|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
-
TAKDİM
|
-
HAYAT HİKAYESİ
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
GÜRSEL
YAYINEVİ ve ÇORUMLU
DERGİSİ SAHİBİ
1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum
evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye
hanımefendi idi.
İlkokula
İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle
Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından
dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek
bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak
pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı
karşısında babama okumuyorum diyerek
okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın
yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da
altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak
geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi
yapılan kitabı 10 yıllık bir
araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap
haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki
bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması
Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım
beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu
zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip
oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile
oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi
geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye
Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer
kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık
öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta
iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane
kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için
yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e
Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek
emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle
birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998
tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi"
tarafımdan açıldı.
Yazı yazmaya
beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için
hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli
basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve
bu dergi benim için en büyük ödüldür.
Yayımlanmış çalışmalarım :
"
Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ",
"Çorum
97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2.
basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım
bulunmaktadır.
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler
Temmuz 2008"
Bakanlığa
sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne
Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için hazır
beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı ile makale
türüdür. Tiyatro çalışmalarım, şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor.
Benim okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz
konuları savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir.
Bu tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
Saygılarımla.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
03KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
HIRSIZLAR!
- Emek. Bu kelimenin manasını bilmek bile insanın
tüylerini diken diken etmekte. Fakat heyhat. Adamların özü hırsız
olursa senin elinden gelen ne ki? Sadece kanunların sana verdiği
haklara sığınmaktan başka çaren yor. O da belirli bir zaman
içerisinde görüp eserini çalanlar hakkında gerekeni yapman.
Yapamazsan hırsıza kolaylık sağlamış olduğun da cabası.
- Birkaç kere yazdım. Yine yeri gelmişken
bilmeyenlerde öğrenmiş olurlar. Biliyorsunuzdur. Benim 1997
tarihinde yayınladığım “ÇORUM 1997” isimli geniş bir Çorum tanıtım
kitabım var. Bu kitabımı birçok kişiye verdim. Bu verdiklerimden
birisi kitabımın inanın tamamını özetleyerek dizinine kadar kendi
çalışması diye yayınlamıştı. Görenler ve bilenler gülerek bana. Yahu
o adama kitabının özetini yayınla diye yetki mi verdin diye
sormuşlardı.
- Bu hikâyenin bir başka sürümünü geçen ay içinde
gündeme geldi. Bir kendisini bilmez aklı sıra beni onura edecekmiş
gibi gözükerek yolda bana dedi ki:
- - Valilik bana görev verdi. Çorumluların hayat
hikâyelerini derleyeceğim. Senin kitaplarda bulunan hayat
hikâyelerini de alacağım ve senin kitaplardan aldığımı belirteceğim
dedi. Tansiyonum fırladı. Cevaben:
- -Yazsan ne yazar, yazmazsan ne yazar. “Balık
bilmezse Halik bilir” dedim ve ilave ettim. İstersen e-postana ben
yollayayım bir daha yazmakla uğraşma dedim. Yanından uzaklaştım. Bu
adam bide emekli eğitim görevlisi ve bir okulunda epey zaman
müdürlüğünü yaptı. Bir gazete de köşe yazısı yazıyor. Neyse; eve
geldim Internet’ten Valiliğe ve gazetenin iki e-postasına aşağıdaki
mesajı çektim. “xxxxxxx@mynet.com 18 Mayıs 2008 Pazar 19:02
xxxxxxx İLETİNİZ
- "Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler"
İsimli çalışmam bildiğiniz gibi;
http://corumahizmetedenler.corumlu.com
- adresimde 2002 yılından bu güne yayınlanmaktadır.
Bu çalışmam ÇORUM1997 adlı eserimde de bulunmaktadır.
Yeni bir çalışma içerisinde olduğum bu 20 yıllık birikim için
Valiliğimizin de bir yazara görev verdiği ve bu arkadaşında
ayaküzeri ÇORUM1997 den faydalanacağını ve ÇORUM 1997 den aldığını
beyan etmesine rağmen yüzüne gelemeyip "İyilik yap denize at, balık
bilmezse Halik bilir" diyerek cevap verdim.
Bu çalışmalarımın telif eserleri kanunu ile korunmaktadır. Her hakkı
yayınevime ait olup, buradan alıntı yapılmamasını arz ederim.
- Bu çalışmam şu an baskı olarak hazırlanmış düzeltmeleri
yapılmaktadır.
Mahmut Selim GÜRSEL”
- Bu mesajıma 18 Mayıstan sonra hiçbir cevap gelmedi. Bilgi
vermenin ve bilgi istemenin kanunlarla koruma altında olduğu halde.
- Gelelim bu arkadaşın bundan önceki araştırmadan
toplama bilgi alma işlemini yukarıda bahsettiği Çorum 1997 isimle
çalışmamda bulunan “Çorum Basın Tarihi” isimli bölümü gazetesinin
köşesinden çalışmalar yaptığını yakında yayınlayacağını yazmıştı.
Kendisine söyledim. Arkadaş benim çalışmalarım özgün bir çalışmadır.
Ben Kütüphanede çalıştığım için ilçelerdeki bilgileri bizzat giderek
araştırarak hazırladım. Sakın ha ki bunları kendin bulmuş gibi
yayınlama! Demiştim. Basan tarihi ile ilgili çalışmadan bir daha
haber çıkmadı ya da ben haberdar olmadım.
- Bir de şu an şiir yazmak aklıma geldi.
-
-
HIRSIZLAR
-
Ne emeğe saygı ne de hürmet var,
-
İstediğini izinsiz al yaz, çiz kullan.
-
Senin emeğin ona kazandırır paye
-
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
-
-
Telif eseriymiş, korumalıymış boş
-
Hırsız hırsızdır kilit bir bahane iş
-
Sen yırtınsan da o hırsız bi haberlere
-
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
-
-
Hırsıza görev veren o zavallı bilmez
ki,
-
Bilse de kısa yol bu ona görev
vermesi,
-
Yap getir der, emreder çaldığını bilse
de
-
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
-
-
Yazarsın benim çalışmamı kullanman ha
-
Külahları değişiriz ondan sonra
-
Cevap bile vermeye iktidar değildir
-
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
-
-
Bu bir değil, iki değil üç değil inan
-
Hırsızlık yapanlar dost gözüken insan
-
Yüzüne gülüp alır canını bunlar inan
-
İşte emek hırsızı bu ya buna ne çare?
-
14 Temmuz 2008 Saat 14,30 Çorum
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 113 25 Temmuz 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
04KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
ÇORUMLULAR VE ÇORUM’A HİZMET EDENLER
- Uzun yıllardır hazırlamakla meşgul olduğum çalışmamı
sonunda tamamladım. Basımına başladık. Yayınevimizin politikası
gereği her çalışmamı ben 250 adet olarak iki parti bastırırım.
Gerekçesi Çorum’un okuyucu ve yayına değer veren kapasitesi 200-250
arası olduğunu Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat
dergisi, Sarı Çiğdem Şiir Defteri, Çorum 1997, Çorum’da Yatan Meşhur
Yatırlar, Çorum 2001, Menakıb-ı Koyun Baba, Hacım isimli
yayınlarımızdan bilmekteyim.
- Kitabın basımından sonra bandrol alımı için müracaat
yapacağım. Çünkü bandrol almak için kitaba ISBN almak gerekli. ISBN
si gelen kitabın basılmadan sonra da bandrol alımı için müracaatta
bulunacağım. Bandrol gelmesi de yaklaşık 15-20 gün sürmekte. Bandrol
geldikten sonra da talepte bulunan 206 hemşerimize posta ile
kitapları gönderilecektir.
- Yayınevimizin amacı ticari olmadığında yayınlarımız
PTT kanalı ile ulaştırılmaktadır Çorumlular ve Çorum’a Hizmet
Edenler çalışmamda sayabildiğim kadar 769 hayat hikâyesi
bulunmaktadır. Bu hikayelerin içerisinde Çorum Valileri, Merkez İlçe
Belediye Başkanları, Sporcular, Hattatlar, Müellifler, Ulemalar,
Çorum yatırları, Çorumlu dergisine yazı veren yazarlarımız ve
Şairlerimiz ile Çorumlular bulunmaktadır.
-
Kitap 14x20 ebadında olup kitap
ebadında biraz büyütme ve 11 punto ile hazırla ile 276 sayfa olarak
yayınlanmaktadır. Kapak için siyah beyaz veya imkân elverirse 4
renkli olarak bastırmak istiyorum.
-
Ayrıca bu kitabın CD çalışmalarını
da şu an yapmaktayım. Bitirince sizlere buradan bilgi veririm.
-
Bu kitap hakkında bir sonraki yazım
olan “HIRSIZLAR!” başlıklı olan bölümü de okumanızı tavsiye ederim
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 113 25 Temmuz 2008 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
05KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YER ALTINDA BİR DÜKKAN
- Belediyelerin işi gücü vatandaşın malında mülküne
katma değer katmak için uğraş vermekte :-) .
-
Yeni yerleşim yerlerinin imarı ile
uğraşacaklarına birkaç kişinin çıkarı için, onlarca kişinin çıkarını
hiçe saymaları bu dünyada bile Allah C.C. hoş göreceği bir davranış
değildir.
- Neden böyle yapmak istenmekte onu da bilmek istersek
onlara sormamız gerekir.
- Arif Bey de bir zamanlar aynı düşleri görünür yapmaya
çalışmıştı.
- Dergimizde yayınlanan yazılar ve diğer itirazları da
düşünerek bu icraattan vaz geçilmişti.
- Gelelim başlığı açmaya:
- 1- Yer Altı Çarşısının yapılacağı yerin kotu Çorum’un
kanalizasyonunun kotunun çookkk altında olması burada yapılacak
dükkanların sahipleri atık sularının nasıl tahliye edileceğini
inceleyelim:.
- a) Dükkân sahipleri kova kova yukarıya taşırlar
- b) Bir kat daha aşağıya biriktirme havuzu yapılır,
- c) Fosseptik çukurlarında biriktiririz
- d) Nasıl olsa Çorum selden gidecek der akıbetlerini
beklerler?
- e) Arasözle taşıtırlar
- f) Elektrik motoru ile tahliye ederler
- 2- Yel Altı Çarşısının dükkân sahipleri nasıl
aydınlatacaklar?
- a) Kandil yakarlar
- b) Mum ile aydınlatırlar
- e) Elektrik yakarlar
- 3- Yer Altı Çarşısı dükkân sahipleri nasıl
havalandırma yapacaklar?
- a)Yelpaze ile
- b) birbirlerine üfürerek
- c) Klima ile
- 4- Yer Altı Çarşısını kimler kiralayacaklar?
-
a) Çok para verenler
-
b) Kendimiz oturacaksınız
- c) Sosyete Pazarı esnafına veririz
-
d) Uzaylılara kiraya vereceğiz.
- 5- Yer Altı Çarşısının dükkân sahiplerin üstü ne
olacak
- a) Beton olacak
- b) Asfalt olacak
- c) Miting alanı olacak
- d) Sana ne ne olursa olsun.
- Bu soruları daha da mizahi yönden çoğaltabilirim. Bu
işi cıvıtmaktan başka bir şeye yaramaz.
- Demek istediğimiz; böyle bir işlemi yapsanız bile.
Buranın aydınlaması, pis sularının tahliyesi, Temizlik giderlerinin
dükkân sahiplerince karşılanması, Burayı koruyacak koruma
görevlilerinin hizmet ücretlerinin verilmesi hem dükkan sahiplerini
epey külfete sokacak. Bu külfet ise tüketici durumundaki Çorumlulara
epey pahalıya yansıyacak.
- Buraya harcanacak para ile Melik Gazi tepesi İle
Kandilkaya arasında genişçe bir köprü yaparak üzerine dükkânlar
yaparsınız.
- Şunu da söylemede satırlarıma son vermek istemiyorum.
- Bir yıldır Çorum’a kurulan ve kadınlarımızın adeta
alış için tiryaki olduklar “Sosyete Pazarı” esnafına bu dükkânları
kiralarsınız. Böylece yukarıda bahsettiğim maliyetleri karşılamak için
sattıkları mala bindirecekleri için fiyatları normal esnafın sattığı
fiyatları da geçerek esnaf da rahatlamış olur.
-
- Çorum’un Otantik Çöplük Çarşısı Yok Ediliyor
-
http://copluk.buadresim.com
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 114 25 Ağustos 2008
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
06KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇALIŞTIĞINIZ YERDE MSN KULLANIRKEN DİKKAT EDİNİZ!
-
Firmanızı ben bilemem. fakat bazı çalışılan
yerlerde masanızda bulunan ve işiniz icabı kullanmanız gereken Internet’te
buluna ve sizin iletişim için şahsınızın kullandığı MSN (mesajlaşma
yazılımları sağlayan) iş için kullanmak mecburi ancak işyerlerinde bu
servislerin ve bazı sitelerin neden bloklandığını anlamak zor değil:
İşverenler mesai saatleri içerisinde işlerine odaklanmasını ve işlerini
yapmasını istiyor. Bazı firmalar bunu kendi filtreleme yöntemleri ile çözmeye
çalışsa da elbette iş yerlerinde bilgisayarı kişisel işler için
kullanılmasının önüne geçmek zor.
-
Normalde de düşünülürse personelin işleri
aksattığı, MSN yazışmalarına cevap vermeleri ve bu sıralar adeta bir mantar
gibi biten kişisel “blog” hazırlama ve bazı siteleri inceleme alışkanlığı
insanları esiri almaş gözükmekte. Yalnız burada dikkat edilecek olan işverenin
size ve firmanızın bilgilerini blog sahiplerine verdiğinizi de iki kere
düşünmenizin gerekliliğini bilmelisiniz.
-
Mesai saatlerinde iş yapamaz hale gelmenin
yanında bilgisayarı kişisel amaçlar için kullanmanın daha tehlikeli yanları da
var: İş ile ilgili bilgileri tehlikeye atmak gibi:
- "Çalıştığım yerde hızlı bir Internet var, filan siteden şu programı çekip
evde kurayım" diyerek indirdiğiniz dosyanın virüslü olması ihtimalinin çok
yüksek olduğu ve sizin bu indirdiğiniz dosya ile çalıştığınız yerdeki sistemin
tüm hayati Excel, Word dosyalarının kullanılmaz hale getirdiğinizi düşünün?
-
Ya da; Yüklediğiniz, yazılımın içinde Truva
atının yani casus yazılım bularak iş yerindeki bilgisayar bulaşması sonucu iş
yerinin çevrimiçi banka şifreleri o program ile ele geçtiğinde ne olur?
-
Veyahut da, sizin kişisel mailinize gelen bir
e-postayı açıp sisteme "arka kapı" yerleştiren bir yazılımı yanlışlıkla
çalıştırıp sistem güvenliğini tehlikeye attığınızı da düşünün?
-
İşinizden olma; atılma haricinde ayrıca
başınız çeşitli maddi ve cezai belaya girebilir.
- Siz siz olun; başkasının bilgisayarında bilhassa çalıştığınız iş yerinde
yapacağınız yukarıdaki bahsi geçen ufacık bir hata bütün kariyerinizi, iş
geleceğinizi ne hale getirebilir?
- Esas konu şu: İş yerinde bilgisayarı kişisel işler için kullanırsanız,
tazminatsız işten atılabilirsiniz.
-
Aşağıdaki karar da size bir ihtar olarak
sunmama kızmayınız.
-
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 5.2.2007 Tarih
ve E.2006/30107, K.2007/2011 sayılı kararı şöyle:
-
4857 sayılı İş Kanunu'na göre de bu işten
tazminatsız atılmak için geçerli bir sebep olarak kabul ediliyor.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 114 25 Ağustos 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
07
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YOL VERDİ KIRKDİLİM
-
Bir bahar sabahı usanınca arabama
atlayarak şöyle yakın bir yere gitmeye karar verdim. Eşim
kumanyamızı hazırladı. Termosumuza çayımızı demledi. Dergimizin
yazarı olan bir ağabeyimizin köyüne ziyarete gitmek için yola
koyulduk.
-
Şehirden çıkınca baharın latif
kokuları, canlanan haşaratın camlara çapmalarının eşliğinde Osmancık
yolu üzerinde bulunan Kırkdilim köyüne doğru yola koyulduk. Keskin
virajlar ve haddinden fazla diklikteki yolu aracımızla tırmanarak
Gölün yazıya vardık. Şehirde karın adı kalmadığı halde Çorum’un en
soğuk noktalarından birisi olan Gölün Yazıda halen kış hükmünü
kaybetmemişti. Aracın kaloriferini yakma mecburiyetinde kaldık.
Aslında bizim planımız burada bulunan büyük su birikintisinin
yanında piknik yaparak köye tok karnımıza gitmek ve ziyaret etmekti.
Aracımızı Gölün yazıda bulunan su birikintisinin kenarına kadar
aldık. Nevalemizi çıkararak arabanın içerisinde pikniğimizi yaptık.
-
Aracın gürültüsünden gölün
sakinlerinden olar ördekler kamışların içerisine gizlenmiş olmuşlar
ki biraz sonra yavruları ile yüzerek ortaya çıktılar. Gölün yazı
denmesi buranın çok eskilerden bu güne bulunmasından dolayı verilmiş
ad olsa gerek. Öğlene kadar araçtan gölü seyrettik. Gözümüz suyun
verdiği rehavet ile doydu ve ruhumuzu adeta parlattı. Aracımızla
yola tekrar koyulduk. On dakika sonra köye gelmiştik.
-
Köy adeta boşalmış ve hayalet bir
görünüm almıştı. Çorum-Osmancık yolu köyü ikiye bölmesine karşın köy
sakinleri şehrin yakınlığından dolayı Çorum’a taşınmışlardı. Ekrem
Ağabeyimizin evini soracak kimse bulamadık. Önce camiden tarafa
aracımı sürerek oradan sorarım düşüncesi ile camiye doğru gittik.
Gittiğimiz iyi olmuştu. Cami dağıldı ve beş cemaat çıktı. Birisi
imamı, birisi müezzini birisi de Ekrem Ağabeydi. Aracın kapısını
açtım:
-
-Ağabey biz seni ziyarete geldik
dedim. Çok sevindi arabaya binerken bizim hanıma:
-
-Hoş geldiniz gelin hanım dedi. Evi
tarif etti ve eve gittik. Götürdüğümüz çoban armağanı çam sakızı
hediyemizi takdim ettik. Biraz hoşbeşten sonra sofra sermeye
kalkınca bizim karnımız tok dedik. Güldüler. O zaman bal yiyin diye
takıldılar. Bir tabak dolusu kaymak ve bir tabak dolusu eski kovan
(sepet) balı sofraya konuldu. Buyurun dendi. Hanım ve bende şeker
olduğundan yanaşmak istemedik. Ekrem ağabey:
-
-Çocuklar yiyin korkmayın bu halis
yayla balıdır. Şeker katkısı yoktur. Şeker hastaları makul zaman
içerisinde yiyebilirler. Dedi. Çatalı aldım baldan bir miktar aldım
çok lezzetliydi ve içerisinde bazı maddeler vardı. Tereddüt ettiğimi
görünce:
-
- O gördüğün polendir. Şifa verici
maddedir. Arının çiçeklerden toplayarak kendisine yiyecek olarak
getirdiği tabii antibiyotikli bir maddedir. Polenli petek balını her
yerde bulamazsını diyerek yememizi teşvik etti. Biraz oturunca Ekrem
ağabey:
-
- Haydi yediklerinizi yakın biraz
yürüyelim dedi. Hanım:
-
- Ben otururum. Siz gidin dedi.
Ekrem ağabeyin evi caminin karşısındaki yolun karşı kısmında idi.
Oradan geçen yoldan yürümeye başladık. Bana dönerek:
-
- Bu yolun nereye doğru gittiğini
biliyor musun? Diye sordu. Bende:
-
- Hayır ağabey bilmiyorum. Nereye
gidiyor? Diye sordum. Anlatmaya başladı.
-
- Adını aldığı Kırkdilim yolunun,15
dilime düşüren askeri istikam subaylığından emekli Galip Beydir.
Kırkdilim yolunun ilk açıldığını bilen, gören yoktur. Bilindiği
gibi, bu yoldan at, merkep ve eski öküz kağnısı geçebilirdi. Kağnı
ve arabalar az bir yükle yokuş yukarıya çok zor çıkarlardı.
-
1939 senesine kadar Çorum'dan
Osmancık'a veya Kargı'ya tayin olan memurların eşyaları deve ile
yapıldığını çok gördüm. Develerin geri dönüşlerinde Kırkdilim
yokuşunu gördüğü zaman acı acı mangırdarlardı.
-
1938 yılında Vali Salih Kılıç Bey
Çorum'a geldi. Kırkdilim yoluna bir çare aramış olacak ki; Kırkdilim
köyüne gelerek köyün ileri gelenlerini topladı. Bu yolun
görülebileceği yere kadar yaya gidildi. Uzaktan yolun bir keşfini
yaptılar. Köye döndüklerinde Vali Bey Laçin'e bir atlının gitmesini,
Nahiye Müdürü olan Kazım Beyi alıp getirmesini emretti. Kazım Beyin
çevrede lakabı “Kara Müdür”dü. Kazım Bey geldi, konuştular. Vali Bey
Çorum'a, Kazım Bey Laçin'e döndüler.
-
Birkaç gün sonra Kazım Bey köye
geldi,Vali Beyin geleceğini söyledi. Bir süre sonra Vali Bey Köye
geldi. Arabasından kısa boylu 60-70 yaşlarında bir ihtiyar çıktı.
Vali Bey Kırk dilim Muhtarı Mahir Çiftçi'ye hitaben: Bu bey istihkâm
subaylığından emekli. İsmi Galip Beydir. Kırkdilim yolunun etüdünü
yapacak. Yardımcı ol, sende misafir kalsın dedi ve Çorum'a döndü.
-
Ertesi gün Muhtar Mahir Çiftçi
köylüyü topladı. Herkes kazma kürek alsın, yol etüdü yapılacak,
kazık çakılacak dedi. Köylü kazma küreği alarak Kırkdilim yolunun
başına geldiler. Bu sırada Kazım Bey de oraya geldi. Galip Bey yaşlı
olması ve ayağındaki ufak aksamadan dolayı yol yürüyemiyordu.
İşçiler onu taşıyorlardı. Galip Beyin dediği yerlere kazıklar
çakıldı. Bu ara Kırkdilim'den İsmail Sorgun, Kazım Uysal ve Şakir
Laçin işçilerin başına çavuş seçildiler. Bu şahıslar 1930-1932
tarihleri arasında Vali Cemal Bardakçı zamanında da ormandan Laçin'e
inen yolda çavuş olarak çalıştılardı.
-
Kara Müdür çok dirayetli bir adamdı.
Köyden köye bekçi göndererek muhtarlara köylüyü toplatıp, her
vatandaşın 20 gün imece olarak bu yolda çalışacağını bildirmesini
söyledi. Yol inşaatı başlayınca yakın köylerden gelenler sabah gelir
akşam köylerine dönerlerdi. Uzak köyden gelenler ise yola yakın yere
kendi imkanları ile çadır kurarak kaldılar. Galip Bey ve Kara Müdür
altı ay yazı burada geçirdiler. Kırk dilimli yolu istikam subayı
Galip bey on beş dilime indirdi. Bu yolun tamamlanması iki yılı
aldı. Bu yolda çok insan çalıştı. Bu yol yapılırken İkinci Cihan
Savaşı, açlık, yoksulluk zamanında imkansızlıklarla yapıldı. Bu
zamanda iş makineleri olarak kazma, kürek, el arabası, geçkere ve
kova kullanılıyordu. Dört metrelik yol yarması için kazma, kürek
gücü ile yaptılar. O zamanlar kompresör olmadığı için kayalar elde
murç balyozla kırk santim delinir, dinamit yerleştirilir atılırdı.
Bu yol kış hariç yazın çalışıldı. Bu günkü eski Kırkdilim yolu,Vali
Salih Kılıç,Kara Müdür Kazım Bey ve Emekli Galip beylerin
cesaretleri ile meydana geldi. Dedi.
-
Bende kendisinden bu arılarını
yazarsanız dergimde yayınlanır dedim.
-
Sözümüzü kırmadılar eskiye ait
anılarını yazdılar bende yayınladım. O şimdi gerçek yerinde. Allah
Razı olsun. Arkasından bir bilgi bırakarak gitti. Ben de görevimi
yaparak Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat dergimin
2000 yılının Kasım ayı 23. Sayısında onun ismi ile yayınladım.
-
Bir gezi bir yakın tarihin meydana
çıkmasına sebep olmuş, bir yazar edinmiş ve yazılarını
yayınlamıştım. Daha sonra bu yolda terk edilerek şimdi kullanılan
yol yapılmış ve kullanılmaktadır. Çorum’u Laçin, Osmancık ,Dodurga,
Hamamözü ve etrafındaki köylere bağlayan tek kestirme yoldur
-
Bu anı ile Ekrem Solak Ağabeyimizele.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 115 25 Eylül 2008
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
08KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
ÇÖPLÜKLE UĞRAŞMAK İSTİYORSANIZ; İŞTE ÇÖPLÜK
Bu bizim insanlarımız yönlendirmeleri ne yazık ki
yanlış anlıyorlar. İşte size bir örnek, hem de çok önemli bir örnek.
Çorum’da “Çöplük Çarşısı” nı bilmeyeniniz yok. Bizim
sitemizde de bulunan;
http://copluk.buadresim.com yani Çöplük diye andığımız ecdattan
kalma , değerli ve kıymeti bilinmeyen, yıkılarak yer altına
gömülecek bir çarşıda güncelliğinin resmi mercilerce devam
ettirildiği, karşı çıkanların çoğunlukta olmasına rağmen Çorum için
olmazsa olmaz felsefesini benimsemiş, dediğim dedik öttürdüğüm düdük
misali ,yapılınca Çorum’a faydadan çok zararı olacak bir girişim
olan ve bir çok esnafı mağdur etmeleri yetmez gibi bu esnafları da
yapılabilirse yer altına indirerek ülkemizin zaten dar olarak
ürettiği elektriğin çokça ve mecburen kullanılacağı bir mekan olan,
burasının kanalizasyon ve havalandırma vesaire işlevlerini de
elektrikle yapılacağı müthiş bir elektrik tüketim masraflarla
tebelleş edecekleri, bu masrafları sonucu yine tüketici fatura
edileceği Çorum'da bululan insanlarımızın ödemek için fazladan para
ödeyeceği ve buranın üzerinde betondan bir alan için yapılacak
masrafın AŞAĞIDA YAZDIĞIM VE RESİMLEDİĞİM YERİN ISLAHI İÇİN
KULLANILMASININ ÇORUM İÇİN DAHA ÖNEMLİ VE ÖNCELİKLİ OLDUĞUNU
buradan yazmamın hiç bir şeyi değiştirmeyeceği gibi, beni
destekleyecek bir Allah’ın kulununda çıkmayacağını bilerek en
azından DOĞRU BİLDİĞİMİ kendi sitem de olsa yayınlamak istedim.
Çöplükler; o toplumun medeniyet görüntüsüdür diyen
kişi her halde derli toplu çöplükler için bu sözü söylese gerek.
Bizim Çorum’un çöplüğü çöplük değil bir atıklar
deposu olarak karşımıza çıkmakta. Katı atıklar ve sıvı atıklarla
birlikte, tıbbi atıklarında aynı mekânda birazcık birbirlerine uzak
gibi gözüken alanlarda olmasından başka bir özelliği olmayan atık
toplama alanı bütünlüğü sayabiliriz.
Atıklar; pek çok kişiye de ekmek kapısı olmuş
durumdalar. Burada plastik ve diğer atıkları toplayarak geçimlerini
sağladıklarını görmek ve onlarla da konuyu konuşmak istediysem de bu
konulara pek yanaşan olmadı. Hatta resimlerini çekerken bile resim
karesinden çıkmak için adeta kaçtılar. Ne de olsa ekmek kapılarından
olma durumu var.
Atık birikim alanında 2005 den bu güne epey
birikimin olduğu gözükmekte. Bu birikimlerin ekonomiye
kazandırılması ve geri dönüşümü olan atıkların de yeniden
ayıklanarak işlenmesi gerekli değil im? Burada gömülerek kalacak ve
daha önceki çöp dökme alanı gibi gömülerek kayıp edilecek mi?
Bence burada tekrar edeceğim yatırım Çorum’un merkezinde
bulunan ve “ÇÖPLÜK” diye anılan yerin
http://copluk.buadresim.com düzenlemesine ayrılan para ile;
Çorum Katı ve Sıvı Atıklarının döküldüğü alan olan Çöplükler
topluluğunun düzenlenmesine harcanması Çorum’un daha sağlıklı bir
taban suyu ile tarım ile hayvan ve insanların bilinmeyen
toksinlerden meydana gelecek zararlardan korunmasına harcanmasının
uygun olduğunu düşünmek istemeyenlerin adını sizin koymanızı rica
ederim.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 116 25 Ekim 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
09KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
- MERHABALAR!
- Bu gün; 01 Kasım 2008 Yer İskilip Çorum
yolu. Eşimle birlikte bu yol üzerinde bulunan kaynak pınarlarından birisinden
su doldurarak Çorum’a doğru geliyoruz. Eşim:
- - Hacı! İki yıldır pancar (şeker pancarı)
yemiyoruz. Gelirken bir kişi tarlada pancar söküyordu. Parası ile birkaç tane
aslanda bu yıl hiç olmazsa yesek. Dedi. Bende:
- - Oraya gelince haber ver isteyelim.
İsteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü kürü dedim. Biraz sonra hacı
hanım:
-Hacı burası şu karşı tarla. Dedi. Bende arabayı durdurdum. İndim
yalnız çalışan kişiye doğru yöneldim. Aramız 150 metre kadar vardı. Yaklaştım:
- -Merhaba! Kolay gelsin. Dedim. Tarlada
çalışan yüzüme bakarak:
- -Merhaba Mahmut Amca! Satalı tıraş
ettirmişsin tanıyamadım. Hoş geldin! Diyince şaşırdım ve sordum:
- -Sağ ol yeğenim fakat ben sizi
hatırlayamadım. Dedim. Güldü.
- -Tabii hatırlayamazsın. Ben lisede okurken
Kütüphaneye gelirdim. Herkese bilgi verdiğin gibi benim ödevlerim içinde
kaynak gösterirdin. Çorumlu 2000 Dergisini çıkardın, birkaç tane de kitabın
bende var. Diyince. Hay Allah! Ben şimdi bu adamdan nasıl pancar isterim ki.
İçinden tanışlık gösterdik pancar istedi der diye düşündüm. Ve başka konu
açtım:
- -Yeğenim neden yalnız çalışıyorsun?
- -Hocam! Pancar eskisi gibi getiri
getirmiyor. Ben adam tutarsam bana para kalmaz. Kendim sürdüm, ektim, kendim
de pancarı söküyorum, yeşilini kesiyorum. Bunları ben yalnız yapmazsam ekmek
parası bana kalmaz. Diye cevap verdi. Ne diyebilirdim ki. Bir zamanlar sulak
yerlerde tarlası olan köylü dört yılı iple çeker birkaç kuruş menfaatimiz
olsun diye çabalardı. Ben bir şey diyemedim. Tarım öldü diyenler doğru
söylüyorlar diye içimden düşündüm ve:
- -Yeğenim; bana müsaade. Arabada Hacı yengen
var. Yolcu yolunda gerek. Saha kolay gelsin. Dedim. Döndüm arkamdan seslendi.
- -Hocam ! Tarlanın sonundan pancar al.
Tadına bak dedi.
- -Teşekkür ettim. Üç tane alarak arabaya
bindim. Hacı hanım:
- -Niçin az aldın diyince sadece güldüm.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 117 25 Kasım 2008 |
|
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
10KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
BİR KAÇ SORUNUN CEVABI ÇEVREMİZDE NELER
OLUYOR?
- Birkaç aydır grubun cevaplamadığı bir sorular dizinin
ben cevaplayayım dedim.
-
Çevremiz; bizim yaşadığımız dar
alandan çok Dünyanın ve Atmosferin dışındaki faydalandığımız ve
faydalanmadığımız alanların tamamıdır. Bu alanların bizi tamamı ile
ilgilendirmeyen hiçbir yeri yoktur. Yaşadığımız gezegeni bilmemiz ve
temiz tutmamız gerekli, ondan bir şeyler alarak faydalandığımızda da
gerektiği kadar ve kirletmeden almalıyız.
-
Dergimizde sorular sorulara gelince
kendi bilgilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
-
Birinci soruda sorulan “KUTUP AYISI
İLE HAVANIN İLİŞKİSİ SİZCE NEDİR?” sorusuna benim verebileceğim cevap
şudur:
-
“ Kutup bölgesinde yaşayan etobur
canlılardır. Ortalama 800 kilogramağırlığında ve boyları 2,5 metreye
erişebilen buzlarla kaplı bir yaşama alanında yaşadıkları, beyaz kalın
kürkleri olan canlılardır. Beslenme alanları da burada yaşayan
canlılarla olur. Havaların ılık gitmesi bence onların erken veya geç
uyanmalarına etken bir olgu olarak karşımıza çıkabilir. Bu erken
uykudan uyanmaları da onların beslenme ve üreme dengelerini bozabilir.
Bu düzenin bozulması ile de onların soylarının tükenmesi baş
gösterebilir.
-
Her canlının kendisine göre bir
işlevinin olduğu artık bilinmektedir. Bu işlevin ortadan kalkması ile
diğer canlı topluluklarında hızlı artışlar olabilir ve diğer
canlıların alanlarına tecavüz etme gibi bir olay meydana gelir. Nasıl
insanlar olarak biz doğada yaşayan canlılar olarak ormanları kesip yok
ediyorsak, diğer yabani ortamı parçalıyorsak Kutup ayılarının da yok
olmaya havaların ısınması veya soğuması ile ilgisinin bulunduğuna
inanıyorum.
- İkinci soruda sorulan ”KÖMÜRLE ISINMA İLE DOĞAL GAZ
ISINMA ARASINDA NE KADAR OKSİJEN YAKMA FARKI VAR? “
- Bence yaşadığımız alanlarda oluşan hava kirliği oranı
olarak gösterilen ölçümler ve bilhassa o bölgede yaşayan hassas
insanların soludukları hava ile ölçülmelidir. Zaten bu konuyu
araştırmak isteseniz de detaylı avamın anlayacağı dilden yazılar
bulmanız zordur.
-
Benim yaşadığım yerde kömür yakılırken
havanın kirliğini ciğerlerimiz hisseder, kömür tozu zerrecikleri ise
burnumuzda ufakta olsa bir birikim meydana getirirdi.
- Burası doğal gaza dönüşünce sadece burnumuzdaki kömür
tozu birikimleri kalktı fakat soluk almamız yani oksijen miktarı
oldukça düştüğünü yaşlılarda hissetmektedirler. Hava akımının çok az
olduğu sokaklarda karbondioksit çoğunluğunu daha çok hisseder olduk.
Zaten bu kömür yakılmasının hava kirliğinden çok bazı para olaylarına
dayandığını da hepimiz bilmekteyiz. Öz kömür kaynaklarımızı
kullanmamakta ısrarımız bazıların dışarıdan getirdiği kömür ile
ceplerini doldurdukları ve ülkemizin dövizlerini kendi çıkarlarına da
harcadıkları görüşündeyim.
-
Üçüncü soruda sorulan “GÖKTEN ÇAMUR
YAĞDIĞINA ŞAHİT OLMUŞSUNUZDUR. BUNUN GEREKÇESİ SİZCE NEDİR?”
-
Gökten gelen yağıştan önce Afrika’dan
rüzgarlar etkisi ile gelen toz zerreleri yağmurla adeta çamuru andıran
yağışlarla yer yüzüne inmektedir. Zaman zaman yaşlıların “Gökten
başımıza taş yağacak” dediklerini duyardık. Son 20 yıldır iklim
değişikleri ve meteorolojik etkenlerle Afrika’dan ithal sıcak hava,
toz zerreleri, çöl kumları gibi bizlerin iklimleri zedelediğimizin
delili olan olaylara şahit olmamız bunun işaretidir.
-
Dördüncü soruda sorulan” HAVA
KİRLİLİĞİ İLE MEVSİMLERİN ALAKASI SİZCE VAR MI? ”
-
Hava kirliği atmosferimizdeki kirliğin
belirti olarak önümüze gelmiş bir problemimizdir. Bu sıkıntıyı
yaşayanlar olarak bizler yaptık ve yapmaya devam etmekteyiz. Havanın
mevsimle alakası bilinen gerçektir. Dünyamızın yörüngesinde yaptığı
eğilimler neticesinde mevsimler meydana gelmektedir. Mevsimlerin
Dünyanın yörüngesindeki olaylardan başka havamızın kirliği ve diğer
çevre kirlilikleri nedeni ile mevsim dışı yağışlar, sel baskınları ve
kimyevi atıklar olan yağışlar zaman zaman gözükmektedir. Bunda yine
bizlerin Dünyamızın akciğerleri olan bitki ve ağaçları yom etmemizin
büyük öneminin olduğun düşünmekteyim.
-
Biz artık geldik geçiyoruz demeden
ileriki kuşaklara miras bırakacağımız yeşil kuşaklar ve temiz ve bol
oksijenli bir dünyayı yeniden kurmak için çalışmalar yapmalıyız.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 117 25 Kasım 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
11KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YILBAŞI
- Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir
yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer
zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından resmi
veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
-
Hicri Takvim 12 kameri aya göre
düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem
ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre yılbaşı
her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne kutlanan bayram
ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir. 2009 yılında Miladi
Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
-
Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak en
büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne
geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu Ortodoks
Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14
Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta monofizit
görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin kararlarını
tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
-
Miladî takvim ya da Gregoryen takvimi,
Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan
takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş
süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder.
Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Türkiye de kullanılan
Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
-
Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç
süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de
gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu
kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde
Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen
Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl
kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı
boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından
kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda
da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya
tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek
boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos
denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
-
Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi
yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü,
Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra
kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla değişmektedir.
-
Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve
dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır.
İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra
(sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin
sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır.
Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü
olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
-
İran takviminde yılbaşı Norous
(Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21
Mart).
-
Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının
yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Çin'de
yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi, Miladi takvime göre
21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı Takvimi Dìzhī veya
Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli olup Asya'da yaygın
olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem olarak
bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile
Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da
kullandıkları bilinmektedir.
-
Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı
13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama
su dökerek gerçekleşir.
-
Sümerliler astronomide de
gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin
gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir
yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat
etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi
Sümerliler bulmuşlardır.
- Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de
bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
- Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve
yıldızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler
hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de
bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar
içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 118 25 Aralık 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
12KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- GÖNÜL KIŞI “Zemherir”
- Zemherir: Cehennem'deki soğuk
yer, soğuk cehennem. Zemherir’in soğukluğu pek şiddetlidir
-
Zemherir: Gün
dönümü olara bildiğimiz 21 Aralık gününden sonra başlayan
şiddetli soğukların 22 Aralıkta başlayarak 31 Ocak ayına kadar
geçen süre olarak sözlüklerde kayıtlıdır.
-
Bu ay bilindiği
üzere eski takvimlerde “Zemherir” halk arasında “r” harfi
kullanılmayarak zemheri olarak kullanılmaktadır. Ben yine de
gerçeğini yazacağım:
-
Atalarımız bir
çok atasözleri ile kışın soğukluğunu anlatan atasözleri
söylemişlerdir.
- Ağustos’ta gölge kovan
zemheride karnını ovar!
- Zemheride yoğurt isteyen
cebinde inek taşır!
- Zemheride kar yağmadan kan
yağması iyi!
- Zemheriden sonra ekilen
darıdan, kocasından sonra kalkan karıdan hayır gelmez!
- Ve başkaları da bulunabilir.
-
Bir Orta Anadolu
Türküsünde
- Bilmem şu gönlümün bende nesi var,
- Her gittiğim yerde yar ister benden
- Sanki benim mor sümbüllü bağım var
- “Zemheri” ayında gittiği ister
benden!
- ve
- Musa Eroğlu’nun
- Sevdan uykulu düş gibi
- Ayrılığı görmüş gibi
- Bir manalı gülüş gibi
- Zemheride sözüm …
- Demiş.
-
Demiş diyenler.
Artık bu devirde ne istersen her şey elinin altında! Tek elinin
dönmesi, kesenin tıngırdaması varsa.
-
Artık
“Zemheri”de gül de bulabilirsin, bülbülde bulabilirsin, her
çeşit sebze de bulabilirsin. Yeter ki paran olsun.
-
Bu saman
diliminde yaşadığımız için belki varlıklı olanlarımı çok şanslı.
Kombisi olan ve doğal gaz parasını ödeyebilen yakabiliyor ve
ısınıyor. Ya olmayanlar ne yapıyorlar? İte en önemlisi
“Zemheride” olmayanların halleri.
-
Cehennemin bir
bölümünün de soğuk olması ve gönlümüzün zemheri kışı olmaması
dileği ile.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 118 25 Aralık 2008 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
13KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YENİ BİR YIL DAHA
-
Hani Nasrettin Hocaya sormuşlar: Hocam
Eski aylara ne oluyor? Demişler. Muhterem de eski ayları kırpıp yıldız
yapıyorlar demiş. Acaba eski yılları da kırpıp ay mı yapıyorlar?
-
İşin şakasını bir yana koyarsak;
Müslümanlıkla ilgisi olmaya bir kutlamaya yeniden ereceğiz. Yeni Yıl.
Hepimizin bildiği gibi yeni yıl Hıristiyanlık dininin bir kutlanan
bayramıdır. Miladi takvimlerde bu günü yılın ilk günü olarak kabul
etmiş ve bizim de Miladi takvimi kabul etmemizle birlikte yılbaşının
birinci günü olarak yeni bir yılın başlangıcına girdiğimizi
bilmekteyiz.
-
Bu bizlere bir yaş daha
ihtiyarladığımızı ve bir yılı daha geride bıraktığımızı gösteren bir
olgudur. Hepimiz yeni yılda dana güzel ve müreffeh bir hayatın
geleceğini umarak ayların su gibi gitmesin sadece bakar ve
ihtiyarladığımızın farkına bile varamayız.
-
Bizler Müslümanlar olarak bu
kutlamalara katılıp katılmamamız kendi vereceğimiz hür düşüncemizle
ilgili bir olgu olduğundan, herkesinde artık belli bir bilgi birikimi
içinde yoğrulduğu zaman diliminde yaşadığımızdan sizlere şunu yapın,
bunu yapmayın gibisinden ahkâm kesecek değilim.
-
Yeni yıla girerken sonraki gelen yılda
neler yapacağımızı planlamamız gerektiğini, geride kalan yıllarda da
ne gibi eksikliklerimizin olduğunu düşünmemizin gerekliliğini
söylemekle kalıp; Yeni yılınızın kalbinize göre olmasını diler yeni
yılınızı candan kutlarım.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 119 25 Ocak 2009 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
14KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
ÇÖPLÜK
- Çorum’un en eski alış veriş
mekânı.
- Burası; Çorum’un en eski
bir arastası. Bu arastanın da; bazı kısımları ve bazı bina ve
dükkânlarının deforme olduğu doğrudur. Biz insanlar yaşadığımız
mekânları değiştirmeyi severiz. Bu değişilmeye uğraşı mekânların ana
yapılarını da deforme olduğunu söylemek safdillilik olduğu malumdur.
- Çöplük
tanımı için Osmanlıca harflerle basılmış olan “Çorum Tarihi” isimli
çalışmada: “Çorum Kal‛asının Romalılar zamanındaki eserleri saat
kulesi civarında evler altında kalmış bir temelin şimalinden cenuba
doğru indiğine göre, şimdiki çarşının (Çöplük) bulunduğu yerde olması
lazımdır. Zaten de Danişmentlilerin zabt ettiği Çorum Kal‛asının
şimdikinden daha vâsi‛ olduğu içindeki askerlerin çokluğu ile
anlaşılır.
-
İşte Nastor bu kal‛ada uzun müdded Dânışmend Ahmed Gaziye karşı
durdu. Mir‛atü’l-tevarih << ba‛de Nikonya ki Çorum’dur. Muhasara ve
zahmetle zabt etti ve asker-i İslâm gana’im ve esir ile na’il oldu
(1)>>
-
Çöplük diye halkımızın bildiği çarşının; Çorum’un en eski yerleşim
yerlerinden olan “Nikonya” nın zamanında da bulunmuş olma ihtimali
büyüktür.
-
Çorum bu tarihlerde kalesinin tanımı şu alanlar içinde olduğu
zannedilmektedir. Çorum Tarihi ismili eserde: “Nikonya Tekfurunun
sarayının bulunduğu yer, bu gün halen Albayrak ilköğretim okulu
olarak bilinen bulunduğu yerde idi. Alaybey sokağının güzergâhından
kale suru şimdiki Ulu Cami meydanına kadar inmekte. Ulu Camiinin
bulunduğu yerde büyük kilise bulunmakta, buradan Ulu cami Altından
geçen camii kebir 3. sokak dan Taşhan caddesi istikametinden,
Emniyet sokaktan devam eden sur, şimdiki kaleyi de bir burç olarak
düşünürsek oradan Kulaksız sokağı, Albayrak sokak olarak
sınırlandırabiliriz.
-
Burası çok büyük bir alan olarak gözükse de haritada burasının
üçgen şeklinde bir alan olduğu gözükmektedir.
-
Bu sınırların içerisinde halen bulunan ve kilise diye bilinen yerin
“havra” olma ihtimali büyüktür. Burasın Nikonya’dan sonra yapılmış
olması ihtimalinin olması gerekmektedir.
-
Çorum’un Türkler tarafından kuşatılması sırasında kuşatma 40 gün
sürmüştür. Bu gün Devlet Hastanesi sırtlarlı ve Bahçelievler bölümü
Türk çadırlarının bulunduğu kuşatma alanı olarak bulunmaktadır.
Kuşatmanın sonlanması ise Çorum’da gece çok büyük bir deprem olmuş
taş üzerinde taş kalmamış ve peşinden yağan müthiş bir yağmurdan
sonra Çimento fabrikası ve şimdiki Nadık deresi tarafından gelen
muazzam sel ve molozlarla Nikonya ortadan kalkmıştır. Sağ kalan
Nikonyalılar bu olayın Allah’ın Türklere verdiği bir mükafat,
kendilerine verilen biz ceza olarak görmeleri sonunda tamamı
Müslüman olmuş ve Türk boylarından Çorumlu oymağının burada kalması
ve Karakeçili Aşiretinin de yerleşmesi ile Çorum yeniden kurulmuş
oldu.
-
Konumuza
başlık olan Çöplük yukarıda bahsi geçen deprem ve selden sonra oluşan
mezbelelikten sonra “Çöplük” ismini almış olması gerekir. Elde bulunan
molozlarla şimdi bulana kalenin yapılmış olmasının delili olarak
kalede kullanılan her türlü moloz taşının dıştan halen gözükmesi
olarak görebiliriz.
-
Çöplük o
zamanın tarihini yansıtan bir arkeolojik sit alanı olması gereklidir.
Aynı şekilde o zamanlardan kalan Hıdırlık caminin altında bulunan yer
altı mezarlarının da söylentileri bu konularla uğraşanlar tarafından
anlatılmaktadır.
-
Çöplük
Çarşısı için pek çok kişinin kalmaması için bizzat benim tarafımdan ve
imzaları karşılığı yaptığım anket halen sitemde yayınlanmaktadır.
http://copluk.buadresim.com
burada
ÇÖPLÜ ÇARŞISI YIKILSIN
(KALKSIN) DİYEN lerin adı soyadı ve ÇÖPLÜ
ÇARŞISI YIKILMASIN (KALKMASIN) DİYEN lerin adları ve
soyadları ile anketi ile de tespit edilmiştir.
-
Burada
isimleri yazılı olan ve ankete katılan zatlarla bizzat bire bir kendim
konuştum ve sorduğum soruya kalksın veya kalkmasın cevabını
yazmalarını adlarını soyadlarını ve imzalarını atmalarını istedim.
Daha sonra sanal olarak katılanlara da belirli süre verdim ve
katılanlardan TC kimlik nosunu verenleri buraya e-postaları ile
kattım.
-
Bence
Çöplük yani Çöplü Arastası kalkarsa Çorum büyük bir kültür erozyonuna
uğrayarak betonlaşan bir alan ile yeraltına alınmış bir çarşı ile
modernleşme tantanası ile birkaç kişinin cebinin olmasından başka bir
işe yaramaz.
-
Kaybeden
Çorum ve Çorumlular olur.
-
- (1) Nazmi Tuğrul Çorum Tarihi <<
Çorum’un Fet’hi ve Melik Danişmend>> ser levhasıyla başlayan kitabın
mâ-ba‛dını tamalamış oluyor.
- Türk azmi “ Denmektedir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 119 25 Ocak 2009 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
15KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
İSMAİL PAMUK İLE YILAR ÖNCE
-
Yıllardan öncelere dayanan bir tanışın zamanını doldurunca ebedi aleme
göçüşünün tarihine bakınca günlerin ne kadar çabuk geçtiğini
anlıyoruz. O bu diyardan göçtüğünde seni 2001 yılını gösteriyordu.
-
İş yerimde otururken her zamanki iri ve şen cüssesi ile kapıdan
gözüktü ve selam verdi. Selamını alınca biraz İsmail Hocanın mırığının
kırık (neşesiz) olduğunu gözlemledim. Takıldım:
-
-Hocam ne haber; Bugün birisine mi kızdın? Neşen yok dedim. Bana
yorgun gözlerle bakarak:
-
-Selim ben artık uzatmaları oynamaya çalışıyorum. Biraz moralim bizim
kalpte bir problem var Ankara’ya giderek ona bir revizyon
yaptıracağım. Baktıracağım. Esas ben sana gelmemin sebebi helallik
dilemek. Gidip gelmemek var, gelip görmemek var! Diyince ben ne
söyleyeceğimi şaşırdım. Kekeleyerek:
-
-Hayırlısı olsun; bunda bir şey yok dedim. Sustuk. Çaylar geldi içtik.
Müsaade istedi. Bende işyerini kapatacağım beraber gidelim dedim ve
arabaya binerek aynı yönde oturduğumuz mahalleye geldik. Arabada
havadan sudan bahsettik.
-
Birkaç gün sonra Uğur Pamuk dergimizin çizeri karikatür getirmek için
işyerine uğradı. Sordum:
-
Hocam geldi mi? Dedim. O da:
-
Selim ağabey babam birkaç gün sonra pay-pas olması gerekiyormuş diye
telefonda söyledi. Uğur’a hastanenin telefonu var mı dedim telefonunu
verdi. Uğuru teselli ederek yolcu ettim. Eve gelince hastaneyi aradım.
Hocam çıktı. Hal hatır sorduktan sonra bir ihtiyacının olup
olmadığını, yapabileceğim bir şeyin olup olmadığını sordum. Ameliyat
gününü sordum. Yarın saban bıçağın altına yatacağını söyledi, ben
erkenden geleceğim dedi. Yemin verdi gelmemem için. Gelince burada
beklemekten başka bir yapılacak iş olmadığını söyledi.
-
Akşama doğru iş yerimin telefonu çaldı. Arayan Uğur’du:
-
Selim Ağabey babamı kaybettik dedi. Şok oldum ve bir şey diyemedim.
Günü gelince köye defnettik. Birkaç gün sonra da köye mevlidine
gittik.
-
Bir çınar böylece yok oldu zan edilse de dergimizde ve basında
yazıları ile ve kalbimizde yaşamada.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 120 25 Şubat 2009 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
16KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
KEFERENİN “KÜRT DEVLETİ” FURYASI
-
Dünya haçlı ordularının, dünkü papalık yerine kaim komuta
kademesi ABD, kirli-kanlı, organize işlerde yandaş, yoldaş ve
“pis işler” ortağı AB’ye “bir anket ve kamuoyu oluşturma görevi”
ısmarlıyor.
-
Konu: Kürt kisvesi altında kurulması için bir asırdır çabalanan
“örtülü Ermeni-Rum Pontus tampon sömürge bölgesi” oluşturulması.
BOB kapsamında tüm Orta Doğu’nun İsrail çıkarlarına tahsis
edilmesi plânının bir kısmının hayata geçirilmesi… Örtülü Kürt
düşmanlığı ve aleni dönme-devşirme himayedarlığı…
-
Metodoloji: Başta, 100 yıllık amansız Türk düşmanı, anarşi -
terör ve tedhiş örgütü dostu, ikiyüzlü, kalleş Almanya olmak
üzere, AB hinterlandında Türkiye aleyhine “kamuoyu araştırma
provakasyonu”
-
Hain anket konusu: "BİR KÜRT DEVLETİ KURULMASINI?"
-
Anket faaliyetini başlatan: Alman Die Welt gazetesi.
-
Soru: Sollten die Kurden einen eigenen Staat bekommen
-
Türkçesi: Kürt devleti kurulmasını ister misiniz?
-
Alman Die Welt gazetesi tarafından başlatılan bu menfur anket ve
Türkiye aleyhine aleni faaliyet ayrıca:
-
http://www.welt.de/politik/ausland/article4436510/Geheimplan-zur-Loesung-der-kurdischen-Frage.html#vote_3433847Türkei:
Adli İnternet sitesinde oylanıyor.
-
Düpedüz domuzluk bu…
-
72 Milyon Türk’ün gözünün içine baka, baka pervasızca, alçakça
ve haince oynanan bir kirli oyun; Türk milletine apaçık darbe;
AB’de yaşayan beş milyonu aşkın Türk’e kin ve nefret duyguları
aşılama, aralarına nifak sokma ve düşmanlık girişimi…
-
AB’de ki “yeniden yapılanan” TC elçi, büyük elçi ve çuvalla para
alan misyonu ne yapıyor acaba?
-
Protesto, kınama var mı?
-
Ya “durdurma”, men ve takip girişimi?
-
İlgililer hakkında “dava” ikame girişimi!
-
Elbette bunları bilmek gerek. Çünkü Dışişleri Bakanlığının varlı
sebebi bu. Eğer bir ülkede, açık veya gizli Türkiye aleyhine
hareket ve faaliyet varsa; Dışişleri misyonu, MİT ve ilgili
“karşı güvenlik unsurları” “faaliyeti mutlaka durdurmak,
failleri cezalandırmak ve tekrar edemeyecekleri şekilde karşı
tedbir” almak suretiyle, dumura uğratmak zorundadırlar.
-
Aksi takdirde, orada TC adına görev yapan TÜRK yok demektir.
Dahası dışişleri kullanılarak o ülkede “dönme ve devşirmeler” üs
kurmuş demektir.
-
Tıpkı ABD’de Türk düşmanı lobilere para veren; Hakiki ve samimi
Türk lobilerini bu imkândan mahrum bırakan ve fırsat buldukça
sabote eden “menşei domuz monşerler” gibi..
-
LÜTFEN GEREĞİNİ YAPIN BU, "ÖNEMLİ BİR VATANDAŞLIK GÖREVİDİR"
-
Menfur skandal anket yukarıdaki linkte.
-
Hem de Amerika çıkışlı.
-
Bu çalışmaya bir Türk olarak gerekli cevabı vermek üzere
öncelikle aşağıdaki linki tıklayarak Ankete katılın.
-
"Nein/Hayır " seçeneğini seçip, "ergebnis" yazısının üzerine
tıklayın ve Ülkemizin birliğine hizmet edin. Daha sonra bu linki
kopyalayarak bütün arkadaşlarınıza gönderin. Bu oyunu bozmak
milli bir görevdir. Bakınız “dâhili ve harici bedhahlar” ülkeyi
bölmek için harıl - harıl çalışıyor.
-
Bu kadar istiyorsa kefere, Almanya veya Fransa’da bir Kürt
devleti kursa ya!
-
NOT; Bu anket daha öncede yapılmış ve HAYIR çıkmıştı.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 120 25 Şubat 2009
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
17KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YAZDINSA YAYINLA YOKSA
SENİNLE GİDER
-
Bir gün işyerimde otururken bir yazar arkadaşım kapıdan içeriye
girdi. Selamlaştık; yer gösterdim oturdu. Selam sabahtan ve hal
natır sormadan sonra çay içip içmeyeceğini sorudum içelim dedi.
-
Yazar arkadaşımın yüzündeki maske neşeli çehreden çok kırgınlık
sunan bir görünüm sergiliyordu. Sordum:
-
- Hayırdır; biraz neşen yok? Yüzünü buruşturarak:
-
Hastanede yatıyordum. Cevabını verdi. Aklımdan şöyle geçirdim.
Ziyaretine gidemediğim için bana kırıldı herhalde diyerek
cevapladım:
-
-Geçmiş olsun. Haberim olsaydı ziyaretine gelirdim. Neden bir
telefon etmedin? Diyerek durumu kurtarmak istedim. Cevapladı:
-
-Hayır! Öyle önemli bir hastalık değildi. Ayağımdan fizik tedavisi
aldım. Onun için yatmıştım. Dedi. Ben:
-
-Olsun, hanımla ziyaretine gelirdik. Eve geliriz biraz konuşuruz.
Hanımlarda dertleşirler. Dedim. Oda:
-
-Bekleriz. Buyurun diye cevap verdi. O sıra çaycı çayları getirdi.
Arkadaşımızın eskiden tahsildarların kutluklarının altında taşıdığı
küçük fermuarlı çantalarından bir tane elinde devamlı bulunurdu.
Çayı çaycıdan alırken çantasını masamın üzerine koyarken bir yandan
da bana:
-
-Hastanede boş durmadım. Bu çanta hikâye ve şiirlerle doldu taştı.
Dedi. Bende:
-
-Kalemine sağlık. Yayınlanınca kıymeti artar. Okuyucu değerlendirir
değil mi dedim. Çayı içti, teşekkür etti, çantasını alıp çıktı
gitti.
-
Akşam hanımla ziyaretine gittik. Dergimiz ondan sonra yıllarca
yayınlandı. O arkadaşın hastanede dediği yazılar ve şiirleri
çantasında kaldı gitti. Ben istemedim. O da vermedi. Takdir onundu.
-
Ben dergilerim çıktığından bu güne yayınladığım yazıları muhakkak
denetimden geçirmek mecburiyetindeydim. Çok samimi olduklarım
dışındaki yazarlarıma “Yazı verecek misiniz” diye sormam. Verirlerse
onu ve beni etkileyecek kelime ve satırları sansür eder, ona sunan
kabul ederse öyle yayınlarım. Kabul etmezse yazarın kendisi bilir.
-
Neden yazı istemiyorsun derseniz? Çorum’da bir tabir vardır. Bu
deyim Bütün Türk kültüründe çeşitli şekillerde kullanılır. Bu tabiri
düstur edindiğim için yazı istemem. Bu deyim nedir derseniz:
-
“Kargaya pisliğin kimyadır demişler. O da gitmiş ‘Derinçey *’a
etmiş” derler.
-
- *Derinçay Çorum’un çok yakınında bulunan bir akarsuyun ismi.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 121 25 Mart 2009 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
18KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
23
NİSAN 1920 ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI
-
Atatürk’ün Ulusumuza hediye ettiği Büyük Millet Meclisi'nin açılış
yıldönümü olan 23 Nisan'da kutlanan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal
bayramını ayrıca Atatürk Çocuklara da hediye etmiş, istikbalin
olarda olduğunu da göstermiş olduğu bir bayramdır.
-
Ülkemizi
paylaşmak isteyen güçlerin İstanbul'un işgalinden üç gün sonra,
Mustafa Kemal Atatürk 19 Mart 1920 tarihinde bildiri yayımladı:
Bildiride, "olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da
toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri,
seçilenlerin en geç on beş gün içinde yapılması gereği” bildiren
kesin ve kararlı emirleri yer alan bu bildiri ile, dağıtılan
Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılmaları
emrediliyordu.
-
Ankara’da
toplanacak Meclis için yer arandı. İkinci Meşrutiyet döneminde,
İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış olan bu bina
Meclis için uygun görüldü. Eksik olarak gözüken yapı tamamlandı.
Okullardan toplanan sıralar ile halkın katkısıyla mefruşatı
donatıldı. Mustafa Kemal Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir
bildiride: “Meclis'in 23 Nisan” günü toplanacağını ve açılış
töreninin duyurdu.
-
23 Nisan
1920 Cuma sabah ezanından itibaren Ankara'da bulunan herkes Meclis
Binası çevresinde toplandı. Herkes ülkesinin yönetiminde kendi
kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camisinde
kılınan Cuma Namazından sonra, Meclis binası girişinde bir dualarla
tören yapıldı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 Milletvekili
Meclis salonunda toplandı.
-
En yaşlı
üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne
çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını
açtı.
-
"Burada
Bulunan Saygıdeğer İnsanlar! İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı
kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik
makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği
hepimizce bilinmektedir.
-
Bu duruma
baş eğmek; Milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul
etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak
kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan
Milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve
hemen vekillerini toplamaya başlayarak Yüksek Meclisimizi meydana
getirmiştir.
-
Bu Yüksek
Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla
milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının
sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye
başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni
açıyorum."
-
Bu açış
konuşmasında, Millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı
da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe
benimsendi. Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm konuşmalarında
yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu
Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi"
(TBMM) adı kalıcılık kazandı.
- Bu ilk toplantıdan
sonraki TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında
Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal
Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı
seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM,
açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de
sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına
başladı.
- Çocuk bayramı olara ta
kutladığımız bu bayramın Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti olarak
ilelebet kalmasını dilerim.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 122 25 Nisan 2009 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
19KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek
için tıklayınız |
- KOMŞULUK
- “Komşu komşunun külüne muhtaçtır” Atalar boşa
dememişler. Dışardan oğlun kızın gelene kadar eğer sen komşunla iyi
münasebette isen komşun sana yeter. Ya sen komşundan memnun
olmuyorsan, seni rahatsız etmekte ısrar ediyorsa ne yapmak
gerekmekte?
- Şimdi benim oturduğum apartmanda komşularım ne
hakka, ne hukuka ne de saygıda insanca ve Müslüman’ca
davranmıyorlar. Üstümde oturan komşu kendi evinde oturuyor. Yirmi üç
senedir karı koca kavgalarını dinledik durduk. Halen de dinliyoruz.
Birde bundan başka torununu son zamanlarda kendi evine getirerek
bizi kızdırmak için kızı ile torununu evin içinde koşturtuyor. Artık
bizde de sabrın sonu kalmadı. Biz sustukça işi azıttılar. Geçen Cuma
günü artık o kadar ileriye gittiler ki hanım beddua etti. Evet işte
insanlar artık birbirlerine ancak beddualarla karşılık vermekteler.
Bu neden olduğunu kısaca anlatayım.
- Apartmanımızın bitişiğinde en üstte oturan bir bayan
var. Onun da iki-üç yaşlarında bizim üst kattaki komşunun kızı kadar
bir kızı var. Balkondan balkona durmadan bütün ses güçleri ile
isimlerini bağırarak birbirleri ile diyalog kurduklarını
zannediyorlar. Hem komşu apartman, hem de bizim apartman bu
seslerden müşteki fakat hiç birimizin sesi çıkmıyor. Kafa
şişirmekten başka bir işe yaramayan bu diyalog için ne bizim üst
kattaki anneanne ne de öbür apartmandaki anne ses çıkartmadıkları
gibi bizleri rahatsız etmek içinde çocukları adeta teşvik ediyorlar.
Açıkça bağırmalarını sağlıyorlar. Her halde ses tellerinin
kuvvetlenmesi için bir nevi çalışma yaptırıyorlar. Bizlerin
kızdığının farkındalar. Bilerek bu işe yaptırdıkları malum.
- Üstteki anneanne torununu bizzat bizim apartmana
yakın evde oturan kızının evinden getirerek bu işlemi yaptırıyor. Bu
günlere kadar torununa kızının evinde baktı. Torununu bu işlem için
bizim apartmana getirdiğini diğer çocuğu bağıran kadına itiraf ta
etti. Üstümüzde oturan anneannenin kızı yani çocuğun annesi de bizim
eve çok yakın ilköğretim okulunda öğretmen. Artık o öğretmenin
yetiştireceği çocuklardan vatana, millete ne gibi faydalı fertler
yetişeceğini siz düşünün.
- Dünyanın düzeni bozuldu. İnsanlıktan bi haber
olmamızın gerçek sebepleri herhalde bu gibi kişilerin eğitimde
yetiştirdikleri talebelerden olsa gerek.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 122 25 Nisan 2009 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
20KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek
için tıklayınız |
-
HER AYIN 15’i ile 25’Şİ
-
İnsanların belirli bir periyodik çok önemli işleri vardır. Benimde
belli periyodik ve çalıştığım, başımı kaşıyamadığım belirli
günlerim bulunmaktadır.
-
Her ayın On beşi, Sanal iki dergimiz olan Sarı Çiğdem Şiir Defteri
güncellenme ile 25 şi ise Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve
Edebiyat Dergisi günüdür. Gelen yazıları hazırlar ve on beşi ile
on altısı ile çok yoğun günümdür. Bir ay içinde gelen ve
geldiği gün güncellemeye çalıştığım yazarlarımın yazılarının her
sayfasına link vermeye ve siteye yükleme günüdür.
-
Yazarlarımız o 26'tısında yazı yollayabilirlerse bu yazıları
gelecek ayın sayısında elimden geldiği kadar sizlere sunmaya
çalışmaktayım.
-
Yazı göndererek yayınlanması için müracaat eden arkadaşlarımız
bulunmaktadır. Fakat küçük kurallarımıza uymaya yanaşmamaları
onların çalışmalarının burada yayınlanmasına mani oluyor. Tercih
onları.
-
Mayıs Ayı ise bilindiği gibi GÜRSEL YAYINEVİ'NİN kuruluş günüdür.
Nice yeni yıllara aylara birlikte ermek dileği ile!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 123 25 Mayıs 2009
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
21KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- INTERNET
SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
-
Dergilerimde; yazılarım kendime ait olup, kendi fikirlerimi
yazabildiğim kadar beyanda bulunduğum yerlerdir.
-
Sanal olarak yayınlanan bu çalışmalarım haricinde de basılmış
çalışmalarım bulunmaktadır.
-
Ayrıca 63 sayısı basılmış olarak bulunan ÇORUMLU 2000 AYLIK KÜLTÜR
SANAT TARİH VE EDEBİYAT dergimde pek çok çalışmalarımı da yayınladım.
Bunlar basılmış olarak arşivlerde bulunmaktadır. Bu dergim basılırken
ilk birkaçı hariç o günden bu güne okuyucularıma da sanal olarak ta
yayınlama mutluluğuna eriştim. Dergimiz halen devam etmekte olup her
ayın 15’inde güncellenmektedir. Bu elinizde bulunan sayımız
http://corumlu2000.dergisi.info 124. sayı olarak sizlerle
birlikteliğini sürdürmektedir.
-
Dergi ve sitelerime girmek için illaki üye olacaksınız diye bir
şartımız da bulunmamaktadır. Bütün ziyaretçilere alenen açık olarak
okuyucunun istediği an okunmaya açıktır.
-
Dergilerimize yazı veren arkadaşlar bizzat endi çalışmalarını e-posta
veya posta ile bana ulaştırmakta ve bende bazı ufak tefek kişilik
hakları ve diğer bazı bana ve yazarıma gelebilecek kısımları
kaldırarak yayınlamaktayım.
-
Yazarlarıma ve çizerlerime buradan teşekkür ederken yazı yollayacak
arkadaşlarımızın da kendi çalışmalarını
corumlu2000mail.com e-postama
yollamaları gerekmektedir.
-
Dergilerimde bulunan çalışmalar herhangi bir siteden alınarak
yayınlanmamakta, yazarlarımızın müsaadeleri ve gönderdikleri yazıları
yayınlanmaktadır. Bizim dergilerimizden başka yerlerde de
yazarlarımızın çalışmalarını yayınlamaları onların en tabii
haklarıdır. Bu bilginin de sizlerle paylaşmamım birkaç nedeni
bulunmakla birlikte burada bunları yazmama da gerek görmemekteyim.
-
Yazıyor, çiziyor, çekiyorsanız ve sanal değilseniz sizde davetlisiniz!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 124 25 Haziran 2009 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
22KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇORUM HİTİT FUAR VE FESTİVALİ
- Tanıtım. Çok yanlış bir söz var buna katılmıyorum. “Reklâmın
iyisi, kötüsü olmaz” Reklâmın iyisi iyi, kötüsü kötü bilgileri verir.
- Söze gelince; İlimizi tanıtalım. Teraneleri bazı özel
kutlamalarda söylenir, nutuklar atılır ve o andan sonra bir daha her nedense
anılmaz.
- Ben demekten hiç haz etmediğim halde kendimce ilimizi
tanıtmaktayım.
- Birkaç sitemin olduğu sizlerce malumve geçen ay
http://istatistik.buadresim.com 43820 tekil kişi ziyaret etmiş.
Aşağıda bulunan grup üyelerimin toplamının tekilinde biraz fazla!
