlü ve zayıf taraflarımızı tanıma yani
kendi SWOT analizimizi yaparak güçlü yönlerimizi öz güven hanemize
yazıp zayıf yönlerimizi iyileştirmeyi kapsıyor.
- Öz yönetim başkalarına ve kendimize
zarar veren duygularımızı kontrol altında tutabilme, devamlı güven ve
dürüstlük örneği olabilme, sorumluluklarınızı ve kendinizi
yönetebilme, değişen koşullara çabuk adapte olara kendilerini
aşabilme, kendi iç mükemmellik standardınızı oluşturabilme ve de
fırsatları yakalamaya hazır olmayı gerektiriyor.
- Sosyal bilinç empati ile başlıyor.
Yani başkalarının duygularını hissedebilme, onların bakış açısı ile
düşünebilme ve onların endişelerine ilgi duyma. Örgütsel yaşamın
akıntılarını iyi öğrenip karar şebekeleri kurup politika rotasını iyi
belirleyerek Müşteri tanımına giren tüm sosyal paydaşları tanıyıp
onları mutlu kılmakla son buluyor.
- Sosyal yetenekler vizyoner liderlik,
başkalarını etkileyebilme taktikleri üretebilmek.
- Başkalarını geliştirerek yönlendirmek
ve yetiştirmek, çok güçlü bir iletişim yeteneği geliştirerek önce
dinlemek ve sonra temiz, net mesajlar verebilmek, yeni fikirler üretip
değişimi ateşleyerek insanları vizyon doğrultusunda harekete
geçirebilmek. Anlaşmazlıkları indirgeyerek çözüme yönlendirmek! Sağlam
bir ilişkiler ağı kurarak bunu koruyabilmek ve de ekip çalışmasını
işbirliğini benimsetebilmek olarak tanımlanabilir.
- İşte etkin bir lider olabilmeyi
öğrenebilmek için bu dört temel yetenek doğrultusunda kendimizi
değiştirmeye çalışmalıyız. Kısacası önce kendimizle barışmalı sonra
kendimizi tanımalı insana değer vermeyi ve onları harekete
geçirebilecek yaratıcı yetenekleri kazanmayı öğrenmeliyiz.
- Lider olabilmek için önce gönüllü
takipçiler, yani size inanmış ve güvenmiş bir grup insan olması
gerek. Tek başınıza lider olamazsınız.
-
Onları vizyonunuza inandırabilmek için, iletişim ve ikna
yeteneklerinizin gelişmiş olması, onlara güven verebilmek için,
dürüst, adil, verdiği sözleri tutan, sağlam bir kişilik ve karakter
gereklidir.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MUHTAR DEYİP DE GEÇMEYİN
- Belediye başkanlarını seçmek için
büyük bir yarış yaşanacak. seçim curcunasında demokrasinin temel taşı
olan çilekeş muhtarlar yine unutulacak mı?
- Çorumda merkeze bağlı13 mahalle 198
köy ve belde olmak üzere tam 211 muhtarlık bulunuyor. Muhtarların kimi
kendini belediye başkanı, kimi de mahallesinin cumhurbaşkanı olarak
görüyor.
- Onlar en küçük yerleşim biriminden en
büyük şehirlere kadar her kesimden insana hizmet götürmeye çalışıyor.
Üzerlerinde büyük sorumluluklar var, ancak bunları yerine getirebilmek
için maalesef yetkileri yok.
- Genel ve yerel seçimlerin 28 Mart 2004
da yapılacak olması seçime daha bir heyecan katıyor. Ancak, partilerin
gürültülü-patırtılı kampanyaları arasında kaynayacak bir seçim daha
var: Muhtarlık seçimleri. Çorum merkeze bağlı 211muhtarlık bölgesi
var. Her muhtarlıkta en az ortalama olarak10 aday olsa 2110 adayın
katıldığı 149.300 bin seçmenin oy kullanacağı dev bir seçim söz
konusu.
- Peki, oy vermeyi düşündüğünüz belediye
başkan adayları gibi muhtar adayınızı da belirlediniz mi?
- Ya da en azından hiç olmazsa mevcut
muhtarı hiç görmüşlüğünüz var mı?
- Belediye başkan adaylarının yaptıkları
gibi fazla cafcaflı olmasa bile muhtarlar da kendi çaplarında birtakım
seçim faaliyetlerinde bulunuyorlar. Kendilerini halka en yakın yönetim
birimi olarak görüyorlar. Hatta muhtar odalarına büyük harf-lerle
yazdıkları "Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır" sözünü göstererek
yerel demokrasi bağlamında da önemli bir müessese olduklarına vurgu
yapıyorlar.
- Türkiye'de ortalama her bin 200 kişiye
bir muhtar düşüyor. Bu da onların sistem içerisinde ne kadar
ehemmiyetli bir yerleri olduğunun göstergesi! Zira Türkiye'de 34 bin
495 köy, 15 bin 198 mahalle olmak üzere tam 50 bin 693 muhtarlık
bulunuyor.
- Belediyecilikten daha eski Muhtarlık,
aslında Osmanlı döneminde başlayan köklü bir yönetim sistemi. Mahalle
sisteminin daha eskilere dayandığı Osmanlı Devleti'nde muhtarlıklar
ilk olarak İstanbul'da 1829'dan itibaren kurulmaya başlanıyor.
1833'ten itibaren de Anadolu'daki mahalle ve köylerde muhtarlık
sistemine geçiliyor.
- Belediyelerin 1854 yılından itibaren
kurulmaya başlandığını göz önüne aldığımızda, bugün pek değer
verilmeyen muhtarlığın belediyelerden daha uzun bir geçmişe sahip
olduğunu görüyoruz.
- 1933 yılında yani Cumhuriyet dönemine
gelindiğinde belediyeler kanunla yeniden yapılandırılınca mahalle
muhtarlığına ihtiyaç yok denilerek muhtarlıklar kaldırılıyor. Ancak,
mahallelerde oturmuş olan muhtarlık sisteminin yeri doldurulmayınca
1944 yılında yeniden muhtarlıklar kuruluyor.
- Bugünkü yönetim sistemimiz içerisinde
muhtarlıkların yerel yönetimlerin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
"Yerel yönetim deyince aklımıza her ne kadar belediyeler geliyorsa da,
muhtarlıklar da yerel yönetimin önemli bir birimidir. Fakat sosyal
hayat içinde baktığımızda mahalle muhtarlıklarının fonksiyonlarının
artık çok fazla kalmadığını görmekteyiz" muhtarlıkların yerel yönetim
birimleri olmalarına rağmen bütçelerinin olmamasını mahalle
muhtarlıklarını devre dışı bırakan çok önemli iki eksiklik olarak
değerlendirilebilir.
- Mahallenin Cumhurbaşkanı Muhtarlar tam
anlamıyla kendi hallerine bırakılmış durumda. Bu ilgisizliğin altında
muhtarlığın artık gereksiz olduğu anlayışının yattığı, ancak
mahallelerde oturmuş bir yapısı olduğu için kaldırmaya da gerek
görülmediği belirtiliyor. Bu görüşe karşı çıkıyor ve "muhtarlığın
zamanla ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılacak" diyorum.
- Bana göre muhtarlar halkla iç içe
yaşayan, onların sorunlarını en iyi bilen insanlar ve "zamanla bunu
siyasilerimiz de anlayacak."
- Muhtarların yaptıkları işler sadece
ücret karşılığında bazı belgeleri vermekten ibaret değil.
- Gerçi resmi olarak böyle gözükse de
muhtarların büyük bir çoğunluğu, kendilerine halk tarafından daha
büyük bir misyon yüklendiğini bilinmektedir.
- Birçok muhtar, kendilerini mahallenin
mülki amiri olarak tanımlamaktadır.
- Aramızda Kendilerini "mahallenin
belediye başkanı" gibi görenler de var. Hatta, hatta içimizden bir
tanesi kendisini bulunduğu mahallenin "cumhurbaşkanı" olarak
tanımlıyor. "Gecekonduyu bile önleriz" muhtarlığın sadece birtakım
belgeleri tasdik etmekten ibaret olmadığını belirtmek isterim, halkın
her türlü sorunuyla yakından ilgilenmekteyiz. "Bizim muhtar olarak
ilgi alanımız o kadar geniş ki mahallede olan biten her şey bizden
soruluyor.
- İnsanlar iş aramak için bize
geliyorlar. Elektrik kesiliyor, vatandaş muhtara başvuruyor. Sokak
çamur oluyor, insanlar bize şikâyet ediyorlar. Fakir fukaranın giyecek
ve yakacak ihtiyaçlarını muhtarlar temin etmeye çalışıyor. Bütün
bunlar resmi olarak bizim görevimiz değil, ama mahallemizde oturan
insanların memnun olması için bu işleri halletmeye çalışıyoruz."
Mahallemde 23 bin kadar ailenin yaşadığını ve bunların ikametgâh,
elektrik, su, yol gibi her türlü problemiyle ilgilendik. Halk bizi
marko paşa olarak tanımamdadır mahallede ne olup ne bittiğini en iyi
muhtarlar bilmemdedir, bizlere yetki verilmesi halinde
gecekondulaşmanın bile önüne geçebileceğimiz söyleyebiliriz..
- Köyde muhtar, başkandan farksızdır.
Muhtarlık deyince genellikle köy ve mahalleler birlikte
değerlendiriliyor. Oy sa, köy muhtarlığı mahallelerden oldukça farklı.
Köy muhtarları hem belediye başkanı hem de kaymakam gibi görüyorlar
kendilerini. Mahallelerde azaların hemen hemen hiç bir etkinliği
yokken, köylerde ihtiyar azaları belediye meclisi gibi çalışıyor.
Ayrıca köylerde muhtarlığa ait bir bütçe de var. Gerektiğinde ihtiyar
heyetinin kararıyla köylüden para da toplanabiliyor.
- Büyük köylerde muhtarların belediye
başkanından pek farkı yok. Hatta bazı köylerde muhtarlığa ait çöp
arabası, grayder, kamyon, gibi hizmet araçları bile bulunuyor. Hal
böyle olunca, muhtarlık seçimleri özellikle köylerde güç mücadelesine
dönüşüyor ve seçim kavgaları da eksik olmuyor.
- Marko Paşa misali halkın derdini
dinleyen muhtarların kendi dertleri yok mudur, aslında herkesten daha
fazla. "Bir dokun, bin ah işit" denir ya işte öyle.
- Dertsiz Muhtar neredeyse yok gibi.
Hepsimizin ortak şikâyeti devletin bizlere sahip çıkmadığı yönünde!
"Bugün dünyanın hiç bir yerinde işiyle yetkisi arasında denge uçurumu
olan başka bir kuruluş mevcut değildir" Muhtarların kanunda
belirtilen 143 kadar görevimiz vardır bunun yanında biz muhtara hiç
bir yetki yoktur. Türkiye çapında Mahalle ve köylerde halk tarafından
seçilen toplam 50 bin 693 muhtar var. Ancak bu kadar büyük bir camiayı
temsil edecek bir kuruluş mevcut değil. Ulusal çapta dernekler
kanununa göre kurulmuş üç tane muhtarlar derneği var. Ayrıca illerde
ve ilçelerde de kurulmuş dernekler bulunuyor. Bu dernekler de dâhil
olmak üzere muhtarların büyük bir kısmı, bütün muhtarları kapsayan
federasyon niteliğinde bir muhtarlar birliğinin kurulmamasından
şikayetçiyiz. Muhtarların tamamını kapsayan bir federasyon olmadığı
için bazı muhtar olmayanların Dernekler Kanunu'nu kullanarak birtakım
dernekler kurup muhtarları temsil etmeye kalkıştıklarını bilmek de ve
duymaktayız.
- Muhtarlar çok mu kazanıyor? En çok
üzerinde spekülasyon yapılan konulardan biri de muhtarların
kazançları. , halk arasında konuşulan yanlış bir kanaatten şikâyetimiz
var "Devlet bizi besliyor zannediliyor. Oysa devletin verdiği sadece
102.280.000 milyon liralık maaş. Zaten bu parayı da sigorta ya da
Bağ-Kur primlerine endeksli olarak veriyor. Oysa bizim gibi küçük
mahallelerde harçlardan elde ettiği gelir büronun masraflarını bile
karşılamıyor." Elbette ki muhtarlar, 102.280.000 milyon liralık
sigorta primine endeksli maaşa talim etmiyorlar. En primine endeksli
maaşa talim etmiyorlar. En önemli gelir kaynakları ikametgâh
ilmühaberi ve nüfus cüzdan suretinin tasdikinden aldıkları 1000 milyon
liralık ücret. Muhtar hem bürosunun masraflarını, hem geçimini, hem de
vatandaşa hizmet için yaptığı harcamaları elde ettiği harçlardan
karşılamak durumunda.
- Tabii bu tür işlerden elde edilen
gelir nüfusa göre daha da katlanıyor. Nüfusu az olan mahallelerde
muhtarlar durumlarından hiç memnun değiller. Birçok muhtar aynı
zamanda leblebicilik, bakkallık gibi başka işlerle de uğraşmak zorunda
kalıyor. Hatta bu şekilde kendi asıl mesleklerini de devam ettirenler
muhtarlık görevini de kendi dükkânlarında yapıyorlar. Böyle küçük
mahallelerde muhtarlık yapanlar devletin kendilerine bir maaş
bağlamasını isterken, muhtarlar arasındaki eşitsizliğe dikkat çekerek
"Biz de aynı işi yapıyoruz, büyük mahallelerin muhtarları da aynı işi
yapıyor. Ama bizim harçlardan aldığımız para büromuzun ihtiyaçlarını
bile karşılamaya yetmiyor. Devletin buna bir çözüm bulması lazım"
diyorlar.
- Muhtarlar noterlere kızgın. Muhtarların gelir
kaynaklarının başında gelen "nüfus cüzdan sureti"nin verilmesi
konusunda, noterlerle muhtarlar arasında gizli bir çekişme var. Bu
anlaşmazlık daha çok nüfus cüzdan örneğinin tasdikinden alınan
ücretten kaynaklanıyor. Muhtarlar bu belgeyi 1000 bin liraya verirken,
noterlerdeki tasdik ücreti 7.5 milyon lira. Noterler, nüfus cüzdan
sureti verme yetkisinin kanunen kendilerine verildiğini, muhtarların
böyle bir yetkisinin olmadığını söylüyorlar.
- Ayrıca bazı kamu kuruluşlarının nüfus
cüzdan suretini özellikle noterden getirilmesini istemeleri muhtarları
kızdırıyor. Biz muhtarlar olarak bazı kamu kuruluşlarının nüfus cüzdan
sureti konusunda notere yönlendirme an nüfus kâğıdını tasdikleşmememiz
nasıl sağlıksız oluyor anlamak mümkün değil" diyoruz.
- Seçim curcunası; Muhtarlara karşı
devletin ilgisizliği seçimlerde daha bariz bir şekilde kendini
gösteriyor. Kanunen muhtar seçilebilmek için fazla bir şart aranmıyor.
Bir yıl o mahallede oturmak ve Türkçe okuma yazma bilmek muhtar olmak
için yetiyor. Ancak uygulamada hiç de öyle olmuyor. Bir kere muhtar
olmak için o mahallede çok iyi tanınmak ve halkla iyi bir diyalog
içinde olmak gerekiyor. Bunun için ya o mahallede doğmuş olmak ya da
çok uzun süreler orada oturmuş olmak şart.
- Muhtarlık seçimlerinde aday olmak
isteyenlerin Yüksek Seçim Kurumu'na ya da başka bir yere başvurmaları
gerekmiyor. Aday olmak isteyen ve o mahallede 1 yıldır oturmakta olan
herkes, seçim günü tanıyor. Tabii bu durumu bilen muhtarlar tedbir
olarak oy pusulalarını kahve, kahve, ev, ev gezerek mahalle
sakinlerine dağıtıyorlar. Hatta bazı yerlerde muhtarlık seçimleri o
kadar hararetli oluyor ki, muhtar adayları arasında kavgalar bile
olabiliyor. Buna karşılık birçok mahallede halk, mevcut muhtardan
memnun olduğu için böyle muhtarların karşısına çoğu zaman aday bile
çıkmıyor. 102 milyon liralık bütçesi olan muhtarlıklarda, adayların
yerine getiremeyecekleri vaatlerde bulunduğuna dikkat çekmek isterim.
“Muhtar adayları yol, köprü gibi vaatlerde bulunuyorlar. 102 milyon
ödenekle bütçesi, yaptırımı olmayan bir oluşumla gelecekte mahalle
halkına yalancı çıkmaktansa bu sözler verilmesin” derim muhtarlık
yapanlar devletin kendilerine bir maaş bağlamasını isterken, muhtarlar
arasındaki eşitsizliğe dikkat çekerek "Biz de aynı işi yapıyoruz,
büyük mahallelerin muhtarları da aynı işi yapıyor. Ama bizim
harçlardan aldığımız para büromuzun ihtiyaçlarını bile karşılamaya
yetmiyor. Devletin buna bir çözüm bulması lazım" diyorlar.
- Muhtarlar noterlere kızgın. Muhtarların gelir
kaynaklarının başında gelen "nüfus cüzdan sureti"nin verilmesi
konusunda, noterlerle muhtarlar arasında gizli bir çekişme var. Bu
anlaşmazlık daha çok nüfus cüzdan örneğinin tasdikinden alınan
ücretten kaynaklanıyor. Muhtarlar bu belgeyi 1000 bin liraya verirken,
noterlerdeki tasdik ücreti 7.5 milyon lira. Noterler, nüfus cüzdan
sureti verme yetkisinin kanunen kendilerine verildiğini, muhtarların
böyle bir yetkisinin olmadığını söylüyorlar.
- Ayrıca bazı kamu kuruluşlarının nüfus
cüzdan suretini özellikle noterden getirilmesini istemeleri muhtarları
kızdırıyor. Biz muhtarlar olarak bazı kamu kuruluşlarının nüfus cüzdan
sureti konusunda notere yönlendirme an nüfus kâğıdını tasdikle mememiz
nasıl sağlıksız oluyor anlamak mümkün değil" diyoruz.
- Hislerinin kabarmasına neden olan
olaylardır. Ancak sadece kızmak, yermek, sıkıntı duymak bu olayların
tekerrür etmelerini engelleyemez. Bunun için gerçekten vicdan Sahibi
olan ve iyilik yönünde düşünen insanların samimi bir çaba içinde
olmaları ve iyiliğin peşinde koşanlara her koşulda destek olmaları
gerekmektedir. Ancak bunun için kimlerin iyi, kimlerin kötü olduğunu
ayırt edebilmek gerekir.
- Çünkü günümüzde iyilik ve kötülük
göreceli bir kavram haline gelmiş, herkes içinde bulunduğu topluma,
sosyal yaşantısına, hatta çıkarlarına göre iyilikler ve kötülükler
belirlemiştir.
- Örneğin günümüzde sokak köpeklerine
sahip çıkarak onların haklarını korumak çok önemli bir iyilik
alametidir. Veya afet bölgesine bir kamyon eşya gönderilmesine aracı
olmak, bunun için birkaç telefon açmak "yardımsever" sıfatını almak
için yeterlidir. Ya da bir yardım kulübünde bir araya gelerek, birkaç
okulun duvarlarını boyatmak, birkaç çocuğun okul gereksinimlerini
karşılamak bu insanlara ömür boyu yetecek bir hayır işi olarak
değerlendirilir. Bu hayrı yapan kişi yaptığından dolayı çok büyük bir
gurur duyar, çevresindeki kişiler de "Ne kadar iyi bir insan" diyerek
onu takdir ederler.
-
Bunlar elbette ki güzel davranışlardır, ancak bu tür kısıtlı
girişimlerin dünyadaki kötülüklerin tamamen yok olması için yeterli
olmayacağı çok açıktır. Aslında bu tür yardımlarda bulunan insanlar da
bu gerçeğin farkındadırlar. Yani yaptıklarının büyük bir fedakârlık
gerektirmediğini bilirler. Hatta bazıları, yaptıkları ile sadece
toplumdaki ve yakın çevrelerindeki itibarlarının yükseldiğini, aynı
zamanda da boş vakitlerini değerlendirecek bir meşgale bulduklarını
düşünürler. Bu girişimlerinin bir başka nedeni de vicdanlarını
rahatlatmaktır.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- İYİLER VE KÖTÜLER
- İnsanların zamanımızda dünyanın dört
bir yanında var olan kötülükleri, adaletsizlikleri, zulüm ve
haksızlıkları sıradan olaylar gibi değerlendirmelerinin altında pek
çok neden bulunmaktadır. Bu nedenlerden en önemlisi insanın çevresinde
olup bitenlerden haberdar olmaya başladığı andan itibaren sürekli bu
tip olaylarla karşılaşmasıdır. Gerçekten de gazetelerde veya
televizyonda, vahşice işlenmiş cinayetlerin, acıma ve merhamet duygusu
kalmamış canilerin, acımasızca açlığa ve soğuğa terk edilen korumasız
çocukların, yaşlıların ve kadınların, dolandırıcılıkların,
ahlaksızlıkların, kıskançlıkların, düşmanlıkların, çıkar
kavgalarının, dejenerasyonun haberlerine rastlanmayan tek bir gün bile
geçmemektedir.
- Buna benzer olaylara şahit olan
insanların büyük bir bölümü bunları kendilerini ilgilendirmeyen,
başkalarının başına gelen olaylar olarak değerlendirirler. Bu nedenle
de toplumda yer alan bu tür çarpıklıkların, huzursuzlukların ve
acımasızlıkların sorumluluğunu üzerlerine almazlar.
- Sözgelimi masum ve savunmasız bir
insan kimi zaman kendisinden maddi olarak daha fazla imkâna sahip bir
kişinin hışmına uğrar, o kişiden çok ağır sözler, hakaret ve iftiralar
işitir. Böyle bir durumda herkes asıl suçlu olanın haksız yere o masum
insana saldıran kişi olduğunu çok iyi bilir, ancak genellikle bir kişi
bile bu haksızlık karşısında ses çıkarmaz. Sessiz bir izleyici olmayı
tercih eder. "Benim ses çıkarmamdan ne olur ki?" veya "Beni
ilgilendiren bir konu değil" diyerek haksızlığa göz yumar.
- Elbette ki bunlar vicdanı henüz
körelmemiş ve kalbi katılaşmamış insanlarda rahatsızlık uyandıran,
onların hamiyet hislerinin kabarmasına neden olan olaylardır. Ancak
sadece kızmak, yermek, sıkıntı duymak bu olayların tekerrür etmelerini
engelleyemez. Bunun için gerçekten vicdan sahibi olan ve iyilik
yönünde düşünen insanların samimi bir çaba içinde olmaları ve iyiliğin
peşinde koşanlara her koşulda destek olmaları gerekmektedir. Ancak
bunun için kimlerin iyi, kimlerin kötü olduğunu ayırt edebilmek
gerekir.
- Çünkü günümüzde iyilik ve kötülük
göreceli bir kavram haline gelmiş, herkes içinde bulunduğu topluma,
sosyal yaşantısına, hatta çıkarlarına göre iyilikler ve kötülükler
belirlemiştir. Örneğin günümüzde sokak köpeklerine sahip çıkarak
onların haklarını korumak çok önemli bir iyilik alametidir.
- Veya afet bölgesine bir kamyon eşya
gönderilmesine aracı olmak, bunun için birkaç telefon açmak
"yardımsever" sıfatını almak için yeterlidir.
- Ya da bir yardım kulübünde bir araya
gelerek, birkaç okulun duvarlarını boyatmak, birkaç çocuğun okul
gereksinimlerini karşılamak bu insanlara ömür boyu yetecek bir hayır
işi olarak değerlendirilir. Bu hayrı yapan kişi yaptığından dolayı çok
büyük bir gurur duyar, çevresindeki kişiler de "Ne kadar iyi bir
insan" diyerek onu takdir ederler. Bunlar elbette ki güzel
davranışlardır, ancak bu tür kısıtlı girişimlerin dünyadaki
kötülüklerin tamamen yok olması için yeterli olmayacağı çok açıktır.
