 |
YIL 12
SAYI 144 25 Şubat 2011 |
 |
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL MEVLİD KANDİLİ
VAR MI?
-
Mustafa TURAN IRMAK’TAN BAKINCA MUHTEŞEM YÜZYIL
-
Müslüm TUNABOYLU KENTLER GİDEREK YAŞANMAZ HALE GELİYOR
-
Mustafa Nevruz SINACI ADALET AHLÂKI VE HUKUK
-
Hüseyin
Hüsnü GÜREL TBMM DİLEKÇE KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA ANKARA
-
Atilla ALPAY SEVGİLİLER GÜNÜNÜ PROTESTO EDİYORUM.!
-
Fatma YİĞİTBAŞ ÇORUM ONKO-SAV GENÇLİK KOMİSYONU 4 ŞUBAT
DÜNYA KANSER GÜNÜ ETKİNLİĞİ
-
Ahmet CANBABA KAKTÜS DİLLİM
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
MEVLİD KANDİLİ VAR MI?
 |
İslâm Dini semavi dinlerin
sonuncusun peygamberi olan ve adına Müslümanlık denen Allah C.C.
emir ve yasakların İslam Dini olara insanlara tebliğ eden
Peygamberlerin en sonuncusu olan Hz. Muhammed S.A.V. doğduğu gece
takvimlerde bilinse de tam olarak bilinmemektedir. Fakat sonradan
kutlama günü icat edildiği bu kutlamanın bidat olduğu malümdur!
Mezheplere göre kutlamaların
tarihlerinde bulunan farka vahtet haftası denilir. Sünnilerde Rebiul-evvel
ayının 11.sinden 12.sine bağlayan gece, Şiiler 17. günü Mevlid günü ve
17′ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Osmanlı
idaresi II. Selim dönemi mübarek gecelerde cami ve minareler
kandillerle süslenmeye başlandı. Bu nedenle mübarek gecelerin bir adı
kandil olarak kalmıştır. Bu gece;Mekke ufukları ağarırken Peygamber
Efendimiz, Hz. Muhammed S. A. S. O'nun doğduğu sabah, âlem başka bir
âlem oldu, cihan nurla doldu. Zirâ O'nun teşrifleri sıradan bir hâdise
değildi. Bütün peygamberlerin geleceğini müjdelediği insan ile Cinler
ve Melekelerin teşriflerini beklediği bir peygamberdi Bütün âlem bu
geceyi bekliyordu. Allah C.C. Bizleri Peygamberimizi şefaatine
erdirsin.
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa TURAN |
Mustafa TURAN Hayat Hikayesi
|
-
IRMAK’TAN BAKINCA
MUHTEŞEM YÜZYIL
-
Geçtiğimiz akşam “IRMAK”
Kültür Sanat Dergisi’nin 10. yılı dolayısıyla,
kuruluşundan bu güne dergiye emeği geçmiş yirmi
civarında arkadaş bir araya gelerek, yemek yedik ve
derginin dünü, bugünü ve yarınını konuştuk. Bu arada
mevcut aktüel durumu da değerlendirme imkanımız oldu
ve konu “Muhteşem Yüzyıl”dan açıldı. Tarihçi olmamız
hasebiyle, genel bir değerlendirme istendi.
-
Özetle dedim ki; Bu
dizinin biz tarihçiler açısından hiçbir kıymeti
harbiyesi yoktur. Zaten yapımcılar da bunun bir
belgesel olmayıp, kurgu olduğunu söylüyorlar. Ancak
unutulmaması gereken şudur ki, eğer kurgu üzerine
bir dizi çekiyorsanız, gerçek isimleri ve gerçek
mekanları kullanamazsınız. Siz bal gibi tarihi bir
dönemi alıyorsunuz ve gerçek kişiler üzerinden, akla
hayale gelmedik hatalar yaparak, Osmanlı hükümdarı ,
Avrupa’nın “Muhteşem Süleyman” dediği, tarihi bir
şahsiyeti şehvet düşkünü, işi gücü haremde zevk ve
safa sürmek gibi bir keyfiyette takdim ediyorsunuz.
Bu durumda elbette tepki alacaksınız. Bir kere
“ölçekleri yanlış olanların tüm ölçümleri de
yanlıştır.” Filmi yapanlar olaya Avrupalı bakış
açısından bakıyorlar. Düşman senin hayrını ister mi
kardeşim? O’nun bize bakış açısının doğru olması
mümkün müdür?
-
Mesela II. Abdülhamid’e
Avrupalılar “Le Sultan De Rouge” dediler. Yani
“Kızıl Sultan- Kan Döken” demektir. Çünkü Yahudilere
Filistin’i satmamıştı. Ermenilere taviz vermemişti.
Hepsi birleştiler ve O’na karşı bir linç kampanyası
başlattılar. Bizim İttihatçılar da onlarla beraber
oldular ve Sultan’ı tahtından indirdiler ve
Osmanlı’yı bitirdiler. Kan dökücü dedikleri II.
Abdülhamid Han 33 yıllık saltanatı döneminde sadece
bir kişinin idamını imzalamıştı. O da saraya gizlice
giren bir ırz düşmanıydı. Buyurun size olayın
içyüzü.
-
Neresi Kızıl Sultan?.
“Muhteşem Yüzyıl” olayında da mesele farklı
değildir. Harem onların anlatıldığı gebi kesinlikle
değildir. Kanuni’ye biçilen rol ise, baştan sona
yanlıştır. A Allah’tan korkmayan, Peygamberden
utanmayan, bu necip milletin dini ve milli
değerleriyle alay edenler, Padişahlar haremlerde
oynaşta, zevk ve safa içinde yaşadılar da, peki
bugünkü Türkiye’nin 25 katı büyüklüğündeki o muazzam
toprakları sizin babanız gökten zembille mi indirdi?
-
Bakın Yahya Kemal bu
konuda ne diyor: “Türk’ün cibilli sarayı otağdır.
Osmanlı-Türk padişahları önce seyyar idiler.
Çocukluklarından ölümlerine kadar at sırtından
inecek vakit bulamıyorlardı.
-
İstanbul’un Fatihi
(Topkapı Sarayına) arada sırada yol üstü
uğrayabiliyor; seyyah gibi bir kaç gün
geçirebiliyordu. Bütün ömrünü seferlerde
yıprattıktan sonra fethettiği şehrin içinde olsun
ölemedi.
-
Oğlu Beyazıd, torunu
Selim ve onun oğlu (Kanuni) Süleyman da seferlerde
öldüler.”
-
Evet böyledir. Onların
ömürleri, sarayda ve haremde değil, gurbet illerde
düşmanla boğuşma içinde geçmiştir. Atatürk şöyle
demişti: “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük
işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır.”
1922 yılında Türk Milli Eğitimi’nin hedeflerini
gösterirken de şu tespiti yapmıştı: “Yetişecek
çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin
hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel
Türkiye’nin istikbaline ve kendi benliğine ve
an’anat-ı milliyesine düşman olan bütün anasırla
mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Beynelmilel
vaziyet-i cihana göre, böyle bir cidalin istilzam
eylediği anasır-ı ruhiye ile mücehhez olmayan
fertlere ve bu mahiyette fertlerden mürekkep
cemiyetlere hayat ve istiklal hakkı yoktur.”
