- Rıfat PATIR
-
1926 Tarihinde
Çorum'da doğmuşum. İlkokulu Çorum'da Mahallemizde bulunan Albayrak
İlkokuluna 1938 yılında başladım.,ortaokul ve liseyi Samsun'da bittirdi.
İstanbul Tıp Fakültesinden 1949 yılında mezun olarak tıp mesleğine
atıldı. Halen Çorum'da tıp mesleğini sürdürmektedir.
-
Bizim zamanımızda; Televizyon yok,radyo
yok. Akşam olur, ya arkadaşlarla dışarıda kapı önünde toplanır oyunlar
oynar yada masal bilen komşu teyzeyi misafir eder,yada ona giderdik.
Geceleri dışarıya çıkmak için,bin bir rica ile annemizden müsaade alınca
sokakta biriken arkadaşlarla “Elim Ateş” oyunu oynardık. Bu oyunu
oynarken;birimizin ebe olması gerekirdi. Ebe olan gözünü kapatır,diğer
arkadaşlarının saklanmasını beklerdi. Sinyal gelince ebe,saklananları
aramaya başlar,bulunan arkadaş olursa “Elim Ateş” diye bağırarak kale
dediğimiz yere elimizi vururduk,saklananlardan bulamadıklarımız ise,ebe
ararken kaleye elini vurarak ebe olmaktan kurtulurdu. Saklanan
arkadaşları bulmak hiçte kolay değildi,ne arayışlardan sonra birini
bulabilirsek onu ebe yapardık.
-
Dışarı
çıkmadığımız gece ise,hikaye anlatan komşu teyzeyi misafir etmek veya
onun evine misafir gitmek için anneme yalvarırdım. Eğer komşu teyze
misafir gelirse dam üstü dediğimiz tavan arasına serdiğimiz
elmaları,armutları,ayvaları annem getirirdi. Ayva hariç diğerleri
ekseriya buruşuk,buruşuk olurlardı. Bazı akşamlar annem,kuru üzümle
karışık kırık leblebi ceviz ile pestil ve köme misafire çıkarılırdı.
Meyve ve çerez yenilmeye başlanınca misafir teyze masal anlatmaya
başlardı. Masal peri padişahının kızı diye başlar ve kız ıle oğlanın
maceraları olarak devam ederdi. Her akşam aynı masalın ufak nüansları
değişerek anlatılır ve biz hiç usanmadan hep o teyzenin ağzının içine
bakardık. Arada sırada sokakta bir bekçi düdüğü işitilirdi ve biz
bilirdik ki;evlere hırsız mırsız giremez. Biliyor musunuz; o tavan
arasındaki samanlar arasında bozulmasın,çürümesin diye saklanıp misafire
çıkarttığımız elmaların,armutların tadını hiç unutamıyorum.
-
Sokaklarımız o
devirde bize göre hayli geniş gelirdi. Ara sıra bir at arabası
geçer,onunda demir tekerleklerinin kaldırım taşında çıkarttığı gürültü
bizi ikaz ederdi. Bazı arabacıların bu günkü gibi otomobilinin
gösterişli olmasını isteyenlerin havalı korna gibi ikaz araçları
yerine,tekerlek milleri arasına zil denilen çelik levhalar taktırırlar
bu levhalar teker döndükçe ikaz edici bir ses çıkarırdı. Bizlerde
oyunumuzu keserek arabanın geçmesini beklerdik. Gündüzleri ise,okuldan
kalan boş zamanlarımızda,evimizin önünde,daşenek oynardık. Bazen de AŞIK
oynardık. Aşık;kesilen koyunların diz kısımlarından çıkartılan
kemiklerdi. Çik,tok,bal,bok geldi diyerek saatlerce oyun oynar vakit
geçirirdik. Futbolu sevmezdik dersek olur,bilmedik desek te olur. Çünkü
topumuz yoktu. Koca mahallede “top” yoktu. Çorum’da ayakkabı yapanlar
küçük deri parçalarını birleştirerek elma büyüklüğünde top dikerler,bu
diktikleri derinin içine çaput veya hızar talaşı doldururlardı. Tabi ki
buna sahip olmak için para gerekirdi.
-
Oyunlarımız
arasında bir de çelik çomak oyunu vardı. Bir küçük çubuk,bir de bir
metrelik bir çubukla oynanan oyun,küçük çubuğun bir tarafı boşa gelecek
şekilde yere konur,büyük çubukla boşta kalan kısma vurulur,takla atarak
yükselen çubuğa havadayken kuvvetlice vurularak uzaklara göndermeye
çalışırdık. Küçük çubuğu en uzağa fırlatan bu oyunu kazanırdı.
Bir de mahalleler arası harp bile ederdik. Bir haber gelirdi,filanca
mahallede döğüş var,şu saatte hazır olun. Taşları çok getirin ha.. diye
tembih edilirdik. Belirlenen o saatte cebimiz,eteğimiz küçük taşlarla
dolu olarak o mahalleye giderdi. Bazen düşman mahalle bizden önce gelmiş
olur,bizi görür görmez taşlanmaya başlanırdık. Bazen de biz erken orada
olurduk,onları görür görmez taş atışına başlardık. Taşlar bitinceye
kadar harp devam eder,taşı biten tarafta tabana kuvvet kaçardı.
Benim ilkokula başladığım yıllarda Çorum’da elektrik yoktu. Tabi ki buz
dolabı da yoktu. Şimdi kaloriferde yaktığımız kömür de yoktu,likit gaz
da yoktu. 1933-1934 senlerinde Çorum’a ilk defa sinema filimi geldi.
Albayrak bahçesinde portatif bir beyaz perde açılarak,birkaç sandalye
kondu. Bizler ayakta filimi hayretle seyrettik. Zannedersem film
Afrikalı bir zencinin kahramanlığını anlatıyordu.
-
Hep bunlar
1937’den önce idi. İlkokulu bitirince ortaokul için Samsun’a
gittim,orada derse,okumaya daldık 1998 de de,hala okumaya ,yazmaya devam
ediyorum Yayınevimizin basılmış ve sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları
bulunmaktadır.
|