|
|
|
|
Mahmut Selim GÜRSEL TAKDİM
Hayat Hikayesi
ÇORUM TARİHİ KAYNAKLARI VE KONULARI
ÇORUM EĞİTİM TARİHİNE GİRİŞ 1
ÇORUM EĞİTİM TARİHİNE GİRİŞ 2
SIBYAN(*) MEKTEPLERİ VE MEDRESELER
YAYGIN EĞİTİM
MESLEKİ EĞİTİM VE AHİLİK TEŞKİLATI
ÇORUM'DAKİ SON MEDRESELER
ÇORUM'DA İMAM HATİP OKULUNUN AÇILIŞ
GÜNLERİ
BİR
HALK İNANIŞI: HIDIRELLEZ
GENEL TURİZM POLİTİKASI VE ÇORUM'DA İNANÇ TURİZMİ
FUAR
VE FESTİVAL
GENÇLİK, FESTİVAL VE BİR SERGİ
ÖNERİSİ
DİNİ
BAYRAMLAR
TÜRK
GENÇLERİ VE İSVİÇRE’DE EĞİTİM
ÇORUM'DA ANLATILAN BAZI MENKIBELER
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
Mahmut Selim GÜRSEL
GÜRSEL
YAYINEVİ ve ÇORUMLU
DERGİSİ SAHİBİ
1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum
evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye
hanımefendi idi.
İlkokula
İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle
Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından
dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek
bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak
pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı
karşısında babama okumuyorum diyerek
okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın
yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da
altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak
geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi
yapılan kitabı 10 yıllık bir
araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap
haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki
bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması
Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım
beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu
zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip
oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile
oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi
geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye
Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer
kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık
öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta
iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane
kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için
yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e
Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek
emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle
birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998
tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi"
tarafımdan açıldı.
Yazı yazmaya
beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için
hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli
basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve
bu dergi benim için en büyük ödüldür.
Yayımlanmış çalışmalarım :
"
Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ",
"Çorum
97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2.
basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım
bulunmaktadır.
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler
Temmuz 2008"
Bakanlığa
sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne
Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için hazır
beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı ile makale
türüdür. Tiyatro çalışmalarım,şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor.
Benim okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz
konuları savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir.
Bu tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
Saygılarımla.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Ethem
ERKOÇ |
-
1950 tarihinde Çorum'da
doğdu. 1996'da Çorum İmam Hatip Lisesi ve Çorum Atatürk Lisesini bitirdi.
1973'de Konya Yüksek İslam Enstitüsünden,1974'de Bursa İktisadi ve Ticari
İlimler Akademisinden mezun oldu.
-
Kırıkkale Atatürk
Lisesi Din Dersi Öğretmenliği ile meslek hayatına başladı. Osmancık
İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmenliğinden 1977'de Çorum İmam
Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmenliğine atandı. 1987 yılında
Arapça dil eğitimi için Mısır'a gitti. İmam Hatip Lisesinde kültür
etkinliklerinde eksikliği hissedilen tiyatro eserleri konusunda
çalışmalar yaptı. 1999 tarihinde emekli oldu. yapmış olduğu araştırma
ve incelemeleri,yerel ve ulusal basında çeşitli dergilerde yayınlandı.
Kitap çalışmalarının yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve
inceleme yazıları devam etmektedir. Yayınevimiz adına ISBN si olan
Nikonya'dan Çorum'a (roman) adlı eseri ile
çeşitli yayınları vardır.
-
Yayınevimizin basılmış
ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM TARİHİ KAYNAKLARI VE
KONULARI
- Çorum
ilinin çok eski çağlardan beri yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.
Arkeolojik bulgulardan hareketle Yontma Taş Devrine kadar ulaşan
tarihi başlangıcından söz edilmekte, Asur, Hitit, Frig, Med, Pers,
uygarlıklarının kalıntılarını içinde barındırmaktadır.
-
Helenistik Dönemde Makedonya, Kapadokya ve Pont krallıklarının
egemenliğini de görmüş olan Çorum, Bizans İmparatorluğunun sınırları
içinde iken Selçuklular Zamanında Danişmend Melik Ahmet Gazi
komutasındaki orduyla fethedilmiştir. O tarihten beri Türk Yurdu ve
İslâm Beldesidir.
- Çorum,
bu denli köklü bir geçmişe sahip olmasına rağmen bulunduğu coğrafi
konum nedeniyle çevre illere nispetle hep ikinci planda kalmıştır.
Bazen Amasya tarihi içinde ele alınmış, bazen Ankara vilayetine,
Yozgat veya Sivas'a bağlanmıştır. Bu durum Çorum tarihini
araştırmaların işini hayli zorlaştırmaktadır. Hüseyin Hüsamettin'in 12
ciltlik "Amasya Tarihi" gibi köklü bir Çorum tarihide yoktur.
- Çorum
tarihiyle ilgilenenlerin başvurdukları belli başlı kaynaklar
şunlardır:
- 1-Tayyar Anakök (Çorum Tarihi
Daktilo basılmamış)
- 2-Nazmi Tuğrul (Çorum Tarih ve
Coğrafyası Osmanlıca Matbu)
- 3-Ali İzzet Efendi (Teskere-i
Makamat Osmanlıca Matbu)
- 4-İhsan Sabuncuoğlu (Çorum
Tarihine Ait Denemelerim)
- 5-Hüseyin Hüsamettin(Amasya
Tarihi)
- Bu
kaynakların değeri elbette büyüktür. Son zamanlarda Çorum Tarihiyle
ilgilenen herkesin başvurduğu kaynaklar bunlar olduğu için bilgiler
kısır döngü şeklinde, birbirinin tekrarı mahiyetindedir.
- Oysaki
Çorum tarihi özellikle Selçuklular Dönemi fetihten itibaren detaylı
bir şekilde araştırılmalıdır. Bunun için:
- A) Çorum'un; Amasya, Ankara,
Yozgat ve Sivas tarihleriyle ilgisi ve oradaki kayıtlarla belgeleri
tespit edilmelidir.
- B) Osmanlı arşivleri taranmalıdır.
- C) Şer'iye sicilleri
incelenmelidir.
- D) Vakıf Kayıtları tetkik
edilmelidir.
- E) Fermanlar, emirnameler,
salnameler tahrirler elden geçirilmelidir.
- Bütün
bunlar bilimsel bir anlayışla ve akademik düzeyde ele alınmalı ve her
konu başlığı bir tez çalışması gibi ciddiyetle ortaya konulmalıdır.
- Osmanlı
Devletinin kuruluşunun 700. Yılının kutlandığı şu yıllarda Çorum
tarihine ilişkin yeni bir çalışmanın yapılmasında, bunun geniş bir
perspektifle, ön yargısız ele alınıp akademik düzeyde hazırlanarak
halkın bilgisine sunulmasında yarar olduğu kanısındayım. Bu en azından
kültür tarihi bakımından da oldukça önemlidir.
- ÇORUM TARİHİNİN ALT BAŞLIKLARI
-
Yapılmasını önerdiğim bu çalışmanın detaylarını da projelendirmekte
yarar olduğunu düşünüyorum. Yukarıda genel çerçevesini çizdiğim Çorum
tarihinin alt başlıklarında şu konular incelenebilir:
- 1-Çorum Genel Tarihi:
- a) Kalkolitik Çağdan Bizans'a
kadar.
- b) Selçuklular ve Danişmendliler
dönemi.
- c) Osmanlı Devleti Dönemi (Resmi
statüsü)
- 2-İmar Durumu: Antik yapılar,
Osmanlı mimarisinin resmi ve sivil örnekleri, yapı tarzı, kullanılan
malzemeler, ev - konak inşasında göz önünde tutulmuş olan temel
ilkeler, köy ve şehirlerde yerleşim düzeni, Belediyecilik ve tarihi
seyri.
- 3- Çorum ve yöresinin Türk
Boylarının iskânı, yeni yerleşim merkezleri ve nüfus hareketleri.
- 4- İktisadi ve ticari hayat, çevre
illerle bağlantılar, kervan yolları, kervansaray ve hanlar, iktisadi
hayatın dinamikleri, el sanatları, üretim ve pazarlama.
- 5- Zanaatların ve ticaret erbabının
bağlı olduğu esnaf teşekkülleri, lonca teşkilatı, ahilik geleneği ve
bunun ekonomik düzene ve toplum hayatına etkileri.
- 6- Adliye teşkilatı, kadılık
sistemi, davalar, suçlar ve cezalar.
- 7- Sağlık politikası, darüşşifa,
tabib ve tababet
- 8- Tarım ve hayvancılık, meralar,
yaylalar ve yayla kültürü, üretim-pazarlama yöntemi.
- 9- Su kaynaklarının kullanımı, sulu
tarım.
- 10- Değirmencilik, dünü, bugünü,
alternatif enerji kaynakları.
- 11- Cehrilik, ekonomideki yeri,
katkıları, etkileri.
- 12- Askeri yapı, kışla, Çorum'da
askerlik ve milli savunmaya katkıları.
- 13- Eğitim politikası, mahalle
mektepleri, sübyan okulları, medreseler, okulların müfredat
programları, il ve ilçelerdeki belli başlı eğitim kurumları, bunlardan
günümüze kadar ayakta kalabilenler.
- 14- Halkın eğitim düzeyi, kültür
seviyesi, kitap ve kütüphaneler.
- 15- İl çapında yetişmiş ilim
adamları, tanınmış kişiler, devlet adamları, bunların hayatları,
eserleri, etkileri.
- 16- İlimizde edebi akımlar,
şairler, âşıklar, ünlüler, eserleri, izleri.
- 17- İlimizde hizmet vermiş
tekkeler, dergâhlar, buralarda yetişmiş ve halkın gönlünde taht kurmuş
mutasavvıflar ve menkıbeleri. Belli başlı tarikatlar.
- 18-Tekke, dergâh mimarisi,
yönetimi, geçirdiği evreler, son durumu ve günümüze intikal eden
yapılar.
- 19-Vakıflar, vakıfların yönetim
biçimi, vakıf arazisi, bağ, bahçe, dükkân, han ve hamamlar,
mütevellileri, hizmet sahaları, vakfiyeleri, bugünkü durumları,
envanterleri.
- 20- Dini hayat, cami, mescit
sayısı, cemaat durumu, camide verilen hizmetler, müftü, imam, müezzin
ve kayyımların nitelikleri, tanınmış din bilginleri, sosyal hayattaki
rolleri, ekonomik durumları.
- 21- Aile yapısı, evlilik, düğün
törenleri, gelenek ve görenekleri, buna bağlı folkloru, aile ile çocuk
eğitimi ve onların geleceği.
- 22- Şenlikler, panayırlar, at
yarışları, de ve güreşleri, horoz dövüşleri, yağlı güreşler,
eğlenceleri, oda ve konaklardaki kültür etkinlikleri.
- 23- İmece kültürü, etkinlikleri,
işlevleri.
- 24- Yöresel yemekler, ziyafet ve
davetler, okuyucular.
- 25- Bağcılık anlayışı, meşhur
bağlar, dünü ve bugünü.
- 26- Folklorik yapı, gelişim ve
değişimi.
- Bu alt
başlıklar, daha da artırılabilir. Bu ve benzeri konular bilimsel bir
anlayışla ve akademik düzeyde ciddi bir biçimde ele alınmalıdır.
-
Yukarıda da bahsettiğim gibi, şer'iye sicillerinden, vakıf
kayıtlarından, Osmanlı arşivlerinden, salname ve fermanlar, çevre
illerin tarihi belgelerinden yararlanarak her bir konu bir tez
çalışması titizliğiyle incelenmeli ve her konu müstakil bir kitap
halinde halka sunulmalıdır.
- Bu tür
bir çalışmanın bir kişi tarafından yapılmasının güçlüğü, hatta
imkânsızlığı ortadadır.
- Bu
ancak ilimizde yapılacak geniş bir organizasyonla, üniversitelerimizin
geniş çaplı katkısıyla mümkündür.
- Bu
Valiliğin, Özel İdarenin, Belediyenin öncülüğünde birim
müdürlüklerinin ve kurumların her birinin kendi tarihi geçmişini
hazırlama göreviyle de kısmen yapılabilir.
- Ancak
akademik çalışma yapılmadan bu da yeterli olmaz. Onun için maddi
finansmanı Vilayet ve Belediye ile sivil toplum kuruluşlarınca
karşılanmak kaydıyla bu çalışmalar üniversitecilerce yapılmalıdır.
