|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
İÇİNDEKİLER
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL
ZAMA ZİNGO İŞLER
ÇÖPLÜKLE UĞRAŞMAK İSTİYORSANIZ; İŞTE ÇÖPLÜK
İMDAT! GÖLET'İMİZ TAŞMAK
ÜZERE
TIBBİ ATIK STERİLİZASYON BİNASI
BU NE PERHİZ;BU NE LAHANA TURŞUSU
10 KASIM
-
BÖYLE İNSANLAR
VAR MIYMIŞ?
MERHABALAR!
-
KURBAN VE BİZ
NE VAR NE YOK?
BENİMDE GÖNLÜM DE VAR MIYDI?
INTERNET SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
-
HİCRİ YIL VE
MİLADİ KUTLAMASI ÇOK YAKIN
ÇÖPLÜK
-
DİKKAT !
TEHLİKENİN NERESİNE KADAR GİDİLECEK?
GEL OKUYUCU KÜTÜPHANEYE GEL!
SİGARA VE HAFTALAR
SEÇİM Mİ;GEÇİM Mİ?
BİR e-POSTA VE CEVABI
DEYİMLERİMİZİ DÜZGÜN KULLANALIM "MÜREKKEP YALAMAK"
-
BEN
-
SESSİZLİK VE ZAMAN
-
23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK
BAYRAMI
-
BİSİKLETE BİNELİM!
1 MAYIS KISA TARİHÇESİ
-
HIZIR- İLYAS (HIDIRELLEZ)
VEFA
OLMAK VEYA OLMAMAK
27 MAYIS 1998
BİRİLERİ; BİRİLERİNE SÖYLERSE
DOST OLMAK; BİR OLMAK VE BERABER OLMAK
BİR SERGİNİN ARKASINDAN
-
ÇOK BİLEN
-
TATİLİNİZ GELİNCE ZEHİR OLMASIN
-
GÜN OLA HARMAN OLA ON AY GERİDE KALA
YAZDIĞINA BAKMAK YETİYOR MU?
-
BEN BİR ŞEY ALMADIM
-
RAMAZAN AYI
-
DEĞİŞİME UĞRADIK MI?
-
GECE VE GÜNLER GEBE
-
OTUZ AĞUSTOS
-
TURKEY
DEĞİL TÜRKİYE
-
YAZMAK MI YAZMAMAK MI?
-
CUMHURİYET BAYRAMI
-
BİZ SİZİ TANITIYORUZ, SİZ BURADAN BAŞKASINI
TANITMAYINIZ!
-
YILLAR İÇİNDE; YILLAR MI VAR!
-
YILBAŞLARI VE TAKVİMLER
-
YAZSAK NE YAZAR YAZMAZSAK NE YAZAR!
-
İSMAİL PAMUK İLE
-
YILAR ÖNCE
-
ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ!
-
GÖNÜL KIŞI “Zemherir”
-
PARANIZ YOKTU NEDEN?
-
Hacı Alı KAZANCI
-
BİR BAHARA DAHA ERDİK
-
İFTİRA VE ÖTESİ
-
KURBAN BAYRAMI
-
CUMHUR VE CUMHURİYET
-
TEKRAR GELEBİLİRSEM!
BİR MARUZATIM VAR!
-
27 MAYIS
-
557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
-
SULAR AKAR TÜRKLER BAKAR
HOŞÇA KAL
YAŞADIKÇA
BELKİ
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
-
1947 tarihinde babamın subay
olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum evine giderken doğmuşum.
Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye hanımefendi idi.
-
İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara'
da bitirdim. Ankara Yenimahalle Ortaokulunun birinci sömestrsinde
babamın emekli olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk
Ortaokuluna devam ettim. Babamın "oku da oğlum ceketimi satar seni
okuturum" diyerek bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı, okumuyorum
diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar
ustanın yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım.
1967 tarihin de askerlik dönüşü,Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da çeşitli şu
beler ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak geçtim.
Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim. Kendi kendime
Osmanlıca’yı öğrenmeye uğraştım,Hat sanatı ile biraz ilgilendim 150 ye yakın
Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar Galerisinde ve Kütüphane
salonlarında bu levhaları sergiledim. 3. 8. 1988 tarihinde İl Halk
Kütüphanesi Müdür yardımcılığına atandım.
-
1990 tarihinde
kütüphanelerdeki kitapların tasnifi ile ilgili 10 yıllık bir araştırmamı
"Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)"kitap haline getirip Kültür
Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki bütün kütüphanelere
dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
-
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşehrilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve
Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu' nun destekleri ile el yazma
kitaplarımızın Çorum' da kalmasını sağladım . Açık öğretim için
üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta iken 25 Nisan 1994
tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı ,tayin edildiğim
yere gitmeyerek emekliliğimi istedim.
-
İlkokul sıralarında okuyarak pilot
olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi.Şu anda emekli
memurum.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum:Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması Kitaplar"ın
Çorum'da kalması için verdiğim çabalar neticesinde
Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün
boş olduğunu zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca
gitmek nasip oldu,iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin
çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj
olarak,evinizi geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
-
Yazı yazmaya beni kimse
teşvik etmedi Kütüphane için hazırladığım kitap beni
yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı
bir ödül almadım;fakat kitapları ve bu dergi benim için en büyük ödüldür.
-
Gürsel Yayınevi 27 Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da
kuruldu. ISBN si kendinde olan kitapları aşağıda tanıtılmaktadır. Talep
ettiğiniz kitaplar için bilgiyi de corumlu 2000@gmail.com
adresimize isteyiniz!
-
İdealim: Çorum'a tam teşekküllü
bilgisayar ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Bu idealim yüzünden tayinim
çıktı. Yayımlanmış çalışmam KİTAP VE CD ile SİTELERİM bulunmaktadır.
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ZAMA ZİNGO İŞLER
“Zama Zingo” bizim buralarda bir zamanlar
anlaşılmayan işler için kullanılan bir anlamsız sözdü. Sorsan kimse
ne manaya geldiğini bilmez fakat; bilmediği anlamadığı, aklının
yetmediği işler için bu deyimi kullanarak konuyu geçiştirmeye
çalışırlardı.
Nereden çıktı bu söz dersen; Bizim buralarda
insanlar artık ticari faaliyetlerde bulunmak yerine “Zama Zingo”
işlerle meşgul oluyorlar.
Akşama kadar dükkânlarının, iş yerlerinin işsiz ve
boş oturduktan sonra evlerine giderken günün zararından çok bu gün
yaptık diye kara kara düşünmektedirler.
Cidden bu son yıllar içerisinde Türkiye ekonomisinin
gerilemesindeki sebeplerin başında dışarıdaki ekonomik krizlerin
Türkiye’ye de yansıması mı? Yoksa o konu haricinde Zama Zingo bazı
işlerden dolayı mı Türkiye’de ekonomik kriz var diye gözükmekte.
Ülkemiz bir zamanlar kendi ürettiği ile geçinebilen
bir ticari yapıya sahip iken yanlış kararlar yüzünden nerede ise
yediği somunu (ekmek) bile ithal eder duruma düşmüştür. Bu yanlışlık
halen büyüyerek devam etmektedir. Neden kendi iç piyasamıza bazı
kolaylıklar getirerek küçük iş yerlerinin devamını sağlayacak
önlemler almıyoruz buna çok şaşıyorum.
Küçük esnafı ayakta tutan memur, memur emeklisi ve
işçi emeklileri ile kendi çalışma alanından sonra emekli olmuş
şahısların gelir düzeylerinin kısılarak alış veriş çarkının
canlanmasının sağlanması her nedense yapılmamaktadır. Asgari geçim
gelirinin çok düşük tutulması Türkiye içinde esnaf ve sanatkârları
da zor duruma düşürmekten başka bir uygulama olmadığı gözükmektedir.
Gelir seviyesinin emekli maaşları ile çalışanların
maaşlarında Avrupa standartları ölçüsüne getirilmesinin zamanının
geldiği gözükmektedir. Maaşların iyileşmesi ile Türkiye içerisinde
para dönüşümünün çoğalması enflasyonu getirir korkusu da bana göre
yanlıştır. Sabit gelirli yani maaşlı insanların refahının artması
esnafında refahının artması olarak gözükmekte, esnafın refahının
artması ise iç malların üretimine hız verilerek iş istihdamının
artmasına ön ayak olacağın kaçınılmaz olduğu gözükmektedir.
Bence artık büyük marketlerin de hükmünün kalktığı
bir ortam zamanının gözüktüğünü söylemek kâhinlik olarak
görülmemektedir. Sabit ücretliler ellerinde bulunan kredi kartlarını
2009’un ortalarına kadar kullanmış sadece bu kartların borçlarını
ödeme çabası ile robotlaşmış durumda olmaları düşündürücüdür.
Ülkemizin kaynaklarının artık dış mihraklara peşkeş
çekenlerin ayıklanmasının zamanı gelmişte geçmektedir. Satan kişiler
için büyük gözüken bu paralar Türkiye’nin zenginliklerinin
çalıştırılmaması ile Türkiye’nin sırtından paralar kazanmaya devam
edecekleri ve ülkemizi bir sülük gibi emdikleri artık görülmesinin
zamanı geldi de geçmektedir.
147. SAYI 25
Mayıs 2011 KİTAP
02. SAYI FİKİR 01/11/2008 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÇÖPLÜKLE UĞRAŞMAK İSTİYORSANIZ; İŞTE ÇÖPLÜK
-
Bu bizim insanlarımız yönlendirmeleri ne yazık ki
yanlış anlıyorlar. İşte size bir örnek, hem de çok önemli bir örnek.
- Çorum’da “Çöplük Çarşısı” nı bilmeyeniniz yok. Bizim
sitemizde de bulunan; Çöplük diye andığımız ecdattan
kalma , değerli ve kıymeti bilinmeyen, yıkılarak yer altına
gömülecek bir çarşıda güncelliğinin resmi mercilerce devam
ettirildiği, karşı çıkanların çoğunlukta olmasına rağmen Çorum için
olmazsa olmaz felsefesini benimsemiş, dediğim dedik öttürdüğüm düdük
misali ,yapılınca Çorum’a faydadan çok zararı olacak bir girişim
olan ve bir çok esnafı mağdur etmeleri yetmez gibi bu esnafları da
yapılabilirse yer altına indirerek ülkemizin zaten dar olarak
ürettiği elektriğin çokça ve mecburen kullanılacağı bir mekan olan,
burasının kanalizasyon ve havalandırma vesaire işlevlerini de
elektrikle yapılacağı müthiş bir elektrik tüketim masraflarla
tebelleş edecekleri, bu masrafları sonucu yine tüketici fatura
edileceği Çorum'da bululan insanlarımızın ödemek için fazladan para
ödeyeceği ve buranın üzerinde betondan bir alan için yapılacak
masrafın AŞAĞIDA YAZDIĞIM VE RESİMLEDİĞİM YERİN ISLAHI İÇİN
KULLANILMASININ ÇORUM İÇİN DAHA ÖNEMLİ VE ÖNCELİKLİ OLDUĞUNU
buradan yazmamın hiç bir şeyi değiştirmeyeceği gibi, beni
destekleyecek bir Allah’ın kulununda çıkmayacağını bilerek en
azından DOĞRU BİLDİĞİMİ kendi sitem de olsa yayınlamak istedim.
- Çöplükler; o toplumun medeniyet görüntüsüdür diyen
kişi her halde derli toplu çöplükler için bu sözü söylese gerek.
- Bizim Çorum’un çöplüğü çöplük değil bir atıklar
deposu olarak karşımıza çıkmakta. Katı atıklar ve sıvı atıklarla
birlikte, tıbbi atıklarında aynı mekânda birazcık birbirlerine uzak
gibi gözüken alanlarda olmasından başka bir özelliği olmayan atık
toplama alanı bütünlüğü sayabiliriz.
- Atıklar; pek çok kişiye de ekmek kapısı olmuş
durumdalar. Burada plastik ve diğer atıkları toplayarak geçimlerini
sağladıklarını görmek ve onlarla da konuyu konuşmak istediysem de bu
konulara pek yanaşan olmadı. Hatta resimlerini çekerken bile resim
karesinden çıkmak için adeta kaçtılar. Ne de olsa ekmek kapılarından
olma durumu var.
- Atık birikim alanında 2005 den bu güne epey
birikimin olduğu gözükmekte. Bu birikimlerin ekonomiye
kazandırılması ve geri dönüşümü olan atıkların de yeniden
ayıklanarak işlenmesi gerekli değil im? Burada gömülerek kalacak ve
daha önceki çöp dökme alanı gibi gömülerek kayıp edilecek mi?
-
Bence burada tekrar edeceğim yatırım Çorum’un merkezinde
bulunan ve “ÇÖPLÜK” diye anılan yerin düzenlemesine ayrılan para ile;
Çorum Katı ve Sıvı Atıklarının döküldüğü alan olan Çöplükler
topluluğunun düzenlenmesine harcanması Çorum’un daha sağlıklı bir
taban suyu ile tarım ile hayvan ve insanların bilinmeyen
toksinlerden meydana gelecek zararlardan korunmasına harcanmasının
uygun olduğunu düşünmek istemeyenlerin adını sizin koymanızı rica
ederim.
|
Resim 1 Benzinlikten Çöplük görünümü
Resim 2 Kardelen Atık yönetim sistemi levhası (Galanthus
elwesii adlı kardelen türü 1874 yılında İzmir'in dağlık bölümlerinde
bulunmuş ve botanik bilimine tanıtılmış. O günden sonra yapılan
çalışmalarda çiçeğin ükemizde 10'a yakın türü olduğu keşfedilmiş )
bence bu isim Çiğdem olsa daha gerçekçi (Crocus species (ÇİĞDEM)
olurdu
Resim 3 aracımızdan Çöplük dökülen alana giden
köy yolunun resmi
Resim 4 Çöplük alanına giden köy yolundan TOKİ
görünüşü
Resim 5 Tıbbi atıkların dökülüp yakıldığı alan
Resim 6 Tıbbi atıkların döküldüğü alan
Resim 7 Dezenfekte binasından Çöplük alanını
genel görünümü
Resim 8 Dezenfekte binasından çöplük alanını
diğer bir görünümü
Resim 9 Dezenfekte binasından gölet ve çöplük
Resim 10 Gölet ve çöplük alanını kesiştiği sahil
Resim 11 Çöplükten Çorum'un görünümü
Resim 12 Çöplükten Çorum'un görünümü
Resim 13 Çöplükten Çorum'un görünümü
Resim 14 Çöplükten Çorum'un görünümü
Resim 15 Çöplükten İskilip yolunun görünümü
Resim 16 Yeni gelen çöpler dökülüyor
Resim 17 Nafakasını çıkartmaya çalışan bir
vatandaş
Resim 18 Yararlı toplanan çöpler
Resim 19 Yararlı toplanan çöpler
Resim 20 Çöplükten bir bölüm
Resim 21 Çöplükten dezenfekte binasının görünümü
Resim 22 Toplanmış yararlı çöpler
Resim 23 İş makineleri
Resim 24 Çöplükten bir bölüm
Resim 25 Çöplüğün alt kısmından TOKİ ye giden
yoldan Çorum'un görünümü
116
SAYI 25 EKİM 2008
01. SAYI FİKİR 01/10/2008 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İMDAT! GÖLET'İMİZ TAŞMAK
ÜZERE
Geçenlerde bir arkadaş
sohbetinde “Çorum Çöplüğüne” Özel İdare tarafından atıkların
dezenfekte (arınık-arıtılma) yapılarak doğaya bırakılacağını
duydum. Hemen aklıma Çorum’un Çöplüğünde bulunan kimyevi atıkların
bulunduğu ve “Çorumlu 2000 Dergimizin YIL 7 – 15- 02 2005-
72.SAYI Sayımızda “İMDAT !GÖLET'İMİZ
TAŞMAK ÜZERE!”
Yazımız geldi. Sevimdim. Geçte olsa bahsi geçen atıkların toprağa
karışmayacağı, gelecek nesillere kalacak olan Çorum’un taban
suyuna karışmakta olan bu kimyevi atıklardan kurtulacağını
düşünerek sevindim.
Malum bizim oralara gitmemiz için
“Gaz” gerekli. Maaşın almamız ve harcama bütçemizi düzenlememiz
gerekli. Aracımızın oralara gidebilmesi için fazladan bir harcama
yapmamız lazım olduğunda ve ayrıca “Çorumlular Ve Çorum’a Hizmet
Edenler” çalışmamızın da doğması için oldukça özveride bulunmamız
gerekli idi. Ağustos Ayının 29’unda “gaz” bulundu bende çıktım
yola.
ÇÖPLÜKLE UĞRAŞMAK İSTİYORSANIZ; İŞTE ÇÖPLÜK
Buradan
nafakalarını çıkaranlarla konuştuktan sonra benim menşur gölet’imi
görmek için aracıma bindim ve gölet’in etrafından çeşitli resimler
çekmeyi planlandım.
Oldukça güzel resimler elde ettim.
Yalnız beni gölet’in ülkemizdeki ve dünyadaki kuraklığa rağmen
nerede ise taşacak şekilde büyümesi korkuttu. Ocak 2005’te ki
kotundan bir eser kalmamıştı. İMDAT
!GÖLET'İMİZ TAŞMAK ÜZERE! gözüken rengarenk akıntılar ve sıvı atık gölüne inebilmek için
yazımızın sonundu yazdığımız bölümdeki çıkıştan girilince epey bir
kot düşüklüğü ile inilmekte iken şimdi ise nerede ise düz bir yol
halinde gözükmekte. Resim 3 e bakınız
Bu gölet’in oluşturanlar
bizlerdik. Yani Çorumlular. Sıvı atıklarımızı buraya dökerek
çevreyi temizlediğimizi sanıyorduk ve halen öyle olduğunu
sanıyoruz. Halbuki bu atıkların toprağın katmanlarına sızmasını
önleyecek tabii bir iki tepe arasından başka bir önlem ve tedbirinde
olduğunu düşünmüyorum. Bu gölet’in tabanında sızdırmama özelliğini koruyan bir kil
tabakasının olduğunu ve bu atıkları buraya dökemeden önce de
burada tabi bir havuzlama ve izolasyon işleminin yapıldığını da
zannetmemekteyim. Buradan sızacak bu atıklarımızın yer altı
sularını kirleterek Çorum'un geleceğini zehirlemesinin kaçınılmaz
olduğu gözüken bir olgudur. Çorum’un zemin suyunun ve bur çanak
olarak gözüken yerleşim yerinin alt tabakalarında bulunan ve
artezyen ile çıkartılan diğer yer altı su kaynaklarına da ulaşması
ihtimali büyüktür. Çanak olarak bu gölet çanak sularının
kaynaklarından olarak gözüken yamaçta bulunması da af edilecek bir
mazeret değildir.
Bizler neden: zemin suyunun
kimyevi atıklarla doldurduğumuzu düşünmüyoruz? Yada neden düşünmek
istemiyoruz? Basiretimiz mi bağlandı. Yada bu günün beyliği
beylik, gelecekten bana ne mi diyoruz?
Mahmut Selim Gürsel olarak 2005
yılında keşfettiğimiz yeri kim bilir hangi fi tarihinden o güne
olduğunu nereden bilebilirim ki? Bilenler varsa yazsınlar bizde
bilelim. Buraya dökülen atıklar ve sıvı atıkların hangi kararlarla
buraya biriktirildiğini de sorgulamamız gerekli değil mi?
Şubat 2005 ve Ağustos 2008 epey
zaman geçmiş olması ve atıkları için yapıldığı söylenen arıtım
tesisi de beni sükutu hayale uğratması ile bu yazılarla karşınıza
çıktım. Bu dünyada doğru bildiğin ve halka faydalı olduğunu
düşünebilen kimse isen, gerçekleri saklamamak gerekli olduğu “Yüce
Yaratan” Niye söylemedin, sakladın diyeceği vakitte anlım ak olsun
düşüncesi ile doğru bulduğumu sizlerle paylaşıyorum.
Gölet artık taşmak üzere.
Artık bir daha oraya da gitmem.
Kendini yormana ve üzmene ne gerek
var?
Ben görevimi yaptığımı biliyorum.
Bilgimi paylaştım.
Yazdıklarımı da paylaştım.
Resimlediklerimi de paylaştım.
RESİMLER ALTTA
|
Resim1 Dumanların yükseldiği çöp yığınını altında
yazımızda bahsi geçen yol gözükmekte
Resim2
Yukarıdaki resmin bir başka açıdan görünüşü
Resim3 Çöplerlerin kapattığı ve gölet'e kıyı olan iki
tarafındı otlar olan sert alan daha önceki yılda geldiğim ve arabamla
indiğim ÇORUM'UN YENİ GÖLET'İ HEPİMİZE HAYIRLI OLSUN
yazımızı yazdığımız yol olsa gerek
Resim4 Sıvı atıkların yüzü sahi olarak çöp yığınından
rüzgar etkisi ile gelen kağıt ve yüzebilen atıklarla kaplanmış
Resim5 Burada sıvı atıkların üzeri biraz olsun katı
atıklardan soyutlanmış durumda.
Resim6-7 Burası da gölet bitimine yakın bölüm ve yola
kotun birkaç metre kaldığı intibakını verse de attaki resim gölet'in en
uçtan ve arabadan inmeden çektiği son bölüm olduğu karşıdaki yığından anlaşılmaktadır.
Resim8 Burası da gölet çevresinde devam eden yoldan
çekilmiş bir resim
01. SAYI FİKİR 01/10/2008
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TIBBİ ATIK STERİLİZASYON BİNASI
-
-
- Çevre yolunu geçip İskilip’e doğru
yollanırken bir benzinlikten “Toki ve için için yanan “Çorum
Çöplüğü”nü bizim fotoğraf makinesinin görüntüleyebildiği imkân
dâhilinde resimledim.
- Yola devam ettim, çöplerin döküldüğü mekâna dönen yoldan dönerken
gördüğüm levhayı da arabadan inmeden resimledim. Yavaş yavaş yol
boyuna giderken yol paralelinden “Toki” yi yeniden resimledim.
- Araçların şehir atıklarını döktükleri
yere yaklaşırken tıbbi atıklarını bilindiği yerden keyifli bir duman
havaya doğru süzülüyordu.
-
- Çöplüğe girdikten
Çöplükle kendilerine nafaka temin edenleri görüntüledim.
Sonra karşıda gözüken yeni yapıldığı belli olan binaya gitmek için
aracıma bindim.
-
-
- Binanın önünde park ettim.
Oradan konumuzun esas haberi olan gölet’e yaklaşa bildiğim kadar
yaklaşarak resimleri çektim. Yukarıya çıkarak binanın resmini çektim Binanın dışı
beni yaktı. İçi?
-
- Binanın üzerindeki levhada T.C. Çorum
Valiliği İl Özel İdaresi Kardelen Tıbbi Atık Yönetim Sistemi Projesi
Tıbbi Atık Sterilizasyon Tesisi Yazılı levhadan buranın sadece tıbbi
atıkları sterilizasyonu için yapıldığı anlaşılıyordu.
-
- Hemen sola dönünce binada iki kapının
daha olduğunu gördüm. İlkinde Temiz Konteynır çıkışı diğerinde de dolu
konteynır girişi yazıyordu.
-
- Kapıyı açtım içeriye girdim. İyi niyetli bir
görevli fotoğraf çekmemi ve bilgi almam için gereken kolaylığı
gösterdi.
- Burası sadece “Tıbbi atıkların”
dezenfekte edilerek sterilizasyonu yapıldıktan sonra normal çöplerle
birlikte tıbbi atıkları için yapıldığını anlamış oldum.
.
-
-
- Yapılacak işlemleri şöyle
sıralayabiliriz.
- Hastaneden gelen küçük konteynır
önce tartılıyor, steril edilmek için 138 derece ısılı buhar
kazanında bekletiliyor buradan çıkan atıklar evsel atık olarak
çöplere dökülüyor.
-
Tıbbi atık konteynır
dezenfekte edileceği buhar ünitesi
-
-
Tıbbi atık kontrol odası
-
-
-
Tıbbi atık dezenfekte
edilirken kullanılan buhar üreticisi
- Konteynır temizleneme makinesine
girip yeniden kullanılmak üzere hastane veya salık ocaklarına
gönderiliyor. Gelen atıkların istatistiksel verileri de gelen
yerlere bilgi olarak gönderildiğini öğrenmiş oldum.
- Yalnız benim anlayamadığım bazı mikrop ve virüs ile bakterilerin yok
olup olmayacağı düşüncesi ile gördüğüm "dağın bir virüs bile
doğurmadığını" bu muazzam gölet’in bu gibi arıtmalarla yok olmayacağı
üzüntüsü ile dışarıya çıktım.
-
-
Tıbbi atık saklama soğuk hava deposu
-
Tıbbi atık elektronik kontrol
alarm panelleri
- Dediğim gibi; "Dağ virüs bile
doğurmamıştı" koca Çorum çöplüğü için yapılmış göstermelik bir
çalışma yapılmış sadece tıbbi atıklar baz alınmıştı. Halbuki Çorum
çöplüğünde daha ne atıklarımız vardı ki görülmeye değer
:-)) Binanın ön tarafında bulunan aracıma binerek binanın
solunda bulunan yolu takip ederek gölet’in etrafını dolaşarak
resimler çektim.(İMDAT! GÖLET'İMİZ TAŞMAK ÜZERE YAZIMIZA BAKINIZ)
- Burada ayrılırken aracımdan bulunan
kuşlardan da resim almaya çalıştım.
Çöplük ve kuşlar
Çöplük ve kuşlar
Çöplük ve kuşlar
- Çöplük ve kuşlar
Aracımla çöplükte bulunan tıbbi atık levhasının
bulunduğu yerde beni karşılayarak kovanları hiç kınamadım. Buranın esas sakinleri
sayılan bu canlılar benim yaptıklarımı beğenmemiş
olacaklar ki havlayarak kovaladılar.
01. SAYI FİKİR 01/10/2008
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BU NE PERHİZ;BU NE LAHANA TURŞUSU |
|
Temizlik.
Bilhassa yiyeceklerimizin temiz
tutulması.
Bu yiyeceklerin toptan satılan
yerlerde hijyenik ortamların hazırlanarak,satışa sunulmadan bekletilen
gıda maddelerinin her türlü toz,haşere ve uçucu böceklerden uzak
olmaları gerekli değil midir ?
Bizde ise Çorum Toptancılar Sitesi her
ne hikmetse Çorum Belediyesi Katı Atık Toplama Merkezinin karşısına
yani Çorum Çevre Yoluna yapılmış. Halen orada bulunmaktadır. Burada
bekletilen çöplerin yaydığı nahoş koku ve sinek üreten ortamında
üreyen sinekler bu çöplükten ayakları ve organizmalarına aldıkları
mikropları fazla bir güç sağlamadan;Kandilkaya Rüzgarının etkisi ile
Çorum Gıda Toptancıları Sitesine taşınmaktadırlar. Burada bulunan
Çorum ve çevresine dağıtılan yiyecek kolilerine konarak mikropları
bulaştırmakta,bu bulaşan mikroplar dağıtımı yapılan kolilerle bütün
ile dağıtılmaktı. Kolileri tutan kişilerce de bu mikroplar açılan
ürünlere bulaştırılarak bizlere satılmaktadır.
Ayrıca burası çevre yolunda olduğu
için Karadeniz Ankara güzergahında seyreden kara taşıtlarında
yolculuk yapan bilumum insanlarında gözlerine çirkin
gözükmekte,hatta kuvvetli rüzgarda savrulan poşet atıkları
arabaların camlarına yapışarak ma’az Allah kazalara sebebiyet te
verebilecek cinsinden uçuşmakta ve bu naylon poşetler de çevreyi
iyice kirletmekte.
Bu çöp toplama merkezinin buradan
kalkması için Çorumlu 2000 Dergisinde bir iki kere yazdıysam
da;hiçbir tepki alınmadı. Bu tepkisizliğe karşın hiçbir kuruluş veya
şahısta evet bu çöp toplama ünitesi buradan kalkmalı demedi.
Gıda Toptancıları Sitesinin
haricinde buraya yakın iki un fabrikası da gıda üretmekte,yakınında
bulunan okullar da cabası. Ayrıca bir de spor sahası var.
Çorum Belediyesi Katı Atık Toplama
Merkezi olarak bu tesis hem mikrop üretmekte,hem de çevreden
görünüşü çok çirkin. Birde bu yerin yakınında bulunanlar tehlikenin
altında. Ayrıca kokusu da cabası. Burasının kaldırılarak başka
müsait bir yere taşınması mümkün değil mi? Mümkündür de neden
kaldırılmıyor ?
Şimdi gıda denetlemeleri Tarım İl
Müdürlüklerinde. Sadece gıda üretilen yerleri,gıda satılan yerleri
değil,gıdaların saklandığı yerleri de denetleyerek bizlerin sağlığı
ile oynayanları uyararak sağlığımızı olacak salgınlardan korumalı
değil mi ?
Gelecek hafta erersek,başka bir
olumsuz görünümden bahsedeceğim.
53 SAYI 25 Ağustos 2003 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
10 KASIM
Türkiye’mizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal
ATATÜRK’ÜN bu gün ebediyete gidişinin 70. yılında bulunmaktayız.
Türkiye için kendi özverilerini ve dehasını
kullanarak, ülkesi için çarpışmak ve ülkesindeki insanları
birleştirerek Kurtuluş Savaşına hazırlamak gözüktüğü kadar kolay
olmazsa gerek.
Bir yokluk ve uzun yıllar çeşitli cephelerde
savaşmış, yorgun ve fakir bir milleti özgürlüğe kavuşturmak için
verilen çabaları takdir etmeyenler ATATÜRK’Ü kıskanlardan başkası
olmayacağını burada söylememde bir beis görmüyorum.
Bizlerin kuşağında 10 Kasım’lar bir yas ve anma günü
olarak kutlanmakta iken, bu günün kuşaklarında ise başka türlü
anılmaya başlamıştır.
10 Kasım’da bir başka hatıralarımın da burada
anlatmakta bir beis görmüyorum. Askerliğimin son bölümünü Çavuş
olarak İstanbul Dolma Bahçe Sarayında yapmış olmam da ayrı bir 10
Kasım anısı olarak bende bulunmaktadır.
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum? Bizlerin hayatlarında
da bazı önemli zaman dilimlerini biz yaşadığımız o zaman ve anda
anlayamamakta ve sonradan da bu anıların kıymetini düşünmeden
edememekteyiz.
Bizler ATATÜRK’ÜN emanetini korumak ve yüceltmekten
başka; ülkemizin Dünya ülkeleri içerisinde ön sıralara başkalarının
yardımı ile değil, kendi güç ve bilgilerimiz ile birikimlerimizle
ileriye gitmemizin gerekliğini bu vesile ile de sizlere teklif
etmekteyim.
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene”
|
237 SAYI 25 Kasım 2018 -14.
SAYI FİKİR 01/11/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BÖYLE İNSANLAR
VAR MIYMIŞ?
- Birkaç gün önce saat 19,30 haberlerini izliyordum.
Kapı çalındı. Herhalde komşulardan birisi olsa gerek diye düşünürken
mutfakta bulunan eşim kapıyı açtı. Karşısındaki bayan:
- -Selma Abla! Beni tanıdın mı? Diye sorduğunu bende
oturduğum odadan duydum. Eşim de:
- -Evet tanıdım. Sen bizim apartmanda oturan
filancanın kızısın. Duydum. Herhalde bizi ziyarete geldiler diye
düşünürken, bayanla gelen beyi eşime:
- -Selma Abla Selim ağabeyin arabanın kapısına bir
araç vurup kaçtı. Biz de plakasını aldık. Selim Ağabey yok mu?
Diyince eşim bana seslendi. Oturduğum odadan kapıya doğru gittim.
Gelenlere:
- -Hoş geldiniz dedim. Erkek misafir
doğrudan konuya girdi:
- -Selim Ağabey; senin arabaya şu
plakalı araç çarptı ve durmadan gitti. Ön kapıyı çökertmiş. Plakası
bu. Dedi. Bende:
- -Sağ olun fakat bu plaka ile o
aracın vurduğunu ben ispat edemem. Şayet siz görgü şahitliği
yaparsanız o zaman o aracın sahibinden şikâyetçi olabilirim. Dedim.
Birlikte aşağıya indik. Cidden aracımın ön kapısı epey çökmüş
vaziyette idi. Kapıyı açmak için uğraştım açılmamıştı. Yeni trafik
kazaları yaptırımına göre taraflardan birisinin olmadığı için polisi
aradım. Beş dakika sonra mahalli karakoldun bir ekip geldi. Gelenler
aracın konumuna baktılar ve şikâyetçi iseniz karakola gelin dediler.
- Bize bilgi veren arkadaşa baktım.
- -Giderim ağabey diyince. Aracımın
öbür kapısından araca binerek karakola gittik. Aracıma vuran plakayı
araştırdılar, sahibinin cep telefonunun buldular, benim telefonumdan
araç sahibini aradılar, karakola gelip uzlaşmamızı söylediler. Bir
saat sonra aracıma vuran şahıs ile babası geldiler. Anlaştığımız
için tutanak tuttular, karakoldan ayrıldık.
- Olmuşla yitmişe çare yoktu. Araca
vuranda yakın komşu idi. Ertesi gün komşuya telefon ettim, kapıyı
yaptıralım mı diye sordum. Olur dedi ve sanayiye gittik. Oto
boyacısından fiyat istedik, pazarlık yapıldı ve aracıma vuranın
babası parayı ödedi. Birlikte benim araçla çarşıya geldik, arkadaşı
bıraktım. Ben eve geldim.
- Aracım kaporta ve boya olunca baktık
ki; minderlerin kılıfları yağ ve kara olmuş. Bunlar üzerimize çıkar
diye eşimle beraber kılıfları söktük ve eşim kılıfları yıkadı. İki
gün sonra kılıfları evin önünde takarken benden yaşlı olan karşı
komşum bana kolay gelsin ne var ne yok? Diyince, bende yukarıdaki
olayı anlattım. Beni dinledi ve ekledi:
- -Böyle insanlar halen var mıymış?
Dedi ve yoluna devam etti.
- Evet böyle insanlar halen var. Bu
insanların yüzü suyu hürmetine Ülkemiz halen ayakta. Allah rızası
için gördüğünü söyleyen, bu dünyada da, öbür dünyada da şahit
olacağımı bilen kişidir. Benden büyük olan komşunun şaşması gayet
normal. Dünya korkanların, susanların dünyası. Yalan yere yemin
edenlerin, yapılanları ve duyulanları görmedim, duymadım diyenlerin
dünyası.
147. SAYI 25 Mayıs 2011 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
MERHABALAR!
- Bu gün; 01 Kasım 2008 Yer İskilip Çorum yolu. Eşimle
birlikte bu yol üzerinde bulunan kaynak pınarlarından birisinden su
doldurarak Çorum’a doğru geliyoruz. Eşim:
- - Hacı! İki yıldır pancar (şeker pancarı) yemiyoruz.
Gelirken bir kişi tarlada pancar söküyordu. Parası ile birkaç tane
aslanda bu yıl hiç olmazsa yesek. Dedi. Bende:
- - Oraya gelince haber ver isteyelim. İsteyenin bir
yüzü kara vermeyenin iki yüzü kürü dedim. Biraz sonra hacı hanım:
-Hacı burası şu karşı tarla. Dedi. Bende arabayı
durdurdum. İndim yalnız çalışan kişiye doğru yöneldim. Aramız 150
metre kadar vardı. Yaklaştım:
- -Merhaba! Kolay gelsin. Dedim. Tarlada çalışan
yüzüme bakarak:
- -Merhaba Mahmut Amca! Satalı tıraş ettirmişsin
tanıyamadım. Hoş geldin! Diyince şaşırdım ve sordum:
- -Sağ ol yeğenim fakat ben sizi hatırlayamadım.
Dedim. Güldü.
- -Tabii hatırlayamazsın. Ben lisede okurken
Kütüphaneye gelirdim. Herkese bilgi verdiğin gibi benim ödevlerim
içinde kaynak gösterirdin. Çorumlu 2000 Dergisini çıkardın, birkaç
tane de kitabın bende var. Diyince. Hay Allah! Ben şimdi bu adamdan
nasıl pancar isterim ki. İçinden tanışlık gösterdik pancar istedi
der diye düşündüm. Ve başka konu açtım:
- -Yeğenim neden yalnız çalışıyorsun?
- -Hocam! Pancar eskisi gibi getiri getirmiyor. Ben
adam tutarsam bana para kalmaz. Kendim sürdüm, ektim, kendim de
pancarı söküyorum, yeşilini kesiyorum. Bunları ben yalnız yapmazsam
ekmek parası bana kalmaz. Diye cevap verdi. Ne diyebilirdim ki. Bir
zamanlar sulak yerlerde tarlası olan köylü dört yılı iple çeker
birkaç kuruş menfaatimiz olsun diye çabalardı. Ben bir şey
diyemedim. Tarım öldü diyenler doğru söylüyorlar diye içimden
düşündüm ve:
- -Yeğenim; bana müsaade. Arabada Hacı yengen var.
Yolcu yolunda gerek. Saha kolay gelsin. Dedim. Döndüm arkamdan
seslendi.
- -Hocam ! Tarlanın sonundan pancar al. Tadına bak
dedi.
- -Teşekkür ettim. Üç tane alarak arabaya bindim. Hacı
hanım:
- -Niçin az aldın diyince sadece güldüm.
|
117. SAYI 25 Kasım 2008 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KURBAN VE BİZ
İnsanoğlu’nun semavi kitaplarla başlangıcı
olduğunu inananlar bilirler. İnanmayanlar da kendi bildiklerini
okurlar. O da onların problemleridir.
Hazreti İbrahim; Allah-u Teâlâ bir oğul verirse,
onu Allah C.C. için kurban edeceğini dilemesi üzerine Hazreti
İsmail dünyaya geldi. Allah-u Teâlâ verilen sözü yerine
getirmesini Hazreti İbrahim’e rüyada bildirildi.
Semavi kitaplara inananlar Hazreti İbrahim’in
Allah C.C. tarafından imtihan edilmesinin ve biz insanlarında bu
imtihandan geçmemizin emaresi olarak Peygamber efendimiz, Eshab-ı
kirama, (Kurban kesmek, babanız İbrahim’in sünnetidir) buyurdu.
Hakim)
Dinen zengin sayılmayan kimsenin, borcu yoksa, gücü de yeterse,
kurban kesmesi çok iyi olur. Hadis-i şerifte, (Bayramda kurban
kesmekten daha faziletli bir amel yoktur. Ancak sıla-i rahm
bundan müstesnadır) buyuruldu. (Taberani)
Bu bizim dünyada malımızla imtihan edilmemizin
delaleti olarak her yıl karşımıza çıkar.
Bilerek veya bilmeyerek bu imtihandan dikkat
ederek çıkmamız gereklidir. Müslümanların bu dini vecibelerine
de başka inanıştakilerin de dikkatli olarak incelemelerini ve bu
sosyal bir yardımlaşma olarak incelenmesinin gerektiğini de göz
ardı etmemeleri gereklidir. Çünkü herkesin inanışı kendisini
bağladığı için başkalarının inancına da karışmak insanlık dışı
bir anlayışın eseri olur.
Kurban bayramınızı bütün yazarlarım adına
buradan tebrik ederek nicelerine ermemizi dilerim.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
-
NE VAR NE YOK?
- Bu soruyu bilerek veya bilmeyerek sorarız. Ne
haber?
- Haberler postada. Bir şeyler yaptık, iyiyiz,
sağlığımız yerinde, koşuşturuyoruz gibi pek çok cevap vererek
karşımızdakinin sorduğu cevaplamaya çalışırız.
- 1945 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nden J.P. Erkert ilk
işlevsel bilgisayar olan 30 ton ağırlığındaki ve saniyede 5 bin
işlem yapabilen ENIAC ‘Elektronik Sayısal Doğrulayıcı ve
Bilgisayar” geliştirdi. ENIAC, 30 ton ağırlığında, 167 m2
büyüklüğünde bir bilgisayardı. 1959-1964 yılları arasında
üretilen bilgisayarlarda transistorlar kullanılmaya başlandı.”
- Bu bilgiler meraklılarının ve bilim çevrelerinin dergi ve
radyolardan öğrendiği yüzeysel verilerle bizlerin merakını
tatmin ediyordu.
- Bu verileri neden yazdığımı
yazımızın başlığı olan “Ne var, ne yok”
- 1960’larda Türkiye’de pek
popüler olan bir fıkrayı hatırladığım kadar anlatmaya çalışayım
diye yazdım.
- Amerika bilgisayarı çalıştırınca
Birleşmiş Milletler temsilcilerine tanıtmak için bulunduğu
binaya götürmüşler. Mihmandan (dolaştıran) kişi üyelere dönerek
istediğiniz soruyu kendi dilinizle yazın cevabını yazılı olarak
karlarla verecektir diye bilgi vermişler.
- Bilirsiniz ülke alfabetik sıra
üzerine delegeler akıllarına gelen soruları sormuşlar. Kimi
ülkesinin kaç metre kare olduğunu, kimi hangi kıtada olduğunu,
kimi nüfusunu, kimi başbakanının ismi sormuş ve hepsine de
birkaç saniye içinde doğru cevaplar almış ve takdirle
bilgisayarın önemini birbirlerine anlatmaya başlamışlar.
- Sıra bizi Türk Delegesine
gelmiş:
- - Ne var, ne yok? Demiş. Birkaç
saniye sonra cevap gelecek diye beklerken bilgisayarıdan ses
seda çıkmamış. Manika çalışıyor fakat sorunun cevabını bir türlü
bulamıyormuş. Aradan dakikalar geçmiş sonunda bir kart gelmiş.
- CEVAP YOK hemen mühendisler
koşmuşlar Türk Delegesine sormuşlar?
- Ne sordunuz da cevaplayamadı?
Delege gülmüş.
- Hani bu makine her şeyi
biliyordu?
- Hepimiz her şeyi bilmeyiz.
Bilemeyiz de. Ben her şeyi biliyorum diyenlere cevabını sizin
vereceğini biliyorum.
- Hoşça Kalınız!
151 SAYI 25 Eylül 2011 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
-
BENİMDE GÖNLÜM DE VAR MIYDI?
- Bir gencin, bir
kimseye vereceği neler olduğunu o delikanlılık çağında
anlamasının imkânı ve ihtimali yoktur.
- O; yaşadığı dönemin
etkisi ile kanının kaynadığı ve başındaki kavak yelleri ideali
olmadan arkadaşları ve sevdiklerinin katkısı ile hayatın daima
böyle olacağını zen etmesi çok tabidir.
- O; yaşadığının
farkına varana kadar pek çok ileride ona lazım olacak
yatırımları yapamamış, birçok fırsattan faydalanamamış olarak
okumaya çalıştığı üniversitesindeki kol için uğraşırken
hayatının ileriki döneminde kaybettiklerinin ve kazandığı
bilgilerin etkisinde ve bilincinde yaşamına devam eder.
-
Bu
yaşamının sonu olmadığı ve arkasına dönüp baktığında kimlere,
nelere, nerelere ve o andaki hayatının düzenin bakmadan gününü
gün etmeye çalışır.
-
Çevre
ve arkadaşlarında görerek özentilerle kötü alışkanlıklar,
sonradan edinilmiş huylar ve ileride kendisine pek çok
sıkıntılar verecek bir çevre ile büyür ve gelişir.
-
Gün
gelir o artık bir sorumluk sahibi olduğunu anlamış, iş başa
düştüğünü görmüş ve yaşamının artık hayalle, arkadaşlarının hay
huyları ile ve gezip tozduğu yerlerin, çevresinin ona verdiği
zararları görür. Pişmanlığı artık fayda vermez, geriye dönülemez
bir zaman diliminde yaşadığını farkına varır.
-
Bir
meslek edindiğini zannettiği anda o eski birikimlerinin, zarar
veren alışkanlıkların karşısına dikildiğini görünce şaşırır.
Heyhat artık onları bir sünger çekerek silse sile, beyaz bir
sayfa ile hayatına başlasa bile o eski çevre ve alışkanlıkları
bir yerlerde çıkar karşısında dururu.
-
Basen
bu geçmişini saklayarak mesleğinde ilerlese bile, belirli bir
makama geldiğinde o eski birikimlerinin kaybolmadığını birileri
ona anlatır. Birileri o eski arkadaşlar, eski alışkanlıklar ona
en önemli yükselme zamanında bir Çin Setti gibi karşı durur ve
onu mat eder.
-
Benim
de gönlüm var mıydı? Sorusu ileriki yaşlarda düşünüldükçe ortaya
çıkan bir soru olarak beynimizi kurcalar. Her insan gibi bu
soruyu soranlar da hatalar yapmak için belirli olgu ve sahalarda
bulunmuş ve bu hatalardan kaçınmasını bilerek yaşamışlar,
arkadaşları tarafında hor görülmelerine rağmen belirli bir yaşa
geldiklerinde bunun mükâfatını görerek hayatlarına devam
ederler.
-
Gençlerin dikkat edecekleri bu davranış, arkadaş seçme, kötü
alışkanlıktan kaçma en önemlisi ise kendi gözünün önüne bakması
onun menfaatidir.
-
“Nasihat veren çok olur. Para veren olmaz” derler.
152 SAYI 25 Ekim 2011
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
INTERNET SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
Dergilerimde; yazılarım kendime ait olup, kendi
fikirlerimi yazabildiğim kadar beyanda bulunduğum yerlerdir.
Sanal olarak yayınlanan bu çalışmalarım haricinde de
basılmış çalışmalarım bulunmaktadır.
Ayrıca 63 sayısı basılmış olarak bulunan ÇORUMLU
2000 AYLIK KÜLTÜR SANAT TARİH VE EDEBİYAT dergimde pek çok
çalışmalarımı da yayınladım. Bunlar basılmış olarak arşivlerde
bulunmaktadır. Bu dergim basılırken ilk birkaçı hariç o günden bu
güne okuyucularıma da sanal olarak ta yayınlama mutluluğuna eriştim.
Dergimiz halen devam etmekte olup her ayın 15’inde
güncellenmektedir. Bu elinizde bulunan sayımız 199. sayı olarak sizlerle
birlikteliğini sürdürmektedir.
Dergi ve sitelerime girmek için illaki üye
olacaksınız diye bir şartımız da bulunmamaktadır. Bütün
ziyaretçilere alenen açık olarak okuyucunun istediği an okunmaya
açıktır.
Dergilerimize yazı veren arkadaşlar bizzat endi
çalışmalarını e-posta veya posta ile bana ulaştırmakta ve bende bazı
ufak tefek kişilik hakları ve diğer bazı bana ve yazarıma
gelebilecek kısımları kaldırarak yayınlamaktayım.
Yazarlarıma ve çizerlerime buradan teşekkür ederken
yazı yollayacak arkadaşlarımızın da kendi çalışmalarını
corumlu2000@gmail.com e-postama yollamaları gerekmektedir.
Dergilerimde bulunan çalışmalar herhangi bir siteden
alınarak yayınlanmamakta, yazarlarımızın müsaadeleri ve
gönderdikleri yazıları yayınlanmaktadır. Bizim dergilerimizden başka
yerlerde de yazarlarımızın çalışmalarını yayınlamaları onların en
tabii haklarıdır. Bu bilginin de sizlerle paylaşmamım birkaç nedeni
bulunmakla birlikte burada bunları yazmama da gerek görmemekteyim.
Yazıyor, çiziyor, çekiyorsanız ve sanal değilseniz
sizde davetlisiniz!
|
124. SAYI 25 Haziran 2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HİCRİ YIL VE
MİLADİ KUTLAMASI ÇOK YAKIN
Bu yıl nerede ise çakışacak ini
yılbaşını aynı andı kutlamamıza imkân veren bir peş peşe lik
sağladı.
Bu iki yıl kutlaması için şunları
aklımdan geçirdim:
Merhaba kocamış yıl!
Nasıl de geçti 365 günün. Ben
bilemedim. Ya san bildin mi?
Neler verdin bizlere? Nelerimizi
aldın bizlerden?
Geldin gidiyorsun. Bizi bıraktığın
gibi bizlerde burada bildiğimizi yapacağız. Sende gidiyorsun
yaşlandım diyerek.
Eş, dost ve akraba ile yeniden
gelmeni bekleyeceğiz gencecik ve kocamamış halini umutla
bekleyeceğiz.
“Umut Bu” bilmem anlayacak mısın?
Desem güler geçesin. Bana ve soranlara. Sen kaç yaşındasın ki benim
yaşadıklarımı bileceksin dersin. Haklısın. Sen her yıl ölür, yeniden
doğarsın. Yaşlanmaktan korktuğun için böylece kendini küçük ve genç
göstererek bizleri eskitir ve yol olmamızı gözlersin.
Bizse senin hey yıl gelmeni
sabırsızca beklerken yaşlandığımızı anlamadan bu dünyadaki sıramızı
savar ve gideriz.
Savaşır, öldürür, ölür, gezer,
tozar, trafik kazası yapar, salgın hastalıklarla boğuşur, bazen
açlık çeker, bazen tok gezerken açlığımızı bastırmaya çalışır, bazen
yazar, bazen de çizerek senin günlerini birer birer tüketiriz.
Sen yine bu günlerde,yine bu yaşının
sonuna geldin. Bize ne verdin? Bizden neler aldın? Düşünmeyeceğiz
her zamanki gibi, yine senin geldiğin ilk günden yeniden doğmanı
sabırsızca bekleyeceğiz.
Bu satırları yazan benim ömrümü
tükettin ve yaşlandırdın sanma. Benim yaşım düşüncemle yaşıt bunu da
unutma.
Her yıl gibi senden dilediğim bir
şey yok!
Dilesem de senin elinden gelen bir
şey olduğunu zannetmiyorum.
O yüzden isteklerimi seni ve beni
yaratandan istiyorum.
İyi ki doğdun “Yeni Yaşın kutlu
olsun 2009.”
Seninle yaşamaya çalışan fani Mahmut
Selim GÜRSEL
|
04. SAYI FİKİR 01/01/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÇÖPLÜK
Çorum’un en eski alış veriş mekânı.
Burası; Çorum’un en eski bir arastası. Bu arastanın
da; bazı kısımları ve bazı bina ve dükkânlarının deforme olduğu
doğrudur. Biz insanlar yaşadığımız mekânları değiştirmeyi severiz.
Bu değişilmeye uğraşı mekânların ana yapılarını da deforme olduğunu
söylemek safdillilik olduğu malumdur.
Çöplük tanımı için Osmanlıca
harflerle basılmış olan “Çorum Tarihi” isimli çalışmada: “Çorum
Kal‛asının Romalılar zamanındaki eserleri saat kulesi civarında
evler altında kalmış bir temelin şimalinden cenuba doğru indiğine
göre, şimdiki çarşının (Çöplük) bulunduğu yerde olması lazımdır.
Zaten de Danişmentlilerin zabt ettiği Çorum Kal‛asının şimdikinden
daha vâsi‛ olduğu içindeki askerlerin çokluğu ile anlaşılır.
İşte Nastor bu kal‛ada uzun müdded Dânışmend Ahmed
Gaziye karşı durdu. Mir‛atü’l-tevarih << ba‛de Nikonya ki Çorum’dur.
Muhasara ve zahmetle zabt etti ve asker-i İslâm gana’im ve esir ile
na’il oldu (1)>>
(1) Nazmi Tuğrul Çorum Tarihi << Çorum’un Fet’hi ve Melik
Danişmend>> ser levhasıyla başlayan kitabın mâ-ba‛dını tamalamış
oluyor. Türk azmi “
Denmektedir.
|
|
- Çöplük diye halkımızın bildiği çarşının; Çorum’un en eski
yerleşim yerlerinden olan “Nikonya” nın zamanında da bulunmuş
olma ihtimali büyüktür.
- Çorum bu tarihlerde kalesinin tanımı şu alanlar
içinde olduğu zannedilmektedir. Çorum Tarihi ismili eserde:
- “Nikonya Tekfurunun sarayının
bulunduğu yer, bu gün halen Albayrak ilköğretim okulu olarak bilinen
bulunduğu yerde idi.
- Alaybey sokağının güzergâhından kale
suru şimdiki Ulu Cami meydanına kadar inmekte. Ulu Camiinin
bulunduğu yerde büyük kilise bulunmakta, buradan Ulu cami Altından
geçen camii kebir 3. sokak dan Taşhan caddesi istikametinden,
Emniyet sokaktan devam eden sur, şimdiki kaleyi de bir burç olarak
düşünürsek oradan Kulaksız sokağı, Albayrak sokak olarak
sınırlandırabiliriz.
- Burası çok büyük bir alan olarak
gözükse de haritada burasının üçgen şeklinde bir alan olduğu
gözükmektedir.
- Bu sınırların içerisinde halen
bulunan ve kilise diye bilinen yerin “havra” olma ihtimali büyüktür.
Burasın Nikonya’dan sonra yapılmış olması ihtimalinin olması
gerekmektedir.
- Çorum’un Türkler tarafından
kuşatılması sırasında kuşatma 40 gün sürmüştür. Bu gün Devlet
Hastanesi sırtlarlı ve Bahçelievler bölümü Türk çadırlarının
bulunduğu kuşatma alanı olarak bulunmaktadır. Kuşatmanın sonlanması
ise Çorum’da gece çok büyük bir deprem olmuş taş üzerinde taş
kalmamış ve peşinden yağan müthiş bir yağmurdan sonra Çimento
fabrikası ve şimdiki Nadık deresi tarafından gelen muazzam sel ve
molozlarla Nikonya ortadan kalkmıştır. Sağ kalan Nikonyalılar bu
olayın Allah’ın Türklere verdiği bir mükafat, kendilerine verilen
biz ceza olarak görmeleri sonunda tamamı Müslüman olmuş ve Türk
boylarından Çorumlu oymağının burada kalması ve Karakeçili
Aşiretinin de yerleşmesi ile Çorum yeniden kurulmuş oldu.
- Konumuza başlık olan Çöplük yukarıda
bahsi geçen deprem ve selden sonra oluşan mezbelelikten sonra
“Çöplük” ismini almış olması gerekir. Elde bulunan molozlarla şimdi
bulana kalenin yapılmış olmasının delili olarak kalede kullanılan
her türlü moloz taşının dıştan halen gözükmesi olarak görebiliriz.
- Çöplük o zamanın tarihini yansıtan
bir arkeolojik sit alanı olması gereklidir. Aynı şekilde o
zamanlardan kalan Hıdırlık caminin altında bulunan yer altı
mezarlarının da söylentileri bu konularla uğraşanlar tarafından
anlatılmaktadır.
- Çöplük Çarşısı için pek çok kişinin
kalmaması için bizzat benim tarafımdan ve imzaları karşılığı
yaptığım anket halen sitemde yayınlanmaktadır. burada
ÇÖPLÜ ÇARŞISI
YIKILSIN (KALKSIN) DİYEN
lerin adı soyadı ve
ÇÖPLÜ
ÇARŞISI YIKILMASIN (KALKMASIN) DİYEN
lerin adları ve
soyadları ile anketi ile de tespit edilmiştir.
- Burada isimleri yazılı olan ve
ankete katılan zatlarla bizzat bire bir kendim konuştum ve sorduğum
soruya kalksın veya kalkmasın cevabını yazmalarını adlarını
soyadlarını ve imzalarını atmalarını istedim. Daha sonra sanal
olarak katılanlara da belirli süre verdim ve katılanlardan TC kimlik
nosunu verenleri buraya e-postaları ile kattım.
- Bence Çöplük yani Çöplü Arastası
kalkarsa Çorum büyük bir kültür erozyonuna uğrayarak betonlaşan bir
alan ile yeraltına alınmış bir çarşı ile modernleşme tantanası ile
birkaç kişinin cebinin olmasından başka bir işe yaramaz.
- Kaybeden Çorum ve Çorumlular olur.
ÇÖPLÜK 04. SAYI FİKİR 01/01/2009
ÇÖPLÜK 119. SAYI 25 Aralık 2008
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- DİKKAT !
TEHLİKENİN NERESİNE KADAR GİDİLECEK?
- Biraz Çorum'da ne var,ne yok diye
yerel bir kanalını açtım.
- Çorum Değişim Projesi bilgilendirme toplantısı. Anlatılanları
dinleyince tüylerim diken diken oldu. Ya ne diyeceksiniz?
- Sevgili Sayın Prof. Hocamın tek
muhalif olan matbaacı arkadaşımızın ne demek istediğini anlar gibi
olduğunu söylemesine.
- Konu: Çorum'un kültür varlığı
olarak tescil edilmiş olan bir bölümü. Anlatan : Diksiyonu çok
düzgün ve ödevine oldukça iyi çalışmış,teklemeden konuşan bir
hatip. Anlatımı gayet mantıklı görünüyor. 20-25 dinleyici. Hiç çıt
yok. Konuşmacı tezini anlatıyor. Yerine otururken Sorusu olan var
mı ? Diye sorunca sadece bizim haklı her konuya itiraz eden Sayın
Nizamettin Oktay'ımız:
- -... Bu çalışmalar için belirlenen
sınır nereden,ne reye kadar ?
- Başlama noktalar, itiş noktaları
neresi... diye sorunca. Konuşmacı bir şeyler geveliyor. Nizamettin
tekrarlıyor sorusunu. Bu sefer Sayın Başkanımız cevap veriyor.
- Sonra Rüstem baba sarı levhalarla
ilgili başkana soru yönetiyor.
- Başkan cevaplıyor. Şimdi gelelim
konunun özetine: Belediyemiz mantıklı gözüken bir proje için
kollarını sıvamış. Bir bilene danışmış, proje istemiş. Acaba bu ön
proje için ne kadar ücret vermiş ?
- 35 dönümlük şehir merkezinin altı
seçilmiş. Acaba; bu alanın üstünü düzenlemek yerine niçin altını
seçmiş ? Bu alanın altında neler var acaba ? Neler yok ki. Bu
belirlenen alanın altında bir tarih yatıyor. Bir kent yatıyor.
Tarih kokan büyük bir hazine yatıyor.
- Neden buraya ÇÖPLÜK denilmiş acaba belediye bunu araştırdı
mı ? Hiç zannetmem. Bence bu fikirlerinden vazgeçmeleri için
gereken bir iki başlık sizle re ileteyim.
- Birincisi:Burası NİKONYA şehrinin bulunduğu yer olabilir mi.
Uzun süre Çorum'u fetih eden atalarımız bu yıkıntıları çöplük
olarak kullanmış olamazlar mı ? Buralar ve eski Karakeçili
mahallesi bir önceki medeniyetin yıkıldığı alan olup olmadığı
biliniyor mu ?
- İkincisi: 1 Temmuz 1940 Tarihli 24.
Sayı Çorumlu Dergisinin normal sayfa 2. genel sayfa 725 şi bir güzel
okumaları ve yine aynı derginin 25. Sayısında yayımlanan "MTA TAG
Direktörlüğü Tusik Raporu No:1057 Çorum Havalisinin Jeolojik ek
sizi"ni bir güzel inceleyiversinler.
- İkinci bilgiyi bulamazlarsa;
yayımladığım Çorumlu 2000 dergisi 7 sayı 28 numaraya bakı
versinler. Ya da ; 8. Sayı 27. Sayfada bu rapor hakkında
yazan Sayın
- Hocam Oğuz Leblebicioğlu'nun yazısını bir inceleyiversinler.
- Bence bu iş biraz cıvık. Neden mi?
Çünkü bu projenin yapılacağı alan oynak toprak yani alüvyon yatağı.
Altında Ankara gibi taban kayası yok. Biliyoruz ki; bizim il
merkezimizin yerleşim alanı taban suyu bol bir yer. Bu topraklar
bence yer altında bir katlı derinliği kaldırabilir fakat 35
dönümlük bir alanı ve hele hele,2 kat olan bu projeyi kaldıramaz.
- Gerekçeleri gayet açık. Bir kere bu
alanı şu anda bile beş dakikalık ufak sağanak yağmurlarda bile
caddelerimizden dereler gibi akan sular acaba nerelere akar.
Nereler dolar ? İşte sizin projenizde Çorum'da bu akıntıyı
verecek ne bir eğilimli arazi var,nede bu suları pompalayacak bol
enerjimiz var. Yoksa burayı bitirdiğiniz gün yağan şiddetli bir
yağmurla doldurarak yüzme havuzu filan mı yapacaksınız ? O da
olamaz,koca Çorum'da bu derinlikteki bir havuzda yüzebilecek
kaç hemşehrimiz var ? Belki de: Bir efsanevi söylenişte geçen;
"...yelden;Çorum selden batacak." Denilen sözler sizin eserinizle
gerçekleşecektir. Orayı yaptığınızı var sayalım. Şiddetli bir
yağmur yağınca ne olacak acaba ? Olacağı malum. Otopark,dükkanlar
ve Allah C.C. korusun orada yüzleri bulan dükkanlarda çalışanlar
ile, yağmurdan kaçmak için oraya doluşan binlerce Çorumluya mezar
olacak. Bakın ; kendinizde söylüyorsunuz. Uydu kent. İstimlak ederek
bir sürü güzel tarım arazisini,mesken yeri olarak alıp Çorum'a büyük
bir kötülük yaptınız Bari oralarda bu projeyi yer üstünde
yapıverin. Yok olmaz diyorsunuz. Ben zor olanı seçtim. Bence siz
; zor olanı değil,rant olanı seçtiniz.
- Yine de size 5. Sayı 15. Sayfada
kolay rantlı ve müteahhit ve istimlâke bile gerek olmayan bir
teklifim vardı bir zahmet onu okuyuveriniz. Tek katlı olan önerimiz,
şehrimizin tarihi dokusunu da zedelememektedir.
- Sizin projeniz bence birilerine,
proje karşılığı biraz para vermek. Yada bu proje ışığı altında
“definecilik” yapmak.
- Son olarak; Alah’u Teala bir
daha Türkiye’mizi eleme boğan depremle bizleri imtahan etmesin. Bu
proje ile deprem bölgesi olan ilimizin gerçeklerini göz önüne
alınması gerekir. Kolay rant uğruna ilimizi büyük bir felakete
sürükleyecek olan bu projenin belki getirebileceği birkaç milyon
dolar için, Çorumluları lütfen tehlikeye atmayınız.
- Saygılarımla.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
GEL OKUYUCU KÜTÜPHANEYE GEL!
Bu sıralar üyesi olduğum elit bir grup olan kütüphaneci
grubunun en sık gelen grup mesajı okuyucu bulamama olarak
gözükmektedir.
Acaba semt pazarlarındaki satıcılar gibi okuyucuyu
cezp etmek için” Gel Okuyucu Kütüphaneye Gel!” diyerek kapı önünden
mi bağırmak mı gerekmekte?
Hayır! Bağırarak, Söyleyerek kitap okutulmaz. Peki
nasıl okuyucu miktarını arttırarak okuyucuyu kütüphaneye
bağlayacağız?
Öneriyi ben yıllar önce dile getirmiş, arkadaşlara
açıklamıştım. Onlar sadece kendilerine bazı yükümlülükler ve
zorluklar yüzünden benimsetemedim.
Bu gün o öneriyi yapmaya da pek niyetim yok. Neden
yok derseniz benim yapalım diyeceğim işlev içip personel gerekmekte.
Ayrıca personelin çokluğu da bir işe yaramayacağını biliyorum.
Zamanı gelince belki birileri hatırlar ve sizlere bu
önerime kendisi lanse eder diye düşünmekteyim.
Emekli Kütüphane Müdür Yardımcısı.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SİGARA VE HAFTALAR.
Sigaranın zararı sadece kendimiz
için değil, etrafımızdakilere de verdiğimiz büyük eziyetin ta
kendisidir.
Sigara içerken etrafıma verdiğim
eziyetin ne olduğunu anlayamamıştım. Sigarayı bırakınca; etrafımda
sigara içenlerin bana verdikleri eziyeti gördüm ve,
etrafımdakilerden utanır oldum. Kendilerinden özür diliyor verdiğim
sıkıntı içinde utanıyorum.
Kutlanılan haftalara ben inanmıyor
ve faydalıda olduğunu düşünmüyorum. Sanki bana senede bir hafta o
kutlanan gün için yeterli görülmüş bir zaman dilimi olarak
görmekteyim.
Bence bu haftalar; bazı kişilere getirim kazandırmak için icat
edilmiş olduğu ve bizleri tüketmeye zorlayan bir alet olduğu
kanındayım. Bizlerde bu alete kanarak önemi sadece bir gün veya bir
haftaya sığan anmalarla kendimizi tatmin ediyor gözüküyoruz.
Günler ve haftalardan olan; Anneler
Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Öğretmenler Günü v.b. Şimdi
benim annem sağken ben annemi sadece "Anneler Günü"nde mi
anacaktım:->
Babam Sağken "Babalar Günü"nde mi
anıyordum. Bu günlerde onlara hediyeler mi alıyordum yoksa onları
devamlı ziyaret ettiğim için bu onlara daha mı güzel gözüküyordu?
Eşimi ben sadece "Sevgililer Günü"nde mi hatırlayayım? Ona
alacağım ihtiyacı için o günü mü bekleyeyim. Yoksa yanımda olduğu
için ona devamlı sevgililer günü imiş gibi mi davranayım?
Sevgi veya kutlama bizlerin birbirimize bağlanması
için bir araç olarak görülmemesi, sevdiklerimizi günlerle değil ömür
boyu sevmemizin daha doğru olmasını isterim.
Bizlerin zaten uzun zannettiği ömür çok kısa ve
kısıtlı bir zaman dilimi. Onun için kendimize zarar verirken
başkalarına da zarar verdiğimizin bilincinde olur, bir kutlamadaki
faydayı sadece o gün veya hafta olarak düşünmeyerek ömür boyu
kutlarsak daha güzel olur.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SEÇİM Mİ;GEÇİM Mİ?
Bu dönem mahalli seçimler neler getireceğini hep
birlikte göreceğiz.
Hele bu mahalli seçimler de ekonomik kriz denilen
dünyayı yönetenlerce empoze edilen suni ve ekonomik özgürlüklerini
kazanamayan ve dış borç içinde yüzen ülkemiz gibi ülkeleri yok etme
veya ufaltma için yapılan operasyonlarda deneme tahtası haline
gelmekteyiz.
Bu yıl bu mahalli seçimlerin ekonomik krizin olup
olmadığını bizlere gösterme açısından da büyük bir sınavı da bizlere
göstermiş olacaktır.
Aday adayların tamamının hemen hemen belli olduğu bu
günlerde parti ve parti adaylarının yaptıkları harcamaların mercek
altına alınması ve bu harcamalarda da takip edilmesi gerekli olması
bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Seçimlerde her nedense parti harcamalarının pek
çoğunun bağış ve katkı olarak harcanması ise başka bir problem
olarak karşımıza çıkacaktır.
Seçimlerde iktidar olanların ise avantajlarını
kullanmaları kaçınılmaz olarak görülecektir.
Krizin sonucu işsizlik büyük ölçüde artarken,
fakirlikte artmaktadır. Gelirler kişilerce değil ailelerce
tüketilerek geçim çabası verilmektedir. Mahalle seçimlerin
sonuçlanmasından sonra krizin devam edeceği, bu krizi bize empoze
edenlerin gönlü yetene kadar da devam edeceği gözükmektedir.
Bizde burada sizlere “Seçim mi; Geçim mi?” diye
soralım dedik.
İleride bu konuların devamının dergimizde
yayınlanacağını da sizlerin de görüşlerinin bizim için çok kıymetli
olduğunu bilmenizi isteriz.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR e-POSTA VE CEVABI
Ilisikte ki gönderdigim dosyalar (yazinlar)
kurulmasi arzedilen
Corum Kültür Merkezi
ve
Güzel Sanatlar Fakültesini
ilgilendirmekdedir.
Saygilarimla
Merhabalar Sayın Çoban!
Gözlü var gözsüz var. Okumayı sökemeyenler var. E-postanızı
yazarmen18 punto kullanmanızın sebebini ne olur ne olmaz diye
düşündünüz herhalde?
Çorum!
Kültür Merkezi!
Güzel Sanatlar Fakültesi!
Maalesef bu yolladığınız konular hakkında bilgim
bulunmamaktadır.
Açıkça ne yapmamı yazın; gerek görürse yapar veya yayınlarım.
Hamiş; Dosyalarınızı siz siz olun kopyalanmasını istiyorsanız
word dosyası olarak yollayın ki yayınlasınlar. Sizin adınıza bir
daha o yazıları yazan pek bulunmaz zannedersem.
Fotoğraflarını yayınladığı albümü dergimde yayınladığım
fotoğrafçı.Ates Velidedeoglu
Çocukluğunu ve amcasın arkadaşım babasını tanıdığım
Çorumlu.Kenan Dalgic
Tanıyamadığım serdar Kilickaplan Mehmet Ali DOGAN zerrin
ayvazoglu
Adam gibi adam diye birilerini lanse ederek bu seçimde arkasında
durmayan Çorum'u tanıdığını bile zannetmediğim Agah Kafkas
63 sayı basılan ve 120. sayısı
hazırlanan dergiyi kültür olarak görmeyen yada 3. sayısı da basıldı
diye gazete Sevket Erzen
Dergime reklam vermezsede abone olan Mustafa Yagli
Birkaç kere giderek görüştüğüm Ünal Kakac
Hiç görmediğim bir gazete Manset Gazetesi
Bilemediğim Çorumlular Mehmet Özdogan Mütallip Yalin
Beni de gönderdiğiniz e-postasında listede görünce şaşmadım
desem yalan olur .->>corumlu2000
Dergime reklam vermezsede abone olan arasıra sanal yazıştığım
Mahmut Köksal
Bilmediğim Haci Odabasi
Herhalde Sungurlulu olsa gerek tanışmadığım Halil Baklan
Tanıyamadığım şahıs Servet Seyfettin ;
İsmi yabancı gelmedi fakat tanışamadığım Mustafa Toprak ;
Bilemediği birisi daha Mustafa Harputlu ;
Dergime reklam katkısı veren ve ilk sayısından son sayısına
kadar abone olan Ahmet Ahlatci
Çorumlu olduğunu bildiğim Çorum 1997 tanıtım katkısı istediğim
Ahmet Hamoglu
Kendisine Anitta Otelde taktim ettiğim Çorum 1997 isimli
çalışmamı görmemiş ki köşesinde Çorumla ilgi kitap olmadığını yazan
telefonlar kendisine hatırlattığım halde hatırlamayan (Hatırlama
mecburiyeti yoktur) Ahmet samsunlu
Tanışmadığım Esra Keskin ; Nesrin Cobanoglu ; niyazi özmercan ;
nilay çevik
Tanışız Sonmez Yanardag
Bilemediğim schneider-guerkan@gmx.de ; Faruk Gökmese ;
web@corum.bel.tr ; Selahattin Toprakci ; Sirin, Metin (M.) ;
Dergilerimiz kendisine taktim edildiği halde; dergimizin yayın
hayatı boyunca gazetesinde bir satır bile yayınlamayan gezete genel
yönetmeni.Mehmet Yolyapar
Ben Çorumluyum
Kendime göre birşeyler yapıyorum.
Aralık tekil ziyaretçim 28912 Toplam sayfa 53 389 Toplam dosya
ziyaretçisi 151861 ve toplam hiti 2962341 olan
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DEYİMLERİMİZİ DÜZGÜN KULLANALIM "MÜREKKEP YALAMAK"
Bu deyimi pek çoğumuz duymuşuzdur. Duyduğumuz bu
deyimin tama olarak ne olduğunu pek bilenimiz de yoktur. Nasıl
banyodan çıkana,tıraş olana “saatler olsun” dediğimiz gibi
duyduklarımızı incelemediğimden kabullendiğimiz gibi bu temenniyi de
yanlış biliyoruz. Banyodan çıkana ve tıraş olana “SIHHATLER OLSUN”
demeyi akıl etmeyiz.
Şimdi gelelim konu başlığına:
“MÜREKKEP YALAMAK” bu deyimimizi
okumuş,yazmış kişiler için yakıştırırız. Aslında bu deyim
“HATTTAT”LAR için söylenen bir deyimdir.
Pek çok kişinin matbaanın
Osmanlılarca ülkeye gelmesine engel olunduğu zan ederek,atalarımızı
hakız olarak suçlarız. İşin aslı konumuzun içinde geçen hattatları
korumak için yapılmış bir önlemdir. Nasıl bu günlerde AT girmek
isteyen ülkemizin insanlarına serbest dolaşma hakkını kısıtlamaya
kalkışan Avrupalılar gibi;Osmanlı da matbaa ülkede faaliyete geçmesi
ile,ülkede büyük bir kitle olarak bulunan Hattatların ekmeklerinden
olmaması sıkıntısı yatar.
Örneğin;şimdi bir arkadaş kitap
yazarsa,kitabını hemen bulunduğu ilde kitabı bastırarak sadece
savcılığa bilgi vererek dağıtımını yapabilir. Osmanlı döneminde bu
denetim ülkenin tamamında yazılan kitapların “Babı Ali”de bulunan
denetim masasına ciltlemeden formalar halinde yollanır,onay alınırsa
hattatlarca çoğaltılarak bulunan il,ilçe veya beldede okuyucuya
tanıtılırdı.
Bu işlem nasıl olurdu ? Derseniz:
örneğin;Çorum’da bir yazar kitap yazınca kervana vererek İstanbul’a
yollardı. Onayı alınan kitap için Padişah tarafından kitabın
değerine göre birkaç altından başlayan ve on binlerce altını bulan
para ile kitabın çoğalması için müsaade verilirdi. İstanbul’la Çorum
arasında bulunan kervanların konakladığı hanların sahipleri gelen
kervana kitap var mı ? Diyerek sorarlar,eğer kitap varsa o hanın
bulunduğu yerde bulunan hattatlar toplanarak formalar bölüşülerek
kervan sabah gitmeden hemen kopyaları çıkartılırdı. Bu işlem
İstanbul – Çorum arasında 11 konakta yapılırdı. Yani kitabın on bir
adat kopyası çıkartılırdı. Kervandan sonra hattatlar o yerleşim
yerinin ihtiyacı kadar sonradan çoğaltılırdı.
Diyeceksiniz ki;kitabı yazan
müellifin bundan kar ne ? Derseniz: Kitabı daha Çorum’a gelmeden on
bir kopyası alınmış olarak tanıtılmış olur. Kitap bu on bir konaktan
diğer illerden gelen ve giden kervanlarca alınarak kısa zamanda
hattatlar tarafından ülkenin tamamına ulaştırılmış olurdu. Ayrıca
Padişah tarafından verilen para da o yazarın telif ücreti olurdu.
Şimdi gelelim konu başlığına:
“MÜREKKEP YALAMAK” bu deyimimize.
Osmanlı döneminde el yazması kitaplar,hattatlar tarafından çoğu
zaman çıra isi ile kendileri tarafından yapılırdı. Çıra isine bal
karıştırılarak mürekkebin hem yapışıcılığı ve hem de parlaklığı
sağlanırdı. Birde hattatların kullandığı kağıtların kamış kalemin
kaymasını sağlanmasını sağlamak için aharlanırdı. Ahar da bildiğimiz
tavuk yumurtasının akı idi. Bu ak samur fırçalarla kağıtlara bir iki
kat kurudukça sürülür,kağıt üzerindeki ak kuruyunca da mühre taşı
ile parlatılırdı. Mühre taşı da kaz yumurtası büyüklüğünde mermer
bir taş idi. Kağıtta bulunan fırça izleri ile yumurta akının
pürtükleri düzeltilerek bu gün kullandığımı kuşe kağıt gibi
yapılırdı. Şimdi amma anlattın be birader. Ne diyeceksen de
dediğinizi duyar gibiyim.
Hattat;bir harfi veya bir satırı
yanlış yazınca acaba nasıl silerdi ?
Hattat yanlış kısmı DİLİ İLE
YALAYARAK silerdi. Evet o zamanın mürekkebinin silgisi insan oğlunun
tükürüğü idi. Bu gün bile kütüphanelerde bulunan el yazması
kitapları okuyanların başında bir görevli bulunur. El alışkınlığı
ile sayfa çevirirken parmağını tükürüğü ile ıslatıp kitabın
sayfasını çevirmemesini istenir. Yüzlerce yıl önce yazılmış el
yazması kitaplar bu gün bile tükürük ile silinmektedir.
“MÜREKKEP YALAMAK” deyimimiz
hattatlar için kullanılan bir kelimedir.
Benim diyeceğim;konuştuklarımızı
bilerek konuşmak ve bildiğimizi konuşmaktır
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BEN!
İşte en sevmediğim kelime.
Bu kelime bence; biraz riya ve
kendini beğenilmişlik kokuyor.
Her zaman söylerim ve yazarım :"Her
insan bir kitaptır" O kitabı açıp okumak gerek. Okumazsanız
bilemezsiniz. Her insanda kendisini okutmak istemez buna da artık
siz kendiniz adını koyunuz. Bir iş ve bir girişimde bulunmak biz
insanlar için ezelden yazılmış bir kader olsa gerek. Bu ise gündeme
getirmek için bize verilmiş fırsattır. Tabi medeni cesaretimiz varsa
yazılır ve okunur.
Bir işi yapmak ve bir şeyleri
meydana getirip ondanda nemalanmak gayet tabii bir haktır. Dünyanın
düzeni bu eksen ile yürümekte ve insanlar bu emekleri ile
geçinmektedirler. İşimizi gerçek ve tam yapmamız gerekli ve o işleri
yuvarlak kelimelerle geçiştirmemeliyiz. Örneğin “sitelerim” var
demek yanlış olan bir bilgilendirme ve karşında bulunan okuyucuna
gerçeği anlatmamanın bir göstergesi olarak gözükür.
Bizi tanıyanlara bilgi amacı ile
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- SESSİZLİK VE ZAMAN
- Bende önceki bir zaman diliminin tılsımlı havanın
esmesi ile meydana gelen bir tutkunun yazılmasının zamanı gelmiş
olduğunu anlamış gibiyim.
- Birinci yılını doldurduğum memuriyet
hayatımda bizleri bekleyen büyük tehlikelerin neler olduğunun
bilinci ile zamanımı geçirmekte ve kendi planımın doğrultusunda
hayatımın yönünü vermeye çalışmaktaydım.
- Her hafta gittiğim Çorum’a gelince her zamanki gibi
anne ve babamın baskılarının olacağını biliyor, onları bir bahane
ile yine atlatacağımın bilinci ile otobüsün Çorum’a girdiği anda
saat 22’yi gösteriyordu gayet iyi hatırlıyorum.
- Çorum otobüs garajı o yıllarda Çorum’un dışı
sayılacak bir alana yeni yapılmakta idi. Otobüsler garaja girmeyip
saat kulesi civarında yolcularını indirme geleneğini halen
sürdürmekte idiler. Her ne hikmetse o gün otobüs eski garajların
bulunduğu yere gelmiş ve yolcuları burada indirmişti. Durakta
bulunan tek taksiye işaret ettim. Geldi ve bindim. Şoför her nedense
hareket etmekte acele etmiyordu. Ben alışkanlığım üzerine şoförün
yanındaki koltuğa oturmuştum. Aynı otobüste birlikte Ankara’dan
geldiğimiz benim yaşımda iki çiftte taksinin arka kısmına
binmişlerdi. Taksici hayatından memnun bana dönerek:
- -Birader ne tarafa gideceğiz? Diye sordu. Ben:
- -Arkadaşları bırakalım, ben sonra inerim. Dedim.
Fort taksi homurdanarak yerinden kalktı. Taksi şimdiki hükümet
konağının bulunduğu bir yere doğru yol aldı ve vilayetin arkasında
bir evin önünde durdu. Taksi içindeki çift paralarını verip indiler.
Taksinin çok yüksek bir fiyat talep ettiğini görünce inen çiftin
erkek olanına:
- -Bir dakika bekler misiniz? Diye seslendim. Adam
durdu taksiye geri döndü. Şoföre:
- -Arkadaştan fazla para aldınız. Aldığın o paranın
dörtte üçünü geri ver dedim. Şoför de bizimle aynı yaşlarda
olduğundan araçtan inenle beni, birbirini tanıyor diye düşünmüş olsa
ki aldığı paranın dörtte üçünü geri verdi. Adamcağız şükran sesleri
çıkartırken ben şoföre:
- - Karakeçili Camiinin yanına gideceğim dedim.
Albayrak sokağı aralığından taksiyi döndürerek ilk dönemeçte durdu.
Levyeyi eline alarak:
- -İn bakalım yakışıklı. Sen benim nafakamı nasıl geri
verdirirsin? Ben sizi birlikte sandım diye dayılandı. Ben gayet
sakin:
- -Burası yeri değil. Bu saatte uyuyanları rahatsız
etmeyelim. İstersen arabanı tenha bir yere çek. Diye tepki verince
biraz duraksadı, araca bindi. Tir tir titremesi halen üzerinde idi.
Ben istifimi bozmadan. Aşçıların orada ineceğim dedim. Taksi hareket
etti yüz metre sonra durdu. Şoförün titremesi geçmiş, benim sakin
halim onu korkutmuş ve ürkekleştirmişti. Araçtan indim. Şoför
tarafına geçtim ve diğer yolcudan benim ikazım üzerine aldığı para
kadar para uzattım.
- -Bak ahbap. Sen evli misin? Diye sordum. Şoför cevap
verdi.
- -Evet. Üç çocuğum var. Diyince ben:
- -Haram para ile mi çocuklarını doyuruyorsun. Diye
serteldim. Levyeyi kaptığı ile kapıyı açtığı bir oldu. İndiğine
pişman olduğunu pantolonunu ıslattığından anlamıştım. Benim beylik
tabancam saldırgan şoförüm burnuna dayanmıştı. Şoföre:
- -Hem haram kazanıyorsun, hem de adam mı dövmeye
kalkıyorsun. Dedim. Cevap verecek mecali olmayan şoföre:
- -Dua et üç çocuğuna ve eşine. Seni karakola götürür,
fahiş para alıyor, birde levye ile adam dövmeye yelteniyor diye
içeri attırırdım. Bir daha böyle olmasın dedim. Şoför pelte gibi
aracına bindi. Kontağı çevirmeye mecali kalmamıştı. Ben eve girdim.
- Aradan üç ay geçti, tesadüf Samsun arabası ile
tekrar Çorum’a geldiğimde durakta bulunan tek araca el kaldırdım.
Araç geldi. Yine aynı şofördü. Bana:
- Merhaba birader. Evinize müşteri geldikçe uğradım.
Seni sordum. validen O Ankara’da çalışıyor dedi. Bir gün yine
taksine biner oğlum dedi. İşte yine karşılaştık. Sana minnet ve
teşekkür borcumu sunmak istiyorum. Senle karşılaştığımız güne kadar
arabanın hiç eksiği, gediği bitmiyordu. Sen beni uyardın.
Evlatlarına haram yedirme dedin. Senden sonra sabaha kadar durakta
düşündüm. Sana hak verdim. Bir daha kimseden hak etmediğim ücreti
istemedim. O adamla senin verdiğin para bir bereketlendi ki. Arabam
o günden bu güne arızalanmadı. Hiçbir masrafta çıkmadı. Daha önce
hiç olmadık masraflarla kazancımı bitiriyor bazen eve ekmek bile
götüremiyordum. Dedi. Ben cevap veremedim. Beni eve bıraktı.
Ücretini verdim.
- -Bereket versin birader. Dedi. Bende:
- -Bereketini bul dedim. Bir gerçek veya hikaye olarak
okuyabilirsiniz.
- 12/04/2009 01,30 Çorum
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK
BAYRAMI
Atatürk’ün Ulusumuza hediye ettiği
Büyük Millet Meclisi'nin açılış yıldönümü olan 23 Nisan'da kutlanan,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramını ayrıca Atatürk Çocuklara da
hediye etmiş, istikbalin olarda olduğunu da göstermiş olduğu bir
bayramdır.
Ülkemizi paylaşmak isteyen güçlerin
İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Mustafa Kemal Atatürk 19 Mart
1920 tarihinde bildiri yayımladı: Bildiride, "olağanüstü yetkiler
taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak
üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilenlerin en geç on beş gün içinde
yapılması gereği” bildiren kesin ve kararlı emirleri yer alan bu
bildiri ile, dağıtılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki
Meclis'e katılmaları emrediliyordu.
Ankara’da toplanacak Meclis için yer
arandı. İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti
kulübü olarak yapılmış olan bu bina Meclis için uygun görüldü. Eksik
olarak gözüken yapı tamamlandı. Okullardan toplanan sıralar ile
halkın katkısıyla mefruşatı donatıldı. Mustafa Kemal Atatürk 21
Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiride: “Meclis'in 23 Nisan” günü
toplanacağını ve açılış töreninin duyurdu.
23 Nisan 1920 Cuma sabah ezanından
itibaren Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı.
Herkes ülkesinin yönetiminde kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu
içindeydi. Hacı Bayram Camisinde kılınan Cuma Namazından sonra,
Meclis binası girişinde bir dualarla tören yapıldı. Saat 13.45'de,
Ankara'ya gelebilen 115 Milletvekili Meclis salonunda toplandı.
En yaşlı üye olan Sinop Milletvekili
Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı
yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.
"Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar!
İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal
olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet
merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir.
Bu duruma baş eğmek; Milletimizin,
teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam
bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden
beri hür ve başına buyruk yaşamış olan Milletimiz, kölelik durumunu
son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya
başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.
Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi
sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam
bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya
yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan
ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."
Bu açış konuşmasında, Millî
egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet
Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra
Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve
ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de
yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık
kazandı.
Bu ilk toplantıdan sonraki TBMM, 24 Nisan 1920 günü
yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk),
başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan
TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923
tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece
yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî
yapısını düzenleme çalışmalarına başladı.
Çocuk bayramı olara ta kutladığımız bu bayramın
Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olarak ilelebet kalmasını dilerim.
122. SAYI 25 Nisan 2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİSİKLETE BİNELİM!
Geçenlerde bir acil işi için Saat
kulesinden Bahçelievler de bulunan evime çıkmak yürürken bir Gazi
Caddesinde araçların olmaması dikkatimi çekti. Dikkatli bakınca
yolun iki tarafının da araç trafiğine kapalı olduğunu gördüm.
Etrafta da pek çok polisin olması beni biraz daha araştırmaya itti.
Birisine sordum:
- Ne oluyor. Hayırdır? Sorduğum
kişi:
- Bir şey yok amca otuz yaşın
üzerindeki şahıslara bisiklete binmelerini tavsiye için bisiklete mi
bineceklermiş. Biraz önce bisikletlerle yukarı çıkmışlar. Şimdide
buradan geçeceklermiş. Dedi.
Fotoğraf makinemi çıkartarak bir iki
poz alalım diye bekledim. Bir ekip aracının eskortluğunda
bisikletliler gözüktü. Birkaç kare resim alabildim.
Lafı uzatmayalım. Bu grupta otuz
yaşında 9 şahıs vardı 30 yaşının altında da bir o kadar kişilerin de
bulunması dikkatimi çekti.
|
08. SAYI FİKİR 01/05/2009 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
1 MAYIS KISA TARİHÇESİ
Sekiz saatlik iş gününü elde etme
amacı düşüncesi ilk kez Avustralyalı isçiler, 1856'da, sekiz saatlik
işgünü lehinde gösteriler, toplantılar ve eğlenceler düzenleyerek,
hep birlikte bir günlük iş bırakmaya karar verdiler.
Bu kutlama 21 Nisan olarak
kararlaştırıldı. Avustralyalı isçiler bu kararı, sadece o yıl için
düşünmüşlerdi. Bu girişim heyecanlara yol açtı ve bu kutlamanın her
yıl tekrarlanmasına karar verildi. Bu kutlama diğer ülke yayılmaya
başladı ve dünyanın bütün ülkelerince benimsendi. Amerikalılar
1886'da l Mayıs'ın evrensel bir iş bırakma günü olmasına karar
verdiler ve l Mayıs'ta 200 bin Amerikalı işçi iş bırakarak 8 saatlik
işgünü talebinde bulundular. Polisiye ve yasal baskılarla, gösteriyi
tekrarlamasını birkaç yıl engellendi. 1888'de bu kutlamalar için
yeniden karar alındı. Avrupa'daki işçi hareketi de, bu hareketin en
güçlü ifadesini 1889'da toplanan Uluslararası İsçiler Kongresi 400
delegenin katıldığı sekiz saatlik işgünü talebinin en basta yer
alması gerektiği yolunda “Uluslar Arası Birlik, Mücadele ve
Dayanışma Günü” olarak kabul kararını aldılar. Fransız
sendikalarının temsilcisi, Bordeaux'lu isçi Lavigne, bu talebin tüm
ülkelerde evrensel bir iş bırakma ile dile getirilmesini teklif
etti. Amerikan isçilerinin temsilcisinin l Mayıs 1890'da grev
yapılması yolunda aldığı karara dikkat çekti ve Amerika Kongresi bu
tarihte uluslararası gününün kutlanmasına karar verdi.
Türkiye’de; Anadolu'da 1 Mayıs ilk
defa 1905 yılında İzmir'de kutlandı. Bunu 1909 Üsküp kutlaması
izledi İstanbul'da ilk 1 Mayıs kutlaması 1910'da yapıldı. 1912
İstanbul Pangaltı da yapılan kutlamadan sonra, 1913 Kutlamalar
yasaklandı.
1920 1 Mayısı'nda işgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun
baskılarına karşın 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlandı. 1921'in 1
Mayısı'nda yürüyüş ve kutlamalar askeri suç ilan edilmesine rağmen
İstanbul'un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü
Sefain, Haliç idaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs'ı
kutladılar. 1922 Sultan Ahmet Meydanında toplanan emekçiler,
Galata’dan gelen gurupla birleşerek Kağıt haneye yürüyerek gösteri
yaptılar. 1923 1 Mayısı'nda çok sayıda yerli ve yabancı işletmede
çalışan işçiler greve çıktı. İşçi taleplerinin arasında, yabancı
şirketlere el konulması, 1 Mayıs'ın resmen işçi bayramı olarak
tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve
grev hakkı talepleri vardı. Birçok işçi bu gösterilerde tutuklandı.
1924 yılında1 Mayısı'nı "İşçi
Bayramı" olarak kutlayan işçiler engellenmek istendi. Sekiz saatlik
işgünü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklandı. 1925 yılında
Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalara izin verilmedi. 1935
yılına kadar her yıl ancak gizli kutlanabildi. 1 Mayıs'ın bundan
sonraki tarihi yasaklarla yazıldı.
1935 yılında "Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan düzenleme ile "Bahar ve
Çiçek Bayramı" olarak 1 Mayıs genel tatil günlerine dâhil edildi. 27
Mayıs 1960 ihtilalinde yasaklar yaşandı. Toplu Sözleşme, Grev ve
Lokavt Kanunu'nun kabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1
Mayıs'ın yerine bayram olarak dayatıldı. Ancak bu girişimlerin
hepsi, kararlı mücadeleler sonucu geri döndü.
En büyük katılımlı 1 Mayıs, 1976
tarihinde kutlandı. Bu kutlama DİSK'in öncülüğünde Taksim Meydanında
yapıldı. O gün Taksim Meydanı' nı 400 bin emekçi doldurdu. Taksim
meydanı "Bir Mayıs Meydani" adi ile anılmaya başladı. 1977 tarihinde
500 bin emekçi Beşiktaş ve Saraçhanede toplanıp Taksime yürüdü.
Halen meçhul olan saldırılar sonucunda 37 kişi katledildi, 200'den
fazla yaralı mevcudu ile kanlı 1 Mayıs olarak tarihimize geçti. 1978
tarihinde yüz binler Taksim alanında toplandı. 1977 katliamının
failleri bulunsun taleplerinde bulunuldu. 1979 yılında Sıkıyönetim
Komutanlığı İstanbul'da mitinge izin vermedi; yasağa uymayarak
Taksime çıkan 1059 kişi göz altına alındı. 1979 1 Mayısı İzmir Konak
Meydanı'nda kutlandı.
1980 12 Eylül Askeri Darbesi sonucu
tüm kutlamalar yasaklandı. Bu yasaklar içerisinde 1 Mayıs’ta
bulunmakta idi. Bu yeni bir yasaklı dönemde; kısa süreli iş
bırakmalar, bayramlaşmalar ve bildiri dağıtılması gibi
etkinliklerle, 1 Mayıs anısının belleklerden silinmesine izin
verilmedi. 1987 tarihinde yedi yıl aradan sonra, bazı
Milletvekilleri ve sendikalar öncülüğünde, aydın, sanatçı ve bilim
adamları ile birlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim Anıtı'na
1 Mayıs Şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istediler. Polis
sadece Milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına izin verdi. 1988
İstanbul Valiliği 1 Mayıs Kutlamaları için Taksime izin vermedi.
Taksime çıkmak isteyen sendikacıları polis önledi. 1989 tarihinde
Taksim'de bir araya 2000 kişiye saldırıldı. Mehmet Akif Dalcı isimli
bir işçi yaşamını yitirdi. İzmir, Ankara, Adana, Kayseri, Gaziantep,
Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Elazığ´da
gösteriler yapıldı ve tutuklamalar oldu. 1990 tarihinde Taksim'e
yürümek isteyenlere izin verilmedi. Çıkan çatışmada İTÜ Öğrencisi
Gülay Beceren felç oldu. 1991 tarihinde İzmir´de 20 bin kişilik
gösteri gerçekleştirildi. 1992 TÜRK-IŞ, HAK-IŞ, ve DİSK Ankara´da
salon toplantısı yaparak ortak kutlama yapılarak gerçekleştirdi.
1996 tarihinde 1980 sonrasının en
kitlesel mitingi gerçekleştirildi. Kutlayanların ortak katilimi ile
20 yerde kutlama yapıldı. Kadıköy'ü dolduran yaklaşık 100-150 bin
gösterici toplandı ama yine açılan ateş sonrası 3 kişi yaşamını
kaybetti. 1997 1 Mayıs'ının geçen yılla kıyaslanamayacak kadar az
bir katılımla gerçekti 1997 1 Mayıs’ı İstanbul- Ankara-
İzmir-Mersin- Antalya- Denizli ve Uşak’ta yürüyüş ve mitinglerle
kutlanmıştır. Bu organizasyonu Türk-İş / DİSK / KESK yapmıştır.
1998 tarihinde 1 Mayıs “Şimdi
Demokrasi Zamanıdır” sloganı ile alanlarda kutlanmıştır. 1999 da
Büyük Kentler dışında ilçelerde de kutlamalar yapılmıştır. 2000 yıl
farklı bir şekilde “Küresel saldırıya küresel direniş”; sloganı ile
alanlarda mitinglerle kutlandı. 2001 yılı 1 Mayıs kutlaması İstanbul
Abide-i Hürriyet Meydanında “küresel saldırıya karşı güç birliği”
sloganı ile kutlandı.
Bu kutlamalar 2004 1 Mayısına
gelince DİSK, KESK ve diğer meslek örgütleri “bizi Çağlayan alanına
hapis edemezsiniz” direnmesi ile kutlamalarını Saraçhane de toplanıp
Yenikapı ya yürüyüşlerle ve mitingle kutlarken, Türk-iş ile diğer
bazı parti ve meslek kuruluşları Çağlayan alanını doldurdular. 2005
1 Mayıs kutlaması İstanbul Kadıköy meydanında 80 bin kişi katılımı
ile kutlandı. 2006 1 Mayıs en geniş katılımın yaşandığı ilçe Kadıköy
oldu. Çeşitli sendikalar ve gruplar saat 12.00 sularında Rıhtım
Caddesi`ne yürüdü. Düzenlenen miting sonrası saat 16.00 sularında
gruplar tamamen dağıldı. 2007 yılında 1 Mayıs'ı tekrar Taksim'de
kutlayarak aynı zamanda 1977'de olan olayları anmak isteyen grupları
polis silah, biber gazı, gaz bombası kullanarak durdurmaya çalıştı.
100'den fazla kişi yaralandı. 580, diğer kaynaklara göre 700'e yakın
gözaltı gerçekleşti. İbrahim Sevindik adındaki bir vatandaş hayatını
kaybetti. 2007 Tarihinde İşçi Örgütleri karar alarak 1977 Taksim
Kanlı Olaylarını anmak istedi. 900 kadar gösterici tutuklandı. Çok
sayıda tabanca ve Molotof kokteyli ele geçirildi. 2008 Tarihinde 1
Mayıs Taksim Meydanında kutlanmasına izin verilmedi. İstanbul´da
şiddetin dozu artı, hastaneye gaz bombası atıldı. İstanbul genelinde
531 gözaltı ve 38 yaralı ile kutlandı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1
Mayıs'ın resmi tatil olmasına ilişkin düzenlemeyi içeren “5892
sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun”un onaylayarak Başbakanlığa gönderdi. 2009
Nisan'ında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verilen önergeden sonra
1981'den sonra tekrar resmi bayram olarak kabul edildi.
Mayıs Bayramı bayram olarak
kutlanan ve toplulukların çatışması olarak kutlanması olarak nice
yıllarca, yasaklanmadan kutlanmasını dilerim!
|
08. SAYI FİKİR 01/05/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HIZIR- İLYAS (HIDIRELLEZ)
Geleneklerimizle dini kişilerin karıştığı ve sadece
ülkemizde değil bütün İslam âleminde de çeşitli atlarla kutlanan bir
bahar karşılama şenliğidir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak
adlandırılan Hıdrellez günü; Gregoryen takvimi (Miladi takvimi)ne
göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen
Jülyen takvimine göre 23 Nisan günü olarak Hızır ve İlyas’ın
yeryüzünde buluştukları gün olduğu sayılarak kutlanmaktadır.
6 Mayıs’tan Hızır Günleri adıyla
anılır8 Kasım’a kadar olan süre yaz mevsimi, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a
kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini
oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak
yaz günlerinin başladığının da gösterdiğinin işareti olarak
kutlanılır.
Türkiye 6 Mayıs tarihinde kutlanan HIDIRELLEZ ismi
olarak anılmaktadır. Bu kutlamalar daha çok kadınlar arasında
kutlanır.
Hızır Aleyhisselâm’ın (Arapça: al
Khidr; Yeşil adam), İbrahim'den sonra yaşamış bir Peygamber veya
Veli. Avrupa ve Asya kıtalarına hâkim olan Zülkarney’nin askerinin
kumandanı ve teyzesinin oğludur. İsminin, Belkâ bin Melkan,
künyesinin Ebü'l-Abbâs olduğu ve soyunun Nuh Aleyhisselâmın Sam
dayandığı bildirilmiştir. Bazıları da Hızır aleyhisselâm’ın
İsrâiloğulların’dan olduğunu söylemiştir.
Hızır lakabıyla meşhur olmasının
sebebi, kuru bir yere oturup kalktığı zaman, oranın yeşerip yemyeşil
olmasıdır.
İlyas peygamberin M.Ö. 9. yüzyılda
yaşadığı tahmin edilmektedir. İsmi Kur'an-ı Kerim'de geçen bir
peygamberdir.
Bu iki dini şahsın buluştukları ve
bu günün insanların dileklerinin Hızır’ın uğraması ile
gerçekleşeceğini umarak dileklerde bulunurlar.
|
08. SAYI FİKİR 01/05/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
VEFA
İnsanlar birbirleri ile tanış, arkadaş dost olurlar.
Birbirlerini ara sırada olsa ziyaret ederler, hatırlarını sorarlar.
Bu insanların birbirlerine vefa borcudur.
Bu günlerde insanlar artık birbirlerinden koptular
ve birbirlerini aramaz oldular. Bazen bu aramalar artık ulaşım aracı
olarak kullandığımız Internet ile arkadaşlarımızı arar olduk.
Üyesi olduğumuz bir gruptan yazarımız olan hocamız
Dr. İsa Kayacan’dan şöyle bir serzeniş geldi:
-----
Original Message -----
From:
drisakayacan
To:
Dr.İSA KAYACAN
Sent:
Thursday, June 18, 2009 4:53 PM
Subject:
BANA GELEN // BİLGİ İÇİNDİR :::: İlt: İlt: {liberal-izmirliler.63217}
"DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ !!!!!
Kimden : "Şahabettin YÜCEL"
Kime : "E-TÜRKİYE GRUP"
Gönderme tarihi : 18/06/2009
13:26
Konu : İlt: {liberal-izmirliler.63217} "DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ
!!!!!
Evet, 2.5 aydır aramadığım ve sormadığım yer kalmadı. Çok garip
ve esrarengiz bir durum. Mustafa Nevruz Sınacı gerçekten 3 aydır
ortada yok. Araştıralım ve soruşturalım lütfen. Bütün vatansever ve
milliyetperverlere vazife değil mi bu ??? Gerçekten aciliyeti olan
ÇOK ÖNEMLİ bir konu bu. Üstelik çok üzücü ve düşündürücü !!!! Bu
ülkenin hakikik ve samimimi ilim, hahikat ve adalet adamlarına ne
oluyor böyle ???????????
--- 17/06/09 Çar tarihinde Prof. Dr. Salih Ziya Konyali <kamuvicdani.ataturk@yahoo.com.tr>
şöyle yazıyor:
Kimden: Prof. Dr. Salih Ziya Konyali <kamuvicdani.ataturk@yahoo.com.tr>
Konu: {liberal-izmirliler.63217} "DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ !!!!!
Kime: liberal-izmirliler@googlegroups.com
Tarihi: 17 Haziran 2009 Çarşamba, 15:54
TürkishFORUM (Dünya Türk Kongresi/ABD)
Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu Üyesi, Bilinç Üniversitesi Rektör
Yardımcısı, değerli bilim adamı, kendini demokrasi-adalet ve hukuk'a
adamış "örnek insan, değerli kanaat önderi" Sayın Mustafa Nevruz
Sınacı tam 84 gündür ortada yok !!!
Şu ana kadar kendisi hakkında veya akıbetine dair hiçbir
haber alınamadı.
Büyük kaygı, ani kaybı (yaşanan ortam) dolayısıyla derin
korku, merak ve endişe içindeyiz.
Lütfen !... Çok rica ediyoruz..
Devlet ve hükümet dahil, bilenler bir cevap versin veya
açıklma yapılsın.
17.Haziran.2009ı-Çarşamba,
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
İsa hocama da başka merak eden arkadaşlarca da bilgi
gönderiler; Yazarımız Kadim Dostum Mustafa Nevruz SINACI yı merak
etmişler.
Bende İsa hocama:
Merhaba
Hocam!
Http://fikir.dergisi.info
yazı
yolluyorsunuz fakat
siteye girip
her halde tıkmalıyorsunuz (1)
Dergiye
girip
geçen ayın
sayısını tıklarsanız
ve
çiceklerin
üzerinde bulunan
kayan yazıyı
takip ederseniz
Mustafa
beyin rahatsız olduğunu öğrenirsiniz
Birde
http://mustafanevruzsinaci.buadresim.com
sizin
sayfanız gibi onun sayfasını da tıklayarak girmiş olsaydınız CEP
TELEFONU denen bir aletin numaralarını görürdünüz.
Siz
dergimize
bir sürü
yazı olarak dergimize
VÜRÜS
yolluyorsunuz
Size birkaç
kere yazdım
Yazılarınızı
yayınlıyorum
Fakat YAZI
DİYE gönderdiğiniz vürüsü yayınlayamam
Şayet
yazılarınız çıksın derseniz
yazılarınızı
WORT ortamında
ve ek olarak
(Ataç) gönderiniz.
Çorumdan
selamlar
Gruba da
yazımı forvet ediniz.
Ayrıca aşağıda bulunan e postayı da
Prof. Dr. Salih Ziya Konyalı hocama yolladım.
Merhaba
Hocam!
Http://fikir.dergisi.info
siteye
girmiyorsunuz her halde tıkmalıyorsunuz
Dergiye
girip
geçen ayın
sayısını tıklarsanız rahatsız olduğu kayan yazıda bellidir.
