|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
02 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
İsmail PAMUK
1933-2001 |
-
1933 yılında
Çorum'un Kuşşaray Köyünde doğmuşum. Ladik Köy Enstitüsü mezunuyum. 25
yıl eğitim emekçiliği yaptım ve emekli oldum. 1990 yılında Ön
Lisansımı tamamladım. 1960'lı yıllardan beri özümseyerek
edindiğim evrensel kültür birikimimi yöresel kültürle
buluşturmak amacı ile sarıldım kaleme. 60'lı yıllarda yerel basın da
şiirlerim, 70'li yıllarda "Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü,Anadolu Köy Tiyatrosunda bir oyunum" yayımlandı. Şimdi
ise Çorum'un kültürel zenginliğini gelecek kuşaklara taşımak
amacıyla araştırmalar yapmaktayım. Bunların bir bölümü yerel
basında yayımlandı. Yakın bir zamanda kitap haline getirmeyi
düşünmekteyim.
-
Köyümüzde başka
memur olmadığı için öğretmenliğe özenir,öğretmenliği düşlerdim. Bir
anım ise : Öğretmenlik yaptığım Çorum'un bir dağ köyünde muhtar
odasından gece 24.00'de lojmana evime gidiyordu. Kar fırtınası yoğun
bir şekilde idi ve köpekler önümü kesmişti. O telaşla bir karaltıya
"Hoşt,hoşt"diye seslendim. Ama hiç kıpırdamadan karşımda
duruyordu,inatla tekrarlıyordum ki "işine git öğretmen" demez mi o
karaltı. Meğer,iki evli olan vatandaşın ilk eşinden doğan oğlu
adamcağızı dışarı atmış. Adama, "evi ne git" dediğimde " bizim ev
deki fırtına buradan fazla hocam" demiz mi...
-
Beni yazı
yazmaya özen diren,yaşamını örnek aldığım insan,Edebiyat Öğretmeni
Necmiye Aybastı'dır.
Yazılarımdan dolayı bu güne kadar bir ödül almadım.
-
En büyük tutkum,
Köy Tiyatrosu ve Orta Oyunudur. İdeallerimizin tamamını
gerçekleştirmek elbette ki mümkün değil ama,bir nebzede olsa
gerçekleştirdiğime inanıyorum. Çalışmalarım basın dışında
yayınlanmamakla birlikte Hasan Paşa Kütüphanesine bağışladığım Çorum
hakkında bir dosyam var. Araştırma ve inceleme dalında yazıyorum
Çeşitli dergi ve gazetelerde bu çalışmalarım yayımlanıyor.
-
Beni yazarlığa
iten, 1948 yılında okulumuzda düzenlenen bir şiir yarışmasında 1.lik
ödülü almamdır. Bir kıtasını örneklersek:
-
"Hiç gitmiyor şu
Akdağın dumanı
-
Hasretim,özledim
garip anamı.
-
Gülün gonca
açılacak zamanı
-
Kem gözle bakıp
ta yolmasın eller”
-
Burada eklemek
istediğim bir şeyler elbette ki var, o da şu: Taşranın kısıtlı
ortamında gençlerimizin yeteneklerini nasıl gerçekleştireceğiz.
İçtensiz, içeriksiz,standart dışı ve içi boş şablonlaşmış nutuklarla
mı,yoksa onlara sanat ortamı yaratarak,
yazarlarla,çizerlerle,ozanlarla tanıştırarak, onların desteğini
alarak ve onları anlayarak mı ? Çünkü her genç insan biraz
şairdir,biraz ressamdır. Fırsatı yaratılsa yeteneklerini
geliştirebilir ve kendilerini aşarlar. Yoksa kimse doğuştan şair veya
ressam doğmaz. Onların duygusal dünyalarında yalnızlığa mahkum
etmemeliyiz diyorum.
-
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info , yazıları ve şiirleri yayınlandı.
-
-
Böyle yazmıştı İsmail Pamuk Dergimizin 12 sayısı için hayat
hikayesini.
-
İnsanoğlu için hayat nedir ki ? Bir varmış,bir yokmuş ile geçen
günler. Ömür kısa,çok yaşamış gözüksek de,yaşlanmış gözüksek de çok
kısa. Bu kısa ömrü faydalı şeylerle geçirdiysek ne mutlu. Arkamızdan
biz anacakları bir çalışma bıraktıysak yeterli. Kısa ömrümüz sonsuz
olur o zaman. Yaşarsın,tanırlar çalışman ayakta kaldıkça.
-
İsmail Pamuk’un Dergimizde yayımlanmış ve kitap haline
getirilmemiş yazıları bulunmaktadır. Basılmasa da sanal olarak
yayımlamayı düşündüm.
-
Geride kalanlara sabır diler, Hocamız İsmail Pamuk’a Allah C.C.
Rahmet dileriz.
-
Mahmut Selim GÜRSEL
|
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
03 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
AYDINLIĞA DOĞRU
Ladik'te enstitü var dediler.
Yürüdük havzayı,dağları aştık.
Orta Anadolu,Karadeniz'in,
İnsanları ile bir kucaklaştık.
Sabahları harman dalı oynardık
Ege,Marmara'yı,yurdu boyardık.
Ha bizim uşak ile türkü söylerdik
Yurt içinde bu menzile ulaştık
Hem Adana dedik,hem de Erzurum
Sen ben diyerek de yapmadık yorum.
Farkımız mı var ki ? Edirne,Çorum
Bacıya,kardeşe böyle yanaştık.
Tonguç dedik,Yücel dedik,ev kurduk.
Veysel olduk sazı teline vurduk.
Akpınar'la birlik biz akıyorduk
Erdemleşti Ülkem,beraber oldu.
Yabanlar mısıra kötü dadandı
Tarlayı elinden alacak sandı
İsmet Paşa dahi seyirci kaldı
Yılanla,çayanla bir bir dolaştık.
Ülkemde yükselen eserlere bak !
Hasret geri tepti İsmail'e ak
Yarına uzanan çelengi tak
Yıktı karanlığı hep bile aştık.
YIL 4 SAYI 28 25 Temmuz 2001
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
04 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- Mecitözü yazımda çok geniş kaynaklar
inceledim,birkaç sayfa ile özetledim,bunları yazsam ciltler
olur. bunların içinden Beke'yi geçmek istemedim. Hiç kimsenin
kaleme almadığı,hiçbir kaynakta rastlamadığım,hatta Hüseyin
Hüsamettin'in Amasya Tarihini satır satır okuduğum halde hep kıt
kaynaklar çıktı karşıma. Başlama bitirmenin yarısıdır diye
Mecitözülülerin samimi isteklerine hürmet göstererek noksanlarım
da olsa bu yazıyı kaleme aldım.
- EKUHAİTTA'ı yazan İngiliz Arkeolog Sir Williaam
üç yılını “PİMALİSA”da geçirmiş. 1888 yılında yayınladığı
Anadolu'nun Tarihi isimli yapıtından alınan bilgi “PİMALİSA”
Hacıköy'den söz ederken Romalılardan önce bu bölgede oluşmuş bir
mesire yerinden söz eder. Milattan sonra 140 yılından 1509
yılına kadar “BEKE” pek tanınmıyor. 1509 yılındaki deprem (halk
dilinde Büyük Kıyamet” olunca,su biraz daha çoğalır. Roma
Anadolu'ya hakimken Gümüş Hacıköy ve Hac Köy yani kaplıcada
EKUHAİTA sınırları içindedir. Amasya'yı da çağrıştıran KARİSSA
director
- Beke'yi incelediğimizde bir mekan kalıntısına
rastlarız. Türklerin göçer evli olduğunu biliyoruz. O mekanın
Türkmen çavuşu Bekeli Bekir Çavuşa ait olduğu araştırmağa değer.
Bekeli Bekir Çavuş bu mekanda iken bir göç grubu Türkmen daha
gelir. (1299 M. Faklan) Devrin egemen güçleri yeni gelenleri
yerleştirmek istemezler, çadırlarınızı sökün emri gelince Bekeli
Bekir Çavuş kızını şimdi bile adı unutulmayan ileride büyük bir
ozan olacak FİGANİ'yle evlendirir. Yukarıya bunlar benim
horantam diyerek çadırların sökülmesini önler. Böylece Figani
köyü yerleşik düzene geçer. Geçer de, herkesin bildiği Figani
Trabzon'a okumaya gidir ve bazı kaynaklarda Trabzonlu olarak
geçer. Ben fakir bu gerçeği de meydana çıkarmaktan onur duyarım.
- Figani ozandır. Kabına sığmaz bir bakarsın
İstanbul'da, bir bakarsın Tuna boylarında savaş öncülüğü yapar.
Ama adı açıklanmayan bir şiirinden dolayı İbrahim Paşanın
Balkanlardan getirttiği İstanbul'a diktirdiği taşı hicvettiği
için astırılır. Figani halkın koynunda yaşıyor ama şimdi mezarı
bile belli değildir. Halk bir gerçek üzerine yemin ederken
“Yalan söylüyorsam Figani gibi kanım aksın” diye yemin eder.
Yani Bekeli Bekir Çavuşun soyu bugün kızı tarafından adını
verdiği Figani köyünde yok denecek kadar azdır. Bu gün ki
söylenceleri buraya alırsak yazımız masala döner. Biz belgeler
üzerinde duralım. Bilge kişiler eğer bulurlarsa belgelere
bilgilerini eklerler.
- Aşık Figani: Belli kaynaklarda 1532 yılında
Trabzon'da doğduğu kaydı var. İnsanoğlu nerede
yaşıyorsa,Karacaoğlan gibi büyük insanlara yaşadıkları yerlerde
sahip çıkmışlardır. Önrek verdiğimiz Karacaoğlan'ın on dokuz
yerde mezarı bulunmaktadır. Bizde Figani'yi bu şekilde
değerlendirebiliriz. Mecitözülü, Trabzonlu, İstanbullu. Yine
Figani'nin Kanuni döneminde yaşadığı kesindir. Yazar Abdulkadir
Karahan “Figani Divançesi”ni tüm bilimselliği ile hizmete
sunmuştur. Yine Murat Uraz'ın Şairler ve Yazarlar Sözlüğünün
273. sayfasında: “Asıl adı Ramazan olan Figani,İran'da tıp
öğrenimi gördüğü,İran dönüşünde İskender Çelebi'nin
yakınlarından olduğu bilinmektedir. 60'a yakın gazellerinde
ustaca buluşlar olduğu ince hayalleri olduğunu tespit etmiştir.
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
05 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR DEVİRE IŞIK TUTAN EĞİTİM OLAYI
- (Köy Enstitüleri)
- 1 Veli PAMUK 2 Hüseyin YÜCEL
3 İzzet MERİÇ 4 İsmail PAMUK
- Balkan, Cihan ve İstiklâl Savaşı
sonu Ülkemiz tam anlamı ile yoksulluk, hastalık ve açlıkla da
savaşmaktaydı. Analar, babalar evlatlarını Yemen'de, Balkanlara
da, İstiklâl Savaşında evlatlarını kaybetmiş. Ülkenin durumu
bu...
- Büyük Atatürk, İsmet Paşaya der ki: "Silahlı
savaşı kazandık, cehaletle nasıl savaşacağız" Dediğinde; İsmet
Paşa "Yine Mehmetçikle" Cevabını verir. Zeki köy çocuklarından
askerde Çavuş olarak terhis olanlar, Eğit men olarak köylere
gönderirler. Eğitmen kursları, Köy Enstitüleri ve 1940 yılında
çıkan bir yasa ile Köy Enstitüleri kuruldu.
- Bu hareketle köyler birer
şantiyeye dönüştü. Köye okul, sağlıkçı, veteriner ve üretmen
tarımcılar adeta bir devrim yaratıyordu.
- Bu arada ağaların, bazı
topraklarını Tarım Okullarına ve diğer okullara istimlak
ediliyor, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Meclisin tozlu
masalarında bekletiliyor.
- O sıralar tek parti;
Cumhuriyet Halk Partisi Ülkeyi yönetirken, bir Millet Vekili
Meclis salonunda İsmet Paşanın yani; Başbakanın yanına
yaklaşarak diyor ki:"Paşa,paşa,bu çarıklılar Meclise gelirse
burada ne siz kalırsınız,nede ben."
- Atatürk ölmüş, İnönü
Demokrasiye geçme hevesinde, Paşa:
- "Sen Meclise bir önerge ver.
Hasan Ali, Hakkı Tonguç komünist de, bu insanlar onunla bir
asır uğraşsın" Diyor Olay tam isabet. Politikacılara malzeme
lazım.”
- Köy Enstitüleri komünisttir"
dediler. En yakınınıza bile kendilerine alkış tutturdular.
-
- "Sürer eker biçeriz
- Güvenip ölesine
- Milletin öz kazancı
- Milletin kasasına "
-
- Dediğimiz diler susuyor. Tuna boylarında 1893'te
Tatar Atmaca köyünde doğup, Konya, Kastamonu’da ve Almanya'da
eğitim alan eşsiz eğitimci Hakkı Tonguç ve 500'ün üzerinde
dünya klasiklerini Türkçeye kazandıran Hasan Ali Yücel'e
dişlerini bilemiş ve görevden almışlardı. " Ömrüm oldukça Köy
Enstitülerini yakından ve candan takip edeceğim" diyen İnönü
suskunluğu seçmişti. Fevzi Çakmak, Kazık Karabekir paşalar Köy
Enstitülerini kapatmak için seferber olmuş, Şemsettin Siber'i
Milli Eğitim Bakanlığına getirmişlerdi. Hatta benim tanık
olduğum, Tevfik İleri, Samsun Bölgesi Bayındırlık Müdürü idi.
Yol kapandığı zaman okuldan yardım ister, Samsun - Ankara
yolunun Toptepe kısmını kürek ve yabalarla açardık. Bir akşam
Akpınar Ajansına haber almaya Müdürün odasında Tevfik İleri
oturuyordu. Bana dönerek " Evladım! Cumhuriyetin temelini biz
attık, çatısını da siz atacaksınız" demişti. Milli Eğitim Bakanı
olur olmaz ilk işi Köy Enstitülerini kapatmak oldu. Dönelim
eğitim sistemine: Bu gün okullar öğrenciye öğretim pompalıyor.
Üretken eğitim yok. Sadece verilen öğretim.
- Biz Köy Enstitüleri kapandı diye ağıt
yazmıyoruz ancak:
-
- Ey Sisdağı Sisdağı
- Eritemedin eritemedin karı
- Bu yılda böyle geçti
- Bu yılda böyle geçti.
- Yüreğimin yüreğimin efkarı
-
- Yurdumun ücra bir köşesinde okul Bayrağının dalgalanışının
uyandırdığı hazı hep tatmak isterim. Şimdi öğretmen köy okuluna
sabah gidip geliyor . Öğretmen dersten çıkıp şehre gidiyor.
Hani; öğretmenin görevi sadece dershane değil, giyimde,
sağlıkta, mutfakta, hatta köy yönetiminde birinci aza idi?
- Evet; Köy Enstitülerine yas
tutmuyoruz ama eğitimsiz öğrenciye köyde bir kitaplı-ğa
özendiren aydın bu insanlara hiç mi ihtiyacı yok?
- Neden öğretmenin özünden;
Fakirlerler, Makallar, Başaranlar çıkmıyor?
- Niye öğretmen okumuyor. 20 yıl
evvel aldığı bilgiye sığınıyor?
- Çünkü; sistem okuma diyor.
Okuyan in san kendini geliştiriyor da ondan...
- Ülkemizde 21 Köy Enstitüsü
vardı. Bu Enstitülerden yirmi bir bin mezun oldu.
- Gelelim ilimizin Köy enstitüsü
mezunlarından aklımda kalanlarına:
- Fazıl Demiral, Müslüm Tunaboylu,
Cemal Aksoy, İsmail Pamuk, Ömer Poyraz, Hamdi Şentürk, Cahit
Bellek, Ahmet Aksu, Aslan Emektar, Fevzi Ilıman, Hüseyin
Şener, Bekir Buğdaycı, Osman Yılmaz, Rıza Taşkırdı, Halil
Gökhan, Hasan Danışman, Hamdi Alkır, Hasan Sarıyüce, Hasan
Arıkazan, Haydar Sarıaltın, Esat Yural, Ali Aykaş, Bektaş Gülez,
Ali Terzi,Ramazan Top,Yusuf Polat,Kemal Kara-bulut, Osman Hölük,
Adem Kalkanlı, Neşet Efe,Şevket Yılmaz,Ali Öztürk,Abidin
Baş,Veli Can,Aşır Baş,Ramazan Şimşek.
YIL 2 SAYI 16 25 Nisan2000 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
06 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR MAHALLENİN TARİHTEKİ
YERİ
-
KALE MAHALLESİ
-
Bildiğiniz gibi; kele mahallesi Çorum’un belki
de en eski mahallesinden birisi olarak sayılır dersek yanılmayız.
-
Kale’nin sözcük anlamı ise:
-
Düşmnı gelesi için beklenilen,yollar üzerinde askeri
önem taşıyan, şehirleri veyahut geçitler ile dar boğazların güvenliğini
sağlamak içinyapılan duvarlı, burçlu ve mazgallı yüksek ve müstahkem yapılardır.
-
Çorum civarında bulunan Kırkdilim Kalesj, Simala
Kalesi, Kabil Kalesi, Sazak Kalesi, Osmancık Kalesi ,Iskilip Kalesi bilinen
örneklerdir.
-
Çorum’un bilinen Kalesi ise Bizanslılar
tarafından kullanıldığı,Danişmendilerin Çorum’u almak içinyaptıkları
savaşta bulunan kaleyi kuşattıkları bilinmektedir. Danişmendilerin kumandanı
Melik Ahmet tarafından 1076 tarihinde Bizanslar döneminin kale komutanı Nastur’dan
alınmıştır. Nastur’un direnmesi sonuç vermemiş,Çorum Kalesi kuşatımasında
altı bin insanin ölümüne ve bir o kadar da Türk şehide mal olmuştur.
-
Çorum’a zamanlar bile Anadolu’nun buğday
ambarı olarak biliniyordu.
-
Türklerin geleceğinden haberdar olan kale sakinleri
tarafından bugün Gerdek kayası denilen yere Nikonya’nin kıymetli eşyaları
ile Nastur’un hazinesi de Türklerin eline geçmiştir.
-
Çorum’un kalesi hakkındaki bilgiler ise Haçlı
ordusunun Çorum Kalesini kuşatması ve bu kuşatma sırasında açlıktan Türklerin
anlaşma yaparak teslim olmaları ise bir katliamı getirmiştir.
-
Bu katliamda Haçlilar 60.000 TUrk erke~inin
kafalarini keserek kafalarından kule yapmışlar,kadın ve kızları da Bizanslılara
köle olarak satmışlardır. Çorum’da bulunan UIu Mezarın bir adı da Doruk
Mezar olarak bir sebepten bu güne kadar yaşlılar tarafından anılmatadır.
-
Evliya Çelebi,Seyahatnamesinde Erzurum’dan
gelirken Çorum’a uğradığını yazar Kitabında
-
“Şehrin Kıble tarafında celali şerrinden emin
olmak içincahar (dört) köşe bir kaleyi rağnası vardır Amma küçüktür. Bir kapısı
vardır. Dizdarı (Kale Kumandanı) neferatj (erleri) müstefi cephanesi ve birkaç
hanesi ..‘ diye bahsetmektedir.”
-
1320 Hicri Ankara Salnamesinde de çorum Kalesi için:
-
“Çorum emsari kadimesinden olup kasabanın
ciheti cenubiyyesinde ve muhtalif mahallinde atikye sun’i bir kalesi ve
kalenin içinde 20 haneden müteşekkil mahallesi vardır” denilmektedir.
-
Rıfat Arıncı Çorumlu Dergisinde kaleden bahsederken:
-
Kaleyi Danişmendiler yeniden yaptığını” tahmin
ettiğini söyler.
-
Bu verdiğimiz kısa bilgilerden sonra,Çorum’da
kalenin bulunduğu yer zamanla kale dışına taşarak bu günkü zamana kadar devamlı
gelişen, şehrimizin halen büyük mahallelerinden birisi durumundadır.
YIL 1 SAYI 9 25 Haziran 1999 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
07 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇAL ÇOBAN ÇAL
- Değerli okurlar !
- Biz ne yapıyoruz . İğne ile kuyu mu
kazıyoruz. Yoksa,yoksa kabuk bağlamış bir yaranın üzerini mi
açıyoruz ?
- 24.07.1999 tarihinde sayın Ekrem SOLAK’ın
çağrısına uyarak “Kırkdilim” kö yündeyiz. Konuk olduğumuz evden
“Gölünyazı” çevresine açılıyoruz.
- Feruz köyü,Taşpınar köyü yanımızda “Eymir” ve
Harmancık köyü karşımızda, Kö-se Dağı,Alagöz ve “Çorumlu”
yaylası az ötemizde;geçmişte yüreklere ok gibi işleyen,bir fiğan
ve I. Murad’ın oğlu Yıldırım Beyazıt oğlu Ertuğrul gazi’yi
nerede hangi savaşta kaybetti. Mezarına bir taş dikilmişmi
Bu sorunun cevabını aramak için değerli yöre bilimcisi Ekrem
SOLAK’ın bilgilerine başvurduk.Bu başvuruşta bu yörenin aşığı
emekli ormancı’nın Çorum’da hatta İstanbul’da yaşamasına hiç
bir engel yok. Ama” Koca Ekrem” doğa diyor, köyüm diyor
Kırkdilim’de yaşıyor.
- Tarihte çok kıt bilgilerle geçen “Kırkdilim
Savaşı” için bildiklerini sorduk tam bir canlı tarih,Gerçek bir
çevre bilimcisi sayın Solak.
- Ekibimizin kamera çekimini üstlenen Elvan
EKER,hobi ortağım; ”ÇORUMLU 2000 Dergisi’nin sahibi Mahmut Selim
GÜSEL,Ekrem SOLAK ve ben,Ertuğrul’un mezarının işaretlendiği
tepeye çıktık. Türk insanı mezarlarını hep yüksek tepelere kor.
Gönlünce yüceliklere doyar.
- Ertuğrul Gazi’nin mezarıda Kartalların yuva
yapmadığı Kırkdilim kayalıklarını,güzel ördeklerin yüzdüğü
Gölyazı’yı kucaklamış. Böylece Ertuğrul Gazi’nin yattığı mekanı
kucaklamak bizlere nasip oldu. Azı çoğu,eğrisi ve doğrusuyla
tarih bilimcilere sığındık.
- I.Murad’ın torunu Ertuğrul’un bu yerde şehit
oluşunu,ayrıntıları ile aktaran Sayın Ekrem SOLAK’ı dergi adına
bu bilgileri adına kutlamak isterim.
- Yıldırım Beyazıt Osmanlı Beyliklerini
birleştiren komutan olarak tarihteki yerini al-mıştır 1381-1389
yıllarında bu yörenin Ertana.
- Beyi Kadı Burhaneddin’in idaresindedir. Burada yapılan
savaşta;Burhaneddin üstün ge-lerek Aydın Sancak Beyi olan
Yıldırım oğlu Ertuğrul bu savaşta şehit olur.
- Bir komutan düşünün; Çubuk’ta Timur’a yenilmiş,Kırkdilim’de
oğlunu kaybetmiş ve başlığımızdaki söylenceye dönecek olursak
bir de Timur’un zafer nüktesi. “Bu dünya benim gibi topala,senin
gibi köremi kaldı” der. Iyi muamele yapılmasına bile
hazmedemez.bir kırda kaval çalan çoban görürnce Beyazıt ” Çal
çoban ne Ertuğrul gibi Oğlun öldü,ne sivas gibi bir kalen
alındı” der. Söylenceye göre, parmağındaki yüzüğün içindeki
zehiri yalar.
- Gelelim ayazı iliklere işleyen Eymir Gölü’nün
yani Gölyazı’nın öyküsüne:
- Yıllardır dillerden düşmeyen bir öykü,bu
toprakların sevdalısı Ekrem bey şöyle dedi:Bu yörede her yönüyle
sevilen Mehemmed bey pusuya düşürüldükten sonra ölür. Ardından
şu ağıt yakılır.
- El yazıya el yazıya
- Duman çökmüş göl yazıya
- Kurban olam,kurban olam
- Beşikte yatan kuzuya
-
- El veriyor,el veriyor
- Orta direk yel veriyor
- Açtım baktım yorganını
- Mehemmedim can veriyor.
-
- Dedik de bu öyküyü böylece tamamlamaya çalıştık.
Gönlünüzce bir evren dilerim sevgili okuyucularım.
YIL 2 SAYI 13 25 Ocak
2000 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
08 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM'DA PİRLER ve PİR BABA
- Karakoyunlular tarihte 14. Yüzyılda görünürler.
Erzurum ve Musul ikametgâhlarıdır. Doğu Anadolu'da Devlet kuran
Türkmen kabilesidir. Bu arada totemlerinin koyun olmasından
Karakoyunlu adı bundan gelir. Bu kabile Denizhan kolundandır.
Hükümdarları Cihan Şahtır. İlk reisleri Bayram Hocadır. 1392 ye
kadar Pir Hasan Karakoyunların padişahlık yap-mıştır. (1)
- Çorum'dan Merzifon'a uzanan geçmişteki pirler,
Alaca'da bundan nasibini almış, almasına fakat bugün bu konuyla
ilgili bir eylem yapılmamış. Hatta bu çamlığın adı nereden
geliyor diye merak eden bile olmazken bu çamlığı belediye
encümen üyesi iken ihya eden, Sayın Cavit Kolağası Çorum'un en
güzide parkı haline getirmiştir burasını. Bizde kimmiş, neymiş
diye bu konuya eğildik. Eğildikçe tarihin derinliklerine indik.
Tarihin Mursallılarını tanıdık. Rahmetli Eşref Ertekin'in bana
verdiği 1890 tarihli harita, bize Çorum'u tanımaya en büyük
rehber oldu. Pir Sultan Abdal, Pir Baba dergahında 13 yıl eği
tim görmüş, fetih örgütlerine katılmış, sonra yine Çorum'da
ya-şarken Pir postuna vekillikle görevlendirilmiş. Sonuçta da
çırağı Hızır Paşa tarafından Sivas'ta asılmış.
-
Pir sözcüğünü açarsak, müritlerini koruyan ( Arif- i Billah )
dır.
-
Merzifon'da da bir mahalle bir makam tespit ettik. Çorum'daki
1963 tarihli kadastro haritasında burası mezarlık yeridir.
Mülkiyeti ise Terlemez ailesinde iken belediye istimlak etmiş
yine Tapu Müdürü İbrahim Demirci'nin şahsi arşivindeki 1891
baskılı harita da Pir Baba makamı belirlenmiş. Durmuş Çevikgeday
ın evine yakın olan bir tekke olduğu mahal-lenin yaşlıları
tarafından beyan edildi.
-
- " Yine gırcılandı dağların seli,
- Kış tutmuş iniler küre'nin beli “
-
- Alaca' ya kadar uzandığımızda Bahattin Mamalıoğlu bize şu
bilgiyi verdi. " Prof. Zü-beyr Hamit Koşay bu konuyu incelemek
için evimde misafir oldu. İmam Zeynel Abidin'in 7.
-
- Soyu Pir Mehmet Dede' de burada yatmak-tadır. Bizde İmam
Rıza'lıyız 86 yaşındayım bu Gerçeği artık açıklamalıyım. Pir
Sultan'ın oğlu Pir Ali'nin'de azda olsa bu ellerde
yaşadığısöylenir. Hatta Pir Ali'nin şu dörtlüğü ağızdan ağza
günümüze kadar taşınmıştır.
-
- “Pir Ali der mehdi, ciğer yanığı
- Kırmızıdır donu, yeşil sancağı
- Düzelim koşalım bahçeyi bağı
- Zalimler oradan sürülse gerekdese”
-
- de yine yörenin geçmişteki ünlü ozanın Pir Yakub'un 13
beyitlik bir şiirini sadece şah beyidini alırsak;
-
- “Pir Yakub'um eydür esrefi kerim,
- Koca rahman sana doğru bakarım,
- Küstah oğlan sular gibi akarım,
- Turaba hizmeti kulda bir zaman.”
-
- Pir babanın Zeynal Abidin soyundan geldiğine göre Hz. Veysel
Karani evladındandır.
- 1255 tarihinde Ali izzet tarafından
ha-zırlanarak "Teskere-i Makamat" adı ile matbu olarak basılmış
ve M. Selim Gürsel tarafından orijinali,okunuşu ve bu günkü
anlamı ile Gürsel Yayınevi tarafından neşredilen "Çorum'da Yatan
Meşhur Yatırlar Teskere-i Makamat Ali İzzet" adlı çalışmasının
85. Sayfasında:
- "Zeynelabidin vakfesinde görüldüğü kadar
hazret, Veysel Karani evlâtlarından olup, şehrin kuzey
kesiminde Samsun caddesi üzerinde bulunan kabristanda ahşabdan
türbede yatmaktadır. Hayatta iken ve vefatın-dan sona
hizmetinde bulunan Piri baba vefaatından sonra yanına
defnedilmiştir. Haylice vakıf malları vardır . Halen
mütevelli tarafından bedelle idare olunur. Türbesi musalla
taşı ve Cuma namazı kılınması için müsaadesi vardır.
Ziyaretğahdır. Çoğunlukla baş ağrısı çekenler ziyaret
ederlerse şifa buldukları denenmiştir." bu bilgi
bulun-maktadır.
- Diğer söylenceler; Sayın Dr. Rıfat Patır "Pir
Baba çamlılığı daha önce mezarlıktı. Belediye başkanı Baha
Çorbacıoğlu bu mezarlığı kaldırdı. Yerine çam dikti. Daha sonra
çay ocağı açtı.”
-
- (1) Büyük İslâm Ans. Sh.441-482
YIL 3 SAYI 19
25 Temmuz 2000 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
09 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM ve PİR SULTAN
-
-
Yadsınacak bir başlık. Doğduğu yer Sivas ba
naz, bu bir gerçek. Ya feyz
aldığı tekke neresi? İlimizi araştırdıkça bir kültür
hazinesi çıkıyor karşımıza. Pir Sultanların öğrenim gördüğü nice bilim
adamlarına öğreti veren,
yetiştiren,çiğleri pişiren ilimizde Pir Sultan’ ın da
izine rastlanmaktadır. Pir Sultan on beş yaşına gelince sazı omzunda gurbete
çıkmış. Çorum'daki dergahta
eğitim görmüş, daha sonra fütüvvet
örgütüne girip sipahi
olmuş.
-
Osmanlı ordusunda Belgrad seferine katılmış. Budin
kalesinin alınışını görmüş, seferden
sonra Çorum'a dönmüş, yeniden
dergaha girmiş. Daha sonra Pir
Postuna vekillikle görevlendirilmiştir.<1>
- Ustaların ustası
Pirlerin Piri Çorum'daki (Pir
Baba)'dan el almış
ünü Mursallılardan,
dalga dalga Anadolu'ya yayılmıştır.
-
Bu
verileri değerlendirirsek özünde yurt
sevgisi, kahramanlık,çevresinin sorunlarını baş
tacı eden,sazında, gönlünde insan sevgisi ağır basan bir ozandır.
Araştırmalar Pir Sultan'ın
katı bir tekke şairi olmadığını
gösteriyor. Tersine halkının derdiyle
dertlenen, dirlik ve düzenliğine
baş koyan bir ozan karşımıza çıkıyor. Aşağıdaki örnek
dizeler Şah tutkusu değil,başlı başına Anadolu kokuyor:
-
-
"Özü öze bağlayalım
-
Sular
gibi çağlayalım"....
-
-
"Bir güzelin aşıyım ağalar
-
Onun için
taşa tutar el beni"....
-
-
"Ben bu derdin hangisine
yanayım
-
Yine
tazelendi yürek yarası"....
-
-
Onda şah özlemi arayanlar, ağır vergileri, karayazıcıları,
açlığı, kıtlığı görmeyen,kurtarıcı aradığını göz ardı
edip, şah tutkusu aramışlardır. Başlangıçta bazı yazarlar şah tutkusu ile yönlendirilmiştir.
Her yazar aynı şeyi aramıştır.1534'den imamlık payesini alan Farsça hükmüne devleti bağlayan Şah
İsmail,şeriatı uyguladı. Kızılbaşlık, Şii,Ulema
tarafından tasviye
edildi.
-
Şeriatçılığa geçildi, <2> örnekler
verirsek:
-
-
" Hızır Paşa'da ahım var
-
Benim bir
tek Allahım var" ....
-
-
dizelerini neden sıralıyor?
Açlığın,yokluğun bitmesini şahta arasa idi:
-
-
"Durulur gam yeme divane gönül" ....
-
-
diyecek
kadar iyimserleşir miydi?
-
-
"İçim oyuk,derdim büyük
-
Ben onun
için inlerim"....
-
-
Can pazarı bu. İdam sehpası Şah'ı
da aratır,Urum illeri de.
-
-
"Yare salem
söyle Urum illeri."....
-
-
Urum illerinden
de imdat bekliyor.
Vatana ne denli bağlıydı? Ne idi
iniltisi?
-
-
"Gurbet elde yadellerin
kahrını
-
Çekeyim
de eğleneyim bir zaman."....
-
Yazarlarımız neden bu ağıtlara eğilmedi? Bugün bile yüreği
parçalayacak ağıtlar.
-
<1>(P.S.A. A. Köklügiller
s.17)
-
-
“Yürü bre yalan dünya
-
Yalan
dünya değilmisin
-
Hasan ile
Hüseyin'i
-
Alan
dünya değilmisin?"....
-
-
Bu ağıtla mı Şah'a?
-
-
"Yine gırcılandı
dağların Salı
-
Kış
tutmuş iniler Küre'nin beli"....
-
-
Küre beli
amansız. (Pir Sultan Abdal Çorum' un yol vermez bir belinde
küre kaynatmış, bu köye o günden bu
güne Küre köyü
-
denir.)
-
Hatap boğazının ayazımı
işledi iliklerine ? Çorum
illerinde mahsur mu kaldı ? Kırıkkale'deki
Hasan Dededen yardım istiyor:
-
-
"Hasan Dede Yürük kulu nerdesin?" ....
-
diyor.
Karamsarlaşıyor. Hızır Paşa katline ferman deyince:
-
-
"Kalsın benim davam divana kalsın" ....
-
Dizelerini sıralıyor. Doğayı, inancını, insanı,
yurdunu, toprağını nasıl oluyor da
bırakıp,ağıtlarında şah diyor. Bu şah Hz. Ali'mi , Kerbela şehidi
Hüseyin mi , Halk mı yoksa, İran Şahı mı ? Bu aydınlanmalı. Çalakalem Safevi hükümdarına Şah denilmemelidir.
-
Darağacı
denize düşene,tutanak dal mı artıyor?
-
-
"Ankara'dan çıktım sabah
namazı"....
-
diyen dil
mi başka?
-
-
"Alınmış abdestim
aldırırlarsa
-
Kılınmış
namazın kıldırırlarsa
-
Sizde şah
diyeni öldürürlerse
-
Ben de bu
yayladan şaha giderim"....
-
-
demesinde
Hızır Paşanın hiç mi etkisi yok?
-
-
"Yürü bre Hızır Paşa
-
Seninde
çarkın kırılır
-
Güvendiğin Padişahın
-
O da bir
gün devrilir."....
-
-
"Hangi dinden isen ona
tapayım" ....
-
-
gereğini
duymaması,idam sehpasından bile kurtuluş aramamasıdır.
-
-
"Niye geldin derler Urum
Sefuru
-
Urum'dan günahı kazandım geldim."....
-
-
Avrupa'ya
islâmı yaymak için tekkeler kurmamış ki ? Bugün
ki Bulgar,Yunan,Rumen,Arnavut,
-
Yugoslav
topraklarındaki Türkler Onu idamdan
kurtardı mı? Yoksa Sivas meydanında asılı kalan boş bir
aba mıydı ?
-
Halkın
gönlündeki hangi Pir Sultan mezarına varsanız burada
derler. Bu gizem bugün bile
aydınlanmamıştır.
-
"Dayanılmaz felek çarkı katına
Varın
haber verin ev külfetine
Çıkıp,ele
karşı ağlamasınlar."....
Pir Sultanı yalnızca Şah hayranlığı açısından
incelemek, tek
kalıpçılık olur. Büyük ozan sığmıyor bu kalıba.
Şiirlerindeki Allah,Peygamber,Ali ve insan sevgisi sele katar Pir
Sultan'ı " Gelin canlar bir olalım"....
YIL
1 SAYI 2 25 -Ağustos 1998
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
10 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM'DA ADI BÜYÜK KENDİ
YAZILMIŞ FAKAT AZ BİLİNEN BİR TARİH. ZEYTİN
DERESİ HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA ANISI
-
Sayın Mahmut Selim
Gürsel,Kütüphane Müdür Yardımcısı. Bir gün yanına uğradım, biraz
oturduktan sonra:
-
-Ben Zeytin
deresine gideceğim ama yol yok,bel yok.Dediğimde:
-
-Olur , hocam ertesi gün
gidelim, gideriz dedi. Ertesi gün için sözleştik.
-
Ben Müslüm Tunaboylu,eski Hitit
Televizyonunun kameramanı Aslan Örken ile Selim
in arabayla düştük yola. Kamera ile yol güzergâhlarını Kırkdilim yolunu,kapatılan tünelin önü nü
çekerek Osmancığ'a vardık . (Bu çekimler
O günkü Hitit televizyonunda birkaç kere gösterildi.) Kaymakam Beyi ziyaret
ettik,bilgi sorduk. Kaymakam bey:
-
-Bir meclis
üyemiz şimdi gelir. Kendisi oralı size rehberlik yapar dedi.
-
Düştük Osmancık-Kamil
yoluna. Yol virajlı ama çam kokulu ormanı bu sıkıntıyı göremedik
bile. Yolda Baltacı Mehmet Paşanın köyü. 36 parça imiş dolaşmak
günleri alır. Bir saat kadar sonra girdik Zeytin Deresine
ki,yol iz hak getire. Dere nüfusla dolmuş köyler, köylüler. Bir
cami önünde eki çağa ait toprak büyük bir küp.(Bilmem şimdi durur
mu ?) öz Türkçe konuşan insanlar.
-
Koca Kayası (Avlağı) 'nı sorduk. Köylüler çamurdan,kardan çıkamazsınız
dediler.Yazın gelmemizi önerdilerse de nasip olup oralara bir daha gitmek
nasip olmadı.Halkı dinlemek için bir ilköğretim okulunun oturduğu alan
dikkatimizi çekti,burasının eski bir ismi yada muhitinin ismi var mı diye
sorduk ? Burasının adının eskiden kışla olduğunu öğrenince
her şey çözülür gibi oldu. Kaynaklarda rastladığım,Osmancık Zeytin
Deresi, Kızılmese ve Göl olarak geçmektedir.
Buralarda bazı isimler de geçmekteydi ki;
Kınık Aşireti,Esenli ve Karalı oymakları isimleri geçmektedir.
Karalı oymağı Soruk Beyin adını bu bölgede bir
köye verilmiş. Türkmen ailelerinin çoğu Çelebi Mehmet tarafından ortadan
kaldırılmış idi. Geri kalanlar zaman zaman yağmalama
hareketlerinde ve olumsuz işlerde bulunuyorlardı.
-
Koca Kaya
hakimi Haydar bey,Yorgüç Paşa ile
savaşma ihtimalini düşünerek kalesine iki - üç yıl yetecek erzak doldurmuş.
-
Yörgüç Paşa) çadır kurup iki yıl
kuşattılar muvaffak olamayınca, Haydar Beyin ambarcısını elde
ederek ambarı yaktırmaya muvaffak olmuş. Yıl 1426 . (Amasya Tarihi
H. Hüsamettin: Şimdiki Merzifon'un yaslandığı dağda Tavşanoğlu
Umur Bey hakimdir. (Bu dağın adı sonradan Tavşan Dağı adını almıştır) Haydar
Beyin Kardeşi Tavşanoğ lu
Umur Beydir. Bu iki saltanat birlikte yıkılmıştır. Çevrede eskiden Türkmen aile
oymakları yaşamakta ve çevre illerde de Çorum,Amasya,Tokat,Sivas yörelerinde
çeşitli ufak kale beylikleri ve yerleşik düzen olmayan Tavşanoğlu Yörük taifesinden,Babailer Kızıl Kocalılar, Kızılcallar. Çorum, Amasya, Tokat,Sivas
yörelerindeki bu beylikler tek tek toplanıp
katledilmiş, kalanları da Trakya ve Balkanlara
sürülmüştür. Bunlar Atatürk'ün soyudur. (Ş.Süreyya Aydemir:Tek Adam,Sayfa
3,Sayfa 42,Sayfa 409 ---Hüseyin Şehercioğlu:Atatürk'ün
soy kütüğü ve Sülalesi----Baki Öz :Alevi ve Bektaşiler Sayfa 10)---
Mahmut Selim Gürsel Çorum 1997 adlı çalışmasında olayı şöyle
yansıtır:
-
ZEYTİN DERESİ KOCA
KALESİ'NİN FETHİ
-
1426 tarihinde
Osmancık Zeytin Nahiyesinde bulunan Koca Kayası adında
müstahkem bir kale bulunuyordu. Kalenin hakimi Haydar Bey adında yaşlı bir
kimse idi. Haydar Bey' in Kasım adında bir oğlu varsa da bu oğlunun
mevcudiyetini herkesten saklar duyurmazdı. Saklamasının
sebebi ise, çevre beyliklere sık sık oğlu
ile hediyeler yollar, bu hediye yolladığı beyler tarafından oğlunun esir
edilerek kalenin teslimine zorlanma korkusu
taşırdı. Haydar Bey kale halkı ve askeri için bir kuşatma
halinde yıllarca yetecek kadar erzak bulundururdu. Yörgüç
Paşa bu durumu bildiği için kalenin kuşatılma ile alınmasının imkansızlığını
biliyordu. Haydar Bey'in Tayfur adında çok güvendiği adamını
hediye vaatlarla elde ederek bu ambarın
yakılmasını sağladı. Ambarın yakılması sonucunda Yörgüç Paşa gelerek kaleyi teslim aldı. Haydar
Bey ve oğlu Kasım Bey'i padişaha yolladı. Sultan her ikisini de iyi
karşılayarak ikram ve ihsanlarda bulunup tımar
tayin etti. Bunlarda ölünceye kadar Osmanlıların hizmetinde kaldılar.<1>
-
<1>Mütercim Başı
Tarihi,Mütercim Başı Ahmed Dede.
YIL 1 SAYI 5 25 Kasım
1998 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
11 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- Dodurgalılar, Oğuzların Kayı boyun-dandırlar.
Yurt dışında da tarih sahnesinde görünürlerken ilimizin bugünkü
idari taksimatı dahilinde, Alaca'nın çevresindeki sekiz Köyü
içine alan bir yerleşim bölgesinin tarihindeki adı Karahisar (
Timurlu ) idi. Bu bölgeden 1276 yıllarında Hacılar Hanından,
Sinop'a Alaca Çayında Kabil ve Simala yerleşim bölgelerinden
Amasya ve Canik'e varan büyük bir şehirdir.
- Selçuklu Sultanı, II. Gıyasettin Moğollu Baycu
Noyan'a 1243 yılında yenilince Anadolu başsız kaldı. Bu kargaşa
döneminde, şimdiki Alaca yakınındaki Karahisar Bey'i Hüsamettin
Çove Osmancığ'ı ele geçirdi. Kendi soyu olan Doduroğullarını
şimdiki Dodurga Kasabasına yerleştirdi. Kendisini susuzluk
nedeniyle az ötedeki türbenin yerine yerleştiyse de kavimleri
orada kaldı. Bugünkü araştırmalarımızda da izledik ki halk ona
saygınlığını hâlâ göstermektedir. Kasaba dışında ki Hüsem Dede
evlatlarından Hüseyin Karabatak'ı mekanında ziyaret ettik. Büyük
bir özveri ile bu tekkeyi sahiplenip koruduğunu izledik.
- Tarihçi İbnbibi'nin kayıtlarına göre
Türkmenlerden Çoban Bey, Oğuzların Kayı Boyundandır. Aynı
kanaati Yazıcıoğlu Ali'de doğruluyor. ( T. Tarihi s.180 )
Hüsamettin Çoban Bey'in XII. asırda ve daha önceki dönem-lerdeki
yaşamını Yazıcıoğlu Ali kayıtlara geçmiştir. Timurtaş'ın oğlu
Çoban Şeyh Hasan Eratna topraklarındaki ( Doğu Karahisar'ı ) ele
geçirmiştir. Bu Zat Hüsamettin Alp Yürüğün oğludur. Çoban Bey
Kastamonu Valiliği de yapmıştır. ( Anadolu'da Türkler CAHEN s.30
- 1271'de Muinuddin Pervanenin oğullarının biri
tarafından yönetilen bu çevreyi onun oğlu Mehmet Bey 1295
yılında bu yöreyi yeniden feht etmiştir. Aynı eyaletin hudutları
içinde bulunan Osmancık ise 1271'de Selçuklu-Moğol topraklarının
arasındaydı. Bu dönemde Moğolları Türkleştiren ve İslâmlaştıran
Hacı Bektaş Veli'nin IV. halifelerinden Karadonlu Can Baba,
Sivas Divriği Onerli Köyünde tahtını kurup, Avuçanlı ocağının
etkinliğini VII. il dahil bizim Karaören ( Oğuzlar)kasabasında
hakka yürümüştür.( 1290)
- Fahrettin Ali Osmancık'ta geçici olarak
tutuklu bulunmuştur. Bu nedenle Hüsamettin Alp Yürük,
Muzafereddin Yavlak Aslan ve de Hüsamettin Mahmut.
Osmancık'ta sınırlı bir güç ortaya koymuştur.
- 1402- 1413 yıllarına gelince bu yöredeI.Mehmet'in
veziri, Osmancıklı İmamzade Halil Paşa hüküm sürüyordu. İsmail
Hakkı Uzun Çarşılı Bayat, Çapan ve Ceritlerle ilgisine
araştırmışsala geniş bir kaynağa sahip olamadık ( Milli Kültür
1990 s.49 ) Bu arada Ahmet Vefik Paşa zamanında bir ferman
yayımlamış Alevilerin 34 adet kitap gerektiğini bunu da Casus
Karayakup'un bildirdiğini Çorum Kadısından önemle istemiştir.
Bundan dolayı halk zamanın Üniversitesinin işlevini yapan
tekkelerden kitapları yok ederek canını kurtarmıştır.
- 1331 yıllarında Osmancığ'ın adına Sarhun-Sorgun
deniyordu. Sencer Bey Osman Bey'in amcazadesidir. ( Çorum. Der.
s.454 ) Doç. Bedri Noyan 'ın tesbitlerine göre Bayateli
Türkmenleri Fuzuli, Yunus Emre gibi şairleri yetiştirdiğine
göre, Bayatbey'i Hüsem Dede Şair dersek yanlış yapmış olmayız.
Antep'den gelen Barak Türkmenleri kasabamızda da vardır. Bunlar
Yunus Emre soyu baraklılardır.
- 1276 yıllarında lağvedilen Karahisar'a bağımlı
olan Hüsem Dede'nin yaşamı da giz-eme bürünmüştür.
Dodurgalıların başka bu yörelerde, 1177 yılında Osmancık
Kalesinin Osman Gaziye verildiği bilinmektedir. İki Türk-men
Beyi çatışması ( Yörgüç Paşa - Haydar Bey ) bu yöre Türklerinin
yaşamını allak bullak etmiştir. Hüsamettin Oğuzların Kayı bo-yundandır.
( Osm. Tar. T.T.K s.23 dipnot ) Pasinler Sürmeli çukurundan
Anadolu'ya, Kayıları, Moğolları dağıttı denmektedir.
- Bu kayı Türkmen'i Hüsemdede'nin yurdu, her
inanca mensup insanlarca, akıl hastalığı için ziyaret edilip
şifa aranmaktadır.
YIL 3 SAYI 18
25 Haziran 2000 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
12 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
DOYUMSUZLUK
Doyumsuzluk bilirmisin sen...
Uyurken, yıldızlar taşıtın oldu mu ?...
Çakır dikenleri kirpiklerinmiydi. ?...
Denize baktığın zaman, orman görüntünmüydü ?...
Moda evlerinin makasımıydın ?...
Karanlıklara perde gerip; güneşi durdurdun mu?
Nükleer silahlardan, apollo on dan,
Daha güçlü şiir dünyasının yolcusumuydun ?
Tüm meydanlarda, başı dönenler,
En güçlü aşk mektubu yazanlar,
Senin dünyanımı yaşıyorlardı ?...
Güneşi denizin fırçasıylamı boyadın ?..
Kuşadasında gözlerimi alıp,
Denizi, ayla kucaklaştırdın mı?
Karahasanlar mağarasında:
Aslanla yılanı boğuşturan ilahmıydın ?
Beleni, Soğukoluk'u mu düzenledin ?
Şairlik künyemimi onayladın ?....
Bana şiir mi yaz dedin,
Gönül uzayının, kozmonotumuyum ?
Tarsus parkında portakal mı kalbim ?
Büzebilirmisin; dilim dilim ayrılır mı?
Adana, cayır cayır, hiç ölçtün mü ateşimi ?...
Güneş battı batacak ;
Parkın o köşesindeki çiftlerin girdin mi?
Dünyasına,Antalya yörelerinin
Belkıs taşıtları,İsmini senden mi aldı ?
Kadifeden Karşıyakayı' mı kucaklıyorsun ?
Uludağ'da suskunmusun ?
Çatlak yarıklara: Siyim siyim akıyormusun?...
Gözlerin araba farı üzerimde.
Güneşi postaladın karanlıklara ?...
Entarini akgünler makaslıyor mu?
Kalbini uzay kadar açabilirmisin sen ?....
Karanlık evreni geçebilrmisin sen.
3 Mart 1973
YIL 2 SAYI 14 25 Şubat 2000 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
13 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DÜNDEN BUGÜNE AĞITLARIN ANADOLU'SU
- Asır 16. yüzyıl. Sivas,Kasaba Yıldızeli. Köy
Bağnaz. Yıldız Dağının üstünde karabulutların
dolaştığı,açlık,savaş,iç isyanların dorukta olduğu günlerde
Bağnaz'da bir çocuk dünyaya geldi. Yıl 1470. adını Haydar
koydular. Her köy çocuğu gibi kuzu güder,oğlak güder. Güder de
bir gök bilimcidir sanki. Dağa,taşa,gökte uçan kuşa karışır.
Dağda uyuyup sabahlar,in cin olmayan Yıldız Dağı kendisi ile
konuşur. Sanki kayalardan yankılanan sesler uyan der.
- Bir gün ustasını aramak için alır sazını
omzuna,çıkar gurbete. O dar yolu Çorum dergahındaki Mursaloğlu
Pir Baba Dergahına on dört yıl eğitim görerek Koca Haydar adını
Pir Postişinini Pir Sultan adına dönüştürdü. Yani Pirsultan
adını Çorum'daki Pir Baba vermiştir. Artık ünü çevreyi taşar.
Merzifon'da adına bir mahalle kurulur. Hüseyinabat (Alaca)
karargahı haline gelir.
- Bir gün Hüseyingazi'ye ulaşmak için yola çıkar.
Yola çıkar amma,kışın zemherisi. Küre belinden Hüseyingazi ve
Hasandede'ye sesleniyor:
-
- “Yine gıcırdadı dağların Salı,
- Kış tutmuş iniler Küre'nin beli,
- Dermanın çektiğim Bektaşi Veli
- Görmedim pirimi dertliyim dertli”
-
- Küre belinde borana tutulmuş. En yakın köye
sığınmak zorunda kalmış. Böylece bu köyün adı Küre denilmiş.
- Yine:
-
- “Pir Sultanın ahuzarda dardasın,
- Hasandede,yürük kulu nerdesin”
-
- Deyişiyle,Keskin'de ki Hasandede den yardım
ister.
- Ünü artık çevreye sığmadığı bir zamanda döner
baba evine.
- Pir Sultan Abtal'ın hayatına bir nokta koyalım.
Bu günlere dönelim:
- Bin dokuz yüz ellili yılların başında Türkiye
kapalı ekonomiden,açık ekonomiye
- geçti ve kırsallardan kentlere yoğun bir yığılma oldu.
Böylece yaşam biçimi değişen halk ferdi aile sistemine uyma
zorunda kaldı. Kültür ve ekonomisini değişti. Herkes şehre
gitmeye özendi. Arpalığını,malını,davarını satıp gecekonduları
yurt edindiler. Altyapı,elektrik,su ne ki ? Şehirli olduk ya !
Yarış babam yarış,yoklukları var etmeye,lüksü gördükçe daha
lüksüne kavuşmak için çabalamaya. Bu yarışta bütçemiz altüst
oldu. Kırk paramız olmazsa da;koltuk takımımız şu
renkte,perdemiz bu renkte,falancanın taksisi var,ben ondan
aşağımı kalacağım. Para,pul yok amma,sahtekarlık ve
dolandırıcılık oldu mecburiyet sayılan malları almak için. Bu
işler en yakınlarından başladılar icraatlarına,sonra yakın
çevreler, bu değişiklik öze işler. Hani o köydeki
değerlerin,borç ve alacak hesaplarının mark ve dolara
indekslenmesine ne demeli ?
- 1956 dan bu güne tanıdığım bir ağaya çarşıda
rastladım. Onu görünce sevindim. Ayak üstü muhabbetten sonra
gel bir yere oturalım,bir şeyler içelim dedim. Epey ısrar
ettikten sonra bir kahvehaneye oturduk. Kendisine takılayım
dedim. Ağa o naz neydi ? Biz birbirimizi yıllar önceden
tanıyoruz dedim. Huca (öğretmen) açtırma kutuyu,söyletme kutuyu
diye bi söz va ya. O bildiğin hanemde,ben kendimi kral
sanıyordum. Eş dost beni adam yerine koyup kapımı çalıyordu.
Geldik şara (şehre) dağıldı hortanam,hasret kaldım yüzlerine.
Sabah oluyor, kahvaltı yapıyok,oğlan işe gidiyo,gelin çocukları
okula hazırlıyo,bulaşık,süpürge için benim evde kalmam olmuyo,mecburen
çıkıyon dışarı. Bahçeye mi gideceğim,davara mı,tarlaya mı ?
çıktığında varıyon bi kaveeye,varıp senin gibi bi tanıdığın
yanına selam verip oturuyon,bi konuşak demeden,karşı masadan
çağırıyorlar,içtiği çayın parasını verip geçiyor çağırılan yere.
Bizim yaşımızdakilere kaveede yer yok.
- Köyde ağaydık. İndik şara irdelendik. Köyde
her şeyim vardı. Şarda çocuklara,
- torunlara hasretim. Onlardan şikayetim yok ama o kadar
hortananın içinde yapa yalınızım. Bunu anlatan aklı başında bir
köylüydü. Anlattıkları hemen hemen aşağıdaki gibiydi.
- Gelelim şehre göçme modasına Mehmet Ağada uyar.
Göçer şehre. Altı çocuklu,Mehmet ağa,altıya bölündü,altı ev oldu
tek hanesi. Ferdi aile sistemine onlarda uydular. Artık
kendileri üretip,kendileri tüketmiyorlardı besinlerini. Her
şehirli gibi onlar da hormonlu bitkilerin,katkılı yiyeceklerin
esiri olmuşlardı.
- İşte bu göç kurbanlarından Mehmet Ağa,evet
yanlış değil köyde ağanın yaşamı bir başkaydı. Köyde iken evin
en büyüğü ve en saygını idi Hasan Ağa. Her sabah erken
kalkar,sabah kahvesini yudumlarken horantasının (aile bireyleri)
iş bölümünü yapar,sen şehre gideceksin,sen çüte,sen
değirmene,sen oduna. Döner otuz nüfuslu evin kadınlara. Sen
ekmek yap,sen mala bak,sen yemeği yap,sen,sen çapaya. Bu kadar
nüfusun mutlak emiridir. Çünkü kimse itiraz edemez. Mülkün tek
sahibi,evin büyüğüdür. Ne kardeşler arasında dedikoduya,ne de
evdeki kadınlara fırsat kalır. Ailenin akşam toplandığı sofrada
yemek yenir,adabına göre sohbet edilir. Günler bu saltanatın
güvenliği ile geçerdi.
- Mehmet Ağa,dağılan ailesinin en küçük oğlunun
yayında kalıyor.
- Elindeki,avucundakini kendisiyle şehre gelen
hortanası ile paylaşmış. Gelinlerinden ve oğullarından memnundu.
Yalnız kırk yıl birlikte bir yastığa baş koyduğu eşini
kaybetmişti. Sizin anlayacağınız köydeki saltanatını
kaybetmişti.
- Yukarıda anlatmaya çalıştığım Mehmet Ağa aklı
başında bir köylü idi. Şehirde şaşkına dönmüştü. Birde maddi
açıdan mağdurlar vardır. Köyler boşalmış,tarla,tapan
ekilmiyor,köyler viranelik olmuş,olmaya devam ediyor.
- Köy kültürü açıklayıp,köy geleneğini dile
getiren köylü ve köyü yazan yazarlar,çizerler ya öldüler,ya da
yurt dışına gittiler.
- Politik nedenlerle plansız,programsız kalkınma
modelleriyle nüfusu kente çekenler,köyün gerçek hayatını yok
ettiler. Okuyabilen köylü memur,eli yatkın olan sanatkar oldu.
Ya diğerleri ? Onlarda,ya iş bulabilirlerse fabrikalarda
çalışıyorlar,ya amelelik yapıyorlar,ya da kapıcılık yapıyorlar.
Bunlarda geçiniyorlar sayılsa da acaba geçinebiliyorlar mı ? Ya
bunlardan arta kalanlar. Çöp bidonlarında kağıt,plastik toplayıp
geçinmeye çalışıyorlar.
- İşte Türkiye'mizin gerçekleri. İşte Çorum'un
gerçekleri.
- Saygılarımla.
- Kurban Bayramınız Kutulu olsun.
-
YIL
3 SAYI 24 03 Mart 2001 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
14 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
DÜŞLERİM
Kemal Paşam senin aydınlığında,
Uygarlıkta öncü ülke düşlerim,
Gençliği, bilim ve teknolojide,
Bütün keşifleri yapmış düşlerim.
Yoksulluk hastalık olmayan ülke,
Kansere de çare bulmalı bilge,
İnansın insanlar bilime akla,
Karanlık gecede mehtap düşlerim.
İki bin yılına geldiğinde,
Karanlığa gömülyor bu ülke,
Yıkamazlar inan topla, tüfekle,
Gençliğimde bilinç akıl düşlerim.
Sınıfında sağlık, barış öğreten,
Yurdumda dipdiri işleyen beden,
Gözlerim kapanıp dolmadan vadem,
Gerçek olsun özlemlerim, düşlerim.