- Bu tür
çalışmalar şehrimize, ilçelerimize yeni ufuklar açacaktır.
- Çorumlular bu çalışmalara öncülük
edeceklere müteşekkir olacaklar, minnet duyacaklar.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM EĞİTİM TARİHİNE GİRİŞ 1
-
Çorum'da Cumhuriyet Öncesi Kültür Hayatı Çorum; kendi çapında mütevazı
bir Anadolu şehri, tarım kenti. Şehzadelerin kaldığı, askeri
birliklerin yerleştiği stratejik bir şehir değil. Bu nedenle Osmanlı
Dönemindeki kültür hayatını incelemek oldukça zor!
-
Cumhuriyetten önceki kültür hayatını incelemek için o dönemdeki kitap,
kütüphane, yetişmiş eleman, tahsil durumları ve tanınmış isimleri
ciddi araştırmalarla tespit etmek lazım.
- Bu
konuda şimdiye kadar köklü bir araştırma yapılmamış. Bu konuda ilk
ciddi araştırma "ÇORUMLU ŞAİRLER" adlı kitabı ile Abdullah Ercan'a
ait. Abdullah Ercan, bu kitabında 80 kadar Çorumlu şairden örnekler
veriyor. Bunların yetmiş kadarı ya Cumhuriyet öncesi yaşamış, ya da
Cumhuriyet öncesi mektep- medrese eğitimiyle yetişmiş kişilerdir.
-
Şiirlerindeki sanat ve estetik yönü dikkate alındığında o dönemin
kültür düzeyi konusunda ipuçları vermektedir.
-
Abdullah Ercan; " ÇORUMLU ŞAİRLER" adlı eserinin giriş bölümünde
Çorumlu iki şairin şiirlerinden örnekler veriyor ve bazı
değerlendirmelerde bulunuyor:
- Habbezâ
insanlığa âlemde bir kândır Çorum,
- Mevk-i
dil keş ve rânâ yurd-ı insandır Çorum.
- Kâmil
insan hem münevver rânâ olmuşturmakar
- Tarihe
baksan serapa dar'ül-irfandır Çorum.
- Böyle
tanımlıyor Çorum'u Şair Abdulkadir Uslu. İnsanlık kaynağı olgun ve
aydın insanlar yurdu, ilim, irfan ocağı diye övüyor, ululuyor Çorum'u.
- Bir
başka Çorumlu Şair Mehmet Rüştü de:
- Şehr-i
Çorum Bağ-ı İrem'den nişan
- Arzı
dürür her tarafı gülistan
- Mekan-ı
füyuzat memba-ı irfan
- Çıkar
ondan şuaranın kibarı
- Diyerek
Çorum'un ince ve duygulu şairler yetiştirdiğini vurguluyor. Çorumlu
eski şairler Çorum'un köklü bir kültür tarihi olduğunu ifade ediyorlar
Kitaptaki şairlere bakılırsa XIII. Yüzyıldan itibaren Çorum'da canlı
bir kültür hayatı varmış.
- Mahmut
Selim Gürsel de"ÇORUM 1997" adlı kitabında tanınmış Çorumluları
sıralıyor.
- Bu
isimleri saydığımızda 397 kişinin ya isimleri, ya kitabından, ya da
hayat hikâyelerinden kesitler var. Bu sayının büyük bir çoğunluğunun
Cumhuriyet öncesi eğitim ve öğretimiyle yetişmiş olması dikkati
çekiyor.
- Osmanlı
Dönemi eğitim konusunda, okuma-yazma seviyesi, ilkokulu bitirenlerin,
rüştiye (ortaokul), idadi (lise) mezunlarının, il içinde veya il
dışında yüksek öğrenim görenlerin adedi, okullaşma oranı konusunda
birkaç "salname" dışında yazılı belgeleri, sağlıklı istatistikler yok.
Bu nedenle net ifadelerde bulunmak oldukça zor!
-
Osmanlı Döneminde; dört yıllık ilköğretim zorunlu olduğu
bilinmektedir. İlköğretim üzerine son dönemlerinde üç yıllık ortaokul,
dört yıllık lise eğitimi konmuş ve buda isteğe bağlı bırakılmıştır.
- Ancak;
XIX. Yüzyılın sonlarında ve XX. Yüzyılın başlarında Osmanlı büyük
çapta savaşlara girdiği için bu eğitim programını taşrada yeterince
uygulayamamıştır.
- Bu
yüzden bu dönem kültür hayatında da çöküşler olacağı muhakkaktır.
-
Cumhuriyet öncesi kültür hayatını tespit için o dönemdeki
kütüphanelere de göz atmak gerekir kanısındayım. Osmanlı Döneminde
Çorum il merkezinde üç adet kütüphane bulunmaktadır.
-
İçindeki kitap sayısı 6708 kadardır.
- Bu
sayıların 752 adedi elyazması kitaplardır. Bu kitapların 600 tanesinin
yazarı Çorumlu ilim adamlarıdır.
- O günün
kıt imkânlarına rağmen, bu kadar kitap yazılması ve o kadar kitabın
Çorum kütüphanelerinde bulunması, o dönemin kültür düzeyi konusunda
bir fikir verecektir.
- Söz
konusu kütüphanelere geçmişken, Cumhuriyetten önce Çorum
kütüphanelerinin durumuna kısaca değinelim:
- 1903
yılında Çorum merkezindeki kütüphanelerin adı, yeri, kurucusu ve kitap
sayısını belirten tablo şöyledir:
-
- Kütüphanenin Adı Yeri
Kurucusu Kuruluşu Tarihi Kitap Sayısı
- Süleyman Fevzi Paşa Çöplü
Mahallesi Süleyman Fevzi Paşa 1787 583
- Fevziye İrfaniye Emir
Ahmet Hacı Ahmet 1896 5955
- Hacı Hasan Paşa Camii
Kebir Avl. Hacı Hasan Paşa 1900 170
-
- Bu
tabloda o tarihteki kültür hayatı konusunda bir fikir vermektedir.
- Bu ve
benzer konuların tez çalışmaları şeklinde detaylandırılması, Çorum
kültür tarihinin şekillenmesinde önemli yer tutacaktır.
- Dilerim
bur gün gerçekleşir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM EĞİTİM TARİHİNE GİRİŞ 2
- Eğitim,
insanlık tarihi kadar geçmişi olan bir kavramdır. İnsana ve topluma
yaşamayı öğreten, birlikte yaşamanın ilkelerini belirleyip,
davranışlara aktaran eğitim kişinin bedensel, duygusal, düşünsel ve
toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının istenilen doğrultuda
gelişmesi ya da ona bir takım amaçlana dönük yeni yetenekler,
davranışlar, bilgiler kazandırması yönündeki çalışmaların tümüdür.
- Eğitim;
bireysel bazda kişiyi ilgilendirse bile toplumun şekillenmesinde temel
faktördür Her toplum belli bir kültür yapısı üzerine eğitimle
geçmişten hız alıp geleceğe umutla bakma arzusunu hayata geçirmek
ister.
- Eğitim;
beşikten mezara kadar sürer Ama öğretim için en uygun zaman diliminin
tespiti ayrı bir önem taşır İşte bu, ders araç gereçleriyle belli bir
mekânda okuma yazma ve bazı ilimlerin öğretilmesi bazı davranış
biçimleniniz kazandırılması amacıyla eğitilmesi gayesiyle yürütülen
okul dönemidir. Aynı gaye ile ailede, çevrede, mabet de, sohbet
meclisinde yapılan öğretme, öğrenme, bilgi aktarma çalışmalarının
tümünü kapsayan bu çabalara yaygın eğitim denilmektedir.
- Türk
Eğitim Tarihinin ilk dönemlerinde yaygın eğitim ağır basmaktadır.
- 1075
yılında Danişmendi Melik Ahmet Gazi komutasındaki Türk ordusu
tarafından Çorum’un fethedilmesiyle Çorum merkezine ve köylerine
çeşitli Türk boyları yerleşmeye başlamıştır. Bu yerleşim yerlerin de
cami merkezi özgün eğitimin yanı sıra Orta Asya’dan gelen Alp erenler
eliyle yaygın eğitim de sürdürülmüştür.
- İslâm dünyasında eğitim, ilk
dönemlerde cami ve mescitlerde yapılıyordu.
-
Osmanlılarda camilerde bir öğretmenin çevresinde öğrenciler halka
kurarlardı. Her öğretmenin bir halkası vardı. Halkalar, hocaların adı
ile anılırdı. Basılı kitapların bulunmağı o günlerde ders yapılan her
caminin yanında bir kütüphane vardı. Buradan öğretmen ye öğrenciler
faydalanırdı.
- Eğitim
ve öğretim, yalnız camilerde yapılmıyordu. Nafi Atıf Kansu’nun
Pedagoji Tarihinde de belirttiği gibi, pek çok kez tekkelerde,
imarethanelerde, evlerde ve başka yerlerde de ders halkaları
kuruluyordu.
- Zamanla
eğitim-öğretim camii dışına taşmış, cami yakınlarında küçük çocuklar
için sübyan okulları gençler için medreseler de sürdürülmüştür. Sübyan
okulları ve medreseler, Çorum Eğitim Tarihinde de önemli yer tutar.
- Bu
konuda ilk belge Evliya Çelebinin Seyahatnamesidir. Evliya Çelebi
(1611-1682); 1630 yılında seyahatlerine başlıyor. Bu tarihte Çorum bir
sancak olarak Sivas’a bağlı idi. Evliya Çelebi Çorum’a uğradığında 42
mahalle,42 cami olduğunu, bunların en meşhurunun Murat Han Camin (Ulu
Cami) olduğunu 7 tane medrese,11 tane sübyan okulu,3 tane tekke
bulunduğunu, medreselerin en geniş ve meşhurunun Murat Han Medresesi
olduğunu tespit eder Yaşlılardan aldığımız bilgilere göre medresenin
kütüphaneleri de vardı En meşhuru Murat Han Medresesi Kütüphanesi idi.
- Bu
okulların ve medreselerin kuruluşu ile ilgili bazı vakıf kayıtları
bilinmektedir. “Çorum Maarif Hayatı’ isimli kitabın yazarı merhum
İhsan Sabuncuoğlu bu konuda bazı örnekler veriyor. Burada onlardan
birini zikretmekle yetineceğiz:
- “Hicri
1004 (1600) tarihli bir vakfiyede Hacı Mehmet kızı Hacı Zehra Hanım,
Darül kura ismiyle Çorum’da Sabuncu mahallesinde bir mektep açıyor.
Buna sekiz dükkân ve bin dirhem para vakfediyor. Burada okutacak
öğretmenlere de günülük beş dirhem verilmesini istiyor.
-
Selçuklular ve Osmanlılarda eğitim ve öğretim, devlet eliyle değil de
vakıflarca yürütülüyordu. Şehirlerdeki zengin ye yöneticiler sübyan
okulu, medrese, kütüphane yaptırarak buraların giderlerini karşılamak
amacıyla tarla, dükkân, han bağışlayarak vakıflar kurar.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SIBYAN(*) MEKTEPLERİ VE
MEDRESELER
- Evliya Çelebi
Seyahatnamesinden anlaşıldığına göre, 17. Yüzyılda Çorum'da 7 tane
medrese, 11 tane sıbyan mektebi vardı. 19. Yüzyılın sonunda
Ali İzzet Efendinin yazmış olduğu “Teskire-i Makamat'a” göre Çorum'da
10 tane sıbyan mektebi, 10 tane de medrese vardı.
- Çorum
Eğitim Tarihinde önemli yer tutan bu iki kurumu yakından tanımak
gerekir kanısındayım.
- Sıbyan
mektepleri, ilköğretim düzeyinde idi. Bu okullarda Kur'an-ı Kerim ve
ilmihal bilgileri öğretilirdi. Prof. Dr. Yahya Akyüz'ün ifadesiyle
sıbyan mektepleri, mahalle mekteplerinden daha sistemli idi. Bu
mektepler vakıflar yoluyla kurulan külliyelerde ya da mahalle
aralarında yapılan muntazam binalarda eğitim, öğretim yaparlardı.
- Sıbyan
okullarında çocuklar parasız eğitim yaparlardı. Bazılarında
öğrenciler bedava yer içerlerdi. Ayrıca gündelik elbise alırlardı.
Hatta senede bir defa geziye götürülürdü.
