YIL 10   SAYI 112  25 Haziran 2008

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!

YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1

 

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

 

Mahmut Selim GÜRSEL ÇÖPLÜK (İnadım inat adım Çorum Belediyesi) araştırmamı “Çekül Vakfı”na ithaf ediyorum
İsmet ÇENESİZ HAYIRLI BİR KANUN
Atilla ALPAY BİR ETKİNLİK RESİMLERİ
Salim SAVCI ANLAMLI SÖZLER
Sakin KARAKAŞ FİLİSTİN’E
Mustafa Nevruz SINACI DP BÜTÜN SİYASET KURUMLARINA İTHAF OLUNUR
İsa KAYACAN ETKİNLİKLERDE, SANAT MI, SİYASET Mİ?
Selma GÜRSEL SEMİZOTU
Mehmet KARADAĞ OLMUYOR BEYLER
Güner KAYMAK TÜRKİYELİ SIFATINA GİRENLER
 
 
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
   
 
 
 
 
 
 
 
 
 01

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mahmut Selim GÜRSEL
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi
 ÇÖPLÜK (İnadım inat adım Çorum Belediyesi)Aşağıdaki araştırmamı “Çekül Vakfı”na ithaf ediyorum
 
 “BİR HABER:
"KENTSEL DÖNÜŞÜM" PROTOKOLÜ İMZALANDI
http://www.corumhaber.net/content/view/6778/494/
Kentsel Dönüşüm Projesi çerçevesinde Ayakkabıcılar Arastası'nın yıkılarak Farabi
Caddesi'nin Gazi Caddesi'yle birleştirilmesi ve bölgenin farklı bir ticaret merkezi hâline dönüştürülmesini kapsayan çalışmanın birinci adımı olarak Çorum Belediyesi ile TOKİ arasında protokol imzalandı. İmza töreni dün Ankara'da gerçekleştirilirken protokolü Çorum Belediyesi adına Başkan Turan Atlamaz imzaladı. Yapılan protokole TOKİ adına ise Başkan Erdoğan Bayraktar'ın Ankara dışında olması nedeniyle kurum daire başkanları imza koydular. Belediye Başkanı Turan Atlamaz yaptığı açıklamada, TOKİ'nin Çorum'a bir ekip göndereceğini ve bu ekibin bölge esnafıyla görüşerek anlaşma yolu arayacağını söyledi. Atlamaz, anlaşmaların tümüyle tamamlanması beklenmeksizin mutabakat sağlanan bölümlerde hemen çalışmalara başlanacağını bildirdi. Başkan Atlamaz alt yapı ve projelendirme çalışmalarının tamamlandığını hatırlatarak, TOKİ'nin kendi öz kaynakları ile yürüteceği projede hiçbir esnafın mağdur edilmeyeceğinin altını çizdi. “
           
Çorumlular size bir bilmecem var?
            “FARABİ CADDESİNDEN SAAT KULESİNE GÜNDE KAÇ ARAÇ GİRİYOR?
             Çorum’un en eski arastalarında bir tanesi. İlle de yıkacak betonla kaplayacak. “Tokinin” yapacağını Çorum’a yaptı şimdi yapacak başka işi yok mu? Zaten Çorum Çöplüğüne yakın yerleşim yerini yaptı orayı duman ve sanayi atıklarının atıldığı Çorum çöplüğün nahoş kokularına teslim etti. Şimdi de ÇÖPLÜK ARASTASINA mı göz dikti?
Bana göre bu arasta Bizanslılar döneminde kullanılan kalenin atıklarının atıldığı alan olara adının geldiğine inanmaktayım.
Gerçekçilik payı ise to
prağın altında saklı olarak günümüze kadar gözlerden uzak söylentiler ve kulaktan dolma bilgilerle dolu bir mekân.
Eski orijinalliğinin kalmadığını iddia etseler bile yaşanılan ve halen kullanılan bir arasta. Çorum Ulu Camiye çok yakın bir alan. Küçük ve insanların soluklandığı, çay içtikleri asma altlarının bulunduğu çay ocak ve kahvehaneleri olan sıcacık yerlerden bir mekân.
Bundan çok geç olmayan ve Çorum’da on yıl öncesine kadar yeni bir ev kurmak isterseniz burada hepsinin bulunduğu bir çarşı. Bir ev kurmak için  “Çöplük Arastası” yapılacak evin arsası hariç bütün malzemelerinin satıldığı, kapı ve pencerelerinin yapılabildiği, iç mefruşatının düzenlenmesi için her türlü malın bulunduğu, dayanıp döşetilebilen eşyaların alınabildiği, kap kacağının tamamlanabileceği ve yatak ile yorganınızın, kilim ve halınızın, velhasıl bütün eksiklerinizin tamamlanabileceği bir çarşı idi.
Şimdi de hemen hemen her şey bulunan bir avuç içi kadar şirin arasta. Eksiklikleri yok mu? Tabiî ki var. Her şey gibi buranında eksiklikleri var. Birkaç on yıl evvel bir esnafın dükkânını yenilemek için aldığı ruhsata uygun olmadı diye yaptığı yer yıktırılarak gerçeğine yakının yaptırıldığı alandı. Şimdi kim kime, dum duma. Bir başıbozukluk var ki sormayın gitsin. Resmi kurumlar ve kuruluşlar kendi bildiklerini ve yapacağım diye direttiklerini yapıyorlar. Ben bilirim diyorlar. Halk ki kendi başlarına kalmış. Avukat tutmuş fakat hakkını savunan yok.
Bu kadar anlatımdan sonra gelelim birazda övünmeye. Diyeceksiniz tevazu denen şey bu adamda yok mu? Fazla tevazu biraz riya olduğu görüşünde olanlardanım. Bir
 gün mahalli kanalın birinde “Çöplük Çarşısı” için anket yapıldığını ve arasta sakinlerinin tamamına yakınının yıkılmasını ve Çorum’un güzel bir alana kavuşması gerektiğini (1) belirten bir haberinin ardından da burada yapılacakları anlatan uzun ve betonlaşmadan başka bir getirisi olmayan konuşmalara kulak verdim. Ertesi gün Çöplüğe gittim. En azından birkaç resimle kalanları kurtarayım diye düşündüm ve bizim emektar makine ile görüntüleri sabitlemeye çalışırken birisi seslendi:
-Hacı gel hele. Ne diyon Çöplüğü yıkacaklar. Buraya meydan yapacaklar. Gel bi çay içelim konuşalım. Diye; beni mekânına davet etti. Benden yaşlıca bir ağabeyimizdi. Gözleri dolmuştu. Dokumsan ağlayacak durumda idi. Bir şey soracak oldum.
-Hacı derginde yazmıştın durdurmuşlardı. Şimdi Çöplüğü unuttun mu sen? Hani yazmıştın. Belediye yapacağını bırakmıştı. Şimdi bu Başkan illede yol açacam, illede alan yapacam diyo. Cevap vermeden sustum. Sonra yollan geçen bir esnafı dükkânına çağırdı.
-Gele hele gel. Bak bu adam gibileri uğraştı Çöplük kurtulmuştu. Buda yelkenleri suya indirmiş, buraların fotrafını çekiyo. Soruyom ses çıkarmıyo. Gel sende bişey deyiver. Diye içeriye davet etti. Tokalaştık, merhabalaştık. Yeni gelen sordu:
-Hacı niçin buraların resmini çekiyorsun? Artık cevap verme zamanı gelmişti.
-Bakın! Akşam televizyonu ben de dinledim. Alan memnun sizlerde yıkın diye çoğunluktaymışsınız.  Bende bari buraları resimleyim de arşivimde bulunsun di
ye fotoğraflamaya çalışıyorum. Dedim. İkisi birden itiraz ettiler:
-Nereden çıktı bize sormadılar ki diye itirazlarına devam ettiler. Şaşırmıştım. Nasıl olur Çöplük arastası burası kaldırılsın diyormuş. Televizyonda öyle bir kelime duydum. Dedim. Dükkan sahibi:
- Sana sormadılar ki. Dükkânına çağırdığı komşusuna dönerek. Sana sordular mı? Oda:
-Hayır bana da sormadılar. Burada kimseye sormadılar. Bizde senin gibi televizyonda duyduk. Araştırdım kimseye sormamışlar. Dedi. Hemen karar verdim cebimde taşıdığım müspette kağıdını çıkartarak dükkan sahibine uzattım.:
-Adını soy adını yaz ağabey dedim. Şaşırdı. Neden ?  Diye sordu. Bende:
-Anket yapılmadı diyorsunuz haydi anket yapalım. Yalnız darılaca, küsmece yok. Ben bir soru soracağım sen bir cevap yazacaksın adının altına da imzanı koyacaksın. Var mısın diyince:
-Haydi sor sorunu dedi. Bende:
- Çöplük yıkılsın mı, yıkılmasın mı? Sadece birisini yaz ve imzala dedim.
-Yıkılmasın diye yazdı ve kağıdı aldım. Davet edilene uzattım:
-Sende katılır mısın? Çöplük yıkılsın mı, yıkılmasın mı? O da görüşünü yazdı. Bende o dükkândan itibaren tek tek dükkânları dolaştım. Hiç kimseye etkide bulunmadan aynı soruyu sordum. Cevapları Internet’te yayınlayacağımı söyledim ve iki gün boyu ankete devam ettim. Dükkânlara gelenlere de sordum, cevaplayanların kendi el yazıları ile yazdırdım ve anketi yayınladım. Daha sonra Internet’ten katılmak isteyenlerinde e-postaları ile görüşlerini yayınladım.
Bir önceki Çorum belediye Başkanı da üç katlı yer altı çarşısı yapmaya kalkmıştı! :-] Bu dönem de Çorum’da kaç miting oluyorsa helikopter alanı ve farklı ticaret merkezi yapacak.
Çorum işte böylece çok önemli bir çarşısını kaybedecek. Siz ne dersiniz? Beton ve Çorum’a uymayan ve Türk karaktersilerini taşımayan bir yapılaşma ve meydan mı?
Arkadaş! Es
kiden dediğimi yine yenileyeceğim. Artık Çorum’un Uydu kentlere ihtiyacı var. Meydan mı yapacaksın oralara yap. Çarşı mı yapacaksın oralara yap. Alış veriş yapanlar oraya gider. Bak Çorum’da iş merkezleri var. Kaç bayan yalnız oralara gidebiliyor? Yeraltı çarşısı yapsan da oraya Çöplük esnafını sözlerle kandırdığını zannetme. Onlarda biliyorlar Derinçay’la saat kulesinin kotunun kaç metre olduğunu. Onlarda biliyorlar buranın fosseptik atıklarının elektrik motorlarının sarfiyatı ile dışarıya atılacağını, onlar da farkında evlerine götürecekleri ekmek parasını dükkânlarının ve yeraltı çarşısının aydınlatılmasında kullanılacak elektriğe verileceğini. Onlarda biliyorlar yeraltı çarşısının zorluklarını.
Siz gelin demin söylediğim gibi yeni çarşı yapacaksanız Ayarık tarafına, Elemin tarafına yapın. Hiç olmazsa oralara gezmeye giderek alış veriş yapmanın zevkini alırlar.
Çöplüğü de böyle bırakmayın. İşyerlerinin fazla mallarını dışarıya koyanları uyarın gerekirse ceza yazın. Gelen turist sizin yapacağınız yeraltı çarşısını gezmeye gelmeyecek. Çöplüğü görmeye gelecek. İmar edin Çorum kalesini orayı gelmeye gelecek.
Ta Selçuklulardan bu güne gelen bir arastanın sonunu birkaç kuruş kazanacağız diye yok etmeyin.
Be bunların hepsinin arkasındayım.
Vesselam.
 
Bilgiler halen sitemde bulunmaktadır.
Diyeceksiniz ki: bildiğimiz bu konuyu neden yazdın?
Sitemiz duruyo
r.
 alt sayfaları linkleri de verdim belki bulamazsınız. Tıklarsanız aramadan gider. Merak edenler de görür diye düşündüm.

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 

 

 02

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsmet ÇENESİZ
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
 HAYIRLI BİR KANUN;
Avrupa’daki bir çok ülke ve Amerika birleşik devletleri pek çok meseleye bizden 30-40 sene önce çözüm bulmuşlar ve bu buldukları çözümleri de kanunlaştırmışlar ve çıkarttıkları bu kanunları da harfiyen tatbik etmişler. Bunlara birkaç örnek verirsek, 29 ocak 2007 tarihli bir takvim yaprağında, “dünyadaki ilk televizyon yayını 1926 yılında başladı” diye, yazıyor. Bir başka örnek, ben 20 senedir uğraşıyorum ve Diyanet İşleri Başkanlığına birkaç defa yazılı olarak sordum, bu sorularıma 5-6 sene önce yine yazılı olarak cevap aldım. Diyanet İşleri Başkanlığından gelen cevaplarda “organ bağışlamak en büyük sevaptır” deniyordu.
Ben yazılarımda bu Organ Bağışlama konusuna sık sık değiniyorum. Ve bu yazılarımda yetkililere, “sizler organlarınızı bağışladınız mı? Önde gelen hükümet ve devlet adamlarımız bu görevlerini yerine getirdiler mi?” diye, sordum. Birkaç kişi dışında kimseden çıt çıkmadı.
Yaklaşık bir ay önce Organ Bağışı konusunda bir yazı yazdım, bu yazımda, bu iş için mesela polis imdat telefonu 155 gibi 200’lü bir telefon numarası tahsis edilsin ve vatandaş o numaraya telefon ettiği zaman görevliler hemen arayan kişiye bir randevu versinler ve randevu verilen tarihte vatandaşın ayağına giderek hemen orada gerekli işlemleri bitirsinler, diye. Bana göre oldukça mantıklı bir çözümdü. Ama kimseden yine bir çıt çıkmadı!
Dedik ya adamlar bu problemleri bizden çok önce, 30-40 sene önce hemde kanun yoluyla çözmüşler.
Son günlerde basında çıkan bir haberi sizlerde okumuşsunuzdur. CHP İzmir Milletvekili Sayın Ali Dinçer Beyefendi kansere yakalanıyor, verilen ilaçlarla kanseri yeniyor ama bu defa da ilaçların tesiriyle karaciğeri iflas ediyor. Sayın Milletvekili kadavradan (vefat eden bir kişiden) alınan karaciğerle tekrar hayata dönüyor.
Sayın Ali Dinçer organ bağışı yapan aileye şükranlarını sunuyor, dualar ediyor, doktorlarına teşekkürler ediyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, her T.C. vatandaşının doğduğu andan itibaren otomatik olarak organlarını bağışlamış sayılacağını, organ bağışı yapmak istemeyen kişilerinde bu taleplerini bir dilekçeyle ilgili mercilere bildirmelerini zorunlu kılan bir kanun tasarısı vereceğini ifade etti.
Tabii sizin parti, bizim parti, ben yaptım, sen yaptım’ dan sıra gelirse kanunlaşacak. Sayın Ali Dinçer böyle bir kanunun Belçika’da yıllardan beri yürürlükte olduğunun da altını çiziyor. İşte bu yüzden de bu ülkelerde organ bekleyen insan sayısı çok az. Bizde ise 20-30 binli rakamlardan bahsediliyor ve binlerce insan organ bulamadığından maalesef ölüyor.
Dedik ya adamlar işi kökünden ve bizden yıllar önce çözmüşler. İnsan hayatını ilgilendiren bu hayırlı kanunun çıkmasına Çorum Milletvekillerimiz de önayak olurlar inşallah
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 

 03

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Atilla ALPAY
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi
BİR ETKİNLİK RESİMLERİ

 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 04

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Salım SAVCI
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
ANLAMLI SÖZLER
1974 yılından bu yana bana gelen mektuplardan alıntılar yapıp bir kenara koymuştum. Onlar dile geldiler, yayınla bizleri dediler. Bu isteğe uydum, işte aktarıyorum:
- Dostun yok ise, en yoksul insan sensin.
- Ah ile gelen vah ile gider.
- Hiçbir şey, hayat kadar tatlı değildir.
- Kendine karşı saygılı olamıyorsan, kimseden saygı bekleme!
- Neş’e ile güneşin girdiği yer aydınlıktır.
- Bilgisini kötüye kullanan insan, en kötü insan sayılır.
- Kusurlarımız, en iyi deneyimlerimiz olmalıdır.
- Çalışmayı seven, kötülük yapmaya fırsat bulamaz.
- Her gerçek, bir yanlıştan doğar.
- Veren el, alan elden üstündür.
- Sevilmek istiyorsanız, sevimli olunuz.
- Öğretmen emekli de olsa öğretmeyi sever.
- Her eleştiri bir uyarıdır, bir diriliştir.
- Çiğ bir şey ye ama, çiğ bir şey söyleme.
Bu anlamlı sözler:
“Dost söylerse güzel söyler” kitabımın bundan sonraki basımına girecektir.
Gerçekte dost acı söyler ama o da güzeldir.
Doğal olarak anlayana!