-
” Bahtiyar Vahapzade de:
“Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar”
görüşünü seslendiriyor. Tarihi olmayanın coğrafyası
olur mu? Tarihini bilmeyenlerin, coğrafyasını
elbette, başkaları çizerler. Mazisi olmayanın, âtisi
de olmaz. Şimdi de Prof. Emin Bilgiç’e kulak
verelim: “Milli mefahirine sahip çıkmayan, onları
yeni nesillere aktarmayı bilmeyen milletler,
hayatiyet cevherlerini, yaşama güçlerini, yükselme
enerjilerini kaybetmiş olurlar… Tarih boyunca pek
çok zaferler kazanmış olan Türk milletinin ruhunda
gereken seviyede bir tarih şuuru uyandırabilmesi
için, milli şerefin dayandığı gerçek zaferleri ona
tanıtarak gelecek nesillere aktarılmaya değer bir
ruh yoğurmak, maddi bütün kalkınma davalarımızın
üstünde bir manen yükselme ve kendine gelme
mevzuudur.”
-
Hem “Muhteşem Yüzyıl”
diyeceksizin hem de pornoyu aratmayacak rezaletlerle
konuyu işlemeye kalkacaksınız. Nerede yüzyılın
değerleri? O dönem devletimizin mabetlerinden iman,
medreselerinden ilim yükseliyordu. Ordularımız
mehter marşları ve tekbir sesleriyle serhadden
serhate koşuyordu. Kanuni ordusuyla Batıya gidiyor.
O batıda savaşırken doğudan saldırıya uğruyordu.
Dönüyor ve Doğu seferine çıkıyor. Bu kez tekrar
batıdan saldırı geliyordu. Bu keyfiyetten haberiniz
var mı? Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder
derler. Yarım yamalak tarih bilenler de, insanı
çileden çıkarır har halde. Irmak’taki 20 arkadaştan
sadece ikisi filmi izlemişti. Ancak genelde
memnuniyet yoktu.
-
Abdurrahman İskender Bey
dedi ki; “Ben kızımla diziyi izlemeye başlamıştım
ki, daha İlk dakikalarındaki rezalet sevişme
sahnelerinden utandık ve bir daha seyretmemek üzere
kapattık. Bugün traş olduğum berber de evinde aynı
şeyin yaşandığını söyledi. Birileri reyting yapacak,
çok para kazanacak diye, tarihi değerlerimiz kumara
verircesine harcanamaz. Buna rıza da gösterilemez.
Tabii siz Kültür Bakanlığı olarak ele alıp, konuyu
doğru dürüst işlemezseniz, işte birileri çıkar ve bu
boşluğu böyle doldurur. Kanuni ve Hürrem’in zaafları
yok değil elbette. Lakin böylesi ne işitilmiş, ne de
görülmüştür?
-
Eski Müdürlerimizden Hidayet
Yiğit Bey mail göndermiş diyor ki: “ DEĞERLİ
MUSTAFA HOCAM, aşağıda yazanlar benim fikrim değil
tabiî ki. Slaydı izleyince allak bullak da olmadım
değil hani... Benim tarihim neden böyle
anılıyor,Türk İslâm kültürü ile yetiştirilip ve
öyle yaşayıp yöneten atalarım... Bilgilerinize
sunmak istedim beni bağışlayınız bunu başka
kiminle paylaşabilirim ki ? ! Slaytı açamadım. Şu
sorular var.
-
Osmanlı Sultanları’nın hangisi
Türk kızıyla evlenmiş?
-
Hangisi katil değil?
-
Osmanlıyı temize çıkaranlara
ithaf olunur. İspatı burada” deniyor.
-
Özetle bu yaklaşımdaki temel
mesele şudur: Osmanlıya küfredenlerin, aslında
Osmanlıyla fazla sorunları yok. Sorunları İslâm
iledir. Açıkça İslâm’a küfredemedikleri için,
Osmanlı’nın şahsında O’nun İslâm’ına
küfrediyorlar. Şöyle şecerelerini bir
kurcalayıverin bakın neler göreceksiniz? Bu gerçek
de böylece biline.
-
Şimdi de özetle, Kanuni’nin
bazı hususiyetlerine değinelim.
-
Osmanlı'yı bir 'Kanun Devleti'
haline getirmiş olmasından dolayı,bizim sadece
“Kânuni, dediğimiz Sultan Süleyman’ı batılılar
“MUHTEŞEM SÜLEYMAN” olarak gördüler ve
tanımladılar.
-
O’na Süleymaniye Camiinin
yerini rüyasında Peygamberimiz bizzat göstermişti.
Mihrabını ve minberini de nereye koyacağını
söylemişti. Kanuni de sabah Mimar Sinan’ı çağırıp
o mekana götürdü. Hz. Peygamber’den aldığı
bilgileri tam Sinan’a söyleyecekti ki, Mimar Sinan
söze başladı : “Zahmet buyurmayınız Şevketlü
Hünkarım! Dün gece siz Peygamberimizle konuşurken
ben de gerinizde duruyordum. Konuşulanları aynen
duydum. Planı o şekilde yapacağım. Merak etmeyin”
diyordu. Evet! onlar böyleydi.
-
Başka bir rüyasında yine
Resülüllah’ı görmüş ve Kainat Efendisi O’na şöyle
demişti: “Belgrad, Rodos ve Bağdat kalelerini
fethedesin sonra da benim şehrimi imar edesin!”
-
Huzurda el pençe divan duran
Kanuni şöyle seslenecektir:
-
-
“Nûr-ı Âlemsin bugün hem
dahi Mahbub-u Hüda
-
Eyleme âşıkların bir lâhza
kapından cüda,
-
Gitmesin nâm-ı şerefin bu
dilimden dem-be-dem,
-
Dertli gönlüme devadır can
bulur ondan safa.
-
Umaram her bir adın başka
şefaat eyleye,
-
Ahmed ü Mahmud Ebu'l-Kasım
Muhammed Mustafa(s.a.v) ”
-
Bu emri
aldıktan sonra, Şeyhü’l-İslâm’dan fetva alarak
Kabe-i Muazzama’yı süsleyen ilk Osmanlı sultanı
Kanuni, ayrıca Mekke’de dört mezhep için dört ayrı
medrese yaptırmıştı. Hz. Peygamber’in eşi Hz.
Hatice’nin harap olan evini de yeniden inşa
ettirdi. Bedir, Huneyn ve Cebel-i Arafat su
yollarını tamir ettirerek Harem-i Şerif
yakınındaki bir havuza akıtmak suretiyle,
özellikle hac zamanında ortaya çıkan su
sıkıntısını çözüme kavuşturmuş ve Medine
surlarını ile Mescid-i Haram çevresine bir de
medrese yaptırmıştı.
-
-
Muhibbi mahlasıyla şiirler
yazan Kanuni, bir şiirinde:
-
“Allah Allah diyelim sancağ-ı
şâhı çekelim,
-
Yürüyüp her yandan Şark’a
sipahi çekelim.
-
Bize farz olmuş iken
olmamız İslam’a zâhir.
-
Nice bir oturalım bunca
günâhı çekelim.
-
Umarım rehber ola bize
Ebubekr u Ömer. Ey Muhibbi!
-
Yürüyüp Şark’a sipahi
çekelim” diyor ve devam ediyordu.
-
“Hamdülillah Muhammed
ümmetiyiz, Can ile Mustafa’yı kim sevmez?
-
Macaristan fethedildiğinde,
oradaki sanat eserlerini ve bir heykel’in tahrip
olmasını önlemek için, kendi kaftanını heykelin
üstüne örtüp yıkılmasını önleyecek kadar, sanata
saygılı bir devlet adamıdır O.
-
Süleymâniye Camii inşaatı
başlarken temel taşını koyma şerefini Ebussuud
Efendi’ye, açılışını da Hattat Karahisari’ye
yaptırmakla, ilme olan saygısını gösterecek kadar
da mütevazi.
-
Prof.Ahmet Akgündüz O’nun için
der ki:
-
“O,çok az uyuyan, geceleri
ibadetle geçiren, gündüzleri meydanlarda olan bir
padişahtı.
-
Ölümü de savaş meydanında
olmuştur. Bilim ve sanat onun döneminde zirve
yaptı.”
-
Olay dizi hakkında yorum
yapan Osmanlı uzmanı Prof. Dr. Abdülkadir Özcan
şöyle diyor: “Harem'deki cariyeler devşirmelerin
kadın kısmıdır. Sarayda eğitim gören kız
çocuklarıdır. Dizide gösterildiği gibi eğlence
yuvası değildir. Bakış açısı oryantalist.”
-
Orhan Turan’ın bu konudaki
fikri de şu şekildedir: “(Muhteşem Yüzyıl)
dizisinin tarihi gerçeklerle ilgisi olmadığını
söyleyebilirim. Tarihle ilgili iş yaparken 10 defa
düşünmek zorundayız.
-
Hele ki konu Osmanlıysa!
-
Yeni yeni, hasret kaldığımız
değerlerle yüzleşirken daha dikkatli olmak gerek.
Bir dizi, kurgusaldır ama kurgunun tarihi
değiştirme hakkı olmamalı.”
-
“Sultan Süleyman hakkında
ileri-geri, cıvık-seviyesiz senaryoyu yüceltenlere
şunu sorun ve aldığınız cevap sonrasında bol bol
şaşırın: Eğer bu tarihî dizi, Sultan Süleyman'ı
değil de Mustafa Kemal'i anlatsaydı. Ve dizideki
kahraman, Milli Mücadele'den çok yatak odasıyla
gösterilseydi, yine aynı özgürlük saçmalığına
girişir miydiniz?” sorusu da M. Nedim Hazar’a
aittir.
-
İnternet arama motoru Google'da
'Harem' kelimesi iki haftada rekor kırarak 74 bin
defa internet üzerinde aranırken, aynı sürede
'Muhteşem Yüzyıl' dizisinin aranma istatistiği
sadece bin 600'dür.”
-
Bu keyfiyet, bu asil milletin
filmlerdeki yalanlara ve hayallere inanmayıp
gerçeği aradığının göstergesidir.
-
Tarihçiler kahir ekseriyette
“Muhteşem Yüzyıl” dizisinde anlatılanların
kesinlikle Osmanlı'yla bağdaşmadığını , Kanuni
portresinin ise, gerçeklerden uzak harem
etrafında ve tamamen hayal ve kurgularla
gösterilmesine tepki gösterdiler.
-
Senarist, oyuncular ve onları
canhıraş savunanların “bu bir kurgudur”,
yaklaşımına, madem kurgu o zaman niçin gerçek isim
ve mekanları kullanıyorsunuz?” sorusu karşısında,
söyleyecek sözlerinin kalmadığı
mahcubiyetlerinden belliydi..
-
Hürrem Sultan’a gelince sütten
çıkmış kaşık değildi elbette. Ancak hayırsever
tarafı da vardı.
-
Mekke ve Medine’de dağıtılmak
üzere her sene 3000 altın gönderirdi. Haseki
Hastanesini yaptıran ve ayısını bir de Mekke’ye
yaptıran kişinin Hürrem Sultan olduğunu biliyor
muyuz? Daha pek çok imaret, medrese, Dârüşşifâ,
çeşme, sebil ve mektep. Mekke-i Mükerreme ve
Medîne-i Münevvere ile Kudüs’te birer imaret
yaptırmıştı.
-
-
Muhabbetten oldu Muhammed
hasıl..
-
Muhammedsiz muhabbetten ne
hasıl?
-
Beyti Kânuni’nin kızı Mihrimah
Sultana aittir. O da Edirne Kapıda ki camii ve
Üsküdar sahilindeki kendi adıyla anılan camii
yaptırmıştı. Arafattan Mekke’ye su getiren su
kanallarını da o onartmıştır ki, bugün hala dimdik
ayaktadır.
-
Bugün Amerikan Kongresinin özel
bir yerinde dünya tarihinin medar-ı iftiharı
sayılan 23 devlet adamının büstleri bulunmaktadır.
Orada bizi ve bölgemizi temsil eden, bizim de
medar-ı iftiharımız olan Kanuni’dir.”
-
O, vefatından bir süre önce
oğlu Selim’i yanına çağıracak ve ona şöyle
diyecektir: “ Bir cevheri al sanduğu vakf
eylemişümdür ki, Cihan Fahri Muhammed Mustafa’nın
ruhuna sana vasiyet iderem. Bunları satup Cidde-i
Mamure’ye su getürdesün. Bu esbab Fahri Âlemin
(Âlemlerin Efendisi’nin)dir. Benüm değüldür.”
-
Vefat ettiğinde yanında bir de
torba bulunur. Açıp bakarlar ki, 46 yıllık
saltanatı müddetince yaptığı bütün işler için
Şeyhülislam Ebussud Efendi’den aldığı fetvaları
biriktirmiş. Gözleri buğulanan büyük alim
Ebussuud Efendi: “ Ey Süleyman! Sen Ruzi Mahşerde
kendini kurtardın da, bakalım biz neyleriz”
demekten kendini alamamıştır.
-
Kanuni, eşine az rastlanır
bilge bir hükümdardı. Osmanlı’nın gücünü şahikaya
ulaştırma işi kendisine nasip oldu. Yarım asra
yakın hizmet veren karaların hakanı ve denizlerin
sultanı Yüce Hakan, vazifesini yapmış olmanın
verdiği huzurla Rabbisine yürüdü. Makamı Cennet,
ruhu şad olsun. Rahmet ve minnetle anıyoruz.
-
Sohbetimizi yeni kaleme
aldığımız bir dörtlükle noktalayalım:
-
-
Şu “Muhteşem Yüzyılda”
tarihim talan oldu
-
Yutturulan bir değil,
binlerce yalan oldu.
-
Halkın nabzına öyle
dinamitler kondu ki;
-
Kültürüm kulvarında korkunç
heyelan oldu.”
-
Kalın sağlıcakla.
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Müslüm TUNABOYLU |
Müslüm TUNABOYLU Hayat Hikayesi
|
-
KENTLER
GİDEREK YAŞANMAZ HALE GELİYOR
-
Kentler giderek yaşanmaz
hale geliyor başlığı ile moralinizi etkilemek istemem.
Şimdi kendi kendimizi bazı soruların yanıtlarını
vermek için zorlamayalım. çok uzağa gitmemize gerek
yok. Dünyaya olarak gittiğimiz iş yerimize bugün ne
ile gidiyoruz? Elbette kendimize ait olan bir oto ile.
Kentin iki ana caddesinden geçip iş yerimize gidecek
isek kaç dakikamızı almaktadır. Konutumuz ile
iş yerimiz arasında ki uzaklığı sanırım saptamışızdır.
Eğer bugüne dek saptamamış isek, saptamanızı öneririm.
İkametten iş yerine olan uzaklığı kaç dakikada
aldığımızı hesaplamamız gerekir en azından. Bizi
bekleyen müşterilerimizin olacağını aklımızdan hiç
çıkarmamalıyız. Mademki bir iş yerimiz vardır, öyleyse
bizim belli saatlerden belirlenmiş bir saate kadar iş
yerimizde bulunmamız gerekmektedir. Eğer zamanında
ikametten çıkıp iş yerimize ulaşırsak kendimize ve
karşımızdakilere saygınlığımız artar. Ama bunun
tersini düşünür ve uygularsak bir gün kapımızı açan
insanların sayısında önemli bir azalma olduğunu ister
istemez fark ederiz. Sanırım bu değişikliği hiç
birimiz arzu etmeyiz.
-
İş
yeri bizim ekmek kapımızdır. O kapıyı her zamankinden
daha çok korumalıyız, yada kollamalıyız diye
düşünüyorum. Bugün bir iş yerine sahip olamayan
binlerce hatta milyonlarca insan vardır. O insanlarda
bizim gibi kutsal görevimiz olan askerliklerini ifa
etmiş kişilerdir. Devlete karşı olan yükümlülüklerini
yerine getirmektedirler. Ama ne var ki bu ülkede
yaşayan büyük bir bölüm insan işsizdir. Sabahın erken
saatinden akşamın geç saatine dek gücüne göre bir
şeyler yapmaya çalışan insanların gayreti hepimiz de
neden olamamaktadır. Neden bu ülkenin nimetlerinden
paylaşım yaparken yalnız kendimizi düşünürüz?
Paylaşımı arzu etsek de bir türlü eyleme
geçemeyişimizin bin değerlendirmesini yapamıyoruz
belki.
-
Acılar, tatlı günler neden hepimizi etkilememektedir.
Tatlı günleri paylaşımda gösterdiğimiz birlikteliği
acıları paylaşmada neden gösteremiyoruz? Biraz olsun
kendimizi sorgulayamıyoruz. Her nedense bize öyle bir
duygu ve düşünce beynimizde yer almamıştır. Acıları
paylaşmada biraz uzaktan bakmayı tercih etmiyor
muyuz?
-
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demiyor muyuz?
Tehlike bize doğru yaklaştığında ise sesimizi duyurmak
istemiyor muyuz? Güzellikleri yaşamak için nelere
katlandığımızı bir hatırlayalım. Hatırlayalım ki
geleceğimize bir çeki düzen verelim. Gelecekte rahat
bir düzen içersin de yaşayabilmek biraz da bizim
elimizde değil mi? Eğer bugün bir şeylerden mahrum
bırakılmış isek, bunda bizim eylemimizi sorgulamamız
gerekmez mi?
-
Kutsal askerlik görevimiz dışında bazı kutsal
görevlerimizin de olduğunu, onları kullanmada neden
yeterince eylemde bulunamıyoruz. Paylaşım derken
iyileri kötüleri, güzellikleri çirkinlikleri birlikte
paylaşamıyoruz. Neden güzelliklerin yalnız ve yalnız
bizim için olmasını arzuluyoruz. Bu eylemimizi
sorgulamak hiç içimizden geçmiyor mu? Karşılaştığımız
bir zorluğu yalnız yok edemediğimiz zaman birlikteliği
hemen aklımıza getiriyoruz? Aynı havayı teneffüs
ettiğimiz ülkemizde nimetlerin paylaşımında neden
yalnız kendimizi düşünüyoruz.
-
Her
yanı ayrı bir güzelliklerle donatılmış ülkemizin
üzerinde geçmişte çok kara günlerin yaşandığını neden
unutuyoruz. Bu günlere gelirken verdiğimiz ölüm-kalım
savaşını neden unutuyoruz. Bugün ki sınırlarımızı
çizebilmek için hainlere verdiğimiz dersleri gelecek
kuşağa da yansıtmamız gerekmez mi? Gelecek için
atacağımız her kişisel adımımızda kendimizi
sorgulamamız gerekmez mi?
-
Bugün iş yerimize giderken kendimizde bir öz güven
duyabiliyor muyuz.Böyle bir ortamın oluşmasında bizim
bir katkımız olup olmadığını değerlendirmeye
,sorgulamaya alıyor muyuz. Kısaca kendimizi
geleceğimiz için bazı eylemler için hazırlıyor
muyuz.Yoksa kapı aralığından izlemeyi mi tercih
ediyoruz. Sanırım beğenmediğimiz eylemlerin bizim hal
ve hareketlerimizden kaynaklandığının bilincine varmak
gerekir diye düşünüyorum. Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın demiyor muyuz? Tehlike bize doğru
yaklaştığında ise sesimizi duyurmak istemiyor muyuz?
Güzellikleri yaşamak için nelere katlandığımızı bir
hatırlayalım. Hatırlayalım ki geleceğimize bir çeki
düzen verelim. Gelecekte rahat bir düzen içersinde
yaşayabilmek biraz da bizim elimizde değil mi? Eğer
bugün bir şeylerden mahrum bırakılmış isek, bunda
bizim eylemimizi sorgulamamız gerekmez mi?
-
Kutsal askerlik görevimiz dışında bazı kutsal
görevlerimizin de olduğunu, onları kullanmada neden
yeterince eylemde bulunamıyoruz. Paylaşım derken
iyileri kötüleri, güzellikleri çirkinlikleri birlikte
paylaşamıyoruz. Neden güzelliklerin yalnız ve yalnız
bizim için olmasını arzuluyoruz. Bu eylemimizi
sorgulamak hiç içimizden geçmiyor mu? Karşılaştığımız
bir zorluğu yalnız yok edemediğimiz zaman birlikteliği
hemen aklımıza getiriyoruz? Aynı havayı teneffüs
ettiğimiz ülkemizde nimetlerin paylaşımında neden
yalnız kendimizi düşünüyoruz.
-
Her
yanı ayrı bir güzelliklerle donatılmış ülkemizin
üzerinde geçmişte çok kara günlerin yaşandığını neden
unutuyoruz. Bu günlere gelirken verdiğimiz ölüm-kalım
savaşını neden unutuyoruz. Bugün ki sınırlarımızı
çizebilmek için hainlere verdiğimiz dersleri gelecek
kuşağa da yansıtmamız gerekmez mi? Gelecek için
atacağımız her kişisel adımımızda kendimizi
sorgulamamız gerekmez mi. Bugün iş yerimize giderken
kendimizde bir öz güven duyabiliyor muyuz? Böyle bir
ortamın oluşmasında bizim bir katkımız olup
olmadığını değerlendirmeye, sorgulamaya alıyor muyuz?
Kısaca kendimizi geleceğimiz için bazı eylemler için
hazırlıyor muyuz? Y oksa kapı aralığından izlemeyi mi
tercih ediyoruz. Sanırım beğenmediğimiz eylemlerin
bizim hal ve hareketlerimizden kaynaklandığının
bilincine varmak gerekir diye düşünüyorum Kırsal
alanda yaşamakla kentlerde yaşamı sürdürmenin aynı
değerde ya da aynı güz ellikte olduğunu düşünemeyiz.
Kırsal alandan güzelliklerin bulunduğunu umduğumuz
kentlerimiz gerçekten insanların yaşamlarında bir
güzellik bir kolaylık sağlayabiliyor mu? Kırsal alanda
ki nimetlerle, külfetlerin kentsel alanlarda değişim
gösterdiğini, onlara ayak uydurmanın pek kolay
olmadığını peşinen kabullenmemiz gerektiği
düşünündeyim. Bazı nimetlerin paylaşımında belki
beraberlik sağlanıyor, ancak kişisel nimetlerin
paylaşımında birlikteliği gözetemiyoruz. O nedenle
Kentlerde çeşitli sorunların çözümlenmesi için
insanların uzun kuyruklarda beklediklerine tanık
oluyoruz. Tabana kuvvet deyip kuyruklar sizin olsun
dostlar diyemiyoruz. Bir gün muhakkak onlarla
birlikte olmak, aynı zorluğa göğüs germek zorunda
kalıyoruz.
-
Geçen bir bankaya bir işlem için gittim. Hava soğuktu
banka müşterilerinin rahat etmesi için yeterince
bekleme koltukları koymuştu. Bende bir yer buldum
oturdum. Elimdeki numaranın ne zaman sayaçta
gözükeceğini beklemeye başladım. Oturanlar kadar da
ayakta kalanlar vardı. Ayakta kalanlar kendilerine
sıranın ne zaman geleceği konusunda yavaş, yavaş
seslenmeye başladılar. Bir tanesi daralmış olacak ki
ben ne zaman işimi bitirip köye gideceğim demeye
başladı.
-
Kentler büyüdükçe sorunlarda ister istemez büyüyor.
Hizmet alanları yoğunluğa göre verilmeye çalışılıyor.
Ama nedense bazen kentlerin belli hareketli olan
bölümleri diğer yerlere göre hizmet için öne geçiyor.
-
Geçtiğimiz yıllarda bir arkadaşım bulunduğu yörede ki
hizmetlerin kendilerine ulaşmaması sonucu “ÇAMUR
İÇERSİNDEYİZ” dercesine ayağına çizme giymiş, eylemi
kent yöneticilerince dikkate alınmıştı. Politikacılar
eskiden kırsal alana ayrı bir değer verirlerdi. Şimdi
kırsal alanda yaşayanların azınlıklar haline gelmesi
sonucu hizmetlerin akışını da ister istemez
etkilemektedir
-
Kentlerde ki yaşantıları ve çok değişik insanlık
manzaralarını ister istemez izlemekteyiz. Kentlerin
çözümlenmeyen sorunları arttıkça, insanların
hareketleri de elbette artacaktır. Bazı eylemlerin
görülmesi, ya da dikkate alınması için gösterilen
tepkilere ve etkilere kulak asmak gerekir diye
düşünüyorum.
-
İnsanımıza güzel bir hizmet için yola çıkan her bireye
önemli görevler düştüğü kanısındayım. Hizmet için söz
veren yöneticilerimiz neden hizmetleri veremediklerini
insanımıza açıkça söylerlerse kentlerde ki yaşamın
bugün kinden daha rahat olabileceği inancımı
yineliyor, okurlarıma saygılar sunuyorum.
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
-
Adalet ve hukuk’un temel ilkesi, kaynağı ve dayanağı:
Vahiy, vahiyle ikame olunmuş ahlâk ve buna mümasil
adet, örf ve geleneklerdir. Ki, bunların tamamı
karşılıklı saygı, mutlak adalet, hürmet ve muhabbet
üzerine kuruludur.
-
Daha açık bir anlatımla: İnsan kelimesinin “ins,
ünsiyet, meşveret ve muhabbet” kavramlarından
türediğini “hikmet’le” anlamak ve bu minval üzere
açıklayıp, yorumlamak lâzımdır. Y
ani: İnsan
kelimesi dahi “salt iyilik ve erdemlilik” karşılığı
olup; Namuslu, dürüst, onurlu, sorumlu ve düzenli
(istikrarlı/haysiyetli/şahsiyetli/karakter sahibi)
olmayan bir varlığı insan olarak kabul etmek kabil
değildir.
-
İnsan, mutlak bir hukuk, adalet ve ahlâk abidesidir.
-
Daha da açıkçası: Yalancı, hırsız, yolsuz, faşist,
fahişe, anarşist, terörist, hain ve zalim yaratıklar
insan olarak kabul edilemez ve böylelerine “insanca”
muamele edilemez.
-
Yani “düzenlilik/istikrar” dünya, kâinat ve insanlık
için esastır.
-
İşte evren/kâinat, mutlak bir düzen ve istikrar üzere
kaimdir.
-
İnsanlar için ilim, ibret, hikmet ve ders olan
“tertip” i, evrensel işleyişten alacağımız bir
kesitle, özetleyip, örnekleyelim. Evrensel işleyişte
şekiller, dengeler ve düzenler…
-
Sarmal Şekil Dengeyi Nasıl Sağlıyor?
-
Sarmal şeklindeki galaksilerin içinde bulunan fizik ve
metafizik (madde ve madde ötesi) kuvvetler arasındaki
denge şaşırtıcı niteliktedir. Bir galaksi, kütle çekim
etkisiyle kütle merkezine doğru yoğunlaşarak gelişir.
Merkez kütlesinin artışı buradaki kütle çekimini de
artırdığından, galaksinin merkezi, merkezkaç kuvvet ve
kütle çekimini dengeleyecek şekilde daha hızlı dönmeye
başlayacaktır.
-
Ayrıca merkezin daha hızlı dönmesi, kütlenin merkezde
yoğunlaşmasını engeller.
-
Bu
nedenle galaksideki tüm sistemin dengede kalabilmesi
için, galaksi merkezindeki parçacıkları yavaşlatıp,
kenardakileri hızlandırabilen özel bir mekanizmaya
ihtiyaç vardır. İşte bu harika mekanizma “eşit açılı
sarmal şekil” tarafından oluşturulmaktadır.
-
Çünkü eşit açılı sarmal kollar, böyle bir fonksiyon
için oldukça uygun bir şekil oluştururu.
(J.P. Vallee, ‘The Milk
Way’s Spiral Arms Traced By Magnetic Fields, Dust, Gas
and Stars’, Journal of Astronomical Society, Volume;
454, s. 119-124)
-
Allah Yoktan Var Edendir
-
Görüldüğü gibi pek çok galaksinin “eşit açılı sarmal
şeklinde” oluşu aslında bu galaksilerin fiziksel
açıdan dengede kalabilmesi için hayati bir öneme
sahiptir.
-
Bitkilerde ve deniz dibinde yaşayan canlıların
kabuklarında belirli bir orana (altın oran) bağlı
olarak ortaya çıkan eşit açılı sarmalın uzayın
derinliklerinde yer alan pek çok galakside de
görülüyor olması hayret verici bir durumdur.
-
Ayrıca galaksilerde görülen sarmal da, tıpkı
bitkilerde ve bazı hayvanların kabuklarında görülen
sarmallar gibi, içinde bulunduğu yapının dengeli ve
uyumlu olmasını sağladığından çok önemli bir
fonksiyonu yerine getirmektedir.
-
Kuşkusuz evrenin var olduğu günden itibaren sahip
bulunduğu düzenin ve dengenin hiçbir şekilde
bozulmayışı Allah’ın varlığı ve sonsuz kudretinin
delillerinden biridir.
-
Her
şeyi eksiksiz ve kusursuz olarak yaratma gücüne sahip
olan Rabbimiz, altın oranı öylesine eşsiz ve
fonksiyonel bir şekilde yaratmıştır ki, bu oran,
içinde bulunduğu her sisteme ve biçime, insanda hayret
uyandıracak derecede mükemmel bir estetik, biçimsel
bir güzellik ve denge kazandırmaktadır. Bir Kuran
ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
-
"Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri
yaratan, sonra arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü,
durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten,
Güneş’e, Ay'a ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş
eğdirendir.
-
Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca)
O’nundur.
-
Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir. "
(Araf Suresi, 54)
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Hüseyin Hüsnü GÜREL |
Hüseyin Hüsnü GÜREL Hayat Hikayesi |
-
ÖNEMLİ NOT: İş bu başvuru/dilekçe ve ekleri 28 Aralık 2010 Salı günü,
TBMM; Dilekçe Komisyonu Başkanlığ'na (gelen evrak) "7086" numara ile
elden teslim edilmiştir.
- MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN ŞEHRİ VE OVASINDA YERALTI DOĞALGAZ
PATLAMALARINDAN İLERİ GELEN AFETLER VE ERZİNCAN OVASINDA DOĞALGAZ
YATAĞI KONUSUNDA YENİ RAPOR
-
Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce
yeraltında doğalgaz patlamaları kıyametler koparcasına çok korkunç
afetlere sebep olmakta ve Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz
yatağı bulunmaktadır.
-
MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN ŞEHRİ
VE OVASINDA DEPREM HAREKETLERİ BAŞLAMADAN KISA SÜRE ÖNCE YERALTINDAN
BOMBA GİBİ PATLAMA VE UĞULTULU SESLER İŞİTİLMEKTEDİR
-
Dünyada yalnız Marmara Bölgesi ile
Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan çok kısa
süre önce yeraltından yüzeye yakın derinliklerde bomba gibi patlama
ve uğultulu gürültülü sesler işitilmektedir.(Ek
19-20-21-22-31-32-34)
- Sesin hızı deprem hareketi hızından 15.000
defa daha küçük ve sesin hızı çok tembeldir. Hızı tembel olan
seslerin deprem hareketi başlamadan önce işitilmesi fizik yasalarına
aykırı düştüğü halde; bu olayın sebebini hiçbir kimse araştırmamış
ve ilgi göstermemiştir.
-
MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN
OVASINDA DEPREMLER BAŞLAMADAN ÖNCE YERALTINDA DOĞALGAZ PATLAMALARI
KIYAMETLER KOPARCASINA ÇOK KORKUNÇ AFETLERE SEBEP OLMAKTADIR
-
Dünyada yalnız Marmara bölgesi ile
Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında
muazzam büyüklükteki düdüklü tencerelere benzer ortamlarda
sıvılaşmaya müsait suya doygun zeminler ile doğalgaz yan yana ve
beraberce bir arada bulunmaktadır. Bu yeraltı düdüklü tencerelerinin
gövdeleri ile bu gövdelerden ayrılan kolları onlarca ve yüzlerce Km.
gibi uzaklara kadar ulaşabilmektedir. Bu yeraltı düdüklü tencereleri
yüzlerce ve binlerce Km2 gibi çok geniş alanları kapsayabilmektedir.
-
Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında yeraltında bomba gibi patlama ve uğultulu
sesleri işitildikten kısa bir süre sonra; yüzey arazi deniz gibi
dalgalanmakta;, binalar yana yatıp yatıp kalkarak ve burgu gibi
bükülerek paramparça olmakta; Marmara denizinde doğalgaz patlamaları
ile sular havaya savrulmakta; kıyılardan sular geri çekildikten
sonra çok büyük Tsunami dalgaları meydana gelmektedir... Yeraltında
doğalgaz patlamaları ve bu patlamalardan ileri gelen canavarlar
şiddetindeki sıvılaşma olayları kıyametler koparcasına çok korkunç
afetlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır.
-
Yeraltında, doğalgaz patlaması ve
deprem olayları birbirinden farklıdır;
-
Doğalgaz patlamalarından ileri gelen
bu afetlerin deprem olayları ile hiçbir ilgisi yoktur. Yeraltı
düdüklü tenceresinin içinde herhangi bir yerinde doğalgaz patlaması
ile meydana gelen muazzam basınçlar ve canavarlar kudretindeki
sıvılaşma olayı; suya doygun zeminlerin devam ettiği her yere ve
yüzlerce Km. gibi uzaklara anında ulaşmaktadır. Bu yerlerde de
zeminler aşağıdan yukarı itilerek benzer şekilde çok korkunç afetler
meydana gelmektedir.
-
Yalova'da bulunan suya doygun
zeminler Adapazarı ve Kaynaşlı gibi yerlere kadar devam ediyorsa;
Yalova'da doğalgaz patlaması ile Adapazarı ve Kaynaşlı gibi yerlerde
de benzer şekilde korkunç afetler meydana gelmektedir.
-
MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN
OVASINDA YERALTINDA DOĞALGAZ BULUNMAKTADIR
-
Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında depremler esnasında bazı yerlerden alevler
göklere yükselmekte; etraf nur gibi ışıklanmakta; gökyüzü kızıl
renge bürünmektedir.
-
Depremler esnasında gökte
Doğalgaz’ın alevle yanması ısısı ile Erzinca Ovasında trilyonlarca
m3 çok sğuk hava ısınmakta ve ovadaki karlar erimektedir. Erzincan
ovasındaki bu doğalgazın muazzam miktarda olduğu açıkça belli
olmaktadır.
-
ERZİNCAN OVASINDA ÇOK ZENGİN
DOĞALGAZ YATAĞI BULUNMAKTADIR
-
Depremler esnasında Erzincan
ovasında bulutların üstünde gökte doğalgazın alevle yanması ile;
gökyüzü kızıl renge bürünmekte; 1045 Erzincan depreminde olduğu gibi
gökte doğalgazın alev ile yanması ile güneş ve ayın kan rengine
boyandığı anlaşılmakta ve gökte alev ile yanan doğalgazın ısısı ile
Erzincan ovasında donmuş karlar erimektedir. (EK: 9)
- Trilyonlarca m3 çok soğuk havayı ısıtan ve ovadaki karları
eriten doğalgaz miktarını hesap ile bulmak mümkündür. Bu hesap
yapıldığında; her depremde Erzincan ovasında Ülkemizin yıllık
doğalgaz ihtiyacı olan 20 milyar m3 doğalgazdan kat kat daha fazla
doğalgazın alevle yandığı hesaplanmaktadır.
-
Erzincan ovasında gökte milyarlarca
soba yakıldığında bu ovadaki karların eriyemeyeceği düşünülürse; her
deprem esnasında Erzincan ovasında muazzam miktarda doğalgazın
yandığını kabaca hesap etmek mümkündür.
-
Depremler esnasında Erzincan
ovasındaki faylardan çıkan yeraltı suları, artezyen ve sondaj suları
ısınmadığına ve kaynar sular akmadığına göre; Erzincan ovasında
trilyonlarca m3 çok soğuk havayı ısıtan ve donmuş karları eriten ısı
enerjisinin gökte doğalgazın alevle yanmasından ileri geldiği; kesin
şekilde belli olmaktadır. Melekler veya Huriler Erzincan ovasındaki
trilyonlarca m3 soğuk havayı ısıtmamakta ve ovadaki donmuş karları
eritmemektedir.
-
Bu doğalgaz yatağı ile Ülkemizin
bütün doğalgaz ihtiyacı fazlası ile karşılanacak; Ülkemiz doğalgaz
bakımından dışa bağımlılıktan kurtulacak; Mersin Akkuyu’da ve Sinop
da inşa edilecek nükleer enerji santrallerinden vazgeçilecek;
yüzbinlerce iş imlanı sağlanacak; doğalgaz ve elektrik fiyatları çok
ucuzlayacak ve Ülkemiz ile Erzincan'ın kaderi değişecektir.
-
MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN
ŞEHRİNDE VE OVASINDA, YERALTI DOĞALGAZ PATLAMALARI İLE KORKUNÇ
AFETLERİN MEYDANA GELDİĞİ VE ERZİNCAN OVASINDA ÇOK ZENGİN DOĞALGAZ
YATAĞI VARLIĞI KONULARINDA YETKİLİ VE İLGİLİ MAKAMLARA BİLGİ
VERİLMİŞTİR.
-
Marmara bölgesi ile Erzincan
şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan çok kısa süre
önce yeraltında doğalgaz patlamaları ile ve bu patlamalardan ileri
gelen sıvılaşma olayları ile kıyametler koparcasına çok korkunç
afetlerin meydana geldiği;, deprem hareketi başlamadan önce
yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerin
deprem olayı ile hiçbir ilgisi olamadığı; depremleri önlemek mümkün
olmadığı halde; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu
afetlerin çeşitli teknik önlemler ile önlenebileceği ve Erzincan
ovasında çok zengin doğalgaz yatağı varlığı konularında tarafımdan
düzenlenen 20.10.2008 tarihli RAPOR da ve bu konulardaki gerçekleri
ortaya koyan 32 yazılı belgede; bu konudaki gerçekler açık ve
belirgin şekilde ortaya konulmuştur.
- Bu RAPOR ve 32 yazılı belge 20.10.2008 tarihli dilekçeler ile;
Yetkili ve İlgili Makamlara sunularak; bu konulara ilgi gösterilmesi
ve yardım edilmesi istenilmiştir.
-
TBMM. Dilekçe Komisyonu
Başkanlığının 05.11.2008/2396 No’lu kararı ile konunun tüm kurumlara
iletildiği gerekçesi ile başka işlem yapılmayacağı tarafıma
bildirilmiştir (EK1)
- Bu konuda yalnız Maden Mühendisleri Odasınca ilgi göstermiş ve
Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı vatanseverliğini ve Yüceliğini
göstermiştir (EK 2).
-
Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı
dışındaki diğer Yetkili ve ilgili Makamlar;, 10.10.2008 tarihli
RAPOR da ve 32 yazılı belgede verilen bilgilere hiçbir itibar
etmeden; mahallinde hiçbir soruşturma ve araştırma yapmadan; bu
olayları yaşayan görgü tanıkları ile görüşmeden; masa başında
oturarak; kafadan sallama beylik gerçek dışı bilgiler verilerek;
Ülkemiz için fevkalade önemli olan bu konular dışlanmıştır (EK 3- 4-
5- 6- 7- 8).
- Bundaki bilgiler http://www.milliservet.blogspot.com WEB
sitesinde yayınlanmıştır. Bu RAPOR düzenlendikten sonra yeni
bilgiler ve belgeler elde edilmiştir. Bu yeni bilgiler ve belgeler
ışığında bu YENİ RAPOR ve 34 yazılı belge düzenlenerek; bu konudaki
gerçekler daha açık ve belirgin şekilde ortaya dökülmüştür.
-
TBMM. Dilekçe Komisyonu
Başkanlığının 05.11.2008/2396 No’lu kararı ile konunun tüm kurumlara
iletildiği gerekçesi ile başka işlem yapılmayacağı tarafıma
bildirilmiştir (EK1)
- Bu konuda yalnız Maden Mühendisleri Odasınca ilgi göstermiş ve
Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı vatanseverliğini ve Yüceliğini
göstermiştir (EK 2).
-
Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı
dışındaki diğer Yetkili ve ilgili Makamlar;, 10.10.2008 tarihli
RAPOR da ve 32 yazılı belgede verilen bilgilere hiçbir itibar
etmeden; mahallinde hiçbir soruşturma ve araştırma yapmadan; bu
olayları yaşayan görgü tanıkları ile görüşmeden; masa başında
oturarak; kafadan sallama beylik gerçek dışı bilgiler verilerek;
Ülkemiz için fevkalade önemli olan bu konular dışlanmıştır (EK 3- 4-
5- 6- 7- 8).
- Bundaki bilgiler http://www.milliservet.blogspot.com WEB
sitesinde yayınlanmıştır. Bu RAPOR düzenlendikten sonra yeni
bilgiler ve belgeler elde edilmiştir. Bu yeni bilgiler ve belgeler
ışığında bu YENİ RAPOR ve 34 yazılı belge düzenlenerek; bu konudaki
gerçekler daha açık ve belirgin şekilde ortaya dökülmüştür.
-
DEVAMI GELECEK
-
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Atilla ALPAY |
Atilla ALPAY Hayat Hikayesi |
-
SEVGİLİLER GÜNÜNÜ
PROTESTO EDİYORUM.!
-
Bu tür sevgililer
günü vb gibi günler ne yazık ki istilacı ve barbar
Avrupa kavimlerinin kutladığı St.Valentin isimli bir
Hristiyan azizinin ismine izafeten icat edilmiş
;yurdumuzda ise İstanbul Beyoğlun da esnaflık yapan
gayrimüslimler tarafından geliştirilerek kültürümüze
zorla oturtulmuştur.
-
Bu geleneğin ve adetin hedef
kitlesi ; sayıları Irak ve Afganistan nüfusu kadar
yani 28 milyonluk dev bir topluluk olan ve yaşları
1-17 arası olan sevgili yavrularımızdır. Bu
çocuklarımızın hayata atılıp para kazanmalarına
henüz uzun yıllar vardır.
-
Fakat ceplerinde
sevgililerine belki de en pahalı hediyeyi alacak
kadar da çok paraları her zaman bulunmaktadır.
Paraları yoksa kredi kartları, o da yoksa onları
çok seven ve daima iyi harçlık veren büyükbabaları ve
büyükanneleri de mutlaka ihtiyaçlarını
karşılayacaklardır
-
Diğer yanda binlerce esnafta vitrinler süsleyip,
afişler hazırlamakta sanki bizim böyle bir
geleneğimiz varmış gibi ve bir bayram
geliyormuşçasına çok para kazanmanın derdine düşerek
böyle bir furyaya her yıl mutlaka katılmaktadırlar.
-
Kendilerine sorsalar hiçbir zaman yolunda gitmeyen
işleri belki böyle bir gün vesilesiyle bir an olsun
canlanacak ve nakit sıkıntıları gidecek ve o gün
için rahat nefes alacaklardır.
-
Bazı tv kanalları mikrofonlarını İstanbul’un taksim
meydanının mutlu azınlığına, gayrı meşru yaşamaktan
utanmayan sanatçı bozuntularına ve bir kısım ahlaksız
insanlarına uzatıp saatlerce röportaj yapacak; kimin
kime hangi haram kazançlarıyla ne hediye aldıklarını
öğrenmeye ve bu müstesna günü (!) nasıl
kutladıklarını bilmeye çalışacaklardır.
-
Aziz şehrimizin de bütün kafeteryalarında akşama
kadar dersleri asarak oturup baba parası ve
burslarını yemeye çalışan bir kısım sevgili
gençlerimiz; karşılarındaki sevgililerine ilanı aşk
etmeye çalışacak ve böylece bu mübarek günü(!)
- idrak etmeye çabalayacaklar ama aynı akşamki
mübarek kandil gecesi yine kimselerin umurunda
olmayacaktır.
-
Birde bunun tersini düşünelim.
Bizim olmayan böyle bir gelenek yerine Hıristiyan avrupa
ülkelerinin veya amerika’nın bir şeker bayramımızı, bir Hıdrellezi,
bir Aşura gününü, bir “Üç aylarımızı” veya buna benzer bizim için
kutsal ve önemli olan bir zamanı benimsemesi mümkün müdür ? Hatta
oraların ahalisi bu vesileler ile birbirlerine hediyeler
alsınlar, kutlasınlar veya bir şeyler yapsınlar…
-
Bunu düşünmesi bile bize mizahi
gelmekte ve hemen pek çoğumuz “olur mu canım öyle şey”
demekteyiz.Ama ne yazık ki onların adetleri ve gelenekleri milli
kültürümüze öylesine oturmuş veya oturtulmuş ki tersine bile
düşünmekten aciz hale gelmişiz..
-
İnacımızda, sosyal adet ve
geleneklerimizde sevgililer günü diye bir şey yoktur. Türk
milletinin bildiği sevgili kavramının muadili “Yar”dir.Ve bu aziz
millet sevmeyi de, sevgiyi de , sevgiliyi de-egoist Avrupalıdan-
çok daha iyi bilir.
-
Bizde Mü’min hanımlar ve erkekler
önce nişanlanırlar, sonra da evlenirler. Nikah merasimlerinden
sonra İslam devletinin çekirdeği ve temelini teşkil eden kutsal
aile birliği de böylece kurulmuş olur.
-
Böyle “arada kalmış” gayrı meşru
ilişkiler bize tv dizilerimizin ve avrupanın hediyesidir.(Eski
Yeşilçam filmlerindeki konular bile bugünkülerin yanında
–vallahi-masum kalmaktadır.)
-
Bakıyorum da bizim gibi fakir taşra
muharrirlerinden ve birkaç bin basan bazı muhafazakar
ceridelerinden(gazetelerden) başka buna tavır koyan hiç kimse yok.
-
On bakanlık bütçesi kadar zengin ve
kalabalık olan muhteşem Diyanet işlerimiz bu yılda bu işi birde
kandil kutlaması ile birleştirmez mi, insanın çıldırası geliyor
adeta…Eğitim sendikaları,Müslüman işadamları,her türlü cemaat,
cemiyet ve tarikat mensupları ile bin bir türlü hanım dernekleri ve
bilumum duyarlı stk lar ve bizim gibi düşünen insanlar basın
bültenleri de mi yayınlayamazlar,hiç mi kimsenin söyleyecek bir
sözü yok, niye bu işler kimsenin umurunda değil. Niçin bütün
vitrinler, dükkanlar rengarenek çiçekler,çelenkler, hediyelikler ve
buna benzer zırıltılarla dolu… Ne oluyor, bayram mı geliyor.Niye
gülüyoruz ağlanacak halimize…
-
Tanzimattan sonrada biz bu
filmleri görmedik mi, yüzeli yıl süren seferberlikler sonucu,iki
milyon şehit, vererek koca bir hilafet ve saltanat ülkesini, bir
Devlet-i Ali’ yi hep bu kafirlere benzeme illeti yüzünden
kaybetmedik mi ..
-
İki tane karanfil , bir tane gülün
, ucuzluktan alınmış çin malı masum bir hediye’nin ucu sefalete,
zillete, perişanlığa,seferberliklere, esarete ve oradan da
cehenneme gider genç beyler ve hanımlar,hatta bir kısım esnaf
arkadaşlar…
-
Unutanlara dün Bulgar,Moskof ve
Ermeni mezalimlerini bugün de ,Bosnayı ;Çeçenistanı, Filistini,
Irak’ı ,Afganistanı,Türkistanı hatta hatta “acı vatandaki”
Solingen’leri hatırlatırım.
-
Sevgililer günü diye bir şeyi
kutlayan herkesi ,üç kuruş kazanacağız diye bu kültür yozlaşmasına
çanak tutan bir kısım esnafı ve bize karşı çıkan herkesi ama
herkesi de şiddetle protesto ediyorum.
-
Allah CC cümlesine hidayet, şuur
,iman ve izan versin…
-
Saygılarımla!
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Fatma YİĞİTBAŞ |
 |
Hande ÖZCUBUKÇU |
 |
Emre KELEŞ |
|
|
Onko_Sav Gençlik Komisyonu Baskan Yarcımsı
ÇORUM ONKO-SAV GENÇLİK KOMİSYONU 4 ŞUBAT DÜNYA
KANSER GÜNÜ ETKİNLİĞİ
Çorum Onko-Sav Gençlik Komisyonu 4
Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla Çorum halkını bilinçlendirmek
için broşür dağıttı. Broşürlerde ceşitli kanser türleri, bunların
belirtileri ve kanserden korunma yolları yer alıyor. Ayrıca sağlıklı
beslenme , erken teşhis ve spor yapımının önemine de değinilen
broşürlerin dağıtımına çok sayıda Onko-Sav Gençlik Komisyonu üyesi
genç katıldı. Ayrıca Çorum Onko-Sav Gençlik Komisyonu ilerleyen
zamanlarda da çeşitli etkinliklerle kanserle savaşa devam
edeceklerini belirtip tüm gençleri dernek faaliyetlerine katılmaya
çağırdı. 4 grup halinde yapılan dağıtımda gençler Öz doğanlar
sineması, Tekel binası önü, kültür sitesi önü ve saat kulesi
meydanında çeşitli broşürleri dağıttılar.
Ayrıca Onko-Sav Gençlik Komisyonu
olarak Çorum Devlet tiyatrosunu ziyaret edip Çorum devlet Tiyatrosu
müdürü İbrahim Beyle konuşarak ileriki günlerde olacak tiyatrolar
hakkında bilgi edindiler.

|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA Hayat Hikayesi |
KAKTÜS DİLLİM
Üzüntülerimi göğüslediğinde
Acılarım yığılıverir kucaklarına.
Korkunun sözü geçmez yürek atışlarına.
Rüzgâr hırpalar hoyratça esip
Bir kurguya kurban gidersin.
Sen yalnızlığımın seks kölesi
Gülüşünden de kestin nafakamı.
Sussam
İçimde bir ağırlıksın.
Seninle dibe vuruyorum.
Uçuyorum
Seni kussam.
Kaktüs dillim.
Bir öfke biriktirmişse bulutlar
Gökyüzünün sabrı sancır
Sese dönüşür ışık
Yırtılır karanlık.
Boşalırsa
Yeşilin en vahşisine
Suların en azgını
Hoyrat dalgalar yalar
Yakamozları
Ay ışığında.
Yıldızlar kayar
Gecenin karanlığında.
Bulutum olduğunda
Başım döner,
Bir rüzgâr gibi esersin delice
Kaktüs dillim.
- Göz ışıltıların
- Yakamoz gibi düşer
- Yollarıma
- Felaket ihanet kusar.
- Bir anlık
- Korkudan susar
- Yürekler
- Sular başıboş yatağında.
- Rüzgâr biraz daha sırnaşık
- Değip suya
- Güneşlenir
- Soğuk terler bırakır
- Salkım söğütlerde
- Soğuğa inat.
- Ve dinlenir içinde kâinat
- Ve yaşamdan bir kesit
- Sancılı bir dünü misafir eder.
- Bir pençe gibi vurur
- Vahşice yüzüne.
- Kan kokar karanfil
- Acıtıp acıyı
- Öper.
- Kaktüs dillim.
-
- Geleceğimi görüp
- Sana merhaba diyorum.
- Ay ışığını kuşandığımda gecene
- Gözüm akıyor nehirler gibi.
- Şehirler dolmuş daracık sokaklara.
- Yersiz, yurtsuz insanlar
- Aynı sokaklara çıkar.
- Demirlenip çıkarsız zamanlara
Hedefsiz günlere uzanır.
Direncimi kırarım sebepsiz
Veda biriktiririm içimde.
Bırakmışım kederimi
Sahip çıkan olur elbet.
Öfkelerin belli olmaz durağı.
Benim korunma zırhımı
Sevgin ile deldin.
Sevda zaafına düştüm.
Şefkatin zulmüne baskın çıkıyor
Kaktüs dillim.
Sevince durdum bir ağıtla.
İçimdeki sevgi artıklarını biriktirip
Bir çiçeği suladım.
Düşlerimin bereketi oldun
Dillendirip geleceğini herkese
Yalnızlıkta yaratırsın aşkımı.
Efsaneye döner içindeki
Çocukluğun.
Geçmişe tutkun içindeki hazzın,
Yalnızlığının gizli günlüğü
Kendine uyum sağlayan
Coşkuyu öldürmek niye?
İçsel düşlerinle yaşamalısın
Şiirlerimi masalsı.
Sen otostopçum yollarıma çıkan
Kaktüs dillim.
Bir kış düşerse başına zamansız,
Bir bahar uzaklaşırsa gözlerinden,
Sevdaya sarıl ısıtmak için yüreğini.
Bir iz bırakırsın o zaman.
Düşlerin çocuk olur
Nabızları şerbetleyen.
Medya falcılarına inat
Aşka bir yol aralanır.
Tütün kokmayan nefesinle
Gönül köprüm kışkırt günü.
Uğur böceğim, çarpan yüreğim
Hayat dengem, çığlığım.
Yeşili az
Kırık bahar dalım.
Eksik bereketim,
Kaktüs dillim.
Kaçıncı rüyası bu bende
Gülmeye yatmış hüzünlü ağıtlarımın.
Transa geçmiş acım.
Hasretin açlık sınırında
Gözlerimizin hüzünlü bakışı,
Küskün ellerimizin taşıyamayacağı yüke
Bir dert kervanının başındayım.
Yalnızlığıma akan aydınlıkta
Gözyaşına değmiş kirpiğin
Açılıp kanıyor
Bir selam verir gibi.
Dönmeye küs gidişinde
Bir özlem var dense
Yolun açık olsun derim.
Misafirliğinde dindirirsin
Yürek sancısını
Kaktüs dillim.
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
145 SAYI 25 Mart 2011 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız! |