Özgürlük, iş, emek günün sorunu,
Görmedik mi bundan daha zorunu,
Gel "İSMALl " iyiye yap yorumunu,
Belki yaraları deşer neşterim.
YIL 1 SAYI 9 25
Haziran 1999 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
15 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
EUKAİTHA'DAN ÇORUM'A
-
Kuşsaray köyü
tepesinde bir kale ve kuzeydoğusunda kayabaşı denilen mevkii
var.
-
Kale Dağı adı verilen yerde Roma devrine ait
kalıntılar belgelenilirse ,<1> halktan da
edinilen bilgileri de eklersek , Kuşsaray
Köyü tepesinde ,Kral Kızı Sarayı'ndan söz
edilmektedir. Bu yörede Çorum-Elvançelebi
arasında bulunan Kuşsaray Köyünün daha eski adı ise
:EUKAHİTA' dır. Bu kalede yaşayan,Saint Thoddere adlı
bir azizden söz edilmektedir.<2>Halk tan da edinilen bilgileri de
eklersek, Kuşsaray Köyü tepesinde, Kral
Kızı Sarayı'ndan söz edilmektedir. Bu yörede Çorum-Elvançelebi arasında bulunan Kuşsaray
Köyünün daha eski adı ise :
EUKAHİTA' dır. Bu kalede yaşayan, Saint Thoddere
adlı bir azizden söz edilmektedir. <3>
-
M.Ö. 1800'lerde (Eski Hitit öncesi) Boğazköy Hatuşaş arşivinde
bulunan bir tablette ; Pithana M.Ö. 1850
tarihlerinde Kuşara kentinin kralıdır.
<4> M.S.170'lerinde,Roma'yı Anadolu’ya bağlayan yolların
birbirine bağlaması ; Eukahaita -
Çorum - Karissa ( Alaca
)'dır.
-
Bu bölgeler Amasya merkezini
teşkil edi yordu.
İngiliz erkeolog Sir William; ömrünün üç yılını Eukait'da geçirmiş,1888 yılında yayımladığı"Anadolu'nun
Tarihçesi" isimli eserinde "Pimalisa"
dan da söz eder ki ,burası bu günkü Gümüşhacı Köy' ü kasabasıdır. Bu
devirde Mecitözü'ne Avkat Hacıköyü denil mekte
idi.
-
Kuşsaray'ı daha genişliğine
işlemek için; Karahanlılar ve Saltuk Buğra'ya ve bu
yönetimden kopan Karalu
Aşiretini daha derinliğinde incelemek gereklidir. Bu Aşiretin son
uzantısı Karaözü ve Kuşsaray'daki
son uzantıları olan Karahanlı yani,Karaveli'lere bakmak gereklidir. Karaveli İsmail Kahyagiller (bu günkü deyimle Karahanlılar)'dır.
-
KARALU AŞİRETİ
-
Bu Aşiret Karaözü'nden
geçen Kızılırmak üzerindeki köprünün yapımcısı Şahruk
Bey 'i tanıyacağız. Bu tarihi daha ilerilere taşımaya
çalışırsam;Kuşsaray sözcüğü üzerinde durmalıyız.
Elazığ Baskil ve Keban
Barajı civarında Kuşsaray isimli bir
yerleşim bölgesine de rastladık. Bu kelimenin kökenine inersek :Kuşay Peygamberimizin beşinci derecedeki ceddi olan,Kabeyi ihya eden,Kuşayb'dır.
Kuşayb şehir kuran bir kahraman olarak
gösterilir. (Yakutmuncanasr Wüstefelt
-III-) Annesinden soyunu öğrenen Kuşay,
Mekke'ye giderek mühim bir mevki elde eder.
(İbn-i Duyard) Kuşeyr kelimesini de açarsak ; Güneye sarkan
Türklerin,Arap dil ve kültüründen etkilendiğini görürüz. Karaözü'nden çıkıp; Boğazlayan,Sarıkaya,Zile-Merzifon,
Kalburcu, Löşdiğin ve Kultak
köylerinde görülmektedir. Kuşsaray Köyü'nün;
bu günkü yerleşik düzene geçtiği yer;Güney
Köyü'nün eğrek yeri olduğundan, buraya köyün
yerleşmesine müsaade edilmemiştir. Bu günkü Sultan
Nevruz dediğimiz semtteki kazılardan çıkartılan pöhrek kalıntıları buna tanıklık yapmaktadır.
-
Karaözünden gelip köye ilk
kazmayı vuranlar, ilimiz tapu kayıtlarında
(Sayfa no: 65) Soyadı Kanununun (1939'daki) çıkmadan önce
lakapları şöyle sıralanmıştır:
-
1-Mollaoğlu Ali Kethüda,
-
2-Uzun Mustafa,
-
3-Deli Veli,
-
4-Köseoğlu,
-
5-Buçukoğlu,
-
6-Bıcıoğlu,
-
7-Karadervişoğlları,
-
8-Sanoğlu
-
9-Karavelioğlu
-
10-Osmanoğlu.
Yakın Tarihte
Kuşsaray
Ardahanlılar ; Yahut da Kerimoğulları
ve Kubatlar, Beykent'in kurulduğu 1595 yıllarından,
18 yüzyıla kadar Rişvanlıların baskınına
uğrarlar. Hanak Kazası Çimliçayır Köyünde, Kars'ın çevrelerinde ve
Ardahan'da da görülen ilk Türkmenlerdir. İstanbul'un Beşiktaş'ından Çiçekli Köyüne,
oradan da Çimliçayır'a,
Malatya Hekimhan,Gökağaç'a geldiler.
<5> Yazınbasak ve çevresinde
kuyuculuk yani odun kömürcülüğü yaparlar,kışın da Urfa'ya kadar inerler. Rişvan
Kürtlerinden birisini öldürdüklerinden kendilerinin cezalandırılacağını
bildikleri için Anadolu'nun çeşitli yerlerine ve
Çorum'un Kuşsaray, Gökçam,
Höçüğünköyü,Alacahöyük ve Haydarınköyü gibi yerlere daha evvelden olduğu
gibi en son 1745 yıllarında yerleşirler.
Şah Sadılı Ocağı
Sultan Reşat, Şah Sadılı
Ocağı Dedesi olan Kangal kazası Yellice Köyü Alevilerinin bağ landığı Mahsuni'den
yardım ister ve Rus - Osmanlı'lar arasında yapılan Tuylar Muharebesin-de Çelebi Cemalettin de gönüllü
asker toplar,bu askerler büyük yararlıklar gösterirler. <6>
1966 yılında girişimlerimle Prof.
Dr. Zü-beyr Hamit KOŞAY Kayabaşı denilen yerde,
kazı yapmış Frikler'e
ait eserler çıkartılmış, bu eserler bu gün
Çorum Müzesinde sergilen-mektedir.Türk Tarih
Kurumu tarafından Belleten Dergisinde bu kazı bilgilerini
yayımlamıştır.
<1>Evliya Çelebi Seyahatnamesi S.133-138
<2> İslâm Öncesi İnanç Motifleri S.174-175
<3> İslâm Öncesi İnanç Motifleri S.174-175
<4> Meydan Larousse Hitiler
bölümü -Çorum 1997 .M.S.G.
<5>Prof.Dr. Mehmet ERÖZ
<6>Müdaafa. Nejat BİRDOĞAN
Not:
Değerli
okurlar, Çorum 1997 çalışmasını yapan Mahmut Selim GÜRSEL,
sanatının siyasetini kendi içinde bilimselliğiyle ermiş,şimdiye kadar yeri
doldurulamayan Çorumlu Dergisi'nin ayarında, çağın tekniğinde uygulayarak büyük
bir boşluğu dolduracağını yüreğimin derinliklerinde hissedişimi okurlarımla
paylaşacağıma inanıyorum. Ömrünün nice yıllara uzamasını diler,en iyi günleri
sizlere adarım. İsmail PAMUK
YIL 1 SAYI 1 25 - Temmuz 1998 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
16 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
Ocak ayının son günü ile 2 Şubat arasında
Türkler tarafından üç gün şükür orucu tutulur. Buna Alevi Türk’lerinden
günümüze kadar uzanıp gelen adı "HIZIR ORUCU"denir. Aşure orucu da toplumsal geleneklerin en
belirginidir. Kökeni ise şu inanışlara dayanmaktadır.
-
1- Dünyanın aşure günü yaratıldığı,
-
2- Nemrut'un ateşten kurtulduğu,
-
3- Koç kurbanın İsmail ' e adandığı,
-
4- Hz. Ademin
tövbesinin kabulü,
-
5- Eyyüb ' ün
hastalıktan kurtulduğu,
-
6- Nuh tufanının sona erdiği,
-
7- Yakub ' un oğluna
kavuştuğu,
-
8- İsa'nın göğe çekildiği,
-
Bu inançların aşure
gününe rastladığına inanılır. Türkmenlerde de bu saygıya
binaen oruç tutulur. Tüm ibadetlerin bayram sevinci içinde
yapıldığına inanılır. Bunlar şükür orucudur.
Oğuz Türklerin de sefer dönüşü dokuz gün eğlenilirdi.
-
Bu geleneklerin benzeri ve en
mühimi de,HIZIR ORUCU' dur. "Kul bunalır Hızır yetişir." Hızır her
bunalan Allah'ın kulunun imdat meleğidir. Dar günde "medet,
mürüvvet" yani mürüvvet Ali' den kalmıştır. Kul bunalınca Hızır'a haber
verir. Hızır gibi yetişen insana da Hızır benzetmesi yapılır ve
"Hızır gibi yetişti" denir. Dertlilere deva hastalara şifadır. İnsanlar
kendine büyük iyilik yapan kamil kişilere "Ali kardaşın,
Hızır yoldaşın olsun "diye dua ederler. Çocukluğumda Allah seni
Hazreti Pir' in yolundan Hızır'ın elinden mahrum etmesin
denildiğini çok işitmişimdir.
- Hünkar Hacı
Bektaş Veli' de Anadolu' ya Hızır gibi gelmiş, keskin kılıç değil tahta kılıç
kullanmış. Yani bugünkü Ihlara Vadisi kesişlerin yurdu iken
bilgisi , hoşgörüsü, ve insana olan saygısı ile İslâm'ı onlara kabul
ettirmiştir. Konuyu özetlersek her iyilikte Hızır'ı bulur ve ona
sığınılır.
YIL 1 SAYI 7 25
Nisan 1999 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
17 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- Köy yaşamının kente akıp ,kent ve köy
kültürünün allak-bullak olduğu bir yaşamla cebelleşiyoruz bu
günlerde. Anadolu'nun güzelliklerini çeşnilendiren,bir yaşamı geride mi
bıraktık ne!... Bırakamıyoruz, kentte her gece köy akşamlarını
yaşıyorum dersem özümü ırgalayan bir gerçeği söylemiş olurum.
- Koyun sağarken,bulgur çekerken,çapa vururken yada bir düğün
coşkusunu yaşarken, gelinciklerle, gök nevruzlarla, ikbal
çiçekleriyle haşır neşir olurken,Oluklunun gürül gürül
suyu genzimize dolarken,türküler söylerken, asker uğurlarken,
tatilde çeşitli okullardan çocuklarımız köye dönerken, ne denli
mutluyduk ?...
-
Ya bir köy kızı gurbete gelin olurken,acısı
yüreğimize kor gibi düşerdi.
-
- "Elinden solma kınası,
- Gülüp oynamaz kanası,
- Ağlıyor kızın anası,
- Kısmeti gurbete düştü.“
-
- Kızın gelin oluşunu, oğlanın mürüvvete erip, çeyiz
almaya gidiş coşku;
-
- "Gidiyorum Çorum'a
- Bir taş değdi goluma,
- Kolum sarılmak ister,
- Yarin ince beline.
-
- Allanma,sallanma,
-
Gohulu gelin,
- Aynası belinde
-
Sohulu gelin.“
-
- Gelin;
-
- "Hele mumu yaksana,
- Bir dön bana baksana,
- Çevreli mendilini,
- Al cebine soksana.“
-
- Köy yaşamının renkleridir,maniler.Hele çalgıların;oyunların
karıştığı bir karışık oyun vardır.
-
- "Dallike";
-
- "Kadife yastığım yok,
- Odana bastığım yok,
- Eller ne derse desin,
- Ben sana küstüğüm yok.“
-
- Düğünün son gününde kız evinde çalınan davul, zurnaya"Seher
Davulu" denir. Gelin kız evinden çıkıpta
gideceği geceye "kına gecesi" denir.
-
- "Şu dağlardan yuvarlanan daş mola,
- Gül başına gelip geçen iş mola,
- Gözümdeki yağmur mola,yaş mola,
- Benim guzum ayrılıyor sürüden.“
-
- Son kına gecesinde kızın emsalleri hep birlikte yatar ellerine kına
yakarlar.Anası:
-
- "Yavrum ellerine kınamı yakam,
- Sen giderken yola ben nasıl bakam,
- Yaşlı mendilini koynuma sokam,
- Kurttan,kuştan haber soram bir zaman.
-
- Bir ozan,ana der ki;
-
- "Bütün vucudum yansın,
- Yalnız kalbim yanmasın,
- Çünkü orada gurbete giden yavrum var.“
-
- Sofrasına bir kaşık eklenmesine karşın oğlan evi sevinçlidir.
Tarlayı ekti biçti,elde avuçta ne varsa sattı savdu,
ama kınalı gelini eve getirdi.
- Salonlarda; dans edenler,köy düğünü şeher
düğünü derken;Urum (Rum)1940'lı yıllardaki "KANLI MELEK" öyküsüne
takıldı kaldı.Şeherden alış veriş yapıp akşam köye
dönenler, anlatmakla Bitiremedikleri "kanlı melek" öyküsü:
"Yok öyle değil,şöyle. Yok o köy değil, falan köyde
olmuş. Her halde mumyalamışlar. Halkevinin camekanına kanlı meleği
görmüşler. Aleme ibret için ; gerdek gecesi boş çıkmış
güveyi boynundan kesmiş,türküde yakmışlar;
-
- "Aşağıdan gelir bir kanlı melek,
- Yolumu yolsuza düşürdü felek,
- Bu yolun yolcusu olmak mı gerek,
- Kıyma zalım kıyma canıma kıyma
- Aldanıp ellerin sözüne uyma.
-
- Orucu tuttum da bayram etmedim,
- Gelin oldum,bir murada yetmedim,
- Allah şahit el elinden tutmadım,
- Kıyma zalim kıyma canıma kıyma,
- Aldanıp ellerin sözüne uyma“
-
- Bu söylenti çocuk yüreğimi çok etkilemişti. Sadık Sevin’ide kendime uydurup,köyüme on beş
kilometre olan Çorum'a yaya gelip halk evi camekanında
(şimdiki Belediye ana binası) dilimi yutarcasına seyrettim. Meğer
değerli öğretmen Eyüpoğlu Çorum'a gelmiş,
bu öyküyü canlı olarak halka Sunmuştur. Bunu ve Tütüncüler’in bağda yazdığı, meşhur "Karadutum, Çingenem" şiirinide
aynı yılda yazdığı 1960'lı yıllarda okul
Müdürüm merhum Mümtaz Gürkan’dan
dinledim.