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 05

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Sakin KARAKAŞ
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
FİLİSTİN’E YOLA ÇIKARKEN DOĞU TÜRKİSTAN’I UNUTMA
Filistin’e yola çık kampanyası aylardan bu yana devam ediyor. İngiltere’den başlayan yardım hareketi Türkiye’yi geçerek Şam üzerinden Lazkiye’ye geçti. Lazkiye limanından Ulusoy 6 isimli gemi ile Gazze’ye ulaşılması planlanıyor. Bir ara İsrail saldırılarından çekinen gemi firmalarının konvoyu taşımak istememesi üzerine gemi krizi çıkmıştı. Ancak bir Türk firmasının konvoyu taşıyabileceğini belirtmesi üzerine kriz atlatılmıştı. Lazkiye Limanı'na gelen ''Ulusoy 6'' gemisine konvoyda yer alan yaklaşık 200 araçla birlikte 50 kişi bindi.        İngiltere’den yola çıkan yardım konvoyu yol aldıkça büyüdü. Konvoyda Filistin’e destek veren Hıristiyan ve Yahudilerde bulunuyor. Bu bağlamda yardım oluşumunu uluslar arası çerçevede gerçekleşmiş oluyor. Yardımın Türkiye ayağını İHH İnsani Yardım Vakfı ve Anadolu İnsani Yardım Derneği (AYDER)’in yürüttüğü “Filistin’e Yol Açık’ sloganlı yardım konvoyu ülkemizde büyüdükçe büyüdü. Yardıma Türkiye’den destek veren duyarlı Müslümanları alkışlıyoruz. Konu Filistin olunca havadan,karadan ve denizden destek yağıyor. Allah bu yardıma sebeb olanlardan razı olsun İHH İnsani Yardım Vakfı başkan yardımcısı Yaşar Kutluay konu ile ilgili bir açıklama yapmış. “27 Aralık 2008 tarihinde İsrail’in, Gazze’ye saldırı başlattığını, İsrail’in havadan, karadan ve denizden yürüttüğü saldırıda her türlü silahın savunmasız Filistin halkı üzerinde kullanıldığına dikkat çeken Yaşar Kutluay, “İnsansız uçaklar, çocuk, kadın, yaşlı demeden hedef tanımaksızın Gazze topraklarının üzerine bombalar yağdırırken, kullanılması yasak olan fosfor bombalarının altında 500’ü çocuk olmak üzere bin 500 insan hayatını kaybetti.” Yaşar beyi bu duyarlı tavrından dolayı kutluyoruz.
Konu Filistin olunca, İHH başta olmak üzere havadan karadan ve denizden yardım yağdıran bütün sivil toplum örgütlerini Doğu Türkistan’da Çin zulmü altında inim inim inleyen Müslüman Türker içinde kampanya düzenlemeye davet ediyorum. Hatta kampanya’ya destek veren Müslümanları da neden bu kampanyaya Doğu Türkistan dahil edilmedi sorgusunu yapmaya davet ediyorum.
Bakınız;  konunun vahameti ne boyutlarda Doğu Türkistan’da neler oluyor bir hatırlayalım. Doğu Türkistan'da hamile kadınlara zorla kürtaj yapılıyor yüzbinlerce insan kısırlaştırıldı, ayrıca Kur'an-ı Kerim’in öğretilmesi ve ibadetlerin yapılması yasaklanıyor, camiler ibadete kapatılarak 'domuz ahırı' olarak kullanılıyor. 1947 yılında 1.5 milyon olan Doğu Türkistan'daki Çinli sayısının bugün 10-11 milyona ulaştığı belirtiliyor.. Her yıl ortalama 400 bin Çinli Doğu Türkistan'a getirilip yerleştiriliyor. Çin’in asıl hedefi 2020 yılına kadar Doğu Türkistan'da 50 milyon Çinli'yi getirip, ülkenin asıl sahibi Müslüman Türkleri azınlıkta bırakmak. Kızıl Çin hükümeti, Doğu Türkistan Müslüman halkına tarihte başka örneği olmayan yöntemlerle hem fiziki hem de kültürel soykırım uygulamaktadır. Bir yandan ülkeye Çinli göçmenler getirilirken, diğer yandan Müslüman Türk kızları çalıştırılmak bahanesiyle Çin'e götürüp zorla gayrimüslimlerle evlendirilmektedir. Çin hükümetinin Türk köylerinde nükleer denemeler yapmasına uygar dünya sesini çıkarmamaktadır. Çiftçilerin ellerinden alınan topraklar, Çinli göçmenlere verilmektedir."Yeraltı zenginlikleri talan edilerek, Çinlilerin refah ve zenginliğinde kullanılmaktadır. Çin'in gelişmesinin en büyük etkeni Doğu Türkistan'dır. Çünkü; Doğu Türkistan yer altı ve yer üstü zenginliklerine önemli derecede sahiptir. Müslümanların özgürlükleri tamamen kısıtlanmıştır. Dini bayramların kutlanması, oruç tutulması, namaz kılınması yasaklanmıştır. Budist ve Hıristiyan Çinliler ibadetlerinde tamamen serbesttir. Hıristiyan misyonerler, Doğu Türkistan'da serbestçe dolaşıp propaganda yapabilmektedir.  Doğu Türkistan'dan son günlerde gelen toplu infaz haberleri gelmektedir.. Doğu Türkistan meselesi sadece Müslüman Uygur Türk’lerinin bir sorunu olarak görülmemeli ve bu mazlumlara vicdan sahibi insanlar sahip çıkmalıdır.  
Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman Türkler, "Mao'nun Kızıl Çin"inde yaşananların tekrarını yaşamaktadırlar. Gençler sebepsiz yere tutuklanmakta, rejime karşı oldukları iddiası ile idama mahkûm edilerek kurşuna dizilmekte, kazançları acımasız vergilerle ellerinden alınmakta, halk açlık tehlikesiyle ölümün eşiğinde yaşamakta, Müslüman Türk köylerinde yapılan nükleer denemelerle ölümcül hastalıklara yakalanmaktadır. Çin mahkemelerinde yargılanan Müslümanlara diri diri toprağa gömme, öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağından iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi cezalar  uygulanmaktadır. Batılı ülkeler, Çin tarafından tüm dünya ile irtibatı özellikle kesilen bu topraklardaki insan hakları ihlallerini her zamanki gibi görmezlikten ve duymazlıktan gelmektedir.
Doğu Türkistanlı Müslümanlar, yaklaşık üç asırdan bu yana Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim politikası, asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel olarak imha edilmesine yöneldi. 1949 yılından sonra Mao liderliğindeki komünist Çin’in asimilasyonu ve Doğu Türkistanlıları katletmesi korkunç boyutlara ulaştı. Ya öldürüldüler ya da kıtlık ortamında ölüme terk edildiler. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı.
 Doğu Türkistan'da halka uygulanan baskılar, Sırplar'ın Bosna'da Müslüman Boşnaklara veya Yahudilerin İsrail’de Filistinlilere uyguladıklarından farklı değildir.
Evet Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün sadece kısa bir özetini anlatmaya çalıştım. Şimdi bütün bu bilgiler ışığında Filistin’e yola çıkanlarla ilgili kafanızda birazcık soru işaretleri oluşmadı mı? Filistin’e yola çıkanlar beraberinde Doğu Türkistan’a yola çıkamazlar mıydı? Filistin’e yola çıkanların içerisinde Hıristiyan ve Yahudilerin bulunması kafanızda bir takım soru işaretleri oluşturmadı mı? Geçtiğimiz Kurban Bayramı başta olmak üzere Filistin’i ve Afrikalı Müslümanların adını kullanan bir takım yardım kuruluşlarının isimleri kurban kesimi konusunda bir takım kirli işlere bulaşmadı mı? Son bir not Filistin’e Yol Açık bırakılırken Doğu Türkistan’a yolun kapalı olmasını mı arzu ediyorsunuz? Doğu Türkistan’da Çin zulmünü yaşayan Müslümanların Türk olması acaba bu işin reytingini mi düşürüyor?
 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 06

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mustafa Nevruz SINACI
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
DP BÜTÜN SİYASET KURUMLARINA İTHAF OLUNUR
Bu günlerde DYP’ye zoraki monte Demokrat Parti’nin Büyük Kongresi yapılacak.
Genel Merkezden yapılan açıklamaya göre Demokrat Partinin 4. (!) Olağanüstü Büyük Kongresinin 6 Ocak 2007 Pazar günü yapılacağı bildirildi. Ancak, daha önce de bu sütunlarda defalarca yazdığım gibi bu ekip Demokrat Parti’den bihaber. Meselâ, IV. Olağanüstü Büyük Kongre demişler ne alâkası var. Önce Parti evraklarını ANAP’tan alsınlar da, aslında kaçıncı Kongre olduğunu bir öğrensinler.
Bahusus Kongrede Genel Başkan seçiminin ardından GİK, Merkez Karar Kurulu ve Yüksek Haysiyet Divanı organlarının yedek ve asil üyelerinin seçimleri gerçekleştirilecek. Burada çok önemli bir ayrıntı vereyim, DP’de Merkez Karar Kuru Yoktur. Bunun yerine kaim Parti Divanı vardır. Parti Divanı, bütün siyaset kurumlarına örnek olacak kadar demokratik, özgün ve parti içi demokrasiyi tedvire muktedir bir kuruldur. GİK Divan tarafından seçilir ve yine Genel Başkanlık Divanı; Parti Divanı’nın onayı ile vücut bulur. Peki hani dünün DYP’ sinin Demokrat Partiye iblâğında bu hüküm. Elbette yok. Çünkü onlar, orijinal DP amblemini de almamakla sadece ve yalnızca “merkez sağın utancı-hicabı” haline düşen DYP’lerine yeni bir yüz arayışına girmişlerdi. Amaçları DP olmak falan değildir. Neyse, uzatmayalım.
Hani, daha önce 17-18 Kasımda yapılması planlanan kongre, Genel Başkan Mehmet Ağar tarafından iptal edilmişti. Ardından GİK, kongrenin 6 Ocak tarihinde yapılmasına karar verdi. Tarafımıza intikal bilgilere göre. Kongrede, DP-dyp Genel Başkan Yardımcısı Çağrı Erhan, eski İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu, eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarlarından Aytun Çıray, eski genel sekreterlerden Serhan Yücel, gazeteci Nevval Sevindi, Genel Başkan Mehmet Ağar'ın eski genel merkez danışmanlarından Doç. Dr. Namık Kemal Bingöl, eski Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve eski İzmir İl Başkanı Kani Aydoğdu genel başkan adaylıklarını açıkladılar. Ayrıca, Ali Şahin, Hasan Ateş, Eşref Ünal, Dursun Atabek, Hayrettin Özaydın, Cemal Önez, Salih Erkal ve Efkan Erkul isimli şahıslar da genel merkeze adaylık başvurusu yapmışlar. Ne diyelim ? hayırlı olsun. Bekleyecek ve göreceğiz neler olacağını !..
Bizim fikrimiz o ki; Parti sahibi, polis, Mehmet AĞAR’ın katı yönetimi, kaprisleri ve basiretsizliği nedeniyle DYP misyonuna nokta konuldu. Tam kıvamında gerçekleşmesi kabil “birleşme ve bütünleşme” ise maalesef gerçekleştirilmedi ve zoraki nikâh sonunda böyle oldu.
Ancak, bununda memleket hayrına iblâğı mümkün.
Umarım bu makale bulunur, okunur, ibret ve ders alınır.
Dava ve misyonun hakiki varislerinde biri sıfatıyla halisane temennimiz budur.
Tabii değişim ve dönüşümün gerçekleşebilmesi için DP adını alan ve fakat “manâ ve muhtevasının” ayrılmaz bir parçası olan amblemini dışlayan bu yeni (!) oluşumun, yapılacak kongrede aslına rücu etmesi, dava ve misyonunun özünü teşkil eden tarihi amblemi alması, ilke onur ve değerlerini iktisap etmesi zorunludur. Aksi takdirde sonuç yine hayâl-i sükut ve derin bir hüsrandan başka bir şey olmayacaktır.
(DYP) -DP’YE İTHAF
Her ne kadar aşağıdaki bilgilere bütün siyaset kurumlarının “hayati derecede” ihtiyacı olsa da; Ben bu makaleyi özellikle ve bilhassa DYP-DP’ye ithaf ediyorum. Umarım görülür, bilinir, okunur, incelenir ve değerlendirilir. Zira, bu çalışma büyük bir zahmet, meşakkat, bilgi ve birikimin ürünüdür. Her ne kadar “marifet iltifata tabii” ise de, biz kimselerden her hangi bir iltifat beklemiyor; Sadece “bilgi” yi siyasetin ve siyasetçilerin istifadesine sunuyoruz.
İDEAL BİR PARTİ (GELENEĞİN) PROGRAMI
Bu güne göre uzak bir geçmişte; 01 Eylül 1937 tarihinde, "Şark Raporu" ışığında, (Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK' ün emir ve direktifleri üzerine) Celâl BAYAR ve arkadaşları tarafından hazırlanan "TC'nin, Kalkınması-Gelişmesi ve Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaşmasına İlişkin Program Tasarısı" bizzat ve şahsen, ATATÜRK tarafından okunmuş, incelenmiş olup, pek çok ek ve değişiklik yapıldıktan sonra BAYAR' a, "İşte, bu program benim programımdır. Türk milleti için düşündüğüm ve icrası hususunda lüzumuna kani olduğum her hususu havi bulunmaktadır. Bütün esas ve unsurları ile bunun mutlaka ve noksansız olarak uygulanmasını istiyorum. Hükümeti kurun ve bu programı uygulayın." dediği ve uygulama emri verdiği metin, önce 25.Eylül.1937 tarihli 1. Mahmut Celal BAYAR
Hükümetinin resmi ve "Atatürk tarafından hazırlanan" onaylı programı oldu.
Ancak bu programın, 25.10.1937-25.01.1939 tarihleri arasında görev yapan 1. ve 2. Bayar hükümetleri tarafından uygulanması mümkün olmadı. Çünkü, Şark Raporu ve çok bariz hale gelen bazı sorun ve sıkıntılar yüzünden Atatürk, İsmet İnönü’yü, parti ve devlet görevlerinden azlederek sürgüne göndermişti. Diğer taraftan kendi hastalığı ilerliyor ve devlet işleri ile meşgul olamıyordu. Bayar Hükümeti ise, bir taraftan aziz Atatürk’ün tedavisi için koşturuyor, diğer taraftan da programın hayata geçmesi ve hükümetin (İnönü den dolayı) başarılı olmasını istemeyen Vekillere karşı yoğun bir mücadele veriyordu. 10.Kasım.1938 günü Ulu Önder hayata gözlerini kapayıncaya kadar bu mücadele, programdan hiçbir sonuç alınamadan ve her hangi bir uygulama yapılamadan böylece sürdü.
Vefatın ertesi günü İsmet İnönü derhal, kendisini Cumhurbaşkanlığına seçtirdi. İlk etapta "Atatürk' ün programı" hayal mahsulü olarak nitelenip yürürlükten kaldırıldı. Bütün Resmi daire ve okullardan Atatürk portreleri indirilerek "milli şef" fotoğrafları asıldı. Tedavüldeki kağıt ve madeni paralar toplanarak "milli şef" resimli paralar basılıp piyasaya çıkartıldı. Buna sabır ve tahammül gösteremeyen ve onay vermeyen Bayar Hükümeti 25.Ocak.1939 da görevinden alındı.
Bu tarihten itibaren ülkemizde karanlık, despot, diktatör ve faşist bir yönetim, baskıcı ve karanlık bir dönem başladı. Halk Partisi ile devlet adeta birleşti, bütünleşti. Celal BAYAR ve arkadaşları; Adnan MENDERES, Refik KORALTAN, Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ, Mareşal Fevzi ÇAKMAK, Ali Fethi OKYAR ve Ali Fuad BAŞGİL; Zamanla, azimle ve sabırla genişleyen bir yelpaze içinde, (kendi deyimleri ile) Demokrasi ve fazilet mücadelesine başladılar. Atatürk'ün, yoluna, izine, vasiyet-gelenek ve programına sıkı sıkıya, sadakat ve samimiyetle sahip çıkıp sarıldılar.
İşte; 12.Haziran.1945 tarihli "dörtlü takrir" e, buna mümasil demokrasi, insan hakları, adalet, fazilet ve hukuk mücadelesine esas teşkil eden ve 07.Ocak.1946 da "Demokrat Partinin " kurulması ile hayata geçen bu programdır. Bu program, Türkiye sevdalıları için uygulanması ve uyulması gereken bütün ayrıntıları açıklar. Ülkemiz ve insanımızı onurla yükseltmek, kalkındırmak ve geliştirmek isteyenlere yol gösterir. Çağı gereklerine göre değişim ve dönüşüm özelliğini taşır. “Cumhuriyet, Demokrasi ve Lâiklik” bağlamında öncü bir fonksiyona sahiptir. Kısaca milli misyon olarak da vasıf ve ifade edebileceğimiz "Atatürk' ün Programı” bu programın, esas itibarıyla ‘partiler üstü’ karakteri, özellik, nitelik ve ana hatları (muhtevası) aşağıdaki şekildedir:
Gelenekte siyasetin amacı: Devletin temel unsuru, varlık sebebi olan İnsanı, maddi-manevi, ilmi-bilimsel ve kültürel değer, eser ve zenginliklere kavuşturarak ‘ona’ gerçekten başarılı, onurlu, ilkeli, sorumlu ve mutlu olabileceği ortamları hazırlamak;
“Siyaset ve Devlet’in Yeniden Yapılanması” reformu çerçevesinde:
a-Devleti asli (Adalet, Dış-İç emniyet, güvenlik ve huzur, Sosyal Devlet, fert ve toplumun geliştirilmesi, tabanda refah ve mutluluğun şartlarının oluşturulması) görevlerine “yönlendirici ve denetleyici” boyuta çekmek, bunun dışındaki bütün kurum, kuruluş ve işlemleri ya, yerelleştirerek veya hızla özelleştirerek halka teslim etmek; Namuslu ve dürüst rekabete dayalı ‘serbest piyasa ekonomisi’ ni hayata geçirmek.
Şu an için “güvenlik ve istikrar” kavramları anlamlarını yitirmiş bulunmaktadır. Öyle ki, yoğunlaşan kundaklama teşebbüsleri ile 3 Ocak tarihli Diyarbakır saldırısı, ondan evvelki askerleri kaçma ve/veya kaçırılma kalkışmaları, DTP vukuatları ve nihayet; Ağır bir tehdit ve dayatma niteliği arz eden son AB kararları bunu açıkça göstermektedir.
Şimdi kaldığımız yerden devam edelim:
b-Yerinden Yönetim ve katılımcı Yerel Demokrasiyi gerçekleştirmek.
Bilimin, bilincin ve demokrasinin zorunlu kıldığı bu gerçek; İki yüzlü, dessas, yalancı ve talancı AB’nin de menfur telkin-dayatma ve katkılarıyla günümüzde hedefi ve amacından saptırılmakta ve muhtemel bir bölünmeye zemin hazırlamak niyeti ile istismar edilmektedir.
c-Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri arasındaki “kuvvetler ayrılığı, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini” hayata bütün usul, esas ve unsurları ile uygulamak. Kanunlar önünde tam eşitliği sağlamak. Adalet ve hukukun üstünlüğünü hakim kılmak.
d-Başta Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından ve milli delege sistemi ile halkın içinden seçilmesi olmak üzere; Milletvekilleri, Belediye Başkanları, İl ve Belediye meclisi üyelerini “namusluca ve dürüstçe” yasalaşmış dar bölge ve iki turlu seçimle seçtirmek; Yerel yönetimlerin siyasi partilerle bütünüyle ilişiğini kesmek.
e-Ülkeye Tam Başkanlık Sistemini kazandırmak.
Demokrasi, uzlaşma kültürü, karşılıklı saygı-sevgi, tolerans ve hoşgörüye dayalı bütün evrensel hak ve hürriyetlerin önündeki engelleri kaldırarak, adalet ve hukuku hakim kılmak suretiyle bunların uygarca ve özgürce kullanılmasını sağlamak. ‘Kanunlar anayasaya, anayasalar da insan’a aykırı olamaz’ ilkesi doğrultusunda Anayasa ve yasaları sadece temel esasları ihtiva edecek şekilde yeniden düzenlemek ve demokratikleştirmek. Yargı Erki’ni bütünleştirip bağımsız ve tarafsız kılmak, Devletin bütün kurum ve işlemlerini yargının ve halkın denetimine bağlamak, tam şeffaflık ve saydamlığı temin etmek, yargının hızlı, etkin, sağlıklı ve ucuz çalışmasını sağlamak. Hak aramanın yolunu açmak. İçinde (Ombudsman) kurumunun da bulunduğu bir adalet dağıtım sistemi ile halkın hak arama, denetim ve izleme hakkını kullanması kurumsallaştırmak.
Devlet okul ve üniversitelerini, merkezi sistemden yerel yönetimlere devretmek, uygun olanları vakıf haline getirip özelleştirmek. Eğitimde etkin bir sigorta ve kredi sistemi kurmak, fakir, yoksul ve güçsüzlerin de en iyi şartlarda okuma imkanlarından yararlanmasını sağlamak, Devletin Sağlık ve Sosyal Güvenlik kurumlarını tek çatı altında birleştirmek, gerekli olanları yerelleştirmek ve özelleştirmek. Bütün vatandaşlar bir Genel Sağlık Sigortası kurmak. Ayırımsız bütün vatandaşlarımıza devlet hastanelerinde ‘ücretsiz bakım, kontrol ve tedavi’ imkânı sağlamak. Fakir, yoksul, güçsüz ayrımı yapmadan bütün vatandaşlara kalıcı, sürekli ve kaliteli sağlık hizmetini devlet olarak vermek.
Devletçe yönetilen mevcut sigorta sistemlerini çağdaş ve sağlıklı bir Milli Sosyal Güvenlik Sistemine (SAGEM) dönüştürmek. Emekliliği çağdaş-güncel, insani ve medeni boyutta norm ve standart birliğine kavuşturmak. Çalışanla emekli arasındaki maaş farkını asgariye indirmek, maaşlar arasındaki ayrıcalık ve uçuruma son vermek, kamu ve özel sektör çalışanları ile bütün emekli maaşlarını “yoksulluk sınırının” üstüne çekerek, insanca bir yaşam sürmelerini sağlamak,
BİLGİ NOT:
Mevcut hükümet tarafından mezkür sahada yapılan çalışma maalesef bu standart, ilke ve normlardan bütünüyle uzaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu adı ile oluşturulan ve tıpkı yıllar önde DP tarafından öngörüldüğü veçhile “Sosyal Güvenlikte Tek Çatıyı” amaçlayan bahusus kurum ölü doğmuş ve doğar doğmaz da kadük olmuştur. Bu kurumun oluşumunda ne adalet, ne hukuk ve ne de hakkaniyet ilkelerinden söz etmek mümkün değildir. İnşâllah düzeltilir.
Elbette düzeltilmesi de gerekir. Zira, TC’nin kuruluş amacı bunu muciptir.
İşsizlik Sigortasını genelleştirmek.Zorunlu tahsilini bitiren ve/veya 18 yaşını ikmal ettiği halde, her hangi bir okula devam etmeyen bütün gençlerimize ya iş bulmak veya işsizlik maaşı bağlamak. Emeklilerin, işsizlerin, öğrenim gören gençlerin, ev hanımlarının, özürlülerin, yoksul, kimsesizlerin, gazilerin ve şehit ailelerinin durumlarını iyileştirmek. Ülkemizde fakir, yoksul, aç-açık ve kimsesiz bırakmamak. Devlet adına, kimsesizlerin kimsesi olmak. Türkiye ve dünya Türklüğüne sahip çıkmak.
Memur-işçi ayrımını asgariye indirmek. Kamu çalışanlarının sayısını en az yarıya indirmek. Bilimsel sendikacılığı geliştirmek. Sendika ağalığına son vermek. İşçi ve Memur sendikalarını tek Konfederasyon çatısı altında birleştirerek demokratikleştirmek. İşçi ve memur dahil bütün çalışanların sosyal haklarını demokratik yollarla elde etmeleri için gereken yasal düzenlemeleri yapmak. Asgari ücreti, sigorta kıdemi, tahsil, ehliyet ve liyakatle bağlantılı, en alt göstergesi (asgari geçim indirimi) vergi dışı kalacak biçimde yeni usul ve esaslara bağlamak.
Ekilebilir tarım ve ziraat alanlarını korumak kayıt ve şartıyla, Şehirlerin gelişme alanlarını hızlı ve planlı olarak yerleşime açmak, kira ve konutu rant vasıtası olmaktan çıkartmak, herkesin mutlaka medeni ve insani şartları taşıyan, sağlıklı bir Konut sahibi olmasını özendirip desteklemek.Kaynak kaybını engellemek, gereksiz yatırım ve israfı önlemek ve sağlıklı-yeterli-konforlu bir yaşam düzeyi için ‘yaşam boyu kullanılabilecek” kiralık konut sistemini devreye sokmak.
Devlet olarak, toplumun bilim, kültür ve Sanat değerlerine sahip çıkmak, milli ve manevi değerleri geliştirecek, Türk harsı, kimlik ve kişiliğini yükseltecek, Namuslu, sorumlu, ilkeli, onurlu ve sorumlu vatandaş formunu hakim unsur haline getirecek tedbirler almak, Sanatı ve sanatçının gelişmesini özendirmek.Anarşist, terörist, bölücü, hırsız, yolsuz, rüşvetçi, iltimasçı, gasp ve irtikap eğilimli ve/veya bu fiillere tenezzül ve tevessül eden alt varlıkları eğitmek, terbiye etmek. Islah olmayan araz ve müzminleri toplumdan soyutlayıp, üretim kamplarında enterne etmek.
Aktif ve şahsiyetli bir Dış Politika izlemek.Tarihten ve tabiattan kaynaklanan bütün hak ve hukukumuzu tavizsiz ve ivazsız olarak sonuna kadar kullanmak. Uluslar arası ilişkileri ‘mutlak mütekabiliyet’ ilkesi doğrultusunda yeniden düzenlemek. Ülkemizin tam bağımsız, hür ve hükümran bir devlet olma sıfatını, hayatın ve iktisadın bütün alanlarında temin, tedvir, sevk, idare ve organize etmek, harici misyonumuzu ne idüğü belirsiz dönmeler ve monşerlerden temizleyip, bütünüyle Türkleştirmek. Öz be öz, yani asaleten Türk olmayanları
Dış İşleri, İç İşleri, TSK ve MEB’ na almamak.
İç güvenliğin sağlanması görev, yetki ve sorumluluğunu merkezi idarenin gözetim, takip, denetim ve koordinasyonunda il ve ilçe idarelerine vermek. Jandarmayı kaldırmak. Kaymakam ve Valiler ile Müftü, Başsavcı, il ve ilçe Emniyet Müdürlerinin halk tarafından seçilmesini sağlamak.
“Güneydoğu Sorununu”, hiçbir ayrımcılık, bölücülük, halklar arasında farklılık, imtiyaz ve sair “bütün Türk vatandaşlarının tabi olduğu ve uymak zorunda bulunduğu yasal şart, statü, imkân ve fırsat eşitliği ile Kanunlar önünde mutlak eşitlik” bağlamında ve bütün insanlar, inançlar ve bölgeler arasında tam eşitlik ilkesi dahilinde ve sosyo-ekonomik çerçevede çözmek. Halklar değil, ayırımsız tüm vatandaşlar arasında adalet, eşitlik ve hukuku üstünlüğü ilkesini hakim kılmak. Ülkede var olan, dokunulmazlıklar dahil bütün ayrıcalık, imtiyaz ve istisnalara kesin olarak son vermek.
Yüksek kalite, ucuz ve uygun fiyat” bağlamında “Namuslu ve dürüst Rekabete Dayalı liberal ekonomi Serbest Piyasa Düzeni” içinde “Hür Teşebbüsü” gerçekleştirmek, kapsamlı bir Teşvik sistemiyle ekonomiye dinamizm getirmek. Devlete ekonomide, makro politikalar ile nazım rolünü yüklemek. Vatandaşı ezdirmemek. İktisadın temel esas ve ilkelerini “çıkar-çılgın kâr ve rant” üstüne değil; Helâl kazanç üstüne bina etmek. Her türlü kayıt ve kapsam dışılığa son vererek, devleti kontrol altına almak.
Vergileri adil esaslar çerçevesinde makul seviyelere indirmek, tabana yaymak, kamu maliyesini bütünüyle şeffaf ve saydam kılmak, Türkiye Milli Mastır Projesi kapsamında kayıt ve kapsam dışını ortadan kaldırmak, dolaylı vergileri azaltmak ve doğrudan vergileri evrensel boyuta çekerek; Vergilendirilmiş kazancın üst üste ve tekrarlanan bir döngüyle vergilendirilmesini kesin olarak önlemek,
Esnaf ve sanatkarın Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerini (KOBİ) geliştirmelerini sağlamak, yoğun bir program ve etkin teşvik tedbirleri ile desteklemek suretiyle, en kısa sürede her KOBİ’ yi bir büyük fabrika ve AŞ’ye dönüştürmek,
Ülkenin farklı özellik taşıyan geri kalmış bölge ve yörelerinin kalkınması dinamik ve cazibelerinin birbirlerine eşitleneceği etkinlikte teşvik tedbirleri ile gerçekleştirmek,
Etkin bir ulaşım, haberleşme ve enerji alt yapısı tesis ve idame ettirerek, Ülkenin gıda üretiminde kendine yeterliliği güvence altına almak; İspanya’nın Sevilla bölgesi gibi ekolojik ve organik-doğal tarıma dayalı büyük ölçekli işletme ve alanlar oluşturmak
Dış pazarlarda rekabet gücümüzün artırılması amacı ile ekonomik, mali, monater
politikalarda gereken düzenlemeleri yapmak, komşu ülkelerle serbest piyasa, liberal ekonomi ve dürüst rekabete dayalı ve geniş kapsamlı ekonomik işbirliğini oluşturmak, sınır kapılarını serbest ticarete açmak ve geçişleri serbestleştirmek.
Proje bütününe sadık kalarak bu programı uygulamak, Türkiye’ye gerçek anlamda çağ atlatacak ve ülkemizin “Birinci Sınıf Dünya Devleti” konum ve durumuna yükselmesini kesinlikle sağlayacaktır.
İDEAL BİR PARTİ MİSYONU
Türk milletini içinde bulunduğu ıstırap ve sıkıntılardan kurtaracak; “Kalkınmış - gelişmiş; Muasır medeniyet seviyesine erişmiş ve bu düzeyi aşmış bir Türkiye” ideali ve sevdalılarının “mevcut ve/veya muhtemel yeni Parti Misyonu: Kısaca "gelenek" olarak tanımlanan ve başlangıcı Ulu Önder ATATÜRK ve milli mücadeleye dayanan, Atatürkçü-Kemalist, Milliyetçi, Maneviyatçı bir "kuvva-i milliye" misyonudur. Esas itibarıyla var olan ve fakat sahipsiz kalan bir çizgidir. ATATÜRK' le başlar. BAYAR, MENDERES ve ÖZAL ile günümüze kadar uzanır. Hakiki ve bizatihi / geleneksel sahibi tarihi Demokrat Partidir. Kuvva-i Milliye ve Milli Mücadele ruhunun destansı bir dirilişi olarak tanımlanan 1946' dan dolayı "46 Ruhu" olarak da ifade olunur.
TANIM VE ANLAMI :
Demokratik ve gerçek anlamda Lâik Türkiye Cumhuriyeti’ nin; Atatürk ilke ve inkılâpları ve manevi mirası ile mündemiç; Milli, ilmi, insani ve manevi mukaddeslerle mücehhez; İnsan Hakları, Eşitlik, Adalet ve mutlak Hukukun Üstünlüğüne dayalı, İnsan haklarına sahip ve saygılı, muasır medeniyet seviyesini aşmayı hedefleyen; Ebed-müddet hür, hükümran ve 1. sınıf müstakil bir küresel Devlet olmasını amaçlamak, bu inanç ve ideal uğrunda tam bir fazilet, ahde vefa ve fedakârlıkla, "nefer" olarak çalışmak; Namuslu, dürüst ve demokrat bir insan, onurlu-ilkeli-sorumlu-erdemli bir vatandaş sıfatıyla Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasiyi korumak, kollamak, kalkındırmak ve geliştirmektir.
İDEAL BİR PARTİNİN VİZYONU
"İleri, Çağdaş ve Güncel Vizyon" :
Bütün Türk vatandaşları ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bilgi çağına taşımak;
İnsani boyut ve bilgi toplumunu gerçekleştirmek.
En ileri seviyede kalkınma gelişme, bilim ve yüksek teknoloji düzeyini yakalamak.—
Devletimizi özgür, hakim-hükümran ve güçlü, insanlarımızı zengin ve mutlu kılmak.
Sağlıklı, saydam, adaletli, ilkeli, onurlu, sorumlu, dürüst ve mutlak surette hukukun üstünlüğüne dayalı; Üretici, yaratıcı, çalışkan, hukuka sahip ve saygılı, dinamik ve sinerjik bir
Devlet ve Millet, toplum oluşturmaktır.
"SİYASİ VE SOSYAL" (SOSYOMETRİK) MANİFESTO :
1. Nedene odaklı değil, çözüm ve projeye odaklı olarak çalışmak.
2. Namuslu, dürüst, demokrat; İyi insan ve sorumlu vatandaş olmak.
3. Sorumsuz vatandaşlıktan, sorumlu vatandaşlığa geçişi sağlamak.
4. Lider sultasını kaldırmak; Siyasi rakip değil iyi bir ekip olmak.
5. Ortak aklı esas alarak; Verimli, uyumlu, ilmi ve kaliteli siyaset yapmak.
6. Adres : "Türkiye"
7. Kimlik : "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı”
8. Kişilik : "İnsani Boyut ve Bilgi"
9. İlke : Onurlu, Saydam, Adaletli, Demokrat ve Dürüst Siyaset,
10. Parola : Vatana, Millete, Devlete, İnsana ‘insanlık alemine’ hizmet.
İNSAN HAKLARI, ADALET, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, DEMOKRASİ VE UZLAŞMA KÜLTÜRÜ İLKELERİ
1. Her insan bir devlettir. Devlet insana hizmet için vardır. Devletin bütün hattı hareket ve faaliyetinde ‘kamu yararı’ esastır. Bütün kurum ve kuruluşları ile kamu halkın emrinde ve hizmetinde olmak zorundadır. Hiçbir vekil, asil olan milletten veya milleti oluşturan bir fertten üstün olamaz. Bütün makam ve mevkiiler millete, eşit olarak halka ve doğrudan insana hizmet etmekle memur, mecbur ve mükelleftir. Devlet memuru yoktur. ‘Millet Memuru’ vardır. Cumhurbaşkanı dahil, millet vergisi ve devlet gelirinden maaş alan her kes “millet memurudur” Millet memuru; Namuslu, onurlu, ilkeli ve sorumlu olmaya ve bütün vatandaşlara eşit davranmaya, devlette halkın menfaatlerini canı pahasına korumaya ve kollamaya, hizmetini adalet, fazilet ve tam bir vefa ve dürüstlükle, en temiz, doğru ve verimli olarak yerine getirmeye mutlak surette memur ve mecburdur. Hırsızlık, yolsuzluk, bölücülük, vatandaşlar arasında ayırımcılık ve gasp, rüşvet, irtikap, namussuzluk ve sahtekârlık yapanlar kamuda görev alamazlar.
2. Genel amaç ve felsefe : İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.
3. Partinin varlık sebebi ve ana vizyonu : Adalet ve Demokrasi.
4. Adalet ve Demokraside hedef : Evrensel norm, standart ve kriterleri aşmak.
5. Kanunlar Anayasa ya, anayasada insan haklarına aykırı olamaz. Devlet kutsal değildir. Hiç bir kurum da kutsanamaz. Evrende kutsal olan tek varlık: Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu "insan" dır. Devlet, özellikle ve bilhassa “iyi insan ve iyi vatandaşın yanındadır. İyi insan ve iyi vatandaş: Birey olarak, namuslu, iffetli, temiz ve dürüst bir hayat süren, çalışan, üreten, hakkıyla ve helâlıyla kazanan, demokrasiye inanan, insan hakları, adalet ve hukuka bilinçle sahip ve saygılı olan, yerine göre bütün kurum ve kuruluşlar, özel sektör ile devleti denetleyen kişidir.
6. Bütün insanlar hakları ile doğar. Devletin görevi, bu hakları korumak, geliştirmek; Bilgi, birikim, tahsil, terbiye, kişisel çaba-çalışma, verim ve üretimine paralel olarak bütün vatandaşları onurlu, güvenli, zengin ve mutlu kılmaktır.
7. Bireyin (kişilik) hakları dokunulmazdır. Bireyler örgütlenerek ve belirli amaçlarla bir araya gelerek; Tüzel hukuk çerçevesinde daha geniş anlamda hak, hukuk ve teşebbüs imkânı ve sahibi olabilirler. Devletin görevi : Düzenleme; Destekleme ve Denetlemedir; Ayrıca;
Gönüllü Kuruluşları teşvik etmek, destek olmak ve iş birliği yapmaktır.
Devlet idaresinde millet iradesi ‘katılımcı gerçek demokrasi’ esastır.
Devlette demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşları ile uygulamayan, kesintiye uğratan, ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyaz yaratan, adalet ve hukukun mutlak üstünlüğü, tarafsız ve bağımsızlığı ile hakimiyetini sağlayamayan hiçbir siyasi parti meşru sayılamaz. Adalet, hakkaniyet ve genel ahlâk esaslarına aykırı hüküm, karar ve tasarrufta bulunan bütün yargıç, savcı ve (resmi-sivil) yöneticiler görevlerinden derhal uzaklaştırılır. Devlette sahtecilik, israf ve suistimalin yeri yoktur.
8. En önemli ve en değerli "İnsan Hakkı" Yaşama, Öğrenme, İnanma, Barınma, İnandığı gibi konuşma-yaşama ve hayatını “İyi insan ve iyi vatandaş” boyutunda sürdürme hakkıdır. Ancak, suç işlemek, yalan söylemek, başkalarının hak ve hukuku’ na halel getirmek; Din tüccarlığı ve siyaset simsarlığı yapmak kesinlikle yasaktır.
9. Siyaset; Devleti Adaletle ve milletle iş birliği halinde, hukukun üstünlüğü ve yasalar önünde mutlak eşitlik ilkesine göre halkla "birlikte" yönetmektir.
10. Cumhuriyet fazilettir. Devlet, Demokrat, Saydam, şeffaf, medeni, muasır ve insani boyutta lâik; “imkân ve fırsat eşitliğine” dürüst rekabete dayalı serbest piyasa, (yerine göre) karma ekonomi ve liberal ekonomiden yana olup; Bütün iktisadi hareket ve faaliyetlerin temel amacı: Bireyin refah, zenginlik, güvenlik ve mutluğudur.
Üretici ve tüketici arasında 1’den fazla aracı ve komisyoncu ihdası yasak; Üreticinin, ürettiğini doğrudan tüketiciye satması esastır.
ÜYELİK ESASLARI VE PARTİ KURALLARI ÜYELİK ESASLARI
a) Bütün Üyeler parti içinde eşit haklara sahip olmak zorundadır.
b) Her Üye "parti aidatı" vermeye mecbur, memur ve mükelleftir. Parti, başta Devlet (hazine) olmak üzere, hiçbir kurum ve kuruluştan bağış-yardım ve sair namlar altında para alamaz. Standart üye aidatı dışında hiçbir vatandaştan para kabul edemez. Parti görevlerini para karşılığı dağıtamaz, peşkeş çekemez. Kıdem, ehliyet ve liyakat dışında (seçme-seçilme ve görev dağıtma, adaylık hallerinde) başkaca bir kriter ileri süremez.
c) Üç ay üst üste aidat vermeyenlerin seçme ve seçilme hakkı; Altı ay süreyle aidat vermeyenlerin "parti üyeliği" kesin olarak sona erer. Adaylığı görevden istifaya bağlı kişilerin ‘fahri üyelik kıdemi’ ve dönem ödemeleri dikkate alınır. Aralıksız en az 6 ay aidat ödeyen fahri ve asli üyeler dışında kimsenin, parti içinde seçme-seçilme ve aday olma hakkı yoktur. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları buna göre düzenlenir.
e) Parti üyesi, halk içinde muteber, ilkeli, sorumlu, duyarlı ve başarılı "örnek ve önder" bir insan olmak ve Partiyi onurla temsil etmek durumunda ve zorundadır. Zamanla siyaseti kirletme ve yozlaştırma eğilimi olanlar partiye üye olamaz. Yüz kızartıcı suç işleyen vatandaşlar partide üye sıfatıyla kalamaz.
SİYASETİN KURALLARI
a) Her parti üyesi, bağlı olduğu (il, ilçe, belde, mahalle, köy) sorunlarını tespit etmek, çözüm önerileri-projeler üretmek ve bunları kendi başkanlığına yazılı olarak iletmek, gereğini takip etmek ve kamu-halk lehine sonuçlandırmakla yetkili, sorumlu ve görevlidir.
b) Üyelerin bir başka görevi de; Kayıt ve icra mercileri olan kademe Yönetim Kurullarını murakabe etmek. Hesap, iş, işlem ve faaliyetleri takip, kontrol ve dahili denetimde bulunmak suretiyle yerel başarıya "sorumlulukla" katkı sağlamaktır. Parti kademesinde, her hangi bir yöneticinin ‘parti içi demokrasi’ kurallarına aykırı hareket etmesi, hak gaspı, hukuk ve tüzük ihlâli halinde her üyenin bir üst merci ile doğrudan Mahkemelere başvurma ve sorunu gidermek için gerekeni yapma hakkı ve görevi vardır. Parti’de, her hangi bir sahip ve antidemokratik sulta oluşması halinde; Üye’ lerden her hangi birinin müracaatı ile mahalli savcı ve hakimler derhal gereğini yapmakla memur, mecbur ve mükelleftir.
c) Ayrıca, her üye geçici veya daimi bir komisyonda görev almak, partiye kişisel ve bilimsel katkı sağlamak ve mahallin nabzını bu kurul ve komisyonlar yoluyla Genel Merkeze ulaştırmak zorundadır.
d) Parti Üyesi için "Anayasal Vatandaşlık" esastır. İnsanlar arasında hiç bir şekil ve surette bir ayrım gözetilemez ve ileri sürülemez. Şu kadar ki; Vatan hainleri, hırsız ve yolsuzlar, namussuz ve sahtekârlar bunun dışındadır.
İDEAL BİR PARTİ’NİN “PARTİ” KURALLARI
a) Aidat borcu olan adaylık ileri süremez.
b) Bütün Kongrelerde "birleşik/tercihli- çarşaf liste" esastır. İyi olan kazanır.
c) Kulis yapmak yasaktır ve ihraç nedenidir. Seçimlerde hür irade esastır.
d) Hiç bir partili, bir başka parti ile "ittifak" isteminde bulunamaz.
e) Partinin bir başka partiye katılması istenemez.
f) Parti Üyeleri :
1. Yürürlükteki Kanunlara, yönetmeliklere ve bazı yöneticilere karşı olabilirler. Bu doğaldır. Fakat karşı mücadele, mukabil öneri ve alternatifler üreterek kanunların çizdiği yol, ilke ve çerçeve içinde verilir. Hak mutlaka yasal yollardan aranır. Birey, zail olması ve/veya gasp edilmesi halinde hak aramak, haklarını korumak, sorumlu bir insan ve dürüst vatandaş sıfatıyla ‘kişilik ve kamusal haklarını’ savunmak zorundadır. Şu kadar ki, hiçbir parti üyesi veya vatandaş “hak arama” gerekçesi ile kamu, özel sektör ve vatandaş mallarını tahrip edemez, kimseye tacizde bulunamaz, ayrıcalık, dokunulmazlık, imtiyaz ve istisna talebinde bulunamaz.
2. Parti üyesi asla iltimas yapmaz. Yalan söylemez. Yüksek karakterli, ilkeli, şahsiyetli ve haysiyetli olmak Parti Üyesinin (ve halkın) yaşam biçimidir. Bundan asla ödün vermez. Mili değerler ve manevi mukaddesleri nefsinde yaşar. Din ticareti ve siyaset simsarlığı yapmaz. Siyaseti, "demokrasi ve fazilet mücadelesi" olarak gönüllü ve fakat "milli bir görev olarak" yürütür. Üye sıfatıyla hizmetleri gönüllü olmak zorundadır. Karşılığında kişisel menfaat ummaz. Karşılık beklemez. Şahsi çıkar ve ikbal peşinde koşmaz.
3. Parti Üyesi, Toplumsal yapı içinde ve özellikle kendi bölgesinde; Rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk ve her türlü su istimali takip ve başta parti içi merciler olmak üzere, sorumlu merciler nezdinde şikayetle neticeyi takip eder. Medeni cesaret, ilke ve yüksek ahlak sahibidir. Mahalli ve çevresinde kişisel ve kurumsal mücadelesini verir. Şikayet, takip, dava ve şahitlikten kaçınmaz. Halk içinde muteber, örnek-önder ve "fazilet timsali” iyi insan, iyi ve sorumlu vatandaş olmak vazgeçilmez bir görevdir.
Ayrıca, bu özellik ve sıfatla üyeler; Milli ve yerel medyayı izler. Sesli, görüntülü ve yazılı medyada rastladığı İnsan Hakları, Adalet, Hukuk, Demokrasi, Lâiklik, Ulusal Çıkar ve Milli Menfaatlere aykırı yayınları ihbar eder. Sorumluları hakkında şikâyette bulunur ve icabında dava açar. İnsan hakları, demokrasi ve “ebet müddet” Türk Devletinin diğer ülke ve devletlere nazaran “mutlak hakimiyet ve kesin hükümranlık” haklarına halel getirecek ihanet ve tertip peşinde olan yayınlar hakkında gereğini yaptıktan başka, çevresinde alınmasını ve yayılmasını men ve takip eder. Milli, manevi ahlâki ve kültürel değerlerin korunması, şer ve şeytani unsurların ülkemiz üzerindeki menfur emellerinin engellenmesi ve önlenmesi konusunda üye ve vatandaş olarak en etkin tepkiyi gösterir ve kitlesel mücadeleyi sevk, idare ve organize eder. Çevresinde ve çalıştığı kurumda VATAN, MİLLET ve BAYRAK aleyhine hiçbir oluşum ve girişime izin vermez.
Devletin temel ülkülerini ve Atatürk ilke ve inkılâplarını bütün varlığı ile korur ve yaşam boyutunda sürdürülmesini sağlama çabası içinde olur.
4. Parti Üyesi, parti ilkelerini halka anlatmak, program ve projelerini öğrenip açıklamak-anlatmak, sorumlu ve aktif bir partili sıfatıyla sürekli "yeni üyeler kayıt etmek" zorundadır. Ayrıca, her üye yaşadığı çevre, çalıştığı kurum, yaptığı iş ve kendi iştigal alanı ile gözlemlediği yöre hakkında, Toplam Kalite Yönetimi; Şeffaf ve Saydam Devlet, Demokrasi ve lâiklik uygulamaları bağlamında (halka davranış, yaklaşım ve iletişim biçimleri, kamu mallarında doğru-dürüst, ilkeli ve verimli tasarruf, kalkınma-gelişme-koruma ve iyileştirme faaliyetleri konulu) tespit, öneri, proje ve düşüncelerini partiye iletir. Gerekirse, bizzat konuyla ilgili komisyon, çalışma grubu ve ekipler kurar. Konularını takip eder ve sonuçlandırır.
5. Ayrıca, üyeler iştigal konuları, şahsi konum ve durumları itibarıyla yasaklı olmadıkları taktirde, 5253 sayılı kanun hükümlerine uygun olarak, toplumda varlığına ihtiyaç duyulan ve çok önemli boşlukları doldurma imkân ve ihtimali olan “Sivil Toplum Kuruluşları” oluşturur. Genel kalkınma ve kamu menfaatini koruma amaçlı Vakıf, Kooperatif, plâtform ve bunların üst kuruluşları olan Birlik, Federasyon ve Konfederasyonların kurulmasını teşvik eder. Destekler. Vatanın ve milletin kalkınması ve gelişmesi için zorunlu esaslı-özgün projelerin hayata geçirilmesi ve/veya kültür emperyalizmi, misyonerlik baskısı, milli-ulusal ve manevi değerleri yok etme, anarşi, terör ve bölücülük ile iç ve dış politikada “Büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabında” dile getirilen durumlar ve bu durumda “vazife telâkki edilmesi zorunlu hallerde” millet adına, milli mukaddeslerin, yükselen değerlerin ve milli istiklâlin her alanda korunması için mücadele, halkı bilinçlendirme ve müdafaa ortamını hazırlar.
6. Dahası, sorumlu bir insan ve vatandaş sıfatıyla; 4982 Sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu” ile sahip olduğu bütün hakları sonuna kadar kullanır. Devletin tahsil ettiği vergileri nerelere ve nasıl kullandığını araştırır. Gereksiz masraf ve israf olup olmadığını soruşturur. Yetkili ve görevli kurumların milli hassasiyetler ve yönetim kalitesi konusunda sergilediği faaliyet,tutum, yaklaşım ve davranış biçimlerini araştırır. Daha demokrat, namuslu, temiz, üretken ve verimli bir Türkiye için “Yasa yoluyla” insanlık ve vatandaşlık görevini özen ve önemle yerine getirir.
7. İcabında, 3071 Sayılı “Dilekçe Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun” gereği doğrudan TBMM Başkanlığına; Soru Önergeleri, Kanun Teklifleri, Soruşturma Talepleri ve Kamu Kurum ve Kuruluşlarının denetlenmesi ile bazı yetkili ve görevlilerin aykırı durum, tutum ve davranışları hakkında ihbarlarda bulunur. Kınanması gerekenleri kınar. Teşvik ve taktir edilmesi gereken Milletvekili ve yöneticilere desteğini bildirir. Uyarma ve aydınlatma, yol gösterme görev ve sorumluluğunu yerine getirir.
8. Başkaca, üyeler; Kongre, toplantı ve etkinliklere katılma, kurul ve komisyon görevleri nedeniyle fiili çalışma, gönüllü olarak parti adına seyahat, propoganda, halkla ilişkiler, tanıtım-anlatım, yazım-yayın ve üye kayıt faaliyetleri gibi görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Bu asli görev ve özel siyasi hizmetleri mukabili karşılık gözetemez ve masraf talep edemezler. Partide gönüllülük ilkesi esastır. Zira, Cumhuriyet, gerçek anlamda Lâiklik, hürriyet, adalet, özgürlük, ulusal kişisel, kitlesel bağımsızlık ve Demokrasinin vazgeçilmez unsurları siyasi partilerdir. Her vatandaş mutlaka “namuslu, dürüst ve demokrat bir siyaset kurumuna” üye olmalıdır.
Son olarak: Her üye, partiyi namerde, mafyalara ve çıkarcı, üç kâğıtçı kesimlere muhtaç etmemek amacıyla; Hangi kademede olursa olsun, parti binasına giderken (eğer gücü ve maddi imkânı varsa) sıkıntıları gidermek, hiç olmaz ise genel ihtiyaç, kırtasiye ve ikram cinsinden (çay-kahve-meşrubat-yemek-şeker-gazete-kitap) götürmek adetini benimser, tavsiye ve teşvik eder. Başkaca bir işi, görev ve zorunlu mazereti olmadıkça boş zamanlarını partide geçirir. Yöneticiler ve çalışanlara yardımcı olmayı ve parti işlerine katkı sağlamak suretiyle, katılımı teşvik etmeyi asli bir vazife ve kutsal bir görev olarak kabul ve telakki eder.
9. Her üye; Parti kimlik ve kişiliğini, kendi kimlik ve kişiliği olarak benimser.
NETİCE:
Anayasamız siyasi partileri “demokrasinin vazgeçilmez kurumları” olarak tanımlamış ve açılımında “kitle partisi” vasfını öngörmüştür.
Kitle Partisi ne demektir?
Elbette “kitle partisi” halkın partisi anlamına gelir.
Peki, mevcut partiler bu manâ, muhteva, emir ve hukuka uygun mudur ?
Kesinlikle HAYIR.
NEDEN ?
Çünkü; Mevcut siyasi partiler halkın değil, sulta-hüküm sahiplerinindir. Bunun net bir tezahürü, sebebi hikmeti ve suçlusu olarak: 298 Sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”, 2839 Sayılı “Milletvekili Seçimi Kanunu”, 2972 Sayılı “Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun” ve nihayet “BAŞ SUÇLU” olarak da; 2820 Sayılı “Siyasi Partiler Kanunu” gösterilebilir.
Bu kanunlarladır ki; Kurucu unsur ve Ulu Önder Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” ilkesi rafa kaldırılmış, alay konusu yapılmış, memur-asker ve hizmetlilerin büyük bir bölümü “dokunulmazlık, sorumsuzluk, ayrıcalık ve özel imtiyazlarla” donatılmış; Özellikle-bilhassa “Millet-Vekilliği” kurum ve kavramı bütünüyle yozlaştırılıp-dejenere edilerek; Adeta, “bütün eylem ve işlemleri ile dokunulmaz, erişilmez ve ulaşılmaz” tabular yarattılar.
Oysa, hukukun temel hükmü “vekâlet” olmakla; Vekil asla asil’den (Milletten) daha üstün bir yer durum ve konumda olamaz. Vekil, millet yerine parti sahibinden emir alamaz ve parti sahipleri “vekil adayı” listesi düzenleyemez. Düzenleyip te milletin önüne koyamaz. Bu bir etik zafiyettir. Haksızlık, onursuzluk, sorumsuzluk ve adaletsizliktir.
OLMASI GEREKEN NEDİR ?
Elbette ki, olması gereken şudur;
Ve, bu hususları hayata geçirmek 6 Ocak 2008 günü ifa ve icra edilecek (başta) Demokrat Parti ile halihazır var olan bütün siyasi partilere düşmektedir.
1. Öncelikle Siyasi Partilerin bizzatihi kendi bünyelerinde ve ülkede adaleti, adalet ahlâkını ve hukuku hakim kılmak. Cumhuriyetin Savcıları, Hâkimleri, Yargının bilumum kurum, kuruluş ve mahkemelerini adaletli, hakkaniyetli, objektif ve tarafsız hale getirmek. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Generaller, asker kişiler, memurlar ve milletvekillerini “ayrıcalık, imtiyaz ve dokunulmazlık” zırhlarından arındırıp; Ülkenin bütün vatandaşlarını eşit kılmak.2. Milletvekillerine sadece ve yalnızca “kürsü dokunulmazlığı” verip; Halktan-Asiden farklı bütün maaş, yan ödeme, ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarına son vermek; Ayrıca, kamuda hükümferma olabilme hak ve nüfüz ticareti imkânını kaldırıp, onları “ASGARİ ÜCRET” alan sıradan bireyler ve gerçek vekiller haline dönüştürmek suretiyle; Devlette aklın ve bilimin yolunu açmak. Dahası: Bilinen ve duyulan bütün yolsuzluk, görevi ihmal, gasp, rüşvet, irtikap ve suiistimallerin üstüne gitmek. Sorgulamak, yargılatmak ve mutlaka “millet adına” hesap sormak. Zira, bunları yapmayanlar, ne siyaset kurumu ve ne de millet-vekili olarak kaale alınamazlar. Böyle kaldıkları sürece meşru da değildirler.
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 07

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

İsa KAYACAN
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
 ETKİNLİKLERDE, SANAT MI, SİYASET Mİ?
Hemen ifade etmeliyim ki, ülkemizde siyaset, her şeyin içinde vardır, her şeyin önünde gitmektedir. Kabul etsek de, etmesek de, gerçek budur, bu yöndedir.
Mart 2008’in sonlarında; “Anadolu’daki etkinlik ve şölenlere sıklıkla katılmayacağım” ve “Anadolu’daki etkinlik ve şölenlerin olmazsa olmazları” başlıklarıyla yazdığım iki yazımı, merkezi Ankara’da bulunan Belde gazetesinin 28 ve 29 Mart 2008 tarihli sayılarında yayınladım. Sonra bu yazılar, Anadolu’daki pek çok gazetede yer aldı.
Bu yazıların yayınlanmasından sonra, Anadolu’dan ve yakın çevremden pek çok telefon aldım: “Bu yazıların altına biz de imza koyalım, bir deklarasyon-bildiri olarak yayınlayalım” dendi. Bunun doğru olmayacağını, ben kişisel tespitlerimi yaptığımı ve kamuoyuna açıkladığımı, bu yazılarımı da yayınlayacağım “Zor ve Kolay Yazdıklarım” adlı kitabımda yer vereceğimi söyledim.. Aradan günler geçti.
DİKİLİ EKİN DERGİSİ’NDE BAŞYAZI
Dikili ilçemizde, A.Ziya Öğütçen tarafından yayınlanan “Dikili Ekin” Dergisinin Temmuz-Ağustos 2008 aylarına ait 53 ncü sayısının başyazısında,” Bekilli’de sanatmı siyaset mi?”başlıklı bir değerlendirmenin yer aldığını görüp hemen okudum. Bazı satırların altını çizdim. Şimdi bu başyazıdan, daha doğrusu 22-24 Ağustos 2008 tarihlerinde Bekilli Belediyesi Kültür Sanat ve Şarap Festivali’nde A.Ziya Öğütçen ve Gürkan Ovalıoğlu’nun yaşadıklarından bazı kesitler verelim. Bakalım neler yaşanmış Bekilli’de:
1-Belediyeye giderek, Halkla İlişkiler Müdürüne toplantı için geldiğimizi söylediğimizde bize verilen cevap ilginçti: “Ne toplantısı benim haberim yok!”.
2-Burası Bekilli değil mi?. Belediye Kültür-Sanat ve Şarap Festivali tertip etmiş ve biz davet aldığımız için geldik;
-Benim haberim yok. Belki T. M. bilir, ona telefon edelim...
3-Kredi yurtlar kurumunun öğrenci yurduna vardık. Çok yataklı bir oda gösterilerek, “burada kalacaksınız” denildi. Daha öncede benzeri yerlerde kaldığımızdan, hoş karşıladık.
-”Hanım arkadaşlarımızın yeri nerede?” dediğimizde, “beraber kalacaksınız” sözü şaka gibi gelse de, arkadaşımla biz arabada yatarız sorun değil, hanım arkadaşlar kalır düşüncesiyle kabul ettik.
Kapı anahtarlarını istediğimizde, koruma görevlisinin” geceleri kontrol yapıldığını” söyleyerek anahtar bulunmadığını söylemesi üzerine otel aramak üzere oradan ayrıldık.
4-İlgilenen arkadaş Bekilli’de otel bulunmadığını, Ecem adlı bir pansiyonun bulunduğunu söylemesi üzerine, pansiyona gittik yöneticinin “yer olmadığı için dört kişilik odalarda ücretini ödeyerek kalabileceğimizi” söylemesi üzerine, İzmir’e dönmek istedik. Ameliyatlı ve tek araba kullanan ben olduğum için o gece istirahat etmemizin doğru olacağı kararına varıldı. Bekilli Pansiyonda ikişer kişilik odalar bulundu. İki saat sonra odalarımızdan çıktığımızda, loş salonda bir bayan, arkadaşlara:
-Hoş geldiniz, işe mi çıkıyorsunuz? Diye sorduğunda orada bulunan bir delikanlı, “Onlar yazarmış.. Yazı yazıyorlarmış. Sizden değil” diye cevap verdi. Bir bayan arkadaşımız:
- Ne işi ben anlamadım. Dediğinde oradan acele uzaklaşıyorduk.
5-Öğle sonu festival açılışında, bir milletvekili tarafından seçim mitinglerinden bir konuşma yapılarak % 47’lik oylarından bahsederken, karşı görüşlü bir kaç genç de alçak sesle de olsa kendi protestosu olan siyasi sloganlarını atıyorlardı.
SONRASI: Evet, Bekilli Belediyesi Kültür Sanat ve Şarap Festivalinde ondan sonra neler konuşulmuş, neler olmuş?. Bunlar önemli değil artık. Bir kültür ve sanat festivalinden kısa kısa kesitler sunduk efendim..

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
  08

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Selma GÜRSEL
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi
SEMİZOTU
Semizotunu ayıklayın ve iyice yıkayın. Semiz otunu doğrayın
Soğanı ince ince doğrayın, Soğanı 5-6 kaşık yağda haşlayarak pembeleştirin. Üzerine bir su bardağı kadar kavrulmuş kıyma ile birlikte (dilerseniz yerine ince kıyılmış pastırma ya da pastırma gibi doğranmış et kullanın)  yarım kaşığı salça ve tuz biber ilave edin karıştırın. 3 su bardağı su koyarak kaynatın. Su kaynayınca semizotunu ilave edin, semizotunu kaynayan suya koyun biraz pişince bir Fincen yemeklik bulgur koyarak biraz daha kısık ateşte pişirin.
Yemeğin suyunu sürekli kontrol edin ve pirinç fazla su çekerse üzerine az miktarda sıcak su ekleyin.
Pişen semizotunu biraz soğuyunca tabaklara koyarak üzerine istediğiniz kadar sarımsaklı yoğurt ilave ederek servis yapın.

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 09

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Mehmet KARADAĞ
Mehmet KARADAĞ Hayat Hikayesi
OLMUYOR BEYLER
Yarışmalar böyle olmaz
Olmuyor beyler olmuyor!
Gerçek ozan ödül almaz
Olmuyor beyler olmuyor!

Doğru sözden hapis yatar
Gerçek ozan göze batar
Derdi çoktur katar katar
Olmuyor beyler olmuyor!

Dili bozuk sazı bozuk
Boşa uğraş verme yazık
Kazancına olmaz azık
Olmuyor beyler olmuyor!

Karıştırma kışı yazı
Ava giden olma tazı
Kimse sevmez yalak kazı
Olmuyor beyler olmuyor!

Yazın şiir, hece vezin
Bu ülkeyi iyi sevin
KARADIĞIM böyle tarzım
Olmuyor beyler olmuyor!
15/05/2005

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 10

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız!

Bir sonraki Sayfaya Gitmek için Tıklayınız!

Güner KAYMAK
Güner KAYMAK Hayat Hikayesi
TÜRKİYELİ SIFATINA GİRENLER
İhanet delalet içinde olan
Bunun bedelini çok ağır öder
Milletin elini koynunda koyan
Bunun bedelini çok ağır öder
Terörist caniyle diyalog kuran
Bölücü meluna yardımcı olan
Yiğit Mehmedimi alçakça vuran
Bunun bedelini çok ağır öder
Mecliste yalandan yeminler eden
Terörizmi arka bahçesi gören
Federasyon diye laf geveleyen
Bunun bedelini çok ağır öder
Siyonizmin gömleğini giyenler
Ben türküm demeye haya edenler
Türkiyeli sıfatına girenler
Bunun bedelini çok ağır öder
Kuru vahatlerle zaman geçiren
Şanlı bir milleti aciz düşüren
Gidip cani buşhtan yardım döşüren
Bunun bedelini çok ağır öder
Vatandaşı pek kahale almayan
Vatanı canından aziz saymayan
Al bayrağımıza saygı duymayan
Bunun bedelini çok ağır öder
Dini duyguları istismar eden
Yetimin mazlumun hakkını yiyen
Bağnaz hurafenin emrine giren
Bunun bedelini çok ağır öder
İki de bir dünyalıyım diyenler
Vatanın önemini bilmeyenler
Güner der nimmeti inkár edenler
Bunun bedelini çok ağır öder
Amsterdam / 13.11.2007
 
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ!

Bu sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız

DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN  İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ!
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

113 SAYI 25 Temmuz 2008 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!