Mustafa
beyin rahatsız olduğunu öğrenirsiniz
Birde
http://mustafanevruzsinaci.buadresim.com
ona açtığım
sayfada
cep telefonu
da bulunmaktadır.
Durubu
kendisinden bizzat öğrenirsiniz
Bu bilgiyi
de gruba iletirseniz sizin gibi merak ederler öğrenirler
Gürsel
Yayınevi Sahibii
Mahmut Selim
GÜRSEL
09. SAYI FİKİR 01/06/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
OLMAK VEYA OLMAMAK
Yayıncılık; en zor mesleklerden
birisi olması ve yayın yaptığınız ürünlerin yerine ulaşması büyük
bir özveri ve çalışma ile ortala çıkan telif eser niteliği taşıyan
bilgi birikiminin sunulması demektir.
Yayıncı yukarıdaki esaslar
doğrultusunda; kanun ve yönetmeliklerde bulunan yasakların ve
emirlerin dışına çıkamayan, gerektiğinde yayınlarının sansüre
uğradığı ve yazdıklarının fikirleri ile karşısındakine bilgi verdiği
gerekçesi ile de sorumlu olan bir alandır.
Yayıncılar kendi aralarında
birlikler kurmuşsalar da pek çok yayıncının bu birliklerden bile
haberi olmadığı aşikârdır. Yayıncıların kendi bildikleri ve kendi
anladıkları ölçüde yayınlarını sürdürmeleri bir bakıma da zaman
içerisinde mesleklerinde pişmeleri ile düzenli ve kaliteli bir yayın
çizgisine gelebilmektedir.
Son beş yıl içerisinde ülkemizde de
yaygınlaşan sanal yayın Internet üzerinden de yayılmış pek çok yayın
yapan özel, tüzel yayıncılar da daha serbestçe yayınlar ve bilgi
dağıtımını da yapmaya başlamış bulunmaktadır.
Internet yayıncılığının denetim dışı
olarak görülmesi ve başkalarının telif eserlerinin kendilerininmiş
gibi yayınlanması ancak tefli sahibinin dikkati ve araştırması ile
bulunarak gerekli girişimlerde bulunma zorunluluğu meydana gelmesini
sağlamaktadır. Fikir ve eser hırsızlığı sanal âlemde daha büyük bir
hızla olmakta ve çalınmış eserlerin okuyucu ile başka başka
isimlerle sanal olarak okuyucuca sunulması ise yayıncıların da bu
işe göz yumduklarının bir işareti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısacası artık Yayın Cılık olmuştur.
Cılkı çıkan bir meslek olmaya yüz tutmuş bulunmaktadır. Korsan kaset
ve görüntüler ile korsan kitaptan baksa da korsan yayınlar da bu
vesile ile artmış bulunmaktadır. Burada yayıncının olmak veya
olmamak arasında olduğu gözükmektedir. 12 Haziran 2009 12,00
|
09. SAYI FİKİR 01/06/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
27 MAYIS 1998
27 Mayıslar benim ömrümde bazı dönüm noktalarının
kesişen gününe rastlar.
27 Mayıs 1960 Babamın Emekli olduğu tarihin
başlangıcıdır.
27 Mayıs 1998 Gürsel Yayınevimin kuruluş yıldönümü
27 Mayıs Bir miras davamın açılış tarihi.
Bu tarihlerin üçüncüsü olan 27 Mayıs 1998 bu
sayfalarımızın oluşmasının nüvesini de teşkil eden yayınevimin
kuruluş tarihidir. Bana göre oldukça meşakkat ve zahmet ile emeğin
birikimi ile geçen günlerin mazide kalan günleridir. Bu günler geldi
geçti. Bu yaptıklarımda kar amacı gütmediğim için bana binen külfeti
de yalnız karşılamaya çalıştım.
Sitelerimi incelerseniz yaptıklarımın yansımalarını
orada görebilirsiniz. Çorumlu 2000 Dergisinin 63 sayı basarak ve
sanal olarak yayınlayarak okuyucularımıza sunma mutluğu bana
yetmekte. Ayrıca Sarı Çiğdem Şiir Defterini 14 sayı yayınlayarak
sanal olarak devam etmekteyim. Çorumlu dergisi tıpkıbasım sayıları
fırsat buldukça siteye yüklemekteyim. Türkiye’de ve Dünyada Çevre
dergimiz sanal olarak hizmette bulunmaktadır. Yine sizlerin
okuduğunuz bu sitede fikir dergimiz devam etmektedir.
Allah’ım nasip ettikçe, ömrüm oldukça, aklım
yettikçe, elimiz tuttukça sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim.
26 Mayıs 2009 13,20
|
09. SAYI FİKİR 01/06/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİRİLERİ; BİRİLERİNE SÖYLERSE.
İnsanlar; birlikte yaşamaları ile bazı birimlerini birbirleri ile
paylaşmalının önemini anlamışlardır. Bu birikimlerini bazen vecize
ve atasözleri ile, bazen maniler ile, bazen hikaye veya masal ile
aktarmışlar ve yaşamaları için gerekli bilgileri birbirlerine
öğretmeye çalışmışlardır.
İnsanlar; bu yaratılıştan var olan güdüleri ile birlikte daime
birbirlerinden öğrendikleri ve yapılan işlerin kendilerine lazım
oldukça kullanarak daha da geliştirmeleri zaman içerisinde bu
birikimleri anlatarak değil yazarak başkalarına aktarmalarını
gerekliliğini görerek zaman içerisinde yazı yazmayı ve birikimlerini
yazı ile ileriki kuşaklara aktarmaya çalışmaları bu gün bile
geçerliliğini korumaktadır.
Bu bilgiler yazan için bir fayda sağladığı için başkalarının da bu
bilgileri kullanmaları ve faydalanmaları için yazmışlar ve ihtiyacı
olanlara bu bilgilerini sunmuşlardır.
Benim bu ön girişten sonra konuya girmemin ve bu görüşü yazmamın
sebebini sizlere açmam gerekmektedir.
Bu yazılanı okuyan sizler belki de bu dergilerde de yazılar yazmakta
ve buradan başkalarına fikirlerinizi ve birikimlerinizi aktarmaya
çalışmaktasınız. Benim amacım da bu noktada başlamaktadır. Kendi
birikimlerimi sizlerle paylaşırken neden sizin birikimlerini de bu
sayfalarda yayınlamayım amacı ile bu “fikir Dergisi”ni sizlere
sunmuş oldum. Dergimizin bu sayı ile 9 sayıya ermesi de bir kıvanç
kaynağımız olarak karşınızda bulunmaktadır.
Fikir Dergisi’nin geçmiş sayıları sitede yüklü olarak okuyuculara ve
yazarlara halen hizmet vermektedir. Ayrıca yazarlarımıza da belli
ölçüler dâhilinde kendilerini tanıtmaları için isimleri ise
yayınlanan sayfalar açmış bulunmaktayım. Bu sayfalara isterlerse
doğrudan girerek kendi sayfalarına, isterlerse yazılarının bulunduğu
dergilerden yazılarına ulaşmaları mümkünlüğü sağlanmıştır.
Fikir Dergimiz yazarlarımızın bir ay içinde yaptıkları etkinlikleri
tarafıma yolladıkları takdirde o ay yayınlanan dergide okuyucu ve
ziyaretçilerle buluşturma amaçlı bir çalışmanın eseridir. Sadece
Gürsel Yayınevinin katkıları ve benim çabalarım ile yazarlarımızın
çalışmaları ile hiçbir kuruluş veya yan kuruluştan katkı almadan
sizlerin karşısına çıkmaktadır. Benim ömrüm oldukça, aklım erdikçe
ve elim yazdıkça bu çalışmalarımızı yayımlamaya devam edeceğim.
Nice dokuz aylara.
09. SAYI FİKİR 01/06/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DOST OLMAK; BİR OLMAK VE BERABER OLMAK
"BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR" güzel ve
Atalarımızdan kalan bir olgudur. Ahilik ve lonca sistemleri ile
halen devam eden odalar ve esnaf ve sanatkârlar odaları gibi pek
çok örneklemeleri silerde bilmektesiniz.
Dostluk işte en önemli olgu bütün
bir yaşamda olan ve arkamızdaki en büyük destek ve birikimlerimizi
destekleyen kişi "dost" olarak tanımlayabiliriz.
"Dost acı söyler" diyen atalarımız
kişinin dostunun ona doğruyu göstermesi bakımından söylediği ve
önerdiği işlerin acı bir reçete olduğunu belirtmesidir. Yaptığımız
yanlışımızı bizi dost bilen dostumuz bize ikaz veya tenkit olarak
bize dost olduğu için açıklar. Yaratılışımızdaki huyumuz olarak
bilinen fıtratımızda bizlerin tenkite ve yaptığımız yanlışlıklara
düzeltilmesi için yapılan öneri ve nasihatleri kaile almaz kulak
ardı ederiz. Bu sebeplerden dolayı dostumuzun bize tavsiyesini de
dikkate almayarak bencilliğimizi gösterir hatamızın ceremesini
etrafımızdakilere ve kendimize çektiririz.
“DOST DOST DİYE NİCESİNE SARILDIM
BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR”
Diye dostluğun ne kadar bulunmaz bir nimet olduğunu vurgulayan
Aşık Veysel, kendisinin en son giderek kapısına varacağı kara
toprağı “dost” olarak bizlere bir işaret ve en sonunda varılacak
menzilimizi de belirtmeye çalışmıştır.
Kısacası dost bulabilen en mutlu ve şanslı kişi
olarak görmemiz zannedersem abartma olmaz.
“Bir dost az, iki dost çok” atalar sözü ile
satırlarıma son veriyorum.
24 HAZİRAN 2009 Saat 16,04
|
10.
SAYI FİKİR 01/07/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR SERGİNİN ARKASINDAN
Bir girişimin gerçekleşmesi için yapılacak emeğin
sonuçlanması ve bu sonucun da diğer üçüncü kişilerce görülmesi
gerektir. Bu gerekçenin en büyük sebebi; etkinlikte bulunan ve bu
etkinliğe katılanların da onura edilmesi gerekmektedir.
Bir giriş olarak Ressamların Çorum’da misafir
edilerek, onların yapıtlarının da sergilenmesi ile sonuçlanan bu
hareketliliğin hava muhalefeti ile biraz sekteye uğraması, etkinliği
fazla etkilememiştir umarım.
Dışarıdan takip eden birisi olarak, takip etmeye
çalışarak serginin yapılacağı gün sergi yerine giderek sergi
hazırlıkları yapılırken çekebildiğim kadar oradaki faaliyeti
görüntüleyerek sitemde ve fikir dergim de de yayımladım.
Bizimde birazcık bu etkinlikte tuzumuzun bulunması
ve okuyucularımıza bu bilgileri vermeyi gerekli görerek be
çalışmanın görüntülerini sizlerle paylaşmış oldum.
Görüşebildiğim kişilere kart ve sitemizin
bilgilerini aktararak numaraladığım çalışmaların kendilerine ait
olduğunu ve hayat hikâyelerinin de yollarlarsa bilgi ve diğer kendi
gönderecekleri yapıtlarını da sizlerle sanal olarak da olsa
paylaşacağımı belirttim.
|
ÇORUM'DA RESSAMLARIN YAPTIKLARI VE
SERGİLERİ 21 Temmuz 2009
Ressam Arkadaşlar! Benim resimlediğim
çalışmalarınızı burada sergilemekteyim.
Resimleriniz ve sizin diğer çalışmalarınızı
yollarsanız adınızla yayınlayalım!
10 SAYI ÇORUMLU2000
25- Temmuz 1999 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ÇOK BİLEN
Bildiğiniz gibi dergimizin sizlere bilgi verdiği ve
sizleri dergi ile ilgili bilgilerin yenilendiğini bildirmeye
çalıştığım
Grubumuza her nasılsa kayıt olunmuş
bir okuyucumuz beni bazı hatalarımı görerek kendince cevap vermiş.
Türkçe kelimeleri kullanmamızı tavsiye eden bu arkadaşın yazısında
yazım hataları olduğu gibi; yazdıklarının kaç tanesinin Türkçe
olduğundan bile bi-haber olduğu gözükmektedir. Ayrıca kendisinin
yazdıklarını da hiç kontrol etmeden göndermiş.
Aşağıda ismi bizde saklı olarak şöyle yazmış:
19 07 2009 tarihinde Saat 11.20
“Günaydın Çorum Fikir Dergisi yöneticileri,
“İsteğim dışı bana da ulaştırılan iletinize bağlı öbekte
biraz gezindim, Türkçe adına. Bir kesit olarak algılayıp dile
getireceğim yanlışların düzeltilmesi dileğim var:
“Türkiye’de Emlak”, “Siz de katılın” derken doğru yazmışsınız
da, “Sizde katılınız” ve “Sizde bulunmak isterseniz…” derken ‘de’
neden bitişti acaba?
"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz!.."
Türkçe yazmayı sürdürürken araya bir “subdomain”
sıkıştırmanız neden acaba?
Bu bölümü yazanın kendisini ifade etme yeteneğinde bir bellek
silinmesi mi oldu?
Bu tümceyi yazanın tam orada da Türkçe düşünmesini salık
veririm. Genelde olması gereken konusunda yardımcı olurum ama burada
olmayacağım. Madem bir kazanç amaçlı öbek oluşturmuşsunuz, bir de
Türkçeyi düzgün kullanan yurttaş istihdam edin ya da görevlendirin.
Yine de bir yardım daha yapayım, ‘link’ yerine genel kabul gören
‘ilişim’ sözünü kullanın. Kandil aşkına, Türkçe adına”
İmzası: Sağlık adına sağlıklı düşünüp sağlığa önem veren -
Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı, yazar, çevirmen – 2 kitap
çevirmeni isimlerini veremeyeceğim reklam olur- M…. Sivil Toplum
Birliği Platformu Kurucu ve Eşgüdümcü Başkanı - Tüm Çeviri
İşletmeleri Derneği Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi -
Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya
çalışan yurttaş - Not: Bugün ilk iletim size gidiyor; bilin
Türkçenin ne kadar önemli olduğunu!..
Bu sağlıklı düşünen, Türkçeye duyarlı” ne yazık ki
Türkçe birkaç kelimeden başka yazamayan” bilge arkadaşı buradan
REKLAM etmeyi düşünmüyorum “O kendisini bilir” zaten aşağıdaki
bölümü de kendisine yazıyı dergimize yükleyince tıklayarak
yollayacağım.
Yolladığım cevap:
İnsan kendi hatasını nedense görmezde başkasın hataları ile
uğraşır?
1-sizin iletiniz de her nedense bizim goole nin SPAM’A
(elektronik posta sağanağı, mesaj sağanağı) bölümüne gelmiş.
2- Fikir Dergisi Yöneticileri yoktur. Yazarları vardır.
Yöneticisi sadece benim.
3- İsteğin dışında geldi ise şu an itibarı ile
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi e-posta
gönderisinden çıkartılmış bulunmaktasınız. Bunu sizde
yapabilirdiniz!
4- Bizim sadece e-posta listemiz yapılanları bilgilendirme için
kurulmuştur.
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi ise
http://dergisi.info 10. alını tamamlamış bulunmaktadır.
Diğer dokuz sayı yazarlarımızın yazılarını da inceleyebilirsiniz.
Üye olma mecburiyeti yoktur.
5-"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz" Acaba ÇORUMLU size ne yaptı?
Çok merak ediyorum! Çok İktisatçı, Turizmci Sağlık adına sağlıklı
düşünüp sağlığa önem veren ,Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı,
yazar, çevirmen, Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Gen
Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi, Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı,
zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya çalışan yurttaş vb. imzanız var
da ondan sonrum.
6- Domain "etki alanı -tanım kümesi -1) alan, ilgi alanı, 2)
tanım alanı (işlev) "olarak çevrilmiştir ki bu kelime ile
bağdaşamaz. Domain sadece bir hedeftir. Domaini aldıktan sonra
değiştirme imkânınız olamaz. Yönetim alanında ise her türlü
düzenlemeleri yapabilinsiniz. İlgi alanı ile de alakası aynı
isimleri anlatan pek çok isim veya kelime bulunmaktadır ve subdomain
Türkçe karşılığı bana biraz daha kelime bilimcileri düşündürse gerek
diyorum
7- SALIK (Ucu zincirli Topuz) her halde SAĞLIK demek
istediniz(!)
ÖBEK (Yaş ve yapıları aynı olan kişilerin veya topluluğuna
denilir.) Bizim öbeğimiz değil e-posta topluluğumuz vardır ki burada
90 yaşında da 18 yaşında da cinsiyetleri karışık kişiler de
bulunmaktadır.
8- LİNG karşılığı olarak verdiğin örneğe insanlar değil “kazlar”
bile güler.
9- En önemlisi iki adınız var . Ha sahi unuttum adınızı Türkçe
mi?
Hamiş:
http://fdergisi.info dergimizde adınız verilmeden bu cevabı
yayınlayacağım
Mahmut Selim GÜRSEL
125. SAYI ÇORUMLU2000 25 Temmuz 2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TATİLİNİZ GELİNCE ZEHİR OLMASIN
Yaz yazlığını gösterdi. Herkeste bir yerlere
gitme hevesi kabardı. Hakkımız tabiî ki gideceğiz. Giderken bazı
tedbirlerimizi almayı unutmayalım. Arkadaşlarımızla birlikte
yapacağımız programları sakın Internet’ten yazışarak yapmayalım.
Bilhassa gruplar kurulmuş ve bu grupları barındıran arkadaşlık
sitelerine dikkatli davranarak şu tarihte, şu saat falan yerde
buluşacağız, bekliyoruz gibi yazışmalardan sakınmamız gerekli
olduğunu hatırlatmak istedim.
Bilgisayar kullananların pek çoğu kişisel
bilgisayarlarına devamlı çerezlerin, solucanların atıldıklarını
bilirler. Hepimiz kendi yöntemimize veya birikimimize göre bu
gibi saldırılara önlemlerimizi aldığımızı düşünsek de; bizde
daha ileri düzeyde olan çerez atıcıları veya solucan
göndericileri bizden ileri olduklarını hatırda tutmamız
gerekmektedir.
Kişisel arkadaşlık grupları veya arkadaşlık
sitelerindeki kişilerle telefonlaşarak randevularınızı
kararlaştırmanız sizler için daha güvenirli olduğunu aklımızdan
çıkartmayalım.
Örneğin bir arkadaşlık grubunuzla beraber
Akdeniz’de bir kampta buluşacağınızı birbirinize safça yazarken,
bu mesajınızın sizlerin ne zaman nerede ve kimlerle olacağınızı
bilmeleri olasılığını sakın göz ardı etmeyiniz.
Hani birisi diyor ya:
Demedi deme.
İyi tatiller.
10. SAYI FİKİR 01/07/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
GÜN OLA HARMAN OLA ON AY GERİDE KALA
Zaman. İnsanlar için olduğu kadar canlılarında
yaşamalarına yön veren, ayarlayan bir olgu. Gecesi var, gündüzü var.
İnsanlar için Haftası, ayı, mevsimi, yılı var. Diğer canlılar
içinde mevsimler oldukça önemli.
Belki pek çoğumuzun alışa gelen hale gelen “Gün
Dönümü” Haziran ayın 21’inde başlıyor. Pek çok bitkilerin
ömürlerinin bittiği ve meyvelerinin olgunlaştığı zaman dilimi!
Bizim bu okumakta olduğunuz sanal olup yazarlarının
gerçek olduğu “FİKİR” dergimizin de bu sayı ile 10 ayı geride
bıraktığını görmekteyiz. Görüldüğü gibi zaman dilimi çok çabuk
geçmekte ve ilerlemektedir. Dergi çıkartmak ve yayınlamak bir grup
ve gönül işidir. Yazar arkadaşlarımızı tarafıma güvenerek verdikleri
yazıları ile dergimiz devam etmekte. Ömrümüz sağ, kesemiz uygun
olduğu müddetçe de devam ettirmeye çalışacağım.
“Söz ağızdan çıkar” Atalar sözünü bizzat uygulamaya
çalışacağım.
Aşağıda dergimizin amaç ve gerekli bilgileri
hakkında sorulanları cevaplamak istiyorum:
1- Dergimiz nedir?
Dergimiz Yazlarımızın, Çizerlerimizin (Karikatürist,
desinatör, resim) ile çekerlerimizin Fotoğraf sanatı ile meşgul
olanların çalışmalarını hiçbir ücrete tabii olmadan ve her ayın
26’tısından 25’ine kadar yaptıkları etkinliklerin (Reklam olmamak
kaydı ile) sizlere bilgilendirmek amacı ile kurulmuştur.
2- Dergide bir ay içinde kaç çalışmaya yer
verilmekte?
Dergimizde basılı eserlerde olduğu gibi sayfa
bastırma derdi ve külfeti olmadığından çalışmalar için bir
sınırlandırma bulunmamaktadır.
3- Bazı yazılarımızda ufak silinmeler olmakta neden?
Evet çok azda olsa bazı arkadaşlarımızın yazılarında
istemeyerek yazdıkları kişilere sataşma, aşırı yerme ve diğer ahlaka
aykırı kelimeleri çıkartmak zorunluluğunda çalışmalar ufak tefek
sansüre tabi tutulmaktadır.
4- Telif ücreti neden vermiyorsunuz?
Yayınevi olarak yazarlarımıza telif ücreti
vermediğimizi söylüyoruz ve bu çalışmaları için de yayınlanmasını
bildiren umumi bir not istemekteyiz. Bakınız: Bu imkânsızlığa
karşı yazarlarımız dergimizin ve sitemizin ortaklık payına doğrudan
ücretsiz katılımları sağlanmakta ve isimleri ile ilgili sitemizde
sayfaları açılmaktadır. Bakınız: yapacakları
röportaj ve tanıtımlar için belirli bir nemalandırma teklifimiz
bulunmaktadır.
5- Bu çalışmaları topladığınız
Internet domainler, site barındırmaları ve diğer masrafları herhangi
bir kuruluş veya dernek mi karşılamakta?
Hayır bütün masrafları ve giderleri
kendi bütçemden karşılamaktayım
6- Sizin bundan çıkarınız o zaman
nedir?
Hiçbir çıkar gözetmemekteyim. Halka
hizmet Hak’a hizmet olarak yayınevimizi kurmuştuk sanal hizmetimizi
de devam ettirmekteyim.
7- Sizin sitelerinizi oldukça fasla.
Bu siteleri derli toplu gösteren bir sayfanız var mı?
|
137. SAYI ÇORUMLU 2000 25 Temmuz 2010 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YAZDIĞINA BAKMAK YETİYOR MU?
İnsanların bir objeye bakmalarında görünüş beyne
anında yansıtılır. Baktığımızda gördüğümüz bize beynimiz tarafından
görüntü halinde gösterildiğini bilim adamları ispat etmiş
bulunuyorlar.
Ayrıca yine insanlar gördükleri belgelerin üzerinde
bulunan bütün bilgileri aynen bilgisayarlarda bulunan ram (sanal
bellek) gibi algıladıktan sonra beynin çözümlemesi ile görüntünün
yazı ise harf harf birleştirerek okuduğunu tespit ettiklerini
söylüyorlar. Bu yazışmaları yapan kurumların daktilografın yazdığını
bir şefin okuduğu ve yanlışlıkları düzettiği ve yeniden yazıldığı
şefin parafından sonra da müdür yardımcısının okuyup gözüken
eksiklik tamamlatarak tekrar şefin okuduğu ve müdür yardımcısından
sonra da müdürün okuyarak evrakı imzalaması bu bilgiyi zaman
içerisinde tecrübe ile edindikleri ve bürokraside kullandıkları
görmüşsünüzdür.
Sizde bir yazılı kağıtta ilk olarak gözün ramının
yanlışı algıladığını beynin bunu çözümleyerek sizin o yanlış
yazılmış yere geldiğinde o yanlış yazılmış yeri gördüğünüz olmuştur.
İnsanlar yanlışlıklar yaparak pek çok kurum veya
kişilere zarar verebilirler. Mesela geçenlerde başımda geçen bir
noter işleminde daha sonradan gözüken eksik bir bilginin
düzeltilmesi için yazılı dilekçe ile müracaat ettiğimde noterin
düzenleme bilgisi vermemek için savsakladığını ve hatta dilekçemi
kabul etmeyerek almadığı üzerine ben de Cumhuriyet Savcılığına
dilekçemin kabul edilmediği hakkında bir müracaatta bulundum. Bu
soruşturma belki aylar sürecek sonuç olarak yanlış yapılan işlem
aynen kalarak benim kağıttaki yanlış bilgiyi düzelttirebilmem için
mahkeme kararı almam gerekecek.
Buna benzer pek çok yanlışlıklar ile insanlar
tarafından yapılmakta ve yapılmaya devam edilmektedir.
|
101. SAYI ÇORUMLU 2000 25 Temmuz 2007 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BEN BİR ŞEY ALMADIM
Son günlerde gelen bazı tepkiler beni üzmüş
bulunmaktadır. En son gelen tepki ise bardağı taşıran bir dojaz da
ve düşündürücü mahiyette idi.
Yazanı ve bilgiyi sizinle paylaşmak isterdim fakat
bu etik bir hareket olmadığı gibi o kişinin de samimiyetinden dolayı
tarafıma güvenerek yazdıklarını deşifre etmiş olacağımı düşünerek
yazının tamamını değil, bazı başlıklarını sizinle paylaşmak
istiyorum.
1-Seni bu dergilerden çıkarın nedir?
2-Ne yapmayı amaçlamaktasın?
3-Bu kişiler sana neden güvenerek yazı veriyorlar?
4-Bu kişileri gelir ortağı yapmışsın onları karşı taraftan
nemalanıyorlar mı?
5-Bu nemaların karşılığında mı bu resmi kurum, Resmi erkân ve
şahısların tanıtımını derginde yayınlamaktasın?
6-Bu siteye bu maddi katkılarından dolayı senin hiç yazar
arkadaşlarına teşekkür ettiğini göremedim?
“İşte bir kaya; nerene dayarsan
daya” Diye bir argo deyimi kullanma zorunda kaldığım için bütün bu
yazıyı okuyanlardan özür dilerim.