- Böylece, Anadolu kadının yazgısını, öğrenmiş oldum. Gerdek
gecesi boş çıkma,cana mal olurken, şimdileri uruma vurdum. Her
8 Mart kadınlar gününü içimin burukluğu ile anarım. Bir yerde isyan edesim gelir. Kadınlarımız neden iki bine bir
kala,okutulup erkekle ekonomik eşitliğe kavuşması sağlanamaz.
- ...............................................................................
- Daş (taş)
- Gohu (koku)
- Zahir-seher (sabah)
- Gul (kul)
- Guzu (kuzu)
- Halgevi (halk evi)
YIL 1 SAYI 6 25 Ocak 1999 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
18 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KARADONLU CAN BABA
KİMDİR ?
- Türk Kültür Tarihinde Çorum Sempozyum Tebliğleri
26-27 Temmuz 1991 tarih ve Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi TDE Bölümü Halkbilim Anabildim Dalı Araştırma
Görevlisi Sayın Gülin Öğüt PEKER;Çorum Türk Kültür Tarihinde
Çorum Sempozyum Tebliğleri'ni yayınlayan Çorum Belediyesi
kitabının 211-217 sayfaları arasında “Karadonlu Can Baba” isimli
bir tebliğ sunmuşlar.
- Karadonlu Can Baba hakkında 1960 yılından bu
yana araştırma yaptığımı sayın belediye ilgilileri çok iyi
bilirler. Bunun kanıtını da basın ve Makamlarınca verilen eski
Turban Otelinde verdikleri plaket ve il makamının
araştırmalarımı onayladığı 1992- ve 2001 tarihli yazıları. Benim
kimse ile alıp vereceğim yoktur. İl makamımız ne kadar
saygıdeğerse, yerel yönetimlerde o kadar saygındır. Bana bu
yazıyı yazma gereğini duyuran,bir ayağı mezara sallanması ve
derinliğine incelediğim “Karadonlu Can Baba” tam anlamıyla
tanıtılması gereken,o günden bu güne kalem namdarlarından tek
kelime eklenmemesi.
- Karadonlu Can Baba kimdir ? Sivas Kangal kazası
Önerli köyündendir. Hacıbektaş-ı Velinin yedinci postnişinidir.
Yani tekkeleri ve zaviyeleri ıslahla görevlidir. Hacıbektaş-ı
Veli onu Erzincan önlerindeki Moğolları Türk ve İslâmlaştırmak
için görevlendirmiştir. Bazı yapıtlardaki hurafeler bir
yana,üstün başarı ile yerine getiren bir Türk öncüsüdür. Masal
tarihini bir yana bırakırda tarihimizin gerçeklerine dönersek:
Örneğin bu bulunduğumuz ilimizin sınırları içerisinde;Koyun
Baba,Hüseyin Gazi,Abdal Ata,Seydim Sultan,Elvan Çelebi,Hüsemzade,Piri
Baba,Kandilli Baba... daha niceleri saymakla bitmez. Zamanın
üniversite görevini görmüş zaviyeler ve halk ozanlarının
deyişlerinden başka hangi kaynağı gösterebiliriz ? Karadonlu Can
Baba zaviyelerden bazılarını kurarak İskilip
Karaören köyünü kurdu. O adı unutturmak için üç-dört defa ad
değiştirildi ama onun eserleri
- ben fakirden kopya ederek iki sayı Oğuzlar isimli
göstermelik gazete çıkartılarak “tez!” olarak Diyanete verildi.
Şimdi o bilgin yurttaşın da Diyanet Müfettişi,sonra bilmem hangi
makama getirirler. Yani sayın yazar “Türbedar Postu” kelimesini
kullanmamışlar. Türbenin aynısını restore edilmesi için
geçmişteki çok büyük para olan seksen milyon neye ve nereye
harcandı ?
- Yaşadığı dönemde Türklüğü yücelten ve:
-
- Çıktım İsmail sivrisinin başına
- Görünür Hünkar Efendim görünür
- Değirmenler döner gözüm yaşına
- Hünkara yardımcı Karadonlu görünür.
-
- Yani halka kendini özden kabul ettiren birBektaşi Alevisidir
Karadonlu Can Baba. Karadonlu Can Baba Hacı Bektaş-ı Veli
öğretisinin dışında aramamak lazım
-
- Not: Belge,bilgi istenildiği zaman hazır
olduğumu saygıdeğer ilgililere sunacağımı arz ederim.
YIL 3 SAYI
25 25 Nisan 2001 |
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE BENDEN
İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
19 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KIRKDİLİM
SAVAŞI
-
Yıllardır araştırma yapmaya çalışırım. Çalışırken bazı
öyle püf noktalar çıkar ki
karşılaştığıma kendim bile zor
inanırım. Bunun tipik örneklerinden
birisi de“Kırk Dilim” olayı tarihe damgasını vuran bu savaş ya bir cümle ile geçiştirilmiştir
ya da hiç söz edilmemiştir. Kültür hazinesi ilimiz
geçmişin büyüklüğü ile dop dolu ; Zeytinderesi olayında olduğu gibidir,sevgili Selim Gürsel'le
incelediğimiz bu olaydan gelecek
sayımız da söz edeceğiz.
-
Kırk Dilim olayını
araştırmama o köyün değerli insanı Ekrem (Emekli Orman Memuru) zorladı. Zorladı da ne iyi etti. Hiç bir yerde
umulmayan ve açığa çıkmayan kıt Kanaat bilgilerle de bir yöreyi bana başlık etti.
-
"1381- 1389" yılları arasında güçlü bir Türk men Beyi
olan KADI BURHANEDDİN Kastamonu' da ki Candaroğlu
Beyliğine karşı Osmanlı ile iyi ilişkide
idi.
-
Candaroğlu
Beyliği
Osmanlıya geçince KADI BURHANEDDİN'e bağlı, Yeşilırmak yöresindeki beyler Osmanlıya tabi oldular. Bu olaydan sonra,Anadolu da
Kadı Burhaneddin ve Osmanlıya bağlı güçler
arasında çatışmalara tanık
oluyoruz. Osmanlı Hükümdarı Kadı Burhaneddin'e
mektup göndererek Candaroğlunun
öldürülmesi istedi.Kadı Bur haneddin'den yüz
çeviren Amasya , Osmancık ve
Maden Beylerini de Osmanlı himayesine kabul
ettiler.Bu durum Kadı Burhaneddin'i sarstı.
Çorum ovasındaki Osmanlıların elinde
olan KIRKDİLİM kalesinde, Kadı Burhaneddin
kuvvetleri ile Yıldırım'ın oğlu, Aydın ili Sancak
Beyi Şehzade ERTUĞRUL ' un kumanda ettiği,Temmuz 1392 tarihli tarih sayfalarına Kırkdilim Savaşı
olarak geçen,savaşta Ertuğrul
hayatını kaybetti. Bundan sonra
Kadı Burhaneddin'in izniyle
İskilip,Ankara kalecik ve Sivrihisar'ı TATAR boylar
yağma ettiler. Kırkdilim savaşı
sonu Amasya Kadı Burhaneddin'in eline
geçti. Kendisine sancak beyliği verilmesini istedi. Bundan sonra
Çelebi Mehmed'in Kumandasında
otuz bin kişilik Osmanlı ordusu, 1393 yılında Çorum, Amasya'yı
ele geçirdi. ÇELEBİ MEHMED'e
Sancak Beyi unvanını aldı.
Kardeşleri ile giriştiği taht
kavgasında Amasya üst olmuştur. Burada
Osmancık ve Merzifon kaleleri Osmanlıya kazandırıldı.(T.Ta C.2.S.49)
-
Çelebi Mehmet
Amasya'da bulunduğu sırada devlet
otoritesi sarsıldı. Samsun,Tokat, Sivas yörelerindeki KUBATOĞLU, SAVCIOĞLU ve Kadı Burhaneddin
Ahmet'in damadı MEZİT
Bey gibi Türkmen Beyleri ile mücadele etmiş,
bunların bazılarını öldürmüş ,bazılarını
da kendine bağlamıştır.
Bunun sonunda Sivas, Tokat, Amasya,Çorum, Ankara,
Eskişehir, Kocaeli, Bursa ve Balıkesir
Çelebi Mehmet yönetiminde
kalmıştır. Kadı Burhaneddin ' in,Tatar ve Moğol
Beyleri emrinde idi. Göl yazıda
üç gün süren savaşta Osmanlı Kadı Burhan'a
yelip,Ankara Sivrihisar çevreleri kırk gün yağmalandı (1560).(Çorumlu
Dergisi C.22 S.602-603)
-
1559'da Osmancıkta
TARAK adında bir eşkıya
türemiştir. Hacıhamza'da yol kesip, bir
kişi katledip Kastamonu sancağının
sarp yerlerine kaçtılar. Sekiz
neferi katlederek Bafra'ya kaçtılar.
Osmancık'ta 1559 yılında
başları kesilip teşhir edildi. (Mühimme
defteri S.3)
YIL 1 SAYI 3 25 Eylül
1998 |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
20 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YENİ GÜN
- Nevruz; İran dilinden (Farsça) bir söz cüktür.
- Nevruz; yeni anlamındaki " Nev "söz-cüğü ile
gün anlamındaki " ruz " sözcüğünün birleşmesinden oluşur.
Sözcük anlamı " yeni gün "demektir.
- Eski gök bilgisinde, güneşin Hamel
Burcundan Koç Burcuna girdiği gün olan Nevruz, 21 Mart
öğlesine denk düşer ve gün olarak 22 Mart öğlesine kadar
uzanır. Eski ve yeni İran takvimine göre bu gün yılbaşı sa yılır.
Nevruz' da toplumsal olarak ;dünyanın canlanması, karanlık
günlerin geride kalma-sı, baharın başlaması, sıcak günlerin
devre-ye girmesi, aydınlığın çoğalması bolluk ve be reket, 21
Mart ile sembolize edilmiştir.
- Ahemeniler' in resmi yılbaşı Nevruz' da (21-22
Mart ) Güneşin koç burcuna girdiği gündü daha yaygın olan halk
takvimine göre ise 21 Haziranda şenliklerle kutlanan hasat
zamanına bu ad veriliyordu. Bu yıllık verginin de toplanıldığı
tarihti. Melikşah'ın 1079 'da yaptırdığı takvimi
düzenlenmesinde yeni yılın ilk günün (Nevruz) 15 Mart tarihi
olduğu ka-bul edildi. Nevruz İran' da Irak'ta, Mısır 'da A-nadolu
'da yaygın olan bir halk bayramı ola-rakkullanılır.Kışın
bitmesi, baharın başlaması sırasındaki şenlikler Türk Halk
Edebiyatında ve Divan Edebiyatında " nevruziye " diye ad-landırılan
şiirlere konu oldu. Bu şiirlerde a-ğaçların yeşermesi,
çiçeklerin açması, hava-nın ısınması vb. konu edilinir.
- Nevruz günü Ademin yaratıldığı, Nuh' un
Gemisinin karayı bulduğu, Hz. Ali'in halife olduğu, hatta bugün
doğduğu sanılır.
- Bu yeni günle birlikte insanın yenilen-mesi
gündeme gelir. Ziyaretler,geziler, eğlen-celer düzenlenir.
Aileler özellikle Irak'la uzun süre devam eden savaşlarda Şehit
olan oğul larının mezarlarını Nevruz' da ziyaret ederek Nevruz
duası adı verilen bir dua okurlar. Sof-ralarında " s " harfiyle
başlayan yedi çeşit ye-mek bulundururlar. Çocuklara hediye
verilir. Herkes yeni güne uymak için yeni elbiseler giyer.
Gerek biçimde, gerek özde bir yenilen-menin işareti gibi
algılanır nevruz İran'da. A-nadolu'da yaşayan Türkler, Nevruz
'u yeni yı-lın başı, bahar başlangıcı,karanlığın sonu sıcak
günlerin müjdeleyicisi, bolluğun işareti, kötü günlerin
sonu, soğuk bitimi gibi çeşitli anlamlarda bir bayram günü
olarak kutlamak tadırlar. Bu kutlamada, :Zerdüşt dininin
etki-si ile ateş yakılmakta, ateşten atlanmakta, a-teş
çevresinde türküler söylenmektedir. Bu türküler ve maniler
eski ilahilerin yerini tut-makta dır. Zerdüşt kaynaklı
Nevruz, İslâm'i- yeten sonra kendisini bir halk bayramı olarak
yaşatmıştır. Bu yaşatma olgusu gerek Ana-dolu'da Asya 'da
Türkler arasında canlı biçim de sürmüştür. Türkler'deki gök
kültürü ve Tan rı anlayışının da ışığa dayalı olması Nevruz' un
ulusal kültür içine kolayca alınmasına yol açmıştır.
- Alevi-Bektaşilerinen büyük bayramla- rının
birisini de Nevruz 'dur.21 Mart 'ta başla-yıp üç gün süren
Nevruz törenlerinin Aleviler arasındaki temel nedeni, bugünün
Hz. Ali'nin doğum günü olarak kabul edilmesine daya-nır.
Yine, Ali ile Fatma'nın bugün evlendiği Peygambere nübüvvet
(yalvaçlık) görevinin bugün verildiği, Hz. Ali'nin Gadiruhum'da
tüm Müslümanların Velisi ilan edildiği Alevilerce
- kabul edilir.
- İslâm ülkelerinde Nevruz; İslâm'iyet-ten çok
önceleri kutlanılan bir halk bayramı idi. İran Müslümanların
eline geçtikten sonra bu bayramın resmi makamlar tarafından
kut-lanılması sona ermişse de zaman içinde bu gelenek yeniden
canlanmış ve resmen kutla-malar başlamıştır. Bu kutlamada,
Nevruz'un ateşperest öğeleri biraz budandı ve içeriye İs lâm'i
öğeler sokuldu. Örneğin: Allah dünyayı gece ile gündüzün eşit
olduğu Nevruz 'da ya-ratmıştır. İnsan,Nevruz günü yaratılmıştır
vb. gibi.
- Nevruz, Anadolu'nun çeşitli yörelerin de
değişik biçimde kutlanılır. Tarım bölgele-rinde bir tür
bolluk töreni niteliği kazanmıştır. Bu günde çocukların
yumurta yemesi ve u-çurtma uçurması gelenektendir. Nevruz gü
nü, mezarlığa gider, ölülerini ziyaret ettikten sonra
hazırladıkları çörekleri yerler. Kars'ın bazı yörelerinde
Nevruz Ali'nin Halife oldu-ğu günün yıldönümü olarak kabul
edilir. Nev-ruz' dan önceki Çarşamba gecesi damlarda ateş
yakılır. Bu ateş, Ali’nin savaşa gidişini halka haber
vermesini simgeler.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
21 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
SON ÇAĞRI
İçimde bilmece gönlümde hece,
Yaşam buysa eğer hayat bilmece,
Düşdemiyim hayaldemi bu gece,
Engeller ne imiş sana gel diyor.
