YIL 11     SAYI 124    25 Haziran 2009

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 
Mahmut Selim GÜRSEL İNTERNET SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
Sakin KARAKAŞ PİRİNÇ,PİRİNÇ,PİRİNÇ
Mahir ODABAŞI TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK YÖNETİMLERİNİN DEPREM AFETLERİNE YAKLAŞIMI
Mustafa Nevruz SINACI AMAN OYUNA GELMEYİN” OYUNU
Hüseyin Hüsnü GÜREL TBMM DİLEKÇE KOMİSYONU BAŞKANLIĞI’NA ANKARA
İsa KAYACAN HANIM AKÇAY’IN KALEMİNDEKİLERDEN
Selma GÜRSEL TAVUK GÖĞSÜ KAVURMASI
Dilek BİGA ÇEKİP GİDERSEM
Nihat İNCE İSTERİM
Ahmet CANBABA MENDERES ÇIKMAZI
 
   
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 INTERNET SAYFALARI TOPLAYICISI DEĞİLİM
            Dergilerimde; yazılarım kendime ait olup, kendi fikirlerimi yazabildiğim kadar beyanda bulunduğum yerlerdir.
            Sanal olarak yayınlanan bu çalışmalarım haricinde de basılmış çalışmalarım bulunmaktadır.
            Ayrıca 63 sayısı basılmış olarak bulunan ÇORUMLU 2000 AYLIK KÜLTÜR SANAT TARİH VE EDEBİYAT dergimde pek çok çalışmalarımı da yayınladım. Bunlar basılmış olarak arşivlerde bulunmaktadır. Bu dergim basılırken ilk birkaçı hariç o günden bu güne okuyucularıma da sanal olarak ta yayınlama mutluluğuna eriştim. Dergimiz halen devam etmekte olup her ayın 15’inde güncellenmektedir. Bu elinizde bulunan sayımız http://corumlu2000.dergisi.info 124. sayı olarak sizlerle birlikteliğini sürdürmektedir.
            Dergi ve sitelerime girmek için illaki üye olacaksınız diye bir şartımız da bulunmamaktadır. Bütün ziyaretçilere alenen açık olarak okuyucunun istediği an okunmaya açıktır.
            Dergilerimize yazı veren arkadaşlar bizzat endi çalışmalarını e-posta veya posta ile bana ulaştırmakta ve bende bazı ufak tefek kişilik hakları ve diğer bazı bana ve yazarıma gelebilecek kısımları kaldırarak yayınlamaktayım.
            Yazarlarıma ve çizerlerime buradan teşekkür ederken yazı yollayacak arkadaşlarımızın da kendi çalışmalarını  corumlu2000mail.com  e-postama yollamaları gerekmektedir.
            Dergilerimde bulunan çalışmalar herhangi bir siteden alınarak yayınlanmamakta, yazarlarımızın müsaadeleri ve gönderdikleri yazıları yayınlanmaktadır. Bizim dergilerimizden başka yerlerde de yazarlarımızın çalışmalarını yayınlamaları onların en tabii haklarıdır. Bu bilginin de sizlerle paylaşmamım birkaç nedeni bulunmakla birlikte burada bunları yazmama da gerek görmemekteyim.
            Yazıyor, çiziyor, çekiyorsanız ve sanal değilseniz sizde davetlisiniz!
 

 

 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sakin KARAKAŞ
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
PİRİNÇ,PİRİNÇ,PİRİNÇ
            Geçtiğimiz haftalarda “Pirinç Kolonyası” başlıklı yazımı kaleme almıştım. Bu yazım Çorum ve Osmancık’la ilgili iki yerel gazete, bir dergi ve altı web sitesinde yayımlandı. Hatta aradan birkaç hafta geçmesine rağmen bazı web sitelerimiz yazıyı ana sayfadan yayınlamaya devam ettiler. Bu açıdan yazı bini aşkın okuyucu ile buluştu. Yazının içeriği ve verilmek istenen mesaj ile ilgili olumlu ve olumsuz olmak üzere onlarca mesaj aldım.
            Kısaca hatırlamak gerekirse yazıda özetle pirinç tüketiminin teşvik edilmesi, ana maddesi pirinç olan alternatif ürünlerin geliştirilmesi, bu bağlamda istihdam alanı yaratılması ve ayrıca bu sayede Osmancık’ın tanıtımının yapılması ile ilgili projeler geliştirilmesini anlatmaya çalıştım.
            Elektronik posta adresime gelen mesajların çokluğu ve ilginçliği neticesinde konuyu yeniden ele alma ihtiyacı hissettim. Şöyle ki geçtiğimiz yıllarda “Fındık tanıtım grubu” adındaki bir oluşum “aganigi naganigi” sloganı ile Türkiye’de fındığın tanıtımına yönelik bir reklam kampanyası başlattı. Bu kampanya sayesinde Türkiye’de fındık tüketimi ikiye katlandı. Fındığın faydalarını yediden yetmişe herkes öğrendi. Ana maddesi fındık olan pek çok gıda maddesi gıda sektöründeki yerini aldı.
            İşte bütün bu bilgiler ışığında Pirinç tanıtımı ve tüketimini etkileyecek projeler üretebilmek için Pirincin faydaları ile ilgili bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim. Yaptığım araştırmalar sonucunda bakınız ne kadar ilginç ve orijinal bilgilere ulaştım.
            Nişasta açısından oldukça zengin bir besin olan pirinç, içerdiği kalori miktarı ile de çok iyi bir enerji kaynağıdır. 100 gr. kuru pirinç yaklaşık 360 kalori içerir. Ayrıca, B1, B2, C ve E vitaminleri ile sodyum, magnezyum, potasyum, kalsiyum, demir ve fosfor minerallerini içerir.
            Vücut gelişimini destekler. Vücuda enerji verir ve  kuvvetlendirir. Doyurucudur ve zihni açar. Hazmı kolaylaştırır. Vücuttaki fazla suyu çekerek toksit maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olur. İçeriğinde bulunan kanser önleyici maddeler sayesinde başta bağırsak kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucudur. Kandaki kolesterol oranını azaltıcı etkisi ile kalp ve damar hastalıklarına karşı da koruyucudur.
            Süt ile pişirilip yenirse cinsel gücü arttırır. Kaynatılıp suyu cilde sürülür ve kuruyana kadar bekledikten sonra gül suyu ile cilt temizlenirse cilde beyazlık ve canlılık verir. Yüksek tansiyonu ve fazla üre miktarını dengelediği ve ishali kestiği bilinmektedir. Kaynatılması ile elde edilen su ishal kesici olarak kullanılır.  Unu, yaraları kurutmak ve temizlemek için kullanılır. İçeriğinde bol miktarda nişasta ve vitaminler vardır. Pirinç kabuğundan tabii phytine elde edilir. Bu madde, gelişmeye yardımcı olur. Vücuda gerekli olan kaloriyi sağlar. Böbreklere faydalıdır. Son zamanlarda Japonya'da yapılan araştırmalar, günde iki kez onar gram pirinç kepeği yenmesinin böbrek taşları oluşumunu engellediğini ortaya koymuştur. Kan şekeri düzeyini sabit tutar. Bunun için pirinç kepeği alımı yeterli olmaktadır. Pirincin lapa olarak yenilmesi, yüzyıllardır geleneksel olarak diyarenin giderilmesinde kullanıla gelmektedir. Kilo düşmek için pirinçle yapılan diyetlerde uzun yıllar boyunca yapılan ilaç tedavisiyle iyileştirilemeyen ve sedef hastalığı yüzünden pullanan deri bölgelerinin temizlendiği gözlemlenmiştir. Ekmeğin içerdiği glütenden ötürü alerji çekenler için pirinç seçenek bir nişastalı besini oluşturur. Bütün bu sağlığımızı destekleyici önemli etkilerinden ötürü özellikle esmer pirincin diyetimize katılması ve sıkça tüketilmesi uzmanlarca öğütlenmektedir.
            Evet; mutfağımızın en önemli besin kaynaklarından olan pirinçle ilgili olarak internet ortamında bu bilgilere ulaştım. Osmancık denildiğinde akla  pirinç ve pirinç denildiğinde  de akla Osmancık geliyor. Yani Pirinç Osmancık’ta günlük hayatın önemli parçası ve Türk mutfağının baş tacı olmasına rağmen pirinç tarımı ile uğraşanlar ve pirinç üreten memleketler bu emeğin tanıtımını yeteri kadar yapamıyorlar. Pirincin insan sağlığına olan onlarca faydası insanlara yeterince  anlatılamıyor.
İşte bu noktada akla “aganigi naganiği” reklamları geliyor. Pirincin aganigi  aganigisini anlatmakta başta Osmancık olmak üzere  Uzunköprü, Tosya, Boyabat, Kargı, Keşan,Gönen,Bafra,Çarşamba ve Terme kaymakamlıklarının öncülüğündeki ilgili resmi ve sivil kuruluşlar ve belediyelerin oluşturacağı bir tanıtım gurubunun oluşturulmasına kalıyor.
            Gönlüm ister ki böyle bir gurubun öncülüğünü ve liderliğini Osmancık kaymakamlığı ve belediyesi yapsın. Neden olmasın?
 
 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

 
Mahir ODABAŞI  
 
 TARİHTEN GÜNÜMÜZE TÜRK YÖNETİMLERİNİN DEPREM AFETLERİNE YAKLAŞIMI
Elimizdeki bütün bilgiler yazılı tarihin başlangıcından itibaren Anadolu yarımadasının büyük deprem afetlerine maruz kaldığını, önemli yerleşim merkezlerinin bazı durumlarda  yerlerinin değiştirilmesine gidildiği  veya Denizli yakınlarındaki Pamukkale örneğinde  görüldüğü gibi tamamen terk edildiğini öğretmektedir. Çok sayıda insanın başka yerlerde iskan edilmiş olması buna ait düzenleyici kararların ilgili devletlerin en yüksek yönetim düzeyinde alınmış olduğununda bir göstergesi sayılabilir. Örnek olarak 14 Eylül 1509 tarihinde  İstanbul’da meydana gelen  ve uzun yıllar halk arasında ‘’küçük kıyamet’’ olarak diye anılan depremden sonra çıkartılan padişah fermanı gösterilebilir. Fermana göre bütün ülkede bir çeşit olağanüstü durum ilan ediliyor,  harab olan başkentin yeniden imarı için 50 bin usta  görevlendiriliyor. 14 – 60 yaş arasındaki  bütün erkeklerin yapılarda çalışması emrediliyor ve evi yıkılan her aile başına 20 altın bağışta bulunuluyordu.Bu fermanın çıkartılmasına müteakip İstanbul’da  6 ayda 2000 yeni bina yapılmıştır.Bu deprem sonrasında basit de olsa bir çeşit  hasar tespit çalışmasının yapıldığı anlaşılmaktadır.Çünkü dolgu zeminler üzerine inşa yapmak yasaklanmış ve taş kagir binaların yerine  ahşap boğdadı evlerin yapımı teşvik edilmiştir. Şehir veya ölçeğinde fiziki planların yapımı 19. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşmiştir.Bu konuda yapılan ilk düzenlemelerden birisi 1848 tarihli ve sadece İstanbul için hazırlanan imar yönetmeliğidir.1877 tarihinde çıkartılan imar il belediyeler kanunu ülkenin diğer bölgelerinde  de şehir şehir belediyeleri kurma  imkanı tanımış ve bunlara alt yapı hizmetlerinin yerine getirilmesi için bazı görev ve yetkiler vermiştir…..
     Yukarıda sayılan hukuki düzenlemelerin dikkat çekici ortak özelliği hiçbirinin doğal afet zararlarının azaltılmasına yönelik hükümlere yer vermemiş olmasıdır.Devletin afetlere yaklaşımı uzun yıllar boyunca  bunların etkilerinin azaltılması veya önlenmesi yönünde politikalar geliştirmek yerine her afetten sonra bunun sonuçlarının giderilmesi ve meydana gelen zararların tazmini biçiminde olmuştur.Nitekim Erzincan’da 1939 ‘da meydana gelen  büyük depremden sonra da aynı politika uygulanmış ve sadece Erzincan depremini konu edinen özel bir kanun çıkartılmıştır.Ne var ki bu büyük afeti takiben Türkiye’de o zamana kadar  görülmemiş sıklıkta şiddetli yer sarsıntıları meydana gelmiş ve  Adapazarı – Hendek ,Tosya- Ladik ile Bolu – Gerede depremleri gibi depremler 4 yıllık bir süre içinde 43.319 kişinin ölümüne , 75 bin insanın yaralanmasına ve 200 bin binanın kullanılamaz hale gelmesine yol açmıştır.Bu felaket zincirinin sonucunda zamanın hükümetleri afet sonrası hukuki düzenlemelerin yerine afet öncesi fiziki hazırlıklı olmanın gerektiğini idrak etmişler ve 22 Temmuz 1944  tarihinde ‘’Yer Sarsıntılarından Önce ve Sonra Alınacak Tedbirler’’ adını taşıyan 4623 sayılı kanunu yayınlamışlardır.
     Türkiye’de modern manada deprem zararlarının azaltılmasına yönelik çalışmalar bu kanunla başlamıştır, denilebilir.Kanun vatandaşların deprem  tehlikesi karşısında can ve mal emniyetini sağlamak, iyi işleyen bir kurtarma , yardım ve geçici barınma sistemi kurmak gibi amaçları hedeflemekteydi.Ülke tarihinde ilk defa merkezi hükümet deprem öncesinde bazı  görevlerle yükümlendirilmekteydi.
     1945 yılında Bayındırlık Bakanlığı ve bazı üniversitelerin işbirliği ile  Türkiye’de ilk defa bir deprem bölgeleri haritası  ve bina inşası için şartname hazırlanmıştır.Bugünün anlayışına göre hayli basit sayılabilecek harita iki tür bölge tanımlamaktaydı; bölgelerin ayrılması ise  geçmişte gözlenen hasar ölçüsünde yapılmıştı.Deprem şartnamesi ise 1937 İtalyan şartnamesi esas alınarak yapılmıştı.Türkiye’nin sismotekniği hakkındaki bilgilerin gelişmesi, mühendislik sismolojisindeki ilerlemelere pareler olarak  harita 1949, 1963, 1972 ve 1996 yıllarında, deprem şartnamesi ise 1949, 1953, 1961, 1968, 1975, 1997, 1998, 2007 yıllarında yenilenmiştir.
     Netice olarak;  sadece yaptıklarımızdan değil, yapmamız gerekirken ilgisizlik nedeniyle yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.Bu nedenle; olası afetleri afiyette atlatabilmek için, topyekün olarak hiç deprem olmayacakmış gibi soğuk kanlı ama her an deprem olacakmış gibi de daima hazırlıklı olmamız gerekmektedir.