Kendimi savunma olarak görebileceğinizi cevaplamak
istiyorum:
1-Dergiyi çıkartmamın amacı yazar arkadaşlara yazılarından
dolayı katkıda bulunarak onları tanıtmak için kurmuştum.
Yazılarından dolayı telif veremediğim için ticari tanıtım ve
yazılarına da bir miktar katkı payı almaları için
Bilgi vermiştim.
2-Amacımı pek çok kereler açıklamalarım olması ve bu
açıklamalarımda faaliyetlerimi ve faaliyetleri sizlere ulaştırmak
çabasından ileri gitmediği ve amacımın 1994 yılında bu güne aynı
olduğunu söyleyebilirim.
3-Karşılıklı güven bizim söz ve yazı ile bilgilendirmemiz ile
meydana gelmiş güzel bir olgudur.
4-Bu güne kadar hiçbir arkadaşım böyle bir çalışma yapmamıştır.
Bizde böyle bir çalışmanın yapıldığını zannetmiyorum. burada
zaten katkı payı olarak sunulan katkılardan alacakları meblağ da
bilinmektedir.
5- Hiçbir resmi kuruluştan, Resmi erkândan ve şahıslardan maddi
katkı almadım. Yazarlarımın yazılarını sansüre almadım. Yayınladım.
6-Bu siteye bu siteye hiçbir yazarımız (Eşim Hariç) maddi
katkıda bulunmamıştır. Onlar yazı yazdılar. Yazıların da maddi
olmayıp manevi katkı olarak gözükmesi normal değil midir? Onlar da
makalelerinde, şiirlerinde herhangi bir dergi yazısında yani da şu ana kadar 11 ay boyunca
(Benim beklentim yoktur) yazılarında dergiye teşekkür etmemişlerdir.
Arşivleri inceleyebilirsiniz!
Yazarlarımızın ve okuyucularımızı aydınlatma amacı
ile bu yazıyı yazmış bulunmaktayım.
Bilginize sunulur.
101. SAYI ÇORUMLU 2000 25 Temmuz 2007 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- RAMAZAN AYI
- Müslümanların en önemli aylarından bir tanesi
olan Ramazan Ayında Müslümanlar ibadetlerini daha bir hazla
yaparlar.
- Allah C.C. Kur’an-ı Kerimde
Bakara Suresi: 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.
Umulur ki korunursunuz. Diyerek bize Oruç7u hatırlatmakta ve
Bakara Suresi: 185. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak
edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa
(tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı
tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı
tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Diyerek bize emreder.
- Peygamber Efendimiz Hazreti
Muhammed S.A.V. :“İnanarak ve karşılığını yalnız Allah'tan
umarak ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları
bağışlanır" buyurmuşlardır.
- Ramazan ve Oruç için birçok Ayı Müslümanlar için ibadetlerin
kabulündeki bereket için bu ayda yoğunlaşır. Kur’an-ı Kerim
okunur, ibadetler bütün olgunluğu ile devam eder ve iyilikler
ile yardımlar had sayfasına ulaşır.
- Müslümanlar; iradelerini kullanmaya çalışarak
her türlü kötü işlerden sakınmaya çalışarak Ramazan Orucunun
sadece aç kalma ile tutulmadığını bilirler elleri ile, ayakları
ile, dili ile, kulakları ile, gözü ile de oruç tutarlar.
- Mazeretleri ve hasta olanlar; oruçlarının
kefaretini bir veya birkaç fakire saka-ı fıtır kadar ya da daha
fazla bir miktar parayı verirler. Yolcular seferi oldukları için
isterlerse oruçlarını tutmazlar ve ilerideki bir zaman diliminde
tutarak borçlarını kaza ederler. Yolculuk artık eskisi kadar
meşakkatli bir olay olmadığı için oruç tutmaya mani değildir,
istenirse tutanların daha büyük sevaplar kazanacağı aşikârdır.
- Ramazan Ayında, dünyanın sayısız
nimetleri içinde Allah’ın lütfüne mazhar olan insanın belli bir
süre zarfında bunlardan kendini uzak tutarak, bir bakıma nimetin
kadrini daha yakından bildiği, nimete ulaşamayan insanların
halini anladığı ve paylaşmayı öğrendiği oruç ayıdır.
- Ramazan Ayının; baştan sona bir
feyiz, rahmet ve bereket zamanı olarak bildiğimiz bu günlerinde
Müslümanlar iradelerini kullanarak “oruç” tutarlar, yemek,
içmek, cinsi münasebetten, yalan söylemekten, kötü sözlerden
uygunsuz sayılan beylere bakmaktan sakınırlar.
- Ramazan Ayında sahurda oruç
tutmak için uykularını bölerler ve yemeklerini yerler. Camilerde
ve evlerde beş vakit namaz haricinde teravih namazı kılınır. Bu
ayın içerisinde bulunan “Kadir” gecesini ararlar. Bol bol Kur’an
okunur, Kuran’ı Kerim’i hatmederler yani baştan sonuna kadar her
gün bir cüz okurlar. Mallarının zekâtlarını pek çok Müslüman bu
ayda vererek bu ayın bereketinden faydalanmayı umarlar. Sadaka
verirler, imkânı olanlar evlerinde fakir fukaraya iftar vermeye
çalışırlar. Akşam ezanı ile de oruçlarını açarak Allah’a
hatmeder.
- Hepimize sağlıklı, sıhhatli bir
Ramazan Ayı geçirmemizi diler, nicelerine ermemizi Allah C.C.
den niyaz ederim.
- Ramazanınız kutlu ve bereketli
olsun.
11. SAYI FİKİR 01/08/2009
SAYI 32 ÇORUMLU2000 25 Kasım
2001
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
DEĞİŞİME UĞRADIK MI?
Zaman ve mekân içerisinde uzuca bir yolu takip eden biz insanoğlu;
gerekli bilgi ve birikimleri kullanabilme imkân ve gereğini
bilmeyince, ne kadar değişime uğradığımızı iddia edebiliriz!
İnsanlığın tarihi olarak bilinen MÖ7000 ve biraz daha ilerisinden
önceki dönemleri bizler neden araştırarak bulmaya çalışmaktayız?
Buradaki amacımız atalarımızın bizlerden daha ileri bir seviyede
olan yaşayışlarının ispatını mı yapmaya çalışmaktayız?
Bulunduğumu dünya denilen yere Adam ile Havva anamızın geldiğinde
dünyada yaşayan cins denilen tür ne olmuş ve yerine ins denilen
insanlar gelmişti? Burada yaşamın cins ve inslerle devam etmesinin
sıkıntılarını hangi grup etkilenmişti?
Bir sürü sualler ve cevap bekleyen konular ile bizler değişime
uğradığımızı savunanlar acaba neden değişimin bedenen değil de
düşünce ve fen ile olduğunu düşünmüyorlar?
Geriye bir yirmi yılı incelersek teknolojinin bir patlama noktasını
görebilmekteyiz. İletişi, bilişim, sağlık ve diğer kollarda
bilinmeyenlerin ve uygulanmayanların birden bire insanların
hizmetlerine girmesi de ayrı bir konuyu içermekte değimlidir?
Değişime uğradık mı sorumuzu kendimizde inceleyerek uğradığımızı
görmekte ve yaşamaktayız. Birçok ülkeler arası yaklaşımların ve dil
birliklerinin iç içe olduğu bu dünyada Internet ile iletişim ve
bilgi aktarımı ile de bilmediklerimizi ve görmediklerimizi anında
görme imkânına kavuşmuş olmaktayız. Değişim işte bu olsa gerek.
142. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Aralık 2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
GECE VE GÜNLER GEBE
Ülkemiz ve dünya sıkıntılı ve karanlık bir döneme
aydınlık çığlıkları ile gitmeye başladı.
Birileri; diğerlerine zorla bazı planları yaptırmak
için maşa ve el tutağı olarak tek taraflı bir baş eğmeye sebep olan
tahakküm ve zorlamanın içinde girdiler ve planlarını işletmeye
başladılar.
Geceler ve gündüzler neler doğuracağını bilmeden
sancılı ve ıstıraplı geçmeye başladı. O kadar sancı çekerek diğer
güne bu devirdeki kadar geçmedi.
Alt ve orta dereceli çalışan ve emekli olan
ücretliler verilen para ile geçinmeye çalışırken; geçirdiği günün
açlık ve sefilliğini unutarak geceyi geçirmek için soğuk yataklarına
girerek umut ışıkları altında gebe geceyi sancılar içinde geçirmeye
çekildiler. Kendilerine bir yıl için zam olarak verilenlerin ertesi
saatte diğer tüketim mallarını etkileyecek olarak bütün ülkeye
gözükmeden etkileyecek bir zamla anında alındığının farkına
varmadılar. Ayrıca bu zamlardan başka etrafta bulunan sıkıntıları
adeta gündeme getirilerek pompalanan gündemle getirilerek açlıkların
bastırılması telaşında olan çoğunluğun dikkatlerini başka bir alana
çevirmeye çalışmaktalar.
Bu bilinmeyen güç gibi gözüken dayatıcı ülkeler.
Geçen her gece ve günlerin geçmesinde bir oyalama tablosu
gözükmektedir. Ülkemizin komşularına verilen karşılıksız tavizlerle
ağababalara hoş gözükme çabaları da bu gecelerin sabahında ülkenin
geleceğini nasıl etkileyeceğini gizleyerek uygulamalara
çoğunluklarının verdiği güç ile zorlayarak kapalı ve açık
oturumlarda oldubittiler ile şifa hapları gibi bize zorla
yutturulmaya çalışılmamak şifa dağıttıkları bize, dinlemediğimiz
halde anlatmaya çalıştılar.
Gece olmasını gündüzden bekler, gece olmasını
gündüzden bekler olduk. Ülkenin selametini idarecilerimizin de
bildiğini bilmekteyiz. Bu gebe gece ve gündüzleri ülkemizin
yaşayanlarını oyalama politikası olarak hepimizin görmekteyiz.
Bu zaman diliminin bir an önce
bitirilerek; ülke sınırlarında bulunduğu söylenilen Petrol, doğalgaz
ve bu asrın en önemli sosyo-ekonomik emtiası olan sularımızın
sahiplenilmesi gereklidir. Bu değerler ülkemizin insanlarının refahı
için gün ışığına çıkartılarak verimliğin artırılmasının sağlanması
gereklidir.
Ülke piyasası için televizyonlarda
reklâm olarak gözüken: yapılan bir simit al! Uncu da kazansın,
çiftçi de kazansın, ekonomi de canlansın gibi gülünç olan ve ülke
ekonomisine hemen hemen hiç gelir getirmeyen ve tamamına yakını
kayıt dışı olarak dönen simit, dondurma, ekmek ve diğer yiyecek
maddelerini örnek göstermek ise bu ülkenin yaşayanları ile adeta
alay etmek değil midir?
Gecelerimiz ve günlerimin neler
doğuracağını merak etmeyen bir ülkenin yaşayanları olmayı biz hak
etmiyor muyuz?
12. SAYI FİKİR 01/09/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
OTUZ AĞUSTOS
Türk’üm diyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına
ve Türkiye’nin sınırlarını bu güne gelerek bir ülke oluşunun en
büyük payı olan ve “Başkomutanlık Meydan Muharebesinin” kazanılması
ile 30 Ağustos 1922 tarihîni yâd etmek için her yıl 30 Ağustos’ta
kutlanan Millî Bayram olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Milli Bayramlarının bu güne
kadar kutlanmasını ve Türk olarak bu bayramlarla gurur duymamızın
ilelebet eksik olmamasını dilerim.
Millet olmanın, bir olmanın, bütün olmanın bu
günlerde adeta parçalanması için girişimlerin olduğu bu günlerde
ülke bütünlüğümüze gelecek olan zararını her nedense görmek
istememekteyiz. Bizlerin bu Türk Vatan için koruyucu olacağımıza,
parçalayıcı olmaya çalışmamız çok düşündürücü değil midir?
Bu savaşın kazanılması ve Türk Vatanı olarak
bizlerin bu günleri görmemizi sağlayan Mustafa Kemal Atatürk
“Gençliğe yaptığı hitabe” adeta bu günleri görmüştür.
Biraz geçmişi hatırlayarak Ülkemizin
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr
Antlaşmasıyla Ülkemizi tamamen elimizden alınıyor; bizlerin hür
olarak yaşama hakkımıza son verilmeye çalışılıyor; bu zorlatmalar
ile ülkemiz paylaşılıyor; bizlerin bu şartları kabul etmemizi
istiyorlardı.
Türk Milleti olarak bu şartları
kabul etmesi elbette mümkün değildi. Atatürk 19 Mayıs 1919'da
Samsun'a çıktı. Anadolu’da, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş
Savaşı'nı başladı
Atatürk; Amasya Genelgesi'nin
yayınlandı. Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27
Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu.
Memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de
Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. TBM Meclisi yaptığı
görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı
Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğunu; parçalanamayacağı
kararını alarak işgal kuvvetleri ile mücadele kararı aldı. İlk
düzenli ordu ile Doğu’da Ermeni çetelerine karşı zafer kazandı. Batı
cephesinde I. İnönü, II. İnönü savaşları yapılarak Yunanlılara karşı
büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu darbeyi hazmedemeyen Yunan
kuvvetleri müttefiklerinden aldığı güç ve kışkırtma ile tekrar
saldırıya geçtiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıların bu
saldırılarının üzerine Türk Ordusu mensuplarına:
"Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa
vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı
vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." dedi. Türk ordusu
askerleri, 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan
Sakarya Meydan Muharebesi’yle, Türk Milleti topraklarını geri almaya
başlıyordu. Sakarya Savaşı’nın önemi; ordunun taarruz durumuna
geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda,
TBMMeclisi tarafından, Mustafa Kemal'e "Gazi" unvanı ve "Mareşal"
rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan
Sakarya Savaşı'ndan sonra, Büyük Taarruzla düşmanı tamamen yok etme
kararı alındı. 1922 yılı Ağustos’una kadar gizlilik içinde Türk
Ordusu hazırlandı. Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığını yaptığı
ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman
mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı.
Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı
Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı
için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Düşman,
İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla
yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Bu büyük Zaferi her yıl, 30
Ağustos günü, Milli Bayram olarak kutluyoruz.
138. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Ağustos 2010 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
TURKEY DEĞİL TÜRKİYE
Bayanlar ve Baylar!
Artik TÜRK'LERIN TÜRKÇE yazı, Türkçe
okumaları gerekliliğini bilmemizin
ve ihtar etmemizin zamanı gelmiş bulunmaktadır.
Bütün okur yazarların beraberce
başta kendileri olmak üzere; geleceğimizde kullanacak olan
çocukların ve gençlerin hiç olmazsa TÜRKÇE tabelalara, isimlere
hasret kalmaması için birbirimizi uyarmamız gereklidir.
Özgürlükler vardır. Özgürlüklerin
kötü emellerce bir ülkenin geleceği olan DİL'İNİ bozmaya
çalışmalarına, yozlaştırmalarına karşı çıkmamız ve hepimizin TÜRKÇE
kullanmamız gereklidir.
Başta Bütün Internet
kullanıcılarının Turizm firmalarının kullandığı HİNDİ (Turkey)
kelimesini TÜRKİYE olarak değiştirmelerini istemekle başlayabiliriz.
Bizim ülkemiz HİNDİ ülkesi değildir.
Bizin ülkemiz; Şehitleri, Gazileri,
Zaferleri ile bütünleşmeyi, birleşmeyi bilerek yöneten geçmişte
özümüz olan İmparatorlukların mirasçılarıyız. Su anda bütün dünyayı
birleştirme çabasında olan ülkenin veya ülkelerin bildiği; fakat
söylemeye dili varmadığı bir idareyle Üç Kıtada birlik beraberlik
sağlayan Türk’lerin kullandıkları dilin bulunduğu vatanimiz HINDİ
ÜLKESİ (Turkey) olamaz.
Bizlere Türkçe olarak okuyup
yazmamızı; Valilik, Bakanlık, Başbakanlık, Reisicumhurların emirleri
ile olmaz. Bizlerin birbirimizi kırmadan uyarmalarız la olur.
Gelecekler Türk ve Türkçenin olması için birlikte bu konuyu
yazıştıklarımıza; tanıdıklarımıza ileterek onların da yazışmalarında
daha dikkatli olmalarını isteyerek etrafımızı uyarmaya çalışalım.
Bana ne demeyelim!
Bilhassa; yurt dışında yasayan
yurttaşlarımız itina ile Türkiye ile
yapacakları yazışmalarında artik HİNDİ (Turkey) kelimesinin
yerine (i harfi
yabancı dilde büyük harfle yazılmadığı için) TÜRKIYE diye
yazalım.
Bu tepkimi hakli görüyorsanız;
e-posta arkadaşlarınıza, gruplarınıza kendi görüşleriz ile
yollayınız!
Saygılarımla.
13. SAYI FİKİR 01/10/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YAZMAK MI YAZMAMAK MI?
İşte bütün problem burada!
Formlara, sitelerde ve diğer basılı
yerlerde yazı yazmak her halde yazamayan üyelerin ilgisini çekerek
onları da az çok cevap verme amacını taşıması açısından bence
önemlidir.
Yazabilmek bir nevi alışkanlık
haline gelince yazan; yazmaya devam eder ve bildiklerini karşısında
tanımadığı okuyucusu ile paylaşmak amacındadır.
Yazan; yazdığının okunduğunun
farkında olmasına karşı, okuyanın tepkisini öğrenmek ister. Pek çok
okuyucu bu yazıyı beğenip beğenmediğini söylemek tenezzülünde
bulunmazlar. Gerekçesi ise bellidir. Bu konumuzun başlığını
belirleyen "YAZMAK MI YAZMAMAK MI?" düşüncesinin meydana gelmesini
ve sonuçlarını okuyanca analizinden sonra ortaya çıkar.
Yazılan yazıya "Ben bu yazıyı
beğendim" diye yazsa. Neresini beğendiğini soracak ve sorgulayacak
onlarca cevap verenin çıkacağı malumdur.
Yine aynı şekilde okuduğunu "Ben bu
yazıyı beğenmedim" diye yazsa, bu sefer en azından yazının yazarı
tarafından tenkide uğrama ihtimali mevcuttur.
Yazanlar yine bildikleri gibi
yazarlar; okuyanları onları okurlar ve cevaplayamazlar.
13. SAYI FİKİR 01/10/2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
CUMHURİYET BAYRAMI
Türk
Tarihinin en önemli günlerinden birisi olan 29 Ekim 1923'te Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin Cumhuriyeti ilan etmesi dolayısı ile
kutlandığı, Türkiye'nin önemli Resmî Bayramlarından olan “Cumhuriyet
Bayramı” dır.
Mustafa
Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti tarafından görevlendirilerek, Anadolu
bölgesinde düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin onayı ile kırık
dökük bir gemi ile, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Anadolu’da
bulunan askeri kuvvetleri ve dağıtılmış Türk askeri birliklerini
kontrol amacı ve Türk birliğini korumak için kongreler düzenledi.
23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük
Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı "Meclis
Başkanı" olarak seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük
Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Halk ve düzenli ordular
düşmana karşı savaş verdiler, omuz omuza mücadele ettiler.
Kurtuluş
Savaşı zaferle bitmesinden itibaren 1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük
Millet Meclisi “Saltanatı Lağvetti”. Padişah Vahdettin "Vatan Haini"
ilan edildi ve yurdu terk etti. 24 Temmuz 1923 tarihinde, Lozan
şehrinde, Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan,
Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya
temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
Bu
antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat Devletin
yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir. Bu topraklarda kurulmuş olan
Vatan nöbetini Selçuklu Türk İmparatorluğunun dağılmasına yakın
zamanda kurulan Osman oğulları Beyliği kurulmuştur. Bu beyliğin
devamı olan Osmanlı İmparatorluğu'nun da süresini doldurması ve
dağılması ile birleşen ve işgal devletlerine karşı kazanılan Türk
Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün
önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından; Türkiye
Devleti'nin Misakı Milli sınırları içinde bir Cumhuriyet olduğu 29
Ekim 1923 tarihinde ilan edilmiştir.
Hepimiz bu bayrama sahip çıkacak vatan
evlatlarını yetiştirmek ile görevliyiz. Bu vatanı bize emanet eden
Atatürk’ün “Gençliğe Hitabını” sık sık okumalı ve gençlere ne demek
istediğini anlatmalıyız. Bu Vatan binlerce yıldır Türk egemenliğinde
kalmış ve ilelebet de Türk egemenliği’nde kalacaktır.
“Ne Mutlu
Türküm Diyene” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan bizleri
saptırmak isteyen bedbahtların çıkacağı ve kişilerin ülkeyi
satacağını ve düşmanın çizmeleri ile çiğneneceğini gören kişi yine
yanılmamıştır.
Arkadaş; Yurdunu yabancıya çiğnetme.
Ülkeni başka adlarla bölgelere ayırma çabalarına karşı çık. Bu ülke
senin ülken sahip çık.
29 Ekim
Bayramınızı kutlar ülkemizin ve bizim nicelerine ermesini dilerim.
128. SAYI ÇORUMLU 2000 25 Ekim 2009 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- BİZ SİZİ TANITIYORUZ, SİZ BURADAN BAŞKASINI
TANITMAYINIZ!
- Dergilerimizde sizlerin fikirleri ve yazıları ile
meydana gelen topluluğumuzda; sizlerin dergine inmeyen ve üçüncü
şahıslarla hem kendinizi hem de yayınevimizi karşı karşıya getirecek
fikri çalışmalarınızı elemek ve yazar ve yayınlayan için hukuki
girişimlerden kaçınılması için yazılarınızda kesme, kırpma, kısaltma
gibi kısaca (sansür) yaptığımın farkındasınızdır.
- Neden bunlara gerek duymaktayım?
- Bildiğiniz gibi Fikir Sanat Eserleri Kanunu yazarı
bağladığı gibi yayıncıyı da müteselsilsen (birlikte)
yargılamaktadır.
- Buraya yazanların ve ben yayıncı olarak birer
“Donkişotluk” yaparak fikirlerimizi dergilerimizden okutmaktayız.
Yaptığımız iş kurbağayı ürkütmesin ve bizleri mahkeme mahkeme
süründürmesin diyerekten sansür uygulamasını yapmaktayım.
- Neler yazılarımızda batar:
- 1- Mahmut şöyle yazmış buna katılıyorum. Burada
Mahmut’un yazdığını kopyalayıp yapıştırmak ile Mahmut’a katıldığını
bildirme sizi Mahmut’un Fikiri çalışmasını sizin yayınlamanıza imkan
vermez. Mahmut yayınlayana da yazana da telif ücreti talebi ile
tazminat davası açabilir.
- 2- Yazınızda Mahmut’un bir kitabını tanıtıyorsunuz.
Masum ve o yazara karşı yapılmış bir jest karşı taraf olan Mahmut’u
acaba memnun edecek mi? Belki etmeyecek. O zaman Mahmut fikri eseri
hakkında olumlu veya olumsuz çalışmasını yayınlayan ve yazan
hakkında tazminat ve eseri hakkında içinden alıntılardan dolayı da
telif hakkı isteyebilir.
- 3- Yazınızda Mahmut’un dini görüşleri ile ilgili bir
yanlışlık gördünüz ve bunu yazınızda kopyalayarak yayınladınız
tenkit veya övgünüzü yaptınız. Yine yukarıdaki sakıncaları muhatap
olabilirsiniz.
- 4- Bir partinin aleni yaptığı bir eylem, bir icraat
için partinin ismi veya o partinin vekili ile ilgili alıntılar da
yine telif eserleri kapsamına girmektedir.
- 5- Sizin dini görüşünüz veya siyasi görüşünüze
Mahmut ile çakışırsa Mahmut sizin yazdığınıza fikir eserleri kanunu
gereği Tekzip hakkı doğar ki yazınızı tekrar tekzipli yayınlama
mecburiyeti de yayıncı olarak bana düşer.
- 6- Falancanın çalışması çıkmıştır. Siz o çalışmaya
sahipsinizdir, satın almışınızdır. O çalışmayı tanıtmak için lütfen
bana yazı olarak göndermeyiniz. Be tanıttığını kitabı görmemişimdir,
sizin tanıttığınız bölümleri beğenmemişimdir. Kitabını veya
çalışması tanıtacak Fert bizzat dergilerimize kendisi yazsın. Biz
değerlendirelim değer bulursak yayınlayalım.
- 7- Yanlış anlaşılan bir konuyu da buradan
tekrarlayayım. Bir firma tanıtımı için o firma ile yazarımız
mülakat, röportaj gibi çalışmalar yapabilir. Sanal dergilerimize
yazı veren yazarlarımıza telif veremiyorum. Bu açığı kapatmak
gerekçesi ile belirttiğim
nemayı siz vermiş olarak kabul edilmektesiniz. Bu ortaklık çerçevesi
ile yapılacak tanıtımlardan alacağınız %33 dışındaki meblağı katkı
olarak yollamanız gerekmektedir. Bu bölümde yanlış anlamalara son
vermek için şunu da belirtiyi ki İLLA Kİ SİZDE PARALI röportaj yapma
mecburiyetiniz yoktur. Bu bir bakıma hepimizin eş, dost ve diğer
tanıdıkları yahu bizi de tanıtı ver dileklerine de bir nevi
sigortanız olarak sizlere bilgi verilmektedir.
- 8- iş arayan
okuyucularımız ve tanıtım firmaları için yapılan teklif olarak
sitemizde bulunmaktadır.
- Bu nedenler ve buna benzer nedenlerle gelen pek çok
yazıyı yayınlayamamaktayım. Tazminat parası ve mahkeme kapılarında
zaman kaybı benim çalışmalarıma zarar verir. Bu nedenler ışığı
altında sizlerinde çalışmalarınızda örneklemeye çalıştığım
gerekçeleri dikkate almanızı rica eder, kaleminiz (klavyeniz) e güç
ve kuvvet dilerim.
15. SAYI FİKİR 01/12/2009
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
YILLAR İÇİNDE; YILLAR MI VAR!
Yıllar; birbirini kovalarken insanlar ve canlılar
olarak geçen zaman dilimine dikkat etmemekteyiz. Bu kovalana zaman
diliminde bizlere düşen geçmişte yaptıklarımızı irdeleyerek başka
yanlışlıklara sebebiyet vermememizin gerektiği bilebilsek ne güzel
olur değil mi?
Yaşadıklarımızın birçok kişiye belki
de bir kılavuz veya ders çıkartacakları geçmiş anılar dizini olması
bizlere birer guru vesilesi olarak karşımızda durması bizlere de bir
başka yıl içinde yılları yaşamamıza gerekçe olacaktır.
Anıların iyi ve kötü olması, bizim
için önemli veya önemsiz olması hiç amma hiçbir zaman anılarımızın
saklanmasına bir sebep olarak göstermemiz bizim kendimizden
kaçmamızın göstergesi değil midir?
Bizlerin yazarak veya anlatarak dile
getirdiğimiz geçmiş yıllardaki anılarımız başkalarının en azından
sizin çabalarınızın da neler olduğunun bir delili olarak gösterilen
kaynak olarak diğerlerini karşılarına çıkması size de bir şeyler
yapmış olmanın hazını yıllar içinde yıllar mı var sorusunu sormanızı
sağlar.
Sözün ortasında kalmamak ve sonucu
daha da irdelememek için bizlerin yaptıklarımızı yazmamız,
başkaların da bu yazdıklarımızı okumaları ile öğrenmelerine fırsat
vermemiz gerekir.
|
15. SAYI FİKİR 01/12/2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YILBAŞLARI VE TAKVİMLER
- İnsanlar zaman dilimlerinden olan yılların bitiş ve
başlangıç anlarını bilmeleri ve takvimlerin gerçekliliğinin
oluşumunu sağlamaları için bir bitiş gününe ve birde başlama gününe
ihtiyaç duymuşlardır. Bu biten gün ile başlayan gün dilimlerini
çeşitli şekillerde de kutlamalar ile gelenekselleştirmişlerdir.
- Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir
yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer
zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından
resmi veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
- Hicri Takvim 12 kameri aya göre
düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı
Muharrem ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre
yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne
kutlanan bayram ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir.
2009 yılında Miladi Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
- Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak
en büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne
geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu
Ortodoks Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk
gelen) 14 Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta
monofizit görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin
kararlarını tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
- Miladî takvim ya da Gregoryen
takvimi, Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından
yaptırılan takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş
etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl"
olarak kabul eder. Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir.
Türkiye de kullanılan Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
- Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç
süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de
gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu
kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde
Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen
Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl
kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı
boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından
kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda
da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde
fırtınaya tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca
denize düşerek boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra
Aziz Nicholaos denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul
edilmiştir.
- Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi
yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü,
Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün
sonra kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla
değişmektedir.
- Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve
dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır.
İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra
(sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin
sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır.
Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü
olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
- İran takviminde yılbaşı Norous
(Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21
Mart).
- Çin yılbaşı her yıl ilk kameri
ayının yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk
gelir. Çin'de yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi,
Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı
Takvimi Dìzhī veya Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli
olup Asya'da yaygın olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir
sistem olarak bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık
devreleri ile Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil
Bulgarları da kullandıkları bilinmektedir.
- Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı
13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu
kutlama su dökerek gerçekleşir.
- Sümerliler astronomide de
gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin
gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir
yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat
etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi
Sümerliler bulmuşlardır.
- Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de
bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
- Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve
yıllıdızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler
hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de
bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar
içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.
- Bu vesile ile Hicri ve Miladi yıl başlarının
ülkemize ve bizlere hayır getirmesini dilerim.
129. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Kasım 2009
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YAZSAK NE YAZAR YAZMAZSAK NE YAZAR!
- Yazan yazıyor.
- Okuyoruz.
- Aklımızın aldığını, desteklediğimizi
kopyalayarak alıp kullanıyoruz.
- Bu yazıyı yazısında kopyalayarak yazan için ne kadar
doğru?
- Bir yazıyı alıp kopyalayarak altına: Falanın filan
kitabı sayfa bilmem ne, Ya da Filan yazarın fişkan sitesi yazmakla
ne kadar doğru iş yapıyoruz?
- Bunlar bence yazan kişinin yazdığını alıp pardon
“çalıp” ismini kullanarak kullanmak değil midir?
- Evet. Bu hırsızlığın daniskasıdır.
- Yazarlık değil aşırmacılıktan başka bir şey
değildir.
- Yazsak ne yazar, yazmazsak ne yazar!
- Yazmaksak daha iye değil mi?
- İrdelersek:
- Kaynak olarak aldığımız satırlar, paragraflar,
bölümler ne kadar yazıyı hazırlayan yazarın hakkını gasp etmek ve
onun çalışmasını izinli veya izinsiz kendi yazınızda referans olarak
göstermeniz için acaba o kişinin içtenlikle de olsa verdiği hakkını
kendinizin yazısı gibi kullanılmasını ben anlayamıyorum.
- Peki! Şimdi ne yazalım?
- Yazmak birikim işidir. Birikiminiz varsa yazarsınız.
- Birikiminiz yoksa falancanın
yazısını çalışmanıza yapıştırır ve yazdım diyerek yayınlar veya
yayınlatırsınız.
- Öğrendiklerinizi yazarak yayınlatınız. İlla ki filan
kaynak demeyiniz. Sizi okuyan sizin o konu hakkındaki bilginizi
ölçmek yada o bilgiyi öğrenmek için okuduğunu bilmemiz çok
önemlidir. Okuyan zaten gazete ve TV den öğreneceklerini
öğrenmektedir. Bizlerin o bilgilerde eksiklik veya yanlışlıklar
varsa onları okuyanlarımıza kendi birikimimizle anlatarak onun
ilgisini çekmemiz gerekmektedir.
- Diyorum ve talep ediyorum ki dergimizde
yazılarınızın yayınlanmama sebebinin en büyük etkenliği budur.
- Kendi birikimlerinizi yazın ve yollayın.
- Güncel veya haftası kutlanacak ve bazıları 52
haftaya sığmayan önemli günlerimizi anlatırken bilgisayarımızın
arama motorundaki bilgileri değil; bizlere düşünmeyi, fikir
yürütmeyi ve bütün fiillerimizi yaptıran beynimizdekini yazalım
lütfen.
- Dergimiz “DERLEME”, “AKTARMA” dergisi değildir.
- Adı üzerinde FİKİR DERGİSİ
17. SAYI FİKİR 01/02/2010
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
İSMAİL PAMUK İLE YILAR ÖNCE
Yıllardan öncelere dayanan bir tanışın zamanını doldurunca ebedi
aleme göçüşünün tarihine bakınca günlerin ne kadar çabuk geçtiğini
anlıyoruz. O bu diyardan göçtüğünde seni 2001 yılını gösteriyordu.
İş yerimde otururken her zamanki iri ve şen cüssesi ile kapıdan
gözüktü ve selam verdi. Selamını alınca biraz İsmail Hocanın
mırığının kırık (neşesiz) olduğunu gözlemledim. Takıldım:
-Hocam ne haber; Bugün birisine mi kızdın? Neşen yok dedim. Bana
yorgun gözlerle bakarak:
-Selim ben artık uzatmaları oynamaya çalışıyorum. Biraz moralim
bizim kalpte bir problem var Ankara’ya giderek ona bir revizyon
yaptıracağım. Baktıracağım. Esas ben sana gelmemin sebebi helallik
dilemek. Gidip gelmemek var, gelip görmemek var! Diyince ben ne
söyleyeceğimi şaşırdım. Kekeleyerek:
-Hayırlısı olsun; bunda bir şey yok dedim. Sustuk. Çaylar geldi
içtik. Müsaade istedi. Bende işyerini kapatacağım beraber gidelim
dedim ve arabaya binerek aynı yönde oturduğumuz mahalleye geldik.
Arabada havadan sudan bahsettik.
Birkaç gün sonra Uğur Pamuk dergimizin çizeri karikatür getirmek
için işyerine uğradı. Sordum:
Hocam geldi mi? Dedim. O da:
Selim ağabey babam birkaç gün sonra pay-pas olması gerekiyormuş diye
telefonda söyledi. Uğur’a hastanenin telefonu var mı dedim
telefonunu verdi. Uğuru teselli ederek yolcu ettim. Eve gelince
hastaneyi aradım. Hocam çıktı. Hal hatır sorduktan sonra bir
ihtiyacının olup olmadığını, yapabileceğim bir şeyin olup olmadığını
sordum. Ameliyat gününü sordum. Yarın saban bıçağın altına
yatacağını söyledi, ben erkenden geleceğim dedi. Yemin verdi
gelmemem için. Gelince burada beklemekten başka bir yapılacak iş
olmadığını söyledi.
Akşama doğru iş yerimin telefonu çaldı. Arayan Uğur’du:
Selim Ağabey babamı kaybettik dedi. Şok oldum ve bir şey diyemedim.
Günü gelince köye defnettik. Birkaç gün sonra da köye mevlidine
gittik.
Bir çınar böylece yok oldu zan edilse de dergimizde ve basında
yazıları ile ve kalbimizde yaşamada.
|
120. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Şubat 2009 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ !
Sanal çalışmalarımın olduğunu sizler bu sayfalara
girerek bilginiz dâhilinde olduğunu biliyorum. Ayrıca burada
çalışmaları yayınlanan yazarlarımız da buralarda çalışmalarını
sergilemekte. Yeni yapılandırmaya çalıştığım bu sanal yayını sizlere
sunmanın gururu ve daha da iyi içerikler sunma arayışlarımızın
sürmesi sonucunda bazı kesin kararlar alma zorunluluğu ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
Yukarıdaki bilgilerin ışığında yapılması
gerekenlerin neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Konuyu açmaya okuyucu ve ziyaretçilerimizle
başlamayı uygun gördüm. Bu grup bililerimizi inceleyerek okur veya
seyrederler. Faydalanıp faydalanmadıklarını ve onların bu konular
hakkında görüş ve düşüncelerini 1997 tarihinden bu güne
katıldıklarını ne yazık ki göremedim. Dergilerim olan Çorumlu 2000
ve Sarı Çiğdem Şiir defterini sanal olarak ve basılarak bizzat tek
tek elimle dağıttığım zamanlarda da bu konuyu biraz irdelemiş ve
sizlere yazmıştım. O zamanda medeni cesareti olan da olmayan da bir
iki satır yazmaktan çekindi. Bu nedenle bu sitelerin ziyaretinin
ancak sitelerde bulunan ziyaretçilerin tıklamaları ile anlamaya
çalışmaktayız ziyaretçi trafiğinin yoğunluğundan bazen sitelerimizin
barındırılan alanlarına erişilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır.
Bu sayfalar bilindiği gibi üç gurup tarafından devamlılığı
sağlanmaktadır. Bunlardan birincisi yayıncı olarak ben; yazarlar
olarak burada çalışmaları ve bilgi ile tanıtımları yayınlanan sizler
ve üçüncü grup olarak da bu yayınların işlerliği için bizlere yön
veren okuyucu ve sitelerimize tıklamalar ile site ziyaretçilerimiz
olan okuyucularımız olan sizlersiniz.
Ayrıca okurlarımıza da bezi önemli günler ve
dergilerimizin yayınları hakkında bilgiler sunduğum Çorumlular
Google grupları olarak Fikir Dergisi Üye sayısı: 56606 Çorum ve
Çorumlular Üye sayısı: 3489 e ulaşmış bulunmaktayız. Grubumuzun
bulunduğu adres budur Buradan
üye olabilir yada Çorum ve Çorumlular üye olmak isterseniz e postasına mesaj yollayarak
üye olmanız mümkündür yine Fikir Dergisi için yazabilirsiniz.
Okuyucularımızın da fikir ve dergi ile sitelerimiz
için görüşlerinin bizleri yönlendirdiğini unutmamamız gerekmektedir.
Birkaç yazı ve öneri bizi tam bir sanal bileşime getirmemektedir.
Gelelim bende dahil yazar arkadaşlarıma: Onlara
ferdi olarak dergilerimizde yayınlanacak yazılarınızda başka
yazılardan alıntı yapmayın, başka yazarların öz çalışmalarını tırnak
içinde, dip not olarak kullanmayın, kaynak göstermeyi diye
yazmaktayım. Onlar bu isteklerimi yanlış anlayarak kendi fikirlerini
değil bir başkasının fikirlerini veya çalışmalarını kendilerinin ki
gibi yayınlamamaların; sadece kendilerine ait fikir ve yazılarına o
konular için yazmalarını istemekteyim. Bence yazarlar ansiklopedi
değil kendi fikirlerini yazmaları önemli ve yazıları ile de
okuyucularına bilgi ve yön vermeleri gereklidir. Kaynak vermeden
nasıl yazalım, alıntı olmazsa o yazıya katılıp katılmadığımızı nasıl
bilelim derseniz işte o zaman şunu salık veririm. Diyelim bu yazıya
karşı veya katıldığınızı yazacaksınız. Yazıyı okursunuz buradaki
tezim hakkında yazarsınız. Katıldıklarınızı kendinize göre yorumlar,
katılmadıklarınızı ise aynı şekilde yazar veya çizersiniz. Bu yazı
benim fikri çalışmamın bir ürünüdür, sizinki de sizin fikri
ürününüzdür. Siz bu fikrinizi istenildiği gibi eğilip bükülerek;
yazınızın tamamındaki öz bellek fikrini parçalanmış ve sizin demek
istemediğiniz şekilde yayınlanmasına göz yumar mısınız?
Şimdi sıra yayıncı olarak bende: Neler yapmaya
çalışıyorum, neler yeni bunları da sitelerimi inceleyerek
görebilirsiniz!
Sitelerimiz
131. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Ocak 2010 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- GÖNÜL KIŞI “Zemherir”
- Zemherir: Cehennem'deki soğuk yer, soğuk cehennem.
Zemherir’in soğukluğu pek şiddetlidir
- Zemherir: Gün dönümü olara
bildiğimiz 21 Aralık gününden sonra başlayan şiddetli soğukların 22
Aralıkta başlayarak 31 Ocak ayına kadar geçen süre olarak
sözlüklerde kayıtlıdır.
- Bu ay bilindiği üzere eski
takvimlerde “Zemherir” halk arasında “r” harfi kullanılmayarak
zemheri olarak kullanılmaktadır. Ben yine de gerçeğini yazacağım:
- Atalarımız bir çok atasözleri ile
kışın soğukluğunu anlatan atasözleri söylemişlerdir.
- Ağustos’ta gölge kovan zemheride karnını ovar!
- Zemheride yoğurt isteyen cebinde inek taşır!
- Zemheride kar yağmadan kan yağması iyi!
- Zemheriden sonra ekilen darıdan, kocasından sonra
kalkan karıdan hayır gelmez!
- Ve başkaları da bulunabilir.
- Bir Orta Anadolu Türküsünde
- Bilmem şu gönlümün bende nesi var,
- Her gittiğim yerde yar ister benden
- Sanki benim mor sümbüllü bağım var
- “Zemheri” ayında gittiği ister benden!
- ve
- Musa Eroğlu’nun
- Sevdan uykulu düş gibi
- Ayrılığı görmüş gibi
- Bir manalı gülüş gibi
- Zemheride sözüm …
- Demiş.
- Demiş diyenler. Artık bu devirde ne
istersen her şey elinin altında! Tek elinin dönmesi, kesenin
tıngırdaması varsa.
- Artık “Zemheri”de gül de
bulabilirsin, bülbülde bulabilirsin, her çeşit sebze de
bulabilirsin. Yeter ki paran olsun.
- Bu saman diliminde yaşadığımız için
belki varlıklı olanlarımı çok şanslı. Kombisi olan ve doğal gaz
parasını ödeyebilen yakabiliyor ve ısınıyor. Ya olmayanlar ne
yapıyorlar? İte en önemlisi “Zemheride” olmayanların halleri.
- Cehennemin bir bölümünün de soğuk
olması ve gönlümüzün zemheri kışı olmaması dileği ile.
118. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Aralık 2008
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
54KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
-
PARANIZ YOKTU NEDEN?
-
Bir
cemiyet veya dernek; bulunduğu yerin ahval ve şartlarına uyarak
yediden yapılanma girişi yaparsa. Bu da ayrılmayı planlayarak bir
kendi çıkarı için düşünen üyenin menfaati mi önemlidir?
-
O
kuruluşu beğenilmeyen yöneticilerin kendi çıkar veya heveslerine
uygun bir topluluğu kendi amaçları doğrultusunda yönetmek amacı ile
mi yeniden aynı işlev ve görevi yapacağını öne sürerek diğer üyeleri
de yerlerinden koparması önemlidir?
-
Bu kapalı
şekilde anlatmaya çalıştığım olay benimde mensubu olduğum fakat bu
güne kadar kendimi oradan uzak tuttuğum ve bir hizmet yapılmadığını
gördüm yer olarak bildiğim yerdir.
-
Başkanlığını yapan şansın ilini tanımaması ve hatta bu makamın
verdiği rehavetle ilinin Cumhuriyetinin kurulmasından bir önceki
devirde bir gazeteci tarafından tertip edilen ayaklanmanın önderini
bir sopa vuruşu ile dünyasını değiştiren şahsı tanımamasıdır. Bu
şahıs kendi emeği ve kendi çabaları ile erlikten paşalığa kadar
yükselen ve yaptıkları yararlılıklar gösteren ve şehrin en büyük
camisin bir kütüphane kuran ve yüzlerce el yazması ve matbu eser
vakfeden ve iline halen adı ile müsenna kütüphanesin bulunan şahsı
cahil olarak bir ulusal gazetenin ili için verdiği beyanatta
tanımlayan şahıstır.
-
Yeni bir
kuruluşun alel acele kurduğu gözükmektedir. Eski dernekten ayrılan
ve yeni derneği kuranların isminin bulunduğu Internet sitesinde
ayrılanan kişilerin isimlerini görmek çok şaşırtıcı olarak
gözükmektedir. Dernekten 62 kişinin koptuğu ve yeni derneğin
bünyesini oluşturduğu http://www.facebook.com bu sitede
yazılmaktadır.
-
Bu
listesinde 23, 24, 56, 57, 60, 94, 97, 115, 123, 132, 160 numarada
kayıtlı bulunmaktadır. Bu isimleri http://www.facebook.com üye
olduğum gruptan tespit ederek burada yayınlamayı düşündüm. Davet
üzerine bu http://www.facebook.com üyeliğe abone olmuştum. Bu gün bu
gruptan gelen haberin içinde bulunan dernek kurucu başkanını bir
cümlesi benim buradan çıkmama yetti. “Belediyenin
katkıları
ile teşrifatının tamamlandığını” belirtmesi buranın da Belediye
himayesine girildiğinin bir itirafı olarak gözükmektedir.
- 62 kopan üye veya bu üyelerin
kopmasını sağlayanların birkaç masa ve sandalye iye bir oda veya
dükkan kiralayamadıktan sonra yana üyelerin birkaç kuruş vermeleri
ile yürür mü? O da ayrı bir problem.
- Bu işlev Ülkemizin bütün kurum ve
kuruluşlarının ve çalışanlarının PARÇALANDIĞI süreçte ilimiz için
acı bir tespittir.
- Ayrıca bu ayrılanlar gerçekten
dernekten ayrıldılarsa üye listelerinden de çıkartılmaları için
gereken hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir. Bu eksik ve
dikkatsizlik komedisi karşısında kapalı olan tenkidim uyarı içindir.
- 17 Nisan 2010 Çorum
134. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Nisan 2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
55KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HACI ALİ KAZANCI
1970 li yıllarda bir toplantı yerinde karşılaştık.
Bu günkü gibi aynı çehre ve cüssede idi. O günden sonra Çorum’da
karşılaştıkça birbirimize selamlaşma ve hal hatır sorma ile geçen
uzunca bir süre geçti.
Ortak bir arkadaşımızın söylemesi ile de sergi
açtığını öğrendi. Sergi salonuna da yakın olmam sergiyi görmem için
güzel bir vesile idi. Sergi salonuna girdiğimde ortak tanıdığımız
bir öğretmen arkadaşımızdan müsaade isteyerek hızlı adımlarla yanıma
geldi. Hayırlı olsun temennisi ile sergisini resimleyerek
dergilerimde yayınlamak istediğimi söyledim. Her sanatkâr gibi o da
memnun oldu. Çorum Güzel Sanatlar galerisinde açtığı sergisine
katkılarından dolayı eşine, çocuklarına, ailesine ve emeği geçenler
ile sergisini ziyarete gelenlere teşekkür etti.
Kısa hayat hikayesi:
“Hacı Ali KAZANCI
06/06/1952 tarihinde Çorum’da doğdu. İlköğretimini
Çorum Zafer İlkokulunda yaptı. Lise öğrenimini Çorum Öğretmen
lisesinde tamamladı.
1971 tarihinde göreve başladı. 36 yıl eğitim
ordusunun bir neferi olarak hizmet verdi ve 207 tarihinde emekli
oldu. Emekli olduktan sonra ahşap el sanatları ile uğraşmaya
başladı. İlk çalışması bir “kağnı” onu diğer çalışmalarını yapmaya
itti. Halen çalışmalarını sürdüren Hacı Ali KAZANCI Çorum kalesi,
Semerciler çarşısı, Yemeniciler çarşısı çalışmalarınıda
düşünmektedir.”
|
133. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Mart 2010 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
56KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR BAHARA DAHA ERDİK
Dünyayı yaratan belirli ve düzenli bir yörünge ile
gece ile gündüzün çeşitli zaman diliminde olmasına özen göstermiş.
Bizler bu alışagelmiş dünyanın zaman çizelgesinde
bunlara pek dikkat ederek kendimize bazı zaman ayarlamaları
yapmışız. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış gibi mevsimler ile bu
mevsimlerin arasında bulunan ayları tespit etmişiz. Ayrıca gün
dönümü dediğimiz zaman dilimini tespit ederek bu zaman diliminde
belirli zirai çalışmalarımızı düzenlemişiz. En son mevsim ve gün
uzatıp kısalmalarda enerji tasarrufu diye bize yutturulmaya
çalışılar belirli bir kesimin menfaati uğruna saatleri bir ileri bir
geri almalarla bazı kesimlerinde bundan rahatsız olacakların
düşünmeden uygulamalara girmişiz.
Dün sabaha karşı yine saat 03..00 te saatler
Türkiye’de bir saat ileriye alındı. Gün ışığından daha fazla
faydalanılacağı tezi ile
Bizim konumuz gün ışığı ile olmayıp günlerin içinde
İlkbahar Mevsimi ile olan konu için bir iki satır yazmak.
İlkbahar ile birlikte toprak ve hava değişiklikleri
ile canlılar yeni bir uyanış ile adeta zaman içindeki hoş ve
saadetlerini dışa vurarak üreme ve gelişmelerini bütün hızları ile
genlerindeki ilahi emirle gerçekleştirmeye çalışırlar.
Bizim için bu mevsim hem çalışma ve hem de üretim
açıklarımızı yapılandırma zamanıdır. Sanayici eksik malzemelerini
toplar. Esnaf yeni çalışmalar için araştırma ve geliştirmelere
girişir. Çiftçiler ekmiş oldukları ürününün gelişimini ve gidişatını
kontrol ederler. Bitkiler yeşillenerek yaşamını devam ettirecek gün
ışığını toplayacak yapraklarını açar ve üremek için elzem olan
çiçeklerini açmaya başlarlar, bazıları da kendi alanında daha geniş
yerleri kaplamak için yeraltından kökleri vasıtası ile gürleşirler,
meyveler çiçeklerini meyveye dönüştürme çabasına girer. Böcekler ise
yeni nesillerinin üremesi girişiminde bulunur, kuş ve diğer
hayvanlar ise ya kışın doğurduğu yavrularını geliştirir ya da bahar
ile yeni bir neslin üremesi için çabalara girişirler.
İşte ilkbahar biz dünyada yaşayanlar için gerekli
bir noktadır. İnsanlar bu zaman dilimini çeşitli etkinliklerle de
kutlamaya çalışırlar.
Bütün hepinizin ilkbahar ile yeniden doğuş anının
kıymetini bilmemizi dilerim. 1,3,2010
205 SAYI
ÇORUMLU2000 25 Mart 2016
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
57KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
İFTİRA VE ÖTESİ
İnsanlar bazen kendi çıkarları veya karşısındakileri
çekememeleri yüzünden onlara bazı karalar çalmaktan çekinmezler.
Gözleri öyle karar ki o yaptıklarının bir iftira olduğunu bile
düşünemezler. Neden böyle yaptıklarını ise kendileri bilgi sorsanız
bilmezler.
Bu davranışta bulunanların bu yaptıkları işlev ile o
kadar içli dışlı olurlar ki yaptıklarının doğruluğuna kendilerini
inandırarak karşısındakinin sanki o yapılmamış veya söylenmemiş işi
yapmış veya söylemiş gibi algılarlar ve o yaptıklarının doğruluğunu
ispat etmeye çalışan bir avukatı olarak devam ederler.
Sonuçta ise hüsrana uğramaları bir gerçektir. Bu
iftiranın bu dünyada çözülememesinin birde öbür dünyada da bütün
insanlar karşısında görülecek hesapta eller ve ayakların şahitliği
ile dillerin sustuğu zaman diliminde hesap gününde bu iftiranın
meydana çıkacağını düşünemezler.
Nedir bu insanlarda bulunan haset ve çekememezlik?
Bu çekememezlik aslında bizimle beraber büyüyen bir
nefsin emaresi değil midir?
Bu icraatta sadece kendimizi tatmin etme duygusu ile
acaba başkalarına karşı yaptığımız bu hareketle kendimizi öne
çıkartma duygumuz olabilir mi?
İşte bu düşüncelerin ve bilgilerin ışığında
yapacağımızı düşünmek bile istediğim iftiramızı önce kendimiz için
getireceği zararları göz önüne getirmemiz bizi bu dünya ve gelecek
hayatımızda ebediyen yaşayacağımız dünyamız için iyi veya kötü bir
meta olup olmadığın düşünmemiz gerekmektedir.
|
19. SAYI FİKİR 01/04/2010 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
58KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
KURBAN BAYRAMI
Bayramlar.
Gelirler, biterler ve geçerler.
Zaman diliminde biz insanlara verilen bir görev ile
deneniriz. Deneme yanılma ile olan bir olay değildir bayramlar.
Bizlere verilmiş sosyal düzende bir vakit dilimidir. Bu dilim
arasında bazı kendimize ait olan varlıkları başkaları ile
paylaşmamızın denemesidir.
Bayramlarda bizler Milli ve Dini olarak
ayırabiliriz.
Müslümanların dininin bize verdiği bu görevler bazen nefsimizi
kolayına giden kaçamakları hoş gösterir. Bu bilgileri ise son
zamanlarda sulandırarak bilerek Müslümanları yoldan çıkartama
amaçları da açıkça gözükmektedir.
Kurban’ın çeşitlerini, Hac
ibadetinde yapılan Hac’ın niyetine göre kesilen Hedy Kurbanını,
Kurban Bayramında kesilen Hedy kurbanı, farz ve nafile olmak üzere
ikiye çeşittir ve hedy kurbanının kesilme yeri, Harem bölgesidir.
Temettü ve kıran hacılarının keseceği şükür kurbanı gibi kurban
bayramı günleridir. Harem bölgesinde oturanlar için şükür kurbanı
kesme zorunluluğu yoktur.
Bilediklerimizi öğrenmemiz
gereklidir. Fakat bilgileri öğrenmek için herhangi bir yerden,
herhangi bir kişiden, herhangi bir siteden öğrenmemiz doğru
değildir. Yazılmış ve bilinmiş bilgileri incelemeliyiz. Bilerek
işlerimizi yapmalıyız.
Hepinizin Kurban Bayramınızı Kutlar,
yanlış bilgilerden arınmamızı dilerim. 2010
KURBAN BAYRAMI 19. SAYI FİKİR 01/04/2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
59
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- CUMHUR VE CUMHURİYET
- CUMHUR sözlük anlamı:: (Arapça kelime olup çoğulu
Cemahir’dir); Halk, Ahali. Kalabalık, Başıboş Kalabalık. Erkek
İsmi.
- Cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendi kendisini
yönetmesi anlamına gelir. Bu yönetim şeklinde iki unsur
bulunmaktadır. İdare edenler ve idare edilenler. Bu iki unsuru
teşkil edenlerin en önemli özelliklerin başında dürüstlük ve namuslu
olması gereklidir ve Cumhuriyet Rejimin demokrasi platformuna
oturtulması şarttır.
- Cumhuriyet Ulus ve Vatan sevgisi ve
bağlılığı olan idare edenler ve idare edilenlerce bulunması ve en
önemli bir bağlılık ile birlikte hukuka saygı ve tarafsız adaleti de
beklemeleri gerekerek yaşamaları gerekmektedir.
- Cumhuriyet idaresinin en önemli
hayat veren demokrasi olarak gözükür. Cumhuriyet idaresi sistemin
demokrasi ile olan ilişkisi çok önemli bir ikili olarak karşımıza
çıkar. Ülke idaresinin iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet sert
ve katı bir şekilde ama demokrasinin gerekleri ile korur. Bunun
dışına çıkılmasında cumhuriyet ile demokrasi arasında kopukluklar ve
ayrılıklar başlayabilir. Ülkenin idarecileri bu ayrımcılık ve
kopuklukları önlemekle görevlidirler. Cumhuriyet ile demokrasi
idaresinde özgürlükleri kullanmada hiç kimse veya kuruluşun sınırsız
hak kullanma hukuku bulunamaz. Kanunların verdiği yasama yetkisi ile
özel ve tüzel haklara belirli çerçeveler içerisinde kullanılırlar.
- Ülkemiz 23 Nisan 1920 Tarihinde
kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye’nin idaresi için uygun
bir devlet şeklini bulması gerekli hale gelmiştir. 1 Nisan 1923
tarihinde yenilenen seçim sonunda Lozan Antlaşması ve Türk Ordusunun
İstanbul’a girmesinden Türkiye’nin Vatan sınırları gerçeğe yakın bir
hal almıştır. 25 Ekim 1923 bir kabine bunalımı Büyük Millet
Meclisi'nde güçlük çıkartmış ve 28 Ekim 1923 tarihine kadar
kabinenin kurulamaması üzerine; Gazi Mustafa Kemal Paşa, Çankaya
köşkünde yemek sırasında arkadaşlarına; "Yarın Cumhuriyet ilan
edeceğiz" diyerek görüşünü açıklamıştır.
- 29 Ekim 1923 tarihinde Meclis
Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı.
Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın
değiştirilmesi gerektiğini ve Cumhuriyetin kabul edilmesini söyledi.
Mustafa Kemal Atatürk önergesinde ‘Türkiye Devletinin şekli bir
cumhuriyettir Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare
olunur” önergesi tartışıldı. Saat 20.30 Cumhuriyet ilan edildi ve
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ilk başkan seçimine geçildi Saat
2045 de oyların ayrımından 158 Milletvekilinin de Gazi Mustafa
Kemal’i Cumhurbaşkanı seçtiler.
- Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923
kurup bizlere armağan ettiği Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun. 2010
CUMHUR VE CUMHURİYET 19. SAYI FİKİR 01/04/2010 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
60KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- TEKRAR GELEBİLİRSEM!
- Yaşamımızda bir ömür boyu beklenilen bazı anlar
bulunmaktadır. Bunlar bizlerin isteklerinin yönlendirilmesinden çok
bizi yaratanın yönlendirmesi ile meydana gelen emir ve yapılması
gerekenlerdir. Doğmak, Yaşamak, Gitmek, Gelmek ve Ölmek gibi.
- Hazreti İbrahim A.S. Kabe’yi Allah C.C. yeniden
yapılandırınca emredildiği gibi insanlara buraya gelmesin tebliğ
etmesini istemiş ve o tebliği duyabilenlerin Kabe’ye gelmelerin
nasıp olmuştur. İnsanların nerede vefat edecekleri bilinmemektedir.
Toprağının alındığı yerde kalıp vefat ederlerinde oralardaki
topraktan halk edildiği ve toprağının alındığı yerde defnedildiğini
hepimiz bilmekteyiz.
- İnsan olarak yaratılan bizlerin; bazı kolaylıklara
erebilmesi isteklerimizin Yüce yardana ulaşması ile mümkün
gözükmekle birlikte Amentünün “Hayrihi ve Şerrihi” imanımızı gereği
bazı bilmediklerimizin bizlere yön verdiğini görmüş ve hayatımızda
yaşamış oluyoruz.
- Bütün hayatımız boyunca istememize rağmen on beş yıl
önce Hac borcumuzu ödemek nasip oldu. Gidenlerin bildiği gibi Mekke
ve Medine’nin çekiciliği gittikten sonraki hasreti insanın içini
kavurmakta ve tekrar tekrar oraları ziyaret etmek istemektedir.
Bizimde bu hasret gidermemiz İnşallah giderilmiş olacak ve bu
yerleri tekrar görebilmemiz nasip olacak. Gidip Görmeye niyetlendik,
nasip olursa yarın 26’tısnda yolculuk başlayacak.
- Kapağa da oranın bir resmini almayı uygun gördüm.
- Nasip olup Umre yapabilirsek ve Kabe’yi tavaf
ederken 6. şaftta (dönüş) Rabbimizden mealen:
- “Ey rabbimiz!
- Şüphesiz sen çok esirgeyicisin,
çok merhametlisin.
- Allah’ım. Sana karşı görevlerimde birçok eksiğim
var.
- Yarattıklarının da benim üzerimde
de birçok hakkı bulunmaktadır. Allah’ım sana karşı olan
eksikliklerimi bağışla.
- Yarattıklarına karşı olan
haklardan ve alacaklarından beni kurtar.
- Bana helali ver, haramdan uzak kalayım. İbadetinle meşgul et,
günaha düşmeyeyim. Lütfünü ver, başkalarına muhtaç olmayayım.
- Ey bağışlaması bol olan Rabbim!
- Rabbimiz. Bize dünyada iyilik
ver. Ahrette de iyilik ver.
- Bizi Cehennem azabından koru.
İyilerle birlikte cennetine koy beni de iyilerden eyle.
- Ey sınırsız güç sahibi!
- Ey günahları çok bağışlayan, Ey
âlemlerin RABBİ! “
- İşte bu yakarış insanın borçlarını
kabullenerek acizliğinin nişanesi olarak Rabbine sunduğu ve istediği
andır.
- Selam Gönderenlerin selam ve
dileklerini İnşallah ulaştıracağım.
- Rabbimizden gitmeyenlere de
gitmeleri için sebepler ihsan etmesini dileyeceğim.
- Gidip gelmemek ver. Gelip Görmemek
var. Allah erdirirse dergimizi devam ettirmemizi de nasip ederse
yine sizlerle olacağız.
- 25 Haziran 2010 12,05
136. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Haziran 2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
61KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BİR MARUZATIM VAR!
Bunca aylar ve yıllar birlikte olduk. Sanal da olsa
birbirimize bildiklerimizi aktardık. Bilgi paylaşımında bulunduk.
Bir maruzatım var. İKİ AYA YAKIN ARANIZDA BULUNAMAYACAĞIM.
Nasip ve kısmet meselesi!
Hani giden gelmiyor, gelen bulmuyor mesellemesi
gibi.
Belki gider gelemem. Belki gelir bulamam.
Nasip oldu, bir ziyarete gitmem gerek. On beş yıl
önceden gelirim demiştim. Ancak şimdi nasip oldu gidebilmem.
Kabul görürsem gittiğim yerde, dönüşüm çok sevinçli
olacak.
Bildiğimiz ve gördüğümüzü sizlerle buralardan
paylaşırım.
Şimdilik hoşça kalınız. Bu ayın yirmisinden sonra
yolcuyum.
Hakım üzerinizde ise helal olsun. Sizin hakkınızı da
helal etmenizi talep ediyorum.
Allah’a emanet olunuz!
|
19. SAYI FİKİR 01/04/2010 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
62KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- 27 MAYIS
- Bu tarih benim hayatımda birçok dönemin tarihi
olarak yer buldu.
- İlk 27 Mayıs 1960 günü sabahleyin Ankara Yenimahalle
9. durakta bulunan evimizden okula gitmek için giyinip çıktım ve
sokakta bir asker yolumu keserek:
- -Çocuk dışarı çıkma yasağı var. Okullar kapatıldı
evine dön dedi. Nede olsa subay çocuğu olduğum için askere:
- -Asker ağabey! Neden çıkma yasağı var? Diye sorunca
asker:
- -İhtilal oldu haydi eve git! Dedi. Eve girdim. Annem
benden sonrada babam için kahvaltı hazırlıyordu. Anneme:
- -Babam kalktı mı? Diye sordum. Annem: Birazdan
kaldıracaktım git kaldırıver! Dedi. Babamla annemin odasının
kapısına gittim, kapıyı tıklattım. Saat 07 yi 3 geçiyordu. Babam:
- -Gir dedi. Girdim. Babam üzerini giymekle meşguldü.
Döndü kapıdan tarafa baktı. Beni görünce şaşırdı. Bana dönerek:
- -Oğlum okula niçin gitmedin? Bende heyecanla:
- -Baba sokakta askerler var askerin biri okullar
kapatıldı. İhtilal oldu dedi. Ben böyle diyince babamın yüzü
bembeyaz oldu. Koşar adımla salonda bulunan radyoyu açtı. O sırada
bir tok ses ihtilal’ı haber veriyordu. Bebem ceketini ve şapkasını
alarak kapıya yöneldi. Aracının gelmesine daha 15 dakika olmasına
rağmen ve kahvaltı yapmadan çıkması beni de şaşırttı. Biraz sonra
babamda eve girdi. Babam da subay olmasına rağmen eve girmesi ihtarı
ile karşılaşmış ve aracınız görev kağıdı ile gelir binbaşım evde
bekleyiniz denmişti.
- On dakika sonra kapı çalındı. Babamın aracının
şoförü kapıda idi. Selam vererek:
- Komutanım araç hazır gidebiliriz dedi ve çıktılar.
- Aradan yıllar yıllar geçti. Biraz bakanlık ile,
biraz kitapların gitmemesi için mücadelemiz ve memuriyette
görevimizin son bulması üzerine Çorum’da bulunmayan bir iş yapmayı
düşündüm il olarak Çorum’da Gürsel Yayınevini açtım. 27 Mayıs1988
- Yakın tarihlerde de bir mahkememizin başlangıç
tarihi 27 Mayıs 2008 Bu mahkemeye Yargıtay itirazım 27 Mayıs 2010 en
sonda bu tarihte yeni pasaportumu aldığım tarihde aynı tarihi
taşımakta.
- Artık; bu bir tesadüf mü ilahi bir takdir mi onu da
siz değerlendirirsiniz.
19. SAYI FİKİR 01/04/2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
63KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
İstanbul’un fethi çok önemli
sonuçları bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un
fethinden sonra Batıdaki hâkimiyetini, sınırların genişlemesi, Son
din İslam’ı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini
bozmak amacıyla Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi. Sırbistan
Krallığı ortadan kaldırıldı, sancağımız haline getirildi. Mora
fethedildi, Eflak eyalet yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı hâkimiyetine
alındı, Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz
Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı kabul etti. İtalya’ya
yapılan sefer sırasında Roma’nın fethi açısından çok önemli bir
merkez olan Otranto fethedildi ancak şaibeli ve bu güne kadar da
gerçek sebebi bulunamayan Fatih Sultan Mehmet’ in vefatı üzerine
kaybedildi.
Bin yıllık Bizans İmparatorluğuna
son verildi, Doğu Roma İmparatorluğu olarak da bilinen son yeri
İstanbul’un alınması ile tarihe karıştı. Venedik ve Ceneviz ticareti
eski şaasını bulamadı. Dünya’da derebeylik sistemi çözülmeye
başladı. Fatih Sultan Mehmet’in emri üzerine İstanbul kalmak
istemeyen Bizanslı aydınlar Avrupa’da Reform hareketlerinin
başlaması sayılan Rönesans hareketleri başları ve Ortaçağ kapanmış,
yeniçağ başlamış oldu.
Osmanlı toprakları arasında sürekli
sorun çıkaran bir fitne yuvası olan Bizans ortadan kalktı. Osmanlı
Devleti’nin başkenti Edirne’den İstanbul’a getirildi. Osmanlı
İmparatorluğu toprak bütünlüğü sağlandı. Osmanlı’nın Anadolu-Rumeli
geçişi kolaylaştı. Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi
Osmanlılara geçti. Osmanlı Devleti İslam dünyasında itibara kavuştu
ve Osmanlı Devleti yükselme dönemine girmiş oldu.
557 yıl önce bizlerin ataları bu
önemli tarihi işlevi yaptılar. Bizler ne yazık ki artık bu büyük
olayı gençlere ve geleceğin mirasçılarına hatırlatmayı cılız bir
etkinlikle geçiştirmeye çalışıyoruz. 2010
|
135. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Mayıs 2010 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
64KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
SULAR AKAR TÜRKLER BAKAR
Dağlar ve ovaları insanlarımız
faydalanması için ve bizden sonraki kuşaklara emanet olarak
kullandığımızı hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu dünyanın en güzel ve
gözde köşelerine her ne hikmetse bizler birkaç seçimi olan yerlere
değil de tarım arazilerine, güzel koylarımıza, biraz daha karlı
olsun diye sahillerimize sanayi işletmelerini kurmaktan
çekinmiyoruz. Haydi yapanlar yapıyor rantlarını düşük tutmak için ve
masraflarını daha aza indirmek için uğraşıyorlar da buralarda
yaşayan bizler ufacık faydalar için seslerimizi çıkartmıyoruz.
Yine güzel bir köşemize nükleer
enerji santrali kurulma girişimlerini en yoğun olduğu bir zaman
dilimindeyiz. Neden nükleer enerji istasyonu yapmak ve çevreyi
kirletmek istiyoruz? Acaba birilerinin ceplerine birazcık dünyalık
mı girecek? Yoksa başka bir sebeplerden mi bu işlemlere hız
verilmesi düşünülmekte? Yoksa birilerine verimleş sözler için mi bu
gibi faydadan çok zararı olan girişimler bu gündemleri dolduruyor?
Bizler her işimizi biraz veya çok
gelirler getirmek için yaparız. Biraz olanı değil çok gelirler
getiren kısımları satarız. Bizden sonra ne olursa olsun diyerek bu
dünyayı kirletmek, yok etmek için geride kalacak atıkları ve onların
insan, canlılar ve tabiat üzerindeki etkilerini neden düşünmeyiz?
Bizlerin sahip olduğu ve tabiatın
bizlere sunduğu güzelliklerden başka yaşadığımız yarların bizler
için kıymetini bilmememiz ne acı verici bir insanlık ayıbı olarak
karşımıza gelirken neden birileri, bilerler veya önlemeye muktedir
olanlar bu işlere ses çıkartmamakta direnmeleri beni inanın
yıpratıyor.
Bir güzel yer nükleer santrali yapımı için eda ediliyor. Bir
yabancının değdi gibi “Sular akar Türkler bakar” ne yazık ki bizde
suların akışına bakıyoruz. Ondaki kuvveti kullanarak enerji
|
142. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Aralık 2010 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
65KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
HOŞÇA KAL
İlk ayrılıktan sonra etraftaki pek çok dedikodulara
aldırmadan arkadaşı ile kırgınlıklarını unutmak için karar aldılar.
Birlikte geçirdikleri güzel ve maceralı günlerin hatırına bir daha
birbirlerini kırmayacaklarına ve darılmayacaklarını söyleyerek
arkadaşlıklarını pekiştirdiler.
Birlikte memleketlerinin bilinmeyen yerlerini
tanımış ve tanımayanlara tanıtmalardı. Eski tarihi köyler, eski ören
yerleri ve gizli kalmış tabiat güzelliklerini ortaya çıkartmaları
onlar için büyük bir haz ve macera idi.
Birçok kereler birçok kişiye buldukları yerleri
paylaşmak için onları gördükleri yerleri görmeleri için ellerinden
geleni yapmışlardı. Hatırladıkları pek çok güzel olay olduğu kadar
pek çok da tehlikeler atlatmışlar ve pek çok kere de ölümden
dönmüşlerdi.
Yedikleri ve içtikleri ayrı gitmeyen bu arkadaşlığın
etrafında birçok arkadaşlıkların kurulu olması olağandı. Bu
arkadaşlıklar iki arkadaşın birlikteliğine zarar vermemiş,
birbirlerinin huy ve kişiliklerini tanıdıkça daha da artmıştı. Dini
inanç ve felsefi görüşlerinin çok az bir ince ayrım farkı olması
arkadaşlıklarının daha da ileriye götürmüştü.Aradan tam on beş yıl geçtikten sonra
arkadaşların birisi verdikleri karardan cayarak diğer arkadaşını
ortada yalnız bıraktı. Giden arkadaş istemeden ayrılığa sebebiyet
vermiş ve ebedi yolculuğa çıkarak hayatta kalan arkadaşını dünyaca
yalnız bırakmıştı.
Bu istenmeyen ayrılığın nişanesi olarak sağ kalan
arkadaş, dünyadan göçen arkadaşına son görevini yaptı. Cenazesini
toprağa verdi. Bütün cenazeye gelenlerin kabirden ayrılmaları
üzerine kabre dönerek gözleri dolu dolu “hoşça kal” diye
dudaklarından dökülen kelime ile o da kabirden ayrıldı. Kabirde
yalnız kala hoca efendi de falan hanımın oğlu falan diye
seslendiğini duyar gibi oldu.
|
110. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Nisan 2008 |
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
66KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- YAŞADIKÇA
- Beşer olarak bizlerin birince vazifesi öğrenmek
olduğu düşüncesi ile bizlerin öğrenmek ve öğretebilmek için
çalışmalar yapmamız yaratılışımızın gereği olsa gerek. Bizlerin yaş
ve meslek ile ilgisi olmayan öğrenme refleksimiz bizleri yeni ve
bilmediğimiz şeylerin neler olduğunu yaratan tarafından bilgi dolu
fakat kullanma imkânı olmayan beynimizi bilgilerle öğrenerek
yenilemek gereği hâsıl olur.
- Gözlemlerinizde muhakkak görmüşsünüzdür ki; yeni
doğmuş insanoğlu ilk önce nefes almayı öğrenmek için bütün gücü ile
ağlayarak dünyaya gelmektedir. Yeni geldiği dünyanın ne olduğunu
anlamak için şayet yaratan eksiksiz olarak beş duyusunu yarattı ise
etrafını dinlemeye, elleri ile bir şeyler tutmaya, hareket ede her
şeyi gözleri ile takip etmeye başlar. Bunların ne olduğunu; neler
için kullanıldığını beynine emirler vererek kaydetmeye çalışır. Daha
sonraki tecrübelerinde bu bilgileri geliştirerek detayları ile
faydalanmak için biriktirir ve zamanı gelince veya ihtiyacı olunca
kullanmaya çalışır.
- Bizler belirli yaşlara geldikçe öğrenme ve
bilgilerimizi geliştirme safhalarımızı geliştirir ve o bilgiler
ışığında çalışmalarımıza yön vermeye çalışırız.
- Yaşadıkça yaşlanmakla birlikte artık pek
kullanmadığımız veya hiç kullanmadığımız his ve bilgilerimizi
beynimiz siler ve hatırlayamayız. Bu hatırlamama artık belli bir yaş
dilimine geldikçe çoğalır ve yaşlılık alameti olarak bizlerle
birlikte beynimizin bize bildirdikleri ile yaşar ve ağlayarak
geldiğimiz dünyadan göçer gideriz.
- Bizlerin bilgi ve birikimlerini ben her zaman
yazmamızı savunurum. Her insanın kendisine göre bir bilgi birikimi
vardır. Bir duvarcı ustasının birikimleri ile bir ressamın
birikimleri bir olmadığı gibi, bir matematikçinin birikimleri ile
yazarın birikimleri bir olmaz. Her bilgi sahibinin birikimleri
kendine has gözlemlere dayandığı için başka başka olabilmektedir.
Biz fani ve bu dünyada belli bir süre yaşayarak göçeceğimiz için
bilgilerimizi yazıp birilerine lazım olur diye yayınlamaya
çalışmalıyız.
- Emekli olduğum Kütüphanelerinde görevleri bu
bilgileri tasnifleyerek araştırmak ve faydalanmak için raflarında
yıllarca bekletmeleri bu yüzdendir. Herhangi bir kitap kütüphanede
belki yüzlerce sene bekledikten sonra bir kişinin aradığı konuyu
ihtiva ettiğinden okuyucu veya araştırmacısı tarafından incelenir.
İşte o zaman o kitap görevini, o kütüphane yıllarca raflarında
beklettiği kitabın gereğini yaptığını bilmelidir. Çağdaş
kütüphaneciler olarak bunları tersten algılamakla birlikte kitap
düşme ve okunmuyor, istenmiyor gerekçesi ile kitapları da
katletmemiz doğru değildir. Şu an Devletin himayesinde bulunan ve
üvey evlat olarak benim zamanımda da bu günde bulunan kütüphane ve
bağlı olduğu Genel Müdürlüğünün ve illerde bulunan kütüphanelerin
Devlet himayesinden il himayesine geçirilme çabaları yanlış politika
olarak bence uygulanmamalıdır.
19. SAYI FİKİR 01/04/2010
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
67KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
BELKİ
Kendisinden başka birisini
düşünmeyen bir şahıs; ağlar mı güler mi belli olmayan dudakları ile
bakan, saygıyı bile bilemeyecek kadar düşüce yoksunu, olan birisini
düşüne bilir misiniz?
Arakasında bir sürü bilmedikleri bu
şahsı alkışlayan; kişilerin koştuğu ve alkışladığını düşünün.
Bunun gibi kişileri birileri
tarafından yetiştirildiğini ve o toplumun bütün değerlerinin yok
edilmesin ve değiştirmeleri için elinden geleni yapar ve görevini
tamamlayarak anasının kucağına gider ve oradan yapacaklarını yapmaya
devam ederler.
Yetiştirilenler filizlerini vermiş,
Vatanın toprağına kök salarlar ve iyice benimsedikleri yeni
görevlerine körü körüne bağlanır ve büyüdükleri, yiyip içtikleri
Vatanlarını ya mürşitleri için ya da birkaç kuruş için satarlar. Bu
yeni kök selenlerin esas köklerinin daha önceleri bu vatanın
toprağında yaşamış ve o Vatanın idarecileri tarafından tolerans ve
insandır diye ülkede kalmasına müsaade etmiş başka din
sahipleridirler.
Bunlar yeni yapılanmada kendi
dinlerine de artık serbestlik olarak gördükleri ve ele geçirdikleri
ülkenin artık sessizleştirilmiş fertlerinin sessizliği ölçüsünde
artık tohum olmaya başladıklarını zannederler.
Bu kişilerin; kendilerini ve
etraflarındaki topluluktan başka hiçbir şey düşünmez, ülkenin diğer
fertlerini sömüren ve kanını emen varlıklar haline gelirler.
“Ey Bu Topraklar İçin Toprağa
Düşenler” beni ve diğer susanları af edin. Susturulmuşları da af
edin! Karışmayanları da af edin!
Önündeki örnek olan ülkenin en yakın
komşusunun hali seninde başına gelmesine ramak kalmadı mı?
Onlar da; bu suskunlukları ve
ülkelerin idarelerine katkıda bulunmadılar ve bildikleri doğruları
söylemediler veya söyletilmediler. Birkaçı ülkelerini kurtarmak
girişimi gibi göstererek Yeni Dünyadan güç ve kuvvet gelmesini
dilediler. Onlar da geldiler. Onları öldürdüler. On binlerce kadının
ırzına geçtiler ve bir o kadar çocukların masumluğuna bakmadan
katlettiler. Onları çağıran kuklalarına da yönetimi bırakarak ilerde
büyük bir yara olarak bıraktılar ve uzaktan kumandaya ait
programlarını çalıştırmak için kontrol mekanizmalarını kurmaya
başladılar.
Ey uykuda olan ve üzerine ölüm
toprağı serpilmiş insanlar!
Ne diyeceğiz?
Belki!
141. SAYI
ÇORUMLU2000
25 Kasım 2010 |
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|