Kağıdın üstüne döktüğüm yazı,
Düğünde bayramda hatırla bazı,
Akşam sabah yüreğimde bir sızı,
Arada sırada sana gel diyor.
Taştan taşa atlar kınalı geyik,
Sergi bezi netsin bu yara büyük,
Ardıcın dalında öten üveyik,
Arada sırada sana gel diyor.
Şu dağları koyak koyak aradım,
Saçlarımı bukle bukle taradım,
Bir ömür boyunca seni aradım,
" Düğünde bayramda " bana gel diyor.
Hep aradım hiç bükmedim dizimi,
Okyanuslar iletmedi sözümü,
Uçaklarda bulamadım izini,
Şeytan sofrasının Şavkı gel diyor.
Çile damı oldu masamın başı,
Ben mi geçirmişim bu kadar yaşı,
Bekledim gelmedi kavim kardaşı,
Aklım fikrim zikrim sana gel diyor.
Eş dost gelip İSMAİL'i sormadan,
Düşlerimi karlara yormadan,
Ömür bitip kepek sona ermeden,
Son Nefesim çabuk davran gel diyor.
15 Eylül 1996
YIL 2 SAYI 14
25 Şubat 2000
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
22 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- Sungurlu'nun kurulmasında adı geçenlerden
birisi olan Abbas Dedemoğlu, 1700'lü yıllarda Sungurlu'nun
Araf ( Çayyaka ) Köyünde yaşamını sürdürdü.
- Dedemoğlunun yaşadığı Araf, yeni adıyla
Çayyaka Köyü, Budaközü ile Delice Irmağının birleştiği
yerdedir. Kendisinin Süleyman Şah'ın oğlu olduğunu söyleyen
Abbas-ı Salis, Araf Köyüne gelmeden önce İran'da kardeşi ile
yaptığı savaşa yenik düşerek, Trabzon yolu ile İstanbul'a
ulaşıp Osmanlı'ya sığındı. ( Ziya Gü rel'in Asiki ve Dedemoğlu,
Lüttfiye Aydın' ın Pir Sultan Abdal dergisi )
- Osmanlı Abbas'ı Midilli Adasına memur eder
ve 200 kuruşta aylık bağlar. Halkın şikayeti sonucunda Midilli
Adasından kaçarak o zaman ki Bozok Sancağına bağlı
Sungurlu'nun Araf Köyünde me-kan tutar. Çorum Merkez de dahil
çevre-sinde binlerce asker toplar. Alaca Bey'i Mamalıoğlu
Ömer Bey'e mekup gönderir. ( Çorum Halk Kitaplığı ) Sungurlu
Bey'i Sungur Bey'de Abbası destekler. Türk-men Beylerinden
Alaca Bey'i Mamlıoğlu Ömer Bey'i Paşa rütbesi ile Çorum
Seraskerliğine getirir. Daha sonra Meçitözü ve yörelerini de
ele geçirir. Memurları ve kadıları öldürür. Bundan dolayı
Osmanlı, Abbas'ın üzerine büyük bir güçle saldırır. Bügünkü
Yenice ve Hatap Boğazı arasın-da yenilen Abbas’ın Başı
kafasından koparılarak öldürülür.
- Abbasın ölümünen sonra Abbas ve Mamalıoğlu
güçleri Osmanlılar tarafından darmadağın edilir. Arifegazili,
İnegazili, Boğazköy ve çoğunlukla Alaca yöresindeki Mamlıoğlu
Aşiretleri siner ve suskunluğu seçerler.
- Kendi soyundan yürüyen asil bir sülaleye
sahip olduğu bildirilen bu Türkmen Bey'i Serez 'de asılan
varidağıtım yazarı Şeyh Bedreddin gibi kellesinden olur.
Ustası kabul ettiği Şeyh Bedreddin’ in mezarını görmek üzere
Serez'e üç haftada yaya olarak gittiği söylenir.
- O dönemde kendinden evvel yaşayan Bedreddin'i
nasıl örnek aldığı, Onun yapılarından nasıl esinlendiği
tesbitlermizin dışındadır. Halk Ozanlığı çok güçlü olan ve
onlarca destan yazan Dedemoğlu ölmeden hayata pes demişcesine
şu dizeleri sıralar:
-
- Şu fani dünyaya geldim geleli,
- Ağır çiftim döner harmanım mı var ?
- Azrailde gelmiş can talep eder,
- Benim vermemeye fermanım mı var?
-
- Gerçek isen gerçek postunda ottur,
- Muhammet Ali'yi diline getir,
- Bana derler gam yükünü sen götür,
- Benim göttürmeye dermanım mı var?
-
- Gerçek isen gerçek ikrar güdersin,
- Şu yalan dünyanın cevrin nidersin,
- Felek benim neme bide edersin,
- Sensiz inan günüm dermanım mı var?
-
- Dedemoğlu'nu birgün dara çekerler,
- Ağın oldu yedirdiğim şekerler,
- Güzel sevdim diye ismim söylerler,
- Benim haktan gayrı sevdiğim mi var?
-
- Bu soydan gelen asılzade Müslüm Ağa yakın
zamana kadar bu köyde yaşı-yordu. Müslüm Ağa'nın hayatını
yitirmiş olmasına rağmen kardeşi Mehmet Öney ve yakınları
köyde yaşamaktalar.
-
- Böylece Dedemoğlu soyu Araf köyünde hala
sürmektedir. Bu soya köy hal-kı saygınlık göstermektedir.
YIL 2 SAYI 17 25
Mayıs 2000 |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
23 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SUNGURLULU AŞIK AHMET
- Dedikte: Değerli yazar İsmail Özmen'-in yazdığı
19. Yüzyıl A. B. Şiirler Ansik-lopedisinin 4. cildinin 369.
sayfasında Sefil Ahmet'in “Gerçek kimliği bilinmiyor” kaydını
koymuşlar. Sefil Ahmet,Deli Boran,Teslim Abdal ve Sefil Ali
Çorum Sungurluludur.
- Sefil Ahmet Sungurlu'nun Yalmadı 'Küçük Erikli)
Köyündendir. Kesin olmamakla birlikte 1876 yılında hakka
yürümüştür. Do-layısıyla Teslim Abdal,Çorum Teslim Köyün-den.
Deli Boran,Sarimbey Köyünden. Sefil Ali,Sungurlu Yazın Köyünden.
Dedem-oğlu,Araf (Çayyaka) Köyündendir.
- Sefil Ahmet'le bunlar aynı kuşağın yaşdaşlarıdır.
- Sefil Ahmet,Deli Boran için ne diyor ? Bakalım:
-
- Ta ezelden hilelidir başımız,
- Ağlar gözler,Deli Boran nicoldu ?
- Anca bir Mevla'ya kaldı işimiz,
- Ağla gözüm Deli Boran nicoldu ?
-
- Bazı gezer idi Hindi,Yemeni.
- Seçer idi,yahşı ile yamanı.
- İşte geldi ayrılığın zamanı,
- Ağla gözüm Deli Boran nicoldu ?
-
- Atmışında ecel şerbeti içti.
- Aşıklar babından firkate düştü.
- Sene bin üç yüz altıda göçtü.
- Ağla gözüm Deli Boran nicoldu ?
-
- Onulmadı bu sinemin yarası.
- Muhabbet çağının geçti sırası
- Buna ölüm derler yoktur çaresi
- Ağla gözüm Deli Boran nicoldu ?
-
- Sefil Ali intizarım Boran'a,
- Garip baykuş gibi konduk virane
- Malum olsun eşe dosta yarene
- Ağla gözüm Deli Boran nicoldu ?
-
- Deli Boran için Sefil Ahmet tarafından künyesi
okunmuyor. Yine beş beyitlik dört-lüğünden iki dörtlük alırsak:
-
- Mektebe girsen de hakim eylesen
- İnsen ilim dünyasını boylasan
- Otuz iki farzı eda eylesen
- Ali evladın bilmeyince fayda yok.
- Sefil Ahmet der ki günah getirsen
- Daim benlikte kalksan otursan
- Ayete,Hadise mana getirsen
- Ali evladını sevmeyince fayda yok.
-
- Sefil Ahmet biraz da dertli şöyle diyor:
-
- Gidi zalim bize Kızılbaş demiş
- Dallarda sallanan elma kırmızı
- İncinme ey gönül ne derse desin
- Dünyanın üstünde günde kırmızı.
-
- Ol yedi kapıyı fehmetmez avam
- İniler arısı içi boş kovan
- Kudret kandilinden aleme doğan
- Semanın üstünde günde kırmızı.
-
- Sefil Ahmet böyle gördü düşünde
- Hile yoktur haricinin işinde
- Muhammet Ali'nin anlı döşünde
- Şakıyıp bakmayan günde kırmızı.
-
- Yani,1700 ile 1800'lü yıllarda
Teslim Abdal,Sefil Ali,Sefil Ahmet birbirlerine çok bağlı.
Yıllarca evvel ölen Şeyh Bedreddin'den de ışıklanan aydınlardır.
Sefil Ahmet deryasını akıtan “Yağmadı da” derya kurumuşa
benziyor . Buradan Sayın Aşık Gülabe'ye sesleniyo-rum. Kendi
köyünü daha iyi araştırıp,Sefil Ahmet'i günümüze taşıyabilir.
Biz yaşlandık, araştırma olanağımız azaldı. Neredesiniz
,Sungurlu'nun aydınları ?
- Martta bahar gelir. Çadır
Höyük'le. Bir kuş kalkar Leylam. İnsanı döndürür sümbülleri.
Budaközü,Delice,Kızılırmak'la kucaklaşırda. Ozan şöyle der:
-
- Kız senin gözlerin Budaközü mü ?
- Yoksa “Tokullu”nun tandır közü mü ?
- Allak bullak ettin benim özümü
- Derman mı kaldı sana varmaya.
-
- Karaçay'ın Kızıllı'nın turnası
- Bir hoş oldum kolmu ki varması
- Devşirdiğin Pamukğun dermesi
- Yüz mü kaldı sana unu sorması.
-
- Şimdilik,Çorum ile Sungurlunun arasına nokta
koyduk.
YIL 3 SAYI 22 25
Ekim 2000 |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
24 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- 1336 yılında Danişmentlilerin Anadolu Kadısı olan Abdülmecit-i Herevi ,
Mecitözü'nü Malik hane olarak kullanıldığından, bu isme
izafeten bu kasabaya Mecitözü denilmiştir. Bu beldenin asıl merkezi
Avukat ( Avkat ) köyüdür. Karatatarlar Avukat Köyüne 1343 yıllarda geldiler.
Moğol Boyu olduklarından, İlhanlı Devletini kuran Hülagü Han, Akkoyunlu
Hükümdarı Karayülük Osman'la Sivas yakınında, yaptığı savaş sırasında, 1398
yılında düşman safına katılarak, Osman Bey'in Kadı burhanettin'i 1327-1381
yıllarında ele geçirip öldürmesine yol açtılar. 1400' lü yıllarda Yıldırım
Beyazıt, Anadolu'yu fethedince, Karatatarlar Eyalet süvarisi olarak Osmanlı
Devletinin hizmetine girdiler. (1)
- Avukat oğlu Hacı Ali; Ağanın adına nispet olarak, Avukat Hacı Köyü diye
tanınır. Avukat ismi Pontus zamanında söylenirdi. Halâ yörede kalıntılarına
rastlanır. Avukat' a Bayındır, Kayı, Tatar Kürtlerde bulunmakta-dır. 1728
yıllarında Avukatlı Ali Ağa burada konaklamıştır. Oğlu Mustafa da Paşalığa
kadar yükselmiştir.
-
MECİTÖZÜ KASABASI
1894 YILINDA KURULDU
- İskilipli İsmail Kemal Bey, 1894 yılında saat kulesini ve Hükümet
Konağını yaptırdı. Mecitözü, Tanözü ve Varay adlı üç nahiyenin birleşmesinden
meydana gelmiştir. 1240 yıllarında yedi nahiyeli 50 bin nüfuslu bir şehirdi.
Bayındırlı Türkmen nüfusu ile yönetiliyordu. Bayındır Aşiretinden olan Baba
İlyas Horasani Ailesi Amasya'daki nüfusunu kaybedince ( Baba İshak'ın
Amasya'da asılması sonrası ) Bayındır Kasabasına yerleştiler. Bayındır Kasabası
ismini almasıda bu olaydan gelir. Mecitözü nün bu tarihlerde 1240 köyü, 300
hanesi vardı. Buralar Bayındır aşireti idaresi altında idi.(2)
-
- MECİTÖZÜ KASABASININ NAHİYELERİ
- Elvan Çelebi: Kendi adı ile anılan bu köye yerleşmeden, burası
Zününabat adlı ile anılır. Baba İshak soyundan Muhlis Paşa, 1237 yılında,
Mısıra gitmek için Tanözün'e gelmiş, babasının Kırşehir'de ölümü üzerine bu
köye yerleşmiştir. 1352 yılında da kendine bir mekan yaptırmıştır. Bazı
kaynaklarda Elvan Çelebi’nin bu köye kaçırıldığı yazılmışsa da belirgin
bir bir kaynağa rastlamadık. Yine Halk dilinde söylencelerden günümüze ulaşan
yeşil direk kerametine dair söylenceler de gün ışına çıkmamıştır. Mısır'dan geldiği
söylenen Yeşil direğin o zamanın teknik taşıma araçları ile taşınması mümkün
görülmemektir.
- Sivas Hükümdarı Köse peygamber adlı Eratna Bey'inin Veziri Elvan
Çelebi’nin amcasının oğludur. 1263-1840 yılları arasında Elvan Çelebi bir
kaza idi. Daha sonraları Nahiye olarak Mecitözü kazasına bağlandı. Şeriye
sicillerinde 1533 tarihine kadar Tanözü diye kayıtlı olduğu halde, Zününabad
'ın adı ile anılan yerleşim merkezi Elvan Çelebi'dir.
- XVIII. yüzyılda yaşayan ( Allı turna isimli halayın ustası ) Bahadınlı
( Yozgat ) Aşık İbrahim dir. Bir dörtlükte şöyle diyor:
-
- "Çec beli'inden çıkın orda cıvlanın
- Enin Düvenci ovasında eğlenin
- Elvan Çelebi de gencecik beğlenin
- Orda gülüzarı sorun turnalar Aşık Paşa "
-
- Göçerli Aşireti Beyi Samsa Çavuş Oğlu Osman Beyden At ve Koyun aldığı
beyan eder. (3)
- Aşık Paşa 1272 yılında Hacı Bektaş yakınındaki Gülşehri'nde doğmuştur.
Asıl adı Ali'dir. Baba İlyas'ın torunu Muhlis Paşa oğlu Elvan Çelebi köye
yerleştikten sonra Köy büyükbiryerleim merkezi olmuştur. Günümüzdeki bu köydeki
soydan Yürüyen " Mütevelli " sülalesi bulunmaktadır. (4)
-
-
"Elime aldım kalemi,Dolandım Şarkı Haleb'i
-
Mecitözü'nde Elvan Çelebi, Mevlam bebeğe bir
can.”
-
- Taş bebek isimli yapıttan, Kıta Elvan Çelebi'yi Medet umulan yer olarak
belirler. Sarım Beyli Deli Boran'da: Çıkar Kandil Baba kendi köşküne varır,
Elvan Çelebi'ye Müşküle. Şifa dağıtan bir mekanda bir gece yatınca akıl
hastalanıp iyileştiğini belirtiyor. Elvan Çelebi hem Şeyh hem de ozandır. Şu
örneği de düşünceye açılan kapıdır. " Kimi Şemsim, kimisi mahrum
durur." Kayı oymak Beyi Ertuğrul Bey 1288 yılında Söğütte ölmüştür.
- Osmanlığı İmparatorluğu XIII. Yüzyılla da gelen Kayılardan kuruldu.(5)
Moğollar Kayı olarak belirlenmiş deniyor. Prof. Ömer Barkan: Osmanlının
Kayı'lılarca kurulduğunu kanıtlıyor. Bu nahiyede Oğuz Türklerinin Kayı boyuna
mensup halk Mecitözü Kayı köyünde oturmaktadır. Kanuni devrinde Rumeli fethi
nedeniyle Kayı Aşireti olan bu köy, Rumeli'ye nakledilmiştir. Diyarbakır'da
Bıyıklı Mehmet Paşaya karşı koyup " Amıde yenilgiye uğradıklarından
Diyarbakır'dan sürülen Kürt vatandaşlardan bir kısmı, Kayı Nahiyesinde zorunlu
iskana tabii tutulmuşlardır.
-
- ZENNUNABAT
- Baba Zennun: Kanuni zamanında vergiye tahammül edemeyen
Türkmenlerin öncülüğünde saraya karşı geldi. Osmanlı ordusunu bölgesinde
bozguna uğrattı. Rumeli Beyler Beyi Hüseyin Paşa bu isyanı bastırmaya
görevlendirildi. Hüseyin Paşayı da yendiğinden Hüseyin Paşa Sivas'a kadar
çekildi. Diyarbakır Beyler Beyi Hüsrev Paşa, Baba Zennun taraflarını 1526
yılında kılıçtan geçirdi. 1263- 1840 yıllarında Merkezi Elvan Çelebi olan bir
kaza idi. Daha sonraları nahiye olarak Mecitözü'ne bağlandı.
- Şerie Sicillerinde 1533 tarihine kadar Tanözü diye kayıtlı olduğu halde
Zennun Babanın adı ile anılan yerin merkezi Elvan Çelebi 'dir.
- Bu nahiyeye İnançoğları yerleşmiştir. Zennun Baba, Olcayto, ( Ece
Sultanın) torunlarındadır. Zennun Baba bir tatar ocağı uyandırmak istemişse de
yenik düşerek kendi ocağını söndürmüştür. Bugün bu alanların bazıları Mecitözü
sınırları dışındadır.
-
- KIŞLACIK
- Adından da anlaşılacağı üzere köy geçmişte Amasya'ya bağlı bir nahiye
idi. Baba İshak'ın soyundan gelen babalılardan oluşan bir yerleşim birimidir.
Mühlis Paşa soyundan gelen Gıyaseddin Mehmet Çelebi nin emirliği zamanında
burası Baba İshak'ın torunlarına Kışlak olarak verilmiştir.
-
- KARAYAKUP NAHİYESİ:
- Bu nahiyeye Karaceceli Türkmenler yerleştiğinden bu isim verilmiştir.
- .........................................................
- (1)B. Larus. s.6405
- (2)Amasya T. H. Hüsamettin Balım Sultan diye anılan Balı Babanın bu
kasabanın yanında türbesi vardır. 1432 yılında bu türbe Mecitözü
Emiri Turkat Bey tarafından yaptırılmıştır.
- (3) D. Ceyhun A. K. Türkler s.59
- (4) Prof. Dr. F. Bozkurt A.T. Boyutları s.20
- (5) (2 T. T. Ali S. Y. Yücel c.2
-
(6)
Prof. Gıbbons'da Oğuzların Kayı aşireti olmadığını I. Mardız Z. Velidi Toğan'da
aynı tezi savunuyor. Demirtaş Ceyhun A.Ş.K.B.Türkler s.58
-
YIL 2 SAYI 11 25
Ekim1999
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
25 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- TURİZM VE İLİMİZ
- Bun Türkiye çapındaki turizmi açıklayacak kadar
bilgiye sahip olmadığımı bilincindeyim. Yalnız yaşadığım ilde
bunun dışında bilimsel olmasa bile yılların verdiği deney ve
gözlemlerim bir iki söz etmeyi gerektirmektedir. Kimse ile alıp
vereceğim veya da tenkit edeceğim. Peşin hükme kapılmayana
kişisel birkaç söz etmekte bir vatandaş olarak doğal hakkım
var.
- Örneğin Hasanpaşa Kütüphanesinde bulunan birkaç
bin el yazması kitaplar kaç defa Çorumlunun elinden almak
istediler. O zamanki yürekli parlamenter Adnan Türkoğlu gerekli
girişimlerle kitapların Çorum'da kalmasını sağladı. Geçen yıl
gelen bilimsel bir grup kitapların ömrünün sonuna yaklaştığını,alel
acele çevirilerinin yapılmasını resmi bir raporla benimsediler.
Çevrilmeli ama nerede ? Çorum'da....
- Gelelim turizme ve turiste: İlimiz sınırları
içerisinde Hitit medeniyeti yaşamış. Bu medeniyeti merak eden
turistler Boğazkale'de incelemesini yapar,fırsat bulursa
Alacahöyük'e geçer,oradan merkez ilçeye uğramadan Ankara'ya
veya Yozgat'a geçerler. Her ne hikmetse turları ayarlayanlar
Çorum Merkezini göstermezler gelen misafirlere.
- İlimiz için şu gerçeği benimsemek gerek. Çorum
turistlerin pek uğrak yerleri arasında olmasına karşın,Çorum'a
gelenler hayret etmekteler. Yalnız leblebi ile değil ilimiz
temizliği ile de dikkati çekmektedir.
- Genel olarak yabancı turist gittiği ülkede can
güvenliği ister. Can güvenliği olmayan ülkelere gitmek istemez.
Bunun yanında konaklama tesislerinde temizlik çok önemlidir.
Bilhassa benim gözlemlerime göre VC ler hakkında çok titiz
davranmalıyız. Turistlerin tamamı,bütün hastalıklar VC yoluyla
geçtiğinin bilincindedirler. Bizlerde en önemli olarak VC leri
daha temiz ve bakımlı yapmak zorundayız.
- Geçen gün Bahabey Çamlığında mahdut gezimi
yaparken cıvıl cıvıl bir kalabalık üzerime doğru geldi. Bunlar
üç okulun öğrencileri,öğretmenleri ve o okulların bulunduğu
mahallenin muhtarları ile resmi zevat. Bunlar çevre temizliği
yapıyorlardı. Alkoliğin,çağdışı kafaların,saygısızların
kirlettiği alanı belediye ile ortaklaşa temizliyorlardı. Ben bu
yaşımda utandım desem abartmış olmam. O minik eller büyük büyük
sandıkları o küçük kafalıların,bira ve rakı şişelerini
temizleyip doğayı kurtarma çabası veriyorlardı. Herkesin yiyip
içtiği kendisine aittir. Bilinçsiz,kültürsüz,bencil insanların
doğayı kirletmesine göz yummamalıyız.
- Yazımı bir anı ile noktalayayım. Çorum'a iki kız
öğretmen gelmişti. Amerikalı. Akşamları kız meslek lisesinde
İngilizce kurs veriyorlardı. Kızların birisinin ismi Peni,diğeri
ise Kris idi. Bir gün;Sorgu Hakimi Kamil Savaşır ile bana yarın
bizi pikniğe götürün diye bir istekte bulundular. Onları o
zamanlar yem yeşil olan Kadife Çeşmesine götürdük. Çevredeki bağ
ve bahçelere hayran oldular. Sonuçta yiyip içip eğlendik. Şehre
dönmek üzereyi,Kris ile Peni aralarında fısıldaştılar,bizim
ortada bıraktığımız artıkların hepsini toplayarak buldukları
çubukla bir çukur kazarak artıkları gömdüler. Bu bize çok tuhaf
gelmişti.
- Şimdi o güzelim Kadife Pınarının başında bir tek
kurumaya yüz tutmuş dut ağacı kalmış.
- Sağlıcakla kalınız.
YIL 3 SAYI 26 25
Mayıs 2001 |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
26 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
YENİ GÜN
- Nevruz; İran dilinden (Farsça) bir söz cüktür.
- Nevruz; yeni anlamındaki " Nev "sözcüğü ile gün
anlamındaki " ruz " sözcüğünün birleşmesinden oluşur. Sözcük
anlamı " yeni gün "demektir.
- Eski gök bilgisinde, güneşin Hamel
Burcundan Koç Burcuna girdiği gün olan Nevruz, 21 Mart
öğlesine denk düşer ve gün olarak 22 Mart öğlesine kadar
uzanır. Eski ve yeni İran takvimine göre bu gün yılbaşı
sayılır. Nevruz' da toplumsal olarak ;dünyanın canlanması,
karanlık günlerin geride kalması, baharın başlaması, sıcak
günlerin devreye girmesi, aydınlığın çoğalması bolluk ve be
reket, 21 Mart ile sembolize edilmiştir.
- Ahemeniler' in resmi yılbaşı Nevruz' da (21-22
Mart ) Güneşin koç burcuna girdiği gündü daha yaygın olan halk
takvimine göre ise 21 Haziranda şenliklerle kutlanan hasat
zamanına bu ad veriliyordu. Bu yıllık verginin de toplanıldığı
tarihti. Melikşah'ın 1079 'da yaptırdığı takvimi
düzenlenmesinde yeni yılın ilk günün (Nevruz) 15 Mart tarihi
olduğu ka-bul edildi. Nevruz İran' da Irak'ta, Mısır 'da Anadolu
'da yaygın olan bir halk bayramı olarakkullanılır.Kışın
bitmesi, baharın başlaması sırasındaki şenlikler Türk Halk
Edebiyatında ve Divan Edebiyatında " nevruziye " diye
adlandırılan şiirlere konu oldu. Bu şiirlerde ağaçların
yeşermesi, çiçeklerin açması, havanın ısınması vb. konu
edilinir.
- Nevruz günü Ademin yaratıldığı, Nuh' un
Gemisinin karayı bulduğu, Hz. Ali'in halife olduğu, hatta bugün
doğduğu sanılır.
- Bu yeni günle birlikte insanın yenilenmesi
gündeme gelir. Ziyaretler,geziler, eğlenceler düzenlenir.
Aileler özellikle Irak'la uzun süre devam eden savaşlarda Şehit
olan oğullarının mezarlarını Nevruz' da ziyaret ederek Nevruz
duası adı verilen bir dua okurlar. Sofralarında " s " harfiyle
başlayan yedi çeşit yemek bulundururlar. Çocuklara hediye
verilir. Herkes yeni güne uymak için yeni elbiseler giyer.
Gerek biçimde, gerek özde bir yenilen-menin işareti gibi
algılanır nevruz İran'da. Anadolu'da yaşayan Türkler, Nevruz 'u
yeni yılın başı, bahar başlangıcı,karanlığın sonu sıcak
günlerin müjdeleyicisi, bolluğun işareti, kötü günlerin
sonu, soğuk bitimi gibi çeşitli anlamlarda bir bayram günü
olarak kutlamak tadırlar. Bu kutlamada, :Zerdüşt dininin
etkisi ile ateş yakılmakta, ateşten atlanmakta, ateş
çevresinde türküler söylenmektedir. Bu türküler ve maniler
eski ilahilerin yerini tutmakta dır. Zerdüşt kaynaklı Nevruz,
İslâm'i- yeten sonra kendisini bir halk bayramı olarak
yaşatmıştır. Bu yaşatma olgusu gerek Anadolu'da Asya 'da
Türkler arasında canlı biçim de sürmüştür. Türkler'deki gök
kültürü ve Tanrı anlayışının da ışığa dayalı olması Nevruz' un
ulusal kültür içine kolayca alınmasına yol açmıştır.
- Alevi-Bektaşilerinen büyük bayramla rının
birisini de Nevruz 'dur.21 Mart 'ta başlayıp üç gün süren
Nevruz törenlerinin Aleviler arasındaki temel nedeni, bugünün
Hz. Ali'nin doğum günü olarak kabul edilmesine daya-nır.
Yine, Ali ile Fatma'nın bugün evlendiği Peygambere nübüvvet
(yalvaçlık) görevinin bugün verildiği, Hz. Ali'nin Gadiruhum'da
tüm Müslümanların Velisi ilan edildiği Alevilerce kabul
edilir.
- İslâm ülkelerinde Nevruz; İslâm'iyetten çok
önceleri kutlanılan bir halk bayramı idi. İran Müslümanların
eline geçtikten sonra bu bayramın resmi makamlar tarafından
kutlanılması sona ermişse de zaman içinde bu gelenek yeniden
canlanmış ve resmen kutlamalar başlamıştır. Bu kutlamada,
Nevruz'un ateşperest öğeleri biraz budandı ve içeriye İslâm'i
öğeler sokuldu. Örneğin: Allah dünyayı gece ile gündüzün eşit
olduğu Nevruz 'da yaratmıştır. İnsan,Nevruz günü yaratılmıştır
vb. gibi.
- Nevruz, Anadolu'nun çeşitli yörelerin de
değişik biçimde kutlanılır. Tarım bölgele-rinde bir tür
bolluk töreni niteliği kazanmıştır. Bu günde çocukların
yumurta yemesi ve uçurtma uçurması gelenektendir. Nevruz günü,
mezarlığa gider, ölülerini ziyaret ettikten sonra
hazırladıkları çörekleri yerler. Kars'ın bazı yörelerinde
Nevruz Ali'nin Halife olduğu günün yıldönümü olarak kabul
edilir. Nevruz' dan önceki Çarşamba gecesi damlarda ateş
yakılır. Bu ateş, Ali’nin savaşa gidişini halka haber
vermesini simgeler.
2 SAYI 15 25 Mart 2000 |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR YAZARIMIZIN VARİSLERİNDEN VE
BENDEN İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
1 |
Aydınlığa doğru içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
1 |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
|