DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 
TAKDİM
HAYAT HİKAYESİ

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 01

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

TAKDİM           

Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak görülmelidir.

            Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.

            Bu çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı göreceksiniz.

            Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir kitaptır; onu okumamız gereklidir.

            Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar veremeyiz. 

Mahmut Selim GÜRSEL

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 02

KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

  Mahmut Selim GÜRSEL
 
GÜRSEL YAYINEVİ ve ÇORUMLU DERGİSİ SAHİBİ
 
1947  tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum evine giderken doğmuşum. Babam  Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye hanımefendi idi. 
 
İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle  Ortaokulunun birinci  sömestrsinde  babamın  emekli olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın "oku da oğlum ceketimi satar  seni  okuturum" diyerek bana yaptığı nasihatleri ters tepki  yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı karşısında babama okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967 tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara  Emniyet   Müdürlüğüne teknisyen  olarak göreve  başladım.  Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 09 Ekim 1972  tarihinde polis memuru olarak Ankara'da altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül  1973  tarihinde  Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.  10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak geçtim.  Dışarıdan  Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim. Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar Galerisinde  ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.  03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına atandım. 
 
1990  tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi yapılan kitabı 10 yıllık bir araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap haline getirip Kültür Bakanlığına sundum.   Kitabımdan Türkiye'deki bütün kütüphanelere  dağıtılmak  üzere 1000 adet satın aldılar.
 
 
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk  ve  idarecilik yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son çalıştığım kurumda  bence en önemli bir hatıramı anlatmak istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım  ve " El  Yazması Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim  çabalar neticesinde  Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok yıktı. Fakat bu  üzüntümün  boş olduğunu  zamanla  gördüm. Rabb’imin  izni  ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin  insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi geçindirecek,namerde muhtaç  etmeyecek  avantajından  başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat okulundan  öğrenmiş  oldum.
 
1993 yılında Türkiye'deki bütün kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek emekliliğimi istedim.
 
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle birlikte Hacı olduk.
 
27 Mayıs 1998 tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi" tarafımdan açıldı. 
 
Yazı yazmaya beni  kimse  teşvik  etmedi   Kütüphane için hazırladığım  kitap beni  yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve bu dergi benim için en büyük ödüldür. 
 
Yayımlanmış çalışmalarım : 
 
" Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ", 
"Çorum 97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2. basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri  Mart 2002" ,  
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım bulunmaktadır. 
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler Temmuz 2008"
 
Bakanlığa sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için  hazır  beklemektedir.  Yazılarım  daha çok araştırma dalı ile makale türüdür. Tiyatro çalışmalarım, şiir ve  hikaye denemelerim bulunmaktadır.   Şu  anda  dergimde yazılarım çıkıyor. Benim okuyucularıma  diyeceklerim  şudur ki. Doğru bildiğiniz konuları savunun. Bu  savunmanız  size belki tepkiler getirecektir. Bu  tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın. 
 
Saygılarımla. 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 03KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

HIRSIZLAR!
            Emek. Bu kelimenin manasını bilmek bile insanın tüylerini diken diken etmekte. Fakat heyhat. Adamların özü hırsız olursa senin elinden gelen ne ki? Sadece kanunların sana verdiği haklara sığınmaktan başka çaren yor. O da belirli bir zaman içerisinde görüp eserini çalanlar hakkında gerekeni yapman. Yapamazsan hırsıza kolaylık sağlamış olduğun da cabası.
            Birkaç kere yazdım. Yine yeri gelmişken bilmeyenlerde öğrenmiş olurlar. Biliyorsunuzdur. Benim 1997 tarihinde yayınladığım “ÇORUM 1997” isimli geniş bir Çorum tanıtım kitabım var. Bu kitabımı birçok kişiye verdim. Bu verdiklerimden birisi kitabımın inanın tamamını özetleyerek dizinine kadar kendi çalışması diye yayınlamıştı. Görenler ve bilenler gülerek bana. Yahu o adama kitabının özetini yayınla diye yetki mi verdin diye sormuşlardı.
            Bu hikâyenin bir başka sürümünü geçen ay içinde gündeme geldi. Bir kendisini bilmez aklı sıra beni onura edecekmiş gibi gözükerek yolda bana dedi ki:
            - Valilik bana görev verdi. Çorumluların hayat hikâyelerini derleyeceğim. Senin kitaplarda bulunan hayat hikâyelerini de alacağım ve senin kitaplardan aldığımı belirteceğim dedi. Tansiyonum fırladı. Cevaben:
            -Yazsan ne yazar, yazmazsan ne yazar. “Balık bilmezse Halik bilir” dedim ve ilave ettim. İstersen e-postana ben yollayayım bir daha yazmakla uğraşma dedim. Yanından uzaklaştım. Bu adam bide emekli eğitim görevlisi ve bir okulunda epey zaman müdürlüğünü yaptı. Bir gazete de köşe yazısı yazıyor. Neyse; eve geldim Internet’ten Valiliğe ve gazetenin iki e-postasına aşağıdaki mesajı çektim.  “xxxxxxx@mynet.com 18 Mayıs 2008 Pazar 19:02  xxxxxxx İLETİNİZ
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler"
İsimli çalışmam bildiğiniz gibi;
http://corumahizmetedenler.corumlu.com
adresimde 2002 yılından bu güne yayınlanmaktadır.
Bu çalışmam ÇORUM1997 adlı eserimde de bulunmaktadır.
Yeni bir çalışma içerisinde olduğum bu 20 yıllık birikim için Valiliğimizin de bir yazara görev verdiği ve bu arkadaşında ayaküzeri ÇORUM1997 den faydalanacağını ve ÇORUM 1997 den aldığını beyan etmesine rağmen yüzüne gelemeyip "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir" diyerek cevap verdim.
Bu çalışmalarımın telif eserleri kanunu ile korunmaktadır. Her hakkı yayınevime ait olup, buradan alıntı yapılmamasını arz ederim.
Bu çalışmam şu an baskı olarak hazırlanmış düzeltmeleri yapılmaktadır.
Mahmut Selim GÜRSEL”
Bu mesajıma 18 Mayıstan sonra hiçbir cevap gelmedi. Bilgi vermenin ve bilgi istemenin kanunlarla koruma altında olduğu halde.
            Gelelim bu arkadaşın bundan önceki araştırmadan toplama bilgi alma işlemini yukarıda bahsettiği Çorum 1997 isimle çalışmamda bulunan “Çorum Basın Tarihi” isimli bölümü gazetesinin köşesinden çalışmalar yaptığını yakında yayınlayacağını yazmıştı. Kendisine söyledim. Arkadaş benim çalışmalarım özgün bir çalışmadır. Ben Kütüphanede çalıştığım için ilçelerdeki bilgileri bizzat giderek araştırarak hazırladım. Sakın ha ki bunları kendin bulmuş gibi yayınlama! Demiştim. Basan tarihi ile ilgili çalışmadan bir daha haber çıkmadı ya da ben haberdar olmadım.
            Bir de şu an şiir yazmak aklıma geldi.
 
HIRSIZLAR
Ne emeğe saygı ne de hürmet var,
İstediğini izinsiz al yaz, çiz kullan.
Senin emeğin ona kazandırır paye
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Telif eseriymiş, korumalıymış boş
Hırsız hırsızdır kilit bir bahane iş
Sen yırtınsan da o hırsız bi haberlere
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Hırsıza görev veren o zavallı bilmez ki,
Bilse de kısa yol bu ona görev vermesi,
Yap getir der, emreder çaldığını bilse de
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Yazarsın benim çalışmamı kullanman ha
Külahları değişiriz ondan sonra
Cevap bile vermeye iktidar değildir
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
 
Bu bir değil, iki değil üç değil inan
Hırsızlık yapanlar dost gözüken insan
Yüzüne gülüp alır canını bunlar inan
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
14 Temmuz 2008 Saat 14,30  Çorum

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 113   25 Temmuz 2008

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 04KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇORUMLULAR VE ÇORUM’A HİZMET EDENLER
            Uzun yıllardır hazırlamakla meşgul olduğum çalışmamı sonunda tamamladım. Basımına başladık. Yayınevimizin politikası gereği her çalışmamı ben 250 adet olarak iki parti bastırırım. Gerekçesi Çorum’un okuyucu ve yayına değer veren kapasitesi 200-250 arası olduğunu Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat dergisi, Sarı Çiğdem Şiir Defteri, Çorum 1997, Çorum’da Yatan Meşhur Yatırlar, Çorum 2001, Menakıb-ı Koyun Baba, Hacım isimli yayınlarımızdan bilmekteyim.
            Kitabın basımından sonra bandrol alımı için müracaat yapacağım. Çünkü bandrol almak için kitaba ISBN almak gerekli. ISBN si gelen kitabın basılmadan sonra da bandrol alımı için müracaatta bulunacağım. Bandrol gelmesi de yaklaşık 15-20 gün sürmekte. Bandrol geldikten sonra da talepte bulunan 206 hemşerimize posta ile kitapları gönderilecektir.
            Yayınevimizin amacı ticari olmadığında yayınlarımız PTT kanalı ile ulaştırılmaktadır Çorumlular ve Çorum’a Hizmet Edenler çalışmamda sayabildiğim kadar 769 hayat hikâyesi bulunmaktadır. Bu hikayelerin içerisinde Çorum Valileri, Merkez İlçe Belediye Başkanları, Sporcular, Hattatlar, Müellifler, Ulemalar, Çorum yatırları, Çorumlu dergisine yazı veren yazarlarımız ve Şairlerimiz ile Çorumlular bulunmaktadır.
Kitap 14x20 ebadında olup kitap ebadında biraz büyütme ve 11 punto ile hazırla ile 276 sayfa olarak yayınlanmaktadır. Kapak için siyah beyaz veya imkân elverirse 4 renkli olarak bastırmak istiyorum.
Ayrıca bu kitabın CD çalışmalarını da şu an yapmaktayım. Bitirince sizlere buradan bilgi veririm.
Bu kitap hakkında bir sonraki yazım olan “HIRSIZLAR!” başlıklı olan bölümü de okumanızı tavsiye ederim

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 113   25 Temmuz 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 05KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

YER ALTINDA BİR DÜKKAN
            Belediyelerin işi gücü vatandaşın malında mülküne katma değer katmak için uğraş vermekte :-) .
Yeni yerleşim yerlerinin imarı ile uğraşacaklarına birkaç kişinin çıkarı için, onlarca kişinin çıkarını hiçe saymaları bu dünyada bile Allah C.C. hoş göreceği bir davranış değildir.
            Neden böyle yapmak istenmekte onu da bilmek istersek onlara sormamız gerekir.
            Arif Bey de bir zamanlar aynı düşleri görünür yapmaya çalışmıştı.
            Dergimizde yayınlanan yazılar ve diğer itirazları da düşünerek bu icraattan vaz geçilmişti.
            Gelelim başlığı açmaya:
            1- Yer Altı Çarşısının yapılacağı yerin kotu  Çorum’un kanalizasyonunun kotunun çookkk altında olması burada yapılacak dükkanların sahipleri atık sularının nasıl tahliye edileceğini inceleyelim:.
            a) Dükkân sahipleri kova kova yukarıya taşırlar
            b) Bir kat daha aşağıya biriktirme havuzu yapılır,
            c) Fosseptik çukurlarında biriktiririz
            d) Nasıl olsa Çorum selden gidecek der akıbetlerini beklerler?
            e) Arasözle taşıtırlar
            f) Elektrik motoru ile tahliye ederler
            2-  Yel Altı Çarşısının dükkân sahipleri nasıl aydınlatacaklar?
            a) Kandil yakarlar
            b) Mum ile aydınlatırlar
            e) Elektrik yakarlar
            3- Yer Altı Çarşısı dükkân sahipleri nasıl havalandırma yapacaklar?
            a)Yelpaze ile
            b) birbirlerine üfürerek
            c) Klima ile
            4- Yer Altı Çarşısını kimler kiralayacaklar?     
a) Çok para verenler
b) Kendimiz oturacaksınız
            c) Sosyete Pazarı esnafına veririz
d) Uzaylılara kiraya vereceğiz.
            5- Yer Altı Çarşısının dükkân sahiplerin üstü ne olacak
            a) Beton olacak
            b) Asfalt olacak
            c) Miting alanı olacak
            d) Sana ne ne olursa olsun.
            Bu soruları daha da mizahi yönden çoğaltabilirim. Bu işi cıvıtmaktan başka bir şeye yaramaz.
            Demek istediğimiz; böyle bir işlemi yapsanız bile. Buranın aydınlaması, pis sularının tahliyesi, Temizlik giderlerinin dükkân sahiplerince karşılanması, Burayı koruyacak koruma görevlilerinin hizmet ücretlerinin verilmesi hem dükkan sahiplerini epey külfete sokacak. Bu külfet ise tüketici durumundaki Çorumlulara epey pahalıya yansıyacak.
            Buraya harcanacak para ile Melik Gazi tepesi İle Kandilkaya arasında genişçe bir köprü yaparak üzerine dükkânlar yaparsınız.
            Şunu da söylemede satırlarıma son vermek istemiyorum.
            Bir yıldır Çorum’a kurulan ve kadınlarımızın adeta alış için tiryaki olduklar “Sosyete Pazarı” esnafına bu dükkânları kiralarsınız. Böylece yukarıda bahsettiğim maliyetleri karşılamak için sattıkları mala bindirecekleri için fiyatları normal esnafın sattığı fiyatları da geçerek esnaf da rahatlamış olur.
 
Çorum’un Otantik Çöplük Çarşısı Yok Ediliyor
http://copluk.buadresim.com  
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 114   25 Ağustos 2008

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 06KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇALIŞTIĞINIZ YERDE MSN KULLANIRKEN DİKKAT EDİNİZ!
Firmanızı ben bilemem. fakat bazı çalışılan yerlerde masanızda bulunan ve işiniz icabı kullanmanız gereken Internet’te buluna ve sizin iletişim için şahsınızın kullandığı MSN (mesajlaşma yazılımları sağlayan) iş için kullanmak mecburi ancak işyerlerinde bu servislerin ve bazı sitelerin neden bloklandığını anlamak zor değil: İşverenler mesai saatleri içerisinde işlerine odaklanmasını ve işlerini yapmasını istiyor. Bazı firmalar bunu kendi filtreleme yöntemleri ile çözmeye çalışsa da elbette iş yerlerinde bilgisayarı kişisel işler için kullanılmasının önüne geçmek zor.
Normalde de düşünülürse personelin işleri aksattığı, MSN yazışmalarına cevap vermeleri ve bu sıralar adeta bir mantar gibi biten kişisel “blog” hazırlama ve bazı siteleri inceleme alışkanlığı insanları esiri almaş gözükmekte. Yalnız burada dikkat edilecek olan işverenin size ve firmanızın bilgilerini blog sahiplerine verdiğinizi de iki kere düşünmenizin gerekliliğini bilmelisiniz.
Mesai saatlerinde iş yapamaz hale gelmenin yanında bilgisayarı kişisel amaçlar için kullanmanın daha tehlikeli yanları da var: İş ile ilgili bilgileri tehlikeye atmak gibi:
"Çalıştığım yerde hızlı bir Internet var, filan siteden şu programı çekip evde kurayım" diyerek indirdiğiniz dosyanın virüslü olması ihtimalinin çok yüksek olduğu ve sizin bu indirdiğiniz dosya ile çalıştığınız yerdeki sistemin tüm hayati Excel, Word dosyalarının kullanılmaz hale getirdiğinizi düşünün?
Ya da; Yüklediğiniz, yazılımın içinde Truva atının yani casus yazılım bularak iş yerindeki bilgisayar bulaşması sonucu iş yerinin çevrimiçi banka şifreleri o program ile ele geçtiğinde ne olur?
Veyahut da, sizin kişisel mailinize gelen bir e-postayı açıp sisteme "arka kapı" yerleştiren bir yazılımı yanlışlıkla çalıştırıp sistem güvenliğini tehlikeye attığınızı da düşünün?
İşinizden olma; atılma haricinde ayrıca başınız çeşitli maddi ve cezai belaya girebilir.
Siz siz olun; başkasının bilgisayarında bilhassa çalıştığınız iş yerinde yapacağınız yukarıdaki bahsi geçen ufacık bir hata bütün kariyerinizi, iş geleceğinizi ne hale getirebilir?
Esas konu şu: İş yerinde bilgisayarı kişisel işler için kullanırsanız, tazminatsız işten atılabilirsiniz. 
Aşağıdaki karar da size bir ihtar olarak sunmama kızmayınız.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 5.2.2007 Tarih ve E.2006/30107, K.2007/2011 sayılı kararı şöyle:
4857 sayılı İş Kanunu'na göre de bu işten tazminatsız atılmak için geçerli bir sebep olarak kabul ediliyor.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 114   25 Ağustos 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 07 KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

YOL VERDİ KIRKDİLİM
Bir bahar sabahı usanınca arabama atlayarak şöyle yakın bir yere gitmeye karar verdim. Eşim kumanyamızı hazırladı. Termosumuza çayımızı demledi. Dergimizin yazarı olan bir ağabeyimizin köyüne ziyarete gitmek için yola koyulduk.
Şehirden çıkınca baharın latif kokuları, canlanan haşaratın camlara çapmalarının eşliğinde Osmancık yolu üzerinde bulunan Kırkdilim köyüne doğru yola koyulduk. Keskin virajlar ve haddinden fazla diklikteki yolu aracımızla tırmanarak Gölün yazıya vardık. Şehirde karın adı kalmadığı halde Çorum’un en soğuk noktalarından birisi olan Gölün Yazıda halen kış hükmünü kaybetmemişti. Aracın kaloriferini yakma mecburiyetinde kaldık. Aslında bizim planımız burada bulunan büyük su birikintisinin yanında piknik yaparak köye tok karnımıza gitmek ve ziyaret etmekti. Aracımızı Gölün yazıda bulunan su birikintisinin kenarına kadar aldık. Nevalemizi çıkararak arabanın içerisinde pikniğimizi yaptık.
Aracın gürültüsünden gölün sakinlerinden olar ördekler kamışların içerisine gizlenmiş olmuşlar ki biraz sonra yavruları ile yüzerek ortaya çıktılar. Gölün yazı denmesi buranın çok eskilerden bu güne bulunmasından dolayı verilmiş ad olsa gerek. Öğlene kadar araçtan gölü seyrettik. Gözümüz suyun verdiği rehavet ile doydu ve ruhumuzu adeta parlattı. Aracımızla yola tekrar koyulduk. On dakika sonra köye gelmiştik.
Köy adeta boşalmış ve hayalet bir görünüm almıştı. Çorum-Osmancık yolu köyü ikiye bölmesine karşın köy sakinleri şehrin yakınlığından dolayı Çorum’a taşınmışlardı. Ekrem Ağabeyimizin evini soracak kimse bulamadık. Önce camiden tarafa aracımı sürerek oradan sorarım düşüncesi ile camiye doğru gittik. Gittiğimiz iyi olmuştu. Cami dağıldı ve beş cemaat çıktı. Birisi imamı, birisi müezzini birisi de Ekrem Ağabeydi. Aracın kapısını açtım:
-Ağabey biz seni ziyarete geldik dedim. Çok sevindi arabaya binerken bizim hanıma:
-Hoş geldiniz gelin hanım dedi. Evi tarif etti ve eve gittik. Götürdüğümüz çoban armağanı çam sakızı hediyemizi takdim ettik. Biraz hoşbeşten sonra sofra sermeye kalkınca bizim karnımız tok dedik. Güldüler. O zaman bal yiyin diye takıldılar. Bir tabak dolusu kaymak ve bir tabak dolusu eski kovan (sepet) balı sofraya konuldu. Buyurun dendi. Hanım ve bende şeker olduğundan yanaşmak istemedik. Ekrem ağabey:
-Çocuklar yiyin korkmayın bu halis yayla balıdır. Şeker katkısı yoktur. Şeker hastaları makul zaman içerisinde yiyebilirler. Dedi. Çatalı aldım baldan bir miktar aldım çok lezzetliydi ve içerisinde bazı maddeler vardı. Tereddüt ettiğimi görünce:
- O gördüğün polendir. Şifa verici maddedir. Arının çiçeklerden toplayarak kendisine yiyecek olarak getirdiği tabii antibiyotikli bir maddedir. Polenli petek balını her yerde bulamazsını diyerek yememizi teşvik etti. Biraz oturunca Ekrem ağabey:
- Haydi yediklerinizi yakın biraz yürüyelim dedi. Hanım:
- Ben otururum. Siz gidin dedi. Ekrem ağabeyin evi caminin karşısındaki yolun karşı kısmında idi. Oradan geçen yoldan yürümeye başladık. Bana dönerek:
- Bu yolun nereye doğru gittiğini biliyor musun? Diye sordu. Bende:
- Hayır ağabey bilmiyorum. Nereye gidiyor? Diye sordum. Anlatmaya başladı.
- Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15 dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir. Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
1939 senesine kadar Çorum'dan Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini, Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
Birkaç gün sonra Kazım Bey köye geldi,Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı. Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.          
Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak, kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu. İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932 tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı. Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı Galip bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı. Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali Salih Kılıç,Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin cesaretleri ile meydana geldi. Dedi.
Bende kendisinden bu arılarını yazarsanız dergimde yayınlanır dedim.
Sözümüzü kırmadılar eskiye ait anılarını yazdılar bende yayınladım. O şimdi gerçek yerinde. Allah Razı olsun. Arkasından bir bilgi bırakarak gitti. Ben de görevimi yaparak Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat dergimin 2000 yılının Kasım ayı 23. Sayısında onun ismi ile yayınladım.
Bir gezi bir yakın tarihin meydana çıkmasına sebep olmuş, bir yazar edinmiş ve yazılarını yayınlamıştım. Daha sonra bu yolda terk edilerek şimdi kullanılan yol yapılmış ve kullanılmaktadır. Çorum’u Laçin, Osmancık ,Dodurga, Hamamözü ve etrafındaki köylere bağlayan tek kestirme yoldur
Bu anı ile Ekrem Solak Ağabeyimizele.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 115   25 Eylül 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 08KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇÖPLÜKLE UĞRAŞMAK İSTİYORSANIZ; İŞTE ÇÖPLÜK
          Bu bizim insanlarımız yönlendirmeleri ne yazık ki yanlış anlıyorlar. İşte size bir örnek, hem de çok önemli bir örnek.
           Çorum’da “Çöplük Çarşısı” nı bilmeyeniniz yok. Bizim sitemizde de bulunan; http://copluk.buadresim.com  yani Çöplük diye andığımız ecdattan kalma , değerli ve kıymeti bilinmeyen, yıkılarak yer altına gömülecek bir çarşıda güncelliğinin resmi mercilerce devam ettirildiği, karşı çıkanların çoğunlukta olmasına rağmen Çorum için olmazsa olmaz felsefesini benimsemiş, dediğim dedik öttürdüğüm düdük misali ,yapılınca Çorum’a faydadan çok zararı olacak bir girişim olan ve bir çok esnafı mağdur etmeleri yetmez gibi bu esnafları da yapılabilirse yer altına indirerek ülkemizin zaten dar olarak ürettiği elektriğin çokça ve mecburen kullanılacağı bir mekan olan, burasının kanalizasyon ve havalandırma vesaire işlevlerini de elektrikle yapılacağı müthiş bir elektrik tüketim masraflarla tebelleş edecekleri, bu masrafları sonucu yine tüketici fatura edileceği  Çorum'da bululan insanlarımızın ödemek için fazladan para ödeyeceği ve buranın üzerinde betondan bir alan için yapılacak masrafın AŞAĞIDA YAZDIĞIM VE RESİMLEDİĞİM YERİN ISLAHI İÇİN KULLANILMASININ ÇORUM İÇİN DAHA ÖNEMLİ VE ÖNCELİKLİ OLDUĞUNU buradan yazmamın hiç bir şeyi değiştirmeyeceği gibi, beni destekleyecek bir Allah’ın kulununda çıkmayacağını bilerek en azından DOĞRU BİLDİĞİMİ kendi sitem de olsa yayınlamak istedim.
            Çöplükler; o toplumun medeniyet görüntüsüdür diyen kişi her halde derli toplu çöplükler için bu sözü söylese gerek.
            Bizim Çorum’un çöplüğü çöplük değil bir atıklar deposu olarak karşımıza çıkmakta. Katı atıklar ve sıvı atıklarla birlikte, tıbbi atıklarında aynı mekânda birazcık birbirlerine uzak gibi gözüken alanlarda olmasından başka bir özelliği olmayan atık toplama alanı bütünlüğü sayabiliriz.
            Atıklar; pek çok kişiye de ekmek kapısı olmuş durumdalar. Burada plastik ve diğer atıkları toplayarak geçimlerini sağladıklarını görmek ve onlarla da konuyu konuşmak istediysem de bu konulara pek yanaşan olmadı. Hatta resimlerini çekerken bile resim karesinden çıkmak için adeta kaçtılar. Ne de olsa ekmek kapılarından olma durumu var.
            Atık birikim alanında 2005 den bu güne epey birikimin olduğu gözükmekte. Bu birikimlerin ekonomiye kazandırılması ve geri dönüşümü olan atıkların de yeniden ayıklanarak işlenmesi gerekli değil im? Burada gömülerek kalacak ve daha önceki çöp dökme alanı gibi gömülerek kayıp edilecek mi?
            Bence burada tekrar edeceğim yatırım Çorum’un merkezinde bulunan ve “ÇÖPLÜK” diye anılan yerin http://copluk.buadresim.com  düzenlemesine ayrılan para ile; Çorum Katı ve Sıvı Atıklarının döküldüğü alan olan Çöplükler topluluğunun düzenlenmesine harcanması Çorum’un daha sağlıklı bir taban suyu ile tarım ile hayvan ve insanların bilinmeyen toksinlerden meydana gelecek zararlardan korunmasına harcanmasının uygun olduğunu düşünmek istemeyenlerin adını sizin koymanızı rica ederim.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 116   25 Ekim 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 09KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

MERHABALAR!
            Bu gün; 01 Kasım 2008 Yer İskilip Çorum yolu. Eşimle birlikte bu yol üzerinde bulunan kaynak pınarlarından birisinden su  doldurarak Çorum’a doğru geliyoruz. Eşim:
            - Hacı! İki yıldır pancar (şeker pancarı) yemiyoruz. Gelirken bir kişi tarlada pancar söküyordu. Parası ile birkaç tane aslanda bu yıl hiç olmazsa yesek. Dedi. Bende:
            - Oraya gelince haber ver isteyelim. İsteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü kürü dedim. Biraz sonra hacı hanım:
            -Hacı burası şu karşı tarla. Dedi. Bende arabayı durdurdum. İndim yalnız çalışan kişiye doğru yöneldim. Aramız 150 metre kadar vardı. Yaklaştım:
            -Merhaba! Kolay gelsin. Dedim. Tarlada çalışan yüzüme bakarak:
            -Merhaba Mahmut Amca! Satalı tıraş ettirmişsin tanıyamadım. Hoş geldin! Diyince şaşırdım ve sordum:
            -Sağ ol yeğenim fakat ben sizi hatırlayamadım. Dedim. Güldü.
            -Tabii hatırlayamazsın. Ben lisede okurken Kütüphaneye gelirdim. Herkese bilgi verdiğin gibi benim ödevlerim içinde kaynak gösterirdin. Çorumlu 2000 Dergisini çıkardın, birkaç tane de kitabın bende var. Diyince. Hay Allah! Ben şimdi bu adamdan nasıl pancar isterim ki. İçinden tanışlık gösterdik pancar istedi der diye düşündüm. Ve başka konu açtım:
            -Yeğenim neden yalnız çalışıyorsun?
            -Hocam! Pancar eskisi gibi getiri getirmiyor. Ben adam tutarsam bana para kalmaz. Kendim sürdüm, ektim, kendim de pancarı söküyorum, yeşilini kesiyorum. Bunları ben yalnız yapmazsam ekmek parası bana kalmaz. Diye cevap verdi. Ne diyebilirdim ki. Bir zamanlar sulak yerlerde tarlası olan köylü dört yılı iple çeker birkaç kuruş menfaatimiz olsun diye çabalardı. Ben bir şey diyemedim. Tarım öldü diyenler doğru söylüyorlar diye içimden düşündüm ve:
            -Yeğenim; bana müsaade. Arabada Hacı yengen var. Yolcu yolunda gerek. Saha kolay gelsin. Dedim. Döndüm arkamdan seslendi.
            -Hocam ! Tarlanın sonundan pancar al. Tadına bak dedi.
            -Teşekkür ettim. Üç tane alarak arabaya bindim. Hacı hanım:
            -Niçin az aldın diyince sadece güldüm.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 117   25 Kasım 2008

 

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 10KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

BİR KAÇ SORUNUN CEVABI ÇEVREMİZDE NELER OLUYOR?
            Birkaç aydır grubun cevaplamadığı bir sorular dizinin ben cevaplayayım dedim.
Çevremiz; bizim yaşadığımız dar alandan çok Dünyanın ve Atmosferin dışındaki faydalandığımız ve faydalanmadığımız alanların tamamıdır. Bu alanların bizi tamamı ile ilgilendirmeyen hiçbir yeri yoktur. Yaşadığımız gezegeni bilmemiz ve temiz tutmamız gerekli, ondan bir şeyler alarak faydalandığımızda da gerektiği kadar ve kirletmeden almalıyız.
Dergimizde sorular sorulara gelince kendi bilgilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:        
Birinci soruda sorulan “KUTUP AYISI İLE HAVANIN İLİŞKİSİ SİZCE NEDİR?” sorusuna benim verebileceğim cevap şudur:
“ Kutup bölgesinde yaşayan etobur canlılardır. Ortalama 800 kilogramağırlığında ve boyları 2,5 metreye erişebilen buzlarla kaplı bir yaşama alanında yaşadıkları, beyaz kalın kürkleri olan canlılardır. Beslenme alanları da burada yaşayan canlılarla olur. Havaların ılık gitmesi bence onların erken veya geç uyanmalarına etken bir olgu olarak karşımıza çıkabilir. Bu erken uykudan uyanmaları da onların beslenme ve üreme dengelerini bozabilir. Bu düzenin bozulması ile de onların soylarının tükenmesi baş gösterebilir.
Her canlının kendisine göre bir işlevinin olduğu artık bilinmektedir. Bu işlevin ortadan kalkması ile diğer canlı topluluklarında hızlı artışlar olabilir ve diğer canlıların alanlarına tecavüz etme gibi bir olay meydana gelir. Nasıl insanlar olarak biz doğada yaşayan canlılar olarak ormanları kesip yok ediyorsak, diğer yabani ortamı parçalıyorsak Kutup ayılarının da yok olmaya havaların ısınması veya soğuması ile ilgisinin bulunduğuna inanıyorum.
            İkinci soruda sorulan ”KÖMÜRLE ISINMA İLE DOĞAL GAZ ISINMA ARASINDA NE KADAR OKSİJEN YAKMA FARKI VAR? “
            Bence yaşadığımız alanlarda oluşan hava kirliği oranı olarak gösterilen ölçümler ve bilhassa o bölgede yaşayan hassas insanların soludukları hava ile ölçülmelidir. Zaten bu konuyu araştırmak isteseniz de detaylı avamın anlayacağı dilden yazılar bulmanız zordur.
Benim yaşadığım yerde kömür yakılırken havanın kirliğini ciğerlerimiz hisseder, kömür tozu zerrecikleri ise burnumuzda ufakta olsa bir birikim meydana getirirdi.
            Burası doğal gaza dönüşünce sadece burnumuzdaki kömür tozu birikimleri kalktı fakat soluk almamız yani oksijen miktarı oldukça düştüğünü yaşlılarda hissetmektedirler. Hava akımının çok az olduğu sokaklarda karbondioksit çoğunluğunu daha çok hisseder olduk. Zaten bu kömür yakılmasının hava kirliğinden çok bazı para olaylarına dayandığını da hepimiz bilmekteyiz. Öz kömür kaynaklarımızı kullanmamakta ısrarımız bazıların dışarıdan getirdiği kömür ile ceplerini doldurdukları ve ülkemizin dövizlerini kendi çıkarlarına da harcadıkları görüşündeyim.
Üçüncü soruda sorulan “GÖKTEN ÇAMUR YAĞDIĞINA ŞAHİT OLMUŞSUNUZDUR. BUNUN GEREKÇESİ SİZCE NEDİR?”
Gökten gelen yağıştan önce Afrika’dan rüzgarlar etkisi ile gelen toz zerreleri yağmurla adeta çamuru andıran yağışlarla yer yüzüne inmektedir.  Zaman zaman yaşlıların “Gökten başımıza taş yağacak” dediklerini duyardık. Son 20 yıldır iklim değişikleri ve meteorolojik etkenlerle Afrika’dan ithal sıcak hava, toz zerreleri, çöl kumları gibi bizlerin iklimleri zedelediğimizin delili olan olaylara şahit olmamız bunun işaretidir.
 Dördüncü soruda sorulan” HAVA KİRLİLİĞİ İLE MEVSİMLERİN ALAKASI SİZCE VAR MI? ”
Hava kirliği atmosferimizdeki kirliğin belirti olarak önümüze gelmiş bir problemimizdir. Bu sıkıntıyı yaşayanlar olarak bizler yaptık ve yapmaya devam etmekteyiz. Havanın mevsimle alakası bilinen gerçektir. Dünyamızın yörüngesinde yaptığı eğilimler neticesinde mevsimler meydana gelmektedir. Mevsimlerin Dünyanın yörüngesindeki olaylardan başka havamızın kirliği ve diğer çevre kirlilikleri nedeni ile mevsim dışı yağışlar, sel baskınları ve kimyevi atıklar olan yağışlar zaman zaman gözükmektedir. Bunda yine bizlerin Dünyamızın akciğerleri olan bitki ve ağaçları yom etmemizin büyük öneminin olduğun düşünmekteyim.
Biz artık geldik geçiyoruz demeden ileriki kuşaklara miras bırakacağımız yeşil kuşaklar ve temiz ve bol oksijenli bir dünyayı yeniden kurmak için çalışmalar yapmalıyız.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 117   25 Kasım 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

11KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

YILBAŞI
           Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından resmi veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
Hicri Takvim 12 kameri aya göre düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne kutlanan bayram ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir. 2009 yılında Miladi Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak en büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu Ortodoks Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14 Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta monofizit görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin kararlarını tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
Miladî takvim ya da Gregoryen takvimi, Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder. Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Türkiye de kullanılan Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü, Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla değişmektedir.
Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır. İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra (sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır. Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
İran takviminde yılbaşı Norous (Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21 Mart).
Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Çin'de yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı Takvimi Dìzhī veya  Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli olup Asya'da yaygın olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem olarak bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da kullandıkları bilinmektedir.
Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı 13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama su dökerek gerçekleşir.
Sümerliler astronomide de gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerliler bulmuşlardır.
            Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
            Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve yıldızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.         

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 118   25 Aralık 2008

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 12KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

GÖNÜL KIŞI “Zemherir”
            Zemherir: Cehennem'deki soğuk yer, soğuk cehennem. Zemherir’in soğukluğu pek şiddetlidir
Zemherir: Gün dönümü olara bildiğimiz 21 Aralık gününden sonra başlayan şiddetli soğukların 22 Aralıkta başlayarak 31 Ocak ayına kadar geçen süre olarak sözlüklerde kayıtlıdır.
Bu ay bilindiği üzere eski takvimlerde “Zemherir” halk arasında “r” harfi kullanılmayarak zemheri olarak kullanılmaktadır. Ben yine de gerçeğini yazacağım:
Atalarımız bir çok atasözleri ile kışın soğukluğunu anlatan atasözleri söylemişlerdir.
            Ağustos’ta gölge kovan zemheride karnını ovar!
            Zemheride yoğurt isteyen cebinde inek taşır!
            Zemheride kar yağmadan kan yağması iyi!
            Zemheriden sonra ekilen darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez!
            Ve başkaları da bulunabilir.
Bir Orta Anadolu Türküsünde
Bilmem şu gönlümün bende nesi var,
Her gittiğim yerde yar ister benden
Sanki benim mor sümbüllü bağım var
“Zemheri” ayında gittiği ister benden!               
ve
Musa Eroğlu’nun
Sevdan uykulu düş gibi
Ayrılığı görmüş gibi
Bir manalı gülüş gibi
Zemheride sözüm …
Demiş.
Demiş diyenler. Artık bu devirde ne istersen her şey elinin altında! Tek elinin dönmesi, kesenin tıngırdaması varsa.
Artık “Zemheri”de gül de bulabilirsin, bülbülde bulabilirsin, her çeşit sebze de bulabilirsin. Yeter ki paran olsun.
Bu saman diliminde yaşadığımız için belki varlıklı olanlarımı çok şanslı. Kombisi olan ve doğal gaz parasını ödeyebilen yakabiliyor ve ısınıyor. Ya olmayanlar ne yapıyorlar? İte en önemlisi “Zemheride” olmayanların halleri.
Cehennemin bir bölümünün de soğuk olması ve gönlümüzün zemheri kışı olmaması dileği ile.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 118   25 Aralık 2008

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 

13KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

YENİ BİR YIL DAHA
Hani Nasrettin Hocaya sormuşlar: Hocam Eski aylara ne oluyor? Demişler. Muhterem de eski ayları kırpıp yıldız yapıyorlar demiş. Acaba eski yılları da kırpıp ay mı yapıyorlar?
İşin şakasını bir yana koyarsak; Müslümanlıkla ilgisi olmaya bir kutlamaya yeniden ereceğiz. Yeni Yıl. Hepimizin bildiği gibi yeni yıl Hıristiyanlık dininin bir kutlanan bayramıdır. Miladi takvimlerde bu günü yılın ilk günü olarak kabul etmiş ve bizim de Miladi takvimi kabul etmemizle birlikte yılbaşının birinci günü olarak yeni bir yılın başlangıcına girdiğimizi bilmekteyiz.
Bu bizlere bir yaş daha ihtiyarladığımızı ve bir yılı daha geride bıraktığımızı gösteren bir olgudur. Hepimiz yeni yılda dana güzel ve müreffeh bir hayatın geleceğini umarak ayların su gibi gitmesin sadece bakar ve ihtiyarladığımızın farkına bile varamayız.
Bizler Müslümanlar olarak bu kutlamalara katılıp katılmamamız kendi vereceğimiz hür düşüncemizle ilgili bir olgu olduğundan, herkesinde artık belli bir bilgi birikimi içinde yoğrulduğu zaman diliminde yaşadığımızdan sizlere şunu yapın, bunu yapmayın gibisinden ahkâm kesecek değilim.
Yeni yıla girerken sonraki gelen yılda neler yapacağımızı planlamamız gerektiğini, geride kalan yıllarda da ne gibi eksikliklerimizin olduğunu düşünmemizin gerekliliğini söylemekle kalıp; Yeni yılınızın kalbinize göre olmasını diler yeni yılınızı candan kutlarım.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 119   25 Ocak 2009

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 14KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

ÇÖPLÜK
            Çorum’un en eski alış veriş mekânı.
            Burası; Çorum’un en eski bir arastası.  Bu arastanın da; bazı kısımları ve bazı bina ve dükkânlarının deforme olduğu doğrudur. Biz insanlar yaşadığımız mekânları değiştirmeyi severiz. Bu değişilmeye uğraşı mekânların ana yapılarını da deforme olduğunu söylemek safdillilik olduğu malumdur. 
Çöplük tanımı için Osmanlıca harflerle basılmış olan “Çorum Tarihi” isimli çalışmada: “Çorum Kal‛asının Romalılar zamanındaki eserleri saat kulesi civarında evler altında kalmış bir temelin şimalinden cenuba doğru indiğine göre, şimdiki çarşının (Çöplük) bulunduğu yerde olması lazımdır. Zaten de Danişmentlilerin zabt ettiği Çorum Kal‛asının şimdikinden daha vâsi‛ olduğu içindeki askerlerin çokluğu ile anlaşılır.
İşte Nastor bu kal‛ada uzun müdded Dânışmend Ahmed Gaziye karşı durdu. Mir‛atü’l-tevarih << ba‛de Nikonya ki Çorum’dur. Muhasara ve zahmetle zabt etti ve asker-i İslâm gana’im ve esir ile na’il oldu (1)>>
Çöplük diye halkımızın bildiği çarşının; Çorum’un en eski yerleşim yerlerinden olan “Nikonya” nın zamanında da bulunmuş olma ihtimali büyüktür.
Çorum bu tarihlerde kalesinin tanımı şu alanlar içinde olduğu zannedilmektedir. Çorum Tarihi ismili eserde:  “Nikonya Tekfurunun sarayının bulunduğu yer, bu gün halen Albayrak ilköğretim okulu olarak bilinen bulunduğu yerde idi.  Alaybey sokağının güzergâhından kale suru şimdiki Ulu Cami meydanına kadar inmekte. Ulu Camiinin bulunduğu yerde büyük kilise bulunmakta, buradan Ulu cami Altından geçen camii kebir 3. sokak dan  Taşhan caddesi istikametinden, Emniyet sokaktan devam eden sur, şimdiki kaleyi de bir burç olarak düşünürsek oradan Kulaksız sokağı, Albayrak sokak olarak sınırlandırabiliriz.
Burası çok büyük bir alan olarak gözükse de haritada burasının üçgen şeklinde bir alan olduğu gözükmektedir.
Bu sınırların içerisinde halen bulunan ve kilise diye bilinen yerin “havra” olma ihtimali büyüktür. Burasın Nikonya’dan sonra yapılmış olması ihtimalinin olması gerekmektedir.
Çorum’un Türkler tarafından kuşatılması sırasında kuşatma 40 gün sürmüştür. Bu gün Devlet Hastanesi sırtlarlı ve Bahçelievler bölümü Türk çadırlarının bulunduğu kuşatma alanı olarak bulunmaktadır. Kuşatmanın sonlanması ise Çorum’da gece çok büyük bir deprem olmuş taş üzerinde taş kalmamış ve peşinden yağan müthiş bir yağmurdan sonra Çimento fabrikası ve şimdiki Nadık deresi tarafından gelen muazzam sel ve molozlarla Nikonya ortadan kalkmıştır. Sağ kalan Nikonyalılar bu olayın Allah’ın Türklere verdiği bir mükafat, kendilerine verilen biz ceza olarak görmeleri sonunda tamamı Müslüman olmuş ve Türk boylarından Çorumlu oymağının burada kalması ve Karakeçili Aşiretinin de yerleşmesi ile Çorum yeniden kurulmuş oldu.
Konumuza başlık olan Çöplük yukarıda bahsi geçen deprem ve selden sonra oluşan mezbelelikten sonra “Çöplük” ismini almış olması gerekir. Elde bulunan molozlarla şimdi bulana kalenin yapılmış olmasının delili olarak kalede kullanılan her türlü moloz taşının dıştan halen gözükmesi olarak görebiliriz.
Çöplük o zamanın tarihini yansıtan bir arkeolojik sit alanı olması gereklidir. Aynı şekilde o zamanlardan kalan Hıdırlık caminin altında bulunan yer altı mezarlarının da söylentileri bu konularla uğraşanlar tarafından anlatılmaktadır.
Çöplük Çarşısı için pek çok kişinin kalmaması için bizzat benim tarafımdan ve imzaları karşılığı yaptığım anket halen sitemde yayınlanmaktadır. http://copluk.buadresim.com burada ÇÖPLÜ ÇARŞISI  YIKILSIN (KALKSIN) DİYEN  lerin adı soyadı ve  ÇÖPLÜ ÇARŞISI YIKILMASIN (KALKMASIN) DİYEN lerin adları ve soyadları ile anketi ile de tespit edilmiştir.
Burada isimleri yazılı olan ve ankete katılan zatlarla bizzat bire bir kendim konuştum ve sorduğum soruya kalksın veya kalkmasın cevabını yazmalarını adlarını soyadlarını ve imzalarını atmalarını istedim. Daha sonra sanal olarak katılanlara da belirli süre verdim ve katılanlardan TC kimlik nosunu verenleri buraya e-postaları ile kattım.
Bence Çöplük yani Çöplü Arastası kalkarsa Çorum büyük bir kültür erozyonuna uğrayarak betonlaşan bir alan ile yeraltına alınmış bir çarşı ile modernleşme tantanası ile birkaç kişinin cebinin olmasından başka bir işe yaramaz.
Kaybeden Çorum ve Çorumlular olur.
 
(1) Nazmi Tuğrul Çorum Tarihi << Çorum’un Fet’hi ve Melik Danişmend>>  ser levhasıyla başlayan kitabın mâ-ba‛dını tamalamış oluyor.
Türk azmi “ Denmektedir.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 119   25 Ocak 2009

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

15KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

İSMAİL PAMUK İLE YILAR ÖNCE
            Yıllardan öncelere dayanan bir tanışın zamanını doldurunca ebedi aleme göçüşünün tarihine bakınca günlerin ne kadar çabuk geçtiğini anlıyoruz. O bu diyardan göçtüğünde seni 2001 yılını gösteriyordu.
            İş yerimde otururken her zamanki iri ve şen cüssesi ile kapıdan gözüktü ve selam verdi. Selamını alınca biraz İsmail Hocanın mırığının kırık (neşesiz) olduğunu gözlemledim. Takıldım:
            -Hocam ne haber; Bugün birisine mi kızdın? Neşen yok dedim. Bana yorgun gözlerle bakarak:
            -Selim ben artık uzatmaları oynamaya çalışıyorum. Biraz moralim bizim kalpte bir problem var Ankara’ya giderek ona bir revizyon yaptıracağım. Baktıracağım. Esas ben sana gelmemin sebebi helallik dilemek. Gidip gelmemek var, gelip görmemek var! Diyince ben ne söyleyeceğimi şaşırdım. Kekeleyerek:
            -Hayırlısı olsun; bunda bir şey yok dedim. Sustuk. Çaylar geldi içtik. Müsaade istedi. Bende işyerini kapatacağım beraber gidelim dedim ve arabaya binerek aynı yönde oturduğumuz mahalleye geldik. Arabada havadan sudan bahsettik.
            Birkaç gün sonra Uğur Pamuk dergimizin çizeri karikatür getirmek için işyerine uğradı. Sordum:
            Hocam geldi mi? Dedim. O da:
            Selim ağabey babam birkaç gün sonra pay-pas olması gerekiyormuş diye telefonda söyledi. Uğur’a hastanenin telefonu var mı dedim telefonunu verdi. Uğuru teselli ederek yolcu ettim. Eve gelince hastaneyi aradım. Hocam çıktı. Hal hatır sorduktan sonra bir ihtiyacının olup olmadığını, yapabileceğim bir şeyin olup olmadığını sordum. Ameliyat gününü sordum. Yarın saban bıçağın altına yatacağını söyledi, ben erkenden geleceğim dedi. Yemin verdi gelmemem için. Gelince burada beklemekten başka bir yapılacak iş olmadığını söyledi.
            Akşama doğru iş yerimin telefonu çaldı. Arayan Uğur’du:
            Selim Ağabey babamı kaybettik dedi. Şok oldum ve bir şey diyemedim. Günü gelince köye defnettik. Birkaç gün sonra da köye mevlidine gittik.
            Bir çınar böylece yok oldu zan edilse de dergimizde ve basında yazıları ile ve kalbimizde yaşamada.

Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 120   25 Şubat 2009

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

 

 

 

 

https://gurselyayin.com

 

 

 

 

 

 

16KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

KEFERENİN “KÜRT DEVLETİ” FURYASI
Dünya haçlı ordularının, dünkü papalık yerine kaim komuta kademesi ABD, kirli-kanlı, organize işlerde yandaş, yoldaş ve “pis işler” ortağı AB’ye “bir anket ve kamuoyu oluşturma görevi” ısmarlıyor.
Konu: Kürt kisvesi altında kurulması için bir asırdır çabalanan “örtülü Ermeni-Rum Pontus tampon sömürge bölgesi” oluşturulması. BOB kapsamında tüm Orta Doğu’nun İsrail çıkarlarına tahsis edilmesi plânının bir kısmının hayata geçirilmesi… Örtülü Kürt düşmanlığı ve aleni dönme-devşirme himayedarlığı…
Metodoloji: Başta, 100 yıllık amansız Türk düşmanı, anarşi - terör ve tedhiş örgütü dostu, ikiyüzlü, kalleş Almanya olmak üzere, AB hinterlandında Türkiye aleyhine “kamuoyu araştırma provakasyonu”
Hain anket konusu: "BİR KÜRT DEVLETİ KURULMASINI?"
Anket faaliyetini başlatan: Alman Die Welt gazetesi.
Soru: Sollten die Kurden einen eigenen Staat bekommen
Türkçesi: Kürt devleti kurulmasını ister misiniz?
Alman Die Welt gazetesi tarafından başlatılan bu menfur anket ve Türkiye aleyhine aleni faaliyet ayrıca:
http://www.welt.de/politik/ausland/article4436510/Geheimplan-zur-Loesung-der-kurdischen-Frage.html#vote_3433847Türkei: Adli İnternet sitesinde oylanıyor.
Düpedüz domuzluk bu…
72 Milyon Türk’ün gözünün içine baka, baka pervasızca, alçakça ve haince oynanan bir kirli oyun; Türk milletine apaçık darbe; AB’de yaşayan beş milyonu aşkın Türk’e kin ve nefret duyguları aşılama, aralarına nifak sokma ve düşmanlık girişimi…
AB’de ki “yeniden yapılanan” TC elçi, büyük elçi ve çuvalla para alan misyonu ne yapıyor acaba?
Protesto, kınama var mı?
Ya “durdurma”, men ve takip girişimi?
İlgililer hakkında “dava” ikame girişimi!
Elbette bunları bilmek gerek. Çünkü Dışişleri Bakanlığının varlı sebebi bu. Eğer bir ülkede, açık veya gizli Türkiye aleyhine hareket ve faaliyet varsa; Dışişleri misyonu, MİT ve ilgili “karşı güvenlik unsurları” “faaliyeti mutlaka durdurmak, failleri cezalandırmak ve tekrar edemeyecekleri şekilde karşı tedbir”  almak suretiyle, dumura uğratmak zorundadırlar.
Aksi takdirde, orada TC adına görev yapan TÜRK yok demektir. Dahası dışişleri kullanılarak o ülkede “dönme ve devşirmeler” üs kurmuş demektir.
Tıpkı ABD’de Türk düşmanı lobilere para veren; Hakiki ve samimi Türk lobilerini bu imkândan mahrum bırakan ve fırsat buldukça sabote eden “menşei domuz monşerler” gibi..
LÜTFEN GEREĞİNİ YAPIN BU, "ÖNEMLİ BİR VATANDAŞLIK GÖREVİDİR"
Menfur skandal anket yukarıdaki linkte.
Hem de Amerika çıkışlı.
Bu çalışmaya bir Türk olarak gerekli cevabı vermek üzere öncelikle aşağıdaki linki tıklayarak Ankete katılın.
"Nein/Hayır "  seçeneğini seçip, "ergebnis" yazısının üzerine tıklayın ve Ülkemizin birliğine hizmet edin. Daha sonra bu linki kopyalayarak bütün arkadaşlarınıza gönderin. Bu oyunu bozmak milli bir görevdir. Bakınız “dâhili ve harici bedhahlar” ülkeyi bölmek için harıl - harıl çalışıyor.
Bu kadar istiyorsa kefere, Almanya veya Fransa’da bir Kürt devleti kursa ya!
NOT;  Bu anket daha öncede yapılmış ve HAYIR çıkmıştı.
  • Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 120   25 Şubat 2009
  • BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     17KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YAZDINSA YAYINLA YOKSA SENİNLE GİDER
                Bir gün işyerimde otururken bir yazar arkadaşım kapıdan içeriye girdi. Selamlaştık; yer gösterdim oturdu. Selam sabahtan ve hal natır sormadan sonra çay içip içmeyeceğini sorudum içelim dedi.
                Yazar arkadaşımın yüzündeki maske neşeli çehreden çok kırgınlık sunan bir görünüm sergiliyordu. Sordum:
                - Hayırdır; biraz neşen yok? Yüzünü buruşturarak:
                 Hastanede yatıyordum. Cevabını verdi. Aklımdan şöyle geçirdim. Ziyaretine gidemediğim için bana kırıldı herhalde diyerek cevapladım:
                -Geçmiş olsun. Haberim olsaydı ziyaretine gelirdim. Neden bir telefon etmedin? Diyerek durumu kurtarmak istedim. Cevapladı:
                -Hayır! Öyle önemli bir hastalık değildi. Ayağımdan fizik tedavisi aldım. Onun için yatmıştım. Dedi. Ben:
                -Olsun, hanımla ziyaretine gelirdik. Eve geliriz biraz konuşuruz. Hanımlarda dertleşirler. Dedim. Oda:
                -Bekleriz. Buyurun diye cevap verdi. O sıra çaycı çayları getirdi. Arkadaşımızın eskiden tahsildarların kutluklarının altında taşıdığı küçük fermuarlı çantalarından bir tane elinde devamlı bulunurdu. Çayı çaycıdan alırken çantasını masamın üzerine koyarken bir yandan da bana:
                -Hastanede boş durmadım. Bu çanta hikâye ve şiirlerle doldu taştı. Dedi. Bende:
                -Kalemine sağlık. Yayınlanınca kıymeti artar. Okuyucu değerlendirir değil mi dedim. Çayı içti, teşekkür etti, çantasını alıp çıktı gitti.
                Akşam hanımla ziyaretine gittik. Dergimiz ondan sonra yıllarca yayınlandı. O arkadaşın hastanede dediği yazılar ve şiirleri çantasında kaldı gitti. Ben istemedim. O da vermedi. Takdir onundu.
                Ben dergilerim çıktığından bu güne yayınladığım yazıları muhakkak denetimden geçirmek mecburiyetindeydim. Çok samimi olduklarım dışındaki yazarlarıma “Yazı verecek misiniz” diye sormam. Verirlerse onu ve beni etkileyecek kelime ve satırları sansür eder, ona sunan kabul ederse öyle yayınlarım. Kabul etmezse yazarın kendisi bilir.
                Neden yazı istemiyorsun derseniz? Çorum’da bir tabir vardır. Bu deyim Bütün Türk kültüründe çeşitli şekillerde kullanılır. Bu tabiri düstur edindiğim için yazı istemem. Bu deyim nedir derseniz:
                “Kargaya pisliğin kimyadır demişler. O da gitmiş ‘Derinçey *’a etmiş” derler.
     
    *Derinçay Çorum’un çok yakınında bulunan bir akarsuyun ismi.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 121   25 Mart 2009

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     18KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    23 NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI
    Atatürk’ün Ulusumuza hediye ettiği Büyük Millet Meclisi'nin açılış yıldönümü olan 23 Nisan'da kutlanan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramını ayrıca Atatürk Çocuklara da hediye etmiş, istikbalin olarda olduğunu da göstermiş olduğu bir bayramdır.
    Ülkemizi paylaşmak isteyen güçlerin İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Mustafa Kemal Atatürk 19 Mart 1920 tarihinde bildiri yayımladı: Bildiride, "olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilenlerin en geç on beş gün içinde yapılması gereği” bildiren kesin ve kararlı emirleri yer alan bu bildiri ile, dağıtılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılmaları emrediliyordu.
    Ankara’da toplanacak Meclis için yer arandı. İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış olan bu bina Meclis için uygun görüldü. Eksik olarak gözüken yapı tamamlandı. Okullardan toplanan sıralar ile halkın katkısıyla mefruşatı donatıldı. Mustafa Kemal Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiride: “Meclis'in 23 Nisan” günü toplanacağını ve açılış töreninin duyurdu.
    23 Nisan 1920 Cuma sabah ezanından itibaren Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Herkes ülkesinin yönetiminde kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camisinde kılınan Cuma Namazından sonra, Meclis binası girişinde bir dualarla tören yapıldı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 Milletvekili Meclis salonunda toplandı.
    En yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.
    "Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar! İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir.
    Bu duruma baş eğmek; Milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan Milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.
    Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."
    Bu açış konuşmasında, Millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsendi. Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı.
                Bu ilk toplantıdan sonraki  TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı.
                Çocuk bayramı olara ta kutladığımız bu bayramın Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olarak ilelebet kalmasını dilerim.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 122   25 Nisan 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

      19KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     KOMŞULUK
                “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” Atalar boşa dememişler. Dışardan oğlun kızın gelene kadar eğer sen komşunla iyi münasebette isen komşun sana yeter. Ya sen komşundan memnun olmuyorsan, seni rahatsız etmekte ısrar ediyorsa ne yapmak gerekmekte?
                Şimdi benim oturduğum apartmanda komşularım ne hakka, ne hukuka ne de saygıda insanca ve Müslüman’ca davranmıyorlar. Üstümde oturan komşu kendi evinde oturuyor. Yirmi üç senedir karı koca kavgalarını dinledik durduk. Halen de dinliyoruz. Birde bundan başka torununu son zamanlarda kendi evine getirerek bizi kızdırmak için kızı ile torununu evin içinde koşturtuyor. Artık bizde de sabrın sonu kalmadı. Biz sustukça işi azıttılar. Geçen Cuma günü artık o kadar ileriye gittiler ki hanım beddua etti. Evet işte insanlar artık birbirlerine ancak beddualarla karşılık vermekteler. Bu neden olduğunu kısaca anlatayım.
                Apartmanımızın bitişiğinde en üstte oturan bir bayan var. Onun da iki-üç yaşlarında bizim üst kattaki komşunun kızı kadar bir kızı var. Balkondan balkona durmadan bütün ses güçleri ile isimlerini bağırarak birbirleri ile diyalog kurduklarını zannediyorlar. Hem komşu apartman, hem de bizim apartman bu seslerden müşteki fakat hiç birimizin sesi çıkmıyor. Kafa şişirmekten başka bir işe yaramayan bu diyalog için ne bizim üst kattaki anneanne ne de öbür apartmandaki anne ses çıkartmadıkları gibi bizleri rahatsız etmek içinde çocukları adeta teşvik ediyorlar. Açıkça bağırmalarını sağlıyorlar. Her halde ses tellerinin kuvvetlenmesi için bir nevi çalışma yaptırıyorlar. Bizlerin kızdığının farkındalar. Bilerek bu işe yaptırdıkları malum.
                Üstteki anneanne torununu bizzat bizim apartmana yakın evde oturan kızının evinden getirerek bu işlemi yaptırıyor. Bu günlere kadar torununa kızının evinde baktı. Torununu bu işlem için bizim apartmana getirdiğini diğer çocuğu bağıran kadına itiraf ta etti. Üstümüzde oturan anneannenin kızı yani çocuğun annesi de bizim eve çok yakın ilköğretim okulunda öğretmen. Artık o öğretmenin yetiştireceği çocuklardan vatana, millete ne gibi faydalı fertler yetişeceğini siz düşünün.
                Dünyanın düzeni bozuldu. İnsanlıktan bi haber olmamızın gerçek sebepleri herhalde bu gibi kişilerin eğitimde yetiştirdikleri talebelerden olsa gerek.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 122   25 Nisan 2009

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

      20KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    HER AYIN 15’i ile 25’Şİ
                İnsanların belirli bir periyodik çok önemli işleri vardır. Benimde belli periyodik ve çalıştığım, başımı kaşıyamadığım belirli günlerim bulunmaktadır.
                Her ayın On beşi, Sanal iki dergimiz olan Sarı Çiğdem Şiir Defteri güncellenme ile 25 şi ise Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisi günüdür. Gelen yazıları hazırlar ve on beşi ile on altısı ile çok yoğun günümdür.  Bir ay içinde gelen ve geldiği gün güncellemeye çalıştığım yazarlarımın yazılarının her sayfasına link vermeye ve siteye yükleme günüdür.
                Yazarlarımız o 26'tısında  yazı yollayabilirlerse bu yazıları gelecek ayın sayısında elimden geldiği kadar sizlere sunmaya çalışmaktayım.
                  Yazı göndererek yayınlanması için müracaat eden arkadaşlarımız bulunmaktadır. Fakat küçük kurallarımıza uymaya yanaşmamaları onların çalışmalarının burada yayınlanmasına mani oluyor. Tercih onları.
                Mayıs Ayı ise bilindiği gibi GÜRSEL YAYINEVİ'NİN kuruluş günüdür. Nice yeni yıllara aylara birlikte ermek dileği ile!   

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 123   25 Mayıs 2009

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     21KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     INTERNET SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
                Dergilerimde; yazılarım kendime ait olup, kendi fikirlerimi yazabildiğim kadar beyanda bulunduğum yerlerdir.
                Sanal olarak yayınlanan bu çalışmalarım haricinde de basılmış çalışmalarım bulunmaktadır.
                Ayrıca 63 sayısı basılmış olarak bulunan ÇORUMLU 2000 AYLIK KÜLTÜR SANAT TARİH VE EDEBİYAT dergimde pek çok çalışmalarımı da yayınladım. Bunlar basılmış olarak arşivlerde bulunmaktadır. Bu dergim basılırken ilk birkaçı hariç o günden bu güne okuyucularıma da sanal olarak ta yayınlama mutluluğuna eriştim. Dergimiz halen devam etmekte olup her ayın 15’inde güncellenmektedir. Bu elinizde bulunan sayımız http://corumlu2000.dergisi.info 124. sayı olarak sizlerle birlikteliğini sürdürmektedir.
                Dergi ve sitelerime girmek için illaki üye olacaksınız diye bir şartımız da bulunmamaktadır. Bütün ziyaretçilere alenen açık olarak okuyucunun istediği an okunmaya açıktır.
                Dergilerimize yazı veren arkadaşlar bizzat endi çalışmalarını e-posta veya posta ile bana ulaştırmakta ve bende bazı ufak tefek kişilik hakları ve diğer bazı bana ve yazarıma gelebilecek kısımları kaldırarak yayınlamaktayım.
                Yazarlarıma ve çizerlerime buradan teşekkür ederken yazı yollayacak arkadaşlarımızın da kendi çalışmalarını  corumlu2000mail.com  e-postama yollamaları gerekmektedir.
                Dergilerimde bulunan çalışmalar herhangi bir siteden alınarak yayınlanmamakta, yazarlarımızın müsaadeleri ve gönderdikleri yazıları yayınlanmaktadır. Bizim dergilerimizden başka yerlerde de yazarlarımızın çalışmalarını yayınlamaları onların en tabii haklarıdır. Bu bilginin de sizlerle paylaşmamım birkaç nedeni bulunmakla birlikte burada bunları yazmama da gerek görmemekteyim.
                Yazıyor, çiziyor, çekiyorsanız ve sanal değilseniz sizde davetlisiniz!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 124   25 Haziran 2009

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     22KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ÇORUM HİTİT FUAR VE FESTİVALİ
                Tanıtım. Çok yanlış bir söz var buna katılmıyorum. “Reklâmın iyisi, kötüsü olmaz” Reklâmın iyisi iyi, kötüsü kötü bilgileri verir.
                Söze gelince; İlimizi tanıtalım. Teraneleri bazı özel kutlamalarda söylenir, nutuklar atılır ve o andan sonra bir daha her nedense anılmaz.
                Ben demekten hiç haz etmediğim halde kendimce ilimizi tanıtmaktayım.
    Birkaç sitemin olduğu sizlerce malumve geçen ay http://istatistik.buadresim.com 43820 tekil kişi ziyaret etmiş. Aşağıda bulunan grup üyelerimin toplamının tekilinde biraz fazla!
                Gelelim Fuar ve Festival etkinlikleri her ne hikmetse; her yıl daha da sönükleşen ve kimliğini yitiren bir etkinlik daha yaşadık. Bilmiyorum ki söyleyeyim babından etkinliklerden sadece açılışı yapılmadan önce Sanayi Sergisini resimleyerek sitemizde 4 gün resimleri üst dönen bölümde yayınladım. Görenler göndü, görmeyenler ise görmediler. Bazıları da gördükleri halde görmediler. Bütün bun gören veya görmeyen, görmemezlikten gelenler kendileri ile yüzleşmeleri gerekir.
                Bildiğiniz gibi:
    Çorumlular grubuma
    Grup Adresi: http://groups.google.com/group/corumvecorumlular
    Grup e-posta adresi: corumvecorumlular@googlegroups.com
    Üye sayısı: 3000
     
    Ayrıca
    Fikir Dergisi grubuma
    Grup Adresi: http://groups.google.com/group/fikir-dergisi
    Grup e-posta adresi:  fikir-dergisi@googlegroups.com
    Üye sayısı: 30246
     
    33246 e-postasına aşağıdaki mesajı gönderdim.
     