- Gelelim Fuar ve Festival etkinlikleri her ne hikmetse; her yıl
daha da sönükleşen ve kimliğini yitiren bir etkinlik daha yaşadık. Bilmiyorum
ki söyleyeyim babından etkinliklerden sadece açılışı yapılmadan önce Sanayi
Sergisini resimleyerek sitemizde 4 gün resimleri üst dönen bölümde yayınladım.
Görenler göndü, görmeyenler ise görmediler. Bazıları da gördükleri halde
görmediler. Bütün bun gören veya görmeyen, görmemezlikten gelenler kendileri
ile yüzleşmeleri gerekir.
- Bildiğiniz gibi:
- Çorumlular grubuma
- Grup Adresi:
http://groups.google.com/group/corumvecorumlular
- Grup e-posta adresi:
corumvecorumlular@googlegroups.com
- Üye sayısı:
3000
-
- Ayrıca
- Fikir Dergisi grubuma
- Grup Adresi:
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi
- Grup e-posta adresi:
fikir-dergisi@googlegroups.com
- Üye sayısı:
30246
-
- 33246 e-postasına aşağıdaki mesajı gönderdim.
-
-
- 29. ULUSLARARASI ÇORUM HİTİT
FUAR VE FESTİVALİ
Hayırlı ve uğurlu olsun Mahmut Selim GÜRSEL
- 29. ULUSLARARASI ÇORUM HİTİT
FUAR VE FESTİVALİ PROGRAMI
- 08 TEMMUZ 2009 ÇARŞAMBA
15.00
Atatürk Anıtına Çelenk Sunulması
15.30
Sanayi Fuarı Açılışı
Leblebi Yarışması ve Ödül Töreni
Mehter Gösterisi
Halk Oyunları Gösterisi
17.30
KORTEJ GEÇİŞİ-Gazi Caddesi (Hürriyet Meydanı-Saat Kulesi)
Saygı Duruşu-İstiklal Marşı
Protokol Konuşmaları
Mehter Takımı Geçişi
Halk Oyunları Ekipleri Kortej Geçişi
Esnaf Odaları Kortej Geçişi
ASKF Kortej Geçişi
20.30
Destarensemble Klasik Türk Müziği ve Gösteri Sanatları Topluluğu
Konseri ve Sema Gösterisi (Devlet Tiyatro Salonu)
- 09 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE
10.30
Halk Oyunları ekipler Valilik ziyareti
11.00
Halk Oyunları ekipler Belediye Başkanı ziyareti
12.30
Halk Oyunları Gösterisi (Alaca)
13.00
Hifsad Çorum Fotoğrafları sergisi açılışı (Güzel Sanatlar Galerisi)
14:00
Çocuk Tiyatrosu-Nasrettin Oğlu Seyfettin (Tiyatro Bizbize lopluluğu)
(Devlet Tiyatro Salonu)
15.00
Halk oyunları mahalle gösterisi
Yerel Sanaiçılar Konserleri - Nergis AY-Özge Arslanbay Yer: Cumartesi
Pazarı.
17.30
Halk oyunları mahalle gösterisi. Yer Adliye binası yanı.
20.30
HALK KONSERİ (Turhan Kılıçcıoğlıı Stadyumu)
KoIbaslı ekibi
Gökhan Ertek
Serap Sapaz
Cemalettin Kurtoğlu
Ferhat Göçer
21.00
Halk oyunları göslerisi (Gazi Caddesı)
Halk oyunları göslerisi (Fuar alanı)
- 10TEMMUZ 2009 CUMA
10:00
Halk oyunları Gösterisi (İskilip)
14.00
Çocuk Tiyatrosu Keloğlan Taş Devrinde (Devlet Tiyatro Salonu)
17:00
Âşıklar Şöleni
Şeref Taşlıova - Aşık Borani - Sürmeli Can Kaya - Rıfat Kurdoğlu -
Müslüm Koygun (Mahzuni Şerif Parkı)
18.00 - Halk oyunları mahalle gösterisi Yerel Sanatçılar Konserleri
Yer: Mehmetçik Parkı
21.00
Halk oyunları gösterisi (Gazi Caddesi)
Halk oyunları gösterisi (Fuar Alanı)
- 11 TEMMUZ 2009 CUMARTESİ
10:00
HalkOyunları Gösterisi (Osmancık)
13.30
Hâkimiyet Gazetesi Leblebikeyfi mizah sayfası Editörü Erdoğan Oruç
Karikatür Sergisi. Yer: Devlet Tiyatro Salonu Fuayesi
14.00
Gölge (Talha Bora Öğe) Stand- Up gösterisi (Devlet Tiyatro Salonu)
18.00
Halk oyunları mahalle gösterisi.
Yerel Sanatçılar Konserleri Yer: Bosna Parkı
21.00
Halk oyunları gösterisi (Gazi Caddesi)
Halk Oyunları Gösterisi (Fuar Alanı)
- 12 TEMMUZ 2009 PAZAR
10.00 - Halk Oyunları Gösterisi (Boğazkale Sungurlu Gösterisi)
16.00 - Hitok OtoDrag Yarışları (Fen Lisesi Önü)
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 125 25 Temmuz 2009 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
23KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇOK BİLEN
-
Bildiğiniz gibi dergimizin sizlere bilgi verdiği ve sizleri
dergi ile ilgili bilgilerin yenilendiğini bildirmeye
çalıştığım
-
Grubumuza
her nasılsa kayıt olunmuş bir okuyucumuz beni bazı hatalarımı
görerek kendince cevap vermiş. Türkçe kelimeleri kullanmamızı
tavsiye eden bu arkadaşın yazısında yazım hataları olduğu
gibi; yazdıklarının kaç tanesinin Türkçe olduğundan bile bi-haber
olduğu gözükmektedir. Ayrıca kendisinin yazdıklarını da hiç
kontrol etmeden göndermiş.
- Aşağıda ismi bizde saklı olarak şöyle
yazmış:
- 19 07 2009 tarihinde Saat 11.20
- “Günaydın Çorum Fikir Dergisi
yöneticileri,
- “İsteğim dışı bana da ulaştırılan
iletinize bağlı öbekte biraz gezindim, Türkçe adına. Bir kesit
olarak algılayıp dile getireceğim yanlışların düzeltilmesi
dileğim var:
- “Türkiye’de Emlak”, “Siz de katılın”
derken doğru yazmışsınız da, “Sizde katılınız” ve “Sizde
bulunmak isterseniz…” derken ‘de’ neden bitişti acaba?
- "Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz!.."
- Türkçe yazmayı sürdürürken araya bir
“subdomain” sıkıştırmanız neden acaba?
- Bu bölümü yazanın kendisini ifade
etme yeteneğinde bir bellek silinmesi mi oldu?
- Bu tümceyi yazanın tam orada da
Türkçe düşünmesini salık veririm. Genelde olması gereken
konusunda yardımcı olurum ama burada olmayacağım. Madem bir
kazanç amaçlı öbek oluşturmuşsunuz, bir de Türkçeyi düzgün
kullanan yurttaş istihdam edin ya da görevlendirin. Yine de
bir yardım daha yapayım, ‘link’ yerine genel kabul gören
‘ilişim’ sözünü kullanın. Kandil aşkına, Türkçe adına”
- İmzası: Sağlık adına sağlıklı
düşünüp sağlığa önem veren - Türkçeye çok duyarlı bir
araştırmacı, yazar, çevirmen – 2 kitap çevirmeni isimlerini
veremeyeceğim reklam olur- M…. Sivil Toplum Birliği Platformu
Kurucu ve Eşgüdümcü Başkanı - Tüm Çeviri İşletmeleri Derneği
Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç bilgesi - Türkçeyi,
havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi akıllı kullanmaya
çalışan yurttaş - Not: Bugün ilk iletim size gidiyor;
bilin Türkçenin ne kadar önemli olduğunu!..
-
Bu sağlıklı düşünen, Türkçeye duyarlı” ne yazık ki Türkçe
birkaç kelimeden başka yazamayan” bilge arkadaşı buradan
REKLAM etmeyi düşünmüyorum “O kendisini bilir” zaten aşağıdaki
bölümü de kendisine yazıyı dergimize yükleyince tıklayarak
yollayacağım.
- Yolladığım cevap:
- İnsan kendi hatasını nedense görmezde
başkasın hataları ile uğraşır?
- 1-sizin iletiniz de her nedense bizim
goole nin SPAM’A (elektronik posta sağanağı, mesaj
sağanağı) bölümüne gelmiş.
- 2- Fikir Dergisi Yöneticileri yoktur.
Yazarları vardır. Yöneticisi sadece benim.
-
3- İsteğin dışında geldi ise şu an
itibarı ile
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi e-posta
gönderisinden çıkartılmış bulunmaktasınız. Bunu sizde
yapabilirdiniz!
-
4- Bizim sadece e-posta listemiz
yapılanları bilgilendirme için kurulmuştur.
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi ise
http://fikir.dergisi.info 10.
alını tamamlamış bulunmaktadır. Diğer dokuz sayı
yazarlarımızın yazılarını da inceleyebilirsiniz. Üye olma
mecburiyeti yoktur.
- 5-"Bu yaptığınızı Çorumlu yapmaz" Acaba
ÇORUMLU size ne yaptı? Çok merak ediyorum! Çokkk İktisatçı,
Turizmci Sağlık adına sağlıklı düşünüp sağlığa önem veren
,Türkçeye çok duyarlı bir araştırmacı, yazar, çevirmen, Tüm
Çeviri İşletmeleri Derneği Kurucu Gen Sekreteri, en yaşlı-genç
bilgesi, Türkçeyi, havayı, suyu, toprağı, zamanı, enerjiyi
akıllı kullanmaya çalışan yurttaş vb. imzanız var da ondan
sonrum.
- 6- Domain "etki alanı -tanım kümesi -1)
alan, ilgi alanı, 2) tanım alanı (işlev) "olarak çevrilmiştir
ki bu kelime ile bağdaşamaz. Domain sadece bir hedeftir.
Domaini aldıktan sonra değiştirme imkânınız olamaz. Yönetim
alanında ise her türlü düzenlemeleri yapabilinsiniz. İlgi
alanı ile de alakası aynı isimleri anlatan pek çok isim veya
kelime bulunmaktadır ve subdomain Türkçe karşılığı bana biraz
daha kelime bilimcileri düşündürse gerek diyorum
- 7- SALIK (Ucu zincirli Topuz) her halde
SAĞLIK demek istediniz(!)
- ÖBEK (Yaş ve yapıları aynı olan
kişilerin veya topluluğuna denilir.) Bizim öbeğimiz değil
e-posta topluluğumuz vardır ki burada 90 yaşında da 18 yaşında
da cinsiyetleri karışık kişiler de bulunmaktadır.
- 8- LİNG karşılığı olarak verdiğin
örneğe insanlar değil “kazlar” bile güler.
- 9- En önemlisi iki adınız var . Ha sahi
unuttum adınızı Türkçe mi?
-
Hamiş:
http://fikir.dergisi.info
dergimizde adınız verilmeden bu cevabı yayınlayacağım
- Mahmut Selim GÜRSEL
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 125 25 Temmuz 2009 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
24KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız
|
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- NE SÖYLERSEN ONU İŞİTİRSİN
-
Bana göre yıllar önceydi. Şimdi
koskocaman bir fabrikanın bulunduğu alanın eski ve tabii ortamının
bozulmadığı günlerdi.
- Bir sahil düşününki arkasını 200 metre ötede kale
surları gibi sahil boyunca, göz alabildiğine uzanan gümüş renkli ter
temiz kumlarla kaplı, denizi çok az bir eğimli tabii bir plajı olan
alan.
- Yıllardan 1957 bu plajda; baba, anne ve üç çocuk
yüzmek ve bir sıcak havadan kurtulmak için bulunuyorlar.
Bulundukları alanda bir eski hale harabesinin gölgesinden
faydalanıyorlar ve mutlular. Baba 40 yaşında, oğlu ise on
yaşlarında. Sohbet ediyorlar baba, oğul. Baba:
- - Oğlum ayağa kalkar mısın? .Oğlu ayağa kalkınca:
- - Şu ilerideki kayalara doğru bütün gücünle bir söv
bakalım! Oğlu, mahbup. Babasının yanında nasıl sövsün ki. Annesi,
babası ve kız kardeşi var. Zaten yapısında ve yetiştirilmesinde de
sövmeyi, dövüşmeyi bilen birisi de değil ki. Kızarıp, bozarıyor.
Babası ısrar ediyor:
- - Söv oğlum! Çocuk kızararak bütün gücü ile kayalara
doğru bağırıyor.
- - Eşek oğlu eşek! Birkaç saniye sonra kayalardan bir
ses geliyor:
- - Eşek oğlu eşek! Çocuk şaşıyor. Babası ve annesi
gülüyorlar. Küçük kız kardeşte şaşkın. Babası tekrar başka bir şey
istiyor:
- - Oğlum ! Birde güzel bir kelime bağır mısın? Yeni
yetişiyor, karşı cinslerin yeni farkına varan çocuk tereddüt
etmeden:
- - Seni seviyorum! Diye sesleniyor. Birkaç sanıya
sonra:
-
- Seni seviyorum! Cevabı geliyor.
Babası oğlunun elinden tutup yanına oturtturarak:
-
- Oğlum! Bu ses ikilemesine Yankı
derler. Yüksek sesle uzaktaki belirli bir yükseklikteki yere
bağırırsan sesin sana geri gelir. Sana bir baba nasihati vermek için
bunları söylettirdim. “İnsanlarda aynen yankı yapak yükseklikler
gibidir. Onlara iyi söylersen sana iyi söz söylerler. Kötü söz
söylersen sende kötü söz işitirsin” Bu nasihatimi ölene kadar
unutma.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 126 25 Ağustos 2009
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
25KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
SENDEN NE DİLESEM YA HABİBİ!
Senin dünyaya
teşrif ettiğini ve yakın yıllar içerisinde Mevlit Kandilini
kutladığımız bu ay içinde senden Allah’ın emri ve sana verilen
yetki ile şefaatini istesem acaba kabul eder misin?
Bu göründüğü hilalin
aylar olarak takvime döküldüğü; Müslümanların ve bazı
milletlerin kullandığı kameri ay içinde dünyaya teşrifinin
gününü bilinmemesinin sebebi bilinmemesindeki hikmetin
anlaşılması için çaba gösterenlerden birisi olmamı düşünerek
senin adını anmama müsaade eder misin?
Ey bu kâinatı yaratan
yüce Allah’ımın “Ya Habib’im!” dediği Peygamberim olarak beni de
Kevser’inden su içmeye davet eder misin?
Ey kâinatın sahibi
Allah’ım! Onun yüzü suyu hürmetine bu dünyada olduğunu bilen ve
inanan kullarından birisi olarak beni de Habib’inle yakında
yüzleşmem için müsaade eder misin?
Ey cihanın son
Peygamberi! Sevdiklerini senin sancağının altında toplarken yüce
huzurda, bizler için Allah’ıma af, af diye bizlerin selamete
çıkması için yalvaran. Yüce insan! bizi de sancağının etrafına
kabul eder misin?
Ey bu yer! Ey gök! Ey
bu seher vaktinin zamanını ayarlayan şahit ol! Ben Allah’ımdan
af diler, Onun Habib’inden de şefaat dilerken bu sanal satırlar
olarak bu satırları okuyanları da şahit olarak dinler misin?
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 133 25 Mart 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
26KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
Bir cemiyet veya dernek; bulunduğu
yerin ahval ve şartlarına uyarak yediden yapılanma girişi
yaparsa. Bu da ayrılmayı planlayarak bir kendi çıkarı için
düşünen üyenin menfaati mi önemlidir?
-
O kuruluşu beğenilmeyen
yöneticilerin kendi çıkar veya heveslerine uygun bir
topluluğu kendi amaçları doğrultusunda yönetmek amacı ile
mi yeniden aynı işlev ve görevi yapacağını öne sürerek
diğer üyeleri de yerlerinden koparması önemlidir?
-
Bu kapalı şekilde anlatmaya
çalıştığım olay benimde mensubu olduğum fakat bu güne
kadar kendimi oradan uzak tuttuğum ve bir hizmet
yapılmadığını gördüm yer olarak bildiğim yerdir.
-
Başkanlığını yapan şansın ilini
tanımaması ve hatta bu makamın verdiği rehavetle ilinin
Cumhuriyetinin kurulmasından bir önceki devirde bir
gazeteci tarafından tertip edilen ayaklanmanın önderini
bir sopa vuruşu ile dünyasını değiştiren şahsı
tanımamasıdır. Bu şahıs kendi emeği ve kendi çabaları ile
erlikten paşalığa kadar yükselen ve yaptıkları
yararlılıklar gösteren ve şehrin en büyük camisin bir
kütüphane kuran ve yüzlerce el yazması ve matbu eser
vakfeden ve iline halen adı ile müsenna kütüphanesin
bulunan şahsı cahil olarak bir ulusal gazetenin ili için
verdiği beyanatta tanımlayan şahıstır.
-
Yeni bir kuruluşun alel acele
kurduğu gözükmektedir. Eski dernekten ayrılan ve yeni
derneği kuranların isminin bulunduğu Internet sitesinde
ayrılanan kişilerin isimlerini görmek çok şaşırtıcı olarak
gözükmektedir. Dernekten 62 kişinin koptuğu ve yeni
derneğin bünyesini oluşturduğu http://www.facebook.com
bu sitede yazılmaktadır.
-
Bu listesinde 23, 24, 56, 57, 60,
94, 97, 115, 123, 132, 160 numarada kayıtlı bulunmaktadır.
Bu isimleri http://www.facebook.com üye olduğum
gruptan tespit ederek burada yayınlamayı düşündüm. Davet
üzerine bu http://www.facebook.com üyeliğe abone olmuştum.
Bu gün bu gruptan gelen haberin içinde bulunan dernek
kurucu başkanını bir cümlesi benim buradan çıkmama yetti.
“Belediyenin
katkıları ile teşrifatının tamamlandığını” belirtmesi
buranın da Belediye himayesine girildiğinin bir itirafı
olarak gözükmektedir.
-
62
kopan üye veya bu üyelerin kopmasını sağlayanların birkaç
masa ve sandalye iye bir oda veya dükkan kiralayamadıktan
sonra yana üyelerin birkaç kuruş vermeleri ile yürür mü? O
da ayrı bir problem.
-
Bu
işlev Ülkemizin bütün kurum ve kuruluşlarının ve
çalışanlarının PARÇALANDIĞI süreçte ilimiz için acı bir
tespittir.
-
Ayrıca
bu ayrılanlar gerçekten dernekten ayrıldılarsa üye
listelerinden de çıkartılmaları için gereken hassasiyeti
göstermeleri gerekmektedir. Bu eksik ve dikkatsizlik
komedisi karşısında kapalı olan tenkidim uyarı içindir.
-
17
Nisan 2010 Çorum
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 134 25 Nisan 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
27KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
557 YIL ÖNCE 29 MAYIS
-
İstanbul’un fethi çok önemli sonuçları bulunmaktadır.
-
Fatih
Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra Batıdaki
hâkimiyetini, sınırların genişlemesi, Son din İslam’ı en uzak
yerlere kadar yaymak ve Hıristiyan birliğini bozmak amacıyla
Avrupa üzerine birçok seferler düzenledi. Sırbistan Krallığı
ortadan kaldırıldı, sancağımız haline getirildi. Mora
fethedildi, Eflak eyalet yapıldı, Bosna tekrar Osmanlı
hâkimiyetine alındı, Arnavutluk ele geçirildi. 16 yıl süren
Osmanlı-Venedik Deniz Savaşları sonunda Venedik barış imzalamayı
kabul etti. İtalya’ya yapılan sefer sırasında Roma’nın fethi
açısından çok önemli bir merkez olan Otranto fethedildi ancak
şaibeli ve bu güne kadar da gerçek sebebi bulunamayan Fatih
Sultan Mehmet’ in vefatı üzerine kaybedildi.
-
Bin
yıllık Bizans İmparatorluğuna son verildi, Doğu Roma
İmparatorluğu olarak da bilinen son yeri İstanbul’un alınması
ile tarihe karıştı. Venedik ve Ceneviz ticareti eski şaasını
bulamadı. Dünya’da derebeylik sistemi çözülmeye başladı. Fatih
Sultan Mehmet’in emri üzerine İstanbul kalmak istemeyen Bizanslı
aydınlar Avrupa’da Reform hareketlerinin başlaması sayılan
Rönesans hareketleri başları ve Ortaçağ kapanmış, yeniçağ
başlamış oldu.
-
Osmanlı toprakları arasında sürekli sorun çıkaran bir fitne
yuvası olan Bizans ortadan kalktı. Osmanlı Devleti’nin başkenti
Edirne’den İstanbul’a getirildi. Osmanlı İmparatorluğu toprak
bütünlüğü sağlandı. Osmanlı’nın Anadolu-Rumeli geçişi
kolaylaştı. Karadeniz-Akdeniz deniz ticaret yolunun denetimi
Osmanlılara geçti. Osmanlı Devleti İslam dünyasında itibara
kavuştu ve Osmanlı Devleti yükselme dönemine girmiş oldu.
-
557
yıl önce bizlerin ataları bu önemli tarihi işlevi yaptılar.
Bizler ne yazık ki artık bu büyük olayı gençlere ve geleceğin
mirasçılarına hatırlatmayı cılız bir etkinlikle geçiştirmeye
çalışıyoruz
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 135 25 Mayıs 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
28KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
DÜNYA DÖNÜYOR
- Bu günlerde ülkemizde bir sürü gündemle bizleri meşgul ediyorlar.
- Yeni Ceza Kanununun tartışılması, eksik ve fazlalıklarının halka
arzı!
- Bunların başında Hıristiyanlık propagandalarının daha geniş ve
serbestlikle yapılması!
-
İbadet
özgürlüğünü fırsat bilerek faaliyetler artıyor. Başka bir niyet aranmasa;
insanlarımızı bilinçlendiriyorlar diyebilirsiniz. Bu faaliyetlerin arkasında
bazı gençlerimizin ve dini bilgileri zayıf olanların din değiştirmeleri de
gayet tabiidir. Bizlerin bu pozisyonda olan gençlere dinini ve imanını
öğreterek her şeyin para olmadığını ve para içinde din değiştirmelerinin
önlenmeleri gereklidir.
- Şu sırada gündemin başka bir konusu da ülkemizin AT girme çabaları
ile birlikte ülkemizin yararına pek çok tavizin verildiğini görmek bizleri
üzmektedir. Bu taviz verdiğimiz ülkelerden bizlere ne gibi yardımlar
geleceğini bilemiyorum. Çünkü Avrupa ülkelerinin şu sırada işsizlik krizleri
patlama noktasına gelmiş olup, bizim ülkemizin insanlarının Avrupa’da dolaşma
serbestliğinin verilmemesinin esas sebebinin bu olduğunu hepimizin bildiğini
zannediyorum. Ayrıca Avrupa’nın ekonomik olarak birlikteliğinde de
zedelenmelerin gözlendiğini sağır sultanların bile duyduğunu burada yazmam
bile abesle iştigalden başka bir şey değil mi?
-
Ülkemizin problemlerini başında olan PKK ise içte ve dışta bulunan
yardakçıları ile gündemini sürdürmekti. Mehmetçik onlara gereken dersleri
vermekte gecikmemekle beraber, bünyesinden tek tük de olsa ŞEHİT ve GAZİ
vererek ana ve babalar ile milletimize üzüntü vermektedir. Bu bataklık
kurutulmadıkça daha pek çok TÜRK ANASI ağlayacaktır. Bu işleri birilerine
danışarak değil kendi bünyemizde halletmeliyiz. Bizim ülkemizin bu bataklığı
kurutacak ekipmanları ziyadesi ile bulunmaktadır.
- Bazı dünya ülkelerinin ise ASALA yandaşlarının tek taraflı
bilgileri ile Sözde Ermeni problemini incelemeden ve cahilce kararlarla bu
konuyu tanıdıklarını ve bu konu hakkında kanunlar ve abideler yaptıkları
malumdur. Bu ülkelere karşıda bizde onların geçmişlerinde yaptıkları soy
kırımları ve katliamları tanıtan abideler yapmamız bize kaça mal olur ? İnanın
bu abideleri yurttaşlarımız veya mahalli idarelerimiz seve seve yaparlar.
Karşı misilleme olmadan bu kararları alt etmemiz mümkün olamaz. Bu soğuk
savaşın bir kolu olan karşı propaganda yapılması gereklidir. Bizler bunları
sözlerken, bizleri idare edenlerin çekimser kalmaları bizleri üzmektedir.
- Ülkemizin genel görünümündeki gündem dışında ilimizin
problemlerinden birkaçını da anmak istiyorum:
-
Çorum’da yapılan konuşmalar ve toplantılar da yine Türk Bayrağı
yasaklarına riayet edilmemektedir. Bu ihmal o toplantılarda bulunan devlet
yetkilileri tarafından da görmemezlikten gelinmektedir. Çorum’da geçen ay
televizyonlardan yayınlanan bir kurumun haftası kutlamasında konuşma kürsüsüne
Türk Bayrağı dolanmıştı. Benim bildiğim Bayrak Kanununun: “ Yasaklar Madde
26-Bayrak, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk olarak veya
taşıdığı manevi değeri zedeleyecek biçimde kullanılamaz; 21 inci madde
hükümleri dışında, ne maksatla olursa olsun, örtü olarak serilemez; oturulan
veya ayakla basılan yerlere konulamaz; elbise ve üniforma olarak giyilemez. Bu
yerlere, masalara, kürsülere vb. eşya üzerine Bayrağın sekli yapılamaz.
-
Hiç bir
siyasi parti, kuruluş, dernek, vakıf tarafından amblem, flama, sembol ve
benzerlerinin ön ve arka yüzünde, Bayrak, esas ve fon olarak kullanılamaz.
- Bayrağa
sözle, yazıyla veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez,
saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz,
gerekli itina gösterilmeden kullanılamaz.” Denmekte.
-
Bu ay ve
gelecek ay içerisinde ilimizin festival ve etkinlikler neler olacak,neler
yapılacak ? 16’tısında Tarım fuarı var. Birkaç hemşerimiz katıldı. Diğer
katılımlar dışarıdan. Birkaç tenkit edilecek şeyler var. Birincisi tamda
GÜNDÖNÜMÜ FIRTINALARI içerisine alınmış. Zaten bizim festivallerin tarihini
almaları için yazmaktan kalemimin mürekkebi kurumuştu. Sonunda festivali
gündönümü fırtınaları sonuna aldılar. İkinci tenkidim ise ziyaretçi trafiği.
Tarım Müdürlükleri, tarım kooperatiflerinin haberi var denildi. Bu birimler
zaten gelen firmaları tanıyorlar. Önemli olan avam tabakasına inebilmek! Yani
çiftçiyi bilinçlendirmek! Tanıtım olmayınca, kabahat Çorum’a kalacak.
Geldikçe fuarı gezmediler denilecek. Katılımcı firmalar bir daha gelmeye tövbe
edecekler. Bu olaydan fuar düzenleyicileri hiçte rahatsız olmuyorlar. Hisseli
kumpanya gibi, gelen ağam, gelmeyen paşam havasındalar.
-
Bir de
köylerimizin tamamı yanmakta. Bu durum acaba hiç tetkik edildi mi?
-
Bilmiyorum.
İlimizde gerçek anlamda da seracılık yapılmaya başladı.
-
Yakın
tarihte Çorum’da geçmişte olduğu gibi pek çok sera göreceğiz
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 135 25 Mayıs 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
29KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- TEKRAR
GELEBİLİRSEM!
-
Yaşamımızda bir ömür boyu beklenilen bazı anlar bulunmaktadır.
Bunlar bizlerin isteklerinin yönlendirilmesinden çok bizi
yaratanın yönlendirmesi ile meydana gelen emir ve yapılması
gerekenlerdir. Doğmak, Yaşamak, Gitmek, Gelmek ve Ölmek gibi.
-
Hazreti İbrahim A.S. Kabe’yi Allah C.C. yeniden yapılandırınca
emredildiği gibi insanlara buraya gelmesin tebliğ etmesini
istemiş ve o tebliği duyabilenlerin Kabe’ye gelmelerin nasıp
olmuştur. İnsanların nerede vefat edecekleri bilinmemektedir.
Toprağının alındığı yerde kalıp vefat ederlerinde oralardaki
topraktan halk edildiği ve toprağının alındığı yerde
defnedildiğini hepimiz bilmekteyiz.
-
İnsan olarak yaratılan bizlerin; bazı kolaylıklara erebilmesi
isteklerimizin Yüce yardana ulaşması ile mümkün gözükmekle
birlikte Amentünün “Hayrihi ve Şerrihi” imanımızı gereği bazı
bilmediklerimizin bizlere yön verdiğini görmüş ve hayatımızda
yaşamış oluyoruz.
-
Bütün hayatımız boyunca istememize rağmen on beş yıl önce Hac
borcumuzu ödemek nasip oldu. Gidenlerin bildiği gibi Mekke ve
Medine’nin çekiciliği gittikten sonraki hasreti insanın içini
kavurmakta ve tekrar tekrar oraları ziyaret etmek
istemektedir. Bizimde bu hasret gidermemiz İnşallah giderilmiş
olacak ve bu yerleri tekrar görebilmemiz nasip olacak. Gidip
Görmeye niyetlendik, nasip olursa yarın 26’tısnda yolculuk
başlayacak.
-
Kapağa da oranın bir resmini almayı uygun gördüm.
-
Nasip olup Umre yapabilirsek ve Kabe’yi tavaf ederken 6.
şaftta (dönüş) Rabbimizden mealen:
-
“Ey rabbimiz!
-
Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.
-
Allah’ım. Sana karşı görevlerimde birçok eksiğim var.
-
Yarattıklarının da benim üzerimde de birçok hakkı
bulunmaktadır. Allah’ım sana karşı olan eksikliklerimi
bağışla.
-
Yarattıklarına karşı olan haklardan ve alacaklarından beni
kurtar.
- Bana helali ver, haramdan
uzak kalayım. İbadetinle meşgul et, günaha düşmeyeyim. Lütfünü
ver, başkalarına muhtaç olmayayım.
-
Ey bağışlaması bol olan Rabbim!
-
Rabbimiz. Bize dünyada iyilik ver. Ahrette de iyilik ver.
-
Bizi Cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennetine koy
beni de iyilerden eyle.
-
Ey sınırsız güç sahibi!
-
Ey günahları çok bağışlayan, Ey âlemlerin RABBİ! “
-
İşte bu yakarış insanın borçlarını kabullenerek acizliğinin
nişanesi olarak Rabbine sunduğu ve istediği andır.
-
Selam Gönderenlerin selam ve dileklerini İnşallah
ulaştıracağım.
-
Rabbimizden gitmeyenlere de gitmeleri için sebepler ihsan
etmesini dileyeceğim.
-
Gidip gelmemek ver. Gelip Görmemek var. Allah erdirirse
dergimizi devam ettirmemizi de nasip ederse yine sizlerle
olacağız.
- 25 Haziran 2010 12,05
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 136 25 Haziran 2010 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
30KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YA HAKKINI VERİN, YA DA, O DİPLOMALARI
YAKIN
-
Kendisini 'yasa bağımlısı' olarak tanımlayan
Sayın Rektörüm ve on yıllık dava arkadaşım Galip Baran sordu: “Üniversite
diploması, Türkiye’nin veya dünyanın en ünlü üniversitelerinin birinden
alınmış olsa bile ne işe yarar?
-
Örneğin, senin gazetecilik, hukuk ve siyaset
bilimi diplomaların ne işe yarıyor söyler misin?
-
Devam etti: O diplomalara rağmen çevreyi
kirletiliyorsan, aşırı tüketiyorsan, trafik kurallarını çiğniyorsan, toplum
sağlığına aykırı alışkanlıklar ediniyorsan, vergi kaçırıyorsan, rüşvet
veriyorsan/alıyorsan, iş ahlakının korunması için çaba göstermiyorsan, milli
servete zarar veriyorsan, imar yasasına aykırı işler yapıyorsan, her şeyi
devletten bekliyorsan, yani kısaca, 'KIRMIZIDA GEÇİYORSAN' bir başka deyişle,
YOLSUZLUK YAPIYORSAN?...
- Benimkisi “Teknikerlik” diploması. Ama ben, KIRMZIDA GEÇMİYORUM, YOLSUZLUK
YAPMIYORUM, üstelik KIRMIZIDA GEÇENİ, YOLSUZLUK YAPANI, “kırmızıda geçeni,
anında , yüzüne karşı, utanmaktan başka bir tepki gösteremeyecek şekilde
uyarma”yı öngören, SOSYAL YAPTIRIM olarak bilinen bir yöntemle uyarıyorum
(uyardıklarımın arasında, her rütbeden polisler, her rütbeden askerler,
avukatlar, hakimler ve savcılar var) uyardıklarına kendilerinin de başkalarını
aynı yöntemle uyarmalarını öneriyorum, bana DELİ diyenler de var. Oysa ben
sıradan bir YASA BAĞIMLISIYIM.
-
Sözünü şöyle bağladı: "Haydi gel şu bir işe
yaramayan, YOLSUZLUK YAPMANI önleyemeyen DİPLOMALARNI Kızılay Meydanı’nda
yak…"
-
Elbette (kendimi tenzih ederek) Üstat Galip
Baran'a hak verdim. İtiraz edemedim.
- Zira, (ben) her ne kadar 'kendimi bildim bileli' kırmızıda geçmiyor,
mümkün olduğu kadar geçenleri uyarıyor, 'Kırmızıda Geçmek' in gerçekte ne
anlama geldiğini yıllardır yazılarım, söylev, konferans ve demeçlerimle halka
açıklıyor, anlatıyor ve "iyi insan-iyi, ilkeli-onurlu ve sorumlu vatandaş"
konusunda her derece ve düzeyde büyük bir mücadele veriyorsam da; Adına kinayeten 'BİLGİ ÇAĞI' denilen bu zamanda, ülkemin, insanımın ve
dünyanın (sözde) en saygın üniversitelerinden diplomalı bilim (ilim değil!),
politika (siyaset değil!.) Sivil Toplum Kuruluşu (gönüllü kuruluş değil;
güdümlü kuruluş), memurin, hükümet ve devlet eşhasının;
-
"Edindiği diplomadan dolayı hicap duymadan,
insanlıktan utanmadan, adalet ahlakı ve hukuka saygılı olmadan ve (bana göre)
Allah'tan korkmadan, bizzat kendi ve kamu vicdanına karşı hiçbir onurluluk ve
sorumluluk hissetmeden..."