- Sıbyan
okulları, çağın en gelişmiş araç ve gereçlerle eğitim yaparlardı.
Sınıflarında sıra, öğretmen kürsüsü, karatahta, harita, yer küresi,
kalem, mürekkep, hat malzemeleri... Belli başlı araç-gereçlerdi.
Devlete yükü yoktu. Giderleri vakıflarca karşılanan medreselerde
öğrencilerin barındırılması ve geçimi sağlanıyordu. Bu sistem,
medresede okumayı varlıklı ailelerin bir ayrıcılığı olmaktan
çıkarmıştı. Böylece fakir çocuklara da yüksek öğretim imkânı sağlanmış
oluyordu.
-
Medreselerdeki eğitim, sınıf sistemine dayanmıyordu. Belli bir kitabın
bitirilmesi esasına bağlı idi. Bu da öğretmenine, öğrencisinin
yeteneklerine göre değişiyordu. Bir dersten veya bir öğretmenden
icazet alan öğrenci, başka bir öğretmenden başka bir derse devam
ederdi. Bugün ders geçme sistemi diyebileceğimiz bir sistem vardı.
- Osmanlı
medreselerindeki eğitim sistemini derinlemesine inceleyen Dr. Cahit
Baltacı'nın " XV-XVI. Asırda Osmanlı Medreseleri" adlı eseri takdire
şayandır. Tarihi belgelerde de geçtiği gibi medreselerde dini
bilgilerin yanı sıra dil, edebiyat, felsefe, mantık, tıp, matematik,
tabii ilimler, mühendislik, astronomi gibi bilgiler de veriyordu.
Belli bir tahsilden sonra icazet, mülayemet ve beratla ( diploma ile )
gelebilen kimseler, medreselerde öğretim üyesi olabiliyordu.
-
Medreseler tam bir külliye, bugünkü deyimiyle kampüs idiler. Bu
kampüste eğitim yapılan mekânların yanı sıra öğrencilerin barınmaları
için yurtlar, temizlik için hamam, araştırmalar için kütüphane, yemek
için aşevi gibi sosyal kurumlar vardı.
- Sıbyan mektepleri ve medreselerin
son durumlarını bir başka bölümde ele
alacağız.
- (*) Sıbyan Çocuk
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- YAYGIN EĞİTİM
- Yaygın eğitim, cami ve
tekkelerde devam ediyordu. Camilerde halkalar halinde fıkıh
derslerinin yanı sıra değişik ilimlerle ilgili kitaplar takip
edilirdi. Ayrıca vaaz ve nasihatlerle halkı kötülüklerden sakındırıp,
iyiliklere yönlendirme biçiminde süren ilahi eğitim; gönüllere
yerleştiriliyordu.
-
Çorum'da ilk âlim, ilk müderris olarak bilinen Sivaslı İsmail
Havarinin oğlu Abdülmecit efendi idi. Onu Danişmend Ahmet Gazi Çorum'a
getirmişti. Çorum'da ilk örgün eğitim kurumunu kuran bu bilge kişi,
aynı zamanda gönül eri, mutavvıftı. Zaten Selçuklu ve Osmanlı dönemi
âlimlerinin tasavvufi yönü de genellikle bulunurdu.
- Tayyar
Anakök'ün "Çorum Tarihi" adlı eserinde belirttiğine göre; Çorum'da
Kadiri, Rufai, Nakşibendi, Zeyniyye, Bayra miyye tarikatlarına ait
tekkeler vardı.
- Evliya
Çelebi Seyahatnamesine göre; Çorum'da 17. Asırda sadece 3 tane tekke
mevcut idi. Ali İzzet Efendinin "Tezkere-i Makamat"ına göre 17.
Yüzyılın sonunda Çorum merkezinde Nakşi, Rufai ve Mevlevi dergahı
mevcut idi.
-
Tekkelerde şeyhe gönülden bağlı müritler, onun nasihatlerini dinler,
namaz, oruç, zekât, yardımlaşma, fedakârlık, taat ve itaat, gibi
konularda tam bir teslimiyetle yaşayışını İslâm'a uygun hale getirmeye
çalışırlardı.
- Böylece
toplum, iman ve ahlak temeline dayalı şahıslardan oluşur; huzur,
güven, barış içinde yaşanırdı. Bu huzur ortamının tesirinde tekkelerin
önemli bir yeri olduğunu tarihler bize nakletmekteydi.
-
Çorum'da Azapahmet Camii yanında restore edilen Mevlevi dergâhından
başka, Bekir Baba tekkesi adıyla bilinen Rufai dergahı ise yeni baştan
inşa edilirken, Abdibey Şeyhinin dergahı ise Alaybeyi sokakta
bulunmaktadır. Bu binanın içinde bulunan mihrap burada bir mescidin de
bulunduğunu ortaya koymaktadır.
-
Tekke ve zaviyelerin bozulması nedeniyle kapatılmasına kadar Çorum'da
da yaygın eğitim kurumları arasında hizmet vermiş olduğu
bilinmektedir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- MESLEKİ EĞİTİM VE AHİLİK
TEŞKİLATI
- Osmanlı'da mesleki eğitim
"Lonca" teşkilatı ile yürütülüyordu. 13. Asırda ilk defa Kırşehir' de
kurulan Ahilik ve Lonca teşkilatlarıyla iş başında meslek eğitimi,
esnaf ve zanaatkârların yetiştirilmesi, iş ahlakı ve iş barışının
sağlanması gibi erdemli amaçlar gerçekleştirmeye çalışılıyordu. İslâm
eğitimi, temizlik, cömertlik, başkalarına iyilik yapma, kanaatkâr olma
gibi erdemler, öğretim süresi içinde yapılan törenlerle çırak ve
kalfalara kazandırılmaya çalışılıyordu.
- Esnaf
ve zanaatkârların yetiştirilmesi konusunda kendi iç disiplini ile
faaliyet gösteren Ahilik teşkilatı bir yaygın eğitim kurumu olarak
aynı asırlarda Çorum'da da faaliyet göstermiştir.
-
Demirci, doğramacı, marangoz, kunduracı esnafının ayrı ayrı teşkilatı
vardı. Esnaf birliğinin başında "Şeyh" tabir edilen reis bulunmakta
idi. Bunlardan sonra "Yiğitbaşı","Esnaf Kâhyası" ve üçüncü derecede
bir de "İşçi Başı" vardı.
-
Herhangi bir sınıf sanatkârlar içinde ortaya çıkan anlaşmazlığı
şeyhler hallederdi. Yiğitbaşı, esnaf kâhyaları verilen kararları
uygulardı.
- Esnaf
teşekkülleri Ramazan, Kurban bayram namazlarından sonra ve Recep
ayının ilk akşamı namazı müteakip toplanırdı. Şeyh tarafından o
birliğin kazancı için dua ederdi. Nazmi Tuğrul'un yazmış olduğu "Çorum
Tarihi ve Coğrafyası" adlı eserinde bu teşkilatın faaliyetleri ile
ilgili bilgiler mevcuttur. Nazmi Tuğrul'un belirttiği gibi bu
teşkilatlar, esnaf arasında sıkı dayanışmayı temin ederdi.
- Çorum'a
dışarıdan gelen bir tüccar, alacağını zamanında tahsil edemezse
yiğitbaşına müracaat ederdi. Yiğitbaşı, onun alacağını tahsil ederdi.
Bir tüccar karaborsacılık yaparsa yiğitbaşı tarafından cezalandırılır,
hatta dükkânını birkaç gün kapatma cezası verirdi. Her hangi bir
esnafın yolsuz bir hareketi görüldüğünde şeyh ve kâhyalar toplanıp
konuyu görüşür, karara bağlarlardı. Loncanın en müthiş kararı, birlik
törenine riayet etmeyen sanatkârları boykot etmesidir. Boykot edilen
esnaftan hiçbir kimse alış-veriş etmezdi. O da memleketi terke mecbur
olurdu.
- Lonca
kararlarına önem vermeyenler için bu gün Tabakhane'nin bulunduğu yerde
medfun Ahi Evran Sultanın mezarında o adam için bed dua edilirdi. Yine
Nazmi Tuğrul'un "Çorum Tarihi ve Coğrafyası" adlı eserinde "Bu
teşkilatın meseleleri aralarında halletmelerinden dolayı kadıların
(hâkimlerin) işsiz kaldıkları" nakledilmektedir.
- Bugün
Çorum'da birçok iş kolunda Ahilik gelenek ve görenek törenlerine, Cuma
namazından sonra ya da mübarek günlerde yapılan dualara rastlanıl
maktadır. Bu sistem, günümüzdeki modern çıraklık eğitime temel teşkil
etmiştir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM'DAKİ SON MEDRESELER
-
Osmanlının son döneminde medreseler, kendi haline terk etmiş olarak
eğitim ve öğretime devam ediyordu.
- 3 Mart
1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabulü ile
üniversite dışındaki eğitim kurumları ve üniversite dışındaki
eğitim kurumları ve bu arada özel vakıflara, Şer'iye ve Efkaf Vakaletine
bağlı tüm medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığına devredilerek
medreseler kapatıldı.
-
Çorum'daki son medreseler, bulundukları yerler, hocası, kurucusu ve
öğrenci adedi aşağıda gösterilmiştir.
|
|
|
Tayyar Anakök "Çorum tarihi" adlı basılı
olmayan kitabında bu büyük medreselerden başka Hacı Recep Mahallesinde
Fevzi İrfaniye, Ahmet Remzi Bey, Hafız Paşa ve Alaybey Medreselerini,
Hıdırlık mahallesinde Hulusi Bey ve Hacı Hasan Medreselerini, Şerife
Hatun mahallesinde Abdullah Medresesini ve Şerife Hatun Medresesini
zikretmektedir.
Son medreselerin en meşhur müderrisleri
(öğretim üyeleri) şunlardır: Seydimzade Hacı İsmail Hakkı Efendi,
Ölçekzade Hasan Efendi, Mansurzade Ömer Efendi, Kürt Hacı Mustafa
Efendi, Kara Müftü Tahir Efendi, Üvez Vehbi Efendi, Karaaslızade
Abdurrahman Efendi, Enbiyazade Mehmet Efendi, Tekkeli Hocazade İbrahim
Efendi....
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM'DA İMAM HATİP OKULUNUN
AÇILIŞ GÜNLERİ
- Din,
insanlık tarihi ile başlar. Onu ilk anlatan insan, ilk peygamber
Hazreti Adem idi.
- İlk
insandan günümüze kadar sosyal bir kurum olarak din olgusu süre
gelmiştir. Tarihîn hiç bir döneminde dinsiz bir millet olmamıştır.
- Din
olgusunu; hurafeden, batıl inançtan arındırıp toplumda yaşatmaya
çalışan insanlara sürekli ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacı 1951
yılında zamanın Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri şöyle dile
getirmişti:
-
"İmam-Hatip okullarının açılması zaruretine kaniiyiz. Çünkü Türk
Milletine hitap edecek olgun, kültürlü hatip ve imamların yetişmesini
arzu ediyoruz."
- Bu temel yaklaşım sonucu
13 Ekim 1951 tarih ve 601 sayılı Müdürler Komisyonu kararı ile
açılacak okulun adı " İmam Hatip Okulu" olarak belirlendi. İlk yılında
Adana, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş'ta öğretime başladı.
- İmam
Hatip Okullarının açılışını arzu eden, maddi ve manevi desteği ile
devamlı bu okullara sahip çıkan halkımız, yurdun her köşe sinden din
eğitimi isteğiyle merkezî hükümete başvurmaya başladılar.
- Aynı
heyecan Çorum halkını da sardı. Şehrin eşrafından bazıları, Çorum'da
da bir imam Hatip Okulu açılması için bir araya geldiler. Elli bir
üyesi olan bir dernek kurdular. Kurucuları arasında; Nurettin Hacı
İsmailoğlu, Rıza Peker, Mehmet Şahinci, Ahmet Şamlı, Ahmet Tütüncü,
İhsan Sabuncuoğlu, Şevki Demirer, Hüseyin Kaynak, Hilmi Kadiroğlu,
Ömer Kadife, Mehmet Kuşçu, İsmail Bezgin, Nuri Bilal gibi tanınmış
isimler de vardı. Yönetim Kurulu Başkanlığına Çorum Noteri merhum
İhsan Sabuncuoğlu'nu getirdiler. Başkan Yardımcılığına Müftü Tevfik
Ergun, Muhasipliğe Evkaf Memuru Mehmet Ergun, Veznedarlığa Ahmet
Tütüncü, Katipliğe Arslan Bayburtlu seçildiler.
