|
YIL
11 SAYI 123 25 Mayıs 2009 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL HER AYIN 15’i ile 26’TISI
-
Sakin KARAKAŞ OSMANCIK PİDESİ TESCİLLENMELİDİR
-
Salim SAVCI
KADINLAR GÜNÜ
-
İsmet ÇENESİZ
EĞİTİM SİSTEMİMİZ
-
Tülay BİLGİN SALİM BEY KONAĞI
-
İsa KAYACAN ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
-
Mahir ODABAŞI İNGİLİZCE ÜZERİNE
-
Mustafa Nevruz SINACI BİLGİ ÇAĞI’NIN (!) BARONLARI
-
Selma GÜRSEL KARNIBAHAR KIZARTMASI
-
Cuma TÜRKMEN VAH BANA
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
HER AYIN 15’i ile 25’Şİ
- İnsanların belirli bir
periyodik çok önemli işleri vardır. Benimde belli periyodik ve
çalıştığım, başımı kaşıyamadığım belirli günlerim bulunmaktadır.
- Her ayın On beşi, Sanal
iki dergimiz olan Sarı Çiğdem Şiir Defteri güncellenme ile 25 şi
ise Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisi günüdür.
Gelen yazıları hazırlar ve on beşi ile on altısı ile çok yoğun
günümdür. Bir ay içinde gelen ve geldiği gün güncellemeye
çalıştığım yazarlarımın yazılarının her sayfasına link vermeye ve
siteye yükleme günüdür.
- Yazarlarımız o
26'tısında yazı
yollayabilirlerse bu yazıları gelecek ayın sayısında elimden geldiği
kadar sizlere sunmaya çalışmaktayım.
- Yazı göndererek
yayınlanması için müracaat eden arkadaşlarımız bulunmaktadır.
Fakat küçük kurallarımıza uymaya yanaşmamaları onların
çalışmalarının burada yayınlanmasına mani oluyor. Tercih onları.
-
Mayıs Ayı ise bilindiği gibi GÜRSEL YAYINEVİ'NİN kuruluş günüdür. Nice
yeni yıllara aylara
birlikte ermek dileği ile!
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Sakin KARAKAŞ |
Sakin KARAKAŞ Hayat Hikayesi
|
OSMANCIK PİDESİ TESCİLLENMELİDİR
Pide Türklere has bir damak tadıdır.
Önceden hazırlanmış özel malzemelerin hamur içerisine
yerleştirildikten sonra kapalı ya da açık olarak pişirilen pidenin
sıcak olarak servisi yapılır. Dolayısı ile biz Türklere has olan bu
damak tadı yörelerin özeliğine ve kullanılan malzemeye göre küçük
çaplı değişiklikler gösterebilir. Bu değişikliklerin yanı sıra yine
yöreye göre değişik isimler alabilir. Bu duruma birkaç örnek vermek
istiyorum. Karadeniz pidesi,Terme pidesi,Konya pidesi veya etli
ekmeği,kır pidesi,Trabzon yağlısı,Osmancık pidesi, Develi cıvıklısı
vb. örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bütün bu pidelerin üretimi temelde
aynı olsa da lezzet ve yöre açısından küçük farklılıklar gösterir.
Üstelik hemen hepsi birer marka olmuştur. Ülkenin metropollerinde,
tarihi ve turistik mekanlarında bu markalar sevenleri ile
buluşturulmaktadır. Bu pideler içerisinde en en güzel; ancak en
mahrum ve mahzun olanı vardır ki o da Osmancık pidesidir.
Osmancık pidesi neden Mahzundur? Cevaplandıralım; Osmancık
pidesinin sahibi hemen hemen yok gibidir. Osmancık pidesi tanıtımını
yapacak, ustalarını yetiştirecek bir kurumdan yoksundur.
Peki nedir bu Osmancık pidesinin
özelliği? Osmancık pidesi genelde kapalı yapılan bir pidedir. Hamuru
mayalı olup, asla mayasız hamurdan yapılmaz. Dolayısı ile Osmancık
pidesi yumuşaktır. Sert olmaz. Dolayısı ile yaşlı kişilerde gönül
rahatlığı ile Osmancık pidesi yiyebilir. Osmancık pidesi ince
çekilir ve mayalı olması nedeni ile de el mahareti ile uzatılabilir.
Diğer pidelerin aksine soğuduğunda da lezzetinden bir şey kaybetmez.
Bu bağlamda Osmancık pidesi soğuk olarak ta tüketilebilir. Osmancık
pidesi denildiğinde akla kıymalı soğanlı(kavrulmuş kıyma),çökelekli
ve pancarlı pide gelir. Burada anlatmaya çalıştığım içler özel olup
ancak Osmancıklı hanımların maharetli elleri ile hazırlanır.
Ispanak(pancar) içerisine pişirilmiş yumurta ve bir miktar kavrulmuş
kıymadan oluşan karışımı hazırlamak ancak Osmancık’a özel bir yemek
tarzıdır ve ülkenin hiçbir yöresinde böyle bir pide içi yoktur
hazırlanmaza ve hazırlanamaz. Dolayısı ile Osmancıklı alışkın olduğu
bu lezzeti bulunduğu başka yörelerde aradığında bin bir güçlükle
karşılaşır. Zaten aradığını da bulamaz. Hatta çoğu zaman Osmancık
pidesine yakın da olsa bir pide hazırlatmaya kalksa pideciye iş
tarif etmeye kalkar. Zaten söz konusu pideci de işi yüzüne gözüne
bulaştırır.
Bu satırları okuyan pek çok hemşerim
inanıyorum ki tespitlerime hak verecek ve hah işte böyle biz de bu
sorunlarla karşılaşıyoruz. Osmancık pidesini beceremiyorlar. Hamuru
hamura benzemiyor. Pideyi ince değil kalın çekiyorlar. Üzerindeki
dikişi tutturamıyorlar gibi soruları kendilerine soracaklar.
Yurdun çeşitli yörelerinde görev yaptıktan sonra Osmancık’a
döndüm. Sizler gibi bende Osmancık pidesinin farkını ve lezzetini
tesbit ettim. Bu arada Osmancık’a gelen eş dost ve akrabalarımın
gitmeden önce ısrarla Osmancık pidesi yemek istediklerine şahit
oldum. