|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
İÇİNDEKİLER
Tıklayarak bilgilere gidebilirsiniz |
-
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
ETKİNLİKLERDE,SANAT MI, SİYASET Mİ?
ŞEMSETTİN KÜZECİ'NİN “IRAK BASIN TARİHİ” KİTAPLAŞTIRILIYOR
-
TÜRKÇE YAZ, TÜRKÇE OKU
TÜRK OCAĞI” YAZISI YERİNİ ALDI
BİR ANLATIM ZENGİNLİĞİ
SEVİNÇ DOĞANCAN GÜVEN’DEN İSMET İNÖNÜ’YE
KÜTÜPHANE; HEM TEFENNİ’DE, HEM ECE’DE OLMALI
ÇAĞDAŞ AZERBAYCAN ŞİİRİ
YILIN SÖZLERİNDEN SONRA
ŞEHİRLER, ŞEHİRLERİMİZ
ABDURRAHİM KARAKOÇ
NAZLI’NIN BUZ PATENİ ŞAMPİYONLUĞU
BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
AMATÖRDEN PROFESYONELE
DR. FARUK FAİK KÖPRÜLÜ’NÜN “CANIM KERKÜK”Ü
OSMAN APAYDIN’I UNUTMAMAK
SORUMLULUK
RAMİZ MEHDİYEV’DEN DEMOKRASİYE GİDEN YOL
İSTİKLAL MARŞIMIZIN YAZILDIĞI EV VE ÇEVRESİ
GÜZELLEŞTİRİLDİ
BELEDİYE BAŞKANLARIMIZDAN
YENİGÜN VE SES-15’E YENİDEN MERHABA
BURDUR’DA 1. ULUSLARARASI MEHMET AKİF SEMPOZYUMU
AZERBEYCAN'IN MİLLİ ŞAİRİ AHMET CEVAT
REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN EŞİNE İMZALADIĞI “MİSKİNLER
TEKKESİ” MİRASCISINA VERİLECEK
-
BESTELENEN “BİRİ VAR” ADLI ŞİİRİM SESLENDİRİLDİ
ADİL ŞİRİN’İN LAÇİN ŞİKESTESİ
KADİR YAVUZ’UN İKİ KİTABI
BİR ÜMİD HARİBÜLBÜL
RIZA BULUT DA ARAMIZDAN AYRILDI
İMZA GÜNÜNDEN ŞİİR ŞÖLENİNE
DİNLENDİRİLMİŞ ŞİİRLER
-
ERŞAT HÜRMÜZLÜ
BİR GARİP ÖZÜR YOLCUSU
BURDUR TSO’NUN FAALİYETLERİ-HEDEFLERİ
-
AİLE SAADETİ
-
İSTATİSTİKİ ANLATIMLA
-
BAYRAĞIM
DİNLENDİRİLMİŞ ŞİİRLER I
-
ŞİİRİMİZİN GELECEĞİ
-
80. DOĞUM YILINDA PROF. DR. İBRAHİM AGÂH ÇUBUKÇU’NUN
ŞİİR DÜNYASI
-
BİRER TUTAM
-
BURDUR’U GAZETECİLER DE KÜÇÜMSEYEMEZ!
-
TÜRKÇEMİZİN GÜNAHI NE?
-
MAKEDONYA TÜRKLERİNİN SESİ: YENİ BALKAN GAZETESİ
-
BİR SEMPOZYUMUN ARDINDAN
-
TÜRKÇEMİZ
CAN EVİME ATEŞ DÜŞTÜ
DİLİMİZ, ANLATIMLARIMIZ
HACI FERHAT MİRZA’DAN KELÂMLAR-ÖZDEYİŞLER
MEHMED b. SÜLEYMAN (FUZULİ)
NURDANE UZUN’UN ŞIIR DÜNYASI
YAZILANLARIN IÇINDEN
VAN’DAN ÜMİT KAYAÇELEBİ’NIN ŞİİR DÜNYASI
YENİ YENİ YAZILANLARDAN
ÜÇ ŞİİRLE ANLATILANLAR
BURDUR’DAN YOLA ÇIKARAK
YUSUF ERKAN’DAN BURDUR GEZİ REHBERİ
GÜLAYE RAZYEVA’DAN: ATATÜRK’Ü GÖRÜREM
BAYRAM DURBİLMEZ HOCADAN: AŞIK EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
ESKİMEYEN ŞİİRLER
YAŞLILIK, TANRININ İNSANLARA ÖDÜLÜ
TÜRK DÜNYASI BAHTİYAR VAHAPZADE’Yİ SEVGİ VE SAYGIYLA
UĞURLADI
SINIF ARKADAŞLARI NAZLI İÇİN DİYORLAR Kİ
TÜRKOLOJİ ALİMİ KİLİSLİ MUALLİM RİF’AT BİLGE
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN’DEN: DÜNDEN KALAN
MANSUR EKMEKÇİ’NİN YENİ ŞİİRLERİ
ŞAİRLERİMİZ
KİLİS’İN KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİ
-
ZAMANIN İÇİNDEN
SEVGİ YOLU’NUN DÖRT ŞAİRİNDEN
HAYRETTİN İVGIN’DEN GELENLER
OSMAN TEKERCİ ŞİİRDE GİDEREK GÜÇLENİYOR
KAZIM POYRAZ’IN ŞİİR DÜNYASI
TEFENNİ NAMIK KEMAL İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRENCİLERİNİN ŞİİRLERİ
-
MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ
KİTAPLAŞTIRILDI
DÜNYASINI DEĞİŞTİREN YÜKSEL BAŞARAN İÇİN İKİ ŞİİR
ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
NAZLI’DAN: BİR HAYAT MASALI
YENİ BURDUR ŞİİRLERİ (4)
ERCİYES YÜKSEKLİĞİNDEN
USTALARA KULAK VERMEK
AZERBAYCAN’IN “ŞEFEG” DERGİSİ
BURDUR’DAN NEZİHA ANANIN ŞİİR DÜNYASI
BURDUR’DAKİ GAZETECİLER YİNE ÜZGÜN
TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ YUNUS EMRE
12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE
ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI
MUAMMER SUSUZLU’YU SONSUZLUĞA UĞURLADIK
AZERBAYCAN’DAN TOPARLAYARAK
DÖRT KADIN ŞAİRDEN
AŞIK ALİ ANBARCI’DAN
YOZGAT
KÜLTÜRÜMÜZ İÇİNDEKİ BURDUR DOĞUMLULARDAN
MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN BABASI”
-
HİKAYELERİYLE TEKE YÖRESİNİN BAŞKENTİ BURDUR TÜRKÜLERİNDEN BİR
DEMET ÇEŞİTLEME
-
KAYACAN'IN BURDUR'U, BURDUR'UN İSA KAYACAN'I İÇİN (Burdur
çıkışlı) YAZILANLARDAN
-
ÜÇ KALEMDEN, ÜÇ AYRI ŞİİR
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İÇİN YABANCILARIN SÖYLEDİKLERİ,
MISRALARIN, SATIRLARIN İÇİNDEN
BURDURLU GAZİ, AĞIR TOPÇU KADEMLİOĞLU İSMAİL BAŞÇAVUŞ
-
YAZILARIMIN YER ALDIĞI GAZETE VE DERGİLERDEN
-
SEN BENİM
KALBİME TALİMAT VERECEĞİM
ARTIK
BİZ NELER BİLİRİZ YORULDUK
ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
-
BURDUR’DAN MİNİK BİR ŞAİR ADAYI:SEZA TUTKU AZAKLI
-
YAZAR MISINIZ?
-
TÜRKÜ SAVAŞÇISI
-
BIYOGRAFİ ZENGİNLİĞİNDEN KÜLTÜR ZENGİNLİĞİNE
-
HANIM AKÇAY’IN KALEMİNDEKİLERDEN
-
PERVANE’NIN DUALARI
-
ŞİİRLER- ŞAİRLER
-
TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ YUNUS EMRE
-
-
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İsa KAYACAN |
-
20
Eylül 1943 -15 Ekim 2015
-
Gazeteci, Şair,
Yazar: Hasan Hüseyin ve Güldali’nin çocukları olarak, 20 Eylül
1943 tarihinde Burdur'un Tefenni İlçesi'ne bağlı Ece Köyü'nde
doğdu. İlköğretimini köyünde tamamladıktan sonra, Ortaokulu
Tefenni'de, Liseyi Ankara'da okudu. Genç yaşta çalışma
hayatına başlamasına rağmen, daha sonra, Anadolu Üniversitesi
Açık Öğretim Fakültesi'ne girerek Halkla İlişkiler Bölümü'nden
mezun oldu.
-
Çocukluğunda 1940'lı
yılların köy şartlarının gerekleri neyse onları yaşayan
çobanlık yapıp, tarlada çalışan İsa Kayacan, genç yaşta hayata
atıldıktan sonra da her kademede görev yaptı. Önce bir otelde
resepsiyon memuru oldu, ardından hastanede memuriyete başladı.
Özellikle yazı ve şiirle uğraşması sayesinde oralarda
tanıştığı ünlü kişiler iş hayatında kat edeceği merhalelerde
O'na yardımcı oldular.
-
Bir süre İş ve İşçi
Bulma Kurumu Genel Müdürlüğü'nde Genel Sekreter Yardımcısı
olarak çalıştıktan sonra, Orman Bakanlığı’nda, ardından
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nde
görev aldı. Bu görevi O'nun hayatında bir dönüm noktası oldu.
-
Yazı hayatına şiirle
başlayan Kayacan’ın ilk şiiri Nisan 1956’da, ilk yazısı 24
Ocak 1961’de yayınlandı. Tercüman, Son Havadis, Orta Doğu,
Hergün, Yeni İstanbul, Belde, Anayurt gibi ülke genelinde
yayın yapan gazeteler başta olmak üzere, üç bin’ den fazla
gazete ve dergide yazarak büyük bir rekora imza attı.
-
Yazgığı gazete ve
dergilerin isim, tarih ve sayılarıyla ilgili, kitaplarında
detaylı bilgiler veren İsa Kayacan; Ajas-Türk, Ana, Alkış,
Avcı Rasgele, Bakış, Çocuk ve Yuva, Çağrı, Ece, Emre, Günün
Kadını, Gülpınar, Güvercin, Hız, İlkkurşun, Kalkınan Dünya,
Kalkınma, Karınca, Kemalist Ülkü, Kızılay, Kök, Köy-Tarım
Orman ve Av, Orman Mühendisliği, Defne, (OMMDY), Lider, Milli
Şuur, Post-Tel, Sanat Dünyamız, Standart, Size, Işık, Tarla,
Türk Yurdu, Türkiye, Türk-İş, Türk Basın Birliği, Türkiye
Sektör, Yeşil Türkiye, Yelken, Yeni Batı Trakya adlı, uzun
süreli yazdığı dergiler başta olmak üzere; Onlarca dergide,
binlerce makalesi yayınlandı.
-
Bu özelliği O’na,
“yazı fabrikatörü, kültür fabrikatörü, Anadolu Basını’nın
İmparatoru ve Duayen’i” unvanlarını kazandırdı. “Anadolucu
yazar, Türk yazın tarihinin Evliya Çelebisi” olarak anıldı,
anlatıldı ve yazıldı. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü’nce yayınlanan “Anadolu’nun Sesi” ile “Türk Haber
Ankara” gazetelerinin Haber Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni
olarak hizmet veren İsa Kayacan ayrıca, Türk Basın Birliği’nin
Ankara Şube Sekreterliği görevini yürüttü. Binlerce Anadolu
Gazetesinde günlük yazılar yazan, asıl adından başka; Mehmet
İsa, Ç.Ese Moralıoğlu, İshak Tefennili, Mehmet İsa
Kayaoğulları, Can Kaya, Çiloğlu ve Kaya Buldurlugil imzalarını
da kullanan, “İsa Kayacan Yazı Ofisi"yle "Ece Yayınları" ve
"Ece Sanat Dergisi" nin kuruculuğunu yapan Kayacan, “Ece Haber
Ajansı” nın deneme yayınlarını da gerçekleştirdi.100. kitabı
olan "Orta Asya Türk Cumhuriyetleri" ile "dalya" diyen İsa
Kayacan'ın değişik dallarda yayınladığı kitaplarının sayısı
124'e, yazıp yayınladığı makale sayısı 2007 yılı sonu
itibarıyla 39 bin 425'e, yazgığı gazete ve dergi sayısı, bugün
kapananlar dahil, 3 bin 540’a ulaştı. Anadolu'da yayınlanan
pek çok gazete, radyo ve televizyonda "İsa Kayacan" konulu
açık oturumlar düzenlenip yayınlandı. TRT Türkiye'nin Sesi
Radyosu'nda yayınlanan "Cumartesi'den Cumartesiye" adlı
programın içinde yer alan "Sayfa Sayfa Anadolu Basını"
köşesini hazırlayıp sunan ve bazı araştırmaları yabancı
dillerde yayınlanan Kayacan, bir ara TRT'de Program-Belgesel
ve Genel Müdür Danışmanı olarak da hizmet verdi. Çeşitli
dönemlerde Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
Başbakanlık' ta "Basın Danışmanı", "Şube Müdürü", "Müşavir"
olarak görev yaptı ve 11 ayrı Bakan'la çalıştı. "Bakanlıklararası
En Çalışkan ve Başarılı Basın Danışmanı" seçildi.
-
İsa Kayacan bunun
dışında çeşitli kuruluşlardan 206 plaket, 248 onur, şeref,
teşekkür, şükran ve takdir belgesi aldı. "Basında 25 yılın
Şeref Ödülü", üç defa Milli Prodüktivite Merkezi "Verimliliğe
Katkı Ödülü", "Türk Folkloruna Hizmet Ödülü", "Irak
Türkmenlerine Hizmet Ödülü" , "Türk Kültür ve Edebiyatına
Hizmet Ödülü", 5 kez “Türk Şiirine Hizmet Ödülü” yle “Doğa ve
Çevre Dostu" ödülünün sahibi oldu. "Anadolu Basını'nın Fahri
Hemşehrisi" ilan edilen İsa Kayacan, 4 defa "Yılın Yazarı", 3
defa "Yılın Edebiyatçısı" 4 defa "Yılın Şairi", 2 defa da
"Yılın Editörü" seçildi."Türkiye'de en çok kitap ve yayın
tanıtımı yapan yazar" unvanıyla, merkezi Azerbaycan' da
bulunan Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği 'nin "Hizmet Ödülü"nü
aldı. Yine merkezleri Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de bulunan
Asya Üniversitesi Rektörlüğü ile VEKTOR Uluslararası İlim
Merkezi Başkanlığı'nın İlmi Şûraları kararıyla 19-20 Haziran
2003 tarihlerinde kendisine iki ayrı “Fahri Doktora”, VEKTOR
uluslararası beynelhalk İlim Merkezi Başkanlığının "İlmi
Şürası" kararıyla 16.02.2006 tarihinde de "Fahri Profesör"
diplomaları, ayrıca Azerbaycan’dan Beynelmilel ‘Türk Dünyasına
Hizmet Diploması’yla, Kanada’dan “Güzel Söz Ödülü”
verildi.Özellikle Anadolu Basını mensupları ile çeşitli
yazarlar tarafından; “Efsane İnsan, Destanlaşan Köylü,
Edebiyat ve Kültür Elçisi, Antolojist, Burdur’un Fahri Türkiye
Elçisi, Türk Dünyasına Işık Saçan İnsan, Türk Dünyası'nın
Ferhat-ı" unvanlarıyla taltif edildi.İsa Kayacan, resmi ve
özel olmak üzere çeşitli kurum ve kuruluşlarca düzenlenen
seminerlerde "Gazetecilik", "Anadolu Basını", "Habercilik",
"Basın ve Halkla İlişkiler" konularında dersler verdi,
bildiriler sundu.Gençlik yıllarından beri Ankara'da olmasına
rağmen doğup büyüdüğü memleketinden hiç kopmayan İsa Kayacan,
hemşehrileri tarafından da unutulmadı. 2000 yılında Burdur
Merkez'de bir cadde ile Tefenni İlçesi'nde bir sokağa Belediye
Meclisleri'nin kararlarıyla "İsa Kayacan" adı verildi.Ayrıca,
Kültür Bakanlığı'nın onayı ile, binlerce kitap bağışladığı
Burdur İl Halk Kütüphanesi'nde bir salona "İsa Kayacan Okuma
Salonu" levhası asıldı.Sürekli Basın Kartı sahibi olan, eşi
Sabahat hanımı 12 Şubat 2002 tarihinde kaybeden ve 2005 yılı
Ekim ayında Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri
iken, kendi isteği ile emekli olan, hazırlanan “İsa Kayacan
Belgeseli” gösterimi ile 2006 yılında Ankara’da ve Burdur’da
“Türk Kültür ve Basın-Yayınına 50. Hizmet Yılı” kutlanan,
hakkında 2. belgesel hazırlanan, Merkezi Azerbaycan'ın
Başkenti Bakü'de bulunan Azerbaycan Yazıcılar Birliği'nin asıl
üyeleri arasında yer alan, “Guinnees Rekorlar Kitabı” için
hazırlıkçalışmalarını sürdüren, Prof. Dr. İsa Kayacan’ın, üç
kızı, iki torunu bulunuyor.. (Temmuz-2008)
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info çalışmaları
yayınlandı.
Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ETKİNLİKLERDE,SANAT MI, SİYASET Mİ?
Hemen ifade etmeliyim ki, ülkemizde
siyaset, her şeyin içinde vardır, her şeyin önünde gitmektedir.
Kabul etsek de, etmesek de, gerçek budur, bu yöndedir.
Mart 2008’in sonlarında; “Anadolu’daki etkinlik ve şölenlere
sıklıkla katılmayacağım” ve “Anadolu’daki etkinlik ve şölenlerin
olmazsa olmazları” başlıklarıyla yazdığım iki yazımı, merkezi
Ankara’da bulunan Belde gazetesinin 28 ve 29 Mart 2008 tarihli
sayılarında yayınladım. Sonra bu yazılar, Anadolu’daki pek çok
gazetede yer aldı.
Bu yazıların yayınlanmasından sonra,
Anadolu’dan ve yakın çevremden pek çok telefon aldım: “Bu yazıların
altına biz de imza koyalım, bir deklarasyon-bildiri olarak
yayınlayalım” dendi. Bunun doğru olmayacağını, ben kişisel
tespitlerimi yaptığımı ve kamuoyuna açıkladığımı, bu yazılarımı da
yayınlayacağım “Zor ve Kolay Yazdıklarım” adlı kitabımda yer
vereceğimi söyledim.. Aradan günler geçti.
DİKİLİ EKİN DERGİSİ’NDE BAŞYAZI
Dikili ilçemizde, A.Ziya Öğütçen
tarafından yayınlanan “Dikili Ekin” Dergisinin Temmuz-Ağustos 2008
aylarına ait 53 ncü sayısının başyazısında,” Bekilli’de sanatmı
siyaset mi?”başlıklı bir değerlendirmenin yer aldığını görüp hemen
okudum. Bazı satırların altını çizdim. Şimdi bu başyazıdan, daha
doğrusu 22-24 Ağustos 2008 tarihlerinde Bekilli Belediyesi Kültür
Sanat ve Şarap Festivali’nde A.Ziya Öğütçen ve Gürkan Ovalıoğlu’nun
yaşadıklarından bazı kesitler verelim. Bakalım neler yaşanmış
Bekilli’de:
1-Belediyeye giderek, Halkla
İlişkiler Müdürüne toplantı için geldiğimizi söylediğimizde bize
verilen cevap ilginçti: “Ne toplantısı benim haberim yok!”.
2-Burası Bekilli değil mi?. Belediye
Kültür-Sanat ve Şarap Festivali tertip etmiş ve biz davet aldığımız
için geldik;
-Benim haberim yok. Belki T. M.
bilir, ona telefon edelim...
3-Kredi yurtlar kurumunun öğrenci
yurduna vardık. Çok yataklı bir oda gösterilerek, “burada
kalacaksınız” denildi. Daha öncede benzeri yerlerde kaldığımızdan,
hoş karşıladık.
-”Hanım arkadaşlarımızın yeri nerede?” dediğimizde, “beraber
kalacaksınız” sözü şaka gibi gelse de, arkadaşımla biz arabada
yatarız sorun değil, hanım arkadaşlar kalır düşüncesiyle kabul
ettik.
Kapı anahtarlarını istediğimizde,
koruma görevlisinin” geceleri kontrol yapıldığını” söyleyerek
anahtar bulunmadığını söylemesi üzerine otel aramak üzere oradan
ayrıldık.
4-İlgilenen arkadaş Bekilli’de otel
bulunmadığını, Ecem adlı bir pansiyonun bulunduğunu söylemesi
üzerine, pansiyona gittik yöneticinin “yer olmadığı için dört
kişilik odalarda ücretini ödeyerek kalabileceğimizi” söylemesi
üzerine, İzmir’e dönmek istedik. Ameliyatlı ve tek araba kullanan
ben olduğum için o gece istirahat etmemizin doğru olacağı kararına
varıldı. Bekilli Pansiyonda ikişer kişilik odalar bulundu. İki saat
sonra odalarımızdan çıktığımızda, loş salonda bir bayan,
arkadaşlara:
-Hoş geldiniz, işe mi çıkıyorsunuz?
Diye sorduğunda orada bulunan bir delikanlı, “Onlar yazarmış.. Yazı
yazıyorlarmış. Sizden değil” diye cevap verdi. Bir bayan
arkadaşımız:
- Ne işi ben anlamadım. Dediğinde
oradan acele uzaklaşıyorduk.
5-Öğle sonu festival açılışında, bir
milletvekili tarafından seçim mitinglerinden bir konuşma yapılarak %
47’lik oylarından bahsederken, karşı görüşlü bir kaç genç de alçak
sesle de olsa kendi protestosu olan siyasi sloganlarını atıyorlardı.
SONRASI: Evet, Bekilli Belediyesi
Kültür Sanat ve Şarap Festivalinde ondan sonra neler konuşulmuş,
neler olmuş?. Bunlar önemli değil artık. Bir kültür ve sanat
festivalinden kısa kısa kesitler sunduk efendim..
GÜNÜN KİTAP İSTEK HABERİ:
Şırnak İl’imiz İsmetpaşa İlk Öğretim
Okulu sekizinci sınıf öğrencisi ve Kütüphane sorumlularından Nujin
Zeynep Osal, kütüphaneleri için kitap, dergi ve benzeri yayınlardan
beklediklerini yazıyor. “Lütfen, bize yardımcı olun” diye
sesleniyor.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ŞEMSETTİN KÜZECİ'NİN “IRAK BASIN TARİHİ”
KİTAPLAŞTIRILIYOR
Araştırma ve değerlendirmeler
yayın haline gelince anlam kazanıyor.
Kerküklü gazeteci araştırmacı
yazar Şemsettin Küzeci’nin, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo TV ve Sinema bölümünde yapmış olduğu “Irak’ta Kitle
İletişimi ve Basın Özgürlüğü” konulu Yüksek lisans tezini Fakülte
yönetimince kitaplaştırılması kararlaştırıldı. İletişim
Fakültesinin 40. Yıl kitaplığı kapsamında basılacak olan Yüksel
Lisans Tezi, “ Irak Basın Tarihi” adıyla yeniden gözden
geçirilerek fakülte bünyesinde yayınlanacak. Söz konusu yayına
Başbakanlık Basın yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından
da destek verildi.
“Irak Basın Tarihi” kitabının
önsözünün bir yerinde Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Korkmaz Alemdar; “Şemsettin Küzeci’nin Irak Basın Tarihi
başlıklı çalışmasının Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi 40. Yıl
Kitaplığı içinde yayınlanmasına tanıklık etmek mutluluk verici bir
olaydır. Bir kere Kerküklü olarak Irak’ta pek çok sorunla baş
etmeye çalışırken bir tez çalışmasını tamamlayabilmesi ve bu
tezden bir kitap üretebilmesinin coşkusunu paylaşmak başlı başına
takdir konusudur. Şemsettin Küzeci pek çok öğrenci ve akademisyene
örnek olacak bir çalışma disiplini içinde olmuştur” diyor.
Şemsettin Küzeci, ise kitabın teşekkür bölümünde hocalarına
vefa borcunu yerine getirirken; “Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi’ndeki çalışmalarımda beni teşvik eden, yol haritamı
çizen, iletişim tarihi araştırmalarına değer veren, şahsımı,
Türkmen toplumunu ve ülkemi önemseyen, ilgi gösteren, tez
danışmanım İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’a
ve mesleğimin dönüm noktasında bana fikir öğretmenliği yapan
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a ayrıca teşekkür ederim” şeklindeki
görüşleriyle vefakârlığını gösteriyor.
Yakında bizlerle merhabalaşacak “Irak Basın Tarihi” adlı
kitapta yer alanlardan: Irak’ta ilk gazete1869 yılında dönemin
Bağdat Valisi Mithat Paşa’nın Osmanlı Devleti tarafından Irak’a
Vali atanmasıyla çıkarılmıştır. Reformcu Vali Mithat Paşa
tayininden iki ay sonra Paris’ten Irak’a ilk matbaayı getirmiş;
Vilayet Matbaası adı altında faaliyete başlayan matbaa Irak’ta
Zevra adı altında ilk gazete’yi Arapça ve Türkçe olarak 15 Haziran
1869 tarihinde yayınlanmaya başladı. Ancak, bazı kaynaklara göre
Irak’ta yayınlanan ilk gazete Zevra değil, Jurnal Irak
gazetesidir.
Irak’ta görsel basın 1952
yıllarına dayanır, O tarihlerde İngilizler tarafından Kerkük’te
düzenlenen İlk Sanayi Fuarında bir televizyon istasyonu olduğu
gibi Irak’a hediye edilmiştir. Dolayısıyla da 1953–1956 yıllarında
Irak Televizyonu kurulmuş olup siyah beyaz olarak 1956 yılında
yayına başladı. İktidarın kontrolünde yayın yapan Irak TV
Kerkük-Musul ve Basra’da irtibat büroları açtı. Oralardan da bazı
programlar ve belli zamanlarda yayın yapılmaya başladı. Irak
televizyonu Kerkük Bürosu günde 8 saat bölgesel yayın yapıyordu.
Bu yayınlar Kerkük ili sınırları dışında Irak’ın Kuzeyi Erbil,
Süleymaniye ve Dohok illerinde de izleniyordu. 6 Saat Kürtçe, 75
dakika, Arapça, 15 dakika Süryanice ve 30 dakika Türkmence yayın
yapan Kerkük TV Irak’ın Kuzey bölgesini kapsamaktaydı.
Yine kitap’ta yer alacak önemli
bilgilerden: Saddam sonrası bir takım gazete, dergi, TV kanalları,
radyo ve iletişim organları devletten izin almadan, serbestçe
yayın yaptılar ve hala da yayınlarını sürdürüyorlar. Bunların
yanında devlete ait TV kanalları, radyo istasyonları Irak İletişim
Ağı’na bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Ancak, Irak’ta yayın
organları Planlama Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplum Dairesi’nden
ticari iş yaptıkları için çalışma müsaadesi ve izin belgesi almak
zorundadırlar. Devletin dışında özel sektörce yayımlanan
gazetelerin tek sıkıntıları güvenlik ve ekonomidir. Güvenlik ve
basım giderleri temin edilirse yayınlar sürekli olarak devam eder.
Bugün birçok gazete ve yayın organı iflas etmiştir. Birçok yayın
organı da çalışanlarının can güvenlikleri tehlikede olduğu için
kapatılmıştır.
Irak’ta 2003–2007 tarihleri
arasında yaklaşık 2000 civarında gazete, dergi, bülten vs.
yayınlar günlük, haftalık, 15 günde bir, aylık olarak, siyasi
parti ve hareketler, sivil toplum kuruluşları tarafından ülkenin
etnik guruplarının konuştukları muhtelif dillerde çıkarılmaktadır.
Bu gazetelerin sayısı kadar gazete ve dergi de çeşitli nedenlerden
dolayı birkaç ay yayınlanarak kapanmak zorunda kalmıştır. Ancak
2003–2007 tarihleri arasında Irak Gazeteciler Cemiyeti yayın
yapmak için resmi izin başvurusunda bulunan gazete, dergi, haber
ajansı, TV, radyo ve İletişim şirketlerinin sayısı 367 olarak
tespit edilmiştir.
Irak Türkmenleri’nin Türkiye de ki fahri temsilcisi dostum
gazeteci-yazar Şemsettin Küzeci’nin imzasıyla Günyüzü görecek bu
kitapla, Türk ve Türk dünyasındaki Irak Basın tarihi ile ilgili
kütüphanelerdeki boşluğun dolduracağına inanıyor, Gazi İletişim
Fakültesi ile Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğüne de böyle bilimsel eserlerin yayınlanmasında katkıda
bulunmalarının onur verici bir yayın çalışması olduğu kanaatimi
belirtmek istiyorum… Efendim.
GÜNÜN SÖZ VE HABERİ:
1. Eğer bir insan; hem çalışkan,
hem akıllı ise, takdir et; Çalışkan, fakat akılsız ise, dikkat et;
Akıllı, fakat tembel ise, ikaz et.
Hem akılsız, hem de tembel ise,
imha et. (Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu)
2. TRT Kurumunca, yeniden
yapılanma adıyla yürütülen çalışmalar kapsamında, bölgesel yayın
yapan Antalya Radyosu’nun teşkilat şemasından çıkarıldığı ve
kapatılacağı haberi tamamen gerçek dışıdır. (İbrahim Şahin, TRT
Genel Müdürü, Yenigün Gazetesi, Burdur, 22.11.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TÜRKÇE YAZ, TÜRKÇE OKU
Dilimiz üzerindeki
hassasiyetimiz, titizliğimiz giderek artması gerekirken, adeta
bu hassasiyet ve titizlikte azalma sözkonusu.
Halbuki; Türkçe yazmalı, Türkçe
okumalıyız. Türkçe konuşmalı, Türkçe dinlemeliyiz. Türkçe nefes
almalı, Türkçe nefes vermeliyiz.
Bulvar, cadde ve
sokaklarımızdaki işyerlerinin adı, özbe öz Türkçe olmalı.
Yabancı hayranlığımızla, çağdaşlığımız hayaline kapılmadan,
özümüzle-sözümüzle yaşamanın huzurunu, gururunu duymalı,
hissetmeliyiz.
Türk Dil Kurumu, Türkçe’miz
üzerindeki hassasiyetiyle dikkat çekiyor. Bu Kurumun Başkanı
Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, her fırsatta dilimiz üzerindeki
yanlışlıkların sürdürülmesindeki rahatsızlığını ortaya koyuyor.
Kuruluş aşamasında tescil edilen
şirket isimlerinin Türkçe olmasına rağmen, açılan mağazaların
tabelalarına yabancı ad verilmesinin bir çelişki olduğu
hatırlatılarak; “Kağıt üstündeki ismi tabelaya da taşımakta
neden kararlı olunmuyor?” diye soruluyor. Sormalıyız,
sorgulamalıyız. Sahi neden böyle oluyor?..
Bazı arkadaşlarım tanıdıklarım
var. Bulundukları şehirlerde, yabancı isimle faaliyet gösteren
lokanta-restaurant sahipleriyle görüşerek, ismin
değiştirilmesini istiyorlar. İsim değişmezse, değiştirilmezse, o
lokantaya, restaurant’a gitmemekteki kararlılıklarını
gösteriyorlar. “Şehrimde Avrupa hayranlığı” başlığı altında
yazdıklarıyla dikkat çekiyorlar. Bunlar küçük örnekler gibi
görünebilir. Ama bilinçliliğin örnekleridir sözkonusu
edilenler.
Yine bazı Belediye Başkanlarımız, Başkanlıklarımız var,
“İşyerlerimize Türkçe ad koymak demek; kendimize, ülkemize ve
güzel Türkçemize özen göstermek demektir” diyerek, uyarıda
bulunuyorlar ve bu konudaki ısrarlarını sürdürüyorlar.
Ülke genelindeki tüm
Belediyelerimizin, Belediye Başkanlarımızın bu hassasiyeti mola
vermeden sürdürmelerini istiyor, bekliyoruz, rica ediyoruz
efendim.
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof.
Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın ısrarla üzerinde durduğu, Türkiye’deki
bazı şirketlerin resmi evrak üzerindeki isimlerinin Türkçe
olmasına rağmen, kurdukları şirketlerin yada mağazalarının
tabelalarına yabancı isim vermelerinin anlaşılamadığı yönündeki
üzüntülerin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca dikkate alınarak
yasal boşluğun-boşlukların giderilmesi, Türkçe lehinde
doldurulması gerektiğinin hatırlanması ve harekete geçilmesinin
zorunluluğu vardır.
Bir şehrin tabelaları, o bölgede
yaşayan insanlarla, toplumla özdeşleşmiş olmalı. İşyeri
sahipleri bu konuda dikkatli, özenli ve seçici olmalılar.
Bu gün, ülke genelinde yüz
dolayında belediyenin Türkçe tabela kullanımını teşvik için
değişik yaptırımlar uyguladığını biliyoruz. TDK’ da bu
kurumların Türkçe isim verilmesine yönelik çabalarını
ödüllendiriyor.
Dili Türkçe olan bir ülkede,
Türkçe ad kullanılmasını teşvik ettiği için, belediyelerin
ödüllendirilmesi, üzerinde durulup, kara kara düşünülmesi
gereken bir tablo değil midir?
Medya kuruluşlarımızda görev yapanlar, muhabirinden
spikerine kadar, dilimiz üzerine dikkatle eğilerek, hata
oranlarını hızla düşürmelerini, hatta yok etmeleri gerekmiyor
mu?
İlkokul 4 ncü sınıfta okuyan torunum Nazlı ile Ankara-Emek
mahallesinde bir caddede gezerken “Alışveriş home” tabelasıyla
karşılaşınca; “Bu adamlar, alışveriş evi mi demek istiyorlar
Nazlı?” diye sordum. Cevap ilginçti; “Yarısı Türkçe, yarısı
İngilizce olmuş mu dede?”. Sahi, yarısı Türkçe, yarısı İngilizce
yazılarak, ne söylenmek istenmiş? Ankara’da “Tepe Mobilya”
olarak bilinen kuruluş varken gidiniz büyük alışveriş
merkezlerine, “Tepe home”yle karşılaşırsınız.. Ayıp değil mi?.
Bu işyeri isimlerinin /isimleri Türkçe olsa, alışveriş edenlerin
sayısında azalma mı olacak acaba?
YILIN SON HABERİ:
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a
209.cu plaket, kısa adı SAKÜDER olan “Sanat ve Sanatkârlar
Topluluğu” Derneği’nden geldi. Söz konusu plakette yazılanlar:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan;
Cumhuriyetimizin 85. ci yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu
şiir yarışmamızda Jüri Üyesi olarak katkılarınız nedeniyle,
teşekkürlerimizi sunarız. (Sevgi Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu
Başkanı-24 Aralık 2008, Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TÜRK OCAĞI” YAZISI YERİNİ ALDI
www.isakayacan.blogspot.com
Bazen öyle yanlışlıklar
yapılıyor ki, insanın “aklı duruyor”..
İnanmak, hatta duymak istemiyor.
25 Eylül 2008 tarihinde mensubu
bulunduğum Anayurt gazetesinin yazı işleri koordinatörü,
tecrübeli gazeteci Ramazan Durmuş, gazetenin ertesi günkü
manşeti hakkında ve üzüntü içinde bilgi verirken; “Günümüzde,
Resim Heykel Müzesi olarak kullanılan Ankara’daki tarihi Türk
Ocağı binasının giriş sütunlarındaki- Türk Ocağı-yazısı son
restorasyonda kaldırıldı” cümlesinin verdiği rahatsızlığı
gözlerinden okumuş, önce inanamamış, sonra doğruluğu kabul etmek
zorunda kalmıştım.
Bu konuda, “Türk Ocağı kelimelerini kaldırmak yanlıştır”
başlığıyla kaleme aldığım yazdığım yazı:
1- Belde Gazetesi (Ankara, 04.10.2008)
2- Anayurt Gazetesi (Ankara, 13.10.2008)
3- Çoruh’un Doğduğu Yer Gazetesi (Bayburt,07.10.2008)
4- Sorgun Postası Gazetesi (11.10.2008)
5- Babaeski Söz Gazetesi (14.10.2008)
6- Burdurlunun Sesi Gazetesi (14.10.2008)
7- Kent Gazetesi (Kilis, 14.10.2008)
8- Tefenni’nin Sesi Gazetesi (15.10.2008)
9- Van Postası Gazetesi (18–25 Ekim.2008)
10- Şafak Gazetesi (Aydın 20.10.2008)
11- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 29.10.2008)
12- 24 saat Gazetesi (Ankara, 08.11.2008)
13- Gündem Gazetesi (Ankara, 03.12.2008)
adlı gazetelerde yayınlandı.
Bu makale için açıklamayı,
restorasyonu gerçekleştiren Altındağ Belediye Başkanlığından,
bundan öncede Kültür ve Turizm Bakanlığından gelmesini
bekliyordum ki, konuyla ilgili bir açıklama ve “Türk Ocağı
yazısı bina girişindeki yerini almıştır” cümlesiyle biten
teşekkür yazısı Türk Ocakları Derneği Genel Merkezinden geldi…
Nereden gelirse gelsin, yanlıştan dönülmüş ya, “Türk Ocağı”
yazısı yerini almış ya!... Türk Ocakları Derneği Genel
Merkezinin 13 Aralık 2008 tarih ve Genel Başkan Yardımcısı Yücel
Hacaloğlu imzalı 110-1054 sayılı yazısını aşağıda sunuyorum
efendim:
“Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan,
Anayurt Gazetesi Kültür ve Sanat
Danışmanı;
1912 yılında devletimizin zor durumda olduğu bir dönemde
milli şuuru canlandırmak amacıyla zamanın Türk aydınları
tarafından kurulan ve kurulduğu günden beri amacından sapmadan
aziz milletimizin hizmetinde olan derneğimize gösterdiğiniz
ilgiye teşekkür ederiz.
Geçirdiği birçok badireden sonra bugün artık “Resim ve
Heykel Müzesi” adıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hizmetinde
olan ve Atatürk döneminde Türk Ocağı Binası olarak yapılan asıl
hizmet binamızın ana girişinde yer alan “Türk Ocağı” yazısı,
yenileme çalışmaları gerekçe gösterilerek kaldırılmıştı. Genel
Merkezimizin girişimlerinin yanı sıra Anayurt Gazetesi’nin 26
Eylül 2008 tarihli nüshasında konunun tarihi seyri de
anlatılarak dile getirilmesi, ayrıca zat-ı âlinizin aynı gazete
ve bilahare diğer başka gazetelerdeki köşenizde ele almanızdan
sonra Türk Ocağı yazısı bina girişindeki yerini almıştır.
İlginize tekrar teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar
dilerim.
(Yücel Hacaloğlu, Genel Baflkan Yardımcısı)
YILIN SÖZLERİ (1):
1- Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla sana söylediklerimin,
yazdıklarımın hepsi tamamı yalan.
Sensiz yapamadığımdır, seni sevdiğim, özlediğimdir gerçek,
doğru olan (18.12.2008)
2- Artık eskisi gibi; kızmayacağım, kırmayacağım,
kırılmayacağım,
Yanlışlarımı tekrarlamayıp, düzeltme çabası ve yorgunluğu
içinde olamayacağım,
Tüm delil ve tanıklarımla, vicdanımda kurduğum mahkemede,
mutlaka berat edip aklanacağım. (19.12.2008)
3- İsimsiz yazılanlar; olaylar, konu veya konulardan
haberleri olanlarca, 50 veya 100 kişi tarafından bilinerek
okunur, yorumlanır,
İsimli yazılanlar, gönderilen 350 yayın organının sayfa ve
sütunlarında, 8-10 bin hatta daha fazla kişi tarafından,
bilinerek, hatırlanarak okunur. (20.12.2008
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR ANLATIM ZENGİNLİĞİ
www.isakayacan.blogspot.com
Anlatımlar vardır zenginlik
içindedir. Anlatımlar vardır kısırlık içindedir… Bu anlatımlar
hem düz yazıyla, hem de şiirle olunca zenginlik kazanır, anlam
kazanır. 1958 yılında yazdığım, doğduğum köyün o gün ki genel
görünümünü” dile getiren, duyduklarımı, hissettiklerimi dile
getiren “Ece Köyünde Akşam” şiirimin yazılış öyküsünü kaleme
alırken epey zorlanmıştım. Yani hem yazıyla, hem şiirle yapılan
anlatımlar zordur, sıkıntılıdır. Ama yazıldıktan, anlatıldıktan
sonra her iki bölümdeki genel görüntüyle keyiflenirsiniz.
ŞÖYLE GİRİVERSEN KAPIMDAN
Yıllarca Burdur ilimizde
çalışan, sonra Isparta ilimize naklen geçen, tayinen geçen Fatma
Uçarlar, Eylül 2008’de yayınladığı “İçimde Söz Dinlemez Deli
Var” adlı, şiir kitabında yer yer şiirlerinin anlatımlarını da
sayfalara aktarmış. Bir başka kitabının adı olan “Şöyle
Giriversen Kapımdan” başlığıyla ortaya koyduğu genişçe, uzunca
bir anlatımı var. Sonra, şiirle ortaya koyduğu duyguları
geliyor. Bitimi, bitirilişi yine yazılı anlatımın..
“İçimde Söz Dinlemez Deli Var”
adlı kitabın 55,56 ve 57 nci sayfalarında yer alıyor bu anlatım
efendim:
“Biliyorum, şu an bana ulaşmak
için yollardasın. Aklın sıra yola çıkacağını hissetmemem için
az önce aradın ve her zaman ki rutin konuşmaların gibi havadan,
sudan bahsettin. Ama biliyorum, sürpriz yapıp ansızın karşımda
oluvereceksin. Yapmak istediğin sürprizi bozmamak için, ben de
gelecek misin? diye sormadım. Az önce seni aradım, telefonunda
aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, sinyal sesinden sonra
mesajınızı bırakın iletisini dinledim. Anlıyorum ki, yollardasın
ve ararım düşüncesiyle yola çıktığını bilmem için telefonunu
kapattın” diye başlıyor Fatma Uçarlar anlatımı… Sonra, Gar
Müdürlüğü aranıyor, trenin kaçta hareket ettiği öğreniliyor,
sabah kaçta gelinebileceği-gelebileceği hesabı yapılıyor.
Bir ara istasyonda karşılayıp
sürprizi bozmak istiyor Fatma hanım. Ama süprizin tadını
kaçırmamak için vazgeçiyor. Beklediğinin, sabah eve mis gibi
börek kokuları içinde girmesini istiyor. Başka hazırlıklarını da
yapmak aklından geçiyor. Beklediğinin önceki zamanlarda telefon
konuşmalarından rahatsız olduğunu hissediyor, “hasta mısın?”
sorusuna “hayır” cevabını alıyor. “Sen de uykuya dalmışsındır ve
bir an önce sabah olsun istiyorsundur. Sabah kavuşmak üzere iyi
geceler yakışıklım” diye bu bölümün noktasını koyuyor.
Ayak seslerinin kapısı önünde
durmasını, zilinin basılmasını, kapısının iki kez tıklatılmasını
istiyor. Tren gelmiş olmasına rağmen, beklediğinin gelmeyişini
hayretle karşılıyor. “Neden gelmedin?, taksi mi bulamadın? Anca
mı geleceksin?. Yoksa çiçek almak için mi oyalanıyorsun?.
Bilmiyor musun en güzel hediye de çiçek de sensin” diye devam
ederken, “Hadi gel! Zile de basma, çıkar anahtarını kendin aç
evimizin kapısını” dedikten sonra duygularını mısralara döküyor
Fatma Uçarlar:
Şöyle giriversen kapImdan,
Şaşiriversem geldiğine,
Yüreğim çıkıverecek gibi olsa boğazımdan,
Elimden ayağımdan can çekilse,
Oturup kalsam,
Dilim tutulsa, konuşamasam,
Şöyle giriversen kapımdan..
Yazının, anlatımın bitişi,
bitirilişi: Ben mi yanlış duyuyorum? Bu ayak sesleri senin, evet
senin ayak seslerin, tamam anahtar da kilitte dönüyor,
dayanamayacağım artık kapıyı açacağım. Hoş geldin, oğulcuğum,
hoş geldin…
YILIN SON HABERİ:
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a
209.cu plaket, kısa adı SAKÜDER olan “Sanat ve Sanatkârlar
Topluluğu” Derneği’nden geldi. Söz konusu plakette yazılanlar:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan;
Cumhuriyetimizin 85. ci yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu
şiir yarışmamızda Jüri Üyesi olarak katkılarınız nedeniyle,
teşekkürlerimizi sunarız. (Sevgi Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu
Başkanı-24 Aralık 2008, Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEVİNÇ DOĞANCAN GÜVEN’DEN İSMET İNÖNÜ’YE
- www.isakayacan.blogspot.com
- Sevinç Doğancan Güven şair, yazar, ressam. Yazdıkları,
yayınladıkları dikkat çekiyor, göz dolduruyor.
- Bir zarf dolusu şiiri geldi geçenlerde Sevinç hanımın.
Bunlar içinde, rahmetli İsmet İnönü’ye gönderi, gönlüyle
söyleşileri, Çanakkale anlatımları, arayışları, askerlere
yazılan mektupları, artılar-eksiler var mısra mısra şekillenmiş.
-
- İSMET İNÖNÜ’YE GÖNDERİ
- Sevinç Doğancan Güven, rahmetli
İsmet İnönü’ye duygularını gönderiyor, sonunda da acele cevap
bekliyor. Önce selam gönderiyor, mübarek ellerinden öpüyor İsmet
İnönü’nün. Doğu şivesiyle “Nasılsın iyi misen? diye soruyor.
-
- Şehrin tüm ışıkları,
- Yandı paşam,
- Bizleri soriysan,
- Karanlıklar, sisler içindeyiz.,
-
- Diyerek, Ankara’nın
suskunluğundan rahatsız olduğunu dile getiriyor. Ankara’nın
mahsunluğu, Kalenin küskünlüğü, Türk bayrağının üzgünlüğü
karşısındaki sıkıntılarını birbir sayıyor Sevinç Doğancan Güven.
-
- Ötede Tunalı..
- Tunalı, renk cümbüşü,
- Kırmızı, turuncu, mor, sarı,
- Paşam, Tunalı bir düş..
- Genç kuşağın otağı,
- Ve de varsılların moda sarayı..
-
- Mısralarıyla yakınmalarını
sıralamaya devam ediyor Sevinç hanım. Bugün, Altındağ’ın,
Çankaya’nın ve Ankara’nın tüm semtlerinin, mahallelerinin,
şehrin bütününün tanınacak halde olmadığını sıralıyor,
sıralıyor. Sonra mısralara dökülen duygularıyla karşılaşmamız
sürüyor:
-
- Keçiören ocak olmuş, yanıyır,
- Etlik onulmaz yara, kanıyır,
- Atam, Bahçeli’de,
- Rasattepede,
- Kırgın-üzgün,
- Boylu boyunca yatıyır.
-
- Ankara’nın derdi her geçen gün
arttığı için, bu sıkıntıların sıralanışında zorlanıldığını dile
getirerek; “Başkent’ten /binlerce saygı, selam Paşam/ Nurlarda
yatsın Atam/Oğullarım, askerlerim, Makbule anam/Nurda yatsın
Mevhibe anam” dedikten sonra, gönderinin sonuna geliniyor ve
şöyle bitiriliyor efendim:
-
- Nemleketim cennet ama,
- Milletimdir cayır cayır yanan,
- Paşam
- Mektubu hürmetle sonliyrem,
- Hemi de,
- Acele cevap bekliyrem…
-
- Sevinç Doğancan Güven’e İsmet
İnönü’den cevap gelirse ve bu cevap bize ulaştırılırsa, o
cevaptan da sözederiz inşallah!
- YILIN SON HABERİ:
- Gazeteci-Yazar İsa Kayacan’a
209.cu plaket, kısa adı SAKÜDER olan “Sanat ve Sanatkârlar
Topluluğu” Derneği’nden geldi. Söz konusu plakette yazılanlar:
- Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Cumhuriyetimizin 85. ci yılında
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlemiş olduğumuz
“Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışmamızda Jüri Üyesi
olarak katkılarınız nedeniyle, teşekkürlerimizi sunarız. (Sevgi
Eser, SAKÜDER Yönetim Kurulu Başkanı-24 Aralık 2008, Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KÜTÜPHANE; HEM TEFENNİ’DE, HEM ECE’DE
OLMALI
- www.isakayacan.blogspot.com
- Doğup büyüdüğüm, manevi borcumun
bulunduğu Burdur ili, Tefenni ilçesi Ece Köyün deki “İsa Kayacan
Kütüphanesi”nin açılışını 01 Kasım 2008 tarihinde
gerçekleştirdik. Burdur’un değerli Valisi Sayın İbrahim Özçimen
başta olmak üzere, Burdur merkez ve Tefenni Protokolünün
katılımıyla açılan kütüphane, karar verdiğim 2007 yılının Ekim
ayından başlamak üzere bir yıl için de oluştu ve 7 bin 635
kitap, dergi antoloji, ansiklopediyle açıldı.
- TEFENNİ’YE DAHA ÇOK YAKIŞIRMIŞ!..
- Tefenni ilçemiz merkezinde, rahmetli dostum
Yunus Serttaş’ın 31 Ekim 1975 tarihinde kurduğu ve halen
yayınlanan “Tefenni’nin Sesi” Gazetesinin 03 Aralık 2008 tarih
ve 1765 nci sayısında, Halk Eğitim Müdür Yardımcılığı görevini
yürüttüğünü öğrendiğim ve gazetede “Alice’den Söyleşiler”
gerçekleştiren Ali Gül’ün “Oradan, buradan, şuradan” başlığı
altında “çeşitleme” diyebileceğim bir yazısı, yorumlar bütünü
yayınlandı. Kendisiyle de telefonla görüştüm, yorumu üzerinde
fikir alışverişimiz oldu. Ali Gül hemşehrim, Ece Köyü’nde bu
kütüphanenin işleyemeyeceğini, yararlı olamayacağını savunuyor.
Önce söz konusu yazının kütüphane bölümünde yer alanları aşağıya
aynen nakletmek istiyorum (Ece Köyü’nün nüfusunun 100 değil 159
olduğu değişikliğini yaparak)
- Ali Gül’ün görüşleri:
- “Bu arada geçen ay Tefenni’nin
yetiştirdiği değerli insan, gazeteci ve yazar İsa Kayacan
Ağabeyimiz köyüne kütüphane açtı. İşte ilk duyduğumda kendi
kendime yine yanlış yapılıyor diye düşündüm. Yine Tefenni’de
olması gereken bir kütüphanenin 100 nüfuslu bir köyde ne işi var
diye düşündüm. İsa ağabeyimiz öyle uygun görmüş artık yapılacak
bir şey yok. Tefenni’de bu konuyu birkaç kişi ile konuştum.
Hemen hemen herkeste benim gibi düşünüyordu.
- Açılışa gidemediğim için aslında
çok da söz söyleme şansım yok. Ama gidenlerden ve basından
açılış ile ilgili bilgiler aldım. Çok güzel bir program olmuş.
Üst düzey bürokratlar katılmış. Açılış Ece köylüler ve İsa
Ağabey için güzel bir hatıra olarak hatırlanacaktır. Tamam,
köyüme böyle bir kütüphane açmak istedim diyorsan diyeceğim yok.
Ama bence Tefenni’ye bu kütüphane çok daha güzel yakışırdı İsa
Ağabey. Neden mi?
- Bir kere Ece Köyü’nde okul yok ve öğrencileri merkeze taşıma
sistemi ile geliyorlar.
- Ece Köyü’nde İlköğretimde ve lise de okuyan öğrenci sayısı
15 ile 20 arasında olsa gerek.
- Bu kütüphanenin her gün açık olacağını düşünemiyorum.
Sanırım belli saatlerde açılacak ki oda öğrencinin ve halkın
müsait olduğu zaman olur mu? Zor diyesim geliyor.
- Bu kütüphane merkezdeki okulların bünyesinde olmasının çok
daha faydalı olacağı da aşikardır.
- Hatta ilçemizde açılacak olan
Meslek Yüksek Okulu’nun bünyesinde olsaydı çok daha güzel
olurdu. Oraya da şöyle güzelce sizin isminizi yazardık ve
kütüphanenin işlerliğini de sağlamış olurduk.
- Bence Ece Köyü’nde öncelikle
öğrencilerin faydalanabileceği bir internet bağlantısı olan 3
bilgisayar ve çıktı alabilecekleri bir yazıcı olması çok daha
iyi olurdu. Bu bilgisayar odası çocukların okuldan geldiği
zamandan saat 21.00 e kadar açık kalacaktı. Bu konuda köyün
imamı da buradan sorumlu olursa çok daha güzel olurdu. Okumak
için hafta içi servisle, hafta sonu kurslarına ise kimi zaman
yaya, kimi zaman traktörle, kimi zaman diğer araçlarla her gün
ilçemize gelen Meltem ASLAN gibi kızlarımız içinde çok güzel bir
eğitim kaynağı olurdu. Kızma İsa Abi sadece benim düşüncelerim
bunlar naçizane.”
-
- TEFENNİ İLÇE HALK KÜTÜPHANESİNE GÖNDERİLENLER
- Kasım 2008 itibariyle, Burdur ağırlıklı olmak
üzere ülkemiz geneline ve yurtdışındaki bazı kuruluşlara
bağışladığım kitap ve dergi sayısı 28 bin 895’e ulaştı. Bunların
6 bin 127’si Burdur merkez ve ilçelerindeki kitaplık ve
kütüphanelere Burdur İl Halk Kütüphanesine 5 bin 978 kitap ve
dergi, Tefenni İlçe Halk Kütüphanesine 2 bin 850 kitap ve dergi
bağışında bulundum.
- Bu bağışlar, Ankara’da Kültür
Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne listeler
halinde, detaylı doküman yapılarak, tutanakla ilgili Genel
Müdürlük personeline, Burdur merkez ve Tefenni’deki
kütüphanelere ulaştırılmak üzere evimden alındı, gönderildiler.
- 69 paket kitap ve derginin
alındığına ilişkin, zamanın Genel Müdürü Hasan Duman imzasıyla
tarafıma yazılan yazıyla teşekkür edildi. Tarih 09.01.1997
- Günlerden bir gün Tefenni’deki
ilçe Halk Kütüphanesine yolum düştü. Bağışladığım kitapların
kolilerinin açılmadığını görüp, akıbetiyle ilgili bilgi
alamadım. “Tefenni’de masallaşan kitaplar” başlığıyla bir yazı
yayınladım. 13.06.2002 tarihinde yayınlanan yazımı, Kültür
Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğüne bir üst yazıyla
gönderdim.
- Bu arada anılan yazı Burdur gazetelerinde de yayınlandı.
Hatta Burdur gazetesinin 05.10.2002 tarihli sayısında,
“Gazeteci-Yazar İsa Kayacan isyan ediyor” başlıklı bir başka
haber yer aldı.
- O günün Burdur Valisi Kadir Koçdemir imzasıyla bana gelen
yazıda, konunun Tefenni Kaymakamlığına intikal ettirilerek,
kitapların akıbeti hakkında bilgi istendiği bildirildi.
- Sonuçta, kütüphane çalışanları “işimizi artırıyorsunuz”
şeklinde düşünmüş olacaklar ki, oturup 2 bin 850 kitap ve
dergiyi, kendi ölçülerine göre değerlendirmişler “seri noksan,
bu konuda yayın var” gibi gerekçelerle 2 bin 850 rakamını 514’e
indirmişler ve bana cevap verilmesini sağlamışlardır.
-
- TEFENNİ’YE DE KÜTÜPHANE AÇARIZ
- Tefenni İlçe Halk
Kütüphanesinin, bağışlara bakışıyla ilgili genel görüntü
yukarıda verildi. Şimdi Tefenni’de açılacak Yüksek Okul için
böyle bir kütüphane gerekli olabilir. Tefenni merkezindeki
okulların yararlanması sağlanabilir.. Ama benim manevi borcumun
olduğu Ece Köyü’ne açılan kütüphaneyle ilgili “yanlış olmuştur,
orada işlemez” gibi ifadeleri doğru bulmuyorum.. Gelin oturup
konuşalım ve Tefenni’de açılacak kütüphaneyle ilgili
hazırlıklara başlayalım… Bu Kütüphane Belediye bünyesinde mi
olacak? Yoksa İlçe Halk Kütüphanesi içerisinde mi olacak? . Ama
İlçe Halk Kütüphanesinin bağışlara bakışı yukarıda anlatıldı…
Yazmak, konuşmak, eleştirmek kolaydır..Ya sonrası!..
-
- YILIN SÖZLERİ (2):
- 1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve
kucaklaşmalıyız,
- 2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil; çift gözle,
fiiliyat olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacanı
- 3- Yazılar, kitaplar, yazarın çocukları gibidir. Yaramaz,
uslu, akıllı, esmer, sarışan, güzel, çirkin, tembel, çalışkan,
nitelikleri ne olursa olsun, çocuklarını sever, analar, babalar.
Gönüllerinde her çocuğun ayrı, özel bir yeri vardır. Şiirlerim,
yazılarım, benim sevgili çocuklarım ve torunlarım gibidir
(Mustafa Kemal Yılmaz-Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇAĞDAŞ AZERBAYCAN ŞİİRİ
- www.isakayacan.blogspot.com
- Azerbaycan çıkışlı yayınlar,
yazılar yanında, Azerbaycan çıkışlı olup, Türkiye’de günyüzü
gören, yayınlanan kitaplar da var. Bunlardan biri, merkezi
Ankara’da bulunan Bengü Yayınları arasında günyüzü gören “Çağdaş
Azerbaycan Şiiri” adlı antoloji. Azerbaycanlı şairlerden pek
çoğunun kısa biyografileri yanında, şiirlerinden örnekler
verilmiş.
- Proje yönetmeni; Ekber Goşalı.
Editörler: Ekber Goşalı, İmdat Avşar, Aktarmalar: Resmiye Sabir,
Oktay Hacımusalı, Namık Hacıhaydarlı.
- Kısa adı DGTYB olan, Dünya Genç
Türk Yazarlar Birliği’nin Başkatibi Nergiz Cabbarlı’nın takdimi,
sunuş yazası var uzunca. Cabbarlı sunuşunun bir yerinde: “Bu
kitaptaki şiirler, belli bir yaşta ve belli bir edebi akıma
mensup şairlerin şiirleri değildir. Bu antolojide, bugün
Azerbaycan’da yaşayan ve eserler veren, çok farklı edebi
akımlara mensup şairlerini okuyabilirsiniz” diyor, antolojiyle
ilgili açıklık getiriyor.
- İçindekiler bölümünde, şairin
adı soyadı yanında, şairlerin isimlerinden de söz edilmiş.
Şairlerin-şairelerin isimleri üzerine bir göz atalım, buyurun:
- Elçin İskenderzade, Mübariz
Mesimoğlu, Elbariz Memmedli, Ekber Goşalı, Resmiye Sabir, İlgar
İlkin, Hamlet Kazımoğlu, Fuzuli Sabiroğlu, Oktay Hacımusalı,
Seher, Zahir Ezemet, Elçin Mirzebeyli, Qulu Akses, Melahat
Yusufkızı, Ali Rıza Hasret, Aydın Efendi, Ay Nur, Celil Cavanşir,
Faik , Gülhare Cemalettin, Nafız Hacıhalil, Hatıra, Hayat Şemi,
İbrahim İlyaslı, Elhan Zal, İtimat Baskeçit, Mina Reşit, Mahir
Mehdi, Namık Delidağlı, Namık Hacıhaydarlı, Naringül, Ali Şirin
Şükürlü, Sevinç Pervane, Şafak Sahipli, Alemdar Cabbarlı, Vasif
Süleyman, Ulvi Bunyatzade, Faik Balabeyli, Nizami Aydın, Kemale
Nesrin, Kısmet.
- Bu şairler ve şaireler içinde tanıdıklarım var, görüşüp
merhabalaştıklarım, kitaplarından önceki yazılarımda
bahsettiğim, sözettiklerim var. 150 sayfalık “Çağdaş Azerbaycan
Şiiri” adlı antoloji içinde yeralanların şiirlerinden kısa kısa
bölümler almak, nakletmek istiyorum:
-
- ŞEHİT DÜĞÜNÜ (Elçin İskenderzade)
-
- Bu evin yüzü gülmez,
- Bu eve gelin gelmez,
- Ne yapsın şehit anası,
- Bir güzel ağlar komşuda,
- Ah, bu kız bir su sunası…
-
- BİZ TANRISIZ DOĞMADIK (Ekber Goşalı)
-
- Eller duaya açıldı,
- Mübarek gökyüzüne,
- Yaşamı boyunca,
- Hep yaratmış kişinin,
- Ruhu dolaşır,
- Gökyüzünde.
-
- İLAHİ SEVGİ (Resmiye Sabir)
-
- Ben eriyen mumların,
- Kimsesiz akşamların,
- Ölümüne ağladım.
- Anne, sense benim gözyaşlarıma..
-
- Yer sınırlılığı nedeniyle, Azerbaycan’lı öteki şairlerin ve
şairelerin şiirlerinden örnekler veremedim. Özür dilerim
efendim.
-
- YILIN SÖZLERİ (2):
- 1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve
kucaklaşmalıyız,
- 2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil; çift gözle,
fiiliyat olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacanı
- 3- Yazılar, kitaplar, yazarın çocukları gibidir. Yaramaz,
uslu, akıllı, esmer, sarışan, güzel, çirkin, tembel, çalışkan,
nitelikleri ne olursa olsun, çocuklarını sever, analar, babalar.
Gönüllerinde her çocuğun ayrı, özel bir yeri vardır. Şiirlerim,
yazılarım, benim sevgili çocuklarım ve torunlarım gibidir
(Mustafa Kemal Yılmaz-Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- YILIN SÖZLERİNDEN SONRA
- www.isakayacan.blogspot.com
- Genel bir değerlendirmeyle
ortaya konulanlar. Bunların artı ve eksileriyle karşılaşılan
sonuçlar. “Vicdan Mahkemesi”nde hakim önüne çıkıp,
yanlışları-hataları karşısında “özür dileyenler”in mahkeme
kararı ve sesleri karşısında suskunluk ve ısrarlılık içine
girmenin ne derece doğru olduğu tartışılabilir…
- Yılın sonunda, ortaya konulan sözler, nelerdir, ne anlam
ifade etmektedirler?. Birlikte okuyalım, birlikte yorumlayalım
buyurun:
-
- YILIN SÖZLERİ:
- 1- Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla sana söylediklerimin,
yazdıklarımın hepsi tamamı yalan.
- Sensiz yapamadığımdır, seni sevdiğim, özlediğimdir gerçek,
doğru olan (18.12.2008ı
- 2- Artık eskisi gibi; kızmayacağım, kırmayacağım,
kırılmayacağım,
- Yanlışlarımı tekrarlamayıp, düzeltme çabası ve yorgunluğu
içinde olamayacağım,
- Tüm delil ve tanıklarımla, vicdanımda kurduğum mahkemede,
mutlaka berat edip aklanacağım. (19.12.2008ı
- 3- İsimsiz yazılanlar; olaylar, konu veya konulardan
haberleri olanlarca, 50 veya 100 kişi tarafından bilinerek
okunur, yorumlanır,
- İsimli yazılanlar, gönderilen 350 yayın organının sayfa ve
sütunlarında, 8-10 bin hatta daha fazla kişi tarafından,
bilinerek, hatırlanarak okunur. (20.12.2008ı
- 4- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve
kucaklaşmalıyız,
- 5- Milli davalar, sözle, tek gözle değil; çift gözle,
fiiliyat olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacanı
- 6- Yazılar, kitaplar, yazarın çocukları gibidir. Yaramaz,
uslu, akıllı, esmer, sarışan, güzel, çirkin, tembel, çalışkan,
nitelikleri ne olursa olsun, çocuklarını sever, analar, babalar.
Gönüllerinde her çocuğun ayrı, özel bir yeri vardır. Şiirlerim,
yazılarım, benim sevgili çocuklarım ve torunlarım gibidir
(Mustafa Kemal Yılmaz-Ankara)
-
- GÜL KARDEŞİM, ÜZGÜN GÖRMEK İSTEMEM (Mustafa Ertaş)
-
- Avuçların açık elin havada,
- Yüzün mahsun, mahsun gönlün duada,
- Gel gezelim Taşeli’nde ovada,
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Yüz yirmi dört kitap imzanı attın,
- Balsın, süzülmüşsün kültüre kattın,
- Görmeyeli hep dost neyledin nettin?
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Kitap göndermişsin elime aldım,
- Birem, birem okudum derine daldım,
- Söyle bu dünyaya ben niye geldim.
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Mal verdi, mülk verdi hepisi yalan,
- Bir mezardan başka, yok elde kalan
- Varmı şu dünyanın ötesini bilen?
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Gülmek en güzeli, bilmek ötesi,
- Peygamberimizin evrende sesi,
- Bırakalım can dost ağıtı yazı,
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Doğum Ece köyü, yaşam Ankara,
- Gece gündüz hep yalvara yalvara,
- Çok dualar ettim, düşmezsin dara,
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem.
-
- Eserini aldım, sağlıklı sağ ol,
- Vatan’a hizmetten başka var mı yol?
- Saygı, sevgi, selam, gönderdim bol bol,
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem,
-
- Ertaş der ey dostum, İSA KAYACAN,
- Beni benden aldı gel gör heyecan,
- Lale, sümbül gibi gönlünü açan,
- Gül kardeşim, üzgün görmek istemem
- Mustafa ERTAŞ (Araştırmacı-Yazar, 19.10.2008 – Konya)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
ŞEHİRLER, ŞEHİRLERİMİZ
www.isakayacan.blogspot.com
Şehirler, şehirlerimiz… Kentler,
kentlerimiz. Her iki başlıkta geçerli.
Şu veya bu nedenle
gerçekleştirilen seyahatler sonunda görülen, gezilen
şehirlerimizin, yerleşim birimlerimizin satırlara, mısralara
dökülerek anlatımları geniş kareli fotoğraf çekimi,
sergilenmesi, albümlere yerleştirilmesi gibidir. Fatma Uçarlar,
şair ve yazar. Her gittiği yerle ilgili, yerleşim birimiyle
ilgili gördüklerini, duygularını sayfalara, mısralara aktarıyor.
-“Çocukluğumdan beri Türkiye
hatırasını incelerken, Ege Denizi ile Akdeniz’in birleştiği yer
olan Datça ve Bodrum yarımadaları ile Karadeniz’e burnunu biraz
fazlaca sokmuş olan Sinop’un bulunduğu bölge, daha doğrusu Doğu
Karadeniz Bölgesi en çok ilgimi çekerdi” (Bir Sevda oldun
yüreğimde’nin girişiı
-“Fazla yağmur almayan
Şebinkarahisar’ın havası bize oyun oynamıştı/Giresun’a kadar
gittikten sonra Trabzon’u Sümela’yı görmesek olur mu?” İki
cümleyi, iki paragrafın anlatım hazırlıkları Fatma Uçarlar’dan.
ISPARTA GÜLÜ
Fatma Uçarlar’ın altı dörtlükten
meydana gelen “Isparta Gülü” başlıklı şiirinde Isparta
anlatılıyor. Isparta ile ‘gül’ün bütünleştiği noktasından
hareket edilerek bir dörtlüğünde şöyle anlatılıyor:
-Bülbül figân eder, dalda yaprakta,
Büyür Isparta gülü, dağda, toprakta,
Gülyağı damla damla, akar imbikte,
Yârin yollarına ser, Isparta gülü…
Fatma Uçarlar, yıllarca görev
yaptığı Burdur’dan da sıkça sözeder şiirlerinde. Duygularını
ortaya koyar içten, samimi; anlamlı;
BURDUR
Ben sende Burdur’u gördüm,
O yüzden sevdam sana değildi,
Kollarını açtığın an,
Bir kolunda Tefenni’yi,
Bir kolunda Ağlasun’u gördüm,
Bu yüzden sevdim bu kolları,
Ben bu kollarda tüm Burdur’u sevdim..
Benim sevdam Burdur’aydı,
Ben sende Burdur’u sevdim, Burdur’u..
Arkasından Yozgat ilimiz gelir. “Kayboldum Yozgat ilinde”
başlığıyla Fatma Uçarlar, avuç içi kadar Yozgat’ta kaybolur.
Demek ki görünüm genişliği var. Yozgat’ın.
YOZGAT
Annemin sevdiği türkü dilimde,
Bozok Yaylası’nda yürür dururum.
Vatanımın güzel Yozgat ilinde,
Tarihime içten selam dururum.
Bir başka kentimiz, Bodrum’da görürüz Fatma Uçarlar’ı.
Bodrumla ilgili duygularını da dile getirir uzunca şiiriyle. Bir
dörtlüğü bu şiirin:
BODRUM
Beyaz iki katlı, evlerin hepsi,
Kalenin üstünde mehtabın tepsi,
Denizin dalgasız, suyun ipeksi,
Yüreğim sevdaya daldı, sevindim. .
YILIN SÖZLERİ (1):
1- Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla sana söylediklerimin,
yazdıklarımın hepsi tamamı yalan.
Sensiz yapamadığımdır, seni sevdiğim, özlediğimdir gerçek,
doğru olan (18.12.2008)
2- Artık eskisi gibi; kızmayacağım, kırmayacağım,
kırılmayacağım,
Yanlışlarımı tekrarlamayıp, düzeltme çabası ve yorgunluğu
içinde olamayacağım,
Tüm delil ve tanıklarımla, vicdanımda kurduğum mahkemede,
mutlaka berat edip aklanacağım. (19.12.2008)
3- İsimsiz yazılanlar; olaylar, konu veya konulardan
haberleri olanlarca, 50 veya 100 kişi tarafından bilinerek
okunur, yorumlanır,
İsimli yazılanlar, gönderilen 350 yayın organının sayfa ve
sütunlarında, 8-10 bin hatta daha fazla kişi tarafından,
bilinerek, hatırlanarak okunur. (20.12.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- ABDURRAHİM KARAKOÇ
- www.isakayacan.blogspot.com
- Zaman zaman, şairlerimizden,
yazarlarımızdan sözettiğim oluyor. Bu seri de onlardan biridir.
Ankara’da, 29 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirilen “Altındağ’da
Şiir Akşamları” programında yer alanlardan:
-
- ABDURRAHİM KARAKOÇ
- 1932 yılında Elbistan’da doğdu.
Edebiyatla, özellikle şiirle iç içe bir aileden gelmektedir.
Şair olan dedesi ve babasının etkisiyle küçük yaşlardan beri
şiire ilgi duymaya ve yazmaya başladı. Ayrıca kardeşleri de
kendisi gibi küçük yaşlardan beri şiir yazmaktadır.
- Gençliğinde uzun yıllar çiftçilik yaptıktan sonra Elbistan
Belediyesinde (1958–1985ı muhasebeci olarak çalıştı. Emekli
olduktan sonra Ankara’ya yerleşerek gazeteciliğe başladı.
- 1958 yılına dek yazdığı yüzlerce şiiri yakıp yok eden
Karakoç aynı yıllarda yazmaya başladığı değişik düşünce ve
yorumları içeren “Hasan’a Mektuplar” (1964ı adlı ilk kitabını
yayımladı.
- Sonraki yıllarda ise şiirlerinin bir bölümünü topladığı,
“Akıl Karaya Vurdu”, “Vur Emri”, Beşinci Mevsim”, “Suları
Islatamadım”, “Kan Yazısı”, Gök Çekimi”,”Dosta Doğru” ile
sohbet, mektup ve röportajlardan oluşan “Çobandan Mektuplar”
adlı kitapları yayımlandı. Bu kitaplardan bazıları yaklaşık 20
baskı yaptı.
- Çeşitli radyo ve televizyon programlarına katılan Karakoç’un
şiirleri bugüne dek birçok araştırmada aktarıldı.
-
- MİHRİBAN (Aşk)
-
- Sarı saçlarına deli gönlümü
- Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban,
- Ayrılıktan zor belleme ölümü
- Görmeyince sezilmiyor Mihriban,
-
- ‘Yar’ deyince, kalem elden düşüyor
- Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
- Lambamda titreyen alev üşüyor
- Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
-
-
- Önce naz, sonra söz ve sonra hile…
- Sevilen, seveni düşürür dile
- Seneler, asırlar değişse bile
- Eski töre bozulmuyor Mihriban.
-
- Tabiplerde ilaç yoktur yarama
- Aşk deyince ötesini arama
- Her nesnenin bir bitimi var ama
- Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
-
- Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
- Kar koysan köz olur aşkın külüne…
- Şaştım kara bahtın tahammülüne
- Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
-
- Tarife sığmıyor aşkın anlamı
- Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
- Bir kördüğüm baştan sonra
- Tamamını çözemedim…
- Çözülmüyor Mihriban.
-
-
- DUA
- Kur’an’ın ismi Azam’ın hürmetine
- Bizlere rahmet ver, rahmet ver Allah’ım
- Türk Milletine ve İslam Ümmetine
- Huzur ver, sükun ver, rahat ver Allah’ım
-
- İlk Şehit, ilk emir, son haber hakkına
- Gazilerin akıttığı, ter hakkına
- Ve Habibin olan Peygamber hakkına,
- Tövbe ver, fellah ver, necat ver Allah’ım
-
- Beşeriz şaşarız. Sen şaşırtma bizi
- Gurur, kibir verip te, şişirme bizi
- Nefsimizin peşine, düşürme bizi
- İlim ver, İrfan ver, sanat ver Allah’ım
-
- Yarab! Rahmetin gazabından büyüktür
- Talebim ne şöhret, ne mal, ne de mülktür
- Zayıflık, acizlik sırtımızda yüktür
- İman ver akıl ver, sıhhat ver Allah’ım
-
- Bilsek te, bilsek te gene bilmek için
- Hatadan, günahtan dönebilmek için
- Küfür ile zulmü gene bilmek için
- Nusret ver, derman ver, takat ver Allah’ım.
-
- Hem dünya, hem ahirette yakma bizi
- Kerem kıl, rahmetinle kucakla bizi,
- Kin alış-verişinden Sen sakla bizi
- Sevgi ver, saygı ver, şevkat ver Allah’ım
-
- Yalnızca Sana inanan Sana bağlı
- Senin Resul’ün olan Sultana bağlı
- Gönlüyle, bedeniyle Kuran’a bağlı
- Komşu ver, gardaş ver, evlat ver Allah’ım
-
- Kirden, küfürden aranıp, yunmamıza
- Benlik atına binersek, inmemize
- Yanlış yola saparsak, dönmemize
- Zaman ver, imkân ver, fırsat ver Allah’ım
-
- Gadirsin, Ganisin mülkün de yok değil
- Ver bize helal ne istersek, çok değil
- Beşikten mezara kadar uzak değil,
- Azim ver, sabır ver, sebat ver Allah’ım.
- Abdurrahim KARAKOÇ(Ankara)
-
- YILIN SÖZLERİ (1):
- 1- Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla sana söylediklerimin,
yazdıklarımın hepsi tamamı yalan.
- Sensiz yapamadığımdır, seni sevdiğim, özlediğimdir gerçek,
doğru olan (18.12.2008)
- 2- Artık eskisi gibi; kızmayacağım, kırmayacağım,
kırılmayacağım,
- Yanlışlarımı tekrarlamayıp, düzeltme çabası ve yorgunluğu
içinde olamayacağım,
- Tüm delil ve tanıklarımla, vicdanımda kurduğum mahkemede,
mutlaka berat edip aklanacağım. (19.12.2008)
- 3- İsimsiz yazılanlar; olaylar, konu veya konulardan
haberleri olanlarca, 50 veya 100 kişi tarafından bilinerek
okunur, yorumlanır,
- İsimli yazılanlar, gönderilen 350 yayın organının sayfa ve
sütunlarında, 8-10 bin hatta daha fazla kişi tarafından,
bilinerek, hatırlanarak okunur. (20.12.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
NAZLI’NIN BUZ PATENİ ŞAMPİYONLUĞU
Her
canlı, hareket ediyor, düşünüyor, hedef veya hedefler tespit
ediyor. Bu hedeflerin ulaşılması için gayret gösteriyor.
Nazlı
Aykut torunum. Gelecek için hayalleri var, hedefleri var.
Düşünce bazından eyleme dönüştürmek istiyor. Başlangıç
çalışmaları var düşündükleriyle ilgili. Başarılı görünüyor
maşallah. Bir masal anlatımıyla dile getirdiklerinden Nazlı’nın:
BUZ
PATENİ SEVGİSİ
Nazlı
buz pateni sevgisiyle ilgili şöyle bir düşünce oluşturmuş
zihninde. Şampiyonluğa kadar gitmek istiyor. Buyurun Nazlı’nın
anlatımından dinleyelim:
Sevgili arkadaşlar; Merhaba. Benim adım Nazlı. Ankara, Özel Arı
Okullarının 4-A sınıfında okuyorum. Şimdi sizlere buz pateniyle
ilgili bir düşünce yumağı sunmak, anlatmak istiyorum:
-
19
Şubat 1999 tarihinde çok karlı bir kış gününde Nazlı diye küçük
bir kız çocuğu, daha henüz doğmamış, annesinin karnında doğmayı
bekliyormuş. O gün annenin karnı sancılanmaya başlamış ve acilen
hastaneye, doktora gitmişler. Anne ameliyat olmuş ve dünyaya
“Nazlı” adında bir bebek gelmiş.
-
Orada
Nazlı’nın, babası, anneannesi, dedesi iki de teyzesi varmış.
Nazlı’yı görünce hemen kucaklarına almışlar.
-
Yıllar geçmiş ve bu kız büyümüş. 3 yaşında buz patenine merak
salmış. Annesi O’nu 5 yaşında bir kulübe yazdırmış ve böylece
devam etmiş. O gün bu kız, buz pateninde Dünya Şampiyonu olmak
istemiş. Bu azmi ve kararlılığı O’nu şampiyonluğa yükseltmiş.
İlk önce Türkiye şampiyonasında birinci olmuş ve daha sonraki
yıllarda, Dünya Şampiyonluğuna katılmış. Dünya Şampiyonluğunda
da birinci olarak, ülkesine madalya kazandırmış.
-
NAZLI’NIN HEDEFLERİ
-
Nazlı’nın yukarıdaki anlatımı kendisinin hayali ve hedefini
gösteriyor. Çocukların, bütünüyle insanların hayali ve
hedefinin, hedeflerinin olması ne güzel ve anlamlı değil mi?
- Gelecek düşüncesi, planları ve
hedefleri olmayan insanların geleceği olabilir mi?
-
NAZLI
SORUYOR
-
Nazlı
bazı bilgiler derlemiş. “Bunları biliyor musunuz?” diye soruyor.
Bunlarla ilgili bilgiler efendim. Buyrun:
-
1-
Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edilmiştir.
-
2-
Hindistan’da oyun kağıtları yuvarlaktır.
-
3-
Zürafaların ses telleri yoktur.
-
4- 18
Şubat 1979 tarihinde Sahra Çölü’ne kar yağmıştır.
-
5-
Kangurular geri geri yürüyemezler,
-
6-
Yunuslar bir gözü açık uyurlar,
-
7-
Bir karınca kendi ağırlığının 50 katını taşıyabilirmiş.
-
SONUÇ
-
Torunum Nazlı Aykut’un dünyasında yer alanlar bunlar. O
düşünüyor, gelecek için kendi çerçevesinde planlar yapıyor.
Araştırıyor, derlemelerinin sonuçlarını arkadaşlarıyla
paylaşıyor. Nazlı’nın gelecekte düşünceleriyle birlikte
gelişmesi ve planladığı başarıların sahibi olması dileklerim ve
tebriklerimle Nazlı’yı ve O’nun gibi düşünen çocuklarımızı
kucaklıyorum efendim.
- Gönderen PROF. DR. İSA KAYACAN
-
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BULGARİSTAN’DAN TUNA BOYU DERGİSİ
www.isakayacan.blogspot.com
Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Goren
Dunav Vakfı”nın yayınorganı olan “Tuna Boyu” dergisi dikkat çekmeye
devam ediyor. Sözkonusu Vakfın, Türk ve Bulgar kültürünü
araştırmalarıyla bilindiğini de kaydedelim.
Tunaboyu Dergisi, iki ayda bir
yayınlanarak 52 nci sayısına ulaştı. Eylül-Ekim 2008 aylarında ait
51, Kasım-Aralık 2008 aylarına ait 52 sayısı masamızda efendim.
DERGİ SAYFALARINDA
Tuna Boyu Dergisinin, “Goren Dunav”
Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı adına sahibi
ve yazı işleri müdürü: İsmail I. Kelov, yayın koordinatörü: Sarper
Selhep, yayın danışmanı: Servet I. Osmanova.
Derginin Halkla İlişkiler Müdürü:
Zümrüt İsmailova, yayın kurulu var. Yurtiçi ve Türkiye temsilcileri
var. Yazışma adresi: Paisiy Hilendarski sk. no: 11, 7163 Karan
Vırbovka-Ruse-Bulgaristan.
Tuna Boyu Dergisinin 51 nci
sayısında, imzası görülenlerden: İsa Cebeci, Prof. Dr. Hamza Eroğlu,
Dr. Sabri Ata, Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu, Latif Karagöz, Bayram
Kuşku, Nazlı Raha Gürel, İsa Kayacan, İsmail Çavuş...
52 nci sayıda imzası görülenlerden:
M. Fuad Köprülü, M. Arslan Cumalı, Prof. Dr. Stoyan Andreev, İsmail
Tunalı, M. Alev Kocamustafa, İsmail Çavuş, N. İbrahim Akbıyık,
Hüseyin Özgür, Dr. Orlin Sıbev, Yılmaz Öztuna, Latif Karagöz, Sabri
Alagöz.
Tuna Boyu dergisinin sayfalarında
geçmişten örnekler, kesitlerin verildiği araştırmalar çoğunlukta.
Bunlardan biri:
18 Ekim 1925 tarihinde imzalanan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan Krallığı arasındaki dostluk
antlaşması efendim.
Dr. Sabri Ata’nın, Batı Trakya
şiirinde göç başlıklı araştırması, Prof. Dr. Hüseyin Memişoğlu’nun,
Bulgaristan’da Türk-İslam Kültürü ve sanatı başlıklı yazısı,
araştırması vermek istediğimiz örneklerin başında geliyor efendim.
51 nci sayının 28 nci sayfasında,
bendenizden sözediliyor. Başlık: Gazeteci yazar, şair, araştırmacı,
editör Prof. Dr. İsa Kayacan için yazılanlar... Bu üç ayrı imza
sahibinin görüşlerinin hemen altında bir “Teşekkür” eklemişler, Tuna
Boyu Dergisi yayın kurumu imzasıyla. Bu teşekkür şöyle:
Teşekkür: Bulgaristan’da “Goren Dunav”
(yukarı Tuna), Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı tarafından
Türkçe olarak yayınlanan “Tuna Boyu” Dergisinin, Türk basınında
hakkında en çok yazı yayınlanan gazeteci-yazar, şair, araştırmacı
Prof. Dr. İsa Kayacan’a, kendisiyle gurur duyduğumuz ve
çalışmalarının devamını dilediğimizi “Tuna Boyu” Dergisi yayın
kurulu (Tuna Boyu Dergisi, Eylül-Ekim 2008, Sayı: 51, Ruse-Bulgaristan)
Efendim, ben de teşekkürlerimi sunmak
istiyorum. Milli davalar, sözle değil, fiiliyat olarak izlenmeli ve
değerlendirilmelidir.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
AMATÖRDEN PROFESYONELE
www.isakayacan.blogspot.com
İsmiyle yeni yeni karşılaştığımız şair, şaire adaylarımız.
İsimleri bilinen, yazdıkları yayınladıkları alkışlananlar...
Ayrı ayrı değerlendiriliyor, değerlendirilmelidir.
BURDUR’DAN KEZİBAN SEZER
Dört-beş ay önce bana bir hemşehrimiz aracılığıyla ulaşan
hemşehrimiz Keziban Sezer. Şiir denemeleri var. “Noktalama
işaretlerinden sıkıldım. Biraz da okuyucuya bırakmak düşüncesiyle,
noktalamayı bırakalım” diye yola çıkan hemşehrimin bu görüşünün
doğru olmadığını sözlemek istiyorum öncelikle. Noktalama işaretleri,
şiirin-yazının dış sıvası gibidir. Sıvası olmayan bir yerde oturmak,
soğuk almamız anlamına gelmez mi?
Keziban Sezer’in kısa kısa şiir denemeleri var. Bazıları özlü
söz şekline daha yakın. Bunlardan; “Seni nasıl suçlamam ki/ Pembe
rüyalarımda/ Mahsun-mahsun uyurken/ Hayalin acı çığlıklarıyla
uyandırdın”.
- Kötülerin bile/ Mutlak iyi bir kapısı vardır/Arayıp
görebilirsen/Senden bahtiyarı yoktur/Bütün iyi kapıların/ Şifresini
çözebilirsen...
- Mevsimlerden kışı sevdim/ Beyazı sevmedim ama/ Karı sevdim.
- Toprağı sevmedim ama/ Yaşamak geçiciydi/ Ölümü sevdim...
Keziban Sezer hemşehrim, öncelikle çokca şiir kitabı okumalı,
mısraların nasıl yan yana getirildiğini, mısraların bütünlüğüyle
şiirin nasıl tamamlandığını, şekillendiğini görmelidir.
FATMA UÇARLAR’DAN
Fatma Uçarlar, yıllarca Burdur’da görev yaptı. Sonra Isparta’ya
naklen-tayinen geçti. Burdur’da çalıştığı yollarda, 06 Haziran 2004
tarihinde bendenizle ilgili bir şiir yazmış, beni Akrostiş olarak
anlatmış. Teşekkürlerimi yineleyerek bu şiiri aşağıya alıyorum
efendim.
Akrostiş -İSA KAYACAN
İlim edinme sevdası,
Sarınca her yanını,
Ankara olmuş mekanı.
Kaya gibi direnmiş,
Arsızların, riyakârların karşısında,
Yazarak almış gıdasın kana kana,
Anayurdun dışına taşmış adı,
Can olmuş Burdur’a Azerbaycan’a
Adını duyurmuş ilinin, dört bir yana,
Nebisi matbaanın denmiş, O’nun adına.
Yazımızın üçüncü bölümündeki isim ve imza, yine Isparta
ilimizden efendim:
ÖLÜM YAKIN
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Zeki Çelik “Ölüm Yakın”
şiirinde, ölümün insana yakınlığı üzerinde duruyor ve beş dörtlükten
meydana gelen şiirinin bir dörtlüğünde şöyle sesleniyor:
- Makam mertebe dinlemez,
Parayla kimse önlemez,
Müslüman yalan söylemez,
Ölüm her insana yakındır...
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN HABERLERİ:
1. Ankara-Türkocağı binasından kaldırılan
“Türkocağı” yazısı tepkiler üzerine bina girişindeki yerini
(yeniden) aldı.
2. Burdurlu iş adamı Mehmet Cadıl, ”krizle başa
çıkabilmek için, ticaret erbabı ve şirketler ileriyi görerek
ticaretine yön vermelidirler” dedi.
3. Bakılan değil, okunan gazete “Yenisöke Gazetesi”
4 bin 478. sayısıyla 16. yayın yılına merhaba dedi.
4. İyinin, güzelin, doğrunun yanında olan,
yazarlarının sayısı değişik zamanlarda 52’ye ulaşan “Sorgun Postası
Gazetesi” bin 877. ci sayısıyla 29. yayın yılına girdi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DR. FARUK FAİK KÖPRÜLÜ’NÜN “CANIM KERKÜK”Ü
www.isakayacan.blogspot.com
İnsanlar doğup büyüdükleri yerle,
yerlerle ilgili duygularını dile getirirken sayfa ve sütunlara
aktarırken, değişik duygular içine girerler. Doğruluk, netlik
içindeki görüntüleriyle dile getirirler, görüşlerini ortaya
koyarlar.
Dr. Faruk Faik Köprülü, Kerkük’ten
sesleniyor. Burada yaşıyor. Eğitimci, şair ve yazar. “Canım Kerkük”
adlı bir şiiri var elimizde.
Dokuz bölümden meydana gelen bu
şiirin ilk üç dörtlüğünü, bir başka yazımın sonunda yer vermiştim.
Şimdi bu üç bölümün dışında yer alan “Canım Kerkük” şiirinin
mısraları arasında gezmek istiyorum efendim:
CANIM KERKÜK (devamı)
Dr. Faruk Faik Köprülü, Kerkük’ün
şehirlerin ziyneti, dedelerin kalası, olduğundan sözettikten, “Canım
Kerkük iman ettim kur’an a” dedikten sonra, devam ediyor. Anılan
şiirin iki bölümü:
- Canım Kerkük karaaltun bulağı,
Nurun saçır yakın eyler ırağı,
Kervancılar misafirler durağı,
Yeryüzünde cennet varsa tek sensin,
Sen sultansın, sen ağasın sen beksin.
Canım Kerkük gürgürbaba nurusun,
Madenlerin yakutusun durusun,
Can evimizin perisisin hurusun,
Sevinç sende, kerem sende, sen sende,
Türk dünyasın toplayan destan sende.
Kerkük’ü yıldırımların çakışı, karlı,
yağmurların yağışı, kızıl güllerin kış karnında çıkışı, hep Dr.
Faruk Köprülü’yü yüreğinden yaralar. Her şey Kerkük içindir. Kerkük
sevgisinin dalga dalga dağılışı, Kazakistan, Taşkent ve
Türkistan’da, Türk dünyasında yaşanışıdır arzu arzu düğümlenen.
Sonra;
- Sen ey tutsak güvercinler kabını
Kilitleme güneş kokan kapını,
Sende renk, süs, bilim, sanat,
tapını,
Yurtseverlik, efendilik, sendedir,
Dost severlik, beraberlik sendedir.
Senin için yeşillenir emeğim,
Gün doğmadan doğar gönül çiçeğim,
Sen ey köyüm, suyum, şehrim, meleğim,
Türklüğüm olmuş başım belası,
Ey Irak’ın ikincisi Kerbelası...
Türklüğün insanın başının belası
olması, Şemsettin Küzeci’nin dediği gibi “Suçum Türk Olmak”tır
sözündeki, gerçeğinde olduğu gibi, Türk olmanın, Türklüğün insanlar
için sıkıntılar vermesi ne kadar üzücü, düşündürücü değil mi?
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- OSMAN APAYDIN’I
UNUTMAMAK
- www.isakayacan.blogspot.com
- Bizim Türk milleti olarak
vefasızlığımız belli, ortada. İnsanların sağlığında pek
kıymetlerini, değerlerini bilmeyiz. Osman Apaydın, Burdur’un
Kozluca beldesinde yaşayan, şair ve yazar arkadaşlarımızdan,
hemşehrilerimizden biriydi. Kozluca’da pek çok sosyal ve kültürel
etkinliklere imza atan Osman Apaydın Ramazan Bayramının birinci
günü 23.10.2006 tarihinde sabah 08.00 sularında vefat etti. Aynı
gün Kozluca (Belde) mezarlığında toprağa verildi.
- Mayıs 2007’de yayınladığım
“Aramızdan Ayrılanlar” adlı kitabımın 106 ncı sayfasında fotoğrafı
ve biyografisiyle birlikte verilen “Tanrım” adlı şiirinden iki
dörtlükle hatırlanan Osman Apaydın için, bu satırların yazarı İsa
Kayacan, Melahat Ecevit, H. Hüseyih Yıldız, Şevket Aksöz, Sabahat
Gümüş, A.Ali Bilgen ve Durmuş Öcal’ın Osman Apaydın hakkındaki
kısa görüşleri yeralıyor.
-
- OLMADI OSMAN OLMADI
- Fatma Uçarlar, Burdur’da uzun süre
görev yaptı. Sonra Isparta’ya naklen aynı görevini yürütmek üzere
geçti. Osman Apaydın’ı da yakından tanıyor. Eylül 2008’de
yayınlanan “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” adlı şiir kitabının 96
ve 97 nci sayfalarında “Olmadı Osman Olmadı” adlı, başlıklı bir
şiiri var Fatma Uçarlar’ın. Şöyle söze başlıyor Fatma Hanım:
-
- Aklıma gelmezdi veda edeceğin,
- Böyle tutunmuşken hayata,
- Böyle severken dostlarını,
- Ve böyle severken dostların seni,
- Aklıma gelmezdi veda edeceğin,
- Böyle apansız,
- Hoşça kal! diyeceğin...
-
- Arkasından Fatma Uçarlar’ın
soruları geliyor: “Hani bayramlar, bayrama yakışır kutlanmalıydı?/
Hani bayramlarda ayrılık olmamalıydı?/ Olmadı Osman, olmadı/ Bu
gidişin hiç ama hiç olmadı”...
- Devam ediliyor Fatma Uçarlar
anlatımıyla, Osman Apaydın’a seslenişler: “Bu bir şaka olmalı
dedim kendimce/Hem kötü bir şaka/Aramanı bekledim/ Korkma şakaydı,
daha vadem dolmadı, demeni/ Keşke şaka olsaydı/Hatta eşek şakası
olsaydı/ Razıydım ama olmadı”...
-
- - “Sen başının üstünde taşıdın
gönül dostlarını/Biz, ellerimiz üstünde taşıyamadık seni/ Affet
bizleri/ Affet Osman/ Ama o an/ Duyacağını hissettim tüm yüreğim
de/ Ve senin için okudum o çok sevdiğin/ Umurumda değil
şiirimi”... Devam ediyor Fatma Uçarlar:
-
-
- - Mutat toplantılarımızda,
- Seni arayacak gözlerimiz.
- Kim senin kadar güzel okuyacak,
- “Sol yanım acıyor anne”yi?
- Bu gidişin,
- Annenin de sol yanını acıttı
Osman!,
- Olmadı Osman olmadı!
- Bu gidişin hiç ama hiç olmadı!
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
-
SORUMLULUK
- www.isakayacan.blogspot.com
- Hepimizin, her konuda sorumluluğumuz
vardır. 09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, şiirimizin beş
yıldızlı çınarı Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimin “sorumluluk” adlı
şiiri, birlikte hazırlayıp, yayınladığımız “Armağan–4” adlı kitabın
124 ncü sayfasında yer aldı. Bu şiir, bizzat bana yazdırdığı
“Değerli dostum Ali Topçu’ya” ithafıyla sayfalarda, sütunlarda yer
aldı.
- Şiir üç bölümden oluşuyor. “Bu
yirminci yüzyıl, bu uzay çağı/Avuç içi kadar küçüldü evren/Ay uzakta
değil, komşu kapısı/Gelişen bilim ve teknik/Söylesin elektronik
beyinler/Açları doyurmak, hastaları yaşatmak için/İnsan sorununa bir
çözüm var mı?/ Ölüm araçlarını icat edenler” bölümüyle, sözleriyle
başlıyor.
- Sonra Ahmet Tufan Şentürk hoca,
insanların vatan için, özgürlük için, ekmek için yaşadığı
gerçeğinden hareket ediyor, “her doğan sevmek ister,. Yaşamak ister”
noktasının karşısında, öldürmek çabası içinde olanların ne yapmak
istediklerini soruyor bir yargıç edasıyla. Ve bu şiirin bitiminde;
-
- Irkın, dinin, milliyetin,
- Ne olursa olsun, önemli değil,
- İnsan isen dünyanın bir parçasında,
- Seven bir yüreğin varsa, sızlayan,
- Gözlerin görüyorsa, duyuyorsa
kulakların,
- Dövüşenleri, ölenleri, öldürenleri,
- Korkuyorsanız eğer gördüğünüz düşten,
- Ölüm araçlarını icad edenler,
-
- Burada Ahmet Tufan Şentürk hocanın
“Sorumluluk” adlı şiirinin noktasını koyuyoruz. Bir başka şairimiz
Murat Duman’ın Ahmet Tufan Şentürk’le ilgili duygularına dönüyoruz
efendim.
-
- MURAT DUMAN’DAN
- Murat Duman Ankara’da yaşayan
şairlerimizden…
- 09 Mayıs 2005 tarihinde kaleme
aldığı, “Hakka Yürüdü” başlıklı, Ahmet Tufan Şentürk Baba’ya ithaflı
bir şiiri var beş ayrı dörtlükten meydana gelen. Şöyle başlıyor söze
Murat Duman:
-
- Serilmiş yatağa bir ulu çınar,
- Her gün biraz daha soluyor hocam,
- Dokunmayın, dostlar yüreğim yanar,
- Dostların kalbini deliyor hocam..
-
- Sonra Murat Duman, yatakdaki hocanın
dermanı kalmadığını, canıyla yaşama savaşı vermesine rağmen başarılı
olmakta zorlandığını, dile getirdikten sonra; “Altın harfle yazdım,
silinmez yeri/ Bağlandım ezelden, dönemem geri/Nerde babam, diye
gönül erleri/Yalancı yüzlere gülüyor hocam” dörtlüğünden sonra,
“Alevler içinde dindir özünü/İncitmesin toprak, geliyor hocam” diye
noktasını koyuyor ama üzüntülerinin ardı arkası gelmiyor, sürüp
gidiyor, sürüp geliyor. Murat Duman’ın ayrıca, Ahmet Tufan
Şentürk’ün ölümünün 40 ncı günü olan 18.06.2005 tarihinde yazdığı
Ahmet Tufan Şentürk’e ithaf edilen bir başka şiiri var.
-
- FATMA UÇARLAR’DAN
- Isparta ilimiz merkezinde yaşayan
Fatma Uçarlar’ın 11.09.2004 tarihinde Denizli’de yazdığı “Kerim
Aydın Erdem’e adlı altı dörtlükten meydana gelen bir şiiri var
elimizde. Bu şiirde Fatma Uçarlar, kaybedilen bir dosttan yılların
gerisinden gözlerimiz önüne gelen duygulardan söz ediyor, buradan
yola çıkıyor, mezarına yapılan ziyaretten bahsediyor ve bir
dörtlüğünde duygularını şöyle dile getiriyor efendim:
-
- Bir yıl kadar önceydi, tanışmıştım
O’nunla,
- Kitabını vermişti, aldım büyük
gururla,
- Ne de zarif bir insan, ne de hassas
duygular,
- Okuyanın, insanın büsbütün içi
sızlar.
-
-
- Azerbaycan’dan Gülaye Rizayeva
- Prof. Dr. İSA KAYACAN
- www.isakayacan.blogspot.com
- Zaman zaman, şairlerimizden,
yazarlarımızdan sözettiğim oluyor. Bu seri de onlardan biridir.
Ankara’da, 29 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirilen “Altındağ’da
Şiir Akşamları” programında yeralanlardan:
-
- GÜLAYE RİZAYEVA
- İsmail kızı Gülaye Rızayeva,
29.07.1964 tarihinde Azerbaycan’ın Gedebey kasabasının Düzresullu
köyünde dünyaya geldi. İlköğrenimine 1971 yılında yine bu şehirde
başladı. İlk ve orta öğrenimini 1981’de tamamladı, Rizayeva, 1982
yılında evlendi ve bugün üç çocuk sahibidir. Bakü’ye 1983 yılında
gelen Rizayeva, 1987–1991 yılları arasında Maliye ve Ekonomi Yüksek
Okulu’nda okumuştur.
- Şaire ve edebiyata küçük yaşlardan
itibaren ilgi duyan Rizayeva, orta öğrenimi yıllarında yazdığı
şiirleri Azerbaycan’da çıkan bazı dergi ve gazetelerde yayımlandı. O
yıllardan bu yana Rizayeva, edebiyata olan ilgisini sürdürmeye devam
ediyor.
- Azerbaycan Radyo Televizyonu’nda
şairin şiirleri 1992’den itibaren yayımlanmaya başlar. Şairin
şiirlerinin dinleyici ve seyirci ile televizyonda ilk buluşması Aşık
Peri Meclisi adlı program ile başlar. Bu programda sanatçının şiir
yaratıcılığında yer alan eserleri, Azerbaycan Televizyonu Devlet
Kanalı’nda uzun yıllar dinleyici ve seyirci ile buluşturulmuştur.
Özellikle Gülaye Rızayeva’nın sanatkarlığı yönünde çeşitli yerlerde
birçok etkinlik düzenlenmiştir. Bu etkinliklerden sonuncusu Atatürk
Kültür Merkezi’nde düzenlenmiş ve bu programda Gülaye Rizayeva’nın
sanatçı kişiliği üzerinde durulmuştur.
- Çeşitli kitle iletişim araçlarında
şiirleri okunan Rizayeva, Azerbaycan Devlet Televizyonunda
“Sazın-Sözün Şehrinde” adlı programın yürütücüsüdür. Ayrıca Rızayeva,
Orta Asya Cumhuriyetlerinde ve Türkiye’de çeşitli programlara
davetli olarak katılmıştır, Şair, şiir yaratıcılığında gösterdiği
başarı nedeniyle birçok ödüle layık görülmüştür. Bunlardan bir
tanesi Bursa’da düzenlenen Türk Dünyası aşıklarının ve şairlerinin
yarışması sırasında kendisine verilen birincilik ödülüdür. Güleye
Rizayeva edebi hayatı boyunca Ay Menim Gözleri Kör Mehebbetim. Bir
Şair Yaşayır Gamın İçinde, Gelmişem ki Diyem Gemliyecem, Zaman
Ağlattı Meni adlı dört kitabı yayınlanmıştır ve şiirleri çeşitli
antolojilerde yer almıştır. Ayrıca İlgarımda İlgarsıza Uduzdum,
Gizletmişem Güle Güle Derdimi, Meni Sensizliğe Sen Öğretmişen,
Ömrümün Laylaları adlı şiir albümleri çıkmıştır. Bu albümlerde
şairin şiirleri Azerbaycan’ın tanınmış sanatçıları tarafından
seslendirilmiştir.
- Gülaye Rızayeva’nın manzum aşk ve
duygu temalı hikâyeleri ile ilgili birçok sinema ve televizyon klibi
hazırlanmış ve hazırlanmaktadır.
- Gülaye Rızayeva, Aşık Peri
Meclisi’nin, Aşıklar Birliği’nin ve Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin
üyesidir. Gülaye Hanım bu gün de edebi faaliyetlerini
sürdürmektedir.
-
- SALAMELEKÜM
-
- Salamla başlanıb ezeli ülfet
- Salamla balanıb xilgete hörmet
- Salamla başlanıb mehr-mehebbet;
- Secde eyleyirse salama her kim
- Salameleküm
- İnsanı insana
yovuşdurubdur
- Xatadan, beladan
sovuşdurubdur,
- Seveni sevene
govuşturubdur
- Adalet eşgine verilen
höküm
- Salameleküm
- Derin deryalarım, gur axan çayım
- Gündüzler güneşim, geceler ayım
- Salamdır chana sovgatım payım
- İncidir, gövherdir hem de lel yüküm
- Salameleküm
- Ne ucuz tut onu ne yarıda
gir
- Salamdan bahalı bexşiş
var mıdır?
- Salam yeradana
etiramımdır
- Ezeli-ebedi güdretli
hakim
- Salameleküm
- Çaılan seherler düşen axşamlar
- Ümidler goynunda alışan Şamlar
- Migeddes ayalar, şahi imamlar
- Cismime can veren möcüzü hakim
- Salameleküm
- Gülayayam, özüm gördüm
bihalam
- Adını çeken tek geyb oldu
belam
- Sacdağahım Kaba evim,
Kerbalam
- Her an seninledir eşgim
meslekim
- Selamelekum
-
- Gülaye ŞINIXLI
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
RAMİZ MEHDİYEV’DEN
DEMOKRASİYE GİDEN YOL
www.isakayacan.blogspot.com
Bana ulaşan yayınlar,
değişik kanallarla masam üzerinde, gündemin içinde yer almaya devam
ediyorlar.
Hayrettin İvgin dostumun
bana ulaştırdığı kitap ve yayınlardan biri, Ramiz Mehdiyev imzasıyla
674 sayfayla gün yüzü görmüş, İstanbul’da basılmış “Geçmişin
Işığında Demokrasiye Giden Yol” adının taşıyıcısı efendim.
Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev,
17 Nisan 1938 tarihinde Bakü’de doğmuş. 1993 yılında felsefe dalında
“ilimler doktoru” unvanıyla çalışmalarını sürdürmüş. Bakü’de Devlet
Müsteşarı olarak çalışmalarına devam eden Ramiz Mehdiyev, Azerbaycan
Devleti ve toplumunun gelişim problemleri hakkında 100’ün üzerinde
bilimsel makale ve çok sayıda eserin müellifidir.
SAYFALARA
Geçmişin ışığıyla
Demokrosiye giden yol, adlı kitabın sayfalarına doğru bir adım
atalım. Gördüklerimizden:
Kitabın Türkiye
Türkçesi’ne çevrilişinde görev alanlar, ayrıca ihtisas editörleri
var. Kitap için; “Felsefe profesörü Ramiz Mehdiyev bu kitabında
demokrasi ve insanlığın sürekli olarak kendi egemenliğini oluşturma
çabasını incelemiştir” deniyor.
Bu arada, anılan yayında,
dünya düzeni, katı merkeziyetçilik, olumsuz sonuçları aynı zamanda
Azerbaycan’ın Yeni Dünya düzenindeki rolü ve yerinin incelendiğini
görmekteyiz.
Konu detaylandırılması
yapılırken de kitap içindekiler şöyle sıralanıyor:
-İnsanlığın tarihi gelişiminde
demokrasinin yeri ve rolü,
-Medeni dünyanın “halk egemenliğine”
doğru sürekli ilerleme çabalarının ortaya konulması,
-Milli demokratik geçişin bilimsel
şekilde araştırılması,
-Azerbaycan’ın sosyo-politik
geleceğine kısa bir bakış…
İçindekiler sayfasındaki ara
başlıklardan da birkaç örnek verilim dilerseniz:
-Istıraplı yollardan yıldızlara, E.
Pluribus Unum-Birliği formülü, Devrimden evrime: Siyasi realiteye
dönüş. Azerbaycan 2005, Demokratik konsolidasyon dediğimiz
demokrasinin toplumsal ilişkilerde yerleşik hale gelmesi, Ulusal
gelişimin felsefesi, milli model.
Prof. Dr. Ramiz Mehdiyev, önsözünün
bir yerinde: “Bizler benzersiz özgürlüklere sahip bir dönemde
yaşıyoruz. Demokratikleşme ile birlikte bu konular arasında ben,
başında enerjik ve iradeli bir liderin önderliğinde kurulan güçlü
bir Azerbaycan Devleti konusu ile karşılıyorum. Böyle bir devletin
kurulması dünyanın karşısında duran en önemli konulardan birisidir”
diyor.
Sayfa 638’den: “Sağlam
bir demokrasinin gelişmesinin temeli, cemiyetin kazandıkları ve
kaybettikleri, başarıları ve mağlubiyetleri hakkında bilgilendirecek
bağımsız kitle iletişim araçlarının oluşturulmasıdır. Bunun
neticesinde her bir bilgi birey seçimlerde düşüncesinin doğruluğunu
ölçebilir”.
Sayfa 639’dan: Azerbaycan
devamlı olarak gelişmiş sivil toplumu ve sağlam demokrasisi olan bir
devlete doğru ilerlemektedir. Böyle bir devlette tam olarak her bir
vatandaşın hakları, siyasi özgürlükleri yaşanacaktır.
Türkiye’de “da
yayıncılık” tarafından gün yüzüne çıkarılan, yayınlanan bu kitap
okunmalıdır.
|
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İSTİKLAL MARŞIMIZIN YAZILDIĞI EV VE ÇEVRESİ GÜZELLEŞTİRİLDİ
www.isakayacan.blogspot.com
Hani bir fotoğraf çekersiniz…
Yıllar önceye dayanır, eskilere
aittir. Bakar bakar değerlendirirsiniz.
İllerimiz, ilçelerimiz,
beldelerimiz, köylerimiz, mahallelerimiz de öyledir. Birkaç yıl
uğramadığınız yerlerin tanınmayacak ölçüde güzelleştiği veya terk
edildiği görüntüleriyle karşılaştığınızda, sevinir veya
üzülürsünüz.
Ankara, Hamamönünde 1965–1980
yılları arasında Göztepe Sokakta oturduk. Ece Sanat Dergisinin
yayın yıllarındaki adresimiz Göztepe Sk. 5/A idi. Ankara’nın eski
semtlerinden, binalarının yer yer yok olmak üzere oluşuyla
karşılaşılan bir semtti Hamamönü.
Ama şimdi bakıyorum, Hamamönü’nün
Samanpazarının, Koyunpazarının, Çıkrıkcıların çehresi-çehreleri
değişmiş. Restore edilen binalar, sokakların düzenlenişi ferahlık
getiriyor.
Hele İstiklal Marşımızın şairi
Mehmet Akif Ersoy’un yaşadığı evin restore edilip, etrafının park
haline getirilmesi “Mehmet Akif Ersoy Kültür Parkı”nın açılışı,
yemyeşil bir alan haline getirilişi beni duygulandırıyor..
Altındağ Belediyesinin hizmetleri
gözle görülen, elle tutulan bir görünüm arzediyor.
Mehmet Akif Ersoy Kültür Parkının,
genç kuşaklara tarih bilinci aşılaması, doğru konulan teşhislerden
biri.
Son yıllarda, yatırımlarını hızla
artıran Altındağ Belediyesi parkları ve prestij yapılarıyla
Altındağ’a hak ettiği değeri kazandırıyor.
Altındağ Belediyesi yetkilileri,
projenin uygulama amacını şöyle açıklıyorlar:
Mehmet Akif Ersoy’un şahsı ve
anısına saygının yanı sıra, genç kuşaklara, tarih bilincinin
aşılanması. Merhum şair Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşını
yazdığı ev olan Taceddin Dergâhı’nın müze olarak bulunduğu park,
tarihi anlatan yapılarıyla tam bir kültür ve tarih merkezine
dönüşecek.
Mehmet Akif Ersoy Kültür Parkına
ayrı bir önem veren Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki;
“İstiklal Marşının yazarının, bu eseri yazdığı evin bulunduğu
bölgenin mezbelelik görüntüsü, göreve geldiğim ilk günden beri
içimi acıtıyordu. Bu nedenle arazinin sahibi olan Hacettepe
Üniversitesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ile pek çok defa
görüşerek projenin startını verdik. Uygulaması Altındağ Belediyesi
tarafından yapılan parkın, Mehmet Akif Ersoy anısına yakışır
olmasını umuyorum” cümleleriyle yaptığı değerlendirmenin doğru ve
anlaşılır olduğunu ortaya koyuyor.
Ortaya konulan hizmetler, gözle
görülmeye, hissedilmeye ve eskisiyle yeninin mukayesesinin
yapılmaya başlanmasıyla, daha bir netlik kazanıyor, hizmet
sahiplerinin de alkışlanması gerekiyor. Altındağ Belediyesi’nin bu
olumlu hizmetlerini kutluyor, diğer Belediyelere örnek olmasını
diliyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
-
BELEDİYE BAŞKANLARIMIZDAN
- www.isakayacan.blogspot.com
- Ülkemiz genelinde faaliyet gösteren
Belediyelerimiz, bu belediyelerimizin hizmetlerinin genel
değerlendirilişleriyle ilgili tablolar bölgeden bölgeye, ilden il’e,
ilçeden ilçeye, beldeden beldeye değişiklik gösterebilir.
- Gördüklerimiz duyduklarımız vardır bu
belediye başkanlarının içinde. Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin
Kocamaz, Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatcı, kültürel
faaliyetleriyle bilinen, alkışlananlardan sadece ikisidir.
Tarsus’ta, Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları uluslar arası seviyede
her yıl gerçekleştirilirken, Fethiye Belediye Başkanı Behçet
Saatcı’nın, Ünal Şöhret Dirlik, Recai Şahin, Birdal Can Tüfekçi,
Cahit Begenç gibi pek çok şair ve yazarın kitaplarının
yayınlanışında katkıda bulunduğunu biliyorum.
- Burdur Belediye Başkanı Sebahattin
Akaya, bendenizin, Burdurla ilgili bir kitabımın yayınlanmasını
sağladı. Burdur-Bucak Belediye Başkanı Arsal Sarı’da kültüre önem
veriyor. Burdur Ticaret Borsası Başkanı Baki Varol, Fatma Üçarlar’ın
bir kitabının yayınlanmasına destek verdi. Eğirdir Belediye Başkanı
Ömer Şengöl yine Fatma Uçarlar’ın bir kitabının yayınının
gerçekleşmesine katkıda bulundu. Adana ilimize bağlı Ceyhan Belediye
Başkanımızın da kültüre önem verdiğini duyuyoruz. Gümüşhane Belediye
Başkanımızda kültürel destekleriyle bilinenler arasında sayılıyor.
Ankara-Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’de bunlardan biri.
-
- TARSUS BELEDİYE BAŞKANI
- Tarsus Belediye Başkanı Burhanettin
Kocamaz aynı zamanda şair. Şiirleri var yayınlanmış, kitapları var
günyüzü gören. 2008 Kurban Bayramı vesilesiyle gönderdiği
kutlamasının iç yüzünde “Bayramlar essahlı bayram olmalı” başlıklı
bir şiiri var Burhanettin Kocamaz’ın Buyurun birlikte okuyalım:
- BAYRAMLAR ESSAHLI BAYRAM
OLMALI
- (Burhanetti Kocamaz)
-
- Gönül bu öyle bir bayram istiyor,
- Şu dünyada ezilen yok, ezen yok,
- Tüm kainat mutlu olsun istiyor,
- Eziyet ve çile çeken canlı yok.
-
- Zenginler fakire otağ kurmalı,
- Aç olan doymalı, çıplak giymeli,
- Yardımlaşma hep dorukta olmalı,
- Bayramsa gerçekten bayram olmalı.
-
- Huzursuzken bayram, bayram olmuyor,
- Çileliyken millet huzur bilmiyor,
- Ağlayana gülen derman bulmuyor,
- Bayramlar gerçekten bayram olmalı.
-
- Çocuklar bayramı bayram bilmeli,
- Bayramlık giymeli yüzü gülmeli,
- Lunaparklar onlar ile dolmalı,
- Bayramlar gerçek bir bayram olmalı.
-
- Bayramlar coşku ve şenlik olmalı,
- Açlıklar yok, işsizlik yok olmalı,
- Vatanında milli birlik olmalı,
- Onurlar korunmalı, dirlik olmalı.
-
- Şehitler sırasıyla gelmesin artık,
- Analar gözyaşın dökmesin artık,
- Yöneten gaflete düşmesin artık,
- Bu bayram essahlı bayram olmalı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
-
YENİ GÜN VE SES-15’E YENİDEN MERHABA
- www.isakayacan.blogspot.com
- Zaman içinde oluşanlar, sonuçları
itibariyle karşımıza çıkanlar. Süreklilik içinden ayrılıp “mola”
verişler. Ayrılışların ardından yine aynı yayın organının
sütunlarında görülmeye başlayan imzalar.
- Burdur ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan “Yenigün” Gazetesi… Burdur ilimize bağlı Bucak
ilçemizde günlük yayınlanan “Ses 15” gazetesi. Bu gazetelerin
sütunlarında yazılanlarımızın sizlerle yeniden merhabalaşmaya
başlayışları.
-
- YENİGÜN GAZETESİ
- Burdur ilimiz merkezinde günlük
yayınlanıyor. Kuruluş tarihi: 01.09.1954. Kurucuları: Osman Şan,
Muharrem Tuncel, Sahibi: Muharrem Tuncel. Yazı İşleri Müdürü ve
Genel Yayın Yönetmeni: Kürşat Tuncel. Sayfa Editörü: Şadiye Ünal.
Muhabirler: E. Selcan Tuncel, Harun Sivrikaya, Ali Kapan.
- Sekiz sayfalık Yenigün Gazetesinin
14 Kasım 2008 tarih ve 16 bin 570 sayılı nüshasının ilk
sayfasında, “Prof. Dr. İsa Kayacan tekrar aramızda… Uzun yıllar
gazetemizde köşe yazarlığı yapan. Hemşehrimiz, Anadolu Basınının
hamisi, yazar-şair Prof.Dr. İsa Kayacan ara verdiği yazılarına
tekrar başladı. Üstad Kayacan’a aramıza tekrar katıldığı için
teşekkür eder, başarılar dileriz”. şeklinde bir anons.
- Yenigün’ün köşe yazarlarından
gazeteci hemşehrim Mesut Madan, 19 Kasım 2008 tarihli Yenigün’deki
makalesinde “hoş geldin usta” başlığıyla, bana iltifatlarda
bulunarak,”kısa bir aradan sonra yazılarıyla aramızda. Hoş geldin
büyük usta İsa Kayacan” cümleleriyle beni şımarttı. Teşekkürler
sevgili Madan.. Sende mütevaziliğini hiç bozmadın biliyor musun?.
- Yenigün’ün masamda bulunan
sayılarından bazı başlıklar aktarmak istiyorum:
- -Kilise “Fosil Müze”ye dönüşecek
(16577), Piribaşlar Evi’nin restorasyon ihalesi yapıldı (16576)
Akif’e yakışan etkinlik (16575), Baki Varol, Demokrat Parti Merkez
Karar Kurulu’na seçildi (16575), Burdur’da Akif rüzgarı (16574),
MAKÜ, ek ödenekte de birinci sırada yeralıyor (16574), Başkan
Akaya, AK Parti’den Aday adaylığı için dün müracaat etti (16573).
- Not: S. Selcan Tuncel, Şadiye Ünal,
Harun Sivrikaya, Ali Kaplan’ın biyografileriyle birer fotoğrafını
(Burdur’un Saz ve Söz Ustaları–2) adlı kitabım için bekliyorum (İK).
-
- SES–15 GAZETESİ
- Burdur iline bağlı, Bucak ilçesinde
pazartesi hariç günlük yayınlanan 8 sayfalık gazete. Kuruluş
tarihi: 23 Kasım 1999. Sahibi: Bucak Radyo TV A.Ş, Mesul Müdürü:
Melike Korkmaz Elibol, Sayfa editörü: Fatma Aktaş, Burdur
Temsilcisi: Nuri Yıldırım, Muhabirleri: Duray Çitekçi, Hüseyin
Dilek, Ramazan Arısoy.
- Hayırsever işadamı Mehmet Cadıl’ın
medya kuruluşlarından biri olan Ses–15 Gazetesinin değişik
sayıları masamda. Bu sayılardan aldığım haber başlıklarından
bazıları efendim:
- -Cadıl’dan öğrencilere moral
(1362), Sorun teknoloji değil, çırak olmayışı (1363), Bucak’ta
konut fiyatları düştü (1364), kışlık ayakkabı alırken dikkat
(1365), Sanatçı Sümer Ezgü bir röportajında, “Öldüğümde mezarımı
doğduğum yer olan Bucak’ta olmasını istiyorum” dedi. Anadolu
Lisesi birinci oldu (1366), Polonya ile işbirliği ve dostluklar
pekiştirildi (1367), Vefat etmiş öğretmenler unutulmadı (1368).
- Not: Hüseyin Dilek, Melike Korkmaz
Elibol, Fatma Aktaş, Duray Çitekçi, Ramazan Arısoy’un biyografi ve
fotoğraflarını (Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2) adlı kitabım için
bekliyorum (İK).
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BURDUR’DA 1. ULUSLARARASI MEHMET AKİF SEMPOZYUMU
www.isakayacan.blogspot.com
Burdur ilimizde bir üniversitenin
kurulması ve adının “Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi” olması için,
yıllarca, aylarca mücadele verildi. Hepimiz, herkes üzerine düşen
görevin fazlasını yerine getirdi-getirdik. Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi 2006 yılında kuruldu ve faaliyete geçti. Oluşumu
sağlandı.
2006 yılında yeni kurulan 15
üniversite içerisinde yeralan MKÜ, 2008 yılında 5 bin 478 öğrenci
aldı. Üniversite mevcudu 13 bin 713’e ulaştı. Bu mevcudun 4 yıl
sonra yaklaşık 22 bine ulaşacağı kesinliği var.
MAKÜ Rektörü Prof. Gökay Yıldız,
“Hedefimiz 15 üniversite arasında ilk 3 sırada yeralmak” diyor.
MEHMET AKİF ERSOY
SEMPOZYUMU
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Rektörlüğü, üniversitenin adını aldığı Milli Şairimiz
Mehmet Akif Ersoy için “I. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy
Sempozyumu”nu 19, 20, 21 Kasım 2008 tarihlerinde üniversitenin sergi
ve konferans salonunda gerçekleştirdi.
Sempozyuma konuşmacı olarak katılan;
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, edebiyatçı Prof. Dr. Mustafa İsen,
kültür dünyasının bilinen isimlerinden, Prof. Dr. Talat Halman,
Gazeteci-Yazar Doğan Hızlan ve Prof. Dr. İrfan Morina, Mehmet Akif’i
anlattılar.
Açılış gününde Yrd. Doç. Dr. Hatice
Keten ve Yrd. Doç. Dr. Melek Şahan’ın çalışmalarından oluşan
serginin açılışı yapıldı. Mehmet Akif’in bütün yönlerinin ele
alındığı, poster bildirileri ve panel oturumlarıyla Sempozyum
amacına ulaştı.
I. Uluslararası Mehmet Akif Ersoy
Sempozyumu’nun açılışına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’da
katıldı. Üç günde 3 ayrı salonda 103 sözlü bildiri 4 poster
bildirinin sunulduğu, tartışıldığı sempozyumun açılış konuşması MAKÜ
Rektörü Prof. Gökay Yıldız tarafından yapıldı. Konuşmalardan:
1- Bağımsızlığın simgesi olan
İstiklal Marşı’nın şairi, Cumhuriyet dönemi fikir ve sanat
öğrencilerinden Mehmet Akif Ersoy’un adını almakla büyük bir onur ve
ayrıcalık taşıyan üniversitenin vatan şairinin adını yaşattığı için
büyük bir mutluluk duyuyoruz. (Prof. Gökay Yıldız, Rektör)
2- Milli şair Mehmet Akif Ersoy çok
yönlü bir insandır. O’nun asıl yaşamının örnek alınması gerekir.
Dürüslüğüyle, ahlakıyla, erdemli duruşuyla Mehmet Akif Ersoy örnek
şahsiyettir. (Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanı)
3- Bu sempozyum çok önemli bir
organizasyon. Milli şairin, adının aldığı üniversitede ele alınması
gurur verici, çok büyük bir mutluluk. (İbrahim Özçimen, Vali)
Burdur Milletvekilliği de yapan
Mehmet Akif Ersoy için düzenlenen sempozyumun sonunda üç ayrı oturum
salonunda gerçekleştirilen anketlerin değerlendirilmesinde ortaya
çıkan sonuçlar, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M.Zeki Yıldırım
tarafından açıklandı. Buna göre:
- Üniversitede Mehmet Akif Ersoy
Araştırma Merkezi kurulmalıdır. (Üniversitede bu araştırma merkezi
kurulmuştur.)
- Sempozyuma sunulan bildirilerin
kitaplaştırılmasında geç kalınmamalıdır.
- Bu sempozyumların belirli
aralıklarla yapılması sağlanmalıdır.
- Bildirilerde bilimsel disiplin
içerisinde bilimsel söylemle bildiriler sunulmalıdır. Bu
üniversitede okuyan her öğrencinin, Mehmet Akif’in kim olduğunu
mutlaka bilmesi gerektiği için, bu konuda bilgilendirme
sağlanmalıdır.
GÜNÜN SÖZÜ: Mehmet Akif hiçbir şey
yapmasa bile, İstiklal Marşını yazmasıyla büyüktür. ( Ertuğrul Günay,
Kültür ve Turizm Bakanı, Burdur. 19.11.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
AZERBAYCAN'IN MİLLİ ŞAİRİ AHMET CEVAT
Türk dünyasının büyük şairlerinden,
Azerbaycan'ın milli şairi Ahmet Cavat Ahundzade hakkında
bilgilerimizin fazla olduğunu söyleyemiyoruz. Ahmet Cavat Ahundzade
1918 -1920 yıllarında kurulan Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin
kurucularındandır.
Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Kümbet Dergisinin Nisan-Eylül
2008 aylarına ait 12 nci sayısında yer alan Rahman Salmanlı'nın
“Azerbaycan'ın İstiklal Şairi Ahmet Cevat” başlıklı araştırmasından
yararlanmak istiyorum. Zaten sayın Salmanlı'da 4 ayrı kaynaktan
yararlanarak yazısını, araştırmasını hazırlamış efendim:
Ahmet Cevat ilk Azerbaycan
Parlamentosunun üyesi ve sekreteridir. Şair, Azerbaycan'ın dünyaca
ünlü bestecisi Üzeyir Hacıbeyov'la yakın dostluk kurmuştur.
Azerbaycan'ın devlet marşının sözleri A. Cevat'ın, musikisi Üzeyir
Hacıbeyov'undur.
Azerbaycan'ın üç renkli bayrağı da onun faaliyetlerinin sonucu
ortaya çıkmıştır, çıkarılmıştır.
Ahmet Cevat, şiir-sanat âlemine atıldığı ilk günden itibaren
Türk dünyasının en ünlü şairleri arasına girmeyi başarmıştır. O'nun
“Çırpınırdın Karadeniz” şiirine Ü. Hacıbeyov musikisiyle bestelemiş
ve bu şarkı 75 yıldan beri, Azerbaycan ve Türkiye'nin radyo ve
televizyonlarında sürekli seslendirilmektedir.
Atatürk, “Çırpınırdın Karadeniz”
şarkısını ilk defa dinlerken, çok duygulanmış, gözleri yaşarmıştır.
Ahmet Cevat 1918 yılında iftihar ve
onur duygularıyla Gence'den seslenir:
“Bayrağına hain bakan,
Hain göze ben dikenim.
Vurulursam gölgesinde,
Helal olsun ona kanım.”
07 Aralık 1918 tarihinde Azerbaycan
Halk Cumhuriyeti Parlamentosunun açılışı sırasında, binanın çatısına
çıkanların kalpleri vatan aşkıyla çarpıyordu. Gördüklerini mısralara
döken A. Cevat yüzünü bayrağa tutarak şöyle diyordu:
“Türkistan yelleri öpüp alnını,
Söylüyor derdini sana, bayrağım,
Üç rengin resmini Kuzgun Denizden,
Armağan yollasın yara, bayrağım.”
Ahmet Cevat'ın bayrağa sarılışıyla,
bayrak sıradan bir kumaş olmaktan çıkıyor. Yüceliyor, kutsallaşıyor,
canlı bir varlık gibi insanlarla ve şairin kendisiyle konuşuyor:
“Gül renginde bir bayrağın,
Ortasında bir hilal,
Ey, al bayrak, senin rengin,
Söyle neyçin böyle al?.”
Ahmet Cevat, ömrünün sonuna kadar
Azerbaycan'ın özgürlük mücadelesinin içinde, başında yer alır.
Azerbaycan, 28 Nisan 1920 tarihinde Sovyetler tarafından işgal
edildiğinde, milli bayrağa hitaben şöyle seslenir:
“Çok ayrı düştüm,
Üç renkli bayraktan,
Ay dostlar, ben yoruldum,
Bu gizli ağlamaktan..”
Savaştaki acılar şairin kalbini
incitir:
“Karları boşamış mazlumların kanı
Ölenler çok fakat mezarı hanı?
Ayaklar altında şövketi-şanı
Kalanları görüp feryada geldim”.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- REŞAT NURİ GÜNTEKİN’İN EŞİNE İMZALADIĞI
“MİSKİNLER TEKKESİ” MİRASCISINA VERİLECEK
- Aralık 2008 Perşembe
Yılların hızla ilerleyişi...
Edebiyatımızın ustalarından Reşat Nuri Güntekin’in meşhur “
Miskinler Tekkesi” adlı İnkılâp Kitabevi yayınları arasında 1946
yılında günyüzü gören kitabı. Burdur’da bir hemşerimin elinde
bulunan ve eşine imzaladığı bu kitabın, Reşat Nuri Güntekin ustanın
mirasçılarına verilme düşüncesi. Aranılan Reşat Nuri Güntekin
mirascısı veya mirasçıları, yakınları... “MİSKİNLER TEKKESİ -1946”
Bir gün Burdur’dan, amatör
sporumuzun usta yöneticilerinden, duayenlerinden, haberci-yayıncı
dostum Nuri Yıldırım telefonla arayarak, Burdur’da Gençlik ve Spor
İl Müdürlüğünde çalışan Metin Şenoğlu’nun elinde, Reşat Nuri
Güntekin’in bir kitabının, eşine imzaladığı nüshasının bulunduğunu,
mirasçılarına armağan etmek istediğini, söyleyerek benden araştırma
yardımı rica etti.
Sonra, e-mail adresime konuyla
ilgili bilgi ve görüntüler geldi. Metin Şenoğlu hemşerimi telefonla
arayıp, detaylı bilgi aldım. Eline tesadüfen geçen, yıllardır
muhafaza ettiği Reşat Nuri Güntekin’in “Miskinler Tekkesi” adlı
kitabının (iç) kapağında rahmetli ustanın eşine imzaladığı cümle
bulunduğunu, kendi el yazısıyla imzasının bulunduğu bu kitabı
yaşayan miraslılarına armağan etmek istediğini, telif hakkı
sahibinin “Ela Güntekin” olduğunu öğrendiğini söyledi. Detaylı bilgi
istedim ve postayla ilgili imzalı kitap sayfasının fotokopisi ve bir
de mektup aldım Metin Şenoğlu hemşerimden, Burdur’dan. Mektup şöyle:
- Hocam, sayın İsa Kayacan:
Öncelikle göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve alakanız için bir kez
daha teşekkür ederim. Araştırmacı-Yazar ve Gazeteci kimliğinizle
böyle bir konuya duyarsız kalmayacağınızdan, yardımlarınızı
esirgemeyeceğinizden adım gibi eminim.
Sayın hocam, 1984 yılında dolaylı olarak elime geçen söz konusu
kitap; ünlü bir yazarımızın eseri olarak, kitaplığımda misafir
olurken, bir süre önce yazarımızın 1946 yılında, “En sevdiğim kitap
en sevdiğim insana, yani Hadiye’ye. 30.10.1946” (Reşat Nuri
Güntekin-imza) diye atfen imzaladığı kişinin, kitabın kanuni sahibi
ve aynı zamanda eşi olduğunu tesadüfen öğrendim. O günden beri de
kitabı ayrı bir özenle muhafaza etmekle birlikte, gerçek sahiplerine
ulaştırmak için yaptığım tüm girişimler sonuçsuz kaldı.
Manevi değerine denli büyük olduğu
konusunda benimle hemfikir olduğunuzu düşündüğüm ve emanetin, eski
siyah-beyaz bir aile fotoğrafı gibi muhatap kişilerin özel
arşivlerinde yerini alması, en büyük arzularımdan birisidir. İlgili
kişilerin eline geçmesi, benim için büyük bir mutluluk kaynağı
olacaktır.
Yazarın kendi ifadesinden de
anlaşılacağı gibi, en sevdiğim eser diye bahsettiği “Miskinler
Tekkesi” adlı kitap, 30.10.1946 tarihinde eşine hitaben imzalanmış
olup, tamamı 211 sayfadan ibaret. Kahverengi, deri ciltli, sarı
yapraklı ve iple ciltlenmiş bir kitaptır. Eğer mümkün olursa, kanuni
varislerine, kitabı bizzat teslim etmekten onur duyacağım.
(26.11.2008-Burdur) (Metin Şenoğlu, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü,
Burdur, 0248 -2331356 Cep: 0532-6738593) Rahmetli Reşat Nuri
Güntekin’in varisleri, lütfen arayınız. Manevi bir emanet sahipleri
olarak size, sizlere teslim edilecektir.
Metin Şenoğlu bu davranışı,
hassasiyeti nedeniyle kutlanmalıdır. Kutluyorum. Zerafet ve incelik
dolu bir davranış karşısında bu satırların yazarı olarak ben de
duygulandım.
Ela Güntekin hanımefendinin yazları İstanbul Büyükada’ya
geldiğini, Yavuz Bülent Bakiler ağabeyimden öğrendim. İzmir,
İstanbul veya başka yerlerdeki şair ve yazar arkadaşlarımdan rica
ediyorum, öncelikle de Ela Güntekin hanımefendiden rica ediyorum,
lütfen Metin Şenoğlu hemşerimle görüşünüz, yardımcı olunuz.
Kitap hakkında detay: Reşat Nuri Güntekin külliyatından: 8,
Roman, Yazan: Reşat Nuri Güntekin, Kanuni sahibi: Hadiye Güntekin,
ikinci basılış, İnkılâp Kitabevi İstanbul-Ankara Caddesi.
DİL YANLIŞLIKLARIMIZDAN İKİ ÖRNEK:
1- 28 Kasım 2008, Kanal-A televizyonu. Çifte Yürek Programı (THM)
programı. Nuray Hafiftaş konuşuyor: “Gülşen Kutlu hanımla, telefonla
görüştüm. TRT’de jüri olduğu için, şimdilik gelemeyeceğini söyledi”
TDK sözlük: Jüri; Seçiciler
kurulu... bilgi ve açıklamasını yapıyor. Gülşen Kutlu “Jüri”
denerek, seçiciler kurulu olarak mı ifade ediliyor.. “Jüri üyesi
olduğu için” denilse, doğru olmaz mı?
2- 29 Kasım 2008, Ankara-Altındağ’da
Şiir Akşamları programının sunucusu. (TRT kökenli olduğu söylendi);
“Burada şiir adamları” var diyor. “Şiir kadınları” da diyecek miyiz?
“Şairler, şaireler var” denilse daha doğru olmaz mı?
GÜNÜN HABERLERİ:
1. 31 yılı aşkın bir süredir başkent
Ankara’da “Ankara’nın Gazetesi” olarak yayınlanan Tasvir gazetesi 01
Aralık 2008 tarihinden itibaren “YARIN” adıyla yayınlanmaya başladı.
2. “Malkara Emek” gazetesi 43. yayın
yılına merhaba dedi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BESTELENEN “BİRİ
VAR” ADLI ŞİİRİM SESLENDİRİLDİ
- Başkent Ankara’da, öteki yerleşim
birimlerimizde, musikimize hizmet eden kuruluş ve kişiler var.
Bunların başında, şair, yazar ve araştırmacı TSM alanındaki
çalışmalarıyla da dikkat çeken “Sevgi Kültürevi”nin sahibi Ahmet
Sevgi geliyor.
- 18 Ocak 2009 tarihinde kısa adı
TÜMEK olan, Türk Musikisi Eğitim ve Kültür Derneği salonunda
(Sümer–1 Sk. No: 16–18 Ankara) adresinde, müzisyenlerin ve
bestekârların katıldığı bir müzik ziyafetinde bestelerin
seslendirildiği gönül ve kültür adamı, sanat ve edebiyatımızın dostu
eskimeyen Bakanlarımızdan Ali Nail Erdem’in başkanlığında, Özgen
Gürbüz, Ali Şenozan, Kadri Şarman gibi bestekârların ve Emre Aygen,
Derya Tunç, Mehmet Çağlaroğlu, Şenol Dinleyen, Nesrin Ersipahi gibi
müzisyenlerin katılımıyla ayrı bir anlam kazanan “Şiir ve Müsiki-4”ün
Ahmet Sevgi’nin titiz, ciddi ve yorulmak bilmeyen çalışmalarıyla
gerçekleştirildiğini kaydedeyim teşekkür, tebrik ve saygılarımı
sunayım efendim.
- Ali Nail Erdem’in, sanatın yücelliğinde, musikinin
ön planda bulunduğunu musikinin yaşanan devirlerin izlerini taşıması
bakımından önemli olduğunu, musikimizin bize has olan özelliklerinin
bulunduğunu hatırlatmasından sonra, repertuarda bulunanların
seslendirilmesine geçildi.
- Şeyh Galip, Sultan Aziz Han, Vecdi
Bingöl, Cahit Sıtkı Tarancı, Dr. Bekir Mutlu, Uğur Gür, Cevdet
Aslangül, Abdullah Satoğlu, Yahya Akengin, Ahmet Sevgi ve Dr. İsa
Kayacan’ın sözlerini yazdıkları, Sadettin Kaynak, Sultan Abdülaziz
Han, Kadri Şençalar, Münir Nurettin Selçuk, Kadri Şarman, H. Özgen
Gürbüz, Ferit Sıdal, Bilge Özgen, Ali Şenoczan, Fethi Karamahmutoğlu,
İsmet Değer’in besteleri seslendirildi.
- Ahmet Sevgi’nin büyük emek ve gayretle hazırladığı “Bir doktora
tezi” haline gelen, 70 sayfalık fotoğrafların, beste sözlerinin,
notalarının detaylı olarak verildiği dökümanın 61 nci sayfasında
sözleri bana ait olan “Biri var” adlı ve İsmet Değer tarafından
bestelenen Kurdi fantezi olarak, usulü: düyek, açıklamasıyla verilen
bestenin notası 61 nci sayfada, arkasında bendenizin bir
ansiklopediden alınan biyografim ve 63 ncü sayfada bestekâr İsmet
Değer’in biyografi ve fotoğrafı yer alıyor. Biri var, adıyla
bestelenen şiirim:
-
- Beni düşünen biri var,
- Onunla gönlüm ferahlar,
- Sıralanan sevgilerde,
- Beni düşünen biri var.
-
- Dünyamı tamir edecek,
- Sevgi, mutluluk verecek,
- Hep gülecek, güldürecek,
- Beni düşünen biri var.
-
- Penceren aralık kalsın,
- Dua ve sevgim ulaşsın,
- Sana mutluluk bulaşsın,
- Diye çağıran bir var.
-
- Bu sözlerimi Kürdi Fantezi olarak,
düyek usulünde besteleyen İsmet Değer:
- -1944 yılında Çanakkale-Ayvacık’ta
doğdu. İstanbul Basın-Yayın Yüksek Okulundan mezun olduktan sonra,
Hürriyet Haber Ajansında çalıştı sonra TRT’ye geçti. Diyarbakır
Radyosu ve Genel Müdürlük Müzik Dairesinde uzman olarak görev yaptı.
Bestelerinin büyük bir bölümü TRT Denetleme kurulundan geçen, “Ömür
boyu tatmadım”, “Bir mendil ki sallanır”, “Yüreğinin götürdüğü yere
git”, “Sevgi döktüm yollarına” gibi pek çok bestesi bulunan İsmet
Değer 2007 yılında TRT’den emekli oldu. Halen “ud dersleri” veriyor.
|
|
- GÜNÜN SÖZLERİ:
- Bazı bestekârlar, hatır için beste yapıyor, şiirdeki, duygu,
mana, anlam zenginliği aranmıyor. Bu anlayış ve besteler musikimize
zarar veriyor. Kaleme alınan şiirler, “bestelenecek” diye yazılmaz.
Bestekârlar uygun görürlerse bestelenir. “Söz yazarlığı” diye de bir
meslek yoktur, şairlik vardır. (Ortak görüş)
- 1- Bir ülkedeki kültürü ortadan kaldırsanız, fabrikalarının
sayısı o milleti ayakta tutamaz (Ali Naili Erdem),
- 2- Sanatın içine maddiyat girince, duygusall›ktan ayrılındı.
Radyo’daki sevgi ve saygı müessesesi hep işler (Ali Şenozan)
- 3- Kültürümüzün içinde önemli bir yeri olan musikimize hizmet,
herkesin görevi ve sorumluluğu olmalıdır. (Ahmet Sevgi)
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ADİL ŞİRİN’İN LAÇİN ŞİKESTESİ
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de
faaliyet gösteren, Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin genel
koordinatörlüğünde yayın yapan Vektor Neşirlerevi’nin birbiri ardına
gelen yayınlarından bir yenisi, Adil Şirin imzalı “Laçın Şikestesi”
adlı şiir kitabı.
Uzunca şiirli anlatımlar da dikkat çekiyor kitabın arkasında..
196 sayfayla günyüzü görmüş.
Redaktör ve önsözün müellifi: Prof.
Dr. Elçin İskenderzade, önsözünün bir yerinde:
-“Adil Şirinin bütün şiirleri her
yerde ve her zaman senet sınağından üzüağ çıkan ve ebedi olarak
üzüağ çıkacak şiirlerdir”” diyor.
Kitabın ilk şiiri “Bilirsen mi?” başlığıyla 5 nci sayfada
yeralıyor..
Bu şiirin ilk bölümü şöyle efendim:
Her şey arkada galdı,
Bilirsen mi, neler oldu?
Ayrılık illerinde,
Sana vaat ettiğim güzel rüyalar,
Ilgımlar gibi savrulur,
Ömrün semum yellerinde.
İlk anda, Azeri Türkçesiyle, Türkiye
Türkçesi arasında bazı farklılıklar olduğu görülüyor gibiysede, bu
farklılık önemli anlaşılmazlık tablosu ortaya koymuyor.
Adil Şirin şiirlerinin bazılarının başlıklarını koymamış.. Bir
yıldızla ayırımlaştırmış, belirginleştirmiş.
Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocaya
ithaf ettiği şiir 24 ncü sayfada karşımıza çıkıyor. Dört ayrı
dörtlükten meydana gelen “Özüm burada, deli gönlüm uzakta” başlığı
altındaki anlatımların ilk dörtlüğü;
Kaderim ne ise ona razıyım,
Tek sen ganad ver, gana razıyım,
Anamın alnında gara yazıyam
Özüm burada, deli gönlüm uzakta.
Şiirlerin tamamına yakını hece
vezniyle şekillendirilmiş, ortaya konulmuş. Görünen o ki Adil Şirin,
şiirlerinin konu seçiminde, işlenişinde, belirli bir süre
dinlendirdikten sonra, okuyucularının beğeni veya eleştirileriyle
takdir topluyor, alkışlanıyor. Sayfa 98’de yeralan “Yalnızlık” adlı
başlıklı şiiri vermek istediğimiz örneklerdendir efendim. Bir
dörtlüğü bu şiirin:
Bu hazin yaz gecesi,
Seni düşünmek ağır,
Rüyamda hatıramın,
Gözlerinden yaş akıyor.
Adil Şirin: 1955 yılında Laçın
Rayonunda dünyaya geldi. 1972 yılında şiirleri, denemeleri
yayınlanmaya başladı.
Respublikanın bir sıra gazete ve dergilerinde sorumluluk taşıyan
görevlerde bulundu.. Şahmar Ekberzade ve Nazım Hikmet adına
düzenlenen yarışmalarda dereceler alan Adil Şirin, Türk Dünyası
Araştırmaları Beynelhalk Elmler Akademiyasının Fahri Doktorudur.
“Kızıl Yıldız” ödülünün de sahiplerindendir.
GÜNÜN SÖZÜ:
Prof. Dr. Elçin İskenderzade, tez
tez konuğu olduğu Avrupa ve Dünya ülkelerinde, Azerbaycan kültürünü
değişik yönleriyle anlatmakta ve kültürel köprü olma başarısının
bayrağını yükseklerde dalgalandırmaktadır (İK).
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KADİR YAVUZ’UN İKİ KİTABI
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan,
yayınlanmış pek çok kitabı bulunan Kadir Yavuz’un iki kitabı,
şair-yazar Fatma Uçarlar’ın 10.01.2009 tarihinde Isparta’da
düzenlediği “imza günü” pardon imza şöleni vesilesiyle gittiğim
toplantı salonunda bana ulaştırılanlardı bunlar:
HARMAN
Kadir Yavuz’un denemelerinden oluşuyor. 300 sayfayla
Ocak 2008’de günyüzü görmüş. İlk sayfalarda birkaç şiir, şiirli
anlatım. Sonra denemeler bölümünün başlayışı. Bu şiirli bölüm
dediğimiz, Murat Yüksel’in manzum anlatımla, Kadir Yavuz’dan sözediş
bölümü olarak görmeli, böyle nakletmeliyiz.
Gazeteci, yazar ve şair olan Kadir Yavuz’un uzunca
bir sunuşu, bir kapak yazısı var ilk sayfalarda:
- “İnsan olduğumuzu unuttuk.
Dostlarımızı, akrabalarımızı unuttuk. Teknoloji bizleri metale
çevirdi” hemen üst satırlarda sözettiği, sunuş ve kapak yazısından
iki cümleydi bunlar.
- Toplum yapısı bizim ki kadar
değişken bir millet görülmemiştir(S.134),
- Akşam üzeriydi. İş yerinden
çıkmış, istasyon caddesinden aşağı doğru ufak ufak yürüyordum
(S.135)
Bu cümlelerden hareket ettiğimizde, Kadir Yavuz’un
denemelerinin toplumumuz içinden seçilen ve işlenilen konular
olduğunu ve anlatım biçiminin, yumuşak ve netlik içinde bulunduğunu
hemen anlarız.
KÖPRÜ
Kadir Yavuz’un bir başka deneme kitabı. 280 sayfalık
Köprü. İçindekiler bölümü, bölümleri sayfalara aktarılırken
başlıkların karşılarına bulundukları sayfa numaraları unutulmuş. Her
yayında ufak –Tefek hata ve eksiklerin olması doğaldır.
Sunuş yine, araştırmacı-yazar-şair Murat Yüksel’e ait. Aynı
yolla, aynı anlatımla. Yani manzum anlatımla demek istiyoruz
efendim. Kitabın adı olan ara başlık altından:
Kadir Yavuz “Köprü” dedi kitabı,
Düşünelim, ne demektir acaba?
Akıl ve kalp, fikir ve his köprüsü,
Gönül sofrasının çiçeği süsü.
Birbirimizi anlayabilsek, tüm
sorunlarımızın çözüleceği gerçeğinden hareket ederek ortaya koyduğu
denemelerinin özellik ve güzelliklerini bu kitapda rastlıyoruz Kadir
Yavuz’un..
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Kadir Yavuz: 1954 yılında Elazığ’da doğdu. Diyarbakır Eğitim
Enstitüsünden mezun olan Kadir Yavuz, Kars lisesinde edebiyat
öğretmenliği yaptı. 2002 yılına kadar 27 yıl Elazığ’da ticaretle
uğraştı. Final Dershanelerinde Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. Lise
yıllarında şiir ve yazıları yerel gazetelerde yayınlandı. Şu anda
Ispartada yaşayan Kadir Yavuz, bu ilimizde şiir ve yazı hayatına hız
verdi. Bu ilimizdeki gazetelerde değişik konulardaki yazılarıyla
dikkat çekti. Kadir Yavuz’un yayınlanmış pek çok kitabı bulunuyor.
HOCAM İSA KAYACAN’a
Yıllardır, gönlümüzde taht kuran
Yüreği ve kalemiyle önde duran,
Asırlar boyu tarihte kalacak olan,
Altın harflerle kalbimize yazılan,
İsa Kayacan’dır, İsa Kayacan.
Hacer GEZER (Alanya, Temmuz 2008)
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni
İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli
daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap
ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİR ÜMİD HARİBÜLBÜL
- Başlığımız bir kitab olarak bize ulaştı, karşımıza çıktı.
- Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de
faaliyet gösteren, son aylarda yayınladığı kitaplarla dikkat çeken
“Vektor” Neşirlerevi’nin bir yayını. Bu yayınevinin sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin şiirlerinin bir
araya getirildiği bir kitap bu efendim.
- Kitabın redaktörü ve önsözünün
müellefi: Prof. Dr. Nizami Caferov. Cildin ressamı: Dr.Zeynel Beksaç
(Kosova).
- Nizami Caferov, önsözünün bir
yerinde: “Elçinin istedadı halal istedaddır,
-
- Elçin’in sesi bağdan gelir” diyor.
- Bir Ümid Harıbülbül, adlı kitap:
-
- -Sevdalı beyaz dualar, Üreyimin
sevda türküleri, Ülkeler insanlar sevdalar, çerçevesiz resimler…
bölümlerinden meydana geliyor.
- Bölümlerin, daha doğrusu bölüm
yazılarının hemen arkasındaki sayfalarda, ressamların değişik
çalışmalarından örnekler verilmiş, yerleştirilmiş. Kitabın sonunda
da, çoğunluğu, daha doğrusu ağırlıklı bölümü Azerbaycan çıkışlı
olmak üzere bazı isim ve imzaların Elçin İskenderzade hakkında
ortaya koyduğu görüşlerden örnekler verilmiş, cümleler ve isimler
itibariyle.
- Şiirlerin yazılış tarihleri veya
yılları da alt kısımlardaki yerlerinden bizimle selamlaşmakta..
- Dokuzuncu sayfada ve kitabın ilk şiiri, daha doğrusu ilk bölümün
ilk şiiri: Beyaz meleğin gece duası, adıyla karşımıza çıkmakta. İlk
dörtlüğü bu şiirin:
-
- -Bilmiyorum sinemde ürekdi, nedi,
- Köksümde döyünen çiçekdi, nedi,
- Geceler yukuma haram gatıram,
- Geceler ruhumda bir behanedi.
-
- Elçin iskenderzade hakkında
yazılanlardan bazı cümleler nakletmek istiyorum:
- 1- Azerbaycan edebiyatının dünyada
tebliğ edilmesinde, Türk dilli halkların tanınmış yazıcılarının
eserlerinin ve özlerinin Azerbaycan okuyucularına tanıtılmasında
Elçin İskenderzade’nin misilsiz hizmetleri var (Anar),
- 2- Profesör Elçin İskenderzade’nin
Kırımtatar halkına ve şahsen bana gösterdiği büyük sevgi ve saygıyı
gördükten sonra, apardığımız mücadelenin ne kadar şerefli ve gerekli
olduğuna bir daha yürekten inandım (Mustafa Kırımoğlu)
- 3- Elçin İskenderzade, dünyanın
görünen ve görünmeyen tarafının şiirlerini yazıyor (Adil Mirseyid)
- 4- Elçin İskenderzade her şeyden
önce büyük bir Türkdür ve büyük bir Türk milliyetçisidir (Dr. Özgen
Keskin),
- 5- Şiirlerini zevkle okuduğum Elçin
İskenderzade, bana bizim milli edebiyat şairlerimizden Mehmet Emin
Yurdakul ile Faruk Nafız Çamlıbeli hatırlattı (Yavuz Bülent Bakiler)
- 6- Umarım ki, Türk Dünyasının Elçin
İskenderzade gibi, nadir istidatlar bizim başaramadıklarımızı, lakin
arzuladıklarımızı şerefle hayata geçirecekler (İhsan Doğramacı)
- 7- Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin
Türk medeniyeti ve edebiyatı için gördüğü işlerin kesinlikle
alternatifi yoktur (Prof. Dr. Levent Seçer)
-
- GÜNÜN HABERİ:
- 01 Kasım 2008 tarihinde hizmete
açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa
Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin
gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin
07’ye ulaştı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- RIZA BULUT DA ARAMIZDAN AYRILDI
-
- Yıllardır, vefatla aramızdan
ayrılanlarla, Azerilerin deyimiyle dünyalarını değiştirenlerle
ilgili haber, biyografi yazıyor, kitaplarımın sayfalarında yer
almalarını sağlarken, üzülüyor, üzülüyorum.
-
- RIZA BULUT
- Burdur gazetesinin köşe
yazarlarındandı Rıza Bulut. Kendine özgü yazışı, anlatımı,
yorumlayışı bir farklılık getiriyordu. Yazıları dikkatimi çeker,
satır satır okurdum. Bu noktadan hareketle, yazılarının
değerlendirildiği, kaleminin yorumlandığı “Burdur’dan Rıza Buulut
Yazıları” başlığıyla yazdığım yazı,Ankara gazetelerinden Belde’nin
28.11.2008 tarihli sayısında yayınlanmış, sonra Burdur ve Anadolu
gazetelerindeki köşelerimde yeralmıştı.
- Rıza Bulut bir gün telefonla arayarak, yazdığım yazıdan dolayı
memnun olduğunu, sevindiğini, “bu iltifatlara layık değilim hocam.
Ama siz yazmışsanız, bunun mutlaka bir değeri ve anlamı vardır.
Burdur’a gelince uzun uzun görüşmek isterim” demişti.
Kararlaştırmıştık, Burdur’a gidişimde mutlaka görüşecek, hasret
giderecektik. Ama nasip değilmiş.
- 2008 sonunda, Rahmi Ermiş aradı,
Rıza beyin vefat ettiği haberini verdi. Arkasından Adnan
Taraşlı’yla, akabinde de M. Ercan Taraşlı’yla görüşmemiz oldu.
Rıza Bulut, kalp krizi sonucu vefat etmiş, aramızdan ayrılmıştı.
- Rıza Bulut: 1954 yılında Burdur’un Kozluca beldesinde doğdu.
Gönen İlk öğretmen okulundan mezun olduktan sonra, değişik
okullarda çalıştı. Eğitim-İş Sendikası kurucuları arasında yer
aldı.
- Emeklilikten sonra, “Bulut
Kitabevi”ni kurdu ve işletimini sağladı. Burkent-Burkoop
yöneticileri arasında yeralan, DSP’den milletvekili adayı olan
Rıza Bulut üç yıl süreyle Burdur Gazetesinde eğitici ve mizahi
ağırlıklı yazılarıyla dikkat çekti.
- Kalp krizi rahatsızlığı nedeniyle, Isparta SD-Ü. Tıp Fakültesi
Hastanesinde yoğun bakım ünitesinde tedavi görürken, 30.12.2008
tarihinde öğle saatlerinde vefat etti. 31.12.2008 tarihinde
Kozluca’da toprağa verildi.
- 1- Rıza Bulut’un yazılarını
ilgiyle izliyor, yararlanarak okuyordum (İbrahim Özçimen, Vali)
- 2- Rıza Bulut’u öğretmenlik
yıllarında tanımıştık. O’nu en çok köşe yazarlığında tanıdık. (M.
Ercan Taraşlı)
- 3- Rıza Bulut yazılarında yaptığı
eleştirilerle, kimseyi incitmeden, akılda kalacak öneriler ve
görüşler ortaya koyuyordu. (Adnan Taraşlı)
- 4- Rıza Bulut, birkaç yıldan beri,
gazetemizde yazdığı yazılarla bir ilk’I başarıp, yaygın basındaki
az sayıdaki yazar gibi, köşesi merakla beklenir, okunur hale
gelmişti. (Hasan Türkel)
- 5- Rıza Bulut, yüz yüze görüşmeden
tanıdığım Burdurlulardandı. Yazıları stil bakımından ilgimi
çekerdi, O’nun aramızdan ayrılışı gözlerimizi bulutlandırdı.
(Orhan Erenalp)
- 6- Gazeteyi hazırlarken, kontrol
ederken sıra Rıza hocamızın yazısına geldiğinde pür dikkat okuyor,
hemen her seferinde gülümsüyorduk. (Hacer Zeren)
-
- GÜNÜN HABERİ:
- Merkezi Ankara’da bulunan, Burdur İli ve
İlçelerini Tanıtma, Kalkınmadırma ve Yardımlaşma Derneği’nin
04.01.2009 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda, Başkanlığa
Ahmet Şakar seçildi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İMZA GÜNÜNDEN ŞİİR ŞÖLENİNE
Hani bazen yola çıkarsınız. Şu
sokaktan yürüyeyim, bu sokaktan çıkayım gibi bir düşünceniz, plan
programınız olur ya.
Belirli bir yürüyüşten sonra,
farkına varmadan, varamadan sokaktan çıkar, caddeye, bulvara doğru
adım atarsınız, cadde ve bulvarda yürümeye başlarsınız ya.
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan,
yazıp-yayınlayan şair ve yazar Fatma Uçarlar, 2008 yılında
yayınlandığı, basımında Eğirdir Belediye Başkanı Ömer Şengöl ve
Burdur Borsası Başkanı Baki Varol’un desteklediği “İçimde Söz
Dinlemez Deli Var” ve “Şöyle Giriversen Kapımdan” adlı şiir ve
deneme kitapları için 10 Ocak 2009 tarihinde Isparta’da “İmza
günü” düzenledi.
Bu imza günü için önce “Sıradan
bir imza günü olsa gerek” diye düşündüm. çünkü bazı kitabevleri
veya şair-yazarlar imza günleri düzenliyorlar, kendi yakın
çevrelerindeki insanlardan başka katılım olmuyor. Sözde imza
günleri, başladığı gibi bitiyor.
İMZA GÜNÜNDEN ŞİİR ŞÖLENİNE
Fatma Uçarlar’ın imza günü,
katılımın fazlalığı ve sunuluş biçimi itibariyle, şiir şölenine
dönüştü. Programın Kamu-Sen Isparta Şube Başkanı Bülent Özkan ve
eşi Serpil hanım tarafından desteklenmesi, katkıda bulunulması,
yer değiştirişin önde gelen etkenlerinden sayılıyordu.
Fatma Uçarlar’ın sunduğu, yer yer kendi
şiirlerinden, üzüntü-kırgınlık, sevinç, mutluluk konulu şiirlerini
seslendirişi, 150 dolayındaki katılımcının sessizce dinleyişleri,
alkışlarının sıklıkla tekrarlanışı Fatma Uçarlar imza gününün şiir
şölenine dönüştürüldüğünü, daha doğrusu kendiliğinden böyle bir
dönüşümün gerçekleştiğini ortaya koyması bakımından önem
taşıyordu.
Fatma Uçarlar’ın son iki kitabı
yanında, 2004 yılında yayınladığı ve ilk şiir kitabı olması
bakımından önem taşıyan “Sevdim Yetmez mi” de imzaladığı öteki iki
kitabı arasında yeralıyordu.
Bir kültür programı olan pek çok
çiçeğin geldiği Fatma Uçarlar imza gününden şölene dönüşen
programa, göreve başlayışının ilk günleri olması nedeniyle
katılamayan Isparta valisi Ali Haydar Öner başta olmak üzere,
değişik isim ve imzanın telgrafları, kutlamaları yanında,
Burdur’dan gelen işadamı ve medya kuruluşlarının sahibi Mehmet
Cadıl yanında Müzeyyen Düdük, Sabahat Gümüş, Durmuş Öcal, Osman
Tekerci, Mehmet Şimşek, Gültekin Artukoğlu gibi isimler ve
Ankara’dan İsa Kayacan, Simav’dan Osman Karaaslan ve eşi,
Afyonkarahisar Başmakçı’dan Hüsamettin Tat ve oğlu ilk sırada
kaydedilmesi gereken isimler arasında yeralıyorlardı.
Ayrıca, Burdur’dan Fatma
Uçarlar’ın mesai arkadaşlarından Hanım Akçay diğer arkadaş ve
dostları dikkat çekiyordu.
Isparta’dan, Göller Bölgesi Şair
ve Yazarlar Derneği Başkanı Melahat Ecevit başta olmak üzere,
Fatma hanımın kardeşi Recep Uçarlar, yengesi Mine Uçarlar, sevinç
ve mutluluk içinde görünüyorlardı. Gelin Sanem, oğulları
Emrah-Emre telefonlarla annelerinin mutluluğunu paylaşıyorlardı.
Şiir şöleni haline gelen Fatma
Uçarlar imza günündeki konuşmacılar; İsa Kayacan, Osman Karaarslan,
Mehmet Cadıl, Sabahat Gümüş, Abbas Şenel, Osman Tekerci ve Kadir
Yavuz’du.
Fatma Uçarlar’ın kişisel
yapısından kaynaklanan ciddi çalışmalarının sonunda ortaya böyle
kalıcı eserlerinin çıktığı görülürken, sosyal aktivitelerindeki
başarıları da eklenince sanat ve edebiyat dünyamızdaki yürüyüşünde
önemli ve anlamlı mesafelerin alıcısı bir Fatma Uçarlar’ın ortaya
çıktığı anlatıldı. Eğirdir Kaymakamı Halil Serdar Cevheroğlu’nun
da katıldığı Isparta yerel ve yaygın basın temsilcileriyle
Kanal-32 TV muhabirlerinin Fatma Uçarlar etkinliğine gösterdikleri
ilgi dikkatlerden kaçmıyordu. Söz konusu TV’nin akşam ana
haberlerinin içinde bu etkinliğin görüntü ve haber olarak
verilişi, teşhis ve tespitlerimizin doğruluğunu gösteriyordu.
Fatma Uçarlar ‘ın “Fatma’ya Geldim” ve “Mutluluk Saati” adlı,
başlıklı şiirlerinden birer dörtlük:
1- Şaşırma görünce karşında
beni/Elimde değil ki, özledim seni/İzin ver gireyim, döndürme
geri/Bu gece dizinde yatmaya geldim.
2- Çağlayıp akarken, duygular
sele/Sözüm geçmez oldu, şu esen yele/Muhtaçken yaramı saracak
ele/Düşünmedi bir an, kolumu kırdı.
GÜNÜN SÖZÜ: Sanat ve edebiyatın
ciddiye alınması, kalıcı sonuçlar ortaya koyar (Fatma Uçarlar)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DİNLENDİRİLMİŞ ŞİİRLER
- Bir şair, yazar, araştırmacı. Yeni
bir edebiyat akımının öncüsü Mustafa Ceylan’ın bendenize ithaf
ettiği “Köye Özlem” adlı, başlıklı bir şiiri var, dinlendirilmiş
şiirler arasında gördüğüm. Buyrun şiir aşağıda, birlikte okuyalım:
-
- KÖYE ÖZLEM - İSA KAYACAN’A (Mustafa Ceylan-1986)
-
- Moraran dağların esmer çocuğu,
- Yalın ayak gezen tarlada benim.
- Unutmamış, gerçek dostların çoğu,
- Tutuşur gözlerim sılada benim.
-
- Bağ bozum vaktini geçti sanmışım,
- Üzümleri salkım salkım anmışım
- Özlemiyle ateş olup yanmışım,
- Ayaklarım tozlu yollarda benim.
-
- Çapaya giderdim “imece” tutup,
- Ekin yığınında kendim unutup,
- Askere gidince yazdığım mektup
- Okunur dayıda, halada benim.
-
- Bilirim kağnılar dilsiz yatıyor,
- Çekirge bozkırda kaşın çatıyor.
- Ramazan akşamı güm güm atıyor,
- Yüreğim Ezan’da-Sala’da benim.
-
- Çeşmelerde testi testi sularım,
- Yayla akşamında tüm uykularım,
- Yetimler ağlasa bende ağlarım,
- Yamalı giyside, yoksulda benim.
-
- Sizin olsun beton yığını “şeğer”
- Geçmişi yaşamak mümkünse eğer,
- Büyülü gözlerim, alnımdaki ter
- Duruyor, kilimde-palada benim.
-
- Bu Mustafa Ceylan şiirinden sonra,
yayınladığı şiir ve deneme kitaplarıyla dikkat çeken, Fatma
Uçarlar’ın 1998 yılında yazdığı “Anneme” adlı şiirine kulak
verelim. Buyurun:
-
- ANNEME (Fatma Uçarlar-1998)
-
- Gecenin bir vakti uyandığımda,
- Seccadenin üstü boş artık,
- Hafif ışık sızan odada,
- Yasin, Tebareke okuyan yok artık…
-
- Evimin kapısını açtığımda,
- Tüm odalarım boş artık.
- Her gün evimden çıkarken,
- Dualarla uğurlayan yok artık.
www.isakayacan.blogspot.com
Tlf: 0312.355 13 76
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ERŞAT HÜRMÜZLÜ
- İnsanlar doğup büyüdüğü yöreye
hizmetle işe başladıkları takdirde, yararlılık ve aranılırlık
oranı artıyor.
- Bunların, önde geleni Kerkük’lü
Esat Hürmüzlü’dür.
- Irak Türkmenlerinin tanınan, aydın
şahsiyetlerinden biri olan Erşat Hürmüzlü; 1943 yılında Kerkük’te
doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kerkük’te tamamladı. 1959 yılında
Bağdat Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 1963 yılında Hukuk
Fakültesinden mezun olduktan sonra sigortacılık alanında çalışmaya
başladı.
- İsinin büyük bölümünü yurt dışında
yaparak, bağlı bulunduğu sigorta şirketinin Kerkük şubesine müdür
olarak atandı. 1980 yılında bazı nedenlerden dolayı Irak dışına
çıkarak, Türkiye ve Suudi Arabistan’da hayatını sürdürdü.
- Arap Dünyasında Irak Türkmenlerinin kültür temsilcisi olarak
tanınan Hürmüzlü’nün, edebiyatla ilgisi çok genç yaslarda başladı.
Bağdat’ta henüz üniversite öğrencisi iken Bağdat Radyosu’nda
açılan Türkmence Bölümünde basarıyla hazırlayıp sunduğu “Radyo
Dergisi” adlı programı yıllarca edebiyat meraklıları tarafından
ilgiyle dinlendi.
- Şiirlerinde sade bir dil kullanan
Erşat Hürmüzlü, hece vezni ile serbest biçimi de denedi. Şiiri
amaç değil araç olarak ele alan Hürmüzlü, asıl edebi başarısını
yazılarında gösterdi. Özellikle fikir alanında yazdığı denemeler,
bir dönem Kardaslık Dergisi’nin sayfalarında birçok okuyucu
tarafından merakla izlendi.
- Bir kısmı takma adlarla yazdığı bu
makale ve denemeleri ile hem edebi hem de düşünce yönünden yeni
yetişen gençlik kuşağını geniş ölçüde etkilediği gözlendi.
Kardaşlık ile Türk Kültürü Dergilerinde yayımlanmış şiir ve çok
sayıda inceleme ve deneme yazılarının kitaplaştırılması
çalışmalarını sürdüren Erşat Hürmüzlü Irak Türkmenlerinin kültür
evi olan Kerkük Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Anılan
vakıf tarafından yayınlanan Arapça, Türkçe ve İngilizce, üç ayda
yayınlanan Kardaşlık Dergisi’nin yazı kurulu üyesi olan, 2008
yılında T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ortadoğu Danışmanı
olarak çalışmaya başlayan Erşat Hürmüzlü’nün;
- 1. El-Türkman Fil-Irak (Bağdat
1971, Arapça)
- 2. Irak Türkmenleri (İstanbul,
1991, 2. Baskı-Ankara, 1994)
- 3. Türkmen ve Irak (İstanbul,
2003-Arapça) adlı kitapları yayınlandı.
- ÇALIŞMALARLA
- Ortaya konulan çalışmalar, hangi
ortamda olursa olsun, mutlaka ses getiriyor, ilgi görüyor. Erşat
Hürmüzlü örneğimiz söylemek istediklerimizle iç içe bir görüntü
ortaya koymaktadır.
- Irak Türkmenlerinin, Kerkük’te
yaşayan kardeşlerimizin sorunlarıyla ilgilenmek, çözüm yolları
arayıp bulmak, Ersat Hürmüzlülerin başarı bayrakları olarak
dalgalanmaktadır.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİR GARİP ÖZÜR YOLCUSU
- Niyetlenir, peynirinizi,
zeytininizi, çıkınınızı doldurur, yerleştirir yola çıkarsınız.
Hedefiniz bellidir. Kimliğinizdeki adınız yanında, yolculuğunuzun
ismiyle karışan, karıştırılan isminiz vardır.
- Ticaret yolcusu, kültür yolcusu,
ekonomi yolcusu vd. Siz bunlardan hiçbirinin içinde yeralmıyorda
“Özür yolcusu”ysanız, duygularınızı açıklamak zorundasınız
demektir. Ve açıklarsınız:
-
- ÖZÜR YOLCUSU
- Anlattıklarınız, duygularınızın derinliğinden
gelenlerdir. Samimi ve teslimiyet içindekilerdir bunlar. Önce
kendi kendinize bir durum değerlendirmesi, vicdan muhasebesi içine
girersiniz. Başlayışınız:
-
- - Kurulan “Vicdan mahkemesi”nde,
- Duruşmalar, aylarca sürdü.
- Hakim “Özür dileme” cezası verdi,
- Karar Yargıtayca onandı.
-
- Bu girişten sonra, hangi ulaşım
aracının yolcusu olduğunuz, yolcusu olunduğu anlatılır. Biraz
uzuncadır:
-
- - Kağnılarda, arabalarda, kervanlarda,
- Otobüslerde, kamyonlarda, minibüslerde,
- Trenlerde, gemilerde, uçaklarda,
- 3-G’yi arayan,
- Bir garip özür yolcusuyum...
- “Gidiyorum, gündüz-gece”...
-
- Anlatımların ardından hemen ilave
edilir. Hatta adres gösterilir açıktan açığa.
-
- “Aramızdan Ayrılanlar”
- (Mayıs 2007, sayfa:124)
- “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”
- (Temmuz 2008, sayfa:156)
-
- Burdan yola çıkan, “Özür
yolcusu”nun girişi daha bitmemiştir. Yoluna devam eder. Kendi
kendine söylenip durur:
-
- Bazı; yazı, şiir, günün sözleri ve
- Özlü sözler için;
- “Özür dilemenin, dileyebilmenin,
- İnsani bir olgu,
- Ve erdemlilik olduğu”
- Gerçeğinden hareketle,
- Çıktığım yolculukta,
- Hangi yönden, hangi yoldan,
- Hareket edersem edeyim,
- Nereye gidersem gideyim,
- Kim adres,
- Sorarsam sorayım,
- Kimden bilgi, alırsam alayım,
- Bütün yollar sana çıkıyor...
-
- “Özür yolcusu”nun hedefi belli,
varacağı yer belli. Söylemek istediklerinin sonunda şöyle
söyleniyor, sesleniyor:
-
- Her adımım, her bakışım,
- Her nefes alışım,
- Senin adresini gösteriyor,
- Senin kapı numaranı gösteriyor,
- Seninle, karşılaşmalı, konuşmalıyım,
- Seninle; anlaşmalı, barışmalıyım.
- Çünkü sen;
- Gerçekten; varlığıyla övündüğüm,
- Yokluğuyla dövündüğüm (sün).
- Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla,
- Sana söylediklerimin, yazdıklarımın,
- Hepsi, tamamı yalan.
- Sensiz yapamadığımdır,
- Seni sevdiğim, özlediğimdir,
- Gerçek ve doğru olan…
-
- (Ankara 27.12.2008)
-
- DÜZELTME: Artık eskisi gibi
kızmayacağım, kırılmayacağım/ Yanlışlarımı tekrarlamayacağım. Var
olan yanlışlarım için, düzeltme çabası ve yoğunluğu içinde
olacağım.
-
- DUYURU-HABER:
- Gazeteci-Yazar İsa Kayacan, kendisine atfen yazılan-ithaf
edilen şiirleri "Benim İçin Yazılan Şiirler" adıyla
kitaplaştırıyor.
- Bazı şairlerin, İsa Kayacan için yazdıkları şiirlerini yeni
yayınlayacakları kitaplarında yer vermek için beklettiklerini
ifade etmelerinden sonra Kayacan:
- -"Şair dostlarım benim için yazdıkları şiirlerini ellerinde
tutmasınlar. P.K. 15 A.Ayrancı-Ankara adresime göndersinler ki,
konuyla ilgili yayınlayacağım kitapta yer almaları mümkün olsun.
Bu vesileyle teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum."
dedi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BURDUR TSO’NUN FAALİYETLERİ-HEDEFLERİ
- Kısa adı Burdur TSO olan, Burdur Ticaret ve Sanayi
Odası’nca, birbiri ardına yayınlanan kitap, dergi ve bültenlerin
getirdikleri dikkat çekiyor. Bunlardan bir yenisi:
- -2005-2008
Faaliyetlerimiz-Hedeflerimiz, adının taşıyıcısı. 206 büyük
sayfayla şekillenmiş.
- Kitap serisinin 2 ncisi olan
“2005-2008 Faaliyetlerimiz-Hedeflerimiz”, Budur Ticaret ve Sanayi
Odası (Burdur TSO) Meclis Başkanı Feyzi Oktay ve Yönetim Kurulu
Başkanı Yusuf Keyik imzalarını taşıyor.
- Kitap, TSO’nun Basın Danışmanı
Ahmet Can tarafından yazılmış, hazırlanmış.
- Girişin bir yerinde; “28 kişiden oluşan yönetim, fedakârlık
sınırlarını zorlayarak özverili çalışmalar yapmıştır. Yaklaşık
dört yıllık çalışmalarımızın örnek bir dönem olması nedeniyle,
Odamız ve ilimiz tarihine de kaynak teşkil edecek bu kesitin
kronolojik faaliyet raporu niteliğinde kitaplaştırılmasının
yararlı olacağını düşündük” deniyor.
- Burdur TSO’da üst düzeyde görev
alanlarda, TSO bünyesinde görev yapanlar, fotoğraflarıyla
biyografileriyle zenginleştirilen bir görüntü tablosu ortaya
koymuştur.
- Sonraki sayfalara baktığımızda; Burdur TSO’nun kalite
politikasında, sürekli gelişen kütüphaneden, alınan ödüllerden
(görüntü olarak) TSO Meclisinden, Meclis çalışmalarından, grup
çalışmalarından, bölgesel kuruluş BAGEV çalışmalarından
sözediliyor, bu çalışmalardan örnekler veriliyor.
- Ve bir başlık. Sayfa: 49, “Asırlık
oda arşivini yeniledik”. Temmuz 2008 tarihli. Buranın girişi:
- - “Burdur Ticaret ve Sanayi
Odasının çürümeye yüz tutmuş, asırlık dosyalarını elden geçirerek,
arşivini yeniledik.
- Kuruluşu Cumhuriyet’ten önceye
dayanan Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nın 1900’lerden kalan ve
adeta çürümeye yüz tutan arşivleri, Oda Başkanı Yusuf Keyik’in
talimatıyla tek tek elden geçirildi. Yaklaşık 3 ay süren arşiv
çalışmalarında, odanın bodrum katındaki arşiv odasında bulunan 5
bine yakın dosya tek tek, elden geçirildi. Üye dosyaları
içerisinde Ticaret Sicilleri gazeteleri, sicil evrakları, defter
ve tasdik belgeleri bulunuyor” şeklinde noktalanıyor efendim.
- Bence, çalışmaların en önemle
bölümü veya bölümlerinden biri olarak görülebilir bu düzenleme.
- Düzenlenen, eğitim, konferans,
panel şeklindeki toplantılar, yurtiçi mesleki inceleme gezileri,
merkez ve ilçelere yapılan mesleki ziyaretler, Isparta ile ortak
işbirliği çalışmaları, vergi ödül törenleri teker teker sayfalara
aktarılmış, fotoğraflarla zenginleştirilmiş.
- Sayfa 124’deki başlık: “Burdur’a
yapılacak her türlü yatırım çalışmalarına rehberlik ettik, etmeye
de devam ediyoruz”.
- Bu arada, Burdur Ticaret ve Sanayi
Odası’nın basın-yayın faaliyetleri de oldukça dikkat ceken
boyutlara ulaştığı görülüyor.
- Ekonomik gündemle yola çıkılan
çalışmalar yanında, sosyal gündemlere de duyarlılık gösterilmiş.
- Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AİLE SAADETİ
- Ziya Çağlar… Yıllar evvel, İş ve
İşçi Bulma Kurumunda birlikte çalıştığımız sonraki yıllarda, İş ve
İşçi Bulma Kurumu’ndan ayrılıp, 1970’li yılların başında Bağ-Kur’un
oluşumu sırasında bu kuruluşa geçen, burada önemli görevlerde
bulunan, en son Genel Müdür Yardımcısı olarak emekli olan bir
arkadaşımız… Araştırmacı, yazar.
- Yıllardır, birbirimizi kaybetmedik..
Hep aradık, sorduk… Yenilerde bir kitabı geldi. Adı: Aile Saadeti.
- Ankara’da (a) yayınları arasında 268
sayfayla günyüzü görmüş, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
- Kitap üç bölümde şekillenmiş. İlk
bölüm, aile, kavramı, Türkiye’de aile yapısı, aile kurumunun
oluşması, evlilik gibi başlıklar altında verilenlerle başlıyor.
Evlilik iki bölümde, iki ayrı noktada inceleniyor. Birincisi, görücü
usulüyle…
- İkincisi, anlaşarak (flört usulü) yapılan, gerçekleştirilen
evlilik olarak görülüyor, inceleniyor. Sonra, karıkoca münasebetleri
başlığı altında incelenenler, ortaya konulanların ilk sırada yer
alanı: Aile sorumluluğu, eşlerin konumu, başlıkları altında
inceleniyor. Burada yer alanların bazıları (başlıklar olarak):
- - Sadakat, vefa, tevazu, kibir ve
gurur, kendini tanıma, kültürel uyum, önemli konularda fikir
birliği, açıklık, şiddetten kaçınma, istişare, paylaşma dostluk,
nefse hâkimiyet, çevresel olumsuzluklara kapılmamak vd.
- Sonraki sayfalarda, ana ve
baba-evlat münasebetleri, ailede gelin ve damadın yeri, kardeşler
arası münasebetler, eski toplumların sosyal ve din ekseninde aile
kurumuna ve kadına bakış açıları, İslam dininde aile hayatına
yönelik insani, sosyal-hukuki hükümler ve uygulamalar..
- Birinci bölümün (Aile) başlığının
altındaki cümleye bakalım:
- - Kapıyı çaldığınızda sizi
karşılayacak ve duygularınızı paylaşacak bir aileniz varsa, tıpkı
üzüntünüzü bölüşüp hafiflettikleri gibi, mutluluğunuzun katlanarak
çoğalmasını da sağlar ev halkı.
- Şimdi bu cümlenin üzerine, daha
doğrusu karşısına çıkıp, “bu görüşler yanlıştır” diyebilecek bir
babayiğit var mı?. Bence yoktur, olamaz.
- Aile ve aile kavramıyla ilgili görüşlerini ortaya
koyarken Ziya Çağlar, bu bölümün bir yerinde; “Aslında sadece
insanoğlu değil, yeryüzünde var olan bütün canlılar aile
toplulukları halinde yaşar. Mesela, aralarında az çok benzerlikler
bulunan bitki ve hayvanlar aleminin bir araya getirdikleri
topluluklardan her biri, ayrı ayrı bir aileyi oluşturur” diyor…
- Sıklıkla bazı (hasta) insanlarda görülen kibir ve
gurur hakkında neler söylüyor Ziya Çağlar, bakalım. Sayfa 39;
-
-Kibir ve gurur insanın kendisini beğenmesi, büyük ve üstün görmesi,
başkalarına yukarıdan bakması huyudur, hastalığıdır. Tevazunun
zıddıdır. Nefsin kişi üzerine kurduğu hâkimiyettir.
- İnsan büyüklüğü tasladığı oranda küçülür, başkaları tarafından
sevilmez. Zamanla toplum tarafından da dışlanır ve yalnızlaşır.
Kibir ve gurur sevimsiz ve hoş olmayan huylardandır. Bu tip
insanlar, evlerinde de üstünlük kompleksine kapılabilirler. Kendini
beğenmiş, gururlu ve kibirli insanların evlilik hayatlarında mutlu
olmaları çok güçtür.
- Ziya Çağlar: 1932 yılında Boyabat’ın boyalı köyünde
doğdu. 1953 yılında çalışmaya başladı. Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, Türkiye Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürlüğüyle, İş
ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünde değişik kademelerde
çalıştıktan sonra, Bağ-Kur Genel Müdürlüğüne geçti. Burada Daire
Başkanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. Buradan emekli oldu.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İSTATİSTİKİ
ANLATIMLA:
- Hasan Hüseyin ve Güldali’nin
çocukları olarak, 20 Eylül 1943 tarihinde Burdur'un Tefenni
ilçesi'ne bağlı Ece Köyü'nde doğdu. Lisans Eğitimini AÜ. — AÖF.
Halkla İlişkiler Bölümünde tamamladı. İlk şiiri Nisan 1956’da, ilk
yazısı 24 Ocak 1961’ de yayınlandı. Tercüman, Son Havadis, Ortadoğu,
Hergün, Belde, Anayurt Gazeteleri başta olmak üzere, Ana, Bakış,
Çağrı, Gülpınar, Ece, Kemalist Ülkü, Size gibi dergilerde yazdı.
Edebiyatın değişik dallarında 125 ayrı kitap “Ece” adlı aylık bir
dergi yayınladı. “Kendi istatistiğini tutan adam” olarak bilinen İsa
Kayacan’ın 31.12.2008 tarihi itibariyle 40 bin 350 makalesi, bugün
kapananlar dahil 3 bin 450 ayrı gazete ve dergide yer aldı.
- Yine 31.12.2008 tarihi itibariyle
onlarca rekorun sahibi olan, Azerbaycan için bin 520, Irak’taki
Türkmenler için 805 makalesi yayınlanan İsa Kayacan, değişik
kuruluşlara 28 bin 895 kitap ve dergi bağışında bulundu. 7 bin 635
kitap ve dergiyle doğum yeri olan Ece Köyündeki “İsa Kayacan
Kütüphanesi”nin açılısını gerçekleştirdi.
- Ayrıca, yazılarında 62 bin 750 kez
Burdur’dan ve Burdurludan söz ederken Türkiye genelinde 2 bin 750
sairin 11 bin 420 şiirine gazetelerdeki köşe ve sütunlarında yer
verdi.
- Burdur’da adının bir eğitim kurumuna verilmesi ve heykelinin
dikilmesi için Valilik ve Belediye Başkanlığına onlarca imzayla
tekliflerde bulunulan, kendisine posta aracılığıyla gelen
gönderilerin sayısı: 34 bin 225’e, kendisinin posta ile
gönderdiklerinin sayısı 45 bin 720’ye ulaşması nedeniyle, PTT Genel
Müdürlüğünce “İsa Kayacan Özel Pulu” basılması talep edildi.
- İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel
Müdürlüğü, Orman ve Sanayi-Ticaret Bakanlıkları, Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT ve Başbakanlıkta görev yapan İsa
Kayacan, 11 ayrı Bakanın “Basın Danışmanı” olarak çalıştı.
“Bakanlıklar arası en çalışkan ve başarılı Basın Danışmanı” seçildi.
“Basında 25 yılın şeref ödülü” basta olmak üzere, onlarca ödülle 209
plaket aldı. Defalarca yılın yazarı, yılın edebiyatçısı, yılın şairi
ve yılın editörü seçildi.
- Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de
bulunan Üniversitelerce iki ayrı “Fahri Doktora”, bir “Fahri
Profesörlük” pâyesi alan ve “Guinnes Rekorlar Kitabı” na başvuru
çalışmalarını sürdüren Kayacan’ın; Burdur merkez ve Tefenni
ilçesinde Belediye Meclislerinin kararlarıyla adı; Burdur’da bir
caddeye, Tefenni’de ve Ece Köyünde birer sokağa verildi. Burdur’da
İl Halk Kütüphanesinde bir salona “İsa Kayacan Okuma Salonu” levhası
asıldı.
- 2006 yılında Ankara ve Burdur’da
“Türk Kültür ve Basın-Yayınına 50. Hizmet Yılı” kutlanan, adına iki
belgesel hazırlanan, sürekli basın kartı (Eski adı Basın Şeref
Kartı) sahibi olan, yüzlerce gazetenin “yazar” ve “Başyazar”
kadrosunda yer alan İsa Kayacan için; “Bir gün O’nu tam
anlatabilecek bir sözcük veya bir terim bulunursa, o sözcük veya
terim asrın icadı olabilir.” denildi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BAYRAĞIM
- Bayrağımızla ilgili duygular,
şiirler, ortaya konulanlar. Rahmetli Arif Nihat Asya hocanın
dillerden düşmeyen“Bayrak” şiiri. Bu şiirin yazılışının öyküsünü
kendisinden dinleme şansını yakalayanlardan birisi olarak, göklerde
bayrak bayrak dalgalanmaların onur ve gururuyla yaşamalıyız, diye
söze başlamak istiyorum:
- Arif Nihat hocanın bilinen
alkışlanan, aranan şiirinin girişi:
- Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü…
- Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
- Işık ışık, dalga dalga bayrağım.
- Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
- Ve bu şiirin sonundaki duygular,
anlatılmak istenilenler, anlatılanlar verilmek istenilen,
verilenler:
- Tarihim, şerefim, şiirim, her yeşim;
- Yer yüzünde yer beğen,
- Nereye dikilmek istersen,
- Söyle, seni oraya dikeyim!..
- Ve Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun iki
“Bayrağım” adlı şiiri. Bunların mısraları arasındaki gezintimiz:
-
- BAYRAĞIM
- Güzide Gülpınar Taranoğlu aynı adla
iki şiir yazmış. Daha doğrusu tespitlerimiz böyle. Birinde,
“Varlığım, ölüm-kalım anlamım/damarlarımdan akıttığım kanım/Yediden
yetmişe milli heyecanım” diye başlayan şiir.
- Bir başkasında, bayrak duyguları
yine yoğun, doruklarda Güzide Taranoğlu’nun. Bu şiirin iki dörtlüğü.
-
- Al bayrağım kanım benim,
- Varlığınla övünenim,
- Dünya durdukça güvenim,
- Pay alırım bu onurdan.
-
- Ay-yıldızla gökte esen,
- Ülkelerde en hoş desen,
- Yurdumuza sembolsün sen,
- Pay alırım, bu onurdan..
- Ve son şiirimiz Fatma Uçarlar’a ait
yine “Bayrağım” adıyla, Dört dörtlükten meydana gelen Bayrağım’dan:
-
- BAYRAĞIM
- Fatma Uçarlar, bayrak duygularını
temelden kucaklayarak yola çıkıyor. İçten ve samimi duygularıyla
“Ağlamayı bilmeyen bu gözlerim/söz dinlemez bayrak adı geçince/Türkü
olur, destan olur sözlerim/Semalarda al bayrağım esince” diye söze
başlıyor ve iki dörtlüğünde şöyle haykırıyor:
-
- Asırlarca kıtaları dolaştın
- Türk neferin yanındaydın, yoldaştın,
- Özgürlüğün yolunu da sen açtın,
- Kalleş düşman yolumuzu kesince.
-
- Huzurludur senin gölgende yatan,
- Dalgalandığın yerlerdir bu vatan,
- Şaşırıp da seni yerlere atan,
- Korksun Türk’ten, uzaklaşsın sessizce.
-
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DİLENDİRİLMİŞ
ŞİİRLER 1
- Şiirlerimizin geleceğiyle ilgili endişelerimizi her fırsatta
ortaya koyarken, şiirleriyle beğenilenler, beğenilen şiirleriyle
hatırlananlar azda olsa vardır. Bunlardan biri, önde geleni 09 Mayıs
2005 tarihinde kaybettiğimiz, şiirimizin beş yıldızlı çınarı Ahmet
Tufan Şentürk’tür. O’nun 1944 yılında yazdığı şiirlerinden birini
aşağıya almak istiyorum efendim:
-
- YOLLARIM GURBETTEN GURBETE BENİM
- (Ahmet Tufan Şentürk)
-
- Yıllar gelip geçti bak bir gün gibi
- Her şey hatırımda sanki dün gibi
- Ucu bulunmayan kör düğüm gibi
- Yollarım gurbetten, gurbete benim…
-
- Kış gelir kapanır yaylalar, beller
- Keser yollarımı bulanık seller
- Baharla sılaya dönerken eller
- Yollarım gurbetten, gurbete benim.
-
- Nerde güzel yurdum, şimdi ben nerde
- Gözlerimde hayal hep perde perde
- Gelen gelir dostlar giden gider de
- Yollarım gurbetten, gurbete benim
-
- Beddua etmişler, gülme demişler
- Sürün dizin dizin, ölme demişler
- Gittiğin yollardan gelme, demişler
- Yollarım gurbetten, gurbete benim.
-
- Ahmet Tufan Şentürk hocanın şiirinin ardından, yaşayan
şairlerimizden Prof. Dr. İbrahim Ağah Çubukçu hocanın dörtlüklerini
birlikte okuyalım:
-
- DÖRTLÜKLER (Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu)
-
- Dünyaya gel dedin bak geldik işte
- Yaşayıp dururuz bir çeşit düşte
- Gün gelir git dersin gideriz elbet
- Sır var hem gelişte hem de gidişte.
-
- Sırları çözmekte akıl yetmiyor
- İnsan düşünse de rahat etmiyor
- Aklın ötesinde bir alem vardır
- Orada çıkar yok, hayat bitmiyor.
-
- Feleğin dönüyor durmadan çarkı
- Evrendeki ahenk duyana şarkı
- Kulak verip duymak, sezginin işi
- Bilgenin bulunur, yobazdan farkı.
-
- Bıktım sakal bıyık tartışmasından
- Gönül mutlu haber bekler basından
- Bırakın türbanı mutluluk verin
- Halkımız küsmesin söz hatasından .
-
- Halkın kıyafeti dillerde alet
- Din kullanılırsa büyür cehalet
- Açlığa çare bul güzel söz söyle
- Milletin başına, gelmesin afet.
-
- Aklını yitiren kabından taşar
- Şeyhi ilah sanan yolundan şaşar
- Bu dünyada erdem ile yürüyen
- Yaşamayı bilir, güçlüğü aşar.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ŞİİRİMİZİN GELECEĞİ
- Şiirimiz, şairlerimiz-şairelerimiz
sıklıkla gündemimde yer alıyor. İstesem de, istemesem de gerçek bu.
- 2008 yılının son ayının, son
günlerinde kültürel ağırlıklı faaliyetlerin sahibi bir derneğimizin
düzenlediği “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışmasına katılan
şiirlerin genel değerlendirilişini yapan jürinin içinde yer aldım.
- Kendi-kişisel görüşlerim olarak
ifade ediyorum ki; şiirimizin geleceği pek parlak görünmüyor.
- 60 dolayındaki rumuzlu şiirler üzerinde yaptığım
değerlendirmeyle, ümitlenemedim, üzüldüm.
-
- GENEL OLARAK
- - Şiirler sanki aceleyle yazılmış.
Arkadan bir kovalayan varmış gibi, mısra, uyumsuzluklarıyla dolu
olarak şekillenmişler, bitirilmişler.
- - Şairlerin pek çoğu, noktalama
işaretlerini yok saymış, yani noktalama yerleşimini okuyucularına
bırakmışlar.
- - Şiirler hiçmi hiç
dinlendirilmemiş.
- - Bütünüyle bakıldığında, alt alta
getirilenler, mısra değil, satır olarak karşımıza çıkarılmak
istenmiş, çıkarılmış.
- - Bölümler arasında uyum yok.
- - Pek çoğu, şiir tekniğinden uzak,
- - Şiirimizin geleceği açısından ümit
verenlerin sayısı çok az.
-
- NEREYE VARILACAK?
- Yazılan, yarışmaya gönderilen
onlarca şiir veya şiir adıyla yazılanlar defalarca okunmasına
rağmen, sinyal veren, “ben varım” diyen, diyebilen mısraların
azlığından yüreğim üzüntülüydü.
- Başlıklar, Atatürk veya Cumhuriyet
kelimeleriyle başlamasına rağmen, şiirin bütünlüğünde buradan
uzaklaşıldığı veya unutulduğu görülüyordu. Şiirin sonunda veya
birkaç mısraında Atatürk’ten ve Cumhuriyet’ten söz edince, yer
verilince şiirin tamamlanmış olduğu anlayışına kapılındığı
görülüyordu.
- Birinci, ikinci, üçüncü ve jüri özel
ödülü alanlar arasındaki tasnif, sıralama zorluğu, yarışmaya
katılanların tamamının başarılı olduğundan değil, son aşamada,
süzgeçten sonra, dereceye girebilecekler olarak ayrılanların
sıralamasındaki benzerliklerden, aldıkları puan yakınlığından
kaynaklanıyordu.
- Cumhuriyet kızı rumuzuyla “Atatürk”
başlıklı şiiriyle yarışmaya katılan Fatma Şadan Bayburtluoğlu’nun
şiiri dikkatimi çekenler arasında yeraldı. Bu şiirden:
-
- Birinci dünya savaşı;
- Uluslar boğaz boğaza,
- Kavga dalaş/Ölüm kusuyor
- Kan kusuyor savaş.
-
- Ve şiirin sonunda;
-
- Yeni bir vatan doğdu,
- Viranede,
- Adı; Türkiye.
- Atatürk dedi ulusum,
- Mustafa Kemal’e…
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
80. DOĞUM YILINDA PROF. DR. İBRAHİM AGÂH
ÇUBUKÇU’NUN ŞİİR DÜNYASI
İnsanlar, doğarlar, yaşarlar ve
vefatla aramızdan ayrılırlar. Azerilerin deyimiyle dünyalarını
değiştirirler
Yaşarken, bilgi ve tecrübeleriyle,
çevrelerine, toplumlarına yararlı olanlar, iz bırakanlarla
karşılaşırız. Bunların sayılarının fazla olduğunu söyleme olanağımız
yoktur.
Prof. Dr. İBRAHİM AGÂH ÇUBUKÇU
1928 YILINDA Adana ilimizin Kadirli ilçesinde doğdu.
1953 yılında, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun
oldu. Bu noktadan sonra, İbrahim Agah Çubukçu isim ve imzası
sayfalara sığmayan olumluluklar, örnek alınacak bir kişilik,
çevresine ışık saçan aydınlık gibi değişik tanımlarla ortaya
konulmaya devam etmişti.
Çok yönlülükle herkesin gönlünde yaşayan, çevresine verdiği
sevinç ve mutluluk görüntüleriyle kendisiyle barışık olmanın
yollarını gösteren, bitmeyen-tükenmeyen enerjisiyle her gün
kendisini yineleyen bir şair, yazar ve bilim adamının mısraları
arasında gezmek kolay bir iş değildir. Bendeniz böyle bir
yürekliliği gösterebilmek için uzun süredir düşündüm…
ŞİİRLERİNDE-YAZILARINDA
Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocanın gerek
şiirlerinde, gerek yazılarında, barış, dostluk, iyi niyet, gelecek
iyimserliği, insan sevgisi, gönülden gönüllere giden yolların
düzlüğü, genişliği gibi özellikler, güzellikler vardır. Divanlara
sığmayan şiirlerindeki anlatım, hareket noktası sonsuzluğa akıp
giden duygu zenginlikleriyle dolu, dopdoludur. Hocamız, zaman zaman
sorar, zaman zaman cevaplar verir. “Sor” başlığı altındaki
duygularındaki gerçeklerle, sıcaklığı hemen hissedersiniz. Şöyle
söze başlar hoca:
Tasavvuf ince yol, herkes bilemez,
Bu yolun halini geçenlerden sor.
Kur’an ‘ın özünü softa bulamaz,
Ak ile karayı seçenlerden sor.
İbrahim Agâh Çubukçu hoca,
karanlıkların değil aydınlıkların, yanlışlıkların değil doğruların
ifade edicisi, savunucusudur. Anlayamayanlara, anlamak istemeyenlere
karşı verdiği derslerde yorgunluk hissetmez;
Mevlana şarap der, bu bir mecazdır,
Anlayana vahiy sırdır, icazdır,
Kimi kanatlı kuş ördektir, kazdır,
Gökteki havayı, uçanlardan sor…
Hocanın, yaratanla arasındaki
iletişim nettir, açıklık içindedir. “Yaratan yaratmış varlık
çözülmez/ Koyunun yediği ayran oluyor/Yaşam denizinde rahat
yüzülmez/mevsimler geçiyor devran oluyor” mısralarının
anlaşılamayacak herhangi bir yanı yoktur.
İbrahim Agâh Çubukçu hoca, bazen
başöğretmenliğinin verdiği yetki ve tavırla, bazı sorular yöneltir,
sana, bana ona, şuna. “Çöz bakalım” şiirinin ilk dörtlüğündeki
soruları:
Varlık nedir, hiçlik nedir?
Tokluk nedir, açlık nedir?;
Binbir türlü güçlük nedir?
Düşün, düşün çöz bakalım…
İbrahim Agâh Çubukçu hoca, “Dünyaya
gel dedin bak geldik işte/Yaşayıp dururuz bir çeşit düşte/Gün gelir
git dersin gideriz elbet/Sır var hem gelişte hem de
gidişte”mısralarıyla, sorduklarının çözümündeki ipuçlarını
göstermekte gecikmez.
“Şiir okumasını severim. Okudukça da
dinlenirim. Bir şiiri okurken şairi ile dostluk başlar. Bu dostluk,
şairin ifade ettiği buluşlar ve güzellikler oranında artar. Şiir
böylece en etkili iletişim sağlar” diyen
Prof. Dr. İbrahim Agah Çubukçu
hocamızı, 80. doğum yılında, sevgi, saygı ve minnetle selamlıyor,
sağlık içinde nice yıllara ulaşması dileklerimi sunuyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİRER TUTAM
- İnsanlar, birbirlerine karşı anlayışlı olup, tartışmalardan
uzaklaşabildikleri andan itibaren mutluluğu yakalayabilirler veya
çok yakınında yeralabilirler.
-
- AŞKIN TARİFİ
- Bu konuda değişik görüşler var. Anlatılanlar var, sonuç alıp
gerçeklerin yakalanışını yaşayanlar var.
- Ankara’da Balgat semtinde bir kebapçıya gittik birkaç
arkadaşımla. Çıkışta bize minik bir termometrenin bulunduğu “Aşkın
tarifi”nin yer aldığı bilgi yumağı verdiler. Burada “Aşkın tarifi”
şöyle yazılıyor yemek yapım açısından, kebap yapım açısından:
-
- Malzemesi:
- 1 adet lekesiz gönül,
- 1 adet açık yürek,
- 500 gr. güler yüz,
- 250 gr. tatlı dil,
- 100 gr. hürmet,
- 1 çorba kaşığı sevgi,
- 1 çay kaşığı hoşgörü,
- 1 su bardağı iyi niyet,
- 1 ölçek dürüstlük,
- göz kararı saygı,
-
- Hazırlanışı:
- Gönüllü duygu tasına atıp güler yüz ile karıştır. Yumuşatılmış
tatlı dili üzerine ilave ederken, sevgi ve saygıyı ince ince üzerine
ekle.
- Hürmet, iyi niyet ve hoşgörüden meydana gelen şurubu buna kat.
Samimiyet ölçüsünde parçalara bölerek dürüstçe hayata diz ve
yüreğinde pişmesini bekle. Yüreğinde pişirdiğin bu sevgi tatlısını
karnın acıkınca değil, ruhunun hissettiği anda mangal kebabı
arayarak karşıla. (Son cümle ilan reklam bölümü).
-
- ÖZÜR YOLCUSU
-
- Kurulan “Vicdan Mahkemesi”nde;
- Duruşmalar, aylarca sürdü.
- Hakim “özür dileme” cezası verdi,
- Karar Yargıtay’ca onandı..
-
- Kağnılarda, arabalarda, kervanlarda,
- Otobüslerde, kamyonlarda, minibüslerde,
- Trenlerde, gemilerde, uçaklarda,
- 3-G’yi arayan
- Bir garip özür yolcusuyum,
- “Gidiyorum, gündüz-gece”.
-
- “Aramızdan Ayrılanlar”
- (Mayıs 2007, sayfa: 124)
- “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”
- (Temmuz 2008, sayfa: 156)
- Bazı, yazı, şiir, günün sözleri
- Ve özlü sözleri için;
- “Özür dilemenin dileyebilmenin,
- İnsani bir olgu
- Ve erdemlilik olduğu”
- Gerçeğinden hareketle,
- Çıktığım yolculukta,
- Hangi yönden, hangi yoldan,
- Hareket edersem edeyim,
- Nereye gidersem gideyim,
- Kime adres,
- Sorarsam sorayım,
- Kimden bilgi, alırsam alayım,
- Bütün yollar sana çıkıyor.
- Her adımım, her bakışım,
- Her nefes alışım,
- Senin adresini gösteriyor,
- Senin kapı numaranı gösteriyor. (Ankara: 27.12.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BURDUR’U GAZETECİLER DE KÜÇÜMSEYEMEZ!
- Gazeteci olmak, basın kartı
taşımakla mümkün olmuyor. Yönetmeliklerin, yasaların anlatımı içine
girip, “gazeteci” görünebilirsiniz.
- Ancak, mesleğinizi icra ederken,
yazdıklarınızla, yayınladıklarınızla beğenilen, aranılan ve takdir
edilen bir kalem sahibi, imza sahibi iseniz, gazetecilik
kimliğinizle örtüşen, iç içe olan bir özelliğiyle sahip
olabilirsiniz.
- Hiç unutmuyorum: Makale olarak
yazmıştım, yakında yayınlayacağım “Siz Beni Anlayamazsınız!” adlı
kitabımda da yer alacak:
- Yıllar önce TGRT’nin 13.00
haberlerinde verilen zeytin kralı Erol Evcil’in “askerliğini yapmak
üzere, Antalya'nın Burdur ilçesindeki Tugaya teslim oldu” şeklindeki
haber Burdurlular olarak bizleri çileden çıkartmış, TGRT’nin
İstanbul, Ankara merkezlerine telefon ve görüşme yağmuruna
tutmuştuk.
-
- “BURDUR DA BİLE” KÜÇÜMSEMESİ
- Yaygın basının Antalya merkezli, çıkışlı “Akdeniz
ekleri” var. Milliyet gazetesinin de böyle bir eki var. Antalya ve
çevresindeki haber kaynaklarından, çevre illerden gelen haberler bu
ek’te yeralıyor.
- Burdur gazetesinin 27 Aralık 2008
tarih ve 18 bin 256 ncı sayısının manşetinde, logo üstündeki
haberlerin başlağı; “Burdur’da bile ölçüm cihazı varken” Artık
yeter! Bu kadarını hak etmiyoruz, şeklindeydi.
- Merak edip okudum: DHA’nın Isparta
muhabiri, değerli kardeşimiz Isparta’da karbonmonoksit gazı ölçüm
cihazının olmadığını öğreniyor. Haber yapacak ya, kıyaslamayla örnek
verecek ya.. Bu cihazın Burdur’da olduğunu, Isparta’da olmadığını
nasıl ifade edecek.. Önce Burdur’u küçümseyecek. Burdur kim oluyor
da, karbonmonoksit gazı ölçüm cihazı bulunuyor… Hem de Isparta’da
yokken…Önce her şey Isparta’da olmalı, sıra gelirse, Isparta’lı
muhabirler DHA muhabiri gibi üstün nitelikli gazeteciler izin
verirse, bu cihazdan Burdur’da olmalı, olmasında sakınca yoktur!...
- Böyle bir mantık, böyle bir anlayış,
kıyaslama, küçümseme, gazeteci olduğunu ifade eden bir kalem
sahibine yakışıyor mu? diye sormak lazım.
- 26.12.2008 tarihli Milliyet gazetesi
ekinde yer alan bu haberle, haberi yazan şahsın ne söylemek
istediğini pek anlayamadım. “Burdur’un cihazı var,” başlıklı haberin
girişinde; “Burdur’da bile ölçüm cihazı varken, Isparta’da
karbonmonoksit gazı ölçüm cihazının bulunmadığını öğrenen Vali
Yardımcısı Tayyar Şaşmaz, 2009 yılında bu cihazın alınması için
Bakanlıktan kaynak isteyeceklerini söyledi” haber girişini, Burdur
gazetesindeki Milliyet gazetesi ekindeki haber görüntüsünden
öğreniyoruz.
- İl, ilçe ve öteki yerleşim
birimlerimizdeki, medya kuruluşlarımızın muhabirlerinin seçiminde
gerekli titizliğin gösterilmediğini yıllardır bilen, gören,
değerlendiren ve önerilerde bulunan birisi olarak diyorum ki; DHA
yetkilileri Isparta’daki muhabirleriyle ilgili genel bir
değerlendirme yapıp, bu sevgili kardeşimizi uzunca bir eğitimden
geçirmelidirler. Öyle, bir haber içinde yok olan bir cihazın
gerekliliğini anlatmak için, komşu ilde oluşunu küçümseyerek
anlatmanın gazetecilik, habercilik olmadığını, “gazeteciyim”
diyenler bilmeli, anlamalı, zaman geçirmeden Burdur’dan,
Burdurlulardan özür dilemelidirler.
- Herkes, tanıtma kardı, basın kartı
taşıyarak “ben gazeteciyim-açılın bakayım”larla bulundukları kent
içinde itibar görebilirler… Ama, gazetecilikten anlayanlar yanında,
gerçek manada gazetecilik yapanlar yanında, bu sun’i görüntülerini
sürdüremezler, sınır tanımayışlarını kimseye anlatamazlar… Böyle
biline!..
- GÜNÜN HABERİ: Şair ve yazar Fatma
Uçarlar, Isparta’da, “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” ve “Şöyle
Giriversen Kapımdan” adlı, şiir ve deneme kitapları için 10.01.2009
tarihinde “imza günü” düzenledi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÇEMİZİN GÜNAHI NE?
- Dilimizin anlatım için var olduğu,
anlaşma için yaratıldığı biliniyor. Doğru yazmak, Doğru konuşmak,
doğru anlaşmak için çaba göstermek hepimizin görevi.
- Merkezi Ankara’da bulunan, günlük yayınlanan “Belde”
Gazetesinde, Semiha Korkmaz ve Fatma Betül Kaya’nın hazırladığı
sütunlarda, 26,27 Aralık 2008 tarihlerinde görüntü olarak yayınlanan
“Komikler” sütunlarına geçen duyurular vardı. Bunların içinde elle
yazılanlar olduğu gibi, bilgisayar çıktılı olanlar da yeralıyordu.
- Bunlar sırasıyla;
- 1- Satılık karalüferli daire..Tel:
- 2- Tembel avrat reyonu (Bir marketten)
- 3- Misir uni gelmiştur,
- 4- Osman Gazi Ünivestesinde ürüleci servisinde Ameliyata gitti.
Yunus Çini sahibi Eskişehir.
- 5- Muazzez Abacı, TSM sanatçısı. TRT–1, 31.12.2008 yılın son
günü. Saat: 20.40, Yılbaşı eğlence programı: “TRT çalışan
personellerine teşekkür ederim” diye mikrofondan, ekrandan
sesleniyor.
- -“TRT’de çalışan personele teşekkür
ederim” denmesi daha doğru değil mi?.
- Bunların sayısı giderek artırılabilir. Artırmak mümkün. Siz
şöyle Anadolu ya bir uzanın nelerle karşılaşırsınız, nelerle. Bu
yanlışların sahipleri, fazla eğitim görmemiş olabilirler… Hiç
değilse, çevrelerindeki, yakınlarındaki güvendikleri kişilerden
yardım talep etseler olmaz mı acaba?.
-
- TÜRK DİL KURUMU DUYARLI
- Türk Dil Kurumu, dilimiz konusundaki
yanlışlıklar için, yabancı hayranlığının zirveye ulaşmasının
getirdiği sıkıntılar konusunda duyarlı. Bu kurumumuzun başkanı Prof.
Dr. Sayın Şükrü Haluk Akalın yaptığı açıklamalarla, verdiği
konferanslarla, sempozyumlardaki bildirileriyle, dilimizin üzerine
titriyor. Sayın Akalın’dan aldığım 25.12.2008 tarih ve 2713 sayılı
yazıyı aşağıya alıyorum efendim:
- Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan;
- Belde Gazetesinde 20 Aralık 2008
günü yayımlanan “Türkçe yaz, Türkçe oku” başlıklı yazınızı da diğer
yazılarınız gibi ilgiyle okudum.
- Türk Dil Kurumu, bilimsel çalışma ve
araştırmalarının yanında yazınızda da belirttiğiniz gibi Türkçenin
kullanıldığı alanlarda yaşanan yabancılaşmanın kaynaklandığı yasal
düzenlemelerin yapılmasına kadar geçecek zaman içerisinde;
belediyeler, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları ve basın
yayın kuruluşları ile iş birliği içerisinde çeşitli etkinlikler
yürütmektedir. Kurumun benimsediği ilke çerçevesinde de tüm
çalışmalarımız, Genel Ağ üzerinden kullanıcıların eleştiri ve
önerilerine açık bir şekilde yürütülmektedir ve sizin gibi değerli
bilim insanı ve yazarlarımızın Kuruma gösterdikleri ilgi bizi
yüreklendirmektedir. Yazınızda şahsım ve Kurumuma yönelttiğiniz
övgüler için teşekkür eder tüm değerlendirmelerinizin bizler için
ufuk açıcı olduğunu, çalışmalarımızı daha iyiye götürmemizde bize
güç verdiğini belirtmek isterim.
- Sayın Kayacan, yazınızda verdiğiniz
örnek ile sizin de dikkat çektiğiniz gibi Türkçenin doğru ve düzgün
kullanımına yönelik duyarlılığın toplumun tüm kesimlerince
paylaşılması gerekmektedir. Böyle bir duyarlılığın oluşması ve
yerleşmesinde özellikle basın yayın kuruluşlarının, yazar ve
şairlerimizin çok önemli bir sorumluluğu olduğu inancı ile bu yönde
yazmış olduğunuz yazılarınız için çok teşekkür eder, saygılarımı
sunarım (Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Türk Dil Kurumu
Başkanı-Ankara)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MAKEDONYA TÜRKLERİNİN SESİ: YENİ BALKAN
GAZETESİ
Gazeteler, dergiler, yayın
organları. Hele yurtdışından gelenler olursa, ilgimizin doruğuna
çıkarak, sayfalarında gezme aceleciliğimiz oluyor. Şahsen ben bu
duygu ve düşünceler içine giriyorum.
Yıllard›r söylediğim bir cümle,
görüş, ifade edişim var:
-“Dünyanın neresinde Türk varsa,
ellerimizi uzatmal›, kucaklaşmal›y›z.”
Hareket noktam, bu görüşüm, bu görüş
çıkış noktam.
Geçenlerde, Ankara’daki bir ödül
töreninde bana ulaşan, ulaştırılan bir gazete vardı. Adı: Makedonya
Türklerinin Sesi: Yeni Balkan.
Bu gazete, normal boyutlu 16 sayfa.
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Mürteza Suluoca. Yayın kurulunda
altı isim ve imza var. Gazetenin Kosova ve Batı Trakya temsilcileri
bulunuyor. İrtibat tlf: 00389(0)71913331, şeklinde kaydediliyor.
Gazetenin sayfalarına dönüyorum: İlk
sayfada manşet niteliğinde, ağ›rlıklı olan haberlerin verilişi,
fotoğraflarla zenginleştirilişi. iç sayfalarda yer alan bazı
haberlerin anonsları. Buradan, yani birinci sayfadan bazı başl›klar:
- İsrail, acımasızca çocukları
vurmaya devam ediyor/Gelecek ğitimdedir/Eğitim Türk Dili ve
Edebiyatı bölümü Yahya Kemal’i andı/Avrupa Birliği Para Fonu 200 bin
Euro maddi destek sağlayacak/Kameri Takvimin birinci ayı vd.
Makale yazar› olarak iç sayfalardaki köşelerinden okuyucular›yla
merhabalaşanlar var. Bunların yazılarından bazı cümleler vermek
istiyorum bu kez:
- Bugün halâ Makedonya’da Alaturka
ve alafranga ikilemi yaşanmakta (Alev Süleyman)
- Geçen saldırılarda bir grup
Makedonya’da İsrail’i protesto etmişti (Mürteza Sülooca)
- Azerbaycanlıları Özerk Cumhuriyet
kurmaya iten sebep, Türk dünyasının her yerinde olduğu gibi
varlıklarının yok edilmesine, hayatlarına kast edilmesine karflı
başkaldırıdır. (Abdullah Uluyurt),
- 2008 yılında Struga Şiir
Akşamlarında Türk Şiiri, Türkiye’den ve KKTC’den gelen şairlerle
temsil edildi (Fahri Ali),
- Aşure ayı gelince çok kez aşure
ikram etmesinler diye eş dostun evlerini ziyaret etmekten bile
kaçınıyorum (Fahri Kaya),
- Eğer anne sütü yetersiz ise,
bebeğinize demirle güçlendirilmiş mamalar verin (Dr. Beycan ilyas)
Altıncı yayın yılı içinde olan “Yeni
Balkan” Gazetesinin 05 Ocak 2009 tarih ve 238 nci sayısıydı,
sayfalarında gezdiğim gazete.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı -TİKA Üsküp Program Koordinatörü Ali Maskan’la yapılan
bir söyleşinin de yeraldığı ve bu anonsun gazete logosu altından
verildiğini hat›rlatt›ktan sonra, bir sanat ve edebiyat adamı,
kalemi olduğunu anladığımız Fahri Ali’nin “Kış oyunu” başlıkl›
(sayfa 14) fliirinden iki dörtlük verelim efendim:
Kışın tatlı neşesi ,
Yağan karlarla başlar,
Kışın acı havası,
Gelen soğukla başlar…
Eh ne güzel çocuklar,
Bir arada oynarlar,
Buz dede ile birlikte,
Kışı selâmlarlar..
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni
İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli
daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap
ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SEMPOZYUMUN ARDINDAN
Merkezi Ankara’da bulunan,
Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı, geride bıraktığımız Aralık
ayının son günlerinden, 27 Aralık 2008 tarihinde, Kıbrıs Türk Kültür
Derneği Salonunda “Türkiye, KKTC, Azerbaycan, tarih-kültür ve
ekonomi” konulu bir sempozyum düzenledi.
“Kıbrıs için, sivil toplum işbirliği
hareketi “olarak adlandırılan sempozyum iki oturum halinde
gerçekleştirildi. Açılış konuşmaları, Oktay Sanan, Ahmet Göksan ve
Prof. Dr. Anıl Çeçen tarafından yapıldı.
İlk oturumun başkanları; Prof. Dr.
Tuncer Gülensoy ve Prof. Dr. Mehmet Musaoğlu’ydu. Bu bölümde
konuşanlar, bildiri sundular;
-Prof. Dr. Elçin Eskenderzade, Prof.
Dr. Taciser Onuk, Salih Turhan, Dr. Yaşar Kalafat, Prof. Dr. Anıl
Çeçen, Prof. Dr. Ata Atun’dur.
Öğleden sonraki ikinci oturumun
Başkanları; Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Dr. Yaşar Kalafat, Bildiri
sunanlar; Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof. Dr. Mehman Musaoğlu, Dr.
İsa Kayacan, Gülağ Öz, Ahmet Göksan, Hayrettin İvgin’di.
İlk oturumun sonunda değerlendirme oturumu yapıldı. Prof. Dr.
Tuncer Gülensoy, Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar Kalafat, Prof. Dr. Elçin
İskenderzade, Prof. Dr. Taciser Onuk değerlendirmelerde bulundular.
Kapanış konuşmaları da Oktay Sanan ve Ahmet Göksan tarafından
gerçekleştirildi.
“Kıbrıstaki Türkler, umud
yorgunudur. Kıbrısta ve Türkiye’de insanlar diri tutulmalıdır/Dış
Türkler Bakanlığı kurulmalıdır” şeklindeki görüşlerle, “Dünyanın
neresinde Türk varsa ellerimizi uzatmalı ve kucaklaşmalıyız”
görüşleri sempozyumun üzerine konulan, damga olarak vurulanlar
olarak görüldü.
Bu sempozyum vesilesiyle
öğrendiğimiz önemli bir proje var: “İlk hedef yeni Akdeniz” Yani;
“Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı’nın ilk hedefi yine Akdeniz”.
Kurtuluş, güvenlik ve gelecek için dün olduğu gibi, bugün ve
yarın da “ilk hedef yine Akdeniz” olarak görünüyor. Proje bu hedef
doğrultusunda toplumsal, kültürel ve ekonomik bir “ilerleme” projesi
olarak karşımıza çıkıyor.
u arada, Oktay Sanan imzalı
“Atatürkiye” adlı kitap, Cumhuriyet Vakfı yayınlarının 2 ncisi
olarak günyüzü görmüş efendim.
BENDENİZ
“Türkiye, KKTC, Azerbaycan,
tarih-kültür ve ekonomi” konulu sempozyuma sunduğum bildiride;
Kıbrıs’tan bana karşı ilk ses, şair,
yazar ve eğitimci İlter Veziroğlu tarafından 1960’lı yılların
başında geldi. Azerbaycan’dan ise, 1992 yılında yayınladığım ve
yüzüncü kitabım olan, “dalya” dediğim “Orta Asya Türk
Cumhuriyetleri” adlı kitabımla gelen dolaylı seslerdi.
Sonra, Doç. Dr. Tamilla Aliyeva Abbashanlı, Prof. Dr. Elçin
İskenderzade Vektor Neşirler Evi’yle önemli işler görüyor. Prof.
Celil Nagıyev ve giderek artan, şair, yazar dostlarımız
sayılabiliyor. Azerbaycan çıkışlı 1500’ün üzerinde makale yazıp
yayınladım “Dünyanın neresinde Türk varsa ellerimizi uzatmalı,
kucaklaşmalıyız” görüşümden hareket ettim
KATILIM BELGESİ
Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı,
Katılım Belgesi: Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla 27-28
Aralık 2008 tarihlerinde Ankara’da düzenlediğimiz ve “Kıbrıs için
Sivil İşbirliği” amacına yönelik, “Türkiye-KKTC-Azerbaycan
Tarih-Kültür ve Ekonomi Sempozyumu”na katılım ve katkılarından
dolayı sayın Dr. İsa Kayacan’a teşekkür eder, çalışmalarında
başarılar dileriz. (27 Aralık 2008, Oktay Sanan, Vakıf Yönetim
Kurulu Başkanı).
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete
açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa
Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin
gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin
07’ye ulaştı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TÜRKÇEMİZ
Türkçemiz, üzerine titrediğimiz
oranda büyür, dilimiz üzerine gösterdiğimiz titizlikle kişilik
kazanırız.
Bu yönde çaba gösteren, gayret
sarfeden kalem sahipleri var, arkadaşlarımız, tanıdıklarımız var.
Şair-yazar Fatma Uçarlar, dilimizle
ilgili değerlendirmeleri bulunan, doğrunun doğruların peşinde koşan
bir arkadaşımız. 21 Şubat 2009 tarihinde, Isparta’da faaliyet
gösteren SDÜ Türkçe Topluluğu öğrencileriyle Türkçemiz üzerine,
dilimiz üzerine bir sohbet toplantısı gerçekleştirdi Melahat
Ecevit’le birlikte.
Fatma hn konuşmasına, Ziya
Gökalp’ın; “Türklüğün bir ili var. Yalnız bir dili var/Başka bir
dili var, diyenin, başka bir emeli var” uyarısından hareketle söze
başladı. Sonra;
13 Mayıs 1277 tarihinden yola çıkarak, Türk büyüğü Karamanoğlu
Mehmet Bey’in; “Bugünden geri divanda, dergâhta, bergahta, mecliste
ve meydanda Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır” buyruğunu
hareket noktası yaptı.
Osmanlı Devleti zamanında, Fars ve
Arap edebiyatından etkilenildiğini, Osmanlıca içinde bu dillerin
ağırlığının hissedildiğini hatırlattıktan sonra; İlk defa II.
Abdülhamit Han’ın Arap harfleriyle yapılan eğitimin yetersizliğini
görerek;
-“Yazımızı öğrenmek çok kolay
değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak. Bu işi halkımıza
kolaylaştırmak için, belki de Latin alfabesini kabul etmek yerinde
olur” diyerek başlatılan çalışmaların yetersiz kaldığına dikkat
çeken Fatma Uçarlar; Türk dilinde ilk yenilik hareketinin, Bergamalı
Kadri Efendi’nin “Meyseretülulum” adlı gramer kitabı ile başlanılmış
olmasının da yeterli olmadığını ifade etti.
Dilimizle ilgili, Türkçemiz
hakkındaki çalışmalarda emeği geçenlerin; Kütahyalı Hoca Abdurrahman
efendi; İbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat, Mehmet Emin Bey,
Yusuf Ziya, Hamdullah Suphi, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp gibi Türk
aydınlarının Türkçenin yeniden milli dil olması için öncülük edenler
olarak sıralandığından sözetti.
Dünyanın değişik bölgelerinde
yaşayan ve en fazla nüfusa sahip olan milletlerarasında yer alan
Türklerin, ortak bir alfabesinin olmayışını üzüntüyle karşıladığını,
1925 yılında Latin Alfabesini zorunlu tutan Stalin’in daha ileri
giderek; Türkmen, Karakalpak, Kırgız, Kırım Türklerine Latin
Alfabesinin farklı sürümlerini vererek, aralarındaki bağların
kopmasını sağlamada da başarılı olduğu noktasından hareket eden
Fatma Uçarlar;
Atatürk’ün 1928 yılında, Latin
Alfabesine geçişiyle, Stalin’in tüm hesaplarının altüst edildiğini,
Stalin’in buna karşılık olarak Latin Alfabesini kaldırıp, Türklere
kril Alfabesini zorunlu tutması, bu alfabeye de her bölgeye göre
değişik sürümler uygulatması, Türk birliğinin paramparça olması için
yeterli olduğu gerçeğinin üzerinde durdu.
Deli Petro’nun; “Bir milleti ortadan
kaldırmak istiyorsanız, önce dilinden başlayın” sözünden hareket
eden, bu gerçeği hatırlatarak konuşmasını sürdüren Fatma Uçarlar,
günümüz halk ozanlarının en ünlülerinden Şeref Taşlıova’yla
kendisinin şiirlerinden bazı dörtlük örnekleriyle, Z. Gökalp ve
Atatürk’ten örnekler verdi:
1- Türkçe oku, Türkçe öğren, Türkçe
yaz/Türkçe büyü, Türkçe yürü, Türkçe gez/Türkçe davul, Türkçe zurna,
Türkçe saz/Türk çocuğu, Türkü söyle, Türk’ü yaz (Şeref Taşlıova).
2- Yüreğim dilim dilim/Unutuldu bu
dilim/Türkçe yazı yazmazsa/Kurusun bütün elim (Fatma Uçarlar),
3- Dilim dilim güzel dilim/Hem
ayağım hem de elim/Türkçemle uyanmazsam/ Geçer bütün günüm elim
(Fatma Uçarlar).
4- Türklüğün dini bir, vatanı bir,
vicdanı bir/Lakin hepsi ayrılır, olmazsa lisanı bir (Ziya Gökalp)
5- Türk demek, Türkçe demektir. Ne
mutlu Türküm diyene (M. Kemal Atatürk)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
CAN EVİME ATEŞ DÜŞTÜ
Bazen, masanız üzerinde yer alan,
size ulaşanların başlıklarından, içeriğinden kopya çektiğiniz olur.
Şiirleriyle, yazıp yayınladıklarıyla
bir olgunluk çizgisi üzerinde bulunan, her yazdığı ve yayınladığı
beğenilip ilgi gören, Melahat Ecevit hocanım Isparta ilimiz
merkezinden sesleniyor.
İki şiiri daha var masamda. Bunların
mısraları arasında kısa bir gezinti yapacağım. Önce başlığımızın
alındığı “Canevime ateş düştü” başlıklı şiir efendim:
CANEVİME ATEŞ DÜŞTÜ
Şiir altı dörtlükten meydana
geliyor. Sitem, kırgınlık, kızgınlık ve kabullenmeler sıralanıyor
şiirin bütünlüğünde:
Ötün kuşlar, ötün selvi dalında,
Gönlüm firar etti, nasıl eyleyim?
Dediler; “o şimdi elin koynunda”,
Canevime ateş düştü neyleyim!
Arkasından, kesin kararlılık
belirtileri geliyor ortaya. “Bundan sonra O’nun adını anmam” diye
kestirip atarken, dönüşü olmayan bir noktaya gelindiğinin altı
çiziliyor. Talih kuşu olsa bile, O’nun başına kesinlikle
konmayacağını kalın çizgilerle belirtiyor.
Hani “Kitaba el bassa sözüne kanmam” inanç kesinliği, bütünlüğü
varya, Melahat Ecevit hocanım bu görüşün ortaya koyucusu olarak
görünüyor.
Bir kuru dal gibi yaprağın dökülüşü,
derinden çekilen ahlarla boyunların bükülüşü ve arkasından “Yıkılmaz
dağ idim, bir günde çöktüm” teslimiyet görüntüsü, hocanın canevine
düşen ateşlerin yakıcılığıyla iç içedir, yan yanadır.
Artık, istekler törpülenmiştir
“İstemem başıma çiçekler taksa/İstemem bir ömür ağıtlar
yaksa/İstemem el-bebek-gül bebek baksa/Canevime ateş düştü
neyleyim”ler sıralanıp gider.
Kaderin hep kendisiyle uğraştığını çektiği acıların boyunu
aştığını, bir bir sıralar ve arkasından şu dörtlükle noktasını koyar
Melahat Ecevit hocanım:
Çıkardım üzümden, gözümde yoksun,
Aşk için yandığım, sözümde yoksun
Kalbime saplanan zehirli oksun,
Canevime ateş düştü neyleyim
Bir başka şiiriyle yine sayfa ve
sütunlardadır Melahat Ecevit hocahanım.
Şiirin başlığı:
DUYDUM Kİ
Hayatın garip bir cilve olduğu
noktasından hareket ederek, saçlara düşen kırağı gerçeğinin içinde
sıkışıp kalmanın yararı olmayacağının altı çizildikten sonra, aşkın
pazarlığının olmadığı hatırlatılıyor Melahat Ecevit hocanın
kaleminden, duyguları arasından sayfalara dökülenlerle. Ve şiirin
girişinde şöyle deniyor:
-Bu akşam yapayalnızsın,
Can çekişen duygularla,
Yenik düştün besbelli,
Işıkları söndürmedin her nedense..
Ve ne kadar umursamadan,
Bunlar küçük şeyler desende…
Kıt kanat geçinip giderken, cebinin
boşluğuna aldırmadan yaşayıp giderken, hiç olmadık bir zamanda aşık
olmasının da pek anlam ifade etmediği anlatılıyor, hatırlatılıyor.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DİLİMİZ, ANLATIMLARIMIZ
Dilimiz, Türkçemiz, Buradan
hareketle ortaya koyduğumuz anlatımlarımız. Yazdıklarımız,
yayınladıklarımız:
BENİM DİLİM-ANA DİLİM (Prof. Dr. Mehman Musaoğlu)
İlk Türkçe, Ön Türkçe, Eski Türkçe,
Derken,
Orhun yazıtları ve Yenisey anıtları,
Geliyor aklıma.
Çünkü; hem geriye, ileriye,
Tuşlanmıştır, benim dilim ana dilim!
Karahanlıca, Uygurca, Oğuzca,
Derken,
Kaşkarlı Mahmut ve Divanü Lügat’it-Türk,
Geliyor aklıma.
Çünkü; eğitimdir, öğretimdir,
Bir bilimdir, benim dilim, ana dilim!.
Çağatayca, Osmanlıca, bir tarihçe,
Türk dilleri, lehçeleri, ağızları ve konuşmaları
Derken;
Gaspıralı İsmayil Bey ve tercüman,
Geliyor aklıma.
Çünkü; bir iştedir, fikirdedir, bir dildedir,
Benim dilim, ana dilim..
Türkçede, sadeleşme, özgürleşme, millileşme,
Derken;
Ulu Önder Atatürk ve
Ne Mutlu Türküm Diyene!.
Geliyor aklıma.
Çünkü; gelişimdir, değişimdir, erişimdir,
Benim dilim, ana dilim!..
Ve nihayet,
Lengüistik küreselleşme,
Resmi diller, ortak diller ve
Avrasya Türkçeleri,
Derken;
Irak Türkçesi, Türkmencesi,
Geliyor aklıma.
Çünkü; Fuzuliden armağandır,
Hoyrat’çadır, Kerkük’çedır, hep Türçedir,
Benim dilim, ana dilim . (10.08.2004)
TÜRK’ÜN KALBİDİR KERKÜK (Murat Duman)
Bir asır boyunca, batarken güneş,
Yanar durur Kerkük, gören kör olur.
Türk’ün tarihinde en sadık kardeş,
Kanar durur Kerkük, gören kör olur.
TÜRKİYEM (Fatma Uçarlar)
Vatanıma Malazgirt’le girildi,
Medeniyet Türklük ile dirildi,
Atatürk’üm yüreklere örüldü,
Güzellikler senden çıkar Türkiyem.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HACI FERHAT MİRZA’DAN KELÂMLAR-ÖZDEYİŞLER
- Bana ulaşan kitapların sayısındaki
artış sürüyor. Sayfalarındaki gezinti zorluğuma rağmen, gündemimde
yeralanların genel değerlendirilişleriyle mutluluk duyduğumu
kaydetmek istiyorum.
- Merkezi Azerbaycan’ın başkenti
Bakü’de bulunan, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler
Akademisi yayınları arasında günyüzü gören, Hacı Ferhat Mirza
imzalı, ciltli, 270 sayfalık “Kelamlar-özdeyişler” adlı, Türkiye
Türkçesiyle Ankara’da Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in editörlüğünde
günyüzü gören kitabın, Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine
Prof. Dr. Elçin İskenderzade ve Oktay Hacımusalı tarafından
aktarıldığını görüyoruz.
- Hacı Ferhat Mirza’nın fotoğrafının
bulunduğu sayfanın üzerinde; “Evrenin kurtuluşu islamda, kanunu ise
Kur’an’dadır” cümlesi yer alıyor.
- Türk Dünyası Araştırmaları
Uluslararası İlimler Akademisi Ankara Başkanı Prof. Dr. Hayrettin
İvgin’in üç sayfalık bir sunuşu var. Sayın İvgin sunuşunun bir
yerinde; “Elinizdeki bu-Kelamlar-Özdeyişler-adlı kitapta 232 başlık
altında 1602 kelam bulunuyor. Bu kelamlar, Hacı Ferhat Mirza’nın
İslam dini çerçevesinde, ahlaki ve sosyal hayatın nasıl düzenlenmesi
gerektiğine ilişkin uzun gözlem ve deneyimlerine özellikle düşünce
gücünün sağlamlığına dayanarak kısa ve öz halindeki yorumlardır”
diyor, kitapla ilgili özet bilgiyi, değerlendirmeyi sunuyor efendim.
- Bölüm başlıkları; Din, Din adamları,
İlahiyat, İslam, Müslümanlar, İbret, Kadre ve alın yazısı, Ölüm,
İntihar, Eşitlik, Kadın, sevgi, nikâh, İsraf, ticaret, Zafer, Haram,
öfke, yalaka, Azerbaycan, Allah korkusu, şeklinde sıralanmış… Bunlar
aldığımız bazı başlık örnekleriydi efendim. Örneklerimizin devamı:
- 1- Din: Din insanlığı zulmetten
ışığa götürecek nur, ilim ve iman onun anahtarı, kendini bilmez,
siyaset ve yobazlıksa onun uyuşturucusudur.
- 2- Kur’an-ı Kerim: Bütün küresel
sorunların ve tartışmaların halli Kur’an-ı Kerim’dedir.
- 3- Ölüm: kafesin dağılması ve
güvercinin özgürlüğüne kavuşmasıdır,
- 4- Şehitlik: Allah’a kavuşmak için
en güzel yoldur,
- 5- Akıl: hazine, ilim servettir.
- 6- Kibirlilik: kibirlilik ve kendini
beğenmişlik zalimliğin ta kendisidir. Sonu ise zulmüdür.
- 7- Nankör: Nankör kimsenin gözü kör,
kulağı sağır, kalbi mühürlüdür,
- 8- Haset: Haset kendin için kazdığın
kuyudur,
- 9- Yalaka: yalakalık arını, namusunu
kaybetmektir.
- 10- Yaşlılar: yaşlıları olan evde
bereket vardır. Onlara merhamet edene Allah da yardım eder..
- Hacı Ferhat Mirza: Çağdaş özdeyiş
ekolünün kurucusu, kelam ve fikir adamı Ferhat Ahmed Ali oğlu
Mirzayev (Hacı Ferhat Mirza) 11 Şubat 1950 tarihinde Bakü’de doğdu.
İnşaat mühendisi olan Mirza, Devlet Halk Kontrolü Şube Başkanı
görevinde bulundu. 1995 yılından itibaren kurucusu olduğu
“Azerbiznes “Hayriye-Üretim Ticaret Şirketinin başkanıdır.
- Azerbaycan Yazarlar Birliğinin, Rusya Yazarlar Birliğinin,
Azerbaycan Gazeteciler Birliğinin üyesi olan Hacı Ferhat Mirza’nın
değişik ödülleri bulunuyor.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MEHMED b. SÜLEYMAN
(FUZULİ)
Asırların gerilerinden seslenerek,
bugünlere gelebilenler, bugünlerde yaşayıp, zaman engelinin
karşısında dimdik durarak, engelleri aşabilenler, kalıcılıklarıyla
anıtlaşan, kökleşip eserleriyle yaşayanlardır.
Gerek Türkiye’de, gerekse dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle
Türk dilli ülkelerde yaşayanların büyük bir bölümü:
Beni candan usandırdı, cefadan yar
usanmaz mı?
Felekler yandı ahımdan muradım şem’i
yanmaz mı?
Mısralarının kime ait olduğu
sorulduğunda hep birden “Fuzuli’nin gazelinden ilk iki mısra”
cevabını koro halinde söyleyeceklerdir.
Bu gerçek, bu yıllara meydan okuyarak asırlar öncesinden
günümüze kadar gelen mısraların sahibinin köklü bir kültüre, inanca,
azim ve gayrete sahip, Mehmed Bin Süleyman yani Fuzuli olduğunu
bizlere hatırlatmakta, duygu ve kültür zenginliğinin satırbaşlarını
göstermektedir.
FUZULİ (Mehmed b. Süleyman)
Kayıtlara baktığımızda,
ansiklopedilere baktığımızda hemen görüyoruz ki, Divan Şairi olan
Fuzuli 1495 yılında Hille-Bağdat’ta doğru. Asıl adı Mehmet Bin
Süleyman olan Fuzuli, 1556 yılında Kerbela’da vefat etti, yüzlerce
eser bırakarak, dönemindeki insanlar arasından ayrıldı, yani
dünyasını değiştirdi.
Hille Müftüsü Süleyman Efendi’nin
oğlu olan, şiire başladığında önce çeşitli mahlaslar kullanan, başka
şairlerin de bu mahlasları kullandığını görünce hepsini bırakarak
“Fuzuli” mahlasını seçen Mehmed Bin Süleyman kısa zamanda yaşadığı
dönem şairleri arasındaki seçkin yerini göstermeye, zamanla
korumaya, fark edilmeye başlandı.
Kaynaklar gösteriyor ki; Fazl’ın çoğul biçimi olan Fuzuli, şahsi
üstünlüklerle ilgili veya şahsi üstünlüklere ait manasına gelen bir
kelime olarak bilinmektedir. Diğer taraftan Fuzuli’nin “Boşu boşuna”
manasına geldiği de söylemekte ifade edilmektedir.
Fuzuli’nin gençlik dönemine ait
fazla bilgi bulunmamaktadır. Eserlerinin incelenmesiyle, iyi bir
öğrenim gördüğünü, İslami ilimler, İran edebiyatı, hendese, hikmet
ve tasavvufla ilgilendiği sonuçlarıyla karşılaşıyoruz.
Sıhhat-u Maraz (1940) adlı eseri,
Fuzuli’nin hekimlik bilgisine de sahip olduğunu göstermektedir.
Gördüğü öğrenim ve hayatının değişik dönemleri hakkında da yeterli
bilgi bulunmayan Fuzuli’nin “Molla” unvanını alacak kadar ileri
derecede İslami bilimler öğrenimi gördüğü hakkında bilgiler
bulunmaktadır.
Fuzuli, 1508 yılında Bağdat’ı
fetheden Şah İsmail’e “Beng-ü Bade” adlı mesnevisini sundu. Bir
süre, Bağdat taki Safevi Valisi İbrahim Han’dan himaye gördü. Kanuni
Sultan Süleyman Bağdat’ı fethedince (1534) padişaha ve paşalarına
sunduğu kasidelerle dikkat çeken Fuzuli, kendisine bağlanan günde
dokuz akçelik maaş bir süre sonra kesilince Nişancı Celal zade
Mustafa Çelebi’ye ünlü şikâyetnamesini yazmıştır.
Şii mezhebine bağlı olan Fuzuli’nin
hayatı tümüyle Hille, Bağdat, Necef, Kerbela çevrelerinde geçti.
1556 yılında çıkan bir veba salgını sırasında vefat etmiştir.
Kerbela’da Meşhed-i Hüseyin (Hz. Hüseyin’in türbesi) karşısındaki
türbenin Fuzuli’ye ait olması ihtimali büyüktür.Dergah ve türbenin
zamanla yıkılması üzüntülere neden oldu.
Hayatı boyunca geçim sıkıntısı
çeken, Fuzulinin Fazlı adlı oğlu, babası gibi şair olmakla birlikte,
babası kadar tanınmamış, isim ve imza bırakamamıştır.
Fuzuli, Azeri lehçesinde yazmasına
rağmen, yazdığı çok güçlü lirik şiirlerle Türk edebiyatının en büyük
şairleri arasında yer almış ve kendisinden sonra gelen çok sayıda
şairi etkilemiştir.
Türkçe, Arapça ve Farsçanın bütün
inceliklerini bilen Fuzili, İranlı şairlerden Selman-ı Saveci,
Hafız, Türk şairlerinden de Nesimi, Ali Şir Nevai ve Necati’nin şiir
anlayışını benimsemiş ve şiirlerinin çoğunda tasavvufu işlemiştir.
Mutasavvıf bir şair olarak Fuzuli
şiirine tasavvufun en ince nüanslarını yerleştirmeye çalışmış,
zekası ile lirizmi bağdaştırmıştır. Fuzuli’nin bazı şiirlerinde
tababete ait işaretler de vardır.
Fuzuli’nin yaşadığı dönemde önde
gelen isim ve imzalar arasında yer almasının en önemli nedeni:
İlimsiz şiiri hor gören ve edebiyat aleminde şiirin ilme dayanması
fikrine yer veren ve savunan olmasıdır. Aynı ölçüde, imlaya da büyük
önem veren şair, yazılı metinlerin nesilden nesile
devredilebilmesinin, geçebilmesinin ancak doğru ve yanlışsız yazma
ve özen göstermeyle mümkün olabileceğini savunmasıyla da dikkat
çekmiştir, ilgi toplamıştır.
Fuzuli’ye göre, Hz. Ali, erdemli , olgun yetkin bir kişidir.
Bütün halifelerden ve
Peygamber’in yakınlarından üstündür.
Şairin 1. Şah İsmail’e yazdığı övgünün temelinde sevgi vardır.
“Beng-Bade” adlı Türkçe mesnevisi 444 beyitten oluşmaktadır. Eserin
konusu, esrar ve şarap arasındaki düşsel bir çatışmadır.
Fuzuli’nin “Şikayetname” adlı
mektubunda, saray şairleri arasına girememekten dolayı iğneleyici
bir dille yakındığı görülmektedir. Istırap şairi olarak bilinen
Fuzuli’nin “Leyla ve Mecnun” adlı dört bin beyitlik mesnevisi ile
diğer eserleri hakkında çok sayıda inceleme yayınlandığını
biliyoruz.
Bir başka bildiğimiz gerçek; 15.
yüzyıl Azeri şairi Habibi’nin, Çağatay şairi Ali Şir Nevai’nin,
İranlı şair Hafız’ın, Nizami Gencevi ve Cami’nin Fuzuli üzerinde
belli belirsiz etkilerinin olduğudur. “Leyla ve Mecnun” adlı
eserinde, Nizami’den yararlandığını kendisi ifade etmektedir.
Fuzuli’nin anlayışına göre; şiirin
temeli ilim, özü sevgidir. İlime dayanmayan şiirin temelsiz duvar
gibi hemen yıkılabileceğini söylemesi, şiir anlayışındaki derinliği
göstermektedir.
Kendinden sonra gelen, hemen bütün
divan şairlerini büyük ölçüde etkileyen Fuzuli için şiir, düşünce
duyguları sergilemeye, insanı tanımlamaya yarayan önemli bir
etkinliktir.
Genellikle, Azeri ağzını kullanan
Fuzuli’nin şiirinde uyumu sözcükler arasındaki ses benzerliği
sağlamaktadır. Şiirlerinde, halk dilinde geçen kelimelere,
deyimlere, atasözlerine, Kur’an’dan ve hadislerden alıntılara sıkça
rastlanmaktadır.
Türkmen soylu Iraklı şair Fuzuli de her Türkmen şairi gibi
“hoyratlar”ın etkisi altında kalmış ve şiirlerinde hoyratlardaki
cinas oyunlarını ustaca kullanmıştır. Fuzuli’nin, bugünkü Irak
Türkmencesini şiir dilinde az bir değişiklikle kullandığını gösteren
pek çok örnek vardır.
ESERLER
Fuzuli’nin “Hadikatü’s Süeda (1837,
Saadete Ermişlerin Bahçesi 1955) adlı eseri düz yazıda dinsel
lirizmin en güçlü örneklerindendir. Kerbela olayını anlatan bu eser
özellikle şiirler arasında yüzyıllardan beri okunmaktadır.
Fuzuli’nin mesnevi biçiminde yazdığı
ve 3.096 beyitten oluşan “Leyla ve Mecnun” (1955) adlı eseri Türk
edebiyatının şaheserleri arasında yer almaktadır.
Fuzuli’nin yirmiye yakın eser
yazdığını biliyoruz. Bunların başında, Türkçe Farsça ve Arapça olan
üç divan gelmektedir. Ünlü “Türkçe Divan”ı mensur girişle
başlamaktadır. Farsça ve Arapça Divanları yanında, Fuzuli’nin
Peygamber efendimizi metheden “Su Kasidesi”de çok sevilen
eserlerindendir.
Fuzuli’nin eserlerinin sıralamasında
yeralanlardan;
Rind-ü Zahid (Farsça mensur eser,
Çev: Silim Efendi, 1868),
Hüsn-ü Aşk (Sıhhat-u Maraz adıyla da
biliniyor. Farsça mensur eser, ilk çeviri: 1856’da yapıldı. Son
çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı 1940)
Enisü’l-Kalb (Farsça kaside, Türkçe
Çev. Cafer Erkılıç,1944)
Türkçe Mektuplar (Abdülkadir Karahan,1948),
Şikayetname (1955),
Hadikatü’s-Süeda (Saadete Ermişlerin
Bahçesi, Kerbala olayını anlatır, Selahattin Güngör, 1809),
Beng-ü Bade (Farsça mesnevi, 444
beyit, esrar ile şarap arasında bir tartışmayı anlatır, K. Edip
Kürkçüoğlu, 1956),
Türkçe Divan (taş basması, 1951,
Abdülbaki Gölpınarılı 1961)
Farsca Divan (Hasibe Mazıoğlu, 1962)
Arapça Divan (yazma nüshası
Leningrad’da), Heft Cem (Sakiname adıyla anılan bu yedi bölümlük
eserin her bölümünde şair bir müzik aletiyle tartışır)
Tercüme-i Hadis-i Erbain (40 manzum
hadis çevirisi, Esad Çoşan, 2003)
HAKKINDA YAZILANLARDAN
Fuzuli hakkında yüzlerce makale
yazılmış, yayınlanmış doktora ve yüksek lisans tezlerine konu
edilerek, asırlardan asırlara nakledilen bir isim ve imza haline
gelmiştir şairimiz.
1- Fuzuli zaman engelini aşarak,
zirvedeki yerini koruyabilmiş sayılı şiir ustalarındandır. O’nun
şiirleri özellikle şiirlerinden bazıları her dönemde sevilmiş,
kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşabilmişlerdir.
Fuzuli’nin şiirlerini, yüzyılları
geride bırakarak kalıcı kılan acaba hangi özellikleridir? Değişen
kültüre ve topluma rağmen, sözkonusu şiirler nasıl olmuş da
yaşayabilmişlerdir?
Konuşma dilinde tonlama ve vurgun önemlidir. Bu unsurların
şiirde kullanımıyla, konuşma dilindeki doğal, rahat, zorlamadan uzak
söyleyiş, şiirin daha etkileyici, dolayısıyla kalıcı olmasını
sağlamaktadır (Mine Mengi, 500. Yılında Fuzuli Sempozyumu
Bildirileri,1996)
2- Fuzuli hiç kuşkusuz en büyük
şairlerimizden biridir. Yunus’u ayrı tutarak böyle bir ayırım
gereklidir. Çünkü Yunus, altıyüz yıl öncesinden bugüne açılan
kapıdır. Onunla ancak, şeyhi, Necati bey, Baki, Nedim, şeyh Galib
gibi eski şiirin sıkı düzeni ve ortak dili içinde gerçekten bir
çığır açabilen şairler boy ölçüşebilirler. Fakat Fuzüli bir bakıma
bu şairlere de üstündür. Çünkü eseri bize onlardan çok ayrılan,
tümüyle kişisel diyebileceğimiz bir deneyim ile gelir.
Denebilir ki, Fuzuli’nin bize
şiirleriyle verdiği kendi iç dünyası, bütün rindlik ve kalenderlik
heveslerine, kimi zaman gerçekten sıkıcı sanat oyunlarına karşın,
iki örneğin etrafında toplanır: Mecnun ve Kerbela şehidi Hüseyin…
(Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler)
Fuzuli şiir yarışmasının
şairlerinden:
Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı
İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek
Birliği’yle, merkezi Azerbaycan’da bulunan ve kısa adı DGTYB olan
Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği’nin 2004 yılında ortaklaşa
düzenlediği “2. Uluslararası Fuzuli Şiir Yarışması”nda dereceye
giren şairlerin şiirlerinin mısraları arasında mini bir gezinti
yapmak istiyorum efendim:
Dereceye giren ilk dört şair:
Orhan Seyfi Şirin: 1961 yılında
Eskişehir’de doğdu. “Tuna Boylarında Alişimiz Var” adlı şiirinden:
Sorma buralarda ne işimiz var!,
Tuna boylarında Alişimiz var.
Yemen türküsüne ağlayışımız,
Nasrettin Hocaya gülüşümüz var.
Selami Yıldırım: 1959 yılında
Sivas’ta doğdu. “Derdim parmak uçlarımda tuşlu” adlı şiirinden:
“Asanı göğe at,
Düşene kadar sultansın”,
Demiyorum,
Yalnızlığımı getirdim sana,
İnanmazsan tut ellerini
Ya da bak gözlerime
Hicretimi gör!..
Halil Gürkan: 1954 yılında
Eskişehir’de doğdu. “Yiğitlerimiz” adlı şiirinden:
Türk’üz, anıldık “yağız” la, mertçe
vuran yiğit bizde,
Birkaç obalık Oğuz’la, devlet kuran
yiğit bizde.
Hakkı Şener: 1969 yılında Adana’da
doğdu. “Şadırvan” adlı şiirinden:
Ben bir ulu cami şadırvanıyım,
Manâ âleminden izler bilirim.
Elden ele giden dost kervanıyım,
Nice kışlar, nice yazlar bilirim.
İkinci Uluslararası Fuzuli Şiir
Yarışması’nda mansiyon alan şairlerden şiir örnekleri:
Selami Şimşek: 1974 yılında
Erzurum’da doğdu. “Çocuklar hiç ölmesin anne” başlıklı şiirinden:
Dünya çocukları gözleri etrafında,
Ağlamak için dönüyor
Kırık bir çiçek,
Her gece rüyalarımı süslüyor
Hangi yangına kül olsam,
Hangi bahçeye gül olsam
Dünya çocukların gözleri etrafında
Dönüyor anne.
Zeynep Ayla Sütçü: 1956 yılında
Isparta’da doğdu. “Gel gönül gül olalım seninle” adlı şiirinden:
Gel gönül gel gül olalım seninle,
İster dost koklasın, isterse düşman,
Diken gibi batmayalım eline,
İster dost toplasın, isterse düşman.
Galip Kurdoğlu: 1955 yılında
Arhavi’de doğdu. “Ey Fuzuli” başlıklı şiirinden:
Ey Fuzuli
Ben seni fuzuli sevmedim ki
Sevginin yüceliğini, erdemli olmayı,
Hasretin acısını, mutlu yaşamayı
Leyla Mecnun’u,
Ve daha nicelerini senden öğrendim
O yüzden
Canıma can katıyorsun.
KAYNAKLAR:
1.Işık, İhsan; Resimli ve Metin Örnekli, Türkiye Edebiyatçılar
ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. Baskı, cilt 4, Pozitif
Matbaacılık, 2007-Ankara)
2.Küzeci, Şemsettin: 2. Uluslararası Fuzuli Şiir Yarışması ve
Türk Dünyası Şiir Şöleni. (İLESAM –DGTYB-Ankara–2004)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
NURDANE UZUN’UN ŞIIR DÜNYASI
Sanat ve edebiyat dünyamızın içinde
yeralan, yıllardır, yazdıkları, yayınladıklarıyla dikkat çeken isim
ve imzalardan biri: Nurdane Uzun.
Nurdane Uzun Bursa’da yaşıyor, buradan sesleniyor. Yayınladığı
kitapları var. Değişik türlerde, genellikle şiir ağırlıklı bu
kitaplar.
Yenilerde bana ulaşan bir demet
şiiri, çocuk öykülerinden oluşan, Ağustos 2008’de günyüzü gören,
okurlarıyla buluşan, buluşturulan “Mavi Kurdele” adlı çocuk öyküleri
var masamda. Alp Yayınları arasında günyüzü görmüş 96 sayfalık “Mavi
Kurdele’ Nurdane hanımın 13 ncü kitabı.
Öykülerin adları; Mavi kurdele,
çorapçı kadın, sakızcı çocuk, Doktor Ahmet, Kurban bayramı, Alabaş,
Güvercin dede, Osmanlı kadını, Yavru güvercin, Kediler, Kiraz
mevsimi. Nurdane uzun, şiirde olduğu gibi, öyküde, çocuk öykülerinde
de anlatım zenginliği ve konuların dağılmadan, toparlanış ustalığı
içindeki görünümüyle takdir görüyor.
İlk öykünün girişinden: “Vakit
ikindiyi gerilerde bırakırken, sahildeki insanlar da birer ikişer ve
gruplar halinde evlerine dönüyorlardı. Deniz dalgasız pırıl pırıldı”
cümlesi söylemek istediklerimizin doğruluğunu ortaya koymuyor mu?.
ŞİİRLER
Nurdane Uzun’un şiirlerindeki konu seçimi, anlatım
ve bütünlük içindeki genel görüntü, anlatılmak istenilenlerin
özelliğini, güzelliğini ortaya koyar.
Bu şiirlerin bazıları, güfte denebilecek durumdadır.
Bestekarlarımızın gözden geçirmeleri halinde besteleyebilecekleri
şiirlerin, güfte bütünlüğü içinde olanların bulunduğu görülecektir.
“Gülüm” adlı, başlıklı şiir vermek
istediğimin örneklerden biri: Şöyle başlıyor bu şiir:
-Kaldırdın başımdan umut tacımı,
İçimde acılar dinmiyor gülüm.
Sardın bedenime gönül sancımı,
Yediğim içime sinmiyor gülüm.
Mor menekşem, Gönül ocağına koy
tencereyi, O sahilde bekliyorum, Hasretin içimi yakıp yıksada,
iklimler mi yoksa ben mi değiştim?, İkinci bahar, Yeşil gözlü yar,
Aşk bahçemde bülbül diye, İlahi, Yaşamayı sevdiren gibi başlıklar
verilen, yazılıp, sayfalara aktarılan Nurdane Uzun şiirleri.
Bunlardan “İlahi” den:
—Hidayete erenlerden,
Cemalini görenlerden,
Kalbe şefkat verenlerden,
Eyle bizi, eyle Yarab!..
Ve Nurdane Uzun’un bendenize atfen
yazdığı “İsa Kayacan Hocam’a” başlıklı 7 dörtlükten oluşan bir şiiri
var. Bu şiirin girişi:
-Dolu, boynu eğik başağa benzer,
San’atın mimarı İsa Kayacan.
Gönlünün yanında hiç kalır anzer,
San’atın ustası İsa Kayacan.
Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
54 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YAZILANLARIN İÇİNDEN
- İnsanoğlu, kendisinden söz edilince, hemde ‘olumlu’ söz
edilince, biraz şımarır,
- Gururlanır, bunların yenileri gelsin ister.
- Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak, benim için yazılanların
sayısı arttıkça, seviniyor, mutlu oluyorum.
- Samsun’dan Ozan Obalı (Mustafa Bilir) 16.07.2008 tarihinde benim
için bir şiir yazmış. Hemde yüz yüze gelmediğimiz halde. Kendisi
“sizi kırk yıldır ismen tanıyorum” diyor.. Bu tür anlatımların,
şiirlerin karşı karşıya gelmeden yazılması ayrı bir anlam getiriyor,
farklı bir düşünce ortaya koyuyor. Mustafa Bilir’in (Ozan Obalı’nın)
şiiri efendim:
-
- İSA KAYACAN BEY’E
-
- Dokuz yüz kırk üçte Burdur’da doğmuş
- Şu dünyaya gelmiş İsa Kayacan.
- Ne avuca sığmış ne kaba sığmış
- Bir ırmak bir selmiş İsa Kayacan.
-
- Güzel-iyi-doğru denilen üçlü
- Onunla anlamlı onunla güçlü
- Bu kadar sevecen bu kadar içli
- Olmasını bilmiş İsa Kayacan.
-
- Sanat ve basına kol kanat germiş
- Yazıp tam yüz otuz kitaba ermiş
- Herkese kalbinden bir parça vermiş
- Saygı hürmet almış İsa Kayacan.
-
- Yıllar akıp gitmiş, o hiç gitmemiş
- Sevgiyi büyütmüş, aşkı bitmemiş
- Namerdin dalında bir gün ötmemiş
- Mert bağına dalmış İsa Kayacan.
-
- Dostluk destanını yazan birisi
- Ona hürmetlerin layık irisi
- OBALI dünyanın boştur gerisi
- Gönüllerde kalmış İsa Kayacan.
-
- PTT’nin “İSA KAYACAN ÖZEL POSTA PULU”
- Söke ilçemiz merkezinde yaşayan, eğitimci, şair, araştırmacı,
yazar Abdülkadir Güler, 01 Kasım 2008 tarihinde, açtığımız,
Burdur-Tefenni Ece Köyü’ndeki “İsa Kayacan Kütüphanesi” için yazdığı
makalesinin bir yerinde:
- -“İnsan neyi ekerse onu biçecektir. Sayın Kayacan, yıllardır bu
kitap ve kütüphane uğruna emek veriyordu. Çaba harcıyordu. Yaklaşık
52 yıldır durmadan yazıyor ve yazdıklarını hem ili Burdur’a ve
Anadolu’ya gönderiyordu. Daha öncede söylemiştim. Sayın Kayacan
sadece sanat ve Kültür bağlamında PTT’ye verdiği paraları bir yere
toplasaydı, şimdi Ankara’nın Çankaya’sında lüks bir dairesi olurdu.
Ama o, toplamadan ziyade dağıtmayı tercih etti. Halâ bu kültür
uğraşı içinde hizmet veriyor.
- Aslında PTT Genel Müdürlüğü’nde bir yetkili olsaydım, İsa
Kayacan adına bir posta pulu basardım. Bu hizmeti de PTT Genel
Müdürlüğü yetkililerinden bekliyoruz. Çünkü İsa Kayacan yayınladığı
kitap, gazete ve dergileri Anadolu’ya taşıması konusunda evi ile PTT
arasında mekik dokumuş ve binlerce TL yatırmıştır. Bu hizmetler
yadsınamaz” dedi.
-
- BURDUR
- Uzun süre Burdur’da görev yapan Fatma Uçarlar’ın Burdur
şiirlerinden biri, “Burdur” adıyla 12 dörtlükten oluşuyor. Burdur
Belediyesi Kültür Yayınları arasında yayınladığımız “Şiirlerle
Burdur” adlı kitabımın 26 ve 27 nci sayfalarında yeralan Fatma
Uçarlar’ın “Burdur” adlı şiirinden:
-
- -Folklorü bir başka güzel,
- Sipsinin sesi, yüreği ezer,
- Zeybek oyunu dünyaya değer,
- Baki Bey Konağı var Burdur’un.
-
- Mehmet Akif vekilin olmuş,
- Fakir’in sende doğmuş,
- İsa Kayacan sesin olmuş,
- İncir Han’ı var Burdur’un.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
55 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
VAN’DAN ÜMİT KAYAÇELEBİ’NIN ŞİİR DÜNYASI
Şiirlerinin mısraları arasında gezerek, şiir dünyaları
hakkında bilgiler vermeye çalıştıklarımın sayısı, yüzlerle ifade
ediliyor. Hatta binlerle denebilir.
Van ilimiz merkezinden seslenen, şiir, yazı ve
araştırmalarıyla, dikkat çeken hele TRT Radyolarının
dinleme-izleme müdavimlerinden Ümit Kayaçelebi’nin şiirleri
arasında, daha doğrusu mısraları arasında bir gezinti yapma
isteğim hep ertelendi.
Elimde olmayan nedenlerle erteleyen, ertelemek zorunda kalan
benim efendim.
Ümit Kayaçelebi, bir fotoğraf makinesi gibi. Çevresinde olup
bitenler hakkındaki tesbitlerini sayfalara aktarıyor. Yumuşak bir
anlatımı, anlaşılırlık oranı fazla olan bir sunuş biçimi var.
TSM-THM sanatçılarıyla arkadaş gibidir. Ümit Kayaçelebi. Onlar
hakkında bilgiler verir, onlar için yazdıklarını gazete ve
dergilerin sayfalarına aktarıp, okurlarıyla paylaşır, bölüşür.
Şair,yazar ve gazeteci Ümit Kayaçelebi Sevim Süer’e ithaf
ettiği 9 dörtlükten oluşan şiirinin ilk iki dörtlüğünde şöyle
seslenmektedir:
-Yıllarca radyoda dinlediğimiz,
Unutmadık, unutulmaz o sesler.
Hepsine muhabbet beslediğimiz,
Unutmadık, unutulmaz o sesler.
Korolar yönetti Ahmet Yamacı,
Şemsi Yastıman’la Bayram Aracı,
Halâ hatırlarda Seyfettin Sucu,
Unutmadık, unutulmaz o sesler.
Gelin-Kaynana şikayetleri, gelin-kaynana atışmaları Ümit
Kayaçelebi’nin şiirlerinin konusudur, anlatımlarının önemli
boyutlarında yer alır, karşımıza çıkarlar. Gelin-Kaynana
atışmasında Gelin:
Sabun koydum legene
Bak başıma gelene,
Ben kadar taş düşe,
Kaynana senin tepene
Kaynana durur mu, hemen cevap
verir. Hemde böbürlenerek verilen bir cevaptır bu:
Kartal sinek avlamaz,
Köpek kuşa havlamaz,
Aklı olan gelin,
Kaynanaya hırlamaz.
Gelinden şikayeti anlatan
şiiriyle, kaynanayı şikayetle anlatılanların imza sahibi oluşuyla
Ümit Kayaçelebi, toplumsal sıkıntıların toparlanışını yapmakta,
adeta çözüm yolları göstermektedir. Bir başka şiirinde de Van
sebzelerinden sözetmektedir.
Bu şiirin ilk dörtlüğü:
-Şimdi sorsam nedir şu gazayağı,
Sen görmedin bilemezsin evladım.
Bir de desem nedir guzu gulağı?,
Sen görmedin bilemezsin evladım..
Sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim…
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
56 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YENİ YENİ YAZILANLARDAN
“Bana Yazılan Şiirler” adlı bir
kitabın yayın hazırlığı içindeyim ya. Bana yazılan şiirlerden
örnekler vermeye o yüzden devam ediyorum, biraz da sıklaştırıyorum
sizin anlayacağınız. Bunlardan ikisi daha:
Vefalı, yani gönüllü, yiğit insan
İsa bey: Gönlümde sizin için düşündüklerimi yazdım. Aslında siz
benim yanımda daha çok değerli ve özel birisiniz. Lütfen hoşgörünüze
sığınarak af buyurmanızı ve bununla yetinmenizi rica ediyorum.
Aslında ben hiç kimsenin arkasında methe-mazhar yazı yazmayı ve
söylemeyi sevmem. Amma siz olunca bu niyetim aniden değişiverdi.
O’da sizleri ne kadar sevip saydığımın nişanesidir. (Türkmen Ozanı,
Süleyman Özçelik, İskenderun, 15.01.2009
Prof.Dr. Sayın İsa Bey
Aslı Türktür Kayacan’ın soyundan,
Burdur ili güzel Ece köyünden,
Ayrı düşmüş aşretinden, beyinden,
Çarkı felek Seyranında biri var..
Can ile cananın Kayacanından,
Aşıklar, ozanlar, pirler şanından,
Üç ile yediler, kırklar ceminden,
Çarkı felek devranında biri var.
Bir dem içmiş, ol aşıklar deminden,
Güneş dahi kıskanıyor şeminden,
Taşı sıksan can fışkırır canından,
Çarkı felek hayranında biri var.
Türkmen ozanıyım övgü yazarım,
Nokta koyar, bir kalemle çizerim,
İsa beyi, çar köşede gezerim,
Çarkı felek bayramında biri var.
Isparta ilimiz merkezinden Melahat
Ecevit hocanım, “Bizim gız” başlığıyla yazdığı ve bendenize ithaf
ettiği 10 Ocak 2009 tarihli şiiri:
BİZİM GIZ
Hemşehrimiz, Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan’a
Pembe gül takınmış siyah saçına
Daha yeni değmiş ondört yaşına
İnce rastık çekmiş hilal kaşına
Kapı gıcırtısına oynar bizim gız
Hele bakın ürkek ceylan haline
Zilleri takınmış narin eline
Şal kuşak yakışmış ince beline
Kaşık şıkırtısına oynar bizim gız
İşvesi yerinde hava atıyor
Göz süzüp etrafa çalım satıyor
Kıvırıp kıvırıp göbek atıyor
Tabak tıkırtısına oynar bizim gız
Bir başka rakseder ritimde sazda
Baygın bakışı can yakar birazda
Çağlayıp coşuyor baharda yazda
Suyun şıkırtısına oynar bizim gız
Oyuna doymuyor elleri havada
Çalıkuşu gibi durmaz yuvada
Hamsi balık gibi oynar tavada
Sinek vızıltısına oynar bizim gız
Çıkar orta yerde saçın savurur
Edalı dönüşü içler kavurur
Davul zurna gümbür gümbür vurulur
Yürek gümbürtüsüne oynar bizim gız
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
57 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÜÇ
ŞİİRLE ANLATILANLAR
Şiirlerin
ortaya koyucuları, şairlerimiz, şairelerimiz. Melahat Ecevit,
Isparta ilimiz merkezinden seslenmeye devam ediyor. Yenilerde üç
yeni şiiri geldi. 18 Aralık 2008 ve 10 ve 11 Ocak 2009 tarihlerinin
taşıyıcıları bu şiirler. Yani üçü de çiçeği burnunda şiirler. Bu
şirlerin mısraları arasına dönelim ve kısa kısa bir göz atalım.
Buyurun:
BİR MİNDERLİK YER
18 Aralık
2008 tarihinde kaleme alınmış, daha doğrusu bu tarihte bitirilmiş,
tamamlanmış. Beş ayrı bölümden meydana gelen bu şiirin girişinde;
“Bir zamanlar seninle/Herşey daha güzel olacak derken/Bak, kapımızı
güz yelleri çalıverdi erken” mısralarıyla başlanıyor.
O güzelim günlerin keyfinin
sürülemediğinin altı çiziliyor, “hep mor çiçeklerini topladık/Umudu
dökülmüş bahçelerin” diye devam ediliyor. Mor çiçekler, umudu
dökülmüş bahçeler, anlatım zenginliğini sağlayanlar. Ve sonunda
şöyle bağlanıyor şiir:
-Pencereden gün ışığı sızmalı derken,
Hani kapattığımız perdeler var ya,
Onları biraz olsun aralı bırakamadık.
Ne yazık ki, özlem çektiğimiz
mutluluğa,
Bir minderlik yer ayıramadık..
Duygularının çorak kalacağını anlayamayan insanlar. Anlatma zorluğu
içinde olan duygu sahipleri, kalem sahipleri.
HAİN RÜZGAR
Rüzgarın
da haini oluyor demek ki. Vardır değil mi? Melahat Ecevit hocanım 11
Ocak 2009 tarihinde yazdığı veya tamamladığı “Hain Rüzgar” adıyla,
başlığıyla yazdığı dört bölümlük şiirin ilk bölümünde şunlardan
sözediyor:
Bu akşam başka esiyorsun,
Hain rüzgar!...
Bakışların sadece göz ucu,
Belli ki şeytana ters giydireceksin,
Papucu…
Melahat
hocanım, “Pencere camlarını kırıp/Döküşün/Hiçbir şey olmamış gibi
bir de dönüp/Öpüşün” lerden rahatsız oluyor.
BİZİM GIZ
Melahat
hoca altı dörtlükten meydana gelen, Burdur, Isparta ve çevresine ait
olan bir yakınlık deyiminden, kan bağı gösteriminden söz ediyor”
Bizim gız” diyor. Şiirinin başlığı da bu. “Pembe gül takınmış siyah
saçına,/Daha yeni değmiş ondört yaşına/İnce rastık çekmiş hilal
kaşına/Kapı gıcırtısına oynar bızım gız” anlatımından sonra şöyle
sesleniyor:
-Çıkar orta yerde saçın savurur,
Edalı dönüşü içler kavurur,
Davul-zurna gümbür gümbür vurulur,
Yürek gümbürtüsüne oynar bizim gız..
Bizim gız,
ürkektir, ceylan gibidir. Zilleri takınca narin ellerine, döner,
döner. İşvesi yerindedir, baygın bakışları çok canlar yakar, sinek
vızıltısı karşısında oynar bizim gız.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
58 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BURDUR’DAN YOLA ÇIKARAK
Burdur’dan, Burdurludan yola çıkarak
ortaya koyduklarımız. Burdur’dan bize yansıyanlar, Kitaplarda,
gazetelerde yer alanlar.
BURDUR’UM SENİ
Burdur ilimize bağlı Gölhisar
ilçemizde yaşayan, çağdaş halk ozanı, folklor derlemecisi Osman
Akkoç’un “Burdur’um Benim” adlı, başlıklı şiiri, Burdur’u değişik
yönleriyle ve yerleşim birimleriyle anlatıyor. Yedi dörtlükten
meydana gelen şiirin girişi genellik içinde veriliyor. Şöyle:
Burdur’umu anlatmakla açayım sözümü,
Aklıma gelir durur, salkım salkım üzümü.
Su deposuna çıkar doyururum gözümü,
Şirin, güzel, sevimli Burdur’um benim.
Sonra ilçeler teker teker
dolaşılıyor. Yaşilova, Ağlasun, Altınyayla, Çavdır, Çeltikçi, Bucak,
bir bir anlatılıyor. Bu şiirin bir başka dörtlüğünde de şöyle
seslenilmekte:
-İlçeleri, Gölhisar, Bucak, Tefenni,
Her zaman görmek isterim, mest eder beni,
Karamanlı, Kemer ilçe olmuştur yeni,
Nerelere gitmek istersem, durdurun beni..
Osman Akkoç “Burdur ve İlçeleri”ni
de bir başka şiirinde uzunca anlatıyor. 12 dörtlükten meydana gelen”
Burdur ve ilçeleri” adlı, başlıklı şiirin ilk dörtlüğünde ki Osman
Akkoç duyguları şöyle:
-O ceviz ezmesiyle, rengarenk gülünle,
O şeker fabrikanla, o masmavi gölünle,
Şen şakrak insanınla, baldan tatlı dilinle,
Mısralara sığmazsın, anlatsam Burdur seni…
Fatma Uçarlar’ın dört bölümden
meydana gelen “Sende Burdur”u sevdim” adlı, başlıklı şiiri var
yazımızın bu bölümünde:
SENDE BURDUR’U SEVDİM
Fatma Uçarlar, Burdur sevgisini, Burdur’a olan
bağlılığını, Burdurluya olan yakınlığını, içtenliğini bu şiirde
anlatıyor. Anılan şiirin ilk bölümü şöyle efendim:
-Ben sende Burdur’u gördüm!,
O yüzden sevdam sana değildi,
Ben Burdur’u sevdim..
Bakışlarında,
Salda’nın derinliğini,
İnsuyu’nun serinliğini gördüm.
Ben bu bakışları sevdim.
Bu bakışlarda,
Selda’yı sevdim, İnsuyu’nu sevdim…
Son bölümde, gazeteci Mesut Madan’ın
Burdur’da günlük yayınlanan 19 Kasım 2008 tarihli Yenigün
gazetesinde ki köşesinde” Hoş geldin usta” başlığıyla yazdığı
makalesinin girişi:
HOŞ GELDİN USTA
Tefenni’nin Ece Köyü’den çıkıp
yazdığı yazılarla Burdur’u tüm Türkiye’yi tanıttı o. O bir duayen. O
bir Usta. O Anadolu Basını’nın yıldızı. Bitmek tükenmek bilmez bir
hazine o. Yazılarıyla, şiirleriyle bütün Anadolu Basınının can suyu.
O bir yazı fabrikatörü.
“Herkes beni Ankara’larda sanır /
Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır” diyen bir Burdur sevdalısı
o. Ama Burdur o’nun kıymetini biliyor mu? İşte bu tartışılır…
Yüzlerce kitap yazdı. On binlerce yazısı gazete ve dergilerde
yayınlandı. O mütevaziliğini hiç elden bırakmadı. Yazılarını
aksatmadan mahalli gazetelere gönderdi. Kısa bir aradan sonra
yazılarıyla tekrar aramızda. Hoş geldin büyük usta İsa Kayacan…
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
59
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YUSUF ERKAN’DAN BURDUR GEZİ REHBERİ
Araştırma ve incelemeye yönelik,
çalışma-edebiyat alanındaki noktadan yapılan çıkışlar, hareket
noktalarıyla ortaya konulanların zorlukları vardır.
Hemşehrim Yusuf Erkan, uzun bir Burdur araştırma ve
incelemesinden sonra;
600 sayfalık, “Zamanın Ötesinden Burdur Gezi Rehberi” adlı
kitabını, İstanbul’da, Birleşmiş Yazarlar Şairler ve Bestekarlar
Derneği yayınları arasında günyüzü görmesini sağladı.
Geride bıraktığımız 2008 yılının son
aylarında gerçekleştirilen basım çalışmasıyla, Burdurluların, Burdur
severlerin ve kültürel çalışmaların içinde bulunanların hizmetine
sunulan anılan kitabın önsözü Yusuf Erkan imzasını taşıyor. Uzunca
olan önsözün biryerinde Yusuf Erkan;
-“Burdur’un tanıtılması, turizmde
daha fazla pay alması, ekonomisinin gelişmesi ve bir arada Burdur
insanının bilinçlenmesine, katkıda bulunmasında küçücük bir adım
olarak niteleyebileceğim bu çalışmayı babam Bayram Erkan ve annem
Azime Erkan olmak üzere tüm Burdurlulara ithaf ediyorum” diyor. Bu
cümleler, önsözün sonunda yer alıyor efendim. Düzeltelim.
İçindekiler bölümlerinin ana
başlıkları; Burdur, adının kökeni, araştırmalar, tarihçe kalıntılar,
Burdur Müzesi, Burdur’daki Müze Evler, Camiler, Türbeler, hamamlar,
çeşmeler, kütüphaneler, kiliseler, Burdur’daki arkeolojik kazılar,
Yakın dönemdeki yüzey araştırmaları,
-Burdur’dan yurtdışına kaçırılan
önemli eserler, Burdur’da bulunan eserlerin sergilendiği müzeler,
Burdur’da neolitik dönem, Burdur’un neolotik dönem özellikleri,
Burdur’un höyükleri,
- Frigya, Frigya kentleri, Lykia-Lykia kentleri,
Pisidia, Pisidia Kentleri, Burdur’daki Nekropoller, Burdur’daki
hanlar, Turizm, doğal güzellikler, mağaralar, içmeler, göller,
kanyonlar, orman içi dinlenme yerleri, yaylalar, anıt ağaçlar,
önemli bitki alanları, Burdur Faunası, rehber, geleneksel şenlikler,
geleneksel sanatlar, Burdur mutfağı, vd.
Yusuf Erkan, Burdur’un turizm
açısından önemli bir fotoğrafını çekmiş, bu fotoğrafın kareleri
içinde neler var onların değerlendirilişini başarılı bir şekilde
ortaya koymuş, sayfalara aktarmış. Yine kitap içindeki fotoğrafları,
kendi fotoğrafları, Valilik arşivi ve ötekiler şeklinde sayfalara
aktarılmış.
Bunları anlatırken, naklederken,
ifade olarak sayfaya aktarırken, Burdurlu olduğum için,Yusuf
Erkan’ın bu çalışmasından dolayı gururlandığını da bir pay çıkarma
ifadesi olarak kaydedeyim efendim.
Yusuf Erkan: 1970 yılında Burdur
iline bağlı Gölhisar ilçesinin Evciler köyünde doğdu. 1998 yılında
Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi “Konaklama
İşletmeciliği” bölümünden mezun oldu. Halen İstanbul’da “Otelcilik
ve Turizm Meslek Grubu’ öğretmeni olarak görev yapıyor. Yusuf Erkan,
Burdur’u Burdur folklorunu enine-boyuna incelemeye devam ediyor.
Hazırlamakta olduğum “Burdur Destanı”ndan: Yusuf Erkan:
İstanbul’da yaşayan/Turizm eğitimi alan/Zamanın ötesinden/Burdur’u
araştıran/Yayınlarla kitaplaştıran/Yusuf Erkan benim.. Bensiz
olmaz..
HAFTANIN DÖRTLÜĞÜ (Fatma Uçarlar’dan)
Folklorü bir başka güzel;
Sipsinin sesi, yüreği ezer,
Zeybek oyunu dünyaya değer,
Baki Bey Konağı var Burdur’un..
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
60 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
GÜLAYE RAZYEVA’DAN:
ATATÜRK’Ü GÖRÜREM
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den
gelen şair, şaire ve yazarlarımızın sesleri, kitapları, yayınları…
Bunlardan bir yenisi, Gülaye Rızayeva-Şınıklı’ya ait. “Atatürkü
Görürem” adlı 99 sayfalık şiir kitabı efendim.
Kitabın redaktörü: Sirus Azadi,
Operatörü: Ayşegül Abdülkerimova, Dizgi: Arda Grafik Planet, Cavidan
Elbars imzalarıyla karşımıza çıkıyor.
Gülaye hanım bu kitabında değişik
şiirleriyle Türkiye, Atatürk sevgisini dile getiriyor. Atatürk
şahsiyetinin büyüklüğünden ve ölmezliğinden sözediyor, yola çıkıyor
Türkiye/Azerbaycan kardeşliğinden, Mevlana yüceliğinden, hareket
ederek kalbinde, ruhunda duyduğu sevgilerini mısralara döküyor.
“Bitip tükenmeyen sevgilerin sahibi”
olarak bilinen Gülaye Rizayeva-Şınıklı’yla Ankara’da, Altındağda
Şiir Akşamları programı çerçevesinde tanışma fırsatı buldum.
Atatürk ve Türkiye sevgisiyle dolu
olduğunu, yayınladığı “Atatürkü Görürem” adlı kitabıyla daha açık ve
net anlama, görme gerçeğiyle karşılaşmam beni sevindirdi, mutlu
etti.
“Atatürkü Görürem” adlı kitabın
sunuş ve önsöz mahiyetinde yazılanlar, “Redaktordan”, “Türk Türkü
goşdu” ve “Hazine köprüsü” başlıklarıyla verilmiş. Bunlardan:
- “Salam Azerbaycan şiirinin hususi
bir yeri var. O öteki şiirlerinde olduğu gibi, Deyir ki Salam
Azerbaycan şiiriyle, hiç kimsenin demediği, diyemediği yalnız
şahsına ait tarzda vatan sevgisini mukaddesleştiriyor” (Sirus Azadi),
- “Düzüm düzüm sıralanan bu
satırlar, Garabağ ağrılı, Tebriz hazretli, Kerkük, Çanakkale
yanlığıdır. Sarıkamış çölündeki şehid ruhunun masım bakışıdır. Bir
ana laylasının ışığında sizinle söz dünyasında görüşdük” Telman
Dejelli)
- “Gülaye hanım düşünür ki, Mustafa
Kemal Atatürk dünyanın bir çok ülkelerine, milletlerine örnek
olarak, yalnız öz milletinin değil, bütün insanlığın azaldığını
arzulayan büyük bir lider idi” (İmami Şövket Ebülfezi gızı).
Azerbaycan yazıçılar ve jurnalistler
birliklerinin üyesi, şaire Gülaye Şınıklı, “Taleyimin laylaları”
adlı şiir albümleriyle de dikkat çekiyor. Bu albümlerde yeralan
şiirleri Azerbaycan’ın tanınmış sanatçıları tarafından
seslendirilmeye devam ediliyor efendim.
Kitabın adı olan “Atatürkü Görürem”
adlı şiir 37, 38, 39, 40 ve 41 nci sayfalarda yeralıyor. Bu şiirden:
Aşkımızın aynasında,
Atatürkü görürem.
Azadlığ dünyasında,
Atatürkü görürem.
Gülayeyem, sözümle,
Hep özünü-özümle,
Hakkı gören gözümle,
Atatürkü görürem..
Gülaye hanım Atatürkü böyle
görüyor.. Ya bizim Türkiye’de bazı zeka özürleri nasıl görüyor?
Anlayan var mı? Tebrikler Gülaye hanım, tebrikler.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
61 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BAYRAM DURBİLMEZ HOCADAN: AŞIK EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
İnsanlar, kararlı, sabırlı ve bu iki
nokta arasına, sürekliliği çalışma sürekliliğini yerleştirdi mi,
yerleştirebildi mi, başarıya mutlaka ulaşıyor-ulaşıyorlar, zirveye
bağdaş kurup oturabiliyorlar. Tıpkı, Yrd. Dç. Dr. Bayram Durbilmez
hocada olduğu gibi.
AŞIK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
Yrd. Doç. Dr. Bayram Durbilmez,
“Aşık Edebiyatı Araştırmaları-Taşpınarlı Halk Şairleri” adlı
kitabının 3. ncü baskısını yayınladı. Merkezi Ankara’da olan Ürün
Yayınları arasında günyüzü gören 302 sayfalık kitap.
Bayram hocanın halk edebiyatımız
alanında ciddi çalışmalarıyla, araştırma ve yayınlarıyla geniş bir
kaynak bütünü içinde yeraldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Elimizdeki tek bir kitap bile, görüşlerimizin doğruluğunu
gösteriyor.
Bayram hoca, hazırlanan tezlerdeki,
yüksek lisans tezlerindeki, ortaya konulan projelerdeki imzalarıyla
dikkat çekerken, bu konudaki makaleleriyle de göz dolduruyor.
Bildirileri var uzun uzadıya hazırlanmış, detaylandırılmış.
Dinlendiklerimiz var, okuduklarımız var, izlediklerimiz var.
Kitabın içindekiler bölümüne şöyle
bir göz atıyoruz:
- Aşık edebiyatı Nazım biçimleri ve
türleri,
- Aşıklık gelenekleri,
- Taşpınarlı halk şairleri ve
şiirlerinden örnekler,
Bunlar kimler?. Kimlerden
sözediliyor. Bakalım:
- Aşık İkramı (1986-1954), Aşık
Gariboğlu (1929-) Aşık Halis (1937-) Aşık Erdemli (1936-1968), Aşık
Muttalip (1941-1991), Aşık Türkmenoğlu (1944-1998),
- Aşık Sadettin (1944-) Aşık Nurani
(1951-2001), Aşık Çemeloğlu (1955-) Aşık Gülbahçe (1958-), Ozantürk
(1969-)
Önsözün girişinde; “Geleneği olanın
geleceği de olur. Aşık edebiyatı da bir gelenek edebiyatıdır”
deniyor. Önsöz Bayram Durbilmez hocanın efendim. Giriş bölümünde,
ilk cümleler şöyle:
-“Aşık edebiyatının kökenlerini en
eski halk şairleri olan Kam_Şamanlara kadar götürmek mümkündür. Kam,
şaman, baskı, oyun, akın,ozan gibi adlar verilen gelenekli halk
temsilcileri, halk şairliği yanında, yüzyıllar boyunca toplumun
değişen sosyal ihtiyaçlarına göre farklı işlevler de
yüklenmişlerdir. Azerbaycan, Anadolu ve Rumeli sahasında ozanlıktan
aşıklığa geçişte de toplumun değişen ihtiyaçları etkili olmuştur”.
Esas adı: Sami Sırakaya olan ve 10
Mayıs 1951 tarihinde Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar
köyünde doğan Aşık Nurani’nin (1951-2001) “Yozgat’ım” adlı uzunca
bir şiiri var 217 nci sayfada.Buradan iki dörtlük nakledelim:
-Bozok yaylasında mübarek belde,
Bellidir tarihte izi Yozgat’ın,
Hiç soranı yok ki, nedir, ne
halde,
Onun için buruk özü Yozgat’ın.
Nurani der, her kul seni görmeli,
Senle olup, senle kavil kılmalı,
Sazlar çalar, diller söyler
Sürmeli,
Çalar yanık yanık sazı Yozgat’ın.
Aşık edebiyatının kökenleri,
oluşumu ve gelişimi, Yozgat ve yöresindeki aşıklık geleneklerini
anlatan, dile getiren bu yayınından dolayı Bayram Durbilmez hocamızı
kutluyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
62 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ESKİMEYEN ŞİİRLER
Zamanın eskitemedikleri vardır.
Bunlar değişik alanlarda, farklı biçimlerde karşımıza çıkarlar. Söz
etmek istediğim eskimeyenler, Fatma Uçarlar’ın, Tanrı sevgisi, ölüm,
dualara yönelik duyguların şekillendirdiği şiirlerinden birkaçı
efendim.