-
Bakanlık; dernekten yeni yapılacak bina için 250.000 liranın bankada
bloke edilmesini, yapılacak arsanın tapu senedini ister. Çorumlular,
bu isteklerin hepsini yerine getirirler. Tüccarlardan Mehmet Kuşçu ve
İsmail Bezgin 250.000 liralık banka blokesini teminat mektubu ile
garanti ederler. Gerekli tüm evrakı tamamlayıp Bakanlığa başvururlar.
- İmam
Hatip Okulu Kurma ve Koruma Derneğinin 28 Şubat 1953 tarihli
kongresinde alınan karar gereğince Divan Başkanı İsmail Bezgin, Milli
Eğitim Bakanına bir telgraf çeker: "Bugün toplanan Genel Kurulumuz,
siz sayın vekilimize saygılarımın arzına ve Çorum da açılacağını vaat
buyurduğunuz İmam Hatip Okulunun ilk fırsatta açılması hususunda
yüksek himmetlerinizi tekrar istirhama ittifakla karar verilmiştir.”
- Bütün
bu iltifatlara rağmen girişimlere Bakanlık olumlu cevap vermiyordu.
Bunun üzerine 1953 yılı yazında 40 kişilik bir heyet Ankara'ya gitti.
Zamanın Çorum Milletvekilleri; Ahmet Başıbüyük ve Hüseyin Ortakçı'nın
da öncülüğünde önce Başvekil Adnan Menderes'le görüştüler. Okulun
açılması için gereken sözü aldılar. Sonra Milli Eğitim Bakanı Rıfkı
Salim Burçak'la 24 Temmuz 1953'de ilk görüşme ger çekleşti. Ama Bakan,
müracaatılar sona erdi, açılacak okul sayısı tamamlandı. Diyerek bütün
çalışmaları boşa çıkaracak bir cevap vermiş oldu.
- Çorum
heyeti, hemen pes etmek niyetinde değildi. Bakandan olumsuz cevap alan
heyet, Başbakan Adnan Menderes'le tekrar görüşmek istediler. Günlerce
Başbakanlık binası önünde beklediler.
- Zamanın
iktidar partisinin İl Başkanı Hilmi Kadiroğlu, Çorum İmam Hatip O
kulunun açılmasında kararlı idi. Bakanın tavrını içine sindirememiş ve
heyete:
- "Siz
Çorum'a dönün. Ben Menderes'le görüşeceğim" diyerek onlara, Ankara'da
bin bir sıkıntı ile uzun süre kalamayacaklarını anlatmıştı. Heyet
Çorum'a döndü.
- Çorum
halkı müjde beklerken, buruk bir haberle sarsıldı. Ama umudunu
yitirmedi. Çünkü Hilmi Kadiroğlu, Başvekille görüşecekti.
- Hilmi
Kadiroğlu, Başvekilin yurt dışı gezisi için hava alanına gideceğini
öğrendi. Ondan önce hava alanına vardı. Uçağa yanaşırken Başvekilin
tam karşısında belirdi. Adnan Menderes onu görüp:
- "Daha
Çorum'a gitmedin mi?" deyince Hilmi Kadiroğlu: "Ben Çorum'a
gidemem ki.. Gidersem halk beni protesto eder." Diyerek Bakan
tarafından geri çevrilen dilekçeyi Başbakana gösterdi. Merhum Adnan
Menderes, cebinden bir kart çıkartarak:
-
"Çorum'da bu eğitim yılında bir İmam Hatip Okulu açılacaktır"
ibaresini yazıp imzalayıp İl Başkanı Hilmi Kadiroğlu'na verdi.
- Hilmi
Kadiroğlu, bu emri Milli Eğitim Bakanına götürdü. Bakanın söyleyecek
bir sözü kalmamıştı. Çorum İmam Hatip Okulunun açılması için gerekli
emir ve izin yazısını verdi. 31 Temmuz 1953 tarihli bu yazı ile
Çorum'da İmam Hatip Okulunun açılışı gerçekleşmiş oldu.
- Haber
Çorum'da büyük bir sevinçle karşılandı. Halk, yine ezan okuyacak,
Kur'an-ı Kerim okuyacak, imamlık yapabilecek, İslâm'a hizmet edecek,
mihrabı, minberi, kürsüyü yeniden şenlendirecek gençlerin yetişeceği
okullar açılıyor diye sevinç gözyaşları döküyordu. O günleri
hatıralarında dile getiren Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocamız şunları
anlatıyor:
- " Çorum
pazarı, Çarşamba günüdür. Bir tellâl pazarda:
- - Ey
ahali! Duyduk, duymadık demeyin diye başlar, bir şeyi ilan ederdi.
Yanında bir iki çocuk, bazen de daha iyi anlamaya çalışan birkaç yaşlı
bulunurdu. O gün çok kalabalık bir cemaat, tellâlla beraber yürüyor.
Ezan-ı Muhammedî'nin ilan edildiği güne benzer yürüyor. Ezan-ı
Muhammedî'nin ilan edildiği güne benzer bir heyecan var. O heyecan
içinde İmam Hatip mekteplerinin açılacağını ilan ediyor. Bu işi
kendiliğinden yapıyor. Ona bir makam ‘ilan et‘ dememiş. Allah rahmet
eylesin, tellâl Hüseyin abi idi. İnsanlar, defaatle ilanı dinliyor.
Her dinleyişte ayrı bir zevk alıyorlar ve
‘Elhamdülillah’ diyorlar, onunla birlikte
dolaşıyorlar. Bu zevki ailemde işitip tatsın diye koşa koşa doğru eve
gittim. Onlara müjdeledim. Tabii dünyalar bizim oldu. Bu mektebin ilk
öğrencilerden biri olmaya niyet ettik.” (H.Karaman. Türkiye'de
İslâmlaşma ve önündeki engeller. 75.s.)
-
Çorum'da İmam Hatip Okulunun açılış haberinin yayılmasından sonra 4
Ağustos 1953 tarihinde İmam Hatip Okulu Kurma ve Koruma Derneği
Başkanı merhum İhsan Sabuncuoğlu, Başvekil Adnan Menderes'e ve Maarif
Vekili Rıfkı Salim Burçak'a teşekkür telgrafı çekti.
-
Velipaşa Caminin karşısında Laçinli Paşa tarafından tahsis edilen iki
katlı mütevazı konakta, 5 Ekim 1953 tarihinde yapılan bir törenle İmam
Hatip Okulu, fiilen açıldı. Vali Rüştü Ülgen'in açılış kurdelesini
keserken yaptığı konuşma, tarihi bir mesaj niteliğinde idi:
- "Bu
ilim ve irfan ocağı, memlekete hayırlı olsun ve feyzinden memlekete
nurlar saçılsın"
- Vali
Rüştü Ülgen'in bu temennisini, Çorum basını, sevinç ve coşkuyla verdi:
- "Sayın
valimiz, bu hitabıyla hepimizin kalbinde olan temennilere tercüman
oluşu, Vilayetimize teşrifi gününden beri kendilerini bir uğur
saymaklığımızda aldanmamış olduğumuza olan inancımız
kuvvetlendirmiştir." (Yeni Çorum Gazetesi 7.10.1953)
- Çorum
İmam Hatip Okulunun açılışını müteakip Müdür olarak atanıp,15 Ekim
1953'de göreve başlayan merhum Necmi Şamlı hocamız o günleri şöyle
anlatıyor:
- "İmam
Hatip Okulunun açılışında, bu gün olduğu gibi kontenjan uygulaması
vardı. Verilen kontenjan 50 kişi idi. Okul binası Velipaşa Caminin
karşısında iki katlı, altı odalı bir bina idi. Sıralar, derleme idi.
Harman zamanı köylere çıkıp yardım topladı. Eksiklikler, peyderpey
giderilmeye başladı. Ayrıca hemen yeni binanın inşaatına başlamak
gerekiyordu. Bu gün okulun üzerinde bulunduğu arsa, (Mahmut Hoşgör'den
satın alınmıştı) imar planında yeşil saha idi. Bunun düzeltilmesi
gerekiyordu. O yüzden 1954 yazı, yardım toplama ve arsanın durumunu
değiştirme çabaları ile geçti. Bunlar da düzeltildi...."
-
"Karşılaşılan diğer güçlük ise öğretmen sorunu idi. Okulun kültür
derslerine liseden öğretmenler geliyordu. Meslek dersleri öğretmenleri
de müftü (Arapça), Murad-ı Rabi Cami İmamı (Kur'an), ilkokul
öğretmenleri (Siyer, din dersi) gibi elemanlar kapatıyordu.”
- Bu
şartlar altında öğretime başlayan Çorum İmam Hatip Okulunun ilk
öğrencilerinden birçokları, halkımızın teveccühünü kazanmış
kişilerdir. Bunlardan bazılarını saymayı tarihi bir görev sayıyorum:
- Mustafa
Ahıskalı (Vaiz), Prof. Dr. Ahmet Lütfü Kazancı(Bursa İlahiyat
Fakültesi Öğretim Üyesi) Fikret Güven (Merkez Valisi), Yılmaz Yapar
(Albayrak İlkokulu Müdürlüğünden emekli), Ahmet Özken (İmam),
Nurettin Yaz (Öğretmen), Nurettin Eftekin (Öğretmen), Abdulkadir
Ozulu (Anadolu Lisesi Müdürlüğünden Emekli), Naim Arınık (Müftü),
Prof. Dr. Emrullah Yüksel (Erzurum İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi),
Ahmet Usta (Samsun İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ), Mehmet İlnan
(Müftü), Mehmet Yaşar Şahin (Avukat-Öğretmen), Ahmet Kış
(Sanayici-Tüccar)
- 1998 -
1999 öğretim yılı sonu itibarıyla orta kısımdan 8648, Lise kısmından
4760 öğrenci mezun olmuş olacak olan Çorum İmam Hatip lisesinin
açılışı, böylesine tarihi bir nitelik taşımaktadır.
- Çorum
İmam Hatip Lisesinin Açılmasında, gelişip yaşatılmasında emeği geçen
devlet adamlarımızdan, dernek yöneticilerine, fedakâr öğretmenlerinden
vefakâr öğrencilerine kadar hepsine minnet ve şükranlarımızı sunmayı
bir vicdan borcu saymaktayız.
-
- ÇORUM İMAM HATİP LİSESİ
İSTATİSTİK VERİSİ
- ÖĞRETİM YILI KIZ ERKEK
TOPLAM
- 1953-1954 -
39 39
- 1959-1960 -
200 200
- 1969-1970 69
1148 1217
- 1979-1980 253
1558 1811
- 1989-1990 641
1592 2233
- 1991-1992 844
2169 3013
- 1996-1997 1686
2862 4548
- 1997-1998 993
1200 2193
-
- NOT:
1991-1992 öğretim yılında Anadolu İmam Hatip Lisesi Açılmış olduğu
için bu tarihten itibaren A. İ. H. Lisesi öğrenci sayıları
eklenmiştir.
- Eğitim,
insanlık tarihi kadar geçmişi olan bir kavramdır. İnsana ve topluma
yaşamayı öğreten, birlikte yaşamanın ilkelerini belirleyip,
davranışlara aktaran eğitim kişinin bedensel, duygusal, düşünsel ve
toplumsal yeteneklerinin, davranışlarının istenilen doğrultuda
gelişmesi ya da ona bir takım amaçlana dönük yeni yetenekler,
davranışlar, bilgiler kazandırması yönündeki çalışmaların tümüdür.
- Eğitim;
bireysel bazda kişiyi ilgilendirse bile toplumun şekillenmesinde temel
faktördür Her toplum belli bir kültür yapısı üzerine eğitimle
geçmişten hız alıp geleceğe umutla bakma arzusunu hayata geçirmek
ister.
- Eğitim;
beşikten mezara kadar sürer Ama öğretim içinden uygun zaman diliminin
tespiti ayrı bir önem taşır İşte bu, ders araç gereçleriyle belli bir
mekânda okuma yazma ve bazı ilimlerin öğretilmesi bazı davranış
biçimleniniz kazandırılması amacıyla eğitilmesi gayesiyle yürütülen
okul dönemidir. Aynı gaye ile ailede, çevrede, mabet de, sohbet
meclisinde yapılan öğretme, öğrenme, bilgi aktarma çalışmalarının
tümünü kapsayan bu çabalara yaygın eğitim denilmektedir.
- Türk
Eğitim Tarihinin ilk dönemlerinde yaygın eğitim ağır basmaktadır.
- 1075
yılında Danişmendi Melik Ahmet Gazi komutasındaki Türk ordusu
tarafından Çorum’un fethedilmesiyle Çorum merkezine ve köylerine
çeşitli Türk boyları yerleşmeye başlamıştır. Bu yerleşim yerlerin de
cami merkezi özgün eğitimin yanı sıra Orta Asya’dan gelen Alp erenler
eliyle yaygın eğitim de sürdürülmüştür.
- İslâm dünyasında eğitim, ilk
dönemlerde cami ve mescitlerde yapılıyordu. Osmanlılarda camilerde bir
öğretmenin çevresinde öğrenciler halka kurarlardı. Her öğretmenin bir
halkası vardı. Halkalar, hocaların adı ile anılırdı. Basılı kitapların
bulunmağı o günlerde ders yapılan her caminin yanında bir kütüphane
vardı. Buradan öğretmen ye öğrenciler faydalanırdı.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- BİR HALK İNANIŞI: HIDIRELLEZ
-
Hıdırellez; Hızır ve İlyas A.S.'in buluştuklarına inanılan Miladi 6
Mayıs, Rumi 23 Nisana rastlayan güne verilen özel addır. Söz konusu
tarihte Hızır İle İlyas A.S.'in buluşup sohbet ettiklerine ve o gün
bolluk ve bereketin yer yüzüne indiğine dair halk inancının bulunuşunu
sembolize ettiği için, Hızır-İlyas (Hıdırellez) günü yüzyıllardır
şenliklerle kutlanır. Konunun folklorik boyutu böyledir.
- Kur'an-ı
Kerim'de bir Peygamber olan İlyas A.S. için sadece "Salih Kul" diye
bir ifade kullanılır. Hızır A.S. ile Musa A.S.'in birlikteliğinden
söz edildiği halde, Hızır A.S. ile İlyas'ın birlikteliğinden hiç
bahsedilmemektedir. Hz. Muhammed S.A.V.'in hadislerinde de böyle bir
anlatım yoktur. Ancak; Taberi tarihin de ve İbn-i Esir'in el-Kamil
adlı eserlerinde eski Arap kültüründe Hızır A.S. ile İlyas A.S.' ın
her yıl Hac mevsiminde buluştuklarına dair bir inancın bulunduğu
yazılıdır.
- Aslında
bu inanış; sadece Arap kültüründe değil, değişik adlarla Hıristiyan,
Yahudi ve İslâm öncesi Türk kültüründe de bulunmaktadır.
- Bu
konuda araştırma yapan Ahmet Yaşar Ocak, Yesevi Tarikatı mensuplarının
Bu hara ve Semerkant'da "Hızır-İlyas Şenlikleri", Karakoyunlu
Türkmenlerinin "Hızır Nebi Bayramı" adıyla Hıdırellez kutladıklarını,
Osmanlılar döneminde "Hıdırellez eğlencelerinin" içkili, çalgılı ve
çengili bir hal alması üzerine Devlet müdahalesi ile karşılandığını ve
bu çevrede hemşerimiz Şeyhülislam Ebussuud Efendinin böyle bir günün
kutsallığına inanmak şartıyla işretsiz olarak eğlenilmesinin sakıncalı
olmadığına dair fetva vermesini ayrıntılarıyla anlatır.
-
Hıdırellez inancının Bizans Hıristiyanlarının bereket ve yeşilliğin
sembolü olan Aziz Yorgi (Aya Yorgi) adına düzenlenen şenliklerle aynı
tarihe denk düşüşünü, bu tarihin dünyada yazın başlangıcı olarak
kutlanmış olduğunun delili sayar.
-
Hızır-İlyas terkibinde yer alan Hızır A. S.'ın gerçek adı konusunda
farklı görüşler vardır. Ancak;"yeşil-yeşillik" anlamına gelen bu
kelimenin isim değil, künye olduğu konusunda görüş birliği
bulunmaktadır.
- Kur'an-ı
Kerim'de Hz. Musa A.S. ile buluşan Hızır A. S. Ledün ilmine sahip
oluşu, mutasavvıflar tarafından onun mistik yönü üzerine yorum
yapılmasına yol açmıştır. Bu yüzden onun ölmediğine, kıyamete kadar
ömrünün uzatıldığı gibi batıl bir inanç halk arasında yerleşmiştir. Bu
inanış o kadar ileri olduğu ve Peygamberin elçisi olarak Enes'in
kendisiyle görüştüğünü, Resülullah vefat ettiği zaman gelip Ehl-i
Beyte taziyede bulunduğu, Ömer b. Abdülaziz, İbrahim Ethem, Bişir
el-Hafi, Maruf-u Kehri, Cüneyd-i Bağdadi ve Muhyiddin İbn-i Arabi
gibi mutasavvıflarla görüştüğünü, Hızır A.S.'ın denizlerde ve İlyas
A.S. karada yaşadığı, her yıl arefe günü Arafat'ta buluştukları...
iddia edilir olmuştur. Ancak Sadettin Konevi gibi bazı alimler; Hızır
A.S.'ın kıyamete kadar yaşayan bir kişi olamayacağını, Hızır A.S.'ı
gördüğünü söyleyen kişilerin gerçekte onun bazı özelliklerinin
tecellisiyle karşılaştıklarını açıklamışlardır.
- Başta
Buhari, İbrahim el-Harbi, Ebu Hayyam el-Endülüsi, Ebu-l Ferec İbnu'l-Cevzi,
Muhammed Abdurrauf, Takıyyüd-din İbn-i Teymiyye ve Suhuti olmak üzere
Hızır A.S.'ın hayatta olmadığını söylemiş ve onun da "Her nefis ölümü
tadacaktır (Enbiye - 35) Ayetinin hükmü gereğince öldüğünü açıkça
belirtmişlerdir.
- Son
devir âlimlerinden Mahmut Alusi, İbn-i Kayyım el-Cevziye, Türk ilim
adamlarından Prof. Kamil Miras, Muhammed Hamdi Yazır da Hızır A.S.'ın
Hz. Musa A.S. zamanında yaşamış ve vefat etmiş olduğunu söylerler.
İslâm inanışında durum böyle olmasına rağmen, geniş bir coğrafyadaki
halk inanışı farklıdır. Buna göre Hızır A.S. "Hıdırellez" denilen
Mayısın altıncı gününde rastlanılacağına inanılır.
- Hızır
A.S. ile İlyas A.S. Her sene bir defa bu günde buluşurlar. Bugün halk,
Hızır A.S.'ı görmek için genellikle bir yerde toplanır, baharın
yeşilliğinde ona rastlanacağına inanılır. Onun için bu güne
Hıdırellez, Hızır A. S.'ın göründüğüne inanılan bu yerlere de "Hıdırlık"
adı verilir. Bütün İslâm âleminde olduğu gibi Anadolu’da "Hıdırlık" ve
"Hızır " adını alan pek çok cami, tekke, ziyaret yeri, türbe,
mezarlık, dağ, mesire yeri, akarsu ve köy vardır. Hızır A.S.'ın
uğradığına inanılan bazı şehir, kale ve cami kapılarına "Hızır Kapısı"
denilmiştir.
-
Hıdırellez şenlikleri genellikle köy, kasaba ve şehirlerde dere
kenarlarında ve yeşillik bir mekânda toplu halde yapılır. Bir türbe
kenarında olması tercih edilir. Çorum' da Hıdırlık, Osmancık'ta Koyun
Baba, Mecitözü yöresinde Elvan Çelebi gibi mekânların seçilişi bu halk
inancının eseridir.
- Halk
inanışlarına göre Hızır A.S. Genellikle aksakallı, nurani yüzlü, uzun
boylu, merhametli, tatlı dilli ve cana yakın bir insandır. Bazen de
yoksul, üstü başı dağınık, elbisesi kirli, kendisi hasta, zayıf ve
aciz kimsedir. Böyle perişan bir kişiliğe bürünerek yardım bile
isteyebilir. "Her geceyi Kadir bil, her gördüğünü Hızır bil" sözü bu
inanışın eseridir. Bu durumda ona yardım edenlere dua edince bunların
malları ve servetleri bereketlenir, sağlıklı bir hayat yaşarlar. Onu
aşağılayıp bedduasını alanlar ise perişan olurlar. Ayrıca; Hızır A.S.
darda kalan insanların imdadına yetişerek onları sıkıntıdan kurtarır.
"Hızır gibi imdada yetişmek" gibi deyimler bu inançla ilgilidir. Hızır
A.S.'ın hastalar şifa verdiğine, elini dokunduğu her şeye bereket
getirdiğine inanılır. Bu nedenle Hıdırellez günü evlerindeki yiyecek
ve içeceklerin ağzının açık bırakılması, ambarların açılması,
dileklerin yazılarak gül ağacının dibine konulması, dilediği şeyin
maketinin yapılarak pencere önlerine yerleştirilmesi, genç kızların
gül dibine yüzük atması... gibi gelenekler Dede Korkut hikayelerinden
beri edebiyatımıza konu olmuştur. Geleneklerimize yerleşen bu batıl
inançlardan hareket eden Musahipzade Celal Bey,"Eski İstanbul
Yaşayışları" adlı eserinde Hıdırellezi yabancıların Noel Babalarına
benzetmiş ve iğneli bir espiri ile konuya girmiştir: "Yabancıların
Noel Babasına benzetebileceğimiz bizim de bir babamız vardır. Adına
Hızır Baba (Hızır-İlyas) deriz. Noel Baba, kışın kar yağarken gelir.
Kırmızı mantosu, püsküllü külahı, beyaz sakalıyla bacalardan odalara
girer, çocuklara hediyeler getirir. Bizim Hızır, İlyas babamız ise
baharın müjdecisidir. Pembeli, sarıklı, allı morlu bahar çiçeklerinden
örülmüş cüppesi vardır. Al renkli külahına sardığı baharın çimenleri
gibi zümrüt yeşili sarığının ucu, nurlu yüzünü, aksakalını okşar.
Hıdırellezin kırmızı pabuçlarının bastığı yerlerde renk çiçekler açar.
Elindeki değneğin değdiği yerlerde bolluk, bereket olur...”
- Mayıs
ayının beşinci gününü altıncıya bağlayan gece, güneşin Ülker Burcuna
girdiği bir zaman parçasıdır baharın ve yazın başlangıcıdır. Bu tarih,
değişik milletlerde, değişik adlarla bahar bayramı olarak kutlanır.
Şenlikler yapılır, eğlenceler düzenlenir. Yeşil çimenler üzerinde
yılın ilk pikniği yapılır. İşin içine dini boyut katılması, ilgiyi
artırmaktan öte bir anlam taşımaktadır. Hıdırellez; dini temellere
dayandırılmak istense de aslında halk inanışının bir ürünüdür. Baharın
başlangıcı, bereket umudu, yeşilin müjdecisidir. Anadolu'da da bu
duygularla kutlanır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- GENEL TURİZM POLİTİKASI VE
ÇORUM'DA İNANÇ TURİZMİ
- Turizm,
farklı amaçlarla da olsa insanların sürekli yaşadıkları yerlerden
başka yerlere seyahat etmeleriyle ortaya çıkan yatay hareketliliktir.
- Turizme
iş, mekân, spor, tedavi, dost ve akraba ziyareti, bilimsel toplantılar
gibi belli amaçlara yönelik seyahatler de önemli yer tutar.
- Turizm
sosyo-kültürel yönünden başka tüketimi artırıcı, üretimi teşvik edici
boyutu da önemlidir. Bu yönüyle turizm, bacasız endüstri olarak da
adlandırılır.
-
Turizmin ödemeler dengesine, ticaret hacmine, devlet gelirlerinin
artırılmasına, sektörel bazda istihdamın gelişmesine, alt yapı
yatırımlarının tamamlanmasını zorunlu kılmasına, turistik eşya
üretimini teşvik etmesine, genel olarak milli gelirin artmasına
etkileri herkesçe bilinmektedir.
-
İdeolojik ve eğlence amaçlı turizmin milli kültür ve genel ahlak için
bir tehdit oluşturduğu da gerçektir. Ama bu, alınacak önlemlerle
aşılabilir.
-
Günümüzde dünya ülkeleri turizm gelirini artırabilmek için gerekli üst
yapı yatırımları ve yan tedbirleri hızla alınmaya çalışmaktadırlar.
200 yılı verilerine göre Fransa 47.5 milyon, İspanya 48.5 milyon,
İtalya 44.1 milyon turist celp etmekle dünyada ilk üç sırayı
paylaşmışlardır. Türkiye ise,10 milyon civarında yabancı turist
gelmiştir. Türkiye'nin bundan sağlamış olduğu döviz 8 milyar
civarındadır.
- Çorum'a
gelen turistlerin büyük çoğunluğunu, ören yerlerini ziyaret amacıyla
gelen yabancı turistler teşkil etmektedir.
- Bunlar:
Boğazköy, Alacahöyük ve Ortaköy Şapinuva'daki Hititler dönemine ait
ören yerlerini gezip aynı gün oradan ayrılmaktadırlar.
- Bu
bölgelerde turistler için konaklama tesisleri bulunmamaktadır. Yemek
yiyebilecekleri lokantalar yok denilecek durumdadır. Turistik eşya
satış yerleri bile yoktur. Yerli yabancı turistler, tuvalet ihtiyacını
bile karşılayacak yer bulma konusunda şikâyetçidirler.
- Bu
şartlar altında, dünyada tek merkez konumunda olan Çorum, yabancı
turistlerden hiçbir gelir sağlayamamaktadır. Şehir içindeki birkaç
otel de bu konuyu ciddi girişimlerde bulunarak buradan rant sağlamayı
düşünmemiş olsalar gerek.
-
Çorum'un ören yeri turizmden başka iç turizme yönelik şahane yaylaları
ve mesire yerleri vardır. Kargı'daki Eğinönü ve Abdullah yaylaları,
Bayat ilçemizdeki Kunduzlu ve Kuşçaçimeni yaylası, İskilip
yakınlarındaki Elmabeli, Beşoluk ve Çiçekli yaylaları temiz havası ve
otantik evleriyle tam bir dinlenme mekânıdır.
- Çorum
çevresindeki çamlıklar, Çatak Tabiat Parkı da önemli mesire
yerlerimizdendir.
- Kapalı
spor salonumuz sayesinde bazı milli maçların Çorum'da yapılmasıyla
spor turizminden kısmen yararlanabildiğimiz halde, kaplıca turizminden
yeterince faydalandığımız söylenemez.
-
Çorum'un turizm alt yapısında merkez ve ilçelerde yer alan dini yapı
ve mekânlar önemli yer tutar.
- Çorum'a
gelen yerli ve yabancı turistler merkezde Ulu Cami, Hıdırlık Cami, Han
Cami, Kubbeli Cami, Velipaşa Cami ve Ulu Camiin küçük maketi
durumundaki Kulaksız camiini inceler. İskilip'te Ulu Cami, Şeyh
Muhittin Yavsi Cami, Alaca'da Altıntaş Köyü Cami, Mecitözü'nde Elvan
Çelebi Cami, Osmancık'da Koca Mehmet Paşa Cami (İmaret Cami),
Sungurlu'da Ulu Cami önemli tarihi camilerdir.
- Çorum'a
İNANÇ TURİZMİ nedeniyle gelen insanlar,bu tarihi camilerin yanı sıra
tanınmış ulu kişilerin ve sahabelerin türbelerini de ziyaret ederler.
Bu bağlamda Hıdırlık Mevki en önemli yeri işgal etmektedir.
-
Hıdırlık Cami çatısı altında Hz. Muhammed (S.A.V.) arkadaşlarından
Suheyb-i Rumi ve Ubeyd Gazi'nin türbeleri, camiye yakın yerde Amr b.
Madikerep (Kerep Gazi)'nin makamları, Cankara meydanında bir evin
avlusunda Sa'd b. Ebu Vakkas'ın türbeleri ile Hıdırlıktaki on
dokuzuncu yüzyıl âlimlerinden Yusuf Bahri'nin kabirleri sürekli
ziyaret edilen yerlerdir!
-
Osmancık'ta Koyun Baba Türbesi, Alaca'da Hüseyin Gazi Türbesi,
Mecitözünde Elvan Çelebi Türbesi, Oğuzlar'da Karadonlu Can Baba
Türbesi önemli ziyaret mahalleridir.
- Çorum
turizminin sadece ören yeri turizminden ibaret saymamak gerek. Tarihi
cami ve türbelerinde önemli turistik mekânlar olduğu dikkate
alınmalıdır. Bu çerçevede, Çorum'u tanıtan broşürlerde inanç turizmini
ön plana çıkaracak öğelere yer verilmeli veya bu konuda müstakil
broşürler hazırlatılmalıdır. Ayrıca bu mekânların çevre düzenlemeleri,
temizlik ve bakımları da yeni baştan ele alınmalıdır.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- FUAR VE FESTİVAL
- Çorum;
coğrafi konum ve tarihi süreç yönünden incelendiğinde görüleceği gibi
harp- darptan uzak, emin bir belde olarak hep ticaret yollarının
kesiştiği noktada yer almıştır. Hitit, Bizans, Selçuklu dönemlerinde
hep böyle olmuştur.
-
Selçuklu kaynaklarında Nikonya diye geçen Çorum'un batılı kaynaklarda
Eukhaita isminde söz edilir. O dönemlerde Aziz Thedoreus'u anma
günleri ve diğer önemli günlerde bu kentte fuar ve panayırlar
kurulmuştur. Bu sayede burası büyük ölçekli bir ticaret merkezi
olmuştur. Çorum' da o günlerde kurulan fuar ve panayırlar, Karadeniz
sahilindeki fuar ve panayırlar kadar ünlü hale gelmiştir. Bu
etkinlikler sayesinde kentin nüfusunun çoğaldığı, ekonomisinin
geliştiği, çarşı, pazarların çok canlı olduğu kaydedilmiştir. Yine
tarihlerin kaydettiğine göre Selçuklu ve Osmanlı döneminde de kentin
bu niteliği uzun zaman devam etmiştir.
-
Osmanlının son döneminden itibaren yakın zamana kadar Çorum, büyük bir
durgunluk devri yaşamış ve içe kapanık bir kent halini almıştır.
- Şehir
merkezinde ve bazı ilçelerde kiremit ve tuğla fabrikaları ile tekrar
canlanma sürecine giren Çorum, yeniden festival ve fuar kavramlarıyla
tanışmaya başlamıştır.
- Şu
günlerde 20. Yılına ulaşan Hitit Fuar ve Festivali, önce eğlence
ağırlıklı olarak başlamış zamanla kültür -sanat-spor gibi unsurlarla
zenginleşmiştir.
-
Festivalde her yıl yurt içinden ve yurt dışından halk oyunları
ekipleri getirilir, tanınmış sanatçılara konser verdirilir. Çeşitli
sanat sergileri açılır. Leblebi yarışması yapılır. Çorum'un tarih ve
kültürünü konu alan sempozyumlar, paneller düzenlenir. Gazeteciler,
aydınlar, ilim adamları davet edilip konferanslar verilir. Bunlar
güzel. Ama yenilik gerek. Daha değişik etkinlikler gerek.
- Tertip
komitesi bunu fark etmiş olacak ki; bu sene hazırlanan program oldukça
zengin. Festival yürüyüşünden sportif karşılaşmalara, panel
-konferanslardan müzik, tiyatro, sinemaya kadar her şey var. Bu seneki
tiyatro sayısı daha çok! Türk Sanat Müziği, Halk Müziği, Tasavvuf
Müziğinden, çocuk tiyatrosuna, filarmoni orkestrasına kadar müziğin
her türlüsü var. Geçen yıllardaki güreş, koşu, at yarışı, futbol
turnuvasına ilaveten bu yıl cirit müsabakası, bilek güreşi, otomobil
yarışlarının da bulunması bir zenginlik elbette.
- Benim
gibi düşünenler için altı adet panel konferans, sempozyum yer almış
programda. Yerel âşıklar şöleni ve şiir böleni de bu bağlamda ele
almak gerek.
- Halk
oyunları ekipleri yundun değişik yerlerinden seçilmiş. Yabancı
ülkelerden davet edilen ekipler de belli bir denge gözetilmiş.
- Bunlar
festivalin güzel yanları.
- Bir de
işin fuarcılık yanı var. Burada esas olan tarım, ticaret ve sanayi ile
Çorum'u tanıtmaktır.
- Günümüzde gelişen
teknoloji, sanayileşme çerçevesinde ilimizin sanayi zenginliklerinin
yeni bir fuarcılık anlayışıyla hem yurt içinde, hem yurt dışında
tanıtımı yapılabilmelidir.
- Çorumlu
sanayici ve iş adamları, geniş ve iyi donanımlı reyonlarda mallarını,
mamullerini sergilemelidirler, uzman kişilerce tanıtımını
yapmalıdırlar, yurt dışından gelen yabancılara hitap edebilecek bir
kaç dil bilen tanıtım elemanlarıyla reyonları izlemeye gelen tüccarlar
ve sanayicilerle iş bağlantıları yapmalıdırlar.
- Bunun
sağlanabilmesi için, seyyar satıcıların, lunapark halkacılarının
etkisi en aza indirgeyecek fuar alanının sabit mekânlarla yeniden
dizayn edilmesi şart. Buna ilaveten Çorum il merkezindeki ve
ilçelerindeki önemli kuruluşların, organize sanayideki firmaların
fuara katılması mutlaka sağlanmalıdır. Tertip komitesi en az işin
eğlence yönü kadar bunu da sağlamalıdır. Vilayet, Belediye, sanayici
iş birliği ile bu sorunun çözüleceğine inanıyorum. Konu, önemli ve
hassas bir konu! Burada siyasi mülahazalar değil, Çorum'un temsil ve
tanıtımı esas alınmalıdır.
- Bu tür
fuarcılık, durma noktasına gelmiş olan Çorum ticaret ve sanayine yeni
bir canlılık getirecektir. Belki yeni teknolojiyle tanışmasına vesile
olacaktır. Belki üretip de bir türlü satamadıkları stokların
eritilmesinin zemini hazırlanacaktır.
-
Fuarcılık anlayışı temel alınırsa bu, Çorum'un sanayi, ticaret ve
tarımına katkıda bulunacaktır. Sanayide üretim artışına neden olacak,
çarklar yeniden dönmeye başlayacaktır. Ticaret de canlanacaktır. İşten
çıkarmalara son verilecek, hatta yeni iş imkânları ortaya çıkacaktır.
Yeni yatırımlar başlayacaktır.
- Çorum
sadece leblebicisi, tuğla ve kiremidi, yumurta üretimi ile değil, tüm
sınaî ürünleriyle, tüm ekonomik potansiyeli ile anılır hale
gelecektir.
- Bütün
bunlar hayal değil.
-
Sanayicimiz, tüccarımız buna gönülden inandıktan sonra aşılmayacak
engel, başaramayacağı iş yoktur.
- Fuar,
sanayi ve ticaretin en can alıcı kesişme noktasıdır. Fuar, kentin
sanayi ve ticaret kapasitesinin yurt içi ve yurt dışına tanıtımı için
büyük fırsattır. Çorumlu iş adamlarımızın bu fırsatı iyi
değerlendirmesini diliyorum.
- Fuar ve
festivaller, bir kentin iyi tanıtımı için amaçtır. Amaç iyi
tanıtımdır. Kazanç hepimizindir, tüm Çorumlularındır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GENÇLİK, FESTİVAL VE BİR SERGİ
ÖNERİSİ
-
Ülkemizin genç nüfusu, birçok ülke yöneticilerini kıskandırmaktadır.
Çünkü bu bir ülkenin en doğal zenginliğidir. Ama bu kaynağı yerli
yerinde değerlendirmek gerekir.
- Günümüz
gençliğinde bir karamsarlık ve umutsuzluk vardır. Okuma, kendini
geliştirme, geleceğe hazırlanma şevkleri her geçen gün azalmaktadır.
Onları yüksek mevkilere, yüce değerlere motive edecek ciddi ve olumlu
örnekler sergilemek gerek. Çevrelerinde yerleşmiş yüzlerce olumlu
örnek bulmak mümkün. O ideal insanlarla gençleri buluşturacak birçok
yöntem var. Paneller, konferanslar, sempozyumlar, açık oturumlar,
konserler, sergiler birer buluşma aracıdır.
-
Festivaller, sadece halkı eğlendirme aracı olarak düşünülmemelidir.
Festivaller; kültüre hizmet, gençliğe moral için bir araç olmalıdır.