     
    29. ULUSLARARASI ÇORUM HİTİT FUAR VE FESTİVALİ
    Hayırlı ve uğurlu olsun Mahmut Selim GÜRSEL
    29. ULUSLARARASI ÇORUM HİTİT FUAR VE FESTİVALİ PROGRAMI
    08 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA
    15.00
    Atatürk Anıtına Çelenk Sunulması
    15.30
    Sanayi Fuarı Açılışı
    Leblebi Yarışması ve Ödül Töreni
    Mehter Gösterisi
    Halk Oyunları Gösterisi
    17.30
    KORTEJ GEÇİŞİ-Gazi Caddesi (Hürriyet Meydanı-Saat Kulesi)
    Saygı Duruşu-İstiklal Marşı
    Protokol Konuşmaları
    Mehter Takımı Geçişi
    Halk Oyunları Ekipleri Kortej Geçişi
    Esnaf Odaları Kortej Geçişi
    ASKF Kortej Geçişi
    20.30
    Destarensemble Klasik Türk Müziği ve Gösteri Sanatları Topluluğu
    Konseri ve Sema Gösterisi (Devlet Tiyatro Salonu)
    09 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE
    10.30
    Halk Oyunları ekipler Valilik ziyareti
    11.00
    Halk Oyunları ekipler Belediye Başkanı ziyareti
    12.30
    Halk Oyunları Gösterisi (Alaca)
    13.00
    Hifsad Çorum Fotoğrafları sergisi açılışı (Güzel Sanatlar Galerisi)
    14:00
    Çocuk Tiyatrosu-Nasrettin Oğlu Seyfettin (Tiyatro Bizbize lopluluğu)
    (Devlet Tiyatro Salonu)
    15.00
    Halk oyunları mahalle gösterisi
    Yerel Sanaiçılar Konserleri - Nergis AY-Özge Arslanbay Yer: Cumartesi
    Pazarı.
    17.30
    Halk oyunları mahalle gösterisi. Yer Adliye binası yanı.
    20.30
    HALK  KONSERİ (Turhan Kılıçcıoğlıı Stadyumu)
    KoIbaslı ekibi
    Gökhan Ertek
    Serap Sapaz
    Cemalettin Kurtoğlu
    Ferhat Göçer
    21.00
    Halk oyunları göslerisi (Gazi Caddesı)
    Halk oyunları göslerisi (Fuar alanı)
    10TEMMUZ 2009 CUMA
    10:00
    Halk oyunları Gösterisi (İskilip)
    14.00
    Çocuk Tiyatrosu Keloğlan Taş Devrinde (Devlet Tiyatro Salonu)
    17:00
    Âşıklar Şöleni
    Şeref Taşlıova - Aşık Borani - Sürmeli Can Kaya - Rıfat Kurdoğlu -
    Müslüm Koygun (Mahzuni Şerif Parkı)
    18.00 - Halk oyunları mahalle gösterisi Yerel Sanatçılar Konserleri
    Yer: Mehmetçik Parkı
    21.00
    Halk oyunları gösterisi (Gazi Caddesi)
    Halk oyunları gösterisi (Fuar Alanı)
    11 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ
    10:00
    HalkOyunları Gösterisi (Osmancık)
    13.30
    Hâkimiyet Gazetesi Leblebikeyfi mizah sayfası Editörü Erdoğan Oruç
    Karikatür Sergisi. Yer: Devlet Tiyatro Salonu Fuayesi
    14.00
    Gölge (Talha Bora Öğe) Stand- Up gösterisi (Devlet Tiyatro Salonu)
    18.00
    Halk oyunları mahalle gösterisi.
    Yerel Sanatçılar Konserleri Yer: Bosna Parkı
    21.00
    Halk oyunları gösterisi (Gazi Caddesi)
    Halk Oyunları Gösterisi (Fuar Alanı)
    12 TEMMUZ 2009 PAZAR
    10.00 - Halk Oyunları Gösterisi (Boğazkale Sungurlu Gösterisi)
    16.00 - Hitok OtoDrag Yarışları (Fen Lisesi Önü)

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 125   25 Temmuz 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     23KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ÇOK BİLEN
                Bildiğiniz gibi dergimizin sizlere bilgi verdiği ve sizleri dergi ile ilgili bilgilerin yenilendiğini bildirmeye çalıştığım
    Grubumuza her nasılsa kayıt olunmuş bir okuyucumuz beni bazı hatalarımı görerek kendince cevap vermiş. Türkçe kelimeleri kullanmamızı tavsiye eden bu arkadaşın yazısında yazım hataları olduğu gibi; yazdıklarının kaç tanesinin Türkçe olduğundan bile bi-haber olduğu gözükmektedir. Ayrıca kendisinin yazdıklarını da hiç kontrol etmeden göndermiş.
    Aşağıda ismi bizde saklı olarak şöyle yazmış:
    19 07 2009 tarihinde Saat 11.20
    “Günaydın Çorum Fikir Dergisi yöneticileri,
    “İsteğim dışı bana da ulaştırılan iletinize bağlı öbekte biraz gezindim, Türkçe adına. Bir kesit olarak algılayıp dile getireceğim yanlışların düzeltilmesi dileğim var:
    “Türkiye’de Emlak”, “Siz de katılın” derken doğru yazmışsınız da, “Sizde katılınız” ve “Sizde bulunmak isterseniz…”  derken ‘de’ neden bitişti acaba?
    "Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz!.."
    Türkçe yazmayı sürdürürken araya bir “subdomain” sıkıştırmanız neden acaba?
    Bu bölümü yazanın kendisini ifade etme yeteneğinde bir bellek silinmesi mi oldu?
    Bu tümceyi yazanın tam orada da Türkçe düşünmesini salık veririm. Genelde olması gereken konusunda yardımcı olurum ama burada olmayacağım. Madem bir kazanç amaçlı öbek oluşturmuşsunuz, bir de Türkçeyi düzgün kullanan yurttaş istihdam edin ya da görevlendirin. Yine de bir yardım daha yapayım, ‘link’ yerine genel kabul gören ‘ilişim’ sözünü kullanın. Kandil aşkına, Türkçe adına”
    İmzası: Sağlık adına sağlıklı düşünüp sağlığa önem veren -  Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı, yazar, çevirmen – 2 kitap çevirmeni isimlerini veremeyeceğim reklam olur- M…. Sivil Toplum Birliği Platformu Kurucu ve Eşgüdümcü Başkanı - Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi - Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya çalışan yurttaş  - Not: Bugün ilk iletim size gidiyor; bilin Türkçenin ne kadar önemli olduğunu!..
                Bu sağlıklı düşünen, Türkçeye duyarlı” ne yazık ki Türkçe birkaç kelimeden başka yazamayan” bilge arkadaşı buradan REKLAM etmeyi düşünmüyorum “O kendisini bilir” zaten aşağıdaki bölümü de kendisine yazıyı dergimize yükleyince tıklayarak yollayacağım.
    Yolladığım cevap:
    İnsan kendi hatasını nedense görmezde başkasın hataları ile uğraşır?
    1-sizin iletiniz de her nedense bizim goole nin SPAM’A (elektronik posta sağanağı, mesaj sağanağı) bölümüne gelmiş.
    2- Fikir Dergisi Yöneticileri yoktur. Yazarları vardır. Yöneticisi sadece benim.
    3- İsteğin dışında geldi ise şu an itibarı ile http://groups.google.com/group/fikir-dergisi e-posta gönderisinden çıkartılmış bulunmaktasınız. Bunu sizde yapabilirdiniz!
    4- Bizim sadece e-posta listemiz yapılanları bilgilendirme için kurulmuştur. http://groups.google.com/group/fikir-dergisi ise http://fikir.dergisi.info 10. alını tamamlamış bulunmaktadır. Diğer dokuz sayı yazarlarımızın yazılarını da inceleyebilirsiniz. Üye olma mecburiyeti yoktur.
    5-"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz" Acaba ÇORUMLU size ne yaptı? Çok merak ediyorum! Çokkk İktisatçı, Turizmci Sağlık adına sağlıklı düşünüp sağlığa önem veren ,Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı, yazar, çevirmen, Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi, Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya çalışan yurttaş vb. imzanız var da ondan sonrum.
    6- Domain "etki alanı -tanım kümesi -1) alan, ilgi alanı, 2) tanım alanı (işlev) "olarak çevrilmiştir ki bu kelime ile bağdaşamaz. Domain sadece bir hedeftir. Domaini aldıktan sonra değiştirme imkânınız olamaz. Yönetim alanında ise her türlü düzenlemeleri yapabilinsiniz. İlgi alanı ile de alakası aynı isimleri anlatan pek çok isim veya kelime bulunmaktadır ve subdomain Türkçe karşılığı bana biraz daha kelime bilimcileri düşündürse gerek diyorum
    7- SALIK (Ucu zincirli Topuz) her halde SAĞLIK demek istediniz(!)
    ÖBEK (Yaş ve yapıları aynı olan kişilerin veya topluluğuna denilir.) Bizim öbeğimiz değil e-posta topluluğumuz vardır ki burada 90 yaşında da 18 yaşında da cinsiyetleri karışık kişiler de bulunmaktadır.
    8- LİNG karşılığı olarak verdiğin örneğe insanlar değil “kazlar” bile güler.
    9- En önemlisi iki adınız var . Ha sahi unuttum adınızı Türkçe mi?
    Hamiş: http://fikir.dergisi.info dergimizde adınız verilmeden bu cevabı yayınlayacağım
    Mahmut Selim GÜRSEL

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 125   25 Temmuz 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     24KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    NE SÖYLERSEN ONU İŞİTİRSİN
    Bana göre yıllar önceydi. Şimdi koskocaman bir fabrikanın bulunduğu alanın eski ve tabii ortamının bozulmadığı günlerdi.
                Bir sahil düşününki arkasını 200 metre ötede kale surları gibi sahil boyunca, göz alabildiğine uzanan gümüş renkli ter temiz kumlarla kaplı, denizi çok az bir eğimli tabii bir plajı olan alan.
                Yıllardan 1957 bu plajda; baba, anne ve üç çocuk yüzmek ve bir sıcak havadan kurtulmak için bulunuyorlar. Bulundukları alanda bir eski hale harabesinin gölgesinden faydalanıyorlar ve mutlular. Baba 40 yaşında, oğlu ise on yaşlarında. Sohbet ediyorlar baba, oğul. Baba:
                - Oğlum ayağa kalkar mısın? .Oğlu ayağa kalkınca:
                - Şu ilerideki kayalara doğru bütün gücünle bir söv bakalım! Oğlu, mahbup. Babasının yanında nasıl sövsün ki. Annesi, babası ve kız kardeşi var. Zaten yapısında ve yetiştirilmesinde de sövmeyi, dövüşmeyi bilen birisi de değil ki. Kızarıp, bozarıyor. Babası ısrar ediyor:
                - Söv oğlum! Çocuk kızararak bütün gücü ile kayalara doğru bağırıyor.
                - Eşek oğlu eşek! Birkaç saniye sonra kayalardan bir ses geliyor:
                - Eşek oğlu eşek! Çocuk şaşıyor. Babası ve annesi gülüyorlar. Küçük kız kardeşte şaşkın. Babası tekrar başka bir şey istiyor:
                - Oğlum ! Birde güzel bir kelime bağır mısın? Yeni yetişiyor, karşı cinslerin yeni farkına varan çocuk tereddüt etmeden:
                - Seni seviyorum! Diye sesleniyor. Birkaç sanıya sonra:
    - Seni seviyorum! Cevabı geliyor. Babası oğlunun elinden tutup yanına oturtturarak:
    - Oğlum! Bu ses ikilemesine Yankı derler. Yüksek sesle uzaktaki belirli bir yükseklikteki yere bağırırsan sesin sana geri gelir. Sana bir baba nasihati vermek için bunları söylettirdim. “İnsanlarda aynen yankı yapak yükseklikler gibidir. Onlara iyi söylersen sana iyi söz söylerler. Kötü söz söylersen sende kötü söz işitirsin” Bu nasihatimi ölene kadar unutma.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 126   25 Ağustos 2009

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     25KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    SENDEN NE DİLESEM YA HABİBİ!
                Senin  dünyaya teşrif ettiğini ve yakın yıllar içerisinde Mevlit Kandilini kutladığımız bu ay içinde senden Allah’ın emri ve sana verilen yetki ile şefaatini istesem acaba kabul eder misin?
                Bu göründüğü hilalin aylar olarak takvime döküldüğü; Müslümanların ve bazı milletlerin kullandığı kameri ay içinde dünyaya teşrifinin gününü bilinmemesinin sebebi bilinmemesindeki hikmetin anlaşılması için çaba gösterenlerden birisi olmamı düşünerek senin adını anmama müsaade eder misin?
                Ey bu kâinatı yaratan yüce Allah’ımın “Ya Habib’im!” dediği Peygamberim olarak beni de Kevser’inden su içmeye davet eder misin?
                Ey kâinatın sahibi Allah’ım! Onun yüzü suyu hürmetine bu dünyada olduğunu bilen ve inanan kullarından birisi olarak beni de Habib’inle yakında yüzleşmem için müsaade eder misin?
                Ey cihanın son Peygamberi! Sevdiklerini senin sancağının altında toplarken yüce huzurda, bizler için Allah’ıma af, af diye bizlerin selamete çıkması için yalvaran. Yüce insan! bizi de sancağının etrafına kabul eder misin?
                Ey bu yer! Ey gök! Ey bu seher vaktinin zamanını ayarlayan şahit ol! Ben Allah’ımdan af diler, Onun Habib’inden de şefaat dilerken bu sanal satırlar olarak bu satırları okuyanları da şahit olarak dinler misin?

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 133   25 Mart 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     26KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    PARANIZ YOKTU NEDEN?
    Bir cemiyet veya dernek; bulunduğu yerin ahval ve şartlarına uyarak yediden yapılanma girişi yaparsa. Bu da ayrılmayı planlayarak bir kendi çıkarı için düşünen üyenin menfaati mi önemlidir?
    O kuruluşu beğenilmeyen yöneticilerin kendi çıkar veya heveslerine uygun bir topluluğu kendi amaçları doğrultusunda yönetmek amacı ile mi yeniden aynı işlev ve görevi yapacağını öne sürerek diğer üyeleri de yerlerinden koparması önemlidir?
    Bu kapalı şekilde anlatmaya çalıştığım olay benimde mensubu olduğum fakat bu güne kadar kendimi oradan uzak tuttuğum ve bir hizmet yapılmadığını gördüm yer olarak bildiğim yerdir.
    Başkanlığını yapan şansın ilini tanımaması ve hatta bu makamın verdiği rehavetle ilinin Cumhuriyetinin kurulmasından bir önceki devirde bir gazeteci tarafından tertip edilen ayaklanmanın önderini bir sopa vuruşu ile dünyasını değiştiren şahsı tanımamasıdır. Bu şahıs kendi emeği ve kendi çabaları ile erlikten paşalığa kadar yükselen ve yaptıkları yararlılıklar gösteren ve şehrin en büyük camisin bir kütüphane kuran ve yüzlerce el yazması ve matbu eser vakfeden ve iline halen adı ile müsenna kütüphanesin bulunan şahsı cahil olarak bir ulusal gazetenin ili için verdiği beyanatta tanımlayan şahıstır.
    Yeni bir kuruluşun alel acele kurduğu gözükmektedir. Eski dernekten ayrılan ve yeni derneği kuranların isminin bulunduğu Internet sitesinde ayrılanan kişilerin isimlerini görmek çok şaşırtıcı olarak gözükmektedir. Dernekten 62 kişinin koptuğu ve yeni derneğin bünyesini oluşturduğu http://www.facebook.com  bu sitede yazılmaktadır.
    Bu listesinde 23, 24, 56, 57, 60, 94, 97, 115, 123, 132, 160 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Bu isimleri http://www.facebook.com  üye olduğum gruptan tespit ederek burada yayınlamayı düşündüm. Davet üzerine bu http://www.facebook.com üyeliğe abone olmuştum. Bu gün bu gruptan gelen haberin içinde bulunan dernek kurucu başkanını bir cümlesi benim buradan çıkmama yetti. “Belediyenin katkıları ile teşrifatının tamamlandığını” belirtmesi buranın da Belediye himayesine girildiğinin bir itirafı olarak gözükmektedir.
    62 kopan üye veya bu üyelerin kopmasını sağlayanların birkaç masa ve sandalye iye bir oda veya dükkan kiralayamadıktan sonra yana üyelerin birkaç kuruş vermeleri ile yürür mü? O da ayrı bir problem.
    Bu işlev Ülkemizin bütün kurum ve kuruluşlarının ve çalışanlarının PARÇALANDIĞI süreçte ilimiz için acı bir tespittir.
    Ayrıca bu ayrılanlar gerçekten dernekten ayrıldılarsa üye listelerinden de çıkartılmaları için gereken hassasiyeti göstermeleri gerekmektedir. Bu eksik ve dikkatsizlik komedisi karşısında kapalı olan tenkidim uyarı içindir.
    17 Nisan 2010 Çorum  

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 134   25 Nisan 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     27KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
    İstanbul’un fethi çok önemli sonuçları bulunmaktadır.
    Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Batıdaki hâkimiyetini, sınırların genişlemesi, Son din İslam’ı en uzak yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi. Sırbistan Krallığı ortadan kaldırıldı, sancağımız haline getirildi. Mora fethedildi, Eflak eyalet yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı hâkimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı kabul etti. İtalya’ya yapılan sefer sırasında Roma’nın fethi açısından çok önemli bir merkez olan Otranto fethedildi ancak şaibeli ve bu güne kadar da gerçek sebebi bulunamayan Fatih Sultan Mehmet’ in vefatı üzerine kaybedildi.
    Bin yıllık Bizans İmparatorluğuna son verildi, Doğu Roma İmparatorluğu olarak da bilinen son yeri İstanbul’un alınması ile tarihe karıştı. Venedik ve Ceneviz ticareti eski şaasını bulamadı. Dünya’da derebeylik sistemi çözülmeye başladı. Fatih Sultan Mehmet’in emri üzerine İstanbul kalmak istemeyen Bizanslı aydınlar Avrupa’da Reform  hareketlerinin başlaması sayılan Rönesans hareketleri başları ve Ortaçağ kapanmış,  yeniçağ başlamış oldu.
    Osmanlı toprakları arasında sürekli sorun çıkaran bir fitne yuvası olan Bizans ortadan kalktı. Osmanlı Devleti’nin başkenti Edirne’den İstanbul’a getirildi. Osmanlı İmparatorluğu toprak bütünlüğü sağlandı. Osmanlı’nın Anadolu-Rumeli geçişi kolaylaştı. Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi Osmanlılara geçti. Osmanlı Devleti İslam dünyasında itibara kavuştu ve Osmanlı Devleti yükselme dönemine girmiş oldu.
    557 yıl önce bizlerin ataları bu önemli tarihi işlevi yaptılar. Bizler ne yazık ki artık bu büyük olayı gençlere ve geleceğin mirasçılarına hatırlatmayı cılız bir etkinlikle geçiştirmeye çalışıyoruz

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 135   25 Mayıs 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     28KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    DÜNYA DÖNÜYOR
                Bu günlerde ülkemizde bir sürü gündemle bizleri meşgul ediyorlar.
                Yeni Ceza Kanununun tartışılması, eksik ve fazlalıklarının halka arzı!
                Bunların başında Hıristiyanlık propagandalarının daha geniş ve serbestlikle yapılması!
    İbadet özgürlüğünü fırsat bilerek faaliyetler artıyor. Başka bir niyet aranmasa; insanlarımızı bilinçlendiriyorlar diyebilirsiniz. Bu faaliyetlerin arkasında bazı gençlerimizin ve dini bilgileri zayıf olanların din değiştirmeleri de gayet tabiidir. Bizlerin bu pozisyonda olan gençlere dinini ve imanını öğreterek her şeyin para olmadığını ve para içinde din değiştirmelerinin önlenmeleri gereklidir.
                Şu sırada gündemin başka bir konusu da ülkemizin AT girme çabaları ile birlikte ülkemizin yararına pek çok tavizin verildiğini görmek bizleri üzmektedir. Bu taviz verdiğimiz ülkelerden bizlere ne gibi yardımlar geleceğini bilemiyorum. Çünkü Avrupa ülkelerinin şu sırada işsizlik krizleri patlama noktasına gelmiş olup, bizim ülkemizin insanlarının Avrupa’da dolaşma serbestliğinin verilmemesinin esas sebebinin bu olduğunu hepimizin bildiğini zannediyorum. Ayrıca Avrupa’nın ekonomik olarak birlikteliğinde de zedelenmelerin gözlendiğini sağır sultanların bile duyduğunu burada yazmam bile abesle iştigalden başka bir şey değil mi?
                Ülkemizin problemlerini başında olan PKK ise içte ve dışta bulunan yardakçıları ile gündemini sürdürmekti. Mehmetçik onlara gereken dersleri vermekte gecikmemekle beraber, bünyesinden tek tük de olsa ŞEHİT ve GAZİ vererek ana ve babalar ile milletimize üzüntü vermektedir. Bu bataklık kurutulmadıkça daha pek çok TÜRK ANASI ağlayacaktır. Bu işleri birilerine danışarak değil kendi bünyemizde halletmeliyiz. Bizim ülkemizin bu bataklığı kurutacak ekipmanları ziyadesi ile bulunmaktadır.
                Bazı dünya ülkelerinin ise ASALA yandaşlarının tek taraflı bilgileri ile Sözde Ermeni problemini incelemeden ve cahilce kararlarla bu konuyu tanıdıklarını ve bu konu hakkında kanunlar ve abideler yaptıkları malumdur. Bu ülkelere karşıda bizde onların geçmişlerinde yaptıkları soy kırımları ve katliamları tanıtan abideler yapmamız bize kaça mal olur ? İnanın bu abideleri yurttaşlarımız veya mahalli idarelerimiz seve seve yaparlar. Karşı misilleme olmadan bu kararları alt etmemiz mümkün olamaz. Bu soğuk savaşın bir kolu olan karşı propaganda yapılması gereklidir. Bizler bunları sözlerken, bizleri idare edenlerin çekimser kalmaları bizleri üzmektedir.
                Ülkemizin genel görünümündeki gündem dışında ilimizin problemlerinden birkaçını da anmak istiyorum:
                Çorum’da yapılan konuşmalar ve toplantılar da yine Türk Bayrağı yasaklarına riayet edilmemektedir. Bu ihmal o toplantılarda bulunan devlet yetkilileri tarafından da görmemezlikten gelinmektedir. Çorum’da geçen ay televizyonlardan yayınlanan bir kurumun haftası kutlamasında konuşma kürsüsüne Türk Bayrağı dolanmıştı. Benim bildiğim Bayrak Kanununun: “ Yasaklar Madde 26-Bayrak, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk olarak veya taşıdığı manevi değeri zedeleyecek biçimde kullanılamaz; 21 inci madde hükümleri dışında, ne maksatla olursa olsun, örtü olarak serilemez; oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz; elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu yerlere, masalara, kürsülere vb. eşya üzerine Bayrağın sekli yapılamaz.
    Hiç bir siyasi parti, kuruluş, dernek, vakıf tarafından amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön ve arka yüzünde, Bayrak, esas ve fon olarak kullanılamaz.
    Bayrağa sözle, yazıyla veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli itina gösterilmeden kullanılamaz.” Denmekte.
    Bu ay ve gelecek ay içerisinde ilimizin festival ve etkinlikler neler olacak,neler yapılacak ?   16’tısında Tarım fuarı var. Birkaç hemşerimiz katıldı. Diğer katılımlar dışarıdan. Birkaç tenkit edilecek şeyler var. Birincisi tamda GÜNDÖNÜMÜ FIRTINALARI içerisine alınmış. Zaten bizim festivallerin tarihini almaları için yazmaktan kalemimin mürekkebi kurumuştu. Sonunda festivali gündönümü fırtınaları sonuna aldılar. İkinci tenkidim ise ziyaretçi trafiği. Tarım Müdürlükleri, tarım kooperatiflerinin haberi var denildi. Bu birimler zaten gelen firmaları tanıyorlar. Önemli olan avam tabakasına inebilmek!  Yani çiftçiyi bilinçlendirmek!  Tanıtım olmayınca, kabahat Çorum’a kalacak. Geldikçe fuarı gezmediler denilecek. Katılımcı firmalar bir daha gelmeye tövbe edecekler. Bu olaydan fuar düzenleyicileri hiçte rahatsız olmuyorlar. Hisseli kumpanya gibi, gelen ağam, gelmeyen paşam havasındalar.
    Bir de köylerimizin tamamı yanmakta. Bu durum acaba hiç tetkik edildi mi?
    Bilmiyorum. İlimizde gerçek anlamda da seracılık yapılmaya başladı.
    Yakın tarihte Çorum’da geçmişte olduğu gibi pek çok sera göreceğiz
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 135   25 Mayıs 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     29KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     
    TEKRAR GELEBİLİRSEM!
                Yaşamımızda bir ömür boyu beklenilen bazı anlar bulunmaktadır. Bunlar bizlerin isteklerinin yönlendirilmesinden çok bizi yaratanın yönlendirmesi ile meydana gelen emir ve yapılması gerekenlerdir. Doğmak, Yaşamak, Gitmek, Gelmek ve Ölmek gibi.
                Hazreti İbrahim A.S. Kabe’yi Allah C.C. yeniden yapılandırınca emredildiği gibi insanlara buraya gelmesin tebliğ etmesini istemiş ve o tebliği duyabilenlerin Kabe’ye gelmelerin nasıp olmuştur. İnsanların nerede vefat edecekleri bilinmemektedir. Toprağının alındığı yerde kalıp vefat ederlerinde oralardaki topraktan halk edildiği ve toprağının alındığı yerde defnedildiğini hepimiz bilmekteyiz.
                İnsan olarak yaratılan bizlerin; bazı kolaylıklara erebilmesi isteklerimizin Yüce yardana ulaşması ile mümkün gözükmekle birlikte Amentünün “Hayrihi ve Şerrihi” imanımızı gereği bazı bilmediklerimizin bizlere yön verdiğini görmüş ve hayatımızda yaşamış oluyoruz.
                Bütün hayatımız boyunca istememize rağmen on beş yıl önce Hac borcumuzu ödemek nasip oldu. Gidenlerin bildiği gibi Mekke ve Medine’nin çekiciliği gittikten sonraki hasreti insanın içini kavurmakta ve tekrar tekrar oraları ziyaret etmek istemektedir. Bizimde bu hasret gidermemiz İnşallah giderilmiş olacak ve bu yerleri tekrar görebilmemiz nasip olacak. Gidip Görmeye niyetlendik, nasip olursa yarın 26’tısnda yolculuk başlayacak.
                Kapağa da oranın bir resmini almayı uygun gördüm.
                Nasip olup Umre yapabilirsek ve Kabe’yi tavaf ederken 6. şaftta (dönüş) Rabbimizden mealen:
    “Ey rabbimiz!
    Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.
                Allah’ım. Sana karşı görevlerimde birçok eksiğim var.
    Yarattıklarının da benim üzerimde de birçok hakkı bulunmaktadır. Allah’ım sana karşı olan eksikliklerimi bağışla.
    Yarattıklarına karşı olan haklardan ve alacaklarından beni kurtar.
    Bana helali ver, haramdan uzak kalayım. İbadetinle meşgul et, günaha düşmeyeyim. Lütfünü ver, başkalarına muhtaç olmayayım.
    Ey bağışlaması bol olan Rabbim!
    Rabbimiz. Bize dünyada iyilik ver. Ahrette de iyilik ver.
    Bizi Cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennetine koy beni de iyilerden eyle.
    Ey sınırsız güç sahibi!
    Ey günahları çok bağışlayan, Ey âlemlerin RABBİ! “
    İşte bu yakarış insanın borçlarını kabullenerek acizliğinin nişanesi olarak Rabbine sunduğu ve istediği andır.
    Selam Gönderenlerin selam ve dileklerini İnşallah ulaştıracağım.
    Rabbimizden gitmeyenlere de gitmeleri için sebepler ihsan etmesini dileyeceğim.
    Gidip gelmemek ver. Gelip Görmemek var. Allah erdirirse dergimizi devam ettirmemizi de nasip ederse yine sizlerle olacağız.
    25 Haziran 2010  12,05

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 136   25 Haziran 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     30KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YA HAKKINI VERİN, YA DA, O DİPLOMALARI YAKIN
    Kendisini 'yasa bağımlısı' olarak tanımlayan Sayın Rektörüm ve on yıllık dava arkadaşım Galip Baran sordu: “Üniversite diploması, Türkiye’nin veya dünyanın en ünlü üniversitelerinin birinden alınmış olsa bile ne işe yarar?
    Örneğin, senin gazetecilik, hukuk ve siyaset bilimi diplomaların ne işe yarıyor söyler misin?
    Devam etti: O diplomalara rağmen çevreyi kirletiliyorsan, aşırı tüketiyorsan, trafik kurallarını çiğniyorsan, toplum sağlığına aykırı alışkanlıklar ediniyorsan, vergi kaçırıyorsan, rüşvet veriyorsan/alıyorsan, iş ahlakının korunması için çaba göstermiyorsan, milli servete zarar veriyorsan, imar yasasına aykırı işler yapıyorsan, her şeyi devletten bekliyorsan, yani kısaca, 'KIRMIZIDA GEÇİYORSAN' bir başka deyişle, YOLSUZLUK YAPIYORSAN?...
    Benimkisi “Teknikerlik” diploması. Ama ben, KIRMZIDA GEÇMİYORUM, YOLSUZLUK YAPMIYORUM, üstelik KIRMIZIDA GEÇENİ, YOLSUZLUK YAPANI, “kırmızıda geçeni, anında , yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde uyarma”yı öngören, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen bir yöntemle uyarıyorum (uyardıklarımın arasında, her rütbeden polisler, her rütbeden askerler, avukatlar, hakimler ve savcılar var) uyardıklarına kendilerinin de başkalarını aynı yöntemle uyarmalarını öneriyorum, bana DELİ diyenler de var. Oysa ben sıradan bir YASA BAĞIMLISIYIM.
    Sözünü şöyle bağladı: "Haydi gel şu bir işe yaramayan, YOLSUZLUK YAPMANI önleyemeyen DİPLOMALARNI Kızılay Meydanı’nda yak…"
    Elbette (kendimi tenzih ederek) Üstat Galip Baran'a hak verdim. İtiraz edemedim.
    Zira, (ben) her ne kadar 'kendimi bildim bileli' kırmızıda geçmiyor, mümkün olduğu kadar geçenleri uyarıyor, 'Kırmızıda Geçmek' in gerçekte ne anlama geldiğini yıllardır yazılarım, söylev, konferans ve demeçlerimle halka açıklıyor, anlatıyor ve "iyi insan-iyi, ilkeli-onurlu ve sorumlu vatandaş" konusunda her derece ve düzeyde büyük bir mücadele veriyorsam da; Adına kinayeten 'BİLGİ ÇAĞI' denilen bu zamanda, ülkemin, insanımın ve dünyanın (sözde) en saygın üniversitelerinden diplomalı bilim (ilim değil!), politika (siyaset değil!.) Sivil Toplum Kuruluşu (gönüllü kuruluş değil; güdümlü kuruluş), memurin, hükümet ve devlet eşhasının;
    "Edindiği diplomadan dolayı hicap duymadan, insanlıktan utanmadan, adalet ahlakı ve hukuka saygılı olmadan ve (bana göre) Allah'tan korkmadan, bizzat kendi ve kamu vicdanına karşı hiçbir onurluluk ve sorumluluk hissetmeden..."
    Nitelikli dolandırıcılık, gasp, irtikap, ayırma-kayırma, rüşvet-suiistimal, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk yaptığını; Vergi kaçırdığını; İmar mevzuatını ihlal ettiğini; Çevreyi kirlettiğini; Halka yalan söylediğini; Sözünde durmadığını; Emanete hıyanet ettiğini; Küresel barışı tehdit, ozon tabakasını tahrip, dünyada savaş ve milletler arasında fesat çıkartma, vahşi kapitalizm ve insanlık düşmanı küresel emperyalizme alet olduklarını; KISACA: 'her fırsatta insanlığın KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ ihlal ettiklerini gördükçe kahroluyor ve 'BİLGİ ÇAĞI'nın bilim ve insanlık düşmanı biçiminde tezahür eden uygarlığından utanç duyuyor!.., Dünyayı yaşanmaz hale getiren 'sorun' un "BENCİLLİK", kalıcı çözümünse "SENCİLLİK" olduğunu çok iyi biliyor; İnsanlığın bir an önce "BİLİÇ ÇAĞI" na geçiş yapabilmesini yürekten diliyorum.
    Ama, kitlesel bir katılım ve anonim BİLİNÇ olmadan diplomama da kıyamıyorum!..
    Bu yazıyı okuyan hukukçulara, mühendislere, akademisyenlere, devlet ve hükümet 'gişi'lerine soruyorum: Ne dersiniz? Siz de hak veriyor musunuz?
    Veriyorsanız diplomanıza kıymaya hazır mısınız?
    Yoksa, onun gibi "YASA BAĞIMLISI" olup DİPLOMACIKLARI kurtaralım mı?
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 137   25 Temmuz 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     31KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    GÜN OLA HARMAN OLA
                Zaman. İnsanlar için olduğu kadar canlılarında yaşamalarına yön veren, ayarlayan bir olgu. Gecesi var, gündüzü var. İnsanlar için Haftası, ayı, mevsimi, yılı var.  Diğer canlılar içinde mevsimler oldukça önemli.
                Belki pek çoğumuzun alışa gelen hale gelen “Gün Dönümü” Haziran ayın 21’inde başlıyor. Pek çok bitkilerin ömürlerinin bittiği ve meyvelerinin olgunlaştığı zaman dilimi!
                Görüldüğü gibi zaman dilimi çok çabuk geçmekte ve ilerlemektedir. Dergi çıkartmak ve yayınlamak bir grup ve gönül işidir. Yazar arkadaşlarımızı tarafıma güvenerek verdikleri yazıları ile dergimiz devam etmekte. Ömrümüz sağ, kesemiz uygun olduğu müddetçe de devam ettirmeye çalışacağım.
                “Söz ağızdan çıkar” Atalar sözünü bizzat uygulamaya çalışacağım.
                Aşağıda dergimizin amaç ve gerekli bilgileri hakkında sorulanları cevaplamak istiyorum:
                1- Dergimiz nedir?
                Dergimiz Yazlarımızın, Çizerlerimizin (Karikatürist, desinatör, resim) ile çekerlerimizin Fotoğraf sanatı ile meşgul olanların çalışmalarını hiçbir ücrete tabii olmadan ve her ayın 26’tısından 25’ine kadar yaptıkları etkinliklerin (Reklam olmamak kaydı ile) sizlere bilgilendirmek amacı ile kurulmuştur.
                2- Dergide bir ay içinde kaç çalışmaya yer verilmekte?
                Dergimizde basılı eserlerde olduğu gibi sayfa bastırma derdi ve külfeti olmadığından çalışmalar için bir sınırlandırma bulunmamaktadır.
                3- Bazı yazılarımızda ufak silinmeler olmakta neden?
                Evet çok azda olsa bazı arkadaşlarımızın yazılarında istemeyerek yazdıkları kişilere sataşma, aşırı yerme ve diğer ahlaka aykırı kelimeleri çıkartmak zorunluluğunda çalışmalar ufak tefek sansüre tabi tutulmaktadır.
                4- Telif ücreti neden vermiyorsunuz?
                Yayınevi olarak yazarlarımıza telif ücreti vermediğimizi söylüyoruz ve bu çalışmaları için de yayınlanmasını bildiren umumi bir not istemekteyiz. Bakınız: Bu imkânsızlığa karşı yazarlarımız dergimizin ve sitemizin ortaklık payına doğrudan ücretsiz katılımları sağlanmakta ve isimleri ile ilgili sitemizde sayfaları açılmaktadır.
    5- Bu çalışmaları topladığınız Internet domainler, site barındırmaları ve diğer masrafları herhangi bir kuruluş veya dernek mi karşılamakta?
    Hayır bütün masrafları ve giderleri kendi bütçemden karşılamaktayım
    6- Sizin bundan çıkarınız o zaman nedir?
    Hiçbir çıkar gözetmemekteyim. Halka hizmet Hak’a hizmet olarak yayınevimizi kurmuştuk sanal hizmetimizi de devam ettirmekteyim.
    7- Sizin sitelerinizi oldukça fasla. Bu siteleri derli toplu gösteren bir sayfanız var mı?  Evet bu sitelerimizi ana sayfalarında giriş linklerini görebilirsiniz!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 137   25 Temmuz 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     32KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YENİ ÇALIŞMALARIM
                Dergilerimize yazı veren arkadaşlarımızın ve benim çalışmalarımı sanal kitap olarak sizlere sunmak için yeni çalışma başlattım. Deneme mahiyetinde benim en son basılmış olan  “Çorumlular ve Çorum’a Hizmet Edenler” biyografi kitabımı sanal ortamda sizlere sundum. 241 sayfalık bu çalışmamın bizlerce ilgi gördü.
                Çorum Osmancık’ta yatmakta olan Koyun Baba ile ilgili bir el yazması kitabın Latin harflere çevrisi ve basılmış olan çalışmam bu sayfada hazırlanmada olup çok yakında tamamlanacaktır.
                İlk yayınladığım kitap olarak ”Çorum’da Yatan Meşhur Yatırlar”  da hazırlanarak yakında sizlerle olacak
    Yazarımız Mustafa Nevruz SINACI’NİN 2010 tarihinde sanal ortamda yazdığı yazılarını “Sıra Dışı” ismi ile yayına hazırlayarak  sizlerin görüşüne sundum. Kitabın çalışması 2010 tarihi Aralık sonuna kadar yayınlanacak olan çalışmalar ile devam ederek sonuca bağlanacak.
    Sitelerimizde kitap formatına yakın olarak yayınladığımız Selma Gürsel’in “Çorum Yemekleri”  ile Sanal dergilerimizde yayınladığımız güncel yemeklerin toplandığı “Yemeklerimiz” isimli çalışmaları da sitelerimiz de bulunmaktadır.
    Bu çalışmalarımı yayınladığım kitaplarım ve yazarlarımızın dergilerimize gönderdikleri çalışmaları ile devam ettirmeye çalışacağım.
    Ayrıca yayına hazırladığım iki yeni dergiyi de buradan sizlere duyurmayı uygun gördüm.
    “Turizm Dergisi”  ilk sayısını hazırlamaktayım. İlk sayımızı Çorum ilini tanıtmak için hazırlıklarımı tamamladım ve yayına peyder pey aktarmaya çalışacağım.
    “Bak Sat Al Dergisi”  bu dergimin amacı da satışını istediğiniz her türlü ticari emtianın buradan tanıtımını yapmak ve sizlere sunmak olarak düşündüm.
    Yeni çalışmalarımızı diğer yazar arkadaşlarımızı sanal kitaplarına çevirmeye çalışacağım.
    Sizlerin de öneri ve tenkitlerini bekliyorum.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 138   25 Ağustos 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     33KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    NEDEN BU KELİMELERE GEREK DUYULUYOR?
                Bu yıl nedense bazı kendini bilmezler ülkemin insanlarını artık BAYRAK, TÜRK, DEVLET, MİLLET metfunlarından uzaklaştırmak için adeta seferber oldular. Şanlı TÜRK BAYRAĞI yerine; rengârenk bayraklar, TÜRK yerine TÜRKİYELİ, Devlet yerine konfederasyon, MİLLET de halklar kelimelerini kullanmaya bilhassa itina ve dikkat etmektedirler.
                Bu kelimeleri kullananlar dikkat edilirse bir önceki yıllarda Ülkemizin bir MOZAİK olduğunu empoze ettiler ve Ülkemden birkaç yazardan başkası da bu terime karşı çıktı, diğerleri ise bilerek veya bilmeyerek bu terimi kabul etmiş göründüler ve konuşma ve yazılarında mozaik kelimesini kullandılar ve halen kullanıyorlar. Bilindiği gibi mozaik çeşitli maddelerin herhangi bir birleştirici ile karıştırılarak dökülerek kurutulan ve bir satıh yada kütle elde edilen yapay olmazsa da birleştirilmiş bir kütledir. Ülkemde yaşayanların tamamının kimliği TÜRK’TÜR. Türklük  TÜRKİYE’DE yaşayan bütün insanların ortak kimliğidir. Türkiye de yaşayanlar hiçbir zaman Türkiyeli olamaz. TÜRKİYE’DE yaşayanlar TÜRK’TÜRLER. Beğenmeyenler ise istedikleri yerlere giderler. İstedikleri ülkede “YELİ” olarak yaşarlar. Yada bu kelimeleri kullanmaktan uzak durmaları gerekir.
                Evet efendiler! Bizim ülkemiz TÜRKİYE’DİR. 900 küsur senedir bu ülke TÜRK HÂKİMİYETİ altında bulunmaktadır. Bu yerde  daha önce yaşamış toplulukların fertleri de halen bu ülke topraklarında yaşamaktadırlar. Bu ülkeyi zapt edenler onları bağırlarına basmış; onları himaye etmiş ve hatta kendilerinden daha da fazla haklarla korumuştur. Bu dediklerimi hiç kimse inkar edemez. Şayet TÜRKLER bu dediklerimi yapmamış olsalardı kendilerine bazı kimlikler icat edenlerin bir tanesi bile bu güne kalmaz, tarih içerisinde yok olur giderlerdi. Yine ben diyorum ki; ülkemiz hepimize yeter. Türk olarak bu topraklarda beraberce kalmışız, yine de kalmamızda bir beis yok. Yok arkadaş ben sözümden dönmem, özümü arıyorum dersen o da senin bileceğin bir iş olup, özünün bu gün oturduğu, Ermenistan, Irak, Yunanistan gibi ülkeler bulunmaktadır. Müracaat eder o ülkelere gidersin. Ülkemizin kanunları sizlerin mal varlıklarını satmanızda hiçbir sakınca ve sınırlandırma koymadığı içinde bütün mal varlıklarını paşa paşa satar, bizlerde seni merasimle yolcu ederiz. Bundan ötesi var mı ?
    Bundan ötesini düşünmen senin hayalin olarak kalır. Ülke bütünlüğü ile oynayanların karşısına ülkenin koruyucusu olan Hükümeti, Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Kuvvetleri ve Polis Kuvvetleri olarak sana gereken dersi verir.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 138   25 Ağustos 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     34KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    OTUZ AĞUSTOS
                Türk’üm diyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına ve Türkiye’nin sınırlarını bu güne gelerek bir ülke oluşunun en büyük payı olan ve “Başkomutanlık Meydan Muharebesinin” kazanılması ile 30 Ağustos 1922 tarihîni yâd etmek için her yıl 30 Ağustos’ta kutlanan Millî Bayram olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
                Türkiye Cumhuriyeti Milli Bayramlarının bu güne kadar kutlanmasını ve Türk olarak bu bayramlarla gurur duymamızın ilelebet eksik olmamasını dilerim.
                Millet olmanın, bir olmanın, bütün olmanın bu günlerde adeta parçalanması için girişimlerin olduğu bu günlerde ülke bütünlüğümüze gelecek olan zararını her nedense görmek istememekteyiz. Bizlerin bu Türk Vatan için koruyucu olacağımıza, parçalayıcı olmaya çalışmamız çok düşündürücü değil midir?
                Bu savaşın kazanılması ve Türk Vatanı olarak bizlerin bu günleri görmemizi sağlayan Mustafa Kemal Atatürk “Gençliğe yaptığı hitabe” adeta bu günleri görmüştür.
    Biraz geçmişi hatırlayarak Ülkemizin Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla Ülkemizi tamamen elimizden alınıyor; bizlerin hür olarak yaşama hakkımıza son verilmeye çalışılıyor; bu zorlatmalar ile ülkemiz paylaşılıyor; bizlerin bu şartları kabul etmemizi istiyorlardı.
    Türk Milleti olarak bu şartları kabul etmesi elbette mümkün değildi. Atatürk 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Anadolu’da, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı başladı
    Atatürk; Amasya Genelgesi'nin yayınlandı. Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Memleketin yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın merkezi Ankara oluyordu. TBM Meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün olduğunu; parçalanamayacağı kararını alarak işgal kuvvetleri ile mücadele kararı aldı. İlk düzenli ordu ile Doğu’da Ermeni çetelerine karşı zafer kazandı. Batı cephesinde I. İnönü, II. İnönü savaşları yapılarak Yunanlılara karşı büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu darbeyi hazmedemeyen Yunan kuvvetleri müttefiklerinden aldığı güç ve kışkırtma ile tekrar saldırıya geçtiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıların bu saldırılarının üzerine Türk Ordusu mensuplarına:
    "Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." dedi. Türk ordusu askerleri, 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesi’yle, Türk Milleti topraklarını geri almaya başlıyordu. Sakarya Savaşı’nın önemi; ordunun taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMMeclisi tarafından, Mustafa Kemal'e "Gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, Büyük Taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustos’una kadar gizlilik içinde Türk Ordusu hazırlandı. Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Bu savaş, Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırıldı. Düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Bu büyük Zaferi her yıl, 30 Ağustos günü, Milli Bayram olarak kutluyoruz.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 138   25 Ağustos 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     35KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BEN BİR ŞEY ALMADIM
                Son günlerde gelen bazı tepkiler beni üzmüş bulunmaktadır. En son gelen tepki ise bardağı taşıran bir dojaz da ve düşündürücü mahiyette idi.
                Yazanı ve bilgiyi sizinle paylaşmak isterdim fakat bu etik bir hareket olmadığı gibi o kişinin de samimiyetinden dolayı tarafıma güvenerek yazdıklarını deşifre etmiş olacağımı düşünerek yazının tamamını değil, bazı başlıklarını sizinle paylaşmak istiyorum.
    1-Seni bu dergilerden çıkarın nedir?
    2-Ne yapmayı amaçlamaktasın?
    3-Bu kişiler sana neden güvenerek yazı veriyorlar?
    4-Bu kişileri gelir ortağı yapmışsın onları karşı taraftan nemalanıyorlar mı?
    5-Bu nemaların karşılığında mı bu resmi kurum, Resmi erkân ve şahısların tanıtımını derginde yayınlamaktasın?
    6-Bu siteye bu maddi katkılarından dolayı senin hiç yazar arkadaşlarına teşekkür ettiğini göremedim?
    “İşte bir kaya; nerene dayarsan daya” Diye bir argo deyimi kullanma zorunda kaldığım için bütün bu yazıyı okuyanlardan özür dilerim.
                Kendimi savunma olarak görebileceğinizi cevaplamak istiyorum:
    1-Dergiyi çıkartmamın amacı yazar arkadaşlara yazılarından dolayı katkıda bulunarak onları tanıtmak için kurmuştum. Yazılarından dolayı telif veremediğim için ticari tanıtım ve yazılarına da bir miktar katkı payı almaları için de: http://dergisi.info
    Bilgi vermiştim.
    2-Amacımı pek çok kereler açıklamalarım olması ve bu açıklamalarımda faaliyetlerimi ve faaliyetleri sizlere ulaştırmak çabasından ileri gitmediği ve amacımın 1994 yılında bu güne aynı olduğunu söyleyebilirim.
    3-Karşılıklı güven bizim söz ve yazı ile bilgilendirmemiz ile meydana gelmiş güzel bir olgudur.
    4-Bu güne kadar hiçbir arkadaşım böyle bir çalışma yapmamıştır. Bizde böyle bir çalışmanın yapıldığını zannetmiyorum.  burada zaten katkı payı olarak sunulan katkılardan alacakları meblağ da bilinmektedir.
    5- Hiçbir resmi kuruluştan, Resmi erkândan ve şahıslardan maddi katkı almadım. Yazarlarımın yazılarını sansüre almadım. Yayınladım.
    6-Bu siteye bu siteye hiçbir yazarımız (Eşim Hariç) maddi katkıda bulunmamıştır. Onlar yazı yazdılar. Yazıların da maddi olmayıp manevi katkı olarak gözükmesi normal değil midir? Onlar da makalelerinde, şiirlerinde herhangi bir dergi yazısında yani  şu ana kadar 11 ay boyunca (Benim beklentim yoktur) yazılarında dergiye teşekkür etmemişlerdir. Arşivleri inceleyebilirsiniz!
                Yazarlarımızın ve okuyucularımızı aydınlatma amacı ile bu yazıyı yazmış bulunmaktayım.
                Bilginize sunulur. 
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 139   25 Eylül 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     36KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    SESSİZ VE GÜZELLİĞE DOĞRU
                Göz ve kulak birlikte olmasının kıymetini bunlardan birisinde yoksun olanlara sorsak daha güzel olursa da belki bir nebze olsun bu duyu organlarımızı kullanamama eksikliği veya da azalmasını belli bir yaştan sonra istesek de,istemesek de öğrenmekteyiz. 
                Göz organımızın yavaş yavaş asıl vazifesini yaparken yorulması,belirli işlevlerin artık görüntülerin gerektiği gibi beyne ulaştıramaması belli bir yaştan sonra insanların pek çoğunda gözüken gerçek bir olaydır. Bir gün elinize aldığınız bir kitabın sayfalarındaki yazıların ufaldığını.bulanıklaştığını görünce bir korkuya kapılmayanımız var mı ? Elbette yoktur. Hemen gözlerimizi ovuştururken acaba gözümüze n oldu diye telaşlandığımızı olmuştur.
    Benim gözlükle tanışmam yaşında olmuştu. Kütüphanede çalışırken öğrencilerin istedikleri ödevlerin bilinen meşhur bir ansiklopediden vermek için elime aldığımda sayfada bulunan yazıları okuyamamış ve korkmuştum. Hemen bir aynanın karşısına gitmiş gözümü kontrol etmiştim. Sonra bir göz doktoruna gözüktüm. Yakını göremediğimi belirtmiş,doktorun yaşımı sorması ve kırk demem üzerine daha gözünüzün yorulma ve görme kaybı için yaşımın erken olduğundan bahsederek muayene bile etmeden hastaneden yollamıştı. Öğlen paydosunda aynı doktorun muayenehanesine özel olarak gittiğimde ise,bilgisayar ile gözümü ölçtüğü zaman görme kaybının başladığını görmüş ve ilk olarak da nerede çalıştığım hakkında bilgi sormuştu. Kütüphanede çalıştığımı söyleyince de mesleki olarak kitaplarla meşguliyetten gözümün yorulduğunu söyleyerek gözüme koyduğu teşhise göre gözlük kullanmaya başlamamamı tavsiye ederek reçetesini yazmıştı. O günden sonra üç dört senede bir gözlük değiştirme ihtiyacı duydum ve halen duymaktayım.
    Evvelki sene içinde de kulaklarımda bir çınlama ile kulaklarımın ses duyma kaybına başladığını algılamaya başladım. Doktorlar;belli bir yaştan sonra olabilecek bir gelişme olarak tanı koyduklarında pek de umursamadım. Bazen Hacı Hanımın beni duymuyor musun serzenişinden başka bir sıkıntım da olmadı. Bununda belli bir yaşın gereği olduğunu bilmek bana bir elem ve üzüntü vermektedir.
     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 139   25 Eylül 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     37KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    CUMHURİYET BAYRAMI
    Türk Tarihinin en önemli günlerinden birisi olan 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Cumhuriyeti ilan etmesi dolayısı ile kutlandığı, Türkiye'nin önemli Resmî Bayramlarından olan “Cumhuriyet Bayramı” dır.
    Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti tarafından görevlendirilerek, Anadolu bölgesinde düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin onayı ile kırık dökük bir gemi ile, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Anadolu’da bulunan askeri kuvvetleri ve dağıtılmış Türk askeri birliklerini kontrol amacı ve Türk birliğini korumak için kongreler düzenledi.
    23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı "Meclis Başkanı" olarak seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Halk ve düzenli ordular düşmana karşı savaş verdiler, omuz omuza mücadele ettiler.
    Kurtuluş Savaşı zaferle bitmesinden itibaren 1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi “Saltanatı Lağvetti”. Padişah Vahdettin "Vatan Haini" ilan edildi ve yurdu terk etti.  24 Temmuz 1923 tarihinde, Lozan şehrinde, Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
    Bu antlaşma ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat Devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemiştir. Bu topraklarda kurulmuş olan Vatan nöbetini Selçuklu Türk İmparatorluğunun dağılmasına yakın zamanda kurulan Osman oğulları Beyliği kurulmuştur. Bu beyliğin devamı olan Osmanlı İmparatorluğu'nun da süresini doldurması ve dağılması ile birleşen ve işgal devletlerine karşı kazanılan Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından; Türkiye Devleti'nin Misakı Milli sınırları içinde bir Cumhuriyet olduğu 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmiştir.
    Hepimiz bu bayrama sahip çıkacak vatan evlatlarını yetiştirmek ile görevliyiz. Bu vatanı bize emanet eden Atatürk’ün “Gençliğe Hitabını” sık sık okumalı ve gençlere ne demek istediğini anlatmalıyız. Bu Vatan binlerce yıldır Türk egemenliğinde kalmış ve ilelebet de Türk egemenliği’nde kalacaktır.
    “Ne Mutlu Türküm Diyene” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan bizleri saptırmak isteyen bedbahtların çıkacağı ve kişilerin ülkeyi satacağını ve düşmanın çizmeleri ile çiğneneceğini gören kişi yine yanılmamıştır.
    Arkadaş; Yurdunu yabancıya çiğnetme. Ülkeni başka adlarla bölgelere ayırma çabalarına karşı çık. Bu ülke senin ülken sahip çık.
    29 Ekim Bayramınızı kutlar ülkemizin ve bizim nicelerine ermesini dilerim.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 128   25 Ekim 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     38KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BİR DAĞIN ARKASINDA BİR DAĞ DAHA VAR
                Bir dağın arkasında bir dağ daha bulunduğunu hepimiz biliriz. Yazılan yazıların arkasından başka yazıların da gelmesi normaldir.
                Benim sizlerden birkaç sayı gecikmem,elde olmayan,gözükmeyen,akla gelmeyen yenilikleri evimize alma çabasında bulunmamızdan ötürüdür.
                Bizde yeni yakıt için evimizi,eşyamızı toz ve toprak içerisinde bırakarak yeni teknolojinin evimize konuk olmasını sağladık. Bu yüzden sizlerden biraz uzak kaldık.
                Yapılan işleri pek çoğunuz görmüş ve geçirmişsinizdir. Burada tekrar etmek istemesem de belki sizlerin geçen yıldan yaptığınız bu işlevleri unutmuş olma ihtimali ile tekrarlamak gerekli olduğunu düşünüyorum.
                İlk önce apartmanımızda karar almak için birkaç kere toplantı yapıldı. Sonra merkezi sistem veya ferdi sistem tartışmaları apartman meclisinde güne geldi. Neyse ki bizim apartman çabuk karar vererek ferdi ısınma olan kombi sistemini seçti. Başkan araştırdı,sordu,teklif aldı ve bir firmaya apartman iç gaz borusu kolonlarını yaptırma iznini verdi. İki üç gün süren bir çalışma sonucunda apartman içi yapıldı. Tabi bu iki üç gün çalışma süresi olarak geçen zaman dilimi fiili çalışmayı kapsamaktadır. Yoksa apartman içindeki çalışma yaklaşık on beş gün sürdü.
                İkinci olarak ferdi gayretlerimizle kendi evimizin içinin tesisatını yaptırmak için ayrı ayrı kişilerden bilgi ve teklif aldık. Ben de sordum,soruşturdum ve sonunda apartmanın iç gaz borusu kolonlarını yapan firmaya yaptırdım.
                Önce evin içinde bulunan eşyalarımızı gaz ve kalorifer tesisatının uğramadığı bölümlere yığdık,üzerlerini naylonla kapladık ki yapılacak duvar remle ve kaynak işlerinden bir nebze eşyalarımızı kendimizce sakınmış olduk. Gaz ve tesisat borularının yapımı yaklaşık iki gün sürdü. Evin içinin yerleşmesi ve temizlenmesi ise kaç gün sürdüğünü ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
                Bizler bazılarının verdikleri kararlar doğrultusunda önceleri yaktığımız linyitten olduk ve ithal kok diyerek ülkemizde petrokokları yaktık. Sonrada bu ithal kömür işi fiyatları alıp başını gittiğinden yeni bir yakıt olarak doğalgaza geçtik. Bu son iki yakıtımız da maalesef dışarıdan gelen yakıtlar olduğu için,hep parasını dışarıya vermek zorunda kaldık. Kömürlerimizin çıkartılıp işletilmesi bırakıldı. İç piyasada çıkartan ve tüketen toplum aynı olduğundan bazılarının bunlardan maddi açıdan faydalanma imkanları olmadı. Bu dışa bağımlı yakıtlardan birkaç faydalananın oyuncağı olundu. Başlıkta söylediğim gibi “BİR DAĞIN ARKASINDA BİR DAĞ DAHA VAR” birkaç sene sonra başka yakıtlarla karşılaşmamız ve bize daha temiz hava hikayeleri ile empoze edilmeleri kaçınılmaz gözükmektedir.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 129   25 Kasım 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     39KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YILBAŞLARI VE TAKVİMLER
                İnsanlar zaman dilimlerinden olan yılların bitiş ve başlangıç anlarını bilmeleri ve takvimlerin gerçekliliğinin oluşumunu sağlamaları için bir bitiş gününe ve birde başlama gününe ihtiyaç duymuşlardır. Bu biten gün ile başlayan gün dilimlerini çeşitli şekillerde de kutlamalar ile gelenekselleştirmişlerdir.
                Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından resmi veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
    Hicri Takvim 12 kameri aya göre düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre yılbaşı her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne kutlanan bayram ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir. 2009 yılında Miladi Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
    Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak en büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu Ortodoks Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14 Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta monofizit görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin kararlarını tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
    Miladî takvim ya da Gregoryen takvimi, Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder. Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Türkiye de kullanılan Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
    Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
    Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü, Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla değişmektedir.
    Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır. İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra (sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır. Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
    İran takviminde yılbaşı Norous (Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21 Mart).
    Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Çin'de yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı Takvimi Dìzhī veya  Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli olup Asya'da yaygın olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem olarak bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da kullandıkları bilinmektedir.
    Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı 13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama su dökerek gerçekleşir.
    Sümerliler astronomide de gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi Sümerliler bulmuşlardır.
                Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
                Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve yıllıdızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.
                Bu vesile ile Hicri ve Miladi yıl başlarının ülkemize ve bizlere hayır getirmesini dilerim.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 130   25 Aralık 2009

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     40KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YILLAR İÇİNDE; YILLAR MI VAR!
                Yıllar; birbirini kovalarken insanlar ve canlılar olarak geçen zaman dilimine dikkat etmemekteyiz. Bu kovalana zaman diliminde bizlere düşen geçmişte yaptıklarımızı irdeleyerek başka yanlışlıklara sebebiyet vermememizin gerektiği bilebilsek ne güzel olur değil mi?
    Yaşadıklarımızın birçok kişiye belki de bir kılavuz veya ders çıkartacakları geçmiş anılar dizini olması bizlere birer guru vesilesi olarak karşımızda durması bizlere de bir başka yıl içinde yılları yaşamamıza gerekçe olacaktır.
    Anıların iyi ve kötü olması, bizim için önemli veya önemsiz olması hiç amma hiçbir zaman anılarımızın saklanmasına bir sebep olarak göstermemiz bizim kendimizden kaçmamızın göstergesi değil midir?
    Bizlerin yazarak veya anlatarak dile getirdiğimiz geçmiş yıllardaki anılarımız başkalarının en azından sizin çabalarınızın da neler olduğunun bir delili olarak gösterilen kaynak olarak diğerlerini karşılarına çıkması size de bir şeyler yapmış olmanın hazını yıllar içinde yıllar mı var sorusunu sormanızı sağlar.
    Sözün ortasında kalmamak ve sonucu daha da irdelememek için bizlerin yaptıklarımızı yazmamız, başkaların da bu yazdıklarımızı okumaları ile öğrenmelerine fırsat vermemiz gerekir.
    Her yıl tekrarladığımız ve bir yıl boyunca sizlere yazdığımız gibi onlarca yazarımız ve  şu an 56844 Fikir Dergisi Google grubu http://groups.google.com/group/fikir-dergisi üyesi bulunmaktadır.
    Her bayram bu grup ve yazarlarımızın kutlamalar gönderdiğini düşünürsek her birimizin e-postaları kilitlenir ve çalışmaz duruma düşeceği düşüncesi ile kutlamalarda bulunmak isteyen arkadaşlarımız ve grup arkadaşlarımızın bize yazmaları ve kutlamalarını kısaca bildirmeleri gerekmektedir.
    Hepimiz bu sayfalara emek vermekteyiz.
    Aşağıda bulunan tarihlerin altına kutlamalarda bulunmak istiyorsanız 20 Aralık 2009 tarihine kadar bana yazınız.
    corumlu2000@gmail.com
     
     
    1 OCAK YILBAŞI
    25 ŞUBAT MEVLİT KANDİLİ
    23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI
    1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ
    19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK SPOR BAYRAMI
    17 HAZİRAN REGAİP KANDİLİ
    8 TEMMUZ BERAT KANDİLİ
    11 AĞUSTOS RAMAZANIN BAŞLANGICI
    30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
    5 EYLÜL KADİR GECESİ
    9 EYLÜL RAMAZAN BAYRAMI
    29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI
    16 KASIM KURBAN BAYRAMI
    7 ARALIK HİCRİ YILBAŞI
    16 ARALIK AŞURE GÜNÜ

     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 131   25 Ocak 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     41KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ !
     
                Sanal çalışmalarımın olduğunu sizler bu sayfalara girerek bilginiz dâhilinde olduğunu biliyorum. Ayrıca burada çalışmaları yayınlanan yazarlarımız da buralarda çalışmalarını sergilemekte. Yeni yapılandırmaya çalıştığım bu sanal yayını sizlere sunmanın gururu ve daha da iyi içerikler sunma arayışlarımızın sürmesi sonucunda bazı kesin kararlar alma zorunluluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır.
                Yukarıdaki bilgilerin ışığında yapılması gerekenlerin neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
                Konuyu açmaya okuyucu ve ziyaretçilerimizle başlamayı uygun gördüm. Bu grup bililerimizi inceleyerek okur veya seyrederler. Faydalanıp faydalanmadıklarını ve onların bu konular hakkında görüş ve düşüncelerini 1997 tarihinden bu güne katıldıklarını ne yazık ki göremedim. Dergilerim olan Çorumlu 2000 ve Sarı Çiğdem Şiir defterini sanal olarak ve basılarak bizzat tek tek elimle dağıttığım zamanlarda da bu konuyu biraz irdelemiş ve sizlere yazmıştım. O zamanda medeni cesareti olan da olmayan da bir iki satır yazmaktan çekindi. Bu nedenle bu sitelerin ziyaretinin ancak sitelerde bulunan ziyaretçilerin tıklamaları ile anlamaya çalışmaktayız ziyaretçi trafiğinin yoğunluğundan bazen sitelerimizin barındırılan alanlarına erişilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır.
    Bu sayfalar bilindiği gibi üç gurup tarafından devamlılığı sağlanmaktadır. Bunlardan birincisi yayıncı olarak ben; yazarlar olarak burada çalışmaları ve bilgi ile tanıtımları yayınlanan sizler ve üçüncü grup olarak da bu yayınların işlerliği için bizlere yön veren okuyucu ve sitelerimize tıklamalar ile site ziyaretçilerimiz olan okuyucularımız olan sizlersiniz.
                Ayrıca okurlarımıza da bezi önemli günler ve dergilerimizin yayınları hakkında bilgiler sunduğum Çorumlular Google grupları olarak Fikir Dergisi Üye sayısı: 56606 Çorum ve Çorumlular Üye sayısı: 3489 e ulaşmış bulunmaktayız.  Grubumuzun bulunduğu adres   budur Buradan üye olabilir yada Çorum ve Çorumlular üye olmak isterseniz  e postasına mesaj yollayarak üye olmanız mümkündür yine  Fikir Dergisi için   yazabilirsiniz.
                Okuyucularımızın da fikir ve dergi ile sitelerimiz için görüşlerinin bizleri yönlendirdiğini unutmamamız gerekmektedir. Birkaç yazı ve öneri bizi tam bir sanal bileşime getirmemektedir.
                Gelelim bende dahil yazar arkadaşlarıma: Onlara ferdi olarak dergilerimizde yayınlanacak yazılarınızda başka yazılardan alıntı yapmayın, başka yazarların öz çalışmalarını tırnak içinde, dip not olarak kullanmayın, kaynak göstermeyi diye yazmaktayım. Onlar bu isteklerimi yanlış anlayarak kendi fikirlerini değil bir başkasının fikirlerini veya çalışmalarını kendilerinin ki gibi yayınlamamaların; sadece kendilerine ait fikir ve yazılarına o konular için yazmalarını istemekteyim. Bence yazarlar ansiklopedi değil kendi fikirlerini yazmaları önemli ve yazıları ile de okuyucularına bilgi ve yön vermeleri gereklidir. Kaynak vermeden nasıl yazalım, alıntı olmazsa o yazıya katılıp katılmadığımızı nasıl bilelim derseniz işte o zaman şunu salık veririm. Diyelim bu yazıya karşı veya katıldığınızı yazacaksınız. Yazıyı okursunuz buradaki tezim hakkında yazarsınız. Katıldıklarınızı kendinize göre yorumlar, katılmadıklarınızı ise aynı şekilde yazar veya çizersiniz. Bu yazı benim fikri çalışmamın bir ürünüdür, sizinki de sizin fikri ürününüzdür. Siz bu fikrinizi istenildiği gibi eğilip bükülerek; yazınızın tamamındaki öz bellek fikrini parçalanmış ve sizin demek istemediğiniz şekilde yayınlanmasına göz yumar mısınız?
                Şimdi sıra yayıncı olarak bende: Neler yapmaya çalışıyorum, neler yeni bunları da sitelerimi inceleyerek görebilirsiniz!  Sitelerimiz:
                Sitelerimiz: https://gurselyayin.com

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 132   25 Şubat 2010

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     42KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ZAMAN İÇİNDE ZAMAN
                Türkiye jeopolitik konumu ile tarih içerisinde devamlı “benim olsun”, “bana hizmet etsin” görüşleri ile komşu devletlerin ve çevresinde bulunanların dikkatini çekmiştir.
    Coğrafi yapısı ve akarsuları ile de mümbit ovaları olan Türkiye topraklarının verimliliği ile ve yetişen hububat çeşitliği ile de benim olsun, bana hizmet etsin olgusu ile devamlı karşı karşıya kalmış ve ileriki tarihlerde de bu talepler ile karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’nin yer üstü zenginliklerinin yanı sıra yer altı zenginliklerinin de ayrı bir verimlilik ve getirisi bol madenlerle dolu olması da benim olsun. Bana hizmet etsin zihniyetinin en büyük etkenlerinden birisi olarak görmekteyim.
    Ayrıca Türkiye bu benim olsun ve bene hizmet etsin görüşünde olan devletlerin devamlı işgalleri ve yerleşim yerlerinin de devamlı başka milletler tarafından kullanılmaları da çeşitli kazı alanlarına sahip bir alan olarak görülmektedir. Bu gün en verimli hizmetlerden olan turizm olgusunun en güzide alanlarından birisi olması da önemli bir sebeptir.
    Bu gün Türkiye’nin başında bulunan en büyük problemler işte bu sebeplere dayanmakta ve Türkiye üzerinde içte ve dışta çeşitli oyunlar tezgâhlanmaktadır. Bu oyunların içerisine ne yazık ki milli değerlerimizle oynanarak, birlik ve beraberliğimizi parçalayacak oyunlara artık olağan gözü ile bakan bir ulus olarak “öküzün trene baktığı gibi” bakmaktayız.
    Bütün ülkenin can damarları olan tarım yok edilmiş, tarıma bağımlı olan hayvancılık can çekişir duruma getirilmiştir. Hayvancılık ise ekilemeyen tarım alanlarında biten yabani otlar ile devam ettirilmeye çalışan bir besicilik ile ayakta durmaya çalışmaktadır.
    İşte durum bu hale gelmiş ve bizler ise üretimi başka ülkelerin ürettiklerini pazarlayan sağlıksız ve GDO deposu ürünler ile beslendiğimiz bir toplum olarak devamlı hastanelere taşınmak ve yine yabancı kökenli ilaçları tüketen bir ülke durumuna düşmüş bulunmaktayız.
    Dışarıdan getirdiğimiz tek ekimlik tohumlar ve birkaç haftada pazarlanama aşamasına gelen yiyecekler ile başımız dertte gözükmekte.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 140   25 Ekim 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     43KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     REZİLLİK DİZ BOYU; HÜKÜMET NEREDE?
                KPSS sınavında ortaya çıkan yolsuzluk; geçmişin karanlıklarından günümüze uzanan menfur satanist cemaat-siyaset; soygun-vurgun, sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık ilişkisine dayanan ve tesadüfen “namuslu-dürüst bir vatandaşa çarpma sonucu” ortaya çıkan bir kamyon (susurluk) kazasına benzemektedir.
                Gerçekte bunlar bir tesadüf değil, “ilâhi adalet” in tezahürleridirler.
                Zira susurluk türü bilumum kirli iş ve ilişkiler, zaten devletçe malumdur.
                Devlet izafi bir kavram olmakla; Hakikatte “güç” bizatihi hükümettir.
                Bu harama ve yalana dayalı akçeli işler; kirli, haksız, adaletsiz, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık, sahtekârlık, rüşvet-iltimas, kaçakçılık, kara para, yasa dışı ticaret, kayıt dışılık, hırsızlık-yolsuzluk, evrak tahrifi ve suiistimal genellikle hükmedenlerin bilgi/himaye, yardım ve yataklığı dâhili ve sâyesinde yapılır. Yöneticiler bunu bilmeseler dahi (ki bu asla mümkün ve imkân dahilinde değildir) emanetçilik ettikleri efendi, sulta, dikta veya cunta bilir!..
                Dahası, mahalle muhtarından MİT muhbirlerine, semt karakolundan, sağlık ocağı ve bilumum yerel-taban ünitelere kadar müthiş ve muazzam bir “yasal örgüt”, hukuki bilgi ağı ve örgün iletişim organizasyonu biçiminde işleyen mekanizma; Kesinlikle ve mutlaka her şeyden haberdardır. Devlet, nerede ne olduğunu ve kimin ne işler karıştırdığını bilir. Zaten de bilmek zorundadır. Bilmezse “devlet olma” temsil, hüküm-hikmet ve meşruiyet vasfını yitirir.
                İşte böyle!...
                Bahusus KPSS sınavının iptali insan hakları, adalet ve hukuka aykırıdır.
                Hükümet önce, bütün unsur, amir, dâhili-harici bağlantı ve uzantıları ile mezkür çeteyi ortaya çıkartmak; Olayda kastı mahsus, cana, mala, ikbal ve istikbale matuf caniyane emeller, haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık, soygun esası olduğu için failleri istisnasız tutuklamak, yargılamak, hapisle tazyik ve tecziye etmek; Adalet ve yargının görevidir.
                Buna paralel olarak bütün “kopya çekenler” otomatikman ortaya çıkacaktır.
                Kopya çekmek suçtur. Faillerin sınavları iptal edilir ve fiillerine uyan cezalara çarptırılırlar. Bunlar, mutlaka yargılanmak ve cezaları verilmek zorundadır.
                Kopya çekmeyen, masum, müsemma “doğru-dürüst” olanın sınavı geçerlidir.
                Namuslu ve dürüst insanlar asla cezalandırılamaz.
    Devlet; iyi insan, iyi, namuslu, dürüst vatandaştan yana olmak,
    Onurlu ve sorumlu vatandaşları korumak, kollamak zorundadır.
    Aksine bir karar veya tasarruf halinde “Cumhuriyet Savcıları, Adalet, Yargıçlar ve Barolar” karar mekanizmalarına karşı harekete geçmek; Namuskâr ve dürüst vatanların hak ve hukukuna sahip çıkmak zorundadır.
    Aksi taktirde bunlar da, “onursuz ve sorumsuz” aciz ve yok hükmünde sayılır!..
    Sonuçta dava sür’atle sonuçlandırılıp, dürüstlerin hakkı hayat bulmalı; Kötüler mutlaka kahredilmeli, yardım-yatakçı, uzantı ve bağlantıları ıslah veya mahvedilmelidir… 
    Aksi takdirde kötülük büyür.
                Kötülük olan ülkede, ya hükümet yok, veya aciz, zayıf ve aciz hükmündedir!..    
                Dolayısıyla, başta güncel KPSS yolsuzluğu, anarşi, terör-tedhiş, bilumum haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık ve ‘organize işler’ dediğimiz suçlara karşı etkin tedbirler almayan yönetimler ve hükümetler her halikârda suça ortaktır.
    Yahut da, bütün faili meçhullerin suçlusu hükümettir!..
                Manâ ve muhteva olarak, alenen; “suç teşkil, suça teşvik, suç ve suçluyu övme, tahrik” gibi insan hakları, adalet, hukuk ve ahlâk dışı unsurlar içermedikçe, “Söz söyleme, düşünce ve kanaat açıklama” hak ve hürriyeti tahdit edilemez.
                Amma lâkin, öldüreni öldürmeyen; Suçluyu mutlaka bulup cezalandırmayan;
                Haklıyı, doğruyu, iyi-namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu vatandaşları korumayan;
                Adaletle hükmetmeyip, rezilliği yok edemeyen hükümet acze düşmüş demektir.
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 141   25 Kasım 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     44KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BELKİ
    Kendisinden başka birisini düşünmeyen bir şahıs; ağlar mı güler mi belli olmayan dudakları ile bakan, saygıyı bile bilemeyecek kadar düşüce yoksunu, olan birisini düşüne bilir misiniz?
    Arakasında bir sürü bilmedikleri bu şahsı alkışlayan; kişilerin koştuğu ve alkışladığını düşünün.
    Bunun gibi kişileri birileri tarafından yetiştirildiğini ve o toplumun bütün değerlerinin yok edilmesin ve değiştirmeleri için elinden geleni yapar ve görevini tamamlayarak anasının kucağına gider ve oradan yapacaklarını yapmaya devam ederler.
    Yetiştirilenler filizlerini vermiş, Vatanın toprağına kök salarlar ve iyice benimsedikleri yeni görevlerine körü körüne bağlanır ve büyüdükleri, yiyip içtikleri Vatanlarını ya mürşitleri için ya da birkaç kuruş için satarlar. Bu yeni kök selenlerin esas köklerinin daha önceleri bu vatanın toprağında yaşamış ve o Vatanın idarecileri tarafından tolerans ve insandır diye ülkede kalmasına müsaade etmiş başka din sahipleridirler.
    Bunlar yeni yapılanmada kendi dinlerine de artık serbestlik olarak gördükleri ve ele geçirdikleri ülkenin artık sessizleştirilmiş fertlerinin sessizliği ölçüsünde artık tohum olmaya başladıklarını zannederler.
    Bu kişilerin; kendilerini ve etraflarındaki topluluktan başka hiçbir şey düşünmez, ülkenin diğer fertlerini sömüren ve kanını emen varlıklar haline gelirler.
    “Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşenler” beni ve diğer susanları af edin. Susturulmuşları da af edin! Karışmayanları da af edin!
    Önündeki örnek olan ülkenin en yakın komşusunun hali seninde başına gelmesine ramak kalmadı mı?
    Onlar da; bu suskunlukları ve ülkelerin idarelerine katkıda bulunmadılar ve bildikleri doğruları söylemediler veya söyletilmediler. Birkaçı ülkelerini kurtarmak girişimi gibi göstererek Yeni Dünyadan güç ve kuvvet gelmesini dilediler. Onlar da geldiler. Onları öldürdüler. On binlerce kadının ırzına geçtiler ve bir o kadar çocukların masumluğuna bakmadan katlettiler. Onları çağıran kuklalarına da yönetimi bırakarak ilerde büyük bir yara olarak bıraktılar ve uzaktan kumandaya ait programlarını çalıştırmak için kontrol mekanizmalarını kurmaya başladılar.
    Ey uykuda olan ve üzerine ölüm toprağı serpilmiş insanlar!
    Ne diyeceğiz?
    Belki!
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 141   25 Kasım 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     45KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    SULAR AKAR TÜRKLER BAKAR
    Dağlar ve ovaları insanlarımız faydalanması için ve bizden sonraki kuşaklara emanet olarak kullandığımızı hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu dünyanın en güzel ve gözde köşelerine her ne hikmetse bizler birkaç seçimi olan yerlere değil de tarım arazilerine, güzel koylarımıza, biraz daha karlı olsun diye sahillerimize sanayi işletmelerini kurmaktan çekinmiyoruz. Haydi yapanlar yapıyor rantlarını düşük tutmak için ve masraflarını daha aza indirmek için uğraşıyorlar da buralarda yaşayan bizler ufacık faydalar için seslerimizi çıkartmıyoruz.
    Yine güzel bir köşemize nükleer enerji santrali kurulma girişimlerini en yoğun olduğu bir zaman dilimindeyiz. Neden nükleer enerji istasyonu yapmak ve çevreyi kirletmek istiyoruz? Acaba birilerinin ceplerine birazcık dünyalık mı girecek? Yoksa başka bir sebeplerden mi bu işlemlere hız verilmesi düşünülmekte? Yoksa birilerine verimleş sözler için mi bu gibi faydadan çok zararı olan girişimler bu gündemleri dolduruyor?
     Bizler her işimizi biraz veya çok gelirler getirmek için yaparız. Biraz olanı değil çok gelirler getiren kısımları satarız. Bizden sonra ne olursa olsun diyerek bu dünyayı kirletmek, yok etmek için geride kalacak atıkları ve onların insan, canlılar ve tabiat üzerindeki etkilerini neden düşünmeyiz?
    Bizlerin sahip olduğu ve tabiatın bizlere sunduğu güzelliklerden başka yaşadığımız yarların bizler için kıymetini bilmememiz ne acı verici bir insanlık ayıbı olarak karşımıza gelirken neden birileri, bilerler veya önlemeye muktedir olanlar bu işlere ses çıkartmamakta direnmeleri beni inanın yıpratıyor.
    Bir güzel yer nükleer santrali yapımı için eda ediliyor. Bir yabancının değdi gibi “Sular akar Türkler bakar” ne yazık ki bizde suların akışına bakıyoruz. Ondaki kuvveti kullanarak enerji haline getirmiyor, terk edilmiş teknolojileri ülkemize kirlilik abideleri olarak dikiyoruz!

     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 142   25 Aralık 2010

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     46KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    DEĞİŞİME UĞRADIK MI?
                Zaman ve mekân içerisinde uzuca bir yolu takip eden biz insanoğlu; gerekli bilgi ve birikimleri kullanabilme imkân ve gereğini bilmeyince, ne kadar değişime uğradığımızı iddia edebiliriz!
                İnsanlığın tarihi olarak bilinen MÖ7000 ve biraz daha ilerisinden önceki dönemleri bizler neden araştırarak bulmaya çalışmaktayız? Buradaki amacımız atalarımızın bizlerden daha ileri bir seviyede olan yaşayışlarının ispatını mı yapmaya çalışmaktayız?
                Bulunduğumu dünya denilen yere Adam ile Havva anamızın geldiğinde dünyada yaşayan cins denilen tür ne olmuş ve yerine ins denilen insanlar gelmişti? Burada yaşamın cins ve inslerle devam etmesinin sıkıntılarını hangi grup etkilenmişti?
                Bir sürü sualler ve cevap bekleyen konular ile bizler değişime uğradığımızı savunanlar acaba neden değişimin bedenen değil de düşünce ve fen ile olduğunu düşünmüyorlar?
                Geriye bir yirmi yılı incelersek teknolojinin bir patlama noktasını görebilmekteyiz. İletişi, bilişim, sağlık ve diğer kollarda bilinmeyenlerin ve uygulanmayanların birden bire insanların hizmetlerine girmesi de ayrı bir konuyu içermekte değimlidir?
                Değişime uğradık mı sorumuzu kendimizde inceleyerek uğradığımızı görmekte ve yaşamaktayız. Birçok ülkeler arası yaklaşımların ve dil birliklerinin iç içe olduğu bu dünyada Internet ile iletişim ve bilgi aktarımı ile de bilmediklerimizi ve görmediklerimizi anında görme imkânına kavuşmuş olmaktayız. Değişim işte bu olsa gerek.            Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 143   25 Ocak 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     47KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ÖĞRENMEK!
    Zaman değişti,
    Öğrenme ve bilgilenme araçları artık oldukça çoğaldı.
    Öğrenmek isteyenlere çeşitli imkânlar var. Her konuda artık her türlü bilgiye ulaşmak mümkün; bilgileri öğrenirken araştırmanın nasıl yapılabileceğini bilmek yeterli!
    Bir zamanlar bilgi kaynağımız olarak kütüphaneler, ansiklopediler ve o konuya vakıf kişilere müracaat ederdik.
    Bunlardan öğrendiklerimizi uygular ve onların yönlendirmeleri ile de öğrendiğimizi öğretirdik.
    Artık İnternet denen bir öğrenme aracı var.
    Var da bundan hangisi doğru onu öğrenmek zor.
    Bilmeden öğrenmek buna mı deniyor?
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 145   25 Mart 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     48KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BİZ BURADA MIYIZ?
                Bu günlerde bizlere eskilerin söylediği “Ben yaparım sen yapmazsın”, Ben söylerim sen söyleyemezsin”, Ben vururum sen vuramazsın” ve başkaları ile özleştirebileceğimiz pek çok ben yaparım sen yapamazsın olgularını her nedense hepimiz kullanmaya başladık.
    Bu çeşit benliklerin muhataplarının bu söylemleri ve icraatları yapmalarına cevap verememe ve cevaplayınca da başlarına ummadıkları ve akıllarına getiremeyecekleri işlerin geleceğini bilmelerinin enjekte edilmesinden dolayı hiç birimizin gıkı bile çıkmamaktadır. Bu olay ve söylemlerden neden ise yüzyılımızın verdiği refah ve müreffeh hayatımızın yaşamamız olarak düşünüle bilir mi?
                Atalarımızın “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünü mü uygulayanlardan olmamız acaba bizlerin başka bir problem ile mi uğraşmamızdan meydana gelmekte? Yoksa vurdumduymazlığımızın veya vurdumduymazlıkla yetiştirildiğimizin bir sonucu mudur?
                Sanal ortamlarda yazılanlara hemen inanmamız da bu işlevlerin birisi olarak mı karşımıza çıkmakta. Bir komut ile on binlere veya yüz binlere bir bilgiyi anında ve hepsine birden yollaya bilmenin avantajını bilen birileri bizi bu sıralar adeta afyonlayarak uyuşturmakta bir nevi robota döndürmekte midir? Bu ilgisizliklerin ve aslının olup olmadığını, bu bilginin bana faydası veya zararı dokunacağını bilmeden kabullenmeye programlandığımızın bir işareti midir?
                Sorgulamamız gerek olan günlük olaylara dikkat etmememiz, günden kopmamız için neler olduğunu neden düşünmüyoruz?
                Biz burada mıyız?
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 146   25 Nisan 2011

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

    49KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     BU DA GEÇER DEMEDEN
                Buralarda bir şeylerin hareketsiz durması ve yaprakların dökülmesinden başka bir gözüken bulunuyor.
                Bir az önceleri bir ülke oylaması olması ülkede yapılan herhangi bir değişikliğin olmadığın, aynı hamam aynı tas olarak devam ede gelen düzenin aynen kaldığını görmemezlik edemeyiz.
                Yıllar önceleri paranın sıfırlarının atılmasının ezikliği her geçen gün daha da bizlere sıkıntıların gelmekte olduğunun ön habercisi olarak Türkiye’nin para hareketinin en önemli unsuru olan Devletin piyasaya para sürmesinde önemli bir etken olan Emekli, Memur ve diğer ücretlilerin maaşları yine kemer sıkma politikası kıskacı altında gözüküyor. Paramızın değerinin sıfırlar atılınca yükseleceği. Gelir seviyesinin artacağı hikâyeleri masal olduğu yaşayanlarca bilinmektedir. Yaşadığım yıllarda bir zamanlar paranın bir miktar değer düşürülmesinde kıyametleri kopara halk her ne hikmetse en yüksek para değeri olan 50 Milyonun 50 YTL ye inmesine ve bun karşı  200 YTL nin gün yüzüne çıkarak en düşük para değerinin eski değere göre 200 Milyon olduğunu da görmemezlikten geldiler.
                Vaat edilenlerden olan maaşların iyileştirilmesine benzer kelamların yine bin benin dediğim tarafa mührünü bas dayatmasının göstergesi olarak bordo mahkûmlarına bir ikaz ve inandırıcılıktan uzak ihtimallerin halen gökyüzüne çıkmadığını işareti olarak karşımızda durmaktadır.
                Hatırlıyorum ki çalıştığım yıllarda Devlet Memurları Personel Kanunu ile memurların çokkkk çokkkk güzel maaşlar alacakları propagandası ile piyasa almış başını gitmiş alınan yüksek zamın eski maaşı aratır olduğu gözükmüştü.
                Yaşayanlar b.unları yaşamalarına karşı yapılacak hiçbir hak ve hukuk arayışı ve müracaat edilecek yer olamaması da para ekonomisi bekle gör ile gününü geçirmeye çalışmaktadır.
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 147   25 Mayıs 2011
     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     50KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BÖYLE İNSANLAR VAR MIYMIŞ?
                Birkaç gün önce saat 19,30 haberlerini izliyordum. Kapı çalındı. Herhalde komşulardan birisi olsa gerek diye düşünürken mutfakta bulunan eşim kapıyı açtı. Karşısındaki bayan:
                -Selma Abla! Beni tanıdın mı? Diye sorduğunu bende oturduğum odadan duydum. Eşim de:
                -Evet tanıdım. Sen bizim apartmanda oturan filancanın kızısın. Duydum. Herhalde bizi ziyarete geldiler diye düşünürken, bayanla gelen beyi eşime:
                -Selma Abla Selim ağabeyin arabanın kapısına bir araç vurup kaçtı. Biz de plakasını aldık. Selim Ağabey yok mu? Diyince eşim bana seslendi. Oturduğum odadan kapıya doğru gittim. Gelenlere:
    -Hoş geldiniz dedim. Erkek misafir doğrudan konuya girdi:
    -Selim Ağabey; senin arabaya şu plakalı araç çarptı ve durmadan gitti. Ön kapıyı çökertmiş. Plakası bu. Dedi. Bende:
    -Sağ olun fakat bu plaka ile o aracın vurduğunu ben ispat edemem. Şayet siz görgü şahitliği yaparsanız o zaman o aracın sahibinden şikâyetçi olabilirim. Dedim. Birlikte aşağıya indik. Cidden aracımın ön kapısı epey çökmüş vaziyette idi. Kapıyı açmak için uğraştım açılmamıştı. Yeni trafik kazaları yaptırımına göre taraflardan birisinin olmadığı için polisi aradım. Beş dakika sonra mahalli karakoldun bir ekip geldi. Gelenler aracın konumuna baktılar ve şikâyetçi iseniz karakola gelin dediler.
    Bize bilgi veren arkadaşa baktım.
    -Giderim ağabey diyince. Aracımın öbür kapısından araca binerek karakola gittik. Aracıma vuran plakayı araştırdılar, sahibinin cep telefonunun buldular, benim telefonumdan araç sahibini aradılar, karakola gelip uzlaşmamızı söylediler. Bir saat sonra aracıma vuran şahıs ile babası geldiler. Anlaştığımız için tutanak tuttular, karakoldan ayrıldık.
    Olmuşla yitmişe çare yoktu. Araca vuranda yakın komşu idi. Ertesi gün komşuya telefon ettim, kapıyı yaptıralım mı diye sordum. Olur dedi ve sanayiye gittik. Oto boyacısından fiyat istedik, pazarlık yapıldı ve aracıma vuranın babası parayı ödedi. Birlikte benim araçla çarşıya geldik, arkadaşı bıraktım. Ben eve geldim.
    Aracım kaporta ve boya olunca baktık ki; minderlerin kılıfları yağ ve kara olmuş. Bunlar üzerimize çıkar diye eşimle beraber kılıfları söktük ve eşim kılıfları yıkadı. İki gün sonra kılıfları evin önünde takarken benden yaşlı olan karşı komşum bana kolay gelsin ne var ne yok? Diyince, bende yukarıdaki olayı anlattım.  Beni dinledi ve ekledi:
    -Böyle insanlar halen var mıymış? Dedi ve yoluna devam etti.
    Evet böyle insanlar halen var. Bu insanların yüzü suyu hürmetine Ülkemiz halen ayakta. Allah rızası için gördüğünü söyleyen, bu dünyada da, öbür dünyada da şahit olacağımı bilen kişidir. Benden büyük olan komşunun şaşması gayet normal. Dünya korkanların, susanların dünyası. Yalan yere yemin edenlerin, yapılanları ve duyulanları görmedim, duymadım diyenlerin dünyası.  

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 148   25 Haziran 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     51KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    NE VAR NE YOK?
                Bu soruyu bilerek veya bilmeyerek sorarız. Ne haber?
                Haberler postada. Bir şeyler yaptık, iyiyiz, sağlığımız yerinde, koşuşturuyoruz gibi pek çok cevap vererek karşımızdakinin sorduğu cevaplamaya çalışırız.
    1945 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nden J.P. Erkert ilk işlevsel bilgisayar olan 30 ton ağırlığındaki ve saniyede 5 bin işlem yapabilen ENIAC ‘Elektronik Sayısal Doğrulayıcı ve Bilgisayar” geliştirdi. ENIAC, 30 ton ağırlığında, 167 m2 büyüklüğünde bir bilgisayardı. 1959-1964 yılları arasında üretilen bilgisayarlarda transistorlar kullanılmaya başlandı.”
    Bu bilgiler meraklılarının ve bilim çevrelerinin dergi ve radyolardan öğrendiği yüzeysel verilerle bizlerin merakını tatmin ediyordu.
    Bu verileri neden yazdığımı yazımızın başlığı olan “Ne var, ne yok”
    1960’larda Türkiye’de pek popüler olan bir fıkrayı hatırladığım kadar anlatmaya çalışayım diye yazdım.
    Amerika bilgisayarı çalıştırınca Birleşmiş Milletler temsilcilerine tanıtmak için bulunduğu binaya götürmüşler. Mihmandan (dolaştıran) kişi üyelere dönerek istediğiniz soruyu kendi dilinizle yazın cevabını yazılı olarak karlarla verecektir diye bilgi vermişler.
    Bilirsiniz ülke alfabetik sıra üzerine delegeler akıllarına gelen soruları sormuşlar. Kimi ülkesinin kaç metre kare olduğunu, kimi hangi kıtada olduğunu, kimi nüfusunu, kimi başbakanının ismi sormuş ve hepsine de birkaç saniye içinde doğru cevaplar almış ve takdirle bilgisayarın önemini birbirlerine anlatmaya başlamışlar.
    Sıra bizi Türk Delegesine gelmiş:
    - Ne var, ne yok? Demiş. Birkaç saniye sonra cevap gelecek diye beklerken bilgisayarıdan ses seda çıkmamış. Manika çalışıyor fakat sorunun cevabını bir türlü bulamıyormuş. Aradan dakikalar geçmiş sonunda bir kart gelmiş.
    CEVAP YOK hemen mühendisler koşmuşlar Türk Delegesine sormuşlar?
    Ne sordunuz da cevaplayamadı? Delege gülmüş.
    Hani bu makine her şeyi biliyordu?
    Hepimiz her şeyi bilmeyiz. Bilemeyiz de. Ben her şeyi biliyorum diyenlere cevabını sizin vereceğini biliyorum.
    Hoşça Kalınız!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 151   25 Eylül 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     52KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BENİMDE GÖNLÜM DE VAR MIYDI?
                Bir gencin, bir kimseye vereceği neler olduğunu o delikanlılık çağında anlamasının imkânı ve ihtimali yoktur.
                O; yaşadığı dönemin etkisi ile kanının kaynadığı ve başındaki kavak yelleri ideali olmadan arkadaşları ve sevdiklerinin katkısı ile hayatın daima böyle olacağını zen etmesi çok tabidir.
                O; yaşadığının farkına varana kadar pek çok ileride ona lazım olacak yatırımları yapamamış, birçok fırsattan faydalanamamış olarak okumaya çalıştığı üniversitesindeki kol için uğraşırken hayatının ileriki döneminde kaybettiklerinin ve kazandığı bilgilerin etkisinde ve bilincinde yaşamına devam eder.
    Bu yaşamının sonu olmadığı ve arkasına dönüp baktığında kimlere, nelere, nerelere ve o andaki hayatının düzenin bakmadan gününü gün etmeye çalışır.
    Çevre ve arkadaşlarında görerek özentilerle kötü alışkanlıklar, sonradan edinilmiş huylar ve ileride kendisine pek çok sıkıntılar verecek bir çevre ile büyür ve gelişir.
    Gün gelir o artık bir sorumluk sahibi olduğunu anlamış, iş başa düştüğünü görmüş ve yaşamının artık hayalle, arkadaşlarının hay huyları ile ve gezip tozduğu yerlerin, çevresinin ona verdiği zararları görür. Pişmanlığı artık fayda vermez, geriye dönülemez bir zaman diliminde yaşadığını farkına varır.
    Bir meslek edindiğini zannettiği anda o eski birikimlerinin, zarar veren alışkanlıkların karşısına dikildiğini görünce şaşırır. Heyhat artık onları bir sünger çekerek silse sile, beyaz bir sayfa ile hayatına başlasa bile o eski çevre ve alışkanlıkları bir yerlerde çıkar karşısında dururu.
    Basen bu geçmişini saklayarak mesleğinde ilerlese bile, belirli bir makama geldiğinde o eski birikimlerinin kaybolmadığını birileri ona anlatır. Birileri o eski arkadaşlar, eski alışkanlıklar ona en önemli yükselme zamanında bir Çin Setti gibi karşı durur ve onu mat eder.
    Benim de gönlüm var mıydı? Sorusu ileriki yaşlarda düşünüldükçe ortaya çıkan bir soru olarak beynimizi kurcalar. Her insan gibi bu soruyu soranlar da hatalar yapmak için belirli olgu ve sahalarda bulunmuş ve bu hatalardan kaçınmasını bilerek yaşamışlar, arkadaşları tarafında hor görülmelerine rağmen belirli bir yaşa geldiklerinde bunun mükâfatını görerek hayatlarına devam ederler.
    Gençlerin dikkat edecekleri bu davranış, arkadaş seçme, kötü alışkanlıktan kaçma en önemlisi ise kendi gözünün önüne bakması onun menfaatidir.
     “Nasihat veren çok olur. Para veren olmaz” derler.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 152   25 Ekim 2011

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     53KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    NEDEN BUNLARI YAPIYORUZ?
                Havaların artık iyice soğuduğu günlere girdik. Bu günlerin belirli yaşlar için vücutlarının adapte olmaları için epey çabalamaları ve dirençlerini kullanmaları gerekmektedir.
                Hayat bu bakarsın iyi, bakarsın kötü günlerle insanı oyalar gider. Hele bir işin yoksa monoton bir hayat ile ömrünü tüketmeye çalışır ve hızla tükenen beyin hücrelerinin yaşlılığın verdiği eksikliklerini duymaya başlar ve hemencecik çöker gidersin. Kendine oyalanacak ve sevebildiğin bir meşgale bulabilirsen vakte köle değil vakte emreden olur ve onun nasıl geçtiğini adeta unutursun.
    Bu iş görmek ve görmemek de yaratılışta insanla oluşan bir olgu olsa gerek.
                Bu zaman diliminde Ülkemiz melun saldırılara uğradı.
    Bunlar da unutulmadan Van depremi oldu.
    Depremi bahane ederek Milli Bayram Kutlamaları yas olarak görüp kendimiz çümbür cemaat düğün merasimine takıp takıştırarak gidiyoruz?
    Van depreminin 17 günü arkasından ikinci Van derem ve ihmallerin sonucu olan kurbanları gördük, yaşadık.
                Neden insanlarımız bu gibi zamanlarda işlerini daha dikkatli yapmıyorlar?
                Yıkılan yerlerin altında kalanların veballeri kimler ile paylaşacaklar ve kimlere kadar gidecek?
                Dikkatsizlik demekten çok kayırmacılık ve dizilerle artık yönetilme ve mesaj verme devrine mi girdik?
                Dindar gözüküp devleti soyarak evlatlarımızı sandal sahibi yapıyoruz.
                Daha rüştünü ispat etmemiş çocukları fabrikatör yapıyoruz.
                Dini bütün gözükerek dünyevi ve dini yasak olan zinayı suç saymıyoruz.
                Kanun karşısında neden bazılarımızın hayallerini suç sayarak yıllarca tutuklu sayıyoruz.
                Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkemiz var iken neden cihanda bulunan ülkelere kafa tutuyoruz?
                Bir dakika diyerek paye sağlayarak başka Müslümanları kışkırtarak rejimlerine çomak sokuyoruz?
                Ağabeyler edinerek kendi çıkarlarımızı Ülke çıkarlarından yukarı görerek mandacılığı saman altından kabul ediyoruz?
                Azla ileri gidince ağabeyin yayında sus pus oturup onun ufak bir azarlamasını iltifat kabul ediyoruz?
    Ülkemiz Cumhuriyetten Diktatörlüğe gibi görerek yandaşların faydalandığı nemalanma yeri görüyoruz?
                Komşularımızla sıfır problemli iken neden sıfır küs duruma düşüyoruz?
    Türkiye’ye zamanında tek yardım yapan ve Türkiye’de okuyan bir lideri devirmek için girişimlerde bulunuyoruz?
    Bir ülke ile kavgalı gözükerek onu koruyacak önlemlere kucak açıyoruz?
    NEDEN BUNLARI YAPIYORUZ?
    Bir bileniniz var mı?
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 153   25 Kasım 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     54KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    EL YAZMASI ESERLERİN YERLERİNDEN OYNATILMASI
                El yazması eserlerin her ilin kendi bünyesinde ve bulunduğu rafta kalması gerekli olduğunu düşünüyorum.
                Bütün el yazmaların bir merkezde veya başka başka merkezlerde toplanmasının sakıncaları bulunmaktadır.
                Bu sakıncaların başında tabii afetler olar “SEL” ve DEPREM” yüzünden el yazmalarının toplanılmış olduğu kütüphane ile beraber bütün toplanmış el yazmalarının da tamamı zarar görme ihtimali vardır.
                Yine afet sayılabileceklerin başında olan “YANGIN” ise ana yapısı kağıt olan kitapların yanması ile birlikte ebediyen yok olarak tarih ve kültür hazinesi yok olabilecektir.
                Hırsızlık olarak da el yazma eserlerin toplanılan yerden “KIYMETLİ HIRSIZLARINA” açık bir vitrin olacaktır.
                El yazması eserlerin yerlerinden kaldırılmasından dolayı olabilecek kayıp ve deformasyonlar:
    El yazma eserlerin yerlerinden kaldırılmasından dolayı deformasyona uğrar. Cilt ve Kâğıtlarında bozulmalara sebebiyet verilir.
    Kitapların bazılarının “AHAR”LI olması kitap sayfalarının çatlamasına ve harflerin dökülmesine imkân tanır. 
    El yazma kitapların bazılarının kâğıtları belirli nem ve sıcaklığa alışık olduğundan başka ortamlarda 3 saatten fazla tutulamazlar. Yufka ekmeği gibi kırılır ve dökülürler.
    El yazma kitapların bazılarının mürekkep asit ayarı yüksek olduğundan kitap sayfalarında harf yanmaları olur ve harfler kâğıtları delerek yerlerini boş kalmasına ve kitabın dökülerek yok olmasına sebebiyet verir.
    El yazması kitapların nem ayarları yıllarca durduğu rafların nem oranına alışık olduğundan başka ortamlarda çürürler.
    El yazmaları yerlerinden kaldırılıp götürülürken kitapların “Mıklep” ve Muhafazaları kitapların üst üste konmasından dolayı kırılır ve deforme olurlar.
    Bir hatıram:
    Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan El Yazması eserler tasnif yapılması için Bakanlık Emri ile TUYOTOK tarafından istendi. O zaman ben Hasan Paşa Kütüphanesinde Müdür Yardımcısı idim.
    Durumu Müdüre anlattım. Beraber Kültür Müdürüne gittik. Tasnifi yapacak arkadaşlar Çorum’a gelsi burada tasnifleri yapsın istedim. Gelmezler geldi. Vali yardımcısına kitapların gitmemesi için gerekin girişimde bulunulmasını talep ettik. O da bakanlık istiyor dedi.
    Baktım ne yapsam kitaplar gidecek. Bari tek tek hepsini itina ile koliye koyalım dedim. O zamanki Tekel Müdürüne giderek durumu anlattım. Sigara kolilerinin boşlarından olanları gösterdi.  Baktım yabancı sigaraların kolileri uygun ve kitap ebadına yakın ebatta idi.
    Kitaplar için sayım ve kontrol komisyonu kordum. Ben bizzat başlarında elimle kitapları tek tek kontrol ederek durumlarını belirterek kitapları elimle kolilere yerleştirdim. Tabi ki benimle beraber el yazmaları için nöbetleşe bulunan arkadaşlardan epey küfür yemişimdir.
    Kitaplar Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün yolladığı resmi kamyona yükleterek çadırlarını örttürdüm. Şöför Çorumlu idi. Ona tembih ettim durmadan giderek aracın içindekileri teslim et ve oraya varınca bana telefon et dedim ve tutanağın bir nüshasını da zarf içinde ona verdim. Araç saat 10 civarında hareket etti. İçimden inşallah kamyon devrilmez ve inşallah yolda kamyon durdurulup da soyulmaz diye dualar ettim. Allah aracı ve içindekileri korudu. Sağ selamet vardıklarını ve kitap kolilerini mesai bitmeden teslim ettiğini bildiren şoförün bilgisi dâhilinde rahatladım.
    Gel zaman git zaman kitaplar bir öğlen üstü aynı kamyonla geldiler. Gönderdiğimiz kolilere konulmuşlar ve sıra numaraları da üzerinde idi. Tutanakla koli olarak aldım diye imzaladım.
    Kolileri tuttuğumuz tutanak üzerine kontrole başladık. Geçmiş gün tutanakta vardır. Biraz kitabın meşin ciltlerinin kırıldığını, biraz kitabın ise mıkleplerinin kırılıp koptuğunu birkaç kitabında muhafazaların yırtıldığını, birkaç kitabın da muhafaza asansörünün koptuğunu, birkaç kitabında orijinal mühürlerinin kesilerek alındığını tespit ederek el yazması kitapları depoya aldık. Rapor yazarak Bakanlığı hasar ve yıpranmaları belirttim.
    Bir ay kadar sonra Bakanlıktan müfettişler geldi tespit ettiğimiz hasarlı kitapları incelediler bize bile sonucu bildirmediler.
    Aradan birkaç yıl geçti geçmedi Hasan Paşa Kütüphanesi kitaplarının gideceği ve hazırlanması için yazı geldi. Durmuş Fikri Sağlar zamanı idi. Ben karşı çıktım. Göndermeyelim dedim. Karışma filan dediler. Ben siyasi parti il başkanlarını dolaştım. Hepsi el yazmalarını götürülmesin dediler. O zamanki bildiğim dernekleri dolaştım onlarda el yazmaları götürtmeyiz dediler. Gazetelere ve televizyonlar da beni destekledi. Bir kamuoyu yarattık. O dönemin bir Çorum Milletvekili hemşerimiz de neden kalması gerek bir rapor yazarsan ben bilgi sahibi olur ve ona karşı el yazması kitapların kalması için Fikri Beyle görüşürüm dedi. Arkadaşlarımın zor durumda kalmaması için üç sayfa el yazımla rapor hazırladım ve milletvekilimize verdim. Zaman geçince benim imzalı ve el yazısı raporumu Bakana sunmuş. Her ne ise el yazmalarımız Çorum’da kaldı.
    Birkaç zaman sonra bu mücadelemin meyvesini gördüm. BENİ TATVAN’A MÜDÜR (!)  olarak atadılar.  Ben de emekliliğim istedim ve Çorum’dan emekli oldum.
    Birkaç yıl sonra Çorum’da ilk defa olan bir yayınevi açtım. Çorumlu2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve edebiyat ağırlıklı dergimi yayınlamaya da başladım. Onlarca da yazarım oldu.
    Bir gün Hakimiyet Gazetesine uğradığımda oturanları takdim etiler. Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan kitapların incelenmesini ve inceleme sonunda Milli Kütüphaneye devri için gönderilmiş proflardı.
    Dergimde bu konuyu işleyen sayımda yazarlarımda görüşlerini belirttiler. Bende Çorumlu 2000'in 19. sayılı dergimde  “KABUĞU BAĞLAMIŞ YARAYI KAŞIMAK” ve “HAYDİ ÇORUMLULAR” yazılarımı yayınladım, Okumak isterseniz sitemde bulunan Kütüphaneler bölümünde  http://kutuphaneler.corumlu.com yazılar bulunmaktadır. 
    Bu yazımda HASAN PAŞA KÜTÜPHANESİ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ
    1- Halkımızı aydınlatmak için Valimizin davetiyle Bakanımızı, Millet Vekillerimizi, el yazma kitaplar için yazı yazanları, kültürün ne olduğunu bilenleri, yardım verebilecekleri belirlediği bir tarihte Hasan Paşa Kütüphanesine davet ederek, El Yazması kitapları sergileyerek tanıtmak ve bilgilendirmek.
    2- Toplantıdan hemen sonra Kültür Bakanlığına Çorumluların tepkisi bildirilmeli. Kitapların ilimizde kalması için girişimlerde bulunulmalı.
    3- İl Halk kütüphanesinde görevli 3 Kütüphanecinin 2 si acilen ve devamlı Hasan Paşa Kütüphanesinde görevlendirilmesi.
    4- Hasan Paşa kütüphanesinin dış güvenliği için kamera sistemine geçilerek,en yakın emniyet Müdürlüğüne bağlı karakol ile bir sonraki karakola irtibatlı alarm sistemi kurulması.
     5- Mevcut bekçi kadrosunda çalışan arkadaşı asli görevine iadesi ile eski bekçi kadrolarının yeniden ihdası.
    6- Hasan Paşa Kütüphanesinin bünyesinde bulunan "Çocuk Kütüphanesi" bölümü aynı mahallenin bir sokak üstündeki "Mehmet Şadisoğlu Çocuk Kütüphanesi"ne yönlendirilmeli.
    7- Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan Çocuk Kütüphanesi bölümü El Yazmalar İnceleme Salonu olarak tahsis edilerek araştırmacıların hizmetine sunulmalı.
    8- Hasan Paşa Kütüphanesine teknik açığı kapata cak en az 3 bilgisayar,güç kaynağı,dijital kamera SD yazıcı,laser yazıcı,renkli laser yazıcı, kuvvetli bir scanner temin edilerek kitapların SD ye alınması sağlanmalı. Orijinal SD ler arşivlenerek, araştırmacının istediği kitap yeni SD ye aktarılarak arşivin çoğaltılması sağlanmalı. 
    9- Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün hazırladığı El Yazmaları Tanıtım Katalogu getirtilerek bastırılmalı,El Yazmaları ile ilgilenen dünya kütüphanelerine ve üniversitelere gönderilmeli.
    10- El Yazması Araştırmacı salonuna SD okuyucusu olan en az 8 bilgisayar,bilgisayar masası ve diğer mefruşatlarla döşenmeli. SD incelemesi yapan araştırmacı orijinal kitabı görmek istediğinde depodan çıkartılarak şimdiki El Yazması İnceleme odasında memur nezaretinde incelemesine sunulması.  
    ……Hemşehrilerimize verilen bilgilerin bazı yanlış anlamalara meydan verdiği kanaati ve 1992 tarihinde yine aynı yarayı kanatmalarından dolayı duyduğum üzüntü ile yazdım.   Saygılarımla.)
    Şayet Çorum’da bil Bölge El Yazmalar Müdürlüğü kurulacaksa Hasan Paşa Kütüphanesi bu yer için en uygun yerdir.
    Yukarıda bahsettiğim 4. Madde gerçekleştirilerek kamera sistemi Valiliğimizce yaptırıldı. Daha sonra  10 maddede ki talebim de  el yazma kitaplarım CD lere aktarılması yapıldı.
    Daha sonraki zaman valiliğe verdiğim raporda yangın ve selden korunması için El Yazma Kitapların bulunduğu deponun dışından yangın ve sel ve depreme dayanıklı hale getirilmesi hakkında sunumum üzerine yanlış bir uygulama olarak kitaplar için korumalı çelik kasa odası 1 üste yapılarak kitaplar oraya taşındı.
    Kütüphanede bulunan Latin harfli kitaplar yeni yapılacak veya Bölge Yazma Kütüphanesi için düşünülen yere götürülerek İl Halk Kütüphanesi olarak hizmete devam edebilir.
    Bölge Yazma Kütüphanesi ise “HASAN PAŞA “ yazma kitaplara ve müdürlüğüne hizmet edebilir diye düşünmekteyim!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 154   25 Aralık 2011

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     55KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BAŞKASININ ELİ İLE YILAN TUTMA
                Bilinen ve birlikteliğe yakın olan bu Ata Sözü dünyanın kuruluşundan bu güne insan oğlunun işleri yalnız değil,birlikte yaptıklarına dair bir Atasözü olarak algılayabiliriz.
                Yalnız bu Atasözünde,birlikte yapılan önemli işlerde,yapanların bir veya birkaçının el yani yabancı olması ve bu yabancılığın da sizin gibi düşünmesi ve çalışması doğrultusunda beklentilerimizin yanlış olduğunun açık bir beyanı değil midir ?
                Acaba el olarak gördüğümüz ve birlikte iş yaptığımız kişi veya kişilerin bizleri de aynen bizim gördüğümüz gibi el görmeleri ve kendileri gibi çalışma ve düşünme boyutunda görmeleri onlar içinde normal gözükmesi gerekir.
                Birlikte iş yaparken,öncelikle ilke ve yapılacak iş veya işlemler dizisini belirleme,bu belirleme ışığında yapılacakları ivedilik sırasına koyma,en son yapılacağa doğru bir tasnife gerek gören bir dizi program ve planın yapılması gerekliliği malumdur.
                Ülkemizde bu gibi ortaklık olarak yapılan birlikteliklerin pek çoğu,eş,dost,ahbap ilişkileri ile yapılmakta olduğundan işlerin yürümemesi veya ilerlememiş de plan ve projelerin yapılmamasından ve uygulama alanlarının belirlenmemesinden meydana geldiğini görürüz. Bazı rast gelen birlikteliklerin de olması tesadüflerin ve lazımlılığın meyvesi olarak karşımıza çıksa da bunlar fazla çoğunluk olarak göremeyiz.
                Çorum’da da bazı yatırımlara ön ayak olan girişimcinin,peşinden aynı iş kolunda mantar biter gibi yeni girişimin benzerlerinin olduğunu görmekteyiz. Her ne hikmetse bu işte iş var mantığı ile yukarıdaki saydıklarımız doğrultusunda hemen yeni kurulan yapılanmanın kardeşlerinin amip bölünme gibi çoğaldığını görmekteyiz.
                Belirli birkaç yatırım ve sermaye gerektiren iş haricinde maalesef Çorum’da aynı işi yapmalarından ötürü ve Pazar bulamamalarından dolayı verdikleri çaba ve kaybettikleri sermayelerin haddi hesabı yoktur. Bazı girişimlerin de malzeme,işçilik,yapılan üretimin Çorum’da fazla tüketilmemesinden dolayı komşu il veya komşu ülke pazarlarına açılamamanın sıkıntılarını görmekteyiz.
                Bildiğiniz gibi Çorum organize sanayi bölgesi olan illerden birisi olarak atılımlarını halen tamamlamış bir il olarak görülmesi bizleri üzmektedir. Bir liderimizin dediği gibi “Bir bilene danışma” alışkanlığı edinmemiz ve buna göre davranmamız gerekli olduğunu artık düşünmemiz gerekmektedir. Danışacağımız kişi veya kurumun da konu başlığı yaptığımız Atasözü gibi “Başkasının eli ile yılan tutma” pozisyonunda olmamasına da dikkat etmemiz gerekmektedir.
     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 155   25 Ocak 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

    56KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ADI GÜZELLEME KENDİ YEMEK KİTABI
                Aşık Edebiyatında; doğayı, yöreyi, kişiyi, hayvanı veya bir aracı övmek ve güzelliğini anlatmak amacı ile söylenen “LİRİK ŞİİRE” ‘GÜZELLEME denilir.
                Geçimini saz çalarak sağlayan ve gezdiği yerlerde konuk edilen saz şairlerinin gördüğü ikram ve hürmet karşısında hane sahibini kendisini dinleyenler karşı hane sahibini ve o mahalli öven ve güzelliğini anlatan “KOŞMA” biçiminde şiirlerdir. Divan Şiirinde de güzellemenin karşılığı ise “METHİYE”DİR.
                Ayrıca gü­zelleme, koşmanın konusuna göre aldığı adlardan biri sayılır.
          Genç kız ve gelinler için söylenen güzellemelerde onların cilve­sinden; ağız, diş, yüz, kaş, göz ve saç güzelliğinden; boylarının uzunluğundan söz edilir.
    Doğa güzellemelerinde dere, pınar, çiçek, dağ ve ağaçlarla ilgili izlenimlere, övgülere yer verilir. Âşığın bu varlıklardan yola çıkarak kendi sorunlarını dile getirme­si, sevgilisinden ya da felekten yakınması güzellemelerde sık rastlanan özelliklerden­dir.
    Gezginci âşıkların sıla özlemini dile getiren şiirleri de güzelleme sayılır.
    Bazen bir güzellemede birkaç konunun birlikte ve karışık olarak anlatıldığı da olur. Azerbay­can ve Doğu Anadolu'da yetişen bazı âşıklar güzelleme dörtlüklerinin arasına bağlantı sözleri eklerler. Bu bağlantı sözleri yerine, güzellemenin konusuna uygun ba­yanların yerleştirildiği de olur. Güzelleme­ler, saz eşliğinde ve konuya göre oynak ya da hüzünlü makamlarla söylenir.Âşık edebiyatında güzelleme söyleyen pek çok âşık vardır.
    Başta Karacaoğlan olmak üzere Türkmen âşıklarının birçoğu güzellemeleriyle ünlüdür.          
    Güzelleme Örneği:
    Nasıl vasfedeyim güzelim seni 
    Rumeli Bosna'yı değer gözlerin 
    Dünyaya gelmemiş eşin akranın 
    İzmir'i Konya'yı değer gözlerin 

    Kimsede görmedim sendeki nazı 
    Tunus Tırablus Mısır Hicaz'ı 
    Kars'ı Kağızman'ı Acem Şiraz'ı 
    Girid'i Yanya'yı değer gözlerin 

    Yüzünde görünür Yusuf nişanı 
    Yüzünü görenler çeker efganı 
    Büsbütün Gürcistan Erzurum Van'ı 
    Belh-i Buhaça'yı değer gözlerin 
    Ruhsatı'm eyledim senin de mehdin 
    Al yanaktan bir buse ver himmetin 
    Yüzbin saraf gelse bilmez kiymetin 
    Âhirî dünyaya değer gözlerin
     
               Çorum Valiliğinin hazırlattığı “ÇORUM MUTFAĞINA GÜZELLEME” Edebiyat ile mutfak ilişkilendirilmesi ve bu başlık ile yayınlanan kitabın 12. sayfasında bu konu hakkında ne kadar bilgili olduğunu “Tüm zenginliğini karşın şimdiye dek kendisini pek göstermemiş Çorum mutfak kültürünün tanıtımı amacıyla” diyerek yayınlanmış çalışmaları görmemezlikten gelmiştir. Bu serzenişim kendi yayınevimi için değildir. Bu çalışma için beni de davet etmişler ben kabul etmeyerek eşimin çalışmalarından ve yayınladığımız sitelerde bulunan resim ve alıntı yapılmamasını bana gönderilen yazıda çalışacaklara bizzat e-posta ile yazdım.  Bu tiüabı yayınlayan Metro Yayınları’ndan çıkan ‘Hitit Mutfağı’ isimli kitap ile basılmış adı geçen bu kitabın 148-149 kaynakçalarda da gelenek ve göreneklerde bahsedilen ve Çorum Valiliğinin İl Yıllıkları, Başka yayınevlerinin şahısların da araştırmaları yayınladığı göz ardı edilmiştir.
     
    Çorum Güzellemesi ismiyle müsemma kitapta her ne hikmetse Çorum Tarihinde ve topraklarında Devlet, kavim ve milletlerin sadece “Hititlerin” alınması da Çorum’un Hititlerden sonra başka devlet kurulmamış ve başka devlet yaşamamış gibi lanse edilmiştir.
    Kitabın 19. sayfasından sonra gelen 22-23-26-27-30-31. sayfalarında Hititlerden bahsedilmiş sadece bu yazının içerisinde 19 sayfanın 1. paragrafında Balık, ekmek, besin ve “şimdi sen ekmek yiyeceksin ve su içeceksin” kullanılmıştır.
    Bu kitabı yayınlayan ve  “Yayınları’nın ikinci kitabı olan “Deneysel Bir Arkeoloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı” kitabının” gerçi görmedim fakat kitap için yazılan :
    “Çivi yazılı tabletlerde geçen yemek adlarından ve pişirme tekniklerinden yola çıkılarak o döneme ait muhtemel yemeklerin neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmış.” Bilgilere de yer verilmemiştir.
                Bu kitabın: 34-35-38-3940-41 sayfalarında hiç yemekle ilgili bir bilgi bulunmamaktadır
                Bu kitabın: 44-45 48 ve 49 sayfalarında yemekle ilgili yazı bulunmaktadır. Ve İskilip ziyaretinden ve oraya gidenlerden bahsedilmektedir.
    Bu kitabın:52-53-54-55 yemekle ilgili yazı vardır.
    Bu kitabın: 56-83 sayfaları yemek pişirme alet ve edevatları ile yemek isimleri alfabetik dizinde verilmiştir.
    Bu kitabın: 86-87-90-9194-9598-99102-13104-105106-107-108-109110-111-112-113-116-117-120 Mutfak ve yemeği ilgilendirmektedir
    Bu kitabın: 121-122-123-124- sayfalar ise gelenek ve göreneklerle ilgili bilgileri kapsar.
    Bu kitabın: 125-128-129-130 Bu kitaba alınması için gerekçe “Evlenme Töreni” bölümünde verilen yemekle ilişkilendirilmiş olsa gerek! 131-132-133-134-135-136-137140-141142-143146-147 Gelenek ve göreneklerde bilgiler aktarılmış.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 155   25 Ocak 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     57KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    NE OLACAĞIMIZI BİLİYOR MUYUZ?
                Bizleri Yaratan. Bizleri dünyada bazı meşgalelere yönelterek oyalayan bir varlık musallat etmiş olmalı ki buna Şeytan diyebiliriz. Bizleri bu dünyadaki işlerimizin başından kaldırmadan bize sanki emrederek; oyalayarak güdüp götürmekte olduğunu görüyoruz.
                Acaba bizi yaratan; bu dünyanın bu düzenine mi uyacağımızı, yoksa kendi emirlerini bire bir uygulayacağımızı mı görmek için dünyaya bizleri yolladı. Gerçekten bizleri deniyor ve sınıyor mu? Bu soruları aklımıza getiren yine Şeytan denen insanları yoldan çıkartan yaratılmış varlık değil mi?
                Evet. Bizler dünya denilen bu yaşadığımız, kâinatın içinde toz zerresi kadar olmayan bir alanda milyarlar camızın bulunduğu, birbirimizle dövüştüğümüz, çekiştiğimiz. Birbirimizin elindeki değerleri alıp kendimize mal ettiğimiz ufacık bir alan, gösteri sahnesi değil mi?
                Yarın dediğimiz zaman diliminde ne olacağımızı bilmeden, bu tiyatro sahnesinde kendi biçtiğimiz rollere devam etmekteyiz. Yarının neler getireceğini, ne olacağımızı bilmeden yaşıyor ve dünyadaki kendi doğrularımızla yuvarlanmakta devam ediyoruz.
                Neden önümüze takkemizi ya da kasketimizi koyup düşünmüyoruz? Düşünemeyiz. Çünkü bizimle beraber Dünyaya gönderilen ve bizleri Allah’ın yolundan çıkartmak için Allah’tan izin alan şeytanın yüzünden düşünemeyiz. Dünyayı bizlere Cennet gibi gösteren, bazı nimetlerin içerisinde yaşarken bile şükretmememizi öğreten, o değil mi? İşte onun marifetlerini burada sayabilmek için sayfa değil ciltler dolusu kitap yazmak gerekir. Bunu yazabilsek bile okutacak birisini bulmamız bile çok zor olsa gerek.
                Konumuz olan “Ne olacağımızı biliyor muyuz ?” Sorusunu yatmadan kendimize soralım mı? Sorarsak belki yarın yapacaklarımızı düşünürken bizi Yaratanı da anarak müsaade edersen bunları yarın yapmak istiyorum demiş olmaz mıyız? 
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 156   25 Şubat 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     

     58KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     TARIM DENİNCE
                Tarım denince her nedense sadece buğdaygilleri yetiştiren çiftçilerimiz akla gelmektedir.
                Tarım alanı o kadar geniş bir çerçeve içinde bulunmaktadır ki;saymaya kalksanız sayfalar dolusu bilgi ve indeks yayınlamamız gerekir.
                Bu sıralamaların içerisinde geçen 20 yıla kadar her ilde yetiştirene yetişecek kadar üretilen üzüm bağları artık ne yazık ki tarihe karışmaktadır.
                Atalarımızın her memleketin iklim ve yaşama şartlarına,deneme-yanılma usulü ile elde ettikleri bilgiler teknolojinin getirdiği ve ulaşımın kolaylaştığı dünyamızda yeni bağ çubuklarının bağlara dikilmesi ile birlikte,orijinal bağ çubuklarının yok olduğunu gözlemekteyiz. Harap ve bakımsız kalmış bağlarımızda ancak orijinal bağ çubuklarını bulmamız mümkünken,ziraatın duayenleri ise bunlara gerekli değerler vermemektedirler. Yine aynı duyarsızlık bağlarda bulunan meyve ağaçlarında da gözükmektedir. Atalarımızın yine memleketin şartları ve mevsimine göre yetiştirdikleri eski nesil meyveler artık tarihe karışmış bulunmaktadır. Yeni nesil meyveler;bodur ve belli bir sulama ihtiyacı ve ihtimam gösteren meyve ağaç türleri tavsiye edilmektedir.
                Benim gözlemci olarak söyleyebileceğim,tanıma giren şahıs bağlarının yeni bir araştırma içerisinde eski kullanılan bağ çubuğu ve meyve ağaçlarının yeni sisteme göre adapte edilerek her ilde belirli şekilde kullanılması için gerekli araştırmaların yapılması gerekliliğidir. Yoksa herhangi bir ülkenin kendi coğrafi mahallerine göre yetiştirdiği ve geliştirdiği bağ çubukları ve meyve ağaçlarını bağcılara empoze etmek;ülkemizin her köşesinde bağ ve meyve tarımında dar boğazlara sokarak,bağcıların bağlarının önem ve yetiştirdiği tarımsal getirileri gün geçtikçe yozlaşıp kaybolmasına ön ayak olmaktadır.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 158   25 Nisan 2012

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

      59  KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    YIL Mayıs 2012
               27 Mayıs 1982 tarihinde GÜRSEL YAYINEVİ olarak Çorum'a hizmet amacı ile iş yerimi açtım. Bir zaman dilimi. Temmuz 1998 bir dergi doğdu. Çorum’da yayınlanmış bir derginin devamının ve o derginin çizgisinde Çorum’a ait bilgileri ve yazıları yayınlamayı amaçlayan bir dergi. ÇORUMLU 2000 AYLIK KÜLTÜR TARİH SANAT VE EDEBİYAT dergisi adı ile 4 renkli kuşe kağıt baskılı olarak ve Çorum’un ilk ISBN dergisi olarak yayın hayatına başladı.
                Sahibi ve Sorumlu Müdürü aynı olan derginin amacı sadece yazar arkadaşlarının yazılarını yayınlamaktı. Çorumlu 2000 Dergisinin uzun serüvenini sizlere sunuyorum. Dergiye ne yazmıştım:
     
    İşte Böyle geldi ve geçti. Yaptıklarımız ve yapacaklarımızı sıralamaya çalıştık. Diye başlamıştım. Neler, neler oldu. Derginin adını koyanların benimle tii geçtiklerini zaman içinde öğrendi. Onlar benimle tii geçtiklerini zannetmişlerdi. Zaman onları değil benim azmimi ortaya koydu.
    Yıl Mayıs 2012  Çorumlu 2000 Aylık Kültür Tarih Ve Edebiyat Dergisi sanal da olsa 159. sayısı ile karşınızda.
    Ben yaşadıkça sanal da olsa çıkacak ve yayınlanacak.
    Sizler okudukça ben ve arkadaşlarım yazacaklar.
    Nice yıllara!
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 159   25 Mayıs 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     60KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

     
    ÇANAKKALE SAVAŞI
    Osmanlı İmparatorluğu. Ortadoğu’nun en büyük askeri ve siyasi gücü! Bazı idare eksikliklerinden ve tabasının ihanetlerinden dolayı, parçalanmaya, ufalmaya ve erimeye başlayan bir cihan imparatorluğu. Parçalana, parçalana elinde kalanlarla idare ederken bir zaman diliminde.
    Yedi düvel geldi, koskoca ve dünyada eşi ve emsali gözükmemiş bir donanma ile  dayandı ülkemin kapısına. “Amiral Carden'in 15 Ocak 1915 tarihinde yaptığı dört aşamalı taarruz planına göre: Boğaz bir ay içinde geçilmiş olacaktı. Buna göre birinci aşamada dış savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak, ikinci aşamada orta savunma tabyaları ve üçüncü aşamada iç savunma tabyaları yok edilecek, dördüncü ve son aşamada ise; boğazda arta kalan mayınlar temizlenecek boğaz emniyet altına alınacak, Marmara Denizi'ne çıkılacak ve İstanbul'a girilecekti.
    Boğazın kara bölgesinde güvenliği sağlamak üzere Midilli'de yeterince kara kuvveti toplanacaktı. (1) ” Bu raporun ön çalışmasını 11 Ocak 1915 tarihinde İngiltere  Bahriye Nezareti'ne Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlattığı Planı Sunmuş ve Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlanmış Planın Uygun Olduğunun Amiral Carden'e Bildirilmesi; 28 Ocak 1915 Savaş Komitesinin Toplantısında Çanakkale Boğazı'nın Yalnız Donanmayla Zorlanmasına Karar Verilmesi 19 Şubat 1915'in Taarruz Tarihi Olarak kararlaştırıldı. Rapor ve plan ve kuvvetlerin çokluğu yedi düveli gururlandırmış fakat Napolyon'un bir sözünü unutmuş görünüyorlardı. "Türkler öldürülebilir ancak asla mağlup edilemezler."
    Almanlar harp boyunca ani karlarla ve acele kararları Çanakkale’de de gözükmüş, Çanakkale Boğazı’nın zorlanacağını düşünmediklerinden burada bulunan 32 bataryayı 22'ye indirmişlerdi. Bu raporlar ve istihbarat üzerine yukarıdaki karar alınmış oldu.
    Geldi geçti. Deldi, geçti.
    Çanakkale’nin savunmasında düşman; ülkesini, askerini seven bir komutanla karşı karşıya geldi. O savaşın; bir ülkenin kaderini etkileyen, yedi düvelin Çanakkale’de oyalanarak geri gitmesine sebebiyet verecek ve o günlerin verdiği zor kararlara imzasını atarak, zaman içerisinde yeni kararlarla vererek halen bir paylaşma alanı olarak gözüken “Güzel ve Tek” ülkemi bu günlere getiren Mustafa Kemal Atatürk’ün yine bu günleri görerek,ülkenin satılabileceğini gençlere bildiren dahidir. Bu Dâhinin Avrupa tarafından kuyruk acısı olarak halen düşmanlıklarının sürmesi olağan değil midir?
                O günün Osmanlı ülkesi ve Anadolu’nun çeşitli şehitlerinden gelen gençler bu topraklar için kendilerini gözlerini kırpmadan feda ettiler. 300000 kişi savaş katılan Türk birliklerinin 211000 şehit olması düşündürücüdür.
     
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 161   25 Temmuz 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     61KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
    Bizim Birinci Caddede bazı kendini bilmezler araçlara 2012 yılı ocak ayından sonra bu güne kadar zarar vermeye başladılar. Ben de aracının sileceği kırılanlardan birisiyim.
    Araçların sileceklerini kaldırmaya bükmeye ve hatta “Yalan İhbar” ile de Trafik Polislerini çağrılır. Sileceklerin kaldırıldığı ve kırıldığı bu yer hiç Karayolları Kanununa aykırı suç unsuru bulunmayan bir yer olup ve trafiği eğleyici bir yer olmadığı; park yasağı bulunmayan yerdir. Ayrıca garaj girişi de değildir. Garaj girişi olmadığı için uyarı levhası da bulunmayan ve sileceklerin bükülüp kırıldığı bu yere “Garaj Girişi” diye Trafik Polislerince keyfi ceza yazmaları üstelik aracı Trafik Polisi’nde olay yerine geldiklerinde incelemeden ihbarcının “garaj girişi” demesi ile araca ceza yazıp çekici ile kaldırtma girişiminde kalmışlardır.
    Araçlara zarar vererek kendi psikolojik dürtülerini tatmin ettiklerini zannetmektedirler. BU şahıslar Organize olarak aynı apartmanda oturanlarında içinde bulunduğu 5-6 kişilik bir grup olması düşündürücüdür. Araçların sahiplerine verdikleri zarar ve telaşı da düşünmemekte olan bu şahısların üç tanesi aynı evde oturan baba ve anne ile öğretmen olan kızları olması çok düşündürücü bir olay olarak karşımıza çıkmakta.
    Ben şahsen bu babanın silecek kaldırdığına bizzat şahit oldum.
    Bu ailenin annesinin silecek kaldırdığını görmediysem de karşı apartman komşumuz aracını yola park edince sileceğinin kaldırıldığını kaldıran kadına niçin kaldırdığını sorduğunda aracını buraya koyma sonra çizerim dediğini bu bayanın ağzından duymuştum.
    Öğretmen olan kıza gelince de eşim silecekleri kaldırırken görmüş ve şahit olmuştur, 17/08/2012 de yeni sayımıza ne yazayım diye düşünürken bu konuyu işlemeyi uygun gördüm.
                Bahçelievler Mahallesi 1. cadde oturanlardan araç sahipleri bu sapık kimselerle de uğraşmak istememekte.
    Adeta bir terör ortamı haline gelen bu olaylar ne olacak?
    Zaman gösterecek

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 162   25 Ağustos 2012

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     62KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    SİGARA VE HAFTALAR.
    Sigaranın zararı sadece kendimiz için değil, etrafımızdakilere de verdiğimiz büyük eziyetin ta kendisidir.
    Sigara içerken etrafıma verdiğim eziyetin ne olduğunu anlayamamıştım. Sigarayı bırakınca; etrafımda sigara içenlerin bana verdikleri eziyeti gördüm ve, etrafımdakilerden utanır oldum. Kendilerinden özür diliyor verdiğim sıkıntı içinde utanıyorum.
    Kutlanılan haftalara ben inanmıyor ve faydalıda olduğunu düşünmüyorum. Sanki bana senede bir hafta o kutlanan gün için yeterli görülmüş bir zaman dilimi olarak görmekteyim.
    Bence bu haftalar; bazı kişilere getirim kazandırmak için icat edilmiş olduğu ve bizleri tüketmeye zorlayan bir alet olduğu kanındayım. Bizlerde bu alete kanarak önemi sadece bir gün veya bir haftaya sığan anmalarla kendimizi tatmin ediyor gözüküyoruz.
    Günler ve haftalardan olan; Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Öğretmenler Günü v.b. Şimdi benim annem sağken ben annemi sadece "Anneler Günü"nde mi anacaktım:->
    Babam Sağken "Babalar Günü"nde mi anıyordum. Bu günlerde onlara hediyeler mi alıyordum yoksa onları devamlı ziyaret ettiğim için bu onlara daha mı güzel gözüküyordu?
    Eşimi ben sadece "Sevgililer Günü"nde mi hatırlayayım? Ona alacağım ihtiyacı için o günü mü bekleyeyim. Yoksa yanımda olduğu için ona devamlı sevgililer günü imiş gibi mi davranayım?
                Sevgi veya kutlama bizlerin birbirimize bağlanması için bir araç olarak görülmemesi, sevdiklerimizi günlerle değil ömür boyu sevmemizin daha doğru olmasını isterim.
                Bizlerin zaten uzun zannettiği ömür çok kısa ve kısıtlı bir zaman dilimi. Onun için kendimize zarar verirken başkalarına da zarar verdiğimizin bilincinde olur, bir kutlamadaki faydayı sadece o gün veya hafta olarak düşünmeyerek ömür boyu kutlarsak daha güzel olur.                                                                                                              
     
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 163   25 Eylül 2012

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

      63KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    BAYRAMLAR
                İnsanların topluca yaşadıkları yerlerde zaman içinde bazı kutlamalar yapmışlar ve bu kutlamaları her yıl aynı zaman ve günlerde kutlar olmuşlardır. Zaman içerisinde kutlamaların bazıları bir öneli ve bir zaferi kapsayan olarak; bazıları da geleneksel olmuş, bazıları ise dinsel olarak insanlar kutlamışlardır. Bu al iki bayramı bir arada kutlayacağız. Kurban Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı.
    Kutlamaları şu şekilde sıralayabiliriz!
    Dini Bayramlar; Milli Bayramlar; Kutsal günler ve Haftalar bayramları bu ay kutlamakta olduğumuz Kurban bayramı olarak gözden geçirelim.
    Dini Bayramlarımız: Ramazan Bayramı ve Kurban Bayram Dini bayramlar kameri takvime göre hesap edilir ve Ramazan Ayı 10 öne gelen bir periyotu izler.
    Ramazan Bayramı Müslümanların tuttukları Ramazan Orucunun bitiminde kutlanır. Bayram namazı kılınır ve bayram kutlamaları yapılır. Bu kutlama tutulan orucun ve oruçlu iken nefse hakim olmanın imtihanı olan yemek, içmek, bakmak dinlemek, söylemek, cinsi münasebet gibi bir çok işlerin oruçlu iken yapılmamasının sonlanması ve dini vecibeler çerçevesinde bu kazanılan hasletlerin devam ettirilmesinin kutlanması olarak gözükür. Küçükler büyüklerini akraba ve arkadaşlarını ziyaret ederek bayramlaşırlar. Büyükler de onlara iade ziyaretlerde bulunurlar.
    Kurban bayramı Haç ayı olarak bilinen Zilhicce Ayının 10 günü kutlanır. Hacı adayları Mekke’de Arafat vakfesinden dönerek tavaf ve saylarını bitirdikten sonra ihramdan çıkarak hacı olurlar. Diğer ülkelerde bulunan Müslümanlar da bayramın birince günün sabah namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi namazı dahil olmak üzere Teşrik Tekbirleri getirirler. Bayram namazı Kurban kesme imkanı olanlar kurbanlarını keser üçte birisini kendi evine üçte birisini eşe dosta ve üçte birisini da fakirlere dağıtırlar. Küçükler de bayram ziyaretlerine giderler. Büyükler de iade ziyareti yaparlar.
    29 Ekim Cumhuriyet Bayramı
    29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda (1921 Anayasası) yaptığı değişiklik yapılarak devletin yönetim biçimini “Cumhuriyet” olarak ilan edildi. Cumhuriyetin ilan edilmesi aynı gece 101 pare top atışı ile kutlandı. 2 Şubat 1925’te Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir kanun teklifi ile 29 Ekim’in bayram olması önerildi. Teklif 19 Nisan’da TBMM tarafından kabul edildi. Böylece 29 Ekim, 1925 yılından itibaren yurt içinde ve dış temsilciliklerimizde bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır.
    Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü Ulusal Bayramdır. Türkiye’nin içinde ve dışında Devlet adına yalnız 29 Ekim günü tören yapılır. Bayram 28 Ekim günü saat 13.00’te Başkentte yapılan yirmi bir pare top atışı ile başlar ve 29 Ekim günü saat 24.00’te son bulur
    Kurban bayramınız ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!                                                         Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 164   25 Ekim 2012

     

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

    64KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    KUTLAMALAR VE BİZLER
    Toplumlukla yaşama gereklerimizin açık göstergesi ve zamanın akışı içinde bizler bazı anları veya günleri veyahut ta haftaları ve hatta aylar ile yılları bazı önemli olaylarımıza böleriz. 
    Aslında bu yaşadığımız zaman diliminde bu kutlamaların ne denli bilinmezlikten gelindiği, ne derece bilindiği veya ne derece de de kutlandığı şüphelidir.
    Artık robotlaşan bir beden iye yaşadığımız bu günlerde, bizlerin vücuda faydadan çok zarar veren yiyecek ve içecek alışkanlıkları gibi zamanımızın değerini ve kıymetini bilemez duruma getirildik. O kadar ileri gidildi ki genetiği oynanmış yiyeceklerle beslenir, alışkanlık yapacak ve tiryakiliği olmaz ise olmaz bir bağımlı hale getirildik. Yıllar içinde bu zaman içinde insanlar yetiştirildikleri dini görüşleri ile eğitim ve gelenek göreneklere göre artık bilinçlenmiş veya şartlanmış olarak görebiliriz. Bizler beslenme ve yaşamalarımız artık gelir seviyemizin çok üzerinde bir gelire sahip olmamız için monoton bir çalışma temposu ile yaşama diliminde bulunmaktayız. Bu dilimde yaşayan bizlerin bazen en önemli kutlamalarımızı unutur veya unutur gözükmeye başladık.
    Ülkemizin dini, milli ve geleneksel kutlamaları bulunmaktadır. Artık dini bayramlarımız bir işten uzaklaşma olarak gözükmektedir. Tatil yapabilecek gelirleri olanlar için dini bayram tatillerini bekler oldular. Bu günler gelir gelmez hemen evlerinden uzaklaşarak kendilerini ziyaret ederek kutlamak için gelenleri de görmemiş ve ağırlamamış oluyorlar.
    Milli Bayramlarımız Ülkemizde ise artık iktidarca unutturulmaya çalışılarak üstleri örtülme için adeta sistemli bir girişim ve yok etme çabaları ise bazı kimselerce önlenmeye çalışılmakta ise de fazla bir etkinliği gözükmemektedir. Haftaların önemleri de aynı hafta içinde başka bir kutlamanın girmesi ile karışmakta olması da haftalara ilgilerin azalmasına sebebiyet veriyor görüşündeyim.
    Ayrıca kutlamaların sadece belirlenmiş günlerde kutlanmasına da karşıyım. Bir yıl içinde kutladığımız ve kutlayacağımız hafta ve günlerin sadece bu gün ve haftalara ait olduğu düşüncesi ile insanlar adeta şartlandırıyoruz. Ülkemizde kutlanan bu gün ve haftalar her gün insanların bilinci ile birlikte bilgisinin artması için kutlama girişimlerimi daha bilinçli olarak düzenlemeliyiz. Bu bilgileri sadece o gün için değil devamlı olarak bilgimizin içinde olmasını sağlamalıyız.
    Gelelim belirli gün ve haftalar bölümüne: Kasım Ayı içerisinde kutlanan bulabildiğim aşağıda bulunan haftalar ve kutlamaları kutlar nicelerine ermemizi dilerim!
    29 Ekim-4 Kasım Kızılay Haftası  
    01-07 Kasım Harf İnkılâbı Haftası 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası 
    3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası
    8 Kasım Dünya Şehircilik Günü
    10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü 10-16 Kasım Atatürk Haftası
    11-15 Kasım Dünya Çocuk Kitapları Haftası 12 Kasım Afet Eğitimi Hazırlık Günü14 Kasım Dünya Diyabet Günü
    20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü
    20 Kasım Dünya Felsefe Günü
    22 Kasım Diş Hekimleri Günü
    22 Kasım'ı içine alan hafta Ağız ve Diş Sağlığı Haftası
    24 Kasım Öğretmenler Günü 24-30 Kasım Öğretmenler Haftası
    25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle mücadele günü

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 165   25 Kasım 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     65KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    EMEKLİ
    Belirli bir yaştan sonra  yaş ortalamasının 60 olan yaşlılar topluğunun pek çoğu emekli olarak yaşamlarını kıt kanaat geçirirler. Bu aldıkları maaşın ne kadar olduğunu pek çok vekil olarak seçtiklerimiz bilmez ve bilseler de kendi tuzlarının kuru olduğundan ses çıkartmazlar. Kendilerinin seçildikten sonra nasıl olsa bağlanacak olan emekli aylıklarının tutarında da diğer emeklilerin maaş aldıklarını zannederler.
    Ayrı bir dert ise emeklilerin maaşlarını almak için bankaya giderek uzunca bir süre yapacakları muamele için saatlerce bankanın içerisinde “Konu Mankenliği” yaparlar. Banka çalışanları işlerini savsaklar ve sık sık bankolarını bırakarak ihtiyaç görme bahanesi ile bir yerlere gider ve istedikleri zaman gelirler.  
    Benim banka işlemlerim pek olmadığı için ufak tefek bizzat gitmeyince olmayan işlemler için bankaya gitmekteyim.
    20 Aralık 2012 tarihinde Çorum Ziraat Bankası Zafer Çarşısı Şubesine banka kartımın gününü uzatmak için gittim. Saat 14.55 idi baktım banka kalabalık acelem yok sonra işlemimi yaptırırım diye düşündüm. Aklıma birkaç gün sonra sigortalıların emekli aylıkları için bankanın daha da kalabalık olacağını düşündüm.
    Resimler gözüken 4 nolu bankoda oturan memura:
    - Banka kartımın süresini uzatacağım ne yapacağım dedim. Fiş alıp sırayı bekleyeceksiniz dedi. Bende memuru:
    - Eskiden nüfus kâğıdı örneği fotokopisine gerek var mı dedim:
    - Hayır! Bir beyan verip düzenliyoruz. Fiş alıp sıranızı bekleyin dedi. Ben:
    - Bari beyanı verinde doldurayım deyince yayında bulunan bir A4 kâğıdı bana uzattı.
    Koruma görevlisinin bulunduğu masa boş idi. Misafir koltuğunda oturan bekleyen şahsa:
    Müsaade edersen şunu doldurana kadar ben oturabilir miyim dedim. Şahıs bir şey demedi ve kalktı yerini bana verdi. Masada bulunan kalemle beyanı doldurdum. Gittim fiş aldım. 237 sıra no idi fişi aldığım saat resimde de gözükeceği gibi 15.03. Beklemeye başladım. Bankada bulunan sıra panosunda sıra 191 idi. 237 fiş numaram (resim 4) ile arası pek sürmez diye bekledim. Benden sonra fiş alanlar bankamatık kartı ile sıra alıyorlar bende ikinci bir fiş aldığımda fiş no F53 idi fişin üzerinde 15.43 yazılı idi. Beklemeye başladım.
    Saat 16.05 oldu. Memurlar bir bakıyorsun orada, bir bakıyorsun yok oluyorlar. İnsanız, ihtiyaç molasına gereksinimimiz var.  Bankaya girdiğim fişi aldığım sırada çağırma panosunda 191 sıra vardı. 15.03 ten  16.10 kadar (resim 2) sırada pek ilerleme de bulunmamakta idi. Devamlı yanımda taşıdığım fotoğraf makinamı çıkarttım ve ilk önce birkaç poz çektim. Nasıl çıktı diye baktığımda fotoğraf makinamın çektiği resimlerin altında tarih olmadığını gördüm. Çektiğim resimleri sildim ve saat ayarını yaptım ve yeni çektiğim fotoğrafın çekim tarihi 20/12/2012 ve saati 18.10 olarak gözükmektedir.  Önce bekleyenleri çektim(Resim 1). Numaraları ilan eden elektronik panoyu çektim (resim 2). Epey zamandır boş olan ve sadece 4 nolu bankonun çalıştığı ve panoda 217 olarak gözüken resmi çektim (resim 3).  Cebimde bulunan benim ilk aldığım fişimin resmini çektim (resim 4). İkinci aldığım fişi de resimledim (resim 5). Bankonun karşısından memurların oturduğu yeri resimledim (resim 6). Resimleri çekerken bir emekli ne resimleri çekip döküyorsun diye sordu. Kısaca yapacağımı anlattım, fişini görebilir miyim dedim 242 nolu fişini bana uzattı onunda müsaadesini alarak fişinin resmini çektim (resim 7). Bankonun karşısına geçtim ve resmi çektim (resim 8). Bir emeklinin de fişini tekrar çektim (resim 9) resimde F24 ve 216 numara gözükmektedir. Banka bekleyenleri hizmet almadan gittikleri için artık iyice boşaldığından benim sıramın olduğu numara memurların bulunduğu yerden acele ile resimlerim.
    Saat 16.30 da 15.53 de alınan fiş sahibi fişini saat 15.43 te almıştı. Bankoda 16.33 te F 24 yazılı idi.
    Saat 16.43 te sıra bana geldi ve evrakı 4 nolu bankada oturan memura verdim. Nüfus kâğıdımı aldı kontrol etti ve işlemimi bitirdi.
    Ben dışarıya çıktım. Bu saatten sonra ne oldu bilmiyorum.
    Memurlar savsakladılar ve işlerine özen göstermedikleri ve idarecilerin ise memurlarını çalıştırmadıkları bu bankada hizmet almak için saatlerce bekleyen bu şahıslar YAŞLIDIR ve EMEKLİDİR.
    Bu kişiler de bir zamanlar hizmet ettikleri ve hizmetlerinin karşılığını almak için sıralara girdiler ve bazıları da ihtiyaç gidermek için WC olmadığı, ihtiyaç için Gubbeli Camii karşısında bulunan tuvaletleri kullanmaları gerekmektedir.
    Bu bankada için yazdıklarım Resim 8 de gözüken çalışması gerekli olan güvenlik kamerası ile de onaylanacağını umuyorum! Hizmet için aldıklarını hak etmek için daha dikkatli olurlar diye umuyorum.

     

    Resim 1

     

    Resim 2

     

    Resim 3

     

    Resim 4

     

    Resim 5

     

    Resim 6

     

    Resim 7

     

    Resim 8

     

    Resim 9

     
     

    Resim 10

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 166   25 Aralık 2012

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     66KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ACABA
    Geçen sayımızda konu ettiğim “ÇORUMLUNUN SAĞLIK İLE OYNANDI!” Yazım aynı anda diğer dergim olan “ÇEVREMİZ DERGİMDE” bulunmaktadır. Okumayanların bu linge tıklayarak gidebilir ve okuyabilirler. https://gurselyayin.com/ant/cevremiz.htm
    Gelelim bu gün yazdığımız konu ile ilişkisi olan Çorum Belediyesinin bu yanlış uygulamasında kullanılan plastik boruların Çorum ekonomisine getiri ve ötürüsünün irdelenmesine.
                Çorum merkez ilçede Belediyenin “Çorum Belediyesi Başkan Yardımcısı Alper Zahir İmzalı T.C. Çorum Belediye Başkanlığı Su ve Kanalizasyon Müdürlüğü Başlıklı  Sayı M.19.0.ÇOR.0.26.314.99/1380 sayı ile  Konu: Yağmur Suyu Bağlantısı” Tebligatı ile Çorum’da yapılan YAĞMUR SUYU BORULARI için ödenen miktarın boyutu nedir? Bu harcamalar apartmanlar ve bu boruları satanlar tarafından acaba hangi kalemlerde faturalandırıldığı ve bu boruları döşeyen esnafımızın işçilik paralarını kayıt altına alınıp alınmadığı, gerçek fiyatların yansıtılıp yansıtılmadığı incelendi mi?
               Bu araştırmamızı yazının sonunda bulunan kurumlara dergi yazısını yolladım. Bu bir sağlık problemi ile ilgili ve zaman içerisinde yollara balkonların atık sularının boşaltılarak kirletilmesin ve bu atıkların kuruması ile de toz ile karışarak insanlara mikrop, virüs, asalak ile yayılacağı ihbarı idi.
    Çorum Merkez ilçede yapılan yağmur boruları tadilatında apartman bazında 1,200 ila 1,700 TL olarak karşımıza çıkmaktadır. Fiyat değişkenliği ise apartmanların oturma alanı ile ilgili ve yapılan işçilik ile değişik fiyatlara da rastlanılma imkânı oldukça yüksektir. 4 daire üzerine yapılmış bir konutun üç tarafına bu pis su boruları döşenmiş ve ayrıca da bu bağlantılar geçen yazımızda bahsettiğimiz gibi sokağa balkon bağlantıları ile verilmiştir.  Çorum Merkez ilçede bulunan konutların apartman ve müstakil olarak yapıların adedini gerçek sayısının yetkililer tarafından bilindiği malumdur.
    Bilmek istiyorsanız googlenin bu haritasından kabaca bilgi edinebilir misiniz ACABA?.
    Yetkililerce bilinen bina adedi ile yapılan çarpılınca kullanılan PVC boru her halde bir fabrikanın imalatı ile eşit olmazsa da belli bir satış potansiyelinin üzerinde bir satış yapmış olması yüksek bir VERGİ getirisi yapması gerekin mi ACABA?
    Bu getir de Çorum’da inşaat malzemeleri satanların vergi limitinde de belli olması gerekir. Acaba bu inşaat mevsimi dışında satılan bina ve ortalama kullanılan PVC borularının kabaca çarpımından da bu PVC boruların VERGİ getirileri yaklaşık belirlenmesi gerekir mi ACABA?
    Bu işlemleri yapan su tesisatı yapan esnaf veya inşaat taşeronlarının da inceleme yapılabilir mi ACABA?
    Kayıt dışı ekonomi Çorum’da bu açıdan incelendi mi ACABA?
    Apartman yönetimi de bu VERGİ açısından VERGİ NUMARALARINI aldı mı ACABA?
    Apartmanların ve evlerin KDV vermemek için bu harcamalarını hangi kalemlerde verdiler ACABA?
    Ödemeleri yapan konut sahipleri ve bilhassa apartmanda sakinlerinin bu işlerle ne kadar ilgileniyorlar ACABA?
    Devlet VERGİ toplayacağım diye çabalar mı gözüküyor mu ACABA?
    Ve sonuncusu: Kimin ele kimin cebinde ACABA?
    Yine bu yazı gerekle yerlere yollanacaktır.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 167   25 Ocak 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     67KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    DEMEDİM Mİ?
                Zaman içerisinde olacakları bildiren bir olayın tekrarında hepimiz bu olayın olacağını hissederek etrafımızdakilere dönerek ”Demedim mi?” diyerek dinlenmediğimizi ima ederiz.
                Bizde pek çok yazılarımızda bu serzenişi bildirecek öneriler getirdik. Bildiğimizi kaleme dökmeye çalıştık. Zaman içerisinde de bazı söylediklerimizde haklı çıktık.
    Bazen doğru bildiğim olaylar için etrafımdakilere bilgi vererek kamuoyu yarattık ve sonucu şahsıma dokunan zaferlerimiz de oldu. Dediklerimin bazıları idarelerce kale alınarak işleme konulup sonuçları yapanlar tarafından işlendi ve nemalandırıldı.
    Son iki sayımızda ne yazık ki yapılan çok yanlış bir uygulamayı yazdım ve resimledim. Gereken yerlere de e-posta ile ulaştırdım. Onlarca bilgi verdiğim yerlerden ikisi haricinde bilgi alında cevabı e-posta ile gelmedi. Ne yapmalıyım. Bilgi Verme yasası ve dilekçe Kanununa göre görülmemiş işlemi halına getirilen ve bu bilgileri gerekli yerlere ulaştırmayan kişilere tazminat hakkımı mı kullanmalıyım? Sanal olarak elin çalışanı e-postayı teslim edemeyince e-postayı gönderene” e-posta teslim edilemedi veya, e-posta kutusu dolu” mesajının verildiğini bu zat-ı muhteremler bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa illaki kanun yolu ile bilginin alındığı mesajını yazmak istemiyorlarsa bile otomatik olarak “gönderdiğiniz e-posta alınmıştır” bilgisini de yazamıyorlar mı?
    Çorum Belediyesinin yaptığı ve apartmanların ve konutların çatı suyu ile birlikte balkon sularının da YOLA VERİLME işlemi şu an kış mevsimini yaşadığımız için göze batmamakla birlikte yağışlardan dolayı sokak kirlilikleri gözükmektedir. Mevsimin değişmesi ve balkon atık sularının yollara indirilmesinde meydana gelecek bulaşıcı hastalık furyası olursa bana yine “Demedim mi?” yazı yazdırmaz, gerekeni yapar ve yapılan hatadan donulur ve atık su borusu olarak lağımdan hariç yer altı tahliye borularına apartmanların bağlantılarını verirsiniz.
     
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 168   25 Şubat 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     68KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ÇANAKKALE 18 MART 1915
                Ordusuz hiçbir birlik muvaffak olamazlar. Ordu olmadan da Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u donanma ile zapt edeceklerini umanlar Türk metaneti ile 18 Martta yüz yüze geldiler.
                 İngilizlerin; denizlere hâkim olma emelleri gereği Bahriye Nazırı Churchill’in planları ve Akdeniz filosu ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu denizlerinde de hâkimiyet sağlamak girişimi için Fransa’yı da yanlarına aldılar.  Boğazları geçme İstanbul’u ele geçirme girişimi için hazırladıkları donanmamın savaşın sonunu getireceğine inanarak 
    Çanakkale boğazını geçme girişimi için 19 Şubat 1915 gününden itibaren harekât başladı. Gemiler Türk tabyalarını yoğun top ateşi altına aldılar, düşman kuvvetleri attıkları binlerce top mermisi karşılığında Türk tabyalarından zayıf bir karşılık görmüşlerdi. Düşman mayın tarama gemileri mayın taramalarını yapmışlar. Boğaz geçiş için hazır hale getirilmişti. 17 Mart 1915 tarihinde gece karanlığında Nusret mayın gemisi komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey Karanlık Liman bölgesini tekrar mayınladı.
                18 Mart 1915 sabanı düşman kuvvetlerinin yaptığı plan gereği 3 deniz tümeni bütün ihtişam ve gururları ile İngiliz ve Fransız filoları saat 10.30 da Çanakkale Boğazına girmeye başlamak üzere yerlerini aldılar.
    A hattı olarak 1. Deniz tümenin Quen Elizabet, Agememnon, Lord Nelson ve Inflexible gemileri Amiral Rocbeck tarafından yönetiliyordu.  Quen Elizabet gemisi Rumeli Mecidi tabyası, Lord Nelson gemisinin hedefi Namazgâh Tabyası, İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası olarak belirlenmiş ve plan gereği 11.30 da buralar yoğun top ateşi ile gemiler ilerlediler.
    Saat 12.00 dolayında Çimenlik Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye alevler içinde kalmıştı.
    B hattı olarak adlandırılan 3. Tümen Goulois, Suffren, Bouvet, Charlemagne dört Fransız gemisi ile Triumph ve Prince George adlı iki İngiliz muharebe gemileri 1. Tümenden sonra harekete geçtiler. Türk bataryalarından gelen yoğun ateş altında yavaş yavaş boğazda ilerlemeye başladılar ve yerlerini aldılar.
    Triumph ve Prince George Rumeli Mesudiye ve Yıldız Tabyalarını yoğun bombardıman altına aldılar. Rumeli bataryaları tabyaları büyük hasar görmüştü. Rumeli Mecidiye tabyasının topçuları şehit olarak savaş dışı kalmışlardı.

    Arkada bekletilen 2. Tümen gemileri Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun ve Majestic 3. Tümenin yerini alması planlanmıştı. 
    Saat 14.00 civarında  3. Tümenin Suffren ve Bouvet boğazdan büyük bir hızla çıkmaya çalışırken Bouvet büyük bir patlama ile üç dakika içinde sulara gömüldü. Bir şaşkınlık anında Queen Elzabeth ve Agamemnon dışında diğer gemiler ateş kestiler ve batan gemiden arta kalan personeli kurtarma girişiminde bulundular. 603 kişi Çanakkale Boğazı sularında kaybolmuştu kurtulan sadece 20 kişi idi. Bu arada 14.30 civarinda Goulois isabet alarak ağır yaralarla boğazı terk etti.
    14.30 civarinda Goulois isabet alarak ağır yaralarla boğazı terk etti.
    15.30 sularında Nusret’in döşediği mayına çarpan Inflexible’ın durumu kötü olmasına rağmen yoğun çabayla Bozcaada’ya geldi.
    2. Tümen; 3. Tümenin yerini aldığında durum bu halde idi.
    Anadolu Hamidiye tabyası hasar görmemişti. İrrisistible ateş altında tutuyordu. Saat 16.14 İrrisistible yanında büyük bir patlama oldu Ocean16.15’te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına çarpmıştı.
    18 Mart’ta yaşananlar bu savaş bazı komutanların söylediği gibi “ ordusuz bir donanmanın başarıya ulaşamaz” sözlerini haklı çıkıyordu.
    Robeck ve Churchill gibi hala donanma ile boğazları zorlayıp İstanbul’a çıkılabileceği düşüncesi değişerek yeni hareket planları yapılmasının gereğini acı bir tecrübe ile öğrenmiş oldular.
    Türk'ün 18 Martta yazdığı destan bu destandı. Korkunç olduğu söylenen gün aslında korkunç değil bir gül bahçesine girmek için Vatanını müdafaa eden Mehmetçiğin  “ölürsem Şehit; kalırsam Gazi” ezelden ruhuna yazılmış Rabb'inin ona verdiği manevi kuvvetin eseridir.

    Çanakkale Şehitlerine

    Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya da eşi? 
    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. 
    -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- 
    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. 
    Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! 
    Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' 
    Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, 
    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! 
    Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, 
    Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. 
    Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, 
    Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! 
    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: 
    Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. 
    Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... 
    Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! 
    Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, 
    Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, 
    Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; 
    Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. 
    Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... 
    Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. 
    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, 
    Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. 

    Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; 
    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; 
    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; 
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. 
    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, 
    Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. 
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; 
    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... 
    Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, 
    Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. 
    Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, 
    Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. 
    Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, 
    Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. 
    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... 
    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! 
    Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; 
    Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? 
    Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? 
    Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. 
     

    Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, 
    Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; 
    Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 
    'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. 
    Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: 
    İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. 
    Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... 
    O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, 
    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 
    Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! 
    Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! 
    Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. 

    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... 
    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. 
    Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 
    'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. 
    Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... 
    Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 
    'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; 
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; 
    Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, 
    Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; 
    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, 
    Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; 
    Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, 
    Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, 
    Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; 
    Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; 
    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana 
    Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. 
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, 
    Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, 
    Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... 
    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, 
    O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; 
    Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; 
    Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, 
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... 
    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, 
    Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. 

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 169   25 Mart 2013
     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     69KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ARABA SİLECEK MANYAĞI
    Dün gece yani Pazar Gecesi bizim apartmanda oturan komşunun da sileceğini MANYAĞIN birisi bükerken bizim apartmandan başka bir komşu:
    -Ayıp değil mi neden aracın sileceğini büktün deyince MANYAK:
    -Sana ne ben bükerim. Demiş. Bu gürültü üzerine kapıya çıktık. Ağız telaşı yapan komşuya eşim sordu. Ne oldu diye sorunca:
    - Adamın birisi bir ar8abanın sileceğini büküyordu ona ayıp değil mi dedim. Bana Sana ne ben bükerim dedi. Onun için tartıştık diyince eşim:
    -Adam ne tarafa gitti dedi. Komşu da:
    -Komşu da Apartmana girdiğini söyledi. Merak ettim.
    -Aşağıya inelim bakalım dedim. Aşağıya ağız dalaşı yapan komşu ile sileceği bükülmüş arabaya bakarken başka komşular da geldi. Konuşurken; apartmanımızda oturan bir komşu da aşağıya gelerek:
    -Bu araba benim. Ne istemişler dedi. Ben de
    -Şikayetçi isen polis çağıralım dedim. Polis çağırdık. Polis geldi. Komşu apartman yönetici yardımcısına da oturan birisi olduğunu söylemiş. O da böyle birisi burada oturmuyor cevabı vermiş. Polisler kişiyi bulamadık dediler ve gittiler.
    Biz konuşurken ağız dalaşı yapan komşu Hacı ağabey adam:
    -Ben arabamı apartmanın arasına koyacaktım diye bana söyledi. Ben mecbur muyum aracımı ta metropolün oraya koyuyorum. Demiş.
    İki gün önce apartmanlarımızın arasına bir araç park etmişti. Dedim ki gelin sarı bir ara idi bulursak adamı buluruz dedim Metrepole kadar gittik geldik bulamadık. Evin önüne gelince arabanın karşı apartmanın parkında olduğunu gördüm. Beraber olduğumuz arkadaşlara:
    -Bu arabanın sahibi olsa gerek. Bu araba kimin diye soruştururken komşu apartmanda oturan birisinin olduğunu anladık. 6 kişi Apartmana girip ikinci kata çıkarken ağız dalaşı yapan arkadaşa:
    -Sen benimle gel. Sizlerde merdivenlerde bekleyin kalabalık olarak gelirseniz korkar kapıyı açmazlar dedim. Kapıyı çaldım bir genç bayan açtı. Bayana kızım:
    -Beyin evde mi? Diye sordum. O da evde çağırayım dedi.  Şortla bir genç kapıya geldi:
    -Ne var dedi. Yanımda olan ağız dalaşı yapan komşuya dedim ki:
    -Bu arkadaş mı dedim? O da:
    -Evet bu dedi. Ben Evden çağırdığımız şahsa:
    -Aşağıdaki arabanın sileceğini sen mi büktün dedim. Bu sırada diğer komşular de yanımıza gelmişti. Onları yukarıya çıkanlar zannederek ve diklenerek:
    -Evet ben büktüm diğerlerini ben kırmadım. Ne olacak diye serteldi. Arabasının sileceği bükülen arkadaş:
    -Silecekten Ne istedin. Deyince ona dikleşti. Aşağıya indik. Tekrar polis çağırdık. Polis geldi Sileceği büken İzrar yapan (Mala Zarar Veren) Kişinin apartmanına girerek alarak karakola hep birlikte gittik.
                Araç sahibi şikâyetini bildirdi. İki hafta önce de benim arabanın silecekleri birinci gece bükülmüş ben doğrultmuştum. Ertesi gün de arabanın iki sileceğini de kırmışlardı. Bende aynı yerde park etmiştim. Bende şikâyette bulundum. Benim gibi diğer arkadaşlar la birlikte 1 şahit 4 müşteki (şikâyetçi) araçlarımızı silecekleri kırıldı diye şikayette bulunduk.
                Silecek manyağı DİĞERLERİNİ BEN KIRMADIM demişti.     
                “Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge üçüncüsünde yakalanırsın”  
    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 169   25 Mart 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     70KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    DEMİŞTİ
    Geçenlerde bir kez benim ile konuşurken:
    -Arkadaşım! Bek dünya düzeni değişti artık ayak takımları baş takımları oldular demişti. Gülmüştüm cevap verememiştim. Kim idi bu ayak takımları diye düşünmeden de edemedim.
    Evvelsi gün bir işim için gittiğim yerde arkadaşımın dediğini görerek şaşındım. Burası bir zamanlar konuşması ve izah etmesi bir zat tarafından yönetilir iken buranın hizmetini gören ufak tefek ve iki lafı bir araya getiremeyen şahıs burasını idare etmeye başlamıştı. Beni görünce suratını buruşturdu ve yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz bir konuşma ile:
    -Niye geldin? Dedi. Şaşırdım. İş yeri herkesin gelip gidebileceği bir yer değil miydi? Cevap olarak:
    -Arkadaşım nerede diye sordum. Bana:
    -Eski çamlar gibi gitti diye cevap verdi. Daha vecizenin tamamını bilmeyen ve cevap olarak verdiği cümleyi tamamladım:
    -Eski Çamlar bardak oldu mu demek istedin? Diye üsteledim. Bana:
    -Hıı! Diye cevap verdi. Ben yine sordum:
    -Arkadaşım nerede dedim! Cevap verdi.
    -Emekli ettik. Yerine ben geçtim müdür oldum dedi. Bende:
    - Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Dedim. Ne dediğimi anlamadı. Oradan ayrıldım.
    Hani derler ye adamın birisi oğluna devamlı sen adam olmazsın ya dermişte o çocuk okumuş babasını ayağına çağırmış baba bana adam olmazsın diyordun ya bak işte adam oldum demiş. Babası da; Oğlum ben sana amir, müdür olamazsın, demedim adam olamazsın demiştim derler ya! Arkadaşımın dünyanın düzeni değişti, ayak takımları baş takımı olmuşlar sözünü hatırladım!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 170   25 Nisan 2013

     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     71KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    ÜLKEM İÇİN
    Kürt dediğimiz aslı Türk oğlu Türk soyu olduğunu benden iyi biliyor Kürt oğlu.
                Türkiye’de var halen Milletvekili, Vali, Kaymakam, doktor, müteahhit, her meslekten vesselam. Yok ki Kürt olup da ülkemde rahatça iş göremeyen!
                Kürt olup da ben bu ülkede bu işi göremiyorum diyen; çıksın ortaya varsa böyle Türkiye’de yaşayan. Olmaz çünkü yok ki bu durumda olan.
                İşsizim derse iş bulamayan sadece Kürt mü?
    Yok mu başka ülkemde yaşayan aile bireyi?
    Bana ne, beni ilgilendirmez, ben karışmam öylesine içimize işlemiş ki inanamıyorum.
    Bakmak istiyorum geçmişime inanın göremiyorum.
    Elimizden alınıyor tek tek Milli Değerlerimiz ses çıkartmıyor, ilgilenmiyoruz.
    Sanki bu ülkede biz yaşamıyoruz!
                Neleri kaybettik bilmek istemiyoruz.
    Günü kurtarmak ile yaşıyor ve yaşamaya çalışıyoruz.
                Birkaç ülke seveni kaldı ortada, diğerlerinin hepsi içeride kaldı.
                Ağlamak istiyorum gönlüm karşı geliyor. Ağlama bildiğini yaz, ağlamakla ruhunun sükûnu olmaz. Bildiğini yaz diyor.
                Sessizlik içimizde olan volkanı bastırmaya imanımız ses çıkartmıyor fakat Müslümanlığımız içinde dayanamıyoruz. Doğru bildiğimi söylüyor ve yazıyorum.
                Bu zaman diliminde ülkem; ne hallere geldi biliyor musun?
    Bu durumu şayet bilmiyorsan uyuyor musun?
    Bak geçmeden zaman içinde pişmanlık için çok geç kalırız diyemiyoruz! 
                Neler oluyor bize Rabbim!
    Basiretimiz mi bağlandı?
    Analar ağlamasın dediler açılım adı altında ülkemin düzenini değiştirmeye çalışıyorlar!
    Biz; “öküzün tirene baktığı gibi” bakıp, omuz silkerek izliyoruz.
    “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın” mı diyoruz!
    Anaların ağlamadığı zamanda ülkem ağlıyor bilmiyor muyuz?
    Bayramlarımızı yok sayanları başımıza taç yapıyoruz.
    “Ne Mutlu Türk’üm!” Diyenleri ayrımcılıkla suçluyoruz.
                Olmayan bir açılımı sorgulayanımız yok!
                Türkiye’de yaşayanların problemleri yok.
    Tek sıkıntı bir terör örgütünün dayatması!
    Benim düze inmem gerek diye Ülkeme şart koşması.
                Kim oluyor bu örgüt silahlı canavar?
    PKK diye çıkan Ermeni kırmaları elbette ki bunlar.
                Hangisi KÜRT bilen var mı?
    Ben Kürdüm diye devam ediyor Asala sunuları ortada.
    Ermenilerin Türk Soykırımını yaptıkları yetmediği gibi;
    Tutturmuşlar, sürdürüyorlar Türkler soy kırımı yaptı diye,
    Ermeni döküntüleri PKK devamı ile Ülkemi bölmeye çalışmaları,
    Hiç düşünmüyoruz bu işlerin sonu nereye gider diye.                                                                                     Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 171   25 Mayıs 2013
     

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     72KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    LİDER NEDİR?
    Halkın düzensiz ve karışık işlerini düzenleyerek, onlara gelecek zararları yok etmek, halkın haklarını vererek halka yapılacak zulmü yok edecek, siyasetin her türlüsünü uygulama alanları bularak insaflı olarak adaletli bir lidere ihtiyaç vardır.
    Halkın insaf ve adil bir değerlerde olan devlet başkanını ihtiyacı; yağmur sıkıntısı kıtlık çağırışımı yaptığında bu sıkıntıya uğrayan bölge halkının ihtiyacından daha çoktur.
    Yağmura ihtiyacın vakti ve yağmur zamanı ile sınırlıdır. Kuraklıkta her gün yağmur yağması istenmez. Halkın insaflı ve adil değerdeki lidere ihtiyacı halk kendisini idare etmesi için devamlı ihtiyaç duyar.
    Liderin yönetiminde bulunan toplulukta ahlak bakımından; iyi, normal ve zararlı insanlar olması normaldir. Bu bir tabiattır. Yaratılış itibari ile aynen bir aktar dükkânın da bulunan ilaç kavanozlarında bulunan faydalı, katkı için ve zehirli materyallere benzer. Nasıl aktar bu kavanozdaki materyallerin neye yaradığını bildiği gibi lider de topluluğunda bulunan insanları ayırmasını ve onlara da dikkat etmesi gerekir.
    Halkın lideri olmaz ise halk birbirinden ayrılır ve uzaklaşırlar. Kimi tehlikeli yerlere gider, kimi kargaşa içinde ne yaptığını bilmeyerek topluluğa zarar verir. Lidersiz topluluklar birbirine girer ve haklı ile haksız ayırt edilemez duruma gelir. Lider bu halkın haklısı ile haksızını ayırarak halka hâkim ve arabulucu olur veya arabulucu olacak hâkimi tayin eder.
    Lider; bilgi ile kendisini yetiştirir ve bilgi ile iş görürse kazanır. İlimden yoksun bir lider, aklına estikçe isteklerine uyar, dilediğini yapar, bilgi ve ilimden yoksun olduğu için verdiği faydasız istek ve emirlerle idare ettiklerini ve kendisini küçültür. İlim öğrenmiş bir lider aklına esen, dilediğini yapmaz ilim sayesinde kendisini nefsani ve dünya işlerinde kendisini firenler, istek ve nefsinin esiri olmaz, onlara hâkim olur. Yapacağı işleri doğru ve iyi sonuç verecek hedeflere çevirir.
    Lider; kendisinde terbiye şartlarını tam ve en az hata ile göz önünde bulundurmaları gereklidir. Yöneteceği toplumum menfaatlerini yeterince gözetmek, memlekete sıhhatli bir yaşamı gerçekleştirerek çevre ve toplumun sıhhatli yaşamalarını sağlamak, adili ve adaleti bir birinden üstün olmayan halkı ayırmaması gerektiğini yönetimini de terbiye dâhilinde yapılması gerektiğini bilir.

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 172   25 Haziran 2013

     BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     73KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    SİZLERİN BİLGİSİNE!
    ÇORUM 1997 adlı çalışmamda ÇORUMLULAR bölümünü geliştirmeyi düşünmekteyim.
    Sanal olarak yayında olan bu çalışmamda bazı hemşerilerimizce eksik gözüken Kamu çalışanlarının ve idarecilerin, ticaret erbaplarının, sanayici ve yatırımcıların, esnaf ve sanatkâr şahıslar ile Çorum’a hizmeti geçen hemşerilerimizin ve bütün siz bütün Çorumluların da bu çalışmada bulunmasını arzulamaktayım. 
    Yeni çalışmamı Çorum’un yetiştirdiği bütün hemşerilerime açmayı, onlarında hayat hikâyelerini yayımlamayı amaçlamaktayım.
     Bu çalışmamın amacı bilindiği gibi, hepimiz bir gün tarihin tozlu sayfalarına katılarak yok olacağız. Bu yok oluşun, bizlerden sonra gelecek kuşaklar için bir bilgi, bir kaynakça olması, en azından bu çalışmamda hayat hikâyeleri ile yaşamalarını arzu etmekteyim.
    Bilindiği üzere bu gibi çalışmalar Avrupa’da oldukça yaygın olmakla beraber, Türkiye’de ise bir elin parmağı kadar az bulunmakla beraber,  bu çalışmaların da ticari bir faaliyet olarak sürmesi, bu eserlerin maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle, pek sık olarak yapılamamaktadır.
    Bu çalışma için sizlerin de bir resim ve yaptıkları hizmetleri anlatan hayat hikâyelerini, göndermeleri gerekmektedir. Sizler dedelerinizi ve babalarınızın da bu kitapta bulunmasını sağlayabilirsiniz. Bu çalışmamızın belli bir süre içerisinde tamamlanması için bilgilerinizin acil olarak gönderilmesi gerekmektedir.
    Yeni çalışmayı CD olarak hazırlamak gereğini düşünmekteyim. Ayrıca 1938 tarihinde Çorum Halkevi tarafından yayınlanmış olan 61 sayı dergi resim olarak sayfalar halinde CD ye aktarılmış olup isteyenlere ulaştırılacak hale getirilmiştir. Yine yayınevimizin yayınladığı Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisinin CD ye aktarma işlemlerini de yapmaya devam etmekteyim.

    Mahmut Selim GÜRSEL

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 173   25 Temmuz 2013

     BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     74KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
    Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Ulusal Bayramı olarak her yıl 30 Ağustos günü Zafer Bayramı Türk Milletinin büyük bir coşku içerisinde kutladığı ulusal bayramlarından birisidir!
    I. Dünya Savaşı bittiğinde Osmanlı Devleti; İtilaf Devletleri ile 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması, koşulları itibariyle Türk topraklarının tamamen işgalini hedef alıyordu. 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı Devleti İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması da Türk milletinin yok sayılmasına neden olan çok ağır koşullar bulunmakta idi.
    Türk milleti bu antlaşma hükümlerini hiçbir zaman kabul etmediğini, Atatürk’ün önderliğinde başlattığı bağımsızlık mücadelesi ile bütün dünyaya ilan etmiştir.
    19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, Kurtuluş mücadelesine başlamış oldu.  Türk Milleti, Mustafa Kemal’in yapacağına güvenerek önderliğini kabul etti işgal kuvvetlerini Ülkemizden kovmanın ve topraklarımızda bağımsız olarak yaşamak için zorluğunu bilerek büyük bir hamle yapmaya girişti. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Anadolu bir tek vücut olundu. Misak-ı Milli sınırları içinde Türk Vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı, düşmanla mücadele kararı alınmış oldu. Terhis edilmiş ordu toplandı Türk evlatlarının oluşturduğu düzenli ordu ile savaşa başlandı.
    23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Memleketin yönetim hakkı Türk milletine verilmiş oldu. Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği merkez olmuştu.
    Ermeniler; Fransızların kışkırtmaları ile 7 Mart 1919’dan 6 Eylül 1921’e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli), Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu’da yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar. Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı yaşanmış Süleyman’lı oldu. En son olarak, 6 Eylül 1921’de Zeytun (Süleymanlı)’daki isyan bastırıldı ve Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.
    10 Ocak 1921 Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Eskişehir'i alarak, Ankara'ya kadar ilerleyip, milli hareketi ortadan kaldırmak için harekete geçti. Bu arada düzenli ordu, Çerkez Ethem isyanı ile uğraşmaktaydı. I. İnönü Savaşı ile Yunan ilerleyişi 10 Ocak 1921'de durduruldu ve geri çekilmeleri sağlandı.
    23 Mart 1921tarihinde Yunanlılar ’a itilaf devletleri destek verdiler. Yunanlılar tekrar geniş bir cepheden saldırıya geçti. Mustafa Kemal Türk ordusuna “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi. Yunan ordusu İnönü mevzilerinde ikinci kez durdurularak geri püskürtüldü. II. İnönü Muharebesi 23 mart-1 Nisan 1921
    Sakarya Meydan Muharebesi 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli savaş olarak da Türk Tarihe geçti. Sakarya Meydan Muharebesinden sonra, Mustafa Kemal’e TBMM tarafından, “Gazi” Unvanı ve “Mareşal” Rütbesi verildi.
    Sakarya Savaşı sonunda Ülkemizi işgal eden güçlerin büyük bir taarruzla tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustos ayına kadar savaş hazırlıkları tamamlandı. Yeni silahlar alındı. İtilaf Devletleri tarafından tahrip edilerek kullanılmaz hale getirilen toplar onarıldı. Mühimmatların elde edilmesi ve savaş eğitimlerinin tamamlanması ile ordu hazır hale getirildi.
    Mareşal Gazi Mustafa Kemal Başkomutanlığında Türk Ordusu 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Türk Ordusu, Düşman mevzileri bir saat içerisinde ele geçirildi
    Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 yılında başlayan, 30 Ağustos1922 'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında zaferle sonuçlanmış oldu. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı. Yunan ordusu İzmir’e kadar takip edildi ve 9 Eylül 1922’de İzmir tamamen düşmandan temizlendi. Artık Türk milleti vatanını tamamen düşmandan temizlemiş oluyordu.
    Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak adlandırıldı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni anmak için kutlanan Türk Milletinin Bayramdır.
    30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder. Ve bu nedenle de Zafer Bayramı, ilk olarak 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar, Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.
    Zafer Bayramı, tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve birçok vatandaş, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip, Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar. Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır.
    30 Ağustos günü, Türkiye'de resmî tatildir.
    30 Ağustos gününde Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli olur.
    Zafer Bayramınızı Kutlar Nicelerine ermemizi dilerim!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 174   25 Ağustos 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     75KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    TERBİYE
    Terbiye insan aklının dış görünüşü olarak insanlara gözükür. Dış görünüşü terbiyeli gözükmek insanın siyaset aklını kullanmasını önemini ve insanlık vasfında da akıl öne çıkar. Terbiyeden noksan olan insanın aklının olmadığını, aklını terbiyesizle kullanamayan da insanlık kişiliği düşer. Terbiye insanın zırhı ve onun koruyucusudur. Terbiyenin de kendisine göre bir hukuku ve nizamı vardır. Akıl bu hukuku gerektiği gibi kullanarak terbiye sınırlarını belirleyebilme insanın en önemli vasıflarından birisidir. Terbiye insanın sözüne inanılır, güvenilir ve insanlar tarafından beğenilir yapar.
    Terbiye bakımından eksikliği olan; hangi yüksek mevki ve makama ulaşsa onun ayıplarını örtmez. Onu övenler ve dost olarak bildikleri sonradan onun ayıplarını görerek yargıya ve düşmanlıklara dönüştürürler onu ulaştığı mevkiden uzaklaştırarak onun gerçek hak ettiği yere indirir. Terbiye bakımından eksik olanlar eninde ve sonunda layık oldukları yerde kalırlar. Terbiye mal ve mülkle elde edilmez. Kendisini terbiye ile birlikte yaşamayı öğrenmek için çalışmak ve ilim ile kendisini terbiye olmayı arzulaması gerekir. Bu durumda olduğunu gören kişi kendisini terbiye kazanmaya başlar ise aklı da artar. Aklı arttıkça terbiyenin ona verdiği bilgilerle kuvvetlenme ve yücelmeye başlayabilir. Terbiyeli kişi mal bakımından zengin ise; bulunduğu toplumun ileri gelenleri ile birlikte olur. Terbiyeli kişi mal bakımından fakir ve muhtaç kişi ise bulunduğu toplumda terbiyeli ve edepli kişiye ihtiyaç duyduklarından kendilerine yardım talebinde bulunarak terbiyesinden faydalanırlar.
                Terbiye; edep olarak insana yansır. Hayvanlarda terbiye edilebilir fakat edep sıfatı ile anılmazlar. İnsanın yaşamı ve onun bilgisi terbiye ile edep olarak yaşamında gözükür. Aile terbiyesi ile edebini bulan insan ilim, bilgi, mal, mülk ve etraf kazanabilir. Ebeveynlerinin ona bırakacağı mal ve mülk terbiye ve edepten yoksun birisi için kendisine kalan birikimleri kaybederse edep ve terbiyeden mahrum ise kaybettikleri karşısında edebini daha da kaybeder. Bu kayıp kendisine vereceği zarar ile etrafına da büyük bir kayıp olarak gözükür.
                Terbiye insanların geçici istek ve arzularını durdurma için gerekli bir bilgi birikimidir. Terbiye bilgisini kullanmayan kişi sonunda başkalarının yanında yaptığı terbiye dışı davranışları küçük görülür ve alaya alınma ihtimali yüksektir.
                Terbiyenin önemli bir aracı da beş duyuyu ve nefsi kontrol altına almak gerekmektedir. İşitme duyusunun önemi büyüktür. İnsan duyduğu her şeyi dikkatli incelemeli ve doğruluğunu anlamadıkça inanmamalıdır. Etrafında bulunabilecek kişilerden bazılarının ona dalkavukluk yapabileceğini ve onun güzel ve hoş sözleri ile kendisini yanılgıya düşürebileceğini bilmelidir. Terbiye edeceğimiz en önemli duyu organımızdır. Dedikodu ve iftiraları incelemeden kabul etmememiz gerekmektedir. Dokunma duyusu ise insanın karşı tarafa vereceği enerji ve hissin önemini anlatır. Yaratılanlara sert ve kaba bir şekilde dokunulursa tepkinin aynen kendisine yansıyacağını, nazik ve güven verici şekilde bir dokunuşun ise o dokunulanda aynı nezaket ve duygu ile geri döneceğini bilmek gerekmektedir. İnsanlar karşı hemcinslerine bu dokunma duyusunu edep ve terbiye ile mecbur kalmadıkça tatbik etmelidir. Karşı cinsin sizin hakkınızdaki kararlarını tam bilmediğiniz için daha büyük bir hata ile karşılaşılma imkânı muhakkaktır. Görme duyumuz ise her gördüğümüzün aklımıza doğru yansımayacağını düşünerek bilmemiz gerekmektedir. Görüntünün insan beynindeki etkisi ise daime doğru olacaktır diye bir kuralı yoktur. Gördüğünüz şeklin ahlaki olarak insanların görünüşü ve davranışı ile onun o andaki halini aksettireceğini düşünmelisiniz. Koklama duyusu ise bizlere verilen güzel bir duyudur. Kötü kokuları duyarak, güzel kokuların bastırılmasını önlememelidir. Tat duyumuz olan dil yiyecek ve içeceklerin tadından başka konuşmamıza en gerekli organımızdır. Dilimizi güzel kullanmak karşımızdaki kişilere hitap ederken nazik ve terbiyeli kullanmamız gereken ve küfür ve kötü sözlerden uzak tutmamız gereklidir.
                Terbiyle insanın istek ve arzularının her istediğini yapma. Onlardan seni doğru ve önemli işlerden uzaklaştırırken yanındakilerin de sana zararı olacağını düşünmen gerekir.
                Terbiyenin en zor kısmı gerçeği görene kadar hiçbir şeyi küçük görme, önemsiz gözüken işler bile senin terbiyeni etkileyebilecek sonuçlar doğurabilir. Etrafında bulunanların terbiye bakımından iyi olduğu kişilerle birlikte ol. Onlardan öğrenebileceğin pek çok şey olabilir yapacağın en güzelini yapmanı sağlayabilecek arkadaşların olur.  

     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 175   25 Eylül 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

    76KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

    CUMHURİYET BAYRAMI
                Türkiye Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması sonunda 24 Temmuz 1923 günü İsviçre’nin Lozan şehrindeki Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri Lozan Barış Antlaşması’yla Türkiye'nin bağımsızlığımızın onaylanmış oldu.
                Türkiye'nin Bağımsızlığının imzalanmasından sonra Türkiye devlet yönetiminin daha açık biçimde idare edilecek yönetimin isim verilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi "Milli Mücadele"yi Büyük Önder Atatürk’ün başkanlığında başarıyla yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye Hükümeti yapısı ve işleyişi yönünden cumhuriyet yönetimi gibi yapılandırılmış ve idare edilmişti.
                Türkiye'nin yönetimi dünya milletleri tarafından daha belirgin bir nitelik kazandırılması gerekiyordu.  2 Şubat 1925'te, Dışişleri Bakanlığı düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilmiştir. Türkiye'nin yönetiminin adının konulması için Türkiye Büyük Meclisi 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa değişikliği ile Türkiye'nin İdaresinin CUMHRİYET, Türk devletinin adı "Türkiye Cumhuriyeti" ilk cumhurbaşkanı ise "Mustafa Kemal Atatürk" Türkiye'nin Cumhuriyet yönetimi ile yönetileceğini Büyük Millet Meclisi ilan etti.
                Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in "Onuncu Yıl Kutlamaları"nın yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutkunda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir. Bu ilandan sonra her yıl 29 Ekim günü Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir millî bayramdır.
                Bütün dünya ve herkes ile her gelecek kuşak bilmelidir ki bu vatanda kurulan Cumhuriyet yönetimi Atatürk’ün önderliğinde bir ölüm kalım savaşından sonra gerçekleştirilmiştir. Bu başarının arkasında binlerce şehidin binlerce gazinin kurtuluş mücadelesi için yaptıkları bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bu büyük eserin her yönü ile gelişmesi geliştirilmesi gerekmektedir. Bilhassa Atatürk'ün gençliğe hitabesinde ileride olabilecek olumsuzlukları ve her türlü tehlikeden titizlikle korunması Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e ve onun arkadaşlarına borçlu olduğu bilmemiz bizim için bir görevdir. Hepimiz bilmeliyiz ki; Cumhuriyet korumak ve kollamak görevin bilinci içinde bırakılan bu emaneti devamlı korumak için çabalamamız ve şehitlerimiz ve gazilerimizin emaneti olan Türkiye ve Türkiye Cumhuriyetini sonsuza dek yaşatmamamız için fedakarlıklardan kaçınmamamız gerekmektedir!
                Ne Mutlu TÜRK'ÜM Diyene!
                29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşu ve Cumhuriyet Bayramı hepinize kutlu olsun!

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 176   25 Ekim 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

     77KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

    İLİM
                Yaşadığımız dünyaya için gerekli olan en önemli işlerden birisi de ilim olup; bilgilerin ve yapılan işlerin tekrar kullanılır bir şekilde biriktirilmesi, öğretilmesi ve yazılarak saklanması ile meydana gelen bilgilerin toplamı olarak tanımlayabilirim.
                İnsanlık tarihi içerisinde ilim dünya ve ahret işlerini düzenli, doğru, isabetli ve insanların faydası için yenilikleri bulabilen. Yaşayanların sıhhati ile ilgili bilgi ve yeni bilgileri araştırma, tedavi ve diğer taleplerini karşılamasını sağlayan. İnandıkları dinin ibadetlerini doğru ve eksiksiz yapabilme ve onların kendisine faydasını bilmesi için gerekli olan. Yaşayanların kullandıkları her türlü eşya ve aletlerin daha faydalılarını bulup insanların hizmetine sunabilmek için araştırmak ve geliştirmek için gereken. Hayat içinde gerekli olan adil hükmetme, insanların idare edilme sanatını öğretebilen gerektiğinde savaş alet, sanat ve gerekenlerini yapabilmeleri sağlayan.
                İlim dinlemekle olmaz. İlim ile bilgili olarak doğan hiçbir insan olamaz. İnsanlar ilmi çalışarak ve öğrenerek geliştirir ve ileriye götürürler. İlmi gerçek ilim sahibi olan kişilerin kitaplarından öğrenmek gereklidir. İlim öğrenmeye başladığında insanın en önemli dayanağı bilgi ve ilim sahibi bir öğretmeninin olması gerekir. Öğretmeni olan kişi; insana doğru bilgilere erişmesini sağlayan, kuvvetli bilgi sahibi olan kişilikli ve onurlu, terbiye ve edepli olmalıdır ki yetiştirdiği talebeleri de ilim ile onun seviyesine veya ondan daha yüksek bilgi ve seviyeye yükselmesini sağlamalıdır.
    İlim öğrenirken akıllı, yumuşak huylu, vefalı, sebatlı, doğruluktan şaşmama, vakar sahibi, bilgiyi doğru yerden ve kişilerden öğrenmek sabırlı olmalıyız!
    Bilgi için ilim gerekliliği yeterli olamaz. Öğrendiğini dağarcığına koyarak tatbik etmesi gerekir. O tatbik ettiği ilim ile daha iyi neler yapılabileceğini araştırıp, öğrendiği ilimi ileriye götürmelidir. Bu kendisinden sonra gelecek insanlara bazı fikir ve ilim ile daha başka yapılabilecek işlerin kaynaklığını yapabilir. Bilgi ve ilimi düşünerek öğrendiklerinin nasıl insanlığa ve dünyaya fayda sağlayacağını bulmasına ön ayak olur.
    İnsanı yücelten ilimdir. İlim öğrenip onunla işlerini görmeyen insan bir zaman sonra insanı küçültür. Akıl ile kuvvetlenmeyen bilgi insanı sapıklığa sürükler.
                İlim insanların uyarıcısı ve koruyucusudur. İmkânı olduğunda insanı öğrendiği ilim sayesinde yanlış yapmaması için uyarıcı olur. İlim sahibi insan hak yemekten, zulümden uzak tutar. Eziyet yapmaktan ve adil davranmak için yönetimi altında bulunanlara ve etrafında olanlara merhametli davrandırır.
                İlim insanın bildiği ile yaşaması ve gerektiğinde konuşması ve gerçekleri göstermek için kullanma işlevini öğretir. İlmi bilgisini saklayan sadece bilgisi ile kendisine fayda sağlar ve ölüm denen zaman çizgisinde sona gelindiğinde kendi ilim bilgi ile son bulur.
                İlim ile yaşanması, ilimin verdiği yenilikleri kavrama ve onları daha da ileriye götürmek insan olarak hepimizi görevi ve yapması gereken en önemli vazifemizdir.
     

    Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 177   25 Kasım 2013

    BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN  KULLANMAYINIZ  corumlu2000@gmail.com

    Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız

     

     

     

     

    https://gurselyayin.com

     

     

     

     

     

    BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

    Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

    DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
     
    Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
     Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.