Bu şiirlerin başlıkları; Hak yolu,
Ölmem mi lazım? , O’na koşmak isterim, o yer, Kerim Aydın Erdem’e,
Sessizce. Bu şiirlerin mısraları arasına dönmek istiyorum. Buyurun
birlikte gözden geçirelim
HAK YOLU
Her şey seninle yıkandı yağmur,
Şu katı yüreğim, nasıl olur hamur?,
Eğer ben hak yolunu bulmazsam,
Toz yap bedenimi, oradan oraya
savur.
İkinci şiir “Ölmem mi lazım?”
başlığıyla karşımıza çıkıyor. Burada, “Her geçen gün/Dedirtiyor
aman/O konuşma anı/Bilsem ne zaman?” mısralarıyla söze başlanıyor.
“Yaşamak zor ama/Dayanmam lazım/Ölümsüzlüğe ulaşmak için/Ölmem mi
lazım?” diye soruluyor. (Burdur, 07.11.2003)
ONA KOŞMAK İSTERİM
Fatma Uçarlar’ın üçüncü şiiri bu. “Bir umut düştüm bilinmez
yollara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum/Bıktım, hesap vermekten
kullara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum”la biten beş dörtlükten
oluşan “O’na koşmak isterim”in ilk dörtlüğü. Bu şiirden bir dörtlük
daha:
-Dağlarda Ferhat’ın sesini duydum,
Çöllerde Mecnun’un izini gördüm,
Veysel Karani’nin izini yüzümü sürdüm
Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum.. (Burdur, 14.11.2003)
Ve arkasından Fatma Uçarlar’ın “O yer” adlı, başlıklı şiiri.
Burdur’da 23.11.2003 tarihinde kaleme alınmış, şekillenmiş, sonra
yayınlanmış. “Gel deyip, çağırıp bekleyenim yok ama/Bilirim/Bir yer
var, bekler beni/Çare yok/Geldi mi o emir/İstesem de istemesemde/uyacağım/ilk
kez değer bulacak bu bedenim/ Götürüleceğim eller üstünde/Belki de
annemin kucağı kadar sıcak/O yer Bekler beni son nefeste.”
KERİM AYDIN ERDEM’e
Rahmetli Kerim Aydın Erdem dostumuz için Fatma
Uçarlar, Denizli’de başladığı altı dörtlükten meydana gelen şiirini
21.09.2004 tarihinde Burdur’da bitirmiş, tamamlamış. Bir
dörtlüğünde şöyle diyor Fatma Uçarlar:
Kaptan’ımız kılavuz, yaptık vazifemizi, Allah’tan Kerim’ini,
diledik dostumuza, İsa, Musa, Fatıma, açtık ellerimizi,
Ayrılık burukluğu, çöktü tüm omzumuza.
Ve sessizce, şiiri Fatma Uçarlar’ın. 12.11.2004 tarihinde
yazılmış, kaleme alınmış ve yayınlanmış. Burada; “Dilimdedir
yalnızca tek bir hece/Dualarla seslenirim her gece/Günahlardan sonra
boynum eğince/Af dilerim, af dilerim sessizce” mısralarıyla söze
başlanıyor.
Bu şiir dört dörtlükten meydana geliyor. Bir başka dörtlüğü
anılan şiirin:
-“Gel kulum” de, yalın ayak geleyim,
Huzurunda, yüzüm yere süreyim,
Son nefeste göz kaparken güleyim,
Rahman’ına sığınırım sessizce…
Ve duaların kabul olduğu anlarla ilgili Fatma Uçarlar duyguları,
anlatımı: “Huzurunda kabul olur dualar/Gönüldeki geçenleri o
anlar/Hak yolunda dinmez akar hep yaşlar/Bülbüllerle seherdeyim
sessizce”.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
63 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YAŞLILIK,
TANRININ İNSANLARA
ÖDÜLÜ
Yaşlılıkla ilgili
değerlendirmeler farklılıkla karşımıza çıkıyor. Kimisi, “yaşlılık,
sağlıklı olduğu takdirde, olgunluğun, tecrübelerin bütünlüğünü
oluşturur, ortaya koyar” derken, kimisi, “yaşlılık zordur. Ne
yapılırsa, gençlikte yapılmalıdır” diye kestirip atıyor.
Denemeleri ve
şiirleriyle dikkat çeken bir kamu görevlisi, hem de başarılı bir
kamu görevlisi Aytekin Aydın’dan bir “mektup” aldım.. Yaşlılıkla
ilgili görüşleri dikkat çekiciydi, farklılık netliği ve görüntüsü
getiriyordu. İlginç bulduğum Aytekin Aydın’ın yaşlılık yaklaşımını
aşağıya alıyorum efendim:
YAŞLILIK
Yaşlılık, bana
göre, Tanrının insana verdiği bir ödüldür. Nasıl mı?:
Dünyaya gelen
insan hastalıklardan, kazalardan ve yaşamın her türlü zorluklarından
bedenini ve ruhunu koruyarak. 60–70 yaşına geliyor. Yüzünde derin
çizgiler, kırışıklıklar oluşuyor, saçlar beyazlaşıyor. Acaba neden?.
Bunların bir anlamı yok mu?.
Bir insan
istesede 15 yaşında saçları beyazlayıp, yüzünde derin çizgiler
oluşamaz. Farzedelim böyle bir şey oldu. Toplumdaki herkes onunla
dalga geçer. Ona kimse saygı duymaz. Çünkü, o yüzündeki derin
çizgileri ve beyaz saçları hak etmemiştir. Onlara sahip olması için
en az bir 50 yıl beklemesi gerekecektir.
O derin çizgiler, beyaz saçlar, Tanrının o
kişiye teşekkürüdür.
Yaşlı ve ünlü bir
tiyatro sanatçısına bir doktor arkadaşı, estetik ameliyat öneriyor.
Ve sanatçı inanılmaz bir tepki göstererek doktora şöyle diyor:
-“Siz ne
diyorsunuz doktor bey. Ben o derin çizgilere, o beyaz saçlara sahip
olmak için tam 70 yıl bekledim. Şimdi siz benden, hayatımın 70
yılını alıp yok etmek istiyorsunuz. Buna hakkınız yok, kesinlikle
ameliyat olmuyorum”. İşte böyle..
Bana göre, Tanrı yaşlı bir insana şöyle
diyordur:
-“Benim sana
verdiğim emanetimi, bedenini ve ruhunu tam 70 yıldır, hayatın tüm
zorluklarına, kazalara, hastalıklara, acılara rağmen korudun, bu
yaşa geldin. Bende senin yüzünde her birinde binlerce anlamı olan
derin çizgiler oluşturdum. Saçlarını beyaz aklarla doldurdum.
Bunları gören insanlar, sana hayranlık ve saygı duyacaklardır. Çünkü
o insanların bir çoğu, senin bazen hüzünlenerek baktığın o kırışmış
yüze, o beyaz saçlara sahip olmadan bu dünyadan ayrılacaklar. Çünkü
sen özelsin. Sen gençliğin ne olduğunu biliyorsun ama onlar
yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorlar”.. Tüm yaşlılara sesleniyorum:
Siz dünyamızın renkli bahar çiçekleri gibi güzel, onlar kadar
hassassınız. Tecrübelerinizle, erdemliklerinizle, çorak dünyamızın
çiçekleri, tatlı bilgeler, kahramanlar iyi ki varsınız.
Hepinize çok uzun
ve sağlıklı ömürler diliyorum. Sizden bir ricam var: Biraz bekleyip,
beni de aranıza alır mısınız? Sevgilerimle, (Aytekin Aydın, Ocak
2009-Ankara).
İSA KAYACAN (2)
Soğukta kalmış
gibi,
Titriyor yazın
senin.
Yüz kitabın
sahibi,
Alında yazın
senin.
Sevindirir
garibi,
Kışında yazın
senin
Mustafa CEYLAN
(Ankara, 19,5,1999)
GÜNÜN SÖZÜ:
Denetim, eğitimin önemli bir ayağıdır.
(Recep Yiğit)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
64 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TÜRK DÜNYASI BAHTİYAR VAHAPZADE’Yİ SEVGİ VE
SAYGIYLA UĞURLADI
Azerbaycan’da söylenen çok güzel
kelimelerden, cümlelerden biri: Vefat etti yerine, dünyasını
değiştirdi.
Türk Dünyasının ünlü ve milli şairi
Bahtiyar Vahapzade adını duymayan, şiirlerini okumayan, O’nun
şiirlerindeki lezzeti almayan yoktur. Veya böyle biliyor, böyle
olmasını istiyorum, bekliyorum.
BAHTİYAR VAHAPZADE
1925 yılında, Azerbaycan’ın Şeki (Nuha)
kentinde doğdu. 1934 yılında Bakü’ye göçeden Bahtiyar Vahapzade,
Azerbaycan Devlet Üniversitesinin filoloji bölümünden 1947 yılında
mezun oldu. Aynı bölümde asistan olarak çalışmaya başladı.
1964 yılında ünlü Azeri şair Samed
Vurgun hakkında yazdığı tezle doktorasını verdi. Mezun olduğu
üniversitede Muasır Azeri edebiyatı profesörü olarak görev yaptı.
Azerbaycan Parlemantosunda milletvekili olarak hizmet veren,
Azerbaycan Halk Cephesinin önde gelen isimleri arasında yeralan
Bahtiyar Vahapzade, Türkiye’de daha çok Varlık dergisinde yayımlanan
ve Fuzuli hakkındaki eleştirilere cevap niteliği taşıyan “Yel
Kaya’dan Ne Aparır?” başlıklı yazısıyla tanındı.
Türk Edebiyatı dergisinde uzun
yıllar yazı ve şiirleri yayınlanan, 1975 yılında Azerbaycan Devlet
mükafatına layık görülen ve kendisine “Emekdar İnce-sen’et Hadimi”
unvanı verilen Bahtiyar Vahapzade, şiirin yanında uzun manzumeler
veya manzum hikayeler (poema) ve tiyatro eserleri yazdı, çeşitli
tercümeler yaptı. Uzun manzumeleri arasında Cezayir Milli Kurtuluş
Hareketi’ne hasredilmiş “Yollar Oğullar” ve kompizatör Üzeyir
Hacıbeyli’ye ithaf ettiği “Mugam” bunlardan iki tanesi olarak
bilinir.
Şiirlerinin pek çoğu bestelendi.
Ayrıca “İkinci Ses, Yağıştan sonra, Artığ adam, Vicdan” gibi
isimleriyle bilinen tiyatro eserleri de çalışmaları ve yayınları
arasında yeraldı.
Lord Byron’ın “Abidon Felinisi”ni Azeri Türkçesine çeviren
Batiyar Vahapzade’nin şiirleri Sovyetler Birliğindeki bir çok dile
ve bu arada bir çok Türk lehçesine, ayrıca, Almanca’ya, Fransızca’ya,
Farsça’ya çevrilerek kitap halinde yayınlandı. 2002 yılında “Benim
Garibim” adlı şiir kitabıyla Romanya Kültür Bakanlığı tarafından
Komodor Madalyası ödülene layık görüldü.
Yayınladığı 22 şiir kitabından
bazıları; Menim Dostlarım (1949), Sade Adamlar (1956), Şairin
Kitaphanası ( 1961), Bindörtyüzonaltı (1970), Benim Garibim (2002)
şeklinde sıralanırken, “Feryat” (manzum-1991, günümüz Türkçesine
Yavuz Bülent Bakiler tarafından çevrildi), Nereye gidiyor bu dünya?
(1991), İkinci Ses (1991), Özümüzü kesen kılıç-Göktürkler (1998: oyn.
DT. Şinasi Sahnesi 2000-2001) oyunlarıyla da dikkat çekti.
Hakkında, Türkiye’de Mehmet Nuri Yardım “Edebiyatımızın
güleryüzü” adlı yayınını 2002 yılında gerçekleştirdi.
Uzun süredir rahatsız olan, her
fırsatta “Türk halkını ve Türkiye’yi çok seviyorum” diyen Samet
Vurgun’dan sonra Azerbaycan’ın ikinci büyük şairi kabul edilen,
yaşamı boyunca Azerbaycan’ın bağımsızlığı için mücadele veren
Bahtiyar Vahapzade 13 Şubat 2009 tarihinde vefat etti.
14 Şubat 2009 tarihinde, yıllarca
ders verdiği Bakü Devlet Üniversitesinin salonunda, Cumhurbaşkanı
İlham Aliyev başta olmak üzere, bakanlar ve üst düzey yöneticiler,
Türkiye’nin Bakü Büyükelçi’si Hulusi Kılıç’ın da aralarında olduğu,
çeşitli ülklerin büyükelçileri, milletvekilleri, siyasetçiler ve
kalabalık bir halk topluluğunun katıldığı törenin arkasından kılınan
cenaze namazından sonar Bakü’de toprağa verildi.
GÜNÜN DÖRLÜĞÜ; Demek ki, sevirem men vetenimi / Çoh azdır
“veteni sevirem” demek / Vetenin yolunda babalar kimi / Canını,
ganını veresen gerek.. (B. Vahapzâde) .
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
65 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SINIF ARKADAŞLARI NAZLI İÇİN DİYORLAR Kİ
- İnsanların, yakınları, arkadaşları
ve dostları için görüşlerini ortaya koymaları, ifade edip, yazmaları
hatta yayınlamaları, kamuoyuyla paylaşmaları ne güzeldir.
- Bu duygu ve düşünceler, ilköğretim öğrencileri arasında,
sınıfları içinde, sınıf arkadaşları için olursa daha bir anlam
kazanıyor, daha bir özellik ve güzellik taşıyor.
-
- NAZLI’NIN SINIF ARKADAŞLARI
- Nazlı önceki yazılarımda da
belirttiğim gibi torunum. Ankara Özel Arı Okullarının, İlköğretim
Okulunun 4-A sınıfında okuyor. Buz pateni sevgisi var. Bu konuda
epey mesafe aldı. Hatta önümüzdeki yıllarda, önce Türkiye, sonra
Dünya şampiyonluğu düşünceleri, hayalleri bile var.
- Nazlı kayıtlarda torunum görünüyor.
Ama o benim öncelikle arkadaşım. O’nunla her şeyi konuşuyor,
tartışıyoruz… Kol kola girip, kaldırımlarda yürüyor, yürüyoruz.
Nazlı’nın, Özel Arı İlköğretim Okulu 4-A sınıfındaki arkadaşları,
Nazlı için düşüncelerini yazmışlar… Minik kağıtlara, minik ellerle,
sevimli yazılarıyla. Nazlı için arkadaşlarının, 4-A sınıfı
öğrencilerinin (bazılarının) görüşleri şöyle efendim:
- 1- Sevgili Nazlı; Seni çok
seviyorum. Biliniyor ki, 1. sınıftan beri arkadaşız. Seni çok ama
çok seviyorum. Ayrıca çok mutluyum. Seni seven kişi (Aleyna Elisıkı,05.01.2009)
- 2- Nazlı, seni çok seviyorum. Sen
bence dünyanın en güzel buz kızısın (Kraliçe olabilirsin). Bazen
şımarabiliyorsun. Ama yinede biz bir arkadaş sayılırız (Elif Tüzün,
05.01.2009)
- 3- Bence Nazlı çok iyi bir kız.. Çok
tatlı, canayakın, Paylaşımcı ve biraz da afacan. Arkadaşlarını
seven, yardım eden, ne bileyim daha çok buna benzer şeyler. Onu çok
seviyorum. Sevgiler (Duygu Naz)
- 4- Bence, sen Nazlı esprili bir
kızsın. Şakacısın, komiksin, iyimisin. Ama bazenleri kızabiliyorsun.
Ama içindeki iyilik bir çıkıyor, bir giriyor. Komiksin, hatta
gülünce çok komik görünüyorsun. Duyguların ve hayallerin çok. Bu
hayallerini gerçekleştirebilecek misin bilmiyorum? (Ece Toptaş)
- 5- Naime ablan burnunu ısırsın.
Arkadaşım olursun. Nazlı zamanı iyi kullan. Lale gibi sınava
hazırlan. İyi şanslar olsun Nazlı mutlu olursun inşallah. Seni çok
seviyorum (Tomris Şilan Kurt, 05.01.2009)
- 6- Merhaba Nazlı. Nasılsın. Sen iyi
birisin. Tabi kötü yanlarında var. Ama bunu sana söylersem
kırılırsın. Saygılarımla. (İpek Tekiner)
- 7- Nazlı iyi bir arkadaş. Bazen kızıyorum. Ama çok seviyorum.
Şeker düşünceli, ama yaramaz bir kız. (Selenay Çiftci).
-
- ŞİMDİ BAKALIM
- İlköğretimin 4 ncü sınıfında okuyan
miniklerin, bir arkadaşı için görüşleri. Bunların içinde varolan,
temellerinde bulunan sevgi. Nazlı için, arkadaşları için görüşlerini
ortaya koyarlarken, sayfaya minik ellerindeki kalemlerle
yazarlarken, aktarırlarken nezaket dolu dünyalarından aldıklarını
toparlayıp aktarıyorlar. Kızgınlıkları yok denecek kadar az. Hatta,
yer yer yok. Tertemiz dünyalarının, tertemiz duygularını
anlatıyorlar, aktarıyorlar… Onların hepsini, bu satırların yazarı
olarak ben de çok seviyor, sevgiyle kucaklıyorum efendim.
-
- GÜNÜN HABERİ: Isparta’lı, Şair-Yazar Melâhat Ecevit’le Fatma
Uçarlar, 21 Şubat 2009 cumartesi günü, Isparta Süleyman Demirel
Üniversitesi, Türkçe Topluluğu öğrencileriyle bir sohbet
gerçekleştirdiler. Ecevit ve Uçarlar bu sohbetde, Türk dilinin
Türkiye ve dünya üzerindeki hareketliliğinden, Atatürk ve Ziya
Gökalp’ın dilimize verdikleri önemden, dil konusundaki
yanlışlıklarımızdan, kentlerimizdeki tabelalarda yeralan yabancı
hayranlığının fazlalığından söz ettiler.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
66 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKOLOJİ ALİMİ KİLİSLİ MUALLİM RİF’AT BİLGE
- Ülkemizde öyle değerlerimiz var ki,
bilmiyoruz, hatırlamıyoruz.
- Merkezi Ankara’da bulunan ve kısa
adı YOYAV olan (darda kalana dost, yolda kalana yoldaş ve aç kalana
arkadaş olmayı ilke edinen iyiliksever insanların yeraldığı bir
yardım kuruluşu) Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı’nda, 21.02.2009
tarihinde;
- - “Kilisli Muallim Rif’at Bilge”
konulu bir panel vardı. Panel, Milli Eğitim Eski Bakanlarımızdan
Hasan Celal Güzel tarafından yönetildi. Panele konuşmacı olarak; Dr.
Uygur Tazebay, Prof. Dr. Adil Kılıç ve M.Yahya Efe katıldı.
- Ertesi günü, yani 22.02.2009
tarihinde Kilis Yardımlaşma Derneği merkezinde, yine Kilisli Muallim
Rif’at Bilge konulu ikinci bir anma, bilgilendirme toplantısı
gerçekleştirildi.
- İkinci günü yapılan toplantıya, konuşmacı olarak Dr. Uygur
Tazebay, Mehmet Temel, Veli Kaya, Dr. İbrahim Ateş, H.Güner Özmen,
İsa Kayacan ve M.Yahya Efe katıldı.
- Her iki günde ortaya konulan, Kilisli Muallim Rif’at Bilge’yle
ilgili araştırma ve değerlendirmeler gösteriyor ki;
- Kilisli Muallim Rif’at Bilge; 1874
yılında Kilis’in Cadid mahallesinde doğdu. 22 Şubat 1953 tarihinde
Ankara, Maltepedeki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etti ve
Ankara Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
- Kilisli Muallim Rif’at Bilge
kimilerine göre 100 bin, kimilerine göre 3 bin kitap okudu.
- Adının başına Kilis kelimesini
ekleyerek, mesleği muallimliği de ilave ederek, Türkoloji dünyasının
ünlü isimlerinin başında, ilk sıralarında yeralan Kilisli Muallim
Rif’at Bilge, 1892 yılında Kilis Müftüsü Abdurrahman Efendi’den
icazet-name aldı. 18 yaşında İstanbul’a geldi ve 1898 yılında
İstanbul Darü’l Muallimin yüksek kısmından birincilikle Şahadetname
alarak öğretmenlik mesleğine atıldı.
- Muallim Rif’at Bey, önceleri Rüşdiye
ve İ’dâdiler’de, sonraları liselerde Türkçe, Arapça, Farsça, Tarih
ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Medresetü’i Kuzat’da Ceza Kanunu,
İmam Hatip Mektebinde ise Felsefe dersleri verdi.
- Ayrıca, İstanbul Üniversitesi İlahiyat ve Edebiyat Fakültesinde
Arap Dil ve Edebiyat derslerini okuttu. Bu arada İstanbul Hukuk
Mektebinden birincilikle mezun oldu.
- Kilisli Muallim Rif’at’ın başlıca eserleri sıralamasında 17
rakamı var. Bunlardan:
- 1- Kitab-ı Dede Korkut (Alâ Lisan-ı
Ta’ife-i Oğuzan, Dresden yazmasından 1914),
- 2- Divanu Lugati’t Türk (3 cilt. 1
ve 2 cilt 1915, 3. cilt 1917, İstanbul, Matbaa-i Amire)
- 10- Evliya Çelebi Seyahatnamesinin
7. ve 8. ciltlerinin Türkçeye çevrilmesi (1928)
- Bu arada ifade etmeliyim ki, Kilisli Muallim Rif’at Bilge,
alanında yetişmiş Türkologların başında gelmektedir.
- Bugün, Muallim Rif’at ilgili eğitim
çevrelerinde bile, YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı camialarında bile
ilk anda bilinemiyor, hatırlanamıyorsa bu ayıbın oralarda görev
yapanlara ait olduğunu kaydetmeliyiz.
-
- KİLİSLİ MUALLİM RİF’AT BİLGE’DEN
-
- Okumaya kanmadım,
- Geçen ömre yanmadım,
- Kırk yıldır muallimim,
- Çok şükür usanmadım.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
67 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN’DEN: DÜNDEN KALAN
Şairler, yazarlar ortaya
koyduklarıyla biliniyor, hatırlanıyor...
Yekta Göngör Özden, hukukçu, şair,
gazeteci. Araştırmalarıyla dikkat çekiyor... Hangi alanda, hangi
konuda değerlendirme, yorum yaparsa yapsın, mutlaka gerçeklerin
mutlaka doğruların varlığıyla karşılanır, karşılaşırız
Yekta Güngör bir yorum adamıdır,
isim ve imzasıdır..
Ele aldığı, işlediği, hazırlayıp,
şekillendirip, sonuçlandırıp, sayfa ve sütunlara aktardıklarının
tümünde ifade etmek istediğimiz gerçeklerle karşılaşırsınız...
DÜNDEN KALAN
Yekta Güngör Özden’in Ocak 2009’da
günyüzü gören, seçme şiirlerinin, yeni şiirlerinin yer aldığı bir
kitap Dünden Kalan. 96 sayfayla İstanbul’da basılmış, günyüzü
görmüş. Kitabın ilk şiiri “Doyamadık” dan;
-Doğal kavşağındayız yaşamın,
Doğumdan ölüme...
Yürüyoruz ağır-aksak,
Ve bölüne… bölüne..
Burada dört mısra, bir anlatım
bütünlüğü… Gerçeklerin tümü. Doğuyoruz, yaşamın içindeki
varlığımızla, doğumdan ölüme yürüyoruz. Ama bölüne bölüne..Bundan
daha güzel bir anlatım, ifade ediş olabilir mi?. Tebriklerimi
sunuyorum efendim.
Yekta beyin şiirlerinin başlıkları da , şiirin anlatılmak
istenilenin, verilmek istenilenin bütünlüğüyle ilgili ipuçları
veriyor. Bunlardan; Özgün aydınlık, Suskunluk, Çözümsüzlük, Eskidi,
derin, doğal, bilinmez, Ne oldu bize, Ne yapsak? Değişmez, Yitirdik,
Biran gibi.
Sayfa 57’deki “Durmayacak” adlı şiirden aktarma yapalım,
örneklerimizin doğruluğunu göstermek için:
- Hiç çizilmemiş bir sayfa,
Donduran yokluklarda,
Ağırlığında acıların,
Bekleyişlerin,
Kendi karanlığında.
Yekta Güngör Özden’in adressiz
mektupları da vardır. Uzunca ve içi dolu. Bu konuda yazılmış bir
mektup 93 ve 94 ncü sayfalarda yeralıyor:
- Yalnız sınıfın değil, okulun en
güzel,
Güldükçe yanağında çiçekler
açıyordu,
Çevrende belirgindi görkemli sevgi
seli,
Eteğin rüzgârlarda kıvılcım
saçıyordu.
Ne mektuplaşabildik, ne konuştuk tek
sözcük,
Sınıf fotoğraflarında köşelerde
kalmışız,
Ne de sen ayrılırken vedalaştık,
öpüştük,
Şimdi nerelersin, alımlı-çalımlı
kız?
Son mısradaki sorunun cevabı
biliniyor: “Evlenmişsin-aile kararıyla duydum/Ağladım günler boyu,
kara imiş yazgımız/Yürekten, yaşam boyu mutluluk diliyorum/Umarım
bir yerlerde bir gün karşılaşırız” şeklindeki temenniyle
noktalanıyor efendim.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı
yineliyorum..
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
68 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MANSUR EKMEKÇİ’NİN YENİ ŞİİRLERİ
- Mansur Ekmekçi Adana ilimiz merkezinden seslenen,
şair, yazar ve araştırmacılarımızdan..
- Bize ulaşan yeni şiirleri var, duygu ve anlam
yüklülükleriyle karşımıza çıkan Mansur Ekmekçi, azim ve kararlılığı,
mütevazılığı, şiirimiz üzerindeki, şiir yolumuzdaki yürüyüşüyle,
dikkat çeken, göz dolduran isim ve imzalardan biridir. O samimi ve
gerçekci duyguların sahibidir.
- Yazdıklarındaki başarı, gelecektekilerin bir ölçüde
haber vericisi, garantisi olarak bize döner.
- Benimle ilgili pek çok şiiri var Mansur Ekmekçi’nin.
Hatta ilk şiiri, biraz mesafeli ve eleştiri yüklüydü. Bu şiir
30.06.2006 tarihinin taşıyıcısıdır. Bir toplantıda benden beklediği
ilgiyi görememiş, konuşma sınırlılığımızı dayanamayarak “Şair İsa
Kayacan’a” başlıklı uzunca şiirinde eleştirmiş, eleştirmişti. Sonra
barıştık. Bu barışma kendiliğinden gelişti.
- Mansur Ekmekçi’nin şiirlerinin başlıkları bile,
mısraların içinde nelerin bulunduğunu anlatır:
- -Ne olur geri dön bu acı yeter,
- Boşalan kalbime dolsan olmaz mı?
- Sensizlik acısı ölümden beter,
- Gönlünde kayboldum, bulsan olmaz mı?
- Görüyorsunuz, sevdiği insanın gönlünde kayboluyor,
nerede olduğunun farkında olacak, olması gereken kişiyi göreve davet
ediyor, sorular soruyor.
- Mansur Ekmekçi, toplumsal olayların tahlilinde bir uzmandır.
Görülmeyenlerin tespitini iyi yapar: “Hele bir düş de gör, tanı
dostunu/Başına geleni hal diyeceksin” mısraları söylemek
istediklerimizin doğruluğunu ortaya koymaktadır. “Güvenme dünyanın
süsüne dostum” hatırlatması da söylemek, işaret etmek istediklerimiz
arasındadır.
-
- -Yaratıldı Havva Adem’in eşi,
- Yaratılan Hakkın kulu kadındır,
- Dünyada türedi erkekle dişi,
- İnsanlığın doğru yolu kadındır…
-
- Bu anlatımı, ifadeleri tesbitlerinin, tahlillerinin
sonunda gördükleri, karşıolaştıkları gerçekler olarak ifade
edilenlerdir. Mansur Ekmekçi, Azerbaycan’a tutkundur. “Azerbaycan,
Azerbaycan-Can Azerbaycan” adlı, başlıklı şiirleri tutkunluğunun
belirtileri olan mısralarıyla doludur:
- -Güzel yurdumun kalesi,
- Azerbaycan, Azerbaycan.
- Bağında sümbül lalesi,
- Azerbaycan, Azerbaycan..
-
- -Her günüm, her anım seninle geçer,
- Azerbaycan sana daim ağlarım.
- Gönlüm seni sevdi, her yerde seçer,
- Sensiz geçen günü kara bağlarım..
- Mansur Ekmekçi’nin şiir dünyası öyle geniş, öyle
uzunluk içindedir ki, tamamı üzerinde yorum yapmak, gezinti
tamamlamak adeta mümkün değildir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim...
- Mansur Ekmekçi’nin şiir tahlilleri ve denemeleri de
dikkat çeker boyutlarda karşımıza çıkmaktadır.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
69 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ŞAİRLERİMİZDEN
- Bendenizle ilgili duygularını
şiirleştiren, bana gönderen dostlarımın sayısının artışı, beni
sevindiriyor. Hattâ, zaman zaman sütunlarımdan bu şiirleri sizlerle
paylaşıyorum. Ankara’dan Davut Cömert’in “İsa Kayacan’a başlıklı
şiiri efendim:
-
- İSA KAYACAN’A (Davut Cömert)
-
- “Gıcık bir adamdır” öyle sanırdım,
- Burdur, Tefenni’den, Eceli biri.
- Profesör olmuş, böyle tanıdım,
- Yazar, çizer, gündüz, geceli biri.
-
- Sonra anladım ki, adamın hası,
- Arkasından atan, madamın pası,
- Unvanı var diye, çekenler yası,
- Şerefsiz, arsızlar elinin kiri.
-
- Yüz elli kitabı, nasıl gelde yaz!..
- Kalemle, tırnakla, dişle, elle kaz,
- Şiir güfte, beste, şarkılarda saz,
- Köşe yazısında, örneğin miri..
-
- Benim, bir kitaplık yazım olmadı,
- Serbestte, hecede, azım olmadı,
- Şairim, şirde, nazım solmadı,
- Tarzıyla yazıda, şairin piri.
-
- Üşenmeden yüzkırk basamak çıkar,
- Şiirlerim alır, çantaya tıkar,
- Başkası olsa “of-puf” der bıkar,
- İnsanda lisan, olmaza çiri.
-
- Yüzünden bellidir, acılar çekmiş,
- Gördüğüm teminat, insanlık ekmiş,
- Eşini kaybetmiş, sevgide tekmiş,
- Yaşatır öldürmez, kalbinde diri.
-
- Hazret-i Davut’um, Cömertlik böyle,
- Gerçekler acıtır, söz ile söyle,
- İsa Kayacan’dan, yandıkça öyle,
- Közünde açılır, yarası iri.
-
- ELİNDE TUTARSIN
-
- İsa Kayacan, dendiğinde Türkiye’de,
- Edirne’den Van’a kadar tanırlar seni.
- Yurdumuzu basın yoluyla dolaşırsın,
- Yeni Evliya Çelebi sanırlar seni.
-
- O güzel duyguların, düşüncelerinle,
- Gazetelerde, dergilerde, hep sen varsın.
- Binlerce yazı, yüzü aşan kitabına,
- Kırılmayan rekoru elinde tutarsın.
-
- Özkan GÖNLÜM (Temmuz 2003)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
70 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KİLİS’İN KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİ
İllerimizin, ilçelerimizin, yerleşim
birimlerimizin kültürel zenginlikleriyle ilgili yapılan
araştırmalar, ortaya çıkarılanlar, bu bilgi ve belgelerin dışa
yansıtılması için gösterilen çabalar.
Kilis ilimiz (İl) Kültür ve Turizm
Müdürü Raif Tokel, kültürel ağırlıklı bilgi ve haberlerle zaman
zaman bizimle birlikte oluyor. Yani değerlendirmelerinin sonuçlarını
bize aktarıyor…
Geçtiğimiz yılın son ayının
ortalarında, bir basın açıklaması geldi Kilis Kültür ve Turizm
Müdürlüğünden. Burada, Kilis Tekke mevlevihanesinden (Tekye
mevlevihanesinden) sözediliyor, bilgi veriliyordu. Birde görüntü cd.si
eklenmişti basın açıklamasına. Verilen bilgilerden:
Tekke Mahallesi, Cumhuriyet
Alanı’nda olan bu yapı Adliye Sarayı (eski Hükümet Konağı) ile karşı
karşıya olup, ülkemizde (XIX. Yüzyılda ülkemiz topraklarında “90”
tane Mevlevihane vardı) ayakta kalabilen “32” Mevlevihane’den
biridir.
Evliya Çelebi’nin “Asithane-i Hazret-i Mevlana” sözüyle
belirttiği “Mevlevihane” şeyh ve derviş yetiştiren büyük bir
tekkedir.
Günümüze sadece mescit ve semahanesi
kalan Mevlevihane’nin, Hurufat Defterleri’ndeki adı “Kilis
Mevlevihane Mescididir”
Düzgün, beyaz sarı/ sarımtırak renkli kesme taşlardan yapıldığı
için yöre halkı arasında “Ak Tekke/Ak Tekye” olarak bilinir.
Kare planlı olan yapı, “L” biçimli
dört ayağın üzerine oturan bir merkezi kubbe ile köşelerdeki köşe
kubbelerinden oluşmuştur. Dört yığma ayağa binen merkezi kubbenin
ayak tablaları mukarnaslıdır. Onikigen bir kasnağa oturan bu kubbe,
dışarıdan payandalarla desteklenmekte olup kurşun kaplıdır.
Semahanenin doğu ve batı cepheleri
diğer cephelere göre daha farklıdır. Örneğin batı cephesinde kapı,
kapı üstünde bir tane yuvarlak pencere yanında, altlı üstlü
sıralanmış toplam sekiz pencere vardır. Altları düz atkılı, üstleri
sivri kemerli olan bu pencereler ile kapı, yüzeysel bir niş içinde
ve düz mukarnas kornişle sonlanmaktadır. Yapının güney cephesinde de
aynı özellikleri taşıyan altlı üstlü sıralanmış dörder pencere; doğu
cephesinde niş içinde olmayan altı pencere bulunmaktadır. Kuzey
cephesi ise süssüz ve penceresizdir.
Yapıda sivri, at nalı kemerli mihrap nişi yanında doğudaki
duvarda iki, kuzeydeki duvarda dört adet dolap nişi vardır.
Mukarnaslarla doldurulmuş olan
mihrap nişinde çeşitli boyutlarda bitki motifleri ile süslenmiştir.
Ayrıca mihrap kemerinin yan dolgularında kandil koymaya yarayan
konsollar, kaval, silme, silme ile mihrap arasındaki yüzey de,
bitkisel ve geometrik desenlerle süslüdür.
Günümüzde cami/mescit olarak kullanılan Mevlevihane Mescidi iki
yan duvarındaki nişler, üstlerindeki mukarnaslar-yapının batı ve
güney tarafındaki nişlerden düz saçağa geçişte kullanılan
mukarnaslar- ve mihrabındaki desenli kalem işçiliği, iki dönemin
özelliklerini yansıtan güzelliklerdir.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
71 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ZAMANIN İÇİNDEN
Zamanın içinden bize gelenler,
sütun, sayfalarımızda yer alanlar. Burdur’dan şiir annemiz Müzeyyen
Düdük el yazılı, bilgisayar çıktılı şiirleriyle dikkat çekiyor.
Müzeyyen annemizin şiirlerinden:
ATAM BU TOPRAKLAR SENİN
Beş ayrı bölümden meydana gelen “Bu
topraklar senin” adlı şiirlerinin bir bölümünde şöyle sesleniyor
Müzeyyen Düdük annemiz:
- Bastığımız topraklar, senin
eserin,
Büyüyen evlatlar, senin eserin,
Yoktan var ettin Türkiye’yi,
Açtın okulları, kurdun fabrikaları,
Senin eserlerini, seni unutmayız
Atam.
Müzeyyen annemiz, samimi, içten
gelen duygularının bütünlüğü içinde şekillendirdiği ve bana
gönderdiği şiirlerinde, kaderden, yalan dünyadan bahseden
mısralarıyla karşımıza çıkıyor.
YALAN DÜNYANIN
Bizi yaşatan hayaller
Gece gündüz hayal kurarız,
Bazen tatlı hayaller,
Bazen de hiç olmayacak hayaller.
Kabuslu hayaller bizi üzer,
Tatlı hayallerde bizi mutlu eder.
Müzeyyen Düdük annemizin şiirlerinde
kaderden, kabuslu gecelerin karanlığından da söz edilir.
Kaderime küstüm,
Kimseye küsmedim,
Kader beni ağlattı,
Karlı dağ ardına attı,
Kader sana küstüm..
Kırgınlıklar, sıkıntıların
getirdikleri. Bir bir Müzeyyen Düdük mısralarında şekillenir,
karşımıza çıkar.
DÖRTLÜKLER
Müzeyyen Düdük annemizden sonra;
Burdur’da uzun süre görev yapan, sonra Isparta’ya naklen geçen şaire
Fatma Uçarlar’dan iki dörtlük sunarak, zamanın içindenin noktasını
koymak istiyorum efendim:
YAĞAN ÇIĞ GİBİSİN
Kuruyan dallarıma yağan bir çiğ
gibisin
Bırak ruhum, tertemiz aşkın ile
erisin,
Bil ki sen artık, elin değil yalnız
benimsin,
Bırak ruhum tertemiz aşkın ile
erisin..
YOKSUN
Ufuk karardı yoksun, baharda yazda
yoksun,
Yıllardır seven kalbim,
güzelliğinden yoksun,
Bir kerecik ara da özlediğim o
sesin,
Kanayan yüreğimin yarası şifa
bulsun.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
72 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SEVGİ YOLU’NUN DÖRT ŞAİRİNDEN
Dergilerimiz, gazetelerimiz.
Getirdikleriyle beğenilen, alkışlanan veya aksi bir değerlendirme
içinde tutulanlar, görülenler, değerlendirilenler.
Sevgi Yolu Dergisi, Manisa ilimize
bağlı Salihli ilçemizde yayınlanıyor. Kurucusu merhum Mustafa Aydın.
Ay Yayınları adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Gündüz
Aydın.
Kültür ve sanat dergisi “Sevgi
Yolu”nun Eylül-Ekim 2008 aylarına ait 73. sayısı bize ulaştı. Dergi
içinde, araştırma-denemeler vardı. Ama ağırlıklı olarak şiirleriyle,
şairlerimiz dikkat çekiyor. Sayfa düzenlemesi, zemin ve çerçeve
renklendirmesi, bir profesyonellik görüntüsünü beraberinde
getiriyor. “Sevgi Yolu”nun anılan sayısından, dört ayrı şairimizin
şiirlerinden kısa kısa bölümler nakletmek istiyorum efendim:
1- Gündüz Aydın’ın “Gülüm” adlı
uzunca şiirinden bir bölümle işe, söze başlayalım:
Gülüm,
Unuttum seni,
Bayrağımın dalgalandığı gözlerini,
İdeallerini,
Sevgini, sesini,
Seni
Unuttum gülüm, unuttum..
2- Isparta ilimiz merkezinden
Melahat Ecevit’in “Aşkı sende buldum” adlı, başlıklı şiirinden bir
dörtlük var sırada:
Aşk denilen duygu söze yazılmaz,
Sevdanın mektubu gözle okunmaz,
Yürek yanar ama, öze dokunmaz,
Yakacaksan sen yak duygularımı…
3- Yine Isparta ilimiz merkezinden
Fatma Uçarlar’ın “Bayrağım” adlı şiiri var Sevgi Yolu dergisinin 30.
sayfasında. Bu şiirin bir dörtlüğü, şöyle:
Doğan güneş sana verir selamı,
Gözlerden başka yer sana reva mı?
Hasta olsam, ilaç bana deva mı?
Şifam ol, al bayrağım öpünce..
4- Muğla ilimize bağlı, Dalaman
ilçemizden Birdal Can Tüfekçi’nin “Kime gidem rabbim” adlı, başlıklı
şiirinden bir dörtlük naklederek, notamızı koyalım efendim. Buyurun:
Peygamber aşkına, senin aşkına,
Merhamet et, affet, garip düşküne,
Bir günahkar kulum, döndüm şaşkına,
Kime gidem rabbim, ben sana geldim.
Sevgi yolu Dergisinin sayfalarında
yeralan şiirleriyle, daha doğrusu şiirlerinin birer bölümleriyle
sütunumuzun konukları olan şairlerimize teşekkür ediyorum.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
73 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HAYRETTİN İVGIN’DEN GELENLER
Kültür camiamızın içinde oldunuz mu,
bu alandaki duayenlerle sık sık karşılaşır, onların dünyalarından,
onların ellerinden aldığınız kitap, dergi, bülten diğer dokümanlarla
dünyanız genişler, güzelleşir.
Hayrettin İvgin, kültür dünyamızın
önde gelen isim ve imzalarından. Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den
sıklıkla kitap, dergi vb. yayın gelir bana. Bu yayınlar elden
ulaşır. 2008’in son günlerinde gelenlerden:
ÖMER LÜTFİ DİVANI
Balkan Türkoloji Araştırmaları
Merkezi yayınlarının 15 ncisi olarak, Prof. Dr. Tacida Zubçeviç-Hafız
imzasıyla, Prizren’de geçen yıl 480 sayfayla Günyüzü görmüş,
yayınlanmış.
Ömer Lütfi’nin fotoğrafının altında
(13.01.1870 – 25.10.1928) tarihleri gösteriliyor.
Önsözün altındaki imza BAL-TAM
Yayınları kuruluna ait. Bu önsözün bir yerinde;
“Ömer Lütfi’nin başlıca ve en büyük
eseri Divanı’dır. İçinde lirik şiirlerini topladığı ve asıl gücünü
gazel tarzında ispatladığı bu eserini, Osmanlı alfabesinden günümüz
Türk alfabesine transkripsiyonunu ve edebi tahlilini yapıp,
BALTAM’ın Ömer Lütfi’nin tüm eserlerinin Yayınlanması Projesinin
ikinci eseri olarak okurlarımıza sunmaktayız” deniliyor.
TÜRKLÜK BİLGİSİ
BAL-TAM Türklük Bilgisi, derginin
tam adı Prizren’de yayınlanıyor. Eylül 2008 ayına ait 9 ncu sayısı
bu derginin. 328 sayfalık bir kitap görünümü var. Balkan Türkoloji
Araştırmaları Merkezi yayınlarından biri, önde geleni bu dergi.
Yayınlanışını sağlayan: BAL-TAM,
Balkan Türkolojisi Araştırmaları Merkezi adına, Prof. Dr. Tacida
Zubçeviç-Hafız. Sorumlu yazar: Prof. Dr. Nimetullah Hafız. Danışma
kurulu var ayrıca. İçindekilerin; tarih, dil, edebiyat, halk bilimi,
yayınlar-olaylar şeklinde bölüm başlıkları olarak verildiği,
ayrıldığı görülüyor. Bu bölümlerde imzaları bulunanlardan bazıları:
Tuncer Gülensoy, Nail Tan, Hayrettin İvgin, Deniz Ünver, Yaşar
Kalafat, Taner Güçlütürk vd.
İKİYE BÖLMEYELİM GECEYİ
Günay Öztürk Özdemir’in yeni şiir
kitabının adı ara başlığımız. Şiir dünyamızdaki yola çıkışı,
yürüyüşü, mesafe alışı dikkat çekmeye başlamıştır Günay Hanım’ın.
Yazdıkları, yayınladıkları ve bu noktadan hareketle, sayfa ve
sütunlara aktarılanlar teşhisimizin doğruluğunu göstermektedir.
Hedef olarak seçilen, varılmak
istenen noktanın netleştirilmesi ve şiir yolculuğundaki adımlar,
şiirimiz için ümit veren görüntülerdir, Günay Öztürk Özdemir
görüntüleridir bunlar.
128 sayfalık “İkiye Bölmeyelim
Geceyi” adlı kitaptan, Hayrettin İvgin’in sunuş yazdığı kitaptan
türkülerin düğümüne kulak verelim bir dörtlükte:
Yalnızlığımın türkülerini söylerim,
Bir yanık, bir güzel türkülerim,
Nerede hani, dost denilen canlar?
Can dost arar, artar hüzünlerim
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
74 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- OSMAN TEKERCİ ŞİİRDE GİDEREK GÜÇLENİYOR
- Şairler, yazarlar, araştırmacılar.
Kalem erbabı düşünürler. Başlangıç yıllarından itibaren gelişme
kaydederler, sanat ve edebiyat alanımızdaki aldıkları mesafenin
oranıyla ölçülür ve değerlendirilirler.
- Osman Tekerci, Burdur ilimize
bağlı Bucak ilçemizde çalışan, eğitim camiamızın yüzlerce
isminden, imzasından biri. Ama şiirleri var göz dolduran,
mısraları var öz dolduran.
- 2007 yılında yayınladığı “Allıca
Turnam” adlı şiir kitabıyla, şiirimizin meşakkatli yolculuğuna
çıktı. Yürüdü,yürüdü. yürüyüş devam ediyor.
- Özellikle Burdur ve çevresindeki
şairlerimizin, yaşayan şairlerimizin yan yana getirilişi ve yazıp
yayınladıklarının değerlendirilişiyle ortaya çıktı ki, Osman
Tekerci, yaşayan Burdurlu şairlerin ilk beş rakamı içinde yer
alıyor.
- Bu tarafsız ve genel
değerlendirmemiz, O’nun için bir onur, bir gurur olmakla
birlikte, hiçbir zaman “kendini yeterli bulma” gibi eksik, yanlış
bir düşüncenin içine girip, kasılıp, bağdaş kurup oturması
anlamına gelmedi. Böyle bir yanlışlığı, böyle bir eksikliği
görmedik, görmedim.
- İnsanın mütavazılığı, yükselmesi
için önemli bir merdivendir gerçeğini Osman Tekerci hep yaşadı, bu
gerçeği hep çevresindekilerle paylaştı.
- 2009 yılına geldiğimizde,yeni bir
şiir kitabından, “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabından söz etmeye
başladı. Dosyalar dolusu şiirlerini gönderdi bana. Bu şiirlerin,
yeni yayınlanacağı “Sürmeli Güzel” adlı şiir kitabında yer
alacağını söyledi, hatırlattı.
- Hani, Yozgat’ın sürmelisi var ya..
Birde Burdur’un sürmelisi olsun diyerek yola çıkan Osman Tekerci,
Sürmeli gözden, sürmeli turnadan, gözlerin sürmelisinden, söz
ediyor uzun uzun. Sürmeli göz’den söz ederken şöyle söze başlıyor:
-
- Dokunur sözlerin, yaralar beni,
- Sürmeli gözüne kurban olduğum.
- Karadır benlerin, paralar beni,
- Sürmeli gözüne kurban olduğum,
- Gözlerin sürmesin sevdiğim dilber.
-
- Osman Tekerci, sürmeli gözlerin
içinde olan sevgilisinden söz edecekken, sevgilisinin gözlerindeki
sürmeden söz ediyor. Farklı bir anlatım, tamamlayıcı bir ifade
biçimi. Hocanın anlatımda getirmek istediği yenilik.
- Bu kez gözler sürmelidir. Yer
değişimiyle karşımıza çıkar. Yakınlık isteyen bir beklentisi
vardır. Zaman geçirilsin istemez. “Uzak durma” diye söze başlar,
uyarılarıyla seslenir, sakin, samimi, arzu dolu, beklenti dolu.
-
- Uzak durma hallerimi sor benim,
- İnsafa gel, yaralarım sar benim,
- Hayalimi, düşlerimi yor benim,
- Gözlerin sürmeli, sürmeli güzel.
-
- Osman Tekerci’nin ilk kitabının
adı “Allıca Turnam”dı ya. Sürmeli Turnam, başlığıyla yazdığı şiiri
de vardır:” İki turnam gelmiş bizim ellere/Selam götür yare
sürmeli turnam” mısralarıyla zenginleşen bir anlatım biçimiyle de
dikkatimizi çeker Osman Tekerci hoca.
-
Geçen yıllarla birlikte, güçlenerek sanat ve edebiyat dünyamızdaki
yürüyüşüyle alkışlamaya devam edeceğimiz Osman Tekerci’nin,
“Sürmeli Güzel” kitabıyla karşımıza çıkışından dolayı kutluyor,
sevgi ve saygılarımla tebriklerimi yineliyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
75 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KAZIM POYRAZ’IN ŞİİR DÜNYASI
Şairlerimizden, yazarlarımızdan
kucak dolusu mektup, mesaj, telefon görüşmesi almaya devam ediyorum.
Manisa ilimiz merkezinden, gönül
zenginliğiyle, sanat ve edebiyat dünyamızın “ağabeyi” Kazım
Poyraz’dan yeni şiirler aldım. 03 Mart 2009 tarihinin taşıyıcısıydı
bunlar.
“Gönül dolusu sevgi ve saygılarını”
da ilave ederek gönderdiği şiirlerinde Kazım Poyraz, Hakk’a giden
yollardan söz ediyor, örnekler veriyor, Ne zaman? Diye soruyor, uzun
süren yolculukların ardından; “kapandı o kapım” diye kestirip
atıyor.
Masamda bulunan Kazım Poyraz
şiirleri, 2009 yılının ilk aylarında kaleme alınmışlar. Çiceği
burnunda şiirler diyebiliriz, böyle kabul edebiliriz. “Yollarım”
adlı, başlıklı şiirinin ilk dörtlüğüne kulak verelim:
Yaram derin, yürekte umutla
yaşıyorum,
Sevdan öyle ağır ki, özümde
taşıyorum,
Dolanıp geçiyorum, tuzak dolu
yıllarım.
Yalnızım bir viranda gece baykuş
sırdaşım.
Ne zaman?. Bir soruyla gelen
duygular. Cevaplarının varlığı inancıyla gerçekleştirilen arayışlar.
Aylar geçmesine rağmen, beklenilenin aksine, üzüntülerin sıralanışı
şairimizi üzüyor. Bu şiirin bir dörtlüğündeki duygular:
Bir tek çiçek bari sal, saklarım
ömür boyu,
Soldurmaz onu inan, akan gözyaşım
suyu,
Bu acımı dindirir, sarar derin
yarayı,
Kalmadı artık gücüm ne zaman biter
nazın?
Sorular, sorular..Birbiri ardına
gelenler, sıralananlar. İyimserlikle yola çıkan, çıkmak isteyen
şairimiz Kazım Poyraz. Ard niyetli olanlarla yola çıkmak
istemediğini hemen söyler, belirtir, dikkat çeker. “Hoş dedim”
başlıklı, adlı şiirinden bir dörtlükle karşılaştırma yapalım,
söylediklerimiz doğru mu:
Şu riyakar kimseyle dostluk kurmak
istemem,
Eşkin atım yokuşa, sürüp yormak
istemem,
Yüze gelen fesadı, özden görmek
istemem,
Yetim başı okşamak, öyle güzel hoş
dedim.
Ve arkasından, Kapandı o kapım”dan;
Gökte katar olmuş, uçuyor Turna
Bahçem ıssız kaldı gel yalnız durma
Zalim vurdu geçti birde sen vurma
Kapandı o kapım, şimdi dardayım…
Hakk’a çıkan yollar. Hakk’a
gidenler, ruhlara dönenler. Mısralar arasına yerleşip bize
ulaşanlar, ulaştırılanlar. Kazım Poyraz mısralarından efendim:
Kazım der, gönlüm yoruldu,
Deryada dümen kırıldı,
Dünyadan hesap soruldu,
Bütün canlar Hakk’a gider..
Kazım Poyraz’ın şiir dünyasındaki
yolculuğunda sağlıklar, başarılar diliyor sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
76 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TEFENNİ NAMIK
KEMAL İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRENCİLERİNİN ŞİİRLERİ
Çocuklarımızın
dünyalarında olup-bitenler, gelip-geçenler şöyle bir sıralansa,
sıralanma imkanı olsa, ne güzel ve anlamlı görüntüler ortaya çıkar
kim bilir!...
20 Mart 2009
tarihinde, Burdur ilimize bağlı Tefenni ilçemizdeki Namık Kemal
İlköğretim okulu öğrencileriyle bir sohbet toplantım gerçekleşti.
Onların karşısına geçtim sohbet üstüne sohbet ettim, sohbet ettik.
Onların sorularıyla karşılaştım, cevaplamaya gayret ettim.
Tefenni Namık Kemal
İlköğretim Okulu, müdürleri Faden Okatan yönetiminde, öğretmen ve
öğrencileriyle kaynaşmışlar, büyük bir aile görünümünde eğitim ve
öğretimlerini başarıyla sürdürüyorlar.
Öğrenciler
arasında, şiir yazanlar varsa, hazırlanması ricasında bulunmuştum.
Gittiğimde bir dosya dolusu şiir, sayfalardaki minik ellerin yazdığı
sevimli yazılar, mısralar, bazılarının fotoğrafları bana verildi.
Şimdi bu konuda bir değerlendirme yapmak istiyorum:
2-A sınıfından
Hatice Topçuoğlu, 3-A sınıfından Murat Uysal, Armağan Arslan, Zehra
Öcal, 4-A sınıfından; Bayram Yıldıran, İbrahim Bayraktar, Ahmet
Erkan, Yüksel Nur Koyuncu, Makbule Şakır, Halide Türker, Rahime Gül
Arslan, Mehmet Uysal, 6-B sınıfından Duygu Esra Ersoy, 8-A
sınıfından; Yıldırım Üzümcü (Sabira-Ayşin’in yazdıkları şiir)
şiirleriyle bana ulaşanlardı.
Görülüyor ki, en
çok şiir denemesi bulunan öğrenciler 4-A sınıfından sesleniyorlar.
Bu bir sonuç mu, tesadüf mü, yoksa diğer sınıflardakiler bize
ulaşmadı, ulaştırılmadı mı?. Öğrencilerimizin mısralarına dönelim,
birlikte bazı mısraları üzerine bir göz atalım efendim:
1- Hatice Topçuoğlu:
8 yaşında 2-A sınıfında okuyor. “İnsanlık” başlıklı şiirinden:
İnsanlık bitti baştan aşağıya/Artık kimseye güvenilmiyor/Hırsız
dolandırıcı kaynıyor/Eskiden ne güzeldi/Dolaş, gez..
2- Murat Uysal: 3-A
sınıfı öğrencilerinden “Tsunami” adlı şiiri var. Bir dörtlüğünde
şöyle diyor: Tsunami gelince/Her şeyi alıp çeker/Tsunami
gelince/Hayatı felç eder.
3- Armağan Arslan:
3-A sınıfında okuyor. “Mustafa Kemal Paşa” adlı şiirinin bir
dörtlüğünde şöyle diyor: Düşman yurda girmişken/Ümitler
kesilmişken/Sen geldin/Mustafa Kemal Paşa.
4- Zehra Öcal: 3-A
sınıfında okuyor. “Sevimli öğretmenim” adlı şiirinin bir dörtlüğünde
şöyle diyor: Ay parlatır günleri/Sevgi dolu çiçekleri/Öğretmenler
üzülmesin/Sevgi dolu kalpleri.
5- Bayram Yıldıran:
4-A sınıfında okuyor. “Öğretmen mesleği” adlı şiirinin bir
dörtlüğünde şöyle diyor: Bizi okutup yazdıran kim?/Okutup büyük iş
sahibi yapan kim?/İşte bu öğretmenlerin mesleği/Onlar okurken bu
koşullar var mıydı?.
6- İbrahim
Bayraktar: 4-A sınıfında okuyor. “Doğa” adlı şiirinin ilk
dörtlüğünde şöyle diyor: Şırıl şırıl ırmak/Balıklar yüzüyor
bak/Yemyeşil kokuyor çiçekler/İnanmazsan gelde bak..
7- Ahmet Erkan: 4-A
sınıfında okuyor. “Cumhuriyetin ilanı” adlı şiirinin girişinde şöyle
diyor: Temizlenince vatan/Düşmanların hepsinden/Cumhuriyet
ilanı/Geldi hemen peşinden.
8- Yüksel Nur
Koyuncu: 4-A sınıfında okuyor. “Uyuşturucu” başlıklı şiirinin bir
dörtlüğünde şöyle diyor: Uyuşturucu kullanmamalı/Kullananları
uyarmalı/Eğer kullanırsan/Olursun bir bağımlı.
9- Rahime Gül
Arslan: 4-A sınıfında okuyor. “Sevgi, dostluk ve kardeşlik” başlıklı
şiirinin girişinde şöyle diyor: Sevgi dünyamızda/Bizi mutlu etmek
için/Dostluk kurmamız için/Bulunuyor.
10- Makbule Şakır:
4-A sınıfında okuyor. “Sevgi” adlı şiirinin bir dörtlüğünde şöyle
diyor: Sevgi dünyaları aşar/Kardeşlik bizleri aşar/Sevgi, dostluk
kardeşlik/Gelmiş bize böyle duygu.
11- Halide Türker:
4-A sınıfında okuyor. “Annem benim” adlı şiirinin sonunda şöyle
diyor: O güzel kalbini/Bir gün bende kazanıcam/Sana bakmak için/Her
şeyi yapıcam.
12- Mehmet Uysal:
4-A sınıfında okuyor. “Türkiyem uyanıyor” adlı şiirinin girişinde
şöyle diyor: Türkiye uyanıyor/Toprağıyla, taşıyla/Yemyeşil otuyla/Türkiyem
uyanıyor.
13- Duygu Esra
Ersoy: 6-B sınıfında okuyor. “İsa Kayacan” başlıklı şiirinin bir
dörtlüğünde şöyle diyor: Burdur’un Tefenni ilçesinde/Ece Köyü
denilen, gül bahçesinde/Bir sonbahar gecesinde/Doğdu duayen İsa
Kayacan.
14- Yıldırım
Üzümcü: 8-A sınıfında okuyor. Sebira-Ayşin’in yazdıkları “Duygular”
adlı ortak şiirle bize ulaştı. Bu şiirin bir dörtlüğü: Mutluluk
insanı çocuklaştırır/Üzüntü ise olgunlaştırır/Elbette kimse istemez
üzülmeyi/Duygular, hayatın oyunu, senin elinde değil.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
77 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ KİTAPLAŞTIRILDI
Burdur
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi sanki üç yıllık üniversite değil
derken, hizmet ve gelişme grafiğinin yüksekliğiyle takdir edip
alkışladığımız, bu üniversiteye doğru
bakışlarımızı yoğunlaştırdığımızda, gördüklerimizin önemliliği ve
gelişmişlik çizgisi bizi hem sevindirdi, hem de düşündürdü.
Gelişmeler güzel. Sevindiriciliği beraberinde getiriyor. Düşündürüşü
ise, daha bir gurur verici.
Burdur
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, birbiri ardına yayınlandığı kalıcı
ve geniş kapsamlı kitaplarla göz dolduruyor.
Bunlardan bir yenisi; Uluslarası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu
Bildiriler Kitabı adının taşıyıcısı, iki ciltlik geniş kapsamlı
yayın karşısında şapka çıkardık. Kutladık, alkışladık.
19, 20,
21 Kasım 2008 tarihlerinde Mehmet Akif Ersoy Üniversitesince
düzenlenen Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu’na sunulan bildiriler iki
cilt halinde pırıl pırıl bir baskıyla kitaplaştırılmış.
Birinci
cilt 488 büyük sayfa. İkinci cilt 489 da başlayan 994 de sona eren
bir sayfa düzenlemesiyle karşımıza çıkıyor. Editörler: Prof. Gökay
Yıldız, Prof.Dr. M.Zeki Yıldırım, Yrd.Doç.Dr. Şevkiye Kazan, Yrd.Doç.Dr.Hülya
Yazıcı Okuyan. Sempozyumun Başkanı, Düzenleme Kurulu ve Sekretaryası
var. Buralarda görev yapan değerli bilim adamlarımız-isimlerimiz,
imzalarımız var.
Birinci
ciltte yeralan bildirileriyle katkıda bulunanların sayısı 56. İkinci
ciltte bildirileriyle yeralanların sayısı ise 46 olarak görülüyor.
Yani toplam 102 bildiri sunulmuş Mehmet Akif Ersoy Sempozyumuna.
Sempozyum
açılış konuşmaları çerçevesinde, Rektör Prof.Gökay Yıldız’ın
konuşmasında yer lanlardan bir cümle:
-Ulusal
birliğimizi güçlendiren, ulusal duygularımızı coşturan İstiklal
Marşı’mız, büyük yurt sevgimizi, paylaştığımız ortak değerlerimizi,
ortak ülkümüzü anlatan dizeleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığının en önemli simgelerindendir.
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nahçıvan Bölümü öğretim
üyelerinden Doç. Dr. Lutfiye Asgerzade ‘;Mehmet Akif Ersoy ve
Azerbaycan Şairleri başlıklı, adlı bildirisinin bir
yerinde:
-Medeniyetin beşiğini İslam dünyası sayan, medeniyetine ve
prensiplerine bağlı kalmakla yükselmenin mümkünlüğüne inanan Mehmet
Akif milli ahlakı, milli ruh telakki eder, onun iflasını en büyük
ölüm sanırdı. diyor.
Süleyman
Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof.Dr.Menderes Coşkun’un bildirisinden: “Her ne kadar kendi
şairliğini kısmen sanat, kısmen tevazu, kısmen de mükemmeliyetçi
tavrı gereği bazı manzumelerinde eleştirse de Akif büyük bir şairdir
ve güzel şiirleri vardır.”
Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu sonunda, iki ‘;Mehmet Akif
Denizi ortaya çıkarılmış. Bildirilenlerin getirdikleri ciddi
araştırma ve değerlendirmeler sonucu ortaya konulmuş.
Gururumuz
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur’un, Burdurlu’nun geleceğinde
önemli bir eğitim-öğretim anıtı olarak yükselmeye devam edecektir.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
78 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DÜNYASINI DEĞİŞTİREN YÜKSEL BAŞARAN İÇİN İKİ
ŞİİR
Vefatla aramızdan ayrılanların
ardından ortaya koyduklarımız, duygularımız, sayfalara, sütunlara
döktüklerimiz, aktardıklarımız oluyor.
Merkezi Isparta’da bulunan Göller
Bölgesi, Yazar ve Şairler Derneği üyelerinden Yüksel Başaran 14
Nisan 2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı. Azerilerin deyimiyle
dünyasını değiştirdi. Allahtan rahmet diliyor, yakınlarına
sevenlerine başsağlığı
dileklerimi sunuyorum efendim.
Isparta’da yaşayan iki şairimiz,
şairimiz Melahat Ecevit ve Fatma Uçarlar, Yüksel Hanımın vefatı
üzerine duygularını şiirleştirmişler. Anılan iki şiir imzalarıyla
şöyle! Buyurun birlikte okuyalım:
YÜKSEL’İM (Melahat Ecevit)
Ne acılar çektin, iyiyim dedin
Ekmek aş yerine zehiri yedin
Melahat abla helal et dedin
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Gül benzin vakitsiz soldu sarardı
Söndü ışıkların dünyan karardı
On dört nisan günü ölecek ne vardı
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Aşılmaz dağları koydun araya
Sen gittin kor düştü işte şuraya
Yenik düştün çare bulmaz yaraya
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Birgün demiştin ya bu dertten yana
Ölecek demişler öyle mi bana
İnanma şakadır demiştim sana
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im
Düşlerime girdin yine dün gece
Şiir yazdım dedin bak hece hece
Engel çekilmiyor ölümlü güce
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
YÜKSEL’E (Fatma Uçarlar)
Önceleri,
Hazan mevsiminde
Ölünür sanırdım.
Baharda da ölürmüş insan,
Hatta, hayata doymadan..
Bahara, hiç yakıştıramadım
Çünkü bahar;
Doğuştur,
Diriliştir,
Belki de bahar,
Yeniden doğurtmak
Yeniden diriltmek,
Yeniden var etmek için
Yumuşacık pamuk gibi
Kabaran toprağıyla kucaklıyor
Yeniden yeşertmek için,
Nisan yağmuruyla yıkıyor
Günahsız bedenleri
Seni de baharda,
Nisan yağmuruyla verdik
Toprak ananın kucağına..
Zemzem oldu Nisan yağmuru,
Kuruyan dudağına
Daralan sinene,
Nefes olan ılık rüzgar,
Bindirdi seni kır atına,
Adın gibi yükseltti
Arşın en güzel katına..
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
79 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
- Araştırmaya yönelik çalışmalar,
inceleme ve değerlendirme sonucu yayınlananlar, gün yüzü görenler
daha bir önem taşıyorlar. Bu yayınların kalıcılıkları bir başka
biçimde karşımıza çıkıyor.
- Kerküklü Şemsettin Küzeci’nin
1869-2009 yılları arasındaki, Irak Basını üzerine yaptığı araştırma
Irak Basın Tarihi adıyla 270 sayfayla kitaplaştırıldı. Kitap, Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin 40 ncı yılı kitapları arasında,
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün
katkılarıyla, bu iki kuruluşun logolarının ön kapakta yer almasıyla
yayınlandı.
- Bence, gerek İletişim Fakültesi,
gerekse Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü çok önemli ve
kalıcı bir yayın çalışmasını daha gerçekleştirmiş oldular.
- Kutluyorum efendim.
- Şemsettin Küzeci’nin değişik
kişilere yönelik bir teşekkürü var ilk sayfalardan birinde. Sonra,
Küzeci’nin kısa biyografisi yer alıyor. Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın önsözü dikkat çekici.
Hoca bir yerinde:
- - Şemsettin Küzeci Irak’taki
gelişmelerin iletişim boyutunu başarıyla incelemiştir. Irak’ta var
olan Arap, Kürt, Türkmen ve Süryanilerin 140 yıllık yazılı, görsel,
işitsel ve elektronik basın tarihini kapsayan bu kitap aynı zamanda
Irak’ın zenginliğini ortaya koyacak nitelikte bir çalışmadır. Diyor.
- Irak Basın Tarihi adlı, Şemsettin
Küzeci imzalı kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz: Üç bölüm
karşımıza çıkıyor. Bu bölümler içinde yer alanlardan;
-Irak’ta Kraliyet döneminde iletişim politikaları (1921-1958),
- Cumhuriyet ve Baas Partisi döneminde kitle iletişimi (1958-2003)
- İşgal sonrası kitle iletişimi ve basın özgürlüğü (2003-2007)
- Ekler ara başlığıyla da verilen
değişik bilgiler, belgeler dikkat çekmekte kitap
içerisinde. Uzunca bir giriş yapılmış. Buradan öğrendiklerimizden;
Irak’ta Basın Kanunu
1908 yılında Osmanlı’nın Meşrutiyet Kanunu’ndan sonra 16 Temmuz
1909’da oluşmuştur. Mart 1954’te çıkan 24 nolu kararla 163 gazete ve
derginin imtiyaz hakkı iptal edilmiştir denişi de dikkat çeken
cümleler arasında yer alıyor.
- Yer yer zengin görüntüler karşımıza
çıkarken, yer yer de istatistikî bilgilerle karşılaşıyoruz.
- Gazeteler, öteki iletişim araçları
hakkında bilgi verilirken, mümkün olduğunca detaylandırılarak
bilgiler sıralanıyor. Bir örnek sayfa 85’den:
- -Türkmeneli Dergisi: ITC
Enformasyon; Dairesi tarafından üç ayda bir Türkçe olarak çıkarılan
siyasi ve kültürel konuları kapsayan bir dergidir. 2003’den sonra
yayını durduruldu. 2007’de yeni kadroyla tekrar yayına başladı.
Radyolar, televizyonlar, özel gazete ve dergiler genel bir
değerlendirme düzeni içinde sayfalara aktarılan bilgilerle
okurların, araştırmacıların karşısına çıkarılıyor.
- Şemsettin Küzeci’yle, GÜ. İletişim
Fakültesi Dekanlığı ve Basın Yayın Erformasyon Genel Müdürlüğü
yetkililerini kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
- Not: Irak’ta Arapça, Türkçe,
Süryanice, Kürtçe yayınlanan gazetelerin ilk sayfalarının
görüntülerinden oluşan serginin açılışıyla, Irak Basın Tarihi adlı
kitabın tanıtımı, Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü sergi salonunda 11.06.2009 tarihinde
gerçekleştirildi.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
80 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
NAZLI’DAN:BİR
HAYAT MASALI
Torunum Nazlı
Aykut,zaman zaman şiir denemeleriyle, zaman zaman da anlatımlarıyla,
sütunumun konukları arasında yer alıyor.
Nazlı,Arı Okullarında, 4. sınıftan 5. sınıfa
geçti.Önde gelen arkadaşlarımdan biri.Bir masalı var
Nazlı’nın.Arkasından önerileri yer alıyor.Buyrun birlikte okuyalım:
- BİR HAYAT MASALI
- Merhaba..Benim adım Nazlı Aykut.5.
sınıfa geçtim.Tabii ki, hepinizin bildiği gibi, 5. sınıfa geçmenin
coşkusu içindeyim.Şimdi sizlere bir masal sunacağım.
İçinde,sevgi,sanat,gayret ve çaba geçecek. Masalımızın adı: Bir
Hayat Masalı.Buyrun:
- -Bir gün bir ceylanın yavrusu
olmuş.O kadar şirinmiş,o kadar şirinmiş ki adını “Melek”
koymuşlar.Ama ne yazık ki, bebek ceylanın annesi “Melek”i
doğurduktan 5 gün sonra ölmüş.Babası ise ormanda yemek ararken bir
avcı tarafından avlanıldığı için ölmüş.
- Küçük ceylan daha bebek durumunda olduğu için hiçbir şeyin
farkında değilmiş.Aradan aylar, yıllar geçmiş ve bizim Melek artık
kendi avını avlayabilecek ,başının çaresine bakabilecek duruma
gelmiş.Fakat annesinin ve babasının öldüğünü büyüdükçe hissetmeye
başlamış.Bir gün ormanda kendisine yemek ararken karşısına bir kurt
çıkmış.Kurt birden:
- -”Nereye gidiyorsun böyle küçük
ceylan?” diye sormuş.Bizim ceylan ürkek ürkek cevap vermiş:
- -”be-ben o-ormanda yiyecek to-toparlamaya
çıktım” demiş.Kurt:
- -”Peki küçük ceylan” demiş.Ama kurt,
birgün ceylandan habersiz gelip, onu bir güzel yiyecekmiş.Ama
ceylana hiç farkettirmemiş bile.
- Bir gün ceylan ormanda dolaşırken karşısına yine o kurt
çıkmış.Bizim kız ceylanın ödü kopmuş.Kurt ağzı sulu sulu şöyle
demiş:
- -”Seni birazdan yiyeceğim.Başta seni
kandırmaya çalıştım.Seni yemek istiyordum.Benden kaçma diye seni
kandırdım.”.. Küçük ceylan var gücüyle yuvasına koşmuş.Kurt onu
saatlerce aramış.Ama maalesef ceylanı bulamamış.Ceylan kurdun bir
daha kendisini yemeye çalışacağını düşünerek,hemen plan yapmaya
başlamış.
- Kurt yine bir gün ceylanın karşısına çıkmış.Kurt yine ağzı sulu
sulu şöyle demiş:
- -”Ne oldu çok korktun galiba?” der
demez ceylan hemen elindeki sopayı kurdun gözüne saplamış.Kurt
acılar içinde yere yığılmış. Ve bir daha da ceylanın yanına
uğrayacak cesareti gösterememiş.
- Aradan yıllar geçmiş ve bizim küçük
Melek kendisine bir aile kurmuş.Artık büyük bir yetişkinmiş
Melek.Çocuğuna annesinin adını yani ‘Güzel’ koymuş. Ömürlerinin
sonuna kadar da böylece mutlu yaşayıp gitmişler.
- Buradan çıkardığımız
sonuç:Arkadaşlar bu masaldan çıkardığım sonuç bence şu olmalı:Hiçbir
iyilik ödülsüz.hiçbir kötülük de cezasız kalmayacak.Hepinize içten
teşekkür ederim.Görüşmek üzere..18 Haziran 2009 Perşembe.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
81 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YENİ BURDUR ŞİİRLERİ (4)
17- 2006 yılında Burdur, Hüsnü Bayer
İlköğretim okulu öğrencilerinden olan Derya Özsoy’un “Uyuyan güzel
uyandı” başlıklı şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir
dörtlüğü:
UYUYAN GÜZEL UYANDI
(Derya Özsoy-2006)
Folklorun kalbi Burdur,
Bizde her çeşit oyun var.
Serenler, Dirmil, Kezban yenge,
Türkülerin en güzeli bizde.
18- Burdur’da uzun süre çalışan,
şimdi Isparta ilimiz merkezinde görev yapan Fatma Uçarlar’ın “Sende
Burdur’u sevdim”başlıklı şiiri dört ayrı bölümden meydana geliyor.
Bu şiirin bir bölümü şöyle:
SENDE BURDUR’U SEVDİM
(Fatma Uçarlar-2007)
Ben sende Burdur’u gördüm,
O yüzden sevdam sana değildi,
Başında, dağlarını gördüm Burdur’un,
İçinde mermer yatakları olan,
Hazine dolu dağlarını,
Bu yüzdendi başını göğsüme yaslamam,
Ben sende Burdur’u sevdim.
19- Burdur’un gelini olan, Dalamanda
yaşan Birdal Can Tüfekçi’nin “Yeşil Burdur’um” adlı şiiri altı
dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
YEŞİL BURDUR’UM
(Birdal Can Tüfekçi-2007)
Yeşiltepe üstünden, çıkıp baktım ben göle,
Aşıkların sevdası, renk verir gonca güle,
Seher vakti bülbüller şakıyıp geldi dile,
Unutmak kolay değil seni, yeşil Burdur’um.
20- Isparta ilimiz merkezinde
yaşayan, Mehmet Doğan Silleli’nin “Burdur mektubu” adlı şiiri altı
dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR MEKTUBU
(Mehmet Doğan Silleli-2007)
Kaybolurken halıcılık, gülcülük,
Anlam taşır kaş çatışı Burdur’un.
Kurtuluş yolunda etmiş öncülük,
Ne güzeldir hoş bakışı Burdur’un.
21-Yine Isparta ilimiz merkezinde
yaşayan şairlerimizden Zeki Çelik’in”Burdur pazarı” adlı şiiri var
elimizde. Beş dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
BURDUR PAZARI (Zeki Çelik/2007)
Uzay çatı vardır, üstü kapalı,
Gece-gündüz açık, yer lambalı,
Milli servetleri, çok korumalı,
Hareketli olur, Burdur pazarı.
22-Isparta ilimize bağlı Eğirdir
ilçesinde Sivil Savunma Müdürlüğü yapan Muzaffer Çelik’in “Burdur”
adlı şiiri 10 ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir
dörtlüğü efendim:
BURDUR (Muzaffer Çelik-2007)
Toros’un bağrına, ağır düşerken,
Kıyısında yosun taşları biterken,
Düşünüp bu şehre, akıl yorarken,
Adı nedir dedim: Burdur dediler.
23-Bana yenilerde ulaşan bir
“Dirmil” şiiri, hemşehrimiz Hacer Göçer’den. Dört bölümden oluşan bu
şiirin ilk bölümü şöyle:
DİRMİL’İM (Hacer Göçer-2009)
Ahh! Yeşil, güzel Dirmil’im,
Her yönünle canlısın,
Soğuk sularınla, kebabınla,
İlimizde şanlısın.
Yurdumun dört köşesinin,
Dağlarında, ovalarında çanların,
Düğünlerde sipsin, ses verir, çınlar,
Kezban yenge tüngür, Cemilem oynar.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
82 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ERCİYES YÜKSEKLİĞİNDEN
- Erciyes deyince Kayseri ilimizin
aklımıza geldiğini biliyoruz. Bu ilimizdeki Erciyes yüksekliği de
bir o kadar aklımızda kalanlardan biri, önde geleni olarak
hatırlanıyor.
- Kayseri ilimiz merkezinde 32 yıldır yayınlanan bir fikir ve
sanat dergisi var. Adı: Erciyes. Aylık yayınlanıyor. Haziran 2009
ayında 378 nci sayısı Günyüzü gördü bu derginin efendim. Sahibi:
Nevzat Türkten, Genel yayın Müdürü: Alim Gerçel.
- Erciyes Dergisi ekinde, içinde ve paketinde gelenler var. Bunlar
sırasıyla:
- KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ
- Mayıs 2009 ayına ait 101 nci sayısı elimizdeki. 22 sayfalık bir
dergi. Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yönetim Kurulu adına sahibi:
Prof. Dr. Abdülkadir Yuvalı. Yazı işleri müdürü: Satılmış Başaran.
Fazıl Ahmet Bahadır’ın “Son Gaziler” başlıklı şiirinden:
- Kaç neslin böyleydi alınyazısı,
- Babasız tüterken baba ocakları,
- Türkülerle duman duman,
- Hasret kokusu.
- İSTİKLAL GAZETESİ
- 16 normal sayfalık bir gazete. Aylık siyasi ve bağımsız gazete
olarak Kayseri’de çıkıyor. Haziran 2009’da 59 ncu sayısı okurlarıyla
buluştu, buluşturuldu. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Emin
Batur.
- Gazetenin sayfalarında; Yrd. Doç. Dr. İklim Kurban, Sebahattin
Tekizoğlu, Abdülmecit Avşar, Prof. Dr. M. Metin Karaörs, Mehmet Emin
Batur imzalı yazılar dikkat çekiyor
- DUY GAZİNİN SESİ
- Emin Kuzucular’ın 96 sayfalık şiir kitabı. Duyguların harman
olduğu, anlatım rahatlığı içinde sayfalara aktarılan mısralar
bütünlüğü, topluluğu. Gazinin feryadı olarak görülen şiirden bir
dörtlük:
- Sevdalıyken, vatanıma yurduma,
- Dert katmayın benim bunca derdime,
- Çağırsam da, düşen yoktur ardıma,
- Çıkmayan sesimi, duy be Ankara!...
- KURTULUŞ (2)
- Zeki Genç’in 178 sayfalık şiir kitabı. Gözü yaşlı şair olarak
bilinen Zeki Genç, şiirlerindeki anlatım zenginliğiyle okurlarının,
şiir severlerin karşısına çıkıyor.
- Değişik isim ve imzaların ortaya koydukları Zeki Genç
anlatımları var. Türkü bütünlüğü içindeki şiirleriyle dikkat çeken
bir görünümünü de unutmamak gerekli Zeki Genç’in. 10 dörtlükten
meydana gelen “Kayserim” şiirinden bir dörtlük nakledelim:
- Erciyes’im gökyüzüne değiyor,
- Gurbet gibi özleniyor Kayserim.
- Dört bir yandan sıradağlar sarıyor,
- Kem gözlerden gizleniyor Kayserim.
- GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın
koordinatörlüğünde 16 Ekim 2009 tarihinde Nevşehir’de
gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler Şöleni“ öncesi açılan şiir
yarışması hakkında bilgi almak için: 0.532.771 31 64
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
83 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- USTALARA KULAK VERMEK
-
- Şiirimizin zirvesinden seslenmiş,
aramızdan ayrılmalarına rağmen, şiirleriyle bizimle merhabalaşmaya,
selamlaşmaya devam eden ustalarımız var. Hemde sayıları bir hayli
fazla.
- Bu ustalarımızdan, rahmetli Behçet Kemal Çağlar… Ahmet Tufan
Şentürk. Önce Behçet Kemal Çağlar’dan:
-
- ŞEHİTLERE
- 12 dörtlükten meydana gelen,
şehitlerimizin, şehitlerin mısralara döküldüğü duygularla
zenginleşen Behçet Kemal Çağlar anlatımı. “Gökten üzerine titriyor
atan/Önünde millet var, ardında vatan” mısralarıyla söze başlıyor
ustamız.
- Her bulutta saklı olan
yıldırımlardan, hiçbir kaynağın, hiçbir suyun kandıramadığı,
serinletemediği yüreklerin büyüklüğü birbir gözler önüne seriliyor,
mısralar arasından selamlaşıyor bizimle. Ve dörtlüklerden biri:
-
- Hayat hayaldeki her tadan güzel,
- Bize tek ayak da kanattan güzel.
- Bir tek müstesna var bu yeryüzünde,
- Bir senin ölümün, hayattan güzel…
- Ve ustalarımızdan, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet
Tufan Şentürk’den;
-
- GÖNÜL FERMAN DİNLEMİYOR
- O bir usta. O bir çınar. O’nun her
kelimesinde, her mısrasında anlam var, mesaj var. O’nun gençliğiyle,
delikanlılığıyla tüm güzellikler iç içe, koyun koyuna. “Gönül Ferman
Dinlemiyor” adlı, başlıklı şiiri beş dörtlükten meydana gelmiş.
Hemde 2004 yılında kaleme alınmış. Ahmet Tufan Şentürk’ün
delikanlılık günlerinde yani.
- Sabahın erken saatinde, saatin beşinde, başında bir rüzgar
esmeye başlar Ahmet Tufan Şentürk’ün. “Seni görürüm düşümde/Gönül
ferman dinlemiyor” diye söylenmeye, mırıldanmaya devam eder o çınar,
o gönül dünyamızın ustası.
- Tereddütleri vardır. Sıkıntılıdır. “Nereden çıktın karşıma?”
diye sorar. Çünkü başına çok işler açılmıştır. Gönül kapısının açık
kalması gerektiğini savunur artık. Ve bir gerçekle baş başa kalır,
yüzyüze gelir:
-
- Erken kaybettim eşimi,
- Taşlara vurdum başımı,
- Düşünmez oldum yaşımı,
- Gönül ferman dinlemiyor…
- Bu iki ustamızın ardından, yaşayan şairlerimizden Abdülkadir
Güler hocanın “Görmeğe geldim” adlı şiirindeki mısralara bakalım:
-
- GÖRMEĞE GELDİM
- Abdulkadir Güler, yaşayan
şairlerimizin ünlülerinden. Söke’de yaşıyor. “Görmeğe geldim”
başlıklı şiiri yedi dörtlükten oluşuyor. Yüce peygamberimize karşı
duyulan Abdülkadir Güler özlemi vardır mısralarda.”Alemlere rahmet
hem de ekseni/Allah’a bin şükür tanıdık seni” diye devam eden
Abdülkadir Güler anlayışı ve arayışı mısralarda sürüp gider. Bir
dörtlüğünde şöyle seslenir:
-
- Aşık Ceylani’yim bildim ilk defa,
- Saadet güneşi, sonsuzluk vefa,
- Kıl şefaat Ya Muhammed Mustafa,
- Huzuruna varıp ermeğe geldim..
- Şairlerimizin kalemlerine sağlık. İlk iki şairimizin ruhları
aydınlık, mekanları cennet, Abdülkadir Güler hocanın da ömrü uzun ve
sağlıklı olsun efendim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
84 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
AZERBAYCAN’IN “ŞEFEG” DERGİSİ
Biz “Şafak” diyoruz. Azeri kardeşlerimiz “Şefeg”
diyorlar. Yakınlık var değil mi?. Edebi-bedii jurnal. 2009 yılına
ait (1 ve 2) nci sayıları birlikte yayınlanmış. Haddizatında
derginin başlangıç itibariyle sayısından sözetmemiz gerekirse
(40-41) nci sayıdan bahsetmemiz gerekiyor Şefeg için
Dergi, Azerbaycan Yazıcılar Birliğinin Lenkeran
Bölmesinin edebi-bedii organı olarak Günyüzü görüyor. Büyük boy
kitap görünümünde. Elimizdeki sayısı 102 sayfayla bize ulaştı.
Baş Redaktor: İltifat Saleh, Baş Redaktor Muavini
(dostumuz) Gardaş Elişoğlu. Mesul Katib: Hafiz Mirze. Yazışma
adresi: Lenkeran şehri, Ş.Axundov küçesi (cad) No: 18 Bakü-Azerbaycan.
Öykü, nesir, kitap tanıtımı, şiirler şeklinde bir
içerik dikkat çekiyor dergi içinde.
Gardaş Elişoğlu’nun “Düşündüren şair” başlıklı
değerlendirmesi 79, 80 ve 81 nci sayfalarda yeralıyor. Haneli
Kerimli’yi anlatıyor ince-uzun. Detaylı, bilgilendirici. Buradan bir
cümle:
-“Haneli Kerimli, evvelki kitaplarında olduğu gibi,
vetenaş agidesine, temiz ahlaka sahip kalan bir şairdir”.
Gardaş Elişoğlu’nun bu yazısının ardında,
bitimindeki cümle; “Şefeg Jurnalının okuyucularına Haneli
Kerimli’nin yeni şiirlerini takdim ederik” şeklinde. 82,83,84 ncü
sayfalarda Haneli Kerimli’nin şiirleri var efendim. Şöyle bir göz
atalım Kerimli şiirleri üzerine:
“Ben çok inanmalıydım” adlı, başlıklı Haneli Kerimli
şiiri 7 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Allah sana insaf versin, bana da sabır,
Özümüzü başa düşek, anlayarak barı.
Yazan yazdı, pozan pozdu, kısmet böyleymiş,
Aktarmayag ne sebebkar, ne günahkarı..
İltifat Saleh, Gardaş Elişoğlu, Hafiz Mirze isimli
kardeşlerimizin ciddi, kalıcı çalışmalarıyla ortaya çıkan Şefeg, her
sabah yeniden atacak-doğacak, aydınlıklar getirecektir. Tebriklerimi
sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Ayrıca ve özel olarak; Sevgiden başlayan yol, Beni
tanımak olur, Niye soldun benövşe, Unutabilmiyorum, Garibe tale, İki
damla gözyaşı, Kod ehvalatı, Türk Dünyasını nurlandıran insan, adlı
kitaplarıyla kültür dünyamızın aydınlık yüzü Gardaş Elişoğlu’nu
kutlamak, alkışlamak istiyorum.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmalı ve
kucaklaşmalıyız.
2- Milli davalar, sözle, tek gözle değil, çift gözle, fiiliyat
olarak izlenmeli ve değerlendirilmelidir (İsa Kayacan)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
85 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BURDUR’DAN NEZİHA ANANIN ŞİİR DÜNYASI
Edebiyatımızın önde gelen
dallarından olan şiir için söylenenler değişik. Şiirin ruhlara hitap
edebilme sanatı olduğunu söylemek daha doğrusu bence.
72 milyon nüfusumuzun tamamının şair olduğunu söyleyerek
geliyorum.Öyle flairlerimiz, şair adaylarımız var ki maşallah bir
gecede şiirin zirvesine çıkıp oturduklarını zannediyorlar,kabul
ediyorlar.
Burdur ilimize bağlı (merkez) Yarıköy’de yaşayan Neziha Çetiner
annemizin varlığını Burdur merkezde bir şiir programı içerisinde
gördüm,alkışladım.O, sade duyguları,yapmacıktan uzak anlatım ve şiir
okuyuşuyla herkes gibi benim de dikkatimi çekiyordu.
Yenilerde dört şiiri geldi,ulaştı bana.Bunlar sırasıyla;
BABAM-CAN DİREĞİM
Şiirin tam adı: Babam benim can
direğim.Altı dörtlük ve beşlikten meydana geliyor. İlk dörtlüğü
şöyle başlıyor bu şiirin:
-Babam benim tek varlığım,
Babam benim yüce dağım,
Babam benim,köşküm sarayım
Babam benim can direğim
Dikkat ettinizmi,mısraların sonundaki kelimeler, yani hecenin
varlığını, uyumunu ortaya koyan kelimeler:Varlığım,dayanağım,sarayım
şeklinde nasıl da güzel sıralanıyor.Sonraki mısralarda, başkasının
baba olamayacağı, hatırlatıldıktan sonra,”Babama dağlar gibi
yaslanırım” mısrasındaki baba güçlülüğünü görüyor, anlatım
zenginliğini hissediyoruz.Ve arkasından,”Arıyorum
bilgisini/Özlüyorum sevgisini/Bulamam babam gibisini/Babam benim can
direğim/Babam benim can direğim/Babam benim köşküm,sarayım”
mısralarıyla şiirleşen duygular ne kadar güzel ve anlamlı değil mi?
ANAM BAŞLIĞIYLA
Neziha Çetiner anamızın bir başka
şiiri”Anam” başlığını taşıyor.Burada da annesine karşı duygularını
anlatıyor.Beş beşlikten meydana geliyor bu şiir.Bir bölümünde şöyle
deniyor:
-Ana olunca anladım
anayı/Dindiremedim içimdeki yarayı/Cennet olsun anaların
durağı/Sardı içime ana baba merağı/Hakkınızı nasıl öderim anam.
DİĞER İKİ ŞİİR
Neziha Çetiner anamızın diğer iki
şiiri; Git yavrum askere ve uyan Türkiyem uyan,adlarının taşıyıcısı
efendim.Bu şiirlerden “Git yavrum askere” başlıklı olanından:
1-Git guzum git vatan borcudur/Git
guzum git her yiğidin harcıdır/Korkma sakın sonu acıdır/Git yavrum
git,uğurlar olsun.
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir; Neziha ananın torunu
2007 yılında askere giderken yazılmış.
2-Uyan Türkiyem uyan, uzunca bir
şiir.Yer yer nefes alınmış, mola verilmiş. Bir dörtlüğünden:”Bütün
dünya Atatürkten örnek almıştı dersini/Olgunluğunu gösterirdi
hakimdi nefsini/Dünyalara duyururdu vatana olan sevgisini/O kadar
övünülecek hizmeti vardı ki, bitiremem gerisini” deniyor.
Burada;”Olgunluğunu gösterirdi,hakimdi nefsini/Dünyalara
duyururdu vatanına olan sevgisini” mısralarındaki gerçek
anlatımla,Atatürk sevgisinin bütünlüğünü ortaya koyan Neziha Çetiner
ananın ellerinden öpmez misiniz? Ben öpüyorum,biz öpüyoruz...
GÜNÜN DUYURUSU: Ayşe Paslanmaz’ın koordinatörlüğünde 16 Ekim
2009 tarihinde Nevşehir’de gerçekleştirilecek “Kapadokya Şairler
Şöleni“ öncesi açılan şiir yarışması hakkında bilgi almak için:
0.532.771 31 64
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
86 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BURDUR’DAKİ GAZETECİLER YİNE ÜZGÜN
Gazetecilik zor bir meslektir.Hele,
gazeteciliği kurallarına göre yapanlar için bu zorluk bir-iki kat
daha artar.
Büyük merkezlerde,
Bakanlıkların,Genel Müdürlüklerin,Büyükşehir Belediye
Başkanlıklarının bulunduğu yerlerde, her kuruluşun basından sorumlu
resmi görevlileri vardır.İllerimizde, İlçelerimizde bu görevlendirme
farklı adlar-ünvanlar altında varlığını sürdürür kuruluşlar olarak.
Belediyelerimizde de Basın ve Halkla
İlişkilerin önem verilmesi gerekiyor.Yer yer bu önemin verildiği
gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Konuyu, Burdur ilimiz merkezine doğru getirmek, gazeteci
arkadaşlarımızın, zaman zaman karşılaştıkları zorluklar ve gazeteci
varlığının adeta ‘yok!’ sayıldığı örneklerden söz etmek istiyorum:
Burdur’da bir zamanlar, bir
gazetemizde çıkan imzalı bir haber üzerine ilgili kuruluş
yöneticilerinden birinin, muhabir arkadaşımız için; “Buraya gel
ifadeni alacağım” deyişini burukluk içinde hatırlıyorum.
Yine Burdur’da, Ankara’dan bir veya
birkaç açılış için Burdur’a gelen bakanlarımızdan birinin yanında
“Özel kalem müdürüyüm” edasıyla, muhabir arkadaşlarımızın yemek
sırasında dışarı çıkarılmaları için yakışıksız davranışlar içine
girdiğini, arkadaşlarımızın protesto ile oradan ayrıldıklarını da
makalelerim arasındaki yer alışlardan biliyorum.
GELELİM ÜÇÜNCÜYE
Burdur merkezde yayınlanan
gazetelerdeki muhabir akadaşlarım gazetelerindeki köşelerinde
yazdılar, değerlendirip üzüntülerini belirttiler. En son, Yenigün
Gazetesinin 30 Haziran 2009 tarih ve 16 bin 761. sayısında Ferit Öz
arkadaşımızın köşesindeki “Şenlik-evlere şenlik” başlığıyla sütununa
aktardığı yazıyı da okuyunca üzüntülerim arttı.
Konu, olay şu: Burdur’un yeni ilçelerinden Kemer’de 16.yayla
şenlikleri Belediye koordinatörlüğü ve sorumluluğunda düzenlenir.8
gazeteci 21.06.2009 tarihinde valiliğin tahsis ettiği “basın
arabasıyla” şenlik mahalline varırlar.11.30 da basın için ayrılan
yere oturmak isteyen gezetecilere, Belediye görevlisi olduğunu
söyleyen şahıs;”sanatçılara yemek yedireceğiz” diyerek ayrılan yere
gazetecilerin oturamayacağını söyler.Yemek faslı saat 13.30’a kadar
sürer.
Gazetecilerden biri, Kemer Belediye
Başkanı Durmuş Erdem’e “Başkanım rahat çalışamıyoruz.Bize ayrılan
yere geçmek istiyoruz.” deyince Başkan;”Mesele çıkarmayın” diyerek
basın mensuplarını adeta azarlar.Gazeteciler şenlik mahallinden
ayrılırlarken-terkederlerken, Belediye Başkanı yanlarına gelir ve
“Arkadaşlar..Kapris yapıyorsunuz.Mesele çıkartıyorsunuz.Sizin
yaptığınız terbiyesizlik.Yediğiniz önünüzde,yemediğiniz
arkanızda.Benim reklama ihtiyacım yok” diye gazetecileri kovmaktan
beter bir tavır sergiler.
Gazeteciler şenlik mahallinden ayrılırlar.Valilikçe tahsis
edilen araçla dönmek isterler.Ancak resmi aracın içinde üç-dört
kişinin alkol aldıkları görülür.Tepki gösterirler.Ama Şoför;
“Arkadaşlar Antalya’dan misafir.Ne var bunda, bunu büyütmeyelim.”
diyerek direksiyon kullanabilecek durumda olmadığı mesajını
verir.Gazetecilerden bazıları Kemer Emniyetine ait araçla, bazı
gazeteciler de oto stopla ilçe merkezine ulaşırlar.Üç saat
beklemeden sonra minibüsle 18.30’da Burdur merkezine gelebilen
gazeteciler,buruk,öfkeli ve mesleklerine karşı yapılan Belediye
Başkanı davranışları karşısında üzgündürler.
Basın mensuplarına önem vermeyen
kuruluşlar, bu kuruluşların yöneticileri, gazetecilerin;”reklam
elemanı” oldukları görüşünden hareket ediyorlarsa yanılgı
içindedirler.Gazeteciler haber peşinde koşarlar ve bu haberleri
kamuoylarıyla paylaşırlar.Burdur milletvekillerinin,vali vekilinin
de bulunduğu bir şenlik ortamında,gazetecilere böyle
davranılabiliniyorsa, söylenecek ne olabilir ki!..
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
87 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ
YUNUS EMRE
Yunus Emre’nin şiirleriyle
karşılaşmayanımız yok gibidir. O, Tasavvuf edebiyatımızın ilk büyük
şairidir. Hayatı hakkında kesin bilgilere sahip olmadığımızı
biliyoruz. Yunus Emre’yle ilgili bildiklerimiz, din ve tasavvuf
büyüklerinin rivayetlerinden oluşan menkıbelere dayanmaktadır.
Risaletü’n-Nushiye adlı mesnevisini
1307–1308 yıllarında yazmış olmasından yola çıkarak yaptığımız
değerlendirmelere göre; XIV. Yüzyılın başlarına kadar yaşadığı kabul
edilmektedir.
Son araştırmalara bakarsak; Yunus
Emre’nin 1240–1241 yıllarında, muhtemelen Eskişehir’de doğduğu,
seksen iki yıl yaşayarak 1320–1321 yıllarında vefat ettiği tahmin
edilmektedir.
Yunus Emre’nin iki defa evlendiği,
bu evliliklerinden iki çocuğunun olduğu, Konya, Şam ve Azerbaycan’ı
dolaştığı bilinmektedir. Aşık Çelebi, Rıza Tevfik, Bursalı Mehmet
Tahir, Hüseyin Vassaf gibi araştırmacılar, şairin okuma-yazma
bilmediğini, medrese eğitiminden geçmediğini; İsmail Hakkı Bursevi,
Abdulbaki Gölpınarlı, Faruk Kadri Timurtaş gibi araştırmacılar ise,
medrese eğitimi almış olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yunus’un
ümmiliğini Hz. Peygamber’den kinaye bir ümmilik kabul edenler de
vardır. Aslında Yunus, ümmi olmadığını düşündürecek kadar ilim
sahibidir.
O’nun ilmi, ilahi aşk ve güzel
ahlakla elde edilmiş ledünni (ilham yoluyla elde edilmiş) bir
ilimdir. Menkıbeleri ve şiirlerinden anlaşıldığına göre; Yunus Emre,
tasavvuf yoluna girmeden önce, güçlü bir medrese öğrenimi görerek
yetişmiştir. Yunus Emre’nin menkbevi hayatı daha çok Hacı Bektaş-ı
Veli “Velâyetname”sine dayanmaktadır.
Rivayetlerden birine göre; Yunus
Emre, Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzuruna çıkar ve, “Ben bir fakir
kişiyim. Bu yıl ekinimden nasip alamadım. Ümittir ki bu yemişi alıp
buğday verirsiniz” der. Birkaç gün bekledikten sonra ayrılacağı Hacı
Bektaş’a haber verilir.
Hacı Bektaş; “sorun bakalım, buğday
mı ister, nefes mi?”der. Yunus’un “buğday” cevabı bildirilince, Hacı
Bektaş-ı Veli; “Varın söyleyin, alıcın her tanesi için bir (iki)
nefes verelim” buyurur.
Cevaben Yunus Emre; “Ehlim var,
nefes karın doyurmaz. Lütuf ederse buğday versinler. Kifaf edelim”
der. Hacı Bektaş-ı Veli bu defa; “Alıcın çekirdeğine on nefes
verelim” dese de o kabul etmez. Kendisine istediği kadar buğday
verilir. Yunus Emre yolda buğdayıyla giderken, “Vilayet eri bana
nasip sundu, alıcın her çekirdeğine karşı on nefes verdi. Ne
olmayacak iş ettim. Buğday sayılı günde tükenir, nefes bir ömür
yeter. Ola ki himmet eder, nasibi verir” diye düşünür.
Yunus Emre Dergâha varıp halini
arzeder. Hacı Bektaş’a istediği haber verilince, “O şimdiden sonra
olmaz, biz onun kilidini Tapduk Emre’ye verdik”der. Yunus Emre bunun
üzerine Tapduk Emre’ye gider. Tapduk Emre, “hoş geldin” halin bize
arzolundu. Hizmet et, emek yetir, nasibini al” buyurur. Bunun
üzerine Yunus emre, Tapduk dergâhına kırk yıl odun taşır. Bu kırk
yıl boyunca Yunus Emre’deki istidat, tasavvufi eğitim yoluyla
işlenir. Teslimiyeti, samimi hizmetleri sonucu olgunluk mertebesine
erer. Daha sonra şiirleriyle halkı irşat etmek üzere yeniden gurbete
çıkar.
Yunus Emre, Konya, Şam ve Azerbaycan
dahil geniş sayılabilecek bir coğrafyayı dolaşmıştır. Çağdaşı büyük
mutasavvıf Mevlâna Celâleddin’le görüşerek, yolculuğunu doğduğu yer
olan Porsuk çayının Sakarya’ya döküldüğü Sarıköy’e dönerek
tamamlamıştır. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy’de
gömüldüğü yere, 1970 yılında yeni bir mezar yapılmıştır. Anadolu’nun
birçok bölgesinde, Ona ait mezarın bulunması şaire duyulan büyük
sevginin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
Kendisinden sonra gelen binlerce
düşünce ve sanat adamını derinden etkileyen, şiirleri bugün de en az
aydınlar kadar halk arasında dillerden düşmeyen Yunus Emre’nin,
Türkçe edebiyatın en büyük şairi olduğunu söylemek yanlış sayılmaz.
Yunus emre, şiirlerinde kullandığı süsten, gösterişten uzak temiz
bir Türkçe ile şiirimizin en temiz ve berrak kaynaklarından birini
oluşturmuştur. Allah ve insan sevgisini, dostluğu, kardeşliği,
merhamet ve yardımlaşmayı esas alan, öğütleyen İslâm tasavvufundan
kaynaklanan ve güçlü bir lirizmle beslediği şiirlerinin yüzyılları
aşıp gelmesi tesadüfi değildir.
Bazı şiirlerinde aruzu, büyük
çoğunlukla hece ölçüsünü kullanan Yunus Emre’nin Divan’da üçyüz
altmış kadar ilâhi ve nefes topladığı görülmektedir. Şiirinin temel
birimi beyit, biçmi ilâhidir. Müstezat ilâhiyi sever. Aruzla yazar,
Türkçe hece ölçüsüne uygun olan “hezec” ve “recez” bahrlarını
kullanır genellikle. Kusursuz bir kafiye yapısına sahip Yunus Emre,
Türk tasavvuf edebiyatının ilk büyük şairi olarak kabul
edilmektedir. Yunus Emre, bir ozan, yahut bir saz şairi değil,
dini-tasavvufi Türk edebiyatı alanında kendine özgü bir tarzın
temsilcisidir.
Kur’an ve sünnet esaslarından
hareketle, bütün insanlığı Allah’ı zikre ve kardeşliğe davet eden
Yunus Emre, şiirlerinde, ölüm, fanilik, gurbet ve dervişlik
konularını işlemiştir. Yine de onun şiirlerinde en çok işlediği konu
ilahi aşktır. O’na göre “aşk makamı” yüce bir makamdır.
Yunus Emre, ne dünya, nede ahiret
hesabındadır. O, hasret ile doludur. İlâhi aşktan sonra, Yunus
Emre’nin düşüncesinde, en köklü yere sahip olan fikir, ölüm
fikridir. Şaire göre ölüm “sevgiliyle buluşmaktan” başka bir şey
değildir.
Beylikler döneminin karışık
Anadolu’sunda yaşamış olan Yunus Emre, dünya ile tümüyle bağlarını
koparmamıştır. Bu nedenle de gündelik olaylar şu dörtlüğünde olduğu
gibi karşımıza çıkar:
Bu dünyada bir nesneye,
Yanar içim, göynür özüm,
Yiğit iken ölenlere,
Gök ekini biçmiş gibi..
Yunus Emre’nin dili, ortak İslâm
medeniyeti içinde öteden beri gelişmeye başlamış ve ortak medeniyet
dillerinden Türkçeleştirilmiş kelimelerle zengin bir İslâmi Türk
dilidir.
Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlayan tasavvuf şiirinin doruk
noktasına Yunus Emre ile çıktığı, Anadolu erenlerinin en büyüğünün
Yunus Emre olduğu kabul gören gerçeklerin başında gelmektedir.
Yunus Emre’nin üçbin şiir söylediği,
fakat bu şiirlerin Molla Kasım adlı bir zahid tarafından şeraite
aykırı bulunduğu için tahrip edildiği, yılların gerisinden gönümüze
akıp gelen değerlendirmelerdendir. Molla Kasım, Yunus’un şiirlerini
ele geçirip, bir su kenarına oturur. Bin tanesini yakar, bin
tanesini de suya verir. Üçüncü bindeki şiirleri okumaya başlayınca,
şu dizelerle karşılaşır:
Derviş Yunus bu söze eğri büğrü söyleme,
Seni sığaya çeken bir Molla Kasım gelir..
Bu beyti okuyan Molla Kasım şaşırır,
tövbeye gelir ve Yunus Emre’nin ermiş bir kişi olduğuna inanır. Ne
var ki iş işten geçmiştir. Elde sadece bin tane şiir kalmıştır.
ESERLERİ:
Yunus Emre’nin iki eseri vardır.
Bunlardan Risaletü’n Nushiyye olarak bilineni 1307 yılında mesnevi
şeklinde yazılmış, tasavvufi bir nasihatnamedir. Yunus Emre’nin bu
eserinde ahenk ve âşıkanelik olmamakla birlikte sembolizmi
mükemmeldir. Eserde kavramlar soyut olup teşhis sanatıyla
işlenmiştir. Didaktik bir eser olan bu risale, insanın kâmil olma
yolunda yaşadığı manevi yolculuğu anlatır.
Yunus’un öteki asıl eseri ise,
düşünce dünyasını da ortaya koyduğu Divan’dır. “Yunus olduysa adım
pes ne aceb/Okuyalar defter-ü divanımı “beyitinden anlaşıldığı
kadarıyla, Yunus Emre hayattayken Divan-ı bulunuyordu, şeklinde
yorum yapmak, bunu gerçek olarak kabul etmiş yanlış olmaz.
Yunus Emre’yi ilim ve edebiyat
dünyasına ciddi anlamda tanıtan ilk kişi, isim ve imza Fuat
Köprülü’dür. “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918)” adlı
eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre etrafında gelişen Türk tasavvuf
edebiyatı tarihi, geniş şekilde incelenmiştir.
Cumhuriyet döneminde Yunus Emre üzerine ilk ciddi araştırmayı ise
Burhan Toprak yapmış ve Yunus’un şiirlerini “Yunus Emre
Divanı-(1933–34)” adıyla yayımlamıştır.
HAKKINDA YAZILANLARDAN
1- Yunus Emre bir bakıma Mâvlana ile
adeta aynı inancı ve aynı dünya ve hayat görüşünü paylaşmıştır.
Mevlâna’nın Farsca terennüm ettiklerini, çok uzun ve geniş bir
ufukta, bize aydınlığı gösterdiklerini Yunus Emre çok daha kısa
tesirli bir Türkçe ile şakımıştır. (Abdülkadir Karahan)
2- Yunus Emre’nin sanatı tamamiyle
“Milli” yani “Türk” bir sanattır ki, bunu tahlil edecek olursak,
başlıca iki unsura tesadüf ederiz: Evvela ona ahlaki-süfiyane
esaslarını veren “İslami-Nev-Eflâtuni” unsur. İkinci olarak; lisanın
edasını, şeklini, veznini veren milli unsur. Birisi “Esas”ı, diğeri
“Şekl”i teşkil eden bu iki unsur. (Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı
Tarihi, 1986)
3- Bu dünya, insanın bakıp bakıp
doyamadığı kızıl, yeşil donanmış pırıl pırıl bir gelindir. Ölümü en
sakin ve soyut çizgilerle anlatan Yunus, ölüme geçiş acılarını en
dehşetli imajlarla, hayatı da bir çocuğun dünyaya bakışı kadar taze,
renkli ve parlak, canlı kelimelerle anlatıyor (Sezai Karakoç, Yunus
Emre, 1989).
4- Şiirimizin ustalarından, rahmetli
Halil Soyuer’in sekiz dörtlükten meydana gelen “Gizlidir” başlıklı
şiirinin bir dörtlüğü: Halil diye doğmuş biri/Yunus olmuş onun
pir’i/Belki de bunca şiiri/Yazanda, Yunus gizlidir..
ŞİİRLERİNDEN
Yunus Emre’nin şiirlerinden:
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün-ü günü
Bana seni gerek seni (Kül’den)
Bir garip ölmüş deyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin (Soğuk su’dan)
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elimdeki âsâ ile
Çağırayım Mevlâm seni (Dağlar ile, Taşlar ile’den)
Ne dilersen Haktan dile
Kılavuzla gir doğru yola
Bülbül âşık olmuş güle
Öter “Allah” deyu deyu
(Şol cennetin ırmakları’ndan)
Gönlüm düştü bu sevdaya
Gel gör beni aşk neyledi
Başımı verdim kavgaya
Gel,gör beni aşk neyledi (Baştan ayağa yâreyim’den)
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi (Gök Ekini’nden)
KAYNAK: Işık, İhsan: (Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi, cilt 9 Ankara 2007)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
88 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
12 AĞUSTOS 2009 ÇARŞAMBA ÇANAKKALE
Çanakkale adı, geçmişimizin aynası,
geleceğimizin garantisi.
Çanakkale, tarihi zenginlikleri ve
doğal yapısıyla dünyanın önemli şehirlerinden biri. Gelibolu
yarımadası, Gökçeada, tarih kokuyorlar. Bayramiç, Bozcaada,
Çanakkale’nin önemli yerleşim yerleri arasında sayılıyor.
Çanakkale’de çoğu dükkan ve kafe
olarak kullanılan eski konutlar, daracık sokakların çevresinde
yeralıyorlar. Çarşı Caddesi, Yalın han, Truva atı, Aynalı çarşı,
Çay, Rum ve Yahudi mahalleleri, zafer meydanı, Fatih, Tıflı ve yalı
camii, Havra, Cumhuriyet meydanı, Halk bahçesi, Kordon, saat kulesi,
Fetvane sokak, Nedime hanım kız okulu Çanakkale şehir merkezinde
önemlilikler olarak karşımıza çıkıyorlar.
Boğaz Komutanlığı Deniz Müzesinde
Osmanlı dönemi silah ve askeri malzemeleri, 1. Dünya Savaş ve
gereçleri, Nusrat Mayın Gemisinin bir maketi (bu gemi, Tarsus
Belediyesince satın alınıp, onarılarak, kentin merkezinde
sergileniyor) görülebiliyor, gezilebiliyor.
Çanakkale Savaşlarının, 1. Dünya
Savaşı’nda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın oluşturduğu itilaf
devletlerinin Çanakkale Boğazını geçerek Osmanlı Devletini yenmek ve
Rusya’ya destek yolu açmak için büyük bir donanmanın 03 Kasım 1914
tarihinde Çanakkale sahillerini bombardımana tutmasıyla başladığını
biliyoruz.
8 ay 14 gün süren bu savaşlarda
toplam 500 bin asker öldü. Yaralıların sayısı hiçbir zaman
bilinemedi. Çok sayıda kayıp askerden bir daha haber alınamadı. Her
savaş gibi, bu savaş da geride telafisi mümkün olmayan acılar
bıraktı.
Çanakkale’nin; Ayvacık, Bayramiç,
Biga, Bozcaada, Çan, Eceabat, Ezine, Gelibolu, Gökçeada, Lapseki,
Yenice ilçeleri var. Buralarda değişik özellik ve güzellikler
karşımıza çıkıyor. Çanakkale’deki 18 Mart Üniversitesi
eğitim-öğretim alanında binlerce gencimizi yetiştiriyor.
Çanakkale’deki şehitliklerimiz ve
bilinmesi, hatırlanması gerekenlerin sıralanışı:
- Çamtekke şehitliği, Büyük ve küçük Anafarta, Yusufçuk tepe
anıtı,
- Mehmetçik park anıtı, Conk Bayırı Anıtı, M. Çavuş anıtı,
- 57. Alay şehitliği, Yzb. Mehmet şehitliği, Kemalyeri anıtı,
- Çamburnu şehitliği, Balkan şehitliği, Kilitbahir kalesi,
- Mecidiye şehitliği, Seyit Onbaşı şehitliği, Havuzlar
şehitliği,
- Barbaros deniz şehitliği, Hastane bayırı şehitliği,
- Gözetleme tepe şehitliği, Şahindere şehitliği, Soğanlıdere
şehitliği,
- Saygıyere anıtı, Alçıtepe garnizon şehitliği, İsimsiz topçu
şehitliği,
- Nuri Yamut anıtı, Yahya Çavuş şehitliği, İlk şehitler anıtı,
Şehitler abidesi,
- Kumtepe şehitliği, Kumkale Çakaltepe bataryası, Mesudiye
şehitliği,
- Hasan Mevsuf şehitliği, Erenköy şehitliği, Yzb. Uçkun ve Tğm.
Rıza şehitliği, Truva.
- 64 yıldan beri yolcularını güvenle taşıyan Alınteri
feribotları.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
89 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI
- Ruhlarımızın şelalesi, çağlayanı “Çanakkale Türküsü”:
- Çanakkale içinde aynalı çarşı,
- Ana ben gidiyom, düşmana karşı.
- Çanakkale içinde vurdular beni,
- Ölmeden mezara koydular beni.
- Çanakkale içinde bir kırık testi,
- Analar, babalar umudu kesti.
- Duygularımızın karıştığı,
duygularımızın buruklaştığı, gözlerimizin, gönüllerimizin yaşlarla
dolduğu mısralar, mısralar bütünlüğü. Mübarek toprakları bünyesinde
barındıran Çanakkale!
- Çanakkale içinde, Truva ve
şehitliklerin gezilişi sırasındaki anlatılanlarla görülenler
karşısında duyguların doruğa ulaşması, bir anlamda geçmişin içinde
yaşamak herkes için anlam zenginliği ve sahip olunması gerekenlerin
başında yer alışının gösterge zirvesiydi.
- İngilizlerin, Fransızların, Anzak’ların vd. Mezarlıkların
düzeni, 1986 yılında üç gün süreyle inceleme fırsatı bulduğum,
Çanakkale şehitlerinin ruhlarıyla bizleri selamlayışları için
yapılan düzenlemeler 2000’li yıllardan sonra daha belirginleşmiş,
güzelleşmiş.
- Şehitlerin anıt bölümünde kalın cam
zeminler üzerine illeri, ilçeleri, öteki yerleşim birimleri olarak
zeminlere aktarılmalarındaki düzenleme güzelliğiyle karışlaşmak beni
sevindirdi. Şehitlerimizin yaşları genelde 19-26 yaş arası.
Çoğunluğu 20 yaş olarak görünüyor. Bunlardan bazılarıyla ilgili
bilgilere bakalım:
- - Aydın Çine, Gazioğlu Niyazi, 24 yaşında,
- - Aydın Germencik, Cezmioğlu Osman, 20 yaşında,
- - Burdur-Yeşilova, Niyazioğlu Ramazan, 20 yaşında,
- - Burdur-Bucak, Niyazioğlu Rüştü 22 yaşında
- - Burdur-ağlasun, Cezmioğlu Tevfik, 19 yaşında,
- - Isparta-Sütçüler, Eminoğlu Ayvaz 23 yaşında
- - Isparta-Gelendost, Alioğlu Hürrem 20 yaşında,
- - Isparta-Atabey, Muharremoğlu Arif, 21 yaşında.
- Ruhları şad, mekanları Cennettir
İnşallah.
-
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
90 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MUAMMER SUSUZLU’YU SONSUZLUĞA UĞURLADIK
Sevdiğim, saydığım, gönül ve fikir
birliği yaptığım, yaptığımız insanların vefatla aramızdan
ayrılmaları, hele bu ayrılış sonucu onlarla ilgili yazı yazmak beni
çok üzüyor. Hele son yıllarda bu üzüntüyü daha bir başka yaşamaya
başladım.
Muammer Susuzlu hemşerim; Burdurlu
olmaktan gurur duyanların başında gelenlerden. Şiirleri, kitapları
ve yayınladığı sanat dergisi o’nu zirvelere taşıdı. Son yıllarda
Burdur’da yapılan her etkinlikte bulunmak isteyen duygularını hep
paylaşırdık. Benim, “Burdurlu zeybeği tek başına oynar. Hâlbuki
zeybek oyunu toplulukla oynanırsa ses verir, ilgi görür” sözümü
alkışlar, ne demek istediğimi açıklamam için ısrarla sorar,
“Burdurlu paylaşmayı pek sevmez. Ferdi hareket etmekten hoşlanır”
açıklamam karşısında, “çok doğru söylüyorsun Kayacan. Bundan nasıl
kurtulacağız, kurtulacaklar?” diye tereddütlerini ortaya koyar,
üzülür, üzüntüleri paylaşırdık.
20.07.2009 tarihinde, Muammer
Susuzlu hocanın oğlu tarafından gönderilen, “Babam Muammer
Suzuzlu’yu kaybettik. Yarın öğle namazı sonrası Ataköy 5. kısım
camiinde kılınacak cenaze namazından sonra Bakırköy mezarlığında
toprağa verilecek” şeklindeki acı haber mesaj olarak telefonlarımıza
düşünce, “yav hoca ne yaptın? Hani Ankara’da buluşacaktık?” demekten
kendimi alamadım.
Burdur sevdalısı Susuzlu, 21.07.2009
tarihinde, öğle namazından sonra yakınlarının, hemşerilerinin
omuzlarında İstanbul-Bakırköy Mezarlığında toprağa verildi. Mekanı
Cennet, ruhu aydın olsun.
Ağustos 2005’de 168 sayfayla
yayınladığım “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitabımın 87 ve 88
nci sayfalarında yer alan, akciğer rahatsızlığı sonucu kaybettiğimiz
Muammer Susuzlu biyografisini aşağıya alıyorum efendim:
Muammer Susuzlu: Halil ve Nafiye’nin
3’ncü çocuğu olarak 04.07.1935 tarihinde Burdur’da doğdu. İlkokulu,
Turan, Cumhuriyet Hüsnü Bayer ve Yeşilova ilçesi merkez ilkokulunda
okudu. Orta ve lise eğitimini Burdur Lisesinde tamamladı. Edebiyatçı
Hikmet Dizdaroğlu ile İbrahim Zeki Burdurlu (Öcal) gibi
öğretmenlerinden feyz alarak yetişti.
1957 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine girdi.
1959 yılında başından geçen elim bir olay nedeniyle üniversite
tahsilini yarıda bıraktı. Lise öğrenimi sırasında şiir yazmaya
başlayan Muammer Susuzlu,1960 yılında ilk şiir kitabı “Şule”yi
yayınladı.
1955–1957 yıllarında (yılları
arasında) Şeker Fabrikası Muhasebesinde, 1957-1963 yılları arasında
Sümerbank Pamuklu Sanayi Müessesesinin personel ve genel muhasebe
bölümlerinde çalıştı. 1963 yılında yedek subay olarak askerlik
görevine başladı. Kastamonu-Taşköprü ilçesi 27 Mayıs ilkokulunda bir
yıl, 1964 yılında İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü kadrosunda
Yeşilköy İlkokulunda görev yaptı. Ayrıca, Bakırköy Kız Enstitüsünde,
edebiyat grubu öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra öğretmenlikten
ayrıldı.
1965–1967 yılları arasında,
Sümerbank İstanbul Beykoz Deri ve Kundura Sanayinde mağaza şefliği
yaptı. 1967 yılından itibaren mizacını ters düşen ticaret hayatına
başladı. 1963 yılında öğretmen Aysel Gökalp ile evlendi. Türk sanat
musikisi alanında çalışmalarda bulunan Muammer Susuzlu, ticari
hayatını 1966 yılında noktaladı. Şiirlerinin pek çoğu değişik
bestekârlarca bestelendi. Pek çok antolojide yer aldı. Yazı ve
şiirleri pek çok dergide yayınlanan Susuzlu, 1 Nisan 2000 tarihinde
“Yaşam” isimli ikinci şiir kitabını, Mayıs 2001’de “Gülşen” adlı
edebiyat kültür ve sanat dergisinin ilk sayısını yayınladı.
Muasır Soylu, Muhterem Sayan ve
Mazlum Korkmaz imzalarını da kullanan güzel sanatların en zorunun
şiir sanatı olduğunu söyleyen, pek çok dernek meslek birliğinin
üyesi olan, değişik şiir sergileriyle de sanatseverlerin karşısına
çıkan Muammer Susuzlu, 20.07.2009 tarihinde vefat etti.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
91 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AZERBAYCAN’DAN TOPARLAYARAK
- Türk dünyasının gür sesi, Kerküklü
arkadaşım Şemsettin Küzeci, bir Azerbaycan seyahati sonunda, bana
bir hayli yayın getirdi. Kitaplar, dergiler, gazeteler. Bu çerçevede
gelen kitaplardan üçü efendim:
-
- GECE GÖZLÜ HAYAT
-
- Hayat Şemi’nin Azerbaycan’da 136
sayfayla basılan kitabının adı: Gece Gözlü Hayat. Kitabın bana
imzalanış tarihi: 23.05.2009.Hayat hanım; “Sayın Prof Dr.İsa Kayacan
beye sevgi, saygı ve dostça” dedikten sonra, ikinci bir not var imza
sayfasında.Şöyle:
- -”Sayın Dr. İsa Kayacan beyefendi;
size Türkiye’de yayınlanan kitabıma gösterdiğiniz ilgiden dolayı
teşekkür edirem.Tanrı sizin gibi insanları korusun.” Ben de teşekkür
ediyorum efendim.
- Hayat Şemi, uzun soluklu şiirleri
yanında, kısa ve öz görünümlü, içerikli şiirleriyle de dikkat
çekiyor.Kısa şiirlerinden (sayfa.5 ‘den):
- -Yadına üşür
- Orucunu gözyaşınla açtığın gün
- Samovarın sızıltısı salır yadına
- Gaynadıkça üşüdür seni... (Dua’dan)
- Bir Azerbaycan kimliğinden söz ediyor şairemiz.Yaşadığı şehirle
igili duygularını dile getirir”yazığım gelir bu şehirde” diye
başlayan duygu aktarımıdır bunlar.
-
- ÇANAKKALE’DE YÜKSELENLER
-
- Vehbi Vakkasoğlu’nun 64 sayfalık
kısa kısa anlatımları.Türk dilinden Azerbaycan diline çeviren:
Sevraz Hüseyinoğlu. Meslehetçi ve redaktoru:Ganire Paşayeva(Milletvekili)
- -”Çanakkale’de yaşananlar sadece gururlu bir savaş kelimesiyle
açıklanabilmez. Orada yaşananlara ancak bir milletin yükselişi
deyilebilir.Türk evlatları olan igid esgerler yüreklerindeki iman
gücüyle dünyanın süper güçlerine meydan okumuşdular Çanakkale’de”
denişi, kitabın içeriği ve genel zenginliği hakkında bilgi veriyor.
- Başlıklardan: Çanakkale Akif beyin şiirleriyle gönüllere doldu,
Aman ayağımı kesmeyin, Mustafa Kemal ve Seyid Onbaşı, Düşmanı hayran
eden merhamed vd.
-
- DAĞ KOLANI DESTANI
-
- Namık Hacıheyderli’nin 32 sayfalık
destanlaştırdığı anlatımı. Şiirle, düz yazıyla verilmiş. Kitap
Vektor yayınları arasında günyüzü görmüş. Hacı Seyfeddin Geniyev’in
görüşleri var kitap üstüne. Müellifin görüşleri yer alıyor ayrıca.
Kitabın sonundaki sayfalarda fotoğraflar yer alıyor bir düzenleme
içinde.
- Namık Hacıheyderli: 1975 yılında Salyan rayonun Varlı kendinde
doğdu. Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nden mezun oldu.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
92 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DÖRT KADIN ŞAİRDEN
Şairlerimiz, şairelerimiz.Kadın
şairlerimizden dördünün şiirlerinden mısra ve bölüm örnekleri
efendim.Sırayla:
NURTEN EMRE
Bursa ilimiz merkezinden sesleniyor
Nurten Emre.Yazdıkları, yayınladıkları, bize gönderdikleri var
şiirlerinden.Bunlardan, “Sensiz Hayat” adlı, başlıklı şiirinden:
-Baharda güller açar
Bülbüller neşe saçar
Sen olmazsan yanımda
Mutluluk benden kaçar..
Mutluluk tek kişiyle yaratılmıyor, şekillendirilemiyor..Mutlaka
iki kişinin olması ve anlaşılabilmeleri gerekiyor değil mi?
MELAHAT ECEVİT
Isparta ilimiz merkezinden
sesleniyor Melahat Ecevit.Beş dörtlükten meydana gelen “Öyle Git”
başlıklı şiiri var elimizde. Bu şiirin bir dörtlüğü:
Nerde aşka körük çeken sözlerin?
Hani canevimi yakan gözlerin?
Ben sana hastayım, ciğer közlerim
Tenimi çarmıha gerde öyle git...
Gidebilmek için, istenilen, beklenilenlerin yerine getirilmesi
öyle kolay olmuyor.Gitmelerde öyle kolay olmuyor.
FATMA UÇARLAR
Isparta ilimiz merkezinden seslenen
şairelerimizden, şairlerimizden biri Fatma Uçarlar.”Bitmedi Yasın”
başlıklı şiiri üç dörtlükten meydana geliyor.Bu şiirin bir dörtlüğü
şöyle efendim:
-Sen yanımda olunca ağlamaz gözüm
Ellerimi tutunca, hep güler yüzüm
Bir de gözüme baksan, savrulur hüzün
Acılarla yoğruldum, bitmedi yasın...
ZEYNEP AYLA SÜTÇÜ
Konya ilimiz merkezinden seslenen
şairelerimizden, şairlerimizden biri.”Gel gönül gül olalım seninle”
başlıklı şiiri var beş dörtlükten meydana gelen.Anılan şiir efendim:
-Gel gönül gel, gül olalım seninle/İster dost koklasın,isterse
düşman/Diken gibi batmayalım eline/İster dost toplasın, isterse
düşman.
Tomurcuk kalma, açıl cihana
Doyur gönülleri sen kana kana
Mum gibi eri hep yana yana
İster dost ışısın, isterse düşman
Ekmek ol da, açlar doysun seninle
Su ol da gönüller kansın seninle
Yol olursan, kullar varır menzile
İster dost yürüsün, isterse düşman
Torpak ol da kuruyan sende dirilsin
Gönüller hakka sende vurulsun
Bereketli sofralar sende kurulsun
İster dost yesin, isterse düşman
Can evimi aç da hakkı görsünler
Niçin dünyaya geldik bilsinler
Çağır cümle alemi duysunlar
İster dost yesin, isterse düşman
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
93 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- AŞIK ALİ ANBARCI’DAN
- Halk ozanlarımız, şairlerimiz,
yazarlarımız, kısacası sanat ve edebiyatımızın içinde yer alanlardan
gelenler hiç azalmıyor maşallah..Bir ara yorulduğum, kırıldığım için
“azalma olsun Allah’ım diye” dua etmiştim..Ama duamın kabul olmadığı
yönünde ciddi belirtiler var.
-
- AŞIK ALİ ANBARCI
-
- Adana ilimiz merkezinden sesleniyor. Benimle ilgili yazdıkları,
yayınladıkları var. Bunlardan birisi, bir yenisi
şöyle:(Adana-13.10.2008)
-
- ÜSTAT Dr. İSA KAYACAN
-
- Gönüller dostu, kültür aşığı
- Edebiyat yolu parlak ışığı
- Sevginin yumağı, muhabbet beşiği
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Yarını düşünür, yönü ileri
- Canı tende iken kesilmez feri
- Düşmana aslandır, sevenin yari
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Kaynağı özünde, çağlar sellerle
- İkrardır kelamı, tatlı dillerle
- Barıştadır ilkesi, bütün ellerle
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Umudu yarına gelen yıllara
- Ayrım gayrım yapmaz çağdaş kullara
- Azim bayrağıyla çıkmış yollara
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Benliği hiç sevmez, gerçektir sözü
- Soğan ekmek yese istemez kazı
- Karacaoğlan soyu çok sever sazı
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Gelecek nesile miras kalemi
- Dert edinmez, gam-gasevet elemi
- Aşık alim onda sözün sağlamı
- Üstadlar üstadı Dr. İsa Kayacan
-
- Çukurovalı halk ozanı, Aşık Ali ANBARCI (Adana-13.10.2008)
-
- Sonra efendim, Aşık Ali Anbarcı’nın “Ankara” adlı, başlıklı bir
şiiri var elimizde. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiirin, iki
dörtlüğü:
-
- -Yıllardır ayakta koca kalesi
- Goncadır gülleri, güzel lalesi
- Yüreklerde yanar aşk meş’alesi
- Sevginin, saygının seli Ankara...
-
- Aşık Ali söyler güzel ecdadım
- Cihanda sulh ister her dem feryadım
- Dadaloğlu, Karacaoğlan üstadım
- Sazımın mızrabı, teli Ankara...
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
94 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YOZGAT
- Yerleşim birimlerimizle, il ve
ilçelerimizle, belde ve köylerimizle ilgili araştırma, yorum
ve değerlendirmeler, eldeki, masa üstündeki yayınlarla,
yapılıyor, yapılabiliyor.
- Yozgat ilimiz için, “yiğidin
harman olduğu yer” ifadesi, yorumu kullanılıyor. Coğrafi
açıdan baktığımızda Yozgat; İç Anadolu Bölgesinin orta
kızılırmak bölümünde yer almaktadır.Kuzeyinde Çorum, Amasya ve
Tokat, doğusunda Sivas,batısında Kırıkkale ve Kırşehir,
güneyinde Kayseri ve Nevşehir illeriyle çevrilidir.
- 10. Sürmeli Festivali
kapsamında 04 Temmuz 2009 tarihinde Yozgat merkezinde, Yozgat
Şairler ve Yazarlar Birliği’nin koordinatörlüğünde, Valilik ve
Belediye Başkanlığı’nın katkılarıyla gerçekleştirilen “Şiir
şöleni” sırasında bana ulaştırılan ve genellikle Yozgat
Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü imzasının taşıyıcısı
yayın ve dökümanlara bakıyorum.Bunlar:
-
- 1-Yozgat Kent Tarihi (240 sayfa)
- 2-Termal kaplıcalarıyla Yozgat,
- 3-Bozok diyarı (Yozgat’la ilgili tarihi
fotoğraflar-siyah-beyaz)
- 4- Yozgat antik kentleri,
- 5-Yozgat,
- 6-Kazankaya Kanyonu Yozgat-Aydıncık,
- 7-Yozgat il haritası,
- 8-Yozgat balgeseli (cd)
- 9-Yozgatlı şair Salim Gülbahçe’nin şiir kitabı
- 10-Şehriyar, aylık kültür,sanat,edebiyat ve aktüalite
dergisi, sayı: 13,2009.
- 64 sayfalık bu derginin sahibi: Derviş Tavşancıoğlu.
Keyseri’de basılıyor. Yozgat’ta irtibat bürosu var.
- Yozgat’ın tarihçesine
baktığımızda gördüklerimizden:
- -Yozgat’ın tarihi ve
arkeolojik araştırmalarına halen devam ediliyor.Yozgat’ta ilk
yerleşim izleri M.Ö 3 bine kadar iniyor. Anadolu’nun ilk
merkezi devletini ve imparatorluğunu kurmuş olan Hititler
döneminde Yozgat’ın başkent Boğazköy’e yakınlığı ve Alişar
gibi önemli bir merkezi sınırları içerisinde bulundurması, M.Ö
2 bin yılda Anadolu’nun merkezinde, ne kadar öneme sahip
olduğunu ortaya koymaktadır.
- Yozgat, Sürmeli ve Ziya
türküleri başta olmak üzere pek çok ünlü türkünün çıkış
yeridir.
- Ziya türküsünün öyküsü
veriliyor Yozgat Kent Tarihi’nin 187 nci sayfasında.Ziya’nın
yakışıklı bir delikanlı olduğu anlatılıyor. Yozgat’ın
Karacalar köyünde yaşayan Ziya aynı köyden Fikriye adlı bir
kızı sever. Fikriye’nin babası Karacalar Köyü’nün imamı Ali
Hocadır. Ali Hoca Kızıltepe Köyü’ne imam olur. Ziya sık sık
nişanlısını görmek için at üstünde gider. Ziya bir gün ekin
sularken üşütmüştür. Karın ağrısı nedeniyle doktora gider.
Fayda bulamaz. Bir hafta sonra ölür.
- Ziya için bir başka söylenti
vardır: İyi at binen, cirit oynayan Ziya, iki köy arasında
oynanan ciritte attan düşer, orada ölür. Fikriye nişanlısının
ani ölümü karşısında duyduğu acıyı şiire döker. Türkü ortaya
çıkar. Ağıdın tamamı 30 kıtadır. Bu türkünün bir dörtlügü:
-
- Çamlığın başında tüter bir tütün,
- Acı görmeyenin yürüğü bütün,
- Ziya’mın atını pazara tutun,
- Gelen geçen Ziyam ölmüş desinler.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
95 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KÜLTÜRÜMÜZ İÇİNDEKİ BURDUR DOĞUMLULARDAN
Edebiyatımız içinde, Burdur çıkışlı
isim ve imzalar olarak bilinen ve edebiyatımıza katkılarıyla onur ve
gurur duyduklarımız vardır. Bunlardan bazıları şöyle sıralanmakta:
1-Şeyh Sinani Rumi Burduri:
Burdur’un yetiştirdiği büyük bilginlerdendir. Bursa’da Ahmet Paşa
Medresesinde müderris olarak görev yaptı. 1505 yılında vefat
etti.Tepe mezarlığında toprağa verildi. Elyazması dört eseriyle
biliniyor.
2-Fedayi Mehmet Dede: 16. yüzyıl
tasavvuf şairi olarak biliniyor. Divan-ı Fedayi adıyla yazdığı
divan, Milli kütüphanede bulunmaktadır. Ölümü 1577 olarak
kaydediliyor.
3-Molla Sinan Burduri: Hamit ilinin
Burdur beldesinden olan Molla Sinan efendi, Bursa’da Beyazıtpaşa,
Edirne’de Taşlık Medreselerinde müderrislik yaptı. 1627’de Medine-i
Münevvere’de mollalığı ihsan olundu. Mısır’dan gemi ile Yembu
iskelesine çıkarak yola devam ederken, yolda vefat etti. Cenazesi
Medine’ye getirilerek Cennetül-Bekada toprağa verildi.
4-Servi ya da Derviş Servi: Divan
şairi olarak 16. yüzyılda yaşadığı biliniyor.Servi adı takma
addır.1597 yılında vefat etti.
5-Halil Hamit Paşa: 1736 yılında
doğdu. 1785 yılında vefat etti. Tezkerecilik, Reisül küttaplık ve
sadaret Kehtüdalığı (içişleri bakanlığı) yaptı. 1782’de Sadrazam
oldu. Daha sonra Cidde ve Habeşistan Valiliği’ne atanması üzerine,
görevine giderken Bozcaada’da başı kesilerek öldürüldü.
6-Halil Efendi Burduri(Muhaddis):
Sayılı bilginlerden olan Muhaddis Halil Efendi, Burdur ili Gölhisar
ilçesi Kızıllar köyündendir. Müderris olarak pek çok talebe
yetiştirdi. 1852 yılında Burdur’da vefat etti, Demircioğlu
mezarlığında toprağa verildi.
7-Küçük Şeyh Mustafa Efendi: Burdur
Müftülüğü yapan Mustafa Efendi 1824 yılında medrese içinde yeniden
yaptırdığı Kütüphaneye 500 ciltlik kitap koyarak vakfetti. 1827
yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Yaptırdığı kütüphane binasının
güneyinde toprağa verildi.
8-Hattat Osman: 18. yüzyılda yaşadı.
Kendisiyle ilgili fazla bilgi bulunamamıştır.
9-Hattat Kayışzade Hafız Osman
Efendi: Burdur medeselerinde yetişti. Hayatını, Kur’an-ı Kerim
yazmakla geçirdi. 106 Kur’an-ı Kerim yazdı. İstanbul Merkez Efendi
mezarlığındaki kabir taşına (M.1984) yılı kaydedilmiştir.
10-Mehmet Öğütçü (Hatip Hoca): Açık
fikirli, yenilik taraftarı değerli bir din adamı olan Mehmet Ögütçü,
“İslam Dini” adında bir kitap yayınladı. 20 Ekim 1945 tarihinde
vefatla aramızdan ayrıldı.
11-Ömer Rıza Doğrul: 1893 yılında
doğdu. Mehmet Akif Ersoy’un damadı olan Ömer Rıza Doğrul, kuvvetli
kalemiyle, Türk kütüphanesine önemli hizmetlerde bulundu. “Asrı
Saadet” adındaki büyük islam tarihi “Tanrı Buyruğu” adındaki Kur’an-ı
Kerim tercümesi başta olmak üzere telif ve tercüme 70’den fazla eser
yazdı. 13 Mart 1952 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
12-Mehmet Hatiboğlu: 1877 yılında
Burdur’da, vaizlik ve müftülük yaptı. “Ana Kaynaklarına Göre İslam
Dini” ve “Usul ve Tatbikat” adlı kitapları yayınlandı. 23 Ekim 1945
tarihinde vefat etti.
13- A. Hamdi Kasapoğlu: 1907 yılında
Burdur’da doğdu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, Din İşleri Yüksek
Kurulu üyeliği ve başkanlığı görevlerinde bulundu. “Halka Din
Rehberi” adlı kitap başta olmak üzere değişik kitaplar
yayınladı.19.05.1986 tarihinde vefat etti.
14-Prof. Dr. Halil İbrahim Kafesoğlu:
1914 yılında Tefenni ilçesinde doğdu. 1940 yılında Ankara DTCF’den
mezun oldu. Değişik üniversitelerde Türk Tarihi profesörlüğü yaptı.
İ.Ü Edebiyat Fakültesi Umumi Türk Tarihi kürsüsü başta olmak üzere
bu alanda değişik yerlerde hizmet verdi. 1965 yılında Kültür Ocağı
Başkanı, İstanbul Milliyetçi Öğretmenler Birliği Başkanı oldu. 1976
yılında Altan Deliorman ile birlikte Lise 1 ve 2 tarih ders
kitaplarını yazdı. Bazı kaynaklara göre 17 Ağustos 1984 bazı
kaynaklara göre de 1987 yılında vefat etti. Tefenni Lisesinin adı
1990 yılında “İbrahim Kafesoğlu Lisesi” olarak değiştirildi.
15-İbrahim Zeki Burdurlu: 1922
yılında Burdur’da doğdu. Gazi Terbiye Enstitüsü’nden mezun oldu.
Lise ve Eğitim Enstitülerinde, Türkçe, Edebiyat öğretmenliği yaptı.
Burdur Ortaokulu’yla, Burdur Lisesi’nde Türkçe öğretmeni olarak
çalıştı. İlk kitabı “Toprak İnsanları”nı 1945 yılında yayınladı.
Şiir ve araştırmalarının yanısıra, masallar ve oyunlar da yazdı.
İbahim Zeki Burdurlu’nun “Burdur”
adlı şiiri, burayı ince desenli halıları, zeybeği, türküleri,
üzümleriyle anlatmaktadır. 1984 yılında İzmir’de vefat etti.
16-Fakir Bayburt: 1929 yılında
Yeşilova’ya bağlı Akçaköy’de doğdu. 1948 yılında Gönen Köy
Enstitüsü’nü bitirdi. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve bir yıl
ABD Indiana Üniversitesi’nde okudu. Köy öğretmenliği başta olmak
üzere değişik görevlerde bulundu.
Sanata şiirle başlayan Fakir
Bayburt, köy gerçeklerini işleyen romanlar, öyküler, makaleler, film
metinleri, romanlar, yazdı.Yılanların öcü, Tırpan, Irazcanın Dirliği
kitaplarından bazıları olarak sayılıyor. Değişik gazetelerde
yazıları da yayınlanan Fakir Baykurt, 12 Ekim 1999 tarihinde vefatla
aramızdan ayrıldı.
17-Hüseyin Akbaş: 1927 yılında
Burdur’da doğdu. Gönen Köy Enstitüsü’nde okudu. Anılarını “Gerçek
Düşünce ve Eğitim” adlı kitapta topladı.
18-Halit Asım Demirsoy: 1918 yılında
doğdu. 1941 yılında vefatla aramızdan ayrıldı. Ölüm temini işleyen
şiirlerini “Ölüm” adlı kitapta topladı.
19-Azime (Karabulut) Korkmazgil:
1933 yılında Burdur Ağlasun’da doğdu. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü
Edebiyat Bölümünü bitirdi. Değişik eğitim kurumlarında son olarak da
Ankara Eğitim Enstitüsünde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı.
Öykü yazarı ve ozan Hasan Hüseyin Kokmazgil’in eşi olan Azime
(Karabulut) Korkmazgil 1986 yılından bu yana Ağlasun’da yaşıyor.
20-Özgül Özgüven: 1935 yılında
Burdur’da doğdu. Ankara Tıp Fakültesi’ni bitirdi. “Yağmur Tutan
Güzellik” adlı dördüncü şiir kitabını yayınladı.
21-Muammer Susuzlu: 04 Temmuz 1935
tarihinde Burdur’da doğdu. Orta ve lise eğitimini Burdur Lisesi’nde
tamamladı. Değişik alanlarda çalıştı. “Yaşam” isimli şiir kitabıyla
“Gülşen” adlı bir sanat dergisi yayınladı.20.07.2009 tarihinde vefat
etti.
22-Prof. Dr.Ethem Ruhi Fığlalı:
08.12.1937 tarihinde Burdur’da doğdu. AÜ İlahiyat Fakültesi’nden
mezun oldu. Muğla Üniversitesi’nde rektörlük yapan Fığla’lı çeşitli
ansiklopedilere, ihtisas alanında 50 dolayında madde yazdı.