Bu çerçevede bir önerimiz var. Önce önerimizin gerekçesini açıklamakta
yarar görüyorum.
- Çorum
gibi Anadolu kentinde kabuğunu kırıp ülke çapında, dünya çapında insan
olmak isteyen gençlere; hayır, buradan oralara varamazsınız demek çok
yanlış. Oralara ulaşan insanlarında aynı sıralardan geçtiğini söylemek
lazım! Ama buda yetersiz. Zira gençler, boş söze değil, somut
gerçeklere inanmıyorlar ve değer veriyorlar.
- İşte bu
noktada somut ve canlı örneklere ihtiyaç var.
-
Çorum'daki okullarda okumuş, buralardan yetişmiş Türkiye'nin çeşitli
üniversitelerinde görevli tanınmış ilim adamlarımız var. Eserleri
elden ele dolaşan yazarlarımız, tiyatrocu ve romancılarımız var.
Devlet kademelerinde, bürokraside, siyasette, askeriyede, tıp ve hukuk
alanında tanınmış hemşerilerimiz var. Bunların bazıları dünya çapında
isim yapmış kişiler.
- Bu ünlü
insanları bir araya getirmek güzel ama imkânsız. Zira hepsinin boş
zamanını tespit edip onları bir anda kentimizde buluşturmak sanıldığı
kadar kolay değil.
- Öyleyse
yapılabilecek bir şey olmalı.
- Bunları
önce isim isim tespit etmek, sonra resim ve hayat hikayelerini
derlemek, daha sonra da yayınlanmış eser ve çalışmalarını istemek veya
temin etmek suretiyle bir serginin alt yapısını hazırlamak (Cumhuriyet
Döneminde Çorum'da Yetişmiş Ünlüler ve Eserleri) gibi bir adla geniş
kapsamlı bir sergi hazırlanabilir.
- Ama
asıl amaç gençliğe hizmet olacağı için örneğin: Ahmet Samsunlu'dan
Hayrettin Karaman'a, Tuncer Cücenoğlu'dan Osman Çeviksoy'a, Mustafa
İsen'e kadar yüzlerce insanı hayat hikayeleri ve eserleriyle
öğrencilere tanıtabilmek için eğitim, öğretim yılı başlarında sergi
tekrar açılıp tüm öğrencilerinin burayı ziyaret etmeleri sağlanabilir.
- Bu tür
organizasyon, ancak vilayet ve belediyenin işbirliği ile
gerçekleştirilebilir. Maddi külfeti de festival programı kapsamında
karşılanabilir.
-
Festival kapsamında bu ve benzeri etkinlikler yapılırsa gençlere canlı
örnek sunarak onları geleceğe motive etmiş oluruz.
-
Festival programlarını sadece eğlenceye yönelik değil de eğitime katkı
sağlayacak biçimde ele almak da yarar vardır. Önerimizin âmâcıda
budur.
- Bizim
ancak öneri getirmeye gücümüz yeter. Festivali organize eden
insanların, yetkililerin iyi niyetli önerileri dikkate alacağını
umuyor ve bekliyoruz.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DİNİ BAYRAMLAR
-
Bayramlar, neşe ve sürur günleridir. İnsanlar o günde ortak duygu ve
düşüncelerle gülerler, eğlenirler, birbirlerini ziyaret ederler,
sevinç ve neşelerini paylaşırlar. Bu milletlerin sosyo-kültürel
yapıları, inançları, ahlak anlayışlarıyla orantılı olarak farklı
şekillerde kutlanır.
-
Bayramlar, milletlerin tarihindeki önemli günlerin kutlanmasını
simgeliyorsa ”milli bayram”, dini bir emir veya esaslardan
kaynaklanıyorsa “dini bayram” diye adlandırılır.
- İslâm
Tarihinin başlangıç yıllarında Hz. Muhammed (S.A.V.) in Medine
yıllarında şehir halkının kutladığı iki bayram vardı. Nevruz ve
Mihrican adı verilen bu bayramların menşei Mecusi inancına
dayanıyordu. Medine’de artık yeni bir din, tevhid inancına dayalı
İslâm Dini hâkim olmaya başlamıştı. Ateşe tapmayı esas alan
Mecusiliğin dini bayramlarının kaldırılma zamanı gelmişti. Bir şeyi
yasaklarken daha güzelini koymak gerekiyordu. Toplum psikolojisini iyi
bilen Hz. Peygamber (S.A.V.) de öyle yaptı.
- “Allah
sizin için o iki günü, daha hayırlı iki günle; Kurban ve Ramazan
bayramlarıyla değiştirmiştir” böyle buyurdu ashabına. İki bayram
hediye etti ümmetine.
-
Hicretin ikinci yılından beri müminler coşkuyla kutlarlar bu iki
bayramı. Şölen havasında, sosyal barış anlayışıyla neşe ve heyecanla
kutlanır on dört asırdır.
-
Ramazanda oruç tutmanın manevi hazzı yaşanır. Toklar açların halini
anlamaya başlarlar. Fakir, fukaraya yardım eli uzanır. Sohbetlerin
konusu bile değişir. O günlerde insan kendini Rabb’ine daha yakın
hisseder. Şeytanlar zincire vurulur. Melekler rahmet ve dua için
yeryüzüne inerler. Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden
azat olan Ramazan ayı dolu dolu yaşanır. İşte bu yaşayışın sevinci
olarak Ramazanın bitiminde bayram yapılır.
- Hac
zamanına da denk gelen Zilhiccenin onuncu günü Kurban Bayramıdır. O
gün kurban kesilir, fakir, fukaraya dağıtılır, gelenlere ikram edilir.
O gün tam bir ziyafet, tam bir şölendir. Var olanların değil, herkesin
bayramıdır o gün.
-
Ramazan ve Kurban bayramının ilk günü sabahleyin Bayram
Namazı kılınır. Camiler dolar, taşar. Tarihte de böyleymiş. Camiler
yeterli olmaz diye büyük Musalla (namazgâh) da kılınırmış bayram
namazları.
-
Bayramlar; birlik, beraberlik ve dayanışmanın sembolüdür. Dostluk ve
barışın membaıdır. Başka milletlere karşı güç ve kuvvetin tezahürüdür.
Bu düşünceyle Abbasiler Döneminden başlayarak Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinde Devlet törenleriyle kutlanırmış dini bayramlar. Resmi
protokollün bayramlaşması, ulema ve meşayıhın taltif edilmesiyle
başlayan törene her meslek mensubu kendi otağıyla katılırmış.
-
Bayramlar: her dönemde Müminlerin birbirlerini ziyareti,
gurbettekilerin ziyaret amaçlı seyahati, küskünlerin barışması,
dostlukların pekişmesi için önemli ve vazgeçilmez günleridir.
-
Bayramlar ekonomik hareketliliğin yaşandığı, piyasaların canlılığı
günlerdir. Çocukların sevindiği, fakir, fukaranın sevindirildiği
günlerdir.
-
Milletler, kültürleriyle yaşarlar. Kültürlerinin temelinde din olmayan
milletler, bayramları bile faşinge çevirirler.
-
Bizlerse Müminler olarak bayramları, yaşanması gereken şuurla idrak
edelim ve gerekeni yapalım.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TÜRK GENÇLERİ VE İSVİÇRE’DE
EĞİTİM
-
İsviçre’de herkes kendine göre farklı şeylere dikkat eder. Bir işçinin
bakacağı şeyler ile bir tüccarın bakacağı şeyler aynı değildir. Bir
diplomat ile, bir iktisatçının gözlemleri de farklıdır. Ben de oradaki
eğitim sistemini ve bu sistem içinde Türk öğrencilerinin durumunu
mercek altına almaya çalıştım.
-
İsviçre’de eğitim, iki yıllık anaokulu ile başlıyor. Anaokulunda
öğretime değil, eğitime ağırlık veriliyor. Bu duruma göre dört-beş
yaşlarında başlıyor. Bunu altı yıllık Primarschule (ilkokul) izliyor.
İlkokuldaki başarı durumu eğitimde temel teşkil ediyor. Buradaki
başarı durumuna göre karnelerin ortalaması pekiyi olanlar Gymnasium’a,
iyi olanlar Secundarshule’ye, orta olanlar Realschule’ye giderken,
zayıf olanlar Oberschule’ye gidebiliyorlar. Çok zayıf olanlar ise
Zonder denilen geri zekâlılar okuluna gönderiliyorlar. Bu son iki
okul, aslında hiç tercih edilmeyen ortaokullardır. Ama maalesef Türk
çocuklarının epeyi bu okullara gönderiliyorlar. Almancalarının çok
zayıf olmasının da bunda rolü var belki ama en önemli sebep
işçilerimizin bilinçsiz oluşu ve çocuklarının eğitime motive
edememelerindendir. Buradan çıkanlar vasıfsız işçe olabildikleri için,
işçilerimiz son zamanlara tadar bununla yetinmeyi tercih etmişlerdir.
- Son
zamanlarda işçilerimiz, çocuklarına daha çok eğitim verme yoluna
gitmişlerdir. “Real” denilen ortaokul, meslek liselerine öğrenci
gönderdiği için buralara yöneliş daha fazladır. “Sekundar” denilen
ortaokul ise üniversiteye girişin ilk basamağını teşkil ediyor.
Buradan mezun olanlar “Gimnezyum” denilen üniversiteye hazırlık
liselerine gidiyorlar. Üniversiteye başka liselerden de geçmek mümkün
ama Gimnezyum’daki öğrencilerin seviyesinde olduğunu sınavlarda
ispatlaması şart.
-
Gimnezyum’u bitiren öğrenciler karnelerindeki notlara göre fakültelere
başvuruyorlar. Ona göre üniversiteye yerleştiriliyorlar.
- İsviçre
eğitim sistemini göz önüne getiren bir tablo var elimde. O tablonun
ayrıntılarını vererek konuyu teknik terimlerle boğmak istemiyorum, ana
hatlarıyla söyleyecek olursak, İsviçre’de iki yıl anaokulu, altı yıl
ilkokul, üç-dört yıl ortaokul olmak üzere toplam on bir yıl zorunlu
eğitim var. Ama bu eğitim; aynı okulda, aynı mekânda değil.
Kabiliyetine, başarısına ve isteğine göre değişik okullarda
sürdürülüyor.
- Tatil
anlayışları da bize benzemiyor. Bizde sekiz ayda öğretilenin dört ayda
unutulması gibi bir anlayışla uzun bir yaz tatiline karşılık onlarda
sadece bir aylık yaz tatili var. Öğretim yılı içerisinde iki defa
ikişer haftalık, Noel dolayısıyla da üç haftalık tatil uygulaması
bulunmaktadır. Bu ara tatilleri de okullar, bir şekilde eğitime
çevirme çabası içindeler. Bu tatil dönemlerinde dağ kampları, ülke
gezileri, sektör incelemeleri gibi çalışmalarla öğrencinin okul ve
öğretmenle diyalogu canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Bu gezi ve
kamplarda öğrencilerin kendine öz güvenle yetişmeleri amaçlanmaktadır.
Burada tek başına ayakta durabilmenin temel eğitim verilmektedir.
Öğrenciler böylelikle ailelerden ayrı yaşamalarının şartlarına
alışmaktadırlar. Bu kamplarda bize göre ahlaki olmayan cinsel
özgürlüğün sınır tanımaz boyutlarının da bulunduğunu söylemek
zorundayım.
-
İsviçre’de eğitimin ilkeleri bizden çok farklı! Orada özellikle
eğitimde dayak faktörü yoktur. Yaramazlık yapan, kavgalara karışan,
öğretmenlere karşı gelen, dersine çalışmayan, ödevini yapmayan
öğrencilere karşı para cezası, ödevini on-yirmi kere yapma cezası,
tatil günlerinde okulda etüt cezası, bulunduğu sportif faaliyetlerden
uzaklaştırma cezası, gezi ve kamplardan men cezası gibi cezalar
veriliyor. Bu da öğrencinin düzelmesine yetmiyorsa okul yönetimi o
öğrenciyi bir alt sınıfa veya bir alt düzeydeki okula gönderme cezası
ile cezalandırabiliyor.
- Her
okulda laboratuar, kantin, spor salonu bulunuyor. Bazı okullarda özel
yüzme havuzları bile var. Ama bu tesisler göstermelik, baştan savma
değil. İçinde bulunması gereken her şey, o tesiste mevcut.