- Aslında bu tür yardımlarda bulunan
insanlar da bu gerçeğin farkındadırlar. Yani yaptıklarının büyük bir
fedakârlık gerektirmediğini bilirler. Hatta bazıları, yaptıkları ile
sadece toplumdaki ve yakın çevrelerindeki itibarlarının yükseldiğini,
aynı zamanda da boş vakitlerini değerlendirecek bir meşgale
bulduklarını düşünürler. Bu girişimlerinin bir başka nedeni de
vicdanlarını rahatlatmaktır. Bir ev hanımından lise öğrencisine,
Esnaftan profesöre Belediye başkanından Milletvekiline parti il
başkanından mahalle muhtarına köylüsünden şehirlisine kadar vicdan
sahibi, güzel ahlakı bilen ve bu ahlakın insanlar arasında yaşanmasını
isteyen her insan iyilerle ittifak edebilir. Ancak bunun için tüm ön
yargılarınızdan şimdiye kadar yaptığınız değerlendirmelerden ve
bizlere öğretilen doğru ve yanlışlardan tamamen kurtulmalıyız. Daha
sonra çevremize dikkatle bakmamız ve gerçek iyilerle gerçek kötülerin
kimler olduklarını tespit etmemiz gerekir. Bu tespiti yaparken de
kendinize tek bir ölçü almamalıyız:
- Bir de hayatının her anında
ahlaksızlık yapan, insanlara huzursuzluk, tedirginlik veren, onları
aşağılayan, dolandıran, incitici sözler kullanan, insanlara değer
vermeyen, sadece kendisini düşünen, dedikoducu, kötümser, saldırgan,
yalancı insanlardan bukelemon gibi renk değiştiren olup da, arada
sırada sokaktaki bazı fakirleri giydirip doyuran, onlara yardımda
bulunanların da gerçek iyilerden oldukları söylenemez. İyi insanların
tüm hayatlarında doğruluk, dürüstlük, adalet, candanlık ve samimiyet
hâkimdir. Ancak şu yanlış anlaşılmamalıdır; insanların elbette ki
hataları veya eksik yönleri olabilir. İyi ve samimi niyetli bir insan
bu hatalarının ve eksikliklerinin farkına vardığında bunları hızla
telafi etmek için çaba sarf eder, vicdanının ve gücünün yettiği oranda
en güzel ahlakı göstermeye çalışır.
- Bencil, hırslı, vicdansız ve insaniyetsiz insanlar aralarındaki
kıskançlık ve rekabet nedeniyle hiçbir zaman birlikte hareket edemez,
işbirliği yapamaz, bu nedenle de çeşitli hiziplere bölünürler.
- Bu hizipleşmenin bir sonucu olarak da
birbirlerine karşı çok şiddetli düşmanlık beslerler.
- Ancak kötüleri, kendi içlerindeki bu
hizipleşmelerine rağmen bir araya getiren ve birlikte hareket ettiren
bazı olaylar vardır. Her şeyden önce onları bir araya getiren ve ortak
bir amaçta birleştiren şey, şeytani duygularıdır.
- Bir araya gelişleri ise bir çağrı,
duyuru veya yazılı bir sözleşme ile olmaz. Hatta çoğu zaman kendi
aralarında tek bir kelime dahi konuşmadan, tek bir kez görüşme
yapmadan güçlü bir birlik oluştururlar. Birbirleriyle maddi ve manevi
çıkarları nedeniyle her zaman rekabet ve çekişme içinde bulunan
kişiler bile, ortak bir hedef söz konusu olduğunda tüm çekişmeleri
unutur ve birleşirler.
-
Tarih boyunca her toplulukta, iyileri kötüleyerek halkı onlara karşı
kışkırtan, mal ve mevkilerinin gücüne dayanarak saldırgan, şımarık ve
azgınca davranışlar sergileyen kişiler bulunduğu görülmüştür. Halk ise
zengin ve güçlü gördükleri ve bu nedenle korku duydukları bu
insanların sözlerine itibar ederek, çoğu zaman kötülerin önde
gelenlerinin yanında yer almışlardır.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KAÇIŞ...
- Kaçarız... Kimi zaman kendimizden... Kimi zaman
başkalarından... O an için kaçış belki bir yol, belki bir kurtuluş
gibi gelir. Bu kaçış bizi rahatlatır mı? Ve gizlenebilir miyiz?
Kendimizden nereye saklanırız? Saklanmak için de bahaneler mi ararız..
O şöyle demiş olsaydı – ben şimdi böyle yapmayacaktım gibilerden...
Vicdan sorgusuna çekilmemek için,İçimizi rahatlatmak için- haklı
göstermek için bin bir çeşit neden mi buluruz?...
- Kaçışlar beni üzer... O an için “hayır” diyemeyip, söz
verip – ondan sonra da kaçışta kurtuluşu arayanlar...”Hayır” demek o
kadar zor mudur? Müsait değilim, işim çok yoğun – yapamıyorum – desen
ne çıkardı? Karşı taraf mutlaka analardı. Ama hayır – bizler söz verip
– kaçmayı tercih ederiz. Bunu bir gelenek haline getirmişiz. Gayet
normaldir kaçmak.. Kendinden kaçarsın, sevdiğinden kaçarsın,
sevenlerinden kaşarsın, evinden kaçarsın, eşinden kaçarsın, işten
kaçarsın.... Bir sürü kaçış.. Ve bir sürü neden..
- Bu gün ben de kaçmak istedim işte.. Düşüncelerimden
kaçmak istedim. Cevabını bulamadığım sorularımdan kaçmak istedim. Oysa
“neden” diyebilirdim... Ama diyemedim. Çünkü karşıdaki de belki benim
bu sorumdan kaçıyordu...
- “Gerçek acıdır – meyvesi tatlı” derler – ama ben
gerçeği bulamadım.. Öğrenemedim.. Belki yanımda idi, karşımda idi
de...göremedim..
- Kafam karmakarışık bu gün!
- Dün de öyle idi.. Bir önceki gün de..
- Düşünceler, sorular, kendi kendime
verdiğim cevaplar. Beynimi bulandırdılar, kaçışımı hızlandırdılar..
İşte bu gün ben de kaçmak istiyorum... Belki kaçış için farklı bir yer
seçtim sadece.. Benim diğerlerinden ne farkım var ki... Kaçtım işte...
Buraya kaçtım.. Yazabileceğim, isyan edebileceğim, sesimi kimsenin
duyamayacağı bir yere.. Yazacaktım, neden arayacaktım, cevap
bulacaktım- ama yine de kaçmış olacaktım...
- Kendi kendime – bunca mert kişiler bile bazen kaçışı
seçerlerse – ben niye kaçmayayım ki dedim... Evet, kaçışım için bahane
hazırdı. Mertler kaçar da ben niye kaçmayayım.. Ben mert, delikanlı
değilim ki.. Ürkeğin tekiyim.. Korkağın tekiyim.. Korkuyorum.. Hata
yapmaktan korkuyorum.. Sevdiklerimin sevgisini kaybetmekten
korkuyorum. Birilerini üzmekten korkuyorum. Bu korkular da bir kaçışa
neden değil mi? Korkuyorum işte.. Korkularım da beni kaçışa
sürüklüyor. ...
- Evet bu gün ben de kaçtım.. . ama kaçışım doğru cevabı
bulmama yardımcı olmadı.. Ama söz veriyorum – bunu cevabını bulacağım
ve... Korkağın teki de olsam mutlaka kaçmamayı seçeceğim...
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HAKLI OLMAK MI? MUTLU OLMAK MI?
İSTERDİN
-
İnternette dostlukta dürüstlükte bi yere kadar olur ama yinede olur.
İnternette size kur yapan, iltifatlar yağdıran biri duygularından ne
kadar emin olabilir ki yaptıkları söyledikleri inandırıcı olsun.
Ayrıca size söylediklerini nette tanıdığı başka biri nede söylemesi
olasıdır. Birde üstelik bunları kısa bir süre geçtikten sonra yapmaya
başlıyorsa bu işi pratiğe dökmüş birinden ötesi değildir
- Sizin
de internette dostluk ve sevgi aradığınızı ya da er geç arayacağınızı
düşünüyorum. Birbirini görmeden, tanımadan seven, dostluk adına
çabalarını sürdüren bir insan! Birbirimizi görmeden, tanımadan ve
sadece "hissederek" yürüttüğümüz dostluk ilişkisi yaşamımızdaki diğer
ilişkilerden çok farklı gelişiyor.
- Gerçek
yaşamda insanların önce fizikleriyle, giyim kuşamlarıyla, sonra da
zihinleriyle, fikirleriyle ve yaşam görüşleriyle tanışırız. Oysa
burada, sanal ortamda, önce fikirler ve görüşler ön plandadır,
birbirimizi zihinlerimizle tanırız, severiz ve bazen de tanımak
isteriz, görüşür tanışırız. Değer verir, dost oluruz. "Dostunuz size
aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i ona
söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi
sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek
zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.
-
Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki? O, sizin
ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu değil. Ve
dostluğunuzun uyumunda bırakın gülümsemeler yükselsin ve zevkler
paylaşılsın. " Bazen bu büyü bozulmasın diye, dürüst olamadığımız
için, bu tanışmayı istemeyiz. Karşımızdakinin dürüstlüğü veya bizim
dürüstlüğümüz. Bir şekilde kafamızda hep dürüstlüğü sorgularız,
yazdıklarına ve ona hep güvenmek isteriz.
-
Gerçekten o kişi mi? Gerçekten böyle mi düşünüyor? Etkilendiğim, sevgi
duyduğum kişi gerçekten o mu? Bana sevgiden bahseden, yüce duyguları
bayrak etmiş kişi aslında nasıl birisi? En azından insanları, iddia
ettiği kadar seviyor olabilir mi? Bana söyledikleri yalan mı yoksa?
Yoksa? Yoksa? Zaman içinde tanıdıkça kuşkular başlayacaktır. Hiç kimse
yalanı sürekli sürdürecek kadar zeki değildir. Ve hiç kimse de bu
yalanlara sonsuza kadar inanacak kadar saf değildir.
-
Dürüstlük, özgürlük demektir ve özgürlük asla kısıtlanmamalıdır.
"Özgürlüğünüz, kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda,
daha büyük bir özgürlüğe zincir olur." Sürdürmeye çalışacağınız yalan,
hatırlamak zorunda olduğunuz uydurma kişilik bir gün en çok kendinizi
rahatsız edecektir. İnsan karşısındakini belki bir süre aldatabilir.
Hatta uzun bir süre de bunu devam ettirebilir. Ama kendisini
kandıramaz, bunu hep sürdüremez. Sürdürürse, kişilik sorunları
başlayacaktır, yarattığı kahramanı yaşatmaya çalışırken, kendisini
yaralamış, hatta öldürmüş olacaktır.
- Ne
kaybeder peki diyeceksiniz? Ne olur boyu kısa veya uzun ise; zayıf
veya şişman ise; sağlığı yerinde veya değil ise; eksikleri var ise;
parası olsa veya olmasa; veya o filmi görmemiş ise; veya o şiiri
duymamış ise; ya da o ülkeye gitmemiş ise; sesi güzel değil ise; o
konuya yabancı ise; söylediği yaşta değil ise; manken-fotomodel bir
kadın veya atletik vücuda sahip bir erkek değil ise yada yaşamında
olmadığını söylediği birileri var ise dostluk adına ne fark eder
diyebilirsiniz.
-
Yalanların esiri olarak yaşamak ve bir gün her şeyden kaçmaktansa,
dostlarınıza ve kendinize dürüst olmayı denemelisiniz. Yarattığınız
dünyanın bir gün başınıza çökmesindense, daha kötüsü bir başkasının
dünyasını yıkmaktansa dürüst olmayı denemelisiniz. "Tıpkı okyanusun
sahilinde durmadan kumdan kaleler yapan ve sonra da bir vuruşta
gülerek yıkıveren çocuklar gibi olmayın. Oysa sizler kumdan kaleler
yaptıkça okyanus sahile daha çok kum yığmaktadır ve yaptığınız
kaleleri yıktıkça okyanus sizlere gülmektedir."
- Kendine
mükemmel bir kişilik yaratmak çok kolaydır. Zor olan, olduğunu
dürüstçe olabilmektir. En acı gerçeğin bile en güzel yalandan üstün
olduğunu unutmayın. Dürüstlük temelinde oturan dostlukların daha
değerli ve uzun ömürlü olacağını sizde biliyorsunuz. Unutmayın, uzun
vadede dürüstlük her zaman galip gelecektir. Kendinizi zor olsa da,
acı olsa da, kabullenin. Çünkü siz teksiniz ve değerlisiniz. Sonradan
acısını çekeceğiniz hayalleri yaratmayın.