Saygılarımla..(19.12.2008)

 
 
 

 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
AMAN OYUNA GELMEYİN” OYUNU
Aradan günler geçti. Hala köşe bucak ‘hayâsızca’ tartışılıyor.
Tokat Reşadiye de 7 erimizin kalleşçe şehit edilmesi neymiş?
Provokasyon! Peki, kim varmış bu kanlı provokasyonun arkasında?
Dönme, devşirme, açılımcı koza ve kripto güruhu sayıyor: “TSK, Ergenekon, Tikko, Tkpml, İntikam Tugayı” gibi ihtimaller... Ama pkk bu ihtimaller arasında yok!
Yurt çapında karakollar, askeri lojmanlar, araçlar, masum insanlar ve esnafın ekmek kapısı dükkânlara; Tüm ekonomik varlıklar, sosyal donatılar ve kamu mallarına molotoflu saldırılar düzenleyen, pkk, 7 erin şehit edilmesi cürümünün failleri arasında sayılmak istenmiyor. İllâ başkası aranıyor. Çünkü katil pkk çıkarsa açılım iflas eder.
PROVOKASYON OYUNU
Çok enteresandır, bir taraftan da terör örgütü ile Ergenekon ilişkilendirilmek isteniyor. Ne yaman bir çelişki bu!.. Sapla saman böyle birbirine karışmış durumda…
Örgüt baronu Murat Karayılan, 3 Aralık2009 tarihinde ne demişti?
“Yeni yapılan cezaevi bir ölüm çukuru, nefes alınamayan bir kafes. Apo’yu imha etmek için oraya koymuşlardır. Bu yaklaşımı bir savaş girişimi olarak görüyoruz. Ciddi bir savaş girişimi...” Arkasından yurt çapında isyan provaları ve provokasyonlar..
Bu defa da: ”Tepkiler halkın insiyatifidir, önderlik konusunda ben kimseye şöyle, böyle yapın demem. Herkes önderlikle doğrudan bağ içindedir, dolayısıyla herkes önderlik karşısında duyduğu sorumluluğun gereğini yerine getirmektedir” demedi mi?
Kaldı ki pkk Reşadiye’nin sorumluluğunu üstlendi...
İHANETLE DANS
Gerçek provokatör belli oldu. Dahası bir kez daha menfur örgütün ardı-arkası ortalığa döküldü, DTP’nin kapatılması ile iğrenç ayrıntı ve menfur bağlantılar bir, bir ortaya çıktı. AB+ABD = pkk. Elli yıllık amansız düşmanlık, fesat ve tefrika sürecinin doğal sonucu…
Üstelik çok utanç verici bir durum…
Çünkü 31 Temmuz 1959’dan bu güne tam elli yıldır AB kapısında pinekliyoruz!
Eğer, 27 Mayıs mason-misyoner+koza-kripto, peşmerge kalkışması olmasaydı, en geç 1963’de Ortak Pazar (AB) tam üyesi idik. Müteakip sürecin “demokrasi, hak-adalet, hukuk ve insanlık düşmanı, vatan haini” aktörleri utansın!
BAŞ DÜŞMAN AB+ABD
İşte tam bu sıra, terör-tedhiş örgütü yardım, yataklık ve yaltakçılığı, yani, Türk ve Türkiye düşmanlığı tam müseccel, harici bedhaht AB, şer ve şeriklerini kastederek Recep, “AB bizi istemiyorsa baştan söylesin, oyalamasın” demiş. Yuh be, el insaf’.. Talip anlamak istemiyorsa AB istemediklerini nasıl anlatabilir ki!
Üstelik Batı Trakya mezalimine mukabil, patrikhane ve ruhban okulu;
Rum-Yunan soykırımı, iftira ve tefrikalarına rağmen Kıbrıs sorunu;
İğrenç yalan, oyun-düzen ve sahteciliklere karşın Ermeni açılımı!
Üstüne üstlük sözde katılım süreci ve müktesebat gereği; Zinanın suç olmaktan çıkartılmasından tutun, TCK ve CMUK’un, suç örgütleri ve suçlu lehtarı, ‘iyi insan ve iyi, namuslu-dürüst vatandaş’ aleyhi yapıya dönüştürülmesine kadar, bir türlü insanlık dışı tasarrufun “insan hakları ve demokrasi adına” dayatma mercii AB değil mi?
Dahası var!.. AB’nin hiçbir ülkesinde demokrasi, hak, adalet, ahlâk ve hukuk yoktur. Bu nedenle: Bizim var olan kete-kullâ demokrasi, birazcık hak, bir miktar adalet ve vaziyeti idare edecek kadar ahlâkınızı da; despotluk-diktatörlük, haksızlık-yolsuzluk, adaletsizlik, ahlâksızlık ve hukuksuzluğa dönüştürmek için “iş bu açılımlar dâhil” elden gelen her türlü menfur dayatma, baskı, zulüm ve çabayı sarf etmektedir.
Buna ve aradan geçen “50 YILA” rağmen halâ “AB” diyenler, Anadolu halkının kendine özgü deyimiyle: “Ya AB köpeği veya Amerikan uşağı” sayılırlar mı, sayılmazlar mı? Sanırım, buna rağmen AB yanlılarına, Atatürk’ün tanımı olan “dâhili bedhaht” (iç düşman) denilmelidir.
DENİZE DÖKÜLDÜKLERİ YERDEN!...
İhanet şebekeleri Kürt kisvesi ile kalkıştıkları ihanet furyasını en son “denize döküldükleri” yerden ayağa kaldırmak istediler. Bu diyalektik ve tarihi materyalizmin bir çeşit diriliş öğretisi gereğidir. “…düştükleri yerden kalkarlar.”
İzmir faşist mi değil mi, muhabbeti çeşitli platformlarda devam ediyor.
Kasıtlı bir dikkat dağıtma olayı veya komplosu var ortada diyebiliriz.
Bir yanda azılı faşist unsurlar “demokrat ve Kürt” kisvesi ile ahkâm kesiyor.
Diğer tarafta ise “Aman oyuna gelmeyin” diye haykıran, yalvaran, yakaran ve terör-tedhiş tarafına yardım ve yataklık yapan işbirlikçiler:
OYUNA GELMEYİN OYUNU
“Aman ha, buna İzmirliler alet olmamalı... “
“Sakın savunma kompleksine girmemeliler...”
“Olgun, ağır, sakin ve vakur olmalıdır…”
“Oyuna gelmemek, tuzağa düşmemek, çoluk-çocuğa uymamak gerek” diyorlar.
AMMA LAKİN’…
DTP kasıtlı olarak gerilla kıyafeti giydirilmiş çocuklar ve zafer işaretleriyle şehir içinde gövde gösterisine kalkışınca ve bu olay Habur’daki rezaletin ertesine rastlayınca beklenir sosyal refleks oluştu... Planlı programlı olmayan ani bir tepki ortaya çıktı.
Kamu malını tahrip, korumasız insanları yaralama, rencide, geniş halk kitlelerini tehditle sindirmeye, korkutmaya yönelik sistemli ajitasyon ve tehlikeli prokasyonlar hız kazanınca, “aman oyuna gelmeyin” diyen “işbirlikçi unsurlar” yüzünden toplumun kimyası bozuldu. Moral ve motivasyonu bozuldu.
OYSA:
Devlet ve hükümet (polis-asker) var olduğu sürece bu ve benzer eylem, teşebbüs ve kalkışmaların asla ve kesinlikle olmaması gerekirdi!.. Zira adalet, emniyet, güvenlik ve huzur, istikrar ve insicam sağlandığı sürece “hükümet” var demektir. Aksi taktirde meşru bir hükümetin varlığından asla söz edilemez.
Hükümet varsa; Demokrasi, adalet, hukuk, özgürlük ve güvenlik vardır.
Bu unsurlar yoksa, devlet işgal altında veya hükümet acz içinde demektir.
Amaç hem İzmir hem ülkenin diğer yanlarında sosyal refleksi öldürmek...
Terör ve tedhiş örgütüne karşı halkın yurt çapındaki haklı ve doğru öfkesini suçluluk duygusuna dönüştürmek…
Çoğu İzmir’de DTP konvoyunun taşlanmasından birkaç gün sonra İdil’de PKK yanlıları öğretmen evini bastı. İnsanlar sabaha kadar ölüm korkusu içine atıldı. İzmir’e faşist diyenlerden tek kelime çıktı mı? Çıkmaz... Çünkü faşist bizatihi kendileri... Çoğu tedhiş örgütü meddahlığıyla geçinen birer zavallı...
Bu hengâme içinde  “Basın Türkiye’de ABD’den çok daha özgür” dedi.
Demeye kalmadı ertesi gün Aydınlık dergisi mahkeme kararıyla bir ay kapatıldı.
Sebep: “Vatanı savunmak suç, bölücülük ve casusluk serbest, Türk ordusuna tasfiye harekâtı” başlıklı yazı.
Anaların gözyaşı halâ dinmedi.
Terör örgütüne verilen rüşvetlerle de dineceğe benzemiyor!
Şu hale nazaran: Açılım süreci neyi gösterdi?
Cevap: “Aman oyuna gelmeyin” oyununu!
“Rica ile merhamet dilenmekle bir devletin onuru kurtarılamaz” (Atatürk)
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
 

 

 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Hüseyin Hüsnü GÜREL
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi
TBMM DİLEKÇE KOMİSYONU BAŞKANLIĞI’NA ANKARA
 KONU: Marmara Bölgesi ile Erzincan ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetler ve Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağı varlığı Hk.
İLGİ : TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanlığının 05.11.2008 / 2396 No’lu Kararı Marmara bölgesi ile Erzincan ovasında deprem hareketi başlamadan önce  yeraltından bomba gibi patlama ve gürültülü sesler işitilmektedir. Depremler ile ilgisi olmayan bu patlama seslerinin sebebini hiç kimse araştırmamıştır.
 
TBMM Dilekçe Komisyonu Başkanlığının ilgideki kararı ile konunun tüm ilgili kurumlara iletildiği gerekçesi ile başka bir işlem yapılamayacağı bildirilmiştir.
Bu konuda yalnız Maden Mühendisleri Odası Başkanlığınca ilgi göstermiş ve Maden Mühendisleri Başkanlığının vatanseverliği ile Yüceliği sergilenmiştir.
Diğer Yetkili ve İlgili Makamlar bu RAPOR da ve 32 yazılı belgede verilen bilgilere itibar etmeden; mahallinde hiçbir soruşturma ve araştırma yapmadan; bu olayları yaşayarak bilen görgü tanıkları ile görüşmeden; masa başında oturarak kafadan sallama, gerçek dışı beylik ifadeler Ülkemiz için fevkalade olan bu konular dışlanmıştır
Bu bilgi ve belgeler http://www.milliservet.blogspot.com sitesinde yayınlanmıştır.
Bu RAPOR ve 32 yazılı belge sunulduktan sonra bu konulara ait yeni bilgi ve belgeler elde edilmiştir .Bu yeni bilgiler ve belgeler ışığında tarafımdan düzenlenen  YENİ RAPOR ve 34 adet yazılı belge sunulmakta ve konu daha iyi aydınlanmaktadır.
 1) Bu YENİ RAPOR un 9. ve 10. sayfalarında açıklandığı gibi doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları ile zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile deprem hareketleri 50m. gibi çok zayıflamakta ve Zayıflayan deprem hareketleri ile hiçbir önemli hasar olmamaktadır.
Yüce Osmanlı Padişahı II. Beyazıt’ın yaptığı gibi kuyular açmak suretiyle doğalgaz patlamalarından ileri gelen afetler önlendiği takdirde; Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında fayların 50 m. gibi dışında olan heryer ve çok geniş alanlar deprem bakımından en güvenli yerler olacak; bu yerlere güven ile çok yüksek inşaatlar yapılacak ve bu yerler çok  kıymetlenecektir.
2) Bu YENİ RAPOR un 16. ve 17. sayfalarında açıklandığı gibi; Erzincan ovasında deprem olayı olup biter bitmez Arabistan platosunun itmesi ile bu ovadaki bütün fay çatlakları vana gibi kapanmaktadır İleride 40-50 sene sonra Erzincan ovasında meydana gelecek yeni deprem tarihine kadar doğalgazın dışarıya çıkmasına izin verilmemektedir. Bu sebeple Erzincan ovasındaki  doğalgaz yatağı zenginliğini çok mükemmel şekilde korumaktadır.
Erzincan ovasında yalnız depremler esnasında 1-2 gün gibi kısa sürede yer altından doğalgazın dışarıya çıkması fevkalade önemli ve çok faydalıdır.
3) 1045 Erzincan depreminden beri günümüzde yaşanan 1939, 1983 ve 1992 depremleri dahil  meydana gelen en az 29 Erzincan depremlerinin hepsinde kıyametler koparcasına korkunç afetler meydana geldiği ve her depremde Erzincan ovasında gökte muazzam miktarlarda doğalgaz yandığı halde; bu konuda yalnız 1045 Erzincan depremine ait yazılı belge vardır.
1045 Erzincan depreminde gökte çok muazzam miktarda doğalgazın alevle yanması ile güneş ve ay kan rengine boyandığı anlaşılmaktadır.
4) 1045 Depreminden ve 965 seneden beri ilk defa 1992 Erzincan depreminde karanlık gecede kıpkızıl ortamın meydana geldiği ve Karakaya’da ateş topunun fışkırdığı konusunda Abdülkadir DELİKTAŞ bilgi vererek; Ülkemiz ve Erzincan’a büyük yardım yapmıştır.
DELİKTAŞ; depremler esnasında yeraltından seslerin işitilmesi; alevlenmeler; nur gibi ışıklanmalar; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; Erzincan ovasında çok soğuk havanın ısındığı; ovadaki karların eridiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, ve binaların yana yatıp yatıp kalktığı konularında bilgi vermiş olsaydı; Ülkemize ve Erzincan’a daha çok büyük yardım etmiş olacaktı.
Bu gerçekler ortaya dökülmedikçe bu konulara çareler bulmak mümkün değildir.
5) 1994 yılında depremler ve doğalgaz konularında çok az bilgim vardı. Zamanla bu konularda yeni yeni bilgiler edinmiş bulunuyorum.
Rahmetli Vali Recep YAZICIOĞLU, Erzincan Valiliğinin 18.10.1994 / 459 sayılı yazıları ile bu konularda tarafımdan verilen bilgilerin hepsi doğrulanmıştır. ( EK 24 )
6)Gökte milyarlarca soba yakıldığında yerdeki karların erimeyeceği düşünüldüğünde;Erzincan ovasında her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyacı olan 20 milyar m3 doğalgazdan kat kat daha fazla doğalgazın gökte yandığını kabaca hesap etmek mümkündür.
Bu doğalgaz yatağı ile; Ülkemizin bütün doğalgaz ihtiyacı fazlası ile karşılanacak; Ülkemiz doğalgaz bakımından dışa bağımlılıktan kurtulacak; Mersin Akkuyu da ve Sinop da inşaa edilecek nükleer santrallerinden vazgeçilecek; doğalgaz çok ucuzlayacak; yüz binlerce insana iş imkanı sağlayacak; Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi değişecektir.
Varlığı açıkça ortaya konulan Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı; T.P.A.O Genel Müdürlüğü ve TUBİTAK Başkanlığınca kabul edilmemektedir. (Ek: 7, 8,17)
TBMM Deprem Araştırma Komisyonu Başkanı İdris GÜLLÜCE televizyonlarda Ülkemizde meydana gelen deprem afetlerini düşündükçe uykularının kaçtığını ve kimyasının bozulduğunu; Deprem Araştırma Komisyonu Başkanlığınca bu afetlere karşı çareler bulmak için büyük çalışmaklar yapıldığını ifade etmektedir.
Sözü geçtiği gibi Yüce Padişahımız II. BEYAZIT; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen afetleri önlemek için, kuyular açılması gerektiği hususundaki  bilimsel çareyi 501 sene önce keşfetmiş ve bu keşif ile bilim dünyasına ışık tutmuştur.
Bu YENİ RAPORDA 4.5.6 sayfalarda isimleri verilen ve 1992 Erzincan ve 1999 Marmara depremlerini yaşayan Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Elek. Yük. Müh. Yakup AY, THY İşletmeler Genel Müdürü Orhan BİRDAL,  Nihat ALPTEKİN, Zeynel ÇAYIR, Adapazarı Eski Çevre Müdürü Şafak OKTAY; Osman KARA ve Cemil DEMİR ile görüşülür ise; Marmara ve Erzincan depremlerinde meydana gelen olaylar konularındaki gerçekler ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı varlığı anlaşılacaktır.
Bu görgü tanıkları ile görüşmek istendiği taktirde; bu konuda yardımcı olunacaktır.
Devamı Gelecek Sayıda
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
HANIM AKÇAY’IN KALEMİNDEKİLERDEN
Şairlerimizin, yazarlarımızın, araştırmacılarımızın, kısacası eli kalem tutanların yazdıkları, yayınladıklarından seçtiklerimiz, değerlendirmelerimiz arasında yer vererek mısra ve satırları arasındaki gezintilerimiz gündemdeki, gündemimizdeki yerini koruyor.
Konu, Burdur ve Burdurlu olunca, gündemlerimde değişiklik yapmaktan çekinmediğimi, sakınca görmediğimi herkes biliyor, cümle-alem bunun farkında
 
HANIM AKÇAY
            Burdurlu hemşehrilerimizden. Burdur’da Gençlik ve Spor il Müdürlüğünde çalışan bu hemşehrimin şiir ve denemelerinin bulunduğunu, önceki yıllarda kulak misafiri olmuş, duymuştum. Isparta’da Ocak 2008’in ikinci haftasının ortalarında Fatma Uçarlar arkadaşımızın imza gününde, pardon şiir şöleninde yüzyüze geldiğimiz Hanım Akçay kardeşimizden rica ettim.. “şu şiir ve denemelerinden, çalışmalarından gönder” dedim.
21.01.2009 tarihli mektubuyla şiirlerinden ve hikaye denemesinin bazı sayfalarından örnekler gönderdi.
Hanım Akçay kardeşimiz çok mütevazı. Sanki kendisinden başka, ilk yazdıklarını yayınlanmak üzere sağa sola gönderen yok… Yazdıklarını elinden adeta ”zorla” alıyorsunuz…
 
GERÇEK ÖYLE DEĞİL
Hanım Akçay kardeşimizin şiirleri, öyle elde tutulacak, defter aralarında saklanacak ölçüde zayıf değil.. Şiirin gerçek yolculuğuna çıkan herkes gibi başlangıç duyguları var, şiirin geniş dünyası içinde yer yer görünmeye başlayanlar olarak karşımıza çıkanlar var.
Sen, sessiz sevgi, bekliyorum, sen ve ben, anlamadım seni,  tek başıma, dorum gözlüm, canım canım öğretmenim, adını sen koy, içim yanıyor, öyle sevgi başlıklarıyla bize ulaşanlara bakıyoruz.. Hepsi pırıl pırıl duygularla yazılmış. Önemli mesajların getiricisi bu şiirler. Bir örnek bunlardan:
 
Severim akşamları görünmez günahlarla,
Akla gelmedik sevgililer akıllarda,
Eve giderken parkelerin üzerinde tek tek,
Çığlık, çığlık yüreğim duymayan kulaklarda.
 
Üç şiirinin başlığı yok Hanım Akçay’ın. Hani isimsiz insan olmaz ya, başlıksız  da şiir olmaz demek yanlış olur mu acaba?. Hanım Akçay’ın öteki şiirlerinden bazı mısraları:
-Anne mutlu olmak istiyorum/Gitme, açılma güzelim/Ölüm içimde, çok yakınımdasın/Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Sığınmak istedim limana/Paylaşmayı öğrendim canım öğretmenim senden/Bir kapı açtım/Tek başıma darmadağın olmuşum vd. Bu şiirlerinden aldığımız tek mısralar bile gösteriyor ve bunlardan anlıyoruz ki, Hanım Akçay şiirin ortalarında… Yani başlangıcında değil Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Devam Hanım Akçay kardeşim, hemşehrim devam.
 
BİR KÖY HİKAYESİ
HanIm Akçay’ın bir hikâye denemesi var. Adının ne olduğunu henüz bilmediğimiz bu hikâye denemesindeki anlatım da, şiirlerindeki anlatım gibi, gelecek için ümit veriyor.
-“Amma ninenin misafirleri gelmişti. Ayaküstü hoş geldin deyip, azda olsa sohbet edip düğüne gittiler”,
-“Kızından evvel şalvarını giydi. Dastarını sıkıca bağladı, elini yüzünü sabunladı. Hem söleniyor, hem de bir taraftan eğri olan şalvarını düzeltiyordu”.
Gelecek düşünülerek, varılmak istenilen hedeflerin tesbitiyle mümkün olacağına göre, Hanım Akçay’ın düşünüp, plânladıkları var. Bu plânlama çerçevesinde yazdıkları, ortaya koydukları var…Şiir konusunda olduğu gibi, hikâye konusunda da devam bizim gız, Hanım Akçay.

 

 
 
 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
TAVUK GÖĞSÜ KAVURMASI
Yarı kilogram kemiği alınmış tavuk göğsü
3 orta büyüklükte domates
4 orta boy yeşil biber
İstenildiği kadar tuz
İki yemek kaşığı sıvı yağ
 
            Kemiği alınmış göğüsler kuşbaşı olarak doğranır.
Tencereye konularak güzelce yıkanır ve süzülür.
Biber ve domatesler iyice yıkanır ve küçük küçük doğranarak bir kenarda bekletilir.
Tencere kısık ateşe konulur ve istenildiği kadar tuz ekilerek ara sıra karıştırılır ve kuşbaşının suyu çekene kadar haşlanır. Kuşbaşının suyu çekilince iki yemek kaşığı sıvı yağı etin üzerinden gezdirilir. Doğranmış domates biber ilave edilerek kısık ateşte suyu çekilene kadar ara sıra karıştırılarak pişirilir.
Sıcak olarak servis yapılır. İstenilirse üzerine karabiber ekilir.

 

 
 
 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

 
Dilek BİGA
 
ÇEKİP GİDERSEM
Bağında bülbül ötmez dağda kekliğin
Saksıda gülün bitmez çekip gidersem.
Bir baktım, dönmüştür çarkı feleğin,
Düzde ayağın gülmez çekip gidersem.
Ömrün ecele yetmez, çekip gidersem.
 
Aşına yağın yetmez, başına aklın
Derde tahammül yetmez çekip gidersem.
Sillesi beter olur, zalime hakkın,
Dünya mahşere döner çkip gidersem.
Işığıyan yıldızın söner, çekip gidersem.
 
Gönlüne ferman yetmez, hisse iraden
Hasrete sabır yetmez, çekip gidersem.
Azabı korkunç olur, gaddar cehennem,
Gözlerin cennet görmez, çekip gidersem. 
Yaradan seni bilmez çekip gidersem.
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Nihat İNCE
Nihat İNCE Hayat Hikayesi
 İSTERİM
Bu güzelim güzel yurdu
Mürevveh görmek isterim
Güzel yurdun insanlarıyla
Hep kardeş olmak isterim.
 
Türk’ün büyük ünlerini
Sevgiyle saygı günlerini
Sevgi kokan güllerini
Beraber dermek isterim.
 
Büyüğüne saygı duymayı
Babaya sevgi sunmayı
Hep doğru yola gitmeyi
Beraber görmek isterim.
 
Güzel yurdu sevenleri
Doğru sözler diyenleri
Doğru söyler bilenleri
Birlikte görmek isterim.
 
NİHAT ülkesini sever
Allah’ın yolundan gider
Düşkünlere yardım eder
Doğruyu görmek isterim
14.07,2007
 

 

 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!
Ahmet CANBABA
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi
MENDERES  ÇIKMAZI
Sevda  türküleri  söylerken 
Sevgililer  fısıltılarla
Aldandım.
 
Ölüm  düştü 
Ölümler düştü
Parçalanmış  bedenlere
Kahbe  bir bombada
Haber  soludum.
 
Görgü  tanıkları
Olay yeri
Feryat  figan.
Muammer,  güler
Gözlerim boşaldı
Hain ve acımasız teröristlere 
Lanet  okudum.
 
Korku  cam kırıklarında
Darmadağın.
Hırsından  kilitlenmiş  dil
Ve  hırsından kilitlenmiş  yumruk
Ve  gözyaşından  ıslanmış  mendil.
Ağıtlar  çökmüş  gözlere
 
Acılara  sağır  ten 
27 Temmuz  gecesi. 
Dağılmış  sokaklara  korkulu  gözler
Kangölüne  düşmüş  suretler
Damarlarda  çürümüş kan
Ölüm  sebil.
 
Can  çıkmazına  döndü  sokak 
Teselliye  kaçmış  üzüntüler
Hain  tuzaklara  yem.
Zavallılar  sürüsü
Bu gün 
Utanç  duvarına  çarpmış.
 
Amerikan uşağı  pkk
Dönekler  ordusu  yaratmış
Bir habis  ur gibi  memleketimde.
Burjuvazi
Yaşamda  bir  devinim
İleri,  geri  sağ,  sol
Orta  yol
Oltada  yem.

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

 

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.

1

Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

125 SAYI 25 Temmuz 2009 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!