23-Mustafa Asoğlu: 1943 yılında
Yeşilova ilçesinin Kayadibi köyünde doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü
Edebiyat bölümünden mezun oldu. Van, Burdur ve Bingöl Sanat
Enstitülerinde öğretmenlik yaptı. İlk kitabı, “Et, Ekmek-Karanfil”
adıyla yayınlandı. “Ulusu” adlı kitabı milliyet yayınları arasında
günyüzü gördü.
23-a) -İsa Kayacan: 20 Eylül 1943
tarihinde Burdur ili Tefenni ilçesi’ne bağlı Ece Köyü’nde doğdu.
Ortaokulu Tefenni’de, Liseyi Ankara’da, Lisans eğitimini de AÖF
Halkla İlişkiler bölümünde tamamladı.
Gazetecilik yaptı. Değişik alanlarda
126 ayrı kitap, Ece adlı bir sanat dergisini 28 sayı yayınladı. 3
bin 450 ayrı gazete ve dergide 31.12.2008 tarihi itibariyle 40 bin
350 makalesi yayınlandı.
Azerbaycan’dan iki fahri doktora,
bir fahri profesörlük payesi alan Kayacan, 11 ayrı bakanın basan
danışmanlığını yaptı. Doğum yeri Ece Köyünde, 8 bin dolayında kitap
ve derginin yer aldığı “İsa Kayacan Kütüphanesi”nin kuruluşunu
gerçekleştirdi.
Özellikle, Burdur’a yönelik “Burdur
Hatırlamaları” ve “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitaplarıyla,
ilgili çevrelerin dikkatini çekti.
İsa Kayacan 21 Mayıs 2009 tarihi
itibariyle buraya bir not koymak istiyor:
-Mayıs 2004’te yayınladığım 20
bölümden oluşan 720 sayfalık “İşte Hayatım” adlı kitabımda
belirttiğim, resmi görevlerimin yanında, gazete, dergi ve kitaplarla
fazla uğraştığım için, çevreme, aileme fazla vakit ayıramadığımı bu
nedenle sıklıkla eleştirildiğimi, bir gün rahmetli eşimin,
Bakanlarla çalıştığım dönemlerden birinde sıklıkla geç geldiğim
günlerden birinde, evdeki çalışma masama; “Karın olarak, bazı
konuları görüşmek üzere, senden randevu istiyorum” kelimelerinin
bulunduğu not bıraktığını üzüntüyle ama bir gerçek olarak
hatırlarken;
21 Mayıs 2009 tarihinde, ilköğretim
4 üncü sınıfa giden torunum Nazlı Aykut’un buz pateni çalışması
sonunda oradan çıkarken; “Dede, sen kitap yazmayı, gazetelerde
yazmayı bırak artık. Emekli oldun. Herkesin dedesinin o kadar vakti
var ki, onlar sevdikleriyle ilgileniyorlar..Sen, sevdiklerinle
ilgilenemiyorsun.Ben seni daha fazla görmek istiyorum.” deyişini,
ciddi bir ikaz olarak kabul ettim.Ama, neyi, nasıl yapabilecektim,
Nazlı’nın eleştiri ve ikazının temelindeki gerekçeleri, beklentileri
nasıl cevap verebilecektim!..
23-b) Osman Oktay: 1951 yılında
Bucak ilçesinde doğdu. 1974 yılında AÜ DTCF’den mezun oldu. Milli
Eğitim Bakanlığı’yla TRT’nin değişik kademelerinde görev
yaptı.Değişik ödüller alan Osman Oktay, çocuk edebiyatıyla ilgili
yazı ve yayınlarıyla dikkat çekti.Pek çok senaryonun altına imza
koyan Oktay’ın Bilge Kağan, Manas Destanı, Göç Destanı adlı
kitapları başta olmak üzere pek çok kitabı yayınlandı.
24-Arslan Özbey:1956 yılında
Tefenni’de doğdu. AÜ- Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.
Ankara Radyosunda, eğitim ve kültür programları hazırladı, metin
yazarlığı yanında, değişik ilçelerde Kaymakamlık görevinde bulundu.
25-Abdullah Aşçı: 06 Haziran 1921
tarihinde Burdur’da doğdu. İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nden mezun
oldu. Hikaye, düz yazı ve şiirleriyle dikkat çeken Aşçı, 1960
yılında ilk kitabı “Bekar Adam”ı yayınladı. Abdullah Aşçı; “Yazar
oldum. Gün gelir satar da olurum.” görüşüyle dikkat çekti.
26-Binnur Şener: 14 Aralık 1947
tarihinde Burdur’de doğdu. Annesinin istememesi üzerine ortaokuldan
ayrıldı. Koyu bir Fakir Baykurt hayranı olan Binnur Şener ilk
kitabını “Fakirin Kıyısında” adıyla yayınladı.
27-Atila Özer: 1949 yılında
Burdur’da doğdu. Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinin İnşaat
bölümünden mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel
Sanatlar Yüksek Okulu’nda Yrd. Doç. ve Açıköğretim Fakültesi
Televizyonunda Grafik Bölümü Başkanlığı görevlerinde çalıştı. 1973
yılında karikatür çizmeye başladı.
Yurtiçi ve yurtdışında pek çok sergi açtı. Yarışmalarda
birincilik, ikincilik, üçüncülük olanları başka olmak üzere değişik
ödüller aldı.
28- Mustafa Balbay: 08.08.1960
tarihinde Yelişova’nın Güney kasabasında doğdu. Ege Ü.İleşitim
Fakültesinden mezun oldu. Değişik gazetelerde yazarlık yaptı.
Cumhuriyet Gazetesinin Ankara Temsilcisi olarak çalıştı. “Ülkelere
değil savaşlara Düşmanım” adlı ilk kitabını yayınladı.
29- Dr. İrfan Akay: 1944 yılında
Gölhisar ilçesinin Armutlu köyünde doğdu. 1961 yılında İ.Ü.Tıp
Fakültesine girdi. Askeri Tıbbiye’ye başvurarak, öğrenimi askeri
Tıbbiye’li olarak yaptı. Değişik kuruluşlarda çalıştı. Burdur Devlet
Hastanesinde görev yaptı. Burdur Türk Ocağı Başkanlığı görevini
yürüttü. Değişik gazetelerde sosyo-kültürel ağırlıklı yazılarıyla
dikkat çekti.
30-Gülbahar Ünlü: 1963 yılında,
Tefenni ilçesinin Yuvalak köyünde doğdu. İktisat fakültesinden mezun
olduktan sonra değişik alanlarda çalıştı. Şiire olan aşkı yüzünden
sekreterlik, hizmetçilik, seyyar satıcılık yaptı. Uzun süre
İstanbul’da yaşayan Gülbahar Ünlü ilk kitabı olan “Tutkunun Gönüllü
Sürgünleri”ni 1996 yılında yayınladı.
31-Sebahat Gümüş:14 Mart 1954
tarihinde Yeşilova ilçesinin Akçaköy’ünde doğdu. Liseyi öğretmen
okulunda, yüksekolulu AÖF’de tamamladı. Değişik okullarda
öğretmenlik yaptı. Merkezi Burdur’da bulunan Araştırmacı,Yazar ve
Şairler Derneğinin Başkanlığı görevini yürüten Sebahat Gümüş, ilk
şiir kitabı “Gizemli Duygular”ı yayınladı.
32-Müzeyyen Düdük: 1929 yılında
İzmir’de doğdu. 12 yaşında şiir yazmaya başlayan Müzeyyen Düdük 2004
yılında “Gönüllerden Gönüllere” adlı ilk şiir kitabını yayınladı.
33-Ahmet Ali Bilgen: 1946 yılının
son günlerinde Ağlasun ilçesinin Mamak köyünde doğdu. Muğla İlk
Öğretmen Okulu’nu, arkasından Ankara Gazi Orta Öğretmen ve Eğitim
Enstitüsü’nü bitirdi.
Gümüşhane’den Uşak’a Ankara’dan
Burdur’a değişik yörelerdeki okullarda Türk Dili ve Edebiyatı
öğretmeni olarak 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. Ahmet Ali
Bilgen değişik gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.
34-Hanım Akçay: Burdur ilimizin
Kemer ilçesinde dünyaya geldi. “Erkek çocuğu bekleyen aileme 1 Nisan
şakası gibi, kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim” diyen Hanım Akçay,
Burdur Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde masa tenisi antrenörü
olarak çalıştı. Müzik öğretmenliği yapan Hanım Akçay’ın gazete ve
dergilerde şiirleri ve köy çıkışlı roman denemeleri yayınladı.
HALK ŞAİRLERİ VE OZANLARI
1-Vecai(Aşık Vecai): 1794 yılında
Burdur’da doğdu. Lirik ve halk şairi olarak tanındı.Yaşadığı dönemde
eserlerini bağlama eşliğinde seslendirdiği biliniyor.
2-Haki: Hakkında fazla bilgi yoktur.
“İnsanoğlu” adlı koşmasının sonunda, kendini tanıtma imzasından,
“Haki hal olduğu andır-Haki yeksan olunca” sözünden bu mısraların
Haki’ye ait olduğu anlaşılıyor.
3-Şemsi Baba: Burdur’un Konak
mahallesinden bir halk şairidir.Torunu Mustafa Şemsi de dedesi gibi
halk şairi olup saz ve ud çalmıştır.Şemsi Baba, saz çalan ve muamma
açan irticalen şiir söyleyen bir halk şairidir.
4-Kemali Baba: Burdurlu olduğu
sanılmaktadır. Burdur’da yaşamış bir halk şairi olan Kemali Baba’nın
üstüne fazla bilgi yoktur.Burdur’da yaşamış evliyalar hakkında
bir”methiye”si bulunmaktadır.
5-Hayri Sine(Aşık Enis): 1931
yılında Burdur’da doğdu. Uzun süre “Aşık Enis” mahlasını
kullandı.Değişik kuruluşlarda çalıştı, reji ve operatör
asistanlıklarında bulundu. Kendi matbaasında el pedalıyla “Gurbet
Öyle Acı ki” adlı kitabını yayınladı.
6-Osman Akkoç: 1944 yılında Gölhisar
ilçesinde doğdu.Değişik kuruluşlarda çalıştı. Orman Genel Müdürlüğü
kuruluşlarında Orman Muhafaza Memuru olarak görev yaptı. Bilinmeyen
yöre türkülerinin hikaye ve sözlerini toparladı.Milli Eğitim
Müdürlüğü, Halk Eğitimi Müdürlüğü, Burdur İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğünce şiirlerinin yer aldığı “Gölhisarlı Halk Şairi Osman
Akkoç” adlı şiir kitabı günyüzü gördü.
7-Memiş Acar (Feryadi): 1945 yılında
Yeşilova, Armutlu köyünde doğdu.(Feryadi) mahlasını kullandı.Değişik
yerlerde polis olarak görev yaptı. “Yedikapılı” adlı ilk şiir
kitabını 2004 yılında yayınladı.
8-Ali İrşi(Ozan İrşadi): 1951
yılında Burdur’da doğdu. Düzce Orman Tekniker Okulunu 1970 yılında
bitirdi.Ankara Meslek Yüksekokulundan mezuniyetiyle Yüksek Tekniker
olan Ali İrşi’nin yayınlanmış kitapları var.
9-İbrahim Can(Aşık Sarı): 05 Ekim
1953 tarihinde Yeşilova ilçesinin Büyükyaka köyünde doğdu.13 yaşında
bağlama çalmaya başladı. Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde çalışan
İbrahim Can, 1979 yılında I.İnsuyu Festivalinde seslendirdiği
”Tezgahında Dokur Halı” türküsüyle tanındı.
10-Aşık Ömer Erkan: 1957 yılında
Dirmil’de (Altınyayla’da) doğdu. Kadir Turan, Mahmut Kılınç,Aziz
Karakaya,Mehmet Yıldıran,Ali Tekin gibi ustalarla çalıştı.Bağlama,
Sipsi, zurna ve davul çalan Aşık Ömer Erkan’ın kendisine ait
türküleri bulunmaktadır.
TÜRK HALK ve SANAT MÜZİĞİ ALANINDA
1-Ahmet Yamacı:1926 yılında Tefenni
illçesinde doğdu.Gönen İlköğretmen okulunda okudu.1944 yılında
Ankara Radyosunda açılan imtihanda bağlama dalında birinci oldu.
1954 yılında İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu şefliğine
atandı. TRT’de Bilimsel Araştırma ve repertuar kurulu üyeliği
yaptı.Binden fazla türkü ve oyun havası derledi.
Tefenni Teke Zortlatması’nı, Tefenni
yöresinin deyimiyle “Şelpeyi” radyoda ilk lanse eden Ahmet Yamacı
21.03.1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti ve Zincirlikuyu
Mezarlığında toprağa verildi.
2-Hamit Çine: 04 Nisan 1926
tarihinde Burdur’da doğdu.Lise tahsilini İstanbul Haydarpaşa
Lisesinde yatılı olarak tamamladı.14 yaşında bağlama çalmaya
başladı.Liseyi bitirdikten sonra Hukuk Fakültesinde bir yıl
okudu.Sonra, İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Sanayi
İşletmeciliği bölümünden mezun oldu. Ege Üniversitesi Devlet Türk
Musikisi Konservatuarında öğretim görevlisi olarak çalıştı. Burdur
valiliği yayınları arasında günyüzü gören “Burdur’dan damlalar” adlı
kitabı, teke yöresi folklorunun ansiklopedisi niteliğindedir.
3-Salih Urhan: 1926 yılında Yeşilova
ilçesinde doğdu.Babası Ali Urhan yöresinin en iyi bağlama
çalanlarından olduğu için, küçük yaşta bağlamayı tanıdı.1939-1945
yılları arasında Isparta Gönen Köy Enstitüsünde okudu.
1969 yılında TRT’nin açmış olduğu yetişmiş sanatçı sınavına
kabak kemane ile katılan Salih Urhan başarılı bulundu ve yıllarca
TRT’de kabak kemanesiyle görev yaptı.2004 yılında yayınladığı
“Öyküleri ve Notalarıyla Gurbet Havaları” adlı kitabıyla dikkat
cakti.
4-Sümer Ezgü: Annesi Burdurlu babası
Trabzonlu bir öğretmendir. Sümer Ezgü 1960 yılında dünyaya geldi.
Çocukluğu, Burdur ilimizin Bucak kasabasında geçti.
Ortaokulu Bucak’ta liseyi Burdur’da okudu. Sümer Ezgü 1977
yılında başladığı 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisinin Hentbol
bölümünden mezun oldu.Halk oyunları ve Türk Halk Müziği koro
çalışmalarında bulundu. TRT Ankara radyosunun açtığı ses sanatçısı
sınavını kazanarak göreve başladı. “Bağlamada tavır” dersleri aldı.
1981 yılında TRT’ye profesyonel ses
sanatçısı olarak girdi. TRT başta olmak üzere değişik TV
kanallarında programlar hazırlayıp sundu. Ankara Ü. DTCF
Fakültesinde halk müziği dersleri verdi.
5-Rahmi Uğur:1907 yılında Burdur’da
doğdu.Devletin değişik kademelerinde çalıştı. Müzik, folklor ve
tarih alanlarındaki araştırmalarıyla dikkat çekti. Burdur tarihini
yazdı. Burdur folkloru içinde yer alan halk kültürü ve oyun
havalarını, gelenek ve göreneklerini yansıtan önemlilerini , notaya
almak suretiyle derleyerek bir eserde topladı.
6-Kemal Caner: 31.12.1951 tarihinde
Yeşilova’da doğdu.1976 yılında Elektrik Mühendisi oldu.TRT’nin
açtığı TSM sınavını kazanarak Ankaralı oldu. Sonraki yıllarda
TRT’nin İstanbul Radyosunda çalışmaya başlayan Kemal Caner, pek çok
bestesiyle TRT repertuarının zenginleşmesini sağlayanlar arasında
yer aldı.
7-Şahin Akay: 01.05.1960 tarihinde
Gölhisar’ın Hisarardı köyünde doğdu.Lise eğitimini Gölhisar’da
tamamladı. 1981 yılında TRT’nin açtığı ses ve saz sanatçısı sınavına
sipsi dalında katıldı ve başarılı oldu.1987 yılında kaval dalında
gösterdiği başarısıyla TRT İzmir Radyosu sanatçıları arasında yer
aldı.
8-Ferhat Erdem: 1963 yılında Gölhisar Çatak köyünde doğdu.
Liseyi Gölhisar’da bitirdi. Konya Kültür ve Turizm Müdürlüğünde
Folklor Araştırmacısı olarak çalıştı.TRT Ankara Radyosunda açılan
yetişmiş ses sanatçısı sınavlarındaki başarısından sonra, “Sipsi ve
kaval sanatçısı” olarak çalışmaya başladı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
96 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MUHARREM DEMİRBAŞ YILIN DEĞİL “YILLARIN
BABASI”
- Yılda bir kez, Haziran ayının
haftalarından birinde, “Babalar Günü” kutlanıp geçiyor,
geçiştiriliyor.
- Öyle babalar var ki, bir yıl değil,
“yılların babaları” olarak ilan edilmeliler, kabul edilmeliler.
- Ankara’da bu örneklerimizin içinde
yer alan, başında yer alan, şair-yazar ve araştırmacı Muharrem
Demirbaş örnek olarak gösterilebilir.2009 yılı itibariyle 67 yaşının
içinde olan Demirbaş, Bağ-Kur emeklisi.Biri özürlü beş çocuk sahibi.
Dört yıldır bakmakta olduğu annesi kanser hastası. Eşini 8 ay önce
kaybetmiş.
- Geride bakmakla yükümlü olduğu 98 yaşında bir annesi ve yirmili
yaşlarda özürlü bir kızı var.
- Üstelik Muharrem Demirbaş beş yıldır
prostat kanseriyle mücadele ediyor. Bu konuda, “Ölüm Allah’ın emri.
Benim tek derdim; öldükten sonra annemin ve kızımın zor durumda
kalmaları.” diyor.
- Muharrem Demirbaş, yıllardır
yaşadığı zor ve çetin hayatını, Allah’ın bir sınavı olarak görüyor,
böyle kabul ediyor.Asla yakınmıyor, dert yanmıyor. Aksine arkadaşı
olan merhum Haluk Nurbaki ‘nin dediği gibi; Allah’ın kendisine
cenneti kazanması için verdiği bir fırsat olarak değerlendiriyor.
- Şiir kitapları bulunan Muharrem
Demirbaş, değişik dergi ve gazetelerdeki yazı ve şiirleriyle dikkat
çeken isim ve imzalarımız arasında yer alıyor. 2009 yılında,
memleketi Çankırı’nın dernekler konfederasyonu tarafından “yılın
örnek babası” seçilmesi dolayısıyla, gururlu ve burukluk içinde
görünen Muharrem Demirbaş, ödülünü alırken hem üzüntülü, hem
sevinçliydi.
- Muharrem hocayla sohbete başladınız
mı, hayatın anlamını daha net ve açık görür hissedersiniz. O annesi
için, “Osmanlı çınarı” deyimini kullanıyor. Sağlık sorunları,
nedeniyle abdest almada zorlanan annesinin abdest suyunu döken
Muharrem Demirbaş, annesinin ayaklarını yıkarken, “Oğlan çocuğunun
kadına hizmet etmesi doğru değil evladım ama ne yapayım.” demesi
üzerine Muharrem hoca annesi üzülmesin diye;
- -”Anne ben sana abdest aldırmakla
sevap kazanıyorum. Aslında sana değil, ben kendime hizmet etmiş
oluyorum. Senin hayır duanı alayım yeter. Ama benim için en büyük
mükafat senin hayır duandır. Sen, benim Allah’ın rızasını kazanmamı
istemez misin?” diye cevap veriyor.
- Muharrem Demirbaş’ın 5 çocuğundan
biri olan küçük kızı menenjit hastalığı geçirmiş ve özürlü hale
gelmiş. İhtiyaçlarını kendisi karşılayamıyor. Tuvalet ve diğer
ihtuyaçlarını da babasının yardımıyla gideriyor. Aşırı gürültülü
ortamlardan rahatsızlık duyuyor ve mahallenin çocuklarını
kıskanıyor. Zeka yaşı 5 yaşındaki bir çocuğunkiyle aynı.
-
Muharrem Demirbaş’ı sadece kutlamak yetmez. O’nu anlamak, O’nun
yanında yer almak gerekli. Bu yüzden, Muharrem Demirbaş’ın bir yıl
için değil, yıllar için “yılların babası” olduğunu ilan ediyorum
efendim. Tebrikler Muharrem hoca, tebrikler. Seni seviyoruz, sevgi
ve saygılarımızı sunuyoruz. Sen örnek ve sürekli alkışlanacak bir
babasın.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
97 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HİKAYELERİYLE TEKE YÖRESİNİN BAŞKENTİ BURDUR
TÜRKÜLERİNDEN BİR DEMET ÇEŞİTLEME
Teke Yöresinin Başkenti; efelerin
harman olduğu yer olarak bilinen Burdur’da en ağırından, en
hızlısına zeybek türleri, oyun havaları ve oyunlar dikkat çeker.
Burdur’da türkülerle oyunlar iç içedir. Her türkünün, her
havanın bir oyunu vardır. Bunun en özgün örneği Teke yöresi
türküleri ve oyunlarıdır. Teke havasının çoğunluğu oyunlardır.
Yörenin en tipik oyunu zeybektir.
Hikâyeleri bugün de dilden dile
dolaşan ünlü türkülerin sayısı oldukça fazladır. Bunlardan,
“Beyköylü Ali Bey” “Tefennili Ali Bey” ve “Kemerli Gaz Amat” Hamit
Çine’nin 1989 yılında yayınladığı “Burdurdan Damlalar” adlı
kitabıyla, İsa Kayacan’ın Ocak 1991’de genişletilmiş 2. baskısını
yayınlandığı “Burdur Hatırlamaları” adlı kitabıyla yine İsa
Kayacan’ın Ağustos 2005’de yayınlandığı “Burdur’un Saz ve Söz
Ustaları” adlı kitaplarında uzunca bir yer tutmaktadırlar.
a) Halk müziği. Burdur halk
müziğinde Ege Bölgesi özellikleri ağır basmaktadır. Teke havaları
yörede geniş bir alan meydana getirmektedir.
b) Ünlü Türküler: Burdur’un
köylerinde yakımlar, düğün havaları, eşkıya havaları, Afşar Beyleri,
uygulamalı havalar (Varyantlar) ve teke havaları çalınır ve
söylenir.
c) Yakımlar: Çoğu kez kimlikleri
bilinmeyenlerce söylenir. Kaza, su baskını, öldürme, anasız-babasız
kalma, zorla evlendirme, kız kaçırma, kızın sevdiğine kaçması,
oğlanın sevdiğinin başkasına kaçması, sıla ve askere gitme gibi
olaylar üstüne yapılan ezgilerdir. Arvallı köyünden “Hatça” Türküsü
bu türün en güzel örneklerindendir:*Denizin dibinde Hatçam demirden
evler,
Ak gerdanın altında da çiftedir benler,
O kınalı parmaklarda o beyaz eller,
Yolcuyum yolumda eyleme dilber.
Ovalara duman çökmüş görmedin mi?
A kız kendi saçını örmedin mi?
Alçaklara karlar yağmış, yükseklere buz,
Gel sarılalım yatalım ince belli kız.
Dalga dalga dalga dalga dalgalanıyor,
Hatçayı görenler sevdalanıyor.
d) Düğün Havaları: Yörede çokça
rastlanılan gelin okşama, gelin alma, gelin karşılama, kına havaları
bu türdendir.
e) Eşkiya Havaları: Günümüzde ya da
önceki yıllarda şakilik, zaptiye ve öldürme olaylarını konu alan
havalardır. Milli Kurtuluş Savaşına katılmayan efelerce benimsenmiş,
Bucak türküleri bunlara örnek olarak gösterilebilir;
Asarın alçakları,
Poçumun saçakları,
Gene nereye basmış,
Bucak’ın kaçakları?
Hükümetin kapıları burmalı
Kel Mahmut’u kurşun ile vurmalı...
Bunun dışında Tefenni’nin “Şu Çavdırın hanları” , Kemer’in “Kaz
Ahmet, Gaz Amat” türküleri, eşkıya türkülerinin örneklerindendir.
f) Afşar Beyleri: Oğuz Türklerinin
yirmi dört boyundan biri olan Afşarlarından gelen (Avşar) gurbet
havalarımızın şahı, tarihsel bir yiğitliği, heybetliği aşkı ve
güzelliği geçmiş asırların derinliklerinden tüm tazeliği ile
günümüze kadar getiren, duygulandıran ve doyuran bir ezgidir.
Bunlar uzun hava türü olup, Afşar
beyleri üstüne yakılmıştır. Acıpayam ve çevre köyleriyle tüm Burdur
köylerinde söylenir. Afşar düzeniyle ve özel çırpma (tezene)
mızrapla çalınıp söylenmektedir. Bu türe verilebilecek en iyi
örneklerden:
Adını da sevdiğim Afşar Beyleri,
Sizede bir vezirlik yakışıp duru.
Topla dizgini tanı kendini,
Karşıda düşmanların, bakışıp duru.
Kar mı yağmış şu Afşar’ın düzüne,
Sızılar mı inmiş kıratımın dizine,
Selam söyleyin Afşar beyin kızına,
Kendi güler, beni cığlatıp duru.
g) Oyun Havaları: Teke oyunları ağır
ve kıvrak zeybekler, kırık havlar, uygulamalı oyun havları ve teke
oyunlarının tümüdür. Kırık ve Teke havalarını kadınlar güzel oynar.
Oynadıkları Teke Zortlaması, tepsi tencere kapağı, leğen darı ve
dümbelek gibi sazlarla çalınıyorsa buna “Dımıdan” denir.
ğ) Gurbet Havaları: Ölçüsüz ve özgür
dizinde, ağıt duygusu uyandıran ezgilerdir. Genellikle Teke oyunları
ve Teke zortlamalarından önce çalınır. Ali Bey, Güllük dağı,
Sürmelim, Gurbet, Yol Havası, Haydülen, Ümmü, bu havalara örnek
gösterilebilir.
Burdur ve Teke yöresinin müzik folklorunda karakteristik bir
yeri olan gurbet havaları, yöre halkının çeşitli sosyal olaylara
karşı fazla duyarlılığını ortaya koymaktadır. Eğer olaylar, aşkı,
yiğitliği, ayrılığı ve ölümü dile getiriyorsa, yakımlar, yaslar,
zamanın akışı içinde dilden dile kulaktan kulağa türküleşiverir.
h) Tekelioğlu (Haydulen): Klasik
gurbet havalarımızdan biri olup, Teke beylerinden birinin
yiğitliğini ve korkusuzluğunu anlatır. Tekelioğlunun düşmanlarından
birisi, yörenin güzel kızlarından birini kaçırır. Kızı aramaya
Tekelioğlu’da katılır. Kızın ölüsü bulunur. Olaya çok üzülen
Tekelioğlu, kır atına binerek kaçıranı yakalar ve öldürür. Beş
bölümden meydana gelen gurbet havasının ilk bölümü şöyledir;
Haydulen:
Alt yanım deniz de üst yanım balkan,
Kır atın boynunda yaldızlı kalkan,
Üstüme de gelmesin ölümden korkan.
Tekelioğlu deye ünüm (namım) var benim,
Alabıçak üstünde şanım var benim,
Çekerim bıçağı zorum var benim.
ı) Güllük Dağı: Asırlar öncesinin
millet birliğini, yurt bütünlüğünü ve sevgisini, geçmişin temiz
duygularını dile getiren bu ezgi, gurbet havalarımızın klasik
türkülerinden biridir. İki bölümden meydana gelmekte olup, birinci
bölümünde şöyle denilmektedir:
Güllük dağındadır bizim yurdumuz,
Bir dağılır, bir toplanır ordumuz,
Bir orduya bedel gelir dördümüz,
Arkam Allah, kalem sensin Bey dağı
Seyre geldim Güllük dağı, Bey dağı.
|
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
98 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İSA KAYACAN'IN BURDUR'U, BURDUR'UN İSA
KAYACAN'I İÇİN (Burdur çıkışlı) YAZILANLARDAN:
CAN DİREKÇİ: Sayın Dr. İsa
Kayacan Burdur’umuzun yetiştirmiş olduğu ender şahsiyetlerden
biridir. Kendisiyle Burdur’da görev yapan Burdur Valisi olarak gurur
duyuyoruz. Bu güne kadar Türk Edebiyatına Türk Kültür hayatına, Türk
basınına yapmış olduğu katkıların yanı sıra, Burdur’un dışında
geçirdiği zamanlarda bile Burdur’u asla hafızasından bir nebze olsun
uzaklaştırmamış hep Burdur’u düşünmüş, Burdur’un iyiliği için
güzelliği için, bu güne kadar 50 yıla ulaşan süredir kavga
vermiştir. Biz İsa Kayacan’a sevgiyle, saygıyla ve bundan sonraki
tüm yaşamı boyunca mutlulukla sağlıkla geçirmelerini ve Burdur’a
olan katkılarının devamını diliyoruz.
Bütün Burdurlu hemşerilerimizden İsa
Kayacan’a olan görevlerini de yerine getirmelerini rica ediyorum.
Bizler İsa Kayacan’ı hatırladıkça onun için Burdur’a yapmış
olduklarının karşılığını bir nebze olsun verdikçe daha nice İsa
Kayacanların Burdur için çok daha fazlasını yapmasını sağlayacağız.
3 binin üzerinde Anadolu basınında Anadolu gazetesinde 40 binin
üzerinde makalesiyle sadece Burdur’un değil ama tüm Anadolu’nun
Basın hayatına bu güne kadar verdiklerinin yanı sıra yazdıkları
önemli edebi eserlerle şiirlerle de Türk kültürüne önemli katkılar
sağlamıştır.
Bunun yanı sıra özellikle Azerbaycan
Türkiye dostluk köprüsünün kurulmasında önemli görevler
üstlenmiştir. İsa Kayacan aynı zamanda çok önemli bir kültür
elçisidir. Kamu hayatına yıllarca önemli katkılar sağlamıştır emek
vermiştir. Özellikle bugün hemen hemen üst düzeyde görev yapan kamu
kurumlarımızdaki Basın ve Halkla ilişkiler Müdürlüklerinin
oluşmasında önemli katkıları olmuştur. Yeni nesle bu anlamda önemli
dersler vermiştir.
Kısacası İsa Kayacan 50 yıldır her alanda hem ülkemize hem
Burdur’umuza çok güzel katkılar sağladı. Onu seviyoruz onunla gurur
duyuyoruz. Ve bundan sonraki yaşamındı sağlıklar mutluluklar
diliyoruz. Nice 50 yıllar diliyoruz. (Burdur Valisi, 13.05.2006)
İBRAHİM ÖZÇİMEN: Vefa
kaybolan bir duygu. Ama İsa Kayacan’da bu vefayı görüyoruz. Sanki
bende İsa Kayacan ismini, daha Vali olmadan duymuş gibiyim. Şırnaklı
bir çocuktan bir mektup almıştık. Kitap istemişti bizden. Sevgili
İsa Kayacan. hemen o mektubu aldı “ve ben bunu çözerim” dedi. Çözdü
de. Böyle sorun çözenlerin olması büyük güç kaynağı. Kitaplar
okundukça çiçekler sevildikçe yaşar. Ben Eceli’lerin,
Tefennili’lerin bu büyük insanın hediye ettiği kitapları öksüz
koymayacağı inancındayım (Burdur Valisi 01.11.2008)
SEBAHATTİN AKKAYA: Sayın Dr.
İsa Kayacan Burdur’umuzun yetiştirdiği çok mümtaz simalardan, çok
sevdiğimiz, çok saydığımız bir değerimizdir. Kendisi Anadolu
basınına büyük hizmetler yapmış. Anadolu’nun her yerinde çıkan
gazetelerle, dergilere yazılarını göndermiş. Özellikle Burdur’umuzu
anlatmış. Bir edebiyatçımız, şairimiz, gazetecimiz. Böyle değerler
çok az yetişiyor. Özellikle hiçbir şey beklemeden tamamen kendisini
bu işe adamış memleketine Burdur’a Azerbaycan’a Azerbaycan’ın
tanıtılmasına tanıtımına büyük önem vermiş bir değerimiz. Biz bir
Burdurlu olarak sayın İsa Kayacan’la kıvanç duyuyoruz. Onun gibi
değere sahip olduğumuz için çok mutlu oluyoruz. Bizim Burdur İnsuyu
kültür sanat ve spor etkinliklerine çok büyük katkısı oldu. Gerek
2004 yılında gerek 2005 yılında özellikle 2005 yılında yapmış
olduğumuz etkinliklere kendileri 30’a aşkın edebiyatçıyı, şairi
davet ettiler. İnsuyu’nda “İnsuyu şiir akşamları” diye bir programı
yönettiler, şairler birer şiir okudular. Kendilerini Burdur da
misafir ettik ve onlar memleketlerine döndükten sonra Anadolu
basınında gazetelerde Burdur’dan söz edildi. Dolayısıyla İsa Kayacan
bir hemşehrimiz olarak bir değerimiz olarak bu yönüyle de Burdu’un
özellikle İnsuyu’nun tanıtımına çok büyük katkıda bulundu bu yönüyle
kendisine teşekkür ediyoruz.
Onun sanat yılının 50 yılı bu sene, daha biz ona nice yıllar
diliyoruz. Daha çok eserler vermesini inşallah Guinnes rekorlar
kitabına geçmesini de buradan temenni ediyoruz. Kendisine uzun
ömürler diliyorum. Başarılar diliyor saygılar sunuyorum.
OSMAN OKTAY:
(Burdur Belediye
Başkanı, 13.05.2006) İsa Kayacan adını duymayan var mı bilmiyorum?
Bir soru edası da taşıyan bu kanaatim yalnız Burdurlular için değil,
Edirne’den Kars’a, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar yurdumuzun her
köşesinde yaşayanlar için geçerlidir. Çünkü İsa Kayacan, Anadolu
Basınının fahri yazarı olarak çoğu illerimizde, ilçelerinde çıkan
mahalli gazetelerde, yüzlerce, binlerce, yazı yazdı halâ da yazıyor.
Akıp giden zaman ve bu yoğun çalışma
içerisinde de 98. kitabına imza atıyor: “Burdur Hatırlamaları” 98
kitap dedim. Dile kolay, insan o kitapların satırlarını bir yerden
bir yere kopya etse baş edemez. Yazan eller yorulur, daktilo
tuşlarına basan parmaklar yıpranır. Ama, İsa Kayacan bir derviş adam
işte.
“Burdur Hatırlamaları”, tarihi,
coğrafyası, siyasi ve sosyal yapısı folklor unsurlarıyla Burdur’u
anlatıyor. Burdur ve ilçeleri konusunda araştırma yapacak olanlar,
ilk ve ortaokul öğrencileri için bir başvuru, bir kaynak kitap.
Hemşehrimiz İsa Kayacan’ı tebrik ediyor, çalışmalarının devamını
diliyorum. (Burdur Gazetesi 02.12.1989)
AHMET TUFAN ŞENTÜRK: Ne mutlu
o Burdur’a ki bağrından İsa Kayacan’ı yetiştirmiş. Her köy, her kent
il gibi Burdur’da çok değerli insanlar yetiştirmiş. Bir Ece Köylü
İsa Kayacan’ın alınteri, göz nuru, kişisel çalışmalarıyla ürettiği,
yarattığı ürünleri, eserleri de “Burdur Hatırlamaları” adını verdiği
234 sayfalık şahane inceleme ve araştırma eseri, tamamen kamu
yararına yönelik ölmez bir kaynak, eser olarak soydan soya, boydan
boya, elden ele, dilden dile devredip gidecektir.
Onun için “Ne Mutlu o Burdur’a ki,
bağrından bir İsa Kayacan yetiştirmiştir” diyorum. Ece Köyünün ve
Burdur’un İsa Kayacan’a ne verdiğini bilmiyorum. Öyle sanıyorum ki,
İsa Kayacan Ece Köyünden ve Burdur’dan yokluk, yoksulluk, dert acı
ve tasadan başka bir şey almamış, görmemiştir. O yörelerin o
köylerin, o kentlerin sefası başkasına, cefası İsa Kayacan’a
düşmüştür. Böyle söylediğim, böyle yazdığım için beni bağışlasınlar.
İsa Kayacan bugünkü bulunduğu yere, ana, baba koltuğunda, bol para
harcayarak atla, arabayla zevk-ü sefayla gelmemiştir. Etiyle,
tırnağıyla, didinerek, çırpınarak, gece gündüz demeden, durmadan
çalışarak gelmiştir.
Onu az veya çok tanıyorum ve bunu
biliyorum. Bunu bildiğim için de kendisine saygı duyuyorum. Fazileti
“karşılık beklemeksizin verebilme” diye tanımlarlar. İşte İsa
Kayacan budur. Ece Köyü için, Burdur için bıkmadan usanmadan hep
çalışmış, hep üretmiştir. Kayacan’ın “Burdur Hatırlatmaları” kitabı,
bu şahane eser, öyle çalakalem yazılıveren bir eser değil, aylarca,
yıllarca araştırılıp, incelenip meydana getirilmiş bir eserdir.
Kayacan 97 ayrı eserini oluştururken, kimsenin gölgesine sığınmamış,
hiçbir koltuk değneğine dayanmamış, hiç kimseden yardım görmemiş,
kendi beyninin ürünlerini ortaya koymuştur.
İçtenlikle kutluyorum dost ve kardeş İsa Kayacan’ı.
“Kadrini senki masallada bilip ey Bâki!..
Durup el bağlayanlar karşında yâran saf saf.”
Dilerim ki, Burdurlular İsa Kayacan’ın kadrini kıymetini
bilirler!. (Ortadoğu Gazetesi 12.11.1989 Yenigün Gazetesi Burdur, 20
ve 21.02.1990)
MUSTAFA CEYLAN: İsa
Kayacan’ın Burdur sevdası, dağlardan yüce, denizlerden ve
okyanuslardan engindir. O, Burdur’a aşıktır, tutkundur. O’nun Burdur
sevdası, Burdur Gölü’nden büyüktür (Şair, yazar – araştırmacı-
Antalya)
Abdülkadir Güler: Burdurlu İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım”
kitabını okuduktan sonra anladım ve karar verdim ki; Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydım, Kızılay meydanına; Burdur
Belediye Başkanı olsaydım, şehrin güzel bir yerine Dr. İsa
Kayacan’ın heykelini mutlaka dikerdim. (Şair, yazar – araştırmacı-
Söke)
M. ERCAN TARAŞLI: İsa
Kayacan, kağıdı – kalemi sevdiği kadar, hatta ondan daha fazla
memleketini seviyor. Burdur’u seviyor. Gazeteci, Yazar Kayacan,
çalışmaları ile aldığı ödülleriyle Burdur’un adını her ortamda
duyurarak, Burdur’a vefa borcunu ödedi. Şimdi sıra bizlerde. İsa
Kayacan’a biz de borcumuzu ödeyelim. Nasıl mı? O’na ve yazdığı
eserlere sahip çıkarak (Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı)
Yenigün Gazetesi: Hemşehrimiz,
Gazeteci – yazar ve aynı zamanda gazetemiz yazı ailesinden olan İsa
Kayacan’ın adı Burdur’da bir caddeye verildi. İsa Kayacan, Ankara’da
Burdur’un ve Burdurluların sorunlarıyla yakından ilgilenmekte çözüme
kavuşturmak için canla başla çalışmaktadır. Belediye Meclisinin İsa
Kayacan’la ilgili kararı Burdur’da büyük bir memnunluk yarattı.
(04.07.2000)
M. ERCAN TARAŞLI: İsa
Kayacan’ı tam 27 yıldır tanırım. Gazetecilikte örnek insanlardan
biridir. Mesleğe başladığım ilk yıllarda gazetemizde köşe yazıları
yazardı. Ankara’da oturduğu halde bıkmadan, usanmadan sürekli bize
yazılar gönderirdi. Sonra baktım ki sadece Burdur Gazetesi’nde
değil, Anadolu’da yüzlerce gazetede yazıları yayınlanıyor. İsa
Ağabeyin enerjisine, özverisine, yazarlık ruhuna halâ gıpta ederim.
O’na “Anadolu Basını’nın Fahri Hemşehrisi” sıfatı boşuna verilmedi.
Basın- Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nde çalışırken tüm
gazetecilerin, gazete sahiplerinin dertlerine çare olmaya çalışırdı.
Sanki Anadolu Gazeteleri’nin tümünün Ankara Temsilcisi gibiydi.
Gazeteciliğin yanı sıra şair ve yazardır İsa Kayacan. Tam 108
kitaba imzasını koymuştur. Burdur Hatırlamaları 1-2, Basınımızın
Anadolu Cephesi, Türk Basınında Unutamadıklarımız, isimli eserleri
halâ belleğimizde.
MUSTAFA CEYLAN: Araştırmacı –
Yazar, “Destanlaşan Köylü” diyor İsa Kayacan için.:Yıllar önce bir
yazı yazmış, Hamit Çine, İsa Kayacan gibi sanat ve edebiyat
alanlarında Burdur’un adını duyurmuş insanlarımıza sahip çıkalım,
onların isimlerini yaşatalım demiştim. Bir vefa duygusu idi bizimki.
Türk folklörünün ünlü siması Hamit Çine’den sonra gazetecilik ve
yazarlıkta bir dolu ödülün sahibi İsa Kayacan’ın da adı bir caddeye
verildi. Bir gönül dileğimizin gerçekleşmesinden mutluluk duyuyoruz.
Belediye Meclisi’ni ve Belediye Başkanı A. Nejdet İlgün’ü de bu
vefalı yaklaşımlarından dolayı kutluyoruz. (Burdur Gazetesi,
06.07.2000)
A. NEJDET İLGÜN: Bir
büyüğümüz, ağabeyimiz olarak İsa Kayacan’ı sürekli izliyorum. Eski
adı Burdur’un sesi, yeni adı Burdur ve Yenigün Gazetelerinde resim –
yazılarıyla, devamlı beraber olduğumuz, Burdur’umuzun yetiştirdiği
ve Burdur’umuzun dışında bizleri temsil eden, kalem emekçisi
ağabeyimiz İsa Kayacan’ın ismini, bu caddenin ismini verdik. Onu
unutmadık, unutmayacağız da. (Belediye Başkanı, Burdur, 30.08.2000)
İSMAİL KARA: Ne zaman
“Burdur” denilse, aklıma hep oranın yetiştirdiği mümtaz insan, İsa
Kayacan gelmiştir.
Burdur’da bir caddeye, Tefenni’de bir sokağa “İsa Kayacan”
adının verilmesine o’nun kadar, sevinenlerden birisi de benim.
29 Ağustos günü Kayacan’ın davetiyle
30 Ağustos’ta yapılacak törene katılmak üzere şair ve yazar Ahmet
Tufan Şentürk, ben, İsa Kayacan ve değerli eşi Sabahat hanımla yola
çıktık.
Burdur’a vardığımızda Kayacan’ın
yakın akrabalarından bazıları bizi otobüs terminalinde karşıladı.
Yeğeni eski gazeteci ve bilgisayar operatörü Hüseyin Kayacan,
ağabeyi Bekir Kayacan ve tüm yakınlarından büyük bir ilgi gördük.
Bizleri misafir ettiler, samimi ve çok sıcak insanlardı. 30 Ağustos
günü Burdur’un Belediye Başkanı Ahmet Necdet İlgün’ü Kayacan’la
birlikte ziyaret ettik. “Destanlaşan Köylü İsa Kayacan” adlı eserini
yazan, manevi kardeşim Mustafa Ceylan da bizimleydi. Saat: 14:00’de
yeni ve genç Vali Kadir Koçdemir sıcak bir ilgiyle bizleri makamına
kabul etti.
Aynı günün akşamı saat 18:00
sularında yeni açılan iki caddeye “Uğur Mumcu” ve “Ahmet Taner
Kışlalı” adları verildiğinden, tabelâları törenle bizzat Başkan A.
Nejdet İlgün tarafından açıldı. Ardından yapılan bir konuşma ile
Fevzi Çakmak Mahallesinde bulunan “Kooperatifler Caddesi”nin adına
ait tabela ise “İsa Kayacan Caddesi” tabelasıyla değiştirildi. Bu
sırada İsa Kayacan’da kısa bir konuşma ile mutluluğunu ve
şükranlarını belirti. Bütün dostları, yakınları İsa Kayacan’ı tek
tek kutladılar.
Bu gün, ben de en az O’nun kadar
mutluyum. Kayacan dostum, çok daha değerli davranışlara lâyıktır.
O’nu yürekten kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum. (Van
Postası Gazetesi, 05.10.2000)
MUSTAFA CEYLAN: Burdur
tarihinin en önemli yazarlarından birisine Burdurlular muhteşem bir
kadirşinaslık göstererek, adına unutulmazlar arasına kaydettiler…
Burdur Vali’sini ve Burdur Belediye Başkanı’nı, Burdur Belediye
Meclis üyelerini tebrik ediyorum…
Türk yazı dünyasında, edebiyat sahasında, Burdur ve çevresini
gündemin birinci sırasında tutmasını bilen, gazeteci, şair, yazar
halkla ilişkiler uzmanı, son yüzyılın en çok yazı yazan kalemi, yazı
fabrikatörü Kayacan’ın adı, Burdur’da güzel bir caddeye isim olarak
verildi. Bir iki veya en fazla üç katlı, bahçe içinde binalardan
oluşan, eski “Kooperatifler Caddesi”nin adı büyük yazar, üstad
Kayacan’ın adıyla şenlendi, dillendi… Bahçelerden sarkan ağaç
dallarındaki güzelim yapraklar, dış kapıdan evin kapısına kadar
uzanan yolların kenarındaki rengârenk çiçekler, pencerelerdeki ak –
pamuk tüller, üstadımızın adıyla baharın müjdesini yakaladılar…
İsa Kayacan Caddesi’nin açılışı tam
istediğim, beklediğim ve özlediğim şekilde cereyan etti. Kayacan,
ailesiyle, akraba ve yakınlarıyla ve şair – yazar dostlarıyla
açılışta hazırdı. İnce, uzun, es çizen Kooperatifler Caddesi, tarihi
bir an’ı yaşıyor ve adını değiştiriyordu. Tam köşe başındaki bahçe
duvarına dikilmiş direğin üstüne yazılan yazı, lacivert bir örtü ile
örtülmüştü. Uç kısmından kurdele ile bağlanmış direk boyunca, bir
gelinlik gibi süslenmişti.
Veciz, kalıcı konuşmalar yapıldı.
Kayacan üstadım gözleri dolu dolu olmuş, söyleyecekleri titreyen
dudaklarında donup kalmış, yüreğinin gümbürtüsünü döküyordu. İlk
okula yeni başlayan çocuklar misali heyecanlıydı. Aynen eşi
Sahabat’da o’nun gibi heyecan küpüne dönmüştü. Hele hele manevi
babam, Türk şiirinin babası Ahmet Tufan Şentürk’ün çillenmiş yüzünde
ışıltılar vals yapıyordu.
Özellikle Burdur’a ait yerel basın-
yayın organları ve TV’ler oradaydı. Ben oradaydım. Es çizerek
evlerin, bahçelerin arasında giden Kayacan Caddesi’nin tam
ortasında, bahçelerden sarkan çiçeklerle gülüp oynuyordum. Çiçekler
bana, ben çiçeklere, Kayacan müjdesini fısıldıyorduk…
“Herkes beni, Ankara’lar da sanır. /
Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır…” diyen Kayacan’ın adı
nihayet hak ettiği şekilde değerini buluyor, unutulmazlar arasına
giriyordu.
Şükür Rabbim sana!... Teşekkürler Burdur’un Valisi, Belediye
Başkanı, Belediye Meclisi… Teşekkürler güzel ülkemin, güzel
Burdur’luları… Teşekkürler Burdur’umun yerel basını (Yenigün
Gazetesi, Burdur, 12, 13, 14, 15, Aralık 2000),
Hüseyin Kayacan: Amcam İsa Kayacan,
sayfa ve sütunlar arasında bir ömür harcasada, halen bıkmadan
usanmadan devam etmektedir.
Siz onu sadece Burdur ve Yenigün
gazetelerindeki köşesinden tanırsınız. Halbuki İsa Kayacan,
neredeyse Türkiye’nin tüm Anadolu gazetelerine günlük yazı
göndermektedir. Iğdır’dan Keşan’a Muğla’dan Kilis’e Ankara’dan
hergün sayfalar uçar gider. Bıkmadan usanmadan. Çok titiz bir
editördür kendisi. Yazınızda bir hata, yada Türkçeyi kötü kullanma
varsa en kısa zamanda da altı kırmızı çizilmiş bir fotokopisini
önünüzde bulursunuz.
İsa Kayacan benim için bir idoldur.
Bana hayranlık uyandıran en belirgin özelliği ise çalışma
kişiliğinin üst seviyelerde olmasıdır. Hergün makaleler arasında
boğulmadan seçmeler yapıp bunların derlenmesi ve ilgili kişilere
postalanması her babayiğidin harcı olmasa gerek!... Hepimizin
içinden yazmak, çizmek gelir, ancak başlayınca da iki satırdan
ileriye götüremez bir çoğumuz. Fakat İsa Kayacan’ın kitapları
arasında yolculuk yaparsanız, işte o zaman kendisinde bulunan mega
enerjiyi daha yakından görürsünüz. İsa Kayacan bir bilgisayar gibi
çalışıyor sanki.
Burdur’dan yetişen bürokrat
eksikliğine bakarsak, aynı zamanda Başkent ile Burdur arasında bir
köprü olmuş İsa Kayacan.
Yazılarında her zaman Ece Köyü’nü,
Tefenni’yi ve Burdur’u işleyerek, buraların tanıtımını yapan fahri
bir turizm elçisidir İsa Kayacan. Basın şeref kartı sahibi olarak
Anadolu Basınının her zaman yanında olarak, gazeteci ve
çalışanlarının dert babasıdır İsa Kayacan.
Araştırmaları ile bir tarihçi, şiirleri ile de ince ruhlu bir
sanatçıdır İsa Kayacan. Kütüphanelere onbinlerce kitap bağışlayarak
süper bir kitap kurdu’dur İsa Kayacan.
Özellik ve güzelliklerin saymaya devam etsek, sayfalar sütunlar
dolar taşar. Buradan Burdur ve Tefenni Belediye Başkanlarımıza
teşekkür etmek istiyorum. Zira hem Burdur’umuzda, hemde
Tefenni’mizde birer “İsa Kayacan Caddesi” var. Gelecek nesile
taşınan bir zaman nişantaşı olarak görüyor ve mutluluk duyuyoruz.
Yeterli mi? Elbette hayır. Bu deha insandan daha fazla
faydalanabiliriz. Yaz günleri düzenlediğimiz şenlik günlerinde bize
şiirlerini tattırabilir. Bize (Basının güzide mensuplarına)
deneyimlerini aktarabilir. Ankara’dan Burdur ve Burdurlu nasıl
görünüyor? O bize bunları anlatabilir. Hem de çok fazlasını. Davet
etmeye değer.
Engin düşünce ve ince işleyişi / Sanki sayfalar çiçek bahçesi /
Hayat yolunda tek kanat çırpan
Benim amcam, İsa Kayacan. / (Burdurlu’nun Sesi Gazetesi, Burdur,
30.04.2002)
Kürşat Tuncel: Geçtiğimiz hafta Burdur’un tanıtıldığı TRT -1
kanalında canlı olarak yayınlanan “Gün Ortası” programı dolayısıyla
İstanbul’da hemşehrimiz, basın camiasının üstadı Gazeteci- Yazar İsa
Kayacan’la dolu dolu bir günü birlikte değerlendirme fırsatı buldum.
Yıllardan beri bıkmadan, usanmadan
yerel gazetelere gönderdiği yazılarından tanıdığım; müthiş
tecrübesi, mütevazi kişiliği, ince espri ve dokunduruşlarıyla
gerçekten de bir duayen olan İsa Kayacan’la İstanbul’da doyasıya
sohbet imkanı yakaladım.
Ankara’dan çektiği Burdur fotoğrafı ile Burdur’un dinamiklerini
adeta Burdur’da yaşayanlardan daha iyi gördüğüne tanık olduğum İsa
Kayacan’ın, Burdur’un ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimine
ilişkin ilginç tespitleri beni derinden etkiledi. Hele hele
hepimizin malumu olan “Burdur’da neden bir türlü birlik ve
beraberlik ortamı sağlanamıyor?”, sorusuna verdiği örnek gerçekten
düşündürücü bir değerlendirme idi; “Burdur’un oyunlarında bile
ferdiyetçilik var” görüşüyle bu sosyal yapının geçmişten günümüze
kadar süzülerek geldiğine, dikkat çeken üstad; “bakın Avşar Zeybeği,
Serenler hep kişisel seyre dayalı oyunlardır” diyerek Burdur’da
niçin birlik ve bütünlük ortamı yakalanamıyor? sorusuna değişik bir
bakış açısıyla yaklaşıyordu.Ankara’da da, Burdur’lular arasında güçlü bir iletişim ortamının
da tesis edilemediğini, bunun sıkıntısını yıllardır çektiklerini,
ilgisizlik yüzünden Ankara’da, Burdur’un sahipsiz bırakıldığına
işaret eden Kayacan, “Sayfa ve Sütunlarda Kırkbeş Yıl” adlı son
kitabından birçok Anadolu gazetesinde ilgiyle söz edilmişken, Burdur
gazetelerinde tek satır bile bahsedilmeyişi (Gazetemiz Yenigün’de
dahil) eleştirisi bu konuda ne kadar haklı olduğunu ortaya
koyuyordu…
Fakat Üstad, buna rağmen ümidini
kaybetmemişti. Yaklaşık iki ay önce çok sevdiği hayat arkadaşı, eşi
Sabahat Hanım’ı kaybetmesine rağmen, Burdur için bir şeyler yapmaya,
çalışmaya, üretmeye devam ediyordu. Çalışarak, derin üzüntüsünü
atlatacağını, İstanbul’daki programa da bu heyecan ve şevkle
katıldığını söyledi. Keşke bizler de onun kadar çalışkan, onun kadar
duyarlı olabilsek, diye düşündüm içimden!...
Yazımı İsa Kayacan’ın artık Burdur özdeyişine dönüşen
dizeleriyle noktalamak istiyorum:
“Herkes beni Ankara’larda sanır, / Burdur’da bir dam çökse, içim
parçalanır… (Yenigün Gazetesi, Burdur, 15.05.2002)
CENGİZ HÜRMERİÇ: Dr. İsa
Kayacan’ın Ece Haber Ajansı, Burdur Haber Ajansı gibidir. Bu güne
kadar kullandığı ve Türkiye’nin 4 bir yanına dağıttığı Burdur
kaynaklı haber sayısı 1892’ye, yine Burdur çıkışlı konulardan
hareketle yazıp yayınladığı makale sayısı 3445’e ulaşmıştır. Her üç
makalesinden 2’si Burdur çıkışlı olan İsa Kayacan, Burdur’un
tanıtımında başaktördür. O, her zaman ve her yerde, “Gözüm, kulağım
Burdur’da; Herkes beni Ankaralarda sanır / Burdur da bir dam çökse
içim parçalanır” sloganlarıyla hareket etmektedir. (2003- Ankara)
Taceddin Akbaş : Yıllardır Burdur’un
Ankara’daki gözü, kulağı, sesi ve nefesi durumunda bulunan
Ağabeyimiz- büyüğümüz ve üstadımız Prof. Dr. İsa Kayacan Beyefendi;
şimdiye kadar Anadolu Basınının hem anası, hem de babası durumunda
olurken; taş gibi yapısıyla, yani dim dik duruşuyla ve Burdur
sevdasıyla da Burdur basınının hem kayası, hem canı - cananı, hem de
gülü olmuştur!
İsa Kayacan’ı Burdur’da tanımayan ve
O’nun Burdur Sevdasıyla yanıp tutuştuğunu bilmeyen kişi yok gibidir.
“Herkes beni Ankaralarda sanır /
Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır…” şeklindeki şiir veya
yazılarıyla cismaniyetinin Ankara’da olsa bile, ruhaniyetinin
Burdur’da olduğuna vurgu yapan İsa Kayacan Beyefendi, Anadolu’nun en
ücra köşesinde, hatta Orta Asya’da yayınlanan gazetelere bile
Burdur’dan haber yaparak veya köşe yazısı yazarak Burdur’un “Fahri
Türkiye Elçisi” gibi çalışmıştır! Yani her yazısı ve her
konuşmasında sözü hep BURadaDUR’a getirmiş ve herkese, “burada
durun, çünkü burada durulur! Çünkü burası her şeyiyle özel güzel ve
durulacak / ikamet edilecek çok güzel bir mekan… ve kenttir!” demek
istemiştir…
O nedenle ben de bu köşemden,
kadirşinas bir insan, vefalı bir dost ve melankoli mesabesinde bir
Burdur sevdalısı olan Sayın Kayacan’a teşekkür ediyor, hayırlı
işlerinde kendilerine başarılar temenni ediyor; sağlıklı, hayırlı ve
uzun ömürler diliyorum. (Yenigün Gazetesi, Burdur, 10.10.2006)
KAYA UYAR: Sayın İsa Kayacan;
İlimiz Halk Kütüphanesine yapmış olduğunuz kitap ve dergi bağışıyla
koleksiyonumuzun zenginleşmesine katkınızdan dolayı teşekkür ederim
(Burdur Valisi, 47-06.06.2000)
Plaket: Sayın İsa Kayacan; Bilgi
hazinenizin kaynağını teşkil eden özel kütüphanenizi bağışınızdan
dolayı şükranlarımızı sunarız. (Türk Kütüphaneciler Derneği Burdur
Şubesi 2000)
KADİR KOÇDEMİR: Sayın İsa
Kayacan; Çeşitli gazetelerde yayınlanan köşe yazılarınızla, ilimizin
tanıtımına ve Valiliğimizin çalışmalarına göstermiş olduğunuz yakın
ilgi ve desteğe teşekkür ederim. Bu ilgi ve desteğe layık olmaya
çalışacağım. (Burdur Valisi, 15.02.2001)
CAN DİREKÇİ: Sayın İsa
Kayacan; Türk dünyasına yönelik araştırma ve yayınlarınızdan dolayı
VEKTOR Uluslararası İlim Merkezi’nce “Türk dünyasına hizmet
diploması” verildiğini öğrendim. Sizi tebrik eder, çalışmalarınızda
başarılar dilerim. (Burdur Valisi, Şubat 2004)
M. RASİH ÖZBEK: Prof. Dr.
Sayın İsa Kayacan; Burdur kültürünü ve her yönüyle Burdur’u
yüceltmenin yanısıra, kamuoyuna benimsetme ve tanıtma çaba ve
gayretlerinize ve görev süremiz boyunca bize verdiğiniz özendirici
desteğe ailece teşekkür ederiz. (M.R. Özbek ve Eşi – Vali- Burdur,
07.05.2008)
Teklif hazırlandı: Şehrimizin
yetiştirdiği değerlerden, Gazeteci- Yazar İsa Kayacan’ın adının,
Burdur ve Tefenni’deki halk kütüphaneleri ile bir ilköğretim okuluna
verilmesi için hazırlanan teklife, 9 gazete, ajans ve kurum başkanı
imza koydu. (Burdur Gazetesi, 22.03.2001)
1.Ülkemiz-Burdur kültür ve eğitimine
yaptığı hizmetleri nedeniyle; İsa Kayacan adının Burdur Merkez ve
Tefenni ilçesindeki İl ve ilçe kütüphaneleriyle, ilköğretim ve öteki
eğitim kurumlarına verilmesi teklifi, İLESAM Başkanı Prof. Dr. Naci
Kınacıoğlu ve 7 kuruluş Başkanının imzalarıyla, 12.03.2001
tarihinde, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıklarıyla Burdur Valiliğine,
13.03.2001 tarihinde de Burdur Milli Eğitim ve Kültür
Müdürlükleriyle,
Tefenni Kaymakamlığına gönderildi.
2. Teklifler, Burdur Valiliğine
değişik kuruluş Başkanlarının toplu imzalarıyla; 01.03.2005- 379
imzalı (Mv.var) ekle 19.04.2005’den sonra 08.02.2006 tarihinden de
tekrarlandı.
3. Adanalı Halk Ozanı,
Araştırmacı-Yazar Mansur Ekmekçi 26.12.2006 tarihinde Burdur
(Merkez) ve Tefenni Belediye Başkanlıklarına; “İsa Kayacan,
Burdurluların geleceği ve gelecek nesillerinde geleceğidir” diyerek
“İsa Kayacan’ın heykelinin dikilmesi” teklifinde bulundu.
4. Burdur sevdası, Burdur Gölü’nden
büyük olan İsa Kayacan’ın heykelinin Burdur’un simgesi olacağı
düşüncesinden hareketle, “Eli kalemli İsa Kayacan heykeli”nin
dikilmesine ilişkin 129 imzalı teklif, üç ayrı kuruluş başkanının
imzasıyla, 12.12.2007 tarihinde, Burdur merkez ve Tefenni Belediye
Başkanlıklarına gönderildi.
Sebahattin Akkaya: İsa Kayacan, her şeyden önemlisi, Burdurluyu,
Burdur’u Türkiye’ye tanıtmış, hemen her yazısında Burdur’dan
bahsetmiş, bizim övüncümüz, değerimiz, güvencemiz. Kendisini her
zaman takdir ediyor, seviyoruz. O’nun kıymeti ölmeden biliniyor.
O’nun bir yazısı bir gazetede çıkmaz, tüm gazetelerde Burdur’u
görmeniz mümkündür. Bu o’nun gücünü, enerjisini ortaya koyuyor.
(Burdur Belediye Başkanı, 01.11.2008, Ece Köyü)
EYÜP FIRAT: Yaptığı
hizmetlerden dolayı sayın İsa Kayacan’a, her platformda Tefenni’den
ve Tefenniliden bahsetmesinden dolayı, bir ayağının ve gönlünün
burada olmasından dolayı ilçe Kaymakamı olarak teşekkür ediyorum
(Tefenni Kaymakamı, 01.11..2008 Ece Köyü)
M. ERCAN TARAŞLI: İsa Kayacan
ağabeyimiz Burdur’u Türkiye’de en iyi tanıtan, en iyi reklamını
yapan, kendini yazmaya adamış, çok değerli bir büyüğümüzdür. İsa
Kayacan adını, Edirne’de, Keşan’da Rize’de Adıyaman’da, Van’da
Türkiye’nin her yerinedeki gazetelerde bulunan köşelerinde
rastlayabilirsiniz. Her yazısında mutlaka bir Burdur vardır. Burdur
sevdasını, sevgisini gönlünde yaşatan İsa Kayacan’ın Anadolu Basının
da da ayrı bir yeri vardır. (Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı,
01.11.2008- Ece Köyü)
ÜNAL ŞÖHRET DİRLİK: İsa
Kayacan, sadece Burdur’un değil, Türkiye’nin hemşehrisidir. O’nunla
kırk yıldır tanışıyorum, çalışıyorum. Yazdıkları, yayınladıklarının
büyük bölümü Burdur’la Burdurluyla ilgilidir. ( 01.11.2008, Ece
Köyü)
Sebahat Gümüş: İsa Kayacan, Türk edebiyatının güneşidir. O,
daktilosunu, kalemini arkadaş edinen Burdur ve Türkiye için
kullanan, büyük bir kişiliktir. Yazısının yayınlanmadığı gazete
kalmamıştır. (01.11.2008- Ece Köyü)
OSMAN TEKERCİ: İsa Kayacan,
Burdur’un Ankara’daki temsilcisidir. O, Burdur’un neresinde ne denli
bir güzellik varsa, onları başka illere de aktarmaktadır. İsa
Kayacan, Burdur’un Türkiye elçisidir. (01.11.2008- Ece Köyü)
KERİMOVA-PERVANE NAMIKGIZI:
Ben İsa Kayacan’ın “İşte Hayatım” adlı kitabını okudum. O’nun çok
çok namlı bir hayat yolu olduğunu öğrendim. Böyle de demek olur –
ben İsa Kayacan’ın doğum yeri, Türkiye’nin en güzel mekanı Burdur’u
bağrıma bastım. Eğilip toprağından öptüm. (Azerbaycan-Bakü, 1992
doğumlu öğrenci)
MESUT MADAN: Tefenni’nin Ece
Köyü’nden çıkıp, yazdığı yazılarıyla Burdur’u tüm Türkiye’ye tanıttı
İsa Kayacan. O, bir duayen. O, bir usta. O Anadolu Basınının
yıldızı. Bitmek, tükenmek bilmez bir hazine o. Yazılarıyla,
şiirleriyle bütün Anadolu Basınının can suyu. O İsa Kayacan, ki, bir
yazı fabrikatörü.
-“Herkes beni Ankara’larda sanır/Burdur’da bir dam çökse içim
parçalanır” diyen bir Burdur sevdalısı o. Ama Burdur O’nun kıymetini
biliyor mu? İşte bu tartışılır!. (Yenigün Gazetesi, Burdur,
19.11.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
99 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÜÇ KALEMDEN, ÜÇ AYRI ŞİİR
Bana yazılan şiirlerin kitap halinde
yayınlanması çalışmalarımızın sonuna doğru gelindi
Aşağıda bana yazılan üç şiir var
efendim. Bunlar sırayla;
ANADOLU’NUN SESİ
(Sevgi Eser-Ankara, 2009)
*Prof.Dr. İsa Kayacan hocama ithaftır.
Anadolu’nun sesi, devrilmez koca bir çınarı,
Gücünü katan, teşvik eden, sevgi, selam ocağı.
Araştırma, yazılar elli iki yıllık süvari,
Sayısız kitabın kurdu, vaktinin gönül mekânı.
Bir uyanıştır, bir sedadır, titreyiştir gönülde,
Ruhu asla ölmeyen, eşine duyduğu sevgide,
Bütün bir olgu, meşgale durağı, kutsal bir seyir,
Yılların ayak sesini seriyor gözler önünde.
İSA KAYACAN-Akrostiş
(Melahat Ecevit, Isparta, 2007)
İnsanlar içinde, nadir olansın,
Seni yazmak, onur olur üstadım,
Aşina yanında, koca deryasın.
Kibir nedir, gurur nedir bilmezsin,
Ağzından çıkanlar, sözün incisi.
Yâren hanesine yazar, silmezsin,
Ak kağıda düşer gönül sancısı.
Canâna can telef eden tek cansın,
Acıda, sevinçte, hep arayansın,
Ne yazılsa azdır, bir Kaya-can’sın.
İSA KAYACAN
(Birdal Can Tüfekçi, Dalaman, 2007)
İlim çeşmesinin suyu ondadır,
Gürül gürül akar İsa Kayacan.
Dünya’nın en güzel huyu ondadır,
Örnektir bizlere, İsa Kayacan.
Bunca yıl çalışmış örnek bir lider,
Bir deryadır bilgin, ummana gider,
Burdur seninle hep, iftihar eder,
Bulunmaz bir eşin, İsa Kayacan.
Dostluk yolunda ki, sen meşalesin.
Sevgide rehbersin, ayda halesin,
Şiir ormanında, bir şelalesin,.
Çağlayıp akarsın, İsa Kayacan.
Her zaman her yerde, hep bizimlesin,.
Kocaman yüreğinle, koşar gelirsin,
Yurdun her yerinde basında sensin,
Saygılar sunarım, İsa Kayacan.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
100 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İÇİN, YABANCILARIN
SÖYLEDİKLERİNDEN:
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu,
Yüce Atatürk için, yabancıların neler söylediğiyle ilgili kısa bir
araştırma ve değerlendirme yapalım efendim:
- 1- O, Atatürk Türkiye’yi kurmakla
bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette
olduğunu ispat etti. (Muhammed Ali Cinnah, Pakistan’ın kurucusu,
Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1954)
- 2- Türkiye tarihi, bugün, her
zamandan çok Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir durumdadır;
Atatürk’ün bu yöndeki gayretleri sonuçsuz kalmamıştır. (Charles De
Gaulle Neden – Fransa Devlet Başkanı, Vatan Gazetesi, 10 Kasım 1963)
- 3- Kemal Atatürk yalnız bu yüz yılın
en büyük liderlerinden biri değildir. Biz Pakistan’da O’nu, gelmiş,
geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz
(Eyüp Han, Pakistan Devlet Başkanı-Cumhuriyet Gazetesi, 10 Kasım
1963)
- 4- Yakın ve Orta Doğu’da ilk
Cumhuriyet, doğuşunu O’na borçludur. Bu cumhuriyet, birçok ulusun
milli özgürlük savaşlarına ışık tutmuştur. Atatürk’ün yönetimindeki
Türkiye’nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya
siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır. (Nikita S. Ruşçef-Sovyetler
Birliği Başkanı-Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1963)
- 5- Atatürk adı insana bu yüzyılın
büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham
veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve
bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. (John
F. Kennedy-ABD Başkanı, Hürriyet Gazetesi, 10 Kasım 1963)
- 6- Kemal Atatürk veya bizim O’nu o
zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim
kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım.
Türkiye’yi modernleştirme yolunda Atatürk’ün giriştiği genel çabayı
büyük bir takdirle karşıladım. O’nun en büyük hayranları arasında
bulunmakta devam ediyorum (Jawaharlal Nehru, Hindistan Başbakanı,
Gazeteler, 10 Kasım 1963)
- 7- Yüzyıllar nadir olarak dahi
yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda
Türk Milletine nasip oldu. (Lody George-İngiltere Başbakanı, 1922,
K.Atatürk ve Milli Mücadele T. 1958-S.508),
- 8- Savaşta Türkiye’yi kurtaran,
savaştan sonra da Türk ulusunu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü,
yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. (Winston
Churchill-İngiltere Başbakanı, Tan Gazetesi 18 Aralık 1938)
- 9- Mustafa Kemal sosyalist değildi.
Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici,
iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı İstiklâl
Savaşı yapıyor. (Lenin, Rus İhtilâli Lideri, 1921- Tek Adam
1964,S.378)
- 10- Paşa, size nasıl hayran
olmayayım? Ben Fıransa’da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti
Papa’nın Paris’teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Siz
ise bir Halife’yi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet
kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul
ettirdiniz? (Edouard Herriot-Fransa eski Başbakanı-1933-Yazılmayan
Yönleriyle Atatürk,1963, 5.62)
- 11- Kemal Atatürk için daimi bir
anıt tesisi münasebetiyle Türkiye’ye tebriklerimi arz ile gurur
duyuyorum. O’nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli
başarılar elde etmiştir.(Dwight D.Eisenhower- ABD Başkanı, Anıtkabir
Özel Defteri’nden, 1953)
- 12- Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi,
yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar kendi
kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemez
miyim, onun ruhuna bu kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası
aşılayamaz mıyım? (Habib Burgiba-Tunus Devlet Başkanı, Cumhuriyet
Gazetesi, 26 Mart 1965)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
101 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MISRALARIN, SATIRLARIN İÇİNDEN
Şiirlerin mısraları, mektupların,
anlatımların satırları içinden seçtiklerimiz olur bazen.
şiirimizin ustalarından, duayenlerinden Feyzi Halıcı hocanın
Mayıs 2006’da yazdığı, Dergisi “Çağrı”nın Mayıs 2006 tarihli 558.
sayısında yayınladığı bendenize ait dörtlüğü:
DR. İSA KAYACAN (Feyzi Halıcı)
Bir bilgedir Doktor İsa Kayacan,
Sınırsız bir çaba, tekmil heyecan,
Gönülden başarı, sonsuz tebrikler,
Nasıl dayanıyor bu hizmete can?
BURDUR –BUCAK’TAN ÖĞRENCİ MEKTUBU
Gençlerimiz içinde, geleceğimiz
bakımından ümit verenlerin ilk sıralarında yer alan, Burdur Mehmet
Akif Ersoy Üniversitesi, Bucak, Hikmet Tolunay Meslek Yüksek
Okulu’nun 2 nci sınıfında okuyan Ökkeş Analık’tan aldığım bir
mektup:
53 yılın duayen yıldızı, sevgili
hocam İsa Kayacan’a; Size sizi anlatmaya ömür yetmez:
2 ay önceydi, Gaziantep’teydim
İnternette Prof. Dr. İsa Kayacan hocamın yazısını okuyordum. Birden
aklıma, hocamı arayıp tanışmak geldi içimden. Uzun süren
araştırmalarım sonucu hocamın telefonunu buldum ve aradım. Aradıktan
sonra hocam telefona çıktı ve bir anda hayatım değişti.
1 hafta sonra hocamdan telefon
geldi, İsa hocam;, “seninle ilgili bir yazı yazmak istiyorum” dedi.
Duyduklarıma şaşırdım önce sonra hocama şunları söyledim; “Size ne
kadar teşekkür etsem azdır. Bu çalışmalarım lafta kalmıyacak söz
veriyorum dedim. Gazeteci olunmaz yaşanır dedim.” İsa hocam yazdı.
“Geleceğin aydınlığından genç bir ses: Ökkeş Analık” Ben gazete ve
internette çıkana kadar yazıyı görmedim. Yazıyı okuduğumda rüyada
gibiydim. İlk kez gazeteciliğin duayen isimlerinden Prof. Dr. İsa
Kayacan hocam benle ilgili köşe yazısı yazmıştı. Kilis, Ankara,
Burdur, Antalya, Gaziantep ve bir çok ilimizde yayınlandı. Bende ilk
gazeteciliğe adım attığım gün gibi şımarmayıp çalışmalarımı daha da
hızlandırdım.
İsa Kayacan hocama bir teşekkür
borcum var. Bu borcumu da çalışarak ve yazarak yerine getireceğim.
Sevgili İsa Kayacan hocam; Başarılı
ve üretken bir gazeteci olarak, her yazdığımda aynı heyecanı
yaşamayı ve “gazetecilik yarını bugünden yaşamaktır” sözünü hep
yanımda taşıyacağım. Siz bana sadece yardım etmediniz. Gazetecilikte
ilerlememe ve bu güzel yazıları yazmayı öğrettiniz. Aydın bir
gazeteci olarak, sizin izinizden yürüyerek yoluma devam edeceğim.
İsa hocam: Edebiyat ve kültür
bahçemizin bekçisi.
İsa hocam: Gençlerin destekçisi,
Burdur’un vazgeçilmezi, benimse aydınlığımdır.
İsa hocam: Türkiye ve dünyamızın yaşayan efsanesi gönül
penceresidir.
Sevgili hocam;
Yağan yağmurlar vardır, yere düşer
ama ıslanmaz,
Yükselen yıldızlar vardı, hep
yükselen ama düşmeyen.
Yazanlar vardır ama
Size size anlatmaya, yazmaya ömür
yetmez.
(Öğrencimiz Ökkeş Analık, Bucak-Burdur, Ekim 2009)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
102 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BURDURLU
GAZİ, AĞIR TOPÇU KADEMLİOĞLU İSMAİL BAŞÇAVUŞ
(Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden,
“Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını
almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;)
Burdur’un Yenice Mahallesinden
Kademlioğullarından Hasan oğlu 1303 doğumlu ağır Topçu Başçavuşu
İsmail Doğaner, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarında yararlılıklar,
kahramanlıklar göstererek “gazilik” mertebesine yükseldi. Dört
madalya aldı, adına destanlar yazıldı.
Duygularını zaman zaman şiirle
anlatan İsmail Doğaner 90 yaşında 04.04.1972 tarihinde Burdur’da
vefat etti. 05.04.1972 tarihinde askeri törenle, Burdur
mezarlığındaki 248 parseldeki aile mezarlığında toprağa verildi.
Bazı makale ve
destanlarda “Kademloğlu İsmail Başçavuş” olarak kaydedilmekte olup
“Kademlioğlu” doğrusudur. Esas adı ve soyadı ise: İsmail Doğaner’dir.
Seddülbahir
mıntıkasına topları yerleştirenlerden biri olan, yarası sarıldıktan
sonra sedye üzerinde ateşe devam eden, düşman gemilerinin üzerine
top yağmuru yağdıran, Çanakkale Savaşlarının bilinmeyen yönlerine
ışık tutan kahramanlarımızdan biridir Kademlioğlu İsmail Başçavuş.
Bu satırların
yazarı İsa Kayacan’ın Ocak 1991’de genişletilmiş 2 nci baskısını
yayınladığı “Burdur Hatırlamaları” adlı kitabın 173-188 nci
sayfalarında yeralan Kademlioğlu İsmail Başçavuş’un, tespit
edebildiğimiz aşağıdaki görüşleri, önemlilik ve ilginçlikle
karşımıza çıkmaktadır:
- Çanakkale
Boğazı’ndan geçip, Haydarpaşa’da şekerli kahvelerini içeceğini
hükümetine rapor edenler, denizin dibinde tuzlu kahvelerini
içmişlerdir.
- Türk vatanına göz
dikenlerin gözleri kılıcımızın ucu ile oyulmuştur.
- Nâra Burnu’na
askeriye tarafından bir sefer noktası tertip edilseydi Dumlupınar
Denizaltı Gemimizden 70-80 arkadaşımızı kaybetmezdik. Bunlar masum
katarında şehitlerdir.
- Çanakkale’de
aldığım yarada kalan bir mermi parçası, İstiklal Harbinde Köşk
Cephesinde geceleri düşman üzerine keşif kolu giderken iltihap edip,
geriye sevkedildim. 36 senesinde mermi parçası hak tarafından dışarı
atıldı.
- Alman Batarya
Kumandanına “ateş altında kaldık, siz ateş edin” diye haber verdik
ise de ateş açmadılar. Ateş açmadıklarını Alman Grup Kumandanına
şikayet ettim.
- Yaşım yetmiş,
vücudumda er kuvveti mevcuttur. Elan askerliğe devam etmekteyim.
Ordumuz harbe lüzum gösterdiğinde, yüz yaşıma girsem harbe iştirak
ederim. ORDUMUZA AŞK OLA: Kademlioğlu İsmail Doğaner’in
yakınlarından elde edebildiğimiz ve başlığını koyduğumuz “Ordumuza
Aşk Ola” adlı “Burdur’un Yenice Mahallesinde, No: 29’da” kaydı
bulunan şiiri aşağıda sunuyoruz:
ORDUMUZA AŞK OLA…
Subh-u mesahlarda top başında olanlar
Hatt-ı âlisinden düşmanları bulanlar
Ve (Ulül emri minküm) ayetini tutanlar
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
Hakkın divanında olur mu hatır
Nice marifetler kalblerde yatır
Var ise eksiği Hüdam sen yetir
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
Bin dokuz yüz ellialtıyı görenler
Hak ile bâtılı tefrik edenler
Doğan erin hakikatini bilenler
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
103 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YAZILARIMIN YER
ALDIĞI GAZETE VE DERGİLERDEN YILLAR İTİBARİYLE ÖRNEKLEME SIRALAMASI
- Her şeyin bir başlangıcı, devamı ve sonucu var. İsa
Kayacan’ında, basın-yayın hayatında yer almaya başlayışı, gazete ve
dergilerde imzasının görünmeye başlaması Nisan 1956’ya rastlıyor.
Daha doğrusu gazete sütunlarında ilk şiirinin görüldüğü tarih, İsa
Kayacan’ın yayın başlangıcıdır Nisan 1956. Sonra yıllar hızla
geçerken, İsa Kayacan’ın imzasının görüldüğü yayın organı sayısında
artışlar gözleniyor. Bunlardan bazılarının sıralanışı üzerine bir
göz atalım:
- 1956 – Tefenni, Yeşil Eşeler Gazetesi,
- 1957 – Demokrat Burdur ve Tefenni Yeşil Eşeler Gazeteleri,
- 1958 – Burdur’un Sesi ve Demokrat Burdur Gazeteleri,
- 1959 – Burdur Lisesinin “Sesimiz” Gazetesi,
- 1960 – Burdur Yeni Turan ve Andımız Gazeteleri,
- 1961 – Bucak Işık, Burdur Son Çağ, Elbistan’ın Sesi Gazeteleri
- 1962 – Serhad Artvin ve Bartın Gazeteleri,
- 1963 – Serhad Artvin ve Elbistan’ın Sesi Gazeteleri,
- 1964 – Burdur Yeni Turan, Bartın, Bilecik, Serhad Artvin
Gazeteleri,
- 1965 – Zümrüt Rize ve Serhad Artvin Gazeteleri,
- 1966 – Bolu Sesimiz Gazetesi, Ankara Ece, Eskişehir Emre, Ferhat
Dergileri,
- 1967 – Bolu Sesimiz, Adapazarı Akşam Haberleri Gazeteleri,
Ankara Çele, Akın, Ulusca Uyanış, Şanlıurfa Nabi ve Balıklıgöl
Yozgat Bozok Dergileri,
- 1968 – Adapazarı Anadolu, Ankara Yeni Tanin, Seziş Şiir
Gazeteleri, Akın, Bakış, Bahçe, İstanbul Sanat Dünyası, Eskişehir
Emre Dergileri,
- 1969 – Ankara Yenigün, Adana Hürses, Düzce Ferman, Uşşak
Postası, Aydın Ses, Yeni Kastamonu Gazeteleri, Eskişehir Çağdaş,
Emre, İstanbul Evelek, Özlem Dergileri,
- 1970 – Ankara Tasvir, Yeni Tanin, Babaeski Postası, Çorum
Ekspres, Zonguldak Şafak, Hür Bartın, Tokat Topçam, Turhal, Yeni
Tokat, Bartın Devrim, Karabük Doğuş, Manisa Işık, Düzce Ferman,
Gaziantep Güney Postası, Zonguldak Haber, Menemen Haber, Van Sesi,
Bursa Yenişehir, Kdz. Ereğli Memleket, Şirin Ereğli, Gazeteleri,
Ankara Çocuk-Yuva, Adımlar, Eskişehir Emre, İstanbul Sanat Dünyası
Dergileri,
- 1971 – Bursa Yenişehir, Elazığ, Düzce Ferman Gazeteleri, Adana
Hürses Dergisi.
- 1972 – Son Havadis, Başkent, Hür Anadolu ve Yeni Tanin
Gazeteleri,
- 1973 – Ankara Tasvir, Hür Anadolu, Adapazarı Son Haber, Bandırma
Ufuk, Kayseri Emel, Sivas Kızılırmak Gazeteleri,
- 1974 – Ankara Tasvir, Düzce Ferman Gazeteleri,
- 1975 – Ankara Tasvir, Diyanet, Keşan Önder, Erzurum Milletin
Sesi, Gazeteleri, Ankara Ajans-Türk, Kemalist Ülkü, Hız, Mersin
Lider Dergileri,
- 1976 – Tercüman, Son Havadis, Tasvir, Gündem, Kayseri Hâkimiyet,
Trabzon Türksesi, Van Serhat, Samsun Medeniyet Gazeteleri, Ankara
Ajans-Türk, Kemalist Ülkü, İstanbul Türk Basın Birliği Dergileri.
- 1977 – Ankara Zafer, Adalet, Tasvir, Gündem, İzmit Hürssöz
Gazeteleri,
- 1978 – Ankara Adalet, Zafer, Gündem, Tasvir, İstanbul Hergün,
Isparta Demokrat, İzmir Hüryol, Kozan Postası, Van iki Nisan, Bucak
Oğuzhan, Muğla Hamle, Bolu Sesimiz Gazeteleri, İstanbul Pos-Tel
Dergisi.
- 1979 – Ankara Adalet, İstanbul Ortadoğu, Erzurum Doğu Ekspres,
Muş Şark Telgraf, Bursa’nın Sesi, Mersin Savaş, Siirt, Trabzon
Hizmet, Isparta Demokrat, Devrek Postası, Demokrat Gümüşhane,
Niğde’nin Sesi, Ankara Kazan, Bitlis Birlik, İzmit Hürsöz, Antalya
Şelale, Yeni Alanya, Yeni Erbaa, Yeni Şarkışla Gazeteleri, Ankara
Hız Dergisi.
- 1980 – Ankara Zafer, Bugün, Adalet, Kastamonu, Karamürsel
Ekspres, Erzurum Doğu Ekspes, Elazığ Nurhak, Bitlis Birlik, Acıpayam
Postası, İzmit Hürsöz, Bolu Sesimiz, Amasya Sabah, Isparta Demokrat,
Demokrat Gümüşhane, Eskişehir Milli İrade, Muğla Hamle, Gazeteleri,
İstanbul Bizim Güneş, Yozgat Bozok Dergileri,
- 1981 – Ankara Zafer, Tasvir, 24 Saat, İpsala Mücadele, Keşan
Önder, Gazeteleri, Ankara Kooperatifçilik, Yeşil Türkiye, İstanbul
Bakış Dergileri,
- 1982 – Ankara Adalet, Tasvir, Adapazarı Anadolu, Keşan Önder,
Muğla Hamle, Yozgat, Tokat Tozanlı, Erzurum Doğu Ekspres, Van iki
Nisan, Giresun İleri, Lüleburgaz Hürfikir, İzmit Hürsöz Kdz.
Ereğli’nin Sesi, Tekirdağ Yeni inan, Erzincan Birlik, İstanbul Olay
Haber, Denizli Ticaret ve Ekonomi, Nazilli Batı, Devrek Postası
Gazeteleri, İstanbul Türkiye, Bakış, Köy Tarım ve Orman, Ankara
Gülpınar Dergileri.
- 1983 – Ankara Adalet 24 Saat, Kars Postası, Ankara Mesaj, Zile
Postası, Eskişehir İstiklal, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
- 1984 – Ankara Adalet, 24 Saat, Aydın Yeni Kıroba, Samsun
Türkkanı, Devrek Postası Gazeteleri,
- 1985 – Tercüman, Adalet, Burdur, Ankara Ticaret, Bitlis Birlik,
Ankara 24 Saat, Keşan Önder, Serhad Artvin, Bingöl, Antalya Ekspres,
Konya Anadoluda Bugün Gazeteleri,
- 1986 – Son Havadis, Adalet, 24 Saat, Hüryurt, Haber, İzmir Ocak,
Sivas Anadolu, Konya Yeni Meram, Burdur Yenigün, Eskişehir Milli
İrade, Nazilli Anadolu, Antalya Ekspres Anadolunun Sesi, Türk Haber
Ankara, Burdur, İstanbul Olay Haber Gazeteleri, Tokat Birikim
Dergisi,
- 1987 – Tercüman, Son Havadis, Ankara Ticaret, Hüryurt, Türk-koop,
Tefenni’nin Sesi, Konya Yeni Meram, Balıkesir Yeni Haber, Elazığ
Fırat, Yeni Karabük, Yalova Haberci, İzmit Hürsöz, Bucak Oğuzhan,
Erzurum Milletin Sesi, Burdur, Mardin Öncü, Kayseri Ülker, Yeşil
Iğdır Gazeteleri.
- 1988 – Ankara Ticaret, Burdur, Yeşil Iğdır, Alaşehir Toptepe,
Malatya Gayret Gazeteleri.
- 1989 – Ankara Meydan, Burdur, Alaşehir Toptepe, Yozgat
Gazeteleri, Ankara Burdur’a Hasret, Eskişehir Çağdaş Dergileri.
- 1990 – İstanbul Ortadoğu, Konya Yeni Meram, Yozgat, Muğla Hamle,
Burdur, Keşan Önder, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
- 1991 – Ankara Ticaret, Keşan Önder, Konya Yeni Meram, Yozgat
Gazeteleri, Edirne Damla, Ankara Standard Dergileri,
- 1992 – Ankara Türkiye Bayram, İzmir Dobra, Van İki Nisan, Burdur
Gazeteleri. Ankara Standard Dergisi.
- 1993 – Antalya, Silifke, Yeni Adana, Yozgat, Tatvan Sesi,
Polatlı Postası, Batman Çağdaş, Denizli Ticaret ve Ekonomi, Elazığ
Uluova, Van Serhat Gazeteleri, Ankara Standard Dergisi,
- 1994 – Konya Yeni Meram, Burdur Gazeteleri. Ankara Gülpınar ve
Standard Dergileri,
- 1995 – Burdur, Van Postası Gazeteleri, Ankara Gülpınar,
Standard Dergileri,
- 1996- Burdur, Burdur Yenigün, Türkiye, Yeni Meram Gazeteleri,
Ankara Karınca ve Standard Dergileri, MPM Bülteni.
- 1997 – Burdur, Van Postası, Burdur Yenigün Gazeteleri, Ankara
Gülpınar Dergisi.
- 1998 – Ankara Hergün, İzmit Hürsöz, Nazilli Şafak, Van Postası,
Burdur, Burdur Yenigün Gazetesi.
- 1999- Gaziantep Olay, Keşan Önder, Zümrüt Rize, Van Postası,
Fethiye, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
- 2000 – Ankara Vakit, Zümrüt Rize, Gaziantep Olay, Tekirdağ Yeni
İnan, Muğla Hamle, Keşan Önder, Fethiye, Bandırma Gerçek, Van
Postası, Silifke, Konya Yeni Meram, Yeni Söke, Yeşil Iğdır
Gazeteleri, Ankara Gülpınar Dergisi,
- 2001 – Ankara MPM Anahtar, Burdur, Zümrüt Rize, Bandırma Gerçek,
Konya Yeni Meram Gazeteleri, İstanbul Gülşen ve Size Dergileri,
- 2002 – Konya Yeni Meram, Burdur, Devrek Postası, Van Postası,
Ankara 24 Saat, Olay, Keşan Önder Gazeteleri, Ankara Gülpınar,
Çağrı, İstanbul Size Dergileri,
- 2003 – Ankara Anayurt, Olay, Devrek Postası, Konya Yeni Meram,
Vangölü Ekspres, Sorgun Postası, Zümrüt Rize Gazeteleri, Ankara Av
Doğa, Bulgaristan Tuna Boyu Dergileri.
- 2004 – Ankara Anayurt, Belde, Olay, Tasvir, Sonsöz, 24 Saat,
Tekirdağ Yeni İnan, Burdur Fethiye, Vangölü Ekspres, Van Postası,
Burdur Yenigün, Gaziantep’te Zafer, Denizli Meydan, Keşan Önder,
Saygın Malkara Gazeteleri, Ankara Çağrı, Gülpınar, İstanbul Size,
Antalya Güllük Dergileri,
- 2005 – Ankara Anayurt, Belde, Olay, Tasvir, 24 Saat, Sonsöz,
Mersin Tercüman, Burdur, Burdur Yenigün, Serhad Artvin, Devrek
Postası, Kilis Kent, Bucak Ses-15, Oğuzeli, Van Postası, Tekirdağ
Yeni inan, Gaziantep’te Zafer Gazeteleri, Ankara Çağrı, Gülpınar,
Salihli Sevgi Yolu, Kosova Bay, Azerbaycan Bayatı Dergileri.
- 2006 – Ankara Belde, Anayurt, Tasvir, Olay, Sonsöz, 24 Saat,
Zümrüt Rize, Lüleburgaz Hürfikir, Aydın Şafak, Burdur, Burdur
Yenigün, Saygın Malkara, Isparta İlke, Sorgun Postası, Serhad
Artvin, Gazeteleri, Ankara Gülpınar, Folklor-Edebiyat, Tokat Kümbet,
Mersin Maki Dergileri,
- 2007 – Ankara Anayurt, Belde, Tasvir, Olay, Gündem, Sonsöz, 24
Saat, Burdur, Burdurlu’nun Sesi, Burdur Yenigün, Tefenni’nin Sesi,
Kilis Kent, Gaziantep’te Zafer, Keşan Önder, Yeni Söke, Zümrüt Rize
Gazeteleri, Bulgaristan Tuna Boyu, Ankara Sürmelim Dergileri,
- 2008 – Ankara Anayurt, Belde, Tasvir, Olay, Sonsöz, Gündem, 24
Saat, Burdur, Burdur Yenigün, Bucak Ses-15, Gölhisar Pınar,
Tefenni’nin Sesi, Gümüşhane Kuşakkaya, Burdurlu’nun Sesi, Babaeski
Söz, Bayburt Çoruh’un Doğduğu Yer, Fethiye, İstanbul Özden, Yeni
Söke Gazeteleri, Niğde Akpınar, Söke Sarızeybek, Pamukkale Güneşi,
İstanbul Yeni Size Dergileri.
- 2009 – Ankara Anayurt, Belde, Yarın, Olay, Sonsöz, Gündem, 24
Saat, Eğitim Dünyası, Burdur, Burdur Yenigün, Burdurlu’nun Sesi,
Tefenni’nin Sesi, Bucak Ses-15, Oğuzeli, Gölhisar Pınar, Zümrüt
Rize, Söke Ekspres, Yeni Söke, Sorgun Postası, Van Postası, Fethiye
Gazeteleri, Dikili Ekin, Ankara Çağrı Dergileri.
- Not: İsa Kayacan’ın yıllar itibariyle yazılarının yeraldığı
gazete ve dergiler sıralaması bir örnekleme olarak hazırlanmıştır.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
104 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SEN BENİM
- İlkbaharda, tomurcuklanan dalımsın,
- Yaz mevsiminde, güneşim, sıcağımsın,
- Sonbaharda, sararmayan, yaprağımsın,
- Kış mevsiminde, sarıp ısıtanımsın,
- Dizlerinde, uyuyup kalsam yıllarca,
- Uyanmazsam; mezarımda toprağımsın.
- (Çandarlı-Dikili-İzmir, 15.07.2007)
-
- YOU ARE MY...
- Budding branch in spring.
- In summer, my, sun, warmness,
- Unreturned yellow leaf in fall
- In winter you make me heat
- By Surroundings,
- I wish I slept on your knees by years,
- If I don’t sleep, you’ll be soul in my grave...
- Poem: İsa KAYACAN
- Original Name: “Sen Benim”
- Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
105 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- KALBİME TALİMAT VERECEĞİM
- Sen, bana êl değil, sıcak el’sin,
- Sen, bana, hem ağız, hem de dilsin,
- Sen, daim gülen ve güldürensin,
- Kalbime talimat vereceğim;
- Önünde hep, saygıyla eğilsin...
-
- Sen, hem ışığım, hem güneşimsin,
- Sen dualarımda, dileğimsin,
- Sen, güzelim, canım, meleğimsin,
- Kalbime Talimat vereceğim,
- Önünde hep, saygıyla eğilsin...
- (Ankara: Temmuz - Ağustos 2007)
-
- I’LL INSTRUCT
- You’re not a stranger to me, a warm hand,
- Not only mouth but also tongue to me,
- You’re smiling and and funny,
- I’ll instruct my heart; as to how it is to bend
- With respect always in front of you.
-
- You’re both my light and sun,
- In my prayings my desire,
- You’re my darling, life angel,
- I’ll instruct my heart; to how it is to bend
- With respect always in front of you.
- Poem: İsa KAYACAN
- Original Name: “Kalbime Talimat Vereceğim”
- Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
106 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ARTIK
-
- Istampa dudakların
- Mühür gözlerin
- Ağzımı
- Açamıyorum artık.
-
- Sere serpe yatışların
- Demir parmaklık bakışların
- Uzaklara
- Kaçamıyorum artık.
-
- Alıp verdiğim nefessin
- Kışın yatağımda ateşsin
- Sensiz yatamıyorum artık.
-
- Anladım her yerde benimlesin
- Söküp, atamıyorum artık.
-
- ANY MORE
- Your lips look like stamp
- Your eyes remind me seal
- To upon my mount
- I’m not able, any more.
-
- Your yingo downs freely
- Iron railed glances
- To the four
- I’m not able to escape, any more.
-
- You are my breath I take
- Fire in my bed in winter
- I’m not able to sleep, any more
- I understood you’re with me every where
- I’m not able to pull up you, any more.
- Poem: İsa KAYACAN
- Original Name: “Artık”
- Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
107 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİZ NELER BİLİRİZ
-
- Biz, yıkık değirmenlerde,
- Çok un öğüttük,
- Çarkın;
- Dönüp dönmediğini,
- Biliriz.
-
- Saçlarımız,
- Aşk-sevda yolunda ağardı,
- Bir hanımın;
- Sevip - sevmediğini,
- Biliriz.
-
- Issız ovalardaki,
- Telgraf direkleri,
- Bizi tanır;
- Bir yolcunun,
- Gelip - gelmediğini,
- Biliriz.
-
- Azrail’le,
- Yıllarca omuz omuzaydık,
- Bir hastanın;
- Ölüp - ölmediğini,
- Biliriz.
- (1961)
-
- WHAT DO WE KNOW?
- We, in the destroyed mills
- Gringed a lot of flour up,
- If the wheel
- Turns or not,
- We know...
-
- Our hair,
- Turned ino white for the sake of love
- If a lady,
- Loves or not
- We know...
-
- In the lonely places,
- The posts of telegraph
- Know us,
- If it’s the voyage time or not
- We know...
-
- With azrail,
- We were shoulder in shoulder
- By the years,
- If a patient,
- Dies or not
- We know...
-
- Poem: İsa KAYACAN
- Original Name: “Biz Neler Biliriz”
- Translated From Turkish by: Nilüfer DURSUN
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
108 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
1958 yılı ortaları. Burdur ili,
Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok
Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde
karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
Orak biçme, ekinlerin toparlanması
elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev
halkının tümü çalışıyor.
Ece köyünde bir katlı, geniş
tahtalığı ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi
var. Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk
bir kuyu bulunuyor.
Kuyunun bakımı, rahmetli babam
tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu
kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün
bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu
ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arz ediyor.
Akşamüzeri orak tarlasından gelen
kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında
toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak
evlerindeki ihtiyaçları için kullanıyorlar.
Bu arada, kuyu başındaki özellikle
genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle
şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak
aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
Bende İsa Kayacan olarak, bizim koca
kapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve
su çekenleri sürekli izliyorum.
Üstten baktığım için, kadınlar ve
kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik
hayallere kapıldıklarım bile var.
Bu genel tablo içerisinde,
etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor. Ve efendim,
işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri
alt alta getiriveriyorum. Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı. Sonra
“Ece Köyünde Akşam” oldu.
Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
|
- ECE KÖYÜNDE AKŞAM
- (İsa Kayacan -1958)
|
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
*
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
*
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
*
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.
Gönderen PROF. DR. İSA KAYACAN zaman: 05:1
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
109 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BURDUR’DAN MİNİK BİR ŞAİR ADAYI:SEZA TUTKU AZAKLI
-
Bazı büyükler, çocukluktan, gençlikten çıkıp,
olgunlaşınca (olgunlaşınca sözü doğru değil haddizatında) ne oldum delisi
oluyorlar, büyük-küçük tanımama gafleti içine giriyorlar. Sanat ve edebiyat
alanında bunların yüzlercesi, binlercesi var..
-
Bunlarla her gün ve sıklıkla karşı karşıya
geliyoruz, yüzyüze geliyoruz…
-
ÇOCUKLAR
-
Çocuklar, çocuklarımız.. Miniklerimiz, yarının
büyükleri gururlarımız… Bunlar için herhangi bir şey söylemek doğru değil. Hiç
değilse şimdiden.
- Burdur’dan Araştırmacı, şair ve yazarlar Derneği Başkanı Sebahat Gümüş
hocanımla Isparta’da bir vesileyle görüştüğümüzde, torununun şiirleri
olduğundan sözetmişti “Gönderin değerlendirelim, yarının şairlerine hizmet
edelim” demiştim. Torunu Seza Tutku Azaklı’nın bir fotoğrafı, bir mektup ve
minik şair adayımızın birkaç şiirinin eklendiği bir zarf aldım. Önce Sebahat
Gümüş hocamızın mektubu:
-
-Seza Tutku Azaklı… 19 Eylül 2001 doğumlu.
Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulu, 2-B sınıfında okuyor. Öğretmeni İbrahim
Günay. Okul Müdürü: Ahmet Şen.
-
Seza, şiir yazmayı, resim yapmayı çok seviyor.
Şiirlerini ana sınıfından itibaren yazmaya başladı. Şu anda sınıf birincisi.
çokk çalışkan, süper. Annesi Sevtap Gümüş Azaklı. Babası Zafer Azaklı.
Anneannesi; Sebahat Gümüş. Onlarda şiir yazıyor.çok değerli hocam: Seza’nın
daha çok şiirleri var. 7 tanesini gönderiyorum (Sebahat Gümüş)
-
-
SEZA’NIN ŞİİRLERİ
-
Seza’nın duyguları tertemiz, sımsıcak. Hiç
bozulmamış anlatımlar, sözler ve mısralar bunlar:
-
Sev adlı şiirinde; sigaranın zararlarından söz
ediyor. Her şeyi seviyor, sevelim diyor… Ama “sigarayı asla” diye kesip
atıyor, kestirip atıyor. Minik yürek, minik duygular bunlar:
-
Dünyayı sev/Kalbini sev/Kendini sev/Sigarayı
sevme.
-
Ata’yı sev/Bayrağı sev/Seza’yı sev/Sigarayı
sevme.
-
Bir başka şiirinde “Anneanneme” başlığıyla
sesleniyor Seza Tutku Azaklı. Burada:
-
“Aşkım anneannem/Seni çok seviyorum/Sende
bensiz duramazsın/Bunu biliyorum”.Burada duyguların temizliğiyle doğruluğundan
başka bir şey aramak durumunda değiliz. Çocuk bu. Böyle anlatıyor.
-
Seza, şiirlerinin üstüne birde yazılış
tarihleri hakkındaki bilgilerle çıkıyor karşımıza. Bu kez dedesinden sözediyor.
“Dedeme” başlığı altındaki duygularından:
-
“Güzel dedem/Şirin dedem/Sen benim bir
tanemsin”…. dedikten sonra, “Ben seni çok seviyorum/Seni özlüyorum”diye de
ilavede bulunuyor.
-
Sıra annesinde. “Melek annem” başlığı
altındaki duyguları, daha doğrusu duygularının bir bölümü şöyle:
-
“Canım annem/Tatlısın sen/Bir
meleksin/Canımsın”… İşte duygu anlatımı, işte sevgi aktarımı, anlatımı… Seza
yakınlarıyla ilgili duygularını anlatmaya devam ediyor: Bu kez sıra
babasındadır. “Babacığım” başlığı altındaki duygu aktarımında şöyle söylüyor:
-
Babacığım/Sen beni seviyor musun?” diye bir
soru… Alın bakalım. “Yanımda huzur buluyor musun”? ikinci sual. “Ben seni
seviyorum/Seni çok özlüyorum”. Bu açıklamadan sonra, hangi baba kızı için”
sevmiyorum” diyebilir? Hele Seza gibi sevimli ve tatlı birisi olursa…
-
Seza, Teyzesi için de bir şeyler söylüyor.
Aralarında konuştukları, hitabetlikleri adıyla “Nebuşum/Nebuşum nerdesin?”
diye soruyor. Seza Tutku Azaklı’nın, Atatürk’le ilgili duyguları da var.
Girişi bu şiirin:
-
“Atatürk, Atatürk/Ey Atatürk/Neredesin?”
dedikten sonra, “Çocuklar seni çok özlüyor” diyerek kendisinin ve
arkadaşlarının Atatürk sevgilerini anlatıyor .
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
110 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YAZAR MISIN?
-
Yıllarca Ankara’da üst düzey bürokrat olarak
çalışan, emekliliğinden sona İzmir’e gidip yerleşen Milli duyguların harman
olduğu kalemlerimizden T. Turan Atasever, 12 bölümünden oluşacak “Sesim” adlı
şiir kitabının yayın hazırlığı içinde. Heyecan içinde görünüyor. Bu kitabının
önsözünün yazılması için ortaya koyduğu duygularını şiirleştirmiş. Bu şiir
şöyle (Ocak 2009),
-
-
YAZAR MISIN?
-
Aziz İsa Kayacan,
-
Sesimi duyar mısın?,
-
Bende sonsuz heyecan,
-
Önsözü yazar mısın?.
-
-
Sesimde, hayat çile,
-
Sizinle gelsin dile,
-
Güzel görüşün ile,
-
Önsözü yazar mısın?.
-
-
Millet içindir ağrım,
-
İyileredir çağrım,
-
Bağrım yanıyor, bağrım,
-
Önsözü yazar mısın?.
-
-
Yıllardır beraberiz,
-
Bizlerden kalsın iz
-
En değerli dostum, siz,
-
Önsözü yazar mısın?
-
-
Gözümün feri söndü,
-
Bahar, yaz-kışa döndü,
-
Ömrümün sonu göründü,
-
Sen Öz’ü yazar mısın?.
-
-
Arkasından, Ankara’dan Ali Bozkurt’un yine
bendenize yazdığı bir dörtlük var. Anılan dörtlük. (İsa Kayacan hocama):
-
-
Atan’dan mı aldın güzel yapını,
-
Ömer’den mi aldın hukuk tapunu,
-
Heybemde şiirim çalsam kapını,
-
Umarım hayır demezsin hocam…
-
-
BURDUR’DAN
-
1-Sosyal hayatımızın her alanında bir
yabancılaşmadır sürüyor. Yurdun dört bucağında adı lügâtımızda geçmeyen türlü
mağaza adları. Migros-Bauhaus-Contınentam Armada-Outlet vs. Buna paralel
“Süper-hiper-mega” ile başlayan hiçbir iş yeri yok ki orada yabancı müzik
çalmasın. Birinin olsun beni yanıltmasını umuyorum tez zamanda. Elin türküsü
çağrılıyor alenen, Türk’ün mahallesinde anlayacağınız. (Osman Erenalp, Yenigün
Gazetesi, Burdur, 25.12.2008)
-
2-Şair ve Yazar Fatma Uçarlar, Isparta’da bir
inşaatta yazılı, “Satılık lüx daire” ilanı görür. İlanın altındaki telefonu
arayıp, “ilanda yazılı lüx kelimesindeki (x) harfinin alfabemizde olmadığı
için (x) yerine (ks) harflerinin konulmasını rica eder, hatırlatır.
- Bu
ilan – ilandaki yabancı hayranlığını ifade eden yanlışlık 15–20 gün
düzeltilmez. Fatma Uçarlar yeniden telefon eder Lüx kelimesinin, lüks şeklinde
neden değiştirilmediğini sorar. Sonra görülür ki Lüx kelimesi, Lüks
kelimesiyle yer değişmiş ilan “Satılık Lüks daire” şekline dönüştürülmüştür.
Burada ısrarlı izleniş olmasaydı, acaba bu ilandaki yabancı kelime, Türkçe
kelimeyle yer değişebilir miydi?. (Makale: Yenigün Gazetesi, Burdur,
26.12.2008)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
111 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRKÜ SAVAŞÇISI
- Her alanda bir mücadeleci, savaşçı olur.. Çoban Hüseyin
Çemrek, öz yaşam öykülerinden, Türküleşen şiirlerinden oluşan sayfalar
bütününü 208 sayfayla kitaplaştırmış.
- Adı: Türkü Savaşçısı.
- Bir giriş var, Türkünün savaşçısı, başlıklı şiir dikkat
çekiyor. İbrahim Sartaş, Yahya Aksoy imzalı değerlendirmeler dikkat çekmekte
ilk sayfalarda. Sonra değişik isim ve imzaların özlü sözleri-değerli sözleri
bir araya getirilmiş. Bunlardan ikisi:
- - Gönlü Aydın bir kişiye kul olmak, Padişahların başına taç
olmaktan iyidir (Gazi Mustafa Kemal Atatürk),
- - Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü hakkınızla birlikte
şerefinizi de kaybedersiniz (Hz. Ali).
-
-
Türkünün savaşçısı başlıklı şiirin son
dörtlüğü:
-
-Aşık Veysel tutkundur, doğa vardır özünde,
-
Mahzuni, Ertaşlar var, bu Çoban’ın sözünde,
-
Türküler çiçek açmış, Atatürk’ün izinde,
-
Türkünün savaşçısı budur halkın ozanı.
-
- Av. Sema Aksoy’un da Çoban Hüseyin Çemrek’le ilgili
değerlendirmesi var 10 ucu sayfada. Rehber edinilen üstadların cümlelerinden
alıntılar yapılmış.
- Kalıcı bir araştırma, inceleme eseri olarak gördüm “Türkü
Savaşçısı” adlı kitapla kendi alanında kalıcılığın sağlandığı bir yayın
karşımıza çıkarılmış. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Bazı fotoğraflarla da zenginleştirilen kitap sayfalarında, Çemrek’in aile
efradı da görüntü olarak sayfalara aktarılmış, bilgiler verilmiş.
- Çoban Hüseyin Çemrek’in bazı bitirme tezlerine konu oluşunu da
öğreniyoruz ki, seviniyor, mutlu oluyoruz. Bir ölçüde bu kitap, Çoban Hüseyin
Çemrek’in hayatında, şiirlerinin bir araya getirilen anlatım bütünlüğü olarak
bizimle selamlaşıyor. Arka kapakta “İnsandır” başlıklı 7 dörtlükten meydana
gelen bir şiir dikkat çekiyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:
-
-
-Beş duyuya hakim canlı yaratık,
-
İlk önce ateşi bulan insandır.
-
Göçebe yaşantı paylaşan toplum,
-
İnsanla, barışık kalan insandır.
-
-
Çoban Hüseyin Çemrek: 1951 yılında Amasya
ili, Hamamözü ilçesi Yukarı Ovacık köyünde doğdu. 500 dolayında eseri, kaset,
sesli ve görüntülü cd’ler olarak biraya getirdi kitap olarak yayınlanmasını
sağladı. Kısa adı AŞ-DER olan Ankara Halk Aşıkları Kültür ve Araştırma
Derneği’nin başkanlığını yapan Çemrek Kültür Bakanlığından emekli oldu. Halk
aşıklarıyla ilgili çalışmalarını sürdürüyor.
-
-
GÜNÜN YORUMLARI:
-
1- İsa Kayacan, çalışkan, özverili, fedekar
olduğu kadar, vefa duygularını en iyi bilenlerimizden biri. O, karşılık
beklemez, hep verir. O’nun vermesi ve insani vasıflarıyla, bu ülkeye nice
değerler kattığını da biliyoruz (Şükrü Tekin Kaptan)
-
2- Bitmez tükenmez kalemi ile pek çok
“rekorun” sahibi ve mesleğine aşıklığı ile bilinen çok yönlü araştırmacı,
yazar ve şairliğiyle Türkiye’nin her köşesinde alkışlanmakta olan İsa Kayacan,
aynı zamanda “bir dünya İnsanı”dır (Melahat Ecevit)
-
3- İsa Kayacan, daha önceki yıllarda onbir
ayrı bakanın Basın Danışmanlığı’nı yaparak, yoğun bir tempoda çalışmış ve bu
yoğunluk içinde dahi kalemi elinden bırakmamış, edebiyat dünyamızın
duayenlerindendir. Sayın Kayacan, ektiğini biçen ve çalışmalarının karşılığını
da yaşarken gören, nadir edebiyatçılarımızdan biridir (Fatma Uçarlar)
-
GÜNÜN SÖZÜ: Sen Ankaradasın/Ben Ankaradayım/Biz
Ankaradayız/Biz Ankaralıyız. 25 Ocak 2009)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
112 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BIYOGRAFİ ZENGİNLİĞİNDEN KÜLTÜR ZENGİNLİĞİNE
-
Araştırma ve incelemeler sonucu, ortaya
konulanların önem ve anlamı ortaya çıkmalı, kalıcılığı, kalıcılıkları
konuşulmalı, gözlenmeli.
-
-
İHSAN IŞIK
-
Bir biyografi zengini, bir kültür zengini olan
İhsan Işık, 1952 yılında Diyarbakır’da doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi
Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra, İstanbul liselerinde edebiyat
öğretmenliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde ve Başbakanlıkta
Danışman olarak çalıştı. Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü olarak görev
yaptı. Yazarlar Sözlüğü, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (3 cilt), Türkiye
Edebiyatçılar Ansiklopedisi (10 cilt), Encye lopedia of Turkish Authors (3
cilt) adlı eserleriyle Türkiye’nin önde gelen biyografi ve ansiklopedi
yazarları arasına girdi. Yayınlanan değişik kitapları da bulunan İhsan Işık,
Elvan Yayınlarının yöneticiliğini sürdürüyor.
-
-
10 CİLTLİK BİYOGRAFİ ZENGİNLİĞİ
- İhsan Işık 10 ciltlik “Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür
Adamları Ansiklopedi”sini yayınladı. 2. baskılı bu ciltler içinde toplam 10
bin 366 yazar hakkında geniş bilgiler yer aldı. Bu serinin 11. cildi bin yeni
edebiyatçıyla Nisan 2009’da günyüzü görecek.
-
İhsan Işık, zor bir çalışmayı sürdürüyor ve
sonuçlandırıyor. Bunca isim ve imzalı bilgileri toplayacaksınız, genel bir
plan içerisinde biyografilerini şekillendireceksiniz, fotoğraflarıyla
sayfalardaki yerinden, okurlarıyla-araştırmacılarla buluşması, raflardaki
yerini almaları için gayret gösterip, nefes almadan çalışacaksınız. İhsan
Işık’ın yaptığı iş zor ve sorumluluk isteyen bir hizmet alanıdır. Bu yüzden
O’nu kutlamalı, alkışlamalı ve ne kadar yapabiliyorsak, desteklemeliyiz.
- Şimdi, 10 ciltlik ansiklopedilerde yer alan, binlerce isim ve imzalardan,
ciltler itibariyle bazı isimler, cilt ve sayfa numaralarını vermek istiyorum:
-
- Rıza Akdemir (cilt 1,s.157-158)
-
- Aysel Al (cilt 1, f. 228)
-
- Fakir Baykurt (cilt 2,s.616,17,18,619)
-
- Mustafa Ceylan (cilt 2,s.835,836)
-
- Zeki Çelik (cilt 3,s.918)
-
- H.Rıdvan Congur (cilt 3,s,963,964)
-
- Melahat Ecevit (cilt 3,s.1138,1139)
-
- Abdülkadir Güler (cilt 4, s.1515,1516)
-
- Ayhan İnal (cilt 5, s.1816,17,18,19)
-
- Hayrettin İvgin (cilt 5,s.1867,1868)
-
- İsmail Kara (cilt 5, s. 1959)
-
- İsa Kayacan (cilt 5, s.2102,2103)
-
- Rasim Köroğlu (cilt 6,s.2278,2279)
-
- Kaya Özdemir (cilt 7, s.2847)
-
- Ahmet Tufan Şentürk (cilt 8,s,3339,3341)
-
- Nail Tan (cilt 8,s.3392,3394)
-
- Fatma Uçarlar (cilt 9,s.3646,3647)
-
- Celil Garipoğlu (cilt 10, s.4047)
-
- Elçin İskenderzade (Bkz. Türk Dünyası
Yazarları)
-
-
ÜÇ AYRI KİTAP
-
İhsan Işık aracılığıyla bana ulaşan kitaplar:
-
1- İhsan Işık (şiirler–1968–2008, önce söz
ettiğim 88 sayfalık, İhsan Işık şiirlerinden oluşan kitap.
-
2- Denizin Estiği Nehir: Güzin Balpetek’in 88
sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında günyüzü görmüş.
-
3- Bir Yürek İnsan: Zübeyde Gökbulut
Sunguroğlu’nun 184 sayfalık şiir kitabı. Elvan Yayınları arasında, okurlarıyla
buluşum, buluşturulmuş.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
113 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- HANIM AKÇAY’IN KALEMİNDEKİLERDEN
-
Şairlerimizin, yazarlarımızın,
araştırmacılarımızın, kısacası eli kalem tutanların yazdıkları,
yayınladıklarından seçtiklerimiz, değerlendirmelerimiz arasında yer vererek
mısra ve satırları arasındaki gezintilerimiz gündemdeki, gündemimizdeki yerini
koruyor.
-
Konu, Burdur ve Burdurlu olunca, gündemlerimde
değişiklik yapmaktan çekinmediğimi, sakınca görmediğimi herkes biliyor,
cümle-alem bunun farkında
-
-
HANIM AKÇAY
- Burdurlu hemşehrilerimizden. Burdur’da Gençlik ve Spor il
Müdürlüğünde çalışan bu hemşehrimin şiir ve denemelerinin bulunduğunu, önceki
yıllarda kulak misafiri olmuş, duymuştum. Isparta’da Ocak 2008’in ikinci
haftasının ortalarında Fatma Uçarlar arkadaşımızın imza gününde, pardon şiir
şöleninde yüzyüze geldiğimiz Hanım Akçay kardeşimizden rica ettim.. “şu şiir
ve denemelerinden, çalışmalarından gönder” dedim.
-
21.01.2009 tarihli mektubuyla şiirlerinden ve
hikaye denemesinin bazı sayfalarından örnekler gönderdi.
-
Hanım Akçay kardeşimiz çok mütevazı. Sanki
kendisinden başka, ilk yazdıklarını yayınlanmak üzere sağa sola gönderen yok…
Yazdıklarını elinden adeta ”zorla” alıyorsunuz…
-
-
GERÇEK ÖYLE DEĞİL
-
Hanım Akçay kardeşimizin şiirleri, öyle elde
tutulacak, defter aralarında saklanacak ölçüde zayıf değil.. Şiirin gerçek
yolculuğuna çıkan herkes gibi başlangıç duyguları var, şiirin geniş dünyası
içinde yer yer görünmeye başlayanlar olarak karşımıza çıkanlar var.
-
Sen, sessiz sevgi, bekliyorum, sen ve ben,
anlamadım seni, tek başıma, dorum gözlüm, canım canım öğretmenim, adını sen
koy, içim yanıyor, öyle sevgi başlıklarıyla bize ulaşanlara bakıyoruz.. Hepsi
pırıl pırıl duygularla yazılmış. Önemli mesajların getiricisi bu şiirler. Bir
örnek bunlardan:
-
-
Severim akşamları görünmez günahlarla,
-
Akla gelmedik sevgililer akıllarda,
-
Eve giderken parkelerin üzerinde tek tek,
-
Çığlık, çığlık yüreğim duymayan kulaklarda.
-
-
Üç şiirinin başlığı yok Hanım Akçay’ın. Hani
isimsiz insan olmaz ya, başlıksız da şiir olmaz demek yanlış olur mu acaba?.
Hanım Akçay’ın öteki şiirlerinden bazı mısraları:
-
-Anne mutlu olmak istiyorum/Gitme, açılma
güzelim/Ölüm içimde, çok yakınımdasın/Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Sığınmak
istedim limana/Paylaşmayı öğrendim canım öğretmenim senden/Bir kapı açtım/Tek
başıma darmadağın olmuşum vd. Bu şiirlerinden aldığımız tek mısralar bile
gösteriyor ve bunlardan anlıyoruz ki, Hanım Akçay şiirin ortalarında… Yani
başlangıcında değil Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Devam Hanım Akçay
kardeşim, hemşehrim devam.
-
-
BİR KÖY HİKAYESİ
-
HanIm Akçay’ın bir hikâye denemesi var. Adının
ne olduğunu henüz bilmediğimiz bu hikâye denemesindeki anlatım da,
şiirlerindeki anlatım gibi, gelecek için ümit veriyor.
-
-“Amma ninenin misafirleri gelmişti. Ayaküstü
hoş geldin deyip, azda olsa sohbet edip düğüne gittiler”,
-
-“Kızından evvel şalvarını giydi. Dastarını
sıkıca bağladı, elini yüzünü sabunladı. Hem söleniyor, hem de bir taraftan
eğri olan şalvarını düzeltiyordu”.
-
Gelecek düşünülerek, varılmak istenilen hedeflerin tesbitiyle mümkün olacağına
göre, Hanım Akçay’ın düşünüp, plânladıkları var. Bu plânlama çerçevesinde
yazdıkları, ortaya koydukları var…Şiir konusunda olduğu gibi, hikâye konusunda
da devam bizim gız, Hanım Akçay.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
114 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- PERVANE’NIN DUALARI
-
1992 doğumlu olan
Pervane Namık kızı, Bakü’de öğrenimini sürdürüyor. Ama, bu yaşına rağmen,
kitaplar yazıyor, yayınlıyor.
-
Bana gelen son
kitabının adı: Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk.
-
Vektor
Neşirlerevi yayınları arasında 106 sayfayla 2009 yılının başında günyüzü
gördü. Bu kitabın 9, 10 ve 11 nci sayfalarında “Üç ana ruhu mültece rüzgar
anaya dua ederken” başlıklı bir yazısı, sunuşu var “Bu yazımı Atatürkümüzün
ruhuna bağışlıyorum” ithafıyla. Burada Pervane şöyle başlıyor:
-
-“Özel eğitim
aldığım filolog Dç.alim, dil-edebiyat öğretmeni Edalet Tahirzade’nin (Hirhatala
kendinin tarihi ve urugların soyağacı) kitabını okuyordum. Kapımız döğüldü.
Tak!.. Tak!.. Tak!.. Zengimiz yoktu. Tahta kapıda bele ses çıkarır. Postacı
hanım idi. Yüzünde güneş doğmuştu, yine elleriyle arkasında neyse
gizletdiğinden bildim ki, Türkiye’den İsa Kayacan’dan mektup var”.
-
- Ağırdı, yavrum,
galiba yine kitaplar, kazetelerdi deyip bağlamını bana verdi. Bağlamını açtım.
“Mücüze insan”, “Burdur’un gülü”, “İnsanlığın simvolu”, “124 kitabın müellifi”
İsa Kayacan benim” Atatürkle gönül sohbetim” kitapım hakkında Türkiyenin
onlarla gazetelerinde dere elediği yazıları ve 464 sayfaları “Mezarlık
Kültürümüzden Önekler” kitabını bana yollamıştı.
-
Edalet hocamın
“Şehid mezarı mescidden sonra her bir musulmanın en mukaddes ziyaretgâhıdır”
deyip doğma yurdunu şehitlerinden sohbet açıyor.
- Hürmetli Edalet hocam anası Rugiyye hanımın
ölümü hakla çok kısa yazıp. Deyirler hakk-hakikat yolunda rahmete gidenler
şehit adlanıyor.
-
-
UZUN YILLAR
-
Pervane anlatmaya
devam ediyor:
-
-Uzun yıllardır
kalem arkadaşlığı ettiğim, benim Türk matbuatında tanınmama borçlu olduğum
mühterem İsa Kayacan “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” kitabında önsözden önce
yazıb “Her canlı gibi her insan da bir gün dünyasını mutlaka değiştirecektir.
Önemli ve esas olan hizmetleri, özellikleri ve güzellikleri ile ölümün bile
hafızalardan silemediği insanlar arasında yer alabilmektir”
-
İsa Kayacan bu
kitabında “Şehitlerin mezar taşları” başlıklı yazı ve Atatürk’ün annesinin
ölümü ile ilgili gördüğü rüya çok tesirliydi.
-
Atatürk bir gün
rüyasında görüyor ki; annesi ölüb. O durub ağlamaya başlıyor. Diyorlar ki,
neden ağlıyorsun? O cevap veriyor ki, zavallı, zehmetkeş annem dünyasını
değişti. Bu rüya doğru çıksada Atatürk öz annesinin merasimine gidibilmiyor.
Çünki o döyüşteydi.
-
Ben bu kitapdaki
bir yeri de vurgulamak istiyorum: “12 Şubat 2002 kapkara bir tarihti. Eşimin
Ankara Karşıyaka mezarlığındaki ebedi istirahagahı o günden benim ikinci
adresim oldu.” Böyle diyordu İsa Kayacan.
-
Kalkıp pencereden
dışarı baktım. Bu zaman yağmurun yağdığını gördüm. Bana öyle geldi ki, bu adi
bir yağmur değil. Öz doğma topraklarında hoşbaht uyuyan üç annenin göz
yaşlarıdır. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, İsa Kayacan’ın hanımı Sabahat
hanımın, Edalet hocmın annesi şehit Rugiyye hanım.
-
Sonda arzu
ediyorum ki, Edalet hocamla hürmetli İsa Kayacan Ağdamda benim “Karabağda
şehitler mezarlıkları” kitabım tekdimatında birbirinin ellerini sıksınlar.
Amin inşallah!
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
115 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ŞİİRLER-
ŞAİRLER
-
Şiir varsa, Şair vardır.
şair varsa şiir vardır. Bu gerçeğin belirtilmesinden sonra, şiirlerimize
dönelim.
-
-
YERİN YOK SENİN
-
Muğla ilimize bağlı Dalaman
ilçemizde yaşayan şairlerimizden Birdal Can Tüfekçi’nin bir şiiri. Dört
dörtlükten meydana gelen bir şiiri efendim. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle:
-
-
- Senden ne bir selam, ne
bir haber var,
-
Gayri hayatımda yerin yok
senin,
-
Bitti benim aşkım buraya
kadar,
-
Artık yüreğimde yerin yok
senin.
-
-
Daha çekeceğin çileler
çoktur,
-
Sana her ızdırap revadır,
haktır,
-
Yaralı gönlümde, merhamet
yoktur,
-
Artık yüreğimde yerin yok
senin.
-
-
Birdal Can Tüfekçi,
“Tertemiz aşkımı perişan ettin/Kanattın kalbimi bir nişan ettin” diye devam
ediyor, duygularını ortaya koyuyor.
-
-
BURDUR
-
Şimdi Isparta ilimiz
merkezinde yaşayan, Fatma Uçarlar’ın Burdur’da görev yaptığı yıllarda yazdığı
ve bendenize ait, Burdur Belediyesi kültür yayınları arasında 2005 yılında
kitaplaştırılan “Burdur şiirleri” adlı kitabımın 26 ve 27 nci sayfalarında
yeralan “Burdur” başlıklı şiirinin iki dörtlüğü:
-
-
- Bahçelerinde güller
yetişir,
-
Tarlalarında sebze
dikilir,
-
Halkı kültürlü bilgilidir,
-
Karacaören’i var
Burdur’un.
-
-
Gölünün üstünde güneş
süzülür.
-
Dikkuyruklar, kenarında
gezinir,
-
Burada bir farklılık
sezilir,
-
Taşodası var Burdur’un.
-
-
Buradan sonra, buradaki
nokta koyuşumuzdan sonra, Ankaralı şairlerimizden Davut Cömert’in bir şiirinin
bir dörtlüğünden sözedelim:
-
-
GİDİYORUM
-
Ankara’da yaşayan,
Ankaralı şairlerden (Hz. Davut), Davut Cömert, dokuz dörtlükten meydana gelen
“gidiyorum” adlı şiirinde, özlem kırıklığından, burukluğundan sözediyor ve bir
dörtlüğünde şöyle diyor:
-
-
- Sever miyim bir daha,
inan ki bilmiyorum,
-
Sen de bu kadar acıları
çekmişken,
-
Ayrılmak istemezdim inan
senden ebedi,
-
Düşe kalka sürünerek,
silinerek gidiyorum.
-
Sağlıklı ve başarılı bir
yaşam diliyorum efendim.
-
- GÜNÜN SÖZÜ: Ankara
seninle güzelleşti/ Güzelliklerin tümü/ Sende birleşti/ Varolan sevgimiz/
Yeniden bütünleşti. (25 Ocak 2009)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
116 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- TASAVVUF EDEBİYATIMIZIN İLK BÜYÜK ŞAİRİ YUNUS EMRE
-
Yunus Emre’nin şiirleriyle karşılaşmayanımız
yok gibidir. O, Tasavvuf edebiyatımızın ilk büyük şairidir. Hayatı hakkında
kesin bilgilere sahip olmadığımızı biliyoruz. Yunus Emre’yle ilgili
bildiklerimiz, din ve tasavvuf büyüklerinin rivayetlerinden oluşan menkıbelere
dayanmaktadır.
-
Risaletü’n-Nushiye adlı mesnevisini 1307–1308
yıllarında yazmış olmasından yola çıkarak yaptığımız değerlendirmelere göre;
XIV. Yüzyılın başlarına kadar yaşadığı kabul edilmektedir.
-
Son araştırmalara bakarsak; Yunus Emre’nin
1240–1241 yıllarında, muhtemelen Eskişehir’de doğduğu, seksen iki yıl
yaşayarak 1320–1321 yıllarında vefat ettiği tahmin edilmektedir.
-
Yunus Emre’nin iki defa evlendiği, bu
evliliklerinden iki çocuğunun olduğu, Konya, Şam ve Azerbaycan’ı dolaştığı
bilinmektedir. Aşık Çelebi, Rıza Tevfik, Bursalı Mehmet Tahir, Hüseyin Vassaf
gibi araştırmacılar, şairin okuma-yazma bilmediğini, medrese eğitiminden
geçmediğini; İsmail Hakkı Bursevi, Abdulbaki Gölpınarlı, Faruk Kadri Timurtaş
gibi araştırmacılar ise, medrese eğitimi almış olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Yunus’un ümmiliğini Hz. Peygamber’den kinaye bir ümmilik kabul edenler de
vardır. Aslında Yunus, ümmi olmadığını düşündürecek kadar ilim sahibidir.
-
O’nun ilmi, ilahi aşk ve güzel ahlakla elde
edilmiş ledünni (ilham yoluyla elde edilmiş) bir ilimdir. Menkıbeleri ve
şiirlerinden anlaşıldığına göre; Yunus Emre, tasavvuf yoluna girmeden önce,
güçlü bir medrese öğrenimi görerek yetişmiştir. Yunus Emre’nin menkbevi hayatı
daha çok Hacı Bektaş-ı Veli “Velâyetname”sine dayanmaktadır.
-
Rivayetlerden birine göre; Yunus Emre, Hacı
Bektaş-ı Veli’nin huzuruna çıkar ve, “Ben bir fakir kişiyim. Bu yıl ekinimden
nasip alamadım. Ümittir ki bu yemişi alıp buğday verirsiniz” der. Birkaç gün
bekledikten sonra ayrılacağı Hacı Bektaş’a haber verilir.
-
Hacı Bektaş; “sorun bakalım, buğday mı ister,
nefes mi?”der. Yunus’un “buğday” cevabı bildirilince, Hacı Bektaş-ı Veli;
“Varın söyleyin, alıcın her tanesi için bir (iki) nefes verelim” buyurur.
-
Cevaben Yunus Emre; “Ehlim var, nefes karın
doyurmaz. Lütuf ederse buğday versinler. Kifaf edelim” der. Hacı Bektaş-ı Veli
bu defa; “Alıcın çekirdeğine on nefes verelim” dese de o kabul etmez.
Kendisine istediği kadar buğday verilir. Yunus Emre yolda buğdayıyla giderken,
“Vilayet eri bana nasip sundu, alıcın her çekirdeğine karşı on nefes verdi. Ne
olmayacak iş ettim. Buğday sayılı günde tükenir, nefes bir ömür yeter. Ola ki
himmet eder, nasibi verir” diye düşünür.
-
Yunus Emre Dergâha varıp halini arzeder. Hacı
Bektaş’a istediği haber verilince, “O şimdiden sonra olmaz, biz onun kilidini
Tapduk Emre’ye verdik”der. Yunus Emre bunun üzerine Tapduk Emre’ye gider.
Tapduk Emre, “hoş geldin” halin bize arzolundu. Hizmet et, emek yetir,
nasibini al” buyurur. Bunun üzerine Yunus emre, Tapduk dergâhına kırk yıl odun
taşır. Bu kırk yıl boyunca Yunus Emre’deki istidat, tasavvufi eğitim yoluyla
işlenir. Teslimiyeti, samimi hizmetleri sonucu olgunluk mertebesine erer. Daha
sonra şiirleriyle halkı irşat etmek üzere yeniden gurbete çıkar.
-
Yunus Emre, Konya, Şam ve Azerbaycan dahil
geniş sayılabilecek bir coğrafyayı dolaşmıştır. Çağdaşı büyük mutasavvıf
Mevlâna Celâleddin’le görüşerek, yolculuğunu doğduğu yer olan Porsuk çayının
Sakarya’ya döküldüğü Sarıköy’e dönerek tamamlamıştır. Eskişehir’in Mihalıççık
ilçesine bağlı Sarıköy’de gömüldüğü yere, 1970 yılında yeni bir mezar
yapılmıştır. Anadolu’nun birçok bölgesinde, Ona ait mezarın bulunması şaire
duyulan büyük sevginin göstergesi olarak kabul edilmektedir.
-
Kendisinden sonra gelen binlerce düşünce ve
sanat adamını derinden etkileyen, şiirleri bugün de en az aydınlar kadar halk
arasında dillerden düşmeyen Yunus Emre’nin, Türkçe edebiyatın en büyük şairi
olduğunu söylemek yanlış sayılmaz. Yunus emre, şiirlerinde kullandığı süsten,
gösterişten uzak temiz bir Türkçe ile şiirimizin en temiz ve berrak
kaynaklarından birini oluşturmuştur. Allah ve insan sevgisini, dostluğu,
kardeşliği, merhamet ve yardımlaşmayı esas alan, öğütleyen İslâm tasavvufundan
kaynaklanan ve güçlü bir lirizmle beslediği şiirlerinin yüzyılları aşıp
gelmesi tesadüfi değildir.
-
Bazı şiirlerinde aruzu, büyük çoğunlukla hece
ölçüsünü kullanan Yunus Emre’nin Divan’da üçyüz altmış kadar ilâhi ve nefes
topladığı görülmektedir. Şiirinin temel birimi beyit, biçmi ilâhidir. Müstezat
ilâhiyi sever. Aruzla yazar, Türkçe hece ölçüsüne uygun olan “hezec” ve
“recez” bahrlarını kullanır genellikle. Kusursuz bir kafiye yapısına sahip
Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının ilk büyük şairi olarak kabul
edilmektedir. Yunus Emre, bir ozan, yahut bir saz şairi değil, dini-tasavvufi
Türk edebiyatı alanında kendine özgü bir tarzın temsilcisidir.
-
Kur’an ve sünnet esaslarından hareketle, bütün
insanlığı Allah’ı zikre ve kardeşliğe davet eden Yunus Emre, şiirlerinde,
ölüm, fanilik, gurbet ve dervişlik konularını işlemiştir. Yine de onun
şiirlerinde en çok işlediği konu ilahi aşktır. O’na göre “aşk makamı” yüce bir
makamdır.
-
Yunus Emre, ne dünya, nede ahiret
hesabındadır. O, hasret ile doludur. İlâhi aşktan sonra, Yunus Emre’nin
düşüncesinde, en köklü yere sahip olan fikir, ölüm fikridir. Şaire göre ölüm
“sevgiliyle buluşmaktan” başka bir şey değildir.
-
Beylikler döneminin karışık Anadolu’sunda
yaşamış olan Yunus Emre, dünya ile tümüyle bağlarını koparmamıştır. Bu nedenle
de gündelik olaylar şu dörtlüğünde olduğu gibi karşımıza çıkar:
-
- Bu dünyada bir nesneye,
Yanar içim, göynür özüm,
Yiğit iken ölenlere,
Gök ekini biçmiş gibi..
-
-
Yunus Emre’nin dili, ortak İslâm medeniyeti
içinde öteden beri gelişmeye başlamış ve ortak medeniyet dillerinden
Türkçeleştirilmiş kelimelerle zengin bir İslâmi Türk dilidir.
Orta Asya’da Ahmet Yesevi ile başlayan tasavvuf şiirinin doruk noktasına Yunus
Emre ile çıktığı, Anadolu erenlerinin en büyüğünün Yunus Emre olduğu kabul
gören gerçeklerin başında gelmektedir.
-
Yunus Emre’nin üçbin şiir söylediği, fakat bu
şiirlerin Molla Kasım adlı bir zahid tarafından şeraite aykırı bulunduğu için
tahrip edildiği, yılların gerisinden gönümüze akıp gelen
değerlendirmelerdendir. Molla Kasım, Yunus’un şiirlerini ele geçirip, bir su
kenarına oturur. Bin tanesini yakar, bin tanesini de suya verir. Üçüncü
bindeki şiirleri okumaya başlayınca, şu dizelerle karşılaşır:
-
- Derviş Yunus bu söze eğri büğrü söyleme,
Seni sığaya çeken bir Molla Kasım gelir..
-
-
Bu beyti okuyan Molla Kasım şaşırır, tövbeye
gelir ve Yunus Emre’nin ermiş bir kişi olduğuna inanır. Ne var ki iş işten
geçmiştir. Elde sadece bin tane şiir kalmıştır.
-
- ESERLERİ:
-
Yunus Emre’nin iki eseri vardır. Bunlardan
Risaletü’n Nushiyye olarak bilineni 1307 yılında mesnevi şeklinde yazılmış,
tasavvufi bir nasihatnamedir. Yunus Emre’nin bu eserinde ahenk ve âşıkanelik
olmamakla birlikte sembolizmi mükemmeldir. Eserde kavramlar soyut olup teşhis
sanatıyla işlenmiştir. Didaktik bir eser olan bu risale, insanın kâmil olma
yolunda yaşadığı manevi yolculuğu anlatır.
-
Yunus’un öteki asıl eseri ise, düşünce
dünyasını da ortaya koyduğu Divan’dır. “Yunus olduysa adım pes ne aceb/Okuyalar
defter-ü divanımı “beyitinden anlaşıldığı kadarıyla, Yunus Emre hayattayken
Divan-ı bulunuyordu, şeklinde yorum yapmak, bunu gerçek olarak kabul etmiş
yanlış olmaz.
-
Yunus Emre’yi ilim ve edebiyat dünyasına ciddi
anlamda tanıtan ilk kişi, isim ve imza Fuat Köprülü’dür. “Türk Edebiyatında
İlk Mutasavvıflar (1918)” adlı eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre etrafında
gelişen Türk tasavvuf edebiyatı tarihi, geniş şekilde incelenmiştir.
Cumhuriyet döneminde Yunus Emre üzerine ilk ciddi araştırmayı ise Burhan
Toprak yapmış ve Yunus’un şiirlerini “Yunus Emre Divanı-(1933–34)” adıyla
yayımlamıştır.
-
- HAKKINDA YAZILANLARDAN
-
1- Yunus Emre bir bakıma Mâvlana ile adeta
aynı inancı ve aynı dünya ve hayat görüşünü paylaşmıştır. Mevlâna’nın Farsca
terennüm ettiklerini, çok uzun ve geniş bir ufukta, bize aydınlığı
gösterdiklerini Yunus Emre çok daha kısa tesirli bir Türkçe ile şakımıştır. (Abdülkadir
Karahan)
-
2- Yunus Emre’nin sanatı tamamiyle “Milli”
yani “Türk” bir sanattır ki, bunu tahlil edecek olursak, başlıca iki unsura
tesadüf ederiz: Evvela ona ahlaki-süfiyane esaslarını veren
“İslami-Nev-Eflâtuni” unsur. İkinci olarak; lisanın edasını, şeklini, veznini
veren milli unsur. Birisi “Esas”ı, diğeri “Şekl”i teşkil eden bu iki unsur.
(Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 1986)
-
3- Bu dünya, insanın bakıp bakıp doyamadığı
kızıl, yeşil donanmış pırıl pırıl bir gelindir. Ölümü en sakin ve soyut
çizgilerle anlatan Yunus, ölüme geçiş acılarını en dehşetli imajlarla, hayatı
da bir çocuğun dünyaya bakışı kadar taze, renkli ve parlak, canlı kelimelerle
anlatıyor (Sezai Karakoç, Yunus Emre, 1989).
-
4- Şiirimizin ustalarından, rahmetli Halil
Soyuer’in sekiz dörtlükten meydana gelen “Gizlidir” başlıklı şiirinin bir
dörtlüğü: Halil diye doğmuş biri/Yunus olmuş onun pir’i/Belki de bunca
şiiri/Yazanda, Yunus gizlidir..
-
- ŞİİRLERİNDEN
- Yunus Emre’nin şiirlerinden:
- Aşkın aldı benden beni
- Bana seni gerek seni
- Ben yanarım dün-ü günü
- Bana seni gerek seni (Kül’den)
-
- Bir garip ölmüş deyeler
- Üç günden sonra duyalar
- Soğuk su ile yuyalar
- Şöyle garip bencileyin (Soğuk su’dan)
-
- Gökyüzünde İsa ile
- Tur dağında Musa ile
- Elimdeki âsâ ile
- Çağırayım Mevlâm seni (Dağlar ile, Taşlar ile’den)
-
- Ne dilersen Haktan dile
- Kılavuzla gir doğru yola
- Bülbül âşık olmuş güle
- Öter “Allah” deyu deyu
- (Şol cennetin ırmakları’ndan)
Gönlüm düştü bu sevdaya
- Gel gör beni aşk neyledi
- Başımı verdim kavgaya
- Gel,gör beni aşk neyledi (Baştan ayağa yâreyim’den)
-
- Bir hastaya vardın ise
- Bir içim su verdin ise
- Yarın anda karşı gele
- Hak şarabın içmiş gibi (Gök Ekini’nden)
-
-
KAYNAK: Işık, İhsan: (Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi,
cilt 9 Ankara 2007)
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|