-
"Acınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır. Nasıl ki, bir
meyvenin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekiyorsa, acı
da sizin için öyledir. Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine
hayran tutabilseydiniz, acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli
olmazdı. Tıpkı; tarlalarınızdan geçip giden mevsimler gibi,
yüreğinizin mevsimlerini de kabul edebilseydiniz, pişmanlık ve
üzüntülerinizin kışın dada çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz.
- Haklı
olmak mı mutlu olmak mı evet acılarınızın çoğu kendinizce seçilmiştir.
İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi tedavi amacıyla verdiği
tatsız ilaçtır. Bu nedenle, içinizdeki hekime güvenin, uzattığı ilacı
sükûnetle için." Karşınızdakine güvenmek istiyorsanız, dürüstlük
arıyorsanız, önce kendinizi güvenilir kılmalısınız. Bunun da yolu; acı
da olsa, zor da gelse kendinizle tanışmanız ve kendinizi bu şekilde
tanıtabilmenizdir. Karşınızdakinin klavyenin tuşlarındaki sahte dosta
değil, size bağlanmasını istiyorsanız bunu bu şekilde yapmalısınız.
- Ama
yinede ben internetten tanıdığım biriyle aşk
yaşıyorum,haklıyım,mutluyum diyen varsa mutluluklar dilerim..
-
Hayatımızın bulunduğu noktası ne olursa olsun en iyi şekilde
değerlendirmeliyiz
- Farkında mısınız? Hep eskiye özlem
olmuştur içimizde; Eskidendi diye başlayan söylemleri can kulağı ile
dinlemişizdir. Eski ramazanlar, bayramların sevinçleri kavuşmalar el
öpmek için sıraya giren çocukluğumuz. Teknolojinin insanları yavaşça
yok etmeğe başladığı yaşadığımız bu dönem zaman zaman bizleri
boğmuştur. Benim yaşımdaki insanlar iki deviri bilip her birine uyum
sağlamak adına kendini heba edip durmuş. Ama ne yeniye ne eskiye bir
bağlanma yaşayamamıştır. 80 öncesi ve sonrası farklı iki yaşam stili
arasında sıkışıp kalmış, asıl önemli olanın ne olduğunu unutmuştur.
"Ah nerede o eski bayramlar; ah nerede o eski mahallemiz; ah nerede o
eski dostluklar..." dediğimiz çok olur.
- Kimimiz
inkâr etse bile içimizden bu duygulara hepimizin de kapıldığını
düşünmeden duramıyorum. Sanki insanoğluna armağan edilmiş en vefakâr
duygulardan birisi değil mi ki insanoğlunun eskiyi sık sık yad etmesi?
- Belki
kimimiz hayırlarla yad eder kimimizde sitemkâr duygularla ifadesini
bulur.
Gençlik yıllarımızın kemale erdiği yıllarda ise aile sorumluluğu da
bize yüklenmişse sıkıntılı ya da hayatın ki günümüzdeki ifadesi ile?
Ekmeğin aslanın midesinde olduğu? Mücadelesi içinde bulunca
ebeveynimizin o şefkatli kanatları altında kalmayı hangimiz düşünmedi
ki?
-
Etrafımıza baktığımızda yaşlanmış ihtiyar amcaların, dayıların,
teyzelerin muhasebelerinde bulunuyorsak fark edeceğiz ki hep o eski
bayramlarda, o eski dostluklardan, o eski mahallelerden, insanlardan,
hayvanlardan, nebatattan, kısacası yeryüzünde geçirmiş oldukları o
kısacık ömürlerinde ilk zaman dilimlerini içlerini çekerek, özlemle
yad ettiklerini duyacaksınız. Ancak hangimiz zamanın son bulduğu
hayatının belirli noktalarında çakılıp kaldı ki? Ayrılıp vakti gelip
çatınca elveda demenin ne kadar zor olduğunu hepiniz takdir edersiniz.
Bununla beraber gitmek vakti geldiğinde kalmanın gitmekten daha zor
olduğuna kendi gözlerinizle şahit olacaksınız. Yakın bir sürede yeni
bir daireye taşınan komşuların eski bahçeli evlerini kat karşılı
yıktırdıklarına hepimiz şahit olmuşuzdur. Bir düşünürün söylediği gibi
"geçmiş dündü geri getiremeyiz, yarına hep yetişemedik.
-
Ancak
bizim kullanabileceğiz bugünümüz vardı." Sözünü düşünerek hayatımızın
bulunduğu noktası ne olursa olsun en iyi şekilde değerlendirmeliyiz.
Çünkü cömertçe harcadığımız bugünlerimiz geçmişimizin bir parçası
olacaklarsa bizler değerli zamanımızı kullanarak geçmişin her anının
dolu dolu olması gerektiğini düşünürüz. Önümüze gelen bayramlara
nerede kaldı o eski bayramlar demektense yaşadığımız bu bayramların da
bir dönem sonra eskiyeceğini unutmamalıyız. Mutlaka unutulmaması
gereken anılarımızı bir günlüğe taşıyıp, çocuklarımız ve
torunlarımızın aile saadetine katkıda olacak şekilde kayda almalıyız.
Çünkü geçmişimiz bütünüyle geleceğimizin bir yansımasıdır. Yaşadığımız
mutlu anları çoğaltarak, hayatımızdan zevk alabiliriz. Çünkü
mutluluklar paylaşarak artarken üzüntülerimizin de paylaşarak
azalacağını düşünmeliyiz. Böylece hayatımızın her anını eksiksiz bir
şekilde gayret ve mutlulukla nakşetmeliyiz.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HİÇ GERÇEKLEŞMEYECEK RÜYAMIZ
DEMİRYOLU?
- Dünya
genelinde, demiryollarının önemi her geçen gün daha da artmaktadır.
Karayolu ağırlıklı yük ve yolcu taşımacılığının sebep olduğu, çevre
kirliliği, kazalar, trafik tıkanıklığı ve yüksek yakıt maliyetleri,
dünya ekonomisinin gelişmesinde en önemli unsur olan 'taşıma
hareketliliği'ni yavaşlatmakta ve sınırlamaktadır.
- AB
ülkeleri arasında hızlı tren ağlarını geliştirmek ve aralarında
entegrasyonu geliştirmek için ülkeler her yıl 10 milyarlarca?
Harcamakta, çok büyük yatırımlar gerçekleştirmektedirler.
-
Amanya'da ICE hızlı trenleri, Fransa'da TGV, İspanya'da AVE, İtalya'da
ETR hızlı trenleri, yılda yüz milyonlarca yolcu
taşımaktadır.JAPONYA'DA Şinkansen ve diğer hızlı trenler yılda 260
milyon yolcu taşımaktadırlar.
-
Atatürk''ün Türkiye''yi yükseltmek yolundaki gayretinin belirgin
niteliklerinden biri de demir yollarına verilen önemdir. Daha 1919'da
tren yollarının faal kılınması için uğraşmaya başlamıştır. Bilmiştir
ki, kara yollarına bağımlılık petrole bağımlılık, o da dışarı para
akıtmak ve o da bütçeyi kemirmek ve sonuçta dışa borçlanmak demektir.
İthal ettiğimiz petrolün % 52''sini ulaştırmada kullanıyoruz.
- 1923
yılında 1378 km olan, Atatürk'ün vefatından bu yana Demiryollarımızın
uzunluğu 8650 km.dir. (Bu hattın sadece 400 km.si çift hat olarak
çalışmaktadır.) ABD'de 212.000 km, Rusya'da 95.000 km, Almanya'da
44.000 km. demiryolu mevcuttur.
- 1980'li
yıllardan itibaren karayollarına öncelik politikası iyice kutsandı.
Demiryollarımızda yıldan beri herhangi bir onarım yapılmamıştır.
Raylarımız neredeyse yüz yaşında, teknolojileri çok eski. Hatlarımızın
büyük kısmı tek yönlü!. Bu bozuk yol düzeniyle modern bir demir yolu
taşımacılığı ise mümkün değil. Mümkün olduğunu iddia etmek, halkı
aldatmak ve demir yolu yolculuğunu ölümcül kazalarla biten bir
serüvene dönüştürmek olur ki, bunun esas anlamı demir yolu
taşımacılığını, bilerek veya bilmeyerek, sabote etmekten başka şey
değildir.
- Bütün
bunları alt alta koyduğumuzda şu tespit haklılık kazanıyor:
-
'Türkiye'nin demiryollarına ağırlık vermeden kalkınması imkânsızdır.
Demiryolu ağı gelişmemiş tek bir kalkınmış ülke yoktur. Türkiye'de tüm
AB ülkelerinin sahip olduğu kadar kamyon ve otobüs bulunuyor. Türkiye
ulaştırma politikalarını geliştirmezse ileride karayolları felç
olacaktır. Duble yol ve İstanbul'a 3. köprü projelerinden önce
gelişmenin önünü açacak demiryolu projeleri ele alınmalıdır. Avrupa,
ABD ve Japonya ne yapmışsa biz de aynısını yapmalıyız. Bu yanlış
yatırım cinayeti artık bitmelidir...'1950'li yılların başında önümüze
konan ünlü Marshall Yardımı, uçak parçalarının yapımına yönelik
girişimlerin durdurulması yanında bir şeyi daha şart koşuyordu:
Demiryolu yapımının durdurulması ve karayolu yapımına hız verilmesi.
-
Atatürk''ten sonrakiler ne yazık ki bu 'Marshall Yardımı' adlı
tökezletmenin amacına uygun hareket ettiler. Yani Batı'nın geri
bırakma ve çökertme stratejilerine boyun eğdiler. Bunu siyasette
başarı, yönetimde hüner sandılar. Demiryollarının öne çıkarılması
tekliflerini 'komünist tutku' olarak nitelendiren politikacılarımız
bile oldu. Şimdi bu 'komünist tutku'nun, dünyadaki durumuna bir göz
atalım: Demiryolu uzunluğunda birinci sıra, kapitalizmin beşik ülkesi
ABD'nin. Rusya ikinci sırada, Kanada beş, Fransa altı, Almanya yedinci
sırada! Demiryolu uzunluğumuz, yanlarında yer almak için çırpındığımız
AB ülkelerinin altı kat altında.
-
Türkiye, 1980'den beri karayollarına yaklaşık 30 katrilyon para
harcamıştır. Bu parayla, hem de çift hatlı olmak üzere, yaklaşık kırk
bin kilometre demiryolu yapabilirdik. Yani tüm ülkeyi demiryolu ağıyla
örebilirdik. Bunun bize toplam yıllık getirisi, yaklaşık 15 milyar
dolardır. Demiryolunun ömrü, karayolunun yaklaşık üç katı... Karayolu
taşımacılığı, son tahlilde demir yolundan 7 kat pahalıya geliyor.
Petrole bağımlı bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde demiryolu ulaşımını
ihmal etmek bir inat uğruna her yıl milyarca doları dışarı akıtmamız
anlamına geliyor. Son 40 yılda, demiryolu yük ve yolcu taşımacılığının
payı 10 kat azalmış bulunuyor. Yani, çağdaş ulaşım anlayışında herkes
Mersin'e giderken biz tersine gitmiş bulunuyoruz... karayollarına
bağımlılık inadının yol açtığı trafik felaketlerinin vücut verdiği
malî kayıp (son on yılda) 200 milyar doları
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJOSİ NE GETİRİR NE GÖTÜRÜR?
- Sorunun
yanlış olarak ortaya konulması, zorunlu olarak çözümü de yanlışın
olduğu zeminde ortaya koymayı beraberinde getirir. Gecekondulaşmanın
bir sorun olarak çözülmesini? Merkezi ve yerel yönetimlere nakletmek
ve gecekonduda oturanın kiraya geçmesiyle birlikte doğal olarak?