-
Nitelikli dolandırıcılık, gasp, irtikap,
ayırma-kayırma, rüşvet-suiistimal, görevi kötüye kullanma ve yolsuzluk
yaptığını; Vergi kaçırdığını; İmar mevzuatını ihlal ettiğini; Çevreyi
kirlettiğini; Halka yalan söylediğini; Sözünde durmadığını; Emanete hıyanet
ettiğini; Küresel barışı tehdit, ozon tabakasını tahrip, dünyada savaş ve
milletler arasında fesat çıkartma, vahşi kapitalizm ve insanlık düşmanı
küresel emperyalizme alet olduklarını; KISACA: 'her fırsatta insanlığın
KIRMIZI ÇİZGİLERİNİ ihlal ettiklerini gördükçe kahroluyor ve 'BİLGİ ÇAĞI'nın
bilim ve insanlık düşmanı biçiminde tezahür eden uygarlığından utanç
duyuyor!.., Dünyayı yaşanmaz hale getiren 'sorun' un "BENCİLLİK", kalıcı
çözümünse "SENCİLLİK" olduğunu çok iyi biliyor; İnsanlığın bir an önce "BİLİÇ
ÇAĞI" na geçiş yapabilmesini yürekten diliyorum.
-
Ama, kitlesel bir katılım ve anonim BİLİNÇ
olmadan diplomama da kıyamıyorum!..
- Bu yazıyı okuyan hukukçulara, mühendislere, akademisyenlere, devlet ve
hükümet 'gişi'lerine soruyorum: Ne dersiniz? Siz de hak veriyor musunuz?
-
Veriyorsanız diplomanıza kıymaya hazır
mısınız?
-
Yoksa, onun gibi "YASA BAĞIMLISI" olup DİPLOMACIKLARI kurtaralım mı?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 137 25 Temmuz 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
31KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
GÜN OLA HARMAN OLA
-
Zaman. İnsanlar için olduğu kadar canlılarında
yaşamalarına yön veren, ayarlayan bir olgu. Gecesi
var, gündüzü var. İnsanlar için Haftası, ayı, mevsimi,
yılı var. Diğer canlılar içinde mevsimler
oldukça önemli.
-
Belki pek çoğumuzun alışa gelen hale gelen “Gün
Dönümü” Haziran ayın 21’inde başlıyor. Pek çok
bitkilerin ömürlerinin bittiği ve meyvelerinin
olgunlaştığı zaman dilimi!
-
Görüldüğü gibi zaman dilimi çok çabuk geçmekte ve
ilerlemektedir. Dergi çıkartmak ve yayınlamak bir grup
ve gönül işidir. Yazar arkadaşlarımızı tarafıma
güvenerek verdikleri yazıları ile dergimiz devam
etmekte. Ömrümüz sağ, kesemiz uygun olduğu müddetçe de
devam ettirmeye çalışacağım.
-
“Söz ağızdan çıkar” Atalar sözünü bizzat uygulamaya
çalışacağım.
-
Aşağıda dergimizin amaç ve gerekli bilgileri hakkında
sorulanları cevaplamak istiyorum:
-
1- Dergimiz nedir?
-
Dergimiz Yazlarımızın, Çizerlerimizin (Karikatürist,
desinatör, resim) ile çekerlerimizin Fotoğraf sanatı
ile meşgul olanların çalışmalarını hiçbir ücrete tabii
olmadan ve her ayın 26’tısından 25’ine kadar
yaptıkları etkinliklerin (Reklam olmamak kaydı ile)
sizlere bilgilendirmek amacı ile kurulmuştur.
-
2- Dergide bir ay içinde kaç çalışmaya yer verilmekte?
-
Dergimizde basılı eserlerde olduğu gibi sayfa bastırma
derdi ve külfeti olmadığından çalışmalar için bir
sınırlandırma bulunmamaktadır.
-
3- Bazı yazılarımızda ufak silinmeler olmakta neden?
-
Evet çok azda olsa bazı arkadaşlarımızın yazılarında
istemeyerek yazdıkları kişilere sataşma, aşırı yerme
ve diğer ahlaka aykırı kelimeleri çıkartmak
zorunluluğunda çalışmalar ufak tefek sansüre tabi
tutulmaktadır.
-
4- Telif ücreti neden vermiyorsunuz?
-
Yayınevi olarak yazarlarımıza telif ücreti
vermediğimizi söylüyoruz ve bu çalışmaları için de
yayınlanmasını bildiren umumi bir not istemekteyiz.
Bakınız: Bu imkânsızlığa karşı yazarlarımız dergimizin
ve sitemizin ortaklık payına doğrudan ücretsiz
katılımları sağlanmakta ve isimleri ile ilgili
sitemizde sayfaları açılmaktadır.
-
5-
Bu çalışmaları topladığınız Internet domainler, site
barındırmaları ve diğer masrafları herhangi bir
kuruluş veya dernek mi karşılamakta?
-
Hayır bütün masrafları ve giderleri kendi bütçemden
karşılamaktayım
-
6-
Sizin bundan çıkarınız o zaman nedir?
-
Hiçbir çıkar gözetmemekteyim. Halka hizmet Hak’a
hizmet olarak yayınevimizi kurmuştuk sanal hizmetimizi
de devam ettirmekteyim.
-
7-
Sizin sitelerinizi oldukça fasla. Bu siteleri derli
toplu gösteren bir sayfanız var mı?
Evet bu sitelerimizi ana sayfalarında giriş linklerini
görebilirsiniz!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 137 25 Temmuz 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
32KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YENİ ÇALIŞMALARIM
- Dergilerimize yazı veren arkadaşlarımızın ve benim
çalışmalarımı sanal kitap olarak sizlere sunmak için yeni çalışma
başlattım. Deneme mahiyetinde benim en son basılmış olan “Çorumlular
ve Çorum’a Hizmet Edenler” biyografi kitabımı sanal ortamda
sizlere sundum. 241 sayfalık bu çalışmamın bizlerce ilgi gördü.
- Çorum Osmancık’ta yatmakta olan Koyun Baba ile ilgili
bir el yazması kitabın Latin harflere çevrisi ve basılmış olan
çalışmam
bu sayfada hazırlanmada olup çok yakında tamamlanacaktır.
- İlk yayınladığım kitap olarak ”Çorum’da Yatan Meşhur
Yatırlar” da
hazırlanarak yakında sizlerle olacak
-
Yazarımız Mustafa Nevruz SINACI’NİN
2010 tarihinde sanal ortamda yazdığı yazılarını “Sıra Dışı” ismi ile
yayına hazırlayarak sizlerin görüşüne
sundum. Kitabın çalışması 2010 tarihi Aralık sonuna kadar yayınlanacak
olan çalışmalar ile devam ederek sonuca bağlanacak.
-
Sitelerimizde kitap formatına yakın
olarak yayınladığımız Selma Gürsel’in “Çorum Yemekleri”
ile Sanal dergilerimizde yayınladığımız güncel yemeklerin toplandığı
“Yemeklerimiz” isimli çalışmaları da
sitelerimiz de bulunmaktadır.
-
Bu çalışmalarımı yayınladığım
kitaplarım ve yazarlarımızın dergilerimize gönderdikleri çalışmaları
ile devam ettirmeye çalışacağım.
-
Ayrıca yayına hazırladığım iki yeni
dergiyi de buradan sizlere duyurmayı uygun gördüm.
-
“Turizm Dergisi”
ilk sayısını hazırlamaktayım. İlk sayımızı Çorum ilini tanıtmak için
hazırlıklarımı tamamladım ve yayına peyder pey aktarmaya çalışacağım.
-
“Bak Sat Al Dergisi”
bu dergimin amacı da satışını istediğiniz her türlü ticari emtianın
buradan tanıtımını yapmak ve sizlere sunmak olarak düşündüm.
-
Yeni çalışmalarımızı diğer yazar
arkadaşlarımızı sanal kitaplarına çevirmeye çalışacağım.
-
Sizlerin de öneri ve tenkitlerini
bekliyorum.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 138 25 Ağustos 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
33KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
NEDEN BU
KELİMELERE GEREK DUYULUYOR?
- Bu yıl nedense bazı kendini bilmezler ülkemin insanlarını artık
BAYRAK, TÜRK, DEVLET, MİLLET metfunlarından uzaklaştırmak için adeta seferber
oldular. Şanlı TÜRK BAYRAĞI yerine; rengârenk bayraklar, TÜRK yerine
TÜRKİYELİ, Devlet yerine konfederasyon, MİLLET de halklar kelimelerini
kullanmaya bilhassa itina ve dikkat etmektedirler.
- Bu kelimeleri kullananlar dikkat edilirse bir önceki yıllarda
Ülkemizin bir MOZAİK olduğunu empoze ettiler ve Ülkemden birkaç yazardan
başkası da bu terime karşı çıktı, diğerleri ise bilerek veya bilmeyerek bu
terimi kabul etmiş göründüler ve konuşma ve yazılarında mozaik kelimesini
kullandılar ve halen kullanıyorlar. Bilindiği gibi mozaik çeşitli maddelerin
herhangi bir birleştirici ile karıştırılarak dökülerek kurutulan ve bir satıh
yada kütle elde edilen yapay olmazsa da birleştirilmiş bir kütledir. Ülkemde
yaşayanların tamamının kimliği TÜRK’TÜR. Türklük TÜRKİYE’DE yaşayan bütün
insanların ortak kimliğidir. Türkiye de yaşayanlar hiçbir zaman Türkiyeli
olamaz. TÜRKİYE’DE yaşayanlar TÜRK’TÜRLER. Beğenmeyenler ise istedikleri
yerlere giderler. İstedikleri ülkede “YELİ” olarak yaşarlar. Yada bu
kelimeleri kullanmaktan uzak durmaları gerekir.
- Evet efendiler! Bizim ülkemiz TÜRKİYE’DİR. 900 küsur senedir bu
ülke TÜRK HÂKİMİYETİ altında bulunmaktadır. Bu yerde daha önce yaşamış
toplulukların fertleri de halen bu ülke topraklarında yaşamaktadırlar. Bu
ülkeyi zapt edenler onları bağırlarına basmış; onları himaye etmiş ve hatta
kendilerinden daha da fazla haklarla korumuştur. Bu dediklerimi hiç kimse
inkar edemez. Şayet TÜRKLER bu dediklerimi yapmamış olsalardı kendilerine bazı
kimlikler icat edenlerin bir tanesi bile bu güne kalmaz, tarih içerisinde yok
olur giderlerdi. Yine ben diyorum ki; ülkemiz hepimize yeter. Türk olarak bu
topraklarda beraberce kalmışız, yine de kalmamızda bir beis yok. Yok arkadaş
ben sözümden dönmem, özümü arıyorum dersen o da senin bileceğin bir iş olup,
özünün bu gün oturduğu, Ermenistan, Irak, Yunanistan gibi ülkeler
bulunmaktadır. Müracaat eder o ülkelere gidersin. Ülkemizin kanunları sizlerin
mal varlıklarını satmanızda hiçbir sakınca ve sınırlandırma koymadığı içinde
bütün mal varlıklarını paşa paşa satar, bizlerde seni merasimle yolcu ederiz.
Bundan ötesi var mı ?
-
Bundan
ötesini düşünmen senin hayalin olarak kalır. Ülke bütünlüğü ile oynayanların
karşısına ülkenin koruyucusu olan Hükümeti, Silahlı Kuvvetleri, Jandarma
Kuvvetleri ve Polis Kuvvetleri olarak sana gereken dersi verir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 138 25 Ağustos 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
34KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OTUZ AĞUSTOS
-
Türk’üm diyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına ve Türkiye’nin sınırlarını
bu güne gelerek bir ülke oluşunun en büyük payı olan ve “Başkomutanlık Meydan
Muharebesinin” kazanılması ile 30 Ağustos 1922 tarihîni yâd etmek için her yıl
30 Ağustos’ta kutlanan Millî Bayram olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
-
Türkiye Cumhuriyeti Milli Bayramlarının bu güne kadar kutlanmasını ve Türk
olarak bu bayramlarla gurur duymamızın ilelebet eksik olmamasını dilerim.
-
Millet olmanın, bir olmanın, bütün olmanın bu günlerde adeta parçalanması için
girişimlerin olduğu bu günlerde ülke bütünlüğümüze gelecek olan zararını her
nedense görmek istememekteyiz. Bizlerin bu Türk Vatan için koruyucu
olacağımıza, parçalayıcı olmaya çalışmamız çok düşündürücü değil midir?
-
Bu savaşın kazanılması ve Türk Vatanı olarak bizlerin bu günleri görmemizi
sağlayan Mustafa Kemal Atatürk “Gençliğe yaptığı hitabe” adeta bu günleri
görmüştür.
-
Biraz geçmişi
hatırlayarak Ülkemizin Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros
Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla Ülkemizi tamamen elimizden alınıyor; bizlerin
hür olarak yaşama hakkımıza son verilmeye çalışılıyor; bu zorlatmalar ile
ülkemiz paylaşılıyor; bizlerin bu şartları kabul etmemizi istiyorlardı.
-
Türk Milleti
olarak bu şartları kabul etmesi elbette mümkün değildi. Atatürk 19 Mayıs
1919'da Samsun'a çıktı. Anadolu’da, Atatürk'ün önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı
başladı
-
Atatürk; Amasya
Genelgesi'nin yayınlandı. Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. Daha sonra 27
Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. 23 Nisan 1920'de TBMM'yi kurdu. Memleketin
yönetimi halkın iradesine verilmiş oluyordu. Hem de Kurtuluş Savaşı'nın
merkezi Ankara oluyordu. TBM Meclisi yaptığı görüşmelerde yurdun durumunu ve
kurtuluş çarelerini aradı. "Misak-ı Millî sınırları içinde vatanın bir bütün
olduğunu; parçalanamayacağı kararını alarak işgal kuvvetleri ile mücadele
kararı aldı. İlk düzenli ordu ile Doğu’da Ermeni çetelerine karşı zafer
kazandı. Batı cephesinde I. İnönü, II. İnönü savaşları yapılarak Yunanlılara
karşı büyük bir darbe indirilmiş oldu. Bu darbeyi hazmedemeyen Yunan
kuvvetleri müttefiklerinden aldığı güç ve kışkırtma ile tekrar saldırıya
geçtiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıların bu saldırılarının üzerine Türk
Ordusu mensuplarına:
-
"Hattı müdafaa
yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış
toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." dedi. Türk ordusu
askerleri, 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya
Meydan Muharebesi’yle, Türk Milleti topraklarını geri almaya başlıyordu.
Sakarya Savaşı’nın önemi; ordunun taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş
olarak da tarihe geçti. Bu zafer sonunda, TBMMeclisi tarafından, Mustafa
Kemal'e "Gazi" unvanı ve "Mareşal" rütbesi verildi. Türk tarihinin dönüm
noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, Büyük Taarruzla düşmanı
tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustos’una kadar gizlilik içinde
Türk Ordusu hazırlandı. Gazi Mustafa Kemal'in Başkomutanlığını yaptığı
ordumuz, 26 Ağustos 1922'de düşmana saldırdı. Bir saat içinde düşman mevzileri
ele geçirildi. 30 Ağustos'ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir
alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis'te vardı. Bu savaş,
Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi
olarak adlandırıldı. Düşman, İzmir'e kadar takip edildi. 9 Eylül 1922'de
İzmir'in kurtarılmasıyla yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu. Bu büyük Zaferi
her yıl, 30 Ağustos günü, Milli Bayram olarak kutluyoruz.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 138 25 Ağustos 2010
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
35KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BEN BİR ŞEY ALMADIM
- Son günlerde gelen bazı tepkiler beni üzmüş bulunmaktadır. En
son gelen tepki ise bardağı taşıran bir dojaz da ve düşündürücü mahiyette idi.
- Yazanı ve bilgiyi sizinle paylaşmak isterdim fakat bu etik bir
hareket olmadığı gibi o kişinin de samimiyetinden dolayı tarafıma güvenerek
yazdıklarını deşifre etmiş olacağımı düşünerek yazının tamamını değil, bazı
başlıklarını sizinle paylaşmak istiyorum.
- 1-Seni bu dergilerden çıkarın nedir?
- 2-Ne yapmayı amaçlamaktasın?
- 3-Bu kişiler sana neden güvenerek yazı veriyorlar?
- 4-Bu kişileri gelir ortağı yapmışsın onları karşı taraftan nemalanıyorlar
mı?
- 5-Bu nemaların karşılığında mı bu resmi kurum, Resmi erkân ve şahısların
tanıtımını derginde yayınlamaktasın?
- 6-Bu siteye bu maddi katkılarından dolayı senin hiç yazar arkadaşlarına
teşekkür ettiğini göremedim?
-
“İşte bir kaya; nerene dayarsan daya” Diye bir
argo deyimi kullanma zorunda kaldığım için bütün bu yazıyı okuyanlardan özür
dilerim.
- Kendimi savunma olarak görebileceğinizi cevaplamak istiyorum:
- 1-Dergiyi çıkartmamın amacı yazar arkadaşlara yazılarından dolayı katkıda
bulunarak onları tanıtmak için kurmuştum. Yazılarından dolayı telif
veremediğim için ticari tanıtım ve yazılarına da bir miktar katkı payı
almaları için de: http://dergisi.info
- Bilgi vermiştim.
- 2-Amacımı pek çok kereler açıklamalarım olması ve bu açıklamalarımda
faaliyetlerimi ve faaliyetleri sizlere ulaştırmak çabasından ileri gitmediği
ve amacımın 1994 yılında bu güne aynı olduğunu söyleyebilirim.
- 3-Karşılıklı güven bizim söz ve yazı ile bilgilendirmemiz ile meydana
gelmiş güzel bir olgudur.
- 4-Bu güne kadar hiçbir arkadaşım böyle bir çalışma yapmamıştır. Bizde
böyle bir çalışmanın yapıldığını zannetmiyorum. burada zaten katkı payı
olarak sunulan katkılardan alacakları meblağ da bilinmektedir.
- 5- Hiçbir resmi kuruluştan, Resmi erkândan ve şahıslardan maddi katkı
almadım. Yazarlarımın yazılarını sansüre almadım. Yayınladım.
- 6-Bu siteye bu siteye
hiçbir yazarımız (Eşim Hariç) maddi katkıda bulunmamıştır. Onlar yazı
yazdılar. Yazıların da maddi olmayıp manevi katkı olarak gözükmesi normal
değil midir? Onlar da makalelerinde, şiirlerinde herhangi bir dergi yazısında
yani şu ana kadar 11 ay boyunca (Benim beklentim
yoktur) yazılarında dergiye teşekkür etmemişlerdir. Arşivleri
inceleyebilirsiniz!
- Yazarlarımızın ve okuyucularımızı aydınlatma amacı ile bu
yazıyı yazmış bulunmaktayım.
- Bilginize sunulur.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 139 25 Eylül 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
36KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
SESSİZ
VE GÜZELLİĞE DOĞRU
Göz ve
kulak birlikte olmasının kıymetini bunlardan birisinde yoksun olanlara
sorsak daha güzel olursa da belki bir nebze olsun bu duyu
organlarımızı kullanamama eksikliği veya da azalmasını belli bir
yaştan sonra istesek de,istemesek de öğrenmekteyiz.
Göz organımızın
yavaş yavaş asıl vazifesini yaparken yorulması,belirli işlevlerin
artık görüntülerin gerektiği gibi beyne ulaştıramaması belli bir
yaştan sonra insanların pek çoğunda gözüken gerçek bir olaydır. Bir
gün elinize aldığınız bir kitabın sayfalarındaki yazıların
ufaldığını.bulanıklaştığını görünce bir korkuya kapılmayanımız var mı
? Elbette yoktur. Hemen gözlerimizi ovuştururken acaba gözümüze n oldu
diye telaşlandığımızı olmuştur.
Benim gözlükle tanışmam yaşında olmuştu. Kütüphanede çalışırken
öğrencilerin istedikleri ödevlerin bilinen meşhur bir ansiklopediden
vermek için elime aldığımda sayfada bulunan yazıları okuyamamış ve
korkmuştum. Hemen bir aynanın karşısına gitmiş gözümü kontrol
etmiştim. Sonra bir göz doktoruna gözüktüm. Yakını göremediğimi
belirtmiş,doktorun yaşımı sorması ve kırk demem üzerine daha gözünüzün
yorulma ve görme kaybı için yaşımın erken olduğundan bahsederek
muayene bile etmeden hastaneden yollamıştı. Öğlen paydosunda aynı
doktorun muayenehanesine özel olarak gittiğimde ise,bilgisayar ile
gözümü ölçtüğü zaman görme kaybının başladığını görmüş ve ilk olarak
da nerede çalıştığım hakkında bilgi sormuştu. Kütüphanede çalıştığımı
söyleyince de mesleki olarak kitaplarla meşguliyetten gözümün
yorulduğunu söyleyerek gözüme koyduğu teşhise göre gözlük kullanmaya
başlamamamı tavsiye ederek reçetesini yazmıştı. O günden sonra üç dört
senede bir gözlük değiştirme ihtiyacı duydum ve halen duymaktayım.
Evvelki sene içinde de kulaklarımda bir çınlama ile kulaklarımın ses
duyma kaybına başladığını algılamaya başladım. Doktorlar;belli bir
yaştan sonra olabilecek bir gelişme olarak tanı koyduklarında pek de
umursamadım. Bazen Hacı Hanımın beni duymuyor musun serzenişinden
başka bir sıkıntım da olmadı. Bununda belli bir yaşın gereği olduğunu
bilmek bana bir elem ve üzüntü vermektedir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 139 25 Eylül 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
37KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
CUMHURİYET BAYRAMI
- Türk
Tarihinin en önemli günlerinden birisi olan 29 Ekim 1923'te Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin Cumhuriyeti ilan etmesi dolayısı ile
kutlandığı, Türkiye'nin önemli Resmî Bayramlarından olan “Cumhuriyet
Bayramı” dır.
- Mustafa
Kemal Paşa, Osmanlı Hükümeti tarafından görevlendirilerek, Anadolu
bölgesinde düzeni sağlaması için Osmanlı Devleti'nin onayı ile kırık
dökük bir gemi ile, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. Anadolu’da
bulunan askeri kuvvetleri ve dağıtılmış Türk askeri birliklerini
kontrol amacı ve Türk birliğini korumak için kongreler düzenledi.
- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük
Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı "Meclis
Başkanı" olarak seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük
Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Halk ve düzenli ordular
düşmana karşı savaş verdiler, omuz omuza mücadele ettiler.
- Kurtuluş
Savaşı zaferle bitmesinden itibaren 1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük
Millet Meclisi “Saltanatı Lağvetti”. Padişah Vahdettin "Vatan Haini"
ilan edildi ve yurdu terk etti. 24 Temmuz 1923 tarihinde, Lozan
şehrinde, Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
temsilcileri ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan,
Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya
temsilcileri tarafından Lozan Barış Antlaşması imzalanmıştır.
- Bu antlaşma
ile yeni bir devletin temelleri atılmıştır. Fakat Devletin yönetim
biçimi henüz belirlenmemiştir. Bu topraklarda kurulmuş olan Vatan
nöbetini Selçuklu Türk İmparatorluğunun dağılmasına yakın zamanda
kurulan Osman oğulları Beyliği kurulmuştur. Bu beyliğin devamı olan
Osmanlı İmparatorluğu'nun da süresini doldurması ve dağılması ile
birleşen ve işgal devletlerine karşı kazanılan Türk Ulusal Kurtuluş
Savaşı sonrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından; Türkiye Devleti'nin Misakı Milli sınırları
içinde bir Cumhuriyet olduğu 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilmiştir.
- Hepimiz bu bayrama sahip çıkacak vatan
evlatlarını yetiştirmek ile görevliyiz. Bu vatanı bize emanet eden
Atatürk’ün “Gençliğe Hitabını” sık sık okumalı ve gençlere ne demek
istediğini anlatmalıyız. Bu Vatan binlerce yıldır Türk egemenliğinde
kalmış ve ilelebet de Türk egemenliği’nde kalacaktır.
- “Ne Mutlu
Türküm Diyene” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan bizleri
saptırmak isteyen bedbahtların çıkacağı ve kişilerin ülkeyi satacağını
ve düşmanın çizmeleri ile çiğneneceğini gören kişi yine yanılmamıştır.
- Arkadaş; Yurdunu yabancıya çiğnetme.
Ülkeni başka adlarla bölgelere ayırma çabalarına karşı çık. Bu ülke
senin ülken sahip çık.
- 29 Ekim
Bayramınızı kutlar ülkemizin ve bizim nicelerine ermesini dilerim.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 128 25 Ekim 2009
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
38KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR DAĞIN
ARKASINDA BİR DAĞ DAHA VAR
- Bir dağın arkasında bir dağ daha bulunduğunu hepimiz
biliriz. Yazılan yazıların arkasından başka yazıların da gelmesi
normaldir.
- Benim sizlerden birkaç sayı gecikmem,elde
olmayan,gözükmeyen,akla gelmeyen yenilikleri evimize alma çabasında
bulunmamızdan ötürüdür.
- Bizde yeni yakıt için evimizi,eşyamızı toz ve toprak
içerisinde bırakarak yeni teknolojinin evimize konuk olmasını
sağladık. Bu yüzden sizlerden biraz uzak kaldık.
- Yapılan işleri pek çoğunuz görmüş ve geçirmişsinizdir.
Burada tekrar etmek istemesem de belki sizlerin geçen yıldan
yaptığınız bu işlevleri unutmuş olma ihtimali ile tekrarlamak gerekli
olduğunu düşünüyorum.
- İlk önce apartmanımızda karar almak için birkaç kere
toplantı yapıldı. Sonra merkezi sistem veya ferdi sistem tartışmaları
apartman meclisinde güne geldi. Neyse ki bizim apartman çabuk karar
vererek ferdi ısınma olan kombi sistemini seçti. Başkan
araştırdı,sordu,teklif aldı ve bir firmaya apartman iç gaz borusu
kolonlarını yaptırma iznini verdi. İki üç gün süren bir çalışma
sonucunda apartman içi yapıldı. Tabi bu iki üç gün çalışma süresi
olarak geçen zaman dilimi fiili çalışmayı kapsamaktadır. Yoksa
apartman içindeki çalışma yaklaşık on beş gün sürdü.
- İkinci olarak ferdi gayretlerimizle kendi evimizin
içinin tesisatını yaptırmak için ayrı ayrı kişilerden bilgi ve teklif
aldık. Ben de sordum,soruşturdum ve sonunda apartmanın iç gaz borusu
kolonlarını yapan firmaya yaptırdım.
- Önce evin içinde bulunan eşyalarımızı gaz ve kalorifer
tesisatının uğramadığı bölümlere yığdık,üzerlerini naylonla kapladık
ki yapılacak duvar remle ve kaynak işlerinden bir nebze eşyalarımızı
kendimizce sakınmış olduk. Gaz ve tesisat borularının yapımı yaklaşık
iki gün sürdü. Evin içinin yerleşmesi ve temizlenmesi ise kaç gün
sürdüğünü ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
- Bizler bazılarının verdikleri kararlar doğrultusunda
önceleri yaktığımız linyitten olduk ve ithal kok diyerek ülkemizde
petrokokları yaktık. Sonrada bu ithal kömür işi fiyatları alıp başını
gittiğinden yeni bir yakıt olarak doğalgaza geçtik. Bu son iki
yakıtımız da maalesef dışarıdan gelen yakıtlar olduğu için,hep
parasını dışarıya vermek zorunda kaldık. Kömürlerimizin çıkartılıp
işletilmesi bırakıldı. İç piyasada çıkartan ve tüketen toplum aynı
olduğundan bazılarının bunlardan maddi açıdan faydalanma imkanları
olmadı. Bu dışa bağımlı yakıtlardan birkaç faydalananın oyuncağı
olundu. Başlıkta söylediğim gibi “BİR DAĞIN ARKASINDA BİR DAĞ DAHA
VAR” birkaç sene sonra başka yakıtlarla karşılaşmamız ve bize daha
temiz hava hikayeleri ile empoze edilmeleri kaçınılmaz gözükmektedir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 129 25 Kasım 2009
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
39KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YILBAŞLARI VE TAKVİMLER
- İnsanlar zaman dilimlerinden olan yılların bitiş ve
başlangıç anlarını bilmeleri ve takvimlerin gerçekliliğinin oluşumunu
sağlamaları için bir bitiş gününe ve birde başlama gününe ihtiyaç
duymuşlardır. Bu biten gün ile başlayan gün dilimlerini çeşitli
şekillerde de kutlamalar ile gelenekselleştirmişlerdir.
- Hicri Takvim Müslümanların gördükleri baskılar bir
yerden başka bir yere göç etmesine verilen isimdir. Hazreti Ömer
zamanında kabul edilen Hicri takvim Müslüman ülkeleri tarafından resmi
veya gayri resmi olarak kullanılmaktadır.
-
Hicri Takvim 12 kameri aya göre
düzenlendiğinden 354 güne denk gelir. Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem
ayının 1'inde gerçekleşir. Hicri Takvim Miladi takvime göre yılbaşı
her yıl 11 gün önce gerçekleşir. Miladi takvime göne kutlanan bayram
ve dirini günler devamlı on bir gün önceye gelir. 2009 yılında Miladi
Yılbaşı 14 Aralık 2009 gününe denk gelmektedir.
-
Jülyen Takvimine göre 1 Ocak; Ancak en
büyük 12 Doğu Ortodoks Kilisesinin sekizi, iki tarihin aynı güne
geldiği Güncellenmiş Jülyen Takvimini benimsemiştirler, Doğu Ortodoks
Kilisesi'nde yılbaşı (İsa'nın sünnet yıldönümüne de denk gelen) 14
Ocak'da kutlanır. Doğu Ortodoks Kiliseler, Hıristiyanlıkta monofizit
görüşe sahip olup, 451 yılında yapılan Kadıköy Konsili'nin kararlarını
tanımayarak ayrılan doğu kiliselerine denir.
-
Miladî takvim ya da Gregoryen takvimi,
Jülyen takviminin yerine Papa XIII. Gregory tarafından yaptırılan
takvim. Milad'ı tarih başlangıcı ve Dünya'nın Güneş etrafındaki dönüş
süresi olan 365 gün 6 saatlik zamanı "1 yıl" olarak kabul eder.
Dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir. Türkiye de kullanılan
Gregoryen Takvim'inin yılın ilk resmi günüdür.
-
Ülkemiz dede Yanlış bilinen ağaç
süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de
gerçekleştirilir. Bir Hıristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu
kutlayan Noel'den tamamen ayrı olarak kutlanır. Ancak bazı ülkelerde
Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştirilir. Ülkemizde yaşadığı bilinen
Noel Baba diye adlandırılan Nicholas (Noel Baba) günümüzden 1700 yıl
kadar önce, Akdeniz kıyısındaki Patara/Ovagelemiş’te doğmuş. Hayatı
boyunca da, Patara’nın yakınındaki Mira/Demre’de yaşamış Babasından
kalan servetle yoksullara yardım etmiş ve ünü yayılır. Bir anlatıda
da: Nicholaos hacı olmak üzere Kudüs'e gider. Geri dönüşünde fırtınaya
tutulan gemiyi dualarıyla batmaktan kurtarır, ayrıca denize düşerek
boğulan bir denizciyi de diriltir. O günden sonra Aziz Nicholaos
denizcilerin de koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
-
Roşaşana İbranice yeni yıl Musevi
yılbaşıdır. İbrani Takvimine göre, Tışri ayının ilk ve ikinci günü,
Yılbaşı olarak kabul edilmektedir Hamursuz Bayramı'ndan 163 gün sonra
kutlanır. Roşaşana'nın kutlandığı gün yıldan yıla değişmektedir.
-
Musevi takvimine göre yılbaşıdır ve
dünyanın her yerindeki Museviler tarafından bayram olarak kutlanır.
İki gün süren bayram boyunca ailece yemekler yenilir Havra
(sinagog)'da bayram'ın ikinci sabahı senenin iyi geçmesini dilemenin
sembolü olarak koç boynuzundan yapılan Şofar isimli çalgı çalınır.
Roşaşana'nın kutlandığı gün boyunca Yahudilerin haftalık tatil günü
olan Şabbat günü yani cumartesi günü olan yasaklar geçerlidir.
-
İran takviminde yılbaşı Norous
(Nevruz) olarak anılır ve ilkbaharın başında kutlanır (20 veya 21
Mart).
-
Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının
yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Çin'de
yılın en önemli bayramı konumundadır. Tam tarihi, Miladi takvime göre
21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. 12 Hayvanlı Takvimi Dìzhī veya
Shíèrzhī; Japonca: Jūnishi veya Eto, Çin kökenli olup Asya'da yaygın
olarak kullanılmış takvim, aynı zamanda bir sistem olarak
bilinmektedir. 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile
Göktürkler, Uygur Türkleri, Tuna Bulgarları, İdil Bulgarları da
kullandıkları bilinmektedir.
-
Tayland, Kamboçya ve Laos'da yılbaşı
13 Nisan'dan 15 Nisan'a kadar kutlanır. Özellikle Tayland' bu kutlama
su dökerek gerçekleşir.
-
Sümerliler astronomide de
gelişmişlerdir. Burçları ilk Sümerler bulmuştur ve günümüze değin
gelmiştir. Artıklı ve doğru bir takvim kullanmışlar, bir ayı 30, bir
yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır. Ayrıca güneş saatini icat
etmişlerdir. Dünyada ilk kez ay yılı hesabına dayanan takvimi
Sümerliler bulmuşlardır.
- Mayaların 2012 tarihinde son bulan takvimleri ile de
bu günlerde pek çok yazı ve kitap yayınlanmıştır.
- Kısaca; insanlar yaşadıkları yerlerde güneş, ay ve
yıllıdızları inceleyerek kendi tespitleri ile çeşitle takvimler
hazırlamışlardır. Bu takvimlerin en önemli hazırlanma sebebi de
bezlenme ile ilgili olan tarım için gerekli bilgilerin ne zamanlar
içinde yapılmasının önemi ve zamanın tespitinden doğmuştur.
- Bu vesile ile Hicri ve Miladi yıl başlarının ülkemize
ve bizlere hayır getirmesini dilerim.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 130 25 Aralık 2009
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
40KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
YILLAR İÇİNDE; YILLAR MI VAR!
-
Yıllar; birbirini kovalarken insanlar
ve canlılar olarak geçen zaman dilimine dikkat
etmemekteyiz. Bu kovalana zaman diliminde bizlere
düşen geçmişte yaptıklarımızı irdeleyerek başka
yanlışlıklara sebebiyet vermememizin gerektiği
bilebilsek ne güzel olur değil mi?
-
Yaşadıklarımızın
birçok kişiye belki de bir kılavuz veya ders
çıkartacakları geçmiş anılar dizini olması bizlere
birer guru vesilesi olarak karşımızda durması bizlere
de bir başka yıl içinde yılları yaşamamıza gerekçe
olacaktır.
-
Anıların iyi ve kötü
olması, bizim için önemli veya önemsiz olması hiç amma
hiçbir zaman anılarımızın saklanmasına bir sebep
olarak göstermemiz bizim kendimizden kaçmamızın
göstergesi değil midir?
-
Bizlerin yazarak veya
anlatarak dile getirdiğimiz geçmiş yıllardaki
anılarımız başkalarının en azından sizin çabalarınızın
da neler olduğunun bir delili olarak gösterilen kaynak
olarak diğerlerini karşılarına çıkması size de bir
şeyler yapmış olmanın hazını yıllar içinde yıllar mı
var sorusunu sormanızı sağlar.
-
Sözün ortasında
kalmamak ve sonucu daha da irdelememek için bizlerin
yaptıklarımızı yazmamız, başkaların da bu
yazdıklarımızı okumaları ile öğrenmelerine fırsat
vermemiz gerekir.
-
Her yıl tekrarladığımız ve bir yıl
boyunca sizlere yazdığımız gibi onlarca yazarımız ve şu an 56844
Fikir Dergisi Google grubu
http://groups.google.com/group/fikir-dergisi üyesi
bulunmaktadır.
-
Her bayram bu grup ve yazarlarımızın
kutlamalar gönderdiğini düşünürsek her birimizin e-postaları
kilitlenir ve çalışmaz duruma düşeceği düşüncesi ile kutlamalarda
bulunmak isteyen arkadaşlarımız ve grup arkadaşlarımızın bize
yazmaları ve kutlamalarını kısaca bildirmeleri gerekmektedir.
-
Hepimiz bu sayfalara emek
vermekteyiz.
-
Aşağıda bulunan tarihlerin altına
kutlamalarda bulunmak istiyorsanız 20 Aralık 2009 tarihine kadar
bana yazınız.
-
corumlu2000@gmail.com
-
-
- 1 OCAK YILBAŞI
- 25 ŞUBAT MEVLİT KANDİLİ
- 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI
- 1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ
- 19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK SPOR BAYRAMI
- 17 HAZİRAN REGAİP KANDİLİ
- 8 TEMMUZ BERAT KANDİLİ
- 11 AĞUSTOS RAMAZANIN BAŞLANGICI
- 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
- 5 EYLÜL KADİR GECESİ
- 9 EYLÜL RAMAZAN BAYRAMI
- 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI
- 16 KASIM KURBAN BAYRAMI
- 7 ARALIK HİCRİ YILBAŞI
- 16 ARALIK AŞURE GÜNÜ
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 131 25 Ocak 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
41KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ !
-
- Sanal çalışmalarımın olduğunu sizler bu sayfalara
girerek bilginiz dâhilinde olduğunu biliyorum. Ayrıca burada
çalışmaları yayınlanan yazarlarımız da buralarda çalışmalarını
sergilemekte. Yeni yapılandırmaya çalıştığım bu sanal yayını sizlere
sunmanın gururu ve daha da iyi içerikler sunma arayışlarımızın sürmesi
sonucunda bazı kesin kararlar alma zorunluluğu ortaya çıkmış
bulunmaktadır.
- Yukarıdaki bilgilerin ışığında yapılması gerekenlerin
neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
- Konuyu açmaya okuyucu ve ziyaretçilerimizle başlamayı
uygun gördüm. Bu grup bililerimizi inceleyerek okur veya seyrederler.
Faydalanıp faydalanmadıklarını ve onların bu konular hakkında görüş ve
düşüncelerini 1997 tarihinden bu güne katıldıklarını ne yazık ki
göremedim. Dergilerim olan Çorumlu 2000 ve Sarı Çiğdem Şiir defterini
sanal olarak ve basılarak bizzat tek tek elimle dağıttığım zamanlarda
da bu konuyu biraz irdelemiş ve sizlere yazmıştım. O zamanda medeni
cesareti olan da olmayan da bir iki satır yazmaktan çekindi. Bu
nedenle bu sitelerin ziyaretinin ancak sitelerde bulunan
ziyaretçilerin tıklamaları ile anlamaya çalışmaktayız ziyaretçi
trafiğinin yoğunluğundan bazen sitelerimizin barındırılan alanlarına
erişilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır.
- Bu sayfalar bilindiği gibi üç gurup tarafından devamlılığı
sağlanmaktadır. Bunlardan birincisi yayıncı olarak ben; yazarlar
olarak burada çalışmaları ve bilgi ile tanıtımları yayınlanan sizler
ve üçüncü grup olarak da bu yayınların işlerliği için bizlere yön
veren okuyucu ve sitelerimize tıklamalar ile site ziyaretçilerimiz
olan okuyucularımız olan sizlersiniz.
- Ayrıca okurlarımıza da bezi önemli günler ve
dergilerimizin yayınları hakkında bilgiler sunduğum Çorumlular Google
grupları olarak Fikir Dergisi Üye sayısı: 56606 Çorum ve Çorumlular
Üye sayısı: 3489 e ulaşmış bulunmaktayız. Grubumuzun bulunduğu adres budur Buradan
üye olabilir yada Çorum ve Çorumlular üye olmak isterseniz e postasına mesaj yollayarak
üye olmanız mümkündür yine Fikir Dergisi için yazabilirsiniz.
- Okuyucularımızın da fikir ve dergi ile sitelerimiz
için görüşlerinin bizleri yönlendirdiğini unutmamamız gerekmektedir.
Birkaç yazı ve öneri bizi tam bir sanal bileşime getirmemektedir.
- Gelelim bende dahil yazar arkadaşlarıma: Onlara ferdi
olarak dergilerimizde yayınlanacak yazılarınızda başka yazılardan
alıntı yapmayın, başka yazarların öz çalışmalarını tırnak içinde, dip
not olarak kullanmayın, kaynak göstermeyi diye yazmaktayım. Onlar bu
isteklerimi yanlış anlayarak kendi fikirlerini değil bir başkasının
fikirlerini veya çalışmalarını kendilerinin ki gibi yayınlamamaların;
sadece kendilerine ait fikir ve yazılarına o konular için yazmalarını
istemekteyim. Bence yazarlar ansiklopedi değil kendi fikirlerini
yazmaları önemli ve yazıları ile de okuyucularına bilgi ve yön
vermeleri gereklidir. Kaynak vermeden nasıl yazalım, alıntı olmazsa o
yazıya katılıp katılmadığımızı nasıl bilelim derseniz işte o zaman
şunu salık veririm. Diyelim bu yazıya karşı veya katıldığınızı
yazacaksınız. Yazıyı okursunuz buradaki tezim hakkında yazarsınız.
Katıldıklarınızı kendinize göre yorumlar, katılmadıklarınızı ise aynı
şekilde yazar veya çizersiniz. Bu yazı benim fikri çalışmamın bir
ürünüdür, sizinki de sizin fikri ürününüzdür. Siz bu fikrinizi
istenildiği gibi eğilip bükülerek; yazınızın tamamındaki öz bellek
fikrini parçalanmış ve sizin demek istemediğiniz şekilde
yayınlanmasına göz yumar mısınız?
- Şimdi sıra yayıncı olarak bende: Neler yapmaya
çalışıyorum, neler yeni bunları da sitelerimi inceleyerek
görebilirsiniz! Sitelerimiz:
- Sitelerimiz:
https://gurselyayin.com
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 132 25 Şubat 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
42KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ZAMAN İÇİNDE ZAMAN
- Türkiye jeopolitik konumu ile tarih
içerisinde devamlı “benim olsun”, “bana hizmet etsin” görüşleri ile komşu
devletlerin ve çevresinde bulunanların dikkatini çekmiştir.
-
Coğrafi yapısı ve
akarsuları ile de mümbit ovaları olan Türkiye topraklarının verimliliği ile ve
yetişen hububat çeşitliği ile de benim olsun, bana hizmet etsin olgusu ile
devamlı karşı karşıya kalmış ve ileriki tarihlerde de bu talepler ile karşı
karşıya kalacaktır. Türkiye’nin yer üstü zenginliklerinin yanı sıra yer altı
zenginliklerinin de ayrı bir verimlilik ve getirisi bol madenlerle dolu olması
da benim olsun. Bana hizmet etsin zihniyetinin en büyük etkenlerinden birisi
olarak görmekteyim.
-
Ayrıca Türkiye bu benim
olsun ve bene hizmet etsin görüşünde olan devletlerin devamlı işgalleri ve
yerleşim yerlerinin de devamlı başka milletler tarafından kullanılmaları da
çeşitli kazı alanlarına sahip bir alan olarak görülmektedir. Bu gün en verimli
hizmetlerden olan turizm olgusunun en güzide alanlarından birisi olması da
önemli bir sebeptir.
-
Bu gün Türkiye’nin başında
bulunan en büyük problemler işte bu sebeplere dayanmakta ve Türkiye üzerinde
içte ve dışta çeşitli oyunlar tezgâhlanmaktadır. Bu oyunların içerisine ne
yazık ki milli değerlerimizle oynanarak, birlik ve beraberliğimizi
parçalayacak oyunlara artık olağan gözü ile bakan bir ulus olarak “öküzün
trene baktığı gibi” bakmaktayız.
-
Bütün ülkenin can damarları
olan tarım yok edilmiş, tarıma bağımlı olan hayvancılık can çekişir duruma
getirilmiştir. Hayvancılık ise ekilemeyen tarım alanlarında biten yabani otlar
ile devam ettirilmeye çalışan bir besicilik ile ayakta durmaya çalışmaktadır.
-
İşte durum bu hale gelmiş
ve bizler ise üretimi başka ülkelerin ürettiklerini pazarlayan sağlıksız ve
GDO deposu ürünler ile beslendiğimiz bir toplum olarak devamlı hastanelere
taşınmak ve yine yabancı kökenli ilaçları tüketen bir ülke durumuna düşmüş
bulunmaktayız.
-
Dışarıdan getirdiğimiz tek
ekimlik tohumlar ve birkaç haftada pazarlanama aşamasına gelen yiyecekler ile
başımız dertte gözükmekte.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 140 25 Ekim 2010
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
43KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- REZİLLİK
DİZ BOYU; HÜKÜMET NEREDE?
- KPSS sınavında ortaya çıkan yolsuzluk; geçmişin
karanlıklarından günümüze uzanan menfur satanist cemaat-siyaset;
soygun-vurgun, sahtekârlık, nitelikli dolandırıcılık ilişkisine
dayanan ve tesadüfen “namuslu-dürüst bir vatandaşa çarpma sonucu”
ortaya çıkan bir kamyon (susurluk) kazasına benzemektedir.
- Gerçekte bunlar bir tesadüf değil, “ilâhi adalet” in
tezahürleridirler.
- Zira susurluk türü bilumum kirli iş ve ilişkiler,
zaten devletçe malumdur.
- Devlet izafi bir kavram olmakla; Hakikatte “güç”
bizatihi hükümettir.
- Bu harama ve yalana dayalı akçeli işler; kirli,
haksız, adaletsiz, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık,
sahtekârlık, rüşvet-iltimas, kaçakçılık, kara para, yasa dışı
ticaret, kayıt dışılık, hırsızlık-yolsuzluk, evrak tahrifi ve
suiistimal genellikle hükmedenlerin bilgi/himaye, yardım ve
yataklığı dâhili ve sâyesinde yapılır. Yöneticiler bunu bilmeseler
dahi (ki bu asla mümkün ve imkân dahilinde değildir) emanetçilik
ettikleri efendi, sulta, dikta veya cunta bilir!..
- Dahası, mahalle muhtarından MİT muhbirlerine, semt
karakolundan, sağlık ocağı ve bilumum yerel-taban ünitelere kadar
müthiş ve muazzam bir “yasal örgüt”, hukuki bilgi ağı ve örgün
iletişim organizasyonu biçiminde işleyen mekanizma; Kesinlikle ve
mutlaka her şeyden haberdardır. Devlet, nerede ne olduğunu ve kimin
ne işler karıştırdığını bilir. Zaten de bilmek zorundadır. Bilmezse
“devlet olma” temsil, hüküm-hikmet ve meşruiyet vasfını yitirir.
- İşte böyle!...
- Bahusus KPSS sınavının iptali insan hakları, adalet
ve hukuka aykırıdır.
- Hükümet önce, bütün unsur, amir, dâhili-harici
bağlantı ve uzantıları ile mezkür çeteyi ortaya çıkartmak; Olayda
kastı mahsus, cana, mala, ikbal ve istikbale matuf caniyane emeller,
haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli dolandırıcılık, soygun esası
olduğu için failleri istisnasız tutuklamak, yargılamak, hapisle
tazyik ve tecziye etmek; Adalet ve yargının görevidir.
- Buna paralel olarak bütün “kopya çekenler”
otomatikman ortaya çıkacaktır.
- Kopya çekmek suçtur. Faillerin sınavları iptal
edilir ve fiillerine uyan cezalara çarptırılırlar. Bunlar, mutlaka
yargılanmak ve cezaları verilmek zorundadır.
- Kopya çekmeyen, masum, müsemma “doğru-dürüst” olanın
sınavı geçerlidir.
- Namuslu ve dürüst insanlar asla cezalandırılamaz.
- Devlet; iyi insan, iyi, namuslu, dürüst vatandaştan yana olmak,
- Onurlu ve sorumlu vatandaşları korumak, kollamak zorundadır.
- Aksine bir karar veya tasarruf halinde “Cumhuriyet Savcıları,
Adalet, Yargıçlar ve Barolar” karar mekanizmalarına karşı harekete
geçmek; Namuskâr ve dürüst vatanların hak ve hukukuna sahip çıkmak
zorundadır.
- Aksi taktirde bunlar da, “onursuz ve sorumsuz” aciz ve yok
hükmünde sayılır!..
- Sonuçta dava sür’atle sonuçlandırılıp, dürüstlerin hakkı hayat
bulmalı; Kötüler mutlaka kahredilmeli, yardım-yatakçı, uzantı ve
bağlantıları ıslah veya mahvedilmelidir…
- Aksi takdirde kötülük büyür.
- Kötülük olan ülkede, ya hükümet yok, veya aciz,
zayıf ve aciz hükmündedir!..
- Dolayısıyla, başta güncel KPSS yolsuzluğu, anarşi,
terör-tedhiş, bilumum haksız edinim, gasp-irtikap, nitelikli
dolandırıcılık ve ‘organize işler’ dediğimiz suçlara karşı etkin
tedbirler almayan yönetimler ve hükümetler her halikârda suça
ortaktır.
- Yahut da, bütün faili meçhullerin suçlusu hükümettir!..
- Manâ ve muhteva olarak, alenen; “suç teşkil, suça
teşvik, suç ve suçluyu övme, tahrik” gibi insan hakları, adalet,
hukuk ve ahlâk dışı unsurlar içermedikçe, “Söz söyleme, düşünce ve
kanaat açıklama” hak ve hürriyeti tahdit edilemez.
- Amma lâkin, öldüreni öldürmeyen; Suçluyu mutlaka
bulup cezalandırmayan;
- Haklıyı, doğruyu, iyi-namuslu, dürüst, onurlu ve
sorumlu vatandaşları korumayan;
- Adaletle hükmetmeyip, rezilliği yok edemeyen hükümet
acze düşmüş demektir.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 141 25 Kasım 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
44KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
BELKİ
-
Kendisinden başka birisini
düşünmeyen bir şahıs; ağlar mı güler mi belli olmayan dudakları ile
bakan, saygıyı bile bilemeyecek kadar düşüce yoksunu, olan birisini
düşüne bilir misiniz?
-
Arakasında bir sürü bilmedikleri bu
şahsı alkışlayan; kişilerin koştuğu ve alkışladığını düşünün.
-
Bunun gibi kişileri birileri
tarafından yetiştirildiğini ve o toplumun bütün değerlerinin yok
edilmesin ve değiştirmeleri için elinden geleni yapar ve görevini
tamamlayarak anasının kucağına gider ve oradan yapacaklarını yapmaya
devam ederler.
-
Yetiştirilenler filizlerini vermiş,
Vatanın toprağına kök salarlar ve iyice benimsedikleri yeni
görevlerine körü körüne bağlanır ve büyüdükleri, yiyip içtikleri
Vatanlarını ya mürşitleri için ya da birkaç kuruş için satarlar. Bu
yeni kök selenlerin esas köklerinin daha önceleri bu vatanın
toprağında yaşamış ve o Vatanın idarecileri tarafından tolerans ve
insandır diye ülkede kalmasına müsaade etmiş başka din
sahipleridirler.
-
Bunlar yeni yapılanmada kendi
dinlerine de artık serbestlik olarak gördükleri ve ele geçirdikleri
ülkenin artık sessizleştirilmiş fertlerinin sessizliği ölçüsünde
artık tohum olmaya başladıklarını zannederler.
-
Bu kişilerin; kendilerini ve
etraflarındaki topluluktan başka hiçbir şey düşünmez, ülkenin diğer
fertlerini sömüren ve kanını emen varlıklar haline gelirler.
-
“Ey Bu Topraklar İçin Toprağa
Düşenler” beni ve diğer susanları af edin. Susturulmuşları da af
edin! Karışmayanları da af edin!
-
Önündeki örnek olan ülkenin en yakın
komşusunun hali seninde başına gelmesine ramak kalmadı mı?
-
Onlar da; bu suskunlukları ve
ülkelerin idarelerine katkıda bulunmadılar ve bildikleri doğruları
söylemediler veya söyletilmediler. Birkaçı ülkelerini kurtarmak
girişimi gibi göstererek Yeni Dünyadan güç ve kuvvet gelmesini
dilediler. Onlar da geldiler. Onları öldürdüler. On binlerce kadının
ırzına geçtiler ve bir o kadar çocukların masumluğuna bakmadan
katlettiler. Onları çağıran kuklalarına da yönetimi bırakarak ilerde
büyük bir yara olarak bıraktılar ve uzaktan kumandaya ait
programlarını çalıştırmak için kontrol mekanizmalarını kurmaya
başladılar.
-
Ey uykuda olan ve üzerine ölüm
toprağı serpilmiş insanlar!
-
Ne diyeceğiz?
-
Belki!
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 141 25 Kasım 2010
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
45KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
SULAR AKAR TÜRKLER BAKAR
-
Dağlar ve ovaları insanlarımız faydalanması için ve bizden
sonraki kuşaklara emanet olarak kullandığımızı hiçbir zaman
unutmamalıyız. Bu dünyanın en güzel ve gözde köşelerine her ne
hikmetse bizler birkaç seçimi olan yerlere değil de tarım
arazilerine, güzel koylarımıza, biraz daha karlı olsun diye
sahillerimize sanayi işletmelerini kurmaktan çekinmiyoruz. Haydi
yapanlar yapıyor rantlarını düşük tutmak için ve masraflarını
daha aza indirmek için uğraşıyorlar da buralarda yaşayan bizler
ufacık faydalar için seslerimizi çıkartmıyoruz.
-
Yine
güzel bir köşemize nükleer enerji santrali kurulma girişimlerini
en yoğun olduğu bir zaman dilimindeyiz. Neden nükleer enerji
istasyonu yapmak ve çevreyi kirletmek istiyoruz? Acaba
birilerinin ceplerine birazcık dünyalık mı girecek? Yoksa başka
bir sebeplerden mi bu işlemlere hız verilmesi düşünülmekte?
Yoksa birilerine verimleş sözler için mi bu gibi faydadan çok
zararı olan girişimler bu gündemleri dolduruyor?
-
Bizler her işimizi biraz veya çok gelirler getirmek için
yaparız. Biraz olanı değil çok gelirler getiren kısımları
satarız. Bizden sonra ne olursa olsun diyerek bu dünyayı
kirletmek, yok etmek için geride kalacak atıkları ve onların
insan, canlılar ve tabiat üzerindeki etkilerini neden
düşünmeyiz?
-
Bizlerin sahip olduğu ve tabiatın bizlere sunduğu güzelliklerden
başka yaşadığımız yarların bizler için kıymetini bilmememiz ne
acı verici bir insanlık ayıbı olarak karşımıza gelirken neden
birileri, bilerler veya önlemeye muktedir olanlar bu işlere ses
çıkartmamakta direnmeleri beni inanın yıpratıyor.
-
Bir
güzel yer nükleer santrali yapımı için eda ediliyor. Bir
yabancının değdi gibi “Sular akar Türkler bakar” ne yazık ki
bizde suların akışına bakıyoruz. Ondaki kuvveti kullanarak
enerji haline getirmiyor, terk edilmiş teknolojileri ülkemize
kirlilik abideleri olarak dikiyoruz!
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 142 25 Aralık 2010 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
46KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DEĞİŞİME UĞRADIK MI?
- Zaman ve mekân içerisinde uzuca bir yolu takip eden biz
insanoğlu; gerekli bilgi ve birikimleri kullanabilme imkân ve gereğini
bilmeyince, ne kadar değişime uğradığımızı iddia edebiliriz!
- İnsanlığın tarihi olarak bilinen MÖ7000 ve biraz daha
ilerisinden önceki dönemleri bizler neden araştırarak bulmaya çalışmaktayız?
Buradaki amacımız atalarımızın bizlerden daha ileri bir seviyede olan
yaşayışlarının ispatını mı yapmaya çalışmaktayız?
- Bulunduğumu dünya denilen yere Adam ile Havva anamızın
geldiğinde dünyada yaşayan cins denilen tür ne olmuş ve yerine ins denilen
insanlar gelmişti? Burada yaşamın cins ve inslerle devam etmesinin
sıkıntılarını hangi grup etkilenmişti?
- Bir sürü sualler ve cevap bekleyen konular ile bizler değişime
uğradığımızı savunanlar acaba neden değişimin bedenen değil de düşünce ve fen
ile olduğunu düşünmüyorlar?
- Geriye bir yirmi yılı incelersek teknolojinin bir patlama
noktasını görebilmekteyiz. İletişi, bilişim, sağlık ve diğer kollarda
bilinmeyenlerin ve uygulanmayanların birden bire insanların hizmetlerine
girmesi de ayrı bir konuyu içermekte değimlidir?
- Değişime uğradık mı sorumuzu kendimizde inceleyerek
uğradığımızı görmekte ve yaşamaktayız. Birçok ülkeler arası yaklaşımların ve
dil birliklerinin iç içe olduğu bu dünyada Internet ile iletişim ve bilgi
aktarımı ile de bilmediklerimizi ve görmediklerimizi anında görme imkânına
kavuşmuş olmaktayız. Değişim işte bu olsa gerek.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 143 25 Ocak 2011
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
47KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
-
ÖĞRENMEK!
-
Zaman değişti,
-
Öğrenme ve bilgilenme araçları artık oldukça çoğaldı.
-
Öğrenmek isteyenlere çeşitli imkânlar var. Her konuda
artık her türlü bilgiye ulaşmak mümkün; bilgileri
öğrenirken araştırmanın nasıl yapılabileceğini bilmek
yeterli!
-
Bir zamanlar bilgi kaynağımız olarak kütüphaneler,
ansiklopediler ve o konuya vakıf kişilere müracaat
ederdik.
-
Bunlardan öğrendiklerimizi uygular ve onların
yönlendirmeleri ile de öğrendiğimizi öğretirdik.
-
Artık İnternet denen bir öğrenme aracı var.
-
Var da bundan hangisi doğru onu öğrenmek zor.
-
Bilmeden öğrenmek buna mı deniyor?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 145 25 Mart 2011
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
48KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİZ BURADA MIYIZ?
- Bu günlerde bizlere eskilerin söylediği “Ben yaparım sen
yapmazsın”, Ben söylerim sen söyleyemezsin”, Ben vururum sen vuramazsın” ve
başkaları ile özleştirebileceğimiz pek çok ben yaparım sen yapamazsın
olgularını her nedense hepimiz kullanmaya başladık.
-
Bu çeşit benliklerin muhataplarının bu
söylemleri ve icraatları yapmalarına cevap verememe ve cevaplayınca da
başlarına ummadıkları ve akıllarına getiremeyecekleri işlerin geleceğini
bilmelerinin enjekte edilmesinden dolayı hiç birimizin gıkı bile
çıkmamaktadır. Bu olay ve söylemlerden neden ise yüzyılımızın verdiği refah ve
müreffeh hayatımızın yaşamamız olarak düşünüle bilir mi?
- Atalarımızın “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” sözünü mü
uygulayanlardan olmamız acaba bizlerin başka bir problem ile mi uğraşmamızdan
meydana gelmekte? Yoksa vurdumduymazlığımızın veya vurdumduymazlıkla
yetiştirildiğimizin bir sonucu mudur?
- Sanal ortamlarda yazılanlara hemen inanmamız da bu işlevlerin
birisi olarak mı karşımıza çıkmakta. Bir komut ile on binlere veya yüz binlere
bir bilgiyi anında ve hepsine birden yollaya bilmenin avantajını bilen
birileri bizi bu sıralar adeta afyonlayarak uyuşturmakta bir nevi robota
döndürmekte midir? Bu ilgisizliklerin ve aslının olup olmadığını, bu bilginin
bana faydası veya zararı dokunacağını bilmeden kabullenmeye
programlandığımızın bir işareti midir?
- Sorgulamamız gerek olan günlük olaylara dikkat etmememiz,
günden kopmamız için neler olduğunu neden düşünmüyoruz?
- Biz burada mıyız?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 146 25 Nisan 2011
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
49KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BU DA GEÇER DEMEDEN
- Buralarda bir şeylerin hareketsiz durması ve yaprakların
dökülmesinden başka bir gözüken bulunuyor.
- Bir az önceleri bir ülke oylaması olması ülkede yapılan
herhangi bir değişikliğin olmadığın, aynı hamam aynı tas olarak devam ede
gelen düzenin aynen kaldığını görmemezlik edemeyiz.
- Yıllar önceleri paranın sıfırlarının atılmasının ezikliği her
geçen gün daha da bizlere sıkıntıların gelmekte olduğunun ön habercisi olarak
Türkiye’nin para hareketinin en önemli unsuru olan Devletin piyasaya para
sürmesinde önemli bir etken olan Emekli, Memur ve diğer ücretlilerin maaşları
yine kemer sıkma politikası kıskacı altında gözüküyor. Paramızın değerinin
sıfırlar atılınca yükseleceği. Gelir seviyesinin artacağı hikâyeleri masal
olduğu yaşayanlarca bilinmektedir. Yaşadığım yıllarda bir zamanlar paranın bir
miktar değer düşürülmesinde kıyametleri kopara halk her ne hikmetse en yüksek
para değeri olan 50 Milyonun 50 YTL ye inmesine ve bun karşı 200 YTL nin gün
yüzüne çıkarak en düşük para değerinin eski değere göre 200 Milyon olduğunu da
görmemezlikten geldiler.
- Vaat edilenlerden olan maaşların iyileştirilmesine benzer
kelamların yine bin benin dediğim tarafa mührünü bas dayatmasının göstergesi
olarak bordo mahkûmlarına bir ikaz ve inandırıcılıktan uzak ihtimallerin halen
gökyüzüne çıkmadığını işareti olarak karşımızda durmaktadır.
- Hatırlıyorum ki çalıştığım yıllarda Devlet Memurları Personel
Kanunu ile memurların çokkkk çokkkk güzel maaşlar alacakları propagandası ile
piyasa almış başını gitmiş alınan yüksek zamın eski maaşı aratır olduğu
gözükmüştü.
-
Yaşayanlar b.unları yaşamalarına karşı yapılacak hiçbir hak ve
hukuk arayışı ve müracaat edilecek yer olamaması da para ekonomisi bekle gör
ile gününü geçirmeye çalışmaktadır.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 147 25 Mayıs 2011
-
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
50KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BÖYLE İNSANLAR VAR MIYMIŞ?
- Birkaç gün önce saat 19,30
haberlerini izliyordum. Kapı çalındı. Herhalde komşulardan
birisi olsa gerek diye düşünürken mutfakta bulunan eşim kapıyı
açtı. Karşısındaki bayan:
- -Selma Abla! Beni tanıdın mı?
Diye sorduğunu bende oturduğum odadan duydum. Eşim de:
- -Evet tanıdım. Sen bizim
apartmanda oturan filancanın kızısın. Duydum. Herhalde bizi
ziyarete geldiler diye düşünürken, bayanla gelen beyi eşime:
- -Selma Abla Selim ağabeyin
arabanın kapısına bir araç vurup kaçtı. Biz de plakasını
aldık. Selim Ağabey yok mu? Diyince eşim bana seslendi.
Oturduğum odadan kapıya doğru gittim. Gelenlere:
-
-Hoş geldiniz
dedim. Erkek misafir doğrudan konuya girdi:
-
-Selim Ağabey;
senin arabaya şu plakalı araç çarptı ve durmadan gitti. Ön
kapıyı çökertmiş. Plakası bu. Dedi. Bende:
-
-Sağ olun
fakat bu plaka ile o aracın vurduğunu ben ispat edemem. Şayet
siz görgü şahitliği yaparsanız o zaman o aracın sahibinden
şikâyetçi olabilirim. Dedim. Birlikte aşağıya indik. Cidden
aracımın ön kapısı epey çökmüş vaziyette idi. Kapıyı açmak
için uğraştım açılmamıştı. Yeni trafik kazaları yaptırımına
göre taraflardan birisinin olmadığı için polisi aradım. Beş
dakika sonra mahalli karakoldun bir ekip geldi. Gelenler
aracın konumuna baktılar ve şikâyetçi iseniz karakola gelin
dediler.
-
Bize bilgi
veren arkadaşa baktım.
-
-Giderim
ağabey diyince. Aracımın öbür kapısından araca binerek
karakola gittik. Aracıma vuran plakayı araştırdılar, sahibinin
cep telefonunun buldular, benim telefonumdan araç sahibini
aradılar, karakola gelip uzlaşmamızı söylediler. Bir saat
sonra aracıma vuran şahıs ile babası geldiler. Anlaştığımız
için tutanak tuttular, karakoldan ayrıldık.
-
Olmuşla
yitmişe çare yoktu. Araca vuranda yakın komşu idi. Ertesi gün
komşuya telefon ettim, kapıyı yaptıralım mı diye sordum. Olur
dedi ve sanayiye gittik. Oto boyacısından fiyat istedik,
pazarlık yapıldı ve aracıma vuranın babası parayı ödedi.
Birlikte benim araçla çarşıya geldik, arkadaşı bıraktım. Ben
eve geldim.
-
Aracım kaporta
ve boya olunca baktık ki; minderlerin kılıfları yağ ve kara
olmuş. Bunlar üzerimize çıkar diye eşimle beraber kılıfları
söktük ve eşim kılıfları yıkadı. İki gün sonra kılıfları evin
önünde takarken benden yaşlı olan karşı komşum bana kolay
gelsin ne var ne yok? Diyince, bende yukarıdaki olayı
anlattım. Beni dinledi ve ekledi:
-
-Böyle
insanlar halen var mıymış? Dedi ve yoluna devam etti.
-
Evet böyle
insanlar halen var. Bu insanların yüzü suyu hürmetine Ülkemiz
halen ayakta. Allah rızası için gördüğünü söyleyen, bu dünyada
da, öbür dünyada da şahit olacağımı bilen kişidir. Benden
büyük olan komşunun şaşması gayet normal. Dünya korkanların,
susanların dünyası. Yalan yere yemin edenlerin, yapılanları ve
duyulanları görmedim, duymadım diyenlerin dünyası.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 148 25 Haziran 2011
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
51KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- NE VAR NE YOK?
- Bu soruyu bilerek veya bilmeyerek sorarız. Ne haber?
- Haberler postada. Bir şeyler yaptık, iyiyiz, sağlığımız
yerinde, koşuşturuyoruz gibi pek çok cevap vererek karşımızdakinin sorduğu
cevaplamaya çalışırız.
- 1945 yılında Pennsylvania Üniversitesi’nden J.P. Erkert ilk işlevsel
bilgisayar olan 30 ton ağırlığındaki ve saniyede 5 bin işlem yapabilen ENIAC
‘Elektronik Sayısal Doğrulayıcı ve Bilgisayar” geliştirdi. ENIAC, 30 ton
ağırlığında, 167 m2 büyüklüğünde bir bilgisayardı. 1959-1964 yılları arasında
üretilen bilgisayarlarda transistorlar kullanılmaya başlandı.”
- Bu bilgiler meraklılarının ve bilim çevrelerinin dergi ve radyolardan
öğrendiği yüzeysel verilerle bizlerin merakını tatmin ediyordu.
-
Bu verileri neden yazdığımı yazımızın başlığı
olan “Ne var, ne yok”
-
1960’larda Türkiye’de pek popüler olan bir
fıkrayı hatırladığım kadar anlatmaya çalışayım diye yazdım.
-
Amerika bilgisayarı çalıştırınca Birleşmiş
Milletler temsilcilerine tanıtmak için bulunduğu binaya götürmüşler. Mihmandan
(dolaştıran) kişi üyelere dönerek istediğiniz soruyu kendi dilinizle yazın
cevabını yazılı olarak karlarla verecektir diye bilgi vermişler.
-
Bilirsiniz ülke alfabetik sıra üzerine
delegeler akıllarına gelen soruları sormuşlar. Kimi ülkesinin kaç metre kare
olduğunu, kimi hangi kıtada olduğunu, kimi nüfusunu, kimi başbakanının ismi
sormuş ve hepsine de birkaç saniye içinde doğru cevaplar almış ve takdirle
bilgisayarın önemini birbirlerine anlatmaya başlamışlar.
-
Sıra bizi Türk Delegesine gelmiş:
-
- Ne var, ne yok? Demiş. Birkaç saniye sonra
cevap gelecek diye beklerken bilgisayarıdan ses seda çıkmamış. Manika
çalışıyor fakat sorunun cevabını bir türlü bulamıyormuş. Aradan dakikalar
geçmiş sonunda bir kart gelmiş.
-
CEVAP YOK hemen mühendisler koşmuşlar Türk
Delegesine sormuşlar?
-
Ne sordunuz da cevaplayamadı? Delege gülmüş.
-
Hani bu makine her şeyi biliyordu?
-
Hepimiz her şeyi bilmeyiz. Bilemeyiz de. Ben
her şeyi biliyorum diyenlere cevabını sizin vereceğini biliyorum.
-
Hoşça
Kalınız!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 151 25 Eylül 2011
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
52KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BENİMDE GÖNLÜM DE VAR MIYDI?
- Bir gencin, bir kimseye vereceği neler olduğunu o delikanlılık
çağında anlamasının imkânı ve ihtimali yoktur.
- O; yaşadığı dönemin etkisi ile kanının kaynadığı ve başındaki
kavak yelleri ideali olmadan arkadaşları ve sevdiklerinin katkısı ile hayatın
daima böyle olacağını zen etmesi çok tabidir.
- O; yaşadığının farkına varana kadar pek çok ileride ona lazım
olacak yatırımları yapamamış, birçok fırsattan faydalanamamış olarak okumaya
çalıştığı üniversitesindeki kol için uğraşırken hayatının ileriki döneminde
kaybettiklerinin ve kazandığı bilgilerin etkisinde ve bilincinde yaşamına
devam eder.
-
Bu yaşamının sonu olmadığı ve arkasına dönüp
baktığında kimlere, nelere, nerelere ve o andaki hayatının düzenin bakmadan
gününü gün etmeye çalışır.
-
Çevre ve arkadaşlarında görerek özentilerle
kötü alışkanlıklar, sonradan edinilmiş huylar ve ileride kendisine pek çok
sıkıntılar verecek bir çevre ile büyür ve gelişir.
-
Gün gelir o artık bir sorumluk sahibi olduğunu
anlamış, iş başa düştüğünü görmüş ve yaşamının artık hayalle, arkadaşlarının
hay huyları ile ve gezip tozduğu yerlerin, çevresinin ona verdiği zararları
görür. Pişmanlığı artık fayda vermez, geriye dönülemez bir zaman diliminde
yaşadığını farkına varır.
-
Bir meslek edindiğini zannettiği anda o eski
birikimlerinin, zarar veren alışkanlıkların karşısına dikildiğini görünce
şaşırır. Heyhat artık onları bir sünger çekerek silse sile, beyaz bir sayfa
ile hayatına başlasa bile o eski çevre ve alışkanlıkları bir yerlerde çıkar
karşısında dururu.
-
Basen bu geçmişini saklayarak mesleğinde
ilerlese bile, belirli bir makama geldiğinde o eski birikimlerinin
kaybolmadığını birileri ona anlatır. Birileri o eski arkadaşlar, eski
alışkanlıklar ona en önemli yükselme zamanında bir Çin Setti gibi karşı durur
ve onu mat eder.
-
Benim de gönlüm var mıydı? Sorusu ileriki
yaşlarda düşünüldükçe ortaya çıkan bir soru olarak beynimizi kurcalar. Her
insan gibi bu soruyu soranlar da hatalar yapmak için belirli olgu ve sahalarda
bulunmuş ve bu hatalardan kaçınmasını bilerek yaşamışlar, arkadaşları
tarafında hor görülmelerine rağmen belirli bir yaşa geldiklerinde bunun
mükâfatını görerek hayatlarına devam ederler.
-
Gençlerin dikkat edecekleri bu davranış,
arkadaş seçme, kötü alışkanlıktan kaçma en önemlisi ise kendi gözünün önüne
bakması onun menfaatidir.
-
“Nasihat veren çok olur. Para veren olmaz”
derler.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 152 25 Ekim 2011 |
|
|
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
53KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- NEDEN BUNLARI YAPIYORUZ?
- Havaların artık iyice soğuduğu günlere girdik. Bu
günlerin belirli yaşlar için vücutlarının adapte olmaları için epey
çabalamaları ve dirençlerini kullanmaları gerekmektedir.
-
Hayat bu bakarsın iyi, bakarsın kötü günlerle insanı
oyalar gider. Hele bir işin yoksa monoton bir hayat ile ömrünü
tüketmeye çalışır ve hızla tükenen beyin hücrelerinin yaşlılığın
verdiği eksikliklerini duymaya başlar ve hemencecik çöker gidersin.
Kendine oyalanacak ve sevebildiğin bir meşgale bulabilirsen vakte
köle değil vakte emreden olur ve onun nasıl geçtiğini adeta
unutursun.
- Bu iş görmek ve görmemek de yaratılışta insanla oluşan bir olgu
olsa gerek.
- Bu zaman diliminde Ülkemiz melun saldırılara uğradı.
-
Bunlar da unutulmadan Van depremi
oldu.
-
Depremi bahane ederek Milli Bayram
Kutlamaları yas olarak görüp kendimiz çümbür cemaat düğün merasimine
takıp takıştırarak gidiyoruz?
-
Van depreminin 17 günü arkasından
ikinci Van derem ve ihmallerin sonucu olan kurbanları gördük,
yaşadık.
- Neden insanlarımız bu gibi zamanlarda işlerini daha
dikkatli yapmıyorlar?
- Yıkılan yerlerin altında kalanların veballeri kimler
ile paylaşacaklar ve kimlere kadar gidecek?
- Dikkatsizlik demekten çok kayırmacılık ve dizilerle
artık yönetilme ve mesaj verme devrine mi girdik?
- Dindar gözüküp devleti soyarak evlatlarımızı sandal
sahibi yapıyoruz.
- Daha rüştünü ispat etmemiş çocukları fabrikatör
yapıyoruz.
- Dini bütün gözükerek dünyevi ve dini yasak olan
zinayı suç saymıyoruz.
- Kanun karşısında neden bazılarımızın hayallerini suç
sayarak yıllarca tutuklu sayıyoruz.
- Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkemiz var iken neden
cihanda bulunan ülkelere kafa tutuyoruz?
- Bir dakika diyerek paye sağlayarak başka
Müslümanları kışkırtarak rejimlerine çomak sokuyoruz?
- Ağabeyler edinerek kendi çıkarlarımızı Ülke
çıkarlarından yukarı görerek mandacılığı saman altından kabul
ediyoruz?
- Azla ileri gidince ağabeyin yayında sus pus oturup
onun ufak bir azarlamasını iltifat kabul ediyoruz?
-
Ülkemiz Cumhuriyetten Diktatörlüğe
gibi görerek yandaşların faydalandığı nemalanma yeri görüyoruz?
- Komşularımızla sıfır problemli iken neden sıfır küs
duruma düşüyoruz?
-
Türkiye’ye zamanında tek yardım
yapan ve Türkiye’de okuyan bir lideri devirmek için girişimlerde
bulunuyoruz?
-
Bir ülke ile kavgalı gözükerek onu
koruyacak önlemlere kucak açıyoruz?
-
NEDEN BUNLARI YAPIYORUZ?
-
Bir bileniniz var mı?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 153 25 Kasım 2011
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
54KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- EL YAZMASI ESERLERİN YERLERİNDEN OYNATILMASI
-
El yazması eserlerin her ilin kendi bünyesinde ve bulunduğu rafta
kalması gerekli olduğunu düşünüyorum.
-
Bütün el yazmaların bir merkezde veya başka başka merkezlerde
toplanmasının sakıncaları bulunmaktadır.
-
Bu sakıncaların başında tabii afetler olar “SEL” ve DEPREM” yüzünden
el yazmalarının toplanılmış olduğu kütüphane ile beraber bütün
toplanmış el yazmalarının da tamamı zarar görme ihtimali vardır.
-
Yine afet sayılabileceklerin başında olan “YANGIN” ise ana yapısı
kağıt olan kitapların yanması ile birlikte ebediyen yok olarak tarih
ve kültür hazinesi yok olabilecektir.
-
Hırsızlık olarak da el yazma eserlerin toplanılan yerden “KIYMETLİ
HIRSIZLARINA” açık bir vitrin olacaktır.
-
El yazması eserlerin yerlerinden kaldırılmasından dolayı
olabilecek kayıp ve deformasyonlar:
-
El yazma eserlerin yerlerinden
kaldırılmasından dolayı deformasyona uğrar. Cilt ve Kâğıtlarında
bozulmalara sebebiyet verilir.
-
Kitapların bazılarının “AHAR”LI
olması kitap sayfalarının çatlamasına ve harflerin dökülmesine
imkân tanır.
-
El yazma kitapların bazılarının
kâğıtları belirli nem ve sıcaklığa alışık olduğundan başka
ortamlarda 3 saatten fazla tutulamazlar. Yufka ekmeği gibi kırılır
ve dökülürler.
-
El yazma kitapların bazılarının
mürekkep asit ayarı yüksek olduğundan kitap sayfalarında harf
yanmaları olur ve harfler kâğıtları delerek yerlerini boş
kalmasına ve kitabın dökülerek yok olmasına sebebiyet verir.
-
El yazması kitapların nem ayarları
yıllarca durduğu rafların nem oranına alışık olduğundan başka
ortamlarda çürürler.
-
El yazmaları yerlerinden
kaldırılıp götürülürken kitapların “Mıklep” ve Muhafazaları
kitapların üst üste konmasından dolayı kırılır ve deforme olurlar.
-
Bir hatıram:
-
Hasan Paşa Kütüphanesinde bulunan
El Yazması eserler tasnif yapılması için Bakanlık Emri ile TUYOTOK
tarafından istendi. O zaman ben Hasan Paşa Kütüphanesinde Müdür
Yardımcısı idim.
-
Durumu Müdüre anlattım. Beraber
Kültür Müdürüne gittik. Tasnifi yapacak arkadaşlar Çorum’a gelsi
burada tasnifleri yapsın istedim. Gelmezler geldi. Vali
yardımcısına kitapların gitmemesi için gerekin girişimde
bulunulmasını talep ettik. O da bakanlık istiyor dedi.
-
Baktım ne yapsam kitaplar gidecek.
Bari tek tek hepsini itina ile koliye koyalım dedim. O zamanki
Tekel Müdürüne giderek durumu anlattım. Sigara kolilerinin
boşlarından olanları gösterdi. Baktım yabancı sigaraların
kolileri uygun ve kitap ebadına yakın ebatta idi.
-
Kitaplar için sayım ve kontrol
komisyonu kordum. Ben bizzat başlarında elimle kitapları tek tek
kontrol ederek durumlarını belirterek kitapları elimle kolilere
yerleştirdim. Tabi ki benimle beraber el yazmaları için nöbetleşe
bulunan arkadaşlardan epey küfür yemişimdir.
-
Kitaplar Kütüphaneler Genel
Müdürlüğünün yolladığı resmi kamyona yükleterek çadırlarını
örttürdüm. Şöför Çorumlu idi. Ona tembih ettim durmadan giderek
aracın içindekileri teslim et ve oraya varınca bana telefon et
dedim ve tutanağın bir nüshasını da zarf içinde ona verdim. Araç
saat 10 civarında hareket etti. İçimden inşallah kamyon devrilmez
ve inşallah yolda kamyon durdurulup da soyulmaz diye dualar ettim.
Allah aracı ve içindekileri korudu. Sağ selamet vardıklarını ve
kitap kolilerini mesai bitmeden teslim ettiğini bildiren şoförün
bilgisi dâhilinde rahatladım.
-
Gel zaman git zaman kitaplar bir
öğlen üstü aynı kamyonla geldiler. Gönderdiğimiz kolilere
konulmuşlar ve sıra numaraları da üzerinde idi. Tutanakla koli
olarak aldım diye imzaladım.
-
Kolileri tuttuğumuz tutanak
üzerine kontrole başladık. Geçmiş gün tutanakta vardır. Biraz
kitabın meşin ciltlerinin kırıldığını, biraz kitabın ise
mıkleplerinin kırılıp koptuğunu birkaç kitabında muhafazaların
yırtıldığını, birkaç kitabın da muhafaza asansörünün koptuğunu,
birkaç kitabında orijinal mühürlerinin kesilerek alındığını tespit
ederek el yazması kitapları depoya aldık. Rapor yazarak Bakanlığı
hasar ve yıpranmaları belirttim.
-
Bir ay kadar sonra Bakanlıktan
müfettişler geldi tespit ettiğimiz hasarlı kitapları incelediler
bize bile sonucu bildirmediler.
-
Aradan birkaç yıl geçti geçmedi
Hasan Paşa Kütüphanesi kitaplarının gideceği ve hazırlanması için
yazı geldi. Durmuş Fikri Sağlar zamanı idi. Ben karşı çıktım.
Göndermeyelim dedim. Karışma filan dediler. Ben siyasi parti il
başkanlarını dolaştım. Hepsi el yazmalarını götürülmesin dediler.
O zamanki bildiğim dernekleri dolaştım onlarda el yazmaları
götürtmeyiz dediler. Gazetelere ve televizyonlar da beni
destekledi. Bir kamuoyu yarattık. O dönemin bir Çorum Milletvekili
hemşerimiz de neden kalması gerek bir rapor yazarsan ben bilgi
sahibi olur ve ona karşı el yazması kitapların kalması için Fikri
Beyle görüşürüm dedi. Arkadaşlarımın zor durumda kalmaması için üç
sayfa el yazımla rapor hazırladım ve milletvekilimize verdim.
Zaman geçince benim imzalı ve el yazısı raporumu Bakana sunmuş.
Her ne ise el yazmalarımız Çorum’da kaldı.
-
Birkaç zaman sonra bu mücadelemin
meyvesini gördüm. BENİ TATVAN’A MÜDÜR (!) olarak atadılar.
Ben de emekliliğim istedim ve Çorum’dan emekli oldum.
-
Birkaç yıl sonra Çorum’da ilk defa
olan bir yayınevi açtım. Çorumlu2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
edebiyat ağırlıklı dergimi yayınlamaya da başladım. Onlarca da
yazarım oldu.
-
Bir gün Hakimiyet Gazetesine
uğradığımda oturanları takdim etiler. Hasan Paşa Kütüphanesinde
bulunan kitapların incelenmesini ve inceleme sonunda Milli
Kütüphaneye devri için gönderilmiş proflardı.
-
Dergimde bu konuyu işleyen sayımda
yazarlarımda görüşlerini belirttiler. Bende Çorumlu 2000'in 19.
sayılı dergimde “KABUĞU BAĞLAMIŞ YARAYI KAŞIMAK” ve “HAYDİ
ÇORUMLULAR” yazılarımı yayınladım, Okumak isterseniz sitemde
bulunan Kütüphaneler bölümünde
http://kutuphaneler.corumlu.com yazılar bulunmaktadır.
- Bu yazımda HASAN PAŞA KÜTÜPHANESİ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ
-
1- Halkımızı aydınlatmak için
Valimizin davetiyle Bakanımızı, Millet Vekillerimizi, el yazma
kitaplar için yazı yazanları, kültürün ne olduğunu bilenleri,
yardım verebilecekleri belirlediği bir tarihte Hasan Paşa
Kütüphanesine davet ederek, El Yazması kitapları sergileyerek
tanıtmak ve bilgilendirmek.
-
2- Toplantıdan hemen sonra Kültür
Bakanlığına Çorumluların tepkisi bildirilmeli. Kitapların ilimizde
kalması için girişimlerde bulunulmalı.
-
3- İl Halk kütüphanesinde görevli
3 Kütüphanecinin 2 si acilen ve devamlı Hasan Paşa Kütüphanesinde
görevlendirilmesi.
-
4- Hasan Paşa kütüphanesinin dış
güvenliği için kamera sistemine geçilerek,en yakın emniyet
Müdürlüğüne bağlı karakol ile bir sonraki karakola irtibatlı alarm
sistemi kurulması.
-
5- Mevcut bekçi kadrosunda
çalışan arkadaşı asli görevine iadesi ile eski bekçi kadrolarının
yeniden ihdası.
-
6- Hasan Paşa Kütüphanesinin
bünyesinde bulunan "Çocuk Kütüphanesi" bölümü aynı mahallenin bir
sokak üstündeki "Mehmet Şadisoğlu Çocuk Kütüphanesi"ne
yönlendirilmeli.
-
7- Hasan Paşa Kütüphanesinde
bulunan Çocuk Kütüphanesi bölümü El Yazmalar İnceleme Salonu
olarak tahsis edilerek araştırmacıların hizmetine sunulmalı.
-
8- Hasan Paşa Kütüphanesine teknik
açığı kapata cak en az 3 bilgisayar,güç kaynağı,dijital kamera SD
yazıcı,laser yazıcı,renkli laser yazıcı, kuvvetli bir scanner
temin edilerek kitapların SD ye alınması sağlanmalı. Orijinal SD
ler arşivlenerek, araştırmacının istediği kitap yeni SD ye
aktarılarak arşivin çoğaltılması sağlanmalı.
-
9- Kütüphaneler Genel Müdürlüğünün
hazırladığı El Yazmaları Tanıtım Katalogu getirtilerek
bastırılmalı,El Yazmaları ile ilgilenen dünya kütüphanelerine ve
üniversitelere gönderilmeli.
-
10- El Yazması Araştırmacı
salonuna SD okuyucusu olan en az 8 bilgisayar,bilgisayar masası ve
diğer mefruşatlarla döşenmeli. SD incelemesi yapan araştırmacı
orijinal kitabı görmek istediğinde depodan çıkartılarak şimdiki El
Yazması İnceleme odasında memur nezaretinde incelemesine
sunulması.
-
……Hemşehrilerimize verilen
bilgilerin bazı yanlış anlamalara meydan verdiği kanaati ve 1992
tarihinde yine aynı yarayı kanatmalarından dolayı duyduğum üzüntü
ile yazdım. Saygılarımla.)
-
Şayet Çorum’da bil Bölge El
Yazmalar Müdürlüğü kurulacaksa Hasan Paşa Kütüphanesi bu yer için
en uygun yerdir.
-
Yukarıda bahsettiğim 4. Madde
gerçekleştirilerek kamera sistemi Valiliğimizce yaptırıldı. Daha
sonra 10 maddede ki talebim de el yazma kitaplarım CD
lere aktarılması yapıldı.
-
Daha sonraki zaman valiliğe
verdiğim raporda yangın ve selden korunması için El Yazma
Kitapların bulunduğu deponun dışından yangın ve sel ve depreme
dayanıklı hale getirilmesi hakkında sunumum üzerine yanlış bir
uygulama olarak kitaplar için korumalı çelik kasa odası 1 üste
yapılarak kitaplar oraya taşındı.
-
Kütüphanede bulunan Latin harfli
kitaplar yeni yapılacak veya Bölge Yazma Kütüphanesi için
düşünülen yere götürülerek İl Halk Kütüphanesi olarak hizmete
devam edebilir.
-
Bölge Yazma Kütüphanesi ise “HASAN
PAŞA “ yazma kitaplara ve müdürlüğüne hizmet edebilir diye
düşünmekteyim!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 154 25 Aralık 2011 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
55KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
BAŞKASININ ELİ İLE YILAN TUTMA
Bilinen
ve birlikteliğe yakın olan bu Ata Sözü dünyanın kuruluşundan bu güne
insan oğlunun işleri yalnız değil,birlikte yaptıklarına dair bir
Atasözü olarak algılayabiliriz.
Yalnız bu Atasözünde,birlikte yapılan önemli işlerde,yapanların bir
veya birkaçının el yani yabancı olması ve bu yabancılığın da sizin
gibi düşünmesi ve çalışması doğrultusunda beklentilerimizin yanlış
olduğunun açık bir beyanı değil midir ?
Acaba el olarak gördüğümüz ve birlikte iş yaptığımız kişi veya
kişilerin bizleri de aynen bizim gördüğümüz gibi el görmeleri ve
kendileri gibi çalışma ve düşünme boyutunda görmeleri onlar içinde
normal gözükmesi gerekir.
Birlikte iş yaparken,öncelikle ilke ve yapılacak iş veya işlemler
dizisini belirleme,bu belirleme ışığında yapılacakları ivedilik
sırasına koyma,en son yapılacağa doğru bir tasnife gerek gören bir
dizi program ve planın yapılması gerekliliği malumdur.
Ülkemizde bu gibi ortaklık olarak yapılan birlikteliklerin pek
çoğu,eş,dost,ahbap ilişkileri ile yapılmakta olduğundan işlerin
yürümemesi veya ilerlememiş de plan ve projelerin yapılmamasından ve
uygulama alanlarının belirlenmemesinden meydana geldiğini görürüz.
Bazı rast gelen birlikteliklerin de olması tesadüflerin ve
lazımlılığın meyvesi olarak karşımıza çıksa da bunlar fazla çoğunluk
olarak göremeyiz.
Çorum’da da bazı yatırımlara ön ayak olan girişimcinin,peşinden aynı
iş kolunda mantar biter gibi yeni girişimin benzerlerinin olduğunu
görmekteyiz. Her ne hikmetse bu işte iş var mantığı ile yukarıdaki
saydıklarımız doğrultusunda hemen yeni kurulan yapılanmanın
kardeşlerinin amip bölünme gibi çoğaldığını görmekteyiz.
Belirli birkaç yatırım ve sermaye gerektiren iş haricinde maalesef
Çorum’da aynı işi yapmalarından ötürü ve Pazar bulamamalarından
dolayı verdikleri çaba ve kaybettikleri sermayelerin haddi hesabı
yoktur. Bazı girişimlerin de malzeme,işçilik,yapılan üretimin
Çorum’da fazla tüketilmemesinden dolayı komşu il veya komşu ülke
pazarlarına açılamamanın sıkıntılarını görmekteyiz.
Bildiğiniz gibi Çorum organize sanayi bölgesi olan illerden birisi
olarak atılımlarını halen tamamlamış bir il olarak görülmesi bizleri
üzmektedir. Bir liderimizin dediği gibi “Bir bilene danışma”
alışkanlığı edinmemiz ve buna göre davranmamız gerekli olduğunu
artık düşünmemiz gerekmektedir. Danışacağımız kişi veya kurumun da
konu başlığı yaptığımız Atasözü gibi “Başkasının eli ile yılan
tutma” pozisyonunda olmamasına da dikkat etmemiz gerekmektedir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 155 25 Ocak 2012 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
56KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
ADI GÜZELLEME KENDİ YEMEK KİTABI
Aşık Edebiyatında; doğayı, yöreyi, kişiyi, hayvanı veya bir aracı
övmek ve güzelliğini anlatmak amacı ile söylenen “LİRİK ŞİİRE”
‘GÜZELLEME denilir.
Geçimini saz çalarak sağlayan ve gezdiği yerlerde konuk edilen saz
şairlerinin gördüğü ikram ve hürmet karşısında hane sahibini
kendisini dinleyenler karşı hane sahibini ve o mahalli öven ve
güzelliğini anlatan “KOŞMA” biçiminde şiirlerdir. Divan Şiirinde de
güzellemenin karşılığı ise “METHİYE”DİR.
Ayrıca
güzelleme, koşmanın
konusuna göre aldığı adlardan biri sayılır.
Genç kız ve
gelinler için söylenen güzellemelerde onların cilvesinden; ağız,
diş, yüz, kaş, göz ve saç güzelliğinden; boylarının uzunluğundan söz
edilir.
Doğa
güzellemelerinde dere, pınar, çiçek, dağ ve ağaçlarla ilgili
izlenimlere, övgülere yer verilir. Âşığın bu varlıklardan yola
çıkarak kendi sorunlarını dile getirmesi, sevgilisinden ya da
felekten yakınması güzellemelerde sık rastlanan özelliklerdendir.
Gezginci âşıkların
sıla özlemini dile getiren şiirleri de güzelleme sayılır.
Bazen bir
güzellemede birkaç konunun birlikte ve karışık olarak anlatıldığı
da olur. Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da yetişen bazı âşıklar
güzelleme dörtlüklerinin arasına bağlantı sözleri eklerler. Bu
bağlantı sözleri yerine, güzellemenin konusuna uygun bayanların
yerleştirildiği de olur. Güzellemeler, saz eşliğinde ve konuya
göre oynak ya da hüzünlü makamlarla söylenir.Âşık edebiyatında
güzelleme söyleyen pek çok âşık vardır.
Başta Karacaoğlan olmak
üzere Türkmen âşıklarının birçoğu güzellemeleriyle ünlüdür.
Güzelleme Örneği:
Nasıl vasfedeyim
güzelim seni
Rumeli Bosna'yı değer gözlerin
Dünyaya gelmemiş eşin akranın
İzmir'i Konya'yı değer gözlerin
Kimsede görmedim sendeki nazı
Tunus Tırablus Mısır Hicaz'ı
Kars'ı Kağızman'ı Acem Şiraz'ı
Girid'i Yanya'yı değer gözlerin
Yüzünde görünür Yusuf nişanı
Yüzünü görenler çeker efganı
Büsbütün Gürcistan Erzurum Van'ı
Belh-i Buhaça'yı değer gözlerin
Ruhsatı'm eyledim senin de mehdin
Al yanaktan bir buse ver himmetin
Yüzbin saraf gelse bilmez kiymetin
Âhirî dünyaya değer gözlerin
Çorum Valiliğinin hazırlattığı “ÇORUM MUTFAĞINA GÜZELLEME”
Edebiyat ile mutfak ilişkilendirilmesi ve bu başlık ile yayınlanan
kitabın 12. sayfasında bu konu hakkında ne kadar bilgili olduğunu
“Tüm zenginliğini karşın şimdiye dek kendisini pek göstermemiş
Çorum mutfak kültürünün tanıtımı amacıyla” diyerek yayınlanmış
çalışmaları görmemezlikten gelmiştir. Bu serzenişim kendi
yayınevimi için değildir. Bu çalışma için beni de davet etmişler
ben kabul etmeyerek eşimin çalışmalarından ve yayınladığımız
sitelerde bulunan resim ve alıntı yapılmamasını
bana gönderilen yazıda çalışacaklara bizzat e-posta ile yazdım.
Bu tiüabı yayınlayan Metro Yayınları’ndan çıkan ‘Hitit Mutfağı’
isimli kitap ile basılmış adı geçen bu kitabın 148-149
kaynakçalarda da gelenek ve göreneklerde bahsedilen ve Çorum
Valiliğinin İl Yıllıkları, Başka yayınevlerinin şahısların da
araştırmaları yayınladığı göz ardı edilmiştir.
Çorum
Güzellemesi ismiyle müsemma kitapta her ne hikmetse Çorum
Tarihinde ve topraklarında Devlet, kavim ve milletlerin sadece
“Hititlerin” alınması da Çorum’un Hititlerden sonra başka devlet
kurulmamış ve başka devlet yaşamamış gibi lanse edilmiştir.
Kitabın 19. sayfasından sonra gelen 22-23-26-27-30-31.
sayfalarında Hititlerden bahsedilmiş sadece bu yazının içerisinde
19 sayfanın 1. paragrafında Balık, ekmek, besin ve “şimdi sen
ekmek yiyeceksin ve su içeceksin” kullanılmıştır.
Bu
kitabı yayınlayan ve “Yayınları’nın ikinci kitabı olan
“Deneysel Bir Arkeoloji Çalışması Olarak Hitit Mutfağı” kitabının”
gerçi görmedim fakat kitap için yazılan :
“Çivi yazılı tabletlerde geçen
yemek adlarından ve pişirme tekniklerinden yola çıkılarak o döneme
ait muhtemel yemeklerin neler olabileceği ortaya konulmaya
çalışılmış.” Bilgilere de yer verilmemiştir.
Bu kitabın: 34-35-38-3940-41 sayfalarında hiç yemekle ilgili bir
bilgi bulunmamaktadır
Bu kitabın: 44-45 48 ve 49 sayfalarında yemekle ilgili yazı
bulunmaktadır. Ve İskilip ziyaretinden ve oraya gidenlerden
bahsedilmektedir.
Bu
kitabın:52-53-54-55 yemekle ilgili yazı vardır.
Bu
kitabın: 56-83 sayfaları yemek pişirme alet ve edevatları ile
yemek isimleri alfabetik dizinde verilmiştir.
Bu
kitabın:
86-87-90-9194-9598-99102-13104-105106-107-108-109110-111-112-113-116-117-120
Mutfak ve yemeği ilgilendirmektedir
Bu
kitabın: 121-122-123-124- sayfalar ise gelenek ve göreneklerle
ilgili bilgileri kapsar.
Bu
kitabın: 125-128-129-130 Bu kitaba alınması için gerekçe “Evlenme
Töreni” bölümünde verilen yemekle ilişkilendirilmiş olsa gerek!
131-132-133-134-135-136-137140-141142-143146-147 Gelenek ve
göreneklerde bilgiler aktarılmış.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 155 25 Ocak 2012 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
57KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
NE OLACAĞIMIZI BİLİYOR MUYUZ?
- Bizleri Yaratan. Bizleri dünyada bazı
meşgalelere yönelterek oyalayan bir varlık musallat etmiş olmalı ki
buna Şeytan diyebiliriz. Bizleri bu dünyadaki işlerimizin başından
kaldırmadan bize sanki emrederek; oyalayarak güdüp götürmekte olduğunu
görüyoruz.
- Acaba bizi yaratan; bu dünyanın bu
düzenine mi uyacağımızı, yoksa kendi emirlerini bire bir
uygulayacağımızı mı görmek için dünyaya bizleri yolladı. Gerçekten
bizleri deniyor ve sınıyor mu? Bu soruları aklımıza getiren yine
Şeytan denen insanları yoldan çıkartan yaratılmış varlık değil mi?
- Evet. Bizler dünya denilen bu
yaşadığımız, kâinatın içinde toz zerresi kadar olmayan bir alanda
milyarlar camızın bulunduğu, birbirimizle dövüştüğümüz, çekiştiğimiz.
Birbirimizin elindeki değerleri alıp kendimize mal ettiğimiz ufacık
bir alan, gösteri sahnesi değil mi?
- Yarın dediğimiz zaman diliminde ne
olacağımızı bilmeden, bu tiyatro sahnesinde kendi biçtiğimiz rollere
devam etmekteyiz. Yarının neler getireceğini, ne olacağımızı bilmeden
yaşıyor ve dünyadaki kendi doğrularımızla yuvarlanmakta devam
ediyoruz.
- Neden önümüze takkemizi ya da
kasketimizi koyup düşünmüyoruz? Düşünemeyiz. Çünkü bizimle beraber
Dünyaya gönderilen ve bizleri Allah’ın yolundan çıkartmak için
Allah’tan izin alan şeytanın yüzünden düşünemeyiz. Dünyayı bizlere
Cennet gibi gösteren, bazı nimetlerin içerisinde yaşarken bile
şükretmememizi öğreten, o değil mi? İşte onun marifetlerini burada
sayabilmek için sayfa değil ciltler dolusu kitap yazmak gerekir. Bunu
yazabilsek bile okutacak birisini bulmamız bile çok zor olsa gerek.
- Konumuz olan “Ne olacağımızı biliyor
muyuz ?” Sorusunu yatmadan kendimize soralım mı? Sorarsak belki yarın
yapacaklarımızı düşünürken bizi Yaratanı da anarak müsaade edersen
bunları yarın yapmak istiyorum demiş olmaz mıyız?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 156 25 Şubat 2012
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
58KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
TARIM DENİNCE
- Tarım
denince her nedense sadece buğdaygilleri yetiştiren çiftçilerimiz akla
gelmektedir.
- Tarım alanı
o kadar geniş bir çerçeve içinde bulunmaktadır ki;saymaya kalksanız
sayfalar dolusu bilgi ve indeks yayınlamamız gerekir.
- Bu
sıralamaların içerisinde geçen 20 yıla kadar her ilde yetiştirene
yetişecek kadar üretilen üzüm bağları artık ne yazık ki tarihe
karışmaktadır.
- Atalarımızın
her memleketin iklim ve yaşama şartlarına,deneme-yanılma usulü ile
elde ettikleri bilgiler teknolojinin getirdiği ve ulaşımın
kolaylaştığı dünyamızda yeni bağ çubuklarının bağlara dikilmesi ile
birlikte,orijinal bağ çubuklarının yok olduğunu gözlemekteyiz. Harap
ve bakımsız kalmış bağlarımızda ancak orijinal bağ çubuklarını
bulmamız mümkünken,ziraatın duayenleri ise bunlara gerekli değerler
vermemektedirler. Yine aynı duyarsızlık bağlarda bulunan meyve
ağaçlarında da gözükmektedir. Atalarımızın yine memleketin şartları ve
mevsimine göre yetiştirdikleri eski nesil meyveler artık tarihe
karışmış bulunmaktadır. Yeni nesil meyveler;bodur ve belli bir sulama
ihtiyacı ve ihtimam gösteren meyve ağaç türleri tavsiye edilmektedir.
- Benim
gözlemci olarak söyleyebileceğim,tanıma giren şahıs bağlarının yeni
bir araştırma içerisinde eski kullanılan bağ çubuğu ve meyve
ağaçlarının yeni sisteme göre adapte edilerek her ilde belirli şekilde
kullanılması için gerekli araştırmaların yapılması gerekliliğidir.
Yoksa herhangi bir ülkenin kendi coğrafi mahallerine göre yetiştirdiği
ve geliştirdiği bağ çubukları ve meyve ağaçlarını bağcılara empoze
etmek;ülkemizin her köşesinde bağ ve meyve tarımında dar boğazlara
sokarak,bağcıların bağlarının önem ve yetiştirdiği tarımsal getirileri
gün geçtikçe yozlaşıp kaybolmasına ön ayak olmaktadır.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 158 25 Nisan 2012 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
59
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YIL Mayıs 2012
- 27 Mayıs 1982 tarihinde GÜRSEL YAYINEVİ
olarak Çorum'a hizmet amacı ile iş yerimi açtım. Bir zaman dilimi. Temmuz 1998
bir dergi doğdu. Çorum’da yayınlanmış bir derginin devamının ve o derginin
çizgisinde Çorum’a ait bilgileri ve yazıları yayınlamayı amaçlayan bir dergi.
ÇORUMLU 2000 AYLIK KÜLTÜR TARİH SANAT VE EDEBİYAT dergisi adı ile 4 renkli
kuşe kağıt baskılı olarak ve Çorum’un ilk ISBN dergisi olarak yayın hayatına
başladı.
- Sahibi ve Sorumlu Müdürü aynı olan derginin
amacı sadece yazar arkadaşlarının yazılarını yayınlamaktı. Çorumlu 2000
Dergisinin uzun serüvenini sizlere sunuyorum. Dergiye ne yazmıştım:
-
-
İşte Böyle geldi ve geçti.
Yaptıklarımız ve yapacaklarımızı sıralamaya çalıştık. Diye başlamıştım. Neler,
neler oldu. Derginin adını koyanların benimle tii geçtiklerini zaman içinde
öğrendi. Onlar benimle tii geçtiklerini zannetmişlerdi. Zaman onları değil
benim azmimi ortaya koydu.
-
Yıl Mayıs 2012
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Tarih Ve Edebiyat Dergisi sanal da olsa 159. sayısı
ile karşınızda.
-
Ben yaşadıkça sanal da olsa
çıkacak ve yayınlanacak.
-
Sizler okudukça ben ve
arkadaşlarım yazacaklar.
-
Nice yıllara!
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 159 25 Mayıs 2012 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
60KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- ÇANAKKALE SAVAŞI
-
Osmanlı İmparatorluğu. Ortadoğu’nun en büyük askeri ve siyasi
gücü! Bazı idare eksikliklerinden ve tabasının ihanetlerinden
dolayı, parçalanmaya, ufalmaya ve erimeye başlayan bir cihan
imparatorluğu. Parçalana, parçalana elinde kalanlarla idare
ederken bir zaman diliminde.
-
Yedi düvel geldi, koskoca ve dünyada eşi ve emsali gözükmemiş
bir donanma ile dayandı ülkemin kapısına. “Amiral Carden'in 15
Ocak 1915 tarihinde yaptığı dört aşamalı taarruz planına göre:
Boğaz bir ay içinde geçilmiş olacaktı. Buna göre birinci aşamada
dış savunma tabyaları imha edilerek ortadan kaldırılacak, ikinci
aşamada orta savunma tabyaları ve üçüncü aşamada iç savunma
tabyaları yok edilecek, dördüncü ve son aşamada ise; boğazda
arta kalan mayınlar temizlenecek boğaz emniyet altına alınacak,
Marmara Denizi'ne çıkılacak ve İstanbul'a girilecekti.
-
Boğazın kara bölgesinde güvenliği sağlamak üzere Midilli'de
yeterince kara kuvveti toplanacaktı. (1) ” Bu raporun ön
çalışmasını 11 Ocak 1915 tarihinde İngiltere Bahriye
Nezareti'ne Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlattığı Planı
Sunmuş ve Çanakkale Boğazı'na Taarruz İçin Hazırlanmış Planın
Uygun Olduğunun Amiral Carden'e Bildirilmesi; 28 Ocak 1915 Savaş
Komitesinin Toplantısında Çanakkale Boğazı'nın Yalnız Donanmayla
Zorlanmasına Karar Verilmesi 19 Şubat 1915'in Taarruz Tarihi
Olarak kararlaştırıldı. Rapor ve plan ve kuvvetlerin çokluğu
yedi düveli gururlandırmış fakat Napolyon'un bir sözünü unutmuş
görünüyorlardı. "Türkler öldürülebilir ancak asla mağlup
edilemezler."
-
Almanlar harp boyunca ani karlarla ve acele kararları
Çanakkale’de de gözükmüş, Çanakkale Boğazı’nın zorlanacağını
düşünmediklerinden burada bulunan 32 bataryayı 22'ye
indirmişlerdi. Bu raporlar ve istihbarat üzerine yukarıdaki
karar alınmış oldu.
-
Geldi geçti. Deldi, geçti.
-
Çanakkale’nin savunmasında düşman; ülkesini, askerini seven bir
komutanla karşı karşıya geldi. O savaşın; bir ülkenin kaderini
etkileyen, yedi düvelin Çanakkale’de oyalanarak geri gitmesine
sebebiyet verecek ve o günlerin verdiği zor kararlara imzasını
atarak, zaman içerisinde yeni kararlarla vererek halen bir
paylaşma alanı olarak gözüken “Güzel ve Tek” ülkemi bu günlere
getiren Mustafa Kemal Atatürk’ün yine bu günleri görerek,ülkenin
satılabileceğini gençlere bildiren dahidir. Bu Dâhinin Avrupa
tarafından kuyruk acısı olarak halen düşmanlıklarının sürmesi
olağan değil midir?
- O günün Osmanlı
ülkesi ve Anadolu’nun çeşitli şehitlerinden gelen gençler bu
topraklar için kendilerini gözlerini kırpmadan feda ettiler.
300000 kişi savaş katılan Türk birliklerinin 211000 şehit olması
düşündürücüdür.
-
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 161 25 Temmuz 2012
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
61KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİZİM SOKAĞA BİR ŞEYLER OLDU!
-
Bizim Birinci Caddede bazı
kendini bilmezler araçlara 2012 yılı ocak ayından sonra bu güne kadar zarar
vermeye başladılar. Ben de aracının sileceği kırılanlardan birisiyim.
-
Araçların sileceklerini
kaldırmaya bükmeye ve hatta “Yalan İhbar” ile de Trafik Polislerini çağrılır.
Sileceklerin kaldırıldığı ve kırıldığı bu yer hiç Karayolları Kanununa aykırı
suç unsuru bulunmayan bir yer olup ve trafiği eğleyici bir yer olmadığı; park
yasağı bulunmayan yerdir. Ayrıca garaj girişi de değildir. Garaj girişi
olmadığı için uyarı levhası da bulunmayan ve sileceklerin bükülüp kırıldığı bu
yere “Garaj Girişi” diye Trafik Polislerince keyfi ceza yazmaları üstelik
aracı Trafik Polisi’nde olay yerine geldiklerinde incelemeden ihbarcının
“garaj girişi” demesi ile araca ceza yazıp çekici ile kaldırtma girişiminde
kalmışlardır.
-
Araçlara zarar vererek
kendi psikolojik dürtülerini tatmin ettiklerini zannetmektedirler. BU şahıslar
Organize olarak aynı apartmanda oturanlarında içinde bulunduğu 5-6 kişilik bir
grup olması düşündürücüdür. Araçların sahiplerine verdikleri zarar ve telaşı
da düşünmemekte olan bu şahısların üç tanesi aynı evde oturan baba ve anne ile
öğretmen olan kızları olması çok düşündürücü bir olay olarak karşımıza
çıkmakta.
-
Ben şahsen bu babanın
silecek kaldırdığına bizzat şahit oldum.
-
Bu ailenin annesinin
silecek kaldırdığını görmediysem de karşı apartman komşumuz aracını yola park
edince sileceğinin kaldırıldığını kaldıran kadına niçin kaldırdığını
sorduğunda aracını buraya koyma sonra çizerim dediğini bu bayanın ağzından
duymuştum.
-
Öğretmen olan kıza gelince
de eşim silecekleri kaldırırken görmüş ve şahit olmuştur, 17/08/2012 de yeni
sayımıza ne yazayım diye düşünürken bu konuyu işlemeyi uygun gördüm.
-
Bahçelievler Mahallesi 1. cadde oturanlardan araç sahipleri bu sapık
kimselerle de uğraşmak istememekte.
-
Adeta bir terör ortamı
haline gelen bu olaylar ne olacak?
-
Zaman gösterecek
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 162 25 Ağustos 2012 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
62KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SİGARA VE HAFTALAR.
-
Sigaranın zararı
sadece kendimiz için değil, etrafımızdakilere de verdiğimiz büyük eziyetin ta
kendisidir.
-
Sigara içerken
etrafıma verdiğim eziyetin ne olduğunu anlayamamıştım. Sigarayı bırakınca;
etrafımda sigara içenlerin bana verdikleri eziyeti gördüm ve,
etrafımdakilerden utanır oldum. Kendilerinden özür diliyor verdiğim sıkıntı
içinde utanıyorum.
-
Kutlanılan
haftalara ben inanmıyor ve faydalıda olduğunu düşünmüyorum. Sanki bana senede
bir hafta o kutlanan gün için yeterli görülmüş bir zaman dilimi olarak
görmekteyim.
- Bence bu haftalar; bazı kişilere getirim
kazandırmak için icat edilmiş olduğu ve bizleri tüketmeye zorlayan bir alet
olduğu kanındayım. Bizlerde bu alete kanarak önemi sadece bir gün veya bir
haftaya sığan anmalarla kendimizi tatmin ediyor gözüküyoruz.
-
Günler ve
haftalardan olan; Anneler Günü, Babalar Günü, Sevgililer Günü, Öğretmenler
Günü v.b. Şimdi benim annem sağken ben annemi sadece "Anneler Günü"nde mi
anacaktım:->
-
Babam Sağken
"Babalar Günü"nde mi anıyordum. Bu günlerde onlara hediyeler mi alıyordum
yoksa onları devamlı ziyaret ettiğim için bu onlara daha mı güzel gözüküyordu?
- Eşimi ben sadece "Sevgililer Günü"nde mi
hatırlayayım? Ona alacağım ihtiyacı için o günü mü bekleyeyim. Yoksa yanımda
olduğu için ona devamlı sevgililer günü imiş gibi mi davranayım?
-
Sevgi veya kutlama bizlerin birbirimize bağlanması için bir araç olarak
görülmemesi, sevdiklerimizi günlerle değil ömür boyu sevmemizin daha doğru
olmasını isterim.
-
Bizlerin zaten uzun zannettiği ömür çok kısa ve kısıtlı bir zaman dilimi. Onun
için kendimize zarar verirken başkalarına da zarar verdiğimizin bilincinde
olur, bir kutlamadaki faydayı sadece o gün veya hafta olarak düşünmeyerek ömür
boyu kutlarsak daha güzel olur.
-
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 163 25 Eylül 2012
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
63KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
BAYRAMLAR
-
İnsanların topluca
yaşadıkları yerlerde zaman içinde bazı kutlamalar
yapmışlar ve bu kutlamaları her yıl aynı zaman ve
günlerde kutlar olmuşlardır. Zaman içerisinde
kutlamaların bazıları bir öneli ve bir zaferi kapsayan
olarak; bazıları da geleneksel olmuş, bazıları ise
dinsel olarak insanlar kutlamışlardır. Bu al iki
bayramı bir arada kutlayacağız. Kurban Bayramı ve 29
Ekim Cumhuriyet Bayramı.
-
Kutlamaları şu şekilde sıralayabiliriz!
-
Dini Bayramlar; Milli Bayramlar; Kutsal günler ve
Haftalar bayramları bu ay kutlamakta olduğumuz Kurban
bayramı olarak gözden geçirelim.
-
Dini Bayramlarımız: Ramazan Bayramı ve Kurban Bayram
Dini bayramlar kameri takvime göre hesap edilir ve
Ramazan Ayı 10 öne gelen bir periyotu izler.
-
Ramazan Bayramı Müslümanların tuttukları Ramazan
Orucunun bitiminde kutlanır. Bayram namazı kılınır ve
bayram kutlamaları yapılır. Bu kutlama tutulan orucun
ve oruçlu iken nefse hakim olmanın imtihanı olan
yemek, içmek, bakmak dinlemek, söylemek, cinsi
münasebet gibi bir çok işlerin oruçlu iken
yapılmamasının sonlanması ve dini vecibeler
çerçevesinde bu kazanılan hasletlerin devam
ettirilmesinin kutlanması olarak gözükür. Küçükler
büyüklerini akraba ve arkadaşlarını ziyaret ederek
bayramlaşırlar. Büyükler de onlara iade ziyaretlerde
bulunurlar.
-
Kurban bayramı Haç ayı olarak bilinen Zilhicce Ayının
10 günü kutlanır. Hacı adayları Mekke’de Arafat
vakfesinden dönerek tavaf ve saylarını bitirdikten
sonra ihramdan çıkarak hacı olurlar. Diğer ülkelerde
bulunan Müslümanlar da bayramın birince günün sabah
namazından itibaren bayramın dördüncü günü ikindi
namazı dahil olmak üzere Teşrik Tekbirleri getirirler.
Bayram namazı Kurban kesme imkanı olanlar kurbanlarını
keser üçte birisini kendi evine üçte birisini eşe
dosta ve üçte birisini da fakirlere dağıtırlar.
Küçükler de bayram ziyaretlerine giderler. Büyükler de
iade ziyareti yaparlar.
-
29
Ekim Cumhuriyet Bayramı
-
29
Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi, Teşkilât-ı
Esasiye Kanunu’nda (1921 Anayasası) yaptığı değişiklik
yapılarak devletin yönetim biçimini “Cumhuriyet”
olarak ilan edildi. Cumhuriyetin ilan edilmesi aynı
gece 101 pare top atışı ile kutlandı. 2 Şubat 1925’te
Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir kanun
teklifi ile 29 Ekim’in bayram olması önerildi. Teklif
19 Nisan’da TBMM tarafından kabul edildi. Böylece 29
Ekim, 1925 yılından itibaren yurt içinde ve dış
temsilciliklerimizde bayram olarak kutlanmaya
başlanmıştır.
-
Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim günü Ulusal
Bayramdır. Türkiye’nin içinde ve dışında Devlet adına
yalnız 29 Ekim günü tören yapılır. Bayram 28 Ekim günü
saat 13.00’te Başkentte yapılan yirmi bir pare top
atışı ile başlar ve 29 Ekim günü saat 24.00’te son
bulur
-
Kurban bayramınız ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız
kutlu olsun!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 164 25 Ekim 2012
-
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
64KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
KUTLAMALAR VE
BİZLER
-
Toplumlukla yaşama gereklerimizin açık göstergesi ve
zamanın akışı içinde bizler bazı anları veya günleri
veyahut ta haftaları ve hatta aylar ile yılları bazı
önemli olaylarımıza böleriz.
-
Aslında bu yaşadığımız zaman
diliminde bu kutlamaların ne denli bilinmezlikten
gelindiği, ne derece bilindiği veya ne derece de de
kutlandığı şüphelidir.
-
Artık robotlaşan bir beden iye yaşadığımız bu
günlerde, bizlerin vücuda faydadan çok zarar veren
yiyecek ve içecek alışkanlıkları gibi zamanımızın
değerini ve kıymetini bilemez duruma getirildik. O
kadar ileri gidildi ki genetiği oynanmış yiyeceklerle
beslenir, alışkanlık yapacak ve tiryakiliği olmaz ise
olmaz bir bağımlı hale getirildik. Yıllar içinde bu
zaman içinde insanlar yetiştirildikleri dini görüşleri
ile eğitim ve gelenek göreneklere göre artık
bilinçlenmiş veya şartlanmış olarak görebiliriz.
Bizler beslenme ve yaşamalarımız artık gelir
seviyemizin çok üzerinde bir gelire sahip olmamız için
monoton bir çalışma temposu ile yaşama diliminde
bulunmaktayız. Bu dilimde yaşayan bizlerin bazen en
önemli kutlamalarımızı unutur veya unutur gözükmeye
başladık.
-
Ülkemizin dini, milli ve geleneksel kutlamaları
bulunmaktadır. Artık dini bayramlarımız bir işten
uzaklaşma olarak gözükmektedir. Tatil yapabilecek
gelirleri olanlar için dini bayram tatillerini bekler
oldular. Bu günler gelir gelmez hemen evlerinden
uzaklaşarak kendilerini ziyaret ederek kutlamak için
gelenleri de görmemiş ve ağırlamamış oluyorlar.
-
Milli Bayramlarımız Ülkemizde ise artık iktidarca
unutturulmaya çalışılarak üstleri örtülme için adeta
sistemli bir girişim ve yok etme çabaları ise bazı
kimselerce önlenmeye çalışılmakta ise de fazla bir
etkinliği gözükmemektedir. Haftaların önemleri de aynı
hafta içinde başka bir kutlamanın girmesi ile
karışmakta olması da haftalara ilgilerin azalmasına
sebebiyet veriyor görüşündeyim.
-
Ayrıca kutlamaların sadece belirlenmiş günlerde
kutlanmasına da karşıyım. Bir yıl içinde kutladığımız
ve kutlayacağımız hafta ve günlerin sadece bu gün ve
haftalara ait olduğu düşüncesi ile insanlar adeta
şartlandırıyoruz. Ülkemizde kutlanan bu gün ve
haftalar her gün insanların bilinci ile birlikte
bilgisinin artması için kutlama girişimlerimi daha
bilinçli olarak düzenlemeliyiz. Bu bilgileri sadece o
gün için değil devamlı olarak bilgimizin içinde
olmasını sağlamalıyız.
-
Gelelim belirli gün ve haftalar bölümüne: Kasım Ayı
içerisinde kutlanan bulabildiğim aşağıda bulunan
haftalar ve kutlamaları kutlar nicelerine ermemizi
dilerim!
-
29
Ekim-4 Kasım Kızılay Haftası
01-07 Kasım Harf İnkılâbı Haftası 2-8 Kasım Lösemili
Çocuklar Haftası
3-9 Kasım Organ Bağışı ve Nakli Haftası
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü
10 Kasım Atatürk'ü Anma Günü 10-16 Kasım Atatürk
Haftası
11-15 Kasım Dünya Çocuk Kitapları Haftası 12 Kasım
Afet Eğitimi Hazırlık Günü14 Kasım Dünya Diyabet Günü
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü
20 Kasım Dünya Felsefe Günü
22 Kasım Diş Hekimleri Günü
22 Kasım'ı içine alan hafta Ağız ve Diş Sağlığı
Haftası
24 Kasım Öğretmenler Günü 24-30 Kasım Öğretmenler
Haftası
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle mücadele günü
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 165 25 Kasım 2012 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
65KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- EMEKLİ
-
Belirli bir yaştan sonra yaş ortalamasının 60
olan yaşlılar topluğunun pek çoğu emekli olarak yaşamlarını kıt kanaat
geçirirler. Bu aldıkları maaşın ne kadar olduğunu pek çok vekil olarak
seçtiklerimiz bilmez ve bilseler de kendi tuzlarının kuru olduğundan ses
çıkartmazlar. Kendilerinin seçildikten sonra nasıl olsa bağlanacak olan emekli
aylıklarının tutarında da diğer emeklilerin maaş aldıklarını zannederler.
-
Ayrı bir dert ise emeklilerin maaşlarını almak
için bankaya giderek uzunca bir süre yapacakları muamele için saatlerce
bankanın içerisinde “Konu Mankenliği” yaparlar. Banka çalışanları işlerini
savsaklar ve sık sık bankolarını bırakarak ihtiyaç görme bahanesi ile bir
yerlere gider ve istedikleri zaman gelirler.
-
Benim banka işlemlerim pek olmadığı için ufak
tefek bizzat gitmeyince olmayan işlemler için bankaya gitmekteyim.
-
20 Aralık 2012 tarihinde Çorum Ziraat Bankası
Zafer Çarşısı Şubesine banka kartımın gününü uzatmak için gittim. Saat 14.55
idi baktım banka kalabalık acelem yok sonra işlemimi yaptırırım diye düşündüm.
Aklıma birkaç gün sonra sigortalıların emekli aylıkları için bankanın daha da
kalabalık olacağını düşündüm.
-
Resimler gözüken 4 nolu bankoda oturan memura:
-
- Banka kartımın süresini uzatacağım ne
yapacağım dedim. Fiş alıp sırayı bekleyeceksiniz dedi. Bende memuru:
-
- Eskiden nüfus kâğıdı örneği fotokopisine
gerek var mı dedim:
-
- Hayır! Bir beyan verip düzenliyoruz. Fiş
alıp sıranızı bekleyin dedi. Ben:
-
- Bari beyanı verinde doldurayım deyince
yayında bulunan bir A4 kâğıdı bana uzattı.
-
Koruma görevlisinin bulunduğu masa boş idi.
Misafir koltuğunda oturan bekleyen şahsa:
-
Müsaade edersen şunu doldurana kadar ben
oturabilir miyim dedim. Şahıs bir şey demedi ve kalktı yerini bana verdi.
Masada bulunan kalemle beyanı doldurdum. Gittim fiş aldım. 237 sıra no idi
fişi aldığım saat resimde de gözükeceği gibi 15.03. Beklemeye başladım.
Bankada bulunan sıra panosunda sıra 191 idi. 237 fiş numaram (resim 4) ile
arası pek sürmez diye bekledim. Benden sonra fiş alanlar bankamatık kartı ile
sıra alıyorlar bende ikinci bir fiş aldığımda fiş no F53 idi fişin üzerinde
15.43 yazılı idi. Beklemeye başladım.
-
Saat 16.05 oldu. Memurlar bir bakıyorsun
orada, bir bakıyorsun yok oluyorlar. İnsanız, ihtiyaç molasına gereksinimimiz
var. Bankaya girdiğim fişi aldığım sırada çağırma panosunda 191 sıra vardı.
15.03 ten 16.10 kadar (resim 2) sırada pek ilerleme de bulunmamakta idi.
Devamlı yanımda taşıdığım fotoğraf makinamı çıkarttım ve ilk önce birkaç poz
çektim. Nasıl çıktı diye baktığımda fotoğraf makinamın çektiği resimlerin
altında tarih olmadığını gördüm. Çektiğim resimleri sildim ve saat ayarını
yaptım ve yeni çektiğim fotoğrafın çekim tarihi 20/12/2012 ve saati 18.10
olarak gözükmektedir. Önce bekleyenleri çektim(Resim 1). Numaraları ilan eden
elektronik panoyu çektim (resim 2). Epey zamandır boş olan ve sadece 4 nolu
bankonun çalıştığı ve panoda 217 olarak gözüken resmi çektim (resim 3).
Cebimde bulunan benim ilk aldığım fişimin resmini çektim (resim 4). İkinci
aldığım fişi de resimledim (resim 5). Bankonun karşısından memurların oturduğu
yeri resimledim (resim 6). Resimleri çekerken bir emekli ne resimleri çekip
döküyorsun diye sordu. Kısaca yapacağımı anlattım, fişini görebilir miyim
dedim 242 nolu fişini bana uzattı onunda müsaadesini alarak fişinin resmini
çektim (resim 7). Bankonun karşısına geçtim ve resmi çektim (resim 8). Bir
emeklinin de fişini tekrar çektim (resim 9) resimde F24 ve 216 numara
gözükmektedir. Banka bekleyenleri hizmet almadan gittikleri için artık iyice
boşaldığından benim sıramın olduğu numara memurların bulunduğu yerden acele
ile resimlerim.
-
Saat 16.30 da 15.53 de alınan fiş sahibi
fişini saat 15.43 te almıştı. Bankoda 16.33 te F 24 yazılı idi.
-
Saat 16.43 te sıra bana geldi ve evrakı 4 nolu
bankada oturan memura verdim. Nüfus kâğıdımı aldı kontrol etti ve işlemimi
bitirdi.
-
Ben dışarıya çıktım. Bu saatten sonra ne oldu
bilmiyorum.
-
Memurlar savsakladılar ve işlerine özen
göstermedikleri ve idarecilerin ise memurlarını çalıştırmadıkları bu bankada
hizmet almak için saatlerce bekleyen bu şahıslar YAŞLIDIR ve EMEKLİDİR.
-
Bu kişiler de bir zamanlar hizmet ettikleri ve
hizmetlerinin karşılığını almak için sıralara girdiler ve bazıları da ihtiyaç
gidermek için WC olmadığı, ihtiyaç için Gubbeli Camii karşısında bulunan
tuvaletleri kullanmaları gerekmektedir.
-
Bu bankada için yazdıklarım Resim 8 de gözüken
çalışması gerekli olan güvenlik kamerası ile de onaylanacağını umuyorum!
Hizmet için aldıklarını hak etmek için daha dikkatli olurlar diye umuyorum.
|
Resim 1 |
|
Resim 2 |
|
Resim 3 |
|
Resim 4 |
|
Resim 5 |
|
Resim 6 |
|
Resim 7 |
|
Resim 8
|
|
Resim 9 |
|
|
Resim 10
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 166 25 Aralık 2012 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
66KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
ACABA
-
Geçen sayımızda konu ettiğim “ÇORUMLUNUN SAĞLIK İLE
OYNANDI!” Yazım aynı anda diğer dergim olan “ÇEVREMİZ
DERGİMDE” bulunmaktadır. Okumayanların bu linge
tıklayarak gidebilir ve okuyabilirler.
https://gurselyayin.com/ant/cevremiz.htm
-
Gelelim bu gün yazdığımız konu
ile ilişkisi olan Çorum Belediyesinin bu yanlış
uygulamasında kullanılan plastik boruların Çorum
ekonomisine getiri ve ötürüsünün irdelenmesine.
-
Çorum merkez ilçede
Belediyenin “Çorum Belediyesi Başkan Yardımcısı Alper
Zahir İmzalı T.C. Çorum Belediye Başkanlığı Su ve
Kanalizasyon Müdürlüğü Başlıklı Sayı
M.19.0.ÇOR.0.26.314.99/1380 sayı ile Konu: Yağmur
Suyu Bağlantısı” Tebligatı ile Çorum’da yapılan YAĞMUR
SUYU BORULARI için ödenen miktarın boyutu nedir? Bu
harcamalar apartmanlar ve bu boruları satanlar
tarafından acaba hangi kalemlerde faturalandırıldığı
ve bu boruları döşeyen esnafımızın işçilik paralarını
kayıt altına alınıp alınmadığı, gerçek fiyatların
yansıtılıp yansıtılmadığı incelendi mi?
-
Bu araştırmamızı
yazının sonunda bulunan kurumlara dergi yazısını
yolladım. Bu bir sağlık problemi ile ilgili ve zaman
içerisinde yollara balkonların atık sularının
boşaltılarak kirletilmesin ve bu atıkların kuruması
ile de toz ile karışarak insanlara mikrop, virüs,
asalak ile yayılacağı ihbarı idi.
-
Çorum Merkez ilçede yapılan yağmur boruları
tadilatında apartman bazında 1,200 ila 1,700 TL olarak
karşımıza çıkmaktadır. Fiyat değişkenliği ise
apartmanların oturma alanı ile ilgili ve yapılan
işçilik ile değişik fiyatlara da rastlanılma imkânı
oldukça yüksektir. 4 daire üzerine yapılmış bir
konutun üç tarafına bu pis su boruları döşenmiş ve
ayrıca da bu bağlantılar geçen yazımızda bahsettiğimiz
gibi sokağa balkon bağlantıları ile verilmiştir.
Çorum Merkez ilçede bulunan konutların apartman ve
müstakil olarak yapıların adedini gerçek sayısının
yetkililer tarafından bilindiği malumdur.
-
Bilmek istiyorsanız googlenin
bu haritasından kabaca bilgi edinebilir misiniz
ACABA?.
-
Yetkililerce bilinen bina adedi ile yapılan çarpılınca
kullanılan PVC boru her halde bir fabrikanın imalatı
ile eşit olmazsa da belli bir satış potansiyelinin
üzerinde bir satış yapmış olması yüksek bir VERGİ
getirisi yapması gerekin mi ACABA?
-
Bu
getir de Çorum’da inşaat malzemeleri satanların vergi
limitinde de belli olması gerekir. Acaba bu inşaat
mevsimi dışında satılan bina ve ortalama kullanılan
PVC borularının kabaca çarpımından da bu PVC boruların
VERGİ getirileri yaklaşık belirlenmesi gerekir mi
ACABA?
-
Bu
işlemleri yapan su tesisatı yapan esnaf veya inşaat
taşeronlarının da inceleme yapılabilir mi ACABA?
-
Kayıt dışı ekonomi Çorum’da bu açıdan incelendi mi
ACABA?
-
Apartman yönetimi de bu VERGİ açısından VERGİ
NUMARALARINI aldı mı ACABA?
-
Apartmanların ve evlerin KDV vermemek için bu
harcamalarını hangi kalemlerde verdiler ACABA?
-
Ödemeleri yapan konut sahipleri ve bilhassa apartmanda
sakinlerinin bu işlerle ne kadar ilgileniyorlar ACABA?
-
Devlet VERGİ toplayacağım diye çabalar mı gözüküyor mu
ACABA?
-
Ve
sonuncusu: Kimin ele kimin cebinde ACABA?
-
Yine bu yazı gerekle yerlere yollanacaktır.
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 167 25 Ocak 2013
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
67KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
DEMEDİM Mİ?
Zaman içerisinde olacakları bildiren bir olayın tekrarında hepimiz bu
olayın olacağını hissederek etrafımızdakilere dönerek ”Demedim mi?”
diyerek dinlenmediğimizi ima ederiz.
Bizde pek çok yazılarımızda bu serzenişi bildirecek öneriler getirdik.
Bildiğimizi kaleme dökmeye çalıştık. Zaman içerisinde de bazı
söylediklerimizde haklı çıktık.
Bazen doğru bildiğim olaylar için
etrafımdakilere bilgi vererek kamuoyu yarattık ve sonucu şahsıma
dokunan zaferlerimiz de oldu. Dediklerimin bazıları idarelerce kale
alınarak işleme konulup sonuçları yapanlar tarafından işlendi ve
nemalandırıldı.
Son iki sayımızda ne yazık ki
yapılan çok yanlış bir uygulamayı yazdım ve resimledim. Gereken
yerlere de e-posta ile ulaştırdım. Onlarca bilgi verdiğim yerlerden
ikisi haricinde bilgi alında cevabı e-posta ile gelmedi. Ne
yapmalıyım. Bilgi Verme yasası ve dilekçe Kanununa göre görülmemiş
işlemi halına getirilen ve bu bilgileri gerekli yerlere ulaştırmayan
kişilere tazminat hakkımı mı kullanmalıyım? Sanal olarak elin
çalışanı e-postayı teslim edemeyince e-postayı gönderene” e-posta
teslim edilemedi veya, e-posta kutusu dolu” mesajının verildiğini bu
zat-ı muhteremler bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa illaki kanun yolu
ile bilginin alındığı mesajını yazmak istemiyorlarsa bile otomatik
olarak “gönderdiğiniz e-posta alınmıştır” bilgisini de yazamıyorlar
mı?
Çorum Belediyesinin yaptığı ve apartmanların ve konutların çatı suyu
ile birlikte balkon sularının da YOLA VERİLME işlemi şu an kış
mevsimini yaşadığımız için göze batmamakla birlikte yağışlardan
dolayı sokak kirlilikleri gözükmektedir. Mevsimin değişmesi ve
balkon atık sularının yollara indirilmesinde meydana gelecek
bulaşıcı hastalık furyası olursa bana yine “Demedim mi?” yazı
yazdırmaz, gerekeni yapar ve yapılan hatadan donulur ve atık su
borusu olarak lağımdan hariç yer altı tahliye borularına
apartmanların bağlantılarını verirsiniz.
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 168 25 Şubat 2013 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
68KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ÇANAKKALE 18 MART 1915
- Ordusuz hiçbir birlik muvaffak olamazlar. Ordu
olmadan da Çanakkale’yi geçerek İstanbul’u donanma ile zapt
edeceklerini umanlar Türk metaneti ile 18 Martta yüz yüze
geldiler.
-
İngilizlerin; denizlere hâkim olma emelleri gereği Bahriye
Nazırı Churchill’in planları ve Akdeniz filosu ile birlikte
Osmanlı İmparatorluğu denizlerinde de hâkimiyet sağlamak
girişimi için Fransa’yı da yanlarına aldılar. Boğazları geçme
İstanbul’u ele geçirme girişimi için hazırladıkları donanmamın
savaşın sonunu getireceğine inanarak
-
Çanakkale boğazını geçme
girişimi için 19 Şubat 1915 gününden itibaren harekât
başladı. Gemiler Türk tabyalarını yoğun top ateşi altına
aldılar, düşman kuvvetleri attıkları binlerce top mermisi
karşılığında Türk tabyalarından zayıf bir karşılık
görmüşlerdi. Düşman mayın tarama gemileri mayın
taramalarını yapmışlar. Boğaz geçiş için hazır hale
getirilmişti. 17 Mart 1915 tarihinde gece karanlığında
Nusret mayın gemisi komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey Karanlık
Liman bölgesini tekrar mayınladı.
- 18 Mart 1915 sabanı düşman kuvvetlerinin
yaptığı plan gereği 3 deniz tümeni bütün ihtişam ve
gururları ile İngiliz ve Fransız filoları saat 10.30 da
Çanakkale Boğazına girmeye başlamak üzere yerlerini
aldılar.
-
A hattı olarak 1. Deniz
tümenin Quen Elizabet, Agememnon, Lord Nelson ve
Inflexible gemileri Amiral Rocbeck tarafından
yönetiliyordu. Quen Elizabet gemisi Rumeli Mecidi
tabyası, Lord Nelson gemisinin hedefi Namazgâh Tabyası,
İnflexible hedefi ise Rumeli Hamidiye Tabyası olarak
belirlenmiş ve plan gereği 11.30 da buralar yoğun top
ateşi ile gemiler ilerlediler.
-
Saat 12.00 dolayında
Çimenlik Rumeli Hamidiye ve Anadolu Hamidiye alevler
içinde kalmıştı.
-
B hattı olarak
adlandırılan 3. Tümen Goulois, Suffren, Bouvet,
Charlemagne dört Fransız gemisi ile Triumph ve Prince
George adlı iki İngiliz muharebe gemileri 1. Tümenden
sonra harekete geçtiler. Türk bataryalarından gelen yoğun
ateş altında yavaş yavaş boğazda ilerlemeye başladılar ve
yerlerini aldılar.
-
Triumph ve Prince George
Rumeli Mesudiye ve Yıldız Tabyalarını yoğun bombardıman
altına aldılar. Rumeli bataryaları tabyaları büyük hasar
görmüştü. Rumeli Mecidiye tabyasının topçuları şehit
olarak savaş dışı kalmışlardı.
|
|
|
-
Arkada bekletilen 2. Tümen
gemileri Ocean, İrresistible, Albion, Vengeance, Swiftsun
ve Majestic 3. Tümenin yerini alması planlanmıştı.
-
Saat 14.00 civarında 3.
Tümenin Suffren ve Bouvet boğazdan büyük bir hızla çıkmaya
çalışırken Bouvet büyük bir patlama ile üç dakika içinde
sulara gömüldü. Bir şaşkınlık anında Queen Elzabeth ve
Agamemnon dışında diğer gemiler ateş kestiler ve batan
gemiden arta kalan personeli kurtarma girişiminde
bulundular. 603 kişi Çanakkale Boğazı sularında
kaybolmuştu kurtulan sadece 20 kişi idi. Bu arada 14.30
civarinda Goulois isabet alarak ağır yaralarla boğazı terk
etti.
-
14.30 civarinda Goulois
isabet alarak ağır yaralarla boğazı terk etti.
-
15.30 sularında Nusret’in
döşediği mayına çarpan Inflexible’ın durumu kötü olmasına
rağmen yoğun çabayla Bozcaada’ya geldi.
-
2. Tümen; 3. Tümenin
yerini aldığında durum bu halde idi.
-
Anadolu Hamidiye tabyası
hasar görmemişti. İrrisistible ateş altında tutuyordu.
Saat 16.14 İrrisistible yanında büyük bir patlama oldu
Ocean16.15’te tabyalarda uzaklaşmak isterken bir mayına
çarpmıştı.
-
18 Mart’ta yaşananlar bu
savaş bazı komutanların söylediği gibi “ ordusuz bir
donanmanın başarıya ulaşamaz” sözlerini haklı çıkıyordu.
-
Robeck ve Churchill gibi
hala donanma ile boğazları zorlayıp İstanbul’a
çıkılabileceği düşüncesi değişerek yeni hareket planları
yapılmasının gereğini acı bir tecrübe ile öğrenmiş
oldular.
-
Türk'ün 18 Martta yazdığı
destan bu destandı. Korkunç olduğu söylenen gün aslında
korkunç değil bir gül bahçesine girmek için Vatanını
müdafaa eden Mehmetçiğin “ölürsem Şehit; kalırsam Gazi”
ezelden ruhuna yazılmış Rabb'inin ona verdiği manevi
kuvvetin eseridir.
|
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi
nedir? Var mı ki dünya da eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne
büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 169 25 Mart 2013 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
69KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
ARABA SİLECEK MANYAĞI
Dün gece yani Pazar Gecesi bizim
apartmanda oturan komşunun da sileceğini MANYAĞIN birisi bükerken
bizim apartmandan başka bir komşu:
-Ayıp değil mi neden aracın sileceğini
büktün deyince MANYAK:
-Sana ne ben bükerim. Demiş. Bu
gürültü üzerine kapıya çıktık. Ağız telaşı yapan komşuya eşim sordu.
Ne oldu diye sorunca:
- Adamın birisi bir ar8abanın
sileceğini büküyordu ona ayıp değil mi dedim. Bana Sana ne ben bükerim
dedi. Onun için tartıştık diyince eşim:
-Adam ne tarafa gitti dedi. Komşu
da:
-Komşu da Apartmana girdiğini
söyledi. Merak ettim.
-Aşağıya inelim bakalım dedim.
Aşağıya ağız dalaşı yapan komşu ile sileceği bükülmüş arabaya
bakarken başka komşular da geldi. Konuşurken; apartmanımızda oturan
bir komşu da aşağıya gelerek:
-Bu araba benim. Ne istemişler dedi.
Ben de
-Şikayetçi isen polis çağıralım
dedim. Polis çağırdık. Polis geldi. Komşu apartman yönetici
yardımcısına da oturan birisi olduğunu söylemiş. O da böyle birisi
burada oturmuyor cevabı vermiş. Polisler kişiyi bulamadık dediler ve
gittiler.
Biz konuşurken ağız dalaşı yapan
komşu Hacı ağabey adam:
-Ben arabamı apartmanın arasına
koyacaktım diye bana söyledi. Ben mecbur muyum aracımı ta metropolün
oraya koyuyorum. Demiş.
İki gün önce apartmanlarımızın
arasına bir araç park etmişti. Dedim ki gelin sarı bir ara idi
bulursak adamı buluruz dedim Metrepole kadar gittik geldik
bulamadık. Evin önüne gelince arabanın karşı apartmanın parkında
olduğunu gördüm. Beraber olduğumuz arkadaşlara:
-Bu arabanın sahibi olsa gerek. Bu
araba kimin diye soruştururken komşu apartmanda oturan birisinin
olduğunu anladık. 6 kişi Apartmana girip ikinci kata çıkarken ağız
dalaşı yapan arkadaşa:
-Sen benimle gel. Sizlerde
merdivenlerde bekleyin kalabalık olarak gelirseniz korkar kapıyı
açmazlar dedim. Kapıyı çaldım bir genç bayan açtı. Bayana kızım:
-Beyin evde mi? Diye sordum. O da
evde çağırayım dedi. Şortla bir genç kapıya geldi:
-Ne var dedi. Yanımda olan ağız
dalaşı yapan komşuya dedim ki:
-Bu arkadaş mı dedim? O da:
-Evet bu dedi. Ben Evden
çağırdığımız şahsa:
-Aşağıdaki arabanın sileceğini sen
mi büktün dedim. Bu sırada diğer komşular de yanımıza gelmişti.
Onları yukarıya çıkanlar zannederek ve diklenerek:
-Evet ben büktüm diğerlerini ben
kırmadım. Ne olacak diye serteldi. Arabasının sileceği bükülen
arkadaş:
-Silecekten Ne istedin. Deyince ona
dikleşti. Aşağıya indik. Tekrar polis çağırdık. Polis geldi Sileceği
büken İzrar yapan (Mala Zarar Veren) Kişinin apartmanına girerek
alarak karakola hep birlikte gittik.
Araç sahibi şikâyetini bildirdi. İki hafta önce de
benim arabanın silecekleri birinci gece bükülmüş ben doğrultmuştum.
Ertesi gün de arabanın iki sileceğini de kırmışlardı. Bende aynı
yerde park etmiştim. Bende şikâyette bulundum. Benim gibi diğer
arkadaşlar la birlikte 1 şahit 4 müşteki (şikâyetçi) araçlarımızı
silecekleri kırıldı diye şikayette bulunduk.
Silecek manyağı DİĞERLERİNİ BEN KIRMADIM
demişti.
“Bir sıçrarsın çekirge, iki sıçrarsın çekirge
üçüncüsünde yakalanırsın”
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 169 25 Mart 2013
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
70KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
DEMİŞTİ
Geçenlerde bir kez benim ile
konuşurken:
-Arkadaşım! Bek dünya düzeni
değişti artık ayak takımları baş takımları oldular demişti.
Gülmüştüm cevap verememiştim. Kim idi bu ayak takımları diye
düşünmeden de edemedim.
Evvelsi gün bir işim için
gittiğim yerde arkadaşımın dediğini görerek şaşındım. Burası
bir zamanlar konuşması ve izah etmesi bir zat tarafından
yönetilir iken buranın hizmetini gören ufak tefek ve iki lafı
bir araya getiremeyen şahıs burasını idare etmeye başlamıştı.
Beni görünce suratını buruşturdu ve yarı anlaşılır yarı
anlaşılmaz bir konuşma ile:
-Niye geldin? Dedi. Şaşırdım.
İş yeri herkesin gelip gidebileceği bir yer değil miydi? Cevap
olarak:
-Arkadaşım nerede diye sordum.
Bana:
-Eski çamlar gibi gitti diye
cevap verdi. Daha vecizenin tamamını bilmeyen ve cevap olarak
verdiği cümleyi tamamladım:
-Eski Çamlar bardak oldu mu
demek istedin? Diye üsteledim. Bana:
-Hıı! Diye cevap verdi. Ben
yine sordum:
-Arkadaşım nerede dedim! Cevap
verdi.
-Emekli ettik. Yerine ben
geçtim müdür oldum dedi. Bende:
- Koyunun olmadığı yerde
keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Dedim. Ne dediğimi anlamadı.
Oradan ayrıldım.
Hani derler ye adamın birisi
oğluna devamlı sen adam olmazsın ya dermişte o çocuk okumuş
babasını ayağına çağırmış baba bana adam olmazsın diyordun ya
bak işte adam oldum demiş. Babası da; Oğlum ben sana amir,
müdür olamazsın, demedim adam olamazsın demiştim derler ya!
Arkadaşımın dünyanın düzeni değişti, ayak takımları baş takımı
olmuşlar sözünü hatırladım!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 170 25 Nisan 2013 |
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
71KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
ÜLKEM İÇİN
-
Kürt dediğimiz aslı Türk oğlu
Türk soyu olduğunu benden iyi biliyor Kürt oğlu.
- Türkiye’de var halen Milletvekili, Vali,
Kaymakam, doktor, müteahhit, her meslekten vesselam. Yok ki
Kürt olup da ülkemde rahatça iş göremeyen!
- Kürt olup da ben bu ülkede bu işi göremiyorum
diyen; çıksın ortaya varsa böyle Türkiye’de yaşayan. Olmaz
çünkü yok ki bu durumda olan.
- İşsizim derse iş bulamayan sadece Kürt mü?
-
Yok mu başka ülkemde yaşayan
aile bireyi?
-
Bana ne, beni ilgilendirmez,
ben karışmam öylesine içimize işlemiş ki inanamıyorum.
-
Bakmak istiyorum geçmişime
inanın göremiyorum.
-
Elimizden alınıyor tek tek
Milli Değerlerimiz ses çıkartmıyor, ilgilenmiyoruz.
-
Sanki bu ülkede biz
yaşamıyoruz!
- Neleri kaybettik bilmek istemiyoruz.
-
Günü kurtarmak ile yaşıyor
ve yaşamaya çalışıyoruz.
- Birkaç ülke seveni kaldı ortada,
diğerlerinin hepsi içeride kaldı.
- Ağlamak istiyorum gönlüm karşı geliyor.
Ağlama bildiğini yaz, ağlamakla ruhunun sükûnu olmaz.
Bildiğini yaz diyor.
- Sessizlik içimizde olan volkanı bastırmaya
imanımız ses çıkartmıyor fakat Müslümanlığımız içinde
dayanamıyoruz. Doğru bildiğimi söylüyor ve yazıyorum.
- Bu zaman diliminde ülkem; ne hallere geldi
biliyor musun?
-
Bu durumu şayet bilmiyorsan
uyuyor musun?
-
Bak geçmeden zaman içinde
pişmanlık için çok geç kalırız diyemiyoruz!
- Neler oluyor bize Rabbim!
-
Basiretimiz mi bağlandı?
-
Analar ağlamasın dediler açılım
adı altında ülkemin düzenini değiştirmeye çalışıyorlar!
-
Biz; “öküzün tirene baktığı
gibi” bakıp, omuz silkerek izliyoruz.
-
“Bize dokunmayan yılan bin
yaşasın” mı diyoruz!
-
Anaların ağlamadığı zamanda
ülkem ağlıyor bilmiyor muyuz?
-
Bayramlarımızı yok sayanları
başımıza taç yapıyoruz.
-
“Ne Mutlu Türk’üm!” Diyenleri
ayrımcılıkla suçluyoruz.
- Olmayan bir açılımı sorgulayanımız yok!
- Türkiye’de yaşayanların problemleri yok.
-
Tek sıkıntı bir terör örgütünün
dayatması!
-
Benim düze inmem gerek diye
Ülkeme şart koşması.
- Kim oluyor bu örgüt silahlı canavar?
-
PKK diye çıkan Ermeni kırmaları
elbette ki bunlar.
- Hangisi KÜRT bilen var mı?
-
Ben Kürdüm diye devam ediyor
Asala sunuları ortada.
-
Ermenilerin Türk Soykırımını
yaptıkları yetmediği gibi;
-
Tutturmuşlar, sürdürüyorlar
Türkler soy kırımı yaptı diye,
-
Ermeni döküntüleri PKK devamı
ile Ülkemi bölmeye çalışmaları,
-
Hiç düşünmüyoruz bu işlerin sonu
nereye gider diye.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 171 25 Mayıs 2013
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
72KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- LİDER NEDİR?
-
Halkın düzensiz ve karışık
işlerini düzenleyerek, onlara gelecek zararları yok etmek,
halkın haklarını vererek halka yapılacak zulmü yok edecek,
siyasetin her türlüsünü uygulama alanları bularak insaflı
olarak adaletli bir lidere ihtiyaç vardır.
-
Halkın insaf ve adil bir değerlerde olan devlet başkanını
ihtiyacı; yağmur sıkıntısı kıtlık çağırışımı yaptığında bu
sıkıntıya uğrayan bölge halkının ihtiyacından daha çoktur.
-
Yağmura ihtiyacın vakti ve
yağmur zamanı ile sınırlıdır. Kuraklıkta her gün yağmur
yağması istenmez. Halkın insaflı ve adil değerdeki lidere
ihtiyacı halk kendisini idare etmesi için devamlı ihtiyaç
duyar.
-
Liderin yönetiminde bulunan
toplulukta ahlak bakımından; iyi, normal ve zararlı insanlar
olması normaldir. Bu bir tabiattır. Yaratılış itibari ile
aynen bir aktar dükkânın da bulunan ilaç kavanozlarında
bulunan faydalı, katkı için ve zehirli materyallere benzer.
Nasıl aktar bu kavanozdaki materyallerin neye yaradığını
bildiği gibi lider de topluluğunda bulunan insanları
ayırmasını ve onlara da dikkat etmesi gerekir.
-
Halkın lideri olmaz ise halk
birbirinden ayrılır ve uzaklaşırlar. Kimi tehlikeli yerlere
gider, kimi kargaşa içinde ne yaptığını bilmeyerek topluluğa
zarar verir. Lidersiz topluluklar birbirine girer ve haklı ile
haksız ayırt edilemez duruma gelir. Lider bu halkın haklısı
ile haksızını ayırarak halka hâkim ve arabulucu olur veya
arabulucu olacak hâkimi tayin eder.
-
Lider; bilgi ile kendisini
yetiştirir ve bilgi ile iş görürse kazanır. İlimden yoksun bir
lider, aklına estikçe isteklerine uyar, dilediğini yapar,
bilgi ve ilimden yoksun olduğu için verdiği faydasız istek ve
emirlerle idare ettiklerini ve kendisini küçültür. İlim
öğrenmiş bir lider aklına esen, dilediğini yapmaz ilim
sayesinde kendisini nefsani ve dünya işlerinde kendisini
firenler, istek ve nefsinin esiri olmaz, onlara hâkim olur.
Yapacağı işleri doğru ve iyi sonuç verecek hedeflere çevirir.
-
Lider; kendisinde terbiye
şartlarını tam ve en az hata ile göz önünde bulundurmaları
gereklidir. Yöneteceği toplumum menfaatlerini yeterince
gözetmek, memlekete sıhhatli bir yaşamı gerçekleştirerek çevre
ve toplumun sıhhatli yaşamalarını sağlamak, adili ve adaleti
bir birinden üstün olmayan halkı ayırmaması gerektiğini
yönetimini de terbiye dâhilinde yapılması gerektiğini bilir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 172 25 Haziran 2013 |
|
|
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
73KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- SİZLERİN
BİLGİSİNE!
-
ÇORUM
1997 adlı çalışmamda ÇORUMLULAR bölümünü geliştirmeyi
düşünmekteyim.
-
Sanal
olarak yayında olan bu çalışmamda bazı hemşerilerimizce eksik
gözüken Kamu çalışanlarının ve idarecilerin, ticaret
erbaplarının, sanayici ve yatırımcıların, esnaf ve sanatkâr
şahıslar ile Çorum’a hizmeti geçen hemşerilerimizin ve bütün
siz bütün Çorumluların da bu çalışmada bulunmasını
arzulamaktayım.
-
Yeni
çalışmamı Çorum’un yetiştirdiği bütün hemşerilerime açmayı,
onlarında hayat hikâyelerini yayımlamayı amaçlamaktayım.
-
Bu
çalışmamın amacı bilindiği gibi, hepimiz bir gün tarihin tozlu
sayfalarına katılarak yok olacağız. Bu yok oluşun, bizlerden
sonra gelecek kuşaklar için bir bilgi, bir kaynakça olması, en
azından bu çalışmamda hayat hikâyeleri ile yaşamalarını arzu
etmekteyim.
-
Bilindiği
üzere bu gibi çalışmalar Avrupa’da oldukça yaygın olmakla
beraber, Türkiye’de ise bir elin parmağı kadar az bulunmakla
beraber, bu çalışmaların da ticari bir faaliyet olarak
sürmesi, bu eserlerin maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle,
pek sık olarak yapılamamaktadır.
-
Bu
çalışma için sizlerin de bir resim ve yaptıkları hizmetleri
anlatan hayat hikâyelerini, göndermeleri gerekmektedir. Sizler
dedelerinizi ve babalarınızın da bu kitapta bulunmasını
sağlayabilirsiniz. Bu çalışmamızın belli bir süre içerisinde
tamamlanması için bilgilerinizin acil olarak gönderilmesi
gerekmektedir.
-
Yeni
çalışmayı CD olarak hazırlamak gereğini düşünmekteyim. Ayrıca
1938 tarihinde Çorum Halkevi tarafından yayınlanmış olan 61
sayı dergi resim olarak sayfalar halinde CD ye aktarılmış olup
isteyenlere ulaştırılacak hale getirilmiştir. Yine
yayınevimizin yayınladığı Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat
Tarih ve Edebiyat Dergisinin CD ye aktarma işlemlerini de
yapmaya devam etmekteyim.
-
Mahmut
Selim GÜRSEL
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 173 25 Temmuz 2013 |
|
|
|
BU
ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
74KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
Türkiye
Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
Ulusal Bayramı olarak her yıl 30 Ağustos günü Zafer
Bayramı Türk Milletinin büyük bir coşku içerisinde
kutladığı ulusal bayramlarından birisidir!
I. Dünya
Savaşı bittiğinde Osmanlı Devleti; İtilaf Devletleri
ile 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması,
koşulları itibariyle Türk topraklarının tamamen
işgalini hedef alıyordu. 10 Ağustos 1920 tarihinde
Osmanlı Devleti İtilaf Devletleri arasında imzalanan
Sevr Antlaşması da Türk milletinin yok sayılmasına
neden olan çok ağır koşullar bulunmakta idi.
Türk milleti
bu antlaşma hükümlerini hiçbir zaman kabul
etmediğini, Atatürk’ün önderliğinde başlattığı
bağımsızlık mücadelesi ile bütün dünyaya ilan
etmiştir.
19 Mayıs
1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, Kurtuluş
mücadelesine başlamış oldu. Türk Milleti, Mustafa
Kemal’in yapacağına güvenerek önderliğini kabul etti
işgal kuvvetlerini Ülkemizden kovmanın ve
topraklarımızda bağımsız olarak yaşamak için
zorluğunu bilerek büyük bir hamle yapmaya girişti.
Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından
yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Anadolu bir
tek vücut olundu. Misak-ı Milli sınırları içinde
Türk Vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı,
düşmanla mücadele kararı alınmış oldu. Terhis
edilmiş ordu toplandı Türk evlatlarının oluşturduğu
düzenli ordu ile savaşa başlandı.
23 Nisan
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu.
Memleketin yönetim hakkı Türk milletine verilmiş
oldu. Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği
merkez olmuştu.
Ermeniler;
Fransızların kışkırtmaları ile 7 Mart 1919’dan 6
Eylül 1921’e kadar; Adana, Kozan, Haçin (Saimbeyli),
Şar, Göksun, Zeytun (Süleymanlı), Maraş bölgelerinde
binlerce masum insanın ölümüne, onlarca köy ve
kasabanın tahribine sebep oldu. Doğu Anadolu’da
yaptıkları katliamları aynen burada da yaptılar.
Ermeni isyanının en kanlı bölgesi, daha önce on
Ermeni isyanı yaşanmış Saimbeyli ile 6 Ermeni isyanı
yaşanmış Süleyman’lı oldu. En son olarak, 6 Eylül
1921’de Zeytun (Süleymanlı)’daki isyan bastırıldı ve
Ermeni çetelerinin savaşma azimleri kırıldı.
10 Ocak 1921
Yunanlılar, 22 Haziran 1920'de Eskişehir'i alarak,
Ankara'ya kadar ilerleyip, milli hareketi ortadan
kaldırmak için harekete geçti. Bu arada düzenli
ordu, Çerkez Ethem isyanı ile uğraşmaktaydı. I.
İnönü Savaşı ile Yunan ilerleyişi 10 Ocak 1921'de
durduruldu ve geri çekilmeleri sağlandı.
23 Mart
1921tarihinde Yunanlılar ’a itilaf devletleri destek
verdiler. Yunanlılar tekrar geniş bir cepheden
saldırıya geçti. Mustafa Kemal Türk ordusuna “Hattı
müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün
vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın
kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini
verdi. Yunan ordusu İnönü mevzilerinde ikinci kez
durdurularak geri püskürtüldü.
II. İnönü Muharebesi 23 mart-1 Nisan 1921
Sakarya Meydan
Muharebesi 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri
arasında yapılan Türk milletinin savunma durumundan
taarruz durumuna geçtiği önemli savaş olarak da Türk
Tarihe geçti. Sakarya Meydan Muharebesinden sonra,
Mustafa Kemal’e TBMM tarafından, “Gazi” Unvanı ve
“Mareşal” Rütbesi verildi.
Sakarya Savaşı
sonunda Ülkemizi işgal eden güçlerin büyük bir
taarruzla tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı
Ağustos ayına kadar savaş hazırlıkları tamamlandı.
Yeni silahlar alındı. İtilaf Devletleri tarafından
tahrip edilerek kullanılmaz hale getirilen toplar
onarıldı. Mühimmatların elde edilmesi ve savaş
eğitimlerinin tamamlanması ile ordu hazır hale
getirildi.
Mareşal Gazi
Mustafa Kemal Başkomutanlığında Türk Ordusu 26
Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Türk Ordusu,
Düşman mevzileri bir saat içerisinde ele geçirildi
Büyük Taarruz 26 Ağustos 1922 yılında başlayan, 30
Ağustos1922 'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in
başkumandanlığında zaferle sonuçlanmış oldu. 30
Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar
esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı
Trikopis’te vardı. Yunan ordusu İzmir’e kadar takip
edildi ve 9 Eylül 1922’de İzmir tamamen düşmandan
temizlendi. Artık Türk milleti vatanını tamamen
düşmandan temizlemiş oluyordu.
Bu savaş,
Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için
“Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak
adlandırıldı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni
anmak için kutlanan Türk Milletinin Bayramdır.
30 Ağustos
sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı
günü temsil eder. Ve bu nedenle de Zafer Bayramı,
ilk olarak 30 Ağustos 1923 günü Afyonkarahisar,
Denizli, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'de
kutlanmıştır. Resmî olarak Zafer Bayramı ilân
edilmesi 1935 yılının Mayıs ayında olmuştur.
Zafer Bayramı,
tüm yurtta törenlerle kutlanır. Devlet erkânı ve
birçok vatandaş, Ankara'da Anıtkabir'i, diğer
illerde de anıt ve şehitlikleri ziyaret edip,
Mustafa Kemal Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve
komutasında savaşmış askerlere şükranlarını sunar.
Hemen hemen her yerleşim yerinde, askerî birlikler
geçit törenlerine katılır. Ayrıca dış
temsilciliklerde de çeşitli kutlamalar yapılır.
30 Ağustos
günü, Türkiye'de resmî tatildir.
30 Ağustos
gününde Her yıl, Harp Okulları ve Astsubay Meslek
Yüksekokulları bu tarihte mezun verir. Tüm subay ve
astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte geçerli
olur.
Zafer
Bayramınızı Kutlar Nicelerine ermemizi dilerim!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 174 25 Ağustos 2013 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
75KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- TERBİYE
-
Terbiye insan aklının dış
görünüşü olarak insanlara gözükür. Dış görünüşü terbiyeli
gözükmek insanın siyaset aklını kullanmasını önemini ve
insanlık vasfında da akıl öne çıkar. Terbiyeden noksan olan
insanın aklının olmadığını, aklını terbiyesizle kullanamayan
da insanlık kişiliği düşer. Terbiye insanın zırhı ve onun
koruyucusudur. Terbiyenin de kendisine göre bir hukuku ve
nizamı vardır. Akıl bu hukuku gerektiği gibi kullanarak
terbiye sınırlarını belirleyebilme insanın en önemli
vasıflarından birisidir. Terbiye insanın sözüne inanılır,
güvenilir ve insanlar tarafından beğenilir yapar.
-
Terbiye bakımından eksikliği olan;
hangi yüksek mevki ve makama ulaşsa onun ayıplarını örtmez.
Onu övenler ve dost olarak bildikleri sonradan onun ayıplarını
görerek yargıya ve düşmanlıklara dönüştürürler onu ulaştığı
mevkiden uzaklaştırarak onun gerçek hak ettiği yere indirir.
Terbiye bakımından eksik olanlar eninde ve sonunda layık
oldukları yerde kalırlar. Terbiye mal ve mülkle elde edilmez.
Kendisini terbiye ile birlikte yaşamayı öğrenmek için çalışmak
ve ilim ile kendisini terbiye olmayı arzulaması gerekir. Bu
durumda olduğunu gören kişi kendisini terbiye kazanmaya başlar
ise aklı da artar. Aklı arttıkça terbiyenin ona verdiği
bilgilerle kuvvetlenme ve yücelmeye başlayabilir. Terbiyeli
kişi mal bakımından zengin ise; bulunduğu toplumun ileri
gelenleri ile birlikte olur. Terbiyeli kişi mal bakımından
fakir ve muhtaç kişi ise bulunduğu toplumda terbiyeli ve
edepli kişiye ihtiyaç duyduklarından kendilerine yardım
talebinde bulunarak terbiyesinden faydalanırlar.
- Terbiye; edep olarak insana yansır.
Hayvanlarda terbiye edilebilir fakat edep sıfatı ile
anılmazlar. İnsanın yaşamı ve onun bilgisi terbiye ile edep
olarak yaşamında gözükür. Aile terbiyesi ile edebini bulan
insan ilim, bilgi, mal, mülk ve etraf kazanabilir.
Ebeveynlerinin ona bırakacağı mal ve mülk terbiye ve edepten
yoksun birisi için kendisine kalan birikimleri kaybederse edep
ve terbiyeden mahrum ise kaybettikleri karşısında edebini daha
da kaybeder. Bu kayıp kendisine vereceği zarar ile etrafına da
büyük bir kayıp olarak gözükür.
- Terbiye insanların geçici istek ve arzularını
durdurma için gerekli bir bilgi birikimidir. Terbiye bilgisini
kullanmayan kişi sonunda başkalarının yanında yaptığı terbiye
dışı davranışları küçük görülür ve alaya alınma ihtimali
yüksektir.
-
Terbiyenin önemli bir aracı da beş duyuyu ve nefsi kontrol
altına almak gerekmektedir. İşitme duyusunun önemi büyüktür.
İnsan duyduğu her şeyi dikkatli incelemeli ve doğruluğunu
anlamadıkça inanmamalıdır. Etrafında bulunabilecek kişilerden
bazılarının ona dalkavukluk yapabileceğini ve onun güzel ve
hoş sözleri ile kendisini yanılgıya düşürebileceğini
bilmelidir. Terbiye edeceğimiz en önemli duyu organımızdır.
Dedikodu ve iftiraları incelemeden kabul etmememiz
gerekmektedir. Dokunma duyusu ise insanın karşı tarafa vereceği enerji ve
hissin önemini anlatır. Yaratılanlara sert ve kaba bir şekilde
dokunulursa tepkinin aynen kendisine yansıyacağını, nazik ve
güven verici şekilde bir dokunuşun ise o dokunulanda aynı
nezaket ve duygu ile geri döneceğini bilmek gerekmektedir.
İnsanlar karşı hemcinslerine bu dokunma duyusunu edep ve
terbiye ile mecbur kalmadıkça tatbik etmelidir. Karşı cinsin
sizin hakkınızdaki kararlarını tam bilmediğiniz için daha
büyük bir hata ile karşılaşılma imkânı muhakkaktır. Görme
duyumuz ise her gördüğümüzün aklımıza doğru yansımayacağını
düşünerek bilmemiz gerekmektedir. Görüntünün insan beynindeki
etkisi ise daime doğru olacaktır diye bir kuralı yoktur.
Gördüğünüz şeklin ahlaki olarak insanların görünüşü ve
davranışı ile onun o andaki halini aksettireceğini
düşünmelisiniz. Koklama duyusu ise bizlere verilen güzel bir
duyudur. Kötü kokuları duyarak, güzel kokuların bastırılmasını
önlememelidir. Tat duyumuz olan dil yiyecek ve içeceklerin
tadından başka konuşmamıza en gerekli organımızdır. Dilimizi
güzel kullanmak karşımızdaki kişilere hitap ederken nazik ve
terbiyeli kullanmamız gereken ve küfür ve kötü sözlerden uzak
tutmamız gereklidir.
- Terbiyle insanın istek ve arzularının her
istediğini yapma. Onlardan seni doğru ve önemli işlerden
uzaklaştırırken yanındakilerin de sana zararı olacağını
düşünmen gerekir.
- Terbiyenin en zor kısmı gerçeği görene kadar
hiçbir şeyi küçük görme, önemsiz gözüken işler bile senin
terbiyeni etkileyebilecek sonuçlar doğurabilir. Etrafında
bulunanların terbiye bakımından iyi olduğu kişilerle birlikte
ol. Onlardan öğrenebileceğin pek çok şey olabilir yapacağın en
güzelini yapmanı sağlayabilecek arkadaşların olur.
|
|
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 175 25 Eylül 2013 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
76KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
CUMHURİYET
BAYRAMI
-
Türkiye Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanması
sonunda 24 Temmuz 1923 günü İsviçre’nin Lozan
şehrindeki Lozan Üniversitesi'nde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi temsilcileri ile İngiltere, Fransa,
İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan,
Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri
Lozan Barış Antlaşması’yla Türkiye'nin
bağımsızlığımızın onaylanmış oldu.
-
Türkiye'nin Bağımsızlığının imzalanmasından sonra
Türkiye devlet yönetiminin daha açık biçimde idare
edilecek yönetimin isim verilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisi "Milli Mücadele"yi Büyük
Önder Atatürk’ün başkanlığında başarıyla yürüten
Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye Hükümeti
yapısı ve işleyişi yönünden cumhuriyet yönetimi
gibi yapılandırılmış ve idare edilmişti.
-
Türkiye'nin yönetimi dünya milletleri tarafından
daha belirgin bir nitelik kazandırılması
gerekiyordu. 2 Şubat 1925'te, Dışişleri
Bakanlığı düzenlenen bir kanun teklifinde 29
Ekim'in bayram olması önerilmiştir. Türkiye'nin
yönetiminin adının konulması için Türkiye Büyük
Meclisi 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa
değişikliği ile Türkiye'nin İdaresinin CUMHRİYET,
Türk devletinin adı "Türkiye Cumhuriyeti" ilk
cumhurbaşkanı ise "Mustafa Kemal Atatürk"
Türkiye'nin Cumhuriyet yönetimi ile yönetileceğini
Büyük Millet Meclisi ilan etti.
-
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk, Cumhuriyet'in "Onuncu Yıl Kutlamaları"nın
yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl
Nutkunda, bu günü en büyük bayram olarak
nitelendirmiştir. Bu ilandan sonra her yıl 29 Ekim
günü Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta kutlanan bir
millî bayramdır.
-
Bütün dünya ve herkes ile her gelecek kuşak
bilmelidir ki bu vatanda kurulan Cumhuriyet
yönetimi Atatürk’ün önderliğinde bir ölüm kalım
savaşından sonra gerçekleştirilmiştir. Bu
başarının arkasında binlerce şehidin binlerce
gazinin kurtuluş mücadelesi için yaptıkları
bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti bu büyük eserin
her yönü ile gelişmesi geliştirilmesi
gerekmektedir. Bilhassa Atatürk'ün gençliğe
hitabesinde ileride olabilecek olumsuzlukları ve
her türlü tehlikeden titizlikle korunması
Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e ve onun
arkadaşlarına borçlu olduğu bilmemiz bizim için
bir görevdir. Hepimiz bilmeliyiz ki; Cumhuriyet
korumak ve kollamak görevin bilinci içinde
bırakılan bu emaneti devamlı korumak için
çabalamamız ve şehitlerimiz ve gazilerimizin
emaneti olan Türkiye ve Türkiye Cumhuriyetini
sonsuza dek yaşatmamamız için fedakarlıklardan
kaçınmamamız gerekmektedir!
-
Ne Mutlu TÜRK'ÜM Diyene!
-
29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşu ve
Cumhuriyet Bayramı hepinize kutlu olsun!
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 176 25 Ekim 2013 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
77KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
İLİM
Yaşadığımız dünyaya için gerekli olan
en önemli işlerden birisi de ilim olup; bilgilerin ve
yapılan işlerin tekrar kullanılır bir şekilde
biriktirilmesi, öğretilmesi ve yazılarak saklanması
ile meydana gelen bilgilerin toplamı olarak
tanımlayabilirim.
İnsanlık tarihi içerisinde ilim dünya
ve ahret işlerini düzenli, doğru, isabetli ve
insanların faydası için yenilikleri bulabilen.
Yaşayanların sıhhati ile ilgili bilgi ve yeni
bilgileri araştırma, tedavi ve diğer taleplerini
karşılamasını sağlayan. İnandıkları dinin ibadetlerini
doğru ve eksiksiz yapabilme ve onların kendisine
faydasını bilmesi için gerekli olan. Yaşayanların
kullandıkları her türlü eşya ve aletlerin daha
faydalılarını bulup insanların hizmetine sunabilmek
için araştırmak ve geliştirmek için gereken. Hayat
içinde gerekli olan adil hükmetme, insanların idare
edilme sanatını öğretebilen gerektiğinde savaş alet,
sanat ve gerekenlerini yapabilmeleri sağlayan.
İlim dinlemekle olmaz. İlim ile
bilgili olarak doğan hiçbir insan olamaz. İnsanlar
ilmi çalışarak ve öğrenerek geliştirir ve ileriye
götürürler. İlmi gerçek ilim sahibi olan kişilerin
kitaplarından öğrenmek gereklidir. İlim öğrenmeye
başladığında insanın en önemli dayanağı bilgi ve ilim
sahibi bir öğretmeninin olması gerekir. Öğretmeni olan
kişi; insana doğru bilgilere erişmesini sağlayan,
kuvvetli bilgi sahibi olan kişilikli ve onurlu,
terbiye ve edepli olmalıdır ki yetiştirdiği talebeleri
de ilim ile onun seviyesine veya ondan daha yüksek
bilgi ve seviyeye yükselmesini sağlamalıdır.
İlim öğrenirken
akıllı, yumuşak huylu, vefalı, sebatlı, doğruluktan
şaşmama, vakar sahibi, bilgiyi doğru yerden ve
kişilerden öğrenmek sabırlı olmalıyız!
Bilgi için ilim
gerekliliği yeterli olamaz. Öğrendiğini dağarcığına
koyarak tatbik etmesi gerekir. O tatbik ettiği ilim
ile daha iyi neler yapılabileceğini araştırıp,
öğrendiği ilimi ileriye götürmelidir. Bu kendisinden
sonra gelecek insanlara bazı fikir ve ilim ile daha
başka yapılabilecek işlerin kaynaklığını yapabilir.
Bilgi ve ilimi düşünerek öğrendiklerinin nasıl
insanlığa ve dünyaya fayda sağlayacağını bulmasına ön
ayak olur.
İnsanı yücelten
ilimdir. İlim öğrenip onunla işlerini görmeyen insan
bir zaman sonra insanı küçültür. Akıl ile
kuvvetlenmeyen bilgi insanı sapıklığa sürükler.
İlim insanların uyarıcısı ve
koruyucusudur. İmkânı olduğunda insanı öğrendiği ilim
sayesinde yanlış yapmaması için uyarıcı olur. İlim
sahibi insan hak yemekten, zulümden uzak tutar. Eziyet
yapmaktan ve adil davranmak için yönetimi altında
bulunanlara ve etrafında olanlara merhametli
davrandırır.
İlim insanın bildiği ile yaşaması ve
gerektiğinde konuşması ve gerçekleri göstermek için
kullanma işlevini öğretir. İlmi bilgisini saklayan
sadece bilgisi ile kendisine fayda sağlar ve ölüm
denen zaman çizgisinde sona gelindiğinde kendi ilim
bilgi ile son bulur.
İlim ile yaşanması, ilimin verdiği
yenilikleri kavrama ve onları daha da ileriye götürmek
insan olarak hepimizi görevi ve yapması gereken en
önemli vazifemizdir.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 177 25 Kasım 2013 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|