-
Okullarda sandalye ve sıralar mükemmel. Araç-gereç eksiksiz! Tek amaç
var; eğitim ve öğretim. Şekilcilikle işleri yok. Öğrenciler, dilediği
kılık, kıyafetle okula gelebiliyorlar. Göbeği açık kızla, başörtülü
kız veya kısa pantolonlu gençle, eşofmanlı delikanlı aynı sınıfta
oturabiliyor. Öğretmenler de aynı şekilde kılık-kıyafet hürriyetine
sahip, ceket, kravat, ütülü pantolon zorunluluğu yok. İsviçre’de
eğitimin amacı tek tip insan yetiştirmek değil, yetenekleri
değerlendirmektir.
- İsviçre
okullarındaki öğrencilerin en az üçte ikisi yabancı. Bunun temel
nedeni, İsviçreliler arasında nüfus artış hızının geriye gidişidir.
-
İsviçre’de yabancılar arasında bizi ilgilendiren Türklerdir. Türklerin
maalesef % 68’i vasıfsız işçidir. % 28 kadarı mesleki eğitimden
geçmiştir. Lise eğitimi görenlerin oranı %3,5 dir. Bu tablo bile
bizlerin eğitim konusunda duyarlı olmaya yöneltmektedir. Eğitimden
başka her şeye karışan bakanlık teşkilatının yurt dışındaki Türk
çocuklarının eğitim konusunda göstermelik birkaç Türkçe öğretmen
göndermekten başka bir şey yapılmadığı oralarda görülmemektedir.
- Yurt
dışındaki Türk aileleri de geçimlerini sağlayıp, mal-mülk edinmekle
övünmektedirler. Evlatlarını kaybetmekle karşı karşıya olduklarını
yeni, yeni farkına varmaya başlamışlar. Almancaları kadar Türkçeleri
de zayıf olan Türk çocuklarından Türk okullarına gidenler, camilerdeki
dini eğitime katılanlar... Milli Kültürünü ve İslâmi kimliğini
koruyabilmektedirler. Buradan uzak duranların çoğu, içki, fuhuş ve
uyuşturucu kurbanı olmuşlardır. Bu noktada Devletimize, âlimlerimize,
eğitimcilerimize ve cemaatlere büyük görevler düşmektedir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÇORUM'DA ANLATILAN BAZI
MENKIBELER
-
Şairleri ve âşıklarıyla ünlü Çorum'da her olaya bir destan yazıldığı
bilinmektedir. Şiir ve nesir biçimindeki Battal Gazi, Ebu Müslim, Kan
Kalesi, Siyret, Aşık Garip, Aşık Yunus, Danişmentname gibi eserler
kıraathanelerde, köy odalarında nameli bir eda ile okunurdu. Bu da
yeni eserlerin ortaya çıkmasına neden olmakta idi. Bunlara ek olarak
Çorum ili ve ilçelerinde yetişmiş ulu kişilere ait menkıbeler de
dilden dile dolaşmakta idi.
-
Bunların en ünlüsü Osmancık'ta ki Koyun Baba'ya ait menkıbedir. Koyun
Babanın otuzu aşkın keramet ve menkıbesi bilinmektedir:
-
Köylerine dehşet saçan ejderhadan onları kurtarması,
-
Ejderhanın taşlaşmasını sağlaması,
-
Abdullah Yahşi adlı bir fakiri göz açıp yumuncaya kadar hac için
Mekke'ye götürmesi, orada bir Arap’ın ona kurbanlık getirmesi, hac
ibadetinin bitiminde onu yine aynı yöntemle Osmancık'a döndürmesi,
- İbadet
için girdiği mağaranın tavanından yukarıya yol gibi geniş delik
açılmasını sağlaması,
- Bu
mağaradaki asasını çalan Boyabatlı bir kişinin sabahleyin yastığının
altında asayı bulamayıp, asanın tekrar mağaraya dönmüş olması,
-
Müritlerinden Ali Koca'nın Tuna boylarında Vidin Kalesine tayy-ı mekân
yoluyla bir anda gidişini sağlaması.
-
Kargı'da 110 yaşındaki çocuksuz kadının, daha yaşlı eşinden çocuk
sahibi olması için dua etmesi ve ikiz çocuğunun dünyaya gelmesi,
-
Zamanındaki bazı kadıların haram demeden rüşvet yemelerini ispat için
köpeklerinin haram lokma konulan kaplardan yal yemediklerini
göstermesi... Ve buna benzer keramet ve menkıbeleri dilden dile
dolaşmaktadır.
-
İskilip'li Şeyh Muhittin Yavsi de menkıbeleriyle anılır:
- Rumeli
Kazaskeri Abdurrahman'ın görevinden alındıktan sonra tekrar kendisini
ziyarete geldiğinde Şeyh Muhittin Yavsi, kendisine yeni görevinin
hayırla olmasını söylemesi ve İstanbul'a döndüğünde tekrar Rumeli
Kazaskerliğine atanmış olduğunu öğrenmesi.
- Ordunun
savaş sırasında bir gece bir kaleyi kuşattığında şeyhin nuruyla kaleyi
aydınlatması ve bu sayede kalenin fethinin sağlanması...gibi
menkıbeleriyle tanınır.
-
Sungurlu'nun Yörüklü köyünde türbesi bulunan Ergülü Baba da
kerametleriyle bilinir:
- Babanın
çalınan danasını hırsızlar yemişler. Ergülü Baba ho, no diye bağırarak
danasını çağırdığında kemikleri bir araya gelerek dana canlanıvermiş.
Ergülü Baba da hırsızlara, köye ve köy halkına intizar etmiş.
-
Evrenkaya denilen kayada bir ejderha türemiş, oralardan geçenleri
yutarmış. Onu hiçbir güç ve hiçbir silah öldürememiş. Ergülü Baba
kılıcıyla kayayı ikiye bölmüş. Bakmışlar ki içinden kırmızı su akıyor.
Böylece halk ejderha belasından kurtulmuş. Kendisi de oradaki caminin
yanına cami ve tekkesini kurmuş.
- Çorum;
Suheyb-i Rumi, Ubeyd Gazi, Kereb-i Gazi, Saad b. Ebu Vakkas gibi
sahabeye, Yusuf Bahri, Erzurumlu Sultan Abdulcabbar Dede, Piri Baba,
Ecir Dede gibi ermişlere ev sahipliği yapmaktadır. Her birine ait
keramet ve menkıbeler, kitaplara konu olmuştur.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- KUDÜS'TE TÜRK İZLERİ
- Kudüs;
tarihin derinliklerinden süzülüp getiren kutsal bir şehirdir.
Hıristiyanların, Musevilerin ve Müslümanların mabetlerini
barındırmaktadır.
- Kudüs
ve çevresinin ilk halkı Amerika, Arap milletinin atalarıdır. Bölgenin
yönetimi zaman zaman el değiştirse de buradaki yerleşik nüfus hep aynı
kalmıştır.
-
Hazret-i Davut A.S. ve Hazret-i Süleyman A.S. döneminde İbrani Devleti
hüküm sürmüşse de ondan sonra Asur, Babil, Roma, Sasani, Bizans
hükümranlıklarını görmüştür.
- Hz.
Muhammed S.A.V.'in Hicretten bir yıl kadar önce Miraç'a çıkarken
Kudüs'deki Beyt-i Makdis'den göğe yükselmesi ve uzun süre buranın
kıble olmasıyla Kudüs; Müslümanlarının ilgi alanına girmiştir.
-
Peygamberimiz Hazreti Muhammed S.A.V.'in vefatından sonra 634 yılında
Ecnadeyn Zaferi ile Suriye ve Filistin'in kapıları açılmış oldu. 636
yılındaki Yermuk Zaferi ile Filistin bölgesi Bizans'tan kurtarıldı.
Ama Kudüs'e girilmedi. 637 yılında Hz. Ömer, barış yoluyla Kudüs'e
girdi. Kudüs ve çevresinde Cafer-i Tayyar, ikrime, Dıhyetül-Kelbi,Muaz
b. Cebel,Ebi Ubeyde b. Cerrah,Şurahbil,usame b. Zeyd gibi bir çok
Sahabenin türbesi vardır.
-
Türklerin bu bölgeye girişi Kurlu Bey zamanında olmuştur. Kurlu
Bey;1069'da Filistin'de Selçukluya bağlı ilk Türkmen Beyliğini
kurmuştur. Daha sonra Uval Oğlu Atsız Bey, bu beyliği Kudüs'ü de içine
alacak şekilde genişletmiştir. Sonra bu bölgenin yönetimi Artuk Beye
verilmiştir.
- Kudüs
ve çevresinde Fatimi egemenliği sürerken 1099 yılında Haçlı Orduları
Kudüs'ü işgal ederek Frenk Devletini kurdular. Bu devletin ömrü 88 yıl
sürebildi. 1187'de Selahaddin Eyyübi tarafından Kudüs ikinci kez
Hıristiyanlardan kurtarıldı.
- 1516
yılında Yavuz Sultan Selim'in Mercidabık Zaferiyle Kudüs ve Filistin,
Suriye ile birlikte Osmanlı topraklarına katıldı. 400 yıl süren dönem,
Kudüs bölgesinin en huzurlu ve barış dolu yıllarıdır.
- Bugün
Eski Kent diye anılan tarihi Kudüs şehrinin Harem bölgesi, kenarları
yaklaşık bir kilometre uzunluğunda kare biçiminde surlarla çevrilidir.
Bu surlar; Kanuni Sultan Süleyman tarafından 538-1540 yılları arasında
yaptırılmıştır. Ayrıca buraya medreseler, imarethaneler inşa edilmiş,
vakıflar tesis edilmiştir. Kubbe-tüssahra'nın duvarları ve kapısı
yenilenerek süslemeler artmıştır. Bugün bu bölgedeki her kentte, her
kasabada Osmanlı mimarisinin eşsiz eserleri vardır.
- Kudüs,
Suriye eyaletlerine bir sancak merkezi olarak bağlanmış, daha sonra
müstakil sancak olarak doğrudan Dahiliye Nezaretine bağlı hale
getirilmiştir. Bu ender statü; Osmanlı Döneminin sonuna kadar
yani;1917'de Filistin İngilizlerin eline geçene kadar sürmüştür.
-
Kudüs'ün Tarihi seyrini değiştiren en önemli gelişme, on dokuzuncu
yüzyılın sonlarında Dr. Thedore Herzel'in Yahudi Devleti kurma teziyle
ortaya çıkmasıdır. 1897'de toplanan ilk Dünya Siyonist Kongresinde bu
tez benimsenmiş ve Filistin'de bir Yahudi Devleti kurulması, Kudüsdeki
Siyon tepesine Salamon Mabedinin tekrar inşa edilmesi kararı
alınmıştır.
- O zaman
Osmanlı Egemenliğinde olan bu bölgenin elde edilebilmesi için
çalışmalar başlamıştır. Bu kararlardan haberdar olan padişah II.
Abdülhamit Han; ilk tedbir olarak, Kudüs'ü ziyaret edecek olanlara
izin belgesi alma şartı getirir. Bir nevi vize uygular. Buna ek olarak
Filistin'e yerleşmek için gelen Yahudilere izin vermez. Kaçak
gelenleri de nüfusuna kaydettirmez, ülke dışından gelen Yahudileri
vatandaşlığa kabul ekmez.
- Bütün
bunlara rağmen Thedore Herzel, İstanbul Baş Hahamının yardımıyla II.
Abdülhamid'in huzuruna çıkmayı başarır. “-Biz Yahudi kullarına da
Filistin'den bir çiftlik vermenizi bekliyoruz” Der ve buna karşılık
milyonlarca altın para teklif eder. Sultan Abdülhamid Han; niyetlerini
bildiği için “-Vatan toprağı para ile satılmaz” diyerek onları
huzurundan kovar. Bu olay tüm tarihi kaynaklarda böylece geçer. Ne
yazık ki; Abdülhamid'ten sonraki yöneticiler Yahudilerin oraya
yerleşmelerine ve toprak edinmelerine izin verirler. Bu süreç, Yahudi
Devletinin kurulma hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerce iyi
değerlendirilmiştir.
-
Bölgenin İngiliz egemenliğine geçişinden İsrail Devletinin kuruluşuna,
oradan da bu günkü zulüm senaryolarına kadar olanı yakinen izliyoruz.
-
Filistin ve Kudüs halkı, 400 yıllık Osmanlı Dönemindeki huzurlu
günlerini arıyor.
-
|
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ!
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|