- Ücret
temelinde bir çatışmaya yol açacağı gibi tespitlerin, işçi sınıfı
gerçekliği açısından geçersizliği ortadadır. Öte yandan Belediye
Başkanı sayın Turan ATLAMAZ’IN Kentsel Dönüşüm bağlamında barınma
konusunda önerdiği ve yaptığı uygulamalar, diğer şehirlerinkiyle
neredeyse aynı (sadece kat farkı olarak görünebilir üç kat yerine on
katlı binalar da yapabiliyorlar) tamamen örtüşmektedir.
- Bu
tutum ve uygulamanın yarattığı sorunları ve insanları ömür boyu nasıl
borçlu kıldığı konusunda ileri ki günlerimizde görülecektir bu
uygulamaların sonuçlarının yoksulun hayatında hiçbir olumlu ya da
düzeltici bir etki yaratmadığı, aksine sadece inşaat şirketlerine yeni
rant kapıları açtığı ortadadır. Şurası açıktır ki, kapitalist üretim
biçimi olduğu sürece asgari ücretle yaşayan, sağlıksız beslenen ve
barınan, kısacağı hiçbir olanağı olmadığı için hep daha da yoksullaşan
ve kıstırılan bir çoğul hep olacaktır.
-
Gecekondu diye anılan konut tipi ve yerleşimler 80?li yılların ikinci
yarısından itibaren terk edilmeye başlandı. Bu tip konutlar yerine
varoş yapı tipi olarak ifade edilebilecek dış cephesi sıvasız, filizi
açık ve yapanın bütçesi, arsanın yasallık durumuna göre tam olarak
bitirilmesi 1-25 yıl sürebilen betonarme yapıların tercih edildiğini
birçok kişi tarafından kabul edilmektedir halen tasfiye olmamakla
birlikte eski tip gecekondular çok sınırlı bir alan işgal etmektedir
kentlerde.
- Bugün
sözü edilen kentsel dönüşüm projeleri nin gündeme gelmesinin birkaç
önemli nedeni var. Üretilebilecek kentsel toprak konusunda bir sıkıntı
yaşanıyor. Sıkıntı aynı zamanda bu toprağın üretiliş biçiminde de
yaşanıyor. Sermaye kentsel toprağın üretim, dağıtım ve paylaşımında
artık doğrudan bir davranış ( arazi mafyası, hemşehri grupları,
mahalle muhtarı, emlakçı, Laz müteahit vb gibi aracı unsurlar, inşaat
ve emlak sektöründe yaşanan tekelleşme ve uluslar arası anlaşma
ilişkileri ile birlikte düzenlilik yönünde zorlanmışlar ya da büyük
oranda devre dışı kalmışlardır içindedir. Bu sahada başka oyuncu
istenmemektedir. Yani artık köyden geldim bir arazi işgal edip üstüne
konut yapayım devri kapanmıştır. Sermaye ve devleti, artık konut
edindirme biçimini piyasanın uluslararası düzenliliği içerisine dahil
etmiştir. Bu anlamda bir dışarısı kalmamıştır.
- Diğer
yandan kentsel dönüşüm projelerinde depremsellik, manzara, görür olma,
temiz hava, yeşil alan, rantabıl olma özelliklerine göre bir düzenleme
söz konusudur.
- Kentsel
dönüşümün diğer önemli gerekçelendirmelerinden biri de, zenginlerin
yaşamını ve geleceğini tehdit eden her türlü güvenlik sorunu ve
örgütlü halleri ortadan kaldırmak ya da her an ortadan
kaldırılabilecek bir halde kontrol ve gözetim altında tutmaktır. Yani
panoptikon site yerleşkeler; hem de ucuz kiralık cinsten.
Yerleştirilmiş ideolojik algıya göre, varoşlar yani eski tabirle
gecekondular hırsızlık, kapkaç, soygun, uyuşturucu satışı, terör vb
bütün bu formel olmayan ilişkilerin, kentin mutena semtlerinin
sakinlerini rahatsız etmek maksadıyla yeşertildiği yerlerdir. Yani
buralarda yaşayan halk bir bütün olarak mutena semt vatandaşları için
otomatik olarak bu ilişkilerle birlikte anılır. Ve haksız yere gelip
işgal ettikleri bu güzel topraklardan çıkıp 70 metre karelik tek tip
evlerde kuşatılması gereken mahluklar olarak görülürler. İdeolojik
olarak zihinlerin bu yönde düzenlenmesi yapılır. Tıpkı bazı kimseleri
toptancılıkla kentteki bütün kirli işlerle birlikte anmanın ideolojik
olarak teşvik edilmesi gibi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- "KURBAĞA ÇORBASI SEVER MİSİNİZ?"
- Bir
kurbağayı kaynar su dolusu bir kazanın içine attığımızda neler olur
dersin?
- Tabiî
ki kurbağa can havliyle kazandan dışarıya sıçrayacaktır. Acı verici
bir deneyim ve belki birkaç yanığın ardından, muhtemelen yaşamına
kaldığı yerden devam edecektir.
- Peki,
başka bir kurbağa soğuk veya ılık su dolusu bir kazanın içine
atıldığında ve su yavaş yavaş ısıtıldığında neler olur dersin?
Bu sefer kurbağa yaklaşan tehlikeden habersiz, kazanın içerisinde
kalmaya devam edecektir. Gittikçe artan su sıcaklığı kurbağayı daha da
sersemletecektir, ta ki yerinden kıpırdayabilecek hali kalmayana dek
ve...
-
"Kurbağa çorbası sever misin?" İşte bu durum birçok insanın da yaşam
öyküsüdür...
-
İçerisinde bulundukları durum (sağlık, ekonomik durum, sosyal çevre,
kariyer, v.s.) zaman içerisinde yavaş, yavaş değişime uğrar. Bu
değişimin belirtileri veya sonuçları ise adım, adım basamak, basamak
ve bazen de gecikmeli olarak yaşanır. Yıllarca hiçbir şikâyeti olmadan
sigara veya alkol bağımlısı olarak yaşamını sürdüren birinin bir anda
kalp krizi geçirmesi veya akciğer kanserine yakalandığını öğrenmesi,
sonuçları gecikmeli olarak ortaya çıkan değişim süreçlerine basit bir
örnektir.
- Değişim
süreçleri adım adım, basamak basamak ve gecikmelerle yaşandığından
birçok insan, yaşam koşullarındaki olumlu veya olumsuz yöndeki hassas
fakat ivmesel değişimlere zamanında gereken tepkiyi veremez. Yaşam
kalitesi yavaş yavaş fakat istikrarlı bir şekilde kötüye giden birçok
kişi, kendisini bir anda şeytan üçgeninin (veya kaynayan kazanın)
içerisinde buluverir ve dışına çıkabilecek gücü kendisinde bulamaz.
Bakın.. bu hava, bu gökyüzü, akan su, nehirler, ormanlar, deniz
hepimizin..kimsenin tapulu malı değil..Deniz kirlenirse, turist
gelmez, balık yiyemeyiz, nehirler kirlenirse, o nehirden beslenen
canlılar zarar görür, hava kirlenirse çeşitli hastalıklarla
boğuşuruz..Bizim mücadelemiz bu..Sizleri uyarmak Ülkemiz çevre bilinci
konusunda ne yazık ki istenilen düzeyde değil..Bir avuç çevreci
insanlarımızı uyarmaya çalışıyor.(Bu arada Rüstem EREN?i saygıyla
anıyoruz.) Çernobil Nükleer Santrali patladığında ne kadar insan zarar
görmüş öğrenin..Son bir ayda ülkemizde çevreciler ayakta..Kaz
dağlarında siyanürle altın aranmasına karşı başlattıkları eylemler,
Nükleer Santrallere karşı duruş, Antalya Sorgun'da kesilen 500 bin
ağaç..önümüzdeki günlerde Manyas Gölü ile ilgili yapılacak
açıklamalar.. Peki Çorumlu çevreciler ne yapıyorlar Ayarık, Ilıca
Bağları, Çomar Barajı etrafı ve Sıklık mevkiinde ki geçmişi tarla,
bugünü sözde bağ ve mevcut inşaatları ile yarının villa binalarına
gebe olan 21 dönümlük yer tartışma konusu olan yerler?
- Ne
yazık ki bu konuda bunları önleyecek Türkiyede dayanılabilinir sağlam
bir yasa yoktur. Anayasanın 56. maddesine göre, herkesin karşılıklı
sorumluluk (bundan herkes istediğini anlayabilir!) içinde ?sağlıklı
bir çevrede yaşama? hakkı vardır. Bildiğimiz kadarıyla, bunun dışında
fazla bir hak yoktur. Gerçi toplumumuzdaki gelişmelere göz
atıldığında, var olan haklar da çoğu kez göstermelik, belki de Avrupa
Birliği'ne girmek için imzalanmış ya da çıkarılmış bir karakter
taşıyor?
- Bu
durumu açık bir şekilde Akdeniz Özel Koruma Alanları Protokolü
somutunda da görebiliriz. 15 Ocak 1976?da imzalanan bu protokolü, Türk
devleti 29 Eylül 1989?da onayladı. Bu anlaşmaya göre bu alanlarının
imara açılmasından önce ve karar aşamasında, yörede yaşayan insanların
düşüncelerinin alınması gerekmektedir.
Yine 20 Kasım 1996?da imzalanan AGİK-Deklarasyonu-Paris Şartı
hükümlerine göre, ?demokrasiye, insan haklarına ve çevreye saygılı bir
düzeni, hükümet dışı örgütlerin karar ve uygulama aşamalarında
işbirliği? Savunulmaktadır.
-
İmzalanan bu iki anlaşmaya göre de, alanlarının talanından önce yöre
halkının görüşlerinin alınması gerekmekteydi. Hatta görüş alınmasının
ötesinde karar ve uygulama aşamalarında işbirliği öngörülmektedir! Ama
ne gam?!
- Yine
sadece birilerine şirin görünmek, çevre dostu görünmek, bu görüntüyü
vermek gayeleriyle imza atılmış birer anlaşma metninden öteye
gidilmiyor. Onlar, bu anlaşmalara rağmen, yine rantiyelerine, güzelim
yeşil alanlarını, akciğerlerimizi peşkeş çekmişlerdir?
yeni dünya düzeninde "global kent", "dünya kenti" şeklinde yaratılmak
istenen Bunlar büyük ihtimalle, engellenmezlerse, metropole
dönüştürmeye çalışacaklardır. O zaman belli yerlerinde gerçekleşmiş
olan BETON EROZYONU her tarafı zaptedecektir!
Sonucunda, belki bu yeşil alanların betonlaşmasını bugün
engelleyebiliriz. Tabii ki geçici yenilgi ihtimallerini de gözönüne
almamız lazım. Doğa ve çevre sorununun gerek Çorum ve gerekse ülkemiz
genelinde çok daha kapsamlı olduğunun bilincinde olarak şunu belirtmek
gerekir:
- Doğa ve
Çevre sorununun temel sebebi, azami kâr için doğayı ve çevreyi
yaşanılmaz hale getiren sömürücülerin sistemidir.
Bu sistemden temelden doğanın ve çevrenin yaşanılır halde bırakılması,
tahrip edilen alanın yeniden yaşanılır hale getirilmesi mümkün
değildir. Bunu yıllar boyudur göstermektedir ve her geçen gün de
yeniden bu durum ispatlanmaktadır.
- Son
olarak bazı bilim adamlarının açıklamalarına bir bakın: Ozon
tabakasında ikinci deliğin açılması, dünyanın önemli bir bölümünün çöl
olması, diğer yandan dünyanın 2020 yılları civarında bir bölümünün
sular altında kalması, 2040 yılında Türkiye'nin çölleşmesi tehlikesi
gibi?
- İnsanın
insanca yaşayacağı, gelecek kuşakların da korkusuz yaşayacağı bir
sistem yaratılılıp güçlendirilebilir!
- Bu
bilinçle işbaşına!
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- MIZIKÇILIK BİRÇOK İNSANLARIN
MAYASIDIR
- Bir
yarış başladığı zaman, ilk anlarda bütün yarışçılar aynı hizada, aynı
enerji ile koşarlar. Biraz sonra bir takımın azıcık geride kaldığı
görülür. Daha sonra yarışçıların önde, ortada, arkada, en geride olmak
üzere bir kaç gruba ayrılması mukadderdir. Fakat henüz hiç birisinde
yılgınlık yoktur. Hatta zaman geçtikçe arkadakilerden bazılarının
öndekilerden bazılarını geçmesi, öndekilerden bazılarının da kesilerek
daha gerilere kalması olağandır. Nihayet kritik anlar gelir. Mesafe
uzamış, ciğerlerle kaslar yorulmuş, sinir gücü yıpranmıştır. Artık
bundan sonrası inanç, karakter ve şeref meselesidir. Turlar birer
birer atlandıkça koşucuların arasındaki mesafeler çoğalacaktır.
