|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
TAKDİM |
HAYAT HİKAYESİ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
GÜRSEL
YAYINEVİ ve ÇORUMLU
DERGİSİ SAHİBİ
1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum
evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye
hanımefendi idi.
İlkokula
İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle
Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından
dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek
bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak
pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı
karşısında babama okumuyorum diyerek
okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın
yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da
altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak
geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi
yapılan kitabı 10 yıllık bir
araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap
haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki
bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması
Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım
beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu
zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip
oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile
oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi
geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye
Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer
kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık
öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta
iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane
kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için
yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e
Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek
emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle
birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998
tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi"
tarafımdan açıldı.
Yazı yazmaya
beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için
hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli
basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve
bu dergi benim için en büyük ödüldür.
Yayımlanmış çalışmalarım :
"
Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ",
"Çorum
97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2.
basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım
bulunmaktadır.
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler
Temmuz 2008"
Bakanlığa
sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne
Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için hazır
beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı ile makale
türüdür. Tiyatro çalışmalarım, şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor.
Benim okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz
konuları savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir.
Bu tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
Saygılarımla.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
03KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- YENİ BİR YILA GİRERKEN
- Yeni yıla
girerken; Gürsel Yayınevi imkanlarını zorlayarak elinizde bulunan bu
sayıyı yayınlamayı başardı.
- Başarmayı
başardı fakat; 2001 yılının ilk sayısını ancak bu ay yani Mart ayında
yayınlama mecburiyetinde kaldı.
-
Dergimizin gecikme nedenlerinden en büyüğü, ekonomik krizden etkilenme.
İkinci büyüğü ise eşimin ve benim sıhhatimizin (Ayaklarımız) bozulması
olarak dergimizi geciktirme mecburiyetinde kaldım.
- 2000
yılında fiyat artırımı yapmış, dergimizi bu fiyattan 2000 yılı
içerisinde satmaya inatla devam ettim. Fiyat artışını hükümetin
istikrarlı politikaları doğrultusunda %40 olarak düşünürken: yeni
sayımız basılma aşamasına geldiğinde Türkiye'nin büyük bir ekonomik
yenilenme hareketine girmesi ile bazı mecburiyetlerde kalma
zorunluluğunda kaldı.
-
Dergimizin maliyetinin ekonomik kriz nedeniyle %65 lere varan fiyat
artışı ile beraber bunu siz abonelerimize fiyatımızı arttırarak
yansıtmak zorunda kaldı. Yine de bu artışı %50 gibi seviyede tutma
kararını aldım.
- Elimizde
olmayan bu sebeplerden dolayı çok üzgünüm!
-
Dergimizin bu fiyat artırımı, siz sayın abonelerimizi sıkıntıya
düşüreceğini biliyorum. Fakat; ”ya bu deveyi güdeceğim, ya da bu
diyardan gideceğim” atasözümüzün dediğinin bu diyardan sizlerin
sayesinde GİTMEME kararı ile yayınımıza sıhhatimin devam ettiği müddetçe
sürdüreceğim.
- Bir de
siz sayın hemşehrilerimden istekte bulunacağım: Elinizdeki bu dergiyi
yaşatmanız için; bazı büyük firmalarımızın Çorum gazetelerini
desteklemek amacıyla yıllık reklamlar vererek yardımda bulunmalarını
sevinçle görüyorum. Yaklaşık 3.5 yıl gibi bir zaman dilimi içinde
sizlere ulaştırdığım dergimize de buna benzer “KATKILARINIZI”
bekliyorum.
-
Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 24 03 Mart 2001
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
04KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- FRANSA'YA CEVAP
- 24.
Sayıda yayınlanacaktır; diyerek aşağıdaki yazımı e-mail yoluyla Reisi
Cumhur, Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Bakanlar ve Millet Vekillerinin
e-mail adresi olanlara yolladım.
- Mesajım
pek çok milletvekillerini e-mail alanlarının dolu olduğu gerekçesi ile
geri geldi. Her ne hikmetse MHP Genel Merkezinden yazımın virüslü
olduğunu belirten cevap aldım. Sonuçta iki cevap aldım onları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
- Cevap
verenlere Çorumlular adına teşekkür ederim. Biz, bize dost görünen
düşmanlarımızdan korkalım. Neden korkalım derseniz, geçen günlerde
Fransa'nın aldığı SÖZDE "Ermeni Soy Kırım Tasarısı" bizi oldukça üzdü.
- Her
devletin kırılacağı, üzüleceği bir duyarlı noktası, yumuşak karnı
vardır. Fransa'nın yumuşak karnı ekonomisi, turizmi, tarihi değildir.
Fransa'nın yumuşak karnı "FRANSIZ KÜLTÜRÜ"dür. duyarlı, duyarsız her
Fransız "KÜLTÜR" ile ilgilenir, korur, gözetir ve kollar.
-
Türkiye'nin, Fransa'ya karşı yapabileceğimiz dayanışma ancak "FRANSIZ
KÜLTÜRÜNÜ" ret etmemizle, aldıkları karar çerçevesinden ricat
ettirebiliriz.
- Ne
yapmamız gerekir? Sorusuna ise, şu önlemleri bütün Türkiye genelinde,
gerekirse Kanun, gerekirse Bakanlar Kurulu Kararı ile en acil şekilde
uygulamaya koymamız gerekir.
- 1-
Fransızca Dil Eğitimini bütün okullarımızdan kaldırarak, inadına
Fransızca yerine Ermenice Dilini koymak.
- 2-
Ülkemizde bulunan Fransız Kültür kurumlarını acilen kapatmak.
- 3- Ülkemizde eğitim veren
Fransız Eğitim Kurumlarını kapatmak.
- 4- Fransa ile ilgili bütün
haberlere bütün Türkiye dahilinde yasaklama getirmek.
- 5- Fransa ile ilgili
bağlantıları olan okullar arası bilgi alış verişini kesmek
- vb. Eğer biz bu kararları
birkaç hafta içerisinde uygulamaya koyma girişiminde bulunursak,Fransa
geri adımını atar. Aldığı kararla örnek ülke vasfını Avrupa'da kaybeder.
Bu kaybetme ile beraber, diğer Avrupa ülkeleri buna benzer tasarılarını
rafa kaldırır.
- Biz bu
uygulamaların benzerlerini, diğer devletlerin yapacakları eylemleri
susturma bakımından gerekli olan çalışmalara hemen başlayıp, ileride
hemen uygulamaya koyabileceğimiz pozisyonda elimizin altında
bulundurmamız gerekir.
- Saygılarımla.
-
- Sayın
Selim!
-
Fransa'nın yaptığı son terbiyesizlik hakkındaki yazımı ilişikte size
gönderiyorum.
- Aslında
kültürel bağları koparmak yerine maddi zarar verici davranışlarda
bulunmak günümüz dünyasında daha can yakıcı ve etkili olmaktadır.
Milletçe bunlar üzerinde yoğunlaşmak sesimizi duyurmak için iyi bir
vesile olacaktır.
-
Saygılarımla.
- Dr. Ahmet
Tan İstanbul Milletvekili AGİTPA Türk Grubu Başkanı
-
- AHMET TAN 24.1.2001 Yeni
diplomasi..
- Diplomasi
artık yalnızca diplomatlara bırakılmayacak kadar önemlidir.
- Fransız
Meclisi'nin yaptığı edepsiliğin benzerini, başka ülke meclislerinin de
yapabileceği artık gün gibi ortada.
- Bu
edepsizlikleri, geleneksel diplomasi ile, Dışişleri Bakanlığımızın
meslek memurlarıyla önlenmek kolay değildir, mümkün de değildir. Çünkü o
arsızlık ve edepsizler söz konusu ülkelerin dışişleri bakanlıkları ve
diplomatların dan benzerini, başka ülke meclislerinin de yapabileceği
artık gün gibi ortada.
- Bu
edepsizlikleri, geleneksel diplomasi ile, Dışişleri Bakanlığımızın
meslek memurlarıyla önlenmek kolay değildir, mümkün de değildir. Çünkü
o arsızlık ve edepsizler söz konusu ülkelerin dışişleri bakanlıkları ve
diplomatlarından değil parlamentolarından, politikacılarından
kaynaklanıyor.
- Parlamenterler yani seçilmişler,
dünyanın hiçbir yerinde atanmışları, yani diplomatları muhatap almak
istemezler. Bunu doğru görmezler. Çünkü seçilmiş yasamanın, atanmış
yürütmenin temsilcisidir.
- Birbirlerinin eşiti değildirler. Bu
yüzden müzakereye de oturamazlar, fazla gerekmedikçe aynı masaya dahi
oturmazlar.
- İyi ki de
oturmazlar.
-
-
Türkiye'ye yönelik edepsizlik diplomasiden değil politikadan
kaynaklanıyor. Hem de en ilkelinden iç politika ve en ucuzundan oy
hesaplarından kaynaklanıyor.
- Bir ülke
politikacısının ve parlamentosunun yaptığı arsızlığa, "dur!" deme
olanağına, ancak karşı ülkenin politikacısı ve parlamentosu sahiptir. Bu
nedenledir ki, önümüzdeki dönem artık, Parlamento Diplomasisi dönemidir.
-
Geçtiğimiz aylarda bu köşede parlamento diplomasisi üzerinde çeşitli
nedenlerle yazılar yazıldı. Yeri geldiğinde konuşmalar yapıldı, demeçler
verildi.
-
Türkiye'nin ve TBMM'nin parlamento diplomasisine önem vermesi gerektiği
anlatıldı.
-
Parlamento diplomasisi aslında ne Türkiye için yeni, ne de dünya için.
Ama nedense Türkiye iç politikanın cazibesi ve cerbezesiyle diplomasinin
bu türüne pek kulak asmadı.
- ***
- Oysa
NATO'ya ve Avrupa Konseyi'ne girişle birlikte 1950'den başlayarak
Türkiye en yetişmiş en güçlü kadrolarını Parlamento diplomasisinin
hizmetine vermişti.
- Rahmetli
profesörler. Muammer Aksoy, Turan Güneş, Turan Feyzioğlu gibi çok
değerli milletvekilleri, Türkiye'yi parlamento platformlarında temsil
ettiler. Belki de o dönem incelense parlamento diplomasisi alanında
ülkenin uluslararası çıkarlarına üstün hizmetler sundular. O dönemlerde
diplomatlarımızın uluslar arası başarısında onların desteklerinin büyük
payı var.
- Ne yazık
ki Rahmetli Özal'la 1980 sonrası dönemde parlamento diplomasisine sırt
çevrildi.
- ***
- Ülkelerin
parlamenterleri yalnızca ikili ilişkiler sırasında,bir araya
gelmiyorlar. Onları uluslararası parlamentolar var. Hem de elli küsur,
yüz küsur yıldan beri var.
- Dünya Parlamentosu niteliğindeki
Parlamentolar arası Birlik 1889'dan beri onlarca ülkeden yüzlerce
milletvekilinin ortak platformu. TBMM ise bu parlamentonun 1945'ten
beri üyesi. Millet vekillerimiz, Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi'nin ise 51 yıldan beri kurucu üyeleri.
- TBMM üyelerinin asli olarak görev
yaptığı başka uluslar arası platformlar da var:
- Avrupa Parlamentosu Karma Parlamento
Komisyonu'nda, NATO ve AGİT Parlamenter Asamblesi'nde ve Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblelerinde, her partiden çok
sayıda TBMM üyesi görev yapıyor.
- Evet, Fransa Meclisi'nin
edepsizliğiyle başlayan yeni dönem artık Parlamento Diplomasisi
dönemidir.
-
- ***
- TBMM artık parlamento
diplomasisine önem ve ağırlık vermelidir.
- Edepsizlik yumurtası kapıya
geldiğinde, 48 saatlik ziyaretlerle parlamento diplomasisinin sonuç
vermesi mümkün değildir.
- TBMM Başkanlığı konuya eğilmeli,
siyasi parti yöneticileriyle, Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle ve
konunun uzmanlarıyla bir araya gelmelidir.
- Bağımsızlık savaşı yapma onuru
taşıyan TBMM artık,
-
-
- Sayın Mahmut Selim Gürsel
- ÇORUMLU 2000 Aylık Kültür, Tarih,
Sanat ve Edebiyat Dergisi Sahibi
- E-Mail: corumlu2000@yahoo.com
- 1 Şubat 2001 tarihli mesajınız için
teşekkür ederim. Desteğiniz ve görüşleriniz çalışmalarımıza güç
katmaktadır. Sözde Ermeni Soykırımı Yasasını Kabul eden Fransa için
yapılacak tepki dayanışmasına ilişkin görüşlerinizin yer alacağı
Derginizin 24. Sayısını, Başkanı olduğum Türk Demokrasi Vakfının
aşağıdaki adresine ulaştırmanızı bekler iyi günler dilerim.
- Bülent Akarcalı Başkan,
- Türk Demokrasi Vakfı Ahmet Rasim Sok:
NO:27 06550, Çankaya/ANKARA
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 24 03 Mart 2001
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
05KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
GELE, GELE GELDİK BU GÜNLERE
-
Ne zamandı hatırlar mısınız?
-
Yıl 1998.
-
Bundan tam 32 ay önce dört renkli 32
sayfalık bir dergi yayınlamıştı.
-
Siz Çorumluların görüşüne sunmuştum.
-
Çorum'da 1998 tarihine kadar birçok
dergi yayınlanmış, fakat yayım hayatları uzun sürmemiştir.
-
ÇORUMLU 2000 Dergimiz direndi, direndi
bu günlere geldi.
-
Neler yaptığımı pek çok okurumuz ve
yazarımız benim ağzımdan dinledi, başkalarından duydu, dinlediniz.
-
Emeksiz yemek olmayacağını biliyoruz.
Bizde emeğimizi 24. sayı ile sizlere sundum. Dergimiz ikinci cildini
tamamladı. Elinizdeki bu 25. sayısı ile de üçüncü cildine başlamış
oldu.
-
Birçoklarınız dergimi sırtınızda
taşıdınız.
-
Birçoklarınız da yazılarıyla dergimize
katkılarda bulundu.
-
Birçokları artık yazı yazmadı.
-
Birçokları aldıkları dergilerin
parasını vermedi.
-
Birileri, birilerinin yayında hava
atmak için 3 adet abone olalım dediler, dergi parası isteyince, biz
senden telif ücreti alıyor muyuz diyerek kardeşlerine söylettiler.
-
Birçokları bir yazı vererek 24 sayı
dergi aldılar.
-
Ve ben yılmadım.
-
Yılamazdım.
-
Çorumluya verilmiş bir sözüm vardı. 24.
Sayıya kadar bana güvenerek dergi ücretini verenler vardı.
-
Sözümde durmam gerekti.
-
Ben de Çorumlu Dergisi sahibi olarak ve
Çorum adına hepinize teşekkür ederim.
-
Dergimiz; mahalli bir dergi vasfında
21. sayıya kadar varlığını sürdürdü. 24. sayıdan itibaren ise; MAHALLİ
DERGİLİKTEN, BÖLGESEL - ULUSAL bölümlerini de atlayarak EVRENSEL bir
dergi statüsüne geçti.
-
Bu başarımızı basın tarihi içerisinde
hiçbir periyodik yayında görülmeyecek atlama ve atılım olarak
göremezsiniz.
-
Dergimizin bütün yazıları https://www.gurselyayin.com adresinden
3 sayı geriden yayınlanmakta. *
-
İleride tüm abonelerimizin bilgisayara geçmeleri ile bu
adresten sizlere ulaşmaya devam edecek.
-
Biz Çorumluyuz.
-
Bizim yaptığımızı her babayiğit başaramaz dersek abartmış
olmayız.
-
Neden derseniz?
-
Çorum'un Leblebisini örnek gösterebiliriz, sanayisini
gösterebiliriz.
-
Leblebimiz tüm ülkede ismi ile tanınmakta, tanınmakta fakat
adı ÇORUM LEBLEBİSİ acaba kendisi nereli olduğunu araştırmamız gerek
(!)
-
11,03,2001 tarihinde Samsun'a reklam araştırması için
gittiğimde Samsun Saat Kulesi civarında bir kuruyemişçinin kavurarak
mis gibi kokusunu caddeye sunduğu leblebiye ”Taze Çıktı Çorum
Leblebisi!” diyerek müşteriye sunması beni hem sevindirdi, hem de
üzdü.
-
Sanayimiz ise; başka isimlen altında
sunulmakta. Fason mal üretilerek kendi ismi varken, başka markalar
altında siparişleri olduğu duyumunu aldım. İnşallah gerçek değildir.
-
Bunlarla ne demek istiyorum her halde anlamışsınızdır. Yine
de anlamayanlara anlatıyım. İsmimize, imalatımıza sahip olalım. Sahip
çıkalım. İsmimizi başka isimler altında pazarlamayalım. Başkaları
sizin markanızı kullanmadan para kazanmasın.
-
Saygılarımla.
-
- *24 sayıdan sonra dergimiz ihternet
üzerinden 3 ay sonra yayınlanmasının sebebi, abonelirime saygımız
nedeni ile idi.
-
Dergimiz; 63 sayı basılı olarak okuyucunun eline geçti ve ayrıca
internette yayınlanmaya devam etti. 64. Sayıda artık tamamen sanal
olarak 250. Sayıya kadar aylık periyodik olarak dergimiz yayınlandı.
- Şair
arkadaşların tarafıma verdikleri şiirleri muhakkak ömrüm olursa
yayınlarım diye söz vermem nedeni ile 193’ü sayıdan 250’i sayıya
kadar benim, eşimin yemekler çalışması ile şiirler bitene kadar 250.
Sayıya kadar sanal yayınımı sürdürdüm. 250. Sayıda derginin yayınına
son verdim. Sitemde halen 1. Sayıdan, 250. Sayıya kadar dergimiz
sitemde arşiv olarak yayınlanmaktadır.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 25 25 Nisan 2001 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
06KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- KİTAP VE KÜTÜPHANE
- El yazması yada
basma;broşür, harita, dergi, gazete, kitap, plak, slayt, CD gibi fikir
eserleri ürünlerinin ve çeşitli eğitim araçlarının okuyucunun
yararlanması için toplanılıp saklanıldığı yer olarak tarif edebiliriz.
-
Kütüphane; milattan önceki devirlerde kütüphanenin mevcut olduğunu
yapılan arkeolojik kazılar neticesinde öğrenmiş bulunuyoruz. Tanınan
en eski kütüphaneler doğu uygarlıklarına ait toplumlarda olduğu
bilinen bir gerçektir.
- Bilinen
en eski kütüphaneler Asur, Babil, Hitit uygarlıklarından günümüze
ulaşa çivi yazısı eserlerle gün ışığına çıkartılmıştır.
-
Bunlardan bilinenler; Mısır'da Karnak tapınağı kalıntıları arasında
bulunan kütüphaneye ait bir kitabe, Eski çağların en ünü bilinen M.Ö
VIII. Yüzyılda kurulan Asurbanipal kütüphanedir. Bu kütüphaneden
çıkartılan 22.000 tablet bugün Brittish Museum koleksiyonları arasında
bulunmaktadır. M.Ö. IV yüzyılın sonlarına doğru Yunan hükümdarı
Ptolemaios I tarafından adı çok duyulmuş olan İskenderiye
kütüphanesidir. Roma imparatorlukları çağlarında işgal edilen
yerlerden getirilen ganimetler arasında bulunan eserlerle Roma'da
kütüphane kurulmuştur.
- Bilinen
eski kütüphanelerin birçokları şahıs kütüphaneleri olmaktan ileri
gitmemekle birlikte ülke idarecilerinin saraylarında muazzam sayılacak
kütüphaneler kurulmuşsa da, yıkılan iktidarları sonunda bu kitap ve
dökümler yok edilmişler, yağmalanmışlardır.
- Bilinen
ilk ilmi kütüphanelerden bazıları ise şunlardır: İngilterede; Oxford,cambridge.
Paris Mazarine. Berlin Ulusal kütüphanesi. Madrid ulusal kütüphanesi.
Madrit ulusal kütüphanesi. Kurulmuş ve bugün her ülkenin ulusal
kütüphanesi bulunmaktadır. Türkiye'de ise Milli Kütüphane olarak tüm
okurlarına hizmet vermektedir.
- Kütüphanelerin genel kısa
tarihçesinden sonra yazının ve kitabın ne gibi malzemelere yazıldığını
incelersek: Önceleri yazı kaya yüzlerine kitabe şeklinde yazıldığı,
kazılardan kil tablet üzerine, parşömen (Deri tabaklanarak yapılan)
kullanılmış, sonraki zamanda Mısır'da papirüsler üzerine, Çin'de ipek
üzerine ve yine Çin'de kağıt üzerine yazı yazıldığı bilinmektedir.
Kağıtın icadından sonra ise yazı ve kitap yazımı artmış, hele
matbaanın icadı ile de kitap basımı ve yayımlanması kolaylaşmıştır.
- Kitabın
oluşumu ise, yazıların yazıldığı tabletler bir araya getirilmiş,
sonraları papirüsler veya parşömenler sıralanarak rulo edilmiş, ipek
ve kağıt kullanılmaya başladıktan sonraları bu günkü bildiğimiz kitap
meydana gelmiştir.
-
Çorum'da bilinen en eski kütüphane ise sırasıyla şunlardır:
- “Boğaz
köy Hitit arşivlerinde bulunan çivi yazısı tabletlerle Dünyaya
kendisini tanıtmış,bu arşivde bulunan tabletlerden sonra diğer
kazılarda ele geçen tabletlerle Hitit tarihi bilinmeye başlanmış,
sonradan Ortaköy kazılarının başlamasına vesile olan birkaç tabletin
gün ışığına çıkarılmasıyla, Ortaköy'de de bir tablet arşivinin
bulunması kütüphane olarak kabul edebiliriz.
-
“Helenistik Çağda ise Çorum ve çevresinin de yerleşik düzenin
bulunması, kilisenin etkisi ile burada bulunan kiliseler hakkında
detaylı bilgi bulunmakla beraber, İstanbul'da bulunan ve halen
etkinliğini koruyan patriklik kütüphanesindeki kitapların
bazılarının Anadolu'nun Türkleşmesinden sonra Çorum çevresinden
ve Anadolu'dan gittiği söylene gelmektedir.”
-
“Anadolu'nun Türkleşmesinden sonra karışık devir sonucu Türk iskanına
açılan Çorum ve çevresin de yerleşik düzene tam geçilmemesi, toprak
itilafları ve çeşitli Türk beyliklerinin egemenliğine girmesinden olsa
gerek kütüphane sayılabilecek bir birikimin olabileceği hakkında
olmasına karşı, hangi yerde, hangi tarihte kütüphane bulunduğu tespiti
yapılmamış olup, Alaca ilçesi Karahisar Temürü denilen yerde, Hicri
665 Miladi 1266 tarihlerinde Hüsameddin Timur'un bu tarihte yaptığı
bir vakfiyede bu köyün eski yerinde medrese yapıldığı, bu gün Hüsamiye
Medresesi diye anılan medreseye vakfettiği arazi ile varlığı
anlaşılmış oluyor. Adı geçen medresenin muhakkak bir kütüphanesinin
olması gerektir.
-
“Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Amasya'nın payitaht merkezi olması
Nedeniyle, Çorum Amasya sancağına uzun sürekalması, birçok alim ve
ulemanın ilimiz topraklarından yetişmesi, Amasya'da bulunan
medreselerde ilim okutmaları haricinde, veliahtlara sarayda ders veren
hemşehrilerimizin olduğunu eşitli kaynaklar belirtmektedir. Çorum
ilinde adlarını tespiti bulunan medrese ve kitaplıklar nüfus
oranlamasına karşın oldukça çok olduğu görülmektedir. Bu
medreselerin faydalanacağı kütüphanelerinin olması olağandır.”
- Osmanlı
Döneminde Çorum'da kütüphane ile ilgili bilgiler 18. Yüz yılın ikinci
yarısına kadar gitmektedir. Sicil defterlerinden, Evliya Çelebinin
Seyahatnamesinde, Salnamelerden ve mahalli basın kaynakların da
bulunan kayıtlara göre:
- “Evliya
Çelebi:“... Erbabı-ı maarifin, nükteşinas çelebileri, ulema ve
sulehası, yaran-ı garüb-üd diyar adamları çoktur...”
-
“Eskişehir Sicil Defteri 96. S. ve Çorumlu Dergisi 19 Sayı 13. S.
...1170 Hicri senesinde, Çorum Akpınar mahallesi sakinlerinden
Müderris Hacı Ali Efendi, sokak tarafı hududunda, yontulmuş taştan
muntazam ve metin bir kütüphane binası, muhtelif kitaplarını ve
malikanesini vakıf ve tahsis etmiştir...”
- “Hicri
1318 Ankara Salnamesi. “...1296 Hicri senesinde Müftü Ahmed Feyzi
Efendi tarafından Emir Ahmed mahallesinde kargır bir kütüphane kurmuş
ve 3000 cilt kitabı okuyucu ların hizmetine vermiştir.....”
- “Hicri
1320 Ankara Salnamesi : ”.....1202 Hicri senede, Süleyman Feyzi
Paşa Çorum'da bir kargır kütüphane yaptırmış, 600 ciltlik kitabı
okuyucu hizmetine vermiştir...”
- “Hicri
1328 Devlet Salnamesi 406. sayfa ”...Çorum'da bulunan Kurdoğlu
Medresesi kütüphanesi, Fevziye'yi İrfaniye isimli kütüphanenin banisi
Hacı Ahmed Efendidir. Tesis tarihi 1309...”
- “İhsan
Sabuncuoğlu Çorum Tarihine Ait Derlemelerim: ”...İstiklâl mektebinin
yerinde ahşap yapı olarak Süleyman Feyzi Paşa Kütüphanesi
bulunmaktaydı. Mutasarrıf Nureddin Bey tarafından kütüphane
yıktırılarak 1913 - 1914 tarihinde İstiklâl mektebi yaptırıldı...”
- “Naci
Önder 5.12.1951 Yeni Çorum Gazetesinde: ”..Şimdiki İstiklâl
mektebinin bulunduğu yerdeki Süleyman Feyzi Medresesi, 1313 Hicri
senesinde Hasan Paşa Ulu Camii avlusunda bir kütüphane kurmuş, 900
cilt kitabı okuyucu hizmetine vermiştir. Camii Kebir etrafındaki
iki medreseden binisinin iki odasını işgal ediyordu. Bina taştan
inşa edilmişti...”
- Cumhuriyet Döneminde Tekke
ve zaviyelerin kapatılması ile Çorum'da bulunan özel ve medrese
kütüphanelerinin de faaliyetine son verilmişti. Bu olay karşısında
Çorum'da yeni bir kütüphane yaptırılma mecburiyeti doğdu. Bu yeni
kütüphane için kurulan
-
Komisyon, Çorum'un çarşı ve hükümet binasına yakın olan bir akarın
arkasında bulunan kullanılmayan arsaya kütüphane binası yapılması
için karar verildi. Burası bu gün Belediye Başkanlığının bulunduğu
binadır.
- Binayı
Çorumlular kanılarla taş taşıyarak,işçilik almadan yaptılar. İki katlı
olan binanın altı kütüphane masraflarını karşılaması için dükkan
olarak tasarladılar. Üst kısmı kütüphane salonu ve kitapların
konulacağı bölüm ve memur bölümü olarak yapılandırdılar.
- Binanın bitiminde açılış
yapıldı. Burada Çorum halkına hizmet vermeye başladı.Çeşitli nedenler
ve mahalli idarenin uygun gördüğü yerlerde kütüphane hizmetleri
görüldü. Asıl sahibi kütüphane binasından çıkartılarak şimdiki Emniyet
sarayının bulunduğu yerde bulunan bir okula naklettiler,oradan diğer
okulların köhne yerlerinde görev yaptırıldı,sonunda eski birasının
dükkanların bulunduğu alt katta hizmetini sürdürmeye devam etti.
- Bu bina sıkıntısı ve
kütüphane binasının da bazı sebeplerden ellerinden alınmasından dolayı
Bahçeli evlerde yeni bir kütüphane binası yapıldı. Bu bina Türkiye
genelinde en modern kütüphane projeleri içinde görülmekte idi. 23
Nisan 1963 tarihinde hizmete girdi. Sonraki yıllarda kütüphane Binası
Çorum için yetersiz kaldı. 1980 tarihinde Çorum Belediyesince
yeni yerleşim alanı projesinde bulunan arsa Kütüphane Müdürlüğüne
devredilmiş, Kültür Bakanlığının tek tip projesi ile Yeni Kent
yerleşim yerinde kütüphane binası yaptırılmış,binanın bitiminden sonra
İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü 25 Aralık 1991 tarihinde yeni binaya
taşındı.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 25 25 Nisan 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
07
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- SPG (TÜP GAZ)VE BİZLER
- SPG
dediğimiz petrol menşeli ve fiziksel hali gaz olan,
hidrokarbonatlardan; propilen ve izo-bütan, bütilen bileşiklerini veya
bu bileşiklerin karışımlarının sıvılaştırılarak çelik kaplarda, valf,
vana, dedantör, kapak, tapa gibi donanımlarla pazarlanan veya son
birkaç yıl içinde büyük tanklarla ısınma amacı ile (Dökme Gaz) olarak
da hizmetimizde bulunan ve son yıllarda ise binek araçlarımızın ucuz
yakıtı olarak bizlere lanse edilen GAZ'dır.
-
Yazımızda “İl Hıfzıssaha Meclisi Kararı” ile “Çorum Belediyesi”nin
uygulamalarını irdeleyeceğiz.
-
17/06/1999 Tarih ve 1999/09 karar no'lu:
- 13
madde ile satış yerlerinin özellikleri sayılmış: tek katlı ahşap
olmayan binada, bunun mümkün olmadığı durumlarda çok katlı ahşap
olmayan bina. İş yeri zemini beton kaplı, idare ve işyeri ayrı oda
veya bölümlerde (havalandırma delikleri net alanı en az 140 santimetre
kare) soba ile ısıtılmayacak. İşhanları, oteller, eğlence yerleri,
pansiyon, kahvehane gibi yerlerde olmayacak. İşyerlerine itfaiye ve
cankurtaran kolayca girecek. Yangın halinde tüplerin tahliyesi kolay
olması için genişlikte çıkışı olacak. İşyerlerinin kapıları doğrudan
dışarıya açılacak.işyerinin bir cephesi bina dışına açılacak. İş
yerinde en fazla 500 kg'lık tüp bulunacak.
-
27/07/2000 Tarih ve 2000/07 sayılı Karar no'lu:
- “a)İl
Hıfzıssaha Meclis kararı Kanunların ve Yönetmenliklerin ışığı altında
İlimiz ve ilçelerimiz ile diğer yerleşim yerlerinde ikamet eden
bizlerin “Tehlike ve Korkudan” uzak olmamız için SPG veya LPG diye
anılan Tüp Gazların DEPOLANMA ve SATIŞ için Tüp satanları uyaran
yazısı ile beraber “Çorum Merkez İlçe’de “LPG depolarının karar
tarihinden itibaren Belediye Başkanlığı Asfalt Şantiyesi Bölgesinde
bulunan bölgeye acilen taşınmalarına, aksi taktirde bu depoların
taşınmalarını müteakiben bu depoların Gayri Sıhhi Müesseseler
Yönetmenliğine göre Sağlık Bakanlığından ruhsat alınmak üzere Valilik
Makamına müracaat etmelerine” diyerek Tüp Satan Esnafa bilgi
verilmiştir.”
- “b)Yine
İl Hıfzıssaha Meclis kararında belirtilen ...57 iş yerinin 2 tanesinin
tüp satmayı bıraktıkları ve kalan 55 adedinin tamamının ise 17/06/1999
tarih ve 99/09 sayılı İl Umumi Hıfzıssaha Kararında belirtilen
vasıflara,Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmenliği ve Parlayıcı,
Patlayıcı, Tehlikeli Ve Zararlı Maddelerle Çalışan İşyerlerinde ve
İşlerde Alınacak Tedbirler Hakkındaki Tüzüğe uygun olmadıkları tespit
edildiğinden, ayrıca Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmenliğine göre 2
bendinde yer alması nedeniyle mevcut halleriyle bu işyerlerine sağlık
koruma bandı oluşturulması imkanı bulunmadığından,ayrıca toplum ve
halk sağlığının can ve mal güvenliğini sağlamaya yönelik olarak ilimiz
merkezinde LPG perakende satış yerlerine Gayri Sıhhi Müessese ruhsatı
verilmemesine” Denilmektedir.
-
Rahmetli Turhan KILIÇÇIOĞLU zamanında Asfalt Şantiyesi Bölgesinde Tüp
satıcılarının kullanmaları için 30-35 adet yaklaşık 80 metre karelik
depolar yaptırılmış ve bu depolar bu güne kadar kullanılmaktaydı.
Kullanılmakta olan bu depolar acaba yukarıdaki karar uygun muydu?
Elbette uygun değildi. Fakat kullanılıyordu. Bazı esnaflarımız halen
kullanmakta.
- Şimdi
gelelim işin doğrusuna: 17/06/1999 tarihinde tüp satanlar bu
yönetmenlik gereği uyarılmışlar yaklaşık olarak hiçbir takip ve uyarı
yapılmadan 27/07/2000 tarihinde denetlenmişler ve hiçbirisine çalışma
izni verilmemiş. Acaba diyorum (!) Hiç denetlenmeyen bu yerler bir yıl
içinde aynı kararda bahsi geçen “toplum ve halk sağlığı ile mal ve can
güvenliğine yönelik” hiçe mi sayıldılar. Allah'tan bu zaman zarfında
sağlık, mal ve can kaybımız olmadı. Bu yazıyı yazdığım bu saate kadar
da bir kayıp duymadım.
- Sayın
yetkililer! Sizlere görevinizi öğretmek gibi bir amacım yok. Fakat
aldığınız kararların peşinde olmanız, hem halkımızı hem de tüp satan
esnafımızı zorda bırakmadan uygun bir çalışma yapılmasının
olabileceğini söylemek istemekteyim. Evet;böyle bir çalışma yapılmaya
başlanmış bulunmaktadır. Tüp satan esnaf satış için değil de depo
olarak kullanılmak üzere Çorum Belediyesine bir teklifte bulunmuşlar,
beğendikleri arsayı belediyeye sunmuşlar fakat burası için ruhsat
alınamamış,belediyenin kendi arsasının alınması halinde ruhsat
verilebileceği hususunda anlaşma yapılmış,esnaf kooperatif kurarak
taksitle belediyeden 5 dönümlük yer almışlar ve zannedersen halen
taksitlerini ödemeye devam etmekteler. Arsa sözleşmesine güvenerek
burası için ruhsat girişiminde bulunulmuş ise de bu güne kadar bir
sonuç alınamamış ve borcu bitene kadar da ruhsat almalarına imkan
tanınmamıştır.
- Şimdi gelelim bu arsanın
yeterli olup olmayacağı hakkında görüşüme:
- Tahsis edilen arsa 5 dönüm
yani 5000 metre karelik bir alan. Bu alana kooperatifin 50 üyesine
bölersek 50 metre kare gibi bir komik alan ortaya çıkmakta. Bu alanın
içinde depolar arasında bulunması gereken güvenlik şeridi ve geçen
yolu da yok sayarsak acaba bu depolar yeterli olabilecek mi ? Hayır
olmayacak. Yine eksik bir uygulama içinde bulunuyoruz. Yönetmenliğin
maddelerine yine muhalefet ediyoruz. Yine tüzükleri çiğniyoruz. Neden
? Acaba belediyemiz başka bir alan gösteremez mi ? Gösterir ama ne
gereği var . nasıl olsa yine burası olmadı,bir başka yer daha
satar,bir başka ruhsat parası daha alırız diye mi ?
- Gelin sayın Belediye
Başkanım. Bu esnafı ve Çorumluların işini kolaylaştırın. Daha geniş
bir yer tahsis edin,daha yakın bir yer olsun. Neden derseniz bu LPG yi
bütün Çorumlu kullanıyor. Tahsis ettiğiniz yer ne kadar yakın
olursa,Çorumlunun cebinden daha az para çıkar. Tüp satıcıları daha az
benzin veya mazot yakarak Milli Servetimizi daha az kullanırlar.
- Yukarıda yazdığım kararın
(b) maddesinde 2000 yılı itibariyle 55 tüp satan işyerinin olduğu
belirtilmişti. Benim tespitime göre bu sayıda da yanlıştır. Bence 120
bayi bu işten ekmek yemekte.
- Buradaki yanlışlıklar
veya eksiklikler daha çabuk ve ivedilikle halledilmesi gerekmektedir.
Hem Çorumlular hem iş yerleri zarara girmesin.
- Bir de bu LPG
istasyonlarının Çorum ekonomisine getirdiği faydaları ele alalım
dersek: Bu araç dolum istasyonları merkez ilçe sınırları içerisinde
oldukça rağbet görmekte. Bu rağbetin götürüsünden çok bu günlerde
getirisini ele almak gerekir.
- Bu istasyonlardan
birisinin hangi zorlukları göğüs gererek açıldığını bizlerden çok
buraları işleten şahıslardan dinlemek gerekir diye düşünüyorum.
- Yalnız LPG satmak için
açılan küçük işletmeler, kendi yağları ile kavrulmaya çalışıyorlar.
Benzinliklerine ek olarak LPG satan firmalar için ek bir gelir kaynağı
olarak görülmekle birlikte, onlarında pek çok sıkıntılarının olduğu
aşikar.
- Çorum’da en son açılan LPG
istasyonu maliyetinin ne kadar paraya mal olduğundan çok,bürokratik
sıkıntıları aşmak için,firmadan bayilik almak için yaşadığı
sıkıntıları sorgulamamız gerekmektedir.
- Bizler bu gibi firmaların
yapım aşamasından bitimine kadar farkında bile olmadığımız gibi,
ihtiyacı olanlardan başkalarının da dikkatini çekmemektidir.
- Bizlere hizmet getirmeye
çalışan bu firmalar, ekonomik katkılarını göz ardı etmememiz gerekir
- Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 25 25 Nisan 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
08KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ÇORUM,TANITIM VE REKLAM VERDİĞİN ZAN EDENLER
- 40 ay içerisinde Çorumlu
2000 Dergimin REKLAM arama ve bulma için yaptığım çabalarımın gösterdiği
deneyimlerimin ışığında oynanan iki oyunu daha belirtmek isterim.
- “Reklam için
bilgilendirmenin tüketicileri veyahut reklam verenleri nasıl mağdur
ettiği “ ve “Yanlış tanıtım”ı inceleyelim:
- Yanlış bilinen bir deyim
maalesef başımıza oldukça işler açabilir. Bunlardan birincisi bir deyim
olarak beynimize kazınan yanlışlık olan “Reklamın;iyisi,kötüsü olmaz”
sözü. Bu çok yanlış bir deyimdir. Reklamın iyisi,her zaman reklam
evrenin prestijini artırır. Reklamın kötüsü ise sizin çalışmalarınızı ya
yanlış tanıtır,ya firmanızın eksikliklerini ortaya koyar veya sizin
istemediğiniz sonuçların ortaya çıkmasına yarar.
- Cahil dosttan daha çok
bilgili düşmanınızın olması hepiz için daha iyidir. Malum bir hikayeyi
anlatmak istiyorum: Mezrada yalnız yaşayan bir adam ilkbaharda annesi
avcılar tarafından öldürülmüş bir ayı yavrusunu acıyarak kulübesine
götürür. Ona yedirerek,severek büyümesi için çırpınır. Hayvancağız
sonbahara doğru artık kendisini kurtaracak duruma gelmiştir. Kendisine
yardım eden adamı da çok sevmektedir. Bir gün;adamcağız gündüz uykusuna
yatar. O sıra bir sinek gelerek adamı rahatsız etmektedir. Adam uykunun
verdiği ağırlıkla,eliyle sineği kovar,yan döner,sırt üstü yatar. Yanı
başında bulunan yavru ayıcık adamın sıkıntısını görür. Kendi kendine bir
karar vererek yakınında bulunan kürekle sineği öldürmek ister.
Adamcağızın anlına konan sineği öldürmek için bütün gücü ile küreği
adamcağızın kafasına vurarak onu öldürür. Ayıcık;kendisine göre onun
iyiliğini istemiştir. Bizlerinde böyle arkadaşlarımız vardır. Kendi
mantıkları ile bizleri savunur gözükerek,bizlerin ölümüne olmazsa bile
zararına iş görürler. Neyse konumuz reklam ve tanıtıma tekrar dönelim.
- Bir şahıs gelerek sizden
reklam ister. Siz ona tabii bir dürtü ile ne kadar basıldığını,nerelere
dağıtıldığını sorarsınız. O da sizden reklam almak istemektedir. Başlar
atmaya. Bu reklam bu ilin bütün kazalarında dağıtılacak,bütün evlere
ulaşacak diyerek sizi heveslendirir. Siz ise fiyatı aklınızdan geçirir
ve fiyat sorarsınız. Reklama gelen belirli bir fiyatı sizden almak için
ücreti söyler. Siz o paranın üçte birini yada en kabadayınız yarısını
teklif edersiniz. O da kabul eder. FAKAT BU İŞTE yine siz
yanılmaktasınız. Neden mi ? Bulunduğunuz ilin kaç ilçesi olduğunu,bu il
ve ilçede yaklaşık kaç iş yerinin bulunduğunu tahminen bilmektesiniz.
Hele bir de size bütün evlere de ulaşacak havasını atmıştır belki
bulunduğunuz ilin hane sayısını bilmezseniz bile,mahallenizde yaklaşık
kaç hane olduğunu bilirsiniz. DÜŞÜNEMEZSİNİZ Kİ; bırakın o ilin bütün iş
yerleri ile hanelerine bu adam yaptığı işin reklamının maliyetini
değil kağıt parasını bile sizden talep etmemektedir. Yine bilirsiniz
“Ucuz etin yahnisi pahalı olur” deyimimizi. Adam parasını alır. Belki
birkaç nüsha basar,belki de bastırmaz bile.
Beklersiniz,beklersiniz,beklersiniz. En yakın bir örneği Çorumlular
şöyle yaşadılar:
- Geçtiğimiz Kurban Bayrımı
arifesinde “ulusal bir gazetede çalışan şahıs,Çorum ve ilçelerinde
gazetenin bayram ilavesi olarak dağıtılmak üzere diyerek epeyce reklam
almış”. Buraya kadar olan kısım gayet normal görülmekte,görülmekte de
sonrası biraz karanlık ve kötü kokular yaymakta ve pişmanlıklar
getirmektedir. Reklam veren bir firmamız,ismi geçen gazetenin iki
abonesi olması,kötü kokuların üzerindeki toprağı açığa çıkartmaya
yetmiştir. Bahsi geçen firmanın elemanı evine gelen gazetede verileceği
iddia edilen reklam ekini aramış,ne yazık ki;bu reklam ekini
bulamamış,aynı gazeteye abone olan komşusuna gazetenin ilave verip
vermediğini sorduğunda,böyle bir ilavenin olmadığını öğrenmiş,aynı
gazeteye abone olan yakın akrabalarını da telefonla arayarak aynı
sorulara gazetenin ilavesinin olmadığı cevabını alarak üzülmüş. Bayram
sonu,daha geniş bir soruşturma yaparken ben dergimin yeni sayısını
vermek için yanına uğradığımda Osmancık'ta bulunan bir tanıdığını
arayarak yukarıdaki soruları yönelttiği zaman yanında bulunuyordum.
Osmancık'tan gazeteyi dağıtan şahsı iyi tanıdığını, kendisine gelen
gazetede reklam ilavesi olmadığını, belki kendi gazetesinde
olmayabileceğini söylemiş,beş dakika içinde öğrenip durumu kendisine
bildireceğini bildirmiş. Biz bayramlaştık,konuyu biraz konuştuktan sonra
Osmancık'taki şahıs telefonla bulunduğum yeri aradı. Telefonu açan
arkadaşa,gazeteyi dağıtan kişi ile konuştuğunu,Osmancığa gelen
gazetelerin hiç birisi ile de böyle bir ilave dağıtıldığını söylemiş.
- Şimdi gelelim konunun öbür
yüzüne: İlaveyi gördüm ve o ilaveyi verenlerin bazılarının Çorumlu 2000
Dergisinin aboneleri olduğunu gördüm. Gördüm ve üzüldüm. Bu kadar saflık
ve gaflet garibime gitti. Neden gitti derseniz ? Çünkü Çorum ilçeleri
dahil olmak üzere ve binleri bulan gazete dağıtıldığı ve bu gazetelerle
beraber dağıtılacağı beyanı REKLAM VEREN KURULUŞLARI acaba uyandırmadı
mı ? Yada UCUZ REKLAM veriyoruz diyerek gözü kapalı,hesap yapmadan
balıklama yapılan teklife olur dediler mi dersiniz ? Tabi bu sorularımın
cevaplarını zannedersem bu yazımı okuyan abonelerim tarafıma
cevaplandırırlar (!)
- Konunun diğer yüzü ise
Çorumlu 2000 Dergisini de mahalli gazeteleri de ilgilendirmektedir.
Neden mi ? Ortada bir SAHTEKARLIK bulunmakta dır. Bu sahtekarlığın üç
ayağı vardır. Bunlar :”Çalıştığı gazeteye karşı,ikinci ayağı,Çorumlulara
karşı, üçün cü ayağı ise gazete ve dergileri” alakadar etmektedir.
- Şimdi bu bilinenleri neden
anlatıyorsun derseniz ? Ona da şu cevabı vermek isterim.
Atalarımız:”Ucuz etin yahnisi pahalı olur” demişler. Bunun örneklerini
ticari hayatta muhakkak görmüşlerdir. Ucuz reklam böyle yapılıyor.
Sizler açıkça soyuluyorsunuz. Her ne hikmetse sesinizde çıkmıyor. İtiraz
da etmiyorsunuz. Hakkınızı da aramıyorsunuz. Böyle kişilerin aramızda
dolaşmasına her ne hikmetse göz yumuyorsunuz.
- Biz üçüncü ayağı biraz daha
açalım isterseniz. Çorum 1990 lı yıllarda reklam potansiyeli çok yüksek
iller sırasında görülmekteydi. Bu gün ise reklam verme sıralamasında en
arkalarda kalan bir il konumunda. Nedenleri ise;1994 yılında Çorum'a ilk
defa açılan bir yayın kuruluşu Çorum katalogu yapmak için kolları sıvar.
Bu kuruluş Çorum'dan o gün için oldukça yüksek fiyatla reklam toplar.
Çorum'un her tarafına ve diğer illere gönderilecek beyanı ile reklam
ücretlerini toplar,alacağı ücretin bazılarını ise,değerli kağıt
olarak,bazılarından ise reklam sözleşmesi adı altında imzalattığı
sözleşmeler ile sağlar. Reklam verenler biraz tedirgin olarak beklerler.
1995 senesinde reklam verenlerin bazılarına bir katalog verilir,bazıları
ise katalogun “kato” sunu bile göremezler. Fakat imzaladıkları değerli
kağıtlarda yazılı olan meblağları mahkeme kararı ile masraflarla beraber
öderler. Yine aynı firma 1995 sonunda Çorum'da tekrar yeni katalog
yapmak için Çorum'u dolaşırlar. Bir yıl önce aldıkları ücretin yarı
fiyatına katalog yapacaklarını beyan ederler. Ellerine bir yıl önceki
katalog geçen firmaların bazıları geçen yıldan ucuz fiyata diyerek
tekrar reklamlarını verirler (ne uyanıklar değil mi ? O kadar zaman
sonunda bile eriyen paraya karşın ucuz reklam verdiler.) Pek çok firma
ise bu işe akıl erdiremez. Çünkü onlarda o ekonomik hayatın içinde
bulunuyorlar. Bu işte bir iş var diye düşünürler. Ya bu firma bizi iyice
keseledi,ya da bu firma taahhütlerini yerine getirmiyor derler. O firma
yine bir katalog hazırlar ve basar. BU sefer istedikleri reklam fiyatı
bir önceki reklam fiyatının nerede ise yarısı kadardır. Yine bir takım
firma ve sanat erbabı buraya reklam verirler. Katalog yayınlanır,bir
öncekinin %60'ı hacmindedir. Fakat Çorumluların akıllarına büyük bir
soru işareti bırakırlar.
- Yukarıda birde tanıtımdan
bahsetmiştik.
- Tanıtım o ilin gerçek
aynasıdır. Bu ayna ne görürse onu yansıtır. Siz burada harf hataları
yerine,ilinizin tanıtım yerlerini yanlış yazanlara tepkiniz
olmazsa,resim altlarına,tarihi kısımlara,bilgi istatistiklerine
gerçekleri değil de abuk sabuk burada da bir şeyler var kabilinden bilgi
verirseniz sizin yaptığınız tanıtım değil,kendi ilinizin yerlerini
yanlış adres ve donelerle yok etmenizdir.
- Son bilgileri üç örnekle
anlatmak istiyorum. Bunlardan birisi Çorum'un en büyük oteli
sayılan “Anitta Otel”in bastırdığı tanıtım broşürü,diğer ikisi de İl
Turizm Müdürlüğü için hazırlanmıştır. Birincisi çok güzel yapılmış bir
broşür oteli resimlerle tanıtmakta,iki sayfalık da Türkçe ve herhalde
Türkçe'nin karşılığı olan İngilizce YANLIŞ bilgi ile başlamakta. Şöyle
denilmekte: Otel Anitta Hitit Uygarlığı'nın merkezi SAYILAN Çorum
İli'ndedir. (Buradaki yanlış nedir. Hitit Uygarlığının merkezi olan
ilimiz,bazılarına göre kabul edilmemekte demektir.) Adını MÖ 1500'lü
yıllarda yaşamış ilk Hitit kralı'nın isminden almıştır.( Anitta
Kuşşara Kentinin Kralıdır ve Hitit şehirlerini bilhassa Hattuş kentini
yıkmış ve burada kendisinden sonra oturacakları lanetlemiştir. Buradan
anlaşılacağı üzere Anitta bir Hitit kralı değildir ve MÖ 1500 lerde
değil MÖ.1800 lerde yaşamıştır...
- Gelelim “Hitit Döviz”
bürosunun yaptırdığı İlimizi tanıtan broşüre:
- Resim alt yazılarının
bazılarının alt yazıları yanlış yazılmış ve sonradan yanlışlık
anlaşılmış ve parça kağıt yapıştırılarak hata düzeltilmeye
çalışılmıştır. Bazı resim bilgiler de yanlış bilgilendirmelerde
bulunulmuştur. Örneğin: Kırmızı fonlu “Güneş Kursu”nun menşei Boğazköy
değil Alacahöyüktür,Boğazköy “Tanrı Olayı” değil tanrı alayı,Ortaköy
İncesu Vadisi “Kıybela” kabartması değil (Kybele Kibele) dir. Yama
ile düzeltilenler ise:Boğazköy Yazılı Tapu kayıtları,Boğazköy Ören
Yerleri,Boğazkale Yerkapı (Potern)
- Çorum İl Turizm Müdürlüğü İl
Envanteri'nin yanlışlıkları:
- 3. sayfa:”ismi bilinen ilk
Hitit kıral ise Anitta'dır” denilmektedir. Anitta ilk Hitit kralı değil
Kuşara kralıdır ve Anitta'nın babası Pithan olarak bilinmektedir23
sayfada Çorum'da “Plajlar: Spor Tesisleri” başlığı: Çorum'un hangi
denizde sahili varda plajı var ? Burada bulunan bilgiler tekrar 24.
sayfada aynen verilerek montaj hatası olmuştur.27. sayfada: “Kızılırmak
Göletleri” Kızılırmak üzerinde yeni yapılan fakat daha su tutulmayan
baraj var,göletleri acaba hangileri ? 29. sayfa:Yemekler
bölümünde,”döner kebap acaba Çorum'un yemeği mi ? 33. sayfada: “..Kereb-i
Gazi,Yusuf-u Bahri ve Übit-i Gazi” denilmektedir acaba bu Übit-i Gazi
Kimdir ? Ubeyd Gazi olmasın sakın ? “İl ve Çevresinin Coğrafi Durumu”
bölümü ayrılmışsa da bölümün altında camiler devam etmektedir.
- Gelelim öz eleştiriye.
Yayınlanan dergimde de harf hataları ile dizgi hataları olmaktadır.
Bazen yazarlarımın ismi bile yanlış yazılmaktadır. Dergimdeki hatalar
hata değil de,bu broşür ve envanterdeki hatalarımı gördün derseniz,doğru
söylersiniz. Benim burada demek istediğim hatalarımız oluyor,fakat bu
hataların kontrollerle ortadan kaldırılması bizlerin eksikliğini
göstermiyor mu ? Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Sayı: 26 25 Mayıs
2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
09KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
BİZLER, BİZLER VE ONLAR
-
Bizler; bir şeyler
üretmeye çalışan, gördükleri ve bildikleri ile yetinen 50 yaşını
aşmış kişileriz. Bizlerin kendi bildikleri ve öğrendikleri ile
günümüzü geçirmemiz normal gözükse bile, teknolojinin
nimetlerinden faydalanmayı bilmeliyiz, öğrenmeliyiz.
-
Sizler; orta yaş
kuşak dediğimiz 25 yaşının üzerinde olanlar. Atak, cesur ve
bilgi dolu olduğunu, her şeyi bildiğini zanneden kesim.
-
Acaba diyorum; bu
çağın gereçlerinin ve imkânlarının neler olduğu hakkındı gerçek
bir sınav yapılsa sınıfı geçebilir mi? Maalesef hayır. Neden
derseniz 2001 yılının içinde bulunan teknoloji ve tekniklerin
pek çoğundan hâlâ yaralanmanın kendilerine neler kazandıracağını
bilememekteler. Yâda kolay kazanmanın tadını tattıkları için ya
da köşe dönmenin yollarını aradıkları için, kendilerini
geliştirmemektedirler.
-
Onlar; okumayı,
yazmayı öğrenmeden bilgisayarı, okuduktan sonra para kazanmayı,
teknolojiyi öğrenmiş, kendini yetiştirmiş, geleceğimizi emanet
etmiş olduğumuz gençlerimiz. Onlarda ise bazı eksiklikler
bulunmaktadır. Bizler ve sizler, kendi birikimlerimizi onlara
verelim ki, onların bu çağın gereçlerini kullanırken bile,
vatanımızı, milletimizi, tarihimizi, geleneklerimizi,
göreneklerimizi, dinimizi, vicdanımızı, saygımızı ve sevgimizi
de bilmeleri onların yaşaması ve kendilerinden sonra gelecek
olan kuşakları daha iyi ve daha bilgili yetişmelerine yardımları
olsun...
-
Bizler ve sizler! Bu
Cennet Vatanın nimetlerinden belki faydalanıyoruz, belki
gereğince faydalanamıyoruz. Bu faydalanma herkesin kendi
açısından az veya çok görülebilir. 1925 yıllarda ülkemizin
durumu ile 1938 yıllarda ülkemizin durumunu acaba hiç düşündük
ve kıyasladık mı? Zannetmiyorum. Hiç düşünmedik. 1940 lı yıllar
ile 1950 li yılları hiç inceledik mi? Bakmadık bile. Ya 1950 li
yıllar ile 1980 yılları düşündük mü? Hayır düşünmedik. En yakın
tarihimiz olan 1980 li yıllarla bu günleri hiç kıyasladık mı? Ne
gereği var demeyelim. Elbette ki gerekli?
-
Bu ülkenin evlatları
olarak bu üç dönemi dikkatli olarak; yaşantısını, ekonomik
durumunu, sıkıntılarını görelim ve öğrenelim. Bu bilmeceyi
çözebilir ve ONLARA yapılan yanlışlıkları öğretebilirsek onlar
bizlerin yerine geçtiklerinde bizlerin yaptığı yanlışlıkları
yapmazlar.
-
Bunları kısaca
irdelersek; 1925 li yıllar, Türkiye’nin savaştan çıktığı, yedi
düvele borçlu, halkı yoksul ve sağlık problemli bir ülke.
Bizleri idare eden ve yönlendiren Atatürk; ülkenin menfaati,
ilerlemesi için bütün bilgi ve becerisini kullanarak yedi düvele
olan borçları ödedi. Nasıl ödedi, halkına verdiği güvenle.
Onlara gösterdiği doğru yolla.
-
1938 li yılları
düşünün. Tek partili bir Türkiye! Fakat savaşta kahramanlıklar
yaratan kişilerin koltuk kapma, ülke yönetme telaşı ile yapılan
yanlışlıklar ve taraftarlarına verdikleri tavizler yüzünden
geriledik.
-
1940 lı yıllarda ise
Olduğumuz yerde kaldık. O devirlerde çıkan savaşa katılmamamıza
rağmen ülkemiz oldukça bunalımlı yıllar yaşadı. Ekmek, gaz,
şeker gibi maddeler karnelere bağlandı. Parası olanlar
karaborsalardan bulup bu sıkıntıları yaşamadılar. Olan yine
çoğunluk sınıfına oldu. Halkımız bunaldı. Üretim sadece tarım
olarak kaldı.
-
1950 li yıllarda ise
iki partili döne mimiz başladı. Yeni kurulan parti ülkeyi refaha
erdirdi gibi gözüktü ise de, ülkemizi fanatikleştirdi. İktidarlı
olanlar zenginleşti, halkı soydu, ülkeyi talan etti. Bunlar
iyice incelenirse gelecekte ne gibi önlemler alınabileceği
görülebilecekken, hiç kale alınmadı.
-
1960 lı yıllarda
ülkemiz askeri idare ile tanıştı. Çok partili döneme geçildi.
İktidara gelenler ülkeyi bildikleri gibi yönettiler. Dış borç
arttı. Halkımız hissetmese bile ileride ödeyeceği borcun altına
girdi. Teknoloji transferi yapıldı. Refah seviyesi arttı. Yanlış
politikalar ve dış telkinlerle üretici ve tüketici toplumu
olduk. Birikimlerimizi ve aldığımız borçları dengeleyemedik.
-
1980 li yıllarda ise
refah seviyemiz önceki dönemlere göre çok yükseldi.
Harcamalarımız kısıtlanmadı. İç tüketime yönelik ürünler yapan
fabrikalar kurduk. Kalitesiz malları devlet desteği ile kullanır
olduk. Dışarıya oldukça kısıtlı mallar sattık. Turizme önem
verdik zannettikse bile tabii yapımızı bozduk, betonlaştırdık,
sahillerimizi yağmaladık, tabii güzellikleri yok ettik.
-
Bu günü anlatmama
gerek yok. Hepimiz içinde yaşamaktayız. Bundan sonra önümüze
bakma zamanı geldi. Gözümüzün önündekileri gençlerimize
anlatmalıyız. Onları doğruya yönlendirmeliyiz.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
27 25 Haziran 2001
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
10KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- 4.YILIMIZA ERDİK!
-
Günlerin su gibi geçtiğini işte bu sayımızla bir daha anlamış
olduk. Bir yılı daha geride bırakarak 3. yılı da geride
bırakarak dördüncü yıla başladık.
-
Başlarken; neler olacağını, derginin ne kadar çıkacağını
kestirememiştik. Çorum'da çıkan dergiler gibi, bir iki sayı
çıkıp daha sonra kabuğumuza çekileceğimizi de düşünen pek çok
hemşehrimiz, bir çok yazarımız oldu. Başarımız dikkatle
incelendi, takip edildi. Bizi takip edenleri biz de takip ettik.
-
Zor günler geçirmemize rağmen, dergi hayatta kalmayı başardı.
Bana inananlar bıkmadan, usanmadan yazılarını verdiler. Bazıları
ise, verdikleri sözlerden her ne hikmetse kaçındılar.
-
Ben Çorumlulara söz verdim.
-
Dergimizi takip eden bazı okuyucularım benden daha ileri görüşlü
olup, derginin çıkacağını bildiklerinden bir yıllık abone
paralarını verdiler, beni derginin devam etmesi için adeta
motive ettiler. Bazıları ise dergileri alıp, derginin ederini
dahi vermediler.
-
Düşünüyorum! Acaba diyorum, dergilerin tamamının ücretini
eksiksiz toplasa idim, derginin neleri olurdu?
-
Her şeyin fani olduğu bu dünyada, yazılanlar basılıp
yayımlandıktan sonra baki olur düşüncem geçen bu üç yıl zarfında
kendisini gösterdi. İlk sayılarımızda bulunan yazılarımızdan
faydalananların olduğunu, bazı sayılarımızdaki yazılarımızın
kaynak olmak üzere arandığına şahit oldum.
-
Gelelim bu geçen yıllar içinde neler yaptıklarımıza: İlk
yılımızda bir liseler arası “kompozisyon yarışması” yaptık.
-
Bir daha yapmak isterdik fakat... Yapamadık. Yapamamamızın
gerekleri belli.
-
İkinci yılın bir çeyreğine kadar dergimiz renkli yayımlandı.
-
Bazen düşünüyorum. Keşke bu günkü gibi yayımlasaydım o sayıları
da diye. Bezen okuyucularım ve bazı yazar arkadaşlarım da
sitem ediyorlar, ”Niçin dergiyi renkli yapmıyorsun?” diyorlar.
Tek renkli ile 4 renklinin maliyetini düşünmeden sarf ediyorlar
bu görüşlerini. Bu değirmenin suyunun ancak kıt kanaat 1
taşıdiğını çevirebildiğini, gelen suyun 4 taşı çevirmediğini her
ne hikmetse akıl edemiyorlar. Ben de diyemiyorum ki, kaç sayı
reklam verdin? Ya da kaç sayı için dergi ücreti ödedin? Dilimin
ucuna geliyor da diyemiyorum.
-
İkinci yılımızda, doğru dürüst bir etkinliğimiz olmadı. Derginin
yürümesi için didindim, uğraştım. Gözüm dergiden başka bir şey
görmedi, göremedi. Üçüncü yılımızın içinde, sıkıntılar içinde
devam ettik. Yazarımız İsmet Çenesiz'in “Doğru Söyledim Dokuz
Köyde Sevildim” isimli kitabının dizgi ve mizanpajını yapıp
baskısını gerçekleştirdik. Yine yazarımız Ethem Erkoç'un
“Nikonya'dan Çorum'a” adlı eserin mizanpajını yaptık.1.
sayımızla 12 sayımızı CD hazırlığı içinde geçti. CD hazır, biraz
reklam ile gün ışığına çıkar. Bu yıl içinde dergimiz mahalli
olmaktan ileriye gidemeyen dergimiz ”mahalliliği geçti,
bölgeselliği geçti, Ulusallığı da aştı” EVRENSEL OLDU. Ne oldu
derseniz?
-
Dergimiz; Amerika'da bulunan bir hemşehrimiz tarafından
internette yayınlanmaya başladı. 8 aydır yayınlanan dergimizi
kaç kişi ziyarette bulunduğunu bilemiyorduk. Geçen ay ki
sayımıza numaratör kondu, ziyaretçi sayımız belli oldu. 340 net
ziyaretçi. Bence büyük bir potansiyel okuyucu kitlesi. Derginin
okunması bizleri daha da detaylı sayfa isteminde bulunmamıza
itti. Yeni yüklenen sayımızda yeni değişlikler yaptık. Ödüllü
sorumuz, arşivimiz, yayınevimizin tanıtımı, yayınevimizin
yayınlarını tanıtan sayfa, yazarlarımızın hayat hikayeleri, bizi
arayın sayfamız, iki adet başka sayfalara ulaşma lingi, son
sayılara kadar indeks ve reklam sayfamız oldu. Yazarımız Kamil
Aycan İstanbul'dan memleketine birkaç aylığına geldi. Dergimize
abone çalışması yaptı ve başarılı oldu.
-
Belediyeden 21 Hitit Fuar ve Festivali için boş yer olduğu
söylendi Ticaret ve Sanayi odasına müracaatta bulunduk Gürsel
Yayınevi için yer tahsis ettiler. Açılış günü Valimiz, bize
konuşmamız esnasında “ÇORUMLUYUZ; HEPİMİZ ÇORUM'DAN SORUMLUYUZ!”
dedi.
-
Burada 4 gün kitaplarımızı ve dergilerimizi teşhir ettik.
İlgililere teşekkür ederim.
-
4. yılımızın başında yazarımız İsmail Pamuk'u kaybetti.
- Biz bu güne gelene kadar
çabaladık, çalıştık. Elimizden geleni yaptık. Buradan bizleri
destekleyenlere teşekkür ederim. Bütün Çorumluların da devam
edebilmemiz için desteğini beklerim.
-
Ben dergi için elimden geleni yapıyorum. Sizde eğer ÇORUMLUYUM
diyorsanız, SİZDE elinizden geleni yapınız. Benim ömrüm devam
ettikçe, gücüm ve sıhhatim el verdikçe de elimden geleni
yapmaya devam edeceğim.
-
Daha nice yıllara. Saygılarımla.
-
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
28 25 Temmuz 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
11KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
29 25 Ağustos 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
12KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- YARIN BU GÜNÜ
DE ARAYACAĞIZ!
- Bu
günlerde bazı ortalığı karıştırıcılar, ülkemiz üzerindeki
emellerini gerçekleştirmek için güzel oyunlar ve ekonomik
düzenlerle elimizde bulunan her şeyimizi kendi emelleri ve kendi
çıkarları için kullanmaya başlamışlar,bizler ise bu oyunlar
karşısında her ne hikmetse kendi ufak menfaatlerimiz için göz
yumarak büyük bir gaflete düşmüş bulunmaktayız.
-
Dünyalıklarımızı göz önüne alarak ülkemizin menfaatleri ve
çıkarları ile ülkemizin geleceği bu günlerde ipotek altına
alınmakta ve daha başka taahhütlerle nerede ise açık açık satışa
çıkarılma eğilimi göstermektedir. İMF denen dünya ekonomisini
idare edenler ülkemizi ekonomik açıdan düze çıkaracaklarını vaat
ederek kendi çıkarları doğrultusunda ülkemizi ekonomik bataklığa
çekmiş ve bu bataklığın derin çukurunda boğmaya başlamıştır.
- Ülkenin
milli servetini iç edenleri bilmemize rağmen,bu kuruluş ve
şahısları bürokrasinin ağır işlemesi ile takip etme ve geri
ödemeleri ufak tefek hediyelerle göz ardı,sümer altı etmeleri
ülkemizin zaten kıt olan gelir kaynaklarının çar çur edilmesine
sebebiyet vermektedir. Bu gibi büyük borçları olan kurum ve
kuruluşlar ile şahısların mal varlıklarına el konulmalı veya
ülke içinde veya dışında bulunan paraları ile borçlarını
ödemeleri sağlanmalıdır. Şahısları birkaç yıllığına hapis ile
gözlem altına almaktansa,onların serbestliği ile borçlarını
ödemeleri için takip altında tutulmaları daha mantıklı
olacaktır. Eli kolu bağlı,hortumladığı paraları lüks içinde
sadece dışarıya çıkamama cezası ile elimize ne geçiyor ? Hiçbir
şey. Hortumcular halkımızın mal varlığı olan birikimleri birkaç
kişinin zimmetine geçmekten başka bir işe yaramamaktadır.
- Bizlerin
devletin bekası ve ilerlemesi için,vatandaşlık görevlerimizden
vergilerimizi tam ve zamanda vermemiz beklenilmesi tabii bir
olaydır. Vergi mükelleflerinin bir iki kalem olması gerek
vergilendirilmeleri yerine,onlarca kalemi bulan vergi ödemeleri
vergi veren herkesi bunaltmış,hangi vergiyi nasıl geçiştireceği
telaşına sokmuştur. Ülkemizin selametliği için seçip
gönderdiğimiz vekillerimizin bir an önce “Türk Vergi Sistemini”
günün şartlarına uygun hale getirerek,ıvır zıvır vergiler yerine
sağlam, takibi kolay,ödeme kolaylığı olan,adil bir vergi sistemi
hazırlamaları ve bir an önce tatbikine geçilmelidir.
- Seçim
sistemi ile, onlarca parti yerine iki veya en fazla üç
partinin ülke idaresine talip olmaları bizler için daha
iyi idare edilmemiz,daha etkili yönetilmemiz için elzemdir.
Başkanlık sistemi yada yarı başkanlık sistemine geçmemiz
ülkemizin yararına,ülke çıkarlarına daha uygundur. Onca yıllar
koalisyonlarla idare edilen ülkemizin bugün ne hale geldiğini ,
Ülke çıkarları yerine partisinin ve partilisinin çıkarlarını
koruyan parti başkanlarını hep beraber gördük ve yaşadık.
Ülkemizin tek parti ile idare edildiği zamanlarda,doğruları
yapan partiler ikinci seçimlerde halkımız tarafından
ödüllendirildi. Memnun olunmayan iktidarlar ise sandıkta
cezalandırıldığını hep birlikte yaşadık...
- Ülkelerin
en mühim kanunu olan adli kanunların
çalıştırılmaması,çalıştırmak istenenlerin politikacıların
baskısı ile görevlerini yapamamaları,tehdit ve baskılara maruz
bırakılmaları,üs makamlardaki adli görevlilerin iktidar
tarafından seçilmeleri,bazı çürük yumurtaların adli teşkilatın
önemini ve gerekliliğini halkın gözünden düşürmeleri adalet
sistemini çökertmekte,ülkemiz halkının adalete güvencinin
sarsılmasını,hatta güvenmemelerini sağlamaktadır. Adalet sistemi
kendi içinde idaresi ile idare edilmesi elzemdir. Okuyup
yetişen,adli teşkilatta yükselen personel kendi içlerinde
demokratik sistemler içinde en yüksek idarecisini seçer. Kendi
idaresini kurar.
- Yukarıda
azıcık bahsettiğimiz problemler bir an önce ve öncelikle gündeme
ve yürürlüğe geçirilmelidir. Bu düzenlemeler bir an önce yerine
getirilmedikçe,halkımızın yönetime ve idarecilere güveni yerine
gelmedikçe biz ülke olarak;Ülkemiz ve bizler,düz yolda yolumuzu
şaşırırız.
- ***
- Birazda
ilimizde yapılan bizce yanlışlıklardan birinden bahsedelim.
Çevre bilincimiz olduğundan bahseden yöneticilerimiz her ne
hikmetse çevremizde bulunan ağaçları,yeni yapılmış beton
binaların daha güzel görünmesi düşüncesi ile güzelim ağaçları
katlediyorlar. Acaba diyorum; dış güçler bu işleri de mi emirle
Türkiye’miz çölleştiriliyor. Yada Çorum bir orman ili,buralardan
kesilen birkaç ağaçın ne zararı var diye mi düşünüyorlar
bilemiyorum. Yada Ülkemizi ağaçlandıralım diyerek döneleyen
birkaç Donkişd’un değirmenlerle savaşmasına karşın, baş
Donkişot’un, Çorum temsilcisi Panço acaba neden hiç sesini
çıkartmıyor. Acaba yakasında taşıdığı simge olan metal meşe
palamudu yaprağını mangal yakarım diyerek mi yakasında taşıyor?
Bunu da bilemiyorum.
-
”Yarın bu günü de
arayacağız”
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
29 25 Ağustos 2001
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
13KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- BELKİ BİR GÜN
-
lki bir gün benimde ömrüm son bulacak. Son bulan hayatıma değil
de, son bulacak olan elinize uykusuz gecelerimi ve göz nurumu
döktüğüm bu derginin sonu da olacağı düşüncesi beni kahrediyor.
Nasıl kahretmesin ki;zamanımız belirli,günümüz sayılı. Ömür
yaprakları her gün birer birer kopuyor. Hayat takviminin koçanı
gittikçe eriyor. Çıkmasını dört gözle bekleyenlerim var. Niçin
geciktiğini soranlarım var.
-
Tek tesellim, belki de benim gibi düşünebilen, ÇORUM'U sevebilen
başka bir Donkişot daha gelebilir. Belki de gelmez. Onu zaman
gösterecek. O günleri yaşayanlar görecek.
-
Cumhuriyetimizin yeni kurulduğu zamanlar Çorum'da bir dergi
çalışması yapıldı. “ÇORUMLU” rahmetli Eşref Ertekin'in çabaları
ve emekleri ile pek çok zahmetler ve fedakarlıklarla Çorumlulara
hitap edebildi. Sonra söndü, yok oldu sanıldı. Fakat böyle
düşünenler o derginin sönmediğini 15-20 yıl sonra gördüler.
Çorum için araştırma yapanların en güvendikleri kaynakların
başında bulunmaktadır. Ne yazık ki; bu dergimizin tam takımı bir
elin parmağı kadar mevcudu kaldı. Arşivlerinde ÇORUMLU DERGİSİ
bulunanlarda ise tam takım olarak mevcudu gayet az olduğunu
üzülerek öğrendim. Eksik sayılarla, bir mücevher gibi
saklayanlara şahit oldum. Ne acıdır ki; ben bu dergiye
başlamadan önce 6 cilt olan ÇORUMLU DERGİSİ'NİN tıpkı basımını
düşlemiştim. Gücüm yetmedi, kimseye anlatamadım. Kimseler
yanaşmadı Çorumlu ise ya duymadı, ya kulak ardı etti. Fakat
benim çıkarttığım ÇORUMLU 2000 DERGİSİ koleksiyoncuların yani
dergimi takip edenlerin ellerinde mevcut.
-
Zamanım elverdikçe 1. sayıdan 12. sayıya kadar CD ye aktardım.
Son sayımıza kadar da aktarmaya devam etmekteyim.
-
Dergimi ınternette de tamamını yayınlıyorum. Buradan da takip
edenlerimiz oldukça fazla. Yeni yayına başladığım ÇORUMLU TEKE
TEK 1. EL VE 2. EL HAFTALIK REKLAM VE TANITIM GAZETE'M de de CD
için reklam istememe rağmen bugüne kadar hiçbir kuldan ses
çıkmadı.
-
Bir yazar ve gazete sorumlu müdürü sütununda bizi sahtekarlarla,
şantajla gazete çıkaranlarla aynı paragrafta zikretti, dergimize
verdiğimiz ilavemizi diline doladı. Okumuş cahilliğini
göstererek “...aylık bir derginin haftalık ek verdiğini
görmediğini” zikrederek aklınca bizi yerdi. Yeren bu kişi birçok
kişinin onu pazarlarda satıcılıktan kurtarmak için sermaye
toplayarak bu günlere getirdiğini ve halen bu sermayenin
saltanatında çimdiğini ne yazık ki hatırlayamadı. Demek ki
maziyi unutmak çok kolay oluyor. Demek ki;mazisini yazı yazarken
irdelemek kendisini bilmek gerekliliğini düşünemedi. Kendisine
verilen payelerin gölgesine sığınarak,kendine bir dokunulmazlık
zırhı altında gördü. YAZIK !!!
-
Bizim gönlümüz parada değil, şanda değil, şöhrette değil. Bizim
gönlümüz bu dünyadan göçtükten sonra hayırlı bir eser bırakmak,
bir şeyler biliyorsak bildiklerimizi arkamızdan gelenlere
bırakmaktır. Bırakabilirsek ne mutlu bana!
-
Eksiklerimin tamamlanması için çok çalışıyor ve çabalıyorum.
-
Zaman denen 24 saat bana az geliyor desem mübalağa etmiş
sayılmam.
-
Geçen sayımızda 50 soru soran ve bu sorulardan bir tanesi de
beni ilgilendiren Sayın Teoman Şahin'in sorusunu da her halde bu
satırlarımla cevaplamış oluyorum.
-
Saygılarımla.
Çorumlu 2000
Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 30 25
Eylül 2001
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
14KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- OKUMAK - OKUMAMAK YA DA
OKUYAMAMAK.
-
Okumak;okumamak, okuyamamak. Nedir bu? Ne demek isteniyor? Ne
demek isteyip de söyleyemiyorlar?
-
Okuma alışkanlığı millette yok efendim! Okumayı sevmeyen bir
toplum olduk! Okuyan yok ki! Okumaya vaktimiz yok!
Okuyamıyorum! Ve daha neler neler.(!)
-
Bir bahanenin en güzel yolu. Diyemediğin kelimeyi,
söyleyemediğin gerçeği saklamanın en kolay yolu bu olsa gerek.
Yalan bu sözler, külliyetten yalan söylemenin en açık belirtisi.
-
İkinci paragrafta bulunan bahanelerin analizini yaparsak şunları
söylemek hiçte gerçek dışı sayılmaz.
-
“Okuma alışkanlığı millette yok efendim!“
-
Bu kelimenin arkasına sığınan kesim; kendi hatası olan okuma
alışkanlığını tüm topluma mal ederek kendisini savunma çabasında
olan şahıslardır ki; bunlar en tehlikelisi, ”okuma düşmanı” olan
kişilerdir.
-
Kendisini savunma içgüdüsü ile bütün bireyleri içine alarak öz
savunma ihtiyacını karşılamak için bu kelimeyi kullanırlar.
-
Bunlar; çoğunlukla ve acı bir gerçek olarak maalesef eğitim,
öğretim işleriyle uğraşan kesimler içinden çıkmaktadır. Bu kesim
kendi kabahatleri olan; yetiştirdikleri ve eğittikleri çocuklara
okuma alışkanlığı aşılayamamış olmalarının ezikliği içinde
bulunan kimselerdir. Bu ezikliği sebebi ise, eğitim verdikleri
bireylere okuma düşmanlığını aşıladıklarından bir iç
hesaplaşmanın ezikliği bulunmaktadır.
-
“Okumayı sevmeyen bir toplum olduk!“
-
Bu kesim ise; okuma alışkanlıklarını aşılamayan öğretmenlerini
suçlama ile kendi okuma alışkanlığı eksikliklerini doğrudan
eğitimini veren kişilere yükleyemedikleri ve öğretmenlerini
suçlamaya cesaret edemediklerinden, bu cümle ile kendi öz
savunmalarını yapan bireylerdir. Bunlar tehlike bakımında orta
sıraları alırlar. Bu savunmaları ise onların kendilerini
avuturlar. Başkalarını kandırdığını zannetmelerinden başka bir
fayda sağlamamakla beraber, savundukları bu cümle ile okuma
alışkanlığı olan bireylerin kafalarını karıştırırlar ve bu
karışıklıklar bazı okur kesimini etkiler. “Kimse okumuyorsa ben
neden okuyayım? ” Sorusu ile bocalamalarını sağlayanlar olarak
sınıflandırabiliriz.
-
“Okuyan yok ki!“
-
Bu tezi savunan kimseler çoğunlukla yazar-çizer kesimi olarak
karşımıza çıkarlar. Yazarlar kendi çalışmalarının peynir-ekmek
gibi satılmasını, çalışmalarının maddi semerelerini görmek
istemelerinden dolayıdır.
-
Hazırladıkları eserlerinin satılarak, hazırladıklarını yeni
çalışmalarının baskı işlemleri için acil paraya ihtiyaçları
olduğu için bu kelime ile, okuyucuları bir nevi suçlar pozisyonu
ile bu kelimeyi sıkça kullanırlar. Bunda da haklı sayılırlar.
Pek çok yazar bu durumdadır. Birinci veya birkaç çalışmasını
bastırarak piyasaya sürmüş,bu çalışmaların manevi tadı,tatmış
olduklarından ve elindeki avuççundaki parayı da bu
çalışmalarının basılması için harcadığından, yeni çalışmaları
onları bir nevi dürtükler,huzursuz eder. Bir an önce
okuyucusunun önüne bu çalışmalarla çıkmak için çabalar. Belki
muvaffak olur fakat, pek çoğu bu emeline kavuşamadan bu dünyadan
çekip gider. Giderken de gözleri arkada kalır.
-
“Okumaya vaktimiz yok!“
-
Bu kesim ise çoğunlukta, okumak isteyen kesimdir. Fakat bu tezi
savunurken ufak bir yalana baş vurma gereğini görürler Bunlar
param yok o yüzden alamıyorum demeyi kendi gururlarına
yediremediklerinden bu bahaneye baş vururlar. Bu kesimi iyi
tanımak gerekir. Bunlara yazarlarımız gereken önemi vermeleri
tavsiye edilebilir. Bunlar iyi analiz edilebilir ve bulunursa,
okuyucu kitlesinin çoğunluğunu bunların oluşturdukları görülür.
-
Gerekçeleri oldukça akla yakın olan bu şahıslar, ellerindeki
bütün paraları hemen hemen hepsini okuyabilecekleri şeylere
yatırırlar. Bu onlar için oldukça mantıklı olarak görülürse de,
okumaya vaktimiz yok demeleri, okuma materyallerinin bolca
alınmasından dolayı ev hayatlarını berbat etmiş, eve ekmek
yerine, gazete kitap götürmüş kimseler çıkar karşımıza. Bu
kişileri tanıyarak onlara ücretsiz eserlerinizden vermeniz
gerekir.
-
“Okuyamıyorum!“
-
Bu kesim ise; gerçekten okumaya vakit bulamayan, sanayici ve iş
adamlarımızın çoğunluğunu kapsar. Dedikleri doğrudur. O kadar
yoğun ve tempolu bir hayatları vardır ki, bırakın okumayı,
uyumayı bile düşünemezler. Fakat bunlar uzun seyahate
çıktıklarında ellerine bir kitap alır okur görünürler. Okurlar
fakat akılları işlerinde olduğundan okuduklarından bir şey de
anlamazlar. Bu yüzden çabucak sıkılırlar. Ev ve bürolarında
onlarca birkaç sayfası okunmuş kitap bulabilirsiniz. Bu kişiler
aslında bir beyin jimnastiği de sayılabilecek olan okuma
alışkanlıklarını artırmaları, onların iş sahasında daha dinç ve
daha açık fikirli ve pratik olmaları içten bile değildir.
Gerekçe olarak söyleyebiliriz ki; beyin devamlı iş ve çalışma
üzerine programlandığından bazen gerekli emirleri ve refleksleri
veremez. Bu duru iş adamları farkına varamazlarsa da yanlarında
çalışan en yakınları bu bocalamayı görür ve gereken düzeltmeleri
yaparak bu açığı kapatmaya çalışırlar.
-
Yukarıda analizini yapmaya çalıştığım okur değerlendirmeleri
benim şahsi görüş ve okuyucular üzerindeki araştırmamı
kapsamaktadır. Bundan hepimiz biraz kendimize pay çıkartırsak,
kendimizi yukarıdaki sınıfların içinde ararsak, okuma içinde
nasıl bir pozisyonda olduğumuzu anlarız.
-
Eskiden biz küçükken, bazı şakayı sever büyüklerimiz bizleri şu
sözlerle düşünmeye sevkederek ne tepki vereceğimizi ölçerlerdi.
”Okuda baban gibi,eşek olma” derlerdi. Anlayamayanlarımız olduğu
gibi kelime şakasını anlayanlarımız da çıkardı. Ne dendiğini
anlardık. Yada anlamış gibi yapardık.
-
Bu yazılanları, kendi anlayışımız içinde değerlendirelim. Biraz
düşünelim. Biraz da kabahatli arayalım.
-
Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
30 25 Eylül 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
15KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BULUNMAYAN HİNT KUMAŞLARI
-
Bir gün babam bana demişti ki:
- -
Oğlum! Zaman gelir bazı kimselere değer verirsin. Bazı kimseleri
çok seversin. Bazı kimselere de çok inanır ve güvenirisin. Sakın
sen sen ol, konuştuğun, arkadaş olduğun kişiler için hemen bir
fikirde bulunma. Eğer sen o kişi hakkında bir fikir sahibiysen,
o kişi için kanaatin olan o fikrini birkaç yıl hatta mümkün
olursa beş yıl kadar sakla. Fikrini o beş yıl sonunda serbestçe
söyleyebilirsin. Diyince ben:
- -
Babacığım, niçin beş yıl beklememe gerek var demiştim. Bana
gülümseyerek şöyle demişti:
- -
Bak yavrucuğum. Diyelim bir arkadaşını çok sevdin ve ona
güvendin. Her yerde ona çok iyi, çok sevdiğim birisi diyerek
yüzüne veya gıyabında övgülerde bulundun. Gel zaman, git zaman
sonra o arkadaşın zannettiğin kişinin sana ya yalan söylediğini,
yada senin bildiğin gibi birisi olmadığını gösterince, senin
övdüğün, methinde bulunduğun kişiye kötü diyebileceğini
zannetmiyorum. Bu önce övdüğüm kişi, bana şunu yaptı da kötüdür
dersen, dediğin kişiler yüzüne bakarak yada arkandan sana
gülerler. Dün iyi idi de bugün niçin kötü oldu diye belki de
yüzüne vururlar. O yüzden arkadaş edindiğin, için sakın ha; beş
yıl geçmeden iyi de deme, kötü de deme. İyi gördüğün arkadaşına
sonradan kötü diyemezsin; kötü dediğin arkadaşına sonradan iyi
diyemezsin.
-
Diyeceksiniz ki; sen bu baba nasihatini tutabildin mi? Evet
tutmaya çalıştım. Birkaç konuda bu nasihati çiğnemiş olabilirim.
-
Konumuzun başlığı olan “Bulunmayan Hint Kumaşları” da neyin nesi
derseniz? Bendenizin bazı kimseler için koyduğum isimlerden
başkası değillerdir. Bu zatlar kendilerinden başka büyük
olmadığını, kendilerinin her şeyin iyisini bildiklerini kısaca
bir BENLİK davasında bulunduklarını sanan ve sanmaya devam eden
zatlardır. Siz okuyucularımız da dikkat ederlerse onların
etraflarında da aynı tiplerin bulunduklarını bildiğini kolayca
söyleyebilirim.
-
Ben böyle kişilere bir zamanlar bir üçlünün söylediği “Sen
Neymişsin Be Abi” nakaratı ile devam eden sevdiğim bir aranjman
ile bakarım. Bakmakla kalırım.
-
Bakın belki de bende de böyle bir büyüklenme olmadığını sizlere
ispat edemem fakat, böyle bir takıntım olduğunu bana başka
yazılarımda bahsettiğim 1,5 dostlarım söylemediler. Belki onlar
da benim gibi 1 dostun az olduğunu,o yarım dostları olan beni
kaybetmek istemediklerinden söyleyememişler olabilirler.
-
Sizlerinde benim bu takıntıma benzer takıntılarınızın olduğunu
gülerek yazımı okurken başınızı bir o tarafa, bir bu tarafa
salladığınızı görüyorum. Sizlerin de o meşhur üçlünün söylediği
“Sen Neymişsin Be Abi” nakaratı ile baktığınızı hissetmekteyim.
-
Sizlere bu sayımızla, yani 31. sayımızla ulaştıran Rabb'imize
hamd eder, mübarek üç aylarınızı kutlar, dünya ve ülkemize
barış, kardeşlik ve ekonomik huzurun gelmesini niyaz ederim.
-
Eğer erersek 32. Sayımız ile Ramazan-ı Şerif-e girmiş olacağız.
O sayımızda sizlere ne gibi yenilikler sunabileceğiz, dergimizin
2002 yılı için neler düşünüyoruz onlardan bahsederek kıymetli
vakitlerinizi alacağız.
-
“Bakalım mevlam neyler,neylerse güzel eyler “diyen ne güzel
demiş.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
31 25 Ekim 2001
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
16KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
-
- DÜNYAYA HÜKMEDEN VE BİZ
- Bu
günlerde, dünyaya hükmeden bir ülkenin bir kere terör ile karşılaşması
ile beraber kendi bulduğu yeni bir şamar oğlanını dövmek için, dünya
ülkelerine ben terör ile savaşacağım, terörü ortadan
kaldıracağım,benim yanımda olmayan ülkeleri de terörist ilan edeceğim
gibi sözlerle yanına çekmeğe, taraftarı yapmaya çalışan bu ülke,
dünyaya “aba altından sopa göstermiş” ve bu beyanı ile de Avrupa, Asya
ve diğer kıta ülkelerini yanına alarak, Asya'da kendi halinde olmayan
fakat dünya için bazı eksi hareketleri bulunan bir fakir ülkeye elinde
bulunan en güçlü silahlarını yönlendirerek şamarlamaya başlamış
bulunmaktadır.
-
Şamarlanan ülkenin acaba hataları yok mu? Derseniz tabii ki hataları
vardır. Hatasız idare olmaz. Bu ülkenin gelirinin büyük kısmı afyon ve
afyon ürünleri. Bu serbest olarak pazarlanıyor. Pazarlanan bu ürünün
dış satımının tamamı ise Amerika'ya gönderiliyor. Buna karşılık silah
tacirlerinin en gözde ülkesi. Silah onlar için mecburi bir aksesuar
gibi gözükse de onların en büyük ve kıymetli bir takıları. Bu takı ve
kıymetin 20 yılı aşkın zamandır süren savaşın alışkanlığı ve
mecburiyeti karşısında olan bir alışkanlık.
-
Bekçiliğe soyunan bu ülkenin Dış İşleri ile sorumlu bakanı ülkemize
gelerek, bazı önerileri getirerek, kıymetli evlatlarımızı bu savaşın
içine sokarak, Müslüman bir halkı Müslüman Türk askerlerine kırdırma
peşine düşerek girişimlerde bulunmaya başlamış, bu istek ise
hükümetimizin oluru ile bugün yarın olur, tabii, emriniz başımızın
üstüne denilerek Türk Ordusu bu savaşın içine bizzat piyon olarak
sokulacak, Hıristiyan orduları ise arkasından bu yiğitlerin
çarpışmalarını, yaralanmalarını ve ölmelerini seyredecekler.
-
Askerlerimizin ölmelerine niçin şehit demediğimi, neden Gazi
demediğimi burada anlatmaya gerek görmüyorum. Hele hele bu günler
İslam Dinine göre savaşın haram olduğu aylar olması da ilahi bir
tesadüf olsa ve bizlere bir uyarı olarak algılansa iyi olur.
-
Dünyanın bekçiliğine soyunan bu ülkenin geçmiş yıllarda, yine bir
komşumuza aynı şartlara uygun olan, kendi yönlendirmesi ile komşusuna
girebileceği yeşil ışığı yakarak onu hareketlendiren bekçi, göz
kırptığı komşumuzu oldukça büyük yoksulluğa sokacak bir çatışmanın
içine sokmuş ve bu çatışmanın semereleri bu günlerde maddi ve manevi
olarak semerelerini vermiş, komşumuzu halen zan altında tutulan bir
ülke konumundan kurtarmamıştır.
- Bize
gelince; dünya bekçiliğine soyunan bu ülkenin emirlerini yerine
getiren bir emir eri pozisyonunda, gelen emirleri uygulamak için
halkını kandırdığını sanan hükümetlerin “bir koyup üç alacağız”,
”ekonomimiz düze çıkacak” mavalları ile oy verenlerini kandırdığını
sanarak, halkının halen 1950'li yıllarda yaşadığını zannederek hükümet
ettiğini sanan, git denildiği halde ülkenin idaresini benden başka
idare edecek yok bahanesi ile bırakmayan, İMF gibi ekonomik
kuruluşlardan ülkemize birkaç milyar dolar için bir de politika dışı
memur atayan, ülkemizin bir hafta lık “tuvalet kağıdı tüketimi ücreti
kadar tutar da” para için ABD ile Türkiye arasında mekik dokuyan, İMF
den aldığı para ile de ancak yanında götürdüğü ekiplerin yolluk ve
yatacak parasını karşılayan kişinin, her dediği kanun ve yönetmelikler
tıkır tıkır çıkartılan bir ülke.
- Ne
oluyoruz size soruyorum?
- Hiçbir
şey olmuyor! Bu ülkenin evlatları tevekkül etmesini bilen, gelen hayır
ve şerrin Hakk tarafından verildiğini düşünen kimseler oldukça, ne
hükümetlerden hesap sorabiliriz, ne de dünyayı yöneten yada
yönettiğini sanan bir ülkenin yaptıklarına karşı çıkabiliriz.
- Evet!
Biz biz olmadıkça, bize hükmedenler devamlı bulunacak ve bizleri
istedikleri yöne, istedikleri ekonomik sıkıntılara sokulacağımız
açıktır. Gayet açık kalpli ve gözümüzün açık olması gereken bizler her
ne hikmetse ufacık bir ekonomik kriz içinde sadece mendi
menfaatlerimizin karşılanması için etrafımızı ve ülkemizi düşünmez
olduk.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
31 25 Ekim 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
17KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- CUMHURİYET BAYRAMI VE TÜRK
GENÇLİĞİ
- Birinci
Dünya Savaşını takip eden ve yıllar süren bağımsızlık savaşından
sonra, Osmanlı İmparatorluğu enkazı üzerine, yine Mustafa Kemal
Atatürk'ün önderliğinde, 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
-
Cumhuriyetin ilanını Türk ulusunu geçmişin karanlıklarından 20.
yüzyıla taşıyacak bir seri devrimler takip etti. Cumhuriyet ilanı ve
Türk Devrimi, yalnız Türk ulusu için değil, yalnız geri bırakılmış
uluslar için de değil, bütünüyle uygar insanlık için dikkatle üzerinde
durulmaya değer bir devrimdir. Türk Devrimi, tarihimizin en karanlık
anında bize, Türk ulusuna, yepyeni bir yasam ve umut getirdi; bize güç
sağladı ve kendimize güven duygusunu verdi; bizi, Türk ulusunu, yalnız
bağımsızlık yoluna değil, çok daha değerli, çok daha ender ve
bağımsızlığın da gerçek güvencesi olan özgürlük yoluna sağlam bir
biçimde soktu.
-
Atatürk'ün Cumhuriyeti ilan edişinden sonra şimdi kendi kendimize
sormamız gereken bir soru var: “Biz bu güvene layık olabildik mi? “,
Atatürk'ün açtığı yoldan onun sağladığı olanaklarla, Cumhuriyeti
canları pahasına bize getiren atalarımızın aziz anıları önünde,
alnımız acık, basımız yüksekte "Ben sizin bize verdiğiniz bu kutsal
emaneti korumak, geliştirmek için elimden gelen her şeyi yaptım"
diyebiliyor muyuz? Zannetmiyorum. Bunları söyleyecek yüzümüz yok.
-
Cumhuriyetin değerini anlamak için, onun ne şartlarda, nelere rağmen
ve ne pahasına getirildiğini bilmek gerekir. Öyle ki, Cumhuriyet
tarihini öğrendikten ve devrimlerin öncesini, amaçlarını ve
getirdiklerini değerlendirdikten sonra, Türkiye'nin parçalanması için
sahnelenen oyunlara, Türkiye'nin çıkarlarına karsı girişilen planlara
karsı hiç bir Türk'ün seyirci duyarsız olacağı düşünülemez.
- Atatürk
diyor ki:
- "Bu gün
vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen Milli
musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanin, her kösesini sulayan
kanların bedelidir. Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum."
- "Ey
Türk Gençliği!
- Birinci
vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve
müdafaa etmektir.
-
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal
ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için,
içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu
imkan ve şerait, çok namus ait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali
görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile
aziz vatanin bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine
girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her kösesi bilfiil
işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim
olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve
delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar
sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid
edebilirler. Millet, fakru zaruret için de harap ve bitap duşmuş
olabilir.
- Ey Türk istikbalinin
evladı!
- İste; bu ahval ve şerait
içinde dahi, vazifen: Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
- Bütün
ulusumuzun Cumhuriyet bayramını kutlarım.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
31 25 Ekim 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
18KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- NE DERSİNİZ? YENİ
DÜŞÜNCELERİMİZ
- Geçen
sayımızda sizlere: ”Yapacağımız yenilikleri ve uygulamaları
bildireceğimizi söylemiştim”
- Nedir
bu yenilikler derseniz? Bunları kısaca şöyle sıralayabilirim:
Bildiğiniz gibi; bu projelerimizi gerçekleştirmek sadece benim
yapacağım bir iş değildir. Bu projelerin gerçekleşmesi için;
sizlerinde ellerini taşın altına koyması gerekecektir.
- 1.
Yazar arkadaşlarımızın pek çoğu emekli. Bazen kendi özgür fikirleri
ile beraber olmalarına rağmen, bulundukları ortamın veya tarafın
davulunu çalmaya mecbur kalıyorlar. Yani bazen kendilerini Çorumlu
olarak göremiyorlar. Bu nedenle; beni tanıyan yazar arkadaşlarımın en
yenisi 5 yıldır tanıyor. (Geçen sayımızdaki yazımdan hatırlarsınız) Ne
için çalıştığımı halen anlayamadıysa, anlayan arkadaşlarımıza
sorarlar, onlar da ona anlatırlar.
- Gelin;
Çorumlu olarak dergimin etrafında toplanalım. Büyük bir yer tutalım.
Buraya birkaç tane bilgisayar, birkaç masa, biraz sandalye ve mefruşat
alalım, dayayalım, döşeyelim. Burada derginin yazılarını hazırlayalım.
Yazılarımızı birbirimize danışarak, birlikte oluşturalım.Yaklaşık 60
arkadaşımız, dergimize yazı vermektedir. Derginin sayfaları altında
toplandık, birde çatısı altında toplanalım. Ne dersiniz?
- 2.
Gürsel Yayınevi olarak; üç aylık; ya da altı aylık olmak üzere bir
şiir antolojisi yayımlayalım. Yeni şiirlerinizi buradan yayımlayalım.
Bu antolojiyi Çorumlulara hep birlikte sunalım. Ne dersiniz?
- 3-
Gürsel Yayınevi olarak; altı ayda bir hikâye antolojimizi
hazırlayalım. Çorumlulara hep birlikte sunalım. Ne dersiniz?
-
Sizlerin önerilerini de bekliyorum..
- Sizler
de daha güzel fikirlerle katılarak, yapacaklarımızı birlikte
gerçekleştirmemiz kolaylaşacaktır.
- Bu
sayımızda; her zaman olduğu gibi yeni yazarlarımızın katılımı
olmaktadır.
- Çorumlu
2000 Dergisi olarak ben elimden geleni yapmaktayım.
- Derginin artık yazarı, dizgicisi
mizanpajcısı olmaktan başka, kalıpçısı, forma katlayıcısı ve
mücellitliğini de yapmaya başladım. Neden mi?
- Bilmem.
Belki siz bilirsiniz de bana söylersiniz? Ne dersiniz?
- 11. Sayımızda sizlere: “ Bu sayı
sondan 1 olmasın” diye seslenmiştik. Evet dergimiz 12 sayıda bitmedi.
-
Elinizde bulunan bu dergi ile 32. Sayıya ulaştı.
-
Ekonomik krize karşı koymaya çalışıyorum. Elimden geldiği kadar
direneceğim. Sizlerin katkıları ile dergimiz yürüyecek, yeni
atılımlarda bulunacağız. “Bakalım Mevtam neyler. Neylerse güzel eyler”
-
Sizlerin Mübarek Ramazan ayını kutlar, hayırlı ve bol rızıklar
dilerim.
-
Saygılarımla.
- Not: Ne
Dersinizlerin hiçbirisine yazarlarımızdan cevap gelmedi. Dergilizi 63
sayı bastırmaya muvaffak oldum. Sanal olarak da yayında olan dergimi,
şair arkadaşların şiirlerinin yayınlamak için sanal olarak 250 sayı
yayınladım.
-
Çorumlu
2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 32 25 Kasım
2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
19KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ÖĞRET
- Bizleri
yetiştiren, bu günlere gelmemizi sağlayan, bilgilerimizi, görgümüzü,
hareketlerimizi, etrafımızla ilişkilerimizi öğreten, kısaca hayat için
yetişmemizi sağlayan kimseler bize öğretendir.
- Kimdir
öğretenler?
- İlk
öğretilerimizi annemizden ve babamızdan alırız. Bizleri kendi doğru
bildikleri ve kendi ebeveynlerinden öğrendikleri şekilde bizleri
yönlendiren onlardır.
- Ana ve
babamızın bizlere öğrettiği şeylerle sizlerin vaktini almayacağım.
Onlar gördükleri ve bildikleri ile bizleri eğitmeye çalışan
kimselerdi. Bizler ise onların öğrettikleri ile yaşayan kişiler miyiz?
- Bu
soruda tartışılır dediğinizi duyar gibi oluyorum. Evet! Bizler ana ve
babamızın öğrettiklerinin tam tersi ile bu günümüzü yaşıyoruz. İlk
öğretimizi aldığımız ana ve babamızdan sonra başka bir yaşama dönemine
başlayan bizler okulla tanışıyoruz.
- Okul
öğretimizi bizlere;”Öğretmen” denilen görevli vermektedir. Burada
öğretmenlerin görevleri veya öğretileri ile de ilgilenmeyeceğiz.
Burada bizlere öğretilenlerin gerçek hayatta ne kadar işimize
yaradığını da tartışmayacağız. Burada öğretmenlik duygusundan,
öğretmenin zevkinden bahsedeceğiz.
-
Öğretmen. Yani öğreten. Yani bildiğini başkalarına veren!. Bir başka
deyiş ile bilmeyene, bildiklerini aktaran. Öğreten.
- Bizim
ülkemizde her ne hikmetse; bazı duygu ve sevinçlerimizi göstereceğimiz
günleri ne yazık ki günlere bölerek paylaşmışız.
- Mesela:
Anneler Günü, Babalar Günü vb. Bizlere en büyük bilgi ve öğretiyi
veren kişilere de naçizane bir gün verivermişiz. “Öğretmenler Günü”
Benim demek istediğim şey; o sevilen, görülmesi gereken, bilinmesi
gereken şeylerin sadece ve sadece belirlenen gün, ay ve haftada
anılması ve etkinliklerin ona göre hazırlanması, o gün için kullanılan
haftaya göre merasimlerin yapılması mı gereklidir.
- Bence
hayır!
- Bence:
sevdiğimiz ve bildiğimiz şeyleri “Senede Bir Gün” belirlenen
haftalarda anmak veya yaşamak değil bütün ömrümüzün günleri ile
yaşamak lazımdır.
- Bu ay
içinde yani Kasım ayı içerisinde “Öğretmenler Günü” için gün ayrılmış.
Bizleri öğreten, bizlere yetiştirenleri sadece bir gün için mi
hatırlamalıyız? Hayır! Bizleri yetiştirenleri her gün, her saat
hatırlamalıyız. Bizlere, kendilerindeki bilgileri doğru olarak
öğretenleri, bir ömür boyu hatırlamalıyız ve yâd etmeliyiz.
- Onlar
ki kendi bildiklerini bizlere öğretmek için yeniden talebeler gibi
sabahlara kadar çalışıp, bir öğrenci gibi sınav verir gibi bizlere
öğretmek için çırpınırlar. Bu duyguları içinde, kendi özel
yaşantılarının dışına çıkarak evini barkını unutur, çoluk çocuğunu
düşünmezler. Onların tek düşünceleri vardır. Yetiştirilecek gençler
bulmak ve onları yetiştirmek
- Bir
öğretmen olan Ceyhun Atuf Kansu bir şiirinde öğrettiği kişiler için
bakın ne diyor:
- “Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
- Ben bir köy öğretmeniyim,
bahçıvanım,
- Ben bir bahçe suluyorum gönlümde,
- Kimse bilmez, kimse anlamaz
dilimden
- Ne güller fışkırır çilelerinde,
- Kandır, hayattır, emektir benim
güllerim
- Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
- Siz çiçek getirin yalnız, çiçek
getirin..
-
- Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
- Baharda Polatlı kırlarında açan,
- Güz geldi mi Kop Dağına göçen,
- Yürükler yaylasında, Toroslarda
eğleşen,
- Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
- Gücenmesin, bütün yurt
bahçelerinden
- Çiçek getirin, örtün beni,
- Eğin türkülerinin içine gömün
beni.“
-
- İşte
böyle. Öğretenlerin öğretmekten aldıkları haz bu!
-
Öğretenlerin son nefeslerinde bile öğretmekten korkmadıkları,
çekinmediklerinin ölçüsüdür. Onları bir gün değil, bütün bir ömür
analım.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
32 25 Kasım 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
20KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- RAMAZAN AYI Kasım 2001
- Ramazan
ayı; kameri aylardan dokuzuncusunun ismidir.
-
Müslümanların oruç tutmakla mükellef oldukları, yüce ve kutsal kabul
edilen bu ay, Arapça bir kelimedir. Bu aya Ramazan isminin
verilmesindeki sebep ve hikmet şöyle belirtilmiştir:
- Yaz
sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen
yağmur manasına "ramdâ" kelimesinden alınmıştır. Bu yağmurun yeryüzünü
temizlediği gibi, Ramazan ayı da müminleri günah kirlerinden temizler.
- Güneşin
şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamına olan "ramad"
kelimesinden alınmıştır. Böyle kızgın yerde yürüyenin ayakları yanar,
zahmet ve meşakkat çeker. Bunun gibi oruç tutan kimse de açlık ve
susuzluğun hararetine katlanır, meşakkat çeker, içi yanar. Kızgın yer
orada yürüyenlerin ayaklarını yaktığı gibi, Ramazan da müminlerin
günahlarını yakar, yok eder.
- M.
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dilinde: Kılıcın namlusunu veya ok
demirini inceltip keskinleştirmek için iki taşın arasına koyup döğmek
anlamına olan "ramd" dan alınmıştır. Bu aya Ramazan isminin verilmesi
de Arapların bu ayda silahlarını bileyip hazırladıklarından dolayıdır
demektedir.
- Ramazan
ayına "on bir ayın sultanı" denilmiştir. Bu ayın özelliklerini şöyle
sıralayabiliriz:
- 1-
Kur'an-ı Kerim'de ismi açık olarak geçen tek ay Ramazan ayıdır. Kur'an-ı
Kerim bu ay içerisinde indirilmiştir. Yüce Rabbimiz; Ramazan ay'ı öyle
bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı
batıldan ayırmayı açıklayan Kur'an, bu ayda indirildi" (el-Bakara,
2/185) buyurmuştur. Kur'an-ı Kerim'de, "bin aydan daha hayırlı" olduğu
belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir.
- 2-
Dinimizin beş temelinden biri olan oruç ibadeti bu ayda üzerimize farz
kılınmıştır. Kur'an-ı Kerim'de; "Sizden kim bu aya yetişirse oruç
tutsun” (Bakara, 2/185) buyurulur.
- Ramazan
ay'ı girince şartlarını taşıyan kimselere oruç farz olur.
- 3-
Fıtır sadakası vermek bu aya mahsus bir ibadettir.
- 4-
Teravih namazı da bu ay'a mahsus ibadetlerimizdendir.
- 5-
İtikafa girmek: Ramazan ay'ının son on gününde itikafa girmek
sünnettir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Ramazan'ın son on gününde daha çok
ibadet ve taatta bulunurdu.
- 6-
Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim'i okumak, hayır ve hasenatta bulunmak
lazımdır. Hadis-i şeriflerden Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim'i
hatmetmenin sünnet olduğu anlaşıldığı gibi, gücü yetenlerin çokça
sadaka vermeleri, hayır ve hasenatta bulunmalarının da sevap olduğu
anlaşılmaktadır. Enes (R.A)'dan rivayet edildiğine göre Hz. Pey gamber
(S.A.V.)'e; "Hangi sadaka daha faziletlidir?" diye sorulunca, "Ramazan
ayında verilen sadaka" buyurmuştur (Tirmizi, Zekat, 28).
- Ramazan
ay'ı dinimizce en faziletli ve mukaddes bir aydır. Bu konuda Peygamber
Efendimiz (S.A.V.)'den bir takım hadis-i şerifler rivayet edilmiştir:
Ebû Hureyre (R.A.)'dan Resulullah (S.A.V.)'in şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: "Ramazan ay'ı girince göklerin kapısı (başka bir rivayette
Cennetin kapıları) açılır, Cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar
zincire vurulur" (Buhari).Ubade b. es-Samit (RA.)'dan: Resulullah
(S.A.V.) Ramazan ayının yeni girdiği bir gün şöyle buyurdu: "Size
bereket ayı Ramazan geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini
indirir. Günahları bağışlayıp, duaları kabul eder. Allah bu ayda sizin
hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine karşı iftihar
eder. Allah'a hayır ameller takdim ediniz. Şaki, günahkar, bu ayda
Allah'ın rahmetinden mahrum olan kimsedir" (Taberani'den naklen et-Tergîb,
II, 99).
- Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 32 25 Kasım 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
21KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- 33 YA HU!
- Yıllar
ne çabuk gelip geçiyor. Rabbimizin bize biçtiği ömür sayfalarını bol
keseden harcıyoruz. Hele mübarek günler, geceler ne çabuk geçiyor.
Nefsimiz bize seneyi daha iyi, daha güzel tadarsın, daha güzel ibadet
edersin diyerek bizleri avutuyor, avutuyor. Bizler bunlarla kendimizi
avutuyoruz. Avunduğumuzu zan ediyoruz. Günlerin kıymetini bilmiyoruz.
Her günümüz geçtikçe eksikliğimizin farkına varıyoruz!
- Birkaç
yıl önce 1998 tarihinin Haziran ayında bir dergi yayınlandı. %50’si
renkli olan dergi önceleri birkaç yazar, sonra onlarca yazarla
sizlerin karşısına çıktı. Renkli olarak ancak 12 sayı dayanabildi.
Siyah beyaz olarak yayına devam etti. Yayına devam ederken sizlere
seslendi, sizlere hitap etmeye çalıştı. Dergi yayına devam etti ve
devam etmeye çalışıyor. İşte bu dergi ÇORUMLU 2000 DERGİSİ’DİR.
Dengimizi yaşatanlara ve yaşatmak için çabalayanlara Çorumlular adına
buradan teşekkür etmek isterim.
- Dergi
Çorum’da birkaç ilki başararak yayımına devam etmekte! Bu ilklerden
birisi, ilimizde son 60 yılın bu kadar uzun bir süre yayınlanmış
dergisi bulunmamakta. Başka bir ilk ise, her kesimden yazarları
bulunmakta! Dergimizin tamamı 3-5 sayı geriden İnternette
yayınlanmakta ve internetten yeni yazarlara kavuşması vb. sayabiliriz!
-
Dergimizin internetten yayınlanması ve bu yayınlanmadan dolayı
dünyanın çeşitli şehirlerinden okuyucularımızın olmaya başladı
internetten Çorumlu 2000 Dergimize iki yazar kazandıran bu
teknolojiden ne yazık kı hemşerilerimiz daha ne olduğunu, ne gibi
yazarların olduğunu anlamış değildir. Tutuculuk ve ben daha iyi
biliyorum, ben babamdan gördüğüm gibi ağabeyimden öğrendiğim gibi iş
yerimi idare ederim, benim müşterim bana yeter, başka müşteriye ve
tanıtıma ihtiyacım yok diyor ve maalesef yanılıyor.
-
Yenilikleri açılmayı denemiyorlar. Deneyenler ise sitelerini
güncellemiyorlar. Sitelerinde bulunan logolarını bile değiştirmeye
güçleri yetmiyor.
-
Çorumlular sizlere sesleniyorum!
- Gelin
internette de birlik olalım. Bir çorum sitesi açalım. Ufak ücretler
ödeyerek iş yerlerinizi buraya taşıyalım. Buradan sizleri dünyaya
açalım. Bireysel sitelerimiz ancak tanıtımla, araştırma ile ve özveri
ile okuyuculara tanıtılır. Sitesi olan hemşerilerimize sesleniyorum.
Acaba sitenizin aylık ziyaretçi sayısı ne kadar? Ne kadar kişi sizin
sitenizi biliyor? Acaba sitenizi tanıtmak için kaç kişiye aylık e-mail
gönderiyorsunuz?
-
Dergimizin aylık ziyaretçi sayısı 650-720 arası yaklaşık 3500 kişi
sitemizi biliyor. Aylık 500-800 kişiye dergimizi tanıtmak için e-mail
çekiliyor.
- 33.
sayımızla sizlerin huzurundayız!
- Otuz üç
YA HU!
- Not: Ne
yazkki bu önerimi bir kişi hericinde kimse önemsemedi. Organize Sanayi
bir toplantısına giderek neler yaplacağını anlatmaya çalıştım. Ne
yazık.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
33 25 Aralık 2001
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
22KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- RAMAZAN BAYRAMI
- Ramazan
Bayramı; Müslümanların iki büyük bayramından birisidir. Ramazan ayında
tutulan bir aylık orucun bitiminde Şevval ayının ilk üç günü
Müslümanların bayram günleridir. Ramazan bayramına, o gün fıtır
sadakası verilmesinden dolayı "Fıtır bayramı" adı da verilmektedir.
-
Resulullah (SAV) Medine'ye hicret ettiğinde Medinelilerin eğlenip
neşelendiği iki bayramları vardı. Hz. Peygamber (SAV) Medinelilere
özgü olan, cahiliye izleri taşıyan bu bayramların yerine bütün
Müslümanların sevinip eğleneceği İslâm'ın iki bayramını onlara haber
verdi: "Allahu Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın yerine, daha
hayırlısını, Ramazan bayramı ile Kurban bayramını hediye etti"
(Sünen-i Ebû Dâvud, Salat, 239). Bu haberden bu güne kadar Ramazan ve
Kurban Bayramları kutlana gelmektedir.
- Ramazan
bayramı, bir aylık oruçtan sonra yemenin ve içmenin ve her türlü helal
nimetten yararlanmanın mubah olduğu günlerdir. Müslümanların eğlenip
birbirlerini ziyaret etmeleri, birbirlerine hediyeler vermeleri;
çocukların, bilhassa fakirlerin ve kimsesizlerin sadaka verilerek
sevindirildiği, İslâmi kardeşliğin yaşandığı; Allah'a karşı da
sorumluluklarının bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat
ettikleri sevinç günleridir. Ramazan Bayramı'nın ilk gününde oruç
tutmak ise haramdır.
-
Müslümanların eğlenip birbirlerini ziyaret etmeleri, birbirlerine
hediyeler vermeleri; çocukların, bilhassa fakirlerin ve kimsesizlerin
sadaka verilerek sevindirildiği, İslâmi kardeşliğin yaşandığı; Allah'a
karşı da sorumluluklarının bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine
nasihat ettikleri sevinç günleridir. Ramazan Bayramı'nın ilk gününde
oruç tutmak ise haramdır.
- Ramazan
bayramı sabahı erken kalkıp bayramın canlılığını hissetmek, diğer
günlerden farklı
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
33 25 Aralık 2001
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com |
|
23KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YENİ HİZMETLERİMİZ
- Gürsel
Yayınevi Çorum'da bazı ilklere imza atmış bulunmaktadır. Bunlar bu
güne kadar Çorum'da yapılmış olmayan işlemlerdir. Bu ilklerden olan
ve 15 aydır Dünya insanına Çorumlu 2000 Aylık Kültür,Tarih,Sanat ve
Edebiyat Dergisi'nin Web sayfası yayın hayatında Çorum'da bir ilki
yapması ile beraber, yeni hizmetleri izlere sunmaktan gurur duyuyorum.
- Web
sayfamız sadece Çorum'da değil bütün dünyaya açık bir ÇORUMLU 2000
DERGSİNİN birkaç ay geriden tamamının yayınlanması olarak görülebilir.
- Burada:
yani https://gurselyayin.com da sadece dergimizin yazılarından başka
bize yazı veren yazarlarımızın hayat hikayeleri de yayınlanmakta. Bu
sayfaların haricinde reklam sayfamız bulunmaktadır. Ayrıca yeni olarak
da; Çorum,Sanayi, Ticaret,esnaf ve turizm sayfalarımız da yer
almaktadır. Bu günlerde boş olan sayfalarda, isteyen bütün
hemşehrilerimizin faaliyetleri dünyaya tanıtılacaktır. Bütün
Çorumluların burada olmaları kendi menfaatlerinin gereğidir
diyorum.(1)
- Web
sayfamızı ziyaret edenler Çorum dışından ziyaretçi sayımız, abone
sayımızdan daha fazla bulunmaktadır. Ziyaret edenlerin çoğunluğu
Çorumlu olan Amerika ve Avrupa ülkelerinde bulunan kimselerden başka;
başka memleketten olanlarında ziyarette bulundukları bilinmektedir.
-
Bildiğiniz gibi yakın bir zamanda da Çorum Telefon Rehberi hazırlanıp
bastırılarak dağıtıldı. Bu dağıtılan rehberin çok büyük bir eksikliği
bulunmaktadır. Yeni kurulan Bahçelievler Santraline bağlı telefonların
büyük bir kısmı bu rehberde bulunmamaktadır. GÜRSEL YAYINEVİ olarak
yeni bir “BAHÇELİEVLER REHBERİ” hazırlama aşamasında bulunmaktayım. Bu
semte ait olacak olan rehber için katılım formları Bahçeli evler Semti
sakinlerine elden ulaştırılacak ve bilgileri kaydedilecektir. (2)
- Bu
rehbere katılmak isteyenlerin karşı sayfada bulunan katılım formunu
fotokopi ile çoğaltıp tanıdıklarına da verebilirler.
- Bundan
başka geçmiş yıllarda yaptığım bir araştırma neticesinde bazı
tanınmayan yerlerimizi tanıtacak rehberler hazırlama ön çalışması
içinde bulunmaktayım.
-
Dergimizin hazırlandığı günlerde ülkemiz yine bir deprem felaketi
geçirmiş bulunmaktadır.
- Deprem
yine can kaybına ve mal kaybına sebebiyet vermiş bulunmaktadır. Yine
pek çok vatandaşımız bu soğuk günlerde evsiz barksız kalmıştır. tâbii
afetler geliyorum demiyor, geliyor. Gelince de tedbirimizi almazsak
bizleri zor durumda bırakıyor, canımızı da alabiliyor. Bilhassa deprem
felâketi geldiği zaman, kendi elimizle yaptığımız, eften püften
konutlarımızda kendi zararımızı çekmekle kalmıyoruz, ülkemize de
sıkıntılar çektiriyoruz.
- Deprem
bölgesinde olan vatandaşlarımızın ölenlerine Allah’tan rahmet
dilerken,mağdur olanlara da Rabb’imden sabırlar ve metanetler
diliyorum.
- Bu
sayımızla beraber sizlerin Kurban Bayramını candan kutlar, hayırlara
vesile olmasını Rabb'imden niyaz ederim.
-
- 1-2 Abonelerim dehil hiçbir katılım
olmadığı için projelerim yarım kaldı.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
35 25 Şubat 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
24KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ÜÇÜNCÜ CİLDİ DE TAMAMLADIK 36.
SAYI
- Çorumlu
2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisi yayınlanmaya
başlayınca; bu hareketi amatör bir çaba olarak gördüler. Herkes hemen
hemen bu görüşü paylaştı. Sahibi ve Mesul Müdürü olarak, bazen sizlere
dert yandım, bazen içimi döktüm, bazen de sitem ettim. Sizler sessiz
ve tepkisiz okudunuz benim serzenişlerimi.
- Dilimin
ucuna kadar geldi fakat yazamadığım pek çok şeyleri işittim.
- Beni
destekleyenler inandığıma inananlar mahcup olmadı. Onları
utandırmamaya çalıştım. Elimden geleni ardıma koymadan bu sayıya
kadar geldik. Bu sayfalar sizlerin ellerine geçene kadar çabaladım,
yazdım,dizgisini yaptım, çıkışını aldım, montajını yaptım, baskısı
yapıldı, formaları katladım, tel dikişini yaptım ve formaları kestirip
sizlerin önüne getirip dağıttım. Bu işlemleri yaparken yoruldum; fakat
yorulduğumu ima etmedim.
- Uykusuz
gecelerimden dert yanmadım. Bütün bu yorgunluk ve sıkıntı her dergi
sizin elinize geçtikten sonra unutuldu. Bir hafta kadar sakin ve rahat
geçirdikten sonra tekrar aynı tatlı telaş, aynı işlemlerle dergimizi
yürüttüm. Allah’ım müsaade ederse devam edeceğim.
- 12.
Sayımızda yazarlarımızın hayat hikayelerini yayınlamıştım. 24. sayıda
da yeni katılan yazarlarımızın hayat hikayelerini istemiş, fakat
toparlayamamıştık. 24. sayımız ile tamamlanan 2. cildin arkasında da
yeni yazarlarımızın hayat hikayeleri bulunsun istemiştik olmamıştı. Bu
güne kadar istediğimiz hayat hikayelerinin elimize ulaşanlarını bu
sayıda yayınlamaktayız. Yine bu sayımızda dergimize yazı veren
yazarlarımızın resimlerini kapağımızda doğum tarihlerine göre yaşam
hikayelerini yayınladık.
-
Elinizde bulunan bu 36. sayı ile de 3.cildi tamamlamış oluyoruz. Eğer
Rabb'im müsaade ederse dergimiz aynı hızla devam edecek ve yine
bildiğiniz gibi,aynı hızla Internet'teki web sayfamızda yayımına devam
edeceğiz.
-
Yayınevimize getirilen yazıların pek çoğu şiir türünde. Yaklaşık 22
şair arkadaşımız bulunmakta. Bu arkadaşlarımızı istemeyerek olsa da
gücendiriyorum. Gerekçesi ise şiir sırası yaklaşık 11 sayıda bir
geliyor. Geçen haftalarda evde yeni bir derginin hazırlığını yaptım.
Birkaç arkadaşın fikrini aldım,birkaç arkadaş da sayfa hamisi olmayı
kabul etti. Bana da bu dergiyi yayınlama işi kaldı. Fikir bizim,
çalışma bizim,şiirler sizin olacak. Yeni dergimizin ismini de “SARI
ÇİĞDEM ŞİİR DEFTERİ” olarak belirledim. Bu dergi fikri çiğdem gibi
birden belirdiği için bu ismi layık gördüm. Rabb'im müsaade ederse;
yeni şairlerle karşılaşmamız, onları teşvik etmemiz bakımından Çorum'a
layık bir şekilde yürütmeye gayret edeceğim.(1)
- Çorum
her şeyi isterse yapar. Isterse. Yazarlarımız da isterlerse her üç
ayda bir şiir antolojileri, her altı ayda yada senede bir hikaye
antolojileri yayınlamamız çok zor değil. (2)
- Birdik,
iki olduk. İki idik üç olduk. Yeni fikirleri olan varsa gelsin
konuşalım. Sadece sanayi, sadece gelir seviyesinin artması
kalkınmamızın öğesi değildir. Kültüre de önem vermemiz gerekiyor.
- Ben
elimden geleni yapıyorum. Taktir Allah-u Teala'dan, destek sizlerden.
- Hoşça
ve esenlikle kalınız.
- 1-Şair arkadaşlarımızın şiirlerini
anca 12 sayı basarak ve sanal yalanlayabildim. Ne yazık ki geri kalan
sayıları sanal olarak 200 sayı yayımladım
- 2- Antoloji ne yazık ki basılmadı
fakat şiir antolojisi sanal yayınladım. Sitemde halen durmaktadır.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
36 25 Mart 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
25KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- HAFTALAR TURİZM HAFTASI
-
Türkiye'de ve ilimizde her yıl Nisan ayı içerisinde “Turizm Haftası”
adı altında bir etkinlik yapılır. Resmi kurumlardan ve turizm ile
meşgul olan kuruluşlardan onlarca kişi toplanırlar, bu toplantılarda
bir konuşmacı çıkarak ”fabrikasız sanayi” diyerek konuşur, bilançolar
sunar, faaliyet planlarını okur, yapılan (!) faaliyetleri
ballandırarak anlatır, anlatır.
- Onlarca
kişi de dinler, hiçbir şey anlamaz. Otel idarecileri zoraki bu
toplantılara gelir, turizm faaliyeti veren acenteler (!) neler
yapılıyor diyerek dinlerler, otobüs işletmecileri yine bu sene kaç
para istenecek diyerek sıkıntı içinde bekleşir dururlar. En nihayet o
yıl kutlanacak olan programın hazırlanması için gerekli müdürlüğe
yetki ve görev verilir, o görev yapılır mı,yapılmaz mı, yoksa yapıldı
olarak mı algılanır onu artık sizler düşünün.
- Bence
bu gibi etkinliklerin artık modası geçmiş ve rafa kaldırılması gereken
etkinlikler içinde görülmelidir. Bütün haftalar demode olmuştur.
Turizm bir hafta ile tanıtılmaz, Kütüphane haftası birkaç günlük
gösteri ile geçiştirilmez, Orman Haftası sadece bir hafta göstermelik
ağaç dikme ile kutlanmaz, Müzeler Haftası bir hafta için yeterli
olamaz vb. haftalar. O kadar çoktur ki; saymakla bitiremezsiniz. Bu
haftalar bazen de iç içe girerler. Aynı hafta içinde bir iki haftanın
etkinliği de yapılır. Ayrıca birde anma günlerimiz vardır, ”Anneler
Günü”, ”Babalar Günü”, ”Öğretmenler Günü”, ”Yaşlılar Günü”, ”Şehitler
Günü” vb. birde bunlar yetmez gibi bazı birliklerin bayramları vardır:
”Tıp Bayramı”, Basın Bayramı”, ”Kabotaj Bayramı” gibi. Nedir bunlar
Allah'ınızı severseniz. Devletin çalışanlarının hiç işleri yokta bu
bayramları, bu haftaları ve bu günleri takip edecek, gereken
konuşmaları hazırlayacak, merasimlerine katılacak.
- İşte
bizim için bunların artık rafa kalkması gerektiğinin günüdür dememiz
boşuna değildir. Boşu boşuna zaman kaybetmek, boşa kürek çekmek diye
düşünmekteyim. Bu haftalar, günler, bayramlar artık bu çağa az
gelmektedir. Neden mi? Nedeni artık bu bayramlar bize günübirlik
hayatımıza katılmış, yaşamımızın bir parçası olmuş durumdadır. Artık
bilgi çağı dediğimiz çağında ilerisine giden dünya başka işlerle
uğraşırken, bizlerin bu çağa ayak uydurmamızın gerektiğini
düşünüyorum.
- Bu
kutlamalar için toplanmamız gerekiyorsa daha faydalı işleri toplanarak
yapalım. Bence kaç kişi bilgisayar kullanmayı biliyor? Kaç kişi
Internet'te gezinmeyi biliyor? Kaç kişi ilini tanıyor, kaç kişi kaç
ilçemiz var biliyor? bu bilinmeyenleri tespit edelim ve bunları hep
birlikte öğrenelim. Bence bu haftalar sadece ilköğretim birinci,
ikinci ve üçüncü sınıflarda işlenmeli, yeni öğrenme çağında bulunan
genç dimağlara aktarılmalıdır.
- Yoksa
60'ını geçmiş, emekliliğe merdiven dayamış beyinler zaten bu gibi
haftaları ömrü boyu yaşamış, yada mecbur kalarak yaşatmışlardır.
- KÜTÜPHANE HAFTASI
- Bu
sayımızda geçen günler içinde kütüphane haftasını da kutladık. Kültür
Bakanlığı tarafından bastırılmış bir afişte üzülerek şu satırları
gördüm: ”OKUMA YILI” bu yıl yani 2002 yılı OKU MA daha doğrusu hiçbir
şeyi okuma yılı olarak lanse edilmiş. Evet bu okuma kelimesinin
bizleri ne kadar şuur altımızdan yaraladığını bilerek mi yaptığımız
zannına kapılmaya iyice başladım. İlkokulu bizim okuduğumuz yıllarda
okuma kitabımız vardı (alfabe) şuur altımızda ta o zamanda yani
harfleri sökerken bizi okumaya zıt bir emirle aşıladılar.
- OKU MA.
Bu kelimelerle büyüdük, yetiştik. Konuştuk, dedikodu yaptık,
başkalarının yazdıklarını eleştirdik laflarla. O kadar ki; lafla
peynir gemisini yürüttük. Halende yürütüyoruz.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
37 25 Nisan 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
26KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- YENİ BİR HAVA;BİR YENİ SOLUK
- Çorum
kendi içine kapanıklığı ve piknik alanlarının darlığı veya uzaklığı
şeklinde olmasından dolayı ilimizde belirli bazı alanlar dışında bir
gün ailemizi alıp rahatça oturabileceğiniz,rahatça piknik
yapabileceğiniz alan oldukça azdır. Bundan 15-20 sene önceleri, bağı
olan bağına, bahçesi olanlar ise bahçelerine kendi imkanları ile
giderek orada temiz hava alma ihtiyaçlarını giderir, bir piknik
olmazsa da piknik sayılabilecek imkanları elde ederlerdi. Şimdi bu
imkanlar yine olmakla beraber,eski bağ-bahçede oturma devri geçmiş
bulunmaktadır. Bu gelenek kalkıp piknik alanlarına taşınma ve orada
ailece bulunma ve eğlenme gündeme gelmişti. Bu gelenek de şimdi yerini
daha farklı bir anlayışa bıraktı. Bu anlayış ise evden hiç bir
hazırlık yapılmadan bir mekana gidilip, orada bulunan piknik
aletlerinden ucuz bir ücret karşılığı faydalanma imkanını artık
bulabilmemizden olsa gerek gittikçe çoğalan bir talep olmaya başladı.
-
Çorumlular işte böyle bir mekana daha bu ay içerisinde kavuştular. Bir
müteşebbisimiz; ailece böyle bir işletme açtı. Bu açtığı yerde; kendi
geleneklerine uygun olan ve şimdi ise çok nadir bulunan eski yiyecek
kültürümüzle ilgili mamullerin burada bulunması, annelerimizin yapıp
bizi bu yiyeceklerle beslerken bizde de bir damak kültürü aşılaması
bakımından,burada bu işletmede yapamadığımızı, yada yapmaya vakit
bulamadığımız bazı ev yapımı hamur işlerini burada bulabilmemizdir.
Bunlar; ev ekmeği dediğimiz yufka. Burada her zaman emrimizde
bulunmakta olup, canımız çektiğinde Çimento Fabrikasının hemen üzerine
giderek, burada tereyağında iki yumurta kırdırarak güzel bir çay veya
ayranla tereyağında dürümümüzü yeme imkanı artık ilimizde de
bulunmaktadır. Tabi diyeceksiniz ki sadece burada dürüm mü var? Başka
özlediğimiz hamur işleri yok mu? Evet burada Çerkez çörekleri, peziler,
katmerler, mayalılar da mevcut. Benim çoktandır arzuladığım
tereyağında yumurta dürümü olduğu için yazdım. Sizlerin canları belki
katmer, belki çörek, belki sadece tavada yumurta, tavuk ızgara, kuzu
pirzola isteyebilir. O istek ve damak zevki de size aittir.
- Bu yeni
yeri bizlerin hizmetine veren aileye Çorum adına teşekkür ederiz.
Bilhassa; buranın bir de içkili olmaması bazı hemşehrilerimiz
tarafından daha da aranacak bir mekan olarak görülmesi mümkündür.
- Şimdi
bayanlarımız araba kullanmakta ve günler yapmaktadırlar. Buraya gelmek
için arabalarına atlayıp, piknik havası içinde kabul günlerini
yapabilirler, evlerinde pişirdiği yemeklerle de buraya gelerek
arkadaşları veya aileleri ile burada yemeklerini yufka ekmeği veya
tandır ekmeği ile yiyebilirler diye düşünüyorum. Hazır çörek, katmer
gibi evlerimizi koku içinde bırakan kızartmaların dışında kendin
pişir, kendin ye usulü beyaz veya kırmızı et mangalı yapma imkanı da
bulunmakta. Burada başka imkanlarda, çocuklarınız için özgür oynama
alanını mevcudiyeti var. Ne güzel değil mi? Ye, temiz hava al,
çocuklar rahatça oyunlarını oynasınlar. Bayan arkadaşlarımızın gün
yaparken oraya gitmeleri halinde, bir gün önceden telefonla ne gibi
hamur işlerinden istediklerini bildirmeleri, arkadaşlarına mahcup
olmamaları için bence daha mantıklı geliyor.
- Bu
tesisin; Çorum’a hayırlar getirmesini diler, sizlerinde bu mekanı
ziyaretini sağlık veririm.
- Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 38 25 Mayıs 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
27KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BİR ÇAĞ BAŞLARKEN
- Fatih
Sultan Mehmet, babasının vefatı üzerine 2. kez Osmanlı tahtına
oturduğunda, devletin ortasında bir kalan Bizans'ı ortadan kaldırmayı
kendisine hedef olarak belirlemişti. Devletini tam bir cihan devleti
haline gelebilecekti. Amacını gerçekleştirmek için; ilkin Sırbistan
ve Eflâk ile anlaşma imzalayan Fatih, Macarlar’la da üç yıllık
antlaşma imzaladı ve Karamanoğlu Beyliği tehlikesini de geçici olarak
bertaraf etti.
-
İstanbul’a ulaşabilecek muhtemel yardımların önüne geçmek için de
Boğaz'ın Avrupa yakasına Rumeli Hisar'ını yaptırarak kuşatma
hazırlıklarını tamamladı. Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca
Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne'de top dökümü işiyle
görevlendirildi. "Şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli
kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan
hazırlıklar arasındaydı.
-
İstanbul 6 Nisan 1453'te kara ve denizden saldırı başlatıldı. II.
Mehmet, Edirne'de döktürdüğü çağının en güçlü toplarıyla İstanbul
surlarını karadan sarsarken 18 Nisan'da donanma bütün İstanbul
adalarını ele geçiriyordu. Fakat, Haliç'in zincirle kapatılması
sebebiyle kara ve deniz birlikleri müşterek bir harekâta geçemiyor ve
bu durum da kuşatmanın başarısına gölge düşürüyordu. Osmanlı
Ordusundaki er ve erbaş sayısı 150.000 ile 210.000 arasındaydı. Bu
kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de
katılmıştı. Kuşatma sırasında şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar
şehirlerini koruyan surlarının yıkılan ve zarar gören bölümlerini
hemen tamir ediyorlardı.
-
Fatih’in 22 Nisan'da Osmanlı donanmasının karadan Haliç'e indirilmesi
gibi müthiş bir plânın gerçekleştirilmesi, kuşatmanın seyrini
değiştirmeye başlamıştı. Tophane önündeki kıyıdan başlayıp
Kasımpaşa'ya kadar ulaşan bir güzergah üzerine kızaklar yerleştirildi.
Gemilerin, kızakların üzerinden kaydırılabilmesi için, Galata
Cenevizlilerinden zeytinyağı, sade yağ ve domuz yağı alınarak kızaklar
yağlandı. 21-22 Nisan gecesi düzeltilmiş yoldan Seksen parçalık
donanmayı Haliç'e indirildi. Seksen parçalık donanmayı bir anda
karşılarında gören Bizans'ın direnme gücü artık kırılmıştı.
- 29
Mayıs 1453'teki nihaî harekâtla İstanbul fethedildiğinde, II. Mehmet,
Peygamberimizin müjdesine mazhar oluyor ve "feth-i mübin" ile
"Fatih"lik şerefini elde ediyordu. Bu büyük şereften başka da Dünya
tarihinden Bizans'ı ortadan kaldırılmak ve yeni bir çağın açıldığını
müjdelemesi de düşündürücüdür.
-
Çarpışmalar sırasında Bizans'ı koruyan surlar üzerinde kapatılması
mümkün olmayan gedikler açılmaya başlamıştı. Surlar içerisine küçük
sızmalar oluyor, ancak geri püskürtülüyordu. İlk defa Ulubatlı Hasan
ve arkadaşlarının şehit olmak pahasına tutunmayı başardıkları İstanbul
surları, artık direnemiyordu. 53 gün süren ve 19 Nisan, 6 Mayıs, 12
Mayıs ve 29 Mayıs'ta yapılan dört büyük saldırıdan sonra Doğu Roma
İmparatorluğu'nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul, 29 Mayıs 1453
salı günü fethedildi. Bizlere emanet olarak bıraktığını İstanbul’u
ilelebet korumak bizlere Milli ve Manevi bir ödevdir.
- Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 38 25 Mayıs 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com |
|
|
28KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- REKLAM
- Bu
REKLAM, Internet'in değerini bilen, ticari çalışma ve tanıtımlarında
Internet'e önem veren, kitlelere iletilecek mesajı, tanıtımı,
duyurusu, kampanyası, ilan ve reklamı olan kişiler ve kuruluşlar
içindir.
-
Firmanızı ve Faaliyet Alanlarınız, Ürünlerinizi, Duyuru ve
Kampanyalarınızı, Kurumsal yada Kişisel Web Sitenizi, Reklamlarınızı,
Yılbaşı ve Bayram Tebriklerinizi Çok Etkili ve Hızlı Bir Şekilde,
bütçenizi sarsmadan, ister yurtiçi isterseniz yurtdışında istediğiniz
kadar firma ve kişiye ulaştırıyoruz.
- *Reklam
ve tanıtımlarınız için gerekli tasarımlar istediğiniz renkte (HTML
formatında), resimli olarak firmamız tarafından hazırlanır.
- *Reklam
ve tanıtımlarınız için, sizin belirleyeceğiniz kriter ve talep
edeceğiniz ülke, il, sektör eğilim ve hedef kitleye uygun, e-mail
grupları hazırlanır ve bu adreslere gönderilir.
-
*Direkte-mail Sistemi ile yurtiçinde, dünyada bulunan İnternet
kullanıcısına sizi ulaştırabiliyoruz. Elinizdeki e-mail adreslerine
yada yayınevimizin arşivinde bulunan adreslere mesajınızı
ulaştırıyoruz.
- *Reklam
ve tanıtımlarınız için web sitenizin olup olmaması gibi bir şart söz
konusu değildir.
- *Eğer
Web Siteniz varsa, Reklam-Tanıtım broşürlerine Web sitenizin adresi
yazılarak ziyaretçi sayısını arttırıp daha detaylı tanıtım yaptırmış
olursunuz.
- *Web
siteniz yoksa, hiç sorun değil, isterseniz, siz belirleyin biz
tasarlayalım ve internette yerinizi hazırlayalım.
-
*Ücretsiz sitelerde sizin için de web sayfası yapabilme imkanı.
-
*Dünyada ve günümüz Türkiye'sinde Internet aracılığıyla reklam ve
tanıtımlarını yapan firmaların sayısı hızla artmaktadır. Bütçenizin
çok küçük bir kısmını E- Reklama ayırarak sizlerin de bu firmalar
arasında yer almanızı öneriyoruz.
- *Çok
düşük bir giderle,çok yerde tanınacağınıza emin olabilirsiniz.
- *Dört
Sayı dergimize reklam vererek bir yıllık reklamınızı
https://gurselyayin.com adresimizde yayınlamayı taahhüt ediyoruz
- GÜRSEL YAYINEVİ WEB
İLETİŞİM SERVİSİ
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
38 25 Mayıs 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
29KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
-
- 27 MAYIS 2002 ve BU GÜNLER
-
Bu tarih GÜRSEL YAYINEVİ’NİN kuruluş tarihi: Bu gün Çorum’a yeni
bir meslek dalı olarak faaliyete geçmişti. Sene dediğin çabucak
geçiyor,27 Mayıs günü yayınevim 5’inci yılına başlıyor. Bir
şeyler yapma çabamız aynı hızla devam ediyor, ben sağ oldukça,
sıhhatim el verdikçe de devam edecek.
-
Bu günler; dünyamızın çeşitli aşamalardan geçtiği, çeşitli küçük
veya büyük problemlerin yaşandığı günler içinde devam ede
gelmekte, bizde bu karmaşanın içinde olana bitene tepkili veya
tepkisiz bakmaktayız.
-
Yeni bin yıl; dünyada pek çok yeniliklerle beraber, pek çok da
değişimler meydana getirdi. Bunları kısaca sıralarsak; Bilgi
işlem kullanımlarında 2000 korkusu, dünya ülkeleri arasında
yakınlaşmalar, ülkeler arası sınır kalkmaları, fakir ülkelerin
daha da fakirliğe itilmeleri, kalkınmaya çalışan ülkelere
kalkınmış ülkelerce çelmeler takılarak yüz üstü düşürülmeleri,
anarşi, Amerika’nın terörle tanışması, bazı ülkelerle
savaşılması, açlık sınırı altında bulunan ülkelerin insanlarını
yağmalama hareketleri, bazı ülkelerin işgalleri altında bulunan
topraklarda soy kırıma varan insan öldürmeleri gibi pek çok
konuları sayabiliriz.
-
Bu saydıklarımız dünya üzerinde oluşan hareketler olara görmek
daha doğru olur. Bu hareketler ile ülkemiz etkilenmiş ve bazı
ülke gerçekleri toplumumuzun gözünden kaçırtılmaya çalışılmaya
uğraşılmıştır. Bunlar nelerdi? Bunlar ekonomik kriz altında
ezilen esnaf, tüccar ve sanayici ile; emekli, dul, yetim, memur
kesiminin feryatları ile, ülkemizi ilgilendiren Kıbrıs problemi,
dış ilişkiler problemleri, kullanmak için alınması gazın
pahalılık yüzünden istenilen ölçüde kullanılmamasından meydana
gelen fazlalık için verilecek tazminat gibi pek çok hepimizi
ilgilendiren olaylar dünyanın problemleri ile göz ardı edilmeye
çalışıldı.
-
İlimizde ise bu kriz ile pek çok iş yeri kapandı. Ana caddede
pek çok iş yeri kepenklerini indirdi. Pek çok kişi işinden oldu,
birçok firma ayakta kalabilmek için işçi çıkarttı,iş yeri kirada
ise daha ucuz arka sokaklara taşındı. Pek çok iş sahibi başka
firmalarda çalışmak için iş aradılar. Bulabilenler, yiyecekleri
ekmeği bulmanın sevinci ile iş yerinin kapanmasındaki buruklukla
yeni iş yerlerinde ücretle çalışmaya başladılar.
-
Şimdi ne olacak?
-
Bu sorunun cevabını vermek çok zor. Şimdi, piyasa aynı hamam,
aynı tas olarak duruyor. Enflasyon düşüş trendinde diye
beyanatlar veriliyor. Tabii ki enflasyon düşük olacak. Alış gücü
olmayınca, mal satılmıyor. Mal satılmayınca, yeni mal üretimi
olmuyor. Yeni mal üretimi olmayınca, hammadde üretilmiyor.
Bunların hiç biri de olmayınca enflasyon düşüyor, ne alan var,
ne satan. Ne mal talep eden var, ne isteyen. Ne ham madde
isteyen var, ne de üreten. Gel keyfim gel. Enflasyon düştü. Bu
ekonomik düzen karşısında, hepimiz bekliyoruz. Enflasyonu
özlüyor değiliz fakat, piyasaların canlılığı, alış veriş yapan
insanların dolaşmaları kayboldu. Çarşılarda gezinen insanlar
dönüp vitrinlere bakmıyorlar. Bakamıyorlar. Bakmak da
istemiyorlar.
-
Bir de piyasanın öbür yüzü var. Öbür yüzü; geçen yıl olan
paramızın değer kaybına rağmen, bütün mal hizmetlerinde yeni zam
olmamasına karşı, taksitle satışlarda peşin fiyatına 18 aya
varan Tl karşılığı satışlar tüketicinin aklını karıştırıyor. 100
% değer kaybına karşın eski fiyattan, on sekiz ay taksit. Bir de
peşin alışlarda %20 – 25 e varan indirime ne demeli. Demek ki
tüketici geçen yıllarda pek çok kazıklanmış. Fahiş fiyatla mal
satın almış. Şimdi ihtiyacı da olsa bu kazıklanmanın acısını
satıcılardan çıkartırcasına alış veriş yapmıyor.
-
Ancak zaruri ihtiyacı olan; yiyecek haricinde. Onu da ihtiyacı
kadar alıyor. Bir yeni tüketim anlayışına alışmış gözüküyoruz.
-
İhtiyacın kadar al, paran elinin altında bulunsun. Lazım olunca
yine alırsın zihniyeti başladı. Bundan önce; zaruri ihtiyacını
al, evine koy bol bol harca, ikide bir alış veriş yapma görüşü
kayboldu.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 40 25 Temmuz 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
30KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- GELDİ ÇATTI FESTİVAL
- Bu ayı
inanın hiç sevmiyorum. Neden mi? Nedeni ilimize mahsus festivalin
gününü hangi fikre göre bu aya alındığını anlamamdan geçmektedir.
Neden bu ay? Neden bu ayı sevmiyorum? Bunların birincisini cevabını
bilemiyorum ve anlayamıyorum. Neden festival bu ay içinde oluyor?
- Bir
sebze, bir meyve mi yetiştiriyoruz da onu öne çıkartalım. Bizim baş
aktörümüz Leblebi her mevsim yapılır ve satılır. Neden Mayıs Ayının 21
veya 26’tısı bunu havsalam almıyor. Fakat ikinci sorunun cevabı bence
malum. Bu ay yani Haziran ayı “GÜN DÖNÜMÜ FIRTINALARI”NIN olduğu aldır
ki, ne yazık ki bizim festivalimiz de bu ay ve tam da fırtınaların
başlanıcı sayılan 21 hazirandan hemen sonra olmakta. Her festivalde
muhakkak bir fırtına, bir sağanak yağmurla festival alanı ve festivali
gezmeye gelenlerin ıslandığı veya toza bulandığı günlerdir. Her halde
bu kararı alanlar bu tabiat değişimini bilmiyorlardı (!)
- Bence
festivalimizi illede Mayıs ayında yapalım diyorsak bu ayın 22 veya
26’sında değil de 29 veya 30’unda yapalım. Fırtınaların bittiği, yaza
merhaba demenin tam zamanında yapmamız uygun değil mi?
- Geçen
yıl yanı 21. Uluslararası Festivalimiz oldukça sönük geçmişti. Bu
sene daha da sönük. Artık herkes usandı gibi. Sanki istenmeyen bir
misafir oldu Çorum için festival. Her şey aynı monoton hayat akışının
içinde devam ediyor ve edecek. Yine toz, toprak ve yağmurla gelen
günler, bir su gibi akacak. Bazıları görecek, bazıları görmeyecek.
Belki yine her taraf bayraklarla süslenecek, taklar kurulacak
fakat,festival festival olacak mı? Göreceğiz ömrümüz yeter, gözümüz
görür, kulağımız duyarsa.
-
Dergimiz her yıl olduğu gibi bu ay yine bu sayısını festivale ayırdı.
Yazarlarımızdan festival hakkında görüşlerini istedik, onlarda
yazdılar. Bizde yayınladık. Sizlere getirdik.
-
Bildiğiniz gibi bu sayımız 39. sayı. Nazar değmesin kendi dergi sayı
rekorumuzu her ay sizlerin sayesinde yeniliyoruz. 36. sayı ile 3.
cildi tamamladık. Geçen dört yıl zarfında 8 sayı eksiğimiz oldu. Bu
eksiklikler çeşitli aksamalar sebebi ile meydana geldi. Ya yazılar
gecikti, ya matbaa dergimizi geç bastı vb. vb. bahanelerle dergimiz
sayı atladı. Bu eksikliklere rağmen yılmadık, dergimi yürütmeye
çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum.
-
Mutluyuz. Bu dergiyi yaşattınız. Epey kişiler bize katkıda bulundular,
epey arkadaşlar yazılar verdiler, epey arkadaşımız ve hemşehrilerimiz
de her ne hikmetse bizden uzaklaştı. Sağlık olsun. Bu sayımızla
bizlere 70’in üzerinde yazı veren hemşehrimiz veya kendisini Çorumlu
hisseden şahıslarla çalıştık. 70’inden de dert dinledik, 70’inden de
fikir aldık. Bazılarını heybemizin arkasına attık, bazısını da
heybemizin önüne koyduk. Biz yine ayaktayız. Onlar fikirleri ile
beraber kendileri de gittiler. Onların amaçlarını anlayamadık.
Umduklarını da veremedik. Umduklarını söylemediler. İsteklerini açıkça
belirtmediler.
- Biz
Çorumlu 2000 olarak buradayız. Ömrümüz ve sıhhatimiz el verdikçe de
sizlerin desteği ile yine burada ve karşınızda olacağız.
- Bizi
kapanacak diye bekleyenlere karşın biz ikinci dergimizi gün ışığına
çıkardık. Bu ay onunda 4. sayısı sizlerle. Hiç ummadığım masalarda,
hiç ummadığım sohbetlerde konuşulduğunu iletiyorlar.
- Sarı
çiğdem de Çorum’un ve Çorumluların dergisi olara yayımına devam
edecek. Fiyat artırımını yapmayacağız. Şiirleri olanların elimizden
geldiği kadar ve sırası ile şiirlerini yayımlayacağız. İlk 12 sayı
sayfa artırımına gitmeyi düşünmüyorum.
- O
yüzden şiir veren arkadaşlarımız belki bir kaç ay bekleyecekler.
Kendilerinden başkalarının da şiirleri böylece okuyacaklar.
-
Dergilerim karşınızda,yazarlarımızla sizlerin huzurunda.
- 39. sayımız ile gururla işte yine
karşınızdayız.
- Bizi
destekleyenlere Çorum adına teşekkür ediyorum.
- İlk on
iki sayı gibi olmaya bizi yönlendirmek isteyenlere de buradan sormak
istiyorum. Kaç sayı destek için de olsa reklam verdiniz? Reklam
ücretlerini yaptırdınız da vermediniz, verdinizse de maliyetimizin
yarısını verdiniz. Bu sayfalar bu sorunun muhataplarına her zaman
açıktır. Cevaplarını yazılı bekliyorum.
-
Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
39 25 Haziran 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
31KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ÇORUM'DA FESTİVAL HAZIRLIKLARI
- Bu yıl
yapılacak festival için ön hazırlıkların sonucu belirlenemeyen
Festival gününe karşın, bir de Belediyeler toplantısının telaşı vardı.
Öncelikle bu görev yapılacaktı Belediyece.
-
Festival nasılsa sönük geçeceği için düşünmeye bile gerek yoktu. Acaba
Belediyemiz festivalin gittikçe sönükleşmesini KASTİ olarak mı
yapmakta sorusu aklıma geliyor? Bu düşüncem gerçek olabilir neden
olmasın ki; bir sürü kişinin ağırlanması belediyeye külfet ve
angaryadan başka bir şey değil mi? Kim soracak bu etkinlikler neden
eksik diye? Hiç kimse. Sorsanız bile hani cevap verecek muhatap (!)
- Nasıl
olsa halkımız duyarsız, ağzı olup konuşmayan, itiraz etmesini bilmeyen
bir topluluğuz. Kendi aramızda iki üç kişi toplanır konuşur da
konuşur, o toplulukta o işi halleder; kendimizi o konuyu halletmiş
olarak mutlu ve bahtiyar sayarız. Yetkili olmuş olmamış fark eder m ?
Etmez. Çünkü biz söyleyeceğimizi arkadaşlarımıza anlatmış ve kendimizi
görevini yapmış addederiz . Önemli olan yetkili kimselere demek
değildir. Laf olsun kolay gelsin diyerek konuşur da konuşuruz. Nasıl
olursa olsun o eksik ve yapılmayan işlerin günleri de geçiştirilir.
Yine kimseden ve yetkililerden ses seda çıkmaz. Birkaç kendini bilmez
yazar konuyu yazar, çizer o kadar. O yazanların arasından hiç bir
Çorumlu gitmez, desteklemez. Belediyenin dahil olduğu parti hoş görür,
nasıl olsa bizim partimizin sempatizanı da bizi hoş görür, zihniyeti
var mı acaba? Her halde acabası fazla oldu!
-
Dergimizin Mayıs sayısı (38. Sayı) çıkmadan Belediyeye ve Ticaret
Odasına uğradım Belki Gürsel Yayınevinin de yapabileceği bir kaç
girişim olabilir, çorbada bir Çorumlu olarak tuzumuz bulunur düşüncesi
var gönlümde.
- Halen
çadır ve dış reyon (!) fiyatları belirlenmemiş. Neyin ne olacağı,
neler yapılacağı düşünülmemiş. Bizden yer isteyen birkaç firmaya
maalesef bilgi veremedik. Festi vale birkaç gün kala çadır ve reyon
fiyatları belirlenecek. Zaten gönülsüz olan sanayici, ticaret erbabı,
esnaf belki de bu yıl hiç çıkmayacak festival alanına.
- Ne gam
(!) İçeriden ve dışarıdan katılacak firma,fiyatlandırmayı üç ay
öncesinden bilmeli ki; yerini ayırtırsın, kendini ona göre hazırlasın
ve katılımını yapsın. Olur mu canım. Boş ver gelmeyi versinler, birde
onlarla mı uğraşacağız. Açılışa birkaç gün kala fiyat belirleriz,
gelen gelmeyen belli olsun.
- Evet:
Ticaret ve Sanayii Odası, ÇOSİAD, MOSİAD, Esnaf ve Sanatkarlar Odası,
Esnaf Oda Başkanları, TOPSAS, Şeker Fabrikası,Çimento Fabrikası,
Çopikas, Hayat Şırınga, Çorum İplik Fabrikası, Hakkı Bilal Müessesesi,
Yetsan, Erk San, Alapala Makine, Arsan Makine,Çorum Yumurta, otomobil
bayileri, otomobil galerileri, uncular, mermerciler ve daha niceleri
ve nerede? Neredeler!? Hepsi oturmuş idare hanelerinde etrafı
seyrediyorlar ve seyretmeye devam edecekler. Çorumlu 2000 Beşinci
yaşına girmesine bir kaç ayı kaldı.
- Kendi
çabası ile birinci yılında Liseler arası kompozisyon yarışması yaptı.
Yarışmada ödül vereceğini söyleyenler (birkaçı muaf) vaat edenler
ortalıkta görülmediler. O tarihte bize para ödülünü vereceğim diyen
firma hiç sesini çıkartmadı. Yazarımızın birisi de flaşların altında
ödül olarak verdiği kitaplarının parasını yayınevimizden tahsil etti.
-
Dergimize birkaç sanayiciden başka abonelikten başka katkıda bulunan
olmadı. İlk yıllar Çorum'da tanındıklarını,bazıları da Çorum'la iş
yapmadıklarını ve diğerleri de Çorum dışına reklam vermeyi
düşündüklerini söylediler. İki yıl geçen zaman diliminde dergim
mahalli olmaktan çıktı, ulusallık boyutunu bir çırpıda atlayarak
“EVRENSEL BİR DERGİ“ olmasına rağmen halen her ne hikmetse reklam
vermediler. Abone listemde yukarıda ismi geçenlerin acaba kaçı var?
Merak eden dergimizin arkasında bulunan abone listesinden
karşılaştırabilirler. Sayfalarımda kendilerini savunabilirler.
- Ben bu
sıkıntıları ve eziyeti; Çorum için var olduğumuzu iddia ediyorum. Ya
onlar?
-
Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
39 25 Haziran 2002
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
32KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- TRAFİK
-
İlimizde görev yapan Trafik Şube Müdürlüğü;elinden geldiği kadar
bizler için çalışmaktadır. Bu çalışmalarını biz yayalar ve sürücüler
yeterince yardımcı oluyor muyuz? Alınan önlemlere ve alındı sanılan
pratik çözümleri doğru görüyor muyuz ? (Bakınız resim 1.) Bu resim
yeni yapılmakta olan Çorum-Sungurlu yolunun Çorum Merkezinden Çevre
yoluna çıkışta bulunan ÇOPİKAS tan önce bulunan bölümdür. Karayolları
müteahhide adı geçen güzergahı vermiş. Görülen yola göstermelik naylon
şerit ve bir sola mecburi işareti konulmuş.
-
Burada bulunan resimden gördüğünüzde ne anlıyorsunuz? Mecburi
istikamet sol işareti olarak görülmekle beraber tali yoldan
geçebilir, gidebilirsiniz demiyor mu? Bizce buradaki yanlışlık,
levhada değil, tam bir bilgi vermeyen müteahhide değil mi? Sürücü bu
yola girerde ileride yasağı çiğneyen memurları görürde itiraz
edebilir mi? Edemez mi? Daha dikkatli bir kapatma yapıldığında ya da
Trafik Memurları hemen o yolun altında durmaları ve girmek
isteyenleri uyarmaları daha doğru olmaz mıydı? Bizim bildiğimiz
Trafik Memurları bizim yani vatandaşın hatalarını önlemektir. Hata
yaptıktan sonra hatalıya ceza yazmak değildir.
-
Gelelim Türkiye genelinde uygulanan çok güzel bir yarımlaşmaya. Bu
yardımlaşmada bulunanlara “Trafik Müfettişi nasıl olunur? Aranan
şartlar nelerdir? DERSENİZ”
- 2918
Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 4199 Sayılı kanunla değişik
Ek.6. maddesi hükümlerine göre yayımlanarak yürürlüğe giren “ Fahri
Trafik Müfettişliği Görev ve Çalışma Yönetmeliği ” nin 5 ve 6 ncı
maddelerinde Fahri Trafik Müfettişi olacaklarda aranılacak şartlar
ve müracaat şekli belirtilmektedir. Buna göre;
- 1.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,
- 2. En
az 40 yaşında olmak,
- 3.
Yüksek okul mezunu olmak,
- 4. En
az 10 yıllık sürücü belgesi sahibi olmak,
- 5.
Asli kusurlu trafik kazasına sebebiyet vermemiş olmak,
- 6.
Müracaat tarihinden geriye doğru toplam 5 yıl içerisinde, hakkında
100 ceza puanı uygulaması sonucu sürücü belgesinin geri alınmamış
olması,
- 7.
Kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak,
- 8.
Taksirli suçlar ve aşağıda sayılı suçlar dışında tecil edilmiş
hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis
veyahut affa uğramış olsalar bile devletin şahsiyetine karşı işlenen
suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolaylı iflas
gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya
istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç, kaçakçılık, resmi ihale ve
alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarını açığa vurma
suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak,
-
Şartlarına haiz bulunan kişilerden müfettişliğe istekli olanların 2
adet vesikalık fotoğraf, sürücü belgesi ile sabıka kaydını gösterir
belgelerin birer suretini dilekçesine ekleyerek ikametgahının
bulunduğu İl Valiliğine müracaat etmeleri gerekmektedir.
-
Denilmekti ve elimizde bulunan bir ödenmiş ceza makbuzunda ise
uygulama hataları bulunmaktadır. Birincisi bizce gıyapta park cezası
yazılmaz. O bölgede bulunan Memur o cezayı yazar ve Kanunun
emrettiği 61. Madde de ise “TAŞIT YOLUNDA PARK ETMENİN YASAK OLDUĞU
YERLERDE,HALLERDE PARK ETMEK” demektedir ki bu aracın hemen
bulunduğu yerden kaldırılması demektir.
- 3
veya 2 ile başlayan 17774 sicilli ve DK adlı müfettiş arkadaş,ya bu
maddeyi bilmiyor,ya da keyfi bir uygulama ile ceza yazıyor olsa
gerek.
- Bizce
bu Trafik Ceza Tutanağını yazan yazmış ta; acaba uygulamaya koyan
memur,bu cezanın uygun olmadığını bilmiyor mu?
-
Doğrudur. Dergimizin dağıtımında oldukça hatalı park yapmış
olabiliriz. Fakat; tarafıma yazılan cezaları ise haksız olarak ta
görmüyorum da; bu 61. Maddeye taktım. Görevimizi tam ve uygunluk
içerisinde yapmamız lazım gelmez mi? Haksız mıyım?
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
40 25 Temmuz 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
33KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- OLDU DA BİTTİ
MAŞALLAH –BİR YAŞA DAHA GİRERKEN
-
Bu yıl da; onca sıkıntıdan
ve takıntıdan sonra anlımızın akı ile festivali de bitirdik. Bize
anlımızın akı; gönlümüzün zenginliği yetti de arttı bile. Her yıl
yapılanlara göre birazcıkta sönük geçse festivalimiz oldukça güzeldi
diye söyledik. ödeneklerin yeterli olmaması bahanesi de bir kozdu
konuşmalarda.
-
Ne diyelim;"oldu da bitti
Maşallah" demekten başka çaremiz de yok gözükmekte. yada öyle
söylememiz gerekmekte. Öyle demezsek de elimizden gelen ne?
-
Sayın Başkanımızın kapanış
konuşmasındaki "ödenek" kelimesi aklımı karıştırdı. Geçen sayımızda
bahsi geçen "Mahalli İdareler" toplantısına giderken gidenlerin,
yapılan gezi için ödenek bulundu da, festival için ödenek neden
bulunamadı? Tabi bunlar sudan bahaneler olarak görülmedi. Bir Çorumlu
olarak ben üzüldüm.
-
Oldu da bitti Maşallah! Beni
üzen toplumumuzun hiç bir tepkisinin olmaması,hiç bir kimsenin kendi
aralarında konuşmalarından başka bu konuyu dile getirmemesi de ayrı
bir düşünülecek olay.
-
Gelelim bizim dergimizin
durumuna: Biz ağır dur batman gel Atasözünü uygulamaya devam
etmekteyiz. Dergilerimi destekleyenlerin katkıları ile eşimin
yardımları ile yavaş yavaş, karınca adımları ile de olsa bu işi
yürütmekteyiz. Burada yapılanlardan çok yapmadıklarımıza üzülmemizin
gerekliliğine inanmaktayım. Keşke diyorum; dergimiz daha kapsamlı
olsaydı, daha detaylı yazılar olsaydı ve bizi tanıyanlara, daha
faydalı olabilseydik diyorum. Diyorum da öyle kalıyorum . Yine de
şükrediyorum bu günlere geldiğimiz için. Düşünebiliyor musunuz? Tam
kırk sayı oldu bu dergi çıkalı. Nazar deymesin son on dört
sayımız,günü gününe yayınlandı ve sizlere dağıtıldı. Ortalama 40 günde
bir bu dergiyi yayımlayabildim.
-
Yazar arkadaşlarımızın yeni
fikirlerini desteklemek bizim görevimiz. Yalnız bu önerilerin tutarlı
ve yapılabilir olması gerekli. Mesela; geçenlerde bir üniversitemizden
Internet’te sitemizin olması ve arama motorlarında bulunabilmemizden
dolayı mıdır nedir “Almanya’nın hibe ettiği bir Güneş Teleskopunu
Türkiye’ye getirme için yardım talebiydi” Bende cevap olarak sadece ne
kadar para lazım diye sordum. Herhalde ya maddi imkan buldular, ya da
benim kısa cevabımı kale almadılar. İstenecek para birkaç bin dolar
ile sınırlı olsaydı siz okurlarımdan yardım isteyecektim. Yinede
aklınızda bulunsun. Bilgi verirlerse sizlerin katılımını isteyeceğim.
-
Yazarlarımızdan ağabeyimiz
İsmet Çenesiz’in bir projesini bildiren yazısı bu sayımızda
yayınlandı. Anladığım kadar uzun bir yola daha adım atıyor. Elimizden
gelen yardımı yaparsak bütün Çorum için hayırlı olur kanaatindeyim.
-
Bu sayımızla yeni bir yaşa
giren dergimiz kırk sayı yayınlanmış olmaktadır. Sizlerin sabrı
sayesinde geçen dört senede sekiz eksik sayımızın olması ne gam. Bu
eksiklikler başta ekonomik olmakla beraber, bazen ilk sayılarda
yazarlarımızın yazılarını bilmeyerek geciktirmelerinin olması
görülmekle beraber, Ankara’da dergimizin basıldığı yıllarda bazen
sayımızın basımı 40 günü bulmaktaydı. Tabi bunlar tatlı bir mazeret
olarak geçmişin karanlık sayfalarında kaldı. Şimdi biz geleceğe
batmalıyız. Dergimizi sanal aleme çekme savaşı da iki yılı tamamlamış
bulunmaktadır ki; bana göre dergimizin başka bir rekoru olarak
söylense yanlış olmaz.
-
Dergimiz dört yılı bitirip,
beşinci yılına girmiş ve güzel bir mesafe almıştır. Dergimize
Ankara,İstanbul gibi şehirlerden yazı gönderenleriniz olduğu gibi
Fransa’dan da bizlere yazı gönderen arkadaşlarımız bulunmaktadır. Biz
Çorum için varız ve Çorum için var olacağız.
-
Geleceğimizin ne olacağını
bilen Rabb’ime şükrederken sizlere de teşekkür ediyorum. Dergimizi
yaşatanlara ve yaşatmak için çabalayanlara Çorum adına minnettarlığımı
bu satırlardan arz etmeyi bir borç bilirim.
-
Geçen yıl kaybettiğimiz
İsmail PAMUK’u bu satırlarla anmak istiyorum. Kendisi dergimizin
ayakta durması için elinden geleni yapan bir kişiydi. Onu özlüyorum.
Sizlerde özlüyorsunuzdur.
-
Bu satırlar onu anmamız için
yetmez; onu anarken;onun yaşamında yaptığı işleri düşünmemiz lazım.
-
Onun yazıları yayınlandı.
Bunların bir kitap halinde yayınlanması gerekli diye düşünürken; Allah
C.C. O’na Rahmet dilerim.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat
Dergisi Sayı: 40 25 Temmuz 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
34KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KIRK BİR KERE MAŞALLAH
- Bu
sayımızda çok şükür kırk bir sayı karşınıza gelmiş bulunmaktayız. Kırk
bir kere maşallah dememi hoş görün. Bu derginin ilk sayısında
sizlere: Şimdilik derginin kaynağı olarak, abone ağırlıklı çalışmalar
yapmaktayım. İleride reklam gelirini çoğaltma imkanı bulursam,siyasi
ağırlıklı ve güncel ikinci bir dergi de çıkartmayı
düşünüyorum.
- Diyerek sizlere
yaptıklarımı,amacımı ve beklentilerimi sizlerle paylaşmıştım. Bu
amacımın pek çoğunu gerçekleştirdim. Beklentilerimde bazıları
gerçekleşti. Bazıları da umudumun üstünde katkılar ve ataklar yaptım.
Dergimizi Internetten “DÜNYA ÇORUMLULARINA” açtım ve 1400’ü aşan okur
kitlesine kavuşturdum da Çorum’da oturan ÇORUMLULARINA pek açamadım.
Dergimizin ilk ismini taşıyan ÇORUMLU dergisinin sayıyı geçmesi için
çalışmaya devam diyorum.
- Bizi destekleyenler; sağ
olun!
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 41 25 Ağustos 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
35KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- YUSUF GÖK
-
Ankara’dan; Çorum’a geldiğimde çalıştığım yere gelen nadir kişilerden
birisi olan Yusuf GÖK ile burada tanışmıştım. Kendisi Felsefe
derslerine giren,meraklı,araştırmacı, kılı kırk yararak bilmeye
çalışan bir kişiliği vardı.
- Ben o
sıralar “Salon Memurluğu” yapıyordum Kendi kendime Osmanlıca okumaya
çalışıyor, ser levha yapımı ile de öğrencilerin olmadığı zamanlarda
boş vaktimi değerlendiriyordum. Yusuf Hoca ansızın sessizce gelir,
ensemden beni seyreder, sonrada uygun görmediği harflerin durumunu
bana göstermişti birkaç kere.
- Onu; daha çok öğrencilerine verdiği
ödevleri ile yad etmek isterim. Yusuf Hocanın okuma merakı kütüphanede
çalışanlar tarafından gayet iyi bilindiği gibi; evi bir kütüphane
kadar zengin kitap meraklısı birisi idi. Kendisinde bulunmayan
kitapları İl Halk Kütüphanesinin; salon veya depodan vereceği dersiyle
ilgili olan kitapları ister, ertesi sabahta muhakkak kütüphaneye
aldığı kitapları bırakırdı. Onun çalışma sistemi her halde böyle
olmalı ki; ilk öğle vakti öğrenciler kütüphaneye üşüşerek, Yusuf
Hocanın akşamdan aldığı kitabı isterler, salonda ödevlerini
yaparlardı.
- Bir gün
Çorum’u yasa boğan sel felaketinden sonra evinde özel kütüphanesinde
bulunan kitapları selden olduğu gibi ıslanmış, hemen hemen hepsi harap
vaziyete girdiği gibi selin getirdiği milli toprakla da iyice
mahvolmuşlardı. Şu anda Konya’da ikamet eden o zamanki Kütüphane
Müdürümüz onu teselli etse ve kitapları kurtarma ameliyeleri biraz
netice verse de; Yusuf Hoca kaybettiği kitapları neticesinde
dalgınlaşmıştı.
- Evet
kolay değil; kitaplarını kaybeden kişi olmadıysanız bu sıkıntıyı
bilemezsiniz.
- Selden
sonra da yine normal okul için kitap olma işlemleri devam etti.
Kütüphaneye ödev için gelen öğrencilerin aradığı kaynak bazen yerinde
bulunamıyordu; biz bir anlam verememiştik. Kitaplar muhakkak yerinde
olmalı idi. Fakat kitapları bulmak mümkün olmuyordu.
-
Sonradan; kayıt defterinden Yusuf Hocanın götürdüğü kitapların o sabah
gelmediği anlaşıldı. Hocam’a takılarak akşam ödünç kitap alırken, ya
o kitaplardan ödev vermemesini, yada yine sabahları kitapları
bırakmasını istediğim zaman; o da bana kusura bakma biraz dalgın
oldum demişti.
- Bir
zaman sonra Çorum’dan ayrıldılar. Bir daha görüşmek nasip olmadı. Bir
gün Çorum’a gelmişler. Telefonla beni evden aramışlarsa da
görüşemedik.
- Geçen
sayımızı dağıtırken; dergi bıraktığım bir arkadaşım acı haberi verdi.
-
Üzüldüm; Rabb’im yeni yerinde rahatlık versin!
-
Çorum’da oldukça fazla öğrencisi ve arkadaşı bulunmakta. Bunlardan
İsmail ÖZKAHRAMAN, Halil KATIKÇI, Burhan İLHAN, Şeref HAYIR,
Selahattin ÇÖP, Oğuz LEBLEBİCİOĞLU, Osman ÜNSAL, Ahmet ERTEKİN Fazlı
ÖZYALVAÇ, İrfan ÇAĞLAR ve diğer isimlerini hatırlayamadığım
arkadaşlarımızın hepsine bu satırlarla baş sağlığı dilerim.
- Halil
KATIKÇI’DAN aldığım şiir’de Ona:
- “O sınıfa girince belli
olur,herkeste bir tatlı name,
- Sıradan bir kişi değil o,adeta
ayaklı kütüphane.
- Onun sevgisi kalbimize
yerleşmiş,sarsılmaz bir kök,
- Bütün derslerin muallimi muhterem
hocamız Yusuf GÖK”
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 41 25 Ağustos 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
36KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- REKLAMLAR VE BİZLER
- Bu
günlerde ekonomik krizin etkileri ile TV reklamları iyice Milli duygu
ve insanlık duygularını hiçe sayacak reklamları bizlere
seyrettiriyorlar. Bunlardan bir tanesi şu anda bu satırları yazarken
TV de oynuyor. Önce Milli duygularımızı bence rencide eden bir
reklamdan bahsetmek istiyorum:
- Bir
hurda gemi doka (gemi havuzu) çekiliyor. Orası burası kaynakla
onarılıyor, bolca boya ile boyanıyor ve o bankanın amblemi uskur
(pervane) olarak takılarak denize indiriliyor.
- Belki
diyeceksiniz ki bunda ne var? Efendim bunda şu rencide edici temalar
bulunmakta. Bu geminin ismi TÜRKİYE ekonomik krizin hüküm sürdüğü bu
günlerde hem Milli değerimizin bir bankanın dingil suyuna girdiği
imajı verildiği hem de TÜRKİYE’NİN eskimiş bir gemi adı ile
bağdaştırıldığı benim zoruma gidiyor.
- İkinci
reklam ise yukarıda şimdi TV de gösteriliyor dediğim reklam. Bir
meşrubat reklamı. Sinemada üç yeni yetişen genç meşrubat içiyor. Bir
tanesi de mısır gevreği yiyor. Mısır gevreği yiyen gencin boğazına
mısır kaçıyor ve ölesiye öksürüyor. Arkadaşları rol icabı o kadar
benciller ki bir yudum meşrubatı arkadaşlarından nasıl
esirgediklerini, bir yudum meşrubatla arkadaşlarının boğulurcasına
öksürükleri bile bencillikleri ile sergilemektedirler. Düşünebiliyor
musunuz? O kişiler meşrubatlarını o kadar kıymetli gösteriyorlar ki;
bir insanın ölüm haline gelmesi bile onlar için önemli gözükmüyor.
Bizlerde öküzün trene baktığı gibi bu reklamları izliyoruz ve
gençlerimize, çocuklarımıza bu reklam ile eğitilmelerine,
şartlanmalarına rıza gösteriyoruz.
- Benim
ülkem TÜRKİYE’M krize girebilir, işsizlikten kıvranabilir, aç ta
kalabilir. Bir bankanın dümen suyu ile yön bulamaz. O bankaların
batanlarını kaç kere kurtarmış ve onların zararlarını ödemiş olan
Ülkem adına o reklamı ve o reklamı hazırlayanı ve o reklamı alacakları
para karşılığında TV lerinde gösteren kanalları kınıyorum. Her şey
para değildir. İnsanlık öldü mü baylar bayanlar size soruyorum?
- Ülkemiz
ve insanlarımız için daha dikkatli olarak reklam yapalım, daha
dikkatle irdeleyelim. Reklamların şuuraltına yaptığı tesiri
unutmayalım. Bu gün bir yudum meşrubat, yarım bir şişe kan veya bir
organ. Bizler şuur altımıza inilerek duyarsızlaştırılıyoruz.
- Birde bizlere ürünlerini satabilmek
için; aile değerlerimizi ayaklar altına alıyorlar. En değerli hayat
arkadaşımızdan bile birkaç dilim yağlı ekmeği esirgemek için ona
yatakta arkamızı dönüp, ondan bu dilimleri saklıyoruz. Ne demek bu?
- Bizlere
gerçek bilgileri vermelisiniz. Biz tüketiciler olarak bu tabii
hakkımız. Bizi reklamlarla aldattığınız yettiği gibi artısı da ailevi
değerlerimizi ayak altına alıyor, Milli duygularımızı ayaklar altına
almaya çalışıyorsunuz.
-
Toplumun tek eğlence aracı olan televizyonların tanıtımlarında daha
dikkatli olmaları gerekli değil mi? Bizce gerekli. Bu gereklilik için
gerekirse sivil toplum kuruluşları karşı çıkarak bu olumsuz
hareketleri önlemelidir. Bizse kendi çapımızda bu satırlardan sizlere
bilgi vermeye çalışmaktayız.
-
Çorum'un yeni kampanyasının desteklenmesi gereklidir.
- Çorumlu
2000 Dergisi Internet sayfasında açtığı kampanya bütün dünyadaki
yaşayan Çorumlular için bilgilendirme formu yerine geçmekte diye
düşünüyorum.
-
Çorum’umuz için yetiştirilecek bir milyon fidanla kalınmamalı, bu adet
en azından on kat artırılarak, yetiştirilen bu fidanların dikiminden
sonra da onların hayatta kalmalarını sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır. Ağaç yetiştirmek bizce sadece dikmek değildir. Onların
bakımı aynen çocuk bakımı kadar nazik ve dikkat isteyen bir iştir.
Bunlar dikkat edilecek hususlar olarak ağaç dikenlerin dikkatinde
bulunması gerekli olan gerçek hatırlatmalardır.
-
Saygılarımla.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 41 25 Ağustos 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
37KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- V. HİTİTOLOJİ KONGRESİ
- Biz
Çorumlu 2000 Dergisi olarak;kongrenin yapılacağı tarihi günü
öğrendiğimiz gün;yazarlarımızla istişare yaparak bu sayımızı on gün
öne aldık ve V. Hititoloji Kongresi” özel sayısı olarak sizlerin
karşısına çıktık. Internet sitemizde de bu hafta için bir sayfa
ayırdık, elimizden geldiği kadar, gücümüzün yettiği kadar da tabi ki
bulundurulursak sadece Türkiye’ye değil Dünyaya duyurmaya çalışacağız.
Merak edenler sitemiz https://gurselyayin.com dan yeni sayımızdan
inceleyebilir.
-
Çorum’un altı yılda bir ev sahipliği yaptığı bu uluslar arası
kongrenin gelecek dönemine pek çoğumuz maalesef bu dünyadan göçmüş
olacağız. Bizler giderken atalarımızın yaptıkları gibi kendi
bildiklerimizi de yanımızda yeni yaşamımızın olacağı ahrete kendimizle
götüreceğiz.
- Biz bu
sayımız için; birkaç Prof hocamıza e-mail çekerek dergimizin bu
sayısına katkıda bulunmalarını istedim. Zannedersem bulundukları
üniversiteden başka zaman e-maillerini kontrol etme imkanları yok.
Birkaç yazar arkadaşımla da bu konu hakkında yukarıda dediğim gibi
bildiklerimizi sizlerle paylaşmayı diledik.
- Bizce bu bir tanıtımın en üst
düseyidir. Bu tanıtım birkaç ay içerisinde, birkaç demeç ve yazı ile
değil ve bilhassa Çorum’un konaklama alt yapısının,yatak eksikliğinden
yakınarak savsaklamakla olmamalı,bu tarihte boş olan otellerimiz,
motellerimiz hatta yüksek okul yurtlarımız devreye sokulup,daha
olmazsa sahra çadırlarında, Çorumlu gönüllülerin evlerinde de
ağırlanan misafirleri görmemiz mümkün olmalıydı.
- Bu
tanıtım;sadece ilimizin değil,Ülkemizin de bir tanıtımı olarak
düşünülmeli ona göre davranılmalıydı. Bizleri tanımaları için
misafirlerimiz en az üç gün önceden buraya gelmeleri sağlanmalı, ören
yerlerimizi rahatça inceleme, ilimizin kültürünü doyasıya tanımaları,
bizleri iyice bilmeleri gerekli değil midir? Elbette böyle olmalı
dediğinizi duyuyorum.
- Ülke
dışından bu konunun uzmanı olan ve Hititolog Kürsülerinin sahibi
önemli birkaç Hititolog Ülkemizin misafiri olarak davet edilmeli,
diğer konukların o hocaların vereceği konferansları dinlemek, o havayı
teneffüs etmek,o ilgi duydukları yerleri görmek istemelerine karşı bir
miktar ülkemize döviz bırakmaları kötü mü olur?
- Bizce
Hititoloji için gerekli bütün yazılar, bütün dökümler, bütün resimler
Türk ve Dünya kütüphanelerinden taranarak ilimizde açılacak bir
kütüphanede toplanmalıdır. Bu dökümler bu teknoloji ile birkaç milyar
ile hallolacak kolaylıkta olmakla beraber, böyle bir kütüphanenin
açılacağının duyurulması ile, Hititlerle ilgili kitap, makale,
araştırma,tebliğ ve diğer araştırmaların benimde çalışmalarım bilinsin
diyerek araştırmacılar ve üniversiteler tarafından ücretsiz ve
karşılıksız verileceğine inanıyorum. Böyle bir kütüphanenin varlığı
yüzleri bulan Hititolog olmak için okuyan öğrencilerin en az ilimizde
on-on beş gün kalmaları bile ekonomik olarak ilimize katkılarını
düşünebiliyor muyuz? Ayrıca Ülkemiz dışından gelecek eğitim
görevlilerinin,eğitim görenlerin de katkısını düşünebiliyor muyuz?
- Biz bu toplantıların;üç yılda bir
değil,yeni tebliğlerin, yeni düşüncelerin,yeni fikirlerin devamlı
ilimizde her yıl yapılacak “Hititoloji Kongresi” olması ilimiz ve
Ülkemiz için yararlı görmekteyim.
- Bizce
bu işlerin,böyle organizasyonların devlet eliyle değil, kurulacak bir
gönüllüler topluluğu ile yapılması ve bu topluluğun çalışabilen, bu
işlere gönül veren kişilerce ve bilhassa birkaç yabancı dil en azından
ikinci bir dili anlayan kişilerin daha da verimli hale getireceğini
umuyorum. Çorum Festivali sonucunda “Fuar Kapalı Alan” projesinin
temeli atılacaktı ne oldu? Festivalin hemen bitiminde düşünülen bu
olay unutuldu. Ne zamana kadar unutuldu? Gelecek festivale birkaç gün
kalana kadar. İşte bizim yaptıklarımız,işte başka ülkelerin yaptıkları
demeyelim. Basından duyduğumuz kadarı ile bu organizasyona Kültür
Bakanlığı ve Çorum Valiliği dünyalar kadar ödenek ayırdılar. Bari o
ödeneklerin doğru dürüst harcanmaları ilimize bir fayda
getirsin.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
42 25 Eylül 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
38KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- HİTİTLER;ULUSLARARASI
HİTİTOLOJİ KONGRELERİ
- MÖ:19.
ve 18. yüzyıllarda Anadolu’da yaşayan kavimlerin bulunduğu
görünmektedir. Asurlu tüccarlar, yerel Anadolulu beylerin de izinleri
ile Anadolu’da yaygın bir ticaret ağı kurdukları bilinmektedir.
Ticareti yoğun olan büyük yerleşmelere Karum,küçük birimlere ise
Vabartum adı verilmektedir. Burada yapılan ticaret genellikle Asurlu
tüccarlar tarafından yapıldığı için, bu dönem “Asur Koloni Çağı”
olarak adlandırılmaktadır. Ancak bu koloniler, birer sömürge olarak
algılanmamalıdır. Asur ile Orta Anadolu arasında oldukça geniş bir yol
ağı yer almaktaydı ve ticari mallar bu yollar üzerinden kervanlar ile
götürülmekteydi.
- Anadolu
ile yapılan ticaretin önemini anlamak için;o devrin en önemli metali
olan Bakır, Mezopotamya’dan Anadolu’ya getirilen kalay ile Anadolu’dan
Mezopotamya’ya götürülen bakır, kalay karışımından elde edilen bronz,
değiş tokuş edilen malların sadece en önemlileridir. Ayrıca Çorum
çevresinde yetişen ve boya sanayisinin en önemli bitkisi olan “Cehri”
de Asur kökenli olan bu tüccarların ticari emtiası arasında görülmesi
gerekmektedir. Bizce bu ticaret sadece Mezopotamya ile ilgili
olmadığı, Arabistan Yarımadasına kadar uzandığı ve iki ülke arasında
bir savaşın bile olduğu bilinen Mısır’ı bile ticaret ağının içine
aldığı düşünülmelidir. Tüccarların güvenli bir ticaretin sağlanması
için de Anadolu beylerine belli ölçüde bir vergi ödemeleri de tabidir.
- Bizim
esas konumuz tarih yazmak olmamakla beraber siz okuyucularımıza kısa
bilgiler vermektir. Biz yazımızla asırları atlayarak; Çorum’u
ilgilendiren bölüm olar ve Cumhuriyet Döneminden öncelerine,Osmanlı
döneminin son dönemine gelelim.
-
Hititlere ait olduğu düşünülen ören yeri ilk kez 1834 yılında Charles
TEXIER tarafından gezilerek, dünyaya tanıtıldı.
-
-
- 1887
yılında Mısır’ın başkenti Kahire’nin yaklaşık 300 km güneyinde bulunan
Tellel Amarna’da Firavun IV. Amenophis’e ait bir tablet arşivi
bulundu. Bu buluntu önceleri halk tarafından koleksiyonculara tek tek
el altından satılmaya başlandı; daha sonra sistematik bir kazı ile bu
arşiv tüm olarak ortaya çıkarılır. Bu arşiv Amarna Mektupları olarak
literatüre geçti. Belgelerin çoğu o yıllarda bilim adamları tarafından
okunabilen Babilce olarak yazılmıştı. Bu arşivde ele geçen iki tablet
o zaman için bilinmeyen bir dil ile yazılmıştı. Aynı dil ile yazılmış
belgeler, 1907 yılında Alman Hugo Winckler tarafından kazılmaya
başlanan Boğazköy’de bulunan Tablet arşivi içinde de bulunmuştur. Bu
dil nihayetinde 1917 yılında Macar asıllı alman bir dilbilimcisi olan
Bedrich Hrozny tarafından çözüldü.
-
Boğazkale bölgesinde 1882'de başlatılan çalışmalar, 2. Dünya Savaşı
sırasında verilen kısa ara dışında bugüne kadar kesintisiz olarak
sürdürüldü. Cumhuriyet Döneminde bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün
verdiği direktifle ören yerinde kazılara devam edildi. 1994 yılından
bu yana Alman Dr. Jurgen SEEHER başkanlığında yürütülüyor.
- Bizce
on binleri bulan Hitit arşivleri ne yazık ki Osmanlı döneminde kazı
yapan ekipler tarafından ülkelerine incelenmek için götürüldü. Bizlere
geri getirildiği söylense de tamamının getirildiğine inanmıyorum.
Hititlerin başkenti olduğu belgelenen;lanetlenmiş şehir olarak bilinen
Boğazköy ören yeri Hitit Devleti'nin eski çekirdek bölgesinin
merkezinde yer alıyor. Ovadan 300 metre yükseklikte kurulmuş olması
etrafının kayalar ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle de dikkati çeken
ören yeri kuzey ve batıda bulunan derin uçurumlarla sınırlanmasına
karşın kentin kuzey kısmı dışındaki bölümleri surların alt kısımları
bir nevi piramidi andıran duvarları çevrili.
- Tarihe
yeni bilgi ve belgeleriyle damgasını vuran Hitit uygarlığının Başkenti
Boğazköy'de (Hattuşaş), arkeoloji dünyasına ışık tutacak yeni yeni
bulgulara ulaşılıyor. Boğazköy’ün yanı sıra Ortaköy’de ve yeni
buluntular ortaya çıkarılmaktadır.
-
Boğazköy’de bulunan tahıl depolarından, dünyada bugüne kadar çok
miktarda yangından arata kalmış arpa ve buğday çıkarıldı ve yeni
bulgular araştırılmaya devam edilmektedir.
- Bizim
bu gün gündeme aldığımız “Uluslarası Hititoloji Kongresi ”nin kısa
tarihçesini de inceleyelim.
- Benim
emekli olmadığım yıllar içinde;o zamanın Çorum Başkanı olan Rahmetli
Dr. Turan KILIÇÇIOĞLU’nun temelini attığıdır. İlki 15-16 Ekim 1981
tarihinde düzenlenen “Uluslar Arası Çorum Festivali” ile çekirdeği
atılmış oldu. Turan Beyin en büyük emellerinden bir tanesi de Çorum’da
bir HİTİT KÜTÜPHANESİ meydana getirebilme çalışmaları olmuş,
imkansızlıklar ve ilgisizlikler sonucu bu emeli maalesef uygulama
alanı bulamadı. Bizce halihazırda bulunan Hasan Paşa Kütüphanesi
ihtisas kütüphanesi olması için hiçbir sakıncası olmayan,el Yazma
Kitapları, Arap Harfli Matbu Kitapları ve Latin Harflere geçilmesinden
bu güne kadar bulunan muazzam bir kitap arşivi önerimizi haklı
çıkartabilir. Bu bir hayal olarak görülmemelidir. Kütüphaneler arası
yardımlaşma ile bibliyografyalar ve kataloglar taranarak ne kadar
Hititler ile ilgili kitap varsa buraya toplanarak okuyuculara sunulur.
Bu günkü teknoloji ile CD veya fotokopi ile kitapların tek olanları
kopyalanır.
-
-
-
- Alınan
karar gereği: Hititoloji Kongresi üç yılda bir düzenlenmekte olup,bir
yıl yurt içinde,bir yıl yurt dışında yapılmaktadır.
- I.
Uluslararası Hititoloji Kongresi Uluslararası 1. Hititoloji Kongresi
bildirileri (19-21 temmuz 1990).
- II.Uluslararası
Hititoloji Kongresi İtalya’da Pavia şehrinde yapılmıştır.
- III.
Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri Çorum, 16-22 Eylül 1996,
1996 yılında üçüncüsü gerçekleştirilen Kongre, Türkiye-Çorum'da
yapılmıştır. Yurt içi ve yurt dışında pek çok bilim adamının Türkçe,
İngilizce, Almanca ve Fransızca olarak sundukları bildiriler, Ord.
Prof. Dr. Sedat Alp ve Prof. Dr. Aygül Süel tarafından yayına
hazırlanmış ve toplam 57 bildiriden ve 614 sayfadan oluşan bu kitap
bilim camiasına sunulmuştur. Kitabı: İçindekiler, Çorum Valisi'nin
konuşması, Çorum Belediye Başkanı’nın konuşması,Kongre Başkanı’nın
konuşması ve Bildiriler bölümlerinden oluşmaktadır.
- IV.Uluslararası Hititoloji
Kongresi:
- 4-8
Ekim 1999 tarihlerinde Almanya’nın Würzburg’da dördüncüsü düzenlenen
Hititoloji Kongresinde bildiri sunanlar :Prof. Dr. Yaşar Coşkun, Prof.
Dr. Ali Dinçol, Doç. Dr. Belkıs Dinçol, Doç. Dr. Cem Karasu, Prof. Dr.
Mehmet Özsait,kazı ekibinden Arkeolog Nesrin Özsait ile beraber, Prof.
Dr. Aygül Süel, Prof. Dr. Jak Yakar ayrıca Prof. Dr. Ali Dinçol, Doç.
Dr. Belkıs Dinçol ve Tel Aviv Üniversitesi’nden Dr. Aviya Taffet ile
beraber hazırladıkları, “The Likely Borders of the Appanage Kingdom of
Tarhuntaşşa” başlıklı bildirilerini sunmuşlardır.
- V.
Uluslararası Hititoloji Kongresi:02-08 Eylül 2002 Çorum
- GÜNDÜZ PROGRAMLARI:
- Açılış Töreni:
- Saat 11,00 Devlet Tiyatro Salonu.
- Kongre Başkanı Ord. Prof. Dr. Sedat
ALP’ın Konuşması
- Ankara Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Nusret ARAS’ın Konuşması
- Çorum Belediye Başkanı’nın
konuşması
- Çorum Valisi Atıl ÜZELGÜN’ün
Konuşması
- Kültür Bakanı Prof. Dr. Suat
ÇAĞLAYAN’ın Konuşması
- Bu
sayımızın dizgisi yapıldığı 28 Ağustos 2002 tarihi saat 17,30’a kadar
diğer günlerin nerede, nasıl yapılacağı hakkında ne İl Basın
Bürosundan, ne de Belediye Kültür Müdürlüğünden bilgi alınamamıştır.
Ayrıca yukarıdaki açılış programı da bir davetiyeden alınmıştır.
Aşağıdaki program ise İl Basın Bürosundan alınmıştır.
- Gelecek sayımızda ise bize göre
eksiklikleri ve yapılan etkinlikleri davet edildiğimiz ölçüde sizlere
anlatmaya çalışarak gelecek altı yıl içinde neler yapılacağını
irdeleriz.
- AKŞAM PROĞRAMLARI:
- 02 Eylül 2002 Pazartesi saat 21,00
Atatürk Kapalı Spor Salonu Ankara Davlet Klasik Türk Müziği Korosu
Müzik Konseri.Solistler Zekai TUNCA ve Zerrin NAYCI
- 03 Eylül 2002 Salı saat 21,00
Atatürk Kapalı Spor Salonu Kültür Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği
ve Sema Gösterisi
- 04 Eylül 2002 Çarşamba saat
21,00Devlet Tiyatro Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü
Sanatçılar konseri
- 05 Eylül 2002 Perşembe saat 21,00
Devlet Tiyatro Salonu İstanbul Modern Folk Müzik Topluluğu Genel
Yönetmen Ferhat LİVANELİOĞLU;Solistler Sevingül GÜLER,Julide
KARAN,Cihat OKAN
- 06 Eylül 2002 Cuma saat 21,00
Devlet Tiyatro Salonu Ankara Devlet Opera Balesi Genel Müdürlüğü
Sanatçılar Konseri
- 07 Eylül 2002 Cumartesi Devlet
Tiyatro Salonu Mersin Opera Balesi Müdürlüğü Sanatçılar Konseri
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
42 25 Eylül 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
39KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ATATÜRK VE İLK HİTİTOLOGLARI
-
Türkiye'de Hitit dilinin ve sanatının incelenmesinde bilim adamları
kadar Modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de büyük
katkıları vardır. Atatürk, 1930'ların başında Türk Tarih Kurumu'nu
kurarak Türkiye'de Hititlerin ve Anadolu'da yaşamış eski uygarlıkların
araştırılmasının önünü açtı. Kendi tezi olan Hititlerin Türk olduğunu
beyan etti.
- Bizde
Atatürk’ün bu tezini savunanlardanız. Bazen kendi kendimize acaba bu
tabletlerin ilk okuyanı bir Türk olsaydı acaba ne kadar Türkçe kelime,
terim bulacaktı diye çok uykularımız kaçtı.
- Atatürk
1930 – 1933'lerde Anadolu'nun eski tarihi ve arkeolojisi konularında
yetişmeleri için Avrupa ve Amerika'ya öğrenci gönderilmesini sağladı.
Bizim tespit ettiğimiz ünlü Hititolog Sedat Alp (*) ve ünlü arkeolog
Ekrem Akurgal (**) bu dönemde yurtdışına gönderilen öğrencilerden
ikisidir.
- Atatürk
1935 yılında Alacahöyük kazılarının başlamasına da ön ayak oldu. Nazi
rejimi altındaki Almanya'dan Sümer, Asur ve Hitit dili uzmanlarının
Türkiye'ye davet edilmeleri Atatürk zamanında oldu. Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi 1936 yılında Atatürk
tarafından açıldı.
- (*)Ord.
Prof. Dr. Sedat Alp, 1913 yılında Selanik'te doğdu. 1932 yılında
devlet sınavını kazanarak Almanya'da Eskiçağ tarihi, Hititoloji ve
Sümeroloji öğrenimi gördü. 1949 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih – Coğrafya Fakültesinde ordinaryüs profesör oldu.
- Sedat
Alp'in Hititolojinin çeşitli dallarında pek çok keşif ve buluşları
bulunmaktadır. Hititoloji üzerine çeşitli dillerde sayısız eseri
yayınlanmıştır. Dünyanın çeşitli üniversitelerinde konuk profesör
olarak çalışmış ve konferanslar vermiştir. Alp, 1953 yılından bu yana
Konya – Karahöyük kazılarının başkanlığını yapmaktadır.
- Alp,
1946 yılında Türk Tarih Kurumu üyesi olmuş, 1983 yılına dek kurumda
çeşitli görevlerde bulunmuş ve kapatılmadan önce kurumun son
başkanlığını yapmıştır.
- Alp,
İtalyan Cumhurbaşkanı'nın Commendatore nişanı (1957), Federal Almanya
Cumhurbaşkanı'nın liyakat nişanı (1972), Paris College de France
madalyası (1980), Federal Almanya Cumhurbaşkanı'nın yıldızlı liyakat
nişanı (1991), İtalyan Cumhurbaşkanı'nın Grande Ufficiale nişanı
(1991) sahibidir.
- (**)Ord.
Prof. Dr. Ekrem Akurgal, 1911 yılında İstanbul'da doğdu. 1931 yılında
devlet sınavını kazanarak Almanya'da arkeoloji öğrenimi gördü. 1957
yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesinde
ordinaryüs profesör oldu.
- Ege'de
Foça, Çandarlı, Erytrai ve İzmir antik kentlerini ortaya çıkarmıştır.
Eski Yunan, Hitit –Hatti ve eski Anadolu uygarlıkları üzerine çeşitli
dillerde sayısız eseri yayınlanmıştır.
- Akurgal,
Avrupa'da yedi akademiye üyedir ve dünyadaki pek çok bilim kuruluşunun
şeref üyesidir. Bordeaux Üniversitesi (1961), Atina Üniversitesi
(1988), Lecce Üniversitesi (1990), Anadolu Üniversitesi (1990)
kendisine şeref Doktoru sanını vermişlerdir.
- Akurgal, Federal Almanya Büyük
Liyakat Nişanı Yıldızlı Rütbesi (1979), Goethe Madalyası (1979),
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü (1981), İtalyan
Commandatore Nişanı (1987) ve Fransız Légion d'Honneuer Officier
rütbesi (1990) sahibidir.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
42 25 Eylül 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
40KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ESKİ ESER KAÇAKÇILIĞI
- Eski
eser kaçakçılığı; günümüzün değil eserin yapıldığı anda başlayan bir
kaçakçılık olarak görmemiz sakıncalı görülemez. Tarihi bir eser; o
zamanın kaçakçıları tarafından bu esere kıymet veren kişilere belli
bir ücret veyahut bir taviz karşılığında verilmesi, önerilmesi diye
görebiliriz. Açıkça söylemek gerekirse bu işleme “hırsızlık” dememiz
daha doğru olur.
-
Bizlerin zaman içinde okuyup araştırdığımız eserlerin içinde tarihi
hazinelerimizin yabancılar tarafından ülkelerine öyle veya böyle
götürüldükleri bir gerçektir. Bu gerçeğin bir boyutu da geçenlerde
Internette sörf yaparken rastladığım bir siteden okuduğum bilgi ile
hem sevindim, hem de üzüldüm.
- Benim
bildiğim bu götürülme işleminin zaman içerisinde geri gönderilmeye
dönmesi beni oldukça sevindirdi. Fakat Internet adresinde yazılı olan
bilgide en son 1984 yılından sonraki gelişmeler ya güncellenmemiş,ya
da olduğu gibi bırakılmıştır.
- Aşağıda
bulunan yazıdan; Boğazköy Sfenksi (leri)nin geldiği belirtilmiştir.
Bir Çorumlu olarak bu Boğazköy Sfenksinin gerçek yerine iadesi daha
gerçek değil midir?
- Ayrıca
aşağıda geçen yazıda bildirilen kil tabletlerin adetleri tam mıdır?
Yoksa gerçek dışı bir fazlalığı mı iade etmişlerdir. Bu da meçhuldür.
-
Saygılarımla.
- “Tarihi
eser ve arkeolojik kalıntı açısından dünyada en önemli bölgeler
arasında sayılan Orta Doğu ve Ön Asya alanında en zengin tarihi eser,
harabe ve gömülerin bulunduğu Anadolu toprakları, Arkeoloji dalının
önem kazanmaya başladığı 1800 yıllarından itibaren özellikle Avrupalı
ve Amerikalı arkeolog gruplarının çalışmalar yaptığı bir bölge olarak
ortaya çıkmıştır. Truva, Bergama, Efes gibi kazılar daha Osmanlı
İmparatorluğu döneminde gerçekleştirilmiştir.
- Gerek bu kazı çalışmalarını yürüten
gruplar ve sayıları giderek artan ülkemizi ziyaret eden turistler,
gerek bu tarihi zenginliklerin çokluğu ve kontrolsüz el
değiştirmesinden yararlanmaya çalışan uluslararası tarihi eser
kaçakçıları ülkemizden önemli sayıda tarihi eseri yasadışı yollardan
yurtdışına çıkarmışlardır. Bu eserler ziynet eşyası, sikkeler,
heykelcikler, mezar taşları, lahitler, seramik ve çiniler, çanak
çömlek gibi küçük eserlerin yanında, arkeolojik kazılarda çıkarılan,
sfenks ve Bergama örneğindeki gibi parçalar halinde götürülen
tapınaklar da olmuştur.
- Almanya
Boğazköy Sfenksi Eski Hitit Başkenti olan Bogazköy'de 1906-1912
yılları arasında Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Berlin
Üniversitesinden Prof. Winkler'in ve Müze-i Humayun adına uzman
Makribi Bey'in katıldıkları arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan iki
adet sfenks ve 10.400 adet kil tablet, sonraki yıllarda Müze-i Humayun
ve Berlin Arkeoloji Müzesi arasında varılan mutabakat sonucunda
gerekli temizleme, restorasyon, kodifikasyon ve yayın işleri
gerçekleştirilmek üzere, ilgili Türk makamlarının izni ile ve söz
konusu çalışmaların bitiminde Türkiye'ye iade edilmek koşulu ile
çeşitli tarihlerde Berlin Müzesine gönderilmişti.
- Söz
konusu eserlerin ülkemize iadesi için ikili temasların yanında, UNESCO
Sözleşmeleri ve diğer uluslararası sözleşmelerin ilgili hükümlerinden
istifadeyle iadesi sağlanmaya çalışılmakta ancak bunlardan sonuç
alınamaması durumunda dava yoluna gidilmektedir. Tarafımızdan iadesi
talep edilen yurtdışındaki eserler şunlardır: Söz konusu eserlerden
bir adet sfenks, diğer sfenksin bir kanadı ve 3000 adet kil tablet
1924-1943 yılları arasında işlemleri tamamlanarak Türkiye'ye iade
edilmişti.
- İkinci
Dünya Savaşı'nın elverişsiz koşulları nedeniyle geri kalan bir adet
sfenks ve 7.400 adet kil tabletin Türkiye'ye iadesi mümkün olamamış,
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin
kurulması ile söz konusu eserler DAC topraklarında kalan Berlin Ön
Asya Müzesi'nde tutulmuş ve sergilenmeye başlanmıştır.
- 1986-87
yıllarında DAC nezdinde yapılan girişimler ve bir şikayet dosyası
hazırlanarak UNESCO'ya başvurulması üzerine DAC yetkilileri 7.400 adet
tabletin Türkiye'ye iadesini kabul etmişler ve tabletler 1987 yılı
Ekim ve Kasım aylarında Türkiye'ye gönderilmiştir. İkinci sfenksin de
Ülkemize iadesi hususunda Almanya ile yapılan ve 1994 yılında kesilmiş
bulunan ikili görüşmelerin yeniden başlatılmasına çalışılmaktadır.
http://www.mfa.gov.tr/Turkce/gruph/default.htm
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı:
42 25 Eylül 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
41KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- KENDİM ÇALDIM KENDİM OYNADIM
VE SEÇİM
- Geçen
sayımız; Hititoloji Kongresi” ile ilgili olmuştu. Kongre her zaman
olduğu gibi halka ve meraklılarına zamanında bilgi ve haber
verilmediği için;sadece katılanların kendi aralarında ve halktan ayrı
olarak toplandılar. Bildirilerini sundular, bulduklarını meslektaşları
ile paylaştılar, bilgi alış verişinde bulundular.
-
Gerçekten bu gibi toplantılar yapılırken halkın katılımını istemezler,
bu konuyu ben merak eder dururum. Zannedersem bu kendilerini o konunun
okuyanı, yazanı olduğunu zan ettiklerinden olsa gerektir. Kendi
yorumlarının ve bilgilerinin bazı meraklılar tarafından karşı tezlerle
boşa çıkartılma korkusu mu acaba bu gibi toplantıları halkın gözünden
uzak tutulmaktadır? Tabi böyle olabilir. Çorum’da yapılan “Hititoloji
Kongresi” böyle düşünülmemiş havası verilmekle birlikte; bu konunun
Çorum temsilcileri sayılan ve öz be öz Çorumlu olan bir iki eski Çorum
kültür Müdürlüğü yapmış emekli arkeolog davet edildi mi? Birkaç
kütüphane çalışanı çağırıldı mı? Hayır! Çünkü onlar bu gibi
toplantılara gelemeyecek kadar meşgullerdir ve yine emekli oldukları
için bu camiadan kopmuşturlar düşüncesi mi hakimdir yoksa, adam sende
onlar sıralarını doldurdular ne işleri var burada düşüncesi mi
hakimdir.
-
Toplantının yapılması yukarıda dediğim gibi herkese serbest pozisyonda
olduğu gibi, yukarıda bahsettiğim serzenişi boşa çıkartır gibi
görülmesine rağmen; O kişilerin “Davetsiz gelen mindersiz kalır”
atasözünü düşünebileceklerini, bu düşünce ile de mindersiz kalırız
umuduyla da toplantılara gelemediklerini ben açıkça bu satırlarda
savunabilirim.
- Bu
toplantıların; sıkı sık yapılması ve meraklısının bulunmasına,
ilgilenenlerin bilgilendirilmesi ve onların davet edilmesi pek zor bir
şey olmasa gerektir. Burası Çorum. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz.
Kimin neye, kimin hangi konuya ilgi duyduğunu hepimiz az çok biliriz.
Hani ne derler ”Biz birbirimizi tanırız” denir ya. İşte bu meraklıları
ve ilgilenleri bilmenize rağmen, bir kağıt parçası ile onları
çağırmamak ne gibi sonuçlar verdiğini toplantı boyunca iki salonda
yapıldığını basından öğrendiğimiz ve katılımın çok az olduğu
serzenişlerini geçmiş günlerde öğrendik. Bu dediklerimiz yazılı
olduğundan arşivi yapılan gazetelerden bilgilerimizi tazeleme
imkanımız vardır. Biz Türklerin en kötü özelliklerinde birisi de çabuk
unutmamız olduğu hepinizce malumdur. Bir söz söyleriz onu yazılı
olarak bulamazsa çabucak unuturuz,gerçi bu yazılı da olsa, belgeli de
olsa hem söyleyenimiz, hem de dinleyenimizin unutması her neyse de
yazanlarımızın da unutması oldukça ilginçtir.
- Şu anda
Türkiye’miz seçim çabası içinde ve telaşında. Seçim için bizlerin bir
oydan başka bir alternatifimiz yok. Bizler “Millet Vekillerimizi”
kendimiz seçmiyoruz. Ön seçim yapan partiler bile kendi seçtiği ve
sıraya koyduğu vekillerini bile bile genel merkezlerinin kurbanı
edebiliyorlar.
- Ben
ilimin seçeceği beş vekilim tamamını kendim seçmedikçe “Demokrasiden”
bahsedenlere gülüyorum. Eskiden bir padişahımız vardı, onun varisleri
bizi idare ederlerdi. Şimdi ise 5-30 padişahımız var. Sağ olsunlar
onlarda bu koltukta ne hikmet varsa gitmek söyle dursun,evlatlarını
şehzade olarak yetiştiriyorlar. Zamanı gelince onları ortaya sürmekten
çekiniyorlar. Bu günleri istemeyenler gelecek günlerin umudu ile boşa
avunuyorlar. O günler bu günleri de aratacak. Dış borçlar ile iç
borçlar diz boyunu değil gırtlak boyunu geçti.
- 1960’lı
yıllarda borç bini geçti boş ver derlerdi,bugün ise borç bir trilyonu
geçti boş ver diyoruz. Gelecek hükümet ancak iç borçları
erteleyebilecek bir hükümet olabilirse ülkemiz refaha erer. O borçları
kimler yaptı ise onların ödemesi gerekir. Babasının parasını değil
devletimizin verdiği kredileri batıranların ve en uzak akrabalarına
kadar 1960’a kadar inilerek mal varlıklarının incelenmesi,gerçek mal
varlıklarının gerçek paraları ile bırakılarak ellerinde bulunan gerçek
dışı mal ve paraların devletimizin maliyesine ödemesi için gerekenin
yapılması gerekir ki bunu da yapabilecek bir hükümet maalesef
iktidara gelmesini beklemek hoş bir hayal olarak kalır.
- Ne hak
ettiysek onu gördüğümüzü hepimiz görüyoruz.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 43 25 Ekim 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
42KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- BAHÇELER VE BİZLER
- Nereden
çıktı şimdi bu bahçeler diyeceksiniz?
- Evet.
Belli bir yaştan sonra erkek olsun, kadın olsun bir özlemini,
fıtrattaki (yaratılışında) bir özlemini gerçekleştirmek için ufak bir
bahçesinin olması ister . Bu bahçesinde her türlü çiçek ve sebzeyi
yetiştirmek, toprakla haşır neşir olmak için çabalar.
- Her
halde bu insanın özüne dönüşünün bir göstergesi bir özlemidir. Belirli
bir yaştan sonra özüne döneceği toprağa dokunmak, onunla yaşama, onu
tanımak için onun kokusunu duymak için bu özlemini gayri tabi olarak
şuur altının bir dürtüsüdür.
- Bu
fikrime belki sizler katılmayabilirsiniz. Yinede ben kendi özlemim
olarak toprak ve bahçe işlerine pek ilgi duymadım herhalde benim
fıtratımda da bu var gibi gözükmede, benim kendi analizime göre 1960
lı yıllarda oldukça bağ ve bahçe ile ilgilenmem, rahmetli babamı
kıramamamın verdiği bir bıkkınlıkla uyuşuyor diye tahlil ederim. Benim
bu tahlilim tabi ki yeni yetişme çağının psikolojik etkisi olduğunu
benden başka bilen yoktur demem her halde yanlış olmaz.
- Bu konu
içinde benim bağ ve bahçeden uzak durduğum anlaşılmış olmasına karşın
acaba bu konuyu niçin işlediğim sorulabilir.
- Bu
konunu işlenmesinde benim yaşamımın bir yanlışlık olgusu ile bilerek
veya bilmeyerek insanın tabii bir özleminin ileriki yaşlarda nefretle
beraber çekemeyeceği bir sıkıntı haline gelmesi olarak
yorumlayabilirim.
- Sizlere
bu ufak hayat kesitimde; yetiştirdiğiniz genç yavrularınızı, genç
talebelerinizi fazla baskılarla bazı olumlu işlerden onları soğutmamız
gerektiğini söylemek istemekteyim. Gençlerin istemediği işleri ve
fiilleri onlara sizin hatırınız için yaptıklarını yada yapma gereği
duyduğunu anlamaya çalışmalısınız. Aynı sistem ve düşüncem ile
diyebilirim ki; onlara fazla baskılarla bazı kötü alışkanlıkların ve
takıntıların sahibi olmalarını bilmeden sahiplendirmemeliyiz. Onlara
bu işlemleri aşılamamalıyız.
- Genç
dimağların gezmek, arkadaşları ile beraber olmalarını daha çok
sağlamamız, onların gelecek günlerinde bazı işlemlerden, bağbahçe,
okuma-yazma, sevme-sevilme, ağlama-gülme gibi insanlık gereği
yaşamında yaptıklarını zora ve nefrete dönüştürmemeye dikkat
etmeliyiz.
-
Gençlerimiz bizlerin umududur. Bilinen bir sözü burada tekrar etmeden
yazıma devam etmek istiyorum “Bu günler bize gençlerin emanetidir”
sözünü tekrar etmekten kendimi alamıyorum.
- Biz
yetişkinler olarak gençlerimizin rahat ve huzurlu olarak bizim
yaşlarımıza geldiklerinde, bizlerin zorluk ve bıtkınlıkları
yaşamamaları için onları sıkboğaz etmeyelim. Sıkboğaz etmeyelim derken
de bazı velilerin yaptıkları gibi de sorumsuz,her yaptığına ilgilisiz,
onları başı boş ta bırakalım demiyorum. Gençler hissedilmeden göz
hapsinde bulundurmalı, ayrıca onların da bir birey olduklarını
düşünmeli,onları bir evlat gibi görmeyip,bir arkadaş gibi onları takip
edip, onların problemleri ile ilgilenmeliyiz. Onları kötü
arkadaşlardan, kötü alışkanlıklardan uzak tutmak için çabalamalı,
sonradan pişman olacağımız, evlatlarımızı bataklıklardan nasıl
çıkartacağız diye çırpınanlardan olmamalıyız.
- Bin
nasihatten bir musibet iyidir, atasözünün oluşumunu beklemeden;
gençlerimizi koruyalım ve kendimizi de böylece koruyalım. Vatanımıza
ve Milletimize yaraşan bir kuşak yetiştirelim. Bu günlerde böyle
gençlere ihtiyacımız oldukça fazla. Bahçelerimiz daime meyveli ve
çiçekli olsun..
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 43 25 Ekim 2002
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
43KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- HEY GİDİ GÜNLER HEY!
- Bir
ideal mıydı acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Emekli olmuş,
bir şeyler yapmak,birikimleri hazırlamak ve sunmak istiyordum. İçim
içime sığmıyordu. Sevinç ve güven duygusu ile işe başlamalıydım öyle
de yaptım. Önce düşündüm. Ne yapabilirim? İş yeri açmalı mıyım? O
tarihlerde kazandığın kadar vergi vereceksin deniyordu. Öyle ise
kazanamazsan vergi vermeyecektin. Karar verdim ve işyerini
açtım.
- 27
Mayıs 1998 tarihinde açtığımız İş yerini bu Ekim ayı içinde kapatmak
zorunda kaldım. Benim umduğum olmadı. Çorumlunun dediği oldu. Ben
kendi çabalarım ile bunca sıkıntıya katlandım,iş yerini açık tutmaya
çalıştımsa da ancak bu aya kadar yani 10 Ekim 2002 tarihine kadar
getirebildim. Durum iyileşirse;belki tekrar büromuzu açarız.
- Çorum
için neler ummuştum. Neler?!
-
Bunların sadece bir tanesi yürüdü. Çorumlu 2000 Dergisi.
- Diğer
düşüncelerimi maalesef yerine getiremedim. Bundan bir üzüntü
duymuyorum. Nedeni ise kendi çabam kendimle sınırlı kaldı. Benim bunda
bir kabahatim ve ihmalim yok. Elimden geldiği, aklımın yettiği kadar
çabaladım. Çalıştım. Ben yayınevini Çorum’da yok diye kurmuştum,
yürümedi. İş yeri olarak devam ettiremedim, fakat evde devam ettirmeye
çalışacağım. “Bakalım Mevla’m neyler,neylerse güzel eyler” diyorum.
- Bu
günden sonra büyük bir kısmını evimde yapmaya alıştığım dergimizin
devamını yine evimde eşimle beraber yürüteceğim. Zaten Internet
yayınımızı da evden kontrol ve devam ettiriyordum. Bu sistemimizde bir
değişiklik olmayacak.
- Bazı
yazar arkadaşlarımızın yazılarını beraberce iş yerinde yazdığımız ve
kontrol ettiğimiz yazılarını da artık kendileri bir bilgisayarda
yazdırırlar veya yazarlar. Onlar da diğer yazar arkadaşlarımız gibi
e-mail olarak dergimize gönderirler. Bizde yayınlarız. Yada yazılarını
elde yazarlar,bize ulaştırırlar bizde yazar ve yayınlarız.
-
Bakarsınız birkaç on sayı sonra ömrümüz olursa; sanal olarak devam
eder ve okurlarına ulaşır. Sanal olarak yayınımıza devam edelim mi
diye sorduğum okuyucularımızın pek çoğu klasik olarak dergiyi elimize
alıp, o mürekkep kokusunu koklamak ve elimizde tutmak, ona dokunarak
onun varlığını hissetmek istiyoruz demektedirler. Belki de
haklıdırlar. İki yıl önce dergimizi CD de verelim diye bir araştırma
yapmıştım,o araştırmada da olabilir diyenlerin sayısı oldukça az
çıktı.
-
Internet’e giren okurlarımız için de bir duyurumuz bulunmakta:
- Şiirle
ilgileniyorsanız:
- GÜRSEL
YAYINEVİ DÜNYA ÇAPINDA TÜRKÇE SANAL ŞİİR YARIŞMASI ANKETİ İÇİN
- http://www.kaliteofisi.com/anketler.asp
- YUKARIDAKİ ADRESTE BULUNAN 36
NUMARAYI YAYINEVİMİZİN ANKETİNE KATILIR MISINIZ ?
- Bilgi almak ve yarışma şartnamesi
için corumlu2000@kolaymail.com adresine yazınız.
- YADA AŞAĞIDA BULUNAN AYNI SORULARI
CEVAPLAYIP GÖNDEREBİLİR MİSİNİZ ?
- 1- Şiir Yarışmasına katılmak ister
misini ? ...................... Evet Hayır
- 2- Şiir Yarışma katılımı ne kadar
olsun ?......................... Şiir Başına 1$ Şiir Başına 5$
- 3- Şiir yarışması katılan şiirlerin
değerlendirme oylarını kim versin ? Yayınevi Site Şiir Okurları
- Not. bu soruların makul olanlarını
bırakın diğerini silin. e-maili görüşlerinizle gönderiniz.
-
Teşekkürler!
- NOT: Ne
yazıkki hiçbir katılım ve öneri gelmedi.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 44 25 Kasım 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
44KİTAP
BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
- BİR AYIN ARDINDAN
-
Bizlerin kutsal olarak bildiğimiz ve değer verdiğimiz mübarek aylardan
saydığımız Ramazan ayını da arkada bıraktık. Bizlere ne dayanır ki.
Acısıyla tatlısıyla neleri arkamızda bırakmadık, kimleri unutmadık bir
an düşünsenize:
-
Annemizi, babamızı, dedemizi, ebemizi, hatta büyük büyük annemizi de
tanıdıksa onları da arkamızda bıraktık. Sevdiğimiz kedimizi, çocukken
beslediğimiz köpeğimizi, köyümüzde bulunan eşeğimizi, atımızı,
kazımızı, tavuğumuzu hep geride bıraktık.
-
Bazılarımız evlatlarını, bazılarımız kardeşlerini de geride bıraktı.
- Sadece canlılarımı arkada bıraktık?
Derseniz hayır deriz.
-
Hayallerimizi, umutlarımızı, dostluklarımızı, arkadaşlıklarımızı,
işimizi, gücümüzü, mesaimizi, emeğimizi de arkada bıraktık ve
bırakmaya devam etmekteyiz.
- Bizi
yaratan, bizlere öyle bir unutma gücü vermiş bulunmaktadır ki,yukarda
saymadığımız pek çok şeyleri de arkamızda bıraktık bunları unutmuşsun
dediğinizi duyar gibi oluyorum.
- Mübarek
günler geldi bir rüya gibi geçti. Belki bir daha ki yıla o mübarek
günlere pek çoğumuz erişemeyeceğiz, bu dünyada belki bulunamayacağız.
Göçeceğiz yeni mekanımıza, yeni yaşamımıza. Ne gam; dünya yine bildiği
gibi dönecek, yine unutulan pek çok şey gibi bizlerde göçersek yeni
yuvamıza elbette unutulacağız. Unutulmayacak olan, yaptıklarımız ve
işlediklerimiz olacak. Yapılanlar belleklerde kalacak,bu kalan anılar
yaşayacak,belki bazılarına bir umut, bazılarına ise bir fikir verecek.
Asıl unutulmayan ise amel defterine yazılanlar olacak. Mahşer ve
ertesinde elimize verilecek olan defterimizi hayattayken iyi ve
güzellerle doldurmaya bakmalıyız. Bu bizim esas unutmamamız gereken
sermayemiz olduğunu bilmemiz gereklidir.
-
Önümüzde kutsal günlerimizin semeresini göreceğimiz Bayram var. Bayram
etmemiz için bizlerin bayramı hak etmemiz gerekli. Bu gerekliliğin
yine arkamızda bıraktığımız günlerin kazancının verimli olması ile
ilgili olması gerekir. Her günümüz aynı olursa zararda olduğumuzu
söyleyen müthiş deyimi irdelersek, bu hikmetli deyimin ne kadar ulu
bir anlatımda olduğunu görebiliriz.
- Bizleri
yaratan bizleri fani; yani ölümlü yaratmış. Her canlı ölümü tadacak ve
görecek diye de emretmiş. Bu emir gereği “Gelin girmeyen ev olurda;
ölüm girmeyen ev olmaz” diyen atalarımız bizleri fani olduğumuzu
hatırlamamız için uyarmış. Uyarmışta ne olmuş? Hiçbir şey . Biz yine
bildiğimizi okuyoruz. Dünya denen güzelin peşinde koşarken, asıl
güzelliği unutuyoruz.
- Bu
dünyada bulunduğun süre içinde iyi şeylerin peşinde koşmamız, iyi
şeyleri algılamamız, iyi şeyleri yapmamız bizler için iyi olduğu kadar
beşeriyet için de iyi olur. Kötü olanların peşinden koşulurken de aynı
zıtlıkla yapılan kötü fiillerin sonucu beşeriyette kötü etkilenir. Bu
küçük ayrıntıyı algılayabilirsek ne mutlu. İyilikler ve güzellikler
içinde bir yaşamın ardından,göçtüğün yerde sana verilecek amel
defterinin doluluğu ana sermaye olarak sana gelecek. sen bu sermayene
göre yeni mekanında bulunacaksın.
- Bu
satırların bitiminde sizlerin Mübarek Ramazan Bayramını canı gönülden
kutlarken nicelerine de ermenizi niyaz ederim.
-
Çorumlu 2000 Aylık Kültür
Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi Sayı: 45 25 Aralık 2002
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com |
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |