|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
İÇİNDEKİLER
Tıklayarak bilgilere gidebilirsiniz |
|
-
TAKDİM Mahmut
Selim GÜRSEL
-
ÖNSÖZ Ulvi
ÖĞRETEN
-
BİR
İKİ SÖZ
-
ANADOLU COĞRAFYASI
-
OVALAR NEHİRLER İKLİM
-
NEBATLAR VE HAYVANLAR ANADOLU'DA ECNAS
-
ÇORUM'DA İLK İNSANLAR TÜRKLER
-
TÜRK
TARİHİNİN ÇAĞLARI
-
ÇORUM
TOPRAĞINDA GÖRÜLEN HÜKÜMETLER
-
İSKİTLER
-
HİTİTLER
-
KUMANLAR- LUKOSİRİLER- SAKALAR
-
TAVİYUM DA MEDLER VE FARSLAR
-
ÇORUM ; TAVİUM’UN OLDUĞU YERMİ ?
-
FARS HÜKÜMDARLARI
-
KİHSARU’NUN ÖLÜMÜ
-
KÜÇÜK ASYA VE YUNAN HARBLERİ
-
ÇORUM’DA YUNANLILAR
-
PONT VALİLERİ LUKOSİRİ İLİNDE
- ROMALILAR GELMEDEN ÖNCE LUKORİSİ İLİ
-
FARS
İSTİLÂSINDAN EVVEL YUNAN MEDENİYETİ.
-
ÇORUM’DA ROMALILAR
-
ROMA’NIN MAĞLUB KAVİMLERİ
-
PUBLİKENLER
-
ORTA
ÇAĞ İSA PEYGAMBER DİNİ
-
ROMA İMPARATORLUĞUNDA LUKOSİRİ İLİ
-
ŞARKî ROMA
-
NİKONYA’DA
ARAB ORDULARI
-
ÇORUM'DA OĞUZ TÜRKLERİ
-
DÂNİŞMENDLİLER
-
SELÇUKİLER
-
MOĞOLLAR İDARESİ
-
ERETNA HÜKÜMETİ- KAYSERİ İMARETİ-KADI BURHANEDDİN AHMED
-
TİMURLENK
-
CELÂLÎLER
-
ÇORUM’DA ABAZALAR
-
KASİDE-İ KAPUSUZ HAKKINDA
-
DÜNKÜ BU GÜNKÜ ÇORUM
-
ÇORUM’DA TEŞEKKÜLLER LONCA
-
ÇORUM FOTOĞRAFLARI
-
TÖRE - ÇORUM KALESİ- ÇORUM TAKSİMATI MÜLKİYESİ
-
-
ÇORUM’DA YAPILAR-ÇORUM’UN EHEMNİYET-İ ASKERİYYESİ
-
ÇORUM’UN CAMİLERİ- İKTİSADİYYE -NÜFUSU -MA‛ARİF
VE
-
İRFAN- DEMİRYOLLARI
-
-
SPOR -MÛSİKÎ
ÇORUM’UN ÇOĞRAFİ VAZİYETİ
-
İKLİMİ - RÜZGÂRLAR - SULAR
-
FOTOĞRAF
-
ÇORUM
VE CİVARINDA MADENLER
|
|
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- Bu
çalışma için yaptığımız birliktelik için Ulvi’ye teşekkür ederim.
- Çalışma
Nazmi TUĞRUL’UN Çorum Tarih Ve Coğrafyası isimli Arap Harfli Matbu
eserin Latin Harfine çevrilmesi için tez olarak alan Ulvi ÖRETEN’İN
beni bulması ve bazı okuyamadığı yerler ile tezin yazılması için
yardım istemesi ile bu çalışma meydana geldi.
-
Çalışmayı dergimizde ismi ile tefrika ettim yayımladım. Sanal olarak
da sizlerin görüşüne sunuyorum!
- İlgi ve
bilginize sunuyorum!
-
|
-
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ!
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
- ÖNSÖZ
-
-
- 6
Eylül 1995 yılında Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümünü kazanarak Tokat’da yüksek öğrenim hayatıma başladım.
-
- 1999
yılında mezuniyet tezim için Prof. Dr. Münir ATALAR’dan bitirme tezi
olarak 1927 yılında Çorum Vilayet Matbaasında basılan bir eseri tez
çalışması olarak alabilir miyim diye kendisine danıştım.
-
- Sayın
Hocam bu matbuu eseri görmek istedi ve bitirme tezim i-çin tarafıma
izin verdi.
-
- Tez
çalışmalarımı Hocamın nezaretinde tamamlayarak kendisine takdim ettim.
-
- Çorum
İl Halk Kütüphanesinden Müdür Yardımcısı olarak emekli olan Mahmut
Selim GÜRSEL’in bu tez çalışmasında yardımlarını gördüm.
-
- Aslen
Çorumlu olmam nedeniyle bu matbuu eserin gün ışığına çıkması ve bu
bilgilerinde okulumu bitirdikten sonra ÇORUMLU 2000 Dergisinde adımla
tefrika edilmesi sözünü verdim ve imkân dâhilinde bu tezi matbuu
olarak kitap haline getirmeye çalışacağım.
-
-
1924-1930 yılları arasında Çorum’da subay olarak görev yapmış olan
Binbaşı Nazmi TUĞRUL; Çorum Tarih ve Coğrafyasına ait yazılı
bilgilerin bulunmadığı eksikliğini görmüş ve bu boşluğu gidermek için
Çorum Tarihi ve Coğrafyası adlı eserini o günün şartlarına göre
küçümsenemeyecek bir ölçüde doğru ve oldukça zengin bilgilerle meydana
getirmiştir.
-
- Ne
yazık ki bu kıymetli insanın Çorum’dan ayrılışından sonra neler
yaptığı, nerelerde yaşadığı bugün Çorum’da yaşayanlarca
bilinmemektedir. Bütün aramalarıma rağmen Çorum’da görev yapan bir
şahıs olduğu ve subay olmasından dolayı da olsa gerek hayat hikâyesini
bulamadım.
-
- Nazmi
TUĞRUL’u yazdığı eserinden tanımak ve tanıtmaktan başka
yapabileceğimiz bir şey bulunmamaktadır.
-
- Bu
çalışmanın tarafımdan Latin harflerine çevrilmesi ile ileride
araştırma yapacak olanlara yardımımın dokunacağını umuyorum.
-
-
- Ulvi ÖĞRETEN
- Gaziosmanpaşa Üniversitesi
- Fen Edebiyat Fakültesi
- 95 000 50 17 Tarih Bölümü
- Tokat 1999
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- III
-
- BİR İKİ SÖZ
-
-
Son on sene içinde ilim sahasında terakki ihtiyacını tatmin için
garbın birçok eserleri tercüme edilerek toprağımıza girdi. Yurdumuzun
tarih ve coğrafyası hakkında zengin bilgilerle memleketimizin kendi
düşündükleri gibi tanıttılar. Fakat yurdumuzun inceliklerini
göremezliklerinden bu kitaplar noksandır.
-
-
Anadolu:
-
-
Bu yurt nedir? Nasıl oldu, neler gelip geçti? Bu arzuyu tatmin için
herhangi bir eseri okuduğumuzda bu söz öz Türk beşiğinde birçok
yabancı milletlerin benimseme zevklerini duyuruyoruz!
-
-
Bu Anadolu nasıl ve kimden miras kaldı? Hangi adam bu güzel yurtta
yaşadı? Bu yeşil yurdumun tatlı ve acı demleri var mı idi? Bu
yurduma nasıl çiçekler yaraşır? Çorum’a yeni gelmişim. Türk
menâkıbına şahit kal‛asını gezerken birçok gözlerin hareketimi takip
ettiklerini seziyorum. Yanıma sokulan saçı ve sakalı beyazlaşmış bir
ihtiyara kal‛anın masalı hakkında neler işittiğini sordum:
-
-
- Vallahi efendi bu kal‛a Cenevizliler’den kalmadır diyorlar.
-
-
Büyük Türk Kurultaylarının toplandığı bu güzel şehre yabancı kokusu
sızdırmak garabeti tarihe merhametsiz bir lakaydlık değil de nedir?
Asrın milletlerden talep ettiği hars için ne büyük gaflet.
-
-
Yeni çağ- Asr-ı Hâzır- garbın bir buçuk asır önce nurlarını
saçmışken biz; Ancak Hakimiyet-i Milliye’nin te’sissi ile Yeni Çağı
idrak edebildik. Yeni Asır bütün milletlere yeni bir çığır açtı ki,
oda << Cemiyet;Milli Vahdet ile mümkündür>> prensibi.
-
-
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa seyahatleri esnasında
Kırşehir’in Türk Ocağında:
-
-
- << Gençler kendi memleketinin tarihini ve coğrafyasını
tanımalıdır>> buyurmuşlardı.
-
-
Bu irşâdkâr ihtar – birçok eksiklerin bulunacağını bilmekle beraber
–kitabımı yazmak için kuvvet verdi. Bu eksiklerimin mazur
görüleceğini ümit ediyorum. İtirafa mecburum ki, kitabım bol ve
tetebbu mahsulesi olmadı. Bu benim bu noksanlığımı ihtar edecek
eserlerin zenginliği nispetinde hassa-i gururum artacaktır.
-
-
Nazmi TUĞRUL
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- 1
- ANADOLU’NUN COĞRAFYASI
-
- Bir evi iyi tanımak ve
bilmek için nasıl ki civarındaki hududu tanımak ve bilmeğe lüzum
varsı Çorum’u anlamak için Anadolu’nun coğrafyasını o suretle
öğrenmek elzemdir.
-
- Anadolu yâhut Küçük Asya:
-
- Asya’nın garba doğru
denize girmiş yarımadasıdır. Asya’nın toprak birimlerine Anadolu’da
da rast gelinebilir. Antropoloji – insan bilgisi – jeoloji – toprak
bilgisi – Küçük Asya’yı Büyük Asya’dan ayıramaz.
-
-
Anadolu’nun Karadeniz’i çerçeveleyen, Akdeniz kıyısından uzanan
dağlar bu yarımadanın önceleri, denizi koynunda saklamış iken
sonraları o tuzlu suyu kovmuş ve kendisi denize sokulduğunu
göstermiştir. Merzifon Kolejinde görülen balık müstehaseleri bunu
teyit eder. Yer teprenme kuşağının bu mıntıkadan geçişi büyük bir
hadisat-ı tabiyye neticesi bu yarım adanın teşkil etmesi ki bu
nokta-i nazarı kabule yardım eder.
-
- Asya ormanlarından
ayrılarak Hind, Elbürz, Arârât dağlarından sonra birkaç kolla denize
yaklaştıkça küçülen, gaib olduktan sonra tekrar denizde ufak adalar
halinde görülen dağları Anadolu’yu Asyalaştırmaya mühim sebeptir.
-
- ASYA
-
- Asya isminin nereden
alındığı düşüncesi henüz hal edilememiştir. İsmini evvela
Lidyalılar’ın kullandığını Yunan müverrihleri yazıyorlarsa da adalar
kıyısına sığınan bu ufak kütlenin dünyâ parçalarının en büyüğü olan
Asya’ya ad takabilmeleri ihtimali olamaz. Asya ismini Acem
esatirlerinde – masallarında – işitiriz ki bu isim Türklerden
Acemlere geçtiği pek kolaylıkla anlaşılır. Farslılar Medye
medeniyetinin mirasına oturdular. Bu medeniyet üstündü Acem varlığı
kurulurken Med bilgisi de Farslılara geçiverdi. Bu,büyük kara
parçasının ismi de Farslıların esatiri arasına karışmış oluyor.
Kafkasya dan 1293 Hicri senesi Türk Muhacirlerinin Anadolu’ya
hicretlerinde Sapanca civarlarına yerleşen Türk kabileleri
arasındaki kadın isimlerinden << Asya>> ismi pek makbul bir isimdir.
Binaen aleyh bu büyük kıtanın hakim-i mutlakı olan Türkler diğer
milletler arasında ki münasebetlerinde bu isimde yaymaya muvaffak
olmuşlardır.
Anadolu
ise Asya’nın ufak bir parçası olmasından ötürü Küçük Asya ismi de bu
yarım adaya takılmıştır.
ANADOLU
Oğuz
Türkleri’nin Orta Çağ’da dolgun varlıklarıyla bu kıtaya
yerleştiklerinde Küçük Asya ismi Anadolu adını taşırdı (*)
- ANADOLU’DA
TOPRAK KABARTILARI
-
- Anadolu’da toprak
kabartıları üç şekil gösterir:
-
- 1- Yüksek dağlar
- 2- Yaylalar
- 3- Ovalar
-
- Yüksek toprak
kabartıları Anadolu’nun Karadeniz sahili boyunca uzanır. Karadeniz
Boğazına yaklaşıldıkça yükseklik kaybolur. Avrupa da tekrar
yükselerek balkanlara doğru uzanır. Bu dağlar denize doğru dik
(*)Anadolu <<
Karakol>> vezninde asıl Türkçe bir isimdir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- ve ormanlıktır. Karadeniz boyunca
uzanan dağlar Kafkasların bir koludur.
-
- Elbürz Dağları batıya
doğru uzanarak Arârât adını aldıktan sonra bu anaçtan bir kol evvela
garba ayrılır, Muş’tan sonra cenuba doğru kıvrılarak Akdeniz
kıyılarını takip ile Antalya Körfezinin şimalinde yüksekliğini gaib
ile Adalar Denizi kıyılarında ufak yükseklikler ihtiyarlıklar
gösterir. Bu dağlar arasında Anadolu Yaylası şarka doğru Erzurum’a
kadar yükselir, garbda ise yüksekliğini gaib eder.
-
- OVALAR
-
- Anadolu’nun ovaları çok
dağlıktır. Sahillerde nehirler ağızlarında tesadüf edilir. Karadeniz
sahilinde Kocaeli Ovası, Bafra, Çarşamba gibi. Marmara Denizi
kıyısında İzmit, Sapanca ovası ile Adalar Denizi sahilinde Gediz ve
Menderes büyük ovalardır. Akdeniz sahilinde Antalya ve Adana ovaları
Anadolu’nun bereketli ovalarındandır. Bilhassa Anadolu’da Erzurum ve
Muş ovaları Ural Altay’ların ilk cenk meydanıdır.
-
- NEHİRLER
-
- İlk insanların nehirler
gibi kendiliğinden yapılı yollardan yürüdüklerinden nehirleri de
tanımak o derece elzemdir.
-
- Anadolu’da büyük ve
gemilerin dolaşmasına müsait nehirler mevcut değildir. Toprak
kabartmalarının çokluğu nehirlerin akıntısını sertleştirmiştir.
Nehirler seller halinde akarak büyük dağlar arasında kendisine yol
yapar, aynı sertlikle denizlere dökülür, bu nehirler denizlere
döküldükleri yerlerde büyük lâhki deltalar da teşkil ederler. En
uzun nehirler Kızılırmak olup,750 kilometre uzunluğundadır.
Kaynağından i‛itibâren evvela garba ba‛de dağları yararak şimale
doğru akar. İkinci derecede Sakarya gelir ki, 650 kilometre
uzunluğundadır. Milli Mücadele de Büyük Türk zaferlerine şahit
olmuştur. Karadeniz’e 450 kilometre uzunluğunda Yeşil Irmakla 270
kilometre tülünde Çoruh nehirleri dökülür.
-
- Marmara ve Adalar
Denizine dökülen nehirlerin uzunluğu Çoruh kadardır. Adalar Denizine
dökülen Menderes ve Gediz döküldükleri yerlerde büyük deltalar
yaparlar. Akdeniz’e dökülen Seyhan ve Ceyhan nehirleri de mümbit
ovalardan geçerler.
-
- İKLİM
-
- Anadolu’nun iklimi
şiddetli değildir. Karadeniz’in Sinob’a kadar olan kısmını Kafkas
Dağları soğuk rüzgârlarından koruduğu için iklim Sinop’tan i‛tibaren
garba doğru olan aksâma nazarân daha az şiddetlidir. Akdeniz iklimi
daha sıcaktır. Toroslar şimâl rüzgârlarından tamamıyla muhafaza
ederler. Adalar Denizi sahili de nispeten sıcaktır. Fakat merkezi
Anadolu Yaylasında kuru ve soğuk bir iklim vardır. Avrupa’nın
cenubunda aynı arz derecesinde bulunan yarım adaların ikliminden
daha şiddetlidir. Orta Anadolu büyük dağlarla şimal rüzgârından
korunamamıştır. Anadolu yaylası İspanya’da ki Kastil Yaylasının
benzeri olduğu halde şimâlden inen rüzgârlardan uzun bir kış, yakıcı
bir yaz daima vardır. Anadolu’nun şark-i şimâli ve cenubi Kafkas
Dağlarıyla Torosların rüzgârıyla karşı durmasından ötürü daha
sıcaktır.
-
- Şimalden gelen yağmur
bulutlarını yaylanın eteklerini kaplayan dağlar çeker, yahut çok
sıcak olduğundan havayı nemimi ısıtarak bulutları dağıtır.
Anadolu’nun çok yerlerinde yeri sekiz ay yağmur bulutu görülmez sene
de vasati olarak en ziyade – Mayıs ve Haziran – aylarında 25: 50
santimetre yağmur yağar. Yazın bu kadar sıcak oluşu birçok yerlerde
insanları yaylalara çıkmak mecburiyetinde bırakır. Su
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- birikintilerinin hârice
akmamasından ötürü meydana gelen bataklıklar Anadolu’nun havasını az
çok bozuyorsa da gerek günden güne bu fenalığın insanlar tarafından
kaldırılması ve gerekse yaylanın (1000) metre ve daha fazla yüksek
oluşundan havası saf ve temizdir. Denizler kıyısı yazın daha serin,
kışın ise daha ılık olur.
-
- NEBATLAR VE HAYVANLAR
-
- Nebâtlar ve hayvanlar
yağmur ve havanın sıcak ve soğukluğuna göre değişir. Anadolu
yaylasında yağmurlar bol olmadığından nebâtlar cılızdır. Pek çok
yağmur yağdığı zamanlar da ilk baharda- nebatlar Asya
ortalarındaki bazı yerler gibi birden bire yükselir; fakat yakıcı
bir güneş bu yeşil kadife rengi birden bire veremli bir kız gibi
sarartır, soldurur, o vakit her şey kurur. Nebâtlardan en ziyade
sellerin, su bataklıklarının kenarında kavak ağaçları yetişir.
-
- Hayvanlar da nebâtlar gibi
Anadolu’nun her yerinde bir değildir. Sahillerde değişik ve çeşit
hayvanlar bol olduğu halde Anadolu Yaylasında hayvanlar birdir ve
birkaç cinstir. Sahil boylarında bulunabilen aslan, kaplan, pars,
sırtlan yaylalarda yoktur. Adana Ovasında da alageyikler, dağ keçileri
çoktur. Fakat Anadolu Yaylasında (1000): (600) metre yüksek yerlerde
yetişen tiftikler dünyâda az eti bulunur kıymetli hayvanlardır. Öküz
ve inek az çelimsizdir. Mandalar en ziyâde bataklık ovalarda çokluk
yetiştirilir.
-
- ANADOLU’DA ECNAS
-
- Anadolu pek eski
zamanlardan beri bütün milletlere yol uğrağı olduğundan bu
yabancılardan insanlara Anadolu’da rast gelinebiliyordu. Bilhassa
padişahlık devrinde rahatlık bulanlardan Rum nüfusu Cumhuriyetle
Milletin hâkim olduğu güne kadar göze batacak kadardı. Çok şükür ki
birbirimize düşman gözle baktıran, alın teri ile dökerek kazandığımız
paralarımızı av ucumuzdan alan yabancı ve kanlı tırnaklardan
kurtularak bu memleketin adamı olamayan Türk’ün gayretleri;Gazi Paşa
Hazretlerinin ve onun gösterdiği nurlu yolları açan İsmet Paşa gibi
büyük hükümet adamları bu çıbandan yurdumuzu kurtararak bu topraklarda
yalnız Türk’ü bıraktılar,artık yurdumuzda yabancı kokular gelmiyor....
Yalnız Türk ırkı vardır. Ve o Türk ırkının yolları nurlandıran Türk
Cumhuriyeti ile idare olunur bir Türk Hükümeti vardır.
-
- Yunanistan’a yakın
memleketlerdeki Rumlar tamamıyla ticareti kendi avuçları içinde
bulunduruyorlardı. Şimdi Anadolu’da tek ve öz Türk ırkı olduğundan
ticaret de yalnız Türklerdedir. Türk’ten gayrı da hiçbir millet
yoktur.
-
- Karadeniz sahilindeki
Lazlar da saliplerden olup öz Türk’türler yakın zamana kadar
onlarda kendilerini Türk’ten gayrı gibi ayırıyorlardı. Bu cahillik
padişah ve adamlarının da işlerine elverdiği için bu fikri üflerdi.
Gururla baş yükselir ki gençlik; ikilik kokuları saçan bu adı da
kaldırmakla Tarihin hakkını vermiş oldu.
-
- 17’inci asırda
Barbaros’lar, Durgud Reisler, Oruç Reisler İspanya’da birçok
Yahudileri Engizisyondan (*) kurtararak memleketimize taşıdılar.
Bunlarda ticareti en ziyade bol yere, İstanbul’a yerleşerek sarraflık
ile uğraştılar.
-
- Anadolu; dünyâ
kurulduğundan beri (Türk Yurdu)dur. Türklerin teni esmer, gözleri
siyah, saçları
(*) Katolik
mezhebinin mahkemeleridir. Katolik olmayanlar bir bahane ile bu
mahkemeye düşürülerek akla sığmayacak kadar tüyler ürpertici işkence
altında öldürülüyordu. |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- çok koyu, yanak kemikleri hafifçe
çıkık olup büyük bir kuvvet, azim sahibidirler. Zeki ve gayretli olup
terakkiye isti‛dâdları fazladır.
-
- Çorum’da yalnız ve ancak
Türk vardır. Vilâyet Türk urukları ile doludur. Türklerin yukarıda
sayılan benzeyişleri Çorum şehriyle vilayetinde tamamıyla görülür.
-
- ÇORUM’DA İLK İNSANLAR
-
- Çorum: on birinci asır-ı
milâdi de üçüncü bir def‛a ki şehrin kuruluşu ve yükselişi Oğuz
Türklerinden başlar. Onun içindir ki Çorum Tarihi Türk Tarihi ile pek
ziyâde bağlıdır. Bundan ötürü bu şehrin; tarihinin iyice bilinmediği
çağlarda yaşayan insanların ne gibi değişiklikler geçirdiği toplu
olarak bilmek için Türk Tarihinden ufak bir bilgi de lazımdır.
-
- Çorum şehrinin hangi
çağlarda ve nasıl kurulduğu henüz bütün bütüne öğrenilemedi ise de
bütün topraklar gibi Çorum’un toprağı da Hazreti Adem’le başlar.
-
- Çorum şehri ve civarında
nasıl ve ne gibi insanların gelip geçtiğini bilmek, Çorum’un
tarihini nokta-i nazardan fa‛ideli olduğu kadar Türk Tarihini de
tanımak gibi de gurur verir. Romalı olan Pompei şehri Vezüv’ün
külleri altında uyurken Napoli nasıl Ro-ma ruhunu taşıyor ve o ruhla
büyüyorsa son ismi yeni olan Çorum şehri de harap olan eski bir Türk
şehrinin yüksek ruhunu, yüce duygusunu da aynı Türk ruhuyla yaşatır.
-
-
- TÜRKLER
-
- Her milletin kendisine
göre bir masalı olduğu gibi Türklerin de düşünüş ve yaşayışlarına
uygun masalları vardır. Türkler; büyük Tufanda Nuh Peygamberin
insanları tarafından yapılan putlara tapmayanlardan kurtardığı
insanlardan türemiştir. Allah’ı tanımayanlar sular altında kalıp
boğulduktan sonra Nuh Peygamberin gemisi Cudi (*) dağının üzerine
karaya oturdu. Nuh Peygamberin oğulları, Ham, Sam, Yasef kendi
oğullarıyla birer tarafa dağıldıkları vakit Yasef’in Türk ismindeki
oğlu da kendi oğul ve torunlarını alarak şimâle doğru iyi yaşanacak
bir yurt bulmak için çekilmişlerdi. Bu masal insanları ayrı ayrı
atalara ayırdığı gibi büyük alimler de insanları taksim etmişlerdir.
-
- Ariler, Samiler, Hamiler.
-
- Türkler de: Ari ve
Samilerden gayri filoloji – dil – antropoloji – insan bilgisi –
nokta-i nazardan evvela <<Turân>>; daha sonraları Türk (Ural Altayî)
diye ayrınca diğerlerinden ayrıldılar. Ural – Altaylılar Asya’nın
bütün şimal ve garbı ile Avrupa’nın şarkını kapladığı için Altaylılar
da lehçelerindeki farklara nazırân kısımlara ayrılmış-lardır. Asya’da
Türkler hakkında uzun tedtitâtda bulunan Macar musteşrik (Mösyö VAM-BERİ)
beş şu‛beye ayırmaktadır.
-
- 1- Sibirya Türkleri
- 2- Asya Merkezi
Türkleri
- 3- Volga Türkleri
- 4- Pont Oksın Türkleri
<< Karadeniz ahalisi>>
- 5- Garp Türkleri <<
Azerbeycan Türkleri,Osmanlı Türkleri>>
-
- Mösyö VAMBERİ’nin bu
taksimimatı bütün Türkleri tamamıyla toplayamaz noksanları vardır.
Çünkü Türkler dünyâya da birçok milletlerle münasebette bulunmuşlar,
geniş ülkelerde serpilip kaldılar. Bu ülkelerdeki insanların
dilleri ile fazla
- Kaynaştıklarından Türkçe kelimeleri
azaldı. Romanya’nın garbındaki, Moravyalılar gibi.
(*) Beyazıd şehrinin
üç saat yakınındadır. |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Dünyâda ne kadar Türk vardır?
-
- Avrupa âlimlerinden
Profesör JANDANİ 1897 tahrir-i nüfus cetvellerine nazaran 1905 de
bastırdığı << Türk Lisanının Gramerleri>> unvanlı kıymet dar
eserinin başlangıcında Türkleri dört büyük kısma ayırarak
nüfuslarını da üç yüz milyon göstermiştir ki bu yekune hiçbir
suretle inanılamaz. Her halde Mösyö JANDANİ ekseriyetle Rus idaresi
altında bulunan Türkleri az göstermek istediği gibi Suriye, Irak ve
el-Cezire’deki Türklerin nüfusunu da hesaba katmamıştır ki elli
milyon daha insaflıca ilave edersek dünyâda mevcut Türklerin
nüfusunun yekünü 350 milyon kusuru bulur.
-
- Yaradılış ve konuşma
ile yekdiğerine kuvvetle bağlı olan Türkler dünyâda yine birbirinden
ayrılmaz bir kuvvettir. Yüzde doksan dokuzu Müslüman’dır.
-
- TÜRK TARİHİNİN ÇAĞLARI
-
- Bütün tarihlerde
insanların yaşama değişikliğine göre bir takım devirlere ayrıldığını
görüyoruz. Ayrı ayrı yerlerden toplanarak yazılan tarih kitapları
tarihçinin kendi düşüncesine göre birçok şekiller ve çağlara
ayrıldığını gözümüzden kaçmamıştır.
-
- Ba‛zı tarihçiler
tarihi doğrudan doğruya Avrupa’nın kitaplarından tercüme ettikleri
için aynen kabul edilmişledir. Diğer kısmın da İslâmlık düşüncesiyle
çağlara üleştirilmişlerdir. Tarihin böyle çağlara ayrılma
ayrılmasında sebepleri arasındaki insanların düşüncelerindeki
inkılâplar dolayısıyla başka başka çağların kapılarını açtığı
görülür. Avrupa tarihçileri, Garp tarihçileri kendi tarihlerini ne
suretle çağlara taksim ederlerse etsinler Türk Tarihinin de kendi
değişiklerine uygun ayrıca çağlar vardır. (*)
-
- Baş Çağ: Türklerin
İslâmiyet’i kabul ettiği zamana kadar.
- Orta Çağ: Türklerin
kabulünden Avrupa ile temas ettikleri zamana kadar
- Son Çağ: Avrupa ile
temastan Milliye-i Hars’ı muta‛assıp mefkure ile kabul ettikleri
zamana kadar.
- Yeni Çağ: << Asr-ı
Hazır>> Hakimiyet-i Milliye’nin te’sisinden başlar
-
- Bütün bu çağ
başlangıcından Türklerin düşüncelerinde ve ilişkilerindeki
değişiklikler çabuk görülür.
-
- Garb’da Fransa İnkılâb-ı
kebiri insanların yaşamaları üzerinde yeni bir çığır açıyordu:
Millileşmek.
-
- Avrupa; birçok
hırçınlıklar gösterdi. Fakat sonunda buna boyun eğmekten
kurtulamadı.
-
- Hükümetlerin
siyasetleri üzerindeki bi milliyet duygusu Türklerde ancak
Hakimiyet-i Milliye’nin te’sisiyle başladı. Binâen-aleyh Garb’da
başlayan Yeni Çağ Türkiye’de ancak Hakimiyet-i Milliye’nin
te’sisinde Şu’urlu bir e’melin nuru olarak parladı.
-
- Garb’ın tarihçileri
Türklerin he’yet-i mecmu‛asını Ural Altayî yahut Tûrânî diye
toplarlar. Turân bir millete alem olmayacağı bedihdir. İranlılar:
Şark-ı şimalinde Türklerin Turan derler. Bir kısım Türkleri de
Tûrânî di,ye adlamışlardı.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Nasıl ki Arablar’da kendilerinden
olmayanlara Acem diye ayırdıkları gibi. Bundan ötürü Turan’lılık
bütün Türkleri anlatamaz. İkinci bir gurup Türklerin bütün
kaynakları Ural Altay’larda toplandığından Türklerin hepsini birden
Ural Altayî ismiyle toplamışlar. Tarihin vak‛aları zapt edilmediği
zamanlarda Türklerin Anadolu’da yaşadıklarının tarihler
bildirmektedir. Türkler Anadolu’dan mı, yoksa Urallardan mı
taştılar? İstikbâl bu sorunun cevabını bulacaktır. Türklerin kaynağı
Ural Altaylardan başladığı gibi Anadolu’daki ilk insanların da
Tûrânî olduğu yeni yeni topraklarda gömülü kalmış yazıların
çıkartılmasıyla anlaşılıyor. Tarihi bilgilerin kıtlığı içindir ki;
Anadolu birçok yabancı milletler tarafından benimsenmek istemiştir.
Bu gibilerden Yunanlıların Anadolu’ya gelişleri Türklerden çok
sonradır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki bu ülkenin ilk insanlarını
Türkler arasında aramak lazımdır.
-
- Mösyö Şarl TEXİER’in
Küçük Asya ismindeki kitabı da bu anayurt da birçok yabancılık
kokularını his ettirmeğe çalışırken bile yine Türk kavminin bu yeşil
yurt da pek eski çağlarda yaşadıkları hakkındaki tarih bilgilerini de
inkâr etmemiştir görülmektedir.
-
- Milattan dört yüz sene
evvel Galata mıntıkasında görülen Çorum ondan çok asır evvel bir
kısım Hititlerin kurultaylarında bulunduğu merkez şehri idi.
- Türklerin esirliğe boyun eğmeyen
serbest ruhları gezginci bir millet haline koymuştur. Mağlup oldular
mı öç almak için uzaklaşmışlar, yeşil yurtlarından ayrılmışlar fakat
öçlerini unutmayarak tekrar öz yurtlarını yabancı ellerden mutlaka
aldıklarını bütün tarihler söz birliği ile tasdik ederler. Zaten il
ellerde bulunduğu zamandan Çorum ve civarında hiçbir eser kalmamıştır.
Bu gün Çorum ve civarında kara ve sulara verilen isimler Türkçedir.
Romalıların Anadolu’da bulunduğu zamanlardan günümüze ne bir yapı ve
ne de bir tapu kalmamıştır. Asya içlerindeki isimler Anadolu’da da
vardır. Mesela Ankara; Moğolistan’da Selenga Nehrine dökülen kollardan
birinin adı Ankara olduğu gibi.
-
- Fenike alfabesine, Mısır
medeniyetini tevarüz eden Yunan bilgesi İskender Fütühatında da bu
ülkede bir varlık gösteremedi. İskerderin büyük ordularını sevk
ettiği (Toros) dağlarının ismi de Suriye lisanından alındığını
söyleyen Şarl TEXİER bu havalide uzun müddet Asur ve Keldani
Medeniyetini inkişaf ettiren Hititlerin varlığından bahs etmek
istememiştir. Nitekim ki eserinin büyük bir kısmını Yunan eserlerini
göstermek için doldurmuştur.
-
- ÇORUM TOPRAĞINDA GÖRÜLEN
HÜKÜMETLER MED-YE
-
- İran’ın; bugün
Azerbeycan’da, Irak-ı Acem’in şimalinde tarihin karanlıkları içine
gömülen zamanlarda <<Med>> denilen bir kavim otururdu. Tarih Metlere
Ural Altaylardan indiler diyor. Medlerle beraber Kulgid, Sâpir,
Halipler’le Yeşil Irmak boylarında Toblaylar Kızılırmak Havzasına
yerleşen Muskây’lar Roma istilasına kadar bu sahayı işgâl
etmişlerdir. Bununla beraber, göç eden Hititler Lübnan’dan Karadeniz
kıyılarına Arârât’dan Sakarya’ya kadar olan sahayı işgâl ettiler.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- Medler; Asya
isteplerindeki yaşayışlarını değiştirmeyerek göçebe bir halde
yaşarlardı. Kulgid, Sapir, Hâlipler’de kendi mıntıkaları dahilinde
ibtidâ’i bir halde yaşadılar. Bunlar; büyük varlıklar
gösteremediklerinden tarih bunlar hakkında fazla mâ‛lumât veremiyor.
Medler komşularından gördükleri sıkıştırmalara karşı durarak daha
çabuk temeddün etdiler. Göçebeliklerini Dicle boyunca uzanan Zağros
Dağları saklıyordu. Bu dağların aralarında ise Akkad ve Sümerlerin
yerlerini dolduran Asur ve Keldâniler de medeniyet ışıkları
parlıyordu. Asuriler le Medler arasında muharebe ve savaşlar eksik
olmadığından Medler, Asûrilerin istilâsına uğradılar. Zağros Dağları
uzun zaman Medleri koruyamamışdı. Asûriler de Medleri boyunduruk
altına almak için pek çok güçlükler, meşakkatler çektiler. Bu uzun
yorgunluklarla pek az muvafakiyyetler elde ettiler. Asûrilerin en
meşhûr kumandanlarından << Tiflat Filâsar>> ’ın Medlerle olan cenkleri
Milâddan (1110) sene evveline tesadüf eder ki,Yunanlıların Argonafta
(*) ve Turuva muhârebeleriyle aynı sebeplere tesâdüf eder ki
Yunanlıların bu zamanlarda henüz kendi adalarından taşamamışlardır.
Ecnebi boyunduruğuna giren Medler birliği,birliğin yapılması lüzûmunu
anladılar. İlk prens (Debukey) millî birleşme manasına gelen Hangiman
(**) ismini ver diği şehri merkez yaparak Asurîlerin komşularıyla
uğraşma fırsatını kaçırmayarak evvela Farsları boyun eğdirmeye mecbûr
etti. Medye hükümdarlarından Kiaksar memleketini bü yüterek Ninova’yı
muhasara etti. Şimâlden İskitler Madyes kumandasında evvela şimâli
Medye’yi ve Şarkî Anadolu’yu istilâ ile Kudüs havâlisine kadar
indiler. Birbiri ardınca yaptıkları harplerden azalan İskitler zayıf
düştüler. Kiaksar İskit Hükümdârı Madyes ile kumandanlarını davet
ederek ziyafette hepsini öldürerek başsız kalan İskitleri kanlı mu-harebelerle
memleketten tard etti. Asûrilerin cenubûnda uğraşmasında istifade eden
Kiaksar Ninova üzerine yıldırım gibi inerek şehri zabt ve ülkesini
Kızılırmak boyuna kadar büyüttü.
-
-
- İSKİTLER
-
- İskit ülkesi Hazar
Gölünden Bosna içlerine, Küçük Asya’da Adalar Kıyısına kadar
uzanıyordu. İskitler’le bir zamanda yaşayan Yunan tarihçileri Turan
gibi hududu belli olmayan İskit ülkelerini de iki kısma ayırmıştır.
Büyük İskitya, Küçük İskitya (***) Küçük İskitya, Azak Denizi
mıntıkası,Karadeniz şimâl havalisinde Tuna boylarına kadar uzanıyordu.
Kiaksar kendini mağlup edince Kafkaslardan Avrupa’ya geçtiler. Kiaksar;
hükümdarı Madyas’ı hile ile kolaylıkla öldürdüğü kadar azlık kalan
İskitlere karşı savaşı da kolay olmadı. Tekrar hileye saptı. Savaşta
geri çekilen Kiaksar gerisine şarap dolu azıklarını bırakmıştı.
İskitler bol ganimetlere dalarak kımızla değiş ettikleri üzüm suyunu
fazla içtiler ve sarhoş oldular. Bu sefer Kiaksar
-
- (*) Sehvem Kal‛a havâlisi kralı <<Etes>>
den intikam almak için Argos gemisine binerek kralla muharebe etmişler
ve tekrar geriye dönmüşlerdi.(**) Akbatan şehridir. Hemedan şehrinin
olduğu yerdir.
- (***) İskit;<<Sit>> hudut, manasına
gelen çit kelimesinin yanlış kullanılmasıdır. Bazı tarihçiler,
kullandıkları zehirle oklar hava içinde ıslık çaldığı için sit’den
alındığını iddia ederlerse de İskitlerin hudutlarında çarpışmalarından
ötürü bu manaya gelen <<Çit>> ‘in Yunanlılar tarafından sit olarak
kullanıldığı akla daha uygundur. Yunanlılar << Ç>> ‘yi söyleyemezler.
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- geriye dönerek bire kadar kırdı.
Öldüğünde yerini dolduran oğlu sefahate çok düşkündü. Ninova’da
gördüğü bütün zevk ve sefayı kendi sarayına taşıyarak ahaliyi
israfları ile zayıf düşürdü. Astiyağ’ ın bu hali hoş görülmedi.
Etrafında dedikodular çoğaldı. Astiyağ kızını çok mırıldanan-lardan
Fars beylerinden birine verdi. Sonradan torununu öldürmek istedi ise
de Farslılar sakladılar. Torunu Kihsaru Medya tahtına oturdu,
Farslılarda idare işlerine hakim oldular.
-
- HİTİTLER
(*)
-
- Hitilerin memleketi
İskenderun Körfezinden Yeşil Irmak’la Kızıl Irmakla birbirine en
ziyade yaklaştıkları yere, şarkta Asûri memleketine, garb’da
Sakarya’ya kadar uzanıyordu. En meşhur şehirleri şarktan Suriye’ye
garba giden kervanların uğradığı Kargamış şehri idi.
-
- Hitiler Mısırlılar
derecesinde ilim ve maarifte yükselmiş oldukları gibi askerlikleri de
çok ileride idi. Ben-i İsraillilere para karşılığı ile askerlik
ederlerdi. Son zamanlarakadar bunların tarihi bilinemiyor, Ural
Altaylardan oldukları tayin edilemiyordu. Son zamanlarda, Adana,
Ankara, Boğazköy vesa’ir yerlerde toprak altından çıkartılan yazılar
Türk olduklarını ve Ural Altaylılardan olduğunu bildirmiştir. Şimdiki
tarih bilgisine göre; Hititler Anadolu’ya gelen Türklerdendir. Ne
yazık ki; Hititlerin bu memlekete yerleştikleri çağ tayin edilemiyor.
Medlerle diğer Ural Altaylıların batıya doğru gelmeleri çağında
Hititlerin de geldikleri kabul ediliyorsa da bu da kuvvetli bir bilgi
değildir. Hititler’le beraber Küçük Asya’ya göç eden Ural
Altaylılardan Hiksoslar Miladdan iki bin sene evvel Mısır’da
hükûmetlerini yaşatmışlardır. Musa Peygamber’in Mısır’da bulunduğu
çağlarda Fira‛un (**) Hiksoslardan dı. Gördüğümüz tarihi vak‛alardan
görülüyor ki Türkler; Anadolu’da pek eski zamanlar da oturmuşlar büyük
hükûmetler, süslü kasabalar kurmuşlardır. Anadolu Türk’ün beşiğidir.
-
- İbrâhim Peygamber de
Hitiler’in çok misafirliklerini görmüştür. Babil’den kaçarken O’nu
Hititler konuklamışlardır.
-
- Hititler dünyâda ilk
def‛a harbi, sulh şartları ile bitiren bir millettir. Mısırlılar’la
yaptıkları uzun savaşlardan sonra iki taraf söz birliklerini bir
gümüş kaftan üzerine yazdılar.
-
-
Hitilerin ticaret yüzünden memleketlerinin zenginliği komşularının
hasedini kazan dırıyordu. Asya’nın şarkında; en zengin memleketlerden
gelen kervanlar Hitâ Ülkesinden geçerdi. Asurîler Hitiler’in
memleketlerini zapt ile bütün zenginliklerine kondular. Türklerde her
vakit görülen haller bunlarda da oldu. Mağlûb olunca şimâle çekilerek
Anadolu’ nun Kızılırmak, Sakarya havzalarına parça parça yerleştiler.
-
-
Anadolu’da ilk dolaşan insanlardan
diye gösterilen fenikeliler Hitilerle karışmışlardır. Fenikeliler
Suriye’de Lübnan Dağları ile sahil arasında sıkışmış bir milletti.
Anadolu’nun orta yaylalarında büyüyecek çelik bir vücûd, kuvvetli bir
azîm toprak tabi‛atını tanır bir bilgi isterdi. Anadolu’nun yaylası
inadına sıcak ve soğuktur. Denizci insanlar burada barınamazlar.
-
- (*) Musa Peygamberin Kitabında Hitâ
diye yazılıdır.
- (**) Bütün Mısır hükümdarlarına
verilen lakabdır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
- KUMANLAR
-
- Milâddan üç bin sene
evvel Orta Anadolu’da yaşamışlardır. Merkezleri Kayseri’ nin cenûbunda
<< Komana >> şehriydi. Komşu hükûmetlerle uzun zaman muharebelerden
sonra Türk tarihinde da’ma tesadüf edilen hallardan olarak
Kafkasya’dan Rus’ya içlerine, batıda da Bulgarya,Romanya içlerine
çekildiler. Tuna boylarında yadiğar isimleri çoktur. Morova (Mor Ova), Drava
(Dar Ova), Kumana (Kuman Ova).
-
- Anadolu’da şimdi bunlardan
bir isim yadiğar kalmıştır,<< Kuma>> bir erkeğe varan iki kadından
her biri.
-
- Çok şükür ki; yeni Kanun
zıtlık veren,düzenliği bozan bu fena adeti kaldırmıştır.
-
- LUKOSİRîLER
-
- Hitilerin şimâle doğru
çekilenleri,komşuları Suriye tarafından geldikleri için bu ma‛nada
olarak bunlara<< Lukosirîler>> denildi. Bunlar Kızılmak ve Yeşilırmak
arasındaki sahayı << Çorum>> civarını işgâl ettiler. Bunların
merkezleri Peteryum * şehri idi.Türklerin çok değişen adları tarihide
karıştırmıştır. Mesela; Melanişlanlar kuzeye çekildikten sonra,
şimdiki Finva ismini aldıkları gibi.
-
- Buna göre misaller çoktur.
-
- Hititler de yerlerini
değiştirince eskiden beri buralarda oturan ufak Türk uruklarıy-la
birleşerek eski isimlerini ga’ib etmişlerdir.
-
- Lukosîriler’de isti‛amar
fikri olduğunu süren Mösyö Şarl TEXİER; Boğazköy ve sa’ir yerlerde
görülen âsâr’ın Mısırlılara a’idiyetinden bahs etmiştir.
-
- Hitilerin Mısırlılarla
olan münasebeti tarihen güneş gibi meydandadır. Hititler Mı-sır
medeniyetini tamamen kabul ile,mezheb ayinlerini bile ufak bir takım
tâ‛dilatla taklîd etmişlerdir. Mösyö Şarl TEXİER’in bahs ettiği
Boğazköy’de çok zaman evvelinden kalan yapılar üzerindeki resimler
Hitit kıyafetidir. Onların giydikleri uzun külahlar,sivri uçlu
ayakkabılar resimler üzerinde tamamıyla görülür. Uzun külahlar,sivri
uçlu ayakkabılar son zamana kadar buralılar tarafından
kullanılıyordu. Oğuz Türklerinde de aynı kıyafetten uzun külah göze
çarpar.
-
- Bu insan resimlerinin
ellerinde taşıdıkları topuz ve şimşir denilen eğri kılıçlar şarka
a’iddir. Bütün bunlar gösteriyor ki, Lukosirîler Türklerin bir kısmı
idi. Mösyö Şarl TEXİER bu resimler üzerinde Sakalar’a mahsus balta
taşıdıklarını söylerken, Sakalar’ın Asya İskitlerinden olduğunu
bildirmiyor. Zaten, sebeb ve zamanı bilinemiyen çağlarda Sakalar’ın
Anadolu’ya geldiklerini ve oturduklarını tarihler yazıyor.
-
- Hititlerin ise
Mısırlılar’la olan münasebetleri o kadar ileri gitmiş idi ki; Mâ‛bûdları
gibi tâcili resimler görülmektedir. Bu adetler düne kadar penez
veyahut atın ve gümüş dizili fesler kadınların başlarında
görünüyordu. Hititler Fira‛ûnlarla kız alıb kız vermişlerdir.
-
- SAKALAR
-
- Tarihte sakaların hangi
uruktan oldukları henüz kat‛i olarak bilinemiyor. Yunanlı Tarihçi
Heredot Sakaların İranlı’lar tarafından Asya İskitlerine verdikleri
isim olduklarını bildiriyor. Bu bilgiye göre Sakalar Asya
(*) Peteryum;
yahud Taviyum şehri ; Şemseddin Sami Kamus-ül- â‛lâm’da Çorum şehrinin
eski Taviyum şehrinin olduğu yerde gösterilmiştir. Bu husus için ileride
ayrıca bahsedilecektir.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- İskitleridir. Mösyö Şarl TEXİER’in
bahsettiği sakalar tarihin bilinemiyen zamanlarında Med’ya üzerinden
Anadolu’ya geçerek Zelâ <<Zile>> şehrini meshepleri Anâi’tis için
ibadet edilen yer olarak seçmişlerdi. Bizanslı Etyen ise, Pon
memleketinde ikinci bir Zelâ olduğunu bildirdiğini Mösyö Şarl
TEXİER’in noksan söylediğine bakılırsa Sakalar için geniş bir
memlekette oturmuşlardı. Gerek Mösyö Şarl TEXİER’in Anadolu hakkında
verdiği uzun bilgiler ve onların dinleri hakkında yazdığı yazılar ve
gerekse arkeologların keşfiyâtı bunların Ural Altayî –Tûrânî- oldukla-rına
şüphe bırakmaz. Memleketimizin herhangi bir yerinde gördüğümüz eski
yapılar üze-rindeki resimlerle, tarihin çokluk ma‛lûmât vermediği bu
uruklardan anlaşıldığına göre Yeşilırmakla Kızılırmağın şarkına
doğru kavis çizdiği yerin havzasında ilk yerleşen insanlar Türk’tü.
-
- Medeniyet ışıklarını
sönmek üzere bulunduğu Mısır’la Fenikeliler den sonra Yunanlılar’dan
bu medeniyet ışıklarını memleketlerine taşımak için masallarda
yaşattıkları kahramanlar devrindeki Arnunafta Miladdan 110,1200 sene
evvelinden yukarıya çıkarıldığı halde Kumanların tarihi Miladdan
3000 sene önce idi. (*)
-
- Mösyö Şarl TEXİER
Alaca’da Mısırlıların dikili taşlarına benzer bir taş bulunduğunu
meşhur Avrupa seyyah ve alimi Hamilton’in ağzından yazıyor ki bu taş
Hititlerin asarından başka bir şey diğildir. Anadolu’da büyük bir
Türk medeniyetinin ya- şadığı ;her gün yeni yeni toprak altından
çıkan,insanların el işleri bulunduğu taşlar yapılar gösteriyor.
-
- Boğazköy’de taşlar
üzerinde görülen uzun yakalı rahibelerin kimileri; pek yakına kadar
vilayette yaşayan Türkmenlerden gayri bütün kadınların örtülerinde
görünür.
-
- On yedinci asırda
Anadolu’yu birkaç def‛a gezdikten sonra kitâb halinde Evliyâ
Çelebi’de Çorum’da kadınların yünden dokuma geniş örtülere
sarıldığını kitâbında yazar.
-
- Tarihin bütün vak‛âları
iyice toplayamadığı bu eski çağlarda Türk urukları mezheblerini uzun
zaman devam ettiremediler. Zaten Türklerde din, kalblerde yaşardı.
Eski putperestlik zamanında; bu gün güneşe taparken yarım ay daha
işine elverişli gelir, ona Allah gibi tapardı. Dârâ ve Serhenğ
ordularındaki mezheb çatışması ile sonradan bu illere Yunanlıların
sokulması Anâ’itis mezhebini söndürdü. Bundan sonra komşuların her
günkü savaşları Türk kabilelerinin birliğini böldü, parçaladı.
-
- TAVİYUM DA MEDLER VE FARSLAR
-
- Med hükümdarı Kiaksar
Miladdan 606 sene evvel Ninova’yı zabt ile memleketi Lidya hududuna
kadar tevsi‛e muvaffak oldu. Asurîler; Hititleri alt ettikten sonra
Kızılırmak boylarına kadar memleketlerini büyütmüşlerdi. Asurîlerin
istilasına dayanamıyan ku manlar yurdlarını bırakmışlar, çekilmişler,
Hititler ise ufak kabile halinde dağların kuytularına sıkışmışlardı.
Med istilası buradaki ufak birliklere dokunmadı. Farslılar
Kızılırmağın öte yanına akınlar yaptıklarından yeni hükûmetin
büyüklüğünden ürken Lidyalılar daha fazla kuvvetlenmesine mani olmak
için Kızılırmağı geçerek Lukosirîlerin elindeki bütün şehirleri yerle
bir ettiler,taş taş üstünde bırakmadılar. Çorum’un ilk adı olan
Taviyum şehride pek çok hasara uğradı. Memleket baştan başa harabezâra
döndü. Bu yetmez miş gibi Lidyalılar
-
- (*) Yalvaç’ta eski yapılar
aramakta olan Alman alimi de burada üç bin sene evvel Türkler
yaşıyordu diyor.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- ahaliyi esir ederek zincirli olarak
kendi memleketlerine götürdüler.
-
- Lukosirîler’in merkezi
olan Tavium şehrini eskiden de yokmuş gibi yaktı, yıktı, dağıttılar.
-
- ÇORUM ; TAVİUM’UN OLDUĞU YERMİ ?
-
- Kâmûs-ül-â‛lâm Çorum
için <<İsm-i kadîm-i Taviyum dur. Mukaddemâ sancak merkezi idi>>
diyor. Küçük Asya kitâbında ve Anadolu’da birçok gezintiler yapan
garp tarihçilerinin bir kısmı,Çorum’un eski Taviyum şehrinin olduğu
yerde bulunduğunu idi‛a ediyorlar, seyyah Danwill bu fikirde imiş.
Ba‛zıları da Tavium şehrini eski bir kitâbta o zamanın ölçüsü ile
Ankara’ya 110 km. mesafededir diye yazılı olmasından Nefsi köydür
diyorlar. Bir kısmıda Üyük kariyesinin olduğu yerdir diyorlar.
-
- Bütün bu birbirine zıt
fikirler bir noktada toplanıyor,Tavium şehri Kızılırmağın şimâl
isitikametinde olan kısımının şarkındaki dağlarda olduğudur. Bu
dağlar üzerinde yine kendilerin yazdığına göre bu şehir şimâlden
cenuba şarkdan garba giden yolların birleştiği yerdedir. Dört cihete
gidecek ve dört taraftan toplanan yolların birleştiği yerde
Kızılırmağın şarkındaki dağlarda iki şehir olabilir. Ya
Çorum’dur,yahut Amasya. Amasya tamamıyla Yeşilırmak üzerindedir.
Amasya olamayınca bu şehir ancak Çorum olabilir.
-
- Çorum tarihinin
tamamıyla bilinen sahifeleri karıştırılacak olursa,Çorum yollar
üzerinde olmasından bir çok def‛alar başak başak milletlerin yol
uğrağı olduğudur. Bu yabancıların bir çok def‛alar bu şehre girip
çıktıkları görülür.
-
- Romalılar,İskender
ordusu, Konya Ovasına düşmemek için,Çorum istikametinde yürümüş,
bâlâ- hazıra cenuba akmışlardır. Roma genarelleri şark istilasını
Çorum istika-metinde yapmışlardır. Kılınçaslan’ın Dânişmendliler’in
muharebelerine Çorum şahit ol-muştur. Sivas’ı teslim alan Yıldırım
Bâyezîd’de aynı yoldan geçmiştir. Bunun içindir ki ticaret ve
askerlikçe çok ehemniyeti olan Çorum muharebe edenlerin mutlaka elde
etmek istediği bir şehir olmuştur.
-
- Yalnız Çorum şimdiki
bulunduğu yerde mi? Yoksa ovanın başka bir mahallinde mi idi?
-
- Vilayet Tahrîrat
Kaleminde Ser Müsved Salim Bey; şehir lağımlarının ihzarı için vuku
bulan ameliyyat esnasında muntazam şoselere rast gelindiğini
görmüştür. Milli Kütübhane Memuru Hafız Sabit Efedi Alaybeyi
sokağında, Kurdoğlu Kütübhanesinin olduğu yerde iki metre mik‛abında
iki taş çıktığını söylüyor. Bu taşlardan birini almışlar diğerini de
duvarın yıkılmasına sebep olmamak için olduğu yerde bırakmışlardır.
Bu taşlar muntazam yontma taşlar olub, bir sütünun ka‛idesine
konulan taşlar olduğunu ifade ediyor.
-
- Çorum’un şarkında Eski
Ekin Deresinin şimâlinde Kandil Çalının şark eteğinde derenin sağında
yerliler tarafından << Gerdek Kaya>> ismi verilen büyük taş vardır. Bu
kayanın üzerine oyulmuş üç pencere mevcuddur. Bu pencereden
ortadakinin irtifa‛ı sa-ğında ve solundakilerden kısa olmakla beraber
diğerlerinden az geniştir. Pencerelerden girilince, 71,1 cm.
yüksekliğinde, iki metre uzunluğunda 80 cm. genişiliğinde çeşmelerin
önündeki gibi bir yalak vardır. Soyda vapur kamaraları gibi sekiz
insanın oturacağı kadar 80 cm. uzunluğunda karşılıkla iki sedir mevcut
olup, bu sedirde oturanlar ayaklarını rahatsız olmadan
sarkıtabilirler. Bu girmenin tavanı tamamıyla islidir. Pencerelerin
üstünde on santim yüksekliğinde ve iki metre uzunluğunda kabartma bir
mustatîl mevcuddur.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- Mustatîl altında istirahat eden bir
arslan resmi görülmektedir.
-
- Aslanın tam üstünde
kıvrılmış yılanlar arasında bir baş seçiliyor. Bu baştaki çizgiler
tabî‛atın zorluğu ile silinmiş, kenar hudutları meydandadır. Bunun
üstünde işlenmiş kabartma bir insan tasviri ayakta duruyor. Bir
eliyle çıplak atı tutmaktadır. İnsan resminin solunda taşlar
üzerindeki çizgiler bozulmuş olduğundan hiçbir şekil verilememektir.
Bunların sağ ve solunda görülen kabartmalar şekil vermiyor.
Pencerenin altında işlenmiş bir düzlük göze çarpmaktadır. Kayanın
yüksek kısmı bir güneşlik gibi toprağın üzerine ekli duruyorki bu
vaz‛iyeti ile kubbenin bir kısmından kalan bir parça olduğu
anlaşılıyor. Tarihlerde görülen büyük yer depremlerinde bu iri
taşlar parçalanarak bu gün görülen şeklini aldığını gösteriyor.
-
- Şayet Çorum evvela
Taviyum Orta Çağda Nikonya şehrinin enkazı üzerinde olmamış olsaydı,
zena‛at işleri görülmemesi lazım gelirdi.
-
- Taş üzerinde görülen
insan resmi uzun etekli değildir ayakkabılarının ucuda sivri
olduğuna bacaklarının eğriliğine bakılırsa her halde bir Türk tipi
göstermektedir.
-
- Gerdek Kayanın bir
kilometre civarında yine taşları oymak suretiyle meydana gelmiş ufak
ufak insan sığınacak yerler vardır. Fakat bunlar üzerindeki resimler
görülemiyor. Boğazköy’de eski yapılar nasıl orada eski zamanda bir
şehrin pek eski çağlarda yaşamış olduğunu anlatıyor.
-
- Çorum Kal‛asının
duvarlarındaki taşlarda eski bir medeniyetin izlerini şahit
tutmaktadır. Gerek Romalılar ve gerek daha evvel ve sonraki çağlara
ait taşların şekilleri taşlar üzerindeki işlemeler hakkındaki
ayrılık aynı elin, aynı aklın yaptığı işler olmadığını gösterir.
-
- Çorum’un halkı, eski
Çorum’un Çomar Deresinde olduğunu söylerler. Burada ise, nazar-ı
dikkati celp hiçbir eser görülemiyor. Milli Kütübhâne (*)Me’mûru
Hafız Sabit Efendi birkaç sene evvel Çomar Deresinde kül olmuş
kitâblarla dolu bir küp çıktığını söylüyorsada bu küpün görünüşü
Çorum'’n Çomar Deresinde olduğunu isbat ettiremez.
-
- Vilayet tahrîrat
Kaleminde Ser Müsvet salim Bey otuz seneden beri Çorum’un hangi
çağlarda kurulmuş olduğunu öğrenmek için uğraşmış, şehrin civarında
meydana çıkan mezarları tetkik ederek onların üzerinde Çorum
bilgisine yarayacak yazılar aramaşsa da bu taşlarda ölünün methinden
başka yazılara rast gelmemiştir.
-
- Hastahanenin temelleri
kazılırken topraktan birkaç eski çağlara â’id taşlar çıkmış-sa da
bunlara uzun boylu yazılara rasd gelinememiştir. Hâlbuki şehir
içinde toprak altında muntazam şoseler görülmüştür.
-
- Çorum; eski zamanlarda
da şimdi bulunduğu yerlerde olduğu anlaşılıyor. Eski Ekin Deresinde
kayalar içindeki sığınaklarda aralarında ma‛betlerin bulunduğu
kanaatını verir. Anaitis mezhebi de bir nev‛i ateşperestlik idi.
Büyük ateşler yakılır ve kurbanlar kesilir idi. Bu ibadetler ise
şehrin içinde olamazdı.
-
- Taviyum
şehrinin yerini iyice göstermek için çok çalışmak,bir çok yerler
kazılmakla mümkün
olur. Çorum’da on dokuzuncu asırda da büyük bir yer depremi ile şehrin
bir kısmı yıkıldığını çok yaşamış ihtiyarlarda biliyor.
-
- (*) Şimdiki Çorum Belediye
Binası’nın bulunduğu yere Çorumlular tarafından Tekke ve Zaviyelerin
kaldırılmasından sonra buralarda bulunan kitaplar için yaptırılan
kütüphanenin adı Milli Kütüphane olarak verilmiştir M.Selim GÜRSEL
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Bu yer depremleri birçok
eski eserleri toprak altına saklamıştır.
-
- Bilhassa Hıdırlık
Camiinin bulunduğu höyük tarih nokta-i nazarında câlib-i tetkik-tir.
Asya’da ve Küçük Asya’da tesadüf edilen bu höyükleri tarihçiler
tetkik ettiklerinde bunların biri ga‛ib olmamak için Türk mezarları
olduğunu görmüşlerdir.
-
- Yukarıda gösterdiğimiz
sebeblerde Taviyum şehrinin Kamûs-ül-â‛lâm da yazıldığı gibi şimdiki
Çorum şehrinin bulunduğu yerde olduğu akla daha yakın geliyor.
-
- FARS HÜKÜMDARLARI
-
- İran hükümdarı Kiaksâr
milâddan 606 sene evvel Ninova’yı zabt ettikten sonra memleketini
Lidya (*) hududuna kadar büyütdü.
-
- Anadolu’nun orta
yaylalarındaki Türk urukları (**) arâzi üzerinde serpilmiş
olduklarından Medye’nin bu muvaffakiyeti güç olmadı. Sürekli
galibiyetler Akbatan’ı servet ve sâmân ile doldurmuş, Kiaskâr’dan
sonra Medye tahtına oturan Astiyağ zehirler saçan safâhatının bilen
kullarına kendini kapdırıvermişdi. Dış direkleri gümüş, iç direkleri
altından geniş salonlar zevk ve sefâ kaynağı olmuşdu. Safâhatı
yaşatacak parayı bulmak için Astiyağ, halkı eziyordu. Lidya’ya kadar
hudûdu içindeki halk bu hallerden nefret etmişdi. Milletin intikâm
arzularını dudak bükmekle atlatan Astiyağ, yedi katlı surla geçilmez
bir hale sokulan Akbatan’ın içinden zabt edileceğini düşünemiyordu.
Halkın zihnini başka başka şeylerle oyalamak için Mezopotamya’da el-Cezîre’de
askeri yürüyüşler yaptırdı ise de bu harb yürüyüşleri muvaffakiyet
sayılmazdı. Astiyağ’ı da ürküten Farslılardı.
-
- Astiyağ; kızı Mândâne’yi
bir rivâyete göre fikir, Yunan tarihçilerine nazarında Farisi prens’si
(Gavi) isminde birisiyle everterek etrafındaki müberritleri susturmak
istemişti. Bu yakınlık ise Farslılar’a da fırsat oldu. Prens ve
Prenses’den doğan çocuk kendilerinin bir kurtarıcısı olabilirdi.
Farslıların bu düşüncesini duyan Astiyağ torununun öldürülmesini
istediyse de Farslılar Kihsaru’yu sakladılar. Günden güne büyüyen
Kihsaru büyük babasının yapmak istediği fenalığı karşılıksız komak
istemiyordu, Farslılar’da kendisine yardımcı oldular.
-
- Genç prens Astiyağ’ın veziri Harpâğ’da yardım ediyor ve ona
cesâret veriyordu. Beklenilen vaktin artık oluşmuş olduğunu vezir
Harpâğ genç prense işâret edince Kihsaru isyân etti. Kiaksâr
ölümünden sonra ta‛limleri unudan Medyeliler genç prensin ordusuna
mağlub Astiyâg’da torununa esir düştü.
-
- Farslılar’ın hükûmet
idresini elde etmeleri Medye Tûrânileri üzerinde te’ sirden hali
olmadı. Kihsaru Medye medeniyetine hürmet ederek onu yıkıp yakmamış
büyük bir anlayışla yükseltmişti. Dil ise Medler’de değişti, Medler
Farîsî mezhebinde kabule gecikmediler. Farslılar askeri üniformalara
kadar Medlerin giyimine hâkim oldular.
-
- Kihsaru iyi düşünüşle
göçebe Farslılar’a gânimet
-
- (*) Lidya İzmir civârında çok
zengin bir memleketdi. Kızılırmağa kadar büyüktü. İlk def‛a para
bastıran Lidyalılardır.
- (**)
Kabile – Aşiret
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- bulmak, Med servetini korumak,
Kızılırmağı geçerek birçok ahâliyi alıb götüren; Ma‛mureleri harâb
eden Lidyalılar’ dan intikâm almak üzere büyük ordularıyle Lidya
çitlerine girdi. Anadolu’nun garbında çok mahsullü altın tarlasına
gömülmüş Lidyalılar İran ordusuna mağlub hükümdarı Karezos’da esir
oldu. Bu zaferden sonra Kihsaru Anadolu sahillerini dolaşarak
buralara yerleşmek isteyin Yunanlılar’ı boyunduruğu altına aldı.
Suriye’yi de alan Kihsaru Babil’i zabt ile Keldâniye hükûmetine
nihâyet verdi.
-
- KİHSARU’NUN ÖLÜMÜ
-
- Sakalar’ın bir uruğu olan
Mâsâcatlar Hazar ile Issığ Gölü arasında otururlardı. Mâ sâcatlar’da
diğer Türk urukları gibi muhitin te’siriyle hayvanlarının süd ve
etinden istifâde eder, ekincilikle uğraşmazlardı. Süs olarak altın
kullanırlar, eğer takımlarını, miğferlerini altınla süslerlerdi.
Aileye ocağa hürmetleri pek çoktu. Kadınların idâre işlerine
girginlikleri ve elleri vardı. Mâsâcatlar çoklukla İran’a dalar, büyük
gânimetlerle dönerlerdi. Bunların dalkılıçlığından (*) bezmişlerdi.
-
- Kihsoru batıda uğraşırken
Mâsâcatlar’da tanda birçok def‛alar İran içlerine girmişler, karma
karışık etmişlerdi. Kihsaru bu hale bir nihâyet vermek için
Mâsâratlar’ın kadın hükümdarıyla evlenerek çitleri selâmete erdirmek
istedi. Türk’lerse Farslıları hiç sevmezdi.
-
- Mâsâcat hükamdârı Türk
olmayan prensin dilini çiğnedi. Kihsaru kırılan gurûrunu tanıtdırmak
üzere büyük ordularıyla harbe tutuştu. Kihsaru’nun hilesi Tomris
tarafını alt ediyordu. Harblerin birinde Tomris’in oğlu esirler
arasında idi. Kihsaru oğlunu geri vermek istemedi. Esârete
dayanamıyan Tomris’in oğlu kendini öldürdü, Tomris oğlunun
intikâmını almak istedi, dolgun ordularıyla Kihsaru’ya karşı koydu.
Farslılar fenâ bozguna uğradılar. Ölüler arasında Kihsaru’nun
cesedini bulduran Tomris başını kestirerek kan dolu fıçı içine
attırdı << Dünyâda kan içmeğe doyamadın, imdi kana kana iç>> dedi.
Bu masal olsa bile İran yazılarında Kihsaru’nun bu harb’de gâ’ib
olduğu bildiriliyor.
-
- Yerine oğlu Lahrâsib
hükümdâr oldu. Bunun zamanında ise Mısırlılar hizmetinde bulunub
Farslılar’a kaçan <<Fones>> ismindeki kumandânın yol göstermesiyle
Mısır zabt edildi. Fakat Libya çöllerinde de ordusu kumlar altında
kaldı. Memleketinde de karışıklık çıktığından avdetde attan düşerek
kendi hançeri beline saplanarak öldü. Yerine Dârâ hükümdâr oldu.
-
- Farisi
hükümdârları bir evvelkilerle şan ve şeref yarışı ediyorlardı. Dârâ;
Kihsaru’ nun intikâmını almak için büyük bir ordu ile İskitler’in Tuna
boylarındaki illerine girdi. İskitler bu çocuğa karşı
duramayacaklarını anlayınca bütün insanların yaşamalarına yardımı olan
yiyecek ve içecekleri yaramaz hale koydular,mütemadiyen de geri
çekildiler.
-
- Dârâ’nın ordusu ilerliyor
fakat yiyecek ne bir azık ve ne de içecek zehirlenmemiş su
bulabiliyorlardı. Bu sonsuz yürüyüşten askerde usandı. Geri
çekilmeğe karar veren
- Dârâ bir gece içinde bütün
hazırlıklarını bitirdi, sabah da geri kaçtı. O zaman Farslılar için
dehşetli anlar oldu. İskitler ordularını bırakmıyorlar,
yakaladıklarını öldürüyorlardı.
-
- (*) Düşmanın içine korkusuzca
giren
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Dârâ büyük zorluklar
içinde Küçük Asya’ya çekildi.
-
- İskitler gâlibiyetin
sarhoşu oldular. Gâliblerin mağlublardan ziyade harbden sonra yapacağı
işleri unuttular. Evvelce Solon’dan (* ) ders almak için (Anâhârist)
isminde gönderdikleri ilim adamlarından istifâdeler ederlerken Yunan
dünyası ile sıkı tanışmalar saf ve kana‛atkâr İskitler üzerinde
sefâhat alışkanlığı baş gösterdi. Bu hâl; İskitler’in za‛aflığına ve
parçalanmasına bebeb oldu.
-
- KÜÇÜK ASYA VE YUNAN HARBLERİ
-
- Fars hükümdârı’nın Yunan
istilâsını Anadolu’da durdurması uzun süren Anadolu ve Yunan
harblerine vesile,batıdaki insanların tanda yaşayan kavimlerin
tanınmasına sebeb oldu.
-
- Atinalılar; re’is-i
hükûmet << Hippas>> aleyhine ayaklandılar, Hippas Anadolu’ya kaçmağa
mecbûr oldu. Farslılar’a sığında. Dârâ mültecinin ricâsını kabûl ile
Atinalılar’a danıştı. Zaten de Lidya’nın ayaklanmasında Yunanlılar
arka çıktıklarından onlardan intikâm almak istiyordu. Vesilede kendi
kendine çıkmış bulunuyordu.
-
- Dârâ’nın haberleri
Yunanlılar’a dokundu; Dârâ’nın sözleri kendi işlerine karışmak
olduğundan red ettiler. Dârâ; Dâtis ve Artâferen isimlerindeki iki
kumandanı gemilerle Yunanistan’a gönderdi. Bu iki kumandânın
gemileri Eğriboz Adasına uğradılar. Bu gün Palûkarsu (Eski kal‛a)
denilen Ereteriyye şehrini ite‛at etmediklerinden zabt ve ahâlisini
de Anadolu’ya gönderdiler.
-
- Bundan sonra
Yunanistan’ın Atiki Yarımadasına çıkarak Atina’nin altı sâ‛ât
uzağında Maraton Sahası’na geldiklerinde Fars ordusu 100.000 nefer
piyâde,10.000 nefer süvâride toplu idi. Yalnız bu orduda birlik
yoktu ve aynı cinsten bir demet de değildi. Atinalı’lar dan Mitiladi
,Temestükü Kalimak gibi vatanperverlerin ma‛iyetinde 11.000 nefer
mevcûtdu. Bu iki ordunun çarpışmasında Yunanlar gâlib geldi. Fars
gemileride Yunanlılar eline düşmüştü. Dârâ bulunduğu Sard şehrinden
bu acı haberi alınca kendisi gitmek üzere yeniden bir ordu
hazırlarken öldü.
-
- Oğlu Serhes babasının
isteğini yerine getirmek için orduyu ikmâl ile Mısır’da zuhûr eden
isyanı yatıştırıb yalnız erkek iki milyona çıkan askeriyle Sard
şehrine döndü. Çanakkale Boğazı, Edirne, Selanik, Tırhala yoluyla
Yunanistan’a girdi, intikâm için hazırlanan bu ordunun karşısına
birbirine düşman Atinalılar’la Ispartalı’lar birleşti. Isparta kralı
Leonidas 7000 kişi ile Termopil geçidini muhâfaza etmek istedi. İse
de Farslılar Yunanlı casuslarının öncülüğü ile başka yerlerden
geçerek geçid arkasına düştüler. Leonidas; bu korkunç vaziyet
karşısında beyhûde yere kuvvetleri isrâf etmemek için 300 kişiyi
alıkoyarak geri kalanları gönderdi. Bu üç yüz fedâi Isparta Kânûnu
uğruna bire kadar başta Leonidas olduğu halde öldüler. Yunanlılar’da
Kânûnları uğrunda canlarını feda edenlere taş diktiler.
-
- Geçidlerin Farslılar
tarafından tutulduğunu gören Yunanlılar Salâmin Adasıyla Atiki
arasındaki boğaza çekildiler. İki bin sayılan Fars gemileri Yunan
gemileri üzerine atıldılar. Serhes muhârebeyi seyr için bulunduğu
tepeden donanmasının mahvını gördü. Kumandânlarından Merdâne’yi
(300.000) kişi bırakarak Çanakkale Boğazından çekildi.
-
-
Yunanistan’da kalan ordu Plâto’da mağlub oldu
-
- (*) Atinalılar krallık idâresi
hastalığının tedavisi için cumhuriyet aşısını yapan bir re’is-i
hükûmetdir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Donanmadan
kaçabilenleri Sisam karşısındaki Mikal burnu önünde perişân oldu.
-
- Birbiri ardınca bu
mağlubiyetler Serhes’i merkezi Sus şehrine çekilmeğe ve harbden vaz
geçmeğe mecbûr etti.
-
- Oğlu Erdeşir’in
hükümdarlığı zamanında Yunanlılar Mısırlılar’ı ayaklandırdılar.
Militadi’nin oğlu da Farslılar’ı Kıbrıs’da ve İçel’de bozdu.
Farslılar’a Küçük Asya’nın Adalar Denizi kıyısında oturan
Yunanlılar’a çok fa’ideli Samun Mu‛ahedesi’ni kabul etdirdi. Kardeşi
ikinci Dârâ Mısır, Lidya ve Medya ihtilâlleri ile uğraşdı. Oğlu
ikinci Erdeşir zamânında kardeşi Küçük Asya Vâlisi Hüsrev
Yunanlılar’ın yardımıyla ayaklandı. Bâbil’e kadar yürüdüyse de
Kunâkse de bozuldular. Yunanlılar’ın ileri gelen zâbitleri de
Farslılar tarafından verilen ziyafetde öldürüldüler. On bin Yunanlı
meşhur filozof ve tarihçi, Sokrat’ın çalışkan talebelerinden (Ksenefon)
kumandasında zorlukla geri dönebildiler. Bunların geri dönmesi
Yunanlılar’ca <<On Binlerin Dönüşü>> diye meşhûrdur.
-
- Isparta hükümdârı Aje
Silâs Fars hükûmetinden intikâm almak için Asya’ya geçti. Farslıları
ayırmak için Mısırlıları ayaklandırdı. Farslılar da diğer
Yunanlıları Ispartalılar aleyhine ayaklandırınca Aje Silas geri
döndü. Yunanlıların Küçük Asya’ya yerleşemeyeceklerine aklı kesince
Antâlsidas ismindeki kumandanı Fars memleketine göndererek silah
istedi. Yunanlılar kendilerine zarar verici mu‛ahedeyi imzaladılar.
-
- Sonra Farslılar için
isyanları bastırmağa uğraşacak kadar zaman kalabildi.
-
- ÇORUM’DA YUNANLILAR
-
- Tarih de çok memleket
zabt etmiş hükümdârlar arasında sayılan İskender; Yunanistan’da
birliği meydana getirdikten sonra babası <<Filibpos>>’un düşündüğü
Asya seferi hazırlığını tamamladı.
-
- Birçok ilim adamının
bulunduğu ordusuyla Çanakkale Boğazından geçerek Granik Çayı
kenârında Fars ordusunu bozdu. Adalar kıyısındaki memleketi
Farslılardan alarak Akdeniz boyunca Klikya civarına geldi. Tekrar
şimâle dönerek Kayseri üzerinden İskenderun Körfezi civarında Payas
Mevki‛inde Dârâ ile çatıştı. Dârâ’nın ordusu fenâ bozguna uğradı.
Karısı, çocukları İskender’in eline düştüler. Dârâ’da pek zorlukla
kendisini kurtarabildi.
-
- İskender’in bu zaferi
kendisine Suriye ve Mısır’ı kazandırdı. Fırat ve Dicle sularından
geçtikten sonra Musul civarında Erbil’de Farslıları tekrar bozdu. Dârâ
Akbatan şehrine kaçarak hazinelerini aldıktan sonra şarkta misafirlere
dâ’ima hürmet eden Türk lere sığınmak istedi ise de kendi adamları
Dârâ’yı yaraladılar. Ardına koyulan İskender süvârileri ancak ölüm
halinde buldular.
-
- İskender Fars ordularını
ezdikten sonra önüne muvvetli bir birlik ve kuvvet çıkmadı. Behl
taraflarına Hindistan’a ordularını kolaylıkla soktu. Babil’e
dönüşünde genç yaşta öldü.
-
- İskender’in bu büyük
ülkeye sahib olabilecek oğlu yoktu. Generallerinden <<Perdikâs>>’a
yüzüğünü verdi ise de kendisine varis olmak için hiçbir şey
söylememişti.
-
-
Geniş ve birbirine düşman insanlarla dolu ülkeyi
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- bir idâre altında toplamak güçtü
ve olamazdı. Nitekim ki İskender’in ölümüyle bu büyük memleket
kumandanlar arasında kavga ile paylaşıldı. Orta Anadolu bu
kumandanlardan birbirleriyle cenkleş-melerinden harâb oldu.
-
- Uzun ve sıkıcı
harblerden sonra İskender’in zabt ettiği ülke kumandanlar arasında
üleşildi.
- Orta Anadolu – Çorum
dahil- Selefkos’un hissesine döştü. Romalılar Anadolu’ya gelene kadar
Orta Anadolu Selefkos Hükûmetine tâbi kaldı. Fakat bu yeri idârede
Anadolu düzen görmedi.
-
-
PONT VALİLERİ
LUKOSİRİ İLİNDE
-
- Pontus: Çinliler’in Lu,
İranlılar’ın Fergana isimlerine karşılık dağlık yer manasınadır.
-
- Tarihler Pont’un
hudûduna cenuben Kapadokya ve Galatya (*) garban Poflâgonya, şarkan
Kafkasya olarak gösterirler.
-
- Pontus sonradan çıkma bir
isimdir Sa‛id Paşa’nın Mir‛atü’l-iber kitâbı Pontus’u bir krallık
gösterdikten sonra << Ezmine-i Kadîmed-i Tibar kabileleri meskundu>>
(Cilt 1 Sahife 199) tarih bilgisini ilave ile Türk harsı bilinmeyen o
devirlere kısa bir yazı ile bu ülkenin esâs insanları Türkler olduğunu
söylemiştir.
-
- Şarkın medeniyeti
ihtiyarladığı zaman, Yunanlılar da bu medeniyet yeni yeni parlamaya
başlamışdı. Yunan gemileri Karadeniz’in korkunç suları üzerinde bol
rüzgârla yelkenlerini şişiremediler. Bunlardan ancak bir kısım
muhâcir bu kıyılara yerleştikleri çağlarda Farslılar bunlara
sokulmuş bulunuyorlardı.
-
- İskitler’in de Küçük
Asya’dan çekilmesi üzerine Farslılar Karadeniz kıyılarına kadar bu
arâzi vilâyete ayırarak Satrablardan Artaboz kendisine arka çıkacak
Yunanlılar’a iyi yüz gösterdi. Böylelikle kendi yerini tutabildi.
Romalılar’la kanlı muhârebeler yapan Mihirdâd kendisini Fars hanedanından olduğunu iddia iderdi. Bunun
içindir ki Pont’un Yunanlılıkla hiçbir alakası yoktur. Canik
Dağlarının cenubuyla Kapadokya’dan ayrılan Pont’un en şanlı ve en feci
anlarını Mihirdâd yaşadı. Selefkoslar’ın dermansızlığından istifade
ile hudûnu Kapadokla içlerine kadar ilerledi. Çorum’un Pont teşkilat-ı
mülkiyesine katması işte bu zamanda başlar.
-
-
- ROMALILAR GELMEDEN ÖNCE
LUKORİSİ İLİ
-
- Milâddan evvel Çorum ne Kapadokya’ya ve nede Pont
vilâyetlerine dâhil olmuştur. Selefkos’dan önce Yozgat’ın şimâlinde
oturan uruğun adı Türükmeniyen di. Kızılırmağın garbında Galler
yerleşirken Türükmeniyenlerin ayrı siyasi teşkilâtları olduğu Küçük
Asya kitâbını
-
-
- (*) Miladdan dört asır evvel
Gallerden bir kısım Trakya’dan geçerek Küçük Asya’da Kızılırmak
havzasına yerleştiled. Bunların zamanında Çorum civârında Türükmiyen
ismini taşıyan bir hükûmetin varlığını Şarl TEXİER kitâbında yazar. Bu
hükûmetin isminden de anlaşıldığı üzere Türk uruklarından meydana
gelmiş bir hükûmetdir. Merkezleri <<Taviyum>> şehri idi. Galler
bunların meleketine sahip olduğundan garb tarihçileri Çorum’u Galatya
hudûdu içinde gösterirler ki; doğru değildir. Çünkü Gallerden evvel
burada başka bir kavim – ki; Türkler idi- yaşıyordu.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- Yazan Fransız alimi Şarl TEXİER’de bu arazide Lukosiriler’den önce
insanların oturduklarını gösterir hiçbir esere tesâdüf edilemediğini
söylüyor. Buna sebeb arazinin volkanlı olmasını gösteriyor.
-
- Altay’dan ilk göç eden Sahalib ve Kulkidler hakkında tarihi
bilgileri öğrelinene kadar Mösyö TEXİER’in dediğini kabul etmek daha
doğru olur. Bütün bilgilerden çıkan netice Çorum’un ilk insanları
Türk’tü. Bu Türkler ırkların istilâsına maruz kaldıkları halde hiç
biriyle tesâlüb ve ihtilât etmemişlerdir. Fars Sadrabları da
buralarda hususi bir makam işgal etmeyerek dağların zirvelerindeki
şatolarda oturmuşlar, hayatlarını da avcılıkla geçirmişlerdir.
-
- Bütün Anadolu’nun tarihi hakkında Alman alimleri epeyce
uğraşmaktadırlar.
-
- Miladdan 678 sene evvelinde Bitinya (*) hükümdarları birinci
Niku Med ile Tarih için yapılan tedkikler ilerlediği nisbetde bu
gibi karanlıklar da aydınlanacaktır. Babası <<Zibeas>>’ın araları
açılmıştı. Niku Med Fransa’nın Tarbözen eyaletinden gelen Gallerden
yardım diledi. Babasına galebe çaldı (**) Galler bu suretle
memleketlerini Sakarya’ya kadar büyütdüler. Fakat bunlarda üç
parçaya ayrıldılar : Bu üç parçadan Tektosajlar’ın hissesine
Sakarya,Kızılırmak ve cenubi hududu da Kapadokya ile çevrilen yerler
düşmüştü. Merkezleri Ankara idi. Bu vak‛adan sonra Çorum Miladdan
iki asır evvel Galatlar hududuna girdi. Türükmiyenlerin akıbeti
hakkında bir şeyler olmadığına göre bunların Gal idâresini kabul
ettikleri anlaşılmaktadır.
-
- Mösyö Şarl TEXİER: Lukosiriler’de isti‛mâr fikri vardır diyor.
-
- Tavisyum vesâ’ir şehirlerin uzun harbler yetmemiş gibi Salefkos ve Roma
istilâsıyla da geçirdiği müdhiş anlardan ötürü baykuşlar yuva
yaptığı bu harârabelerden Lukosiriler uzaklaşmak mecburiyetinde
kaldılar. Artık büyük şehirler yapılmaz oldular. Yunanlılar’da Asur
ülkelerinden geçib Sinop’da nihayet bulan büyük yolu Akdeniz’e
çevrilince bura halkı muhit Ta‛biyye vaz‛iyyet-i hariciye tâbi
oldular.
-
- Bu yüzden Mösyö Şarl TEXİER;
- Zan olunduğuna göre buranın hükümdâr ve san‛atkârları böyle
câhil ve nimü vahşi halk için fa’idesiz gördüler. Diyor ki Küçük
Asya mü’ellifi Isparta ve Atina medeniyetiyle mukâyese ederek bu
fikri ileri sürüyorsa evvela:
-
- FARS İSTİLÂSINDAN EVVEL YUNAN
MEDENİYETİ.
-
- Sonra: Roma istilâsından sonra Yunan medeniyeti ile karşılık
gelmiş, Yunanis-tan’ın coğrafya va‛ziyeti ile Lukosiri iliminkini
karşılaştırmış olsaydı bu sözü yazacağı zan edilmezdi.
-
- Zaten şimdiye kadar yazılan eserlerde tamamıyle bi-tarâflığını
muhafaza etmiş kaç muharrir sayılabilir? Mösyö Şarl TEXİER’in
Anadolu’da Galler için duyulduğu iftiharda bitaraflık çerçevesini
aştığına delil değilmidir?
-
- Lukosiriler : Cem‛iyetler meydana getirmişlerdir. Fakat hiçbir
vakit uzun zaman devam eden bir cem’iye-i siyasiye te’sisde pek
kolaydı.
-
- (*) Bolu ve civarı
- (**) Hayat Mecmu‛ası sayı 21
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Etraflarını birçok zengin ve büyük Hükûmetler çerçevelediği gibi
Sinop’a giden Asurî yolunun buradan geçişi ayrıca istilâya bir esâs
teşkil eder. Bu istilâlar milli mezheb birliğinde meydana getiremedi
türkler’in şarkdan geldikleri <<Anâ’itis>> (*) mezhebi Fars ve Yunan
mezhebleriyle uzun zaman boğuştuktan sonra yenildi. Bundan ötürü de
siyasi teşkilatı esaslandırmayan Anâ’itis mezhebi sâliklerinin
birliğini pek çabuk ayırdı.
-
- Lukosiriler de vahdet-i siyasiye’den ziyade Romalı’lar gibi
dini cem‛iyyet üzerinde mü‛essir edecek teşkilât meydana getirmek
istemişlerdi. Zamanın icâbâtına ayak uydurmaya mecbur olan
insanların düşünüşleri bu aykırı yolda birlik kuramadı. Gerek
Sakalar’da ve gerekse Türükmiyenler’de bu hal görülür. Fars ve Yunan
mezhebleri ise Anâ’itis etrâfında toprakları dağıttı; bu dağıtılmada
acı oldu. Zamanın rüzgârları bu birliğin bağlama düğümlerini çürütdü,
kopardı.
-
- Farslılar boyundurukları altına aldıkları kavimin içtimâi ve
siyâsi hayatları üzerine te’sir etmezlerdi. Hükümdârlar; vilâyetlere
kendi akrabalarından ta‛yin ettikleri Satrablar; va’ıstasıyla idâri
işlerini düzende bulundurabilirdi. Satrablar; vilayetlerinde
tamamıyle hâkim idiler bunlar, yalnız Fars hükümdarlarından
korkarlardı.
-
- Fars hükümdarları Satrablar doğrudan doğruya idâm ederlerdi.
Bunların işlerini kontrol etmek üzere yanlarında birde me’mur-i
mahsus bulundururlardı. Valilerle irtibatı tatarla pek sıkı bir
suretle te’min ederlerdi. Kervansaraylarda yolcular para vermeden
otururlardı. Adalar kıyısından merkeze doksan üç günde gidilmek
mümkündü.
-
- ÇORUM’DA ROMALILAR
-
- Gençliğinde büyük hayaller altında dolaşan Pont hükümdârı
Mitridâd saltanata vâris olmadığından serserilikle yaşamada bütün
acılıkları gördü, çok tecrübeli yetişti.
- Pont hükümdârları kendi asıllarını inkâr etmedikleri gibi Fars
mezhebinde âşıktılar. Selçukiler nasıl İran diline muhabbet
beslerlerse Pont Satrabları’da Yunanlılar’ı saraylarında hizmet
işlerinde kullanırlar, saray içinde Yunanca konuşmalarına müsa‛ade
etdiler.
-
- Pont hükümdârları Yunanlılar’la uyuşmağa mecburdular,çünkü
Farslılar için onlar kabahatliydiler.
-
- Mihirdâd hem asker hem de edip di. Düşmanları kendisini
zehirleyerek saltanatından mahrum etmek istedikleri için azda
başlayarak başkasını bir cümlede öldüren zehir kendisine zarar
vermez bir hale gelene kadar alıştırır, böylelikle kendisini
kurtarabilirdi.
-
- Hükümdâr olabilen Mihirdâd Selefkoslar’dan epeyce yer elde etdi.
Bu devirde Anadolu’nun garbında yerleşen Romalılar’ın
Publikenlerinden (*) herkes bezmişti.
-
- Yunanlılar isyân etdiler. Romalılar bu isyâna karşılık bütün
Latince konuşanları yakalayarak (80.000) kişi öldürdüler, mallarını
zabt ettiler. Mihirdâd romalılar’ın bu zulmünü fırsat kolladı,
Anadolu’yu elde etdi, Bergama şehrine yerleşti. Ahaliyi beş sene
için vergiden afv etdi.
-
- Roma Mihirdâd’a karşı Roma genarellerinden Silla’yı
-
- (*) Anâ’itis mezhebi Buda’nın dinidir. Bir nevi insan şeklinde heykele
ta‛bd ederlerdi. İbadet için büyük bir meydana ateş yakılır,
kurbanlar kesilirdi. Bu mezheb Asya ortasından gelmişti. Bir nev’i
mecusi meshebi denilebilir.
- (**) Roma zabt ettiği vilayetyerde menabii varidatı vardı. Liman
duhuliyesi, gümüş ma‛denleri hasılatı,hayvan resmi,hububat öşürü.
Fakat bu vergileri kendi idare etmeyerek Publiken denilen
mültezimlere ihâle ederdi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- gönderdi. Sillâ Yunanistanı tekrar zabt etdi. Fakat Roma’daki
muharebelerden dönen Sillâ’nın yerine <<Felâkos>> Asya’yı seçti.
Mihirdâd Felakos’u karşıladı ve onunla konuştu. 20.000 talân – bir
nevi sikke- 70 gemi vererek sulh oldu.
-
- Felakos general Kimmiryâ tanafından öldürüldü, Sillâ’da
Kimmiryâ’nın ordusu yanına geldi, askerler Kimmiryâ’yı
sevmediklerinden Sillâ tarafına geçtiler yalnız kalan Kimmiryâ kendi
kendini öldürdü.
-
- Sillâ kışı Anadolu’da geçirdikten sonra Roma’ya döndü. Roma’nın
kargaşalığından istifâde eden Mihirdâd ga’ib ettiği yerleri tekrar
elde etmeğe muvaffak oldu. Fakat Roma; Lukollus, Avrelyus
isimlerinde iki kumandanını Mihirdâd üzerine gönderdi. Bu iki
kumandan; Roma’nın ga’ib ettiği yerleri tekrar aldılar. Lukollos
kışı Mihirdâd’ın memleketi içinde geçirdi. O kadar çok ganâ’im
aldılarki bir öküz şimdiki hesapla 16 kuruşa, bir esir 52 kuruşa
satıldı.
-
- Mihirdâd karısı ile hemşirelerini düşman eline düşmemek için
kendi kendilerini öldürmelerini söyleyerek kâ’in babası Ermenistan
kralı yanına kaçtı. Lukollus iki sene burada kaldı evvelce tarh
edilemiyen parayı bulamıyan Anadolu; Publikenlerden çok zulüm
gördüler. Ahali vergiyi vermek için kızlarını oğullarını satmağa
mecbur oluyorlardı.
-
- Son haddi bulan sefalete nihayet vermek için Lukollus fâ’izin
yüzde 12’den fazla kabul edilmemesini te’min etti.
-
- Lukollus Mihirdâd’ın teslimini Tiğran’dan istedi ise de
kendisine kral denilmediği için olmaz haberini yolladı. Bu karşılık
harple biteceğinden daha evvel davrandı ve hücüm etti. Tigran
hazinelerini karılarını almağa vakit bulamadan kaçtı, fakat Roma
askerleri itâ‛atden çıktıklarından Tiğran tekrar memleketine ve
krallığına sahip oldu. Roma bu sefer, büyük işleri kısa zamanda
başaran Pompe’yi Mihirdâd’a me’mur etdi. Pompe Mihirdâd’a bir gece
baskını yaptı, Mihirdâd bir karısını ancak alabilerek Tigran’ın
yanına kaçtı.
-
- Fakat bu sefer kabul edilmedi. Mihirdâd başını getirene mükâfat
da va‛âd etdi, kendisi de Roma orduğahına giderek sulh istedi. Pompe
birçok para karşılığı ile krallığı bağışladı. Kafkas Dağlarından
Hazar Gölüne kadar ilerledi.
-
- Mihirdâd bu seferde – İstanbul Boğazına- kaçtı ve oradan Roma
üzerine yürümek istedi, yanındakiler kabul etmedi. Pompe Bitinya’yı
Mihirdâd’ın oğlu Farnaksa vererek babası aleyhine ayaklandırdı.
Mihirdâd düşman eline düşmemek için kendi kendini öldürdü. (Miladdan
63 yıl evvel)
-
- Pompe’nin bu büyük işleri başarma uğraşmasındaki şevkini Roma
içindeki kargaşalıklardan ötürü yapamadı.
-
- Pompe, Pont vilayeti ile Kapadokya’yı birleştirdikten sonra
Roma’da Krassos, Jul Sezar’la ortaklaşa << üçlü Hükûmet düzenini >>
kurdu.
-
- Bu üç Hükûmet adamları memleketi de aralarında üleştiler. Asya
ve Afrika Krassos’un hissesine düştü bu vilayeti daha büyütmet için
farslılarla yaptığı harpte el-Cezire – Mezopatamya- çöllerinde
ordusuyla mahf oldu.
-
- Garbda Pompe ile Sezar’ın aralarında paylaşma kavgaları oldu.
Pompe mağlub oldu, kaçtığı Mısır’da başı kesildi. Sezar Roma’da
imparatorluğunu ilan ettiysede müstebid idareye boyun eğmeyen
Romalılar kendisini öldürdüler.
-
|
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Sezar’ın ölümüyle Roma’da düzen kalktı. Tekrar üçlü Hükûmet düzeni
kuruldu. Bunlarda uzun zaman birbirleriyle uğraştıklarından memleket
açlık ile boğuşmaya mecbur oldu.
-
- Sezar’ın katillerinden Kasyüs Asya’ya hâkim idi. Üçlü Hükûmetin
ordusuyla karşılaştığında kendi ordusu karşı tarafa çekildi. Yalnız
kalan Kasyüs kendi kendini öldürdü.
-
- Roma’yı idare eden üçlerden her biri kendi ordusu için yetecek
parayı bulmak maksadıyla memleketin dört köşesine dağıldılar.
Antovan Fars’a hâkim oldu fakat Mısır’ da kadın hükümdar
Kleopatra’ya mahkûm oldu. Bu yüzden yaptığı çılğınlıklar Roma’yı
kızdırdı. Oktav’la muharebeye tutuldular. Antuvan’ın ordusu daha
çokluk iken idaresizliğinden mağlub oldu Antuvan’da Mısır’a kaçtı.
Oktav mağlubun ardını bırakmadı, Mısır’a girdi Antovan kendi kendini
öldürdü. Kleopatra’da esir oldu Roma’da zafer alayında bulundurulmak
istenilen Kleopatra bir zehirli yılana kendini ısırtarak boynunda
zincirle esirler arasına geçmekten kurtuldu. Roma’ya dönen Oktav
kendisini imparator ilan ettirdi. İsa Peygamber bunun zamanında
dünyaya geldi.
-
- ROMA’NIN MAĞLUB KAVİMLERİ
ÜZERİNDE SİYASİ, MÜLKİ, İKTİSADİ İDARESİ
-
- Çorum’un eski günlerini iyice anlamak için Roma’nın zabt ettiği
ülkeleri nasıl düzene koyduğunu bilmek lazımdır.
-
- Roma; herhangi bir eyaleti elde ettiği vakit düzen işlerinde
uzun boylu bir zorluk çekmezdi. O illerin kavimlerinin bütün
kanunlarını muhafaza eder, yalnız para ve asker verirdi.
- Küçük
Asya’yı elde eden Roma ; Kapadokya ve Pont vilayetlerinden bir
cumhuriyet kurmak istedi ise de ne Yunanlılar’ı ne de Farsları
sevmeyen Türklerden ötürü düşünce-lerini başaramadılar. Mihirdâd’in
oğlunu kendi taraflarına çekerek Pont krallığına dokun-madı.
-
- Roma’nın içindeki kargaşalıklardan istifade ile Farnas isyan
etdi; bunun üzerine Romalı’lar Pont’u da vilayetleri içine
kattılar. Buradaki Türk urukları da doğrudan doğruya Romalılara tabi
kaldı.
-
- Gerek Pont’da ve gerekse Kapadokya’da -Çorum havalisinde-
Romalılar’a â’id eserler pek azdır. Bundan anlaşılıyor ki Roma
Valileri bu illerde oturamadılar. Farslılar’sa en ziyade
Toroslar’dan Anadolu’yu istila etmek istediklerinden Roma valileri
çoğunlukla o taraflarda oturur olmuşlardı.
-
- Roma Cumhuriyeti yerine Hükûmetin şekli imparatorluk olduğundan
bütün Asya bir vilayet oldu.
-
- Romalılar’da herhangi bir vilayet feth edildiği zaman kumandan
senatörlerden mürekkep bir hey’et-i meb‛usanın yardımıyla bu
vilayetin hukuk ve vazifelerini gösterir bir nizamname yaparlardı.
Fakat bu nizamnamelerde o vilayet ahalisinin menafi‛i değil
Romalılar’ın kârı düşünülürdü.
-
- Romalılar bütün kavimleri bir usulde idareye ta‛bi tutmazlardı.
Bazı kavimleri bilâkayd ü şard mağlub edilmiş
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Olduğundan bütün hukukunu gâ’ib etmiş olurlardı. Ba‛zı vilayetler se
<<Roma Kavminin haşmetine hürmet etmek şartıyla>> hükümetleri baki
kalırdı. Mihirdâd’ın Lukosiri ilini feth ettikden sonraki zamanda
Çorum ikinci surette idareye ta‛bi iken bilahare birinci şekildeki
idareye mahkum olmuştur.
-
- Roma’nın vilayetler üzerindeki hakimiyeti mutlak idi. Bu
hakimiyeti yaşatmak için bir me’mur ta‛yin edilirdi. Bu
me’muriyetlere kendisine ta‛yin edilen yolu ta‛kib ile harbe mahsus
elbiseler giymiş olduğu halde bir me’mur olduğu vilayete gider ve
orada bir sene müddetle hakim-i mutlak olurdu.
-
- Prökonsüllerin yanırda hazinenin idaresi için genç bir me’mur
<<Kü’estor>> bulunurdu.
-
- Prökonsüller, konsüllerden daha müsterih-ane yaşarlardı. Çünkü
ne verdiği emirlere karşı duracak Tribunlar (*) ve de kendisini
gözaltında bulunduracak senato-ihtiyar meclisi- vardı. Prökonsüller
veya pröperatorlar vilayetteki bütün askerin kumandanı idi. Prötüvar
denilen mahkemede de hakimdiler. Ehl-i Vatan (**) müstesna olarak
her istediğini cezaya çarptırır, hapse atar, idam ettinebiridi.
Prökonsüller gittikleri vilayetlerde bir ferman yazar bu ferman
kanun kuvvetini taşırdı. Vilayet ahalisine harp için toplanmasını
- emrettiği gibi, ne kadar yük hayvanı, azık, silah tedarik edeceklerini
de gösterirdi. Prökonsül; Roma kavminin mümessili idi. Yalnız on iki
Liktor (*)bulunur idi. Prökonsüllerin müddeti bir sene olub, senenin
bitiminde Roma şehrine girerken askeri ünüformasını şeh-rin
dışarısında çıkarır öylece şehre girerdi. Hiçbir kimsenin karşı
duramıyacağı bu valiler memleketi müstebit bir idare altında kasıp
kavururlardı. Kısa zamanda büyük servetlerele memleketlerine
dönerlerdi.
-
- Herhangi bir ihtilâs zuhur eden Prökonsül zadegândan toplu
mahkeme tarafından mukemesi olursa mahkum olmazladı. Mahkûm olsa da
başka memlekete sürülür orada Roma’nın herhangi bir zengin şehrinden
topladığı paralarla zevk ü sefâ içinde ömür sü-rerlerdi. Valiler
yanlarında birçok tanıdık zadegânı da me’mur olarak götürürler,
küçük me’murlar da Çorbacıya kadar yağmadan keselerini
doldururlardı.
-
- PUBLİKENLER
-
- Romalı zabt ettiği memleketin para getirici kaynaklarını; gümüş
ve demir ma‛ denleri,liman giriş gümrükleri,Anadolu gibi mahsulü bol
yerlerin ekin öşürüyle doldu-rurdu.
-
- Roma bu para getiren kaynakları doğrudan doğruya kullanıp
ayrıca me’mur kullanmazdı. Bunları
-
- (*) Roma üç sınıf üzerine mü’essis di. Patriciler, Kliyentler,Plebler.
Patrici re’isi ruhani ma‛naya gelen pord’dan alınma bir kelime olup
Tükçemizde Atanın mukabilidir. Hükümet kurultayını bunlar teşkil
ederdi. Kliyentler mahkeme huzuruna çıkmazlardı. Bu iki sınıfın
dışında ne kurultaylara ve nede din du‛alarına girmeyen üçüncü bir
sınıf halk vardı ki onlar Plebler di. Bir çok gürültülerden sonra
Pleblerin kurultaylarında haklarını aramak için re’is seçmelerine
müsa‛de edildi. Bu re’islere << Tribun>> unvanı verildi. Büyük
nüfuza ha’iz idi. Evine sığınan her kim olursa olsun kovalanmaktan
kurtulur idi.
- (**)
Ehl-i Vatan Romalı olanlara verilen unvandır. Herkez Ehl-i Vatan
olamazdı. Bunların mahkemeleri Roma icra edilirdi. Roma müste‛meratında
Romalıların Ehl-i Vatan olarak hukuku muhafaza edilirdi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Publiken denilen mültezimlere ihale ederdi. Arazi büyüdükçe Publikenler
kendi aralarında bir şirket kurdular bu şirket menâbi‛ vâridatı Roma
ile mukavele akd ederek mukavelede muharrer paranın istenildiği anda
verileceğine söz verirdi. Bu şirketin Roma’da bir Müdürü bulunur,
vilayetlerde de müdür mu‛avinleri ve tahsildarları, me’murları,(**)
katipleri bulunurdu. Esirler (*) bol olduğundan en çok bu işlerde
esir kullanılırdı. Publikenler ahaliye tamamıyla teb‛a gözüyle
baktıklarından hükümete borçlu oldukları sayıdan daha yüksek vergi
isterler, vermezlerse habs ederler, köle olarak satarlardı.
-
- Kapadokya borçlarının mütemadiyen artmasından ötürü çok cefa
çekti. Borcunu vermek için evladını, kızını satan birçok aile
babaları görülmüştür. Faizler [ % 24]’e yükseldi. Anadolu’nun birçok
yerlerinde asılanlar çıktı. Fakat boyunduruktan kendini kurtaramadı.
Publikenlerin bu zulmünü her kez bildiği halde prökonsüller bile bu
zulme karşı duramıyorlardı.
-
- Meşhur feylesof ve hatib Romalı Çiçeron bu devrin zulümde ne
kadar ileri gidildiğini kardeşine yazdığı mektubundan anlıyoruz:
-
- << Müttefikleri mahv eylemeden publikenleri memnun edecek gibi
hareket edersek bu muvaffakiyet yüce tanrının eseridir.>>
-
- Publikenlerin bu zulmi yetmiyormuş gibi sermayedarlarında
çilesini çekiyorlardı. Bunlar şehirlere yahut krallara % 12’den
dâ’ima yüksek para ikrâz ederek, işleyen faizi de üstüne eklerlerdi.
-
- Halbuki ise Çorum civarında ancak sürücülük eden yalnız kaya
tuzlarından bir şey çıkarabilen halk birkaç yüz sene bu halde
süründü. Bu ağır vergiler Çorum civarında eski Hitit medeniyetini
büs bütün öldürdü, şehirler görülmez oldu. Mösyö Şarl TEXİER bu öz
Anadolu’nun tarihini yazarken << Yunan medeniyeti her tarafa güneş
gibi ışık verirken burasını kabul etmemiştir>>
-
- Fakat tarih gösteriyor ki Yunan medeniyetinden daha yüksek
medeniyet çağları yaşamış olan Lukosiri Yunan ve Roma istilasından
sonra söndü, nitekim ki; Yunan istilası kendi medeniyetini bile
öldürdü. Sonra nasıl bir yaşama hakkı verilmiş idi ki, medeniyet
yükselsin. Çobanlık selametli ve kurtarıcı bir yoldu, ormanların
kuytu bölgelerine yabancı insanlar girmeye çekinirlerdi.
-
- ORTA ÇAĞ İSA PEYGAMBER DİNİ
-
- İmparatorluk Anadolu’da vilayet kuruluşunu bağladıktan sonra
İsa Peygamber Dini de dev adımlarla ilerliyordu. Şarktan gelen
mezhebin merkezi olan Komana şehri siyasi bir ortalama kazanamadı.
-
-
- Roma’nın meshebi de bura halkını ısındıramadı. Bunun içindir
ki Lukosiriler, Türükmiyenler kendi hayatına uygun kurdrete muhtaç
bir halde kalmışlardı. Sen Pol ve ma‛iyeti Yahudiler Tarsus’a
gelerek
-
- (*) sol omuzda bir deste değnek bunların ortasında bir balta taşırlardı
– Osmanlı saltanatında yeniçeri ağalarının yanlarında falakacılar
bulunurdu-
- (**) Esirler en aşağı sınıftan daha aşağı idiler. Feth edilen
memleketlerden gelen esirler Roma’nın insanlarından daha çoktu.
Esirlikten azad edilen,parası olmayan bir esirin bile en aşağı yedi
esiri olurdu. Bu esirler iki sınıfa ayrılırdı : efendilerinin
hizmetinde olanlara şehir esirleri denilirdi. Sudanlılar,Dayalar
bunlardandı. Bir eve lazım bütün işleri bunlar yaparlardı.
Tarlalarda çalıştırılan esirlere köy esirleri denirdi. Bunlarda
ayaklarında zincirle çalışırlar,geceleri toprak altındaki kuyularda
yatarlardı. Miladdan iki yüz sene sonraya kadar bu esirleri
efendileri isterlerse öldürebilirlerdi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- İnsanları müsavî kılacak esasları neşr ettikleri vakit Anadolu yaylası
pek kolaylıkla yeni dini karşıladı. Yeni din insanları esaretten
kurtarmıyor onlara sabır ve tahammül tavsiye ediyordu.
-
- Pol esirlere:
-
- << Efendilerinize itâ‛at ediniz>> demiştir. İsa Peygamber dini
Allah’ın lütfuna uğramak için Yahudiler ve putlara tapanların
yaptıkları gibi kurban kesmeyi ihtiyaç bildirmiyordu. İsa
Peygamberin söylediklerini veya yaptıklarını yapmak kâfi idi. İsa
Peygamber ise hemcinsine mu‛avenat ve sevgi beslemek; fakirliği,
dünyanın gösterişlerinden çekinmeği, şereften kaçınmağı, tevazuyu,
hilmi öğütlüyor; bütün insanların ulu tanrı için müsavi olduklarını
bildiriyordu.
-
-
Havâriyun hastalara, fakirlere çok baktıklarından ilk önceleri
Hıristiyanlık bunlardan bir de esirlerden ibaret kaldı.
-
-
Hıristiyan olanlar ayin yapmak için birleşirlerdi. Bu birleşme
Yunanca ( İklisya) Kilise isimi verilirdi. Buruda toplananlara bir
aile gözüyle bakılırdı. Bu toplanmalar bulunulan şehrin adıyla
anılırdı.
-
- Bir
âdem Hıristiyan olacağı vakit kilise kapısında bulunmağa, ilahileri
ve İncil’i dinlemeğe mecbur tutulur, fakat kiliseye girmesine mani
olunurdu. Bu ta‛lim devresi bittikten sonra su ile dolu bir leğene
daldırılarak vaftiz resmi yapılırdı. Beyaz elbiseyi giymiş olduğu
halde eski dini bıraktığını söyleyen bu Hıristiyan’a << Yeni Doğum
Newzad>> denilirdi.
-
-
Başlangıçta Roma İsa dinine ehemniyet vermediyse de Hıristiyanlığın
günden güne çoğalması, resmi mezhebden ayrılmalar Roma’yı telaşa
düşürdü. Roma’nın dini; içtihadden ziyade siyasi idi. Umumi
merasimde bütün Romalılar bulunmağa mecburdu. Duası olanlar ma‛budlara
yemin eder, imparator ma‛buduna tapılırdı. Bu haller herkesi Roma’ya
bağlıyordu. Fakat İsa dini bunlara aykırı olmasından ötürü Roma’nın
hoşuna gitmedi.
-
-
Hıristiyanlar, mezarlarda toplanırlar, tiyatroya gitmezlerdi. Birçok
Hıristiyanlar Roma’nın ölüm makinelerine soyunarak koştular,
Hıristiyanların bu isteği Roma’ yı ürküttü. Bitinya Valisi genç
Pilin Hıristiyanlığın ta‛ussubundan usanmış, Roma İmparatorundan
emir beklemişti. İmparator Trayyan ise; ne kadar şehirli olsunla
olsunlar Hıristiyan olmadıklarını söyleyenleri salıvermesini
kendisini saklayarak haber verenlerin sözlerine kulak asmamasını
söylüyordu.
-
- Bu
emre göre de Tan’da pek Çok Hıristiyanlar öldürüldü. Bu idamlarda
hâkimlerin arzuları değil; halk herhangi bir tabiatın değişikliği
ile Hıristiyanların aslanlara atılarak mahkum edilmelerini
isterlerdi.
-
- ROMA İMPARATORLUĞU DEVRİNDE
LUKOSİRİ İLİ
-
- Roma; bu büyük hudud içindeki vilayetlerin çok aşaması için
Tuna, Ren nehirlerini tabi hudud olarak muhafaza ettiği gibi Fars
istilasında Küçük Asya’yı korumak için Toros ve ona tabi silsileler
boyunca birçok Kal‛alar yaptırdı. Küçük Asya’nın ise ellerinden
çıkmasını hazm edemeyen Farslılar, bu güzel memleketin varidatından
istifade için ardı arkası kesilmeden hududu her vakit geçerlerdi.
-
- Farslıların ta‛arruz istikameti Mezopotamya ve Toros dağlarının
cenubundan dı. İlliryalı İmparator << Septim Sever>> üç sene
mütemadiyen savaşlarda bulundu. Roma’ nın idare-i dahiliyesi pek
bozulmuş dini kavgalar;
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Neron, Kaligula gibi imparatorla-rın bozokluklarını güçlükle
yatıştırmaya uğraşan Antonin’ler hududları çiğneyenleri
İstanbul’daki gibi karşılayamadılar.
-
- Septim Sever’i müte‛akip hükümetin içinde kargaşalıklar artı.
Aleksandır Sever adaleti hakim kılmak için bir çok şiddetli
hareketlerde bulundu. Roma’nın bozulmuş olan ahlâkı nokta-i
nazarlarını temizlemek için pek şiddetli hareket etti.
-
- Bu imparator zamanında İran’da Sasaniyan hükümeti te’sis etti.
Hükümeti kuran Erdeşir Anadolu’yu zabd etmek için şark hudutlarını
çiynediysede Aleksandır Sever’in karşı koyması üzerine kendi çitine
çekildi. Diğer taraftan Cermanlar Gal ve İllirya’ya girdiler.
-
- Bu karışıklık içinde Roma İmparatorluğu iskemlesi kuvvetlilere
kalıyordu. Bir haydut re’isini oğlu Philip de Roma İmparatorluğu
iskemlesine oturdu. Fars Şahı Şapoz ile yaptığı muharebede
Mezopotamya’yı Farslılara bırakmağa mecbur oldu.
-
- Roma günden güne kuvvetten düştükçe Fars kuvvet ve şevket
te’min ediyordu.
-
-
İmparator Valerin’i Urfa’da Farslılar mağlub ve esir ettiler.
-
- Roma; bu büyük ülkeyi idarede zorluk çekiyordu. Eski kanunlar
bir cinsten olmayan bu insanları bir bayrak altında yaşatamazdı.
Avrupa’da bir çok kabilelerin hududları geçtiği yetmiyormuş gibi,
Suriye, Mısır ihtilâlleri Fars harekatı bu hükümetin son günlerinin
ulaşması çabuklaşıyordu. Hudutların böyle uzun ve kimsesiz tehlike
altında bulunmasından ötürü imparatorlar Roma’dan ziyade serhat
boylarında oturur oldular. Şarkta Nikumedya’da – İzmit’te-
otururlardı.
-
- Tuna nehrihi kabileler birçok def‛alar geçmiş olduklarından bu
seli durdurmak için üç tarafı deniz bir tarafı kara olmasından ötürü
mürafaası kolay İstanbul şehrini İmparator Konstantin kurarak birçok
âsârla süsledi.
-
- İmparator Teodos ise, oğullarına memleketi taksim ederek
Arkadyus’a Drava ve Sava nehirlerinin isitkametindeki çizgi garb
hududu olarak bütün şarkı verdi. Diğer oğlu Honoryus’a da bütün
garbı terk etti.
-
- Arkadyus 18 yaşında Kayser olmuşsa da ikdidarsızdı. Oğlu
Teodosyus ise, yedi yaşında hükümdar olduğundan kız kardeşi Polharya
na’ibe saltanata ta‛yin edildi.
-
- Dini anlaşmazlıklar, taşaradan ziyade merkezde şiddetini
sürdürüyordu. Polharya sarayı kiliseye çevirdi. Tuna boylarına
ilerleyen Hunlar, İmparatorluğu çok sarstılar. (*)
-
- İmparatorluk, İstanbul’u kurtarmak için Hunlara birçok defalar
ağır vergiler verdiler. Hunların Macaristan içlerinden garba
akınlarıyla Şarkî Roma İmparatorluğu kurtuldu. (457)
-
- Bu devirde Çorum’un tarihi ancak Rum tarihlerinde bulunabilir.
Fakat onlarda bu memleket ahalisiyle iyice kaynaşmadıklarından
buranın ahalisi hakkında fazla malumat veremezler. Bu devirlerde
Çorum ve civarı adeta bir sükunet devresi geçirmiştir.
-
- Şarkî Roma’nın saray entrikaları o kadar ileri gitmiş diki
büyük hizmetlerde bulunan Belizer
-
- (*) Hunlar,miladdan on üç asır evvel Baykal Gölüne akan Orhun Irmağına
dökülen Hun suyunun çevresinde oturduklarından Çinliler bu ismi
takmışlardır. Çin Şi-Huang-Ti’nin yaptırdığı seddi geçerek Çin’i
yağma etmişler,oradan da garba gelmişlerdi. Şarkî Roma
İmparatorluğunu sarsan bu Hunların re’isi Atilla << Atlı Han>> dı.
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- İftiralara uğradı. Malı zabt ve kendisi habs edildi. Hapisten zorlukla
kurtulabildi. Şarkî Roma saray israfatına para yetiştirmek için
bütün vilayetleri sıkıştırıyor, her tarafta ise sefalet azgın
dişleriyle insanları kemiriyordu.
-
- ŞARKî ROMA
-
- İmparator Teodos’un memleketi oğullarına üleştirmesiyle Çorum –
Eski ismiyle Nikonya – Şarkî Roma idaresine geçmiş bulundu.
-
- Şarkî Roma’nın parlak devrini İmparator Jüstünyanus
yaşatabildi. Bu: İlliryalı bir köylü çocuğu idi. Âsâkir-i hassaya
dahil olmuş, Kostantiniyyede kendini tanıttırabilmişti.
- Ordu ve ahali kendisini sevdiklerinden imparatorluk tahtına oturttular.
-
- Din
gürültülerini bastırmak için Katolikliği iltizâm etdi. Aryuslar’ı
(*) me’murluklarda ve orduda kullanmadı. Öldüğünde yerini
Jüstinyanus işgâl etti.
-
- Jüstinyanus’un aslı İslav ırkından dı. Yunan terbiyesi
görmüştür. Bunun için hilekâr ve haris idi. Fakat kendisinde büyük
hülya vardı. Eski Roma İmparatorluğunu diriltmek. Bu fikrini sözden
işe çıkarmak için birçok muharebeler yaptı. Ve muzaffer de oldu.
Fakat ruhen kendisi zayıftı. Büyük düşüncelerini miskinane
tasavvurlarla karıştırır, hükümdarlık mevkiini muhafazaya son derece
riayet ederdi. Karısı Teodora meydan oyun cularından iken güzelliği
ile kraliçe oldu. Zekası da güzelliği kadar ileride idi. Birçok
tehlikeli zamanlarda Jüstinyanus’u kurtardı.
-
- Büyük kumandanlardan Belizer Afrikada, İspanyada büyük
muvaffakiyetler göster diysede beri tarafta Farslılardan Kiyanyan
sülalesinden Nuşirvan el-Cezire’yi zabt etti.
-
- Nuşirvan; Şarkî Roma’nın din boğuşmalarından istifade ile
Nasturiler (**) tarafını korudu. Bu koruma işi din kavgalarını
artırdı. Roma’dan uzaklaşan Nasturiler Asya içlerine sokuldular.
-
- Büyük muvaffakiyetler başaran Belizer’de yararlılıklarının
karşılığı olarak hapse atıldı. Diğer taraftan korkunç irtikabler
orduyu günden güne bir kurd gibi için için yiyordu.
-
- Jüstinyanus’un bu kadar ruhi düşüklüklerine karşı memleket
kanunlarını toplaması tarihte ona iyi bir yer ayırmıştır. Hükkâm-ı
Kavânine rabt etti. Hukuk talebelerini çoğaltı. Eski Roma ihtişamını
resmi dil olan Latince dilinde toplatdı ise de Yunanlılık Roma’yı
bel‛ etmiş olduğundan birçok yerlerini Rumca yazdırmağa mecbur oldu.
-
- Sanayi-i Nefiseye de yardımı fazla oldu. Ayasofya Nika
İhtilâlinde yandığından mimar <<İzidur>> ile <<Antemiyos>>’un büyük
yararlılıklarıyla yeniden ve eskisinden daha büyük olarak yapıldı.
Jüstinyanus Ayasofya’yı seyrederken:
-
- -<< Ey Süleyman seni geçtim>> diye kendi kendine
gururlanmıştır. Bu ma‛bedin inşaası ahali üzerindeki vergileri
artdırdı.
-
- Jüstinyanus’un ölümüyle yerini yeğeni doldurdu. Bunun zamanında
ordular, garb imparatorluğuna yardım maksadıyla batıya gitdiler.
-
- İran’ın içini fırtına bulutları kapladığından
-
- (*) İsa Peygamber de mahiyet-i İlâhiyenin bulunmadığını iddia edenler.
- (**) Mahiyet-i ilâhiye ile Mahiyet-i Beşeriyye’yi tefrik ve Meryem’den
Allah’ın Valideliğini kaldırdı
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- İmparator İran işlerine de karıştı. İsyan eden tarafı kolladı ve onun
İran tahtına oturmasına yardım etti. Bu yardımın karşı-lığı olarak
evvelce İran idaresine geçen yerlerini geri aldı.
-
- Afrika Valisi kendi oğlunu imparatorluk iskemlesine oturttu.
Herakliyus isminde-ki bu imparatordan önce Farslılar Kapadokya’ya
girmişlerdi. Herakliyus ordunu başına geçti elden çıkan yerleri geri
aldı. Ninova’ya kadar ilerledi.
-
- Şarki Romanın kesimsiz savaşları (628-622) Farslılar da
anarşiyi doğurdu.
-
-
İranlılar bu kargaşalıklardan ötürü Şarki Roma tarafından iyice
sıkıştırıldılarsa da Suriye de Arab ordularına malub olan Herakliyus
:
-
- -<< Elveda Suriye elveda !>>
-
- Diye Suriyeden çekilişi ile kurtuldular. Bu mağlubiyetten sonra
Şarki Roma günden güne uçuruma yuvarlandı.
-
- NİKONYA’DA ARAB ORDULARI
-
- Hıdırlık da bir de Çiriş mahallesindeki türbelerde medfun
Suheyb-i ibn-i Sinan ile Sa‛ad ibn-i ebi Vakkas Arab ordularının
Lukosiri ilinden geçtiklerine bir delildir. Esasen Arab orduları
değil, büyük istilâ’i ordular bile Anadolu’nun kurak ve çorak Konya
Ovasında tabiatın güçlüklerine uğramamak için Kızılırmağı geçmek ve
Toros Boğazlarını aşmak mecburiyetini taşımışlardır. (*) Bunun gibi
Arab orduları da Fars istilasını müteakib Toroslar’dan –Anadolu’nun
cenubundan – İstanbul üzerine yürümüşlerdir. Bu Arab orduları
Akdeniz’i takiben cenubda yürüken yanı korumak maksadıyla bir kısım
kuvvetlerini de Karadeniz cephesinde yancı bulundurmuş olması icab
eder. Bu maksatla Arab orduları İstanbul fethini tasavvur
ettiklerinden Erzurum’u feth etmiş bulunuyorlardı.
-
- Arab ordularının Anadolu’ya gelmeleri Hazreti Peygamberin
işaret ettiği İstanbul Feth-i Şerefini kazanmak için vuku buluyordu.
-
- İlk defa Arab ordularının İstanbul üzerine seferleri islâm
hükümetinin Hazreti Peygamberin işaret ettiği cumhuriyet
sistemindeki idareleri zamanında Hülefayı Raşidin’den Hazreti
Osman’ın (R.A.) zamanı hilafetlerinde 655 yılında vuku bulduğunu
tarihler yazıyor.
-
- Yalnız Arab orduları geldikleri vakit Çorum ne halde idi?
-
- İslâm ordularının istilası zamanında Çorum Nikonya ismini
taşıyordu. Rumlar burayı Farslılara karşı bir kal‛a olarak
bulundururlardı. Büyük epeyce de kuvvetli bir de kal‛ası olduğu
<<Çorum’un Fethi ve Melik Danişmend Gazi >> adındaki kitab yazar.
-
- Milli Kütüphane Hafız-ı Kütübi Eşref Efendi bu kitabın Melik
Danişmend’in Çorum’u nasıl feth ettiğne kadar olan kısmını istinsah,
mütebakiyesini yazamamıştır. Bu eser Çorum’un o zamanki coğrafi
vaziyetini tesbit edecek çok kıymetli bir eser olmakla beraber,
kimde olduğu öğrenilemedi.
-
- Mir‛atü’l- Tevarih müellifi Süleyman Efendi de Melik Danişmend
Ahmed’den bahs ederken << Nikonya yani Çorum şehrini zabd etti>>
diyor. Hafız-ı Kütüb Eşref Efendideki müstensih kitabda:
-
- << Mihriban’ın menfuriye kal‛asında habs edildiğin casusu Yahya
bildirdi. Melik Danişmend Efrumiye’yi gidelim bulalım dedi. Yahya
Çorum Kal‛asındadır dedi. Melik Danişmend Nikonya’dan yana vardılar
>>
-
- Bu eserde Nikonya ve Çorum kal‛ası <<Menfuriye>>
-
- (*) İskender; fütühatında Konya Ovasının garbından şimale geçerek sonra
cenuba inmiştir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- diye gösteriliyor. Menfuriye her halde kal‛ada Mihriban’ın olmasından
ötürü bu isim İslâm’lar tarafından verildiği kabul edilebilir.
-
- Mü’ellifi ve yazıldığı tarih meçhul bir eserde << Yankonya>>
dan bahs ediliyorsa da bunun nereye aid olduğu tasrih edilemiyor.
İhtimâl müteakib sahifelerde Çorum civarında olması lazım gelen
Yankonya’ya aid bir malumat vardır.
-
- Çorum memleket hastanesinin hafriyatında << Nikonya>> yazılı
bir altın para toprak altından çıkmıştır. Bu para el-yevm Hamid
Şakir bey’in nezdindedir. (*)
-
- Bütün bu âsârdan anlaşılıyor ki Çorum şehri şarkî Roma devrinde
Nikonya ismini taşıyan büyük bir şehirdi.
-
- Arab orduları İstanbul üzerine hareket-i askeriyye yapmadan
önce Suriye’ye vedâ eden Herakliyus zamanında Farslılar Kızılırmak
boylarına kadar ilerleyebilmiş se de Herakliyus Karadeniz’den inerek
onları geriye püskürtmüştür. Bu vak‛a gösteriyor ki her iki taraf
orduları Çorum üzerinden hareket etmişlerdir, bu harblerden ötürü
Çorum epeyce ehemniyetli askeri bir yer olmuştu.
-
- Bişr b. Ertât 653 yılında Likya kıyılarında Rum donanmasını
mağlûp ediyorsa da karadan yürüyen ordunun nereye kadar gittiğini
tarihler söyleyemiyor.
-
- 664 yılında Abdurrahman b. Halid kumandasındaki ordunun
Bergama’ya kadar ilerlediğin donanmanın İstanbul kıyısına kadar
gidebildiğini Arab tarihleri yazıyor.
-
- Arablar, Arabistan yarımadasından dışarıya çıkmak
istemiyorlardı. Hazreti Ömer bu fikirde fazla israr ettiyse de
kumandanlar seferde elde ettikleri ganimetlerden ötürü Hazreti
Ömer’i ikna ettiler.
-
- Muaviye ise siyasetteki pekliği yüzünden kumandanları ve
Arabların ileri gelen-lerini bol ihsanlarla kendi tarafına çekti.
Arablara daha büyük fırsatlar vermek için büyük seferlere girişti.
Ordular her tarafdan yürüyüş yaptılar. Anadoluda’da büyük seferlere
atı-lan Muaviye’nin ordusu tamamiyle bir düşman ülkesi içinde uzun
bir yürüyüş yapacağından Bişr kumandasındaki donanma Akdeniz’den
anaç kuvvetleri takib ediyordu. Bu düşman ülkesindeki yürüyüş için
bir kısım kuvvette yancı olarak Karadeniz tarafını muhafazaya me’mûr
edilmesi lazım gelirdi. Fakat cenaha me’mûr edilmesi lazım gelen bu
kuvvetin hareket-i askeriyyesi için tarihlerde malumat yoktur.
Yalnız Suheyb İbn Sinan Hazretlerinin yancılarla beraber bulunduğu
anlaşılıyor.
-
- Yan himayesine me’mûr edilen kuvvetin güzüde alplerden toplu
olduğu yine Hıdırlık’da medfun Kereb-i Gazi gösteriyor.
-
- Yancılar düşmanı oyalamak için, Osmanlı ordusunda olduğu gibi
serden geçtilerden mürekkeb olması icab ederdi. Esasen İranlıları
Karadeniz’den muvaffakiyetli vuruşlarıyla bozan Herakliyus seferinin
üzerinden pek uzun yıllar geçmemişti. Arab orduları bu ihtimale
binaen yanı korumak baskınlara karşı uyanık davranmak mecburiyetinde
idiler.
-
- Çorum Ovasına düşen yancı ufak kuvvetler her taraftan
kuşatılmak tehlikesine maruz kalıyorlar. Hendek Gazvesinde olduğu
gibi yancılar höyüğe istinad ile buradan Kal‛ânın içine ok atmak
fırsatını temin edebiliyorlar. Bu müdaafa uzun süre süremiyor,
yancılar şehid oluyor. Bu nokta-i nazar hakkında tarihlerde en ufak
malumat bile yoktur.
-
- (*) Müsveddelerimi meydana getirirken sabık sıhhıye Müdürü Hamid Şakir
Bey Çorum’da bulunuyordu. Bu paranın memleket müzesinde bulunması
çok kıymetli olurdu.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Şayet Suheyb hazretleri Çorum’a gelmişse ancak bu suretle gelmiş
olabilir.
-
- Amasya müverrihi Hüsameddin Bey (*) hicredden 92 yıl sonra
Emevilerin şark valisi Emir Müslime 80.000 piyade ve 30.000
süvariden toplu bir kuvvet ile Ankara üzerinden, Çorum’dan geçerek
Amasya’yı muhasara etmiştir. Amasya muhasarasında mukabil tarafın
hücumuna maruz kalarak Çorum Ovasına düştüklenrini orada Suheyb ve
Kereb-i Gazi lerin şehadeti vuku bulduğunu bildiriyorsa da Hazreti
Peygamberin hayatta bulundukları zamanlarda Suheyb Gazi’nin
muhabbeti Peygamberiyye na’il olduğuna göre Muaviye’nin zamanında
vuku bulan seferlerde orduda bulundukları daha hakikate yakın
olabilir. Şayet bu yıl içindeki savaşlarda bulunması lazım gelirse
110 yaşında ölmesi icab eder ki; bu kadar yaş yaşamış bir muharibin
seferin ağır müşkillerine katlanabileceği hayretle karşılanabilir.
-
- Suheyb Gazi musallidir. Bazı mütekkikin Suheyb Hazretlerinin
Uhut Gazvesinde müşrikin eline esir düştüğü ve yaşına hürmetle harbe
gayr-i mukdedir olmasından bir fidye mukabilinde salıverildiği ileri
sürerek Suheyb Gazi’nin Çorum’da medfun olmadığını iddia ediyorlar.
(**)
-
- Bu münakaşa Beşiktaş Muhafızı Çorumlu Hasan Paşa’nı zamanı
ikbalinde kaza olan şehrin Sancak Merkezi olmasına istidadı olduğu
ileri sürüldüğü vakitlerde münakaşayı mucib olmuştu. Hasan Paşa
büyük zevatın Çorum’da medfun olmasına isitinad ile noktayı nazarını
müdafaa eder iken diğer bir kısımda Çorum’un Sancaklığına itiraz ile
Suheyb Hazretlerinin Çorum’da medfun olmadığını iddia ediyorlardı.
Bil-ahere Hasan Paşa idiasını Kütüphane-i Hümayında mevcut bir
eserle isbata muvaffak olduğunu o tarihlerde İstanbul’da bulunmuş
olan Çorum ticaranınıdan Darendelizade Ahmed Efendi iddia
etmektedir. (***)
-
- Şu münakaşalardan anlaşılıyor ki, Suheyb Hazretlerinin Çorum’da
medfun olduğunu dair bir vüsuk-ı tarihiyye mevcut değildir.
-
- Hıdırlığın sabık şeyhi Abbas Efendinin rivayetine göre,
Behçetü’l-ahlâk nam eserde Suheyb Hazretlerinin Çorum’da medfun
olmadığı ileri sürülmüş bilahare Abbas Efendi müellif ile görüşmeye
muvaffak olduğunda Suheyb Hazretlerinin Hazeti Ömer’in şehadetini
müteakib üç gün imametde bulunduğunu isbat etmekle Behçetü’l-ahlâk
müellifini ikna ettiğini söylüyor.
-
- Suheyb Hazretlerinin Hazreti Ömer’in şehadetinde imametde
bulunduğunu Arab tarihleri yazıyor. Behcetü’l-ahlâk Hazreti Ömer’in
şehadetinden önce vefaatını söylemişsede Abbas Efendi doğrudur.
Fakat Suheyb Gazi’nin Hazreti Ömer’in şehadetini müteakib imamette
bulunması kendisinin Çorum’da bulunuğuna bir isbat mahiyeti teşkil
ede-mez.
-
- Amasya müverrihi (****) <<Sahabe-i kiramdan Suheyb-i Rumi
Medine-i Müneve-re’de medfun Mead’i Kereb-i Gazi İran muharebatında
şehit oldukları inde’l-muhaddisin muhakkaktır.>> diyor.(*****)
-
- Pek kıymetli tetkıkat-ı tarihiyye ile meydana gelen Amasya
Tarihine itimad etmek lazım gelir.
-
- Suheyb Gazi’nin menakıbını takib edenlerden bir kısım
-
- (*) Amasya Tarihi,cilt 2,sayfa 210
- (**) Maalesef bu vekai tevsik edecek eserlerin Çorum’da bulunmamasından
bu noktalar zayıf kalmıştır. Çorum gençliği bu hususu ileride daha
esaslı bir intikad ile tenvir ederler.
- (***) Mübet me’hazlar mevcut olmadığından tarihi vekayı kulaktan kulağa
nakl suretinden istifadeye çalıştım. Suheyb Gazi hakkında Künhü’l-ahbâr
da malumat varmış.
- (****) Amasya Tarihi,cilt 2,sayfa 210
- (*****) Hıdırlığın sabık Şeyhi,Abbas Efendi Suheyb hazretlerinin Siffin
Vak’asında Hazreti Ali’nin emriyle gaza için geldiğini sölyüyor.
Halbükü Suheyb-i Gazi Hazreti Ali’ye mualifdi. Tekkenin
mensubiyetini coğaltmak için Suheyb Gazi’ye böyle bir istinatda
bulunub Aleviler indinde tekkenin kıymeti tesbit edilmek istenildiği
anlaşılıyor.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- tarafda Romalılardan haraç almak üzere geldiğinde şehadeti vuku
bulduğunu ifade etmektedirler.
-
- Emir Müseleme’nin 89 Hicri yılında Amasya’yı fethini müteakib
çizye itasını kabul eden halkdan tahsilatda bulunmak üzere me’murlar
olduğuna dair bir malumat-ı tarihiyye yoktur.
-
- Şuraya kadar gösterilen vekaiden anlaşılıyor ki; Arab orduları
Çorum’a gelmişlerdir. Fakat Suheyb-i Gazi’nin Çorum’da medfun
olduğuna dair tam ve medellel bir malumat yoktur. (**) bilakis,
Medine’de medfun olduğunu büyük bir ekseriyet kabul etmektedir.
-
-
Hıdırlık Camiide 1306 senesine kadar bakımsız bir halde iken,
Çorum’un Sancaklığı mevzuu olduğu yıllar içinde kal‛a yıkılarak
taşlarından istifade etmek şartıyla 600 liraya ilin keşfi yapılmış,
sonra kal‛a yıkılmaktan kurtularak 1600 liraya yapılmıştır. Camii
1306 hicri yılında başlahmış,1308’de ikmâl edilmiştir.
-
- Çiriş
mahallesinde ki türbede bulunan Sa’ad b. Ebi Vakkas Hazretlerinin
Çorum’ da medfun olduğuna dair tarihlerde hiçbir kayıd yoktur. Galib
Çelebi << Nihayetü’l- te-varih ve’l habar >> nam eserinde << Hazreti
Osman şehid olduktan sonra amal-ı dünye-viden bir nesneye mübaşeret
etmeyib cümle evkatın ta‛ad ve ibadat’a hazır edüb,87 yaşında sene-i
hams hansinde Medine’i Münevvere kurbunden afif nam mahalde fevd
olub naşını Medine’ye nakl kılınıb Baki de defn olundu.>>
-
- Çiriş mahallesindeki türbe eskiden yalnız ufak bir çatı ile
örtülü iken şube reislerinden İsmail Hakkı Efendi büyüterek burada
yirmi kişinin namaz kılacağı kadar bir namaz yeri yaptırmıştır.
Türbe evlerin bahçeleri içine saklanmıştır. Sıvaları ve yapısı pek
iptida’i dir. Üzerinde hiçbir yazı yoktur.
-
- ÇORUM’DA OĞUZ TÜRKLERİ
-
- Çorum
civarında Miladdan 32 asır önce ilk yerleşen Ural Altayi akvam
birçok milletlerin istilasına maruz kaldıkları halde hiçbiriyle
tesalüb ve ihtilad etmemişlerdir.
-
- Medler; Turani olduğu gibi onları istihlaf eden <<Farslılar sa >>
Medlerin yalnız saraylarına yerleşerek Medyelileri bel‛ve temsil
etmişlerdir. (*)
-
- Medler’i müteakib Yunanlılar ve arakdan yetişen Romalılar cizye
almaktan ileri gidemediler. (**) bu suretle Çorum; bütün saf ruhuyla
bünyelerini ve Turan akvamının adatını muhafaza etdiler. Hıdırlık
Camiinin yanındaki türbenin altında mevcut ufak deliğe cenazelerin
bırakılması Hitit adat-ı kadimesidir. (***)
-
- (*) Türk Tarihi M. Şemseddin Bey,1. Kitab,sayfa 95
- (**) Miladdan 533 sene evvel Amasya İran’a tabi bir eyalet olub Sevinc
Han Amasya hükümetinde devam ile oğlu İmas Han I. Dârâ’ya damad
olmuştur. Amasya tarihi,cilt 2,sayfa,144
- (***) Türbede mevcut oyuk,93 seferini müteakib hükümferma kıtlık
dolayısıyla açıldığı rivayet edilmekte ise de buranın pek eski
zamandan kalma olduğu Suheyb Hazretlerinin gittiği Cennet yolundan
gitmek için zengin cenazelerinin de o delikten bırakılmasıyla
anlaşılır
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Vakta ki; Hazreti Muhammed dinini Oğuz Türkleri bir güneş
gibi ışıldattılar, o vakit Çorum yeni dini kendi isteği ile
karşılayarak diğer kardaşları gibi yeni dinin ezeli ve ebedi
muhafızı oldular.
-
- Emevilerin beyaz elbiselerine karşılık Irak’ta kurulan
siyah elbiseli Abbasiler Türk gücüne güvenerek saltanatı Bağdad’da
yeşertmeğe muvaffak olmuşlardı. Hazreti Peygamber kabilesinden olan
Bağdad sultanları Arablardan o kadar bezmişlerdi ki, Arab dilini
bile ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bu çağlarda ise Fars dili
revaçta bulunuyordu.
-
-
Türklerden gördüğü iyiliği unutmayan Abbasiler zaman geçtikçe
Türklere daha ziyade sokulmuşlar, ordularını daha sonraları hükümet
idare düzenini Türklere bırakıvermişlerdi.
-
- Abbasi sultanlarından Mu‛tasım’ın annesi Türk’tü,idare
işlerini ellerine almağa muvaffak olan İranlılarla yeni yeni idare
işlerine giren Türkler birbirlerini çekemezler ve uzlaşamazlardı.
Mu‛tasım İranlılara itimat etmedi. Tamamiyle Türklerin kılıç ve
kalem işlerine güvendi. Abbasi saltanatının kuruluşuna kadar Orta
Asyanın isteblerinde Çinlile-re askerlik etmekle geçinen Türkler,
Abbasilere askerlik yapmayı daha karlı buldular. Bu-rada hem servet
bulacaklar ve hem de hiç sevmedikleri İranlılardan intikam
alacaklardı.
-
- İranlıların Şiiliğe olan rağbetlerine karşılık, Türkler de
Hanefi Mezhebi daha fazla bir alaka uyandırıyordu.
-
-
Türkler Bağdad’ta o kadar çoğaldılar ki artık bu şehir onları
taşıyamaz oldu. Samarra şehri, (*) Türk karargâhı oldu, burada
yalnız Türkler oturur oldu. Bağdad sultanları bile Samarra’da
oturmaya mecbur olmuşlardı. Sultanlardan Mansur, Mehdi,
-
- (*) Samir adlı bir kimse Irak’da Asurilerden önce hükümet te’sis
etmişti. << Samir Han b. Tiraz Han,şimdiki Bağdad civarında bir
belde bina ve oraya (Samirad) namını ita ederek merkezi hükümet
ittihaz ettiği >> cihetle Samarra beldesi Turanlılarca meşhur ve
muhterek olub mu’ahheren harab olmuştu. Türklerin hitta-i Irakiye’de
nüfuz avdet etmekle Sermenay namıyla tesmiye edilen şimdiki Semarra
kasabasının yeri imar ve tahdid edilmesi Samarra belde-i kadimesinin
ihyası hatırasına mübdeni olmaktadır. Samir’e zeha’ir-i öşriyye
ambarına derler. (Amasya Tarihi,cilt 2,sayfa 112)
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Harunreşid zamanında (*) Arablarla Bizanslılar arasınad vukua gelen
muharebelerde bozguna uğrayan Arablara mukabil Türklerin fevkalade
sebatıyla galibiyet te’min edilebiliniyordu.(**)
-
- İslâm
Türklerinse parça parça Roma sınırlarına yerleşmelerine kafi
gelmiyordu. Bu çağlarda, Tan’da daha büyük bir kabile batıya akmaya
hazırlanıyordu. Bu kabile, Oğuz Türklerinden Selçukiler’di.
-
-
Selçuk hanedanını te’sis eden ( Salçuk) bey, Palu’nun (***)
medhalinde otururdu. Selçuk’un ceddi (****) Böğü (Büğü) (*****)
<<Geyik-Celyan>> denilen bir derebeyinin subaşı sı idi. Sanatı
memleketten harice atlı asker göndermek idi.
-
- Selçuk efendisi Böğü ile kavga etti. Böğü’den kuvvetli olmadığı
için, iyi Türkün yapacağı bir iş olan Kazaklığa sapdı. 100 atlı ile
Maveraünnehir’e girdi. Samanilerin sonuncusu paranın azlığından para
karşılığı arazi veriyordu. Selcuğa’da Taşkent’in şimalin de yer
gösterdi. Selçuk’ta oraya yerleşti ve İslâm oldu 961.
-
- Selçuk, bu ufak yerde yerleştikten sonra civara taşmaya
başladı. Selçuk ihtiyar olduğundan torunlarını kumandanlıklarda
kullanıyordu. Bütün civardaki Türk ulusları Selçuğun bayrağı
gönderine sarılıyorlar, Selçuğun kuvvetini artırıyorlardı.
Samaniler’de Selçuklardan yardım diliyorlardı. Yaşlı olan selçuk’un
ölümüyle torunları doğrudan doğruya ordu kumandanlıklarında
kaldılar.
-
- Günden güne sayıları artan Selçukiler, bütün komşu devletlere
düşüncelerini titretiyordu. Karahanlıoğulları ile Oğuz oğulları
arasında büyük muharebede bozgunluğa uğradılar, Maveraünnehirden
Horasan’a çekildiler. Yanlarındaki süvarilerin sayısı,1000’i
bulamıyordu. Fakat bu Kazağın ma‛iyetine hergün yeni yeni aşiretler
geldiğinden günden güne çoğalıyorlardı.
-
- Askeri çoğalan Selçuk’un torunu Tuğrul Nişabur’u zabt ile
istiklalini ilan etti. 1037
-
- Samani Hükümdarı, Sultan Mesud kuvvetli bir orduyla Tuğrul
üzerine yürüdüysede kumandanlar Tuğrul tarafına geçtiklerinden
Samaniler bozuldular. Selçukiler de Ho-rasan’ı zabt ile Tuğrul Bey
kendi namına hutbe okutdu. Harezm ilini de elde eden Tuğrul
-
- (*) Hazreti Peygamber dünyaya gözlerini yumduğu vakit,kendi yerine
geçecek kimseyi göstermemiş olduğundan İslâlar toplanarak Hazreti
Ebu’bekr’i Halif tain ettiler, tayin edilen bu halifeler o İslâm
cemaatinin vekili idi. Hazreti Ali’den sonra hilafet babadan oğula
kalarak heyeti umumiyenin arzu ve talebleri sorulmaz oldu.
- İslâmiyetin ilk yıllarında hükümet doğrudan doğruya dini bir
birlik üzerine kurulmuştu. Fakat zaman devlet makinasının din
hakimiyeti ile dönmeyeceğini gösterdi. Muaviye bunun için siyaseti
ve dini birleştirdi. Çürkü efkar-ı umumiyye dinin felsefesiyle yeni
yeni uğraştıkları bir zamanda,bu kuvvet bırakılamazdı. Fakat
hükümdarlarda imamlık işleri görülmez oldu.,onlar artık yalnız
siyasetle uğraşarak hükümet düzenini başarttılar. Bunun içindir ki
Muaviye saltanatının başladığı süreden itibaren hilafet de kalkmış
olduğundan Bağdad sultanına Halife Mansur,Halife Mu‛tasın
terimlerini kullanmıyorum.
- (***) Umzriyye Ankara Muharebesi Türk Şeceat ve basiletini isbat
etmiştir.
- (****) Kaşgar civarı.
- (*****) Salçık bir Moğol kabilesinin ismidir. Böğü Hana giden <<Hatakin>>
ailesi Böğü Salcığıdan Salcığ ve Bodancar,Budencir den,<<Burcigin>>
zuhur etmişitir. ............... sayfa 71. Selçukiler soyca üçüncü
asr-ı Miladide Çegiz hana ...............Çengiz bir Burcigin idi.
Semire cinsin Türk Hıristiyan mezarlığının 1316 Miladi 715 Hicri
tarihli lahitlerinde Bögü yahud Buğüz ismi meşhubdur. Bilan <<Beylan>>
da burası Burgus’un oğlu Genç Kara Hasan’ın mezarıdır. Eski Selçuk
Türkçesi’yle el yem müsteamel olan yeni Altay ve Tilavet Türkçeleri
.................. Necib Asım ,Türk Tarihi ,sayfa 245
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Bey İran hükümetini kırarak Azerbeycan’ı istila etti.
-
- Sultan Mahmud-ı Gaznevi’den sonra Bağdad sultanları
desteklenecek kuvvetli bir hükümete muhtaçtılar. Selçukilerin komşu
olmasını fırsat kollayarak müracaad edilmeden büyük unvanlar,
rütbeler Selçukilere yağdırıldı.
-
- Tuğrul Bey, kuvvetli hükümetini- gölgeye benzeyen- hilafetin
ma‛nevi nüfuzu himayesinde kuvvetlendirmek siyasetini ta‛kib etdi.
Bağdad Sultanı Ka’im Bi emrillah’a karşı daima hürmetkârane hareket
ile Bağdad’a kadar giderek emir-ül-ümeralığı aldı. 1055
- Tuğrul Bey, zabt ettiği bu büyük ülkeyi vilayetlere taksim
ederek valilerini kendi akrabalarından ta‛yin ediyordu.
-
- Azerbeycan Valisi İbrahim Yınal 1048 senesinde Trabzon’a kadar
Rum memleketini zabt ile büyük ganimetlerle memlekete döndü.
Selçukiler hükümet işlerinde dini siyasetle karıştırmamış olsalardı
batıya doğru genişlemeleri daha çabuk olacaktı. Fakat halife ile
uzlaşma ve halifelerden unvan kapma sevdaları Selçukilerin yol
almalarına gevşeklik getirmişti. Tuğrul Bey’in ölümünden sonra,
yerine geçen Alpaslan babadan kalan hududu daha genişletdi. Bu
yerler Şarki Roma zaranına olduğundan elden çıkan Kal‛aları geri
almak için İmparator Diyojenin’de (*) başında bulunduğu ordu alt
oldu imparator da esir düştü. 1071
-
- Alpaslan gün doğusundaki illeride unutmadı. Ceyhun civarındaki
kardeşlerini de bir idare altında toplamağa uğraştı. Bu işte engel
olan Yusuf-ı Harezmi tutulub Alpaslan’ın huzuruna
çıkarırlarken,yanına gelirken ellerinden kurtulmak istediğini gören
Alpaslan bırakmalarını emretti. Fakat,Yusuf’un intikam hançerinden
kendini kurtaramadı şehid oldu.
-
- Alpaslan’ın oğlu Melik Şah babasının tahtı ile nizâmü’l-mülk
adındaki vezirine malik oldu. Bu vezir çok akıllı idi, Melikşah’da
milletin iyiliğine uğraşır hükümdarlardan olduğu için vezir ile
padişah birbirlerine denk oldular. Alpaslan’a vezir için birçok def‛alar
iftiralarda bulundularsa da, Aypaslan her şeye çarçabuk hükm
edenlerden olmadığından vezirini yanından ayırmadı. Vezir ile
hükümdar aynı sene içinde öldüler.
-
- Alpaslan’ın Türklüğe hizmeti büyük olmakla beraber memleketi
taksim etmek gibi yolsuzlukla koca Türk ülkesini böldü.
-
- DÂNİŞMENDLİLER
-
- Bu devleti Gazi Ahmed b. Ali b. Nasr adında bir Türkmen kurdu.
(*) Türkmenler içinde bilgisi ve yararlığı ile tanınmış olduğundan –
o zamanın modasınca Farisi dilinde ( Bilgiç) manasına gelen - <<Dânişmend
>> lakabı takılmıştır.
-
- Seyid Battal Gazi hemşiresini Malatya Emiri’ne vererek bundan
Nazırü’l-cemâl adlı bir kız dünyaya geliyor. Bunu Türkmenlerden Ali
b. Mızrab adında birisi alarak bu çiftden Melik Dânişmend dünyaya
gelmiştir.
-
- Selçukiler Rum diyarına yaptıkları akınlarda Dânişmend Ahmed
mensub olduğu Türkmen (**) kabilesiyle bulunmuş ve
-
-
- (*) Bizim tarihler Ermanos Romanos diye yazarlar. Türkçe de <<R>> ile
başlayan kelimelere <<R>> den evel << E>> ilave edilir. Rum=Urum
denildiği gibi.
- (**) Türk tarihi,Necib Asım Bey, sayfa 200
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Bu civarı iyi tanıdığından bu bilgisinden Alpaslan çok istifade
etmiştir.
Alpaslan Dânişmend’in yaptığı yararlılıkların karşılığı olarak
Sivas ve civarını yurt olarak verdi. (*)
Alpaslan’ın muzafferiyeti
üzerine telaşa düşen Bizanslılar Türk diyarına akınlara başladılar. Dânişmend’in amcası emir Ömer’in oğlu Tursun Melik Dânişmend Ahmed’i
teşvik ile garba akın etmek üzere Bağdad Sultanına Eyüb ve Süleyman
adında iki elçiyi gönderdiler, bu elçiler gazaya müsaade istediler.
Bağdad Sultanı müsaade fermanını gönderdi.
-
Zamanın siyasetine dikkat
edilecek olursa, Bağdad sultanlarının ortaya döktükleri mezheb
gürültüleriyle kendi postlarını ne gibi yollarla ga’ib etmemek
istedikleri görülür. Bağdad sultanlarından Bağdad ve Samarra
arasındaki kısa yolu emniyek altında bulunduracak kuvvetleri yomken
muharebe için fermanlar ısdâr ediyorlar, Bağdad sultanları
saraylarındaki masrafları yeni yeni türeyen adsızlara verdiği
fermanlara mukabil hediye olarak gelecek ganimetlerle karşılık
getiriyorlardı. Bağdad’dan ferman üzerine Melik Dânişmend ve Tursun için orduyu
toplamak güç olmadı. Her taraftan birçok Alpler <<Kahramanlar>>
Malatya’ya toplandı.
-
- Toplanan bu orduyu bir koldan yürütmek karşı tarafında bütün
kuvvetlerini bir yere toplayacağından düşman kuvvetlerini toplu
bulundurmamak için orduyu birliklere ayırarak iki koldan Rum
diyarına akın için ayırdılar. Tursun Bey 20.000 kişi ile Ankara,
İstanbul üzerine Melik Dânişmend Ahmed’de Tokat,Niksar,Nikonya
–Çorum- üzerinden akınlarını yürüteceklerdi.
-
- Tursun 20.000 kişilik ordusuyla İstanbul’a kadar yürüdü. (**)
hatta Karadeniz Boğazından geçen gemilerden vergi aldılar. Fakat, Melik Dânişmend Ahmed kendisiyle irtibatı te’min edemedi.
Orada yalnız ve hiçbirtaraftan yardım görmeksizin kaldı. 1092. Mir‛atü’l-tevarih
Tursun Beyin Alemdağında bir Kal‛a inşa ederek geri kaçmak ardından
ise orada bir kişi kalmayana kadar Romalılarla çarpışa çarpışa şehid
olduklarını bildiriyor.
-
- Melik
Dânişmend’de aynı sayıyı bulan kuvvetle akına başladı.
-
- Melik Dânişmend’in bu seferlerini <<Çorum’un Fethi ve Melik
Dânişmend>> adındaki el yazma kitabda yazar. Bu kitabı kimin yazdığı
ve hangi tarihte yazıldığı bulunamadı. (Çorum) Milli Kütüphane
Hafız-ı Kütübü Eşref Efendinin kopya ettiği bu deftere ne fa’ideki
Melik Dânişmend’in Çorum üzerine asker gönderdiği yere kadar olan
kısmını yazabilmiş, geri tarafını tamamlayamamıştır.
-
- Karacaköylüoğlu İsmail Efendinin 1320 Hicri yılında yazdığı
<<Melik Dânişmend Gazinin Fi-Sebil ettiği gazavat cem olunmuştur>>
adındaki kitabta yutarıda yazanı ve yazıldığı yılı belli olmayan
kitabtan çıkartıldığı anlaşılıyor.
-
-
- (*) Türkmen isminin nasıl kullanıldığı hakkında bir çok rivayetler
vardır : 1- Türklerin bir gün içinde İslâmiyet’i kabul etmeleri
üzerine << Türk-i İmân >> dan geldiğini ; 2- İskender Tarkistan’a
asker gönderdiği vakit bir kısım Türkler bunlara karşı durduğundan
İskender bunlara <<İnan Türkmânend>> -Türklere benziyor- dediğinden
ötürü Türkmen dendiğini söylerler. Bu rivayetler masaldır. Karaman
<< Kara adam>>,Dizman –Adizman- <<Ayrı adam>> karşılığı gibi.
-
- (**) Gerek Selçukiler’de ve gerekse Osmanoğullarının akınlarında
kazanılan bir yer büyük kumandanına tımarlık ve arpalık olarak
verilirdi. Orhan Gazi zamanında Akçakoca’ya verilen Kocaeli gibi.
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Melik
Dânişmend önce Sivas Kal‛asını zabt etdi, yıkılan duvarlarını tamir
etdi. – Sivas Selçukiler tarafından zabt edilmiş iken tekrar
Romalıların eline geçmişti- çokluk Türk Hükûmetlerinde görüldüğü
üzerine merkezi idareyi da’ima düşmana yakın seçmek düşüncesi
Dânişmendlilerde de oldu. Elde edilen Sivas merkez oldu.
-
- Romalılar Sivas’ı Selçukiler devrinde bastıkları vakit birçok
Türk esirlerini de beraberlerinde götürmüşlerdi. Bu esirler arasında
Sivas’ın ileri gelen alimlerinden Abdurrahman’ın karısı ve
çocuklarını da beraberlerinde sürüklemişlerdi. Esirler kumandanlara
bırakıldığı için Göçgüncü – Kerçmen olsa gerek.- Beyi de
Abdurrahman’ın karısı ve kızını yanında alıkoyuyor. Kızın annesi
esaret acısına dayanamıyarak ölüyor, kızını 7 yaşında kimsesiz
bırakıyor.
-
- Kız büyüdükçe hem güzelleşiyor ve hem de birkaç erkeğin
kuvvetine üst gelecek derecede kuvvetli oluyor. Bey bir gün
arazisini gezerken çobanlık etmekte olan kızı görüyor ve aşık
oluyor. Derebeyi 40 karısının bulunduğu haremine kızı da koyuyor. O
vakte kadar çocuğu olmayan Rum Beyinin bu kızdan bir oğlu oluyor.
Abdurrahman’ın kızından dünyaya gelen Artuhi büyüdüğünde Amasya’da
bahçeler arasında gezerken Amasya Beyi Şeddad’ın kızına aşık oluyor.
Babasının ölmesiyle de yalnız kalan Artuhi kızı babasından istiyor.
Şeddad kızını verecek iken Rum Tekfuruna yakınlığı olan Nikonya
-Çorum - Çorum Beyi Nastor’a verecek oluyor ve Artuhi’den vaz
geçiyor. Artu-hi ise aşkından kızdan ayrılamaz oluyor.
-
- Şehre yakın bahçelerde bir ağacı kendisine mesken ittihaz ile
gecelerini o ağaç da gündüzlerini de kızı görmek için fırsatlar
kollamak üzere bahçelerde geçiriyor.
-
- Sivas işlerini düzene koyan Melik Dânişmend Ahmed Amasya’yı da
zabt etmek üzerine ordusuyla yürürken ordunun başından ayrılıyor,
güzel bir ovaya düşüyor. (*) Yeşil ovanın güzelliği karşısında
Tanrısına yakarışlarını – dualarını- iletmek ihtiyacını hisseden
Melik Danişmend gölgesi serin ağacın altında bulutları kırmızıya
boyayan güneşin kızıl ışıkları altında namaza doğruluyor. Henüz
namaza yeni başlamış idi ki; toz duman arasında bir atlının kendi
bulunduğu tarafa geldiğini seziyor. Namazını bitiren Danişmend Ahmed
atlı ile çarpışıyor. Her ikisi de uzun savaşlardan sonra yorgun
düşüyorlar. Ertesi sabah tekrar savaşmak için geceyi beraber
geçirmek üzere orada kalıyorlar. Uzun bir susmadan sonra âşık Artuhi
derdini döküyor. Amasya Beyinin kızını sevdiğini söylüyor. Melik
Danişmend ise:
-
- - Kızı sana alıverirsem Müslüman olur musun?
-
- Artuhi:
-
- -Çoktan Müslüman ım cevabını veriyor.
-
- Geceyi sevnç içinde geçiren Artuhi sabahı zor ederek güneş
doğarken yanında Melik Danişmend de oduğu halde Amasya’ya doğru
ilerlerken birçok atlının kal‛adan çıktıklarını görüyorlar.
-
- Gizlendikleri yerden bir köylüyü soruşturdular. Köylü bu alayın
Şeddad’ın kızını gelin götürdüğü cevabını veriyor.
-
- Gelin alayı önlerinden geçerken Artuhi ile Melik Danişmend bu
kafilenin içine yalın kılıç girerek mütemadiyen vuruyor,
öldürüyorlar... Şeddad’ın kızı Efrumya ise bahçeler arasında Artuhi
kendisini gördüğü vakit o da görmüş ve ona âşık olmuş bulunuyordu.
Kendi isteğinin zıddına başka birine verilirken Artuhi’nin
-
- (*) Mir‛atü’l-tevarih
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
39 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
-
Narasını işitince yanındakilerden aldığı kılıcı ile meydana
atılıyor, fakat kılıcı ne Artuhi’nin ve ne de Danişmendin üzerine
değil kendi taraftarları üzerine inib kalkıyor. Birden bire yapılan
bu baskından kafile ürkerek geri çekiliyor. Bu fırsatdan istifade
ile gelini de beraberlerine alan Danişmend Ahmed’le Artuhi firara
muvaffak oluyorlar.
-
- Geriden yardım gören kafile kaçanların arkasına düşüyor.
Firariler bir tepeye sığınmak mecburiyetinde kalıyorlar. Gece de
bastırdığı için takipciler tepeye çıkamıyorlar. Uzaktan ilerleyen
bir kıt’a Danişmend Ahmed’i ümide düşürüyor, bu ordunun gelmesiyle
firariler kurtulabiliyorlar. Hafız-ı Kütüb Eşref Efendideki kitabdan
alınma olan bu parça bir masal olsada bundan Artuhi’nin bir minnet
altında Melik Danişmend Ahmed’e bağlı kaldığını ve Artuhi’nin de
sonradan İslâm olduğunu gösterir. (*)
-
- Amasya tarihinde (Cilt 2,sayfa 262) <<Türk Beylerinden Hükûmet
Artukiyye mü’essisi olan Emir Artuk’un kölesi iken azad edilmiş
Horasan Erenlerinden bir kahra-man olduğu cihetle (Artuki,Artuhi,Artuthi)
diye yâd olunurdu. Rum lisanına ve adab-ı mu‛aşeretine vakıf bir
delikanlı olduğu münasebetle Amasya Valisi Şeddad’ın kızı Ape-buni
mükerreran Rum kıyafetinde görüb,aşık olmuştu.>> diye bildiriyor.
-
- Hâlbuki yukarıda
bahsettiğimiz her iki kitabda bunun aksini yazıyorlar. Amasya tarihi
de bir aşk mes’elesini bahsediyorsa da Artuhi’yi Artuklardan
gösteriyor. Bu noktada eldeki kitablardan ayrılıyor. Necib Asım Bey,
Türk Tarihinde sayfa 401 << İltekin yahut Artuhi’nin oğlu (Hilafet)
Kendisini vezir etdi. >> diyor. Mü’ellifi meçhul kitabla
Karacaköylüoğlunun kitabında Artuh’iyi türk kanına yaklaştırmak
isteğine nazaran her iki kıymetli tarihçilerinin yazdığını kabul etmek
daha doğrudur.
-
- Esasen pek çok kıymetli kitablarımızda <<Mitolojiye – hurafata
>> boğulmak suretiyle kıymetlerini ga’ib etmiyorlarmı? Çorum’daki bu
iki kitabda masala boğularak kitabın yüksek olmak gelen kıymeti
düşürülmüştür. Melik danişmend Ahmed Gazinin ilk muvaffak
öuruşlarından sonra Turhal, Tokat Kal‛alarının kapıları Oğuz
Türklerine açıldı. Bu Kal‛alardan sonra – Karkariye (**) kal‛asına
birleşen Danişmendliler Mihriban ile Artuhi’nin düğününü yüzlerce
deve ve sığır boğazlıyarak pek tantanalı yaptılar. Düğünün üstünden
üç gün geçmiş idiki Şarki Romalıların büyük ordularıyla Tokat
üzerine yürü-dükleri haberi geldi. Bu ilerleyen kuvvete Şeddad’ın
yardım için geldiğini haber alan Melik Danişmend ordusundan ayırdığı
bir kısım kuvveti Artuh’i kumandasında Efrumile – Mihirban – ve
Süleyman’ı da yanlarına vererek Çorum Beyi Nastur’un üzerine
yolladı. Melik Danişmend Ahmed’de Şeddad’ı bozdu. Artuhi
kumandasındaki kuvvette Nastor’u bozguna uğrattı ise de Mihirban
esir düştü. Melik Danişmend Ahmed Mihirban’ın Çorum Kal‛asına habs
edildiğini casusu Yahya tarafıdan haberdar oldu. (***) Romalıların
elinde destek olacak birkaç kal‛a kalmış oluyor,bunların içinde
ileri karakol vazifesi gören Çorum kıymet-i askeriye nokta-i
nazarından birinci derecede ha’izi ehemniyet’di. Melik Danişmend’in
18.000 neferden toplu ordusuyla düşmanın sığındığı Çorum Kal‛ası
üzerine yürüdü.
-
- (*) Bu kitab her ne kadar masallara boğulmuş isede içindeki birçok
yazılar tarihi vak’alara tamamiyle karşılık gelmede,yalnız yıl
sayılarında ufak farklar görülmektedir.
- (**) Baş Çağdaki ismi Zela idi. Sakalar burayı Ana’itis şerefine ma‛bed
itdihaz etmişlerdir.
- (***) Yazma kitabdan.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
40 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Nastora civardan da birçok yardımcı kuvvetler gelmişti. Melik
Danişmend’in hareketini işiten Nastor Çorum Kal‛asına kapandı.
-
- Çorum Kal‛asının Romalılar zamanındaki eserleri saat kulesi
civarında evler altında kalmış bir temelin şimalinden cenuba doğru
indiğine göre, şimdiki çarşının (Çöplük) bulunduğu yerde olması
lazımdır. Zaten de Danişmendlilerin zabt ettiği Çorum Kal‛asının
şimdikinden daha vâsi‛ olduğu içindeki askerlerin çokluğu ile
anlaşılır.
-
- İşte Nastor bu kal‛ada
uzun müdded Dânışmend Ahmed Gaziye karşı durdu. Mir‛atü’l-tevarih <<
ba‛de Nikonya ki Çorum’dur. Muhasara ve zahmetle zabt etti ve asker-i
İslâm gana’im ve esir ile na’il oldu>> yazısıyla << Çorum’un Fet’hi ve
Melik Danişmend>> ser levhasıyla başlayan kitabın mâba‛dını tamalamış
oluyor. Türk azmi bu kal‛anın kapılarını da açtırdı. Oğuz Türklerinin
tuğları kal‛a bentlerinin üzerinde sallandı. Nastor esir Mihirban
esaretden kurtuldu.
-
- Eski Çorum Kal‛asının o vakitteki şehrin kenarında olduğu yine
mezkur eserden anlaşılıyor. El yazma bu kitab Çorum Kal‛asına <<Menfuriyye
adını veriyor ki bu; yanlışlık neticesinde gösterilmiştir.
Merfuriyye Gümüş Kal‛asıdır.>> bu yazma kitablar Menfuriye yi (*)
Menfurya suretinde göstererek Çorum’a da yakın olmasından ikisini
karıştır-mışlardır. Halbuki ise,aynı kitab Mihirban’ı Çorum
Kal‛asından kurtuluyor gösteriyor. Bu kal‛ada kurtulduğunu
göstermemiş olsa idi, Mihirban’ın Gümüş Kal‛asına nakil edilmiş
olması icab ederdi. (**)
-
- Aynı kitab, <<Çorum’un yeni liyadine >> den bahs ile Mihirbana
sarkıntılık etmediğini bildiriyor ki, kal‛anın ayrıca yeni bulunması
kal‛anın pek ufak olmadığını tasrih eder.
-
- Çorum’u zabt eden Melik Danişmend burayı liva teşkilatına dahil
ederek, Türk-menlerin Alayuntlu neslinden (***) teş‛ib eden Çorumlu
Oymağı Re’isi İlyas Beye tevcih etdi.
-
- Çorum – Çorum eski Türkçede Meserret, memnuniyet manasında olan
Çarum kelimesinin yanlış kullanılışıdır. Memnun ve meserrür olan
kimseye <<Çarak>> denir. Meşhur Çaruklu oymağı Çaraklı kelimesinin
yanlış kullanılışıdır. (****)
-
- Bu hususta tetkikat icra eden Vilayet Tahrirat Kaleminde Salim
Bey 700-800 tarihli vakfiyelerde Çorum <<Çorumlu>> suretinde
kullanıldığını gördüğü gibi Amasya Tarihini de yazan Hüsemeddin Bey
Çorum’da yaptığı tetkikatta 1000 Hicri yılına kadar olan
vakfiyelerde Çorumlu olarak şehrin ismi kullanıldığını söylüyor.
Zaten de Karacaköylüoğlunun yazma kitabında da <<Gaziler Melik’e du‛a
ettiler. Ol şehrin kavmine Çorumlu derler >> diye yazar.
-
- Çorum ismi etrafında birkaç rivayet vardır.
-
-
1-Kılıçaslan Şah Çorlu hastalarını oğlu Yakub Mirza ile Gönderib
bunlar iyi olduklarından Çorlu’dan alınma olduğu.<<Evliya Çelebi
Seyahat namesi.>>
-
- 2- Danişmendliler zamanında İmparator ordusundan olanlar
Kal‛anın içindeki İslâmlara mezalim yaptıklarından <<Cür-rüm>> den
alınma olduğu.<< Şehir halkının ağzından>>
-
- 3- Ovanın dağlar arasında bir uçurum halini andırmasından
<<Şehir halkının ağzından>>
-
- (*) Eşref Ertekin’in elindeki tamamlanmamış yazmadan
- (**) Karacaköylüoğlu da böyle yanlışlığa düşmüştür.
- (***) Alayuntlu Alaatlı demektir. Yund yabani kısrak manasında olub,ata
dahi denilir. İsfandiyarlılar bunlardandır. Amasya Tarihi,
- cilt 2,sayfa 41.
- (****) Amasya Tarihi,cilt 2,sayfa 276
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
41 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Bu rivayetler Amasya Tarihinin bilgisini çürütecek mahiyette
değildirler.
-
- Anadolu’nun birçok memleket adlarında olduğu gibi Çorumlu
oymağının isminden takılı olması daha sahih ve kavi bir delildir.
Nitekim ki, Çorum civarında bir çok köyler Türk oymaklarının adını
taşımaktadır.
-
- Danişmend tarihi ismini vereceğimiz Eşref Efendinin yanıdaki
müstensih yazmanın müteakib ve yazılamayan kısmında bu husus için
daha faideli malumat (*) olması lazımdır.
-
- Çorum Kal‛a duvarları üzerinde Oğuz Türklerinin tuğları
görüldüğü anda Melik Dânışmend Ahmed Gazi’nin de oğlu dünyaya
geldiği müjdesi geliyor. İsmi de Melik Gazi dediler.
-
- Çorum’un Danişmend Gazi tarafından zabtına müteakib bu şehir
Oğuz Türklerinin elinde tamamıyla kaldı mı?
-
- Yukarıdaki suale verilecek cevab kat’i olamıyor. Tarihler ise
bu noktayı ışıldatamıyorlar. Biz gerek rivayetlerden, gerekse
birbirini tutamayan vekaiyiden bu hususu tenvir edelim:
-
- Tokat Kal‛asının zabtından sonda kal‛a içindekilerin Melik
Danişmend Gazinin başka bir yerde uğraşmasından istifade ile kal‛a
dahilindeki İslâmları şehid etdiklerini tarih bildiriyor.
-
- Çorum’da ise buna yakın rivayetler vardır: Cürrüm mes’elesi de
şehrin zabtını müteakib Romalılar tarafından İslâmlara karşı zulüm
vuku bulduğunu gösteriyor. Me’hazlarımız sa kal‛anın fethini
müteakib bir yıkılma hadisesinden bahs etmiyorlar. Halbuki ise,
Melik Danişmend’in zabt ettiği Çorum’dan bu güne hiçbir eser de
kalmadığı görülüyor. Bu büyük şehir ve kuvvetli kal‛ası ne suretle
yıkıldı? Karacaköylüoğlunun kitabında kal‛anın zabtından sonra
şatosuna sığınan Nastor müdaafa ediyor, Alpler muharebeye mecbur
oluyorlar. Nastor etrafı hendekle çevrili şatosu da gazilere
kapılarını açıyor, Nastor’da esir düşüyor. Melik Danişmend Gazi
rüyasında afet-i semaviyenin geleceğini görüyor. Birden bire
alplerini alarak şehirden çıkıyor. Şiddetli bir zelzele şehri
toprakla bir ediyor. Yağan yağmurdan akan seller bu taşları kumlar
altına saklıyor.
-
- Masala boğulan bu yazıda, görülen hakikat Çorum’un zaptını
müteakib kabil-i is-kân olmayacak derecede harab olmasıdır.
-
- Halbuki ise Çorum’un zabtından sonra Çorumlu oymak reisinin
liva beyi oluşu da ilk zabtında böyle bir afetin olmaması lazım
geldiğini gösterir.
-
- Çorum’un Rumlardan zulüm görmesi ise, ancak zabtından sonradır.
Karacaköy- gayr’i tabi bir hale getirmesi çok görülmez.
- Yalnız eski Çorum’dan ufak bir nişane kallüoğlunun eski devirlerdeki
ilim adamlarımızda olduğu gibi vekayi yazarken vakıaları mayışı
şehrin harabetini gösterir. Fakat bu zelzele ile vuku olamaması
lazım gelir. Çünkü: bu yıllar içinde böyle koca bir şehri harab
edecek zelzele olduğunu tarihler bildirmiyor.
-
- Melik Danişmend’in muharebatını takib ettiğimizde
-
-
-
- (*) <<527 Hicri yılı evahirinde
vefat eden Melik İzzeddin Mehmed Gazi Bey b. El-melik Şemseddin Ahmed
Gazi Beyin ifadat-ı şifahiyesinde ve Emir Ahmed Gazi Ümerasından olub,
Ekser Muharabatında hazır olan Hüseyin Gazi’nin takriratından zat ve
tahrir edilen şu tarihin ( Tarihü’l-Danişmend) nüshaları tekrar
etdikçe vekayi ve esami ibka ve sureti cereyan vekayi tahrif edilerek
Baddalname şeklini almıştır. Bu tarihin üç nüshası Manzur-ı acizi olub,
her üçünü de cereyan vekayi itibariyle muhtelif buldum. (Nazmi
TUĞRUL)>> Amasya Tarihi, cilt 2,sayfa 275. Gerek Eşref Ertekinin
istinsah ettiği kitab ve gerekse Karacaköylüoğlunun yazdığı kitab bu
tarihin teksir edilmiş nüshalarından olsa gerek. Çünki Eşref
Efendideki müstensih kitabla Karacaköylüoğlunun yazdığı kitab
birbirinden pek az farkla ayrıldığı halde, isimleri ayrı
ayrıdır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
42 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Tokat’taki Rumların İslâmlara karşı icra ettikleri bu vahşet üzerine
şehri yıktığını öğreniyoruz. Binaen aleyh Çorum’da da böyle bir
vakıanın tekrar etmemesi neden uzak olsun? Melik Danişmend Gazinin
son yıllarında imparator orduları her taraftan Danişmend ilini
akınlar icra ettikleri vakit Çorum’u da elde ediyorlar. Ehemniyet-i
askeriyesine bina en Dânışmend Gazi İmparator ordularının bu
kal‛adan istifade etmemeleri için yıkılmasını emir ediyor. Esasen
her vakit görülen seller, bu taşları kum altına gömüyor. Tekrar
mevkinin ehemniyet kesb etmesi üzerine harçta kalan iri taşlardan bu
günkü kal‛a yapılıyor. (*)
-
- Çorum zabt ve Nastor esir olduktan sonra yanındaki alplerden
Osman’ın emrine bir kısım kuvvet vererek Kastamonu üzerine gönderdi.
Canik’te toplanan imparator ordularını bu suretle parçalamak mümkün
oldu. Osman Bey bu gün Osmancık ismini taşıyan Eflanus (**)
Kal‛asını zabt ve buradan Kastamonu içlerine akınlar yapıyor,
sıkıştığı vakit Kal‛aya kapanıyordu. Alpaslan’ın akınları zamanında
buralarda kalan Karategin adındaki alp de Melik Danişmend’e hizmet
ile Kangırı’yı zabt etti. (***) Melik Danişmend Gümüş Kal‛asının da
kapılarını açtırdıktan sonra Canik taraflarında toplanmış olan
impara-tor orduları üzerine yürüyerek Helkent- Helkene- (****)
Kal‛asını muhasara ederken Mecruc ve Niksar’a dönüşünde şehid
oldu.1084.
-
- Melik Danişmend’in şahadetinde oğlu Mehmed Gümüştegin yerine
geçti. Fakat bunun yaşı ufak olduğundan oymak beyleri Selçukilere
iltihak ettiler. Komşu Hükûmetlerde Dânışmend ilini istilaya
başladılar. Mehmed Gazi ise idareye hâkim olamadı. Artuhi’nin
zevcesi; elinde kılıcıyla savaşlara eşine bir muharib kadar zamanın
gidişatınıda iyi taktir etmiş bir kadındı. Mehmed Gümüştegin’i
Bağdad Sultanına götürdü. Bağdad Sultanı da Melikşah’a müracaat
etti, Melikşah akrabasından Kutalmış oğlu Süleyman’ı Gümüştegin’in
emrine verdi. Bağdad sultanı da Süleyman Beyin kız kardeşini genç
hükümdarla everterek iki aile arasına yakınlık soktu. Böylelikle
Bağdad Sultanı Dânışmend’lilere herhangi bir sıkışık işlerinde
kendisine Dânışmalarını te’min etmiş gelecek hediyelere de yol açmış
oldu. Süleyman Bey Rum Emiri, Gümüştegin Gazi de Serasker oldu.
Ka’in birader ile enişte Rumlara akınlar etdiler. Emir Süleyman Bey
Sinob’a çıkıb, Çorum üzerinden Amasya içlerine yürüyen Salib
ordularını (*****) çete muharebeleriyle bozdu.
-
- Emir Süleyman Kayseri’yi kendisine merkez itdihaz ile
Gümüştegin emrine verdiği ordu ile elinden çıkan memleketi almasına
yardım etti.
-
- Melik
Gazi Mehmed, babasının veziri Artuhi’nin oğlu Halfet’i kendisine
vezir aldı. Bu vezir de efendileri gibi ilme aşık idi. Amasya’da
kendi namını
-
- (*) Kal‛a hakkında ileride malumat vardır.
- (**) Eflanus,Apalan namında Turani bir zatın eser-i binasıdır. Osmancık
ismini almadan buraya Sorgun deniyordu. Osman Bey Alayunt neslinden
Sorgun oymağı reisi idi. 731 Hicri yılından sonra bu şehre Osmancık
ismi verilmiştir. Amasya Tarihi cilt 2,sayfa 287. Karacaköylüoğlunun
kitabında ise ilk ismi Osmancık olarak gösteriliyor.
- (***) Kangırı’yı zabt eden Melik Dânışmend Karategini buraya muhafız
bırakıyor, türbesi vardır. Ziyaretğahtır.
- (****) Necib Asım Bey’in Türk Tarihinde Helkene Kal‛asının nerede olduğu
bilinemediği yazılı. Türk Tarihi,Necib Asım Bey,sayfa 400. Amasya
Tarihinde ise,cilt 2,sayfa 278 Şarki Karahisar gösterilmiştir.
- (*****) Gögüslerinde kırmızı hac olduğu halde İslâmlardan Kudüs’ü
kurtarmak için gelenler. Garb tarihçileri bunlara <<Kuruvaze>> (Ehl-i
Salib) bu muharebelere de<< Kuruvazad>> (Salib Muharebeleri) derler.
Bu muharebeler ayrıca büyük bir bahs olduğundan kitabta tafsilata
girişilmedi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
43 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- taşıyan medresesi 17. Asra kadar birçok alimler yetiştirdi.
-
- Birinci salib kafilesi –bunlar silah kullanmasını
bilmediklerinden muharib dene-mez- Kılıçaslan kılıçtan geçirdi.
İkinci kafile iyi muhariblerden toplanmış idi. Bu salib ordusunun
sayısını söylemeden Konstantin İmparator ülkesi komutanının kızı,
onun şu yazısını buraya geçirmek kafidir: <<Ormanların yaprağı,
kıyıların kumları,güneş yıldızları sayılır, bunlar sayılamaz>> Bu
dolgun orduyu karşılayacak ise ancak Oğuz Türkleri idi.
-
- Kılıçaslan, Bağdad Halifesinden ve birçok Türk olmayan İslâm
Hükûmetlerinden yardım istedi, fakat bir tek akçe ve kılıç bile
gelmedi. Türklere kendi yüksek tarihi namlarını yine kendi
yazılarıyla korumak, İslâmiyeti kurtarmak kaldı. Türklerin Salib
Muharebelerindeki fedakarlığını da yine bir garb tarihçisinin
ağzından dinleyelim : -İznik Kal‛ası önünde - << Gudu Furuva (*)
askerinin etmiş olduğu hücumların birinde, tarih de gayet uzun
boylu, fevkalade kuvvetli olmak üzere tasvir edilen bir Müslüman
(Türk) Hıristiyanları birbiri arkasınca kılıçtan geçirmekten
usanmıyordu. Her ne kadar bütün vücudunu oklar delik deşik etmişse
de hiçbir şiy onun kahramanlığını yenemiyordu. En nihayet hiçbir
şeyden korkmadığını göstermek için, bu kahraman Müslüman kalkanını
attı, göğsünü açtı,
- surun dibine toplanmış olan Ehl-i salib üzerine gayet büyük taş
parçaları fırlattı. Ehl-i Salib ise kendilerini müdafaaya muktedir
olamayarak bu şeci adamın vuruşları ile ölüyorlardı. O zaman, Dukak
Devboyun elinde bir ok ve yanında siperlerini Dukak’ın önünde
tutmakta bulunan iki Salib bulunduğu halde ilerledi. Elindeki oku bu
cesur kahramana çevirerek bir atışta yere düşürdü. Herkes Gudu
Furuva’yı alkışladı.>> (**)
-
- Türklerin buna benzer pek çok fedakarlıklarıdır ki, Salib
orduları Kudüs’e yerleşemediler.
-
- Bu ikinci kafile içinde Şarki Roma İmparatorluğuna göz diken
Bohemond Kayseri’yi muhasara ederken, Gümüştegin’e esir oldu. (1109)
-
- Ehl-i Salib’in bozgunlarını toplayan Simon geriden gelen
kuvvetlerle Ankara’yı muhasara etti. Ankara Valisi Fetih Han bu
çokluk ordu karşısında geri çekilmeye mecbur oldu. Diğer taraftan
Emir Süleyman Amasya’dan topladığı alplerle Saliblilere karşı durmak
istediyse de yanındaki kuvvetin buna kafi gelmediğini gördü. Fetih
Han, Çorum şehrinde pusuya girmesini söyledi. Kendisi Ehl-i Salib’le
Çorum Ovasında ufak bir çatışmadan sonra kaçmaya başladı. Ehl-i
Salib Süleyman Gazi’yi takib ederken Fetih Han pusudan çıktı,
Süleyman Gazi Alpleri de yüz geri etdiler. Muharebe çok zorlu
oldu...
-
- Muharebenin kazanıldığını gören alpler, ancak üç yüz kişi
idiler, bunların da çoğu yaralı idi.
-
- Uyuz Gölü civarında çıkan yığın yığın insan cesetleri bu
muharebenin Uyuz Gölü civarında olduğunu gösterir.
-
-
Mehmed Gümüştegin ise, Bohemond ile anlaştı. Onlarla birleşerek,
Bizanslılar aleyhine döndü. Emir Süleyman ise, Bohemond’un
bırakılmasını istemiyordu. Gümüştegin ise askere para vermek
mecburiyetinde olduğundan Bohemond’u büyük bir fidye karşılığı ile
serbest bırakmış idi. Halbuki ise, Bizanslılar Dânışmedlileri
ittifaklarına almak için Trabzon Valisi Gregor’u göndermişlerdi.
-
-
- (*) Şarlman’a kadın tarafından akrabalığı vardır. Salib ordusu umum
kumandanı idi.
- (**) Türk Tarihi,Necib Asım Bey,sayfa 480
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
44 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Emir
Süleyman öldüğünde Dânişmend Gazi Mehmed karısının çeyizi olarak
birçok yerler aldı.
-
- Kılıçaslan Mehmed Gümüştegin ‘in aldığı yerleri geri aldı.
-
- Buralara Balağ isminde bir na’ib gönderildi. Bu na’ib ölür
ölmez Mehmed Gümüştegin tekrar yerlerini geri aldı.
-
- Öldüğünde oğulları Zünnun ile Aynüddevle memleketi paylaştılar.
Yağıbasan’da dul kalan onu annesine alarak kardeşi oğullarının
yerlerine göz dikti ise de Zünnun Selçukilerden Rükneddin Mesud’a
damad idi. Yağıbasan tenkil edildi. Memleket de Selçukiler’e geçmiş
oldu.
-
- Dânişmendiler Romalılarla ittifak ettilerse de Kılıç Aslan hem
Bizanslıları hem de Dânişmendlileri yendi. Bunların idarelerine de
nihayet vererek Dânişmend memleketi <<Dânişmend ili>> diye ayrıca
bir vilayet olarak idâre edildi.
-
- Evliya Çelebi Seyâhatnamesinde Çorum için <<Selçukiler’den
Kılıç Aslan Şahın binasıdır. Kılıç Aslan Şah oğlu Yakub Mirza’yı
yüzlerce sa’ir çorlu hastaları bu şehre gönderib ifâkâtyâb ettiği
için Çorum denmiştir>> diyor ki, yanlıştır. Yalnız bu Kılıç Aslan
kaçıncı Kılıç Aslan olduğunu söylemiyor. Bu: ikinci Kılıç Aslan olsa
gerek (*) Gerek Dânişmendiler ve gerekse sonraki seferlerden harab
olan Çorum’da yalnız Dânışmendiler tarafından yapılan kal‛adan gayrı
ev vesa’ire olmayabilir. Zaten de Uyuz Göl isminden anlaşılıyor ki
cilt hastalıklarının şifası olan bir yerdir. Bu noktadan Çorum’a
fazla ehemniyet vererek şehrin büyümesine sebeb olabılırse de her
halde çorlu hastalardan ötürü bu şehre bu isim verilmiş değildir.
Dânişmendiler sâfi Bizans, sâfi Arab tarzında paraları olduğu gibi
bazen de iki dildendir. Bizans tarzında ve Arab yazılıdır. (**)
-
- SELÇUKİLER
-
- Dânişmend ilini zabt eden Kılıç Aslan memleketini on oğluna
taksim ile Amasya’yı oğlu Sancar Şah’a verdiğine göre Çorum’da
Sancar Şah’a geçmiş oluyor.
-
- Sancaklara hakim-i nesbedilen oğulları babalarının sağlığında
iken bile birbirleriyle didiştiler.
- Kılıç
Aslan öldüğünde en sevdiği küçük oğlu yerine geçti. Tokat Hakimi
Kâhir Rükneddin Süleyman kardeşinin yerine Konya hükümdarı oldu.
Gıyasedin Keynüsrev’in hükümdarlığı zamanında tacirleri Antalya’da
soyan Frenkler üzerine ilân-ı harb eyledi.
-
- Muhasarada Kayı (***) Bayad, Bayındır ve Salur uruklarının da
bulunduğu Antalya Kal‛ası mukâvemet edemeyerek zabt edildi. (1205)
1096 yılından 1270 yılına kadar iki yüz yıl süren Salib
muhârebelerinden sonra kardeş kavgaları da Selçukileri zayıf
düşürdü. Diğer taraftan Cengiz orduları Kıyak uruşlarla Harezm ilini
çiğneyerek (****) İran’a sarkmıştı. Selçuk tahtına geçen Alaeddin
cülüsünü Bagded sultanın bildirdiğinde oradan menşur geldi.
-
- Harezm hükümdarının oğlu
Celaleddin tarihinde
-
-
- (*) İkinci Kılıç Aslan’ın on bir oğlu olduğu biliniyor ise de birisinin
ismi geçmediğine göre on birinci oğlu da Yakub Mirza olmalıdır.
- (**) Türk Tarihi,Necib Asım Bey.Sahife 400
- (***) Türk Tarihi,Necib Asım Bey,Sayfa 402 Kayı Hanlıların bu devirde
Anadolu’da oldukları anlaşılıyor.
-
(****) Harezm hükümdarlarının Bağda (Halifesinden) sultanından yüz
çevirmesi üzerine Bağdad Sultanı Cengiz’i Harezm memleke-tinin
zabtına teşvik ediyordu.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
45 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- eşi görülmeyen fedakarlıklarda
bulundu. Sind Nehrine oğullarını karısını atarak karşıya geçtiği
vakit Cengiz Han oğullarına:
-
- - İşte bir hükümdara
layık oğul! Diye onun cesaretini taktir etdi. Celaleddin Harezm Şah
ne kadar çabaladıysa da babasının hükümetini kuramadı. Anadolu’nun
şarkına gelerek çokluk Oğuz Türklerinin bulunduğu bu yerlerde yardım
göreceğini zan etdi.
-
- Bağdad Sultanı, Selçuk
Hanına Bağdad’ı Cengiz istilasından kurtarması için haber gönderdi.
Alaeddin’e Cengiz tarafından <<Şemseddin>> adında bir elçi gelerek
itaat yarlığını – fermanını- getirdi. Böyle tehlikeli zamanlarda
bile Oğuz Türkleri birbirleriyle uğraşır bir halde idiler.
-
- Kayı Hanlılar Celaleddin
Harezm Şah’a yardım ettiler. Celaleddin Van taraflarında bozuldu.
Kayı Hanlılar da Suriye’de bulunan başbuğları Celaleddin Şah’a
giderken Caber Kal‛ası önünde Süleyman Şahın boğulması üzerine ikiye
ayrıldılar. Bir kısım Suri-ye’ye gitdi. Suriyedeki Türkmenler
bunlardandır. Diğer kısmı geri döndüler.
-
- Cengiz orduları
ilerlemede devam ettiğinden batıya kadar gelerek Sivas Ovasına
düştüler. Alaeddin Sivas Kal‛asını kuvvetlendirmiş idi. Fakat yine
onlara karşı askeri bir harekette bulunamıyordu. Sivas Ovasında
Cengiz ordusu ile Selcukiler harb ediyorlardı. Selçukiler ordusunda
Emir Kemaleddin Kâmyâr Emir Mübarüziddin Çavlı Bey gibi dirayetli,
yavuz kumandanlar varsa da Cengiz ordularının bağrışarak yaptıkları
cenklere karşı şaşırmışlardı.
-
- Kayı Hanlılar sa
Cengizlilerle harb etmiş olduklarından harb usüllerin biliyorlardı.
Selçukilere yardım etdiler. Cengiz ordusu mağlub oldu.
-
- Alaeddin Bey Kayı Han Beyi
Ertuğrul’a Söğüt kışlağı ile Domaniç Yaylağını verdi.
- Alpagud Dağlarının cenub
eteklerinde, Osmancığın cenubunda Kayı adında bir köy vardır. Kayı
Hanlılar Çorum civarından geçerken bir ocağın burada kalmasından bu
ismi aldığı anlaşılıyor.
-
-
Cengiz ordularının Selçuk iline geldiği yetmiyormuş gibi, Baba Ishak
adında bir şeyh’de Amasya’da İslâm Türkleri birbirine kırdırdı. Bu
şeyh güçlükle tepelendi. Bu ga’ ileyi Selçukiler bitirmeden Cengiz
Orduları Erzurum’u zabt etdi, Tokat üzerine yürüdüler.
-
- Gıyaseddin Han, ordusunu
hareket ettirene kadar Cengiz ordusunun öncü suvarileri Kangırı’ya
kadar gelmişlerdi.
-
- Moğollardan Çorum’da
birkaç ocak kaldığını köy isimleri gösteriyor.
-
- Buğdüz köyü ..(*)
-
- Selçukiler Tokat’da
Cengiz ordularıyla karşılaştılarsada mağlub oldular. Vezir’i Azam
Mühezzibüddin ile Amasya Kadısı sözleşerek Cengiz tarafına
sığındılar. Böylelikle memleket harab olmaktan kurtuldu, Cengiz
orduları Kayseri üzerine döndüler.
-
- Selçuk oğulları yine
birbirlerine girdiler. Kaanlar, Selçukoğullarından üç kişinin birden
hükümet etmesine de müsaede etdiler. Selçuk hükümdarından Gıyaseddin
kız kardeşi Selçuk hatunu kaan-Hakan- Argun’a verdi.
-
- Hükümet kapmak sevdasına
düşmüş Hızır oğlunu da Cengiz orduları tepelediler.
-
- Vilayetlerdeki valiler
birer birer ayrıldıklarından Selçukilerin hükümeti isim olarak
kaldı. Osmanoğullarının bulundukları yerde istiklâli de bu seneye
tesadüf eder. 1299
-
-
-
-
- (*) Hüdaverdi manasına gelen sütü
buğdan’dan gelir.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
46 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- MOĞOLLAR İDARESİ
-
- Moğolların Selçuk
devletine hakim oluşları ikinci Sultan Kıyaseddin Keyhüsrev’ in
Sivas’taki mağlubiyeti üzerine başladı. 1245 yılında Kiyük Han b.
Oktay Han b. Cengiz Han tarafından gönderilen Baycu (*) Noyan
Anadolu Vali-i umumisi oldu. Moğollar, kendi adamlarını idare
başlarına getirdiler. Selçukilerin birçokları azl edildi. Bu yüzden
çıkan fenalıklardın Anadolu ikiye taksim edildi.
-
- Kızılırmağın bütün şarki
Rum eyaleti ismiyle ayrılarak Cengiz sülalesinden Samuk Noyan Rum
Eyalet Nazırı oldu.
-
- Dikkat ediliyorki ancak
yedi yüz sene kalan Romalılardan ötürü dünya kurulalıdan beri Türk
Yundu olan bu memlekete Rum Eyaleti ismi takılmıştır. Hocalar elinde
kalan İslâm dini de iyice anlatılamadığı için Türkler kozmapolitikle
– mensub olduğu vatan ve ümmete ri‛ayet etmeyendoğru yürütülmüştür.
Bu yanlış yollardı ki, bu öz yurdumuzda birçok yabancı benimseme
zevkini gösterdi.
-
- Selçuk oğulları bir türlü
bir araya toplanıbta Moğollara karşı bir cebhe tutamadılar. Sultan
Rükneddin Kılıç Arslan Han Baycu’ya ziyafetde bir armut verdi. Baycu
Noyanın bu armudu yemesinin ardından ölmesiyle oğlu,Kılıç Aslan’ı idam
etmiştir. Bunun yerine Anadolu Vali-i Umumiliğine Boyan Noyan
geçmiştir. Rum Eyaleti Nazırı Samuk Noyan öldüğünde yerine Elica Noyan
adında biri ta‛yin edildi.
-
- Hülağü Han, İlhan
hükümetini kurduğu vakit Çorum Hülağü Hanın nüfuzu altına giren
kısmından dı. 1260 yılında Hülağü Han Kızılırmağın garbını merkez
Konya olmak ve orada oturmak üzere Rükneddin Keykavus Hana ve
şarkını da merkez Amasya ve orada oturmak üzede Rükneddin Kılıç
Aslan Hana verdi. Hülağü Han memleketi bu suretle taksim ile serbest
bırakmamıştır. Rükneddin Kılıç Aslan’ın kardeşiyle kavgasında Bağdad
zabtına ayırdığı bir kısım askerini yardım için Kılıç Aslan’a
gönderdi. Bu ordunun kumandanı aynı zamanda Rum memleketi muhafızı
asker kumandanı ta‛yin ile; daha sonraları bu ordunun kuvvetini
artırdı.
-
- 1295 yılında Gazan Han
<<Tagacar Noyan>> ı Rum eyaleti nazırlığı ile gönderdi. Anadolu’da
zayıf düşen Selçukiler idaresi,bir de kuvvetli Moğol idaresi olmak
üzere iki idare oldu, bu yüzden de halk çok sıkıntı çekti.
-
- Gazan Hanın halefi <<Olcaytu
Sultan Muhammed Hüdabende>> cülus eder etmez Anadolu Valiliğini
kurarak bu karışıklığa nihayet verdi. Bu ilk vali<<Emir İrencin>>
dir.
-
- İdare fena halde
bozulmuş;ahali Moğol ümerası elinde bir koyun gibi kalmıştır. Meşru
olsun olmasın tekalif suretiyle alınan vergiler tahammül edilemez
bir hale gelmişti. Vergi tedariki için evlatlarını köle ve cariye
diye satanları zamanın tarihleri kayıt etmiştir. (**)
-
- Memleketin her tarafında
mütegallibeler zuhur ediyor, bu suretle İlhanilerin elinde olan yerler
günden güne ufalıyordu. Uç memleketlerinde – Anadolu’nun garbında-
hükümet kuran beyler İlhanilerin zararına olarak hudutlarını
genişletiyorlardı.
-
- Sultan Ebu Sa‛id Bahadır
Han’ın Emir-ül-ümera’sı meşhur çoban Bey’in oğlu Timurtaş Bey Vali
Emir İrencin’in mezalimini kaldırdı. Fakat pederinin İran’da katl
edilmesi üzerine sığındığı Larende Kal‛asında da duramadı.
-
-
- (*) Baycu Küçük Bey demektir. Noyan Prens mukabilidir. Hakan’ın huzuruna
müsadesiz girebilen.
- (**) Osmanlı Tarihi << Tarih-i
Osmani encümeni tarafından neşr olunan >> Necib Asım,Mehmed
Arif,cilt 1,sayfa 474.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
47 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
Moğol askerinin bir fırkasının
kumandanı eniştesi Eretna’ya Anadolu’yu bırakarak Mısır’a kaçtı.
İlhan’ın gönderdiği haber üzerine Mısır Sultanı tarafından idam
edildi. 1327
ERETNA HÜKÜMETİ
-
- Çobanoğullarından Timurtaş
Mısır’a kaçtıktan sonra Anadolu umurunu onun bir vekili gibi idare
etti. İlhanilerin Timurtaş’ın yerine gönderdikleri valiler nezdinde
iyi yer tutdu. Anadolu Valilerinin sonuncusu olan Şeyh Hasan Tebrize
gittiği vakit Eretna Bey’i vekil bıraktı. Eretna Bey bundan istifade
ile Anadolu’da mevkiini kuvvetlendirdi. Şeyh Hasan’ın gelmesi uzadıysa
da Eretna Bey bundan istifadeye kalkışmadı. Karahan Türkle-rini kendi
tarafına çekti. Ahaliye düzen verdi. İlhaniler de Tebriz’de hakan
gürültüleriyle uğraştığından valinin ise altı seneden beri
gelmemsinden Karamanoğulları, Mısırlılar hayli yerler elde ettiler.
Timurtaşoğlu Küçük Şeyh Hasan Çoban Eretna memleketini elde etmek
istediyse de Sivas’a Eretna galip geldi. 1343 Eretna Bey bu tarihte
istiklâlini kazanmış oldu.
-
- Eretna Bey öldüğünde
Mehmed ve Cafer isimlerindeki iki oğlu Mehmed’i pederi yerine
geçirdiler. Yaşı küçük olduğundan Hoca Ali Şahgirdi hükümet
idaresini eline aldı. Zamanında Çobani hanedanı da munkarız
olduğundan elden çıkan yerleri geriye aldı.
-
- Mehmed Bey büyüdüğünde Ali Şahgirdi’den kurtulmak istediyse de
zorluk gördü. Mısırlılar yardım için Kayseri’ye kadar gelmişlerdi.
Mehmed Bey bir kolayını bulup, Ali Şahgirdi’yi öldürtdüyse de diğer
ümera bu halden ürkerek Mehmed Bey’i Kayseri’de öldürdüler. 1365
-
- Oğlu küçük yaşta Ali Bey
yerine geçti. Mehmed beyin katli üzerine valiler hükümetlerine ilân
ettikleri vakit ümeradan Hacı Şahgeldi da Amasya’da hükümetini ilan
etti.
-
- Ali Bey büyüdükçe
safahata düştü, hamamdan çıkmaz oldu. Karaman Bey Kayseri üzerine
yürüdüğü vakit Ali Bey hamamdan çıkarak kaçtı. Karamanoğlu Alaeddin
Bey Kayseri’yi zabt ile idaresini Kadı Burhaneddin Ahmed’e verdi.
1375
-
- KAYSERİ İMARETİ
- Kadı Burhaneddin Ahmed
-
- Kadı Burhaneddin’in aslı
Türk’tür Oğuzların Salur şubesinden dir. Ceddi 150 yıldan beri
Kayseri’de kadılık ediyorlardı. Kendisi 21 yaşında Kayseri Kadısı
oldu. 1364
-
- Ali Beyin saltanatından
beri siyasete karıştı. Bu yüzden birçok tehlikeler atlattı. Ali Bey
Kadı Burhaneddin’i kendine vezir seçti. İstiklâlini ilân eden Amasya
Emiri Hacı Şahgeldi üzerine yürürken yolda ta‛una tutuldu öldü.
-
- Oğlu Mehmed çelebi ufak
yaşta idi. Hariçten Sivas İmaretine göz dikenler çoktu. Şarki
Karahisar Hakimi Selçukilerden Kılıç Aslan Mehmed Çelebiye Na’ib ta‛yin
edildi. Ali Beyin zevcesini de alan Kılıç Aslan Kayseri imaretine
yerleşmek istiyordu.
-
- Birbirlerini
sevmedikleri kadar yekdiğerine muhabbet gösteren Kılıç Aslan’la Kadı
Burhaneddin birbirlerine çok kin beslerlerdi. Bir gün bahçelerde
gezerken Kadı Burhaneddin kendi eliyle Kılıç Aslan’ı öldürdü.
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
48 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Amasya Emiri Hacı Şahgeldi’yi de muharebede katl etmekle kendi
namına hutbe okuttu. Para kestirdi. 1381
-
- Kadı Burhaneddin Mısırlılar, Karamanoğulları ile de uğraştı.
Memleketini büyüttü. Tek başına yardım görmeden büyük bir hükümet
kurdu. Gürgâniye hükümetini kuran Timurleng Anadolu’ya gelirken
Osmanoğulları ve Mısırlılarla ittifak etti. Timurleng’in cenuba
akmasıyla bu ittifak bozuldu. Kadı Burhaneddin ve Osmanoğullarının
Timurleng’ in Anadolu’ya girmeyerek cenuba sarkmasıyla aralarındaki
ittifakı da kırılmıştı.
-
- Osmanoğulların’dan
Yıldırım Bayezid Anadolu’da ki ufak hükümetleri idaresi altına
almaya niyet ettiğinden yeni yeni kurulmaya başlayan Kadı
Burhaneddin hükümetinin üzerine yürüdü.
-
- Türkmenler zaten
Burhaneddin’den memnun değildiler. Yıldırım Bayezid 1391 yılında
Kızılırmak kıyısına geldi. Osmancık Kal‛asına Abdullah Çelebi
Osmanlılara teslim etti. Bunun üzerine Burhaneddin Ahmed Kal‛anın
kendisine a’id olduğunu bildirmek için bir elçi yolladı. Amasya Beyi
Taşanoğlu da Osmanoğulları tarafına geçti. Maden Kal‛asınıda Hacı
Çelebi Osmanoğullarına teslim etti. (*) Kududâroğlu’na a’id
Kırkdilim Kal‛ası da zabt edildi. Yıldırım Bayezid Burhaneddin
tarafından gelen elçiye netice-i har-bin hal edeceğini söyleyerek
Çorum Ovasında harb edilmesini teklif etti. (**)
-
- Burhaneddin Ahmed Çorum
Ovasına gelerek iki ordu karşılaştı. Osmanlılar kaçar gibi yaparak
Burhaneddin onları takib etmek istediyse de pusudan çıkanlarla
kaçanlarında geriye dönmesi üzerine iki ateş arasında kaldı firara
mecbur oldu.
-
- Bu harbin Kırkdilim
bağlarında olması ihtimali vardır. Gerek Osmancık yolunun ve gerek
arazinin ağaçlıklı olması pusuya ve geriye dönmeye müsa‛idtir.
-
- Bu harbden sonra Çorum’da
Osmanlı saltanatı idaresine geçmiş oldu.
-
- Kadı Burhaneddin Ahmed
Kayseri’ye ta’yin ettiği hemşirezadesi Şeyh Mü’ey-yed’in isyan
etmesi üzerine kal‛ayı muhasara etti. Şeyh Mü’eyyed aman ile kal‛ayı
teslim etti. Akkoyunluların reisi olan Kara Yülük Osman Bey bu işe
vasıta olduysa da Burhaneddin’in verdiği sözü tutmayarak şeyh
Mü’eyyed’i katl etmesi üzerine orduyu terk ile Diyarbakır tarafına
çekildi. Kadı Burhaneddin fazla kuvvet almadan Osman’ın ta‛kibine
çıktıysada aralarındaki muharebede Burhaneddin esir düşerek idam
edildi. 1397
-
- İdam haberi Sivas’a
geldiğinde halk oğlunu yerine geçirdiler. Fakat Kara Yülük Osman Bey
şehri almak için hücüm ettiğinde halk Moğolları çağırdı. Bunun
üzerine Kara Yülük Osman Bey çekilmeye mecbur oldu.
-
-
Burhaneddin oğlu Zeynel Abidin ufak yaşta öldüğünden hükümet idaresini
başaramadı. Ahali Sivas’ı Yıldırım Bayezid Han’a teslim etti.
-
- TİMURLENK
-
- Aksak Timur Belh
şehrinde Gürgâniye hükümetini kurduktan sonra dünyayı fethe çıktı.
Aksak Timur Han bütün taasubuyla şeri‛atçı idi yalancılığı hiç
sevmezdi. Bu asırda ise İslâmiyet bir çok hocaların cahilliği
yüzünden anlaşılamaz bir hale gelmiş idi. İşte Timur Han Şeri‛atle
İslâmiyet’e düzen vermek, gidilen yolun
-
-
- (*) Oğlu Beyler Çelebi Hıdırlıkta
Caminin yanındaki türbededir. Suheyb Hazretlerine terk ettiği vakfının
zenginliğine bakılırsa Osmanlılar tarafından ilk Çorum Dizdarı olması
lazımdır.
- (**) Tarih-i Osmani Encümeni Mecmu‛ası sene 1331 , sayfa 475
-
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
49 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- yanlışlığını tanıttırmak istedi.
Bunun içindir ki hocalar Timur Han’ı sevmezler, na kan dökücü
derler. Hâlbuki ise, Yıldırım Bayezid Hanın yazdığı acı mektuplarına
büyük bir soğukkanlılıkla cevap vermesi Timur Hanın öyle kan dökmek
hevesiyle cihangirliğe çıkmadığını gösterir.
-
- Anadolu’da Sivas’a kadar
gelen Timur Han cenuba dönerek Suriye’ye gitti. Timurleng’in yıktığı
birçok töre bildirilir. Yıldırım Bayezid hana kaçarak iki türk
hükümdarının arasını açtılar. Yıldırım Bayezıd gözleri Niğbolu
zaferinden sonra gururun geçici ışıklarıyla parlamış, etrafı göremez
olmuştu.
-
- Birçok mektuplardan
sonra, Yıldırım Bayezıd Hanın cenge çağırması üzerine iki ordu
Ankara’da Çubuk Ovada karşılaştılar. Timurleng’in tetbiri Yılddırım
Hanın gururunu kırdı, onu esir etti. Bayezıd Hanın esir olmasılma
oğulları bulundukları yerlerde saltanat sürmek hevesine düştüler.
Küçük şehzade Mehmed Çelebi Amasya’da kaldı. Timur Hanın orduları
İzmir’e kadar ilerledi. Osmanoğullarının şehzadeleri Timur Hanın
emri altına girdiler. Bastırdıkları paralarda bu tabi‛lik görülür.
Paranın bir tarafında:
-
- Lâilahe İllallah
- Muhammedü’r –Resulullah
- Darb fi Bursa
- 856(*)
-
- Diğer Tarafta:
-
- Demür Han Gürgân
- Mehmed b. Bayezıd Han
- Hallede Mülkehû
-
- Yıldırım Bayezıd Han 804
Hicri yılında esir oldu. Paranın tarihi ise 806’dır.
-
- Bu
yıllar içinde Çorum birçok harblere şahid oldu.
-
- Timur Han Mehmed
Çelebiye haber göndererek huzurunda kaftan giymesini emretti. Mehmed
Çelebi gitmedi. Timur Hanın yolladığı sergerdelerden Kara Yahya’yı
mağlub Devlet Şah’ı maktul Kubatoğlunu da Niksar’da bozdu.
-
- Timur Han Semerkand’a
döndüğünde Mehmed Çelebinin elinde Amasya, Tokat, Sivas ile
Karadeniz arasındaki memleket kalmıştı. Timur Han tarafına hizmet
eden Candaroğullarının (**) aldığı Samsun ve Bafra’yı geriye aldı.
-
-
Kardeşlerini birer birer yenen hükümeti iade eden Mehmed Çelebinin
yerine geçen ikinci Murad Han zamanında Amasya Valisi Yörgüç Paşa
Çorum Ovasında çadırlarıyla konaklayan Kızılkoca oğullarına oğlu
Hızır’ı yalancı fermanla göndererek Canik’te isyan eden Selçuk
oğullarından Alpaslan isyanı söndürdükleri taktirde Canik’in
kendilerine verileceğini bildirdi. Kızılkoca oğulları 400 atlı
mu‛ayinleri Amasya’ya vasıl oldular. Bir gece ziyafet de, işretten
sonra Hızır Bey Kızılkoca oğullarını öldürttü. Evlere dağılan 400
nefer ma‛iyetini de toplatarak bir mağaraya doldurup ağzını ördükten
sonra öldürdü. (***)
-
- ÇORUM’DA ŞEHZADE ORHAN
-
- 1558 yılında (****) Rus
papazının dessâs kızı Hürrem kadın pek iyi bir Türk terbiyesiyle
yetişen şehzade Mustafa’yı babasının elleriyle boğdurduktan sonra
kendi
-
-
- (*) Burada (5) sıfırdır.
- (**) Eski Paflagonya kıt’asında kurulan Kastamonu Beyliğine İsfendiyar
yahut Kızıl Ahmediler altıncı hükümdarla son hükümdarın adlarıdır.
Kastamonu Beyliğinin mü’essisi Geyhatu tarafından Kastamonu’ya vali
gönderilen Emir Şemseddin Candar’ın oğlu Şüca al-din Suleyman
Paşa’dır. Bunu tımarı Osmancık taraflarında idi. Bunun için bu
hanedana Candarlıoğlu dedim.
- (***) Yozgat’da Kızılkoca
adındaki Nahiye bunların eseri olması lazım.
- (****) Osmanlı Saltanat Tarihi
ayrıca bir kitabtır. Ben de bu kısımdan yalnız Çorum’u alakadar edecek
kısımlarını seçtim.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
50 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Oğulları için saltanatı hazırlamıştı. Kanuni Süleyman devri Türk
Tarihinin kahramanlar, cihangirler doğuran bir çağıdır. Bu çağda ana
topraktan yetişen; ne saraydan ne de diğer başka yerlerden yardım
görmeden kendi kendine yetişen Barbaros Hayreddinler, İzmir’li
Turgut Reisler gibi deniz kahramanları Akdeniz’i kendi gemilerine
bir havuz kadar dar görüyorlar, kendi cesaretleri, kendi
kahramanlıklarıyla zabt ettikleri yerleri hakanın ayakları ucuna bir
halı gibi seriyorlardı.
-
- Türk olan Kanuni
Süleyman Hanın ikinci karısı Hürrem kadın zamanına kadar memleket
işleri düzende idi. Faydasız harpler Türk ruhunu yenemedi... Bütün
gönüller galibiyet neş’esi ile dolu idi.
-
- Kanuni’nin babası Yavuz
Selim Han baba katili, kardeş katili idi. Fakat onun ruhunda Türklük
çarpıntısı yoktu. Fakat çokluk Türklerin bulunduğu senilgiyi korudu.
Türkler içine sokulmak istenilen nifak baykuşunu boğdu.
-
- Çadır altında yaşayan
Yavuz’un sarayında kadın parmakları, ihtiraslar söner gibi oldu. Bu
zamanda sarayda ihtiras, ziynet, debdebe ve şi‛arlar görülür. Kanuni
Süleyman Han babasının verdiği ilk hızla biraz yol aldı, çağı da
kendisine yardım etti.
-
- Etrafta Türk ruhunu
taşıyanlar azalınca Kanuni de değişti. Hürrem kadının sıcak dizi ona
vazifesini, insanlığını unutturdu, koca bir Türk milletini İslâm
devletini Hürrem kadının mavi gözleri karşısında unuttu. O yalnız
bir gaye taşıdı... Padişah kalmak. Padişahlık elinden giderse
haremin muhabbeti de sönecek... Hürrem ise oğullarına hükümdarlık
basamaklarını kurmaya çalışıyordu... Bu yüzden de günlerini Türkler
içinde, Türk meclislerinde geçiren çok iyi yetişmiş Şehzade
Mustafa’nın boğulduğuna bütün millet ağladı...
-
- No laydı görmeyeydi bu macerayı
gözüm
- Yazıklar ânâ görmedi burayı gözüm
(*)
-
-
Feryadıyla Şair Yahya etrafındakileri de ağlatıyordu.
-
- Bu yetmemiş gibi kendi
oğulları arasına da hırs ateşini soktu. Şehzade Bayezıd’i veliaht
yapmak istedi. Süleyman Han Bayezıd’ı Amasya’ya Selim’i de Konya’ya
yolladı. Şehzade Bayezıd İstanbul’dan uzaklaşmak istemiyordu.
Şehzade Selim ise bu emre itaat etti. Konya’dan geçmek lazımdı.
Buradan geçse kan akacaktı. Süleyman Han dördüncü vezir Pertev
Paşayı bir mektupla Bayezid’e yolladı. Bayezıd Çar-na-çar Amasya’ya
gitti. Oğlu Orhan’a da Çorum Sancağı verildi. Zavallı Orhan işlerin
gidişinden, seyrinden bi-haber di.
-
- Bayezıd Süleyman’a acı
mektuplar yazdı. Bütün gününü havuzlarda, hamamlarda genç kızlarla
geçiren şehzadeye padişahlık lazım değildi. Bayezıd’ın mektuplarını
rakı ve karı âlemlerinde alan Selim babasına yolladı. Padişahın
yolladığı nasihatli mektuplar yollarda Selim’in lalası Mustafa Paşa
tarafından kaybedildi. Orduda artık Süleyman Handan yüz çevirmişti,
şehzade Selim’i ise fena huylarından ötürü istemiyordu. Bayezıd
iyiden iyiye hazırlığını bitirince Türk oymaklarından topladığı
20.000 kişi ile Konya üzerine yürüdü. Bu haber padişaha ulaşınca
Adana ve Karaman Beylerbeylerine Konya üzerine gitmelerini bildirdi.
-
- Anadolu bu öz yurt
nelere şahit olmadı? Bu yeşil yurt kimin idi? Bu yurt için binlerce
Türk bu beşikte boğulurmu?
-
- Veziriazam Sokullu
Mehmed Paşa da yeniçerilerle şehzade Selim’e yardım için Konya
üzerine yürüdü.
-
-
- (*) Kadınlar saltanatı,Ahmed Refik
Bey,sayfa 76.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
51 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Konya
Ovasındaki muharebede Bayezıd bozuldu. Oğlu Orhan’la beraber dört
oğlunu yanına alarak İran’a kaçtı. Yollarda şehzadeye yardım eden
valiler öldürüldü. Süleyman Han İran Şahı Tahmasb’a ölü diri teslim
etmek için birçok hediyelerle yaltaklandı.
-
- Şah Tahmasb Suleyman
Hanın gönderdiği adamlarına şehzade Bayezıd’ı çocuklarıyla teslim
etti. Şehzade Bayezıd sırtında yırtık bir aba, başında eski kirli
bir tülbent belinde abayı kavuşturmak için sardığı düğümlü urganla
dört oğlunun arasında huduttan içeri girdi. Muharremin 10. Günü
Kazvin’de cellatlar oğulları ile beraber boğdular. Yırtıcı
hayvanlarda bile evlada kıymayı görülemeyen bu halin karşısında halk
isyan etti. Elçileri şehirden kovdular.
-
- Tarih ne sayfalar kayıd
etmiştir ki padişah baba evladını torunlarını engizisyonlar da bile
görülemeyen rezaletle öldürtüyor.
-
- Şehzadelerin cesetleri
Sivas’ta gömüldüğü haberi Süleyman Hana ulaştığında Tahmasb’a üç
yüz bin altın şehzade Selim’e de yüz bin altın in‛am ettiler.
-
- Şehzade Bayezıd’in damadı
Ali Paşa (*) Tokat’ta nefi edilerek şehzade Selim tahta çıktığının
dördüncü senesi katl edilmiştir. 1591
-
-
- CELÂLÎLER
-
- 1519 yılında Yavuz Selim
Han saltanatının sonlarında Tokat ve civarında Bozok eşkiyasından
Celâl adında bir serseri Mehdilik davasıyla 20.000 avane toplamıştı.
Yavuz Selim Han Şehsuvaroğlu Ali Bey ile Ali Paşa’yı te’dibine
me’mur etti. Bu iki kumandan bu serseriyi ve avanesini tamamıyle
dağıttı. Fakat bundan sonra Anadolu’da ne kadar isyan çıkmış ise bu
celali namını taşımışlardır.
-
- 1598 yılında ki isyanın
meşhur ileri gelenlerinden Karayazıcıyı da bu nam altında isyan
ettiğini görüyoruz.
-
- Karayazıcının
isyanındaki sebepleri tarihler aynı yazmıyorlar. Peçevi tarihi diyor
ki: <<Karayazıcı Sivas Elviyesi’nin birinde ka’im-i makâm idi,
Mirliva askerle sefer-de idi. Sancağı istinaden ahire verilmiş mir-i
cedidin müslimin geldiğinde Karayazıcı zabt ettirmedi. Mirliva
gelecek ziyadece askerle gelinmek ihtimali olacak isyan âlemini
kaldırdı. >>
-
- Ahmed Rasim Bey Tarih-i
Osmanisinde:
-
- << Sekban
Bölükbaşılarından Haçova muharebesinde firar etmeleri hasebiyle
Cağalazade’nin katillerini emr ettiği kimselerden Karayazıcı namıyla
ma‛ruf Abdulhalim Urfa taraflarında isyan etti. 1007 (**) Teftişe
me’mur Hüseyin Paşa dahi re‛ayaya zulüm etmiş,vehamet-i akıbetden
dolayı tugyan eylemişti.>>
-
- Na’ima Tarihi ise
Karayazıcının isyanı birçok eşkıya ile itaattan çıkmalarıyal
bunların içinde Abdülhalim namındaki Karayazıcının ref‛ liva-i isyan
ettiğini söyleyerek sebeb-i isyan tayin etmiyor.
-
- Karayazıcının isyan ettiği
yıllarda saltanata bakacak olursak orada; saray etrafında uçuşan
sürülerle baykuşların Türk’ün başı üstünde acı acı bağırdıklarını
görürüz.
-
- (*) Paşa Hamamı bunun vakfıdır.
- (**) Sene-i Hicri-i Kameriyenin
hangi sene-i Miladiye ye tesadüf ettiğini anlamak için M.=H.+622 – H.
/ 32
- Sene-i Miladi nin hangi sene-i
Kameriye-i Hicriye ye tesadüf ettiğini anlamak için H.=M.-622 +
622-M./32
- Mesela :
- M.= 1007 +622-1007/32 hal edilirse
1598 çıkar
- H.= 1598 –622 + 1598-622/32 hal
edilirse 1007 çıkar.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
52 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
-
Orada; üçüncü Mehmed Hanın annesi venedikle Bafo'’un elinde,
rüşvetler tahmin edilemiyecek bir halde, yeniçeriler, sipahiler
sehal-i isyanda. Sarayın kanlı eteklerine yapışan vüzera da milletin
derdine ortak olacaklarına mesned-i vezareti kapmak kaygısıyla
birbirlerini sırıklamak için çağırıyorlar. Bu zamanı iyi tanıyan
Na’ima diyor ki:
-
- <<Vekayi-i garibeden dir
ki, İstanbul’da Kera demekle ma‛ruf bir Yahudi’ye acuz-ı nüsvan
Hürrem vasıtasıyla hayli nefret ve şöhreti bulub nesve-i mezkure’nin
rabıta-i irtişaları olmağla umur-ı külliyeye karuşub nice meşahire
manıb alıverib rüşvete amale ile iç halkını ihlal ve emvar-ı alimi
bir ihtilal etmeğin sipahi ta’ifesi cemiyyet ve hücum edüb zikr
olunan mel‛une-i mezkure-i taleb ettiklerinde>>
-
-
Sarayda; Venedikli Bafo’nun emri altında bir yığın Yahudilerin sakfı
altında toplayıp rüşvetlerle ceplerini doldurdukları, birçok
kimselerinse madur kaldıkları görülüyor. Padişahlarsa seferlere
mukabil hamamlardan çıkmaz olmuşlardı. Üçüncü Mehmed Han sarayda
bıraktığı peri-i dilrubaların cazibe-i zevk şehvetleriyle Eğri
Kal‛ası galibiyetini tamam bir neticeye iktiran ettirmeden
İstanbul’a dönmüş, bu haliyle düşmanın tekrar toplanmasına, yeni bir
yumruk indirmesine sebep olmuştur.
-
- İşte Karayazıcı’nın
isyanı da bu yıllarda idi. Tarihler bu vakaya isyan diyorlar. Çünkü
hilafet-i zamana karşı durulmuştu. Sarayın beş kanlı parmağındaki
keskin hançerler fırlatıldı, fetvalar dağıldı, ordular isyanı
tenkile me’mur oldu.
-
- Karayazıcı bir iki
muvaffakiyeti müteakib kendi ihtirasatına kapıldı. Bu hal,
Osmanoğullarının saltanatını birkaç asır daha yaşattı.
-
- Karayazıcı’ya iltihak
eden Hüseyin Paşa bulundukları kal‛ada Mehmed Paşa tarafından
sıkıştırıldıkları vakit Karayazıcı’ya Hüseyin Paşa teslim edilmek
şartıyla sancak beyliği vaat edildi. Bu vaat üzerine Karayazıcı
Hüseyin Paşa kal‛a bendinden indi. Karayazıcı Amasya Beyliğine ta‛yin
edilirken Hüseyin Paşada divanda eli ayağı kırıldıktan sonra odun
kapısındaki çengele asıldı.
-
- Fakat Karayazıcı tekrar
isyan etti. Tenkiline me’mur edilen Mehmed Paşa’yı bozguna uğrattı.
Karayazıcıdan Anadolu’yu kurtarmaya çalışan Sinan Paşazade Mehmed
Paşa Karayazıcı’ya rahmet okuttu.
-
- Avusturya
Muharebelerinde at üzerinde fazla işretden istifrağ ile kendisinden
emir bekleyenlere yalnız yürüyün diyen Sinan Paşazade Mehmed Paşa
halkı soymaya başladı, bütün bu halleriyle de saraydan himaye
ediliyordu.
-
- Şeyhü’l-islâm Sunullah
Efendinin birader zadesi Çelebi Kadı Efendi mektuplarla Mehmed
Paşanın rüşvetlerini ve hallerini bildirdi. Sivas Beylerbeyi Mahmud
Paşa da Karayazıcı lehine şehadet ve kefalet ettiğinden Çorum
Sancağına nakil-i me’muriyet ettirildi. Kadı Çelebinin mal-ı firavan
aldığını Na’ima Tarihi naklen yazıyor.
-
- Karayazıcı yalnız
değildi. Kendisine cesaret verenler vardı. Yeni me’muriyetine
yerleşen Karayazıcı Mahmud Paşa ile İçel’de zunur eden suhte vesa’ir
eşkiyayı tenkile me’mur edildi. (*)
-
- Karayazıcı Çorum’da
tekrar isyan etti. Tenkiline me’mur edilen Haleb Beylerbeyi İbrahim
Paşayı Kayseri sahrasında bozdu. Bağdad Beylerbeyi Hüseyin Paşa ise
Karayazıcıyı Canik Dağlarına kaçırttı. Karayazıcı burada öldü.
Vücudunu parça parça ettirerek her bir parçasını bulunmaması için
ayrı ayrı gömdürdü.
-
- Karayazıcı’nın ölümünden
sonra yerini Deli Hasan Paşa doldurdu. Hüseyin Paşayı Tokat Kal‛sın
da sıkıştırarak kurşunla şehit etti.
-
(*) Na’ima Tarihi |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
53 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
- İstanbul Deli Hasan Paşayı tevabi
ile af etti. Bosna’ya gönderildi orada öldü-rüldü. Celali isyanı da
Kuyucu Murad Paşa tarafından söndürüldü. Celalilerin ekseriyetle
Bozok’tan çıkarak Çorum üzerinden geçişleri tarihlerde Çorum’un eşkıya
yatağı olarak kaydına sebep olmuştur. Fakat bütün bu isyanlar
Çorum’un terakkisine engel olmamıştır.
-
-
- ÇORUM’DA ABAZALAR
(*)
-
-
1620 yılında Genç Osman Hanın şehadetiyle yerini Mustafa
Han işgal etti. Mus-tafa Han akıldan mahrumdu. Değil büyük Türk
imparatorluğunu kendisini idareden aciz bir deli idi. İkinci defa
mevki-i hükümdariye ye oturmuştu. Bu hal birçok yerlerde nefreti mucib
oldu. Bu nefret-i umumiyeden istifade ile Erzurum Valisi Abaza
Paşaya Trablus-şam Beylerbeyi Pir Oğlu Yusuf İstanbul saltanatını
boğmak isteyenlerden di. Tarih Abaza Paşayı Tel‛in eder. Fakat aynı
tarih Abaza Mehmed Paşaya Kayserili bir şeyhin :
-
-
-Sen mü’eyyid m. İndillahsın,Cenab-Hak
seni bu kavm-i zalimin üzerine musallat etmiştir. (**) dediğini de
yazıyor. Binaen aleyh Abaza Paşanın isyanı yıllarında idarede
dirliksizlik,düzensizlik olduğu İstanbul’da idare başında yabancı
parmağı ile hareket eden saray;vatanın felaketini,milletin zevalini
ta‛cile sürükleyen dalkavuklar bunun ardında da sarayın efkarına alet
edilmiş bir ordu vardı.
-
-
Ordu : vatanın muhafızı,haysiyyet-i milli yenin müdafii
değil,saray cariyelerinin meczup padişahların alet-i irticai idi.
-
- Bu zamanda İstanbul
aleyhine ayaklanan Abaza Paşaya bir çok tevabi‛ iltihak etti.
-
-
Sekbanlarının yekününü çoğaltan Abaza Paşa Erzurum
vilayetinden ayrılmasını bildiren fermanı yırttı,Sivas’ı da zabt etti.
Tokat üzerine hareketle Kazova’da ordusu büyük şenlikler icra etti.
Buradan İstanbul üzerine yürüyüşe devamla <<Celaliler ocağı ve
azgunlar yatağı Çorum nam diyara gelüb anda nüzül edüb hergün
leşkerinde olan ferman cirit oynayub at kovalardı. Anların ciridi
menazil resmincedir. Seyr edenlere ma‛lumdur. İttifak bir gün kendine
muti olan sipahi zümresi bir canibe alay binilüb kema-hüvel-mu‛tad
mutar da ve mu‛arıza tarzında cirit oynadılar. Ol gün sipahi ta’ifesi
bir mertebe cer’iyyet ve selabet gösterdiler ki Abaza’nın ceyuş-ı
mahsusasından atlu sekbanlar müte‛acib ve müttehir su-i inhibamdan
müttehazır ve mütefekkir olub sipahilerin celadetlerinden ve hemman
düşüb tersan oldular ve eğer bu ta’ife bir mahalde yüz çevirib bizimle
cenk ederse bizden bir müteneffis halas olmayub cümlemizi kırarlar.
Deyü mah-vı binlerinde sipah zümresinden değiliz bize gadr
itmeyeceklerine and içüb bizi inandursunlar deyu tahlife tevcih
ettiler. Sipahiler dahi bunların ve hemlerin izale ve gufullerin itale
içün icabet idüb bir ağaç dikib üzerine etmek tuz ve kılıç koyub
celali tarafından Kalavun Paşa (***) ve sipahilerin serçeşmesi bektaşi
bey ileri çukub bir birlerine gadr iderlerse şol tuz etmek ki bir
arada yerler canlarına durub şol kılınç gerdanlarına uğrasun ta ki
sekban ta’ifesinin vehemleri mündefi‛ ile andan kalkıb Tokat’a
geldiklerinde (****)
-
-
Milli Kütüphane de mevcut yazma Fuzuli divanının boş
sayfalarında yazan ismi ile yazıldığı tarih olmayan kasidede
-
- (*) 233 numaralı Çorum Gazetesinde
tefrika edilmişti.
- (**)
Cengiz Han Harezm ilini istila ettiği vakit ulema aynı hatayı Cengiz
Hana isti‛amal etmişlerdir.
- (***) Maraş Beyeler beyi iken
10.000 askerle Abaza isyanını teskine muazzaf oldu. Abaza Paşaya
ilihak ile bilahare de onun tarafından kalt edildi.
- (****) Na’ima Tarihi,cilt 2,sayfa
306
-
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
54 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Abazalarla Düvenci Ovada harp ettiklerini öğreniyoruz.
-
-
Kaside-i Kapusuz
(*) hakkında (**)
- Yine
zuhur eyledi asker-i tugyan
-
Erzurum valisin inhizam itdi gitdi
-
Şevket-lü padişaha eyledi isyan
-
Asker-i İslâm su-i kast itdi gitdi
-
Zabtına aciz beyler beyler
- Sivas
iline ateş koydular
- Ün
(***) idüb her taraftan kolcu saldılar
-
Uğradığı yerleri berbat itdi gitdi.
- Bin
yediyüz deyü geldi haber
- Otuz
bölükbaşı yek-pare çeri
- Amasya
şehrine urdu pençe
-
Nalezarı ayyuka yetdi gitdi
-
Merzifon üzerine yeğin vardılar
- Alpler
kurub cenge durdular
-
Hikmet-i ilahi şehreyn bozdular
- Koç
yiğitler kırıldı kelleler gitdi.
-
Birüküb Çorum’u almak kastına
- Cümle
meşveretler bunu üstüne
-
Arabilik eşkiyası imdad gitdi
-
İşidildi bu haber Çorum’da heman
-
Hacıköy Gümüş eyleyor figân
-
Düvenci Çayırında oldular mihman
-
Çorum’a elçileri hem gelib gitdi
-
Yazmışlar Çorum’a virmezüz eman
- Eğer
iri eğer uşak (****) kırarız heman
- Ururuz
kılıncı alıruz meydan
-
Namımız Üsküdar’a devlete gitdi
-
Çorumlular birüküb şer‛e vardılar
-
Hikmet-i ilâhiye boyun virdiler
-
Osmancık İskilib meded didiler
-
Gelmedi cümlesi i‛raz idüb gitdi.
- Müslüm
Ağa (*****) bu işte oldu merdane
-
Vücüdun sarf edüb girdi meydane
-
Kapusuz askeri geldi Elvan’a
- Çengi
harbler kal‛ada çalındı gitdi.
-
Kurdoğlu Çorum’a virdi nizamı
- Giddi
alayı harb-i esbab darbı
- Esvab-ı
muharib de zal olsa dengi
-
Meydanda mertliği bilindi gitdi.
-
Alaybeye bayrağı oldu küşade
-
Hazreti Ömer gelüb erdi imdada
-
Za‛im (*****) zi‛ama
cümle hazır amade
-
Tekbir getirüb metrise girdiler gitdi.
-
Yeniçeri askeri ser-firaz oldu
-
Gülbeng avazıyla metris’i aldı
-
Hacı Bektaş-ı Veli imdada geldi
-
Kudred kılınçları uruldu gitdi.
-
Nakib Efendi kaldırdı alimler
-
İmdad-ı ianete ayırdı melekler
-
Ruh-ı Resule virdi selamlar
-
Gülbeng sedaları çekilde gitdi.
-
- (*) İç vilayet Kal‛alarında yerliden asker istihdam ile o kal‛aya me’mur
edilirdi ki bunlara kapıkulu denirdi.
- (**) O devrin istilası hakkında fikir hasıl etmek için yazıyı aynen
iktibas ediyorum. Manası değişecek derecedeki kelimelerin doğrusu
tırnak içinde gösterilmiştir.
- (***) Buradaki şehvet manasına olan ün değildir. Ünlemektendir.
Karşılamak manasındadır.
- (****) Uşak çocuk manasındadır. Karadeniz sevahilinde refikaya ev uşağı
derler. Buradaki uşak da hizmetçi mukabili olan uşak değildir.
- (*****) Mutasarrıf.
- (******) Za‛im bir kavmin re’isi ve ser-kârına söz sahiplerine denir. <<Za‛im
el-dar,Selçuk tabiridir>> za‛im el-dar Şemseddin Selçuk
ümerasındandır.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
55 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Kethüda yeri sipahi gayret erleri
-
Sancağı Resulün cümle rehberi
- Pir-i
Şahın gayet halis askeri
- Döndüler
meydanı ser-te-ser gitdi
- Tamam
olub tedarikler meydan bezendi
- Kapusuz
gelüb saflar düzendi
- Koç
yiğitler bunda namlar kazandı
- Meydan
arsad kuruldu gitdi
- Cenge
harbelere uruldu tara
- Uruldu
genç Osman serildi yere
- Allah
Allah sedası çıktı göklere
- Her
tarafta düşman uruldu gitdi.
- Genç
Osman idi mel‛unlar başı
- Meydanda
kaldı ol itin leşi
- Her kez
öğrendi gördü döğüşü
- Otuz
kırk kadarı kırıldı gitdi.
- Kapusuz
askerin bozuldu dini
- Gayret-i
şeytan ile verdiler ser’i
- Gördü
canları esefle şaki
- Ruhları
seciyyine yakıldı gitdi.
- Çorum’da
on sekiz gün cenge durdular
-
Başlarına gelmedik gün gördüler
- Kendiler
de bildi ne bâl bildiler
- Başları
serengün oldu gitdi.
- Binbaşı
askerin azdabelli
- Her gün
ser-te-ser eylerdi cengi
- Kapulu
kapusuz olamaz dengi
- Koç
yiğitler sallandı gitdi.
- Kurdoğlu
öldü ol gün Süleyman
- Nere şir
divlere virmezdi aman
- Kendüde
kalmadı zerrece isyan
- Defter-i
amâline Cennet yazıldı gitdi.
-
Seccade-nişin şeriat kutbi
- Evlad-ı
Resul sabıka Müfti
- Müderris
efendiler eylediler ceni
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
56 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- oğuları Çorum üzerine mevki
etmişler se de milli tarihlerin yatıyması Çorum tehlikeli bir
akıbetten kurtulamamıştır.
- Çorum
da Bozok ve Türkmenlerin tahakkümü İstiklal Milli mücadelesi tarihine
kadar devem etmiş Cumhuriyetin tesisi ile Çorum kudret bulmuştur.
-
- DÜNKÜ BU GÜNKÜ ÇORUM
- Çorum: Baş çağında istila
ordularının yolu uğrağı olmuş, orta çağda ise Oğuz Türklerinin
saltanat boğuşmalarına şahit olmuş, birçok hükümetlere tabi olmuştur.
-
- Son çağda ise Anadolunun
hemen ortasında olan şehir bir çok eşkiyanın da yolu uğrağında
olduğundan tarihinde celali yatağı adını tanınmıştır.
-
- Yarım asır evvele kadar
Çorum cehri ile ticaretini temin ederiken bir yerde bu ticareti
yabancı ellerde vermeğe kıskanmıştır. Fakat zuhur eden Asyanın
yarından ziyadesinin Bozok’tan zuhuru memlekete servetini inkişaf
ettirmeden yerinde saydırmıştır. Bu yerinde saymanın sebeplerini
araştırdığımızda evvela: cehrinin yüksek fiyatla satılması halkı
atalete mahkûm ettiğini görürüz.
-
- İkinci sebep ise isyan
mıntıkasında bulunmasında servet sahipleri servetlerini korumak için
zaviyeler tekkeler inşa ederek vakıflar tahsis etmesi, bu suretle de
evladına mütevelliliğin temini yolunu tutmasıdır. Bu vaziyete
Anadolu’nun bir çok yerlerinde tesadüf edilir. Abbasi saltanatında da
erbab-ı servet nükud mevcudelerini gasblardan ancak bu şekilde
muhafaza edebiliyorlardı. İşte bu hal Çorum’da yeni değildi. Tarihin
bir tekrarından ibaret di.
-
- Üçüncü bir sebep ise
Anadolu’da merkezi vaziyette bulunması dolayısıyla Çorum mezhep
mücadelelerine sahne olmuştur.
-
- Bektaşilik bu memlekete
muhtelif çehrelerde görünmüştür. Bu gün bile halk arasında hemen 20-30
sene önceleri birçok şeyhlerin şehre gelip muhtelif yerlerde define
gömülü olduğunu söyledikleri ağızdan ağıza nakledilmektedir.
-
- Bektaşilik yeni bir
mezhebten ziyade Türk sârini te’yid, Türk dilini dine sokmak suretiyle
mevcudiyet-i Milliyeyi korumak istemiştir.
-
- Nişaburlu Hacı Bektaşi
Veli resmi dili Farisi olan Selçuk saltanatına mukabil Karaman
beylerinden Mehmed beyin yardımıyla Türkçe okur-yazarlığı temin
etmiştir.
-
- Bektaşi babaları ise,
halktan doğmuş halk gibi basit ve teklifsiz bulunmuş olduklarından
umumi rağbete mahzar oldu. Fakat, sonraları cahil Bektaşi şeyhleri
kendi amal-i zatiyeleri uğruna muhtelif tarikatlardan doğan buna
mezhep süsü vermişlerdir.
-
- İşte bu maksatla tesis eden
Bektaşilerin büyük bir kısmını köyler teşkil etmiştir. Çorum
civarındaki köylerde Bektaşilerin çokluk bulunduğu yerlerdir. Fakat
bunlar, diğer köylülerle birleşmezler, şehre pazara geldikleri vakit
de mallarını tanıdıkları bir kişiye satarlar.
-
-
Mecitözü nün cenubunda az miktarda Çepniler olduğu bildiriliyorlarsa
da hali hazırda bunlara rast gelinemez.
-
-
Cumhuriyet idaresi sekiz asırdan beri saltanatın ihmal ettiği bu kesim
halk üzerinde te’sirini pek çabuk gösterdi. Bir batın sonra bu
zihniyet tamamıyla tarihe karışmış bir hale gelmiş olacaktır.
-
-
Çorum’da Bektaşilik talep ettiği kadın ve erkek tekamili ise mefkutdu.
Cumhuriyet umdeleri bu tekamili temin ile medeni ve modern bir veche
vermiştir. Bu yeni veche dir ki, Çorum’u uçuş süratiyle inkişaf
ettirmektedir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
57 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Baba
İlyas evladından Aşık Paşanın oğlu olan çelebinin medfun bulunduğu
karyede Bektaşilerin toplu bulunduğu ve Alevi namı altında
ayrıldıkları görülür.
-
- Elvan-Ulvan-
Köse Peygamber denmekle meşhur Eretna sultanının veziri Ali Şah
Rumi’nin amcası oğludur.
-
-
Görülüyor ki, mefkureciler idare düzeninde bir değişiklik meydana
getirmek istediklerinde de din ve mezheb gürültülerinden istifade
etmeğe çalışmışlardır. Bu hal yakın zamana kadar devam ede gelmiştir.
-
- Yine
Oğuz Türklerinden Bayındır Uruğundan Baba İlyas Horasani Özi civarında
Bayındır köyünde yerleşmişlerdir. Yine Bektaşi şeyhlerinden Balım
Sultanın da türbesi Mecitözü’ne yakındır.
-
- Çorum
şehri içinde ise, birçok evlerde nereden gelip nereye gittiği belirsiz
birçok babaların mezarları vardır. Bunlar bize ortaçağda Anadolu’da
tarihimizin göremediği birçok teşekküllerin varlığını göstermektedir.
Suheyb Hazretlerinin menakıbında da Alevilik arzuları görülmektedir.
Karanlıklardan memleketi kurtaran Cumhuriyet idaresinin tesisinden
sonra bütün bu paralama ve ayırma kuvvetlerinin kaynakları
kapattırıldı, bundan sonra ancak Çorum inkişaf etmeye medeniyet
yolları üzerinde uzun dev adımlarla yürümeye başlamıştır.
-
- Cehri
ticaretinden doğan atalet ise maden boyanın keşfini müteakip kısa bir
zaman devam etmiş Milli İdarenin hakim olduğu günden sonra se‛i ve
amel başlamıştır.
-
- Bu gün
ise, Çorum Anadolu merkezinde en ziyade inkişaf etmiş vilayet
merkezleri arasında sayılanlardandır.
-
- ÇORUM’DA TEŞEKKÜLLER LONCA
-
- Çorum’da; zamanı
bilinemeyen yıllardan beri devam ede gelen bir teşkilata tesadüf
ediliyor. << bu teşkilat muhtelif sanat ve iş erbabı arasında ayrı
ayrı grub birlikleri ihdasıyla başlamıştır. Demirci, doğramacı,
marangoz. kunduracı vs.>>
-
- Bu
sınıf birliğini idare eden reise <<Şeyh>> tabir olunur. Bundan sonra
yiğit başı-esnaf kâhyası- üçüncü derecede bir de işçi başı sı vardır.
-
-
Herhangi bir sınıf sanatkarlar içinde vuku bulacak münaza‛ayı şeyhler
hal eder, yiğitbaşılar- esnaf kâhyaları- şeyhin sureti halinin tatbiki
için tebligat icra eder,şeyhin vereceği hüküm ise gayr-i kabil-i
reddir.
-
- Sanatkarların her sınıfı
Ramazan ,Kurban bayramlarının ilk namazıyla Receb’in ilk Cuma gecesi
akşam namazlarını müteakib toplanırlar,şeyh tarafından o birliği
kazancı için du’a edilir,du’ayı müteakib herkez sağına ve soluna selam
verib ellerini çaprazlar ve du’aya nihayet verilir.
-
- Bu teşkilatla esnaf
arasında sıkı bir disiplin temin edilebilirdi. Hariçten gelen bir
tüccar, herhangi bir müddetli va‛ad ile verdiği malın esmânını almak
için vadenin hitamında doğrudan doğruya yiğit başı ya müracaat
eder,yiğit başı o tüccarın matlubâtını tahsil ederdi.
-
- Muhtekirler,yiğit başı
tarafından protesto edilir,hatta dükkanı birkaç gün kapanmak cezasıyla
da tecziye edilirdi. Herhangi bir esnafın yüzsüz bir hareketi
görüldüğünde şeyh ve kahyalar toplanarak bir karar ittihaz ederler ki
buna <<Lonca>> tabir edilirdi. Loncanın verdiği karar kat‛idir.
Loncanın toplanması için,zaman ve mekan mevzu-ı bahis değildi.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
58 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
ÇORUM FOTOĞRAFLARI |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
59
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Lonca vuku bulduğu vakit
oradan her geçenin selam vermesi ta‛amülden di.
-
- Kâ’im-i makamı tecziye
eden Loncanın şu hikâyesini nakil ederler:
-
- Sanatında sahtekarlık
yapan muhtekir bir adam için karar verilmek üzere sabah namazında
lonca toplanmış- Çorum ka’im makamlık devrinde- ka’im makam’da selam
vermeden geçmiş yiğit başı ka’im makamı çağırıyor, üç gün evden
çıkmamasını emrediyor, ka’im makam’da üç gün evden çıkmıyor.
-
- Loncanın en müthiş kararı
birliğin töresine ri‛ayet etmeyen herhangi bir sanatkârı aforoz
etmesidir. Bu aforoz edilen kimse ile halktan hiçbirisi alışveriş
etmez, muhtekir de böyle zamanda memleketi terke mecbur olurdu.
-
- Dedebaş zade Hasan
Efendinin evinde Gazi Dede yahut Ahi Menteşe isminde nereden gelip
nereye gittiği belli olmayan bir babanın mezarına hürmet edildiği
söylenmektedir. Bunun ise, eskiden evkafı zengin olduğu mütevatirdir.
Fakat el-yevm bu mezar yoktur yakın vakitde kaldırılmıştır.
-
- Loncanın kararına ehem
niyet vermeyenler için bu gün debbağhanelerin bulunduğu yerde medfun
Ahi Evran Sultanın mezarında o adam için bed’dua edilir, bu bed’duanın
ise ind-i Bari’de karin kabul olduğu rivayet ediliyorsa da bu ;ind-i
Bari’den ziyade aforoz edilenden merhabaların umumiyetle kesilmesi onu
mahkûm bir vaziyete bırakılmasından ötürüdür.
-
- Debbağhane esnafları bu
sultanın sirkatlere mani olduğuna itikat ile dükkânlarını açık
bırakırlarmış.
-
- Bu teşkilat Hürriyetin
ilanı yılına kadar devam etmiş,bu yıldan sonra disiplinini
kaybetmiştir.
-
- Bu teşkilatın mesaili
binlerinde hal etmelerinden kadıların işsiz kaldıklarını nakil ile şu
hikâyeyi anlatıyorlar:
-
- Çorum’a tayin ile gelen
bir kadı, me’mur larından memleket de davaların nispeti hakkında
malumat almak ister, kendisine:
- - Bu memlekette dava
olmaz. Denir
-
- Kadı şaşar:
-
-
-Aralarında anlaşmazlık olursa?
-
-
-Aralarında hallederler.
-
- Kadı
birkaç ay bekler. Hakikaten davaya kimse gelmez. Bir gün her evden
nüfus adetine göre yumurta toplanmasını emreder. Yiğitbaşılar hane
hane dolaşarak yumurtaları toplarlar. Birkaç gün sonra bir tellal
çağırtır:
-
- -Artık
yumurtaya ihtiyaç yoktur. Herkes verdiği yumurtalarını geri alsın der.
-
-
Yumurtalarını almaya toplanan halk arasında yumurtanın, ufaklık,
büyüklüğünde kırılanlardan zuhur eden noksanlardan münakaşa başlar. Bu
suretle kadı davacı toplamağa muvaffak olur.
-
- Bu;
masal olmakla beraber bize Çorum teşkilatlarının tesiri hakkında bir
fikir verir. Tarihen de müspettir ki,Çorum isyanların,münaza‛alar
hiçbirisini iltizam etmemiş da’ima bi-taraf kalmıştır.
-
- Hürriyet ilanı yılına
kadar devam ede gelen bu teşkilatın sıkı disiplini sonraları soğumuş,
hali hazırda da hatıra olarak söylenmektedir.
-
- Esnaf teşkilatı büyük
âlimlerimizden Köprülü zade Fuat Beyin Hayat Mecmu‛asında (sayı 21)
<<Ahiler esnaf teşkilatına merbuddur.>> (sayfa 402) cümlesiyle ahileri
hatırlatmaktadır. Kendilerini neşr edecekleri << Anadolu’nun Tarih-i
Dinisi Hakkında Tetetbu‛at>> namındaki cildi bu teşkilatın tarihiyle
memleketi tenvir edeceklerdir.
-
- Gazi Dede yahut Ahi
Menteşe namındaki babanın mezarının yakın zamana kadar hürmet-i
umumiyyeye mahzar oluşu Gazi teşkilatıyla Ahiler teşkilâtının esnaf
teşkilatı suretinde Çorum’da bu güne kadar devam eden eserleridir.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
60 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- TÖRE
-
- Ekin biçme zamanında
herhangi bir tarlanın kenarından geçerken ufak büyük,genç,ihtiyar
herhangi bir kadının yolunuzun ilerisine geçerek
-
- -
Efendi Töresi.
-
-
Dediğini görürsünüz. Bunu bilmeyenler, ekin biçicilerin partal
elbiselerine bakarak aldanırlar, bunu bir dilenme telakki ederler.
Fakat değildir, bu : memleketin te‛ammülüdür, adetidir,töresidir. O
ufak başak demetini elinden alarak mukabilinde para vermek mahsulün
kıymeti hakkında mal sahibine fâal hayır telkin edilir. O başak
demeti; rencber’in buketidir.
-
- ÇORUM KAL‛ASI
-
- On yedinci asırda
Çorum’dan geçen Evliya Çelebi Kal‛adan bahsederken : << Kal‛a da
dizdarı,neffareti,müstevfi cebehanesi birkaç hane ve ambarı mevcut>>
olduğunu söylüyor. Evliya Çelebinin bu sözü üzerine Kal’a nın o yıldan
zamanımıza kadar hiçbir değişikliği göstermediği anlaşılıyor.
-
- Kal‛a
;her zıl‛ı ,yetmiş iki metreden bir murabba‛ dır. Her zıl‛ında
köşelerde birer kule ile ikişerde çıkması vardır. Şehre bakan yüzünde
bu çıkmalar üçleşerek merkezde esas büyük kapı vardır. Kapının iki
tarafındaki odalardan biri karakol diğeri zindan olarak kullanıldığını
gösteriyor. Zindanın her tarafı kapalı olup yerden iki buçuk metre
yüksekliğinde bir insanın çömelerek zorla geçebileceği kadar bir delik
vardır. Halk arasında da burası zindan olarak gösterilmektedir.
-
- Evliya Çelebinin kitabında
yazdığı evlerden zamanımıza kadar bir şey kalmamıştır. Çorum şehrinin
yeri de şimdiki yer olduğu kal‛anın kapısından anlaşılmaktadır. kal‛a
duvarlarındaki taşların beş tanesinde Latin harfleriyle bir yazı
vardır ki,bu yazıların olduğu taşların gelişigüzel yerlerde
kullanılması kal‛anın İslâm Türkleri tarafından inşa edildiğini
gösterir. Evliya Çelebi de kitabında kal‛anın Danişmendliler
tarafından yapıldığını ileri sürmektedir. (*)
-
- (*) Evliya Çelebi
Seyahatnamesi,sayfa 407.
-
- Bu kal‛a Bizanslılar
tarafından inşa edilmiş olsaydı,ma‛bede ait olması lazım gelen
kabartma taşlar muntazam olarak kullanılırdı. kal‛anın vaziyeti ve
şanlı Nikonya’nın harab edilmesinden sonra Evliya Çelebinin kitabında
yazdığı gibi,kal‛anın İslâm Türkleri tarafından inşa edildiğini
göstermektedir.
-
- Kal‛anın duvarlarında
kullanılan taşlar muntazam yontma mürebbi‛ ve mustatil olub bunların
bir kısmı da üstüvane dir. Bu üstüvane taşlar Çorum’dan evvelki şehrin
mevcudiyetine delildir. Bu taşlar Romalıların emlak ve arazi
arasındaki hududu gösteren işaretleridir. (*) bu çeşit taşlar kal‛anın
aceleye gelerek inşasında eski harap şehrin enkazından istifade
edildiğin göstermektedir. Bu taşların benzeri büyük caminin havli
duvarında görülmektedir. Zaten bu camiyi ilk yaptıran Selçukilerden
Alaeddin Handır. Bu gün kal‛a içinde on kadar ev ve birde ufak cami
vardır. Biri içeride diğeri de kapının yanında iki çeşmesi vardır.
Büyük kapının mukabilinde ufak dar bir kapı vardır ki, buradan bir
insan zorlukla geçebilir. kal‛a duvarının kalınlığı 12 metre dir.
-
-
- ÇORUM TAKSİMAT-I MÜLKİYESİ
-
- Çorum 17. Asırda Rumiye-i
sur’a eyaleti meyanında idi. Bu eyalet Sivas, Çorum, Amasya
-
- (*) Romalıların emlak ve arazi
arasındaki sınırı gösteren işaretlerin ma‛budine <<Terminos>> denirdi.
-
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
61 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Bozok,
Divriği, Arapkir livasını havi idi.(*) Çorum’a Mirlivaların
bulunduğunu Peçevi Tarihi bildiriyor. (**) Çorum Beyinin hassı 300.000
akçe idi. 190 ze‛amet 310 tımarı vardı. (***) Kadısına senevi 5 kese
250.000 akçe hasıl olurdu. (****)
-
- Muntazam salnameler mevcut
olmadığından Çorum’un hangi tarihe kadar sancaklığını muhafaza
ettiğini bulamadım. Sicillatdan 1875 yılından sonra kazaya tahvil
edilidği anlaşılıyor. Çorum ; sancaklığında Çorum İskilip,Katarsaz,Osmancık
kazalarını ihtiva ediyordu. 1296 (*****) Hicri yılının salnamesinde
Ankara vilayetinin Bozok Sancağının bir kazası idi. 1309 hicri yılında
Çorumlu Hasan Paşanın delaletiyle Abidin Paşanın Ankara valiliği
zamanında sancak merkezi oldu. El-yevm vilayet merkezi olup Osmancık,
Mecitözü, (*****) Sungurlu,Hüseyinabad,İskilip kazalarını ihtiva eder.
-
-
- ÇORUM’DA YAPILAR
-
- Evliya Çelebi Çorum’dan
geçerken 42 mahalle ve 42 mihrab olduğunu kitabında yazar. Bu gün
Çorum’da Sufiler, Kal‛a, Hacıgüvan, Çiriş, Sağırıcı, Ecel-İevvel,
Azabahmet, Hacınasrullah, Şarkiyan, Ecel-sani, Çiftlik, Karamançavuş,
İsahalife, Hacıkemal, Selimiye, Narlıoğlu, Kündistan, Pazar, Gülabibay,
Hacıyusuf, Medrese, Burhankethüda, Fatmabacı, Mahmudiye ,Öc, Çöplü,
Hamidiye, Hacıreceb, İcadiye, Emirahmet, Şıhlar, Hacıdavud, Kubbeli,
Hıdırlık, Şeyheyyüb, Hacııshak, Camiikebir, Puşyan, Çepni, Tepecik,
Akpeykar, Karakeçili, Sancaktar, Çakır, Yavruturna, Emirhalife,
Nurullah İsimlerinde 42 mahalledir. 1876 yılında Çorum’da 3604 hane
gösterilmektedir. Numaratajda Çorum’da 5489 hane sayılmıştır.
Görülüyor ki Çorum seneden seneye terakki etmektedir.
-
- ÇORUM’UN EHEMNİYET-İ ASKERİYYESİ
-
- Alaybeyi, Dizdarı- Kal‛a
Kumandanı- bulunduğuna nazaran Çorum’un birçok eşkiyaya yol uğrağı
olması epeyce askeri ehemniyeti olduğunu gösterir.
-
- Çorum büyük seferlere
epeyce evladını göndermiştir. İnebahtı Muharebesinde şehit olan
Gülabibeyin Tezkâr-ı namı için büyük ve kıymetli bir camii ile
etrafında medreseler yaptırılmış ayrıca o civara da ismi verilmiştir.
İlk
-
-
- (*) Sancak beyi <<Mutasarrıf>
beyler beyi (Vali) ye mu‛addildir. Tımar ve ze’amet sahipleri de
bunların kumandası altında bulunurlardı.
- (**) Sancaklarda Mirlivalar ,Beyler
bulunurdu ki, vezir değillerse <<Ümera>> denirdi. Osmanlı saltanatı
bir askeri hükümet olduğundan Ümera Vezirler hem askeri hem de mülki
vazifeleri görürlerdi.
- (***) Tımarlar Çiftlik demektir.
Her tımarın havi olduğu arazi şunun bunun tarlaları olup sahipleri bu
tarlaları ekip biçerler yalnız öşrüyle alım satım harcını tımar
sahibine verirlerdi. Tımar sahipleri tımarlarında otururlar,harp
vukuunda mükemmel silah ve tüvana atla beş bin akçede bir nisbetinde
maiyetlerindeki adamlarla tabii olduğu mirlivanın emrine girmeye
mecbur tutulurdu. Bunlar evlendiğinde oğluna o da yoksa efrad-ı
ailesinden birisine verilirdi. Oğlu ufak yaşta harbe gidemeyecek bir
halde ise,adamlarını yollardı.
- (****) 1100 Hicri yılından sonra
50.000 akçe bir kese itibar olunmuştur. Akçe Orhan Gazi Han zamanında
kesilen paradır. Bu zamana kadar dirhem ismi ve usulü verilirdi. Beyaz
sikke manasındadır.
- (*****) Tarihler Miladidir. Hicri
tarihler yazı iye gösterilmiştir.
- (******) Bilad-ı Rum Kadısı
Abdülmecid-i Harevi malikanesi olduğundan 1135 yılından beri Mecitözü
denmektedir. Bu kazada oturan Türklerin çoğu Bayındır, Kayı
olduklarından bu kazanın yakınında bir kal‛a harabesi vardır. 1874
yılında kaza olmuştur.
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
62 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
- Defa
Girit Adasına çıkan askerin içinde Yusuf Paşa kumandasında Çorumlular
da vardı. Mora isyanlarını bastırmak için Çorum’dan 150 nefer gittiği
sicillerde yazılıdır. İlk tecdidden addedilen Asakir-i Muhammediye-i
Mansure’i vücuda getirenler arasında Çorum’dan da gençler alınmıştır.
1255 Hicri yılında Kışla bir süvari alayının oturması için
yaptırılmıştır.
-
- ÇORUM’DA CAMİLER
-
- Büyük cami Selçukilerden
Sultan Alaeddin tarafından yaptırılmış,Süleyman Han imar ettirmiştir.
İmarı Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bir asır evvel büyük
zelzelede hasara uğramışsa da tekrar yaptırılmıştır. Tahıl
pazarı,Defterdar,Gülabibey camileri eski devrin camileridir. Evliya
Çelebi 42 mihrabdır diyor ki,bu sayıya ufak ufak tekkelerde dahildir.
Bu tekkelerin çoğalmasının sebebini yukarıda söylemiştik.
-
- ÇORUM’UN YOLLARI
-
- Bir insanın damarlarında
dolaşan kanın kuvveti nispetinde vücudu sağlam olduğu gibi bir
memleketin kan damarları da yollarıdır. Yol hususunda Çorum vilayetler
içinde yollarının ziyadeliği ile birinci sıraya geçmiştir,
Samsun-Ankara,Çorum-İskilip,Çorum- Amasya şose ile takviye edilmekte
olan Çorum-Osmancık yolları Çorum’u beş yol üzerinde bulundurmaktadır.
-
- DEMİRYOLLARI
-
- Ankara- Samsun demiryolu
üzerindeki Çerekli ve Çelikli istasyonları Sungurlu’ya 50 kilometre
mesafededir. Buraya bağlanacak bir demir yolu Çorum’un iktisadi
hayatında mühim inkılâp husule getirecektir. Şimdilik arasa yoluyla bu
ihtiyaç temin edilmektedir. Merzifon’un yakınında Hacıbayram ile
Ankara Sivas demiryolu üzerinde Çerekli arasında Çorum’dan geçecek
demir yolu vilayetin iktisadiyatına mühim amildir. Bu demir yolunun
olması Çorum ticaretine iyice sekte verdirecektir.
-
- HAYAT-I İKTİSADİYYE
-
- Vilayetin ekilen toprağı
beş milyon dönümü geçer, yeni başlayan fenni ziraatçılık istihsallere
emin bir istikbal hazırlamaktadır. Senede otuz ile elli bin kilo
yulaf,1000 dönümde 155.000 kilo çavdar,6370 dönümde 533.000 kilo
nohut,7440 dönümde 733.000 kilo fasulye,18,000 dönümde 134,050 kilo
mercimek,3175 dönümde 9750 kilo keten ile,3,801,000 kilo muhtelif
meyveler hasıl olmaktadır. Arpadan 10,000,buğdaydan 25,000 kilo ihraç
edilir.
-
- NÜFUSU
-
- 1876 senesinde Çorum
şehrinin umumi nüfusu 15,643 dür. Bir ay sonraki esaslı tahrir-i nüfus
da bu mukayese bir fikir verebilir.
-
- Vilayetin nüfus-ı
umumiyyesi 224,882 dir. Vilayet 180,000 kilometre murabba‛ında dır.
Kilometre murabba‛ına 14 kişi düşer. Vilayetin mezru-ı arazisine
nazaran bu miktar pek azdır.
-
- MA‛ARİF VE İRFAN
-
- İkisi orta-biri kız,biri
erkek- bir mıntıka Ziraat mektebi,bir ana mektebi,dört ilkmektep,ilk
kız mektebi vardır. İskilip kazasında 12,Sungurluda 11,Osmancıkta 10
mektep vardır.
-
|
|
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
63 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Türk
ocağı büyük mefkuresi etrafında gençliği toplamıştır.
-
- Himaye-i etfal cem‛iyet
bir çok çocukları şefkat dolu kollarıyla ısıtmıştır.
-
- Teyyare cem‛iyeti:
memleket müdafaasını, stiklalini temin eden tayyare adedini yekününü
artırmak için büyük fa‛aliyetler göstermektedir.
-
- Mu‛allimler birliği:
Mahpushane ye kadar dershaneler açarak nurlarını saçmaktadır.
Kadınlara ve erkeklere haftada muayyen zamanlarda okuma yazma
öğretmektedir.
-
- Şehirde: memleketin adını
taşıyan haftalık Çorum Gazetesi kıymetli yazılarla halka nafi‛ bir
ceride olarak intişar etmektedir. Fikret Gazetesi memleketin en
münevverleri tarafından idare edilmektedir.
-
- İskilip Mu‛allimler
birliği tarafından neşr edilen <<Kurtuluş Yolu>> meleketin yanına
Vilayet matbaasında tab‛ edilmektedir.
-
- Vilayet: memlekete nafi‛
eserleri matbaasında tab‛ ettirilmek suretiyle irfana kıymetli
yardımlarda bulunmaktadır. 17. Asırda Evliya Çelebi 11 çocuk mektebi
olduğunu söyler.
-
- SPOR
-
- Memlekette sporla alakadar
hala idman yurdu genç sporcuların toplandığı ve birleştiği yerdir.
Hayatı temin etmek kaygısını da taşıyan bu yurt gençleri tamamıyla
lazım olan vesa’iti ikmal etmiş değildir. Böyle olmakla beraber büyük
bir faaliyet ibraz ile temsiller vermek suretiyle gençler noksanlarını
ikmal etmeye ibraz-ı sa‛i ve gayret etmektedirler. Son zamanlarda
vilayet bu yurtla alakadar olmak suretiyle gençlere yardım ve mu‛avenet
etmektedir.
-
-
Memlekette henüz bir spor meydanı olmayışı futbolcuların en mühim
eksiklerini teşkil etmektedir. Futbolcular kışla meydanındaki futbol
sahasından istifade etmektedirler.
-
- Fa‛al
kumandanlardan Kaymakam Kamil Bey kışla civarında meydana getirdiği
bir spor meydanı, ir tenis bahçesi, tış meydanı, ani bahçesi, dman
meydanı da memleketin bedeni mimarisine yardım edecek vesa’it
meyanında sayılabilir.
-
- Her sene icra edilen at
yarışları memleket de at beslemek, inicimik zevklerini tatmin etmek
ve ahaliye büyük bir teşvik teşkil etmektedir.
-
- MÛSİKÎ
-
- Çorum ma‛a-l-esef mûsikî
sahasında çok geridir. Fakat halk bu ihtiyacı tatmin maksadıyla
gramofonlara rağbet ediyordu. Bu noksanlığı telafi maksadıyla Türk
Ocağında bir dershane açıldı,bir iki muallim tutuldu. fakat mûsikî nin
maksat ve gayesi öğretilemedi,bu ilimde ise talep edilen fen yoktu.
İlk adımda bu hata görüldü. Memlekete bir mûsikî mektebi açıldı. Her
yenide olduğu gibi bunda da bocalama olacaktır. Fakat sonraları
gençlik onunda geniş bir sahanın küşade bulunduğunu görecektir.
-
- ÇORUM’UN ÇOĞRAFİ VAZİYETİ
-
- Çorum en yakın havayoluyla
şarki hudutlara 633 kilometre, arbi hudutlara 520
kilometre,Karadeniz’e 100 kilometre,Akdeniz’e 375 kilometre
mesafededir. Tûl mebde’i Grinvic olduğuna göre 5 derece 38 dakika tûl-ı
şarkide 40 derece 35 dakika arz-ı şimalide dir. Şehir dağlar arasında
sıkışıp kendi ismini taşıyan ovanın şark-ı şimalinde Sıklık Boğazına
yakın medhaldedir. Bedayedde şehir cenuba doğru büyürken havasının
güzelliği ve sularının bolluğundan ötürü Melikşah Sırtlarının
eteklerine doğru inkişaf etmektedir.
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
64 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Memleket hastanesinin bulunduğu yer ise memleketin en havadar yeridir.
Rakımı 800-900 arasındadır, ıklık Boğazının mukabili Çorum Deresinin
geçtiği Hatab Boğazında tezahür eder.
-
-
Arazi derece-i jeoloji devrine kadar deniz altında kalmıştır. Bu
devirden sonra arazi müthiş kıyametlere maruz kalarak toprak
değişmiştir. Çekilen denizin bıraktığı gölcükler ötede beride
görülmektedir. Uyuz Gölü de bunlardandır.
-
-
Deniz sularının çekilmesinden sonra eski rusûbi tabakalar yeni indifai
sahalarla örtüldü. Kandil Çalı Dağı Eski Ekin’e kadar aynı manzarayı
ira’e eder.
-
-
Beyn-el-halk Köse Dağda bir yanardağ zuhur edeceği ve bunun alâmet
barizesinden yerden sesler geldiği rivayet edilmekte ise de yerden
geldiği iddia edilen bu sesleri işiten henüz görülmemiştir.
-
-
Çorum Deresi dağlardan inen beş koldan teşkil eder. Yarin suyu pek
azdır. Çekerek Irmağına dökülür.
-
- İKLİMİ
-
-
Merkez Anadolu’nun iklimi gibi Çorum’un iklimi de kuraktır. Kışın
şiddetli soğuklar hüküm-ferma olduğu gibi ilkbaharı da his edilmez.
Senevi yağmur miktarı istatistiğe tabi tutulsa idi merkezi Anadolu’ya
yağan 20 milimetreden daha dûn düştüğü görülür.
-
-
Dağların pek çıplak oluşunun da bu yağmursuzluğa tesiri vardır. Kışın
eskiler fazla kar yağdığını ve kardan yolların kapandığını söylerler.
Birkaç yıl içinde fazla kar yağmamaktadır.
-
-
Kar kanûnlarda başlar. Mayısta kar yağdığı vuku bulmuştur.
-
-
Çorum Ovası Köse Dağlarla Kızılırmak havzasından ayrılmaktadır.
-
- RÜZGÂRLAR
-
-
Şehre yazın şimalden, kışın da cenuptan rüzgar eser. Bundan
ötürü Çorum yazın en yakıcı zamanında şimalden esen rüzgarla hararetin
şiddetini hissetmez. Fakat şehrin şimal sırtlarında eskiden mevcut
iken bilahare tahribata maruz kalarak çıplak kalan dağlar bu
rüzgârların şiddetini azaltmadığından toz ve toprak şehri dumana
boğar. Ovanın çıplaklığı şehrin ağaçsızlığı bu ka’ideli rüzgarı
hastalık habercisi haline getirmektedir.
-
-
Memlekette göz hastalığı nazar-ı dikkat-i calib bir haldedir. Bol
ağaçlar Çorum’un havasını fevkalade bir hale getirecektir. Eskidende
havasının güzelliğini Evliya Çelebi kitabından öğreniyoruz. Çorum’un
insanlarından bahsederken ; <<orta boylu, cesim adamları olur>> diyor.
Kadınların vücutlarının sağlamlığını ve zenginliğini söyleyen Evliya
Çelebinin bu sözlerine bu zamanda rast gelinemiyor.
-
-
Ağaçların olmaması pek güzel olan bu şehirden yazın halk bağlara
çekilmek mecburiyetinde kalıyor.
-
- SULAR
-
-
Şehre su dört kaynaktan gelir. 1- Mürsel, 2- Sıklık, 3- Ilıca, 4-
Serpin.
-
-
Mürsel suyu Sarı Bayırdan gelir, Sıklık suyu kendi namındaki
bağlardan,Ilıca suyu aynı isimdeki bağlardan,Serpin suyu da Serpin
köyünden gelmektedir.
-
-
Şehrin en eski suyu Mürsel suyudur. Sıklık suyu Kanuni Sultan Süleyman
Han tarafından şehre getirilmiştir.
-
-
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Ilıca suyunu getirmiştir, Sıklık suyunu
da tamir ettirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Hanın getirdiği suyolu
metruktur. Serpin suyu 100 sene evvelinde şehre gelmiştir. Bu günkü
suyolcuların ustası
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
65 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
66 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
- Kafalı Usta’nın bu su yolunda
çalıştığı söylenmektedir.
- Ilıca suyu sıcak
olduğundan hamamlara alınır. Yalnız büyük caminin suyu çayır
suyundandır.
- Civar memleketlerde
suyunun bolluğu ile Çorum ilk dereceyi kazanır. Bu sene sular pek kıt
olduğu halde memleket ağlaşacak derecede susuz kalmamıştır.
-
- Suların çokluğu memleket
de birçok hamamların olmasına yardım etmektedir. Eskiden 40 kadar
saray hamamı denilen hususi hamamlar vardı. Bugün bunlar kalmamıştır.
- Şehir belediyesinin
faaliyetiyle şehre akan Mürsel,Sıklık,Serpin sularının fenni ve sıhhi
bir şekilde isalesi için Rompel şirketiyle mukavele akt edilmiş ve işe
başlanmıştır.
-
-
- ÇORUM VE CİVARINDA
MADENLER
- Çorum merkez kazasında
kurşun madeni derece-i serveti muhtac-ı tetkikdir.
- Çorum merkez kazasında
linyit madeni damarının vaziyeti ve sihanın malum değildir.
- Çorum merkez kazada gümüş
madeni Akça Kaya karyesinde tahlil edilmemiştir.
- Mecitözü Kunduzlarla
Haydaroğlu karyesi arasında gümüş matluhu tahlil edilmemiştir.
- Meciitözü Köseeyüb
karyesinde linyit damarı. Damarı ile kalorisi hakkında tetkikat
yapılmamıştır.
- Mecitözünde civa madeni
olduğu görülmüş fakat tetkikat yapılmamıştır.
- İskilip kazası Hekimoğlu
mevkiinde linyit kömürü damarı ve kalorisi hakkında tetkikat
yapılmamıştır.
- Hacıhalil karyesindeki
linyit kömür madeni için Maden Müdüriyet-i Umumiyesinden Hüsrev Bey
tetkikat icra etmiştir. Mesarif-i istihsaliyeyi koruyamayacak bir
halde olduğu bildirilmiştir.
- İskilip’te kaya tuzu
mesarif-i istihsaliye fazlalığı dolayısıyla işletilememiştir.
- İskilip’te kutgin
karyesinde bakır madeni tahlil edilemediğinden nisbeti malum değildir.
- Mecitözü’nde altın madene
tahlil edilememiştir.
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
67 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
-
Mecitözü’nde platin madeni tahlil edilememiştir.
-
Osmancık kazasında Karaboya karyesinde karaboya madeni muhtac-ı
tahlildir.
-
Çorum Kıkdilim dağlarında damar halinde demir ve bakır madeni muhtac-ı
tetkiktir.
-
Osmancık Kargı nahiyesinde oduvaz taş kalem madeni derece-i kıymeti
malum değildir.
-
Yukarıda gösterilen madenler Çorum ve civarında rast gelinen madenler
olup, tetkik edilmemiştir. Bunun için de vilayetin madenleri hakkında
kati bir fikir verilemiyor. Bunlardan başka memleketin her tarafında
alçı mevcuttur. Osmancık Kargı nahiyesinde Tekkenişin karyesinde
mevcut maden suyuda muhtac-ı tahlildir.
-
- BİTTİ
-
- Çorum
- 15 Eylül 927
- Nazmi TUĞRUL
-
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
68 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|