|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
İÇİNDEKİLER
Tıklayarak şiirlere gidebilirsiniz
|
-
TAKDİM
HAYAT HİKAYESİ
GEÇ KALAN BİR
YAZI
ŞEHİR HAYATI
VE 2000
ADIM ADIM
ANADOLU.
VE 2000 MİLADİ
YIL
BÜLBÜLÜN
ÇİLESİ
GÜNEŞ
FESTİVALLER
TURİZM
EL YAZMA
ESERLERİMİZ
SONBAHAR
MANEVİ
MEVSİMLER
KIŞ
BAYRAM
MEVSİMLER
GEÇTİ
İHTİYAÇLARIMIZ
GEZELİM-GÖRELİM
FESTİVALLER
SICAKLAR
AFERLER
BİR SONBAHAR
SABAHI
FIRSATLAR
UNUTULMAYAN
HATIRALAR
KAR GİBİ
KURBAN
BAHAR
OKUMAK
MAYIS YAZILARI
FESTİVAL
HER ŞEY O’NU
ANLATIYOR
-
VUSLAT
ZAFERLER
HAZAN MEVSİMİ
RAMAZAN
BAYRAM
TÜRKİYE
KRİTERLER
ÇANAKKALE
ÖLÜMSÜZLÜK
MAZİYE
ALIŞTIĞIMIZ
DÜNYA
İNSAN BİR
YOLCUDUR
ÇALINAN ÇİNİLER
KARANLIK
PERDELER
TEFEKKÜR
O AY
YENİ YIL
KURBAN
ZEMHERİ
ULUSAL
EGEMENLİK
ANADOLUNUN
SİNESİ
ANNE
RAHMET
BAYRAM
EN ÖNEMLİ
ANILAR
-
YENİ YIL
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek
için tıklayınız |
|
Raşit YÜCEL
-
1953 yılında
Çorum'a bağlı Göcenovacığı Köyünde dünyaya geldim. Birkaç yıl sonra
Çorum merkezine taşındık. O yıllarda her evde elektriğin
olmadığı,suların yalnız mahalle çeşmelerinden temin edildiği
yıllardı.
-
Çocukluğum
Kiremit Minare diye tabir edilen caminin civarında,Esnaf Evleri
Camiinin yanındaki evimizde geçti.
-
Orta tahsilden
sonra hayatımda yeni bir sayfa açıldı. Bu ülkenin kendi lisanında yazılmış eserlerle kendimi iç içe
buldum. Bundan sonraki hayatım bu derya ile beraber geçti.
-
İlk deneme
yazılarım 1974 yılında Koparan Gazetesinde çıktı. Bir yıl günlük
makalelerim yayınlandı.
-
Kendimi okumaya
vermiştim. Günde takriben 150 - 200 sayfa kitap okuyordum.
Adeta,bir açık öğretim hayatı yaşıyordum o günden,bu güne kadar. 1974
de başlayan Yeni Asya Gazetesi Çorum temsilciliği görevim halen devam
ediyor.
-
Haftada bir gün "Anadolu'nun Sinesi"
adında makalelerim halen yayınlanıyor. "Kırık Kanat" adında basılmamış
bir roman, "Yaşadığım Dünya" adında seri makalelerden
oluşan 3 cilt halinde yayınlanmamış
kitabım, Tandım " adında bir araştırmam yayına hazır.Kısa bir süre inşaatçılık,daha sonra bir fabrikanın üç yıl
müddetince muhasebesini baktım. Arzularımı bu Mesleklerin tatmin
etmesi mümkün değildi. Çünkü ben,ilme karşı duyarlı idim .
Kırtasiyecilik ve kitapçılık ayrı bir işimdi. Ulaştığım
insanların, yada benden kitap alanların kendi hayatlarına
çeki düzen vermesi benim için en büyük teselli kaynağı oldu.
Belki tırlarca kitabın tevziinde bulundum. Bu cihette mutluyum.
-
Mesleğimin
bana sağladığı avantajlar maddi ölçü ve imkanlarla
sınırlandırılması mümkün değildir. Ancak;gençlere tavsiyem ise,her
nerede ve hangi imkanlar içinde olurlar ise olsunlar, yalnız ilmi ve
okumayı kendilerine prensip olarak seçsinler. Bu onları hem
dünyada,hem de ahret saadetine kavuşturacaktır.
-
Yazı yazmaya
beni teşvik eden,okuduğum kitaplardan aldığım bilgiler oldu.
Anlattıklarımı başkaları ile paylaşmak istedim.
-
1986 yılında
Yeni Asya Yayınlarından plaket aldım. Hayatım boyunca ideal için
de yaşadım.
-
Gayem münhasır
olarak tek kelimede toplandı "insanlara faydalı olabilmek" onların
sahip oldukları dünyalıklarının yanına mutlaka bir ahret inancını
katmaya çalıştım ve İnşallah bu cihette faydalı olmaya çalıştım.
-
Yukarıda dile
getirdiğim gibi; yayınlanmamış olmasa da yayına hazır beş eserim
var. Araştırma,hatıra ve günlük makaleler yazıyorum. Günlük olarak
Çorum Hakimiyet Gazetesinde yedi yıldır "Tefekkür Dünyamız" adında
makale, haftada bir Yeni Asya Gazetesinde " Anadolu'nun
Sinesi" Çorumlu 2000 Dergisinde de aynı isimli köşede yazılar
yayınlanıyor.
-
Japonya
insanının yüzde doksan nüfusunun kitap okuduğu bir çağda,İsrail'de bir
yılda basılan kitaptan daha az kitap okunduğu ülkemizde, ancak yüzde
beş bir kitleye sahibiz.
-
Temennim;okuyarak düşünen insanların ülkesi olması en büyük temennim.
"Oku" emrinin akisleri kulaklarımda yankılanıyor.
-
-
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info Dergimizde yazıları yayınlanmıştır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Geç
kalmayı hiç sevemedim. Bir otobüsün kaçırılışı,bir arkadaşın kaçırılışı, söz
verip yapılmayışını,fırsatların heder edilişi. Zamanın kazası olmadığı
gibi, geç katılışın da kazası zordur.
Ve
kaybedilen değerler
Ve
kaybedilen vakitler.
En
büyük azabı hep o anlar yaşadım ve tattım.
Kâh
kalbi baskı altında bırakan bir korku .
Kâh
mutluluğun kıl payı kaybedişindeki yüksek burukluğu.İşte insanı kahreden bu
mahrumiyetler hep aklıma " son"u hatırlatırlar,beni korkutur.
Ve bu son
kaçırıştır.
Önce
musalla taşı.
Arakasından dostların ve koşuşturmaların bittiği bir sondur.
Artık
kaçıracak, daha kaybedilecek bir şey kalmamıştır.
Ya mutlu bir son.
Ya mutlu bir başlangıç.
Ya mutlu zannedilenlerden sonra,yeni
bir ızdırap ve bitmeyecek bir işkence.
Bu bir
gecikmedir.
Yada,bir
bitiştir.
Yani
Cehennemdir." Keşke toprak olsa idim de,bu akıbet başıma gelmese idi"
diye devam eden, "en Nebe " 78/40 Suresi'nin "yaley-keni kün
tütraba" sı.
Yani :
İnsan Allah'ın huzuruna vardığı zaman bir geç kalmışlığın
itabıyla karşılaşır. "Keşke toprak olsa idim de ,bu akıbet başıma
gelmese idi"
İşte bu
yazı bir geç kalmışlığın, kazasını kaza ediyor.
Mahmut
beyin ısrarları ve teşvikleri ile kısmet olursa her ay sizlerle
beraber olacağız. İrfan dünyamızı aydınlatan şeyin yalnız ve yalnız ilim
olduğunu farkındayız. Medeniyet oyuncaklarını irfanın yerine
koyan, hatta onu gereksiz bir meta olduğuna inananlardan değiliz. Son
nefesimize beş dakika bile kalsa,elimizdeki kitabı ya
da herhangi bir satırı bitirmeden bırakmayınız. Tıpkı "Kıyametin
kopacağını bile bilseniz,elinizdeki ağacı dikiniz" emr-i Peygamberi gibi.
Zafer
böyle kazanılacaktır.
Nice
asude baharlar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Yeşile hasretiz.
Son
yüzyılın belki de en acımasız can
sıkıntısını,kibrit kutuları gibi üst üste dizilmiş
binalarda yaşıyoruz.
Ne Kavak ağaçlarının
hışırtısı, Nede zerdali ağaçlarının nağmeleri,
Ve üzüm bağlarının
kara ve sara salkımları sadece hatıralarda kaldı.
Ilıca Bağları,Fitne Bağları,
Ayarık, Sülüklü, İbrahim Çayırı ve emsali birçok
yeşillikler sadece ve sadece on bin yada yirmi bin nüfuslu Çorum' a hitap
ediyordu.
Pahalı hayat,
Sancılı hayat, stresli
hayat.
Doğrusu şehir
hayatı sıkmaya başladı.
Doğru dürüst piknik yapacak
alan dahi bulamıyoruz.
Daha doğrusu,
bulduğumuz zaman ise hatırı sayılır ücret ödemek zorunda
bırakılıyoruz.
İhtiyaçlar,ihtiyaçlar diz
boyu masraflar. Oğlan evlenecek, kız evlenecek.
Torunlar da ardından
yetişecek. " Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı
" demişler. Hangi maksatla söylendiği pek bilinmeyen bu,
ifade sanırım eski eşya yada giysilere has bir terim.
Hayatı güzelleştiren çoğu
zaman idealler ve onun getirdiği şuurlu mücadelelerdir.
Selimiye'yi
"Selimiye" yapan onun ruhundan fışkıran ahenk
bütünlüğüdür. Dünyada "gününü gün etmeye "
gelenlerin haline bir bakınız ? Hayatta bulduğu
üç kuruşluk, kıytırık lezzetler uğruna nelere katlanıyorlar .
Bazen elini Kanatıyor,
Bazen de eşek arıları
oralarını buralarını ve kimsesizliğin şarkısını söylüyor.
Ama; insanlar yani
bazı insanlar uykusunun en derin kanalında serçe kuşunun lezzetine yetişmeye
çalışıyor.
Günde iki yüz
defa eşi ile ve başka kuşlar ile çiftleşen bu sevimli
yaratığa hangi zevk ve şehvet müptelası yetişebilir sormak lazım ?
İşte şehirler ve şehirlerin
yazın sıcak kışın ise soğuk ortamlarından tek katlı,
içinde güllerin ve çimlerin raks ettiği ortamları aramak, sanırım
sadece hayallerde kaldı.
O hazzı
tadanlar ise ayrıcalıklı ve seçkin, hem de parasının
hesabını bilmeyen zenginlere has oldu.
Kimileri ise bu
duygu ve düşüncelerini estetiğine bakmadan,başını soktuğu ve sokacağı mekanın
mevcut lezzeti ile ele güne muhtaç olmadan hayatını devam ettirir.
Ne şiirin feyzi,
Ne edebiyatın sonsuz
hazzı,
Ne de satırların kafalara ve
gönüllere ulaştığı bilgi birikimine ilgi duymadan hayat musalla
taşında noktalanırda ,bir çoğumuz bundan dersler çıkartamayız.
Eskiden gönlümüz
zengindi. Şimdi ise kasalarımızı ve cüzdanlarımızı
zenginleştirmeye çalışıyoruz.
Şehirde çok katlı binaların
sayısı inadına hızla artarken " ölmek için dünyaya gelirsiniz, harap olmak
için binalar yapıyorsunuz" niyazını her sabah kulağımıza üfleyen
melaikenin sesini bile duymaz oluyoruz. "Malda yalan,mülkte yalan. Var
biraz da sen oyalan" atasözünün özündeki manayı çözebilirsek
şehirlerde yada tek katlı bahçelerde ki evlerde yaşamanın ince
ayrıntılarını çözebiliriz.
Ama; mutlaka
gerçek hayatı arama ve gerçek yolu bulma azmi ile
Şehirler; şehir olalı
hiçbir zaman bu kadar hengameye maruz
kalmamıştı.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
VE 2000
- İki bine on kala.
- İki bine beş kala.
- İki bine bir kala.
- Derken iki bine girdik. Değişen ne
oldu? Sadece yıllar.
- İki binin son yüz yılında önemli
gelişmeler yaşandı. İki tane cihan savaşı, şanlı
- Osmanlı'nın yıkılışı ve Türkiye;
Meşrutiyet, Saltanat, Cumhuriyetle şekillenen idare biçimini son
elli yılda ise demokrasi ile tamamlandı.
- Tamamlandı da ne oldu?
- İki ihtilâl ve iki muhtıra ile
tökezleye, tökezleye gitmekte. Olaylarla devrilemeyen Demokrat
Parti, kuvvetle alaşağı edildi. 1971 yılında verilen muhtıranın
komünist ihtilâl teşebbüslerin sonuna geldi.
- Ve 12 Eylül. Paşalarımız ihtilâlin
olgunlaşması için, bir akan kanlara seyirci kalmışlardı. Ardından 28
Şubat süreci.
- Söylenenler aynı. İddialar yine
farksız "İrtica, kökten dincilik”
- 1946 yılında harpten çıkan Avrupa
on, on beş yıl gibi kısa bir zamanda ayağa kalkarken biz 76 yılda
halâ kalkamadık. Rüşvet, suiistimal, keyfilik ve bürokrasinin ağır
çizgileri içinde ülkemiz halâ çırpınış tirendinde.
- Siz "ÇORUMLU 2000" okuyucuları. 2000
de inşallah daha mutlu, daha müreffeh bir gelecek ile karşı karşıya
olursunuz. Çorum 1900 lü yılların başlarında on bin küsur nüfus lu,
evleri ahşap ve kerpiç, katları ikiyi geçmeyen, yolları tozlu ve
çamurlu atmosferden; yüz elli bin nüfuslu, içinde birçok medeni
imkanları bulunan, yolları ve sokaklarından kağnı ve at arabalarının
tarihe karıştığı, otomobillerin cirit attığı çok gurultulu hale
geldi. Ne bahçeli evlerimiz kaldı.
- Ne de çok bereketli bağlarımız.
Artık marketler bahçemiz ve tahıl ambarımız oldu. Artık zahmet yok.
Elmayı dalından değil, marketlerin veya manavların süslü
kasalarından temin ediyoruz.
- İki binli yıllar bir çok medeni
imkanları çarşımıza ve evimize taşıdı. Masraflar arttı, meşakkatler
arttı.
- Artık birçok evlerde sobaların
yerlerine kalorifer petekleri görev yapıyor. Artık evleri duman
kaplamıyor. Kimse "bu soba neden yanmadı" diye sobayı yumruklamıyor.
- Evlerimizde bizden çok eşyalarımız
rahat etmeye başladı.
- İki binli yıllara Türkiye futbol
sahaları, kapalı spor sahaları, dumanları tüten fabrikalar ile
girdi.
- Evlerimiz değişti, kurallarımız
değişti, toplu, toplu yaşadık. Kaynanalarımız vardı. Hem de
tecrübeli idiler. Herkes bir kazanda pişeni bir kaptan yerdi.
- Evlerden ihtiyarlar atıldı. Şimdi
ise bir karı koca. Daha sonra çocuklar.
- Evlerden bereket kalktı.
Komşularımızla da sadece yolda, izde merdivenlerde, yada asansör
kapıların da karşılaşır olduk.
- Ve 2000...
- Büyük değişimlerin doğumunda yüzü
müze tebessüm etti.
- İki bine sadece beş ay kala büyük
bir deprem ile karşı karşıya kaldık. "fay hattı" diyenlerin bazıları
"taktir-i ilâhi-ye" ağızlarına almaktan çekinir hale geldiler.
- Uzun, uzun fay hattı konuşuldu. Ama
fay hattının sahibi, fay hattını harekete geçiren güç gömemezlikten
gelindi.
- Değişen ne oldu?
- Sadece tarihler.
- 1999 artık yok. 2000 var.
- Sonra iki bin bir, iki bin iki.
- Öylece gidecek, tarih değişecek.
- Ama insanın başına gelenler hiç mi
hiç değişmeyecek.
- Hayırlısı.
-
2000 HOŞ GELDİN.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ADIM ADIM ANADOLU.
- Milattan önce ve milattan sonra.
- Eski çağda ve yeni çağda.
- Güzelim Anadolu.
- Sırma dağları yeşil ormanları,karlı
yayları.
- Nice insanlar konup göçtü bu uçsuz
bucaksız mekanlardan.
- Dünyanın nüfusu o zaman bir avuç
kadardı.
- Ne Amerika, Ne de Avustralya’da
insanlar vardı.
- Her kavme bir Peygamber geldi.
- Büyük kavgalar yaşandı.
- Önce Adem Aleyhisselamın oğulları
arasında oldu bu kavga.
- Daha sonraki asırlarda da bu
kavgalar kıyasıya devam etti
- Ta ki; Nuh Aleyhisselama kadar
insanlar azgınlaşmıştı.
- Allah emretti.
- Nuh Aleyhisselam kendisine bir gemi
yaptı.
- Allah’a inananları ve canlılardan
bir dişi ve bir erkekten bu gemiye koydu.
- Yeryüzünün tamamını su kapladı.
- Diğer insanların hepsi öldü. Tabi
diğer canlılarda. Adeta ikinci bir dünyanın çatısı Nuh’un Gemisinde
çatıldı.
- Yeryüzü bütün kirliliklerden
temizlenmiş, sadece Nuh Aleyhisselamın ümmeti kalmıştı.
- Hayat yeniden başlamış, canlılar
yeni den çoğalmaya başlamışlar,kötülükler daha sonra yeniden su
yüzüne çıkmıştı.
- İşte Anadolu’nun yüksek tepelerinde
görülen balık fosilleri bunun eseridir.
- Birçok misafir konuk oldu
Anadolu’nun dağ ve bağlarına.
- Nice güzel insanlar, nice yağız
yiğitler, nice görkemli yapılar inşa edildi bir,bir hepsinin
hayalini süsleyen misafirhane bir çocuk oyuncağının kargır yapılı
yıkılışı gibi.
- Bir,bir göçtü,bir bir ufalanıverdi.
- Nuh Aleyhisselam bin yıl yaşadı.
- Nice torunları nice torunlarının
torunu yaşadı.
- Çorum işte bu tarihi seyrinin içinde
yerini aldı. Hem de dünyanın tam ortasında.
- Nasrettin Hocaya sormuşlar:
- “Hocam dünyanın ortası neredir ?”
- Hoca beklemeden ayağının birini
hışımla toprağa vurarak:
- “İşe burası” demiş.
- Soranlar itiraz etmiş.
- “Olur mu Hocam ?”
- Hoca ayni heyecanla:
- “İnanmazsan ölç de bak” Cevap
vermeyi ihmal etmemiş.
- Dünyanın nüfusu gittikçe artmış.
Durmadan da artıyor.
- AItı Milyar insanlığın tek bir
babası var,tek bir anası.
- “Adem ye Havva !”
- Tarihini bilmeyen geleceğini iyi bir
temele oturtamaz.
- Geçmişin önemli değil.
- Önemli olan şimdi ne haldesiniz ?
- Ve istikbaliniz.
- Çorum’u kuranlar ve yıkanlar göçtü
gitti. Çorum’un kabirleri bile kalmadı topraklarımızda.
- Bizler hayatin hızlı seyri içinde
kendimize yol alıyoruz.
- Misafirlikteki kısa
sorumluluklarımıza aldırmadan,hem de;gürültüler fazlalaştı.
- Hayat buluyoruz misafirlikte.
- Tıpkı bir sır gibi.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
VE 2000 MİLADİ YIL
- Bu Miladi yıl.
- Ama insanlık tarihi;
- Beş milyar yılı aşkındır dünyanın
rakipsiz misafiri.
- Önce yollar yapıldı. Sonra yıllar,
art arda geldi.
- Toprak eşildi. İlk çiftçi Adem
Aleyhisselâm idi. Cenab-ı Hak mucize yoluyla ilk insan ve ilk
Peygambere böyle emretti.
- Havva Validemiz ile başlayan ilk
beraberlik ve meşgale, yüz yirmi dört bin peygamber ile devam etti.
- Her peygamberin eline mucize yoluyla
bir sanat verildi.
- Davut Aleyhisselâm'ın eline demir
verildi. Mucize yolu ile demiri bal mumu gibi eritme, onu çeşitli
şekle sokma kabiliyeti verildi. İnsanlar daha sonra demiri çeşitli
şekle soktular. Günümüzdeki teknolojinin temel kaynağını da demir
oluşturdu.
- İlk elbiseyi İdris Aleyhisselâm
mucize yoluyla insanlara hediye etti. Daha sonra insanlar onu
çeşitli modellerini insanlığa sundular.
- Saatçilerin piri Yusuf
Aleyhisselâm'dı. O da mucize yoluyla bulduğu saat ile insanların
vakitlerini tespit ettiler.
- Doktorları piri İsa Peygamberdi.
Mucize yoluyla temas ettiği insanlar şifa buluyordu. Çünkü Allah
ölümden başka her derde şifa verdiğini müjdelemişti. İnsanlar daha
sonra birçok hastalığın tedavisini buldular ve bulmaya da devam
edeceklerdir.
- Ve iki cihan Serverine güneş ve ayı
teshir etti. Bir parmağının işaretiyle ay ikiye bölündü, onun emri
ile güneş mesaisini durdurdu.
- Ve bütün semavi dinlerin toplamı
İslâmiyet olarak tecelli etti.
- Kur'an mucize olarak insanlığa
saadet ölçüleri getirdi. Bitmiş olan hayalleri yeni bir heyecanla
adeta tekrar ayağa kaldırdı. Vahşileşen insanlık, medeni bir
hayatın, mutlu bir muhatabı oldular.
- İşte 2000'li yıllar insanlık
tarihinin yaşayış biçiminin bir uzantısı olarak bizlere kadar birçok
olayların ardından geldi.
- Amma insanlığı beşte biri bu ince
sırrı anlamadan iki bin yılını daha değişik bir biçimde kutladı.
Kimi şampanya patlatıp, çılgın eğlencelerle 2000'e girdiler.
- 2000'li yıllar bir şeyi
değiştirmedi. ÖLÜM’Ü.
- O her sevincin zehri idi.
- Adeta "DUR" işareti gibi.
- İnsanlar çılgınlaştı amma, acizlik,
fakirlik, kimsesizlik değişmedi.
- Kabir kapısı kapanmadı.
- İnsanlar birçok şeyin keşfine vasıta
oldular.
- Buldukları devam etmekte.
- Ama kendilerini asla bulamadılar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- BÜLBÜLÜN ÇİLESİ
- Gül ile bülbül.
- İkisi ayrılmaz bir bütündür.
- Baharın tadını onlar çıkartır.
- Bülbül konuşur, gül susar.
- Tıpkı Leyla ile Mecnun gibi, Leyla
sussun, Mecnun konuşsun.
- "Bülbülün çektiği dili belası"
demiş. Bu manzarayı görenler.
- Aşkı yalnız insanlar arasında
yaşandığını zannedenler hep yanılırlar. Amma, aşk kainatın önemli
bir unsurunu meydana getirdi. Yeryüzünde ne kadar güzel şeyler
varsa, onlara aşık olduk.
- Ümmetleri Peygamberlerine aşık olup,
onun yolunda canlarını ve mallarını feda ettiler.
- Kumu güneşe,
- Kimi aya,
- Kimi yıldıza,
- Kimi güle,
- Kimi bülbüle aşık oldu.
- Dünyanın gerçek tadını bu duygu ve
hislerle güzelleştirenler hayatı anladılar.
- Yoksa taş üstüne taş koyanlar, kral
mezarını oyan kafasızlar hiçbir zaman bu sevgi ve his dalgasını
yakalayamadılar.
- Nice zalimler geldi.
- Masumlara dünyayı dar ettiler.
İnsanları katlettiler, doğruları mahvettiler. Amma kendileri hep
mahkum oldu, hep kendileri mahkum kaldı.
- Zira "Dünya müminin zindanı, kafirin
hep Cenneti " oldu. Dünya ehli imana gülmedi. Güldüğü zaman ise,bu
defa mümin mağlup olmağa başladı. Amma; gül ile bülbül bu gerçek
aşkın hilesiz tadını çıkarıyor.
- İnsanlar dünyayı kendilerine dar
ediyor, gül ile bülbül ise seyran ediyor.
- İşte şairleri coşup çağlayan haline
getiren sır budur.
- Mehmet Akif Merhumum :"His yok, acı
yok, leş mi kesildin. Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin "
feveranı kulaklarımızda çınlıyor.
- Ya ozanlar?
- Onlar ise; alıp sazı eline, aklından
diline intikal eden güzel nameleri bir bir sıralıyor.
- Sadık yar arıyor,
- Sadık dost arıyor.
- Asrımızda iş; ya mark konuşuluyor,
ya da dolar.
- İki kişi bir araya geldiğinde, ya
maaşlarından söz ediyorlar, ya da maldan ve mülkten. Hırs hayata
hakim oluyor. "Hırs ile kalkan zarar ile yerine oturuyor " Gül ile
bülbül bu hale gülüyorlar.
- Zavallı insanlar. Karıncalara
benziyorlar. Karıncada yiyeceği küçük bir miktar rızk iken, yüzlerce
taneyi aralıksız evine taşır. Çoğunu da yiyemeden dünyayı terk eder.
- Aklımız; dönüp, dolaşıp gül ile
bülbüle geliyor.
- İnsan; lezzet cihetinde, günde iki
yüz defa çiftleşen, güle aşık bülbüle lezzet cihetinde yetişemiyor,
- Aslında;bülbül insanların haline
bakıp kahkahalar atıyor. Hem de, güle olan aşkını doya doya tatmanın
lezzetiyle yaşıyor.
- İnsan ise;arzuları taaa ileriye
uzanmış. Bir çiçeği istediği gibi bir baharı da istiyor.
- Cenneti aşk derecesinde arıyor.
- Amma; kimi buluyor, kimi bulamıyor.
- İşte size gül ile, bülbül hikayesi.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- GÜNEŞ
- Işığı ve ısısı ile dünyamızın yegane
misafiri güneş.
- Güneşi tarife gerek var mı?
- Bence gerek yok.
- Çünkü o her şeyi ile kendini her gün
bize tanıtıyor.
- Hem de asırlardır yanmayla maddesi
tükenmiyor, bize hiç küsmüyor.
- İnsanlar geliyor, insanlar gidiyor.
Asırlar geliyor, asırlar geçiyor. Zamanlar geliyor, zamanlar
geçiyor. Güzeller geliyor, çirkinler gidiyor.
- Ama güneş; bütün haşmetiyle
vazifesinden kıl kadar ayrılmıyor.
- Soframızda ne kadar yiyecek varsa
onun fırınından geçiyor. Her şey onunla hayat buluyor.
- O; olmazsa, biz de olmayız. O; bizim
her şeyimiz.
- Sadece ülkemizde mi? Sadece
şehrimizde mi? Hayır, o bütün dünyayı her gün dolaşıyor, bütün
insanlığa hayat dağıtıyor. Sadece insanlara mı? Hayır; bütün
canlılara.
- Güneş bu.
- Her gün yanması için, astronomların
bilgilerine göre, dünyanın denizleri kadar gazyağı, dağları kadar
kömür, bir dünya kadar odun yığınları olması lazım ki; güneş ancak
bir gün yanabilsin. O da sadece bir gün, hem de dumansız.
- Ama güneş asırlardır ışığı ve ısısı
ile bizim dünyamızı aydınlatıyor.
- Bizlerden ne doğal gaz istiyor, ne
de yığın yığın odun istiyor.
- Dünyalıların hiçbir müdahalelerine
minnet etmeden vazifesini sakince yapıyor.
- Şu "Çorum Çevre Yolu" için dahi,
yetkililer üç trilyona ihtiyaç olduğunu söylüyorlar, duymuşsunuzdur.
Böyle giderse uzun yıllar yol hikayemiz, yılan hikayesine benzeyecek
anlaşılan.
- İşte; küçük bir ihtiyaç için dahi
trilyonlar konuşulması gerekiyor.
- Ya sayısı belli olmayan yıldızlar.
- Top güllelerinden yetmiş defa daha
hızlı hareket, eden gezegenlerin, yanarak enerjileri bitmiyor
hızları kesilmiyor.
- Bunlar bizi hayrete düşürüyor.
Halbuki insan çok nankörleşiyor. Ne yerdekiler ile ciddi alakadar
oluyoruz, nede göktekiler ile.
- Küçük bir icat ile yerigöğü
birbirine katan insanlar, dört yüz bin çeşit, içlerinde binlerce
cinse ayrılan canlı ve cansız, nebati ve hayvani mahlukların da
durumu ile ilgilenmiyoruz.
- Halbuki; bütün ilim dalları, ya
insanı ilgilendiriyor, yada insanın kullandıkları eşyalar ile
ilgileniyorlar.
- Sadece yazısını okuyoruz. Ama;
mahiyetlerinden pek haberimiz olmadı, olmuyor da
- Peki bunlar hiç mi bilinmiyor?
- Biliniyor ama, bilenler ve
bildirenler oldukça azınlıkta kalıyor. Üzerimizden uzaklaştırdığımız
bir sinek dahi küçücük kafası ile Rabb'ini tanıyor da, bizler
tanımaktan ve ona ibadet etmekten, teşekkür etmekten imtina
ediyoruz.
- Cenabı Hak bir Hadis-i Kutsisinde
böyle diyor : "Ey Habibim! Seni yaratmasa idim, alemi de
yaratmazdım" Yani;Cenab-ı Hak,Onun bu sırları bileceğini,Rabb'ine
hamd ve niyazda bulunacağını bildiğinden bu alemi yaratmıştır.
- İşte bu güneşin farkında olacağız.
Adem Aleyhisselam dünyaya teşrif ettiğinde Rabb'ine şöyle niyazda
bulunmuş: "Ya Rabb, O senin Habibinin ismi hürmetine benim
günahlarımı af et!" Cenab-ı Hak Adem Aleyhisselama sormuş:" Sen Onu
nereden biliyorsun ?" Adem A.S. : "Ya Rabb'i ben dünyaya teşrif
ettiğim zaman gökyüzünde onun isminin yazılı olduğunu gördüm" demiş.
Sadece gökteki güneşi bilmek yetmez. Yer yüzündeki güneşi de
bileceğiz. Sevgimizi Ona göstermek için,onun tavsiyelerine uyarak
hayat geçireceğiz ve O Herkesin telaşa kapıldığı Mahşer gününde bize
güneş olacaktır. Şefaati bizim kurtuluşumuza vesile olacaktır.
İnşallah.
- “Güneş" dedik,"Güneşle" kapatıyoruz
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- FESTİVALLER
- İnsan hayatında vazgeçilmez bir
şeyde değişimdir.
- Hayatın bir faaliyetten ibaret
olduğunu bilen insanlar, çalışma ile lezzet dengesini her zaman
almışlardır.
- Bizim çocukluk yıllarımızda, şimdi
buğday pazarı olan yerde panayırlar yapılır, şenlikler icra
edilirdi.
- "Terlemez Evleri" tabir edilen
arazide de at yarışları yapılırdı.
- Daha sonraki yıllardı, yapılan bu
faaliyetlerin adı ve manası değişti.
- Festivaller,
- Fuarlar.
- Çorum'da festivaller silsilesi
seksenli yılların başında başladı.
- Bu etkinlikler, panayırların
modernize edilmiş "panayırlar" mahiyetinden bir türlü kurtulamadı.
- Seyyar satıcıların ve tanıtım
faaliyetlerinde bulunan firma ve şirketlerin aktiftesi monoton bir
yapıdan kurtulamadı gitti.
- Satıcıların stantları bir tanıtımdan
ziyade,satış havasında geçiyor.
- Birçok haylaz gençlerin cirit attığı
mekan olmaktan kurtulamayan festival mekanları, arabesk müziğin
estetiksizliği ile birleşince festival tam bir karnaval havasında
geçiyor.
- Ve hayatın bin bir çeşit maddi ve
manevi depresyonundan bir an için uzak kalmak isteyen çoluklu
çocuklu kalabalıklar bu cümbüş senfonisine isteyerek yada
istemeyerek
şöyle bir uğruyorlar ama, uğradıklarına da, uğramadıklarına da
pişman oluyorlar.
- Toplumsal yapımızın bir aynasını teş-kil
eden şekilciliğin ve düşük profilinin en açık misalidir bu.
- "Hitit" adı verilen, ama bizim
tarihimizle hiçbir bağlantısı olmayan uygarlığın ne maksatla bir
festivale verildiğini merak ediyorum?
- Halbuki; Milletleri canlandırıp,
harekete geçiren benlikleri, kimlikleri ve tarihi karakterlerdir.
- Hayatımızı şekillendiren iki temel
unsurlardan biri hayatın vazgeçilmez kıldığı maddi ihtiyaçlardır.
İkincisi ise: Onu harekete geçirecek olan hedefler ve manevi
birikimlerdir.
- İşte; festivaller de ve fuarlar da
toplumun kendisini göremiyoruz.
- Çorum'un cesur adımlar ile
gerçekleştirdiği sanayi ve ticari hamleler basit ve maksatçı bir
yaklaşım ile ele alınamıyor. Sanayici küçük reyonlar ile büyük
hizmetlerini nasıl anlatır?
- Medeni imkanların bütün teknik
unsurlarını görmek istiyoruz fuarda.
- İyi aydınlatılmış mekanlar,
- İyi seslendirilmiş sesler,
- İyi organize edilmiş standlar .
Bunlar hayal mi?
- Hayır bunlar hayal değil.
- Eğer her yıl tekrarlanan bu standart
serüvenler "yasak savma" kabilinden yapılıyorsa çok yazık!
- İşin kültürel boyutunu ele
aldığımızda ise durum içler acısıdır.
- Kültürel etkinlikleri ise tam
fiyasko ile neticelenmektedir.
- Ya işin reklamını gerçek anlamda
yapılamamakta, ya da fikir jimnastiği bu yana aktarılmamaktadır. Ve
yetkililer belki de, festival sona erdiğinde "oh,Elhamdülillah
bitti" du asını etmektedirler.
- Çorum buna layık değildir.
- Bu imaj değişmelidir.
- Sadece mehter marşı çalmakla bu
etkinlik mükemmellik kazandırmaz.
-
Kitleleri müspet tarafa kanalize etmenin temel temaları en azından
bir yıl öncesinden tespit edilmelidir. Veya bırakın bunu gönüllü
kültür kuruluşlarının birlikteliği bir araya gelip yapsın. O zaman
bakın ne kadar güzel olaylar ortaya çıkacak eminim.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
TURİZM
Eski çağlardan beri yaşanan bir gerçek turizmidir.
Hatta asırlar öncesinden.
İnsan harika bir varlıktır.
Bu harika varlığın en önemli özelliklerinden biri de
meraktır.
Yeryüzündeki,hatta gökyüzündeki varlıkları
bilmek,onların özelliklerini anlamaktır.
Tarih bir milletin hafızasıdır.
Bu hafızadan mahrum kalan insanların hayatı,sadece
yaşadığı an ve öleceği an kadardır.
Turizmin ideolojisi olmaz.
İşin zevk ciheti vardır,tarih ciheti ayrıdır.
Maddesi beş kuruşa değmeyen bir tarihi
yapıt,milyarlarca liraya alıcı bulabilmektedir.
Niçin ?
Taşıdığı değer,tarihi özelliği için.Objektif bir
seyyahın ana gaye ve maksadı budur.
Başka bir şey değil.
Tarihte birçok gezginler aynı zamanda araştırmacı
idiler.
Dünya klasik tarihinde bunu birçok örnekleri vardır.
Bizim tarihimizde de bu seyyahlık önemli bir yer
tutar.
Bu seyyahların en başında Evliya Çelebi gelir.
Peygamberimiz, Aleyhisselatü Vesselamı rüyasında gören
Evliya Çelebi "Şefaat Ya Resülullah" diyeceği yerde "Seyahat Ya
Resülullah" deyince yollara düşmüş,Osmanlı mülkünün tamamını gezip
"Evliya Çelebi Seyahatnamesi" adı altındaki tarihi metni ile günümüze
kadar gelmiştir. İl il,
Kasaba kasaba,
Köy köy,
Ülke ülke,
Kıt'a kıt'a
Osmanlı bünyesinde bulunan toprakların tamamını
gezmiştir.
Günümüzde bunun adı "Turizm" olarak tarif
edilmektedir. Ve bu gerçek ülkenin bütçesine oldukça katkı
sağladığından dolayı, mesele ekonomik tarafa ağırladığını
kaydırmıştır. Küçüklüğümüzde turistleri çok merak eder,onların adeta
iki kafalı,dört gözlü,yedi kollu olduğunu zanneder onları hususi seyre
giderdik.
Artık dünya değişti.
Biz de değiştik.
Sonraları turistleri "yolunacak kaz" zannettik. Şimdi
ise;yolunacak kaz olmadıklarını "altın yumurtlayan tavuk" oldu-ğunun
bilincine vardık.
Turistin nelere geldiğini öğrendik.
Turistik bölgeleri belirledik.
Ve hükümetlerin politikası bu turizm bölgelerine
korkunç teşvikler ile teşvik edildi.
Özellikle Marmara,Ege ve Akdeniz sahillerine hücum
eden turistlerin önemli bir kısmı tarih merakından ziyade güneş
ban-yosunu tercih etti.Ve bu bölgeler çıplaklara hizmeti kendine
vazife edindiler.
Türkiye'nin turizm gücünü ve tarihi birikimi dış
dünyaya anlatmak için "Türkiye’
yi Tanıtma Fonu"ndan hatırı sayılı ödemeler yapılmakta,cazibenin
artırılmasına çalışılmaktadır.
İki tip turist vardır: Birincisi; zevk ve lezzetine
düşkün olanlar. İkincisi ise;tarih bilincini geliştirmek isteyenler.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- EL YAZMA ESERLERİMİZ
- Yazma eserlerimiz tekrar gündemde.
- Süleyman Fevzi Efendi, Ahmet Fevzi ve 7-8 Hasan
Paşanın Çorum'a hediye ettiği yazma eserler, Çorum'un tarihi
kimliğinin en önemli belgeleridir.
- Son olarak, bir araştırma çalışması nedeniyle
Çorum'da bulunan Doç. Dr. Ayşe Üstün'ün yazma eserleri ve akıbetini
gündeme getirmesi ile başlayan tartışma, bir önemli gerçeğin su
yüzüne çıkartılmasına vesile oldu.
- Bu eserlerin Çorum'da kalması herkesin ortak isteği!
- Ve bu eserler için ayrı bir kütüphane yapılması işin
ana konusu.
- Fakat ne yazık ki; bu meseleye Kültür Bakanlığı
pekiyi bakmıyor.
- Yazma kitapların başka illerdeki kütüphanelerine
gitmesini durup,durup gündeme devamlı getiriyor.
- Doç. Dr. Ayşe Üstün Hanımefendinin:
- "Bu kitaplar ve yazma eserler yerinden oynatılıp,
başka bir ile götürülür ise, mevcut durumu dahi muhafaza edemez"
Demesi dikkat çekicidir.
- Sayın Ahmet Ertekin Beyin: (Eski Kültür Müdürü)
- "Bu eserler mikro filime alınmalı, korumak için ise
ısı derecesi ayarlayıcı cihazlar yerleştirilmeli "
- İkazına kulak verilmelidir.
- El yazması dört bin eser Çorum için bir iftihar
kaynağıdır.
- Tek nüshası olan,
- İstanbul'da dahi benzeri bulunmayan ebru ve tezhiple
ilgili nüshalar altından daha kıymetlidir.
- Hayatını günlük meşgaleler ile geçirip, kitabın
satırlarından korkan insanlar için bu bir kıymet taşımaya bilir.
- Ama kültürü ve tarihi bir hafıza olarak kabul
edenler için bu hiçte öyle değildir.
- Ve bu eserler mutlaka günümüz harflerine çevrilip
basılmalı
- Mazi ile bağımız kuvvetlendirilmelidir.
- Yıllarca ecdadımıza ters baktık.
- Hatta; bu harflere düşman olduk.
- Halbuki bunlar bizim mazimizdi.
- İnsan köküne sahip çıkmalı idi.
- Halbuki biz kökümüzü inkar ettik, onları yerden yere
vurduk.
- Ve tarih bize vakarla cevap verdi:
- "Geçmişini unutma !"
- "Ecdadını sev” dedi.
- Onlardan biz kötülük görmedik.
- Bakın Mimar Sinan'ın ilimizde inşa ettiği rivayet
edilen Ali Paşa (Paşa) hamamının suyu on kilometre uzaktan
getirmişler, kanalizasyonunun ise şehrin beş kilometre dışına
taşımışlar.
- O asırda,
- Şu çevre anlayışına bakınız.
- Ve Avrupa.
- O asında pislik içinde kıvanıyordu.
- Tuvalet anlayışı bile yoktu.
- Bizlerin hâlâ ecdadımıza ve onun bıraktıklarına yan
gözle ve inatla baktığımızı görüyoruz.
- Elin yabanları, ta asırlar öncesinden kalma taş
yığınlarına akın edip,meraklarını gidermek için buralara kadar
geliyor ama,biz bundan uzak kalıyoruz.
- Konuya duyarlı olanların seslerini yükseltmelerini
diliyoruz.
- Ama, işi gücü mark, dolar olanlar, şahsi
menfaatlerini ön plana çıkaranlara sözümüz yok.
- Allah göstermesin. Bu eserler yansa veya kaybolsa bu
efendilerin kılı bile kıpırdamaz.
- Ama bizim yüreğimiz sızlıyor.
- Çünkü tarihimiz heba oluyor
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
- SONBAHAR
- Eskiler dermiş:
- "Ağustosun yarısı yaz, yarısı kış"
diye.
- Yazın kavurucu sıcaklarını geride
bıraktıktan sonra, geldi sonbahara.
- Her şeyin sonu hüzündür.
- Neşeli geçen anılar.
- Buluşmaların ayrılıkları.
- Lezzetlerin sonu.
- Gençliğin sonu.
- Kahkahaların sonu.
- Hayatın sonu.
- Evet sonbahar.
- İşte sonbahar bunları hatırlatır.
- Ve sonbahar dünyanın sonunu
hatırlatır.
- "Ahir Zaman" diye tabir edilen
"Dünyanın ömrünün ahiri"ni andırır. Peygamberimize bu yüzden "Ahir
Zaman Peygamberi Aleyhisselati vesselam" denildiği gibi.
- İlkindi vaktinde sonbahara
benzetilir.
- Sonbaharda ağaçlar nasıl ki
yapraklarını bir bir döker.
- İnsanlar yaşlılığa adım atınca saçı,
başı, vücudu tıpkı sonbaharda dökülen yapraklar gibidir.
- Gençliğinde taze bir gül çiçeğine
benzeyen insanın ihtiyarlığında uyumuş ve uyuşmuş bir kır çiçeğine
benzerler.
- Tabii sonbaharın güzelliklerini
bilmeyenler için bu böyledir.
- Yoksa her mevsimin kendine göre bir
güzelliği olduğu gibi, hayat sayfalarında kendi zamanlarına göre
güzellikleri vardır.
- Tıpkı; bu aydınlık ile karanlığın
birbirlerinden çok farklı oluşları gibi.
- Karanlıkta en güzel bir eşya dahi
görünmez ve gizlenir.
- Aydınlıkta ise, hiçbir şey kendisini
gizleyemez.
- İşte burada bakış açısı önemlidir.
- Hayattan önce hayatın temelini,
kavramını bilmek esastır.
- Dünyayı avucum uzda bulduğumuz bir
boşluk değil, misafir olduğumuz bir varlık olduğumuzu bilmeliyiz.
- İşin mihenk noktası buradadır.
- Bu anlaşılmadın ne mevsimlerin, ne
de hayatın kıymeti anlaşılmaz.
- Sonbahar gelir.
- Kışlar gelir.
- İlkbaharlar gider.
- Yazlar gider.
- Ama insanlar bu yer kürede gerçek hayatını bulamaz
iseler vicdanları azap içinde, duyguları cansız, kalpleri ümit den
uzak, akılları ise annesini bulamayan yavrular gibi son nefese kadar
kıvranırlar.
- Bu ancak kabirde son bulur.
- Çünkü kabir hayatı yeni bir hayatın, daha doğrusu
gerçek hayatın başlangıcı perdesiz anlatır.
- Artık orada her şey bitmiştir.
- Ne sonbahar.
- Ne kış.
- Ne yaz.
- Ne de ilkbahar.
- Mevsimler sona erer.
- Orada ne yaşlılık vardır.
- Ne de yorgunluk.
- Ne tansiyon vardır.
- Ne de kalp sektesi.
- Artık her şey bitmiştir.
- Tıpkı aynalar gibi.
- O gün hiç kimse yaptıklarını inkar edemez.
Yalanlayamazlar.
- İşte o ne arı sonbahar.
- Korkunç sonbahar.
- Dünyada sultanlara selam vermeyenler, orada sadece
bir hiçtir.
- Ne sevdiği dostları,
- Ne sevmediği düşmanları,
- Hiçbirisi ama hiçbirisi onlara bir fayda
sağlayamazlar.
- Sonbahar yaprakları bir bir toprağa ve sevimsiz
betonlara düştüklerinde ben hep bu manaları hatırlar, sonbaharı
hayatımda bir uyanış çaresi olarak görürüm.
- Sonbaharın bir "son" olmadığını anlarım. Mevsimlerin
sadece bir sinema sahneleri gibi görürüm.
- Mevsimler beni aldatmaz.
- Mevsimler dünyama renk katarlar.
- O saman severim sonbaharı.
- Hem de sonuna kadar.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- MANEVİ MEVSİMLER
- Nasıl ki; bahar ve yaz aylarında toprağa daha önce
ekilen sebzeler ve tahıllar hasat edilir. Aynen bunun gibi "Üç
Aylar" diye tabir edilen bu aylarda manevi yatırımlar yapılıp, insan
hem dünyada, hem de ahrette elde edeceği muvaffakiyetlerin
programların uygulamaya başlar.
- Başka vakitlerdeki sevaplara mukabil, bu manevi
mevsimlerde sevaplar binlere kadar çıkar.
- Bu ayların içinde mübarek gece ve günler, Ramazan
ayının hayatı kaplayan atmosferi elbette yıllık bir ibadet
serüveninin sevimli, istekli, feyizli günlerdir.
- Tabi bu müminler için böyledir. Halkımızın yüzde
doksan dokuzu Müslüman olması sebebiyle, üç aylar hayatımızın bir
parçası olur.
- Nafile oruçlar bu aylarda çokça tutulur.
- Kur'an-ı Kerimler bol bol okunur.
- Zekatlar çoğunlukla bu aylarda fakir
fukara dağıtılır.
- Düşkünler gözetilir.
- Ağlayanlar güldürülür.
- Bu toplumsal bir hadisedir.
- Asırlar boyu bu topraklar bu duyguyu ve düşünce
içinde şenlendi.
- Müslümanlar bu topraklara hakim olduğu bin yıl
içerisinde, hayatlarını bu tarz ile şekillendirdiler.
- Açları doyurdu.
- Kimsesizlere bakıldı.
- Misafirler için hanlar ve hamamlar inşa edildi.
- Toplumda büyük bir dayanışmanın izleri hiç
silinmedi.
- Koskoca Osmanlı, üç kıtaya hakim olan topraklarını
sadece Anadolu'ya sığdırdı.
- Fakat dünya, Osmanlıyı, adaleti ve insan haklarına
saygısı ile andı, mertliği ile Yadetti.
- Daha önce dile getirdiğimiz gibi bu sosyolojik bir
hadisedir.
- Bugün Türkiye'de yaşayan "Öteki Türkiye"nin adı
budur.
- Sessiz sedasız birçok olaylar olur.
- Ekonomik hayatın içinde bankalarda
bloke edilen paranın bir misli yastık altında yada ceplerde
dolaşması, yardımların kimsenin görmediği mekanlarda
gerçekleşmesinin bir emare-sidir.
- Çünkü yardımlar Allah için yapılır.
- İnsanların yardımlardan haberdar olması son günlerde
gündeme çıkmaya başladı.
- Hani "Sağ elin verdiğini, sol el görmeyecekti" ve
fakirler eziklik içinde bırakılmadan yapılmalı idi.
- Oysa günümüzde ne fakir gerçek anlam biliyor, ne
zengin üzerine düşen görevi hakkı ile yapabiliyor.
- İşte üç aylar böylesine bir atmosfer
cereyan ediyor.
- Bir kısım kitlemiz var ki; bunların farkına bile
varmadan hayatını dünya üzerine kurmuş, devam ettiriyor.
- Değil üç aylarda, on iki ayda bile günlük
koşuşturmalarla saçlarını ağartıyor.
- Burası dünya.
- Elbette bütün insanları aynı kategoride
değerlendirmek, herkesin bir çizgide olmasını beklemek mümkün değil.
- Bizim sözümüz muhatabınadır.
- Dini sadece camiye ve secdeye hakim ve mahkum etmek
yerine, hayatın sütün tabakalarına yansıtmak bize düşüyor.
- Din hayatın, hayatı. Hem ruhu, hem esası ihyayı din
ile olur. Şu milletin ihyası" tespitine inananlar için elbette dini
hayat büyük ölçüde insanın her saatine parmak basıyor.
- Hayırlı üç aylar dileklerimle.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- KlŞ!
- Her geceden sonra, bir sabah. Her
gündüzden sonra, bir gece. Her yazdan sonra, bir sonbahar. Her
sonbahardan sonra, bir kış. Her kıştan sonra, bir ilkbahar. Her
ilkbahardan sonra bir,bir yazın gelmesi hayatın ve kainatın bir
gerçeği. Bir tabii halidir.
- Boğucu bir yaz sıcağından, üşütücü
bir kış soğukları ile baş başayız. Dökülen her yaprak, kışın
habercisi oluyor bizlere.
- Bu hal; ihtiyarlığı anımsatıyor.
- İnsanın ömründeki güz mevsimini
zihinlere getiriyor. “Kış” diyoruz. Kendi gibi ismi de soğuk. Kar,
Yağmur, Don ve Soğuk.
- Bu hayatın gerçeği.
- Yeryüzünün, bembeyaz karlarla
gömüldüğü bir atmosfere adım adım yaklaşıyoruz.
- Her mevsimin kendisine göre
güzelliği ve zarafeti var.
- Zaten öyle olmazsa; hayat çekilmez
bir hal alırdı.
- Baharın; dirilişini gören bizler,
yeniden nebatat ve hayvanatın dirilişine şahit olup, hayrette
kalırız.
- Çiçekler, Böcekler, Sinekler, Otlar,
Ağaçlar. Hepsi, ama hepsi yeniden aldıkları bir emirle canlanırlar.
- Canlanır bütün yeryüzü. Bunlar bir
devri daimdir. Dikkatte bakanlar ibret alır.
- Dikkatle bakamayanlar anlayamazlar.
- Yeryüzü anlamayanlara hiddetlenir.
“Kör olası gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü”
nidaları sanki simalarından okunur.
- Yeryüzü ve gökyüzü böylesine bir
kitap gibi okunur.
- Ama okumayı bilenler için bu.
“Onların gözleri vardır göremezler, kulakları vardır işitemezler,
onlar tıpkı ölü gibidirler” Diye geçen Ayet-i Kerimeler akla gelir.
- Ve yaşadığımız dünyada bu his o
kadar gelişmiştir ki; bu ince şeyler adeta düşünülemez hale
gelmiştir.
- Halbuki; iman ne kadar inkişaf
ederse, hayat o kadar denli, canlı ve sevimli bir hale geliyor.
- Küçücük bir karınca.
- Kırda açan bir çiğdem.
- Gökyüzündeki yıldızlar.
- Denizlerin haşin dalgası dahi insan
ile konuşur hale geliyor.
- Git fırtınalı bir denizden sor! “Ya
Celil! Ya Celil! ” dediğini işiteceksin.
- Hatta kedilerin mırıldanmalarından
dahi “Ya Rahim! Ya Rahim! “ nidalarını işitmek mümkündür.
- Yaz gelmiş, Kış gelmiş ne çıkar?
- Yeter ki; gönlümüze kış gelmesin.
- O zaman işte asıl fırtınalar kopmuş
olur sinemizde. Bir ömür boyu kışı yaşayıp, hiç bahar ve yazı
görmeden dünyalarda dehşetli bir karanlık vardır.
- Her gün kahrolan. Her gün biten. Ve
her gün yıkılan dünyalar.
- Kendi büyük bir nimet ve saltanat
içinde bulunanların dahi kışlarına hiçbir zaman bahar gelmez.
Onların dünyası karanlıktır. Semaya açık hiçbir bağı yoktur.
- İşte; asıl kış bu. Ezana. Kuran'a.
Seccadeye. Camiye. Peygambere uzak bir dünya. İşte size kış. Hem de
buzlu. Hem de zemheri gibi. “O'nu tanıyan ve itaat eden,zindanda
dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan; saraylarda da dahi olsa
bedbahttır.”
- Mevsimler bir bir yeni seneyi bize
misafir olarak getirirken hep bu manaları fısıldar aklımıza.
- Her şey geçicidir. Tıpkı mevsimler
gibi. İnsan hayatı da öyle. Bir mevsimdir hayat. Amem-i Ervah, Anne
karnı, Dünya, Kabir, Haşir, Sırat, Cennet ve Cehennem. Biz ise
kıştayız.
- Yeter ki; gönlümüz kışta olmasın.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- BAYRAM
- Hayatı “neşe”den ibaret saydık.
- Ne bayramın tadı kaldı, ne de
neşenin.
- “Zehirli bir bala döndü” hayat.
- Emeller elem oldu.
- Dost aradık çöllerde.
- Sonra bir Veysel çıktı söyledi:
“Benim yarim kara topraktır”
- Yeryüzünde hakir görülen nice
değerleri toprak bağrına bastı.
- İşte bayram o zaman bayram olmaya
başladı.
- Karanlıkta başka şeyi tanımayanların
feryadına bayram yetişti.
- İlk bayram doğuşta yaşandı.
- “Oğlan mı? Kız mı? “ hiç fark
etmeden, daha adı konulmadan etrafa namı duyuldu.
- İnsan bu.
- Bayram ona has.
- Yalnız ona mahsus.
- Diğerleri ne anlasın bayramdan, ne
anlasınlar seyrandan?
- Nice kahırları sineye çekti.
- Kahırlar ona aitti.
- Dağların kaldıramadığı yükleri insan
omuzsuna aldı.
- Ve asırlarca omuzsunda taşıdı.
- Halbuki kendisi et ve kemikten
ibaret idi.
- Ama olsun.
- O insandı.
- Çünkü: o aleme halife olarak gelmiş,
halife olarak gidecekti.
- Bir müsabaka açıldı.
- İki taraflı müsabaka.
- Biri Hakk'a yönelik.
- Diğeri halka yönelik.
- Yani;biri sadece dünyalık.
- Diğeri hem dünya, hem de Ahret
hayatına yönelikti.
- İki silsile.
- Ortağı yok bunun.
- Hele şakası, hiç yoktu.
- Şarkı ve türkülerde bayramın yanık
ve yakıcı tarifi yapıldı asırlarca.
- “Bayram gelmiş neyime,
- Anam, anam garibem.
- Kan damlar yüreğime.
- Anam. anam garibem”
- Bayramı sen analara sor.
- Birde babalara.
- Birde sevgililere.
- “Araya hasretlik girdi” nidası ile
çalan sazın teline sor.
- Dağlar, ovalar, yollar.
- Bayramı bunlar engelledi.
- Benzi soluk yetimlere.
- Bayramda çocuklarına elbise
alamayan, cebine harçlık koyamadığı yavruların hüznüne sor sen
bayramları.
- Yoksa bir eli yağda, bir eli balda
olanlara bayramın gerçek tadını sen anlatma.
- Ve gerçek bayramı sabır yaşadı.
- Gün oldu ağladı.
- Gün oldu kahkahalarla güldü.
- Asıl bayramı iman ile kabre gidenler
yaşadı ve yaşayacak.
- Dünyayı bir Cennet haline getirecek
olan güzellikleri, meşru lezzetleri yerinde kullanan, elleri
bırakıp, karanlıkta ışık arayanların haline bir bak.
- Bayram, bayram olalı bu duyguyu
yaşayanların bayramı hep zehir oldu, inanın.
- Gelen geçer.
- Geçen bir daha kapının eşiğinden bir
daha dönmez.
- Bayramın tadını çıkaran gerçek
Müminler oldu.
- Sahip olduklarına kanaat ettiler.
- Ellerindekileri başkaları ile
paylaşmayı bayram bildiler.
- Hep verdiler. Almayı düşünmediler.
- Bayram o zaman bayram oldu.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- MEVSİMLER GEÇTİ
- Yeni yıldan beklentiler var.
- Yeni yıldan ümitler var.
- Her yıl yeni yıl kış ile başlar.
- İlkbahar ile selamlaşır.
- Yaz ile merhabalaşır,
- Sonbaharla vedalaşır.
- Bu bir silsiledir.
- Yani bir sıradır.
- Eskiler sonbahara “güz mevsimi”
demişler. Hüzünler saklıdır sonbaharda. Sararan yapraklar.
- Kuruyan ağaçlar akla gelir.
- Ve tekrar “kış”a bağlanırız.
- Yeni yıl ve kış.
- Kar ile,
- Yağmur ile,
- Soğuk ile,
- Don ile meşhurdur kış.
- Allah kimsenin gününü “kış” etmesin.
İşin en önemli tarafı bu zannediyorum.
- Mehmet Akif Ersoy'un:
- “his yok, acı yok, leş mi kesildin.
- Hayret veriyorsun bana sen böyle
değildin” Mısralarını okuyunca hep kendisi ile küs olan insanlar
gelir aklıma.
- Koca ömrünü böyle geçirenler vardır
dünyada. Bir tebessümü çok görür çevresindeki insanlara.
- Hani derler ya “mahkeme duvarı gibi”
diye, aynen öyle.
- “Allah kimseyi açlık ve soğuk ile
imtihan etmesin”
- Hani öyle derlerdi eskiler.
- Ve hani; “Komşusu aç iken tok yatan
bizden değildir. Veren el, alan elden üstündür”
- Kim söylemişti bunları? İki cihan SERVERİ söylemişti.
- Sahabenin biri öyle söylüyor:
“Hayatımda ondan fazla tebessüm eden hiçbir kimseye rastlamadım”
- Mevsimler ne kadar çetin ve dehşetli
olursa olsun, gönüllerde yaz aylarının sıcaklığı, bahar aylarının
yeşilliği, kış aylarının yumuşak kar taneleri, sonbahar ayların
tatlı sarı yaprak hüzünleri dolaşsın.
- Allah hiçbir iyiliği boş bırakmaz.
Hatta Cehennemde bulunanların dahi ateşte bir derece ülfet peyda
etmeleri ile acılarının azalacağını biliyoruz.
- Cenab-ı Hak onlara mükafeten,
dünyada yaptıkları bazı iyi işlere karşılık cezalarını
hafifleştiririz.
- Dünya dediğimiz şu meskenlerden,
aslında her biri birer misafirhane olduğunu hatırlatıyor.
- Yeryüzüne gelip geçenlerin hangisine
kalmış ki bu topraklar.
- Kur'an-ı Kerim “Şüphesiz insan
zarardadır” derken bunları hatırlatıyor bizleri.
- Manasız tartışmaların hiçbir anlamı
yok inanın.
- “Gelin işi kolay kılalım,
- Dünya kimseye kalmaz” Diyen Yunus
Emre almış olduğu mesajını dünyaya duyurdu. Hem de asırlar
öncesinden.
- İnsan ve doğa sevgisi imanla
canlanır ve hayatlanır.
- Yoksa imansız sineler bedene adeta
bir yük olur.
- Yoksa mevsimleri sadece adı ve
esintileri vardır.
- Asıl olan hayattır, hayatın
gerçekleridir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- İHTİYAÇLARIMIZ
- Bir araştırmaya göre temel
ihtiyaçlarımız yüz yetmiş dokuza çıkmış.
- Her bir insan bu ihtiyaçlarına
ulaşabilmesi için çok sıkı bir çalışma temposunda olması gerekiyor.
- Bu sıralamada benim en çok dikkatimi
çeken “zaruri ihtiyaçlar” kısmı oldu.
- Özellikle “Kültür Hayatımız” bu
sıralamada yüz on dokuzuncu sırada olması doğrusu beni en çok
dehşete düşürendi.
- Geri kalmışlığın en birinci
özelliklerinden “kültürün” zaruri ihtiyaçlar sıralamasında sonlarda
yer almasıdır.
- Toplumun sadece üst seviyelerinin
buna kafi geleceğine inanmıyorum.
- Avrupa ülkelerinde kişi başına bir
günde kitap okuma alışkanlığı yirmi dakikanın altına düşmezken,
ülkemizde bu rakam yüzde birin altındadır.
- “Bilim Toplumu” veya bilinçli toplum
olmanın temel unsuru kitaptan, bilgisayardan veya seminer dinleme
alışkanlığından geçtiğini bilmeliyiz.
- İkinci temel ihtiyacımız,
ihtiyaçlarımızın yerine getirilmesidir. Yüzde on bir mutlu azınlığın
refah seviyesinin yüksek olması diğer yüzde seksen dokuzunun
meşakkate ve sefaletle atıyorsa, bu gerçek mutluluğun adı olamaz.
- Bu bakımdan refah seviyesini
yükseltmek tümü toplumun en temel görevi olmalıdır.
- Üçüncü temel ihtiyaç veya hedef
birlikteliktir. “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” anlayışı
toplum hayatımızda oldukça zayıflamıştır. Egoizmin zalim çehresi
yerine, birbirlerine tebessüm ile yaklaşan insanlar olmak
durumundayız. ”Kimin himmeti millet ise o tek başıyla küçük bir
millettir. Kimin himmeti kendi nefsi ise o bir hiçtir” duygusunun
asırlar boyunca ne kadar işe yaradığını tarihten öğreniyoruz.
- Yoksa toplumu karnı tok-sırtı pek
bir yapıya kavuşturursanız dahi, gerçek neticeyi meydana çıkarmamış
sayılırsınız.
- Çünkü; bilimsiz toplumlarda şiddet
büyük ölçüde hakim hale gelir. Düşünce farklılıkları ne kadar derin
olursa olsun bilim onu bir merkezde birleştirir, en azından asgari
müşterekleri belirler.
- “Ya oku, ya dinle” sakın üçüncü
olma” atasözü çok yerinde söylenmiş bir tespittir. Üçüncü olduğun
bir toplumda işte mevcut neticelerle karşı karşıya kalırsınız. Alt
tabakadan yukarı tabakaya kin ve nefretle, üst tabakadan da alta
aşağılık kompleksi baş gösterir.
- Bir toplumun aynası eğitim
kurumlarının kapasitesine ve ne kadar kaliteli olduğunu gösterir.
- Doğruluğun siyasi hayattan ve bilim
merkezlerinden tatile gittiği dönemlerde mevcut sıkıntılar hep
kendini göstermiştir.
- Tek dünyalı zihinlerde bunun aksini
gözlemlemek mümkündür. Tepeden bakan bir anlayışın, başkalarının her
çeşidini devlet ve ailelerde egemen kılan fertlerin, insanlarla
birbirine bağlayan güzel davranışları unutan bir toplumun elbette
yapacağı şey gerçek bilim ve objektif davranışlardır. Kendisini
midesine ve sağır eşyaya hapsetmeyen şuurlu kimselerin gayretlerine
bağlıdır.
- Bu temel üç noktayı çözmeyen toplum
ihtiyaçlarının kaçta kaçını temin etse de huzurlu sayılmaz, gerçek
saadeti bulamaz.
- Hem dünyası yanar, hem de Ahreti.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- GEZELİM-GÖRELİM
- Güzelim Anadolu.
- Doğusu, batısı, güneyi, kuzeyi.
- Dağları, ovaları, yaylaları,
denizleri, gölleri, göletleri, ormanları, şelaleleri, tozlu yolları
ile Anadolu.
- Asırlar boyu nice dertlere ve
medeniyetlere mekân olan Anadolu.
- Anadolu'nun asıl sebepleri Selçuklu
olmuş, Osmanlılar olmuş.
- Aşılmaz dağlar aşılmış, gidilmez
yollara gidilmiş.
- Anadolu vatan olmuş bize.
- Ana ne yazık ki; vatanımızı
yeterince bilmiyoruz, tarihimizi yeterince anlatamamışız.
- Dünyanın dört bir yanından yurdumuza
gelip, gününü gün edenlere inat, bu millet gerek imkansızlıklardan
dolayı,gerek ilgisizlikten dolayı vatanı gezmekte,görememektedir.
- Sadece kendi çevresi ile iktifa eden
toplumumuz kendi köyünü, kendi kentini bile yakından bilememektedir.
- Tarih ve doğa sevgisini bilgi
sağlar, hedefleri belirler.
- Yaşadığımız dünyayı bilmek, onu
yalnızca haritanın küçük kapsamında veya dar kalıplı okul
kitaplarında değerlendirmek bir noksanlıktır.
- Ülkemizi bilemiyoruz,
- Bölgemizi tanıyamıyoruz,
- Peki dünyayı?
- Oda bize çok uzak.
- Dış ülkeler nezdinde ki merakımız ve
seyahatimiz daha zayıftır.
- Ya imkanlarımız yok,
- Ya da lisanımız zayıf.
- İstatistiklerimizde seyahat amaçlı
dış geziler Avrupa ülkelerine göre oldukça düşük.
- Oysa, insan merak sahibidir.
- Bilmek ister,
- Öğrenmek ister,
- Ama ne çare,
- Ama ne fayda,
- Sıkıntıların adına “Stres” demişiz.
- Önce evim,
- Sonra eşim,
- Sonra eşim,
- Sonra çocuklarım,
- Torunlarım,
- Gelinim,
- Çok endişeli bir toplum haline
geldiğimizin farkındayız.
- Hayatı sadece yemek, içmek ve bol
bol para depolamak olarak ele alan yanlış bir hayat biçimini
yaşamaya başladık.
- Kültür,
- Estetik,
- Tarih
- Sevgi ve beraberlik şuurundan uzak
hayat yaşıyoruz.
- Bunun temeli bilgidir.
- Okul çağlarından başlayarak, hayatın
sonuna kadar devam edebilecek olan serüven bilimle şekillenir.
- Bilgi insanı harekete geçirir.
- Arkadan merak gelir.
- Çünkü o “ilmin hocasıdır”
- Yer altında,
- Yer üstünde cereyan eden ne kadar
bilinmezler varsa,onları bilmek insanın fıtratında vardır.
- Bu açıdan tarih unutulmaz bir değer
haline gelmiştir. Ne kadar eskiyse,o kadar değerli hale gelmektedir.
- Ama sofrasına ekmek götüremeyen,
vergisini ödeyemeyen, çocuğuna yeterli bir eğitim veremeyen,başını
sokacak bir yuvası olmayan,aylarca et tabağına gelmeyen
insanların,gezmesi ve görmesi nasıl düşünülebilir.
- Gezmek-görmek varlıklı insanların
işidir. Çocuklarını alıp pikniğe dahi gidemeyen insanların öyle
iller arası, bölgeler arası, ülkeler arası gezilere katılması
düşünülemez.
- Engin ovalar,
- Yüce dağlar,
- Çağlayan ırmaklar onların neyine?
- Aş-iş-ve gelecek endişesi olanlar
ile bunların konuşmak, onların yüzlerini sarartır.
- Ama görenlerde ondan dersler
çıkarmalıdırlar.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- FESTİVALLER
- Çocukluk yıllarında yılda bir
tekrarlanan şenliklerin ada “Panayır” idi. Bu panayır şenlikleri
şimdi buğday pazarı olarak hizmet veren mevkide yapılırdı. Yağmur
yağdığı zaman ortalık su göletleri ve çamur ile dolardı.
- Şenlikleri yapan ve icra edilen
yerler çadır idi.
- Şans oyunları,
- Dönme dolaplar,
- Çarpışan arabalar,
- Döner zincirli yelpazeler,
- Silah atışları gibi birtakım
oyunlardan ibaretti.
- Çocukluk işte.
- Gider bu olan biteni izlerdik.
- Bir salonda motosiklet gösterileri
yapılırdı. Motosikletten çıkan dumanın kokusu hâlâ burnumdan kokar.
- Daha sonraki yıllarda bu etkinlikler
daha düzeyli hale getirildi.
- Adına “Festival” denildi.
- Bu sadece Çorum'a has olmayıp
“Uluslararası” bir kimlik kazandı.
- Seksenli yıllarda başlayan bu
faaliyetler iki binli yılları buldu.
- Birçok festivaller yaşadık.
- Birçok ülkelerden gelen folklor
ekiplerini ilgi ile izledik.
- Cıvıl cıvıl renkler ile hayret veren
bakışlarla gözlemledik.
- Ticaret ve sanayi sergileri ayrı bir
renk kattı festivallere. Çorum'da üretilen birçok mamulün tanıtımı
yapıldı. Halkımız değişik bir şeyler görmenin heyecanı ile bu
festivallere akın etti.
- Çorum'u tanıtıcı bazı fikri
sempozyum ve açık oturumlar, konferanslar düzenlendi.
- Bence işin en verimli tarafı bu
olmasına rağmen maalesef bu kültürel faaliyetler halktan fazla ilgi
görmedi.
- Kitap sergileri açıldı. Ama sergiye
iştirak eden yayıncılar katıldıklarına pişman oldular. Gezenler
çoktu ama alış veriş yapanlar o kadar azdı ki.
- Kitap okuma düzeyinin yüz binlerin
altında olan bir halk için adeta “kitabın burada ne işi var ?” gibi
bir izlenim bıraktı.
- En fazla alaka yine dönme dolaplara,
şans oyunlarına, çarpışan arabalara oldu.
- Hayatını şenlik havası içinde
geçirenlerin uğrak yeri oldu festivaller. Birçok avare gencin ve
ekmek arası döner satanların uğrak yerleri oldu festivaller.
- Yine yabancı folklor ekipleri geldi,
nostaljik sayılan faytonlar hevesli Çorumluları taşıdı, taşıdı.
- Doğrusu “Uluslar arası” boyutunu pek
göremesek de halkın beklentilerine uyan bir festival havası da
vardı.
- Yoksa, bir yıl öncesinden uğradığı
festival alanına,bu yıl yine aynı şeyleri görme ihtimaline karşı
yine topluluklar halinde gidilecek,ya bir çatal kaşık takımı,yada
çocuğuna bir balon alınacak.
- Dar alanlarda ve dar mekanlarda
sergilenen sanayi ürünlerine şöyle bir bakıp geçeceğiz.
- Faydası şu olacak belki:
- Seyyar satıcılar ve işportacıların
rantları birden artacak.
- İşinden, gücünden fırsat bulanlar
ise şöyle bir iki saati çocukları ile beraber bu alanda
geçirecekler.
- Resmi törenler yapılacak,
- Kendimiz çalıp, kendimiz
oynayacağız. Çevre illerden veya büyük illerden “şu Çorum'daki
Uluslar arası festivali bir gezelim” diye gelenler var mı hep merak
ederim?
- Ama olsun. Halk biraz deşarj olur.
- Yaşasın festival!
- Yaşasın eğlence,
- Yaşasın halk oyunları.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- SICAKLAR
- Kış, bahar derken yaza geldik.
- Gerçi ; ”Çorum'un yazından ne olacak,
ancak iki ay boyunca sıcaktan sonra havalar tekrar serinleyecek”
diyenler haksız sayılmaz.
- Eskiler:”Ağustosun yarısı yaz, yarısı
kış” demişler.
- Güneş bizim hayatımız.
- Onun sıcaklığına muhtacız. Bizim hem
yaz, hem kış aylarında sobamızdır.
- Aslında kış Cehennemi, yaz ayları ise
Cenneti hatırlatır. Çünkü; biri soğuk, biri sıcaktır.
- Günlük sıcak ve soğuklara aldırmayız.
Aslında kış gönüllerde olmasın. Asıl sıcaklık kalplerde yaşansın.
- İnsan gafildir.
- İnsan zalimdir.
- İnsan gaddardır.
- Hayatın yalnız bugünü bilir. Geçmişini
ve geleceğini az düşünür.
- Hazır bir dirhem lezzetini ilerideki
batmanla gelecek lezzete tercih ederiz.
- Dünyada da öyle değil mi?
- Küçük bir lezzet için, haram bir şey
için senelerce hapsi göze alırız. Ama bakarız ki; hata yaptığımız şey,
çektiğimiz cezaya hiç mi hiç değmez.
- Sıcaklar yakar.
- Haramlar da.
- Günahkar kalpte yerleşir.
- Kök salar.
- Onun sıcaklığı adeta bütün vücudumuzu
yakar.
- Bu ateşten daha kuvvetlidir.
- Ham hayalleri, büyük günahları ateş
yakar, kömüre çevirir.
- Bir defa yanmak ile bitmez.
- Ama sonsuza kadar.
- Ya yer altındaki ateş? Bugün bilim
adamlarının tespitine göre dünyanın ortasındaki çekirdek yani magma,
ateşten iki yüz misli derece yüksek sıcaklıkta.
- Her otuz üç metre derinlikte bir
derece sıcaklık artıyor. Yerin ortasına gelince burada şiddetli bir
ateş ile karşı karşıya kalırız.
- Kaplıcanın sıcaklığı, yanardağların
lavları buna delildir.
- Ya içimizdeki ateş? Onu ancak Allah
C.C. sevgisi söndürebilir. Namaz onu daimi bir gıda halinde besler.
- Ya ateşi sönmeyenler? Asıl acınacak
onlardır. Hem Dünyada, hem Ahrette yanarlar. Onların ateşi hiç sönmez.
- Sıcaklar mı?
- Bu ne ki?
- Daha büyüğü varken, Dünyanın 40 derece
sıcaklığına kim bakar! Sıcaklar deryaları hatırlatır. Ya bizi yakar ya
da günahlarımızı.
- Çok merak etmiştim, sonra öğrendim.
Peki insan Cehennemde yanacak, yanacak sonra? Sonra ateş ülfet ve
ünsiyet peyda edecekmiş.
- Bu Cehennem dahi insanlar için bir
nimettir.
- İnsan yok olmayacak.
- Baki kalacak.
- Yansa da, kavrulsa da.
- Sıcaklarda hep bunu hatırlarım.
- Küçük kayıplardan korkarak hep büyük
mahrumiyetlere toslarım.
- Güneş insanlara gülümser. Onun da dili
vardır. Bizimle konuşabilir, bizimle hasbıhal eder ama biz
anlayamayız.
- Peki güneş kıyametten sonra nereye
gidecek? Elbette ki Cehenneme. Orada bizimle beraber, yani Cehennemde.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ZAFERLER
- Ağustos ayı zaferlerle doludur.
- Bin yıllık tarihimiz bunun
unutulmayan sayfaları ile doludur.
- 2 Ağustos 1914 Birici Cihan
Savaşının patlak vermesi ile seferberlik ilan edilir.
- 3 Ağustos 1545 yılında Estergon
Kalesi fethedilir.
- 5 Ağustos 1552 yılında Turgut Reis
Ponza Zaferini kazanır.
- 7 Ağustos 1917 yılında Muş düşmanı
sinesinden atar.
- 8 Ağustos 1916 da Bitlis düşmanı
vatanından kovar.
- 9 Ağustos I. Kosova Zaferi
kazanılır. Sultan Murat Şehit olur.
- 11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi
kazanılır.
- 14 Ağustos 1947 Tarihinde Kıbrıs
Barış Harekatı gerçekleştirilir.
- 15 Ağustos 1551 de Libya'nın fethi
gerçekleştirilir.
- 20 Ağustos 1543 Barbaros Nis
Kalesini feteder.
- 21 Ağustos 1915 II. Anafartalar
Zaferinin kazanılması.
- 23 Ağustos 1514 Tarihinde Çaldıran
Zaferinin kazanılması. Yine aynı gün 1921 de Sakarya Muharebesinin
kazanılması.
- 24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferinin
kazanılması.
- 25 Ağustos 1516Tarihinde Yavuz
Sultan Selim Haleb'i teslim alışı.
- 26 Ağustos 1071 Alparslan'ın Romen
Diyojen'i yenip Malazgirt Savaşının Anadolu'nun Türklere açılışını
sağlaması.
- 27 Ağustos 1389 da Kosava Meydan
Muharebesi.
- 27 Ağustos 1922 de Afyon düşman
çizmelerinden kurtulur.
- 28 Ağustos 1922 Kütahya alınır.
- 29 Ağustos 1521 de Belgrat
Fethedilir
- 29 Ağustos 1526 tarihinde Mohaç
Zaferi kazanılır.
- 30 Ağustos 1922 Dumlupınar
Muharebeleri zaferle neticelenir, düşman İzmir'den denize dökülür.
- AĞUSTOS; zaferler ile dolu dolu
yaşanır.
- Bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinde elli milyona yakın Şehit verilir.
- Ve milyonlarca Şehit “İlây-ı
Kelimetullah” uğruna, yani Allah'ın dinini yaymak için mücadele
edilmiştir.
- Bir hilâl uğruna nice güneşler
batar.
- Sorgusuz-sualsiz Cennete giden
kahramanlar geçididir bu.
- Bu bir destandır.
- Bu bir istiklâl mücadelesidir.
- Şan ve şerefle yaşanır.
- Zaferler birbirini kovalar.
- Ecdadımız adını altın harflerle
yazdırır tarihe.
- Bunlar sadece okunsun ve övünülsün
diye değil,bir emanete sahip çıkılsın diye.
- Kan gölüne geldi, Çanakkale.
- Cönk Bayırı, Seddülbahir.
- “Çanakkale Geçilmez” İmzası kanla
yazıldı Çanakkale'ye.
- Aylarca bu dereler su yerine kan
akıttı.
- Ama; verilmedi VATAN !
- Nice yiğitler, bıyıkları daha
terlemeden toprağa düştüler.
- İstanbul Darulfünun'daki öğretmen ve
öğrencilerinin yüzde doksana yakını Çanakkale'de namahrem eli
değmeden hayata veda ettiler.
- Zaferler yazıldı.
- Altın harflerle.
- Hiç kimse onu silemedi.
- Silemeyecekte.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
- BİR SONBAHAR SABAHI
- Hayat devamlı değişim içinde devam
ediyor.
- Sonbahar adı üzerinde bir “son”u
hatırlatıyor.
- Her şeyin bir başlangıcı olduğu
gibi, bir sonu da vardır.
- Sonbahar hüzün mevsimidir.
- İslâm literatüründe yaşadığımız asır
“Ahir Zaman” olarak yad edilir.
- Yani “Son Zaman”
- Kainat aslında bir sonbahar mevsimi
yaşıyor.
- Her an dağılmaya müsait bir
mahiyette yaratılan kainat üzerinde yılların, hatta çağların
ağırlığını taşıyor.
- Gerek hadislerde, gerekse Kur'an
Ayetlerinde şu gördüğümüz unsurların bir gün darmadağın olacağını
öğrendik.
- Bir Cuma günü güneşin batıdan
doğması ile her şeyin bitmesine şahit olacağız.
- Sonbaharda yapraklar sararır.
- O güzelim yeşillikler yerini hüzünlü
bir sarılığa bırakır.
- Tıpkı insan ömrü gibi.
- İnsan doğar.
- Doğduğunda tıfıldır.
- Yardıma muhtaçtır.
- Her ağlayışında çevresindekileri
emrine koşturur.
- İnsan çocuk olur.
- Sevgisi ile kahramanları bile
kendisine yardımcı yapar.
- İnsan gençleşir.
- Gençliğinde güzeldir.
- Herkesin ilgisini çeker.
- Tıpkı baharda yeşile ve güle
gösterilen ciddi alaka gibi.
- İnsan yaşlanır.
- Derisi çekilir.
- Saçları ağarır.
- İhtiyar insanların çevresindeki eski
dostları azalır.
- Çocukluğunda ve gençliğinde onu
göklere çıkaranlar bir bir onu aramaz olurlar.
- İşte bu bir sonbahar mevsiminin ta
kendisidir.
- Mahzundur gönüller sonbaharda.
- Çok şiirler yazıldı.
- Sonbahar üzerine.
- Hepsinde hüzün kokuyordu.
- Ama sonbaharın taze bir başlangıç
olduğunu bilenler bu yapraklarda, sarı yapraklara tebessümle ile
bakarlar.
- Hayatlarını ve fiziki güzelliklerini
kaybetmemek için büyük gayret gösteren insanlar, çok sevdikleri
dünyanın sonbaharını bir türlü durduramadılar.
- Bu tıpkı dört mevsim gibi idi.
- İlk doğum bahardı.
- Çocukluk ve gençlik yılları yaz gibi
idi.
- Ölümü kışa benziyordu.
- İnsanlar hep koşturdu.
- Dünyanın kıytırık zevk ve lezzetleri
için bir türlü bu hayat mevsimlerini kabullenemedi.
- Yaşı sonbahara geldiği halde halâ
asi gençler gibi hayatı isyan ve günahlarla geçti.
- Ve ansızın gelen ölüm haberi, onu
sonbahar yapraklarının çöpçü tarafından süpürülüşü gibi,onu alıp
götürdüler.
- İlk sorgulama kabirde başladı.
- “Rabb'in Kimdir ?”
- “Dinin nedir ?”
- Peygamberin kimdir ?”
- Sonbahar sorgulandı.
- Cevabını yerinde verenler kazandı.
- Veremeyenler mağlup oldu.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- FIRSATLAR
- Zamanlar vardır,
- Mevsimler vardır.
- Günler vardır,
- Saatler vardır,
- Dakikalar vardır.
- Bu vakitlerin değerli olanları vardır.
- Bir de her zamanı ve her anı değerli geçirenler
vardır.
- “Her günü bayram bil” sözünden hareket ederek
hayatımızı verimli hale getirebiliriz.
- Eskilerin “Şuhur-u selase” dedikleri, şimdiler “üç
Aylar” diye tarif edilen zamanların bizler için oldukça önemi var.
- Bazı topraklar vardır, çoraktır. Fazla verim
vermezler.
- Bazı topraklar vardır verimi maksimumdur. Yani
verimi yüzde yüzdür.
- İşte yaşadığımız günler ve aylar verimli topraklar
gibi maksimum fayda sağlar.
- Diğer vakitlerde yapılan ibadetlerin sevabı bire on
ise, bu aylar ve günlerde binlere,on binlere,seksen küsur yıllık bir
ömrü sevapla geçirmiş gibi sevaplar kazandırır.
- Diğer ümmetlerden bin yıl kadar yaşayanlar olmuş.
Tabi bin yıl yaşayan insanların sevapları ile asgari yetmiş-seksen
yaş arasında büyük bir sevap farkı ortaya çıktığındandır ki,Cenab-ı
Hakk Peygamberimize ve kıyamete kadar gelecek ümmetine binlerce yıl
yaşamış gibi sevap kazanma zamanlarını ve vakitlerini ihsan
etmiştir.
- Mübarek gün ve gecelerdeki binlerce sevaplar işte bu
bin yıllar gibi sevapların tatlı anlarıdır.
- İçinde bulunduğumuz aylarda Regaip,
Miraç,Berat,Ramazan ve Kadir geceleri gibi çok verimli geceler ve
günler vardır.
- Zira hayat durmuyor.
- Zaman bir sel gibi akıyor.
- Dünya dönüyor,
- Güneş batıyor,
- Güneş doğuyor.
- Günde ortalama yüz bin tane insanın ölümü bizi
ürkütüyor.
- Dünyanın bir imtihan olduğunu bilenler için bu
günler ve aylar oldukça önemlidir.
- Bilmeyenler,
- Ya onu hiç tanımayanlar,
- Ya onu hiç sevmeyenler?
- Bunlara acımak lazım.
- İçi boş tencere ve tenekelerden farksızdır onlar.
Kabirde Münker-Nekir Melaikelerine verecekleri cevapları dahi
bilmezler.
- Ya ihmal edenler ?
- Ya vakit bulamıyanlar?
- Ne kadar büyük bir kayıpla karşı karşıyadırlar?
- Zamanları yaşıyoruz.
- Tıpkı sinema levhaları gibi.
- Zaman şeridine takılmış gidiyor.
- Bizler onun şeridinde hayatımızı devam ettiriyoruz.
- Kah ağlayarak,
- Kah gülerek,
- Kah düşerek,
- Kah kalkarak.
- Gününü gün ettiğini zannedenlere soruyorum ?
- Af edersiniz önce kendime soruyorum:
- “Hayatın nasıl geçiyor?”
- “Efendim istifade etmeye çalışıyorum “
- Kendimi aldatmışım.
- Birde baktım, birçok zaman geçmiş.
- Ben onlardan mahrum olmuşum.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- UNUTULMAYAN HATIRALAR
- Hayat bu.
- Çağları var.
- Asırları var.
- Yılları var.
- Günleri var.
- Mehmet Akif Ersoy:
- ” Bir zamanlar dinimiz varken her şeyimiz vardı”
der.
- Bu ifade iyi tahlil edilmediği zaman yanlış manalar
hatıra gelebilir.
- Dinimiz her zaman vardır.
- Kıyamete kadar da devam edeceği de şüphesizdir.
- Ancak; burada kastedilen mana, dinin sosyal hayatta
ve kalplerde yaşanmasıdır.
- Bu hayata yansımıştı.
- Bin yıllık Anadolu Tarihinde bunun kazınılmaz
izlerine rastlıyoruz.
- İşte “Bir zamanlar dinimiz vardı, her şeyimiz vardı”
ifadesinin aslında fizyonomisi oldukça yüksektir.
- Bir serzeniştir.
- Bir hasrettir.
- Bir hedeftir.
- Ramazanları bu açıdan ele aldığımızda oldukça geniş
bir materyal bulabiliriz.
- İftarları,
- Sahurları,
- Teravileri,
- Mukabeleleri,
- Fakirlerin ihya edilmesi gibi,
- Sosyal hayata yansıyan yanları ayrı bir tez konusu
olabilir.
- Bu temel karakterlerin hayatımızda uzanan
yansımaları lezzet kaynağımız, geçmişte yaşayanların günümüze
moderniz edilmesi bir mecburiyet oldu.
- Ama unutamıyoruz.
- İçimizi çekerek anlatıyoruz bu duyguları.
- Her birimiz yaşına göre.
- Dedeler,
- Nineler,
- Amcalar,
- Ve teyzelerin iç çekişleri elbette başkadır.
- Kerpiç ve iskedos mekanlarda yaşananlar, gözyaşları
ile yad edilir.
- Sonra ecdadımız hatırlanır.
- Nerede benim tozlu yollarım.
- Taş kaldırımlar.
- Cumbalı konaklar.
- Tokmaklı kanatlılar.
- Pekmez yapılmakta kullanılan şıra oluklarını,
- Gıcırdaklı kağnıları,
- Çok süslü Konya arabaları unutmayacağız.
- Kökümüzü inkar etmeyeceğiz.
- Ama özlüyoruz.
- Samimi dostlukları,
- Karşılıksız sevgileri,
- Toprağı özledik.
- Bahçeli evleri,
- Süt depomuz olan bereketli sarı inekleri.
- Merkebimiz vardı ahırda.
- Ne markası vardı, nede kaskosu.
- Ne kaporta masrafımız vardı,
- Ne de egzoz derdi.
- Bir zamanlar bunlar vardı.
- Şimdi ise bol bol gürültü var.
- Elini neye atsan elinde kalıyor.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- KAR GİBİ
- Bembeyaz.
- “Kar gibi” sözleri genelin dilinde gezer.
- Kar berekettir.
- Yağmur ve kar tanelerinin gökyüzündeki azotlu
bileşikleri yer yüzüne indirmek ile, toprağa gübre olmasını neyle
izah edebilirsiniz?
- Yoksa yeryüzü bir çöl halini alacaktı.
- İnsanların dağlara ve ormanlara gübre ekmesi de
mümkün olmayacağına göre bu ancak, her şeyde Allah'ın lütfü ile
iletilmektedir.
- Karın yağmasını “ felaket” olarak kabul eden
insanlar önce kendi ihmallerine baksınlar.
- Ve insanlar;
- Dünyada bir misafir olduklarını unuturcasına, yerin
ve göğün kendilerinin tapulu mülkü sanırlar.
- Fakat böyle olmadığını, ondan konup, göçenler son
anda anladılar.
- Kar berekettir.
- Ondaki derin nüfus edici zenginlikler ile yer altı
suları çoğalır, adeta toprağın midesine gıda olur.
- Birçok şiirler yazıldı kar taneleri üzerine.
- Kimi üzerine aşk nameleri kondurdu, kimi hüzünlü
duyguları yükledi.
- Ama kar yine yağdı.
- Her tanesi bir melaike yere indirdi.
- Biz ise, başımıza bela zannettik onu.
- Ama aldandık.
- O ise eriyip gitti.
- Sonra yine geldi.
- Selam verdi.
- Kah sabah,
- Kah akşam.
- Birde bakmışız her taraf beyaza boyanmış.
- Adeta günahlarımızı silmiş.
- Örtü olup ayıplarımızı örtmüş.
- Basmaya kıyamadım,
- Bakmaya doyamadım.
- Bakmak ayrı,
- Ondan mana çıkarmak ayrıdır.
- Aman duygusuz olmayalım.
- Edebiyatı ve şiiri yerle yerine koyalım.
- Uzun havayı matem çadırına döndürmeyelim.
- Ve kar taneleri.
- Hepsi bununla ilgilidir.
- Rüzgarın bile esişinden mana çıkaran duygulu
insanlarına sor.
- Gerçek nedir?
- Basıp geçtiğimizden anlam çıkarmak his işidir.
- Hayatını mutfak ile tuvalet arasında geçiren
duygusuzlar bu yazıyı okusa ne yazar ?
- Ve kar taneleri.
- Sen hep yağ üzerimize.
- Biz sana aşığız.
- Bir dostun pamuk elini tutmak gibi.
- Yarın eriyip aramızdan gideceksin biliyorum.
- Sende bizim gibi misafirsin.
- Kar gibi berrak,
- Yağmur gibi aziz,
- Rüzgar gibi tebessümlü oldum.
- Hayatı o zaman anladım.
- Güneş doğdu üzerime.
- Tadına doyulmaz bir manzara bıraktı gözüme.
- Sen hoş geldin,
- Güle güle git emi.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- KURBAN
- Ve “KURBAN”
- O;geldiği an bir tartışma başlar.
- Kimi kanını,
- Kimi etini,
- Kimi ise derisini.
- Sair zamanda dini “irtica”ile
vasıflandıranlar, işin deriye ait kısmına gelince bir numaralı
“irtica”cısı oluyorlar.
- Hayret ediyoruz.
- Bu nasıl olur?
- Burası Türkiye. Efendim.
- Olmazlar olur.
- Akıl almayan işler yapılır. Hatıra
gelmeyen şeyler yapılır.
- Bu tartışmanın yıllardan beridir
yapıldığı malum.
- Bir kurban derisinin camiye ve
vakıflara bağışlanmasından daha makbul bir tarafı var mı?
- Büyük yaygaralar kopacak yine.
- Nice laik, çok sesli beyanatlar
verilecek, tehditler savrulacak, karakollar ve mahkeme
koridorlarında derinin hesabı verilecek.
- Bu işin istismarını yapanlar en ağır
cezaya çarptırılsın.
- “Hayır kurumlarına topluyorum”
deyip, bu derilerin paralarını meze yapanlar sille yesin.
- Ama bu deriler camiye kubbe, minare,
şadırvan ve Kur'an kursuna gelir olarak toplanıyor ve bağışlanıyorsa
bunun tevili olması mümkün değildir.
- Bazılarının iddia ettikleri “Bu
deriler bazı irtica kuruluşlarına büyük gelirler sağlayıp, irticanın
yol bulmasına zemin hazırlıyor” diyenlere bir sözümüz var.
- Bırakın efendim bu yersiz
lakırdıları. Varsın herkes inandığı gibi hareket etsin. Artık bu iş
kabak tadı vermeye başladı. Kimsenin Devlet müesseselerini bir baskı
aracı olarak kullanıp alet etmesin.
- Ağzımızın tadını bozmayın.
- Zorla güzellik olmaz.
- Bu kurumda yıllarca yapılan
suiistimalin artık cılkı çıktı.
- Dünyanın hızla şeffaflığa,
demokrasiye koştuğu bir atmosferde bizlerin halâ dikta diktatör
yasını ölçü alması kadar garip bir şey olmaz.
- Bırakın benim kurbanımı.
- Onu çok laikler görmesin, derine el
uzatmasın diye endişe içinde olmayayım.
- Ah seni politikacım ah!
- Şu 18 Şubat Miladının başlamasına
zemin hazırladın.
- Halbuki bizim böyle dertlerimiz
yoktu.
- Herkes derisini istediği yere verir,
kurbanını istediğine kestirir.
- “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak
?”
- “Gavur aşıkları”,
- “Sizi gidiler sizi”
- Gibi seviyesiz beyanatların nicesini
kurban haline getirdiğini bir gör.
- İşin kavgası yine masum Anadolu
Halkına kaldı.
- Onların bir kısmı şimdi sözde
demokrat oldular.
- “Tek başına iktidara gelecekler”
- Hey benim halkım hey!
- Avucunuzu yalayın.
- Bir defasında yarım yamalak hükümet
oldunuz, başımıza neler geldi hep beraber gördük.
- Dokunmayın benim kurbanıma; o'nu
gönlümce keseyim.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- BAHAR
- Toprak kokmaya başladı.
- Tohumlar yer altından canlanmanın eşiğinde.
- Bu bir var oluştur.
- Yeniden yaratılma, yeniden doğuş.
- Baharın rengi yeşildir.
- Onda canlılık vardır,
- Onda heyecan vardır.
- Her geceden sonra bir baharın geleceğini, yarın
güneşin doğacağı gibi biliyoruz.
- Bahar ne ilktir, ne de sondur.
- O bir haşirdir.
- O bir diriliştir.
- “Çürümüş kemikleri kim diriltecek ?”
- sen de: “Kim daha önce diriltmiş ise o diriltecek” ayette
diriliş böyle geçiyor.
- Kur'an ın dörtte biri yeniden diriliş üzerinedir.
- Tohumu toprağa gömüyor, daha sonra da mahsulünü
bekliyoruz.
- Ya insanların topraktan tekrar canlanacağına neden
inanmıyoruz? İşte bunlar Allah'ın ayetleridir.
- Ölüden, diriyi. Diriden, ölüyü çıkarır.
- Vardan yok eder, yoktan var eder.
- O her şeye kadirdir.
- Hiçbir şey ONA ağır gelmez.
- Bir baharı yaratmak, bir çiçek kadar ONA kolaydır.
- İnsanların tamamının ihyası bir insanın ihyasından
farksızdır.
- Cenneti hak etmek, ONA çok kolaydır.
- Baharı halk etmek, Ona kolaydır.
- Öyle ise, bu alemin ve bütün
alemlerin sultanı ODUR:
- Her şeyin dizgini ONUN elinde, Her şeyin anahtarı
ONUN yayında. Her şey onun emri ile halledilir.
- Senin küçük bahçeni halk ettiğin
gibi baharı dahi O halk eder.
- ONU bulursan her şeyi bulursun.
- ONU unutursan her şeyini unutmuş olursun.
- Zevkler acılaşır, ayrılıklar başkalaşır, kederler
hüzünleşir,lezzetler zehirleşir.
- Ya bahar?
- O başkadır. Onda insanların çıkaracağı birçok
dersler vardır.
- Çamurdan hayat başlar.
- Toprak canlanır. Çeşit çeşit koku verir.
- Veysel bu sırrı anlamıştı:
- “Benim sadık yarim kara topraktır” Demiştir.
- Sakın ayağın çamur olduğunda ona lanet yağdırma.
- Çünkü onunla hayat bulduk.
- Onunla hayatımızı devam ettiriyor, onunla yaşıyoruz.
Toprak konuşur,dağ konuşur.
- Boş dağlar, halı sahralar. Cenab-ı Hakk'ın kulları
ile doludur.
- Her şey ONU anar, her şey ONU söyler.
- Bahar böyle bir deste güldür, buyurun koklayın.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- OKUMAK
- Hem de doya doya okumak nedir?
- Bilmektir.
- Sonra icradır.
- Yunus ne demişti:
- “İlim ilim bilmektir,
- İlim kendin bilmektir,
- Sen kendini bilmezsen,
- Bu nice okumaktır ?”
- En açıkçası bu.
- Okumak;yalnızca satıların
bilinmesinden ibaret değildir.
- Bunun için üç büyük tarif edicisi
vardır. Biri;kainat kitabıdır.
- Gökyüzünü bir seyredin.
- Yeryüzü bir yaprak.
- Güneş, Ay, Gezegenler, Yıldızlar,
Şimşekler, Bulutlar, Irmaklar, Topraklar, Bitkiler, Ağaçlar, Kuşlar
ve yerde insanlar.
- Bunların her biri birer kitabın
sayfaları, kelimeleri, satırları, nokta ve virgülleridirler.
- “OKU” denildiği zaman bunların hece hece okunması gerekir.
- Bunları okumasını ilmeyenler iç
dünyasını aydınlatamazlar.
- İkinci Kur’an dır.
- Ona kafası kapalı olanlar
zindanlarda el yardımı ile eşya arayanlardan farksızdırlar.
- “Elde Kur’an gibi bir mucize-i baki varken başka bürhan aramak
aklıma zait görünür” kim demiş?
- Bu okumaları,o kendi hayatına rehber
kabul etmiş ve eklemiş:
- “Elden Kur’an gibi bir mucize-i baki
varken, münkirleri ilzam için gönlüme sıkıntı gelir” zira “Kainat
mescidi kebirinde Kur’an kainatı okuyor, onu dinleyelim. Onu virdi
zeban edelim. Evet söz odur. “Ondan gelen mesajları dinleyelim.
- Üçüncüsü Peygamberimizdir.
- Onu okuyalım.
- Çünkü her şey ona öğretildi.
- Rabb’imizi ondan başka gören kimse
olmadı.
- Cenneti o gördü. Cehennemi o gördü.
O rehberdir. O önderdir. O sevgililerin en sevgilisidir. Kucağı en
geniş olan odur. Şevkati kainatı kucaklayan odur. “Onu yaratmasa
idim kainatı yaratmazdım” hitabına mahzar olan yalnız odur.
Mesajları bir asrı değil,asırları kucaklayan odur.
- Onu hakiki tanımayan, Ona düşman
olan, Ona sırtını çeviren, Ona yakışıksız söyleyenler, onun
satırlarından mahrum kalırlar.
- İşte size üç yol.
- Yani; Sırat-ı Müstakim.
- Yani orta yol.
- “Yol onun, varlık onun gerisi hep
angaryadır” diyen Necip Fazıl ne güzel söylemiş.
- “OKUMAK MI?”
- Amenna okuyacağım.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- MAYIS YAZILARI
- Mayıs ayında birçok hadiselerin yaşandığına şahit
olduk.
- Bunların en önemlisi on dört Mayısta Demokrat
Partinin büyük başarısı vardı.
- Bu tek partili siyasi hayattan, çok partili
demokrasiye geçişin bir başlangıcı idi.
- Ve tek partili Cumhuriyetten çok partili bir
Cumhuriyete geçişti bu.
- Halk Partisinin baskıcı, yıldırıcı, fakir-fukarayı
adam yerine koymayan, dindarı mürteci olarak lanse eden, Ezan-ı
Muhammed'iyi yıllarca Türkçe okutturan, Milleti acımasız vergiler
ile perişan eden Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ana Muhalefet Partisi
olarak siyasi yaşamına devam etmesi neticesini veriyordu.
- Ve 14 Mayıs'taki seçimler Halk
Partisini belki kıyamete kadar tek parti olarak iktidara gelmemesini
sağlamıştı.
- Bu bir tepki idi.
- Bunu o tarihleri yaşayanlar ancak bilebilirdi.
- Veya tarihi iyi okuyabilenler idrak edebilirdi.
- Bugün CHP'nin yumuşak bir iniş ile baş örtülülerden
dahi oy istemesi bu tarihi hicranın gizli belirtisidir.
- Varsın bazı yazarlar ağır eleştiriler de yapsalar
CHP'nin başka yapabileceği bir şey yoktur. Milletle barışmak
istemesi doğaldır.
- Şubat, Mart, Mayıs ayları tarihimizde sancıların ve
zaferlerin kazanıldığı aylar olmuştur.
- 29 Mayıs'ta yirmi bir yaşındaki bir padişah, bin
yıllık bir hasretin zaferle neticelendiği bir günü yaşatmıştı Türk
ordusuna.
- Bizans, kardinallerinin zulmünden
bıkmış, Müslüman sarıkları görmek istediklerini alenen ilan
etmişlerdi.
- Kahraman bir ordu ve kahraman bir
padişah onca zorlukları aşarak, Topkapı'dan şehre şükür secdeleri
ile girdiler. O artık bir müjdenin gerçekleşmesindeki simge idi.
“Onu fetheden kumandan ne mübarek kumandandır, Onun ordusu ne
mübarek ordudur” iltifatına mazhar olmuşlardı. Bir çağ açıp, bir çağ
kapanmıştı.
- Ve 27 Mayıs 1960 yılında yapılan
ihtilal. Bir başbakanın, iki de bakanın kellesini yemişti. Uydurma
bir iddia ile.
- Bugün 27 Mayıs'ı savunabilecek bir
tek insaf sahibini dahi tasavvur edemiyorum.
- Milletine hizmetten başka bir suçu olmayan bir
iktidar ve parti tarih sahnelerinden silinmişti. On iki Eylül
ihtilalinden sonra bu günün bayram olarak kutlanması tedavülden
kalktı.
- İmralıda ki üç masum insanın
kabirleri İstanbul Topkapı kabristanına Devlet Töreni ile
nakledildi.
- Bir çırpıda makale bitti. Ama yıllar
boyu Mayıs ayında yaşanan tarihi hadiseler bir bir hafızamızda
canlanıyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- FESTİVAL
- Ah benim festivalim!
- Sen olmasan ne yaparız?
- Senede bir gün çoluk çocuğumuzu alıp hiç olmazsa
poyraz rüzgarı ile teneffüs edip, akam tozu yudumlayarak bir hoş
gezinti yapıyoruz.
- Çarpışan arabalar,
- Döner atlar,
- Tombala oyunları,
- Şans oyunları,
- Folklor gösterileri,
- Oyuncakçılar,
- Seyyar satıcılar,
- Dönerciler,
- Gayri nizami sanayii sergileri.
- Festivalim benim!
- Seni nasıl anlatsam?
- Seni nasıl izah etsem?
- İçim içime sığmıyor,
- Seni bir yıl boyunca iple çekiyoruz.
- Caddeler doluyor,
- Dondurmacılar ve çekirdekçiler bayram ediyor.
- Mısır patlatanlar,
- Balon satanlar,
- Caddede holta atanlar,
- Bir cümbüş havasını yaşatıyoruz yılda bir defa.
- Hitit Kültürü aklımıza geliyor.
- Derinlemesine tarih bilincimizi tazeliyoruz.
- Alacahöyük,
- Hattusas,
- Ve bilmem daha neler.
- İlham alıyoruz onlardan.
- Festivalim benim
- Sen olmasan ne yaparız?
- İyi ki sen varsın!
- Eskiden panayırlarımız vardı değil mi?
- Çamur, çaylak,
- Dere, tepe.
- Mantar tabancaları,
- Aşık oyunları,
- Sırma oynayıcıları.
- Sonra geliştik.
- Seksenli yılların başında, hem de Uluslararası bir
festival icat ettik.
- Eskisinden daha düzenli,
- Panayırlardan daha modern
etkinlikler yaptık.
- Doğudan ve batıdan folklor ekipleri
getirdik,
- Belediye ve Kamu personeli, gelen
konukları itina ile ağırladı.
- Güreş müsabakaları,
- Futbol turnuvaları,
- Bahçe müsabakaları,
- Daha ne söylesem,
- Neyi anlatsam?
- Çünkü tekrar bir festivali
yaşayacağız.
- Sağ olsun idarecilerimiz.
- Bu kadar iş, güç arasında böyle bir
organizasyonları düşünüp, halkı aydınlatmaya çalışıyorlar.
- Herkes kâr ediyor.
- Ama festivalde kitap sergileri
yapanlar sinek avlıyor.
- Çünkü kitap okumak ağır geliyor. Ne
lüzum var, seyrediyoruz ve yaşıyoruz.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- HER ŞEY O’NU ANLATIYOR
- “Boş dağlar, halı sahralar O’nun ibadı ile doludur”
Bu sözü dile getiren Bedi-üz-zaman Hazretleri :”Her şeyin bir mizan
ve intizam ile hareket ettiğini” İfade ederek “Lisan-ı hali ile her
şey “Bismillah” Diyor iddiasında bulunması, Kur’an-ın ifadelerine
dayanıyor.
- Çünkü; kainatı kuşatan bütün unsurlar, sahipsizlik
içinde hareket etmiyor.
- Hatta; ”Her bir yağmur, dolu ve kar tanelerinin, bir
melaike vasıtasıyla indirildiğini” Hadis-i Şeriften öğreniyoruz.
- Her şey.
- Ama her şey, O’nu anlatıyor.
- Doğumlarda,
- Ölümlerde,
- Hareketlerde,
- Değişiklerde,
- Cezalarda,
- Mükafatlarda,
- Kaderin çizdiği ince kalemde O’nu görüyoruz.
- Her şey O’nu anlatıyor.
- Bir karıncada,
- Bir kaplumbağada,
- Bir sinekti,
- Bir kelebekte
- Her şey,
- Ama her şey O’nu hatırlatıyor.
- Ve bizler;
- Her bir işimizde O’nu arıyoruz.
- “Bismillah” dediğimizde, O’nun nimetlerini,O’nun
namı ile aldığımızı ve kullandığımızı anlatıyoruz.
- Bir çiçeğin güzelliğinde,
- Bir meyvenin mükemmelliğinde,
- Bir arının vazifesinde,
- Bir ağacın cömertliğinde,
- Hep O’nu arıyoruz.
- Seviniyoruz.
- Üzülüyoruz.
- Nefret ediyoruz.
- Gülümsüyoruz.
- Her şey,
- Ama her şey, O’nu anlatıyor.
- O’nun namına her şeye hoş bakıyor,
- O’nun namına, Kötülüklere karşı
nefretimizi gösteriyoruz.
- Başımıza gelen felaketlerde,
- Bizi heyecana getiren güzel
olaylarda,
- O’nu hatırlıyoruz.
- “İyiliği Allah’tan, kötülüğü
kendinden bil” sözüne uyarak, bütün noksanlıkların ve aksaklıkların
bizim tutumum ve davranışımızdan kaynaklandığını anlıyoruz.
- Annesinden yediği tokattan, yine
onun kucağına koşan bir çocuk gibi,bizde musibetlerden ve itaplardan
yine ona sığınıyoruz.
- Çünkü her şey;
- Ama her şey O’nu anlatıyor.
- O bizi yoktan var etti.
- Ve bizi tekrar ebedi bir aleme
misafir etti.
- Her şey O’nu anlatıyor,
- Ama bilen;ama duyana
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- VUSLAT
- Ölüm.
- Adı soğuk,
- Görünüşü korkunç.
- Maneviyatı yüksek olanlara göre ise,
bir kavuşma ve bir buluşmadır, ölüm.
- Ve iman ile kabre girmeyenler için
ise daimi bir hapistir; ölüm,
- Dünyanın tarzı ve tezgahı böyle
kurulmuştur.
- İnsan garip bir yaratık.
- Sonsuz emelleri,
- Sonsuz istekleri,
- Sonsuz hayalleri vardır.
- Hazır lezzete alışık,
- Geçici hazlara tiryakidir.
- Sabrı kısadır,
- Nazarı dardır.
- Günahlara meyli fazladır.
- Ateş düştüğü yeri yaktı.
- İnsan; kendi yakını vefat edince
bunu daha iyi anlıyor.
- Birçok dostumuz ve yakınımız vefat
edince, tutum ve davranışlarını takip ederdim.
- Üzülürler,
- Ağlarlar,
- Dünyaya karşı iştahları azalır,
- Dini hayata temayülleri artar.
- Ama; insan bu.
- Zaman geçer,
- Acılar azalır,
- Unutkanlık dereceye girer.
- Eski hayata tekrar bir dönüş başlar.
- Bunun aksine, bu intibak ile,birçok dostumuz ise
dini hayata,yani gerçek hayata kendisini alıştırır.
- Aklımıza hemen şu mısralar gelir:
- Hem deme:”Zaman değişmiş, herkes Dünyaya dalmış,
hayata perestiş eder. Zira ölüm değişmiyor, firak (ayrılık) bekaya
kaybolup (dönüp) başkalaşmıyor, belki ziyadeleşiyor” diyen
Bediüzzaman: “eyvah aldandık! Şu hayatı sabit zannettik. O zan
sebebi ile bütün bütün zai ettik. Evet şu güzeran-ı hayat uykudur,
bir rüya gibi geçti.” Şu temelsiz ömür ise aniden başımıza
yıkılıyor, altında kalıyoruz.
- Dönüşü olmayan bir uzun yolun Dünya kapısındayız.
- Misafiriz.
- Misafirler, ev sahibinin izni haricinde hareket
edemedikleri gibi,bizde bu Dünyanın yegane sahibi olan Cenab-ı
Hakk’ın emirleri dairesinde hareket etmek ile yükümlüyüz.
- Hiçbir vazife,
- Ve hiçbir borç; bunun kadar ivedilikte, önde
değildir.
- Gerek ülkemizin dört bir tarafından, ilçelerimizden,
Çorum merkezden, babamızın vefatı ile ile, bizzat cenazeye iştirak
edenlerle, evimizi ve işyerimizi şereflendirip taziyetlerini sunan
dostlarımıza gönüller dolusu minnet ve şükranlarımızı iletiyoruz.
- Cenab-ı Hakk hepimize hayırlı ömürler versin. Amin.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ZAFERLER
- Tarih bu.
- Şaka değil.
- Bizim en büyük mefkuremiz
yaşadığımız zaferlerdir.
- Kuru bir cihangirlik davası
değildir.
- Türk Milleti.
- İslâmiyet ile müşerrefe olduktan
sonra, asırlara, kıtalara, kavimlere hükmetmiştir.
- Gittiği her yer hakkı, adaleti ve
medeniyeti götürmüştür.
- Ve bu Millet Kur’anın övgüsüne
mahzar olmuştur.
- “Ben bir kavim getireceğim. Onlar
Allah’ı sever, Allah’ta onları sever. Onlar kafirlere karşı izzet
sahibidirler, müminlere karşı şefkatlidirler. Onlar başkalarının
kötülemesine aldırmazlar” diye devam eder Ayet-i Kerimenin mealine
muhatabız.
- İşte bu geçen Ayete istinaden: ”Bu
beyanı İlahi karşısında düşündüm, bunama sadak olan Türk Milleti
olduğuna kanaat getirdim” demektedir.
- İşte,ey eski çağların cihangir Asya ordularının
kahraman torunları. Nasıl bir miras ile karşı karşıya olduğunuzu
kıyas ediniz.
- Bu milleti “Adam olmaz” nakaratına tabi tutanların
kulakları çınlasın. Yeterki müsaade edin. İçinde nice yiğitler var.
- Ama hava dumanlı,
- Dağlar karlı,
- Gönüller paslı,
- Manen sarhoşa döndürülmüş bir millet, şükrü,
merhameti, celaleti, feragati,iktisadı rafa kaldırdığı için açıkça
fark edilemiyor.
- Bir uyansa,
- Ah bir uyansa.
- O zaman,mazisine şöyle bir bakacak.
- Bir ders alacak,
- Bir ibret alacak,
- Uyuyanlara aldırmayacak, uyutanlara
ders verecek.
- Tembelliğe çelme takacak,
- Gayrete “merhaba” diyecek.
- “Kim bu topraklar için olmaz ki
feda.
- Şuheda fışkıracak toprağı sıksan
şuheda” mısralarını İstiklal Marşımızda haykıran Mehmet Akif bir
hasretin ve bir emanetin ikazını yapmıştı bizlere.
- İşte geçtiğimiz Ağustos ayı bu
duyguları canlandıran dünyamızda.
- Tarih boyunca elli milyonu aşkın
Şehidin kanı ile imzalanan bu ferman son vatan yurdunu yutmaya
çalışanların hevesleri 30 Ağustos’ta kursaklarında kaldı.
- Şimdi yeni 30 Ağustos’lara muhtacız.
- Ecdadımızın cephede kazandıklarını,
gönüllerde kazanmak istiyoruz.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- HAZAN MEVSİMİ
- Şairler en fazla sonbaharda duygu seline kapılırlar.
- Zaten şiirin karakterinde hüzün ve serzeniş
hakimdir.
- “Hazan Mevsimi” üzerine çok söz söylendi, çok şeyler
yazıldı ve çizildi.
- Sonbahar!
- Adını duyunca sararmış yapraklar ve kaybolan
güzellikler akla gelir.
- Sonbaharı birçok şeye adapte edebilirsiniz.
- Bülbülün çilesi,
- Derdi ve belası,
- Akla ve hayale gelmeyen birçok duyguların kol ve
kanat gerdiği anların sonbahar mevsimi.
- Her insanın mutlaka şair olması gerekmez.
- “Duyan, söyleyen daha iyi anlar ”kaidesine göre
Merhum Mehmet Akif Ersoy'un ifadesi ile:
- “Ağlarım,ağlatamam.
- Hissederim,söyleyemem.
- Dili yok kalbimin,
- Ondan ne kadar bizarım” Mısraları;hislerin
coşkunluğu ve koşuştuğu anlarda kâh gözyaşı, kâh sevinç duyguları
yol ve zaman dinlemez.
- Sonbahar işte bu hisleri akla getirir.
- Yılda dört mevsimi yaşayan insanlar gibi, şu yaşlı
dünyanın da mevsimleri vardır.
- Ve bu zaman sonbahardır.
- Vakti Ahir Zamanıdır.
- Bu izafi manaya, dünyanın faniliği nazarı ile bakmak
lazımdır.
- Yoksa binasız yaşamak elbette mümkün değildir.
- Üzülme!
- Her sonbaharın bir kışı,
- Her kışın ise bir baharı ve yazı vardır.
- Adet ve devran böyle kurulduğuna göre ev sahibinin
sözünden başka neyin kıymeti olabilir?
- Sonbahar; yeniden dirilişin, belki de sonsuzluğa
uzanışın bir kapısı ve bir merdivenidir.
- Cennet bahçelerinden bir bahçe yada Cehennem
çukurlarından bir çukur olan kabre ulaşmağa bir vasıtadır.
- Ama kesinlikle bir yok oluşun adı değildir.
- Sonbahar bu anlamda, ahir Zaman bir noktada çok
güzel bir zamandır, bir manada çok hüzünlü bir zamandır.
- Her sabah bir Melaike adeta kulağımıza şöyle
fısıldarmış: “Ölmek için dünyaya gelirsiniz, harap olmak için
binalar yaparsınız”
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- RAMAZAN
- O bir ay.
- Sadece bir ay.
- Yani Ramazan.
- Bu ayda sosyal hayatımız ve manevi hayatımız çok
değişik bir hal alır.
- Tıpkı bir ordunun bir anda “Hareket” emrini alması
gibi, müminler kendisine çeki düzen verirler.
- Sadece bir evde değil.
- Bütün bir şehirdi.
- Bütün bir ülkede.
- Bütün dünyada.
- Bir ay nefis terbiyesinden geçersiz, ekmeğin ve
yemeğin kıymetini anlarız.
- Kötü sözden sakınırız.
- Haramlara bakmaktan sakınırız.
- Su içmeyiz,
- Çay içmeyiz.
- Bu bir emirdir.
- İlahi bir emir.
- Kur’anı Kerim’i okuruz, okuruz dinleriz,
- O,bu ayda inmişti.
- Onun için Müminler bu aya “Kur’an Ayı” dediler.
- Farklı bir hayat başladı.
- Bin dört yüz yıldır devam ediyor.
- Sahura kalkılıyor,
- Oruç tutuluyor,
- İftar ediliyor.
- Ramazan pideleri yapılıyor.
- Mantılar,
- Keşkekler,
- Ve tatlılar.
- Davetler oluyor, sıra sıra.
- Akrabadan, akrabaya,
- Dosttan, dosta,
- Kurumlardan kurumlara
- Fakirler gözetiliyor,
- Ellerinden tutuluyor.
- Yaşlılar hatırlanıyor.
- Düşkünler kaldırılıyorlar.
- Zekatlar veriliyor,
- Fitreler dağıtılıyor.
- Bu bir Ramazan.
- Bereket ayı.
- Mukabeleler okunuyor.
- Salavatlar getiriliyor.
- Geceler ihya ediliyor.
- Eller Mevla’ya açılıyor.
- “Ver Allah’ım ver !”
- “Affet Allah’ım !”
- “Cehennemde ve ateşten biz koru Allah’ım !”
- “Annemi ve babamı bağışla “
- “Vatanımı ve Milletimi her türlü afetten koru !”
- “Müminlere yardım et !”
- “İman hakikatlerini bütün ehli imanın kalbine
tahkiki bir şekilde koy !“
- “Zalimlere fırsat verme !”
- “Münafıkların bütün planlarını boz !”
- “Bizleri bağışla !”
- “Kusurumuzu affet. Bizi kendisine kul kabul et !”
- “Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette
emin kıl !”
- “Bizlere çalışma azmi ver !”
- “İşsizlere iş, aşsızlara aş ver !”
- “Yavrularımızı koru !”
- İşte Ramazan!
- O sadece bir ay değil,adeta bir tövbe ve nedamet
ayı.
- O yine geldi.
- Safa geldi, hoş geldi.
- Bir değerli şey, kıymeti bilinirse kıymet kazanır.
- Değeri bilinmeyen şey ise elde uçar gider.
- O bir başlangıç olsun.
- Ama sonu gelsin.
- Zira; dini hayat sadece Ramazana sadece mübarek
gecelere has değildir.
- O bir yaşam biçimidir.
- O bir serüvendir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- BAYRAM
- Güzel bir gün o,
- Sevinç,
- Heyecan ve mutluğun diğer bir adı.
- Dostluklar,
- Arkadaşlıklar,
- Kardeşlikler.
- Bunların yoğun olarak yaşandığı
aylardır bayramlar.
- Dargınlıkların kenara atıldığı,
olumsuzlukların dışlandığı zamanlardır bayram ve bayramlar.
- Bir lütuftur,
- Bir başarıdır bayram.
- Günümüz Ramazan,
- Bayramımız Ramazan Bayramı.
- Bazıları her ne kadar “Şeker
Bayramı” diye vasıflandırsalar da bu Ramazan Bayramıdır.
- “Bir yiğit gurbete gitse,
- Gör başına neler gelir ?” Asıl hicran gurbette Bayramdır.
- Sıladan ayrı,
- Anadan ayrı,
- Babadan ayrı,
- Eşinden ayrı,
- Çocuklarından ayrı.
- Bayram, Bayram olalı sevgi ile hüznü
iç içe yaşadı.
- Gözyaşların kâh hüzünle aktı. Kâh
sevinç ile. Anlatılmaz bir duygu idi, seslendirilmez bir ses idi bu.
- Dengesi bozulmuş, çivisi çıkmış, bu
bedbaht asrın suratına çarpacak en güzel şey ümittir. Varsın
Bayramlar bazılarınca anlaşılmasın ve saptırılsın. Sen bir mum
yakmaya bak.
- “Ramazan bitti, bu bayram da bir geçsin “ diyenlere aldırma olur
mu?
- Bayramları yaşatacağız,
- Ve yaşatacağız.
- Hem de sonuna kadar.
- Sevgiler cirit atacak,
- Mutluluklar kol kanat gerecek,
- Bir bayram gönüller.
- Orada her zaman bir gül goncası
gibi, güller açar her zaman.
- Olumsuzluklara tekme vurup,
mutluluklara kol kanat gereceğiz değil mi?
- Ve sen ey Saadet Ülkesinin Şefkatli
Nazırı:
- Sana geldik.
- Şimdi mutluyuz.
- Çünkü Bayramdayız.
- Son Bayramı seninle beraber yapmak
istiyorum beraber.
- Hem de hiç ayrıl mayacasına.
- Biz Bayramı seninle tattık.
- İnsanlar bunalımda idi.
- İnsanlar yırtıcılıkta sırtlanları
geçmişti.
- Perişandı insanlık,
- Sen bize bir rehber gönderdin.
- O bize öğretti.
- Seni bulduk, sana sığındık.
- Biz Bayramı dünden hak etmiştik
çünkü.
- Aradığımızı bulmuştuk.
- Önümüzü görüyoruz.
- Başımıza geleceklerin farkındayız.
- Benden korkar iken Sana sığınıyor,
Senden yardım diliyoruz.
- Bayramı bu duygular ile yaşamaya
başladık.
- Bu ne ilk bayram, ne de son
bayramdır.
- Bayramlar devam edecek. Ta ki son
bayrama kadar.
- O zaman her gün bayram tadını
alacağız, Bayramı yaşayacağız.
- Bayramınız mübarek ola.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- TÜRKİYE
- Her şeye rağmen Ülkemiz, bazı ülke
halklarını kıskandıracak bir durumdadır.
- 189 ülke içerisinde toprak büyüklüğü
bakımından 32. sıradayız.
- Nüfus bakımından 16.'yız.
- Yükselen pazarlar içinde ilk 10 ülke
arasındayız.
- G-20'lere dahiliz.
- Eskiden iğneyi,ipliği bile dışarıdan
alan Türkiye'nin bugün toplam ihracatının yüzde doksanı sanayii
ürünü.
- 50 ülkeye kapı kilidi sattığımızı
biliyor musunuz?
- 18 milyon telefon hattı ile
telefonsuz ev yok.
- Her evde elektrik
- 18 ulusal televizyon kanalı,
- bine yakın yerel televizyon,
- 260 milyon dekar ekili arazi,
- 74 üniversite,
- 66 bin öğretim görevlisi
- 250 bin kişilik sağlık ordusu
- 81 bin doktor
- 45 milyar dolar döviz geliri (bu
rakam 1965'te 450 milyon dolardı)
- 57 yıllık demokrasi mücadelesi
- 15 genel seçim
- Bütün ülkede normal yönetim
- Hür basın,
- Hür sendika,
- Hür yargı,
- Hür üniversite,
- Hür sokak,
- Hür vicdan,
- Yüz bini aşkın insan hac vazifesi
yapıyor,
- Nüfusu 12 milyon iken elli dolar
Milli Gelir iken;
- 2002 yılında ise 70 milyon nüfusla
2500 dolara çıkmış bir Türkiye.
- Aldığı borçları ödeyebilen bir
Türkiye,
- İşte büyük Türkiye!
- Yüz bine yakın camisi,
- Yüz yirmi bin civarında diyanet
kadrosu,
- Doğudan batıya uzanan yollar.
- Madenleri, ırmakları, çayları,
gölleri,
- Üç tarafı denizlerle çevrili
tarihiyle, doğasıyla, dağıyla, taşıyla, bereketli topraklarıyla
Türkiye!
- Pırıl pırıl insanlarıyla,
- Topraklarında Peygamber ve
evliyaları barındıran,
- Birçok Sahabe-i Kiramı sinesindeki
kabirlerinde saklayan bir Türkiye.
- Çayı,
- Zeytini,
- Domatesi,
- Sütü,
- Peyniri,
- Yağı,
- Kömürü,
- Elektriğini kendi üreten bereketli
bir ülke.
- Nice halk aşıklarıyla,
- Müceddidlere,
- Alimlere,
- Tasavvuf ehline mekan olmuş bir
Türkiye.
- İşte size büyük TÜRKİYE!
- Kurban Bayramınız Kutlu Olsun .
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- KRİTERLER
- Birçok ölçüler var.
- Kriterler var.
- Adeta insanlar sayısınca kriterler
var.
- Dünyanın yakından tanıdığı “Kopenhag
Kraterleri” ise son yüzyılımızın en sağlıklı yaşam biçimi olarak ele
alınıyor.
- İnsanlığa en güzel kriterleri
Peygamberler getirdi.
- Yüz yirmi dört bin Peygamber Allah
tarafından vazifeli olarak gönderilip insanca yaşama”nın bütün
inceliklerini nazarlara verdiler.
- Onlara uyanlar hem Dünyada, hem de
Ahrette mesut oldular.
- Onlara inanmayanların hem dünyaları,
hem de ahretleri yandı.
- Ve son Peygamber olan Resul-ü Ekrem
Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam) ise, yüz yirmi dört bin
Peygamberin adeta getirdikleri mesajın tamamını Kıyamete kadar
ulaştıracak bir silsile ile insanlara saadet kriterlerini sundu.
- Asırlar onun getirdiği Nur ile
aydınlandı.
- Güneş onunla mana kazandı.
- Canlılar hayat buldu.
- Ne zaman insanlar İslâmiyet'e
sımsıkı sarıldı ise tarihe kalın harflerle,güzel şeyler kaydettiler.
- Kopenhag Kraterleri'nin mazisi daha
kaç günlük ki?
- Kim İslâm'ın tap taze esaslarını
çağın gerisinde görüyor ise gayet müthiş bir biçimde aldanıyor
demektir.
- Veda Hutbesi başlı başına bir hayat
krateridir. Bırakın şunu, bunu. Bu gün Veda Hutbesi'ndeki kraterler
uygulansa insanlığın bahtı değişir.
- Ve silsile devam etti.
- Mesajlar tükenmedi. Saadet güneşinin
kaynağı kıyamete kadar devam edeceğine şahit olduk.
- “Benden sonra bir Peygamber
gelmeyecek ama; her yüz yılda bir müceddid gönderilecek” müjdesi
asırlara damgasını urdu.
- Abdülkadir Geylani,
- Mevlana Celaleddin-i Rumi,
- İmam Rabbani,
- Mevlana Halidi Bağdadi,
- Kriterlerden gözünü kapayanlar,
batının kokmuş ve tefessüh etmiş formüllerine hayran olmaya
başladılar.
- Yanıldılar ve yanılttılar.
- Ve dinden hissesi olmayan felsefenin
temelsiz formülleri bir bir yıkılırken Kur'anın duru. taze esasları
gönüllerde taht kurdu.
- Zaman ihtiyarladıkça Kur'an
gençleşti, zamana ışık saçtı.
- Bugün bir milyar beş yüz milyon
Müslüman'ın huzur ve saadet kriterini iyi tespit edip,
benimsemelerine bağlı.
- Avrupa bir gün bu ince manayı
anlayıp, bütün ruhu ve canıyla İslâmiyet'e sarılacaktır.
- İşte o zaman “İstikbalde en yüksek gür seda İslâm'ın sedası
olacaktır” Müjdesi kendisini güneş gibi gösterecektir.
- Uyanmış ve uyanmak isteyen
insanlığın tek kurtuluşu budur.
- “Sulhu umumi” dediğimiz umumi barış
ve saadet uzaklarda değil.
- “Küreselleşme” doktrinine karşı
çıkanlar da o zaman eylemlerini terk edip, insanlık kriterlerine
sımsıkı yapışacaklardır.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
ÇANAKKALE
- Her Mart ayı geldiğinde
tüylerim diken diken olur.
- “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE”
- “Şuheda gövdesi, bir baksana
dağlar taslar...
- O, rüku olmasa, dünyada eğilmez
başlar,
- Vurulmuş temiz alnından uzanmış
yatıyor;
- Bir hilal uğruna ya Rab, ne
güneşler batıyor!
- Ey, bu topraklar için toprağa
düşmüş,asker!
- Gökten ecdad inerek öpse o pak
alnı değer.”
- Diyen Mehmet Akif Ersoy
kadar bu destanı gerçek anlamı ile getiren manzumeden başkasına
rastlayamadım.
- İmanın ve şecaatin
tekniğe meydan okuduğu bir er meydanıdır Çanakkale.
- Nice Vatan evladı bu
yiğit mücadelenin destanını altın harflerle yazdı.
- Oluk oluk kan aktı
Çanakkale derelerinden
- Conk Bayırı;
- Anafartalar,
- Sivri Burun,
- İki yüz elli bin yiğit
insanın imzaladığı fermandır.
- “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor
Tevhid'i...
- Bedr'in aslanları ancak, bu kadar
şanlı idi...
- Sana dar gelmeyecek makberi kimler
kazsın?
- "Gömelim gel seni tarihe!" desem,
sığmazsın.
- Herç u merç ettiğin edvara ya
yetmez o kitab...
- Seni ancak ebediyyetler eder
istiab.
- "Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi
diksem başına;
- Ruhumun vahyini duysam da geçirsem
taşına;
- Sonra gök kubbeyi alsam da, rida
namiyle,
- Kanayan lahdine çeksem bütün
ecramiyle;
- Mor bulutlarla açık türbene çatsam
da tavan;
- Yedi kandilli Süreyya'yi uzatsam
oradan;
- Sen bu avizenin altında, bürünmüş
kanına,
- Uzanırken gece mehtabı getirsem
yanına,
- Türbedarın gibi ta fecre kadar
bekletsem;
- Gündüzün fecr ile avizeni lebriz
etsem;
- Tüllenen mağribi, akşamları sarsam
yarana...
- Yine bir şey yapabildim diyemem
hatırana.”
- Mısralar devam ediyor.
Bu gün bir tarih yazılıyor.
-
İşte size
Millet,
-
İşte size bir
Devlet “Bitti yok oldu” denildiği an bile ne harikalar meydana
getiriyor görün.
-
Bu his bitti
mi?
-
Hayır, bu his
bitmedi.
-
Bu Millet var
oldukça, bu azim devam edecektir.
- Her ne kadar tahribe uğratılırsa
da,b u his,bu heyecan sonuna kadar gelecektir.
-
Akif devam
ediyor:
- “Sen ki, son ehl-i salibin kırarak
savletini,
- Şarkın en sevgili sultani
Salahaddin'i,
- Kılıç Arslan gibi iclaline ettin
hayran...
- Sen ki İslâm'ı kuşatmış,doğuyorken
hüsran,
- O demir çemberi göğsünde kırıp
parçaladın;
- Sen ki, ruhunla beraber gezer
ecramı adin;
- Sen ki; a'şara gömülsen
taşacaksın... Heyhat,
- Sana gelmez bu ufuklar,seni almaz
bu cihat...
- Ey şehit oğlu şehit, isteme benden
makber,
- Sana ağucunu açmış duruyor
Peygamber.”
-
Dilim
tutuluyor,
-
Hissim
dalgalanıyor.
-
Sanki o anı
yaşıyorum,
-
O anı
tadıyorum,
-
Ne kudsi yersin
Çanakkale!
-
Tıpkı iffeti ve
ismeti ile müstesna bir emir gibi.
-
Minnet size,
-
Şükran size,
-
Bir tarih
yazdınız,
-
Bir destan
yazdınız,
-
Ve tertemiz
olarak Allah'ın huzuruna vardınız.
-
Bayrağımız
dalgalanıyor şerefle, şanla ve yiğitçe.
-
Çanakkale
geçilmedi.
-
Geçilmeyecek te.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ÖLÜMSÜZLÜK
- “Bilim Teknik Dergisi”nin son
sayısının ekinde “Ölümsüzlük” ele alınmış.
- İnsanın daha fazla yaşaması veya, sonsuz olarak yaşaması
noktasından bazı tıbbi değerlendirmeler de bulunup, tarihi seyrinde
ele alınmıştır.
- Kim istemez?
- Sonsuza kadar yaşamayı.
- Her kes ister.
- İnsanın ebed için halk olunduğu ve
bu dünyaya razı olmadığı malumdur.
- Ve öyledir.
- İnsan bu.
- Doğar, yaşar ve ölür.
- Ölünce her şey biter mi?
- En önemli soru budur.
- Tarih boyunca sorgunun bir gerçek
yanıdır.
- İnsan hep onun cevabını arayıp
sormuştur.
- Ünlü düşünür Sokrat hayat boyu,
rastladığı insana şu soruyu sormuştur.
- “Nerelisin ?”, “Nereden geliyorsun
?”, “Nereye gidiyorsun ?” bu sorular Sokrat'ın hayatına mal
olmuştur.
- Sonunda başındaki kral bu sorulardan
halkın kurtulması için Sokrat'ı öldürtmüştür.
- Ama sorular kalmıştır.
- Sokrat'ın ölümü bile bu soruları yok
edememiştir.
- “Ölümsüzlük, yeni ufuklara” ekini
hazırlayan Doc. Dr. Ferda ŞENEL, insanın en hassas yarasına parmak
basmış.
- Ancak ölümün korkunç gibi görünen
gerçeğine bir çare bulunamayacağını bilmelidir.
- Tarihte çok uzun yaşayan insanlar da olmuştur. Bin yıla yakın
ömür sürmüşlerdir. Ama ölüme kesin bir çare bulmak mümkün değildir.
- İnsanın gerçek “ölümsüzlüğü” ancak
ahret hayatındadır.
- Ancak insanların bazıları dünyayı
sadece yaşanan bir mekan olarak kabul etmelerinden dolayı, bu arzu
ve isteği dünyanın dar ve meşakkatli kalıbına sokmak
istemektedirler.
- Dünya denilen ne ki?
- Bin yıl en mükemmel bir hayat
sürseniz, ahret hayatının, yani Cennetin bir saatlik zevkine bedel
olamaz.
- Sayın Doç. Dr. Ferda ŞENEL 'e hak
veriyorum.
- İnsan öyle olmasını istiyor.
- Yanlışlık ise, dünyayı sabit bir
mekan olarak ele almak ve değerlendirmekten kaynaklanıyor.
- Dünya bize yetmiyor.
- Sonsuzluk istiyoruz.
- Hiç merak etmeyiniz.
- Sonsuzluk vardır.
- İnsan kül olup, duman olup
kaybolmayacaktır.
- İnsan bakidir.
- Ahrete:
- Cennet veya Cehennemde ebedi
kalacağız.
- Dünyadaki ölümsüzlük mümkün
değildir.
- Geçmiş ecdatlarımız da bu gün
hayatta olmuş olsalardı, elbette ölümün ne kadar büyük bir nimet
olduğunu anlayacaktık.
- “Ölümsüzlük” vardır.
- Ama bu bir sır değildir.
- Dünyadan,
- Kabirden,
- Haşirden,
- Sırat köprüsünden geçen uzun bir
yoldur ölümsüzlük.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- MAZİYE
- Hep ileriye bakıyoruz.
- Ama; günü yaşıyoruz.
- Hatta şu anı.
- Geçmişi geriye getiremiyoruz.
- Gelecek ise bizce meçhul.
- Maziden ibret aldık
- Biz sadece yüz yılın içindeki
misafirleriz.
- Oysa, asırlar boyu insanlar ye
yüzünü şenlendirdiler.
- Krallar geldi,
- Krallar gitti.
- Zalimler geldi,
- Zalimler gitti.
- Peygamberler geldi,
- Peygamberler gitti.
- Arifler geldi,
- Arifler gitti.
- Güzeller geldi,
- Güzeller gitti.
- Hepsi ama hepsi iz bırakıp gittiler.
- Kimi yazıları ile,
- Kimisi ise resimleri ile gelecek
asırlara mesaj bırakırlar.
- Hayır ve şer.
- Karanlık ve aydınlık bu asırlar
içinde yaşadı.
- Kimi ağladı,
- Kimi güldü.
- Ama hepsinin bir sonu oldu.
- Sadece insanlık mı?
- Hayır, bütün insanlık.
- Bütün canlılar.
- Bin yıl yaşayanlar bile çıktı bu
topluluk içinden.
- Geçmişe mektup yazsak acaba sesimizi
duyarlar mı?
- En azından bir serzeniş ve muhavere
olur.
- Zaman çok değişti.
- Güneş her gün yine doğuyor.
- Yağmur yine yağıyor.
- Kar tanecikleri dağları ve ovaları
beyaza boyuyor.
- Yine yiyor,
- Yine sizler gibi içiyoruz.
- Acılarımız devam ediyor.
- Yollarımız şimdi tozsuz.
- Ağzımızı açıp “A” dediğimiz anda
dünyanın hangi ucuna olursa olsun ulaşıyoruz.
- Hem de rengimiz ile,
- Hem de mimiklerimiz ile,
- Düşmanlıklar devam ediyor.
- Dostluklarda öyle.
- Nüfusumuz oldukça kalabalıklaştı
dünya yüzeyinde.
- Bazen dünyaya sığmıyoruz.
- Öyle güzellikler vardır ki; hepsine
elimiz yetişemiyor.
- Zaman dar,
- İnsanlar sabırsız.
- Samimi dostlar çok azaldı.
- “Öyle günler gelir ki yerin altı,
yerin üstünden hayırlıdır.” Günlerin adeta içinde yaşıyoruz.
- Mektubun nereden başlayıp, nereye
kadar gideceğini inanın kestiremiyoruz.
- Ya o olmasa idi?
- Yani “Alemlere Rahmet” olarak
gönderilen Peygamberim A.S.M.
- Yolumuzu bulamadık. Onunla yaşadık,
Onunla teselli bulduk. Maziden bize en güzel mesajlar “Asr-ı
Saadet”ten geldi.
- Asırlar ne kadar bir bir üst üste
geldi ise de o mesaj tazeliğini muhafaza etti.
- Her ne kadar o mesajı “eski” olarak vasıflandırsalar da biz onun
gençliğini anlamıştık.
- Ve zaman bize misafir oldu. Yok idik var olduk. Toprak ve su
idik, hayat sahibi olup gerçeği anladık.
- Ve biz, bir nöbet değişimi ile
üzerimize doğan güneşe, yağan yağmura selam verdik.
- Bizi duyunuz, bizi tanıyınız!
- İşte mektup sona erdi. Duydular mı
acaba?
- Duymaları önemli değil,
- Bilmeleri kafi
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ALIŞTIĞIMIZ DÜNYA
- Alıştığımız bir dünya var.
- Gece ile gündüzün,
- Kış ile yazın devamlı nöbet değişikliği yaptığı bir
dünya.
- Eskiler buna “ülfet” derdi.
- Şimdi aynı kelimeyi kullananların sayısı çok değil.
- Yiyecek ve içecekleri ile içi içe olduğumuz bir
dünya.
- Ne sıcağın harareti;
- Ne de karın serinliği bizi ondan soğutamadı.
- Dünya bu.
- Sevgisi ve nefreti asırlarca seyir halinde gidiyor.
- İnsanlar ise bu handa ve biz bu tren gibi yolculukta
yerimizi ve günümüzü doldurarak devam ediyoruz.
- Mezar taşları olmazsa, ölümü hiç hatırlayamayacaktık
sanki.
- İyi ki o mermer taşlar var.
- Ve insan.
- Emrine sadece dünya değil, kainatın verildiği
varlık.
- Yeryüzü ve gökyüzünde tek hakim kuvvet o kalmış.
- Üzerine adeta dağlar konulmuş.
- Ama bazı insanlar bunun farkında bile değiller.
- Allah C.C. insanı kendine tek muhatap olarak almış.
- Melaikelerin “yeryüzünde kan dökecek birini mi
yaratacaksın ?”
- sözüne karşılık Cenab-ı Hak ise “Ben sizin
bilmediklerinizi bilirim” buyurarak, insanı yer yüzüne göndermiş.
- İşte “Alıştığımız Dünya”nın temelini teşkil eden
insan bu seçicilik ve özelliği çağlar boyu kullanılmaktadır.
- Nice iyiler gelip geçtiği gibi, nice canavar ruhlu,
şeytan karakterli insanlarda gelmiş geçmiş ve gelecektir de.
- Bu böyledir.
- Alışkanlıklarımız başımıza bela
- olduğu gibi, saadetimiz de vesile olabilir.
- Burada önemli olan, alışkanlıklarımızın karakter ve
özellikleridir.
- Tiryakiliğin bin bir çeşidi vardır.
- Tıpkı iki silsile gibi.
- Beş vakit ezan beklentisi içinde, gözü minarede,
kulağı müezzinde olan insanlar,her namaz vaktinde büyük bir
inkılabın hazzını yaşarlar.
- Bıkmaz ve usanmazlar.
- Secdede Allah'a en yakın olduklarını hissederler.
- Ellerini açtıkları her anda niyazlarının aracısız
olarak yaratıcılarına ulaşacağını bilirler.
- İnsanlara sığınmak yerine, Allah'a sığınırlar.
- Acı ve ızdırıplarını, musibet ve kahırlarını hep
onun dergahına ulaştırırlar.
- Günler böyle geçer.
- Bıkanlar dünyanın ağır ve acımasız dertlerinden.
- Ölümü sevmeğe başlarlar.
- Hayasını altmış üç yaş ile sınırlandırıp iki cihan
Serverine daha fazla yaşamayı “edebe aykırı” görerek altmış üç
yaşında ölümünü isteyip ölen insanı duydum.
- Ve onun niyazında kabul edilir.
- Bize her varlık, her canlı sevimli ve sevgili olarak
görünmeye başlar.
- Yunus'un “yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü”
sözünü hatırlatırız.
- Kabahatleri örter,
- İyiliklerimizi sert eder,
- Günahlarımız için tövbe ederiz.
- Aldanırız ama, aldatmayız.
- Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.
- “İhlas” denilen mertlik karakterini hayatın mihenk
taşı yaparız.
- İşte alıştığımız dünya.
- Yürüdüğümüz yollar.
- Su içtiğimiz çeşmeler.
- Biz hepsine alışmıştık.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- İNSAN BİR YOLCUDUR!
- Evliya Çelibi rüyasında Peygamberimizi
görünce:”Şefaat ya Resullallah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resullallah”
deyince, heyecan ile talep edilen bu dua yerine gelmiş.
- Evliya çelebi Osmanlı topraklarını bir
bir dolaşarak büyük bir seyahatname hazırlamış.
- Yol ve yolcular,
- Bizler yolcu, sizler hancı olduğunuz
sürece yolculuk bir silsile ile halinde devam edecektir.
- Ben; gezmeyi ve görmeyi çok seven bir
insanım.
- Hakkari dışında bütün illeri gezen ve
bazı ileri gelenleri de gören bir insan olarak ifade etmek istiyorum
ki; geziler insan üzerinde birçok olumlu etkiler bırakıyor.
- Peygamberimiz (Aleyhisselatü
Vesselam)'ı görenlere sahabe diyoruz. Görmeyenlere ise sahabe
olamıyor.
- Günümüzde de karşılıklı iletişimin
önemini günden güne artıyor.
- “İrşadın hakikisi göze bakıp, kulağa
hitap etmektir” sözü ise unutulmaz bir anekdottur.
- Ve insan bir yolcudur.
- Ruhlar aleminden,
- Anne karnından,
- Dünyadan,
- Kabirden,
- Haşirden,
- Sırat köprüsünden,
- Ve Cennet,
- Ve Cehennem'e uzanan bir yoldur.
- “Dünya denen “ diyarı gurbette, her
yerde misafirhanedir.
- Ya yolcular?
- Onlar da öyle.
- Yolculuğun en önemli yönü yolcunun
şekillendirdiği dünyasıdır.
- Yunus Emre'nin “Yol odur ki doğru
vara” sözü misali yolculuktan maksat hedefin bilinmesidir.
- Yolcu boşluktadır.
- Hedefe giden yol işaret ve
işaretçilerine uymak şarttır.
- Araç kullanan sürücü gibi; gaza,
debriyaja, firene ve aracın aksamını kontrol etmek vazifesidir.
- Yollar uzundur.
- Yollar çetin.
- “Köre ne, görene” diyenler boşuna
söylememişler bu sözü.
- “Oku” dediği zaman sadece dilden ve
akıldan kağıda ve kasete alınan sözler değil, gördüğü eşyayı
dünyasında şekillendiren mana hatıra gelmelidir.
- Yollar ve yolcular ile ilgili birçok
şeyler söyledi ve yazıldı.
- Kitle iletişim araçlarının baş
döndürücü bir hız ile şekillendiği dünyamızda, yolcuların ve
yolculuklarının kıymet ve önemi de gittikçe artmaktadır.
- Mezar taşlarının söylediği bütün
terennümler, yolcuların kulağına bir şeyler fısıldıyor.
- “İnsan bir yolcudur”
- “İnsan ipi boğazına takıp rast gele
hareket etmek için yaratılmamıştır” sözlerinin muhatabı ve karşıtıdır.
- Yol olduk yolunuza,
- İyilerin ve güzelliklerin yanında,
- Yolcu yolunda gerek,
- Dostlar var iken yolculuk bir yudum su
gibidir.
- Dostlar yok ise, ne hancı, ne de yolcu
maksadına ulaşmış değildir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ÇALINAN ÇİNİLER
- Kültür Bakanı Sayın Erkan Mumcu
açıkladı:
- “Ayasofya'dan çalınan çiniler iade
edilecek”
- Çok iyi,
- Çok güzel.
- Maddi şeylerin telafisi mümkünde,
acaba çalınan hasletlerimizi nasıl geri alacağız onu merak ediyorum?
- Keşke;
- Mumcu gayret etse de, bizde bulunan:
- Doğruluk,
- Yalan söylememek,
- Çalışkanlık,
- Temizlik,
- Düzenlilik gibi tarihi ve dini
karakterlerimizden kaynaklanan kimliklerimizi geri alabilse.
- Bizi biz yapanlar onlardı.
- Şimdi cemiyet hayatımızda onda,
beklide yirmide birine inanmak zordur.
- Çiniler bulunur,
- Tarihi kalıntılarımız tamir
edilebilir
- Ama;
- Diğer kaybettiklerimizi zor buluruz.
- Avrupa ve Amerika vahşet devirlerini
yaşarken, bizler altın çağımızı yaşıyorduk.
- “Bir zaman dinimizi yaşarken her
şeyimiz vardı” diyen son yüzyılın Osmanlı aydını, Osmanlının üç yüz
yıl dünyanın süper devleti olduğunu belirtiyordu.
- Çalınan o kadar şeyimiz var ki;
sayısını bile tahayyül edemiyoruz.
- Gayrimüslimleri bile imrendirecek,
komşuluk ilişkilerimiz vardı.
- Tebessümün simasından eksik olmayan
bir toplumun fertleri idik.
- Camiden çıkan bir mümin fişek gibi
evine veya işyerine gitmeden, cemaat ile hasbıhal eder, camiye
gelmeyenlerin mutlaka hastalandığını var sayarak,ziyaretine giderdi.
- Sokaklar çamurlu,
- Yollar tozlu idi.
- Ama gönüller berrak,
- Duygular temizdi.
- Kız çocuklarının iffetten yüzleri
kızarırdı.
- Yüksek sesle konuşmazlar,
- Kimseyi tahrik edecek davranışlar
sergilemezlerdi.
- Gençler mert idi.
- Savaş çıktığı an, düğüne ve bayrama
gider gibi giderlerdi.
- Bir dünyaları vardı.
- İki hayatın temelinde gerçeğin izi
vardı.
- Ne olur Sayın Mumcu!
- Şu hasletlerimize bir bakıver;
- Hangi bilinmez ülkeye gitti ise
araştırıver.
- Onlara ekmek gibi, bu gibi, hava
gibi muhtacız.
- Kaybettik onları.
- Bulanlar varsa insanlık namına haber
versin.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayını |
KARANLIK
PERDELER |
- Hadiselerin geçmişini bilemiyoruz.
- Geleceği bilemiyoruz.
- Karanlık.
- Arapça terimde “ Layeglemül gaybe
illallah” deniliyor.
- Türkçede ise:
- “Gaybı Allah'tan başka kimse bilmez
“ Demektir.
- Belki bu bir Rahmettir.
- Çünkü; insan başına gelecekleri
bilmiş olsa idi,huzurlu bir hayatı yaşaması mümkün olmazdı.
- Bu karanlık perdeleri bir bir
arayarak yaşıyoruz.
- Sevincimiz,
- Kaderimiz,
- Mutluluğumuz,
- Hayat şartlarımız,
- Bunlar meçhul,
- Yani belirsiz.
- Rızklarımız,
- Bolluklarımız,
- Darlıklarımız,
- Çocuklarımız,
- Ve torunlarımızı bilmiyoruz.
- Hayat bunları safha safha karşımıza
çıkarıyor.
- Dostlarımızın ölümü,
- Annemizin ve babamızın,
- Hatta çocuklarımızın ölüm yıllarını
ve günlerini bilemiyoruz.
- Her şey ansızın kader kaleminin
çizdiği ince hatlar ile karşımıza çıkıyor.
- Gelen,gider.
- Giden;gelmez.
- Dünya böyle bir handır işte.
- Ama,bilinmeyen bir şey vardır.
- O ise hayattır.
- Varlıktır.
- İnsan olmanın eşsiz tadını alan
hayat sahiplerinin en önemli vazifesi hayatın gerçeklerine yabancı
kalmamalarıdır. Yük ağır,
- Zaman dar,
- Vazife yüksek.
- İki kelimenin birini söylemeden son
nefesini veren milyonlar var.
- İnsan bir askerdir.
- Tıpkı camide saf tutanların imtiyaz
hakkı olmadığı gibi,her insan kulluğun yükümlülüklerinin kurtulamaz.
- Birçok insan bu perdelerin farkında
değildir.
- Kainatın sırları bilinmez
ise,vazifeleri elbette ciddiye alınmaz.
- Ve;dünya bir tiyatro gösterisinden
ibaret değildir.
- Ansızın perde kapanıverir.
- Beyaz perdenin “son” ifadesini
görmeden bitiverir.
- Perdeden daha önemlisi,insanın perde
gerisinde yaşamış olduğu hayatlarıdır.
- Kader ise duası,emeği,niyeti,fiili
ile perdelere görüntü vermeye çalışır.
- Vasıtaların karanlık perdelerini
lehine çevirecek şeyler fiillerde ve gönüllerde saklı,dualarda
saklıdır.
- Ata kalemi ise kaderin çizdiği
perdelere şefkat ile müdahale eder.
- Perdeler ola dursun,
- Biz kendi işimize bakalım.
- Şefkat ve tefekkür, acz ve fakr
tezgahlarında istediğimiz semerelere bakalım.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
-
|
- TEFEKKÜR
- Günümüzde belki de en çok kulla-nılan
unsurdur.
- “Tefekkür”
- Tefekkür'ün kelime anlamı
“Düşünmek,fıtri harekette bulunmak” manasına geliyor.
- Düşünmek !
- Uçsuz ve bucaksız kainatı düşünmek.
Ondaki ince ve büyük hikmetleri anlamak,
- Sonra şükür ve minnet duyguları ile
dergah-ı ilahiye el açıp sonsuz bir minnettarlığını hissettirmektir.
- Tefekkür'ün ikinci anlamı “Fıtri
harekette bulunmak” acaba ne anlama geliyor ?
- İşte burada duruyoruz.
- İnsana bakıyoruz:
- Fiziki yapısı,
- Kaşı,gözü,
- Kulağı,
- Aklı,
- Kalbi,
- Hissiyatı,
- Kabiliyeti
- Ve edebe uzanan emelleri.
- Bir aslana bakıldığı zaman,pençeleri
ve haşın hali ile parçalamak için yaratıldığını anlıyoruz.
- İnsana baktığımız zaman ise:
- İbadet için,
- Kulluk için,
- Hizmet için yaratıldığını anlıyoruz.
- Fıtri hareket budur.
- Herhangi bir eşyanın veya maddenin bir
maksat ve gaye için yaratıldığını anlıyoruz.
- TSE damgalı,garanti kağıtlı,kullanma
kılavuzlu eşya gibi,
- İnsanında kullanma kılavuzu Kur'an
dır,
- Peygamberimizdir. (A.V.)
- Ve insan.
- Kıymetinin farkında değil.
- Alem onda toplanmıştır.
- “Ey nefis !
- Kainatın uzak çöllerine gidip,
- Sanının ispatını delil aramaya gerek
yoktur.
- Bir kulübecik hükmünde olan kendine
bak !”
- Ne kadar değerli bir varlık
olduğumuzu;
- Mucizelerin kendi içimizde
yaşandığının farkında mı bilemiyoruz ?
- Bu anlayışa sahip olduğumuz
an,tefekkür kapısı arkasına kadar açılıp “fıtri hareket”ler canlanmaya
başlayacaktır.
- Ciddi işler bir bir adım adım
atılacak,fuzuli davranışlar tedavülden kalkacaktır.
- Güneş yeniden doğacaktır.
- Ay yeniden doğacak,
- Unsurlar hayat bulacaktır.
- Ondan gelen her şeye razı olacak,
- Zirveye ulaşacağız.
- Tabii hal budur.
- Kainatın ve dünyanın kapıları bir bir
açılacaktır.
- Karanlıkların yerini aydınlık,
- Bunalımların yerini berrak fikir
dalgaları alacaktır.
- Hikmetlerin yönü, istikamet üzerine
dönecektir.
- “Tefekkür”ün en acı tarafı, tefekkür'ü
bildiği halde tabii hale göre hareketini tanzim edememektir.
- Nerede canlı bir civanmerdi görür
iseniz, bu manayı dünyasında yaşıyor demektir.
- Nerede bitkin ve tenkidi kuvvetli olur
varsa, bil ki bu yolda yaya ve yarımdır.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- O AY
- Ve O yine geldi.
- Rahmet,
- Mağfiret,
- Ve cehennemden kurtuluşun adıdır O.
- Ramazan!
- İslâm Dünyasının büyük bir ordu gibi
hareket ve heyecana getiren bu ay büyük bir organizasyondur.
- Gönül işidir,
- Kalp işidir,
- Vicdan işidir.
- Onu ihya edenleri yalnızca Allah
bilir.
- İnsanlar hürdür,
- Ramazan Ayında kimsenin ağzı
bağlanamaz.
- İsteyen tutar,
- İstemeyen tutmaz.
- Ama Oruç tutamayanlar tutanlara
karşı saygılı olduklarından,bunu açıkça yapmaları doğru olmaz.
- Ben Ramazan Ayının sosyolojik açıdan
değerlendirmek istiyorum.
- Bazılarımız bunun farkında
olmayabilir.
- Ama tahlil edildiği zaman,
- Ramazan Ayı Müminlerin organize
edilmemiş bir büyük düzen ve ahengi gösterir.
- Bu duruma Müslüman olmayanlar hayret
eder.
- Hayat değişir Ramazan'da.
- Sahur saati,
- İftar saati,
- Mukabeleler,
- Teravihler,
- Zekatlar,
- Fıtırlar,
- Ve davetler.
- Fikirler gözetilir, Aileler arası
iftar ziyafetleri baş gösterir.
- Sosyal hayat tümü ile değişir
Ramazan'da.
- Mesailer ona göne ayarlanır,
- Yiyecek ve içecekler baş başka şekil
alır.
- İşte Ramazan!
- Suçlar azalır.
- Kötüler azalır,
- Dargınlıklar asgariye iner,
- Onu bir yıl bekleriz.
- Bazı insanları hiçte hoşuna gitmez
Ramazan.
- Ama bir bilseler ondaki güzellik ve
mükemmelliği.
- Ramazan ayı dışında nimetlerin
farkına varmayarak, oburca tüketiriz onları.
- Ama; Ramazan'da bir dilim ekmek, bir
bardak su gözünde tüter.
- O zaman anlarız nimetlerin değerini.
- İşte Ramazan!
- İşte bereket.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- YENİ YIL
- Ve hayatımızdan bir yıl daha düştü.
- Yıl 2003.
- Yeni yıl 2004.
- Ne fark var?
- Güneş yine doğacak,
- Yağmur yine yağacak,
- İnsanlar yine doğacak,
- İnsanlar yine ölecek,
- İhtiyaçlar devam edecek,
- Hastalıklar,
- Musibetler,
- Felaketler ve ihanetler;
- Yine boy gösterip moralimizi bozacak
- Giden gelmez,
- Gelen, gider.
- İşte dünya böyle bir handır.
- Elimizi şakağımıza alıp düşünelim.
- Biz kimiz?
- Nereye gidiyoruz?
- Bizi bu dünyaya gönderen kimdir?
- Adını asırlara yazdıran Sokrat bu üç
kelime ile hayatını noktaladı.
- Bu soruya muhatap olanların hep
morali bozuldu.
- Ama, bu bir gerçek idi ve bu gerçek,
- Bugün değişmediği gibi, kıyamete
kadar değişmeyecekler.
- “Hani ne diye oyunda oynatılsın,
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşasın” diyen şair gibi.
- Hayat öyle zannedildiği gibi uzun
değildir.
- Çok kısadır.
- Hatta şu gün,
- Şu saat ve şu an.
- Bundan sonra yok.
- Garantisi yok. Onun için “Kıldığınız
namazlarınızı son namaz olarak kılın” tavsiyesinde bulunan İki
Cihanın Efendisi'nin ikazı ile,
- Yeni yıl.
- Sadece bir rakam
- Ve bir zaman belirleyici
özelliğinden başka bir önemi yoktur.
- Bu dönüşümü şamata ve çılgınlık ile
geçirenlerin haline bir bakın?
- Bu bir ruh halidir.
- “Aklın iz'aç ve tacizinden kurtulmak
için galiba ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar” tertibine çok
uyuyor.
- Yazıklar olsun.
- Zaman geçti.
- Günahlar bir sel halinde yokluğa
karıştı ve alnında koskoca bir kara sicil bırakarak.
- Bu ne ilk yıl,
- Ne de son yıl olacak.
- Kainatın ömrü varsa her insan bu
dama taşlarına şahit olacak.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
- KURBAN
- Onu; koçlar ile,
- Büyükbaş hayvanlar ile tanıdık.
- Çocukluğumuzun gözdesi idiler.
- Kınalı,
- Alacalı,
- Sürmeli koyunlar.
- Onlar “KURBAN” idi.
- Asırlar böyle geldi,
- Böyle gidiyor.
- Onu; sevdik.
- Onu; beğendik.
- Bir Peygamber (ASM) sünneti idi,
- Vacibi idi.
- Alimler bunu “vacip” olarak kabul edip
Ehli İmana sundular.
- Çünkü o;her kurban bayramında kurban
kesti.
- Biz de kesiyoruz.
- Onu sade etinin lezzetinde, derisinin
kıymetinde aramadık.
- Kurbandan kendimize dersler çıkardık
asırlar boyu.
- O;bir manada bizimde kurban
edebileceğimim şeylerin varlığını gösterdi.
- “Anam,babam sana feda olsun ya
Resulullah !” sözü ilk defa Sahabe-i Kiramın güzel hasletlerinde
tezahür etti.
- Hakikaten feda oldular.
- Bu fedailer asırlara ve nesillere
örnek oldu.
- Feda edenler çoğaldı.
- Bu bir iz,
- Bu bir yol idi.
- Malını;
- Mülkünü,
- Canını,
- İlmini,
- Her şeyini feda edenler tarihte destan
yazdırdılar.
- Ve günümüze geldik.
- Yani asrımıza.
- “Saçlarım adedince başlarım olsa, her
gün biri kesilse, hakiki Kur'aniyeye feda olan bu baş zındıklara
teslim olmayacaktır. Binlerce ruhum olsa, binlerce musibet ve
hastalıklara müptela olsam yine bu milletin saadetine feda etmeyi
Kur'andan ders almışım” sözleri bir sahabe silsilesinin
tezahürlerindendir.
- Ve sıra bizlerde!
- Bizim feda edebileceğimiz ne var ise,
ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
- Ne koyduk?
- Evet.
- Ortaya ne koyduk?
- Neyi feda ettik?
- Neyi feda edeceğiz?
- Bu bayram bize bu noktaları
hatırlatıyor.
- Feda edilebilecek hiçbir şeyi
olmayanların ne önemi var !
- Hiçbir önemi yoktur.
- Sigara dumanı gibi havaya uçuşan
maddeler gibi kaybolan kurbanlıklar yerine, mundar edilmeyen duygular
ile Bayramı Bayram etmek gerekiyor.
- “Yazık! O zamanın insanlarına ve
pespaye işlerine” dedirtmemek için Kurbanlarımızı iyi seçelim,
değerimizi arttıralım.
- Kurban bayramınız mübarek, Kurbanını
kutlu olsun. Amin.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
Alıştığımız Dünya ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
Alıştığımız Dünya BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
|
|
|
|
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ZEMHERİ
- Soğuk,
- Kar,
- Don.
- Nasıl sıcak ateşi ile kakar, soğukta
şiddeti ile yakar.
- Çok soğuklar gördük. Halâ da
görüyoruz.
- Her kıştan sonra bir bahar, her
bahardan sonra bir yaz,
- Sonra; sonbahar, yine kış.
- Bu devam böyle dönüyor.
- İnsan hayatı da böyledir.
- İnişi vardır, çıkışı vardır.
- Yazı vardır, kışı vardır.
- En acısı ve dehşetlisi zemheridir.
- Rahmetli demem; ama olmasına rağmen,bu
hava ve mevsim şartlarını ve tarihleri iyi bilirdi.
- İnsanların bulundukları maddi ortamlar
sımsıcak olabılır,ama dünyalarında zemheriler yaşar.
- Siması gülümsemeyen çehre,
- Selama ilgisiz dil,
- İlme kapalı akıl.
- Sadece kendi nefsini düşünen hodgam
insan.
- Borcuna karşı duyarsız karakter.
- İşine karşı tembel,
- Ailesine karşı şefkatsiz,
- Kabahatlere anında cevap veren
şiddetli tutum ve davranış.
- Masumlara karşı katı.
- Düşmanlara karşı sevimli,
- Akrabaya uzak,
- Temel değerlere yabani,
- Müsrif,
- Geleceğe karşı ilgisiz,
- Geçmişi kabullenmeyen,
- Ahrete karşı donuk.
- Cennete düşman,
- Cehenneme dost.
- Ve çevresine zararlı bir insan
Portesinin o zemheriden ne farkı var bilir misiniz ?
- “Kimin himmeti nefsi ise,o bir hiçtir”
- Sadece bir “Hiç”tir.
- Ve bu asrın en büyük özelliği yukarıda
saymış olduğumuz insan özelliklerini bünyesinde barındırıyor.
- Avrupa'nın iki kolundan biri işte bu
zemheriden farksızdır.
- Avrupa'nın Hak Dini arayan ve
bulduktan sonra bütün ruhu canı ile sarılan, zemheriden kurtulmuş
topluluklardır.
- Kendisini düzeltmeden,
- Başkalarının düzelmesini isteyen
zemherilerdir.
- Sevgi, saygı.
- Ve merhamet duyguları ile şekillenmiş
bir vücut dilin yansımaları da zemherilere rastlayamazsınız.
- Mevsim ne kadar sıcak, ne kadar soğuk
olursa olsun, gönülleri taze bir baharı yaşar.
- Ölüm emrini uygulayan bir cellat
kendini bu işe karıştırıp hiddet etse katil olur.
- Önemsiz olan, dengeyi iyi ayarlamak,
hissi bünyeye sokmaktır.
- Olumsuzluk yok,
- Tahrip yok,
- Tamir var. İnşa var.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ULUSAL EGEMENLİK
- Şahıs hakimiyetliğinden, halkın iradesine uzanan
silsilede insanlık çok zaman kaybetmiştir.
- Firavunlar,
- Seddetler,
- Ebu Cehiller,
- Zalimler,
- Vicdansızlar ile şekillenen bütün baskı unsurları
insanlık alemini perişan etmiştir.
- Ulusal egemenlik Allah'ın Rahman isminin bir
yansımasıdır.
- Cenab-ı Hak;insana inanma ve inanmama hürriyetini dahi
vermiştir.
- Ama insan…
- Fıtratında zulüm damarı ile çevresindekilere dünyayı
zindan etmiş ve etmektedir.
- Bu;dün öyle olduğu gibi bu gün dahi öyledir.
- Ulusal egemenlik bütün anlamı ile hayata hakim olması
insanlığa çok pahalıya mal olmuştur.
- Avrupa,yıllar hatta asırlar süren tarihi seyri içinde
bu mutlu sonda çok badireler atlatarak gelmiştir.
- Ama;sonunda başarılmıştır.
- Zenciler,
- Zaifler,
- Fakirler,
- Hıristiyanlar bu saksı ve zulümden sayısız örneklerini
hayatlarında yaşamışlardır.
- Günümüzde işe birçok İslâm ülkesi hâlâ krallık veya
diktatörlükler ile idare edilmektedir.
- Birçok keşmekeşlikler, kişi hakimiyetinin acımasız
baskılar altında yaşıyorlar. Ülkemiz halk idaresinin devlete
yansımalarını birinci ve ikinci meşrutiyet dönemlerinde yaşamış ama;
bütün anlamı ile bu idare halka ve devlete yansımıştır.
- İmparatorluğun üç kıtaya yayılmış bir toplumun bir
savaş sonucunda Anadolu'da toplanan insanımız on beş milyonu bulmayan
bir cumhuriyet çıkartmayı başarmıştır.
- Ancak; çok iyi niyet ve teşebbüsler ile kurulan
cumhuriyetinde halka yansıması hakkında devlete yansımalarında çok
ciddi sancılar yaşanmıştır.
- Tek insan hakimiyeti, tek parti döneminde
yönetilmiş,1950 li yıllarda başlayan çok partili hayat milletin ufkunu
açmış,halkın iradesi devlete yansımıştır.
- 2000'li yıllara uzanan serüvende,1960,1971,1980 ve 28
Şubat ile yine engeller ve çelmeler ile bütün azameti ile kendini
göstermiş, ulusal egemenlik zarara uğramıştır. Ulusal egemenlik halen
Ülkemizde devam etmektedir.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ANADOLU'NUN SİNESİ
- Sürekli ve başarılı bir sonucun temeli sağlamdır.
- Samimiyet bu açıdan önemli.
- “Samimi bir ihlas,şerde dahi muvaffak olur” ölçüsüne
göre başarının en önemli karakteri budur.
- “Köre ne,görene” demiş atalarımız.
- Görmek,
- Hissetmek
- Ve inanmak.
- Bunu heyecana ve harekete geçirmek te tek unsur
ümittir,şevktir.
- Karşılığı ümitsizliktir.
- Günümüzde bunun karşılığı motivasyon'dur.
- İnsanın yegane noksanı motivasyon'dur.
- İrade gücü,
- Planlama,
- Uygulama
- Ve netice alma.
- Bunu bütün alanlarda kullanabilirsiniz.
- “Emniyet, hürmet, merhamet, şefkat ve serseriliği
bırakıp itaat etmektir” sosyal hayatın tümüne yansıtacağımız gibi,
bunu işte ailede kurum ve kuruluşlarda da uygulayabilirsiniz.
- Yıkılan Avrupa'yı kısa sürede ayağa kaldıran unsur
sistem ve hedeftir.
- Ve bizi seksen yıldır Avrupa'nın gerisine götüren
statüko ve hedefsizliktir.
- Başarılı iletişimlerin temelinde mevcut kriterleri iyi
realize etmekle başarılı olmuşlar, dünya açmışlardır.
- Yeniliğe açık olmak gerekir.
- Nereye gittiğimizi bilmiyorsanız, hedefinizi
bilemezsiniz.Kamuda beş kişiye altmış beş kişiye hizmet ediyor.
- Ne yapmak için var olduğumuzu bilmeliyiz.
- Ve bizden beklenenleri,
- Nasıl yapacağız?
- Niçin yapacağız?
- Bunlar bilinmelidir.
- İnsan kendi sorgulamaya,
- Kendisinden başlamalı,
- Günü kurtarma birinci hedef olmalı.
- Ne olmak istediğimizi,
- Nerede olmak istediğimizi,
- Şu anda nerede olduğumuzu,
- Kendisinin dışındaki fırsat ve tehditleri iyi bilmek
gerektiğini,
- Bilgi ve teknoloji,
- Yönetimin geliştirilmesini,
- İnsan kaynakları,
- Staterijiyi,
- Kalite tasarımını,
- Kalitenin maliyetini,
- İnsana sevgiyi,
- İnsana saygıyı, göz ardı etmektir.
- Bakış açısı önemli.
- İnsan dünyasının ve geri kalmış toplumların derdi bu.
- Bilgi, tasarım, teori ve tatbikat neticeyi
kolaylaştıracaktır.
-
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
54 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- ANNE
- Söylenişi dahi güzel,
- Anne, anne, anne!
- Hiçbir riya ve gösterişin içine girmediği bir duygudur
anne!
- “Anan gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz” Sözünün
söylemek isterdim.
- Ama Bağdat?
- Ahhh. Bağdat!
- Nice anneler,
- Nice bacılar,
- Nice kızlar,
- Nice yiğitler ehli küfrün elinde ne hale geldi?
- İşte vahşi batı.
- İşte vahşeti,
- İşte dehşeti.
- Nice annelerin yüreği yanıyor.
- Hem de yakınımızda.
- Hem de bir zaman kuşların neşe iye cıvıldaştığı,
manevi atmosferi dünyaya nam salan Bağdat’ı…
- Anne!
- Kendisi yavrusuna feda edip Aslana saldıran anne.
- Bir gün yavrusunu kaybedip sonra bulan bir tabloyu görürsünüz. İki
cihanın Sevgilisi yanında Sahabelere şöyle der:
- “İşte bu annenin yavrusuna şefkati, Cenab-ı Hakk’ın
şefkatinin yanında sadece bir pırıltıdır”
- Ya O’nun şefkati?
- O kadar büyüktür ki ,
- Annenis ev,
- Annesiz kucak,
- Annesiz şefkati düşünmek dahi elem verir insana.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
55 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- RAHMET
- Ona:”Rahmet ayı” dediler.
- Ramazan.
- Bazıları için sevinç, bazı insanlar için moral bozucu
bir ay olarak anılır.
- Ramazan sosyal bir hadisedir.
- Hayat değişir.
- Hayat değişir.
- Hayat başkalaşır.
- İnsan adeta melekleşir, safileşir.
- Türkiye’de buluğ çağına erişmiş insanların yüzde
seksene yakını oruçlarını tutuyor.
- Devletin hiçbir genelgesi ve mecburiyeti olmasa dahi
Müminler bir ordu gibi Ramazan Ayı için teçhizatlanır.
- Yiyecekler,
- İçecekler,
- İşler,
- Güçler,
- Mesailer farklılaşır.
- Bundan çocuklar ve düşkünler de hisselerini alırlar.
- Fakirler gözetlenir,
- Zekatlar ödenir.
- Ramazan Ayı, bütün dünyada bu şekilde yaşanır,yaşanır.
- Bir harekat ordusunun tatbikatına benzer adeta.
- Kur’an okunur,
- Tevbe edilir,
- Teravihler kılınır,
- Camiler dolar,
- Camiler taşar.
- RAMAZAN’DIR.
- Adı:”Rahmet”tir.
- Ramazan’a ilgisi olmayan insanlar dahi
bu olaya hayretler içinde bakar, izlerler.
- Suç işleyenler azalır.
- Lokanta ve çay evleri kapanır.
- Akşamları işyerleri kapanır. Hiçbir
zabıta ve polis bu organizede görevli değildir.
- Gönül işidir bu.
- Allah’ın davetidir.
- Onun kullarıyız.
- O;emretti.
- Onun için oruç tutar,ibadet ederiz.
- “Oruç’un mükafatını ben veririm”
Buyurdu.
- Bu davetten mahrum kalmak hatadır.
- Oruç tutmayanlar dahi, tutanlara
saygılı olurlar.
- Başka dine tabi olsalar dahi,
oruçlunun yanında ve karşısında yiyip,içmezler.
- Oruç bir idmandır.
- Hem nefse,
- Hem mide, hem göze,
- Hem kulağa.
- Onlarda bir nevi oruç tutmaktadır.
- İnsanı oruç dizginler.
- Cenab-ı Hak nefse Demiş:
- “Ben neyim! Sen nesin?”
- Nefis ise:
- “Ben benim,Sen sensin” Demiş.
- Ceza vermiş Cehenneme atmış.
- “Ben neyim ! Sen nesin?”
- Nefis yine:
- “Ben benim,Sen sensin” Demiş.
- Sonra nefsi aç bırakmış. Sonra sormuş:
- “Ben neyim ! Sen nesin ?”
- Nefis cevap vermiş:
- “Ben benim,Rabbi,Rabbimsin. Ben ise
aciz bir kulum” Demiş.
- İşte;insanın azgınlaşan ve çılgınlaşan
nefsini ancak oruç ıslah eder.
- Böyle bir rahmetten istifade ediyor ve
Rabbimize dua ediyoruz.
- Ne mutlu o Rahmetinden istifade
edenlere.
- Yazık ondan mahrum kalanlara.
- Hazır mısınız?
- İşte geliyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
56 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- BAYRAM
- Sevinçtir bayram.
- Hüzündür, çocuklara, gençlere.
- Yetişkinlere göre bayram farklıdır.
- Anadan ayrı, babadan ayrı, sıladan
ayrı.
- Farklı farklıdır bayramlar. Kimine
hüzün verir, kimine neşe.ayramlar vardır, gönüller coşar, hisler
heyecana gelir.
- Bir yanı kederdir bayramın.
- Biri doğuda,
- Diğeri batıda,
- Kimi güneyde, kimi kuzeyde.
- Gurbet kaçınılmaz olunca gözyaşları
sel olup akar.
- Telefon hasrete kafi gelmez. Sarılası
koklayası gelir kuzusunu. Ana yüreğidir, pekte yufkadır, babadır.
- Her ne kadar “Sarığı kaba” deseler de
onunda kalbi dayanamaz hasrete.
- Bayram, bayram olalı hep bu duygular
canlandı nice nice senelerde.
- Gelen kaldı, giden daha geri dönmedi.
- Asrı saadetten günümüze kadar
bayramlar tatlı tebessümlerin heyecanı ile anıldı ve yaşandı.
- “Bir yiğit gurbete gitse gör başına
neler gelir” Öyle mi? Hangimiz gurbette değiliz ki? Yetimiz.
- Gel de bizi kurtar yılandan,
çıyanlardan, iki yüzlülerden, sana hasretiz. Seni görmeyeli kaç bayram
oldu?
- Sen bizi sevdin bizde seni.
- Bu sevgi hiç bitmedi hiçte bitmeyecek.
- Salavatlar getirdik. Bir Ramazan boyu.
- “Benim şefaatim günahkar Müminler
üzerinedir” dedin.
- Bu sözü duyduğumda çocuklar gibi
sevindim.
- Hal böyle olunca artık benim yegane
şefaatçim sensin.
- Bayramı yaşıyoruz. Senin sevginle,
özlüyoruz.
- Ramazan bayramını kasıtlı olarak
“Şeker bayramı” olarak dillendirenlere şaşıp
- kalıyorum. Neden?
- Yapmayıp, etmeyin.
- Bari anlayışınızda samimi olun.
- Bırakın şu Milletin Ezanı ve Bayramı
ile uğraşmayı.
- Ve Bayram Bayramsızların gabevetine
aldırmadan yüzümüze güldü.
- Cehennemden azad olduk.
- O’nun rahmetine, O’nun hikmetine,
O’nun sonsuz şefkatine sığındık.
- Affet bizi.
- Bayramımızı Bayram et.
- Bizi kul kabul et.
- Emanetini teslim edinceye kadar bizi
emanette emin kıl.
- Bayramınız mübarek ola.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
57 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- EN ÖNEMLİ ANILAR
- Her bir insanın bir gündemi var.
- Her insan adeta bir alem olduğu için dünya kadar
sorunları ve sorumlulukları ile karşı karşıyadır.
- En alelade insan dahi dünyasını birtakım meşguliyetler
ile doldurmaya çalışır.
- Öncelik vardır.
- Sonralıklar vardır.
- Sanırım en hoyratça kullandığımız şey vaktimizdir.
- Dünya ortalamalarına göre en çok televizyon izleyen,
- En az kitap okuyan,
- En az kaliteli insan yetiştiren,
- En çok içki tüketen,
- En çok sigara içen
- Dünya düzeyinde en az makale yayınlayan ülkeler
arasında olduğumuzu düşündükçe irkiliyorum.
- Şu an,
- Şu dakika,
- Şu gün,
- Şu ay,
- Şu yıl…
- Üç kuruşluk şeyler için yırtınan insanların gayretine
yanarım.
- Birde kendime bakarım.
- Ölçerim,
- Biçerim,
- Dersler çıkarırım.
- “Siz kat’i biliniz ki; Risale-i Nur ve şakikirtlerinin
vazifedar oldukları kutsi vazife kainattaki umumi vazifeden daha
önemlidir”
- Bu ifadeyi her okuduğumda çarpılırım.
- Yani Avrupa Birliği,
- Enerji açığı,
- Hükümetin bütçesi,
- Çaresi henüz bulunmayan hastalıklar,
- Yeni iktidar,
- Eski iktidar,
- Amerika tavukları,
- Zühal’in etrafındaki halkaların keyfiyeti,
- Irak savaşı,
- Yoksulluk,
- Ve yolsuzluklar.
- Sayınız.
- Sayabildiğiniz kadar.
- İşte birçok sizce ve bizce önemli şeylerden daha
önemli bir şey.
- Kazanmak.
- Ve kaybetmek.
- İnsanların gündemini en az işgal eden şey budur.
- Halbuki; en önemli hadise budur.
- Müslüman bir beldede dahi, bir ehli keşfel kubur,yanı
ölen bir insanın akıbetini gören bir insan,bundan yetmiş yıl öncesinde
ancak birkaç kişinin ebedi hayatını kazandığını diğerlerinin
kaybettiğini ifade etmiş.
- İşte bu kaybettiği davanın yerini bütün dünya
saltanatı o insana verilirse yerini doldurabilir mi ?
- Hayır.
- “Cehennemden çıkan en son Mümine on dünya büyüklüğünde
bir mülk verilir” hadisini okuyunca kafamda şimşekler çakıp adeta
dudaklarım uçukladı.
- Gündemi yokladım.
- Ne kadar odun yığınının kafamda cirit attığını gördüm.
- “Kendine gel !”
- “Hayatını programla !”
- “Şu anın senin için ne kadar önemli olduğunu iyi
tahlil et !”
- İkazları ile titreyip kendime gelmeğe çalıştım.
- Çünkü; zamanın kazası yoktur.
- Elini uzatmış ne kadar perişan kalpler var
bilemiyorum.
- Ben her muhasebede zararlı çıkıyorum.
- Zamanı yakalamaya çalışıyorum.
- Ama o “ Allahaısmarladık” bile demeden kayboluyor.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
58 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi ÖNCEKİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
KİTAP ismi BİR SONRA Kİ Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
- YENİ YIL
- Kimler geldi?
- Kimler geçti?
- Eskiyi anıyoruz.
- Sinema şeridi gibi gözümüzden ve hayalimizden bir bir
geçiyor.
- Acısı ile,
- Tatlısı ile,
- Kederi ile,
- Üzüntüsü ile,
- Ya gelecek?
- Onu bilemiyoruz.
- İyi ki bilemiyoruz.
- Ya bilsek?
- Hayat çekilmez bir hal alır.
- Ve öyle bir sinema olsa?
- Elbette insan bit itim ve davranışların birçoğundan
nefret eder.
- İnsan bu.
- Keşfedilmeyen bir çok yönleri var.
- Hele aldanır,mevcut lezzetleri ile yetinir.
- Akıbeti görmeyen insan kör hisseler ile doludur.
- İşte yeni yıl bu muhasebenin kendi iç dünyamızda
canlandığı anlar olmalı.
- Kör hissiyatımızın yanına, kör noktaları da koyarsanız
sayılamayacak kadar bahtsızlıklar yaşarız.
- Önce düşünmemiz gereken şeyleri, başımıza gelen
olumsuz şeylerden sonra düşünürüz.
- “Ey nefsim !”,
- ”Ey hayali arkadaşım !”
- “Ey emelleri çok kardeşim !” yılların
sayfalarını bir bir çevirirken bunlar aklıma gelir.
- Zamanı kim yakalamışta sen
durduracaksın?
- Bak işte!
- Önemsiz insanların adı,sanı bile yok.
- Adı da,sanı da insanlığa hizmet için
geçmiş insanların namı,asır’dan asır’a dalgalanıp gidiyor.
- Nam almak için, şan kazananlar ise
kayboluyor.
- Hiçbir şey beklemeden bir şeyler
yapmak kadar değerli bir şey tasavvur edemiyorum. Riyasız,
- Gösterişsiz,
- Enaniyyetsiz büyükleri düşünüyorum.
- Günümüz insanlarının buna ihtiyacı
var.
- Küçük bir iyiliği bile etiketleştiren
insanların haline bakalım.
- “Ben”lik duygusunun çağı sarıp
sarmadıklarını görürüm.
- Sahte bakışlar,
- Mühtehzi alkışlar,
- Yalancı tebessümler,
- “Ben,seni hiç sevmedim ki !”
- “Menfaatini sevdim !”
- “Menfaatin sona erdiği an ise,seni hiç
aramadım”
- Niyazi Mısıri’nin derinden derine dert
yandığı insanların bu çağda oldukça çokluğunu hatırladım.
- Vefa hissinin çarmıha gerildiğini
gördüğüm zaman bıçak yarasından daha hazin bir acı getirir insana.
- Yeni yıl, yeni dostlarla devam eder.
- Çok şükür dostlar varda teselli
buluyoruz, yoksa dünyanın ne tadı kalırdı ki?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|