-
Yorulanlar birer ikişer, türlü bahanelerle yarışı bıraktıkları, onu
şeref ve inanç meselesi yapanların ise yarışa devam ettikleri
görülecektir. Yarışanların arasına bazılarının pek bitkin olduğu,
fakat karakterleri icabı yarışı bırakmadıkları sezilecektir. Hatta bu
bitkinler arasında, en ileride koşanlardan bazıları da vardır. Kimisi
de maddi gücü elvermediği için çok geride kalmış olmasına rağmen ruh
ve inanç kuvvetiyle yarışmaktadır. Uzun yarışı bitirenler,
başlayanlara göre oldukça azdır. Hatta bunlar arasında yarışı
bitirdikten sonra kalp durmasından ölenler de bulunabilir. İpi ilk
göğüsleyenlerle son göğüsleyenler arasında bazen çok uzun zaman da
bulunabilir. Fakat bu sonuncular maddi olarak kaybettikleri yarışta
şeref ve karakter mükafatını kazanmışlardır. Bütün yarışlar böyledir.
Yarış başlarken pek neşeli olanların, büyük bir hızla ileriye atılıp
ilk hamlede diğerlerini geçenlerin, biraz sonra yorulup yarışı
bıraktıkları çok görülmüştür. Yarışı terk edenler arasında da karakter
farkı vardır. Soluğun tıkandığını, gücünün yetmediğini itiraf eden
yiğit pek azdır.
-
Çoğunluk yarış arkadaşlarında suç bulmak sevdasındadır. Bunlar yarış
arkadaşları tarafından boyuna yollarının kesildiğini, kendilerine
kasti çarpmalar yapıldığını, deparda ötekilerin nizamsız olarak daha
önce fırladıklarını söyler. Bunların aslı, faslı yoktur. Dünya
durdukça yarışlar böyle olacaktır. kendisini ölçmeden yarışa katılan
zayıflar, yarı yolda yarışı bırakacak, sonra bir bahane uyduracaktır.
Mızıkçılık birçok insanların mayasıdır.
- Kendi
kendisini eğitemeyen insanlar yaşlanıp kocasalar bile mızıkçı çocuk
olarak kalırlar. Mızıkçılık, kendi eksikliğini ve başarısızlığını
başkasına atmak hastalığıdır. Kendisini atlet sanıp da yarışa giren
kimse bu alandaki kabiliyetsizliğini bilmiyorsa ciddiyetten yoksunmuş
demektir. Her yarış bir davadır.O davanın adamı olmak
gerektir.Halterci ile güreşçinin koşuda işi ne?onlar koşuya elverişsiz
gövde yapılarıyla yarışabilirler mi? Halter ve güreş de spor olduğu
için onları yarış sporu ile karıştırmak ne büyük gaflettir.Yük
kaldırmak başka, koşmak başkadır.Ağırlık kaldıran adam halterci
olabilir fakat yarışçı...Asla!... Yarışlar böyledir.Yarı yolda yorulup
bırakanlar bulunur.Hatta yarışı terk etmeden önce yanındakine çelme
atanlar da bulunabilir.Bunlar olağandır. Dünya durdukça yarışlar
yapılacak ve onu şerefle bitirenler, az da olsa,daima bulunacaktır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- NEREYE GİDİYORUZ. NEREYE..?
- Daha
dün Hepimiz 2007 senesini sevabıyla, günahıyla, hatalarıyla,
acılarıyla uğurlarken, bir kısmımız eğlendi bir kısmımız da yeni
planlar yaptı. Hiç düşündünüz mü, yıllar geçse de değişen neyimiz var?
Şimdi hem kendime hem size soruyorum. Hatalı yapıldığı tüm halk
tarafından bilenen ama yetkilerce inadına ısrar edilen çevre yolunda
yapılan köprümü düzeltildi, iki senedir kapalı olan yol trafiğe mi
açıldı, ölüm kavşakları Buhara ve Binevler kavşaklarına çözüm mü
bulundu, yoksa Şehirde dökülen, yıkılan, kaybolan tratuvarlara, bin
bir yama asfaltlara mı çaremi bulundu, Yola çıktığınızda yol
kenarlarında yerlere atılan çöpler atılmaz mı oldu, Otobüs durağında
beklerken durak önündeki o çirkin görüntülere sebebiyet veren sigara
izmaritleri mi yok oldu?
- Büyüğün
küçüğe, küçüğün büyüğe saygısı mı arttı. Çocuğun basına ve annesine,
öğrencinin öğretmenine, kısacası insanın insana saygısı mı arttı?
Sözümüze çöpten başladık ama sanırım şimdi, birileri kardeşim belediye
çöpleri vaktinde topluyor, şehrimizi imar ediyor diyecek yine top
atacak. Alışmışız her şeyi birbirimizin üstüne atmaya. Sonra bir
Avrupa ülkesine gidip gelince onları överler şöyle temiz böyle temiz.
Allah aşkına kendi ülkemiz için ne yaptık.
-
Başkalarını değil de artık kendimizi sorgulayalım. Şimdi bakın günlük
olan olaylara aile komşu kavgaları, tecavüz, gasp, uyuşturucu, terör,
okullarda öğrenci öğretmen davaları, yok bana ters baktın yok yandan
baktın? Lüzumsuzca bin bir türlü sebepler ve biz. Nereye gidiyoruz.
Nereye.. Toplumdaki yaşantı ve ahlak kurallarını da mı siyaset
belirliyor. Hem siyaset dediğin şeyi kim yapıyor yine biz değil mi? Bu
siyaset konusunda da şu çok dikkatimi çeker.
- Adam
ağzını atçımı siyasetten ahkâm keser, lakin gel kendi yuvasında
reisliği gitmiştir evlatlarına söz geçiremez olmuştur. Ama siyaset
yapmaya kalkar işte? Hey kardeş önce evinde siyasete hâkim ol sonra
genel siyasete el at. Ayrıca siyaset demek karşıyı ezmek yıpratmak
değil aksine eksikleri telafi ederek yardımlaşmaktır. Maalesef bu
ülkede bunu da zor göreceğiz. Çünkü âli olduysa hükümet velinin görevi
onu yıpratmak a partisi b partisi hiç biri için bu olay fark etmiyor.
Önce insanca ve kardeşçe yaşamayı bilmek lazım diyorum. Paylaşmak
lazım.. Bu toplum eski benliğine dönmesi lazım, Ufak hatalarda eşini
dostunu silmemesi lazım. Ortada bir sıkıntı varsa banane dememek
lazım. Elimizde silah dağ başında düşmanla aç susuz çarpışmıyoruz.
Dilimiz var, kültürümüz var, ahlakımız var, dinimiz var gülen bir
yüzümüz var. Değerlerimizi iyi bilmemiz ve gelecek neslimize de bunu
iyi aktarmamız lazım. Başkalarını örnek almaktansa kendimiz örnek
olmamız lazım.
- Lazımsa
lazım işte. Anlayana?
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BELKİ DE O ZAMAN ANLARSINIZ
"İNSAN" OLAMAMANIN BEDELİNİ...
- Bir
araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun ıssız bir yerinde,
çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğu
görülmüş. Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan
kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları
arasına atıyorlarmış. Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına Son
veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırken,
çaresizlikten ölüme teslim oluyorlarmış.
- Bu
olaya yalnızca o değil, o bölgede ki balıkçılarda yıllardır tanık
olmuşlar.
- Kuş
bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı
yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar,
fakat onların birbirleri peşi sıra kendilerini ölümün kucağına
atmalarının nedenini bir türlü çözememişler.
- Gerçek,
geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı. Bu trajik olayın Yaşandığı
yerde bir zamanlar bir ada varmış. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde
bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüş.
-
İnsanların yok olduğunun bile ayırtına varamadıkları ada, göç
yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez "dinlenme" durağıymış.
- Kuşlar
binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini
bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz
dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal
güdüleriyle, okyanusun ortasındaki adaya geliyorlarmış ama... Olması
gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini
çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlarmış.
- Evet
şehrimizde de çocuklar akşam saatlerinde karlı ağaçların dalları
arasında "Cici kuş... Cici kuş..." diye kendi kendine konuşan evden
kovulmuş küçük kuşların seslerini duymuyorlar mı? Sabahları ağaçların
altında gecenin soğuğuna dayanamamış bedenleri bulunmuyor mu?
- O "Cici
kuş... Cici kuş..." diye arada bir seslenmeleri, bir duyan olur da
tekrar içeri alınır mıyım umududur belki...
- Sonunda
korktuğum oldu ve "kuş düşmanlığı" başladı. Göçmen kuşların
konakladığı sazlıklar, tarlalar ateşe veriyor. Geceleri alev alan
tüyleriyle birer ateş topu gibi yanarak uçuyor ve az ileriye yanarak
düşüyor kuşlar. Ağaçları kestik, Apartmanlarda, çatıların girişlerini
kapattık, içerde yavruları, karlı çatıların pervazlarında anneleri
bekleye bekleye ölüme terk ettik.
- Daha
dün Tavuk üreticileri civcivlerin üzerine naylon gerip havasız
bırakarak topluca "itlaf" yapmaya girişmediler mi? Tavukları ise aç
bırakıp ölmelerini isteyip, devlet parasını almadılar mı?
-
Hayvanlar açlıktan birbirlerinin tüylerini yemediler mi? Kimi
belediyelerde kuşlar şehirden çekip gitsinler diye arada bir havai
fişek patlatıp, ağaçlara CD asıp, Kimisi de her ağacın altına bir
zabıta dikmiş, kuşlar geldikçe zabıtalar "kişe kişe..." diye zıplayıp,
hoplatmadılar mı?
- Tarım
Bakanı, "Kuş düşmanlığı yapmayın" diyor ama hayvanları canlı canlı
ateşe atan kendi bürokratları başlattı bu ilkelliği. Türkiye’nin en
duygusuz, en acımasız bakanlığıdır orası. Bildikleri tek çözüm
"itlaf"tır... Ne kadar sağlıklı, günahsız, ilgisiz-alakasız hayvan
"itlaf" edildi bilemiyoruz. Dün bir arkadaşım "Sanki kuşlar azaldı"
diyordu. Bu bir cinnet... Bakanlığı, tavuk üreticisi, belediye
başkanı, görevlisi, bürokratı, ahalisi ile bir kuşsuz dünyayı hak
ediyor bu toplum. Diyelim ki bir tek kuş yok... Haşereler, sinekler,
sivrisinekler, böcekler, keneler, süneler, çekirgeler, sülükler,
tırtıllar istilası altındaki kentte "Cici kuş... Cici kuş..." diye
yana yakına arayacaksınız bir kuş sesini. Belki de o zaman anlarsınız
"insan" olamamanın bedelini...
-
Beyinler ve düşünceler hep aynı.
- Tarih
tekerrürden ibaret derler ya. İşte o daha çok bizim ülkemiz için
söylenmiş bir söz. Hep eskiyi arar dururuz, ama aslında gerçek anlamda
değişmediğimizi fark edemeyiz bile. Evet devir değişiyor, kişiler de
değişiyor ama ruhlar aynı.
- Çünkü
bizi yetiştiren nesilden aldıklarımızı, ayna misali bizden sonraki
nesile yansıtmaktan kaçınmıyoruz. Hep bir kavga, hep bir kargaşa! Her
daim geçim sorunları. Evet! tabi bunun yanında çok da inkarcı olmamak
lazım. Değişen şeylerimiz yok değil, mesela biz hiç zenginleşmiyoruz.
Yani çocukken kurduğumuz büyüyünce zengin olma hayalleri büyüyünce
fakir kalma gerçekleriyle yer değiştirmiyor değil.
- Değişen
belki de tek şey o. Biz zamana ayak uydurmakta zorlanıyoruz. Keşke
zaman bize uyabilse. Çünkü teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, biz
ona kendimizi uyduracak maddi imkanı bulamıyoruz. Hep geriden takip
ediyoruz. Ayrıca değişmeyen şeylerin en başında gündem yer alıyor.
-
Beyinler hep aynı, düşünceler hep aynı. Ülkemiz hep aynı. Köyler hala
susuz, köyler hala yolsuz. İnsanlar hala işsiz. Hala sokaklarda
caddelerde trafik keşmekeşliği, Kış mevsimi nedeniyle kapanan yollar
yüzünden nerdeyse 30-40 yıl öncesi ulaşımlar söz konusu. Hastalar hala
ilkel yöntemlerle sağlık ocaklarına ulaşmaya çalışıyor. Hala
yollarımız kapanıyor. Hala bırakın şehrimizin sokakları ana
caddelerimiz bile kar yığınlarıyla dolu (Pardon bize göre öylede
Belediyeye göre güllük gülüstanlık. Değişen bir şey olmuş mu? Hayır.
-
Politikacıları ele alalım. Her daim söz verenler oldu ama hiç tutanı
görmedik. Sanırım eskiyip ama hala başta olanlar, bu dünyayı terk
etmedikçe de değişmeyecek görünüyor. Ne de olsa hep aynı partiler,
isim ve şekil değiştirip tekrar tekrar başa gelme çabasında oluyorlar.
Yahu hiç mi bıkmıyorsunuz?
- İdareye
bak; en genci 50 küsur yaşında. Bu adamlar elbette emeklilik yaşını
yukarı çeker. Gitmeye niyetleri yok ki kimsenin. Gençler işsiz gençler
istihdamsız onlara ne? Dün haberlerde baktım da haberlerimiz de hep
aynı; enflasyon sorunları, zamlar, değişmeyen iç savaşlar, vs.
- Her
geliş bizim için bir yok oluştu. Sadece burjuvalar ve alt sınıf kaldı.
Orta sınıf tamamen tarihe gömüldü. Bakın maddi anlamda da eskiye
dönmüşüz.
- Yüksek
yüksek binalarımızın olması, modernleştiğimiz anlamı taşımıyor benim
için. Çünkü içindeki insanlar hala eski kafalı, ruhsuz ve mutsuz
oldukça ne değişecek?
-
Görsellikten bahsetmek istemesem de elimde değil hep uçlar söz konusu
ve bu anlamda zaten bitmiş durumdayız. Ya çok açıklar var yada
türbanlılar. İllaki uçlar mı gerekiyor. Ortası yok mu bu işin? Uçlarda
ki açıklar bizi pekte bağlamıyor, çünkü onlar zaten farklı bir hayat
yaşıyorlar.
- Yani
ülkemizle yakından uzaktan alakaları yok. Barlar, gece hayatları, yaza
kışa veda partileri vs vs? Onları baz alarak ülkenin gündemini yada
ekonomik durumunu belirleyemeyiz. Biz onlara yetişemeyiz, onlarda
bizim varlığımızın farkında değil zaten. Yani onların cam fanustaki
hayatlarını sürdürmeye devam etsinler. Ülke umurlarında değil.
- Demek
ki diyorsun; yerinde saymayan bir şeyler de var. Ama hayır, o sadece
bir göz yanılgısı gönül avuntusu, seçim öncesi de bu tablo yok muydu
zaten? Her yer gelincik tarlasına dönmemiş miydi? EE neden bu
başımızdakiler geldi o zaman? Şimdi bu Anıtkabire yürüyenler değil
miydi ampulcülere oy veren yok eğer vermedilerse bunca kalabalığa
rağmen, neden lambalar yakıldı ülkenin her köşesinde? Seçimde
neredeydiniz? Türban sorunu yaşanılana kadar derin bir uyku halinde
miydiniz?
- İllaki
bir kahraman mı gerekiyor gerçekleri haykırmak herkese uyandırmak
için? Ne zaman değişeceğiz? Ne zaman ülkenin aslında en değersiz ama
(en önemli gibi gördürülmek istenen sorunlarınla) uğraşmaktan
vazgeçip, gerçek sorunları fark eden bir yönetici çıkacak? Ne zaman
kendinden çok ülkesini düşünen birilerini başa getirmeyi
başarabileceğiz? Ve ne zaman kim tarafından, bu ülkeyi oluşturan bir
halkın olduğu fark edilecek?
-
Sevgiyle Kalın.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BAYRAMLARMI, ESKİDİ,
YOKSA BİZLERMİ, YAŞLANDIK?
-
İçimizdeki çocuk ne zaman bize unutturuldu, o ne zaman büyüdü
bilmiyorum…
- Bizler
şanslıydık, yeni giysiler, gıcır gıcır ayakkabılar alınırdı. Bayrama
iki üç gün kala…
- Annemiz
ev baklavaları açar, yaprak sarmaları sarardı, sütlaç yapardı arife
günleri…
-
Ölmüşlerimizi ziyaret eder, dualar okurduk.
- Yarı
sevinç, yarı buruk yaşardık bayramları…
-
Gececici elbiselerimiz, başucumuzda yatar, sabahı zor ederdik.
Erkenden baba ile birlikte bütün ev ahalisi kalkar, baba bayram
namazına gider, biz bayramlık elbiselerimizi giyer, bayram sofrasında
beklerdik onu…
- Gelince
büyüklerin ellerinden öper, bayram harçlıklarını tarifsiz bir hazla
cebe indirirdik. Büyük bir coşku olurdu bayramlarda içimizde.. Bayram
boyu kapı kapı, akraba, komşu, eş dost kim varsa dolaşırdık. Eskiden
kapıdan şeker tutuşturulup gönderilmezdi çocuklar.. Eve buyur edilir,
koca adamlar gibi ağırlanırdık…Tatlılar, şekerler ikram edilirdi.
- Hoş
şimdi bayramlarda sokaklar bomboş, caddeler ıssız, şehir terk edilmiş
gibi..Bayramlar ‘tatil‘ artık…Aile büyükleri ziyaret edilir,
bütünamcalardayılarteyzelerhalalarbirevetoplanır,bayramziyafetleriverilirdi.Ozamanlarhatır
gönül vardı,insana değer verilirdi…
-
Çocukluğumun sokak aralıkların da bayramlarda çocuklar doya doya oyun
oynarlardı.
- Mantar
tabancaları, çıtpıt, pıtırcıklar vardı, balonlarımız vardı, baş
ucumuzda sabaha kadar tavanda asılı, bizi uykumuzda bekleyen,
rengarenk uçan balonlarımız…
- Zaman
mı değişti yoksa bizlermiyaşlandık? Gelen misafirlere çorap, mendil
verilirdi. El öpmeye gidilirken hediyelerimizle giderdik, çikolata,
şeker, baklava götürürdük.. Yardımlaşma vardı o zamanlar.. Şimdi kimse
kimsenin kapısını çalmazken, çat kapı giderdik eskiden, kimse rahatsız
olmazdı..
-
Masallar anlatırdı dedeler, nineler… Devler, cüceler, kötü kalpli
kraliçeler, hep iyi sonla biterdi masallar… Uyuyakalırdık,
kucaklarda… Peki nereye gitti çocukluğumuz, masallardaki devler mi
yedi yoksa?
- Ama şu
bir gerçek ki yitirdiğimiz değerlerden Bayram demek aile demekmiş,
neşe demekmiş, bazen şeker, bazen kırmızı bot, en çok harçlık
demekmiş. Gelmesi iple çekilirmiş, bayram sevinçmiş, ilk gün yenen
toplu aile yemeğiymiş. Sevgiymiş. Ama iştemiş. Yitip, giden insanlar,
bayram günleri, özleniyormuş, bayram günleri çocukluk anılarını
hatırlatıyormuş, mezarlıklara yapılan ziyaretler yalnızlık doluymuş,
bayramda yaşlılar çok huzurluymuş.
-
Samimiyetmiş, renga renk bilyeler, beyaz mendillermiş, eğlenceymiş,
beraberlikmiş, çocukmuş, mutlulukmuş, hüzünmüş, miş, mış, muş. Bu gün
de bayram. Hani hep bizim zamanımız da ile başlayan, hep anlatılan,
heyecan uyandıran ve bizden git gide uzaklaşan.. Şimdi de insanlar
bayramı dört gözlebekliyor. Takvimdeki ara günlerde tatil olur mu diye
soruyor. Oteller günler öncesinden doluyor. Trafik ise hiç çekilmiyor.
2000 li yılların bayramı tatil anlamından öteye geçemiyor. Bayrama
dair o mişler, mışlari ses ürekli tekrarlanıyor, sadece masal
kıvamında dinleniyor. Kimi zaman bir şeker reklamı veya bir yaşlının
gözyaşı hatırlatıyor. Sonuç değişiyor mu, yoksa daha da mı kötüye
gidiyor?
- Evet
her alanda çok geliştik Takvimde her kopan yaprak hayatımıza bir
yenilik getirdi.. 50li, 70 li yıllarda hayal gibi gelen olaylar bu gün
gündelik yaşantımızın bir parçası oldu. Tüm bunlara bedel
değerlerimizi yitirdik ve biz kalbimizi gerilettik. Şimdi ben size
iyi, bayramlar mı, iyi tatille mi dilesem, Bilemedim.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEVDALIM
- Kimseler bilmeyecek
- Bu Çorumdan gittiğimi
- Şahitliğimi camilerin ezan sesleri ve
- Bomboş sokaklar yapacak
- Gözyaşlarımla sulayacağım
- Adım adım senle bastığım her kaldırımı
- Birden donup kalacağım
- Bir adım daha atacak
- Derman olmayacak dizlerimde
- Eski bir şarkı gibi hatırlayacaksın beni
- Ya da hayal meyal unutacaksın
- Kimbilir belki sevdamı urgan yapıp
- Asacaksın boynuma
- Tanımayacak o zaman kimseler beni
- Nereye gitmeli bilmem ki
- Gidip de unutabilecek miyim ki
- Ne acı kelimelerin
- Seviyorum demesi gerekirsen
- Elveda demen yaşarken öldürmen
- Bana vereceğin en büyük ceza
- Gözlerinde ölmem olacak
- Ve bir gün duyacaksın
- Nerde nasıl olduğumu
- Sen gülüp eğlenirken
- Ne sabah olacak bana
- Nede mutlu bir haber getiren postacı
- Çalacak kapımı
- Benden tek haber alacaksın
- Olmadığın bu yerlerde
- Olamadım bende
- Beşikten mezara kadar
- Yalnızlığım, yalnızlığım
- Ben hep yalnız olacağım
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MÜHÜR GÖZLÜM
- Belki de mühür gözlüm
- Çok sevdiğimden
- Kaybettim seni.
- Gözlerinin içine bakıp
- Seni seviyorum
- Hem de delicesine demeliydim.
- Güzelliğini
- Gökteki yıldızları
- Kıskandırdığını
- Söylemeliydim.
- Sana hayatınım
- Baharı ol demeliydim
- Yada ne bileyim
- Saf sevgimi yüklediğim
- Yüreğim.
- Uzakta olsak da
- Ona bakarak
- Sevgimi hatırlaman
- İçin sana
- Hediye vermeliydim.
- Beklide vermeyişimin
- Sebebi
- Haketmediğinden
- Değil
- Değerini bilmediğinden.
- Şimdi oturup
- Düşündüğüm zaman
- Kendime kızıyorum
- Çünkü
- Hala
- Seni seviyorum
- Yaptıklarını
- Düşününce
- Kendimi
- Kötü hissediyorum
- Sen istenmemenin
- Ne demek
- Olduğunu bilir misin?
- Bak
- Bunları yazarken
- Bile gözyaşlarıma
- Engel olamıyorum.
- Ellerinde
- Çiçeklerle yedi saatlik
- Yoldan gelmişken
- Hala neden geldin
- Diye
- Sana soran oldu mu?
- Sen hiç üzüntüden
- Hasta oldun mu?
- Ateşin çıktı mı?
- Sen gününü
- Gün ederken
- Ben ateşler
- İçinde kavrulurken
- Ve bana o halde
- Git diyordun
- Anlayabiliyormuşsun
- Sana kötü
- Bir şey söylemedim
- Sevgimin ne
- Kadar büyük olduğunu
- Göstermeye çalıştım.
- Evet! Bana gelme
- Dedin
- Ne yapabilirim
- Seni seviyordum.
- Bütün bunları
- Sana olan
- Sevgimden yapıyordum
- Sense
- Bir başkasına
- Olan sevginden
- Bilmem
- Anlatabiliyor muyum?
- Ya da sen
- Anlıyor musun?
- Ben şunu
- Çok merak ediyorum
- Aramızdaki
- Yaş farkı olmasaydı
- Ne olurdu ki?
- Bunu problem
- Yapacak kişi
- Sen değilsin benim.
- Keşke hep
- Mantıksız kalsaydın
- Çünkü
- Aşk içine
- Mantığı soktuğun
- Zaman ilk başta
- Mutlu olursun
- Sonra
- Yavaş, yavaş anlarsın.
- Tek merak ettiğim şey
- Bu mühür gözlüm
- Aramızdaki yaş farkı
- Olmasaydı ne olurdu
- Ve benden
- Özür dileyecek misin?
- Özür dilesen de
- Bir değeri kaldı mı sence?
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YETER Kİ MESUT OL!
- Seni ne çok sevdim ben.
- Ne çok gözyaşı döktüm senin için.
- Geceleri sen yatağında
- Meleklerin kanatlarıyla uçarken
- Ben penceremin önünde
- Senin rüyana girmek için dua ederdim.
- Bir bakışına,
- Bir dudak kıvrımında
- Titreşen gülüşüne
- Ulaşmak için dünyanın
- Bütün çiçeklerini
- Önüne sererdim.
- Şiirler, şarkılar,!sevgiler
- İçimde tutuşan bir ateş,
- Onun yangınında senin
- İçin kül kesildim.
- Ağır hastalar geceyi zor geçirir.
- Sabahı bekler kırgın yürekler,
- Hasta umutlar,
- Yalnız ruhlar.
- Yalnızdı gecelerim.
- Hastaydı gecelerim.
- Kan kaybından giden
- Bir yaralı gibi
- Umarsızdı gecelerim.
- Bir uçurumun kenarına
- Beni taşıyan
- Karabasandı gecelerim.
- Adına yalnızlık dedim.
- Sensizlik dedim..
- Sen beni bilmedin,
- Beni tanımadın,
- Beni sevmedin..
- Bu bir ölümdü,
- Bu bir fermandı ..
- Bıçak kesmez artık beni,
- İp asmaz,
- Çeküller yüreğimi taşımaz.
- Yaşamak mümkün değil,
- Yalnızlık karanlık
- Kapılarıyla üstüme kapandı.
- Amansız acılar içindeyim.
- Ey Sevdiğim..
- Ben seni ne çok sevdim.
- Dünya bildi, bir sen bilmedin.
- Yalnızlığın diğer adı
- Aşka karşılık almamaktır.
- Kaçılamayacak kadar yakın,
- Uzak bir yerdesin..
- Benim aşkıma
- Yalnızlık kucak açtı.
- Senin yokluğuna dokundum,
- İçim yandı.
- Odamın çıldırtan
- Sessizliğinde sana seslendim.
- Yankısı döndü dolaştı,
- Yenin kapıların bana kapalı.
- Kendi sesim yine bana ulaştı.
- Anladım ki beni hiç duymayacaksın.
- Sana sitem edemem.
- Sana kırılamam.
- Bir tek dileğim var senden,
- Son bir tek isteğim.
- O da MESUT OLMAN.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- UNUTURUM SANMA!
- Mekânım her gece sensizliğe bürünür,
- Ağlar gönlüm hayalinle avutamam!
- Penceremde durmadan hayalin görünür,
- Bir türlü şu umutlarımı uyutamam!
- Güneş doğmayı unutur ben seni unutamam!
-
- Duvarlar bile güler benim halime!
- Bilmezler düşmüşüm bir zalime!
- Kelimeler gelir dizilir dilime!
- Susarım derdimi kimseye anlatamam
- Güneş doğmayı unutur ben seni unutamam!
-
- Hayalin gitmez gözümden!
- İsmin her an dudaklarımda!
- Hayalin canlanır beynimde!
- Yatağım buz tutar sensiz yatamam!
- Güneş doğmayı unutur ben seni unutamam!
-
- Geceler gibi karanlık bu sevdan!
- Hep sonunda ayrılık bu sevdan!
- Sanma sakın bende satılık bu sevdan!
- Milyon verseler sevdanı satamam!
- Güneş doğmayı unutur ben seni unutamam!
-
- Odalar kara, şu benim bahtım kara!
- Bir elde resmin bir elde sigara!
- Baktıkça resmine sarılırım efkâra!
- Keyfim kaçar kovalarım tutamam!
- Güneş doğmayı unutur ben seni unutamam!
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HİÇ SEVMİYORUM SENİ
- Hiç sevmiyorum seni,
- Gözlerinin güzelliği
- Bakışlarının vuruculuğundan da bana ne
- Ben sevmiyorum ki seni
- Kim demiş geceleri uyuyamıyorum diye
- Bal gibide uyuyorum işte
- Hem sabah karşı uyumam
- Her sebepten olabilir
- Senden olduğunu nerden biliyorsun
- Hiç sevmiyorum ki seni
- Midemdeki acıda stresten
- Hem seni sevsem yanaklarına gül takıp
- Sana şiir yazmaz mıydım?
- Hiç sevmiyorum seni
- Hem öyle olsa seni kıskanmaz mıydım?
- Yeryüzünde bir sürü erkek var
- Seni onlardan sakınmaz mıydım?
- Hiç sevmiyorum ki seni
- Dünyanın en güzel kızı olabilirsin
- Hatta Kerem'in Aslı'sından bile ama dedim ya;
- Hiç sevmiyorum seni
- Hiç sevmiyorum seni
- İstersen bağıra bağıra söylerim
- Ama yalnızca sana
-
Çünkü ben yalnızca seni sevmiyorum....
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HER ŞEY SENDE GİZLİ
- Yerin seni çektiği kadar ağırsın
- Kanatların çırpındığı kadar hafif..
- Kalbinin attığı kadar canlısın
- Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
- Sevdiklerin kadar iyisin
- Nefret ettiklerin kadar kötü..
- Ne renk olursa olsun kaşın gözün
- Karşındakinin gördüğüdür rengin..
- Yaşadıklarını kar sayma:
- Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
- Ne kadar yaşarsan yaşa,
- Sevdiğin kadardır ömrün..
- Gülebildiğin kadar mutlusun
- Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
- Sakın bitti sanma her şeyi,
- Sevdiğin kadar sevileceksin.
- Güneşin doğuşundadır
- Doğanın sana verdiği değer
- Ve karşındakine değer,
- Verdiğin kadar insansın
- Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
- Bırak karşındaki sana
- Güvendiği kadar inansın.
- Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
- Ve sevgiline hasret kaldığın
- Kadar ona yakınsın
- Unutma!
- Yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
- Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak;
- Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
- Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü!
- Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
- İşte budur hayat!
- İşte budur yaşamak!
- Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
- Bunu unuttuğunda aldığın
- Her nefes kadar üşürsün
- Ve karşındakini
- Unuttuğun kadar çabuk unutulursun
- Çiçek sulandığı kadar güzeldir
- Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
- Bebek ağladığı kadar bebektir
- Ve her şeyi öğrendiğin kadar
- Bilirsin bunu da öğren,
-
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN..
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SENİ SEVİYORUM DİYEMEDİM
- Gidemezdim yanına
- Gitsem de de diyemezdim seni
- SEVİYORUM……..
-
- Gözlerine bakamazdım
- Baksam da diyemezdim seni
- SEVİYORUM…….
-
- Adını söyleyemezdim
- Söylesem de
- Ben seni seviyorum diyemedim.
-
- Tutamazdım ellerinden
- Kokunu içime çekip
- Sıcaklığını hissedemezdim
- Diyemedim
- Seni Seviyorum,
-
- Öpemezdim dudaklarından
- Sarılamazdım ona doyasıya
- Seni Seviyorum diyemedim
-
- Senin orucunu tuttum
- Acıktım sana diyemedim
- Susuzluktan kavrulurcasına
- Sana susardım
- Kana kana içemedim
- Ölüyorum diyemedim
-
- Mahkûm oldum acılara
- Son gidişinde
- Ben sana
- Seni Seviyorum diyemedim
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DAĞ RÜZGÂRI
- Kaderde senden ayrı düşmekte varmış
- Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim
- Seni tanımadan
- Hele seni böyle deli divane sevmeden önce
- Yalnızlık güzeldir diyordum
- Al başını kaç bu şehirden
- Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
- Rüzgârın iyot kokularının karıştığı denizlere git
- Git gidebildiğin yere diyordum
- Oysaki senden kaçılmazmış
- Bilmiyordum!
-
- Yine de dayanmaya çalışıyorum işte
- Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
- Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
- Rüzgâr güzel bir koku getirmişse
- Saçlarını okşayıp getirmiştir diye avunuyorum
- Yaşamak seninle bir başka zamanı
- Bir başka zamanda seni yaşamak
- Her şeyden önce sen
- Elbette sen,
- Mutlaka sen!
-
- İster uzakta ol, ister yanı başımda dur
- Sen ol yeter ki bu zaman içinde
- Ben olmasam da olur
- Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır bitmiyorsun
- Çaresizliğim gün gibi aşikar
- Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
- İnceliğin ışık ışık yüzüme vuran
- Sen güneş kadar sıcak
- Tabiat kadar gerçek
- Sen bahçelerde çiçek açtıran
- Sudan havadan güneçten yüce varlık
- Sen o tek sevgi içimde sen
- Görebildiğim o tek aydınlık
- Bir nefeste benim için al
- Havasızlıktan öldürme beni
- Bulutlara yıldızlara benim için bak
- Susadım diyorsan bir yudum su içmelisin
- Ben yorulduysam sen oturmalısın
- Ellerim sevilmek istiyor
- Saçlarım okşanmak
- Dudaklarım öpülmek istiyor
-
Anlamalısın
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
- KEŞKE TANIMASAYDIM SENİ
- Keşke,
- Yaşamasaydım 27 Ocak 2000 Pazar gününü
- Omuzlarıma, bu kadar yük binmezdi o zaman.
- Gözlerim ağlamayı bilmezdi,
- O kadar sık kalbim çarpmazdı böyle delicesine !!!
- Benimde ellerim sımsıcak olurdu mutlaka,
- Geceleri asla uykusuzluk çekmezdim sabaha kadar.
-
- 27 Ocak 2002 Pazar günüden önce,
- Rüyalarım, hatta tatlı hayallerim olurdu.
- Duygusuzca düşünmezdim, yokluğunda günlerim, saatlerimi.
- Hem de hiç düşünmezdim... !
- Böylesine ölü soğukluğunda, hırsla takip etmedi beni, böyle kötü
kaderim,
- Kan çanağına dönmezdi gözlerimin ta içi ...!
-
- 27 Ocak 2002 Pazar günüden önce,
- Kayan yıldızlarda, bende farklı dilekler tutardım.
- Duygularım, anılarım uzakta konuşulanları,
- Hasretin bu kadar artmazdı o zaman,
- Ben de gülerdim zaman, zaman.
- Her şey benim içinde önemli olurdu ...!
-
- Görmeseydim 27 Ocak 2002 Pazar gününü,
- Kara saplı bıçak dostum olmazdı sırtımda.
- Güneşsiz dünyamda kavrulmazdı ciğerlerim.
- Beynim ise böylesine hırçın uğuldamazdı sürekli,
- Kar yüreğimde damla damla vurmazdı gözyaşlarım.
-
- Yaşamazdım 27 Ocak 2002 Pazar gününü,
- Ruhum daralmazdı, benliğimi sıkıştırmazdı,
- En tiz sesiyle çığlıklar atmazdı göğsüm,
- Simsiyah yanıklar oluşmazdı ufkumda,
- Saçıma, sakalıma bende bakardım delicesine,
- Ve o zaman; yeniden başlamazdım içmeye.
-
- 27 Ocak 2002 Pazar günüden önce,
- Keşke tanımasaydım seni. Keşke.
- Kara saplı bıçak dostum olmazdı,
- Kar yüreğimde, damla damla vurmazdı göz yaşlarımı,
- Dedim ya sana...
- KEŞKE, KEŞKE TANIMASAYDIM SENİ !
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |