YIL 11   SAYI 132    25 Şubat 2010

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

Mahmut Selim GÜRSEL ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ
Mustafa Nevruz SINACI DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK
İsa KAYACAN ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
Ali EMİROĞLU İNSAN KENDİNE GÜVENİNCE
Mustafa Nevruz SINACI TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM
Sakin KARAKAŞ PİRİNÇ YİYİN
Hüseyin Hüsnü GÜREL ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A AÇIK MEKTUP
Selma GÜRSEL EKMEK MANTISI
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU BEN İSTANBUL'UM
Mahmut Selim GÜRSEL DEĞEMEZSE YAPTIĞIM
Mehmet KURTBAŞ SENDEMİ ÖYLE SENDEMİ
Rıza KANDAMİR BEN
Muhsin AKTAŞ TEĞET GEÇERMİŞ
 
   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 ZİYARETÇİLER; OKUYUCULAR VE YAZARLARIMIZ !
 
            Sanal çalışmalarımın olduğunu sizler bu sayfalara girerek bilginiz dâhilinde olduğunu biliyorum. Ayrıca burada çalışmaları yayınlanan yazarlarımız da buralarda çalışmalarını sergilemekte. Yeni yapılandırmaya çalıştığım bu sanal yayını sizlere sunmanın gururu ve daha da iyi içerikler sunma arayışlarımızın sürmesi sonucunda bazı kesin kararlar alma zorunluluğu ortaya çıkmış bulunmaktadır.
            Yukarıdaki bilgilerin ışığında yapılması gerekenlerin neler olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
            Konuyu açmaya okuyucu ve ziyaretçilerimizle başlamayı uygun gördüm. Bu grup bililerimizi inceleyerek okur veya seyrederler. Faydalanıp faydalanmadıklarını ve onların bu konular hakkında görüş ve düşüncelerini 1997 tarihinden bu güne katıldıklarını ne yazık ki göremedim. Dergilerim olan Çorumlu 2000 ve Sarı Çiğdem Şiir defterini sanal olarak ve basılarak bizzat tek tek elimle dağıttığım zamanlarda da bu konuyu biraz irdelemiş ve sizlere yazmıştım. O zamanda medeni cesareti olan da olmayan da bir iki satır yazmaktan çekindi. Bu nedenle bu sitelerin ziyaretinin ancak sitelerde bulunan ziyaretçilerin tıklamaları ile anlamaya çalışmaktayız ziyaretçi trafiğinin yoğunluğundan bazen sitelerimizin barındırılan alanlarına erişilemeyecek boyutlara ulaşmaktadır.
Bu sayfalar bilindiği gibi üç gurup tarafından devamlılığı sağlanmaktadır. Bunlardan birincisi yayıncı olarak ben; yazarlar olarak burada çalışmaları ve bilgi ile tanıtımları yayınlanan sizler ve üçüncü grup olarak da bu yayınların işlerliği için bizlere yön veren okuyucu ve sitelerimize tıklamalar ile site ziyaretçilerimiz olan okuyucularımız olan sizlersiniz.
            Ayrıca okurlarımıza da bezi önemli günler ve dergilerimizin yayınları hakkında bilgiler sunduğum Çorumlular Google grupları olarak Fikir Dergisi Üye sayısı: 56606 Çorum ve Çorumlular Üye sayısı: 3489 e ulaşmış bulunmaktayız.  Grubumuzun bulunduğu adres   budur Buradan üye olabilir yada Çorum ve Çorumlular üye olmak isterseniz  e postasına mesaj yollayarak üye olmanız mümkündür yine  Fikir Dergisi için   yazabilirsiniz.
            Okuyucularımızın da fikir ve dergi ile sitelerimiz için görüşlerinin bizleri yönlendirdiğini unutmamamız gerekmektedir. Birkaç yazı ve öneri bizi tam bir sanal bileşime getirmemektedir.
            Gelelim bende dahil yazar arkadaşlarıma: Onlara ferdi olarak dergilerimizde yayınlanacak yazılarınızda başka yazılardan alıntı yapmayın, başka yazarların öz çalışmalarını tırnak içinde, dip not olarak kullanmayın, kaynak göstermeyi diye yazmaktayım. Onlar bu isteklerimi yanlış anlayarak kendi fikirlerini değil bir başkasının fikirlerini veya çalışmalarını kendilerinin ki gibi yayınlamamaların; sadece kendilerine ait fikir ve yazılarına o konular için yazmalarını istemekteyim. Bence yazarlar ansiklopedi değil kendi fikirlerini yazmaları önemli ve yazıları ile de okuyucularına bilgi ve yön vermeleri gereklidir. Kaynak vermeden nasıl yazalım, alıntı olmazsa o yazıya katılıp katılmadığımızı nasıl bilelim derseniz işte o zaman şunu salık veririm. Diyelim bu yazıya karşı veya katıldığınızı yazacaksınız. Yazıyı okursunuz buradaki tezim hakkında yazarsınız. Katıldıklarınızı kendinize göre yorumlar, katılmadıklarınızı ise aynı şekilde yazar veya çizersiniz. Bu yazı benim fikri çalışmamın bir ürünüdür, sizinki de sizin fikri ürününüzdür. Siz bu fikrinizi istenildiği gibi eğilip bükülerek; yazınızın tamamındaki öz bellek fikrini parçalanmış ve sizin demek istemediğiniz şekilde yayınlanmasına göz yumar mısınız?
            Şimdi sıra yayıncı olarak bende: Neler yapmaya çalışıyorum, neler yeni bunları da sitelerimi inceleyerek görebilirsiniz!
Sitelerimiz
http://corumlu.com
http://corum.name

 

 

 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
 DEMOKRASİYİ ÖZELLEŞTİRMEK
Meşruiyet; Hüküm, hikmet ve adalet iledir.
Adalet, doğrudan ve dolaylı (katılımcı ve çoğulcu) demokrasi’nin temel unsuru olup, uygulanması, hayat bulması, halkın refah, huzur-güven ve saadet içinde yaşaması, kaynağını haklılık, doğruluk, onur-erdem ve dürüstlük kavramlarından alan hukuk’un teşkil ettiği yazılı kanunlardır. Yani, ‘adalet’ hükmünü ‘hukuk’la icra eder.
Esas olarak kanunlar anayasaya, anayasa ise kesinlikle ve asla insan haklarına aykırı olamaz. İnsan hakları, evrensel anlamda yaşama, beslenme, barınma, inanma ve “inandığı gibi”, eşit, güvenli ve huzurlu bir hayat sürme hakkından ibarettir.
Hukuk, münhasıran cumhurun (halkın) kendi kendini idare ettiği hallerde, yani millet iradesinin devlet idaresinde hâkim unsur olabildiği ‘demokrasi’ rejiminde varlığını gösterir. Bunun dışında ‘kanun-yasa’ devletlerinde, demokrasi, adalet ve hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Bunlar genellikle (günümüz örmeklerinde olduğu gibi) polis, jandarma (1938 -1950 Türkiye) veya çete devletleridir. Özgün olarak Türk siyasetinde buna “halka rağmen halkı yönetme” denilir!.. Ki, bu söylem diktatörlük, tasallut ve despotluk anlamına gelir.
Çok açık ve net bir anlatımla: Demokrasinin iki mütemmim cüzü (tamamlayıcı ve bütünleyici unsuru) vardır. Bunlar adalet (adalet ahlâkı) ve hukuktur. Göstergesi sosyal hukuk devleti olup; Uygulamada (yönetim) kamu harcamalarını olabildiğince kısan, vergileri azami ölçüde azaltan, az kazanandan az, çok kazanandan (lüks kullanım ve israftan) çok vergi alan, aldığı vergileri tasarrufla ve en saydam biçimde kullanan hükümetler icraatı yürütür.
Bir başka özellik de: Adalete sadık, millete karşı samimi dürüst hükümetlerin ‘hüküm sürdüğü’ devletlerde, en basit anlamda bile, her hangi bir yolsuzluk yoktur. Ayrıca demokrasi rejimini ‘gerçekten’ yaşayan ülkelerde ‘özgürlük ve güvenlik’ sorunu da yaşanmaz. Çünkü, ‘medeni siyaset’ ve ‘hakiki demokrasi’ bağlamında yurttaşlar haddini bilir, bilmeyene haddi derhal devlet tarafından bildirilir.
Bunun sebebi hikmeti ise: “Devlet iyi insan ve iyi vatandaştan yana icraat ve faaliyet gösterir.” Seçilmişler millete vekil ve hizmetkâr, memurlarsa itaat ve sadakat üzeredir. Herkes hakkının, hukukunun (görev ve yükümlülüklerinin) idrakinde, bilincindedir.
HAK KAVRAMI   
Doğuştan ve doğalda var olan haklar, sonrasında adalet ahlâkı ve hukuk’la desteklenip tahkim edilmek suretiyle, milli devlet ve yurttaşlık bilinci (toplumsal sözleşmeler) bağlamında genişletilir. Hak ve özgürlükleri kullanma biçimi budur. Ancak hiçbir gerçek kişi (fert) veya kurum (tüzel kişi) bir başka kişi veya kurumun hak ve özgürlüklerini gasp, tahdit, tehdit veya ihlale yetkili değildir. Şu kadar ki, sadece ve yalnızca genel ahlâk, milli güvenlik ve can-mal güvenliğine yönelik tehdit algılaması yahut aleni teşebbüs hallerinde Millet Meclisi kararı (yasa) çerçevesinde insanlar tedip (haddini bildirmek) ve terbiye (ıslah) edilmek zorundadır.
Bu bağlamda özgürlükler kısıtlanabilir, tecrit (hapis) edilebilir. Yahut taammüden cinayet, cinayete azmettirmek, hırsızlık-yolsuzluk, nitelikli dolandırıcılık ve organize çıkar örgütleri yoluyla ölüme sebebiyet ile vatana ihanet gibi hallerde ‘ölüm cezası’ meşrudur.
Şu kadar ki; Yönetimi izleme-denetleme, memurin (devlet memurları) ve vükelayı (milletvekillerini) muaheze (ikaz, tenkit) suç ve suçluları ihbar (bildirme) görevi vatandaşın; Araştırma, koğuşturma, soruşturma, muhakeme ve infaz devletin görevidir. Hiçbir ferdin veya adalet cihazı hariç olmak üzere her hangi bir kurumun muhakeme ve infaz yetkisi yoktur.
Müesses olan nizam (meclis ve hükümetler) hakkaniyet, adalet ve hukuk görevini tam bir eşitlikle ifa ve icra etmediği takdirde ‘meşruiyetleri’ sona erer. Bu durumda görev Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı gereği Cumhuriyet Savcılarına aittir.
İşte Başbakan’ın (bilerek veya bilmeyerek) “demokrasiyi özelleştireceğiz” ifadesinde saklı hakikat budur. Oysa söylemden “demokrasinin mabedi biziz, sadece biz demokrasiyi iyi biliriz, bizim yaptığımız her şey demokrasidir” anlamı çıkmaktadır. Yanılgının büyüğü budur!
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
 ECE KÖYÜNDE AKŞAM, ŞİİRİNİN ÖYKÜSÜ
1958 yılı ortaları. Burdur ili, Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
Orak biçme, ekinlerin toparlanması elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev halkının tümü çalışıyor.
Ece köyünde bir katlı, geniş tahtalığı ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi var. Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk bir kuyu bulunuyor.
Kuyunun bakımı, rahmetli babam tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arz ediyor.
Akşamüzeri orak tarlasından gelen kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak evlerindeki ihtiyaçları için kullanıyorlar.
Bu arada, kuyu başındaki özellikle genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
Bende İsa Kayacan olarak, bizim koca kapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve su çekenleri sürekli izliyorum.
Üstten baktığım için, kadınlar ve kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik hayallere kapıldıklarım bile var.
Bu genel tablo içerisinde, etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor. Ve efendim, işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri alt alta getiriveriyorum. Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı. Sonra “Ece Köyünde Akşam” oldu.
Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
 
ECE KÖYÜNDE AKŞAM
(İsa Kayacan -1958)
 
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
 
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
 
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
 
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.
Gönderen PROF. DR. İSA KAYACAN zaman: 05:13 

 

 
 

 
 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Ali EMİROĞLU
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi
 İNSAN KENDİNE GÜVENİNCE
            Size, kendine cidden güvenen bir insandan bahsedeceğim. kendisine güvenen ve güvenin dışında çok büyük meziyetleri olan bu kadın amerika’nın eski Demokrat Başkanı  Billy  Clinton’nun eşi Hillary Clinton’dur. Hillary Clinton kocası gibi tanınmış bir avukattır. Kocası hovardalık avukatlığını da bizzat üstlenen beklide dünyada ilk kadındır. Bayan Hillary Clinton bu gün başkanlık yapar durumdadır. Kendisine çekilmesi tavsiye edenlere şiddetle karşı çıkmıştır. O zaman birazcık gerilemiş durumu vardı. Şimdi durumu değişmiştir. Bana göre daha ileride çalışmalarında daha da değişecektir. Yine bana göre Hillary Clinton kocası gibi Amerika’nın Başkanı olacak ve iyi de bir başkan olarak tarihe geçecektir.
            Yazıya devam etmeden önce kocasıyla arasında geçmiş bir olayı size kendi kitabından nakletmek istiyorum. O zamanlar Hillary Clinton’u anlamakta kolaylık göreceksiniz.
            Kocası Billy Clinton’un son valilik altı yıllık seçiminde karı koca arasında şöyle bir konuşma geçiyor:
            “ Koca Clinton seçimlerden vazgeçerse eşi Hillary Clinton’un seçime girip girilmeyeceğini koca tarafından Hillary Clinton’a soruluyor” Verilecek cevap hakkında koca Clinton bir fikri yok.
            “Hillary Clinton yavaş bir sesle eğer Billy Clinton’un adaylığı sorun olmazsa onun yerine aday olabileceğini” ifade ediyor. İşte bu cevabı duyan koca adaylığa karar veriyor. Siz bunda bir kıskançlık göremezsiniz. Bunu gören Bayan Hillary Clinton ise bu konudan hiç söz açmayarak kocası ile birlikte kocasının kazanması için carla başla çalışıyor.
            Acaba Bill Clinton sözünde kalan Hillary Clinton adaylığına devam etsi vali olacağına mutlak gözüyle bakılabilir idi? Koca Clinton buna mutlak başkan adaylığı söz konusu oluhca Hillary Clinton sessiz kalır mı idi? Bütün bu ihtimaller düşünmek ve projeler üretmek için güzel şeylerde hakikatinde insan kati kanatlar vermekten uzak kalıyor. Hillary’nin adaylıktan vazgeçmiş olacağını kim bilebilir?
            Zaman geçti ve Hillary; New-York senatörü oldu. Senatör olarak yaptığı faaliyetleri takip etmiş değil mi? Kocasının yazdığı ikinci kitabında ameliyat olduğumu için henüz okumuş değilim. Ancak; Hillary Clinton aile hayatında politika hayatında da çok ciddi bir insan. Senatör olarak ta kendisine düşeni yapmış olması gerekir. O zaman siyaset içinde ilerlemesi daha kolay olacaktır.
            Başlangıçta aynı partiden olan erkek adayın biraz ileri gitmesi bazı demokratları şüpheye düşürmüş ve Hillary Clinton’a adaylıktan çekilmesi tavsiye olunduğu söylenmiştir, Hillary her adayın şansını sonuna kadar denemesi gerekli olduğunu söylemiştir. Bu gün gazete haberlerinden öğreniyoruz ki; Hillary Clinton rakibini geçmiştir. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğini açıklamış oluyor. Bilgi birikimi ve denemeleri kendi yolunu açmıştır. Bana göre Hillary Clinton arayı açacak ve parti adayı olacaktır. Bir kere aday olduktan sonra asıl seçimlerde kendi iradesini ve maharetini gösterme  imkanını kolayca bulacaktır. Açıkça söylüyorum ve görüyorum ki; demokrat aday olacak olan Hillary Clinton önümüzdeki devirlerin Amerikan Cumhurbaşkanı olacaktır.
Hillary Clinton; iyi bir başkan, büyük bir devlet adamı olacaktır. Büyüklük vasfının sadece erkekler için icat edilmiş olduğunda icat edilmemiş olduğunu ispat eden olaylardan birine vesile olacaktır. Amerikan halkının refahını arttırmış olacağından binim hiç şüphem yok. Dünya milletleri de bu refah ve saadetten hissesine düşeni alacaktır. Ben ümit ederim ki yapacağı seyahatlerden bizim memleketimizde nasibini alacaktır. Ülkemiz için ne hisler beklediğinin zaten bilincindeyiz. Ben inanıyorum ki; bir kadın şefkatiyle insanlara ve milletlere bakacak ve hareket edecektir.
Billy Clinton ailesinde insanlar fazla yaşamazmış. Mezar taşlarındaki yazılardan hemen hemen pepsinin 60 ve 68 yaş arasında yazılı imiş. Bu küçük rakamlar eski başbakanın endişelerini artırmış. Yine ümit ederim ki güzel anlayışlı ve büyük olacak olan kadın başkanın kendi memleketi ve milletine olacağı kadar başka memleketlere ve milletine de faydalı olsun.

 

 

 
 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
TÜRK’ÜM, DOĞRUYUM!
Ulu’l-emr (yönetim-hükümet) tarafından “milli birlik ve kardeşlik projesi” biçiminde açıklanıp-tanımlanan ve asıl adı “demokratik açılımlar” olan eylem plânının en başında “Kürt açılımı” yer almaktadır.
Bunu; Irak, Ermeni, Rum-Yunan, Kıbrıs, İsrail, AB gibi evrensel; Dil, din, demokrasi, hukuk, ahlâk, anayasa, Alevilik vs., mahalli-yerel, sözde bilimsel, ekonomik-sosyal kültürel açılımlar izliyor. İş bu açılımlarda gözlenen tek ve yegâne temel nosyon “orijinal be objektif” olmamaları; Her birinde hâkim unsur mürailik, iki yüzlülük, yapaylık, sanallık ve zorlama!..
Üstelik her açılımın kendine özgü takipçi, iddiacı ve sav’cısı belirli lobiler var.
Bunlar arasında en dikkat çekeni; çok sinsi ve kurnazca ‘milli birlik-kardeşlik teranesi’ ardına sığınıp-saklanarak, esasta Kürt kisvesi ile Ermenicilik yaptığı ayan ‘GDO-AB’ damgalı dönme, devşirme, koza ve kriptolar. Her biri elli yıldır kamuoyunda iyi tanınıyor. Tanınma nedeni ise: Mâ-aile ‘Türk milleti ve devletinin başına atılan” her taşın altından çıkmaları. Tüm kirli ellerin, menfur emellerin ve belaların patentli sahibi olmaları…
EYLEMLERİ KARAKTERLERİNE UYANLAR
Bu güruhun lâğım çukurlarının bile kabulden hayâ edeceği iğrenç sicilleri var.
Kimlik ve kişilikleri karakter kavramına ters; Ahlâken tam bir çöküntü içindeler.
Bilumum rüşvet, iltimas (my bradır işleri) ayırma-kayırma (hamili kart, kardeş-yoldaş meselesi), görevi kötüye kullanma, hırsızlık-yolsuzluk, gasp-irtikap, suiistimal, organize çıkar örgütçülüğü (yol arkadaşlığı), anarşi, terör-tedhiş taşeronculuğu (bu kisve altında uyuşturucu, beyaz kadın ve insan-köle tüccarlığı, kiralık katillik, GDO, tohum, hormon, ilâç, ilâh ve silâh lobiciliği) ve ticari particilik (siyaset simsarlığı) ile din tüccarlığı yapanlar hep bu güruhtandır.
Bunlar, benzerleri, yardım ve yatakçıları Türk halk lügatinde “domuz” olarak nitelenir.
Zira bu gelenekte: ‘devletin malı deniz’, ‘hırsızlar ve yolsuzlar domuz’dur”
Bahusus güruhun en nefret ettiği “şey”: DOĞRULUK ve DÜRÜSTLÜK!…
Bu nedenle 2009 yılı başından itibaren “AND’IMIZ” a fena taktılar.
Merhum Dr. Reşit Galip tarafından yazılan ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından uygun görülerek, tasdik ve tasvip edilen ve bütün okullarda okunması emredilen milli AND.
*Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım!..
BİR İHANET VE MENFUR TEŞEBBÜS
Dahili bedhah, dönme, devşirme, koza ve kriptolar öncülüğünde;
'Andımız kaldırılsın’ başvurusu:
“Diyarbakır'da mazlum-der ile bazı kimseler, okullarda her sabah okutulan "Andımız" ın kaldırılması için Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdu...
Diyarbakır'da insan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği (mazlum-der) ile bazı şahıslar, okullarda her sabah okutulan ‘Andımızın’ kaldırılması için İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvurdu. Derneğin bir yönetim kurulu üyesi, 'Türküm' ile başlayan antta yer alan ifadeler Türkiye'nin mozaiğine uymuyor” dedi. (Sabah, 13 Haziran 2009 Cumartesi)
YANDAŞ-YOLDAŞ MUTLULUĞU
Müteakiben hadise, akredite dediğimiz; Türkiye’de yayınlanan ‘yabancı medya’da, buna paralel ‘kartel gazetelerinde’ yer aldı. Nesebi bozuklara “mevzii” olsun diye kasten tahsis edilen köşelerden vaveyla yükselmekte gecikmedi. “Evet, evet, ne demek Türk’üm, doğruyum, çalışkanım… Ardından dağa taşa yazılan, Kürt’ün gözünün içine sokulurcasına “Ne Mutlu Türk’üm diyene” demek de çok yanlış!.. Bir üniter devlette olmaz böyle şey, antidemokratik bunlar, hem de şoven, açılımların özüne, ruhuna, amacına aykırı bunlar!..
Sonra ‘hiç umulmadık ve beklenmedik bir biçimde” MİLLİ eğitim bakanı: “Konu elbette tartışılabilir” dedi. Ne yazık, ne ayıp ve ne büyük bir talihsizlik bu!... Haklı ve doğru tepki gösterenlerin sesi-soluğu boğuldu. Yazılmadı, yazdırılmadı. Ekranlar vatanseverlerin ve milli devlet yanlılarının yüzüne kapandı. İhanet şebekeleriyse aylarca gündemden düşmediler.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE
Bir kere, “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesi orijinal değil, soyutlama, aslı şöyle:
“TÜRK Demek: Türk’çe düşünmek, Türk’çe konuşmak ve Türk’çe yaşamaktır. Ne Mutlu
Türk’üm Diyene” Sözün özü ve aslı bu. (Bak: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu / MNS)
Vecizenin aslına ve orijinaline 1960 sonrası hiçbir yayında rastlayamazsınız.
Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasası ile eser, hizmet ve inkılâpları da perdelenmiş; DP tarafından, 1938-1950 fetret devrinden sonra tekrar canlandırılan ve hayata geçirilen “Milli Rejim Kemalizm” , gizlenen, hafızalardan, hayattan ve tarihten silinmeye, inat, ısrar ve özenle unutturulmaya çalışılan bir rejim haline gelmiştir. AĞA BABALARINDAN ÖRNEK
İşte size menfaatleri uğruna 'analarını bile satarlar' denilen, de’Facto haymatlos ve fiili primitiflerin hayran olduğu, 72 buçuk milletin yaşadığı, kamusal alanda İngilizceden başka bir dil kullanmanın yasak olduğu ABD’de her sabah “ilk, orta ve liselerde” söylenen AND:...
"I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to the Republic for which it stands: one Nation under God, indivisible, with Liberty and Justice for all"
Yani: “ABD'nin Bayrağına ve o bayrağın simgelediği Cumhuriyete sadakat için AND içiyorum. Herkes için özgürlük ve adaletle, Allah'ın gözetiminde, bölünmez – tek vatan"
ABD kaç yaşında? 233; Osmanlı: 624, ya TC: 86, ayıp, ayıp, utanın biraz!..
NE TÜRK VE NE DE DOĞRU-DÜRÜST
Yukarda verdiğim örnekte açıkça görüleceği üzere; Neseben ve asaleten Türk, bilhassa Müslüman Türk’lerde “insan’a ve insanlığa aykırı” bir eylem, cürüm, teşebbüs ve yüzkarası suç temayülü yoktur. Çünkü, genelde zekâ düzeyi çok düşük primitif varlıklar, kripto-koza, dönme-devşirme, mason-misyoner ile Sırp-Rum-Yunan, Ermeni ve kompleks içinde kıvranan Bulgar halkları gibi kronik Türk-İslâm düşmanlarında çokça ve sıkça görülen bir hastalık bu.
Dolayısıyla “dâhili bedhah” (iç düşman) dediğimiz uzantılarının huyudur kötülük.
Sosyolojik bir vakıa, ama gerçek!...
Örneğin: Genelevlerde hiç (nesepte saf ve asil) Türk kadını yoktur.
Ülkemizi Gümrük Birliği tuzağına atmada acele ve öncülük edenler dönmedir.
NEDEN? ÖNCELİKLE 301 VE CMUK!...
Bunu bir düşünün!..
Neden AB en çok CMUK üzerinde durdu?
Niçin Türkiye, en ağır ve amansız dayatmalara CMUK nedeniyle maruz kaldı.
Hatta bu uğurda ağır cürümler ve cinayetler işlendi?
Ve nihayet: Ölüm cezası niçin kaldırıldı bir düşünün!..
Tabii bu bağlamda “AB yanlısı olmanın” ne anlama geldiğini de…
Türk insanının anlamakta çok güçlük çektiği bir meseleyi daha düşünün lütfen.
Milliyetçi (nasyonal) bir parti (MHP) nasıl AB yanlısı (enternasyonal) olabilir?
Ya millet enayi yerine konulup, fena halde kandırılmakta ya da “amansız” bir oyun oynanmaktadır!....Ne dersiniz? = Türk; Öğün, çalış, güven!
İT ÜRÜR, KERVAN YÜRÜR
Önce “ATA” sözünü iyice araştırdım. Bulgular şöyle:
1. Kökeni Kumuk Türklerine kadar dayanan, orijinali "İt haplar, kervan geçer" olan çok güzel bir Türk atasözüdür. İlk kez 1600’lerin başlarında Muhammed Şeybâni Han'ın Divan adlı eserinde yer almıştır. "ne kadar hır gür çıkarmaya, engel olmaya çalışsalar da cürümleri yetmez, bu isler olacaktır" anlamına gelir. (İnternet: zamane sözlük)
Burada ‘it’; yasa, usul, ahlâk ve kural dışı, gelenek ve düzen karşıtı suç odaklarını; Kervan: Meşru ve hukuki, kurumsal düzeni, yani “devlet” i simgeler.
2. 2007 Eskişehir mitinginde RTE muhalefeti eleştirirken: “Onlar çok konuşuyor ama biz çok iş yapıyoruz, içiniz rahat olsun, kervan yürür, kervan yürür!..” diyerek muhalefete meşru yoldan hakaret etmiş ve kalabalığın bilinçaltına "içinizden biriyim" mesajını vererek seçmenine seçmen katmıştı. (İnternet: İTÜ sözlük)
Örnek analiz edildiğinde; Alın teri, el emeği-göz nuru ve bilek gücüyle çalışarak helâl kazanan, vergisini veren, namuslu-dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu hayat süren “iyi insan ve iyi vatandaşlar” kervan ehlini; Yalan-talan, soygun-vurgun, polemik ve demagoji takımı ise iti, yani güruhu temsil etmektedir. 2008 -2009 küresel ekonomik krizi çıkaranlar da bunlardır.
Şimdi atasözünü ‘din, iman-itikat, hak ve hakikat’ miyarına (ölçeğine) vuralım.
Ortaya çıkan fotoğraf şu: Ana ve evrensel yasalara özenle uyan, adalet ahlâkı ve hukuk bağlamında meşruiyet kespeden, kul hakkı ve haramdan şiddetle, mutlaka kaçınan “Namuslu, Dürüst ve Demokrat” kesim “hak yolunda yürüyen” kervan; Başta kene, sülük, vampir, bit-pire ve domuz misal (yasa ve ahlâk dışı) mazarrat “it” güruhundandır.
Şimdi bir örnek daha…
3. Gerçek yaşama bakıldığında dünyanın en güzel atasözü. Bakarsınız mahalle, sokak, hatta apartmanınızda bazı tipler vardır. Siz kendi başınıza yaşamak istersiniz, sevdiklerinizle parkta, bahçede gezer oynarsınız.. Derken bunlar türer gelir, onların farkına bile varamazsınız. Size taş atarlar, lâf atarlar. Adam sanıp siz de taş atarsanız, attığınız taşa yazıktır. Atmazsanız durmazlar. Durmadan bulaşırlar yağlı kara gibi. Gene taş atar. it gibi ürür dururlar. Yapılması en doğru hareket kervanı devam ettirip melâneti yok saymaktır. İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Bu itleri yok saydın mı bu sefer, it sürüsünü toplar ve dalaşmaya başlarlar.
Bozacının şahidi şıracı hesabı birbirlerinin yalakalığını yaparak, sürü sepet saldırırlar. Ha, akıllı insan ne yapar?.Bunları kaale almaz. Bırakır havlayan havlasın… Eh, itin ağzı torba değil ki büzesin. Eğer illa havlayacaksa susturamazsın. Lâf yetiştirmek adına öğrenmemişsin ki, bu saatten sonra it' çe öğrenecek değilsin! Sen kendi yoluna devam eder gidersin. Doğrusu kervanın selameti için, “İte dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmak” evlâdır. (İnternet: Eksi Sözlük)
YA DEVLET BAŞA, YA KUZGUN LEŞE
Yukarda açıklanan ve örneklenen atasözümüzle adeta birebir ötüşen, onu tamamlayan ve bütünleyen bir atasözümüz daha var: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe”
Anlamına gelince;
1. Büyük bir zafer için her tehlikenin, hatta ölümün göze alındığını belirtir, sonunda büyük bir başarıya ulaşmak için yok olma tehlikesi bile göze alınır. (Viki sözlük)
2. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe' demişler. Devlet başa geçmezse leş kargaları ortaya çıkar...devlet milletimizin güvenliğini ülke asayişini sağlamak zorundadır..yaklaşık 5 yıldır asayiş ve güvenlik önemsenmemekte ve kap, kaç-kurtul anlayışı hakim olmuştur..Ayrıca, devletin başına 'Devlet' gelmez ise, ya 'Devlet' başa ya kuzgun leşe.. (antoloji Com)
KERVAN, “ADALET” VE “MEDENİ SİYASET’İ” SİMGELER
Hukuk hikmetle (iyilik, insanlık, hakkaniyet), kervan meşruiyet ve adaletle kaimdir
Başta Türk’ler olmakla, vahiy kaynaklı dindar yahut lâik; hak ve lâyıkıyla “hüküm-hikmet” üzere devlet, millet ve yönetimlerde “medeni siyasette” gelenek ve gerçek budur.
Devlet, adalet ve faziletle (hükmeden yönetim) baştadır, iktidardır;
Kuzgun (soyguncu-vurguncu, bozguncu) it’ler ve kuduz köpekler leş’tedir.
İt (kötüler, harici ve dâhili bedhahlar) ulur, kervan (devlet) onur ve erdemle yürür.
Ürüyenlerin, kervana yürüyenler arasından taraftar, yandaş ve yoldaş bulması büyük bir felâket; kervan Türkiye devlet’tir;.icrayı kullanan hükümet; Her konuda ve mutlaka adaletli, itlere karşı daima tedbirli, temkini-mukavim ve teyakkuz halinde olmaya mecburdur.
EBED-MÜDDET DEVLET:
Amerika da çocuklar her sabah AND içiyorlar. Anaokulundan Lise sona kadar tüm öğrenciler sabahları ders öncesinde, ayağa kalkarak hazır ol’da şu yemini ederler:
“I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to the Republic for which it stands: one Nation under God, indivisible, with Liberty and Justice for all;
Amerika Birleşik Devletleri'nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği Cumhuriyete bağlılık ve sadakat için AND içiyorum. Allah’ın gözetiminde herkes için adalet ve özgürlük. Bölünmez, tek vatan Amerika" 233 yıldır bunu yapmaktadır. Anayasalarının nihai hükmü de: “Ya, Amerika’yı seveceksin ya da defolup gideceksin”
Halbuki “TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM” biçimindeki andımızın yanlış ve aykırı olduğunu tartışacak kadar alçaklaşır, köpekleşir, bir güruh olur, ama “it ulur, kervan yürür”. Devlete ve halka silâha çekmedikçe, polise taş atmadıkça, hırsızlık-yolsuzluk, anarşi, terör-tedhiş yapmadıkça “itin ürüme hakkı” vardır. Bu “hayvan hakları ve demokrasinin” doğal gereğidir. Devlet, hayvan haklarına ilişkin mevzuat ikame ederek bunların da hakkını korur. Ama güruhun “insan hakları” dernekleri oluşturarak ağır istismarları yanlıştır.
Bunu AB veya ABD’nin it’leri yapabiliyor mu? Asla ve kesinlikle hayır!.
Üstelik dünyada ne kadar ırk, din, dil ve inanç unsuru varsa ABD’de hepsi var.
AB ülkelerinde de durum Amerika’dan farklı değil. Sokaklar bin türlü ırkla dolu.
ABD VE AB’DE BAŞKA NE VAR?
Meselâ ABD’de gerçek anlamda demokrasi, hukuk ve bütün kurum ve kuruluşlarıyla (kendi vatandaşları için) adalet vardır. Kimse polise taş atamaz, itiraz edemez, el aldıramaz, ABD Kızılderili, İNKA veya AZTEK katliamı yaptı diyemez. Suç işlemek, vergi kaçırmak, yolsuzluk ve suiistimal ‘devlet hariç’ herkse yasaktır. Devlet ise kendi ülkesinde suç işlemez, ülke dışında bütün Amerikalılara suç işlemek serbesttir. İçerde idam cezası ve adalet vardır.
Polis iyi çalışır. Hukuk işler.
OYSA AB’de ölüm cezası yoktur. Başta Türkler olmak üzere bütün yabancıları yakarak, işkenceyle veya hapiste öldürmek serbesttir. Yabancıların birbirlerini öldürmelerine, sömürmelerine ve işkence etmelerine de karışmazlar. Yeter ki, asli unsura halel gelmesin..
Batıda, ABD’de olduğu gibi demokrasi de yoktur. Türkiye’ye nazaran bir tane bile lâik devlet yoktur. Örneğin bütün Avrupa da “milli dil” dışında, parklar ve bahçeler dâhil asla başka bir dil konuşulamaz. Avrupa’ya gidecekler önce dil kursuna gitmek zorundadırlar.
AMMA LAKİN!... Bize göre Amerika ve AB, aşırı milliyetçi, şoven, dindar ve anti-lâik (gerici, mürteci ve yobaz) olduğundan, dünya nüfusunun üçte ikisini sömürür, milletleri diledikleri gibi böler-ayırır, birleştirir-üleştir, insanlar ve halkların kaderleriyle diledikleri gibi oyun oynarlar. AB konseyi insan hakları komiseri Alman T. Hammarberg “Ne mutlu Türk’ üm diyene” demeyi ayrımcılık olarak niteler. Buna Türkiye’deki it’ler çok sevinirler!. İşte, Kürt sorunu, Alevi sorunu ve dersim isyanını bastırma yerine “katliam” diyenler bunlardandır.
NİÇİN?.. İliklerine kadar sömürdükleri, kaderleriyle oynadıkları, böldükleri ve parça-parça ettikleri devletlerde hak, adalet ve hukuk olmadığı için. Tıpkı Lord Curzon’un Lozan da İsmet’e dediği gibi, şimdi kuduz it’ler ürümekte, kuzgun leşe çullanmakta, kervan acizlik ve şaşkınlık içinde bocalamaktadır. Oysa Türk devlet-millet geleneği: Kul hakkı, adalet ahlâkı, fazilet derecesinde Cumhuriyet ve tam demokrasi; Sorun bunların tebahur etmiş olmasıdır.
Bu gelenek 27 Mayıs isyanıyla çökertilmiş; Yürürlükten kaldırılan Atatürk anayasası ile Milli devlet ve milli siyaset çökertilmiştir. İmar-inşa, “Temiz Eller” ile mümkündür.
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
 
 

 

 
 06

Dergiye Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınızdönmek için tıklayın

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sakin KARAKAŞ
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
PİRİNÇ YİYİN
             Son günlerde fiyatının %200 lere varan oranda artması nendi ile bildiğimiz Pirinç ülke gündemine oturdu. Pirinç fiyatları yıllarca olması gerekenin altında seyretti. Üretimi en meşakkatli tahıl olan pirinç konusunu gündeme birazcık katkısı olaması dileği ile bende kaleme almaya karar verdim.
            Son günlerde hangi televizyon kanalını açarsanız açınız bir pirinç muhabbetidir gidiyor. Tabii ki bu biz Çorumluları yakından ilgilendiriyor. Öyle ya bizim Osmancık’ın adı televizyonlarda sık geçiyor.
            Ülkemizde üretilen pirinç türleri içerisinde yünde seksenleri bulan oranlarda önemli bir yeri olan Osmancık pirinci bir anda ülke gündemine oturuverdi. Pirinç fiyatlarının artışını kimisi kuraklığa, kimisi de dünya piyasalarındaki dalgalanmaya bağlıyor. Bunların arasıda Toprak mahsulleri ofisini,pirinç tüccarlarını büyük bakliyat markalarını  suçlayanları da eklemek mümkün. Şimdi de tüketici örgütleri pirinci protesto etmeye hazırlanıyor ki ben bu görüşe katılmıyorum.
            Son günlerde gazete ve televizyonlarda halk pirinç yememeye davet ediliyor. Bence boş bir düşünce. Hiçbir faydası olmayacak insan vücudu açısından besin değeri oldukça yüksek ve Türk halkının olmazsa olmazı olan pirinçten vazgeçeceğine ihtimal vermiyorum. Dilerseniz pirincin besin değeri ve biz Türkler için önemi konusuna biraz açıklık getirelim.
Beslenmemizde çok önemli yeri bulunan pirinci veren tarım bitkisi Pirinç (ya da üreticinin deyişiyle çeltik), Buğdaygiller'dendir. Yirmi kadar türü bulunan ve anayurdu kesin olarak bilinmeyen, ancak dünyanın ılıman sıcak bölgelerinde çok yaygın olarak yetiştirilen çeltik bitkisinin tarımı, ülkemizde de geniş ölçüde yapılmaktadır. 50- 80 cm . kadar boylanabilen bu dört ay gibi kısa bir sürede üretilen bu  bitkinin her başakçığında, altı erkek organı bulunan bir çiçek açar. Döllenen çiçekle olgunlaşan taneye, pirinç ya da çeltik adı verilir. Kurutulup tüketime sunulan pirincin geniş bir kullanım alanı vardır: Çorbası, çeşitli pilavları ve sütlacı yapılarak; dolma ve diğer yemeklerle besinlere katılarak tüketilir. Çeltik bitkisinin hasattan geriye kalan sapları taze olarak hayvanlara yedirilir ya da yeşil gübre olarak kullanılır.
            Pirincin besin değerlerini açıklayacak olursak 100 gr. pişirilmiş beyaz pirincin besin değerleri şunlardır: 109 kalori: 2,4 gr. protein; 24,2 gr. karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 gr. yağ; 0,1 gr. lif; 28 mgr. fosfor; 10 mgr. kalsiyum; 0,2 mgr. demir; 374 mgr. sodyum; 28 mgr. potasyum; 0,02 mgr. B1 vitamini; 0,01 mgr. B2 vitamini ve 0.4 mgr. B3 vitamini.
            Pirincin sağlığımız açısından faydalarını açıklayacak olursak: Dünyadaki insanların yarısının ana yiyeceği olan pirinç, değerli bir besin oluşunun yanı sıra;  Pirinç Yüksek tansiyonu düşürür. Kan şekeri düzeyini sabit tutar: Şöyle ki, pirinç, ekmek ve patatese göre kan şekerini biraz daha fazla yükseltir. Ama, pirinç alımı, kanda kararlı bir şeker düzeyi ve dengeli bir enerji kaynağı sağlar. Bu enerjiyle hareketlenen şeker hastalarına yararlı olup onların kilo almalarını önler. Pirinç, böbrek taşı oluşumunu önler: Son zamanlarda Japonya'da yapılan araştırmalar, günde iki kez onar gram pirinç kepeği yenmesinin böbrek taşları oluşumunu engellediğini ortaya koymuştur.  Pirinç, içerdiği maddelerle bedenin kansere yakalanması rizikosunu azaltır: Bunun için gene pirinç kepeği alımı yeterli olmaktadır.  Pirincin lapa olarak yenilmesi, yüzyıllardır geleneksel olarak diyarenin giderilmesinde kullanılagelmektedir.  Kilo düşmek için pirinçle yapılan diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan ilaç tedavisiyle iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden pullanan deri bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir.  Ekmeğin içerdiği glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç nişastalı bir besin olarak insan sağlığı açısından son derce önem arzetmektedir
            Dünyada üretimi en meşakkatli tahıl olan çeltiğin üretimi ile ilgili bilgilendirme yapacak olursak. Pirinci üreten çeltik bitkisi, hemen her toprakta ve sıcak ılıman bölgelerde yetişebilir. Su geçirgenliği az ve organik madde yönünden zengin topraklarda ürün verimi artar. Çeltik tohumu hastalıksız, temiz; içinde yabancı ot tohumları ile kırmızı çeltik (kart tohum) bulunmayan nitelikte ve sertifikalı olmalıdır. İyi tohum kullanılması, ürün verimini %20-25 artırabilir.Çeltiğin çimlenme ve fide döneminde en uygun sıcaklıklar 18-23 derecelerdir. Ekim için havaların erken ısınmasına aldanılmamalıdır. Ülkemizde genel olarak çeltik ekimi mayıs ayında, tarlalarda ikinci ürün nöbeti olarak 15 hazirana kadar yapılmaktadır. Tarlaya çeltik ekimi serpme, mibzer ya da fideleme yöntemleriyle yapılır.
Çeltik bitkisi suyu çok sever. Ekildiği tavalara devamlı su akışı yapılırsa gelişmesine büyük katkı sağlanır. Çeltik bitkisine azotlu ve fosfatlı gübreler verilir. Yabani ot mücadelesi, herbisit ilaçlarla yapılır.Çeltik bitkisinin hasadı, çiçeklenmeden 40-50 gün kadar sonra, bitkinin sararmaya başlamasıyla yapılır. Çeltik bitkileri eskiden elle, orak kullanılarak yapılırken bu gün  biçerdöverlerle hasat edilmektedir.
Bütün bu bilgiler ışığında yaklaşık on yıldan bu yana pirinç fiyatları olması gerekenin altında seyretti. Çeltik üretimi yapan cefakar çiftçilerimiz mahsülünü istediği gibi değerlendiremedi.  Bu gün maliyeti  1,5 lira olan pirincini hep maliyetin altında pazarlamak zorunda kaldı. Adına ister kuraklıktan oldu,dilerseniz dünya borsalarındaki dalgalanmalardan oldu deyin. Adı ne olursa olsun bundan sonra toptan pirinç fiyatları 2 YTL gibi bir rakamda tutunacaktır diye düşünmekteyim. İşte bu durumda da yıllarca yüzü gülmeyen pirinç üreticisinin yüzü azıcık gülecektir diye umutlanıyorum.
Konuyu özetlemek gerekirse pirinç yemek için o kadar çok sebebimiz var ki sakın protesto etmeye kalkışmayın sonra sağlığınız bozulur. Haydi bu akşam güzel bir pilav pişirin üstelik Osmancık pirinci ile Osmancık usulü olsun.
Afiyet olsun

 

 

 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Hüseyin Hüsnü GÜREL
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi
ERZİNCAN BELEDİYE BAŞKANI YÜKSEL ÇAKIR'A AÇIK MEKTUP:
ERZİNCAN’DA DEPREME DAYANIKLI İNŞAA EDİLEN BİNALAR DÜŞEY YÖNLÜ HAREKETLERE DAYANAMAMIŞ VE ÇOK TEHLİKELİ ŞEKİLDE ÇATLAMIŞLARDIR.

Ankara’da Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından Mayıs-Haziran 2009 tarihli insan dergisi’nin 23. sayfasında; Erzincan Belediye Başkanı Yüksel ÇAKIR “Türkiye genelinde depreme en hazırlıklı il; Erzincan” olduğu konusunda bir makale yayınlamıştır.

İnternette http://milliservet.blogspot.com WEB sitesinde yayınlanan dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında muazzam büyüklükteki düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz ile suya doygun zeminlerin yan yana ve beraberce bir arada bulunduğu; bu yer altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda deprem hareketleri başlamadan çok kısa bir süre önce doğalgaz patlamaları ve bu patlamalar ile meydana gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayları ile zeminler aşağıdan yukarı doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp, yatıp kalkarak veya burgu gibi bükülerek ve paramparça olarak bu yerlerde kıyametler koparcasına çok korkunç afetler meydana geldiği; bu deprem hareketleri başlamadan önce; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerin deprem olayları ile hiçbir ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem olayları birbirinden farklı ve başka, başka olaylar olduğu konularında 32 yazılı belge ile bilimsel bilgiler verilmiştir.

Bu Web sitesinde; Japonya da 7.2 gibi çok şiddetli olmayan 1995 Kobe depreminde; en şiddetli depremlere dayanıklı sağlam inşaatların, bu çok şiddetli olmayan depreme dayanamadığı; Kobe deprem afetinin; deprem üssü merkezinin yakın olması sebebi ile; Kobe’nin aşağıdan yukarı doğru düşey yönde itilmesinden ileri geldiği; bu depremin ilk günü keşfedildiği halde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile bu korkunç afetlerin meydana geldiği hakkındaki gerçeğin henüz bilinmediği konusunda 32 yazılı belge ışığında bilimsel açıklamalar yapılmıştır.

1992 depreminde Erzincan Ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sıvılaşma olayı ile; fay olmayan yerde DDY rayı yatay ve düşey yönde canavarca büküldüğü bilinmektedir. Depremlere dayanıklı inşa edilen binaların ve tesislerin DDY rayını bükebilen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olaylarına dayanabilmesi mümkün değildir.
Bu WEB sitesinde; Erzincan da en şiddetli depremlere çatlamadan dayanabilecek sağlamlıkta inşa edilen B.A binaların; 2,3,4 gibi ufak şiddetteki depremler esnasında meydana gelen ufak sıvılaşma olaylarına bile dayanamadığı; bu B.A. binaların kolonları, kirişleri, döşemeleri ve perde duvarları gibi taşıyıcı aksamlarının çok tehlikeli şekilde çatladığı; bu çatlak binaların ileride meydana gelecek çok şiddetli olmayan depremlerde bile; burgu gibi bükülerek param parça olmaya ve bina içindeki insanların da pastil gibi ezilmeye mahkum bulundukları; bu binaların çatlakları sıvanarak veya sıva çatlağı olduğu yutturulması ile; bu çatlak binalar Erzincan halkına terk ve teslim edildiği konusunda bilgi verilmiştir.
Erzincan da depreme dayanıklı inşa edilen binaların çatlamış olduklarını; Dr. Cihangir ARISAN; Dr. Hilmi SEVİNÇ; eski Veteriner Müdürü Metin ÇÖREKÇİ; esnaftan Ekrem BÜYÜKFIRAT; Nihat YAPAR; Hüseyin YERGÜN gibi yüzlerce kimse tarafından bilinilmektedir. Bu WEB sitesinde; depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen; bu korkunç afetlerden; çeşitli teknik önlemler ile kurtulmanın mümkün olduğu; Yavuz Sultan Selim’in babası Osmanlı Padişahı II.Beyazıt 500 sene önce; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, bu kuyuların denge bacası görevini yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen; sarsıntılardan İstanbul’u kurtardığı konusunda bilgi verilmiştir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT; mezardan başını kaldırsa; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde 10-20-50-100 m. gibi az derinliklerde ve 80-100cm. çaplarında geniş kuyular kazdırarak; bu yerleri doğalgaz patlamalarından ileri gelen; kıyametler koparcasına korkunç afetlerden kolayca kurtaracaktır.
Doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları ile; zeminlerde açılan çatlaklar ile bu zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile; deprem hareketleri 50m. gibi mesafelerde çok zayıflamakta ve hasar olmamaktadır.
Yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen afetler önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile; Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında faylardan 50 m. uzakta bulunan yerlerde hiçbir hasar olmayacaktır. Bu yerler ile eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen yerlerin tamamı deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar yapılacaktır.
Yetkili Makamlar ile Kurumlara sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağının ortaya çıkarılması için; ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
Aradan bir yıldan fazla zaman geçtiği halde; hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve görgü tanıkları ileri görüşülmeden; masa başında oturarak; kafadan sallama beylik palavra ifadeler ile; bu konular dışlanmıştır.
TÜBİTAK Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; evvelce sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR’un teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından bütün belge ve ekleri ile incelenmesi; mahallinde soruşturma ve araştırma yapılması; görgü tanıkları ile görüşülmesi ve Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağının ortaya çıkarılması için; TÜBİTAK öncülüğünde gerekli faaliyete başlatılması; talep edilmiştir. TÜBİTAK tarafından bu konuların incelenmeye başlandığı öğrenilmiştir.
Erzincan Belediye Başkanı sıfatıyla Yüksel ÇAKIR; depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşerek ve toplantılar yaparak Erzincan şehri ile ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiği; bazı yerlerden çıkan alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur doğmuş gibi aydınlandığı; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, elektrik direklerinin ve binaların yana yatıp, yatıp kalktığı; depremler esnasında atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri Erzincan ovasında çok soğuk havanın ısındığı; ovadaki donmuş karların eridiği konularında Yetkili Makamları ile Kurumlarına, Üniversitelere ve özellikle TÜBİTAK Başkanlığına bilgi verdikleri taktirde; bu konulardaki gerçeklere inanılacak ve Marmara bölgesi ile Erzincan şehri ve ovası yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu çok korkunç afetlerden ve Erzincan da depreme dayanıklı binaların çatlaması rezaletinden kısa zamanda kurtulmuş olunacak ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarılacaktır.
Bu konudaki gerçekler ortaya dökülmediği taktirde; hem Marmara bölgesi ve hem de Erzincan şehri ve ovası; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen kıyametler koparcasına çok korkunç afetler ile baş başa kalacak ve hem de Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağından Ülkemiz ve Erzincan mahrum kalacaktır.
Şeker fabrikaları Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı Yakup AY ile Türkiye Hava Meydanları Genel Müdürü Orhan BİRDAL; 1992 Erzincan depremini yaşayarak; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiğini; gökyüzünün kızıl renge büründüğünü; deprem akşamı hava çok soğuk iken; sabaha kadar havanın çok ısındığını; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri bilmektedir.
Depremler esnasında Erzincan ovasında yeraltından çıkan fay suları, artezyen ve sondaj kuyularının suyu ısınmadığına göre; deprem geceleri Erzincan ovasındaki trilyonlarca m3 çok soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte doğalgazın alev ile yanmasından ileri geldiğini ve Erzincan Ovasındaki bu doğalgaz yatağının çok zengin olduğunu; doğa açık ve belirgin şekilde ortaya koymaktadır. Doğanın varlığını kesin olarak ortaya koyduğu bu çok zengin doğalgaz yatağını; ne TPAO ve ne de hiçbir kimse yok sayamayacak ve göz ardı edemeyecektir. Bu zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Ülkemiz doğalgaz bakımından dışa bağımlılıktan tamamen kurtulacak; doğalgaz fiyatları çok ucuzlayacak ve yüz binlerce işsize iş imkânı sağlanacak ve ihtiyaç fazlası doğalgaz harice ihraç edilecektir. Bu konularda verilen yalan-yanlış bilgilere karşı çıkılmalıdır. Bu konularda yalan-yanlış bilgi veren kimseler şiddetle kınanmalı ve kamuoyu önünde tekzip edilerek cezalandırılmalıdır.
Bu konulara ilgi göstermek ve çözüm bulmak vatandaşlığın kutsal görevidir.
Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük. Müh.(İTÜ-1953)

 

 

 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
EKMEK MANTISI
MALZEMESİ: 2-3 porsiyon-100 gram kavrulmuş kıyma,2,5 Bardak su,1kaşık margarin yada tereya-ğı,1 kaşık salça,tuz,pul biber,bir çanak yoğurt 2 diş sarımsak
Evde bayatlamış ekmeklerden yapılır. Ev ekonomisine katkı bakımından önemlidir. Bayatlamış ekmek bıçakla küçük parçalara bölünerek hazırlanan tepsiye konulur.
Tereyağı tencerede su  bir tencereye konularak bir miktar salça konulur. Tencereye kıyma eklenerek su kaynatılır.
Kaynayan karışımlı su ocaktan indirilince biraz soğumaya bırakılır. Ilık karışımlı su doğranmış  ekmeklerin üzerine kaşıkla dökülür. Bol sarımsaklı yoğurt mantının üzerine dökülerek tabaklara servis yapılır.

 

 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU
Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU Hayat Hikayesi
BEN İSTANBUL’UM
Seni özlemekten vazgeçmedim İstanbul
Buruk yalnızlıklara köle oldu bekleyişler
Frezya kokulu yağmurlar ıslattı düşlerimi
Ben sen oldum sen de ben İstanbul
Denizin kadar büyük yüreğim var bedenimde
Tarihin izlerini taşıyan haykırışlarım var sesimde
Ne varsa aşktan sevdadan yana sen de
Hepsi benim benim işte İstanbul
Sen de güneş doğmasa da ay yıldızlı yarınlara
Benim gözlerim güneş olur sana İstanbul
Hırçın ruhun ağlasa Ayasofya’dan Sultanahmet’e kadar
Benim yüreğim kanar Kızkalesi’nde İstanbul
Çamlıca’da özgürlük tadında bir yudum çayım olsan
Eyüp Sultan’da arş’a kalkan ellerim olsan
Yar diye sarıldığım deniz gözlü şehzadem olsan
Haliç diye bağrına bas beni asil İstanbul
Tebessümün ardındaki gizli çaresizliktir duruşun
Ne anılar bıraktım yerle gök arasında kucağına
Şubat’ı soludu dudaklarım son kez yanağında
Şairce ölüyorum işte
Ben İstanbul’um İstanbul benim aslında
23. 01. 2009 / GAZİANTEP

 

 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
DEĞEMEZ SE YAPTIĞIM!
Sana göre değmezse yaptığım;
Neden varım?
Bana göre değiyor ki yaptığım
İşte ondan varım!
Varlığımın sebebi beni yaratan;
Yaratanın verdiği fırsatla varım.
Zaman denen olgu da biz varmış
Sonra ileride bir zamanda da
Bir yokmuş olacağım.
İşte ben yok olmak için varım.
Yok olmadan yaptıklarımla yaşar
Yapacaklarımla da anılırım.
Ya sen?
Yaptığıma değeri yok diyen sen!
Sen ne yaptın?
İşte sıran gelince sende yok olacaksın,
Yamadıklarınla mı anılacaksın?
Yaptığın tenkitte önce yapılanı;
Ben daha iyisini yaparım değil,
Yaptım diyebilirsen haklısın.
Amma o sende yok ki cevherinde,
Bir satır bile yazmamışsın fikrinle.
Başkalarının bilgilerini aynen alıp
Savunmuşsun haklı diye kendince.
Senden bir şey yok ki onlarda
Al ve oku. Onu düşün ve karala
Sonra kabiliyetin varsa;
Sayfa sayfa yara kıta kıta yaz.
Sonra yap tenkitini etrafa.
Sakın üzüldüm sanma ki ben;
Bir fani bir insanım önce
Biliyorsun arkasından atılan sadece
Rabbime kadar dayayan bir işlem
O’na bile kulp takar bu insan;
Peygamberi kıskanır neden ben;
Bin de olamadım der inan benliğin.
İşte düzenleyen böyle düzenlemiş bizi;
Ben kimi ki seni af edeyim ki;
Seni önce sen af et dön yaratanına
İste affı ondan utanarak ve eğilerek.
Affı bol Rabbim beni af et kul hakkından
Beni af et yarattıklarının hakkından
Beni af eyle hepsine yaptıklarımdan!
114 Ocak 2010  17,42 Çorum
 

 

 

 
 
 
 11

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mehmet KURTBAŞ
 
SENDEMİ ÖYLE SENDEMİ
Sevdalandım pek yoruldum
Öldűm öldűmde dirildim
Bulanık aktım duruldum
Sendemi öyle sendemi
 
İnsan hali dedim geçtim
Rűzgarlara derdim açtım
Göz yaşlarıyla tanıştım
Sendemi öyle sendemi
 
Hoş görű yolunda gittim
Taş atana ekmek tuttum
Gönűl yaylasında gittim
Sendemi öyle sendemi
 
Arayan soran olmasın
Sırımı kimse bilmesin
Yaradanım dert vermesin
Sendemi öyle sendemi
 
Geçen gűnlerim hep ezik
Üzűlűrűm yazık yazık
Kurtbaşım sabırdır azık
Sendemi öyle sendemi 06-01-2005

 

 
 
 
 12

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Rıza KANDEMİR
Rıza KANDEMİR Hayat Hikayesi
BEN
Kara gözlüm eğer beni sorarsan
Doğuştan bu yana yaralıyım ben
Göz göz oldu yaralarım sararsan
Yaşasam da gine yaralıyım ben.

Kurumuş akmıyor suyu pınardın
Ben olsam yaprağı ulu çınarın
Şu karşıda duran sıra dağların
Yaralı ceylanı, yaralıyım ben.

Aslımız ulu soya dayanır
Zemheride gün vurunca uyanır
Yazı yaban sarı çiğdem boyanır
Kardelen çiçeği sıralıyım ben

Eller benim ne bilir ki derdimi
Dünyaya değişmem güzel yurdumu
Türkiye Çorumlu buralıyım ben.
Kul Rıza




 

 

 
 
 
 13

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!
 
Muhsin AKTAŞ
Muhsin AKTAŞ Hayat Hikayesi
TEĞET GEÇERMİŞ
Senet çek ne varsa takla atıyor
Fabrikalar birer birer batıyor
İşsizlere her gün binler katıyor
Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
Siparişler ardı sıra duruyor
KOBİ’NİN kasası her gün kuruyor
Gelen giden garibana vuruyor
Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
Fakirin ekmeği elden gidiyor
Zengin yine gününü gün ediyor
Siyasiler durmuş bizi yediyor
Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
Küçük esnaf kepenkleri kapattı
Çiftçi kardeş gürültüyle top attı
Birçok memur işçi aklı sapıttı
Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
Emekli peşinen mezar kazıyor
Mizabi krize şiir yazıyor
Büyük zatlar yine esip tozuyor
Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
23.12.2008

 

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

1

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

133 SAYI 25  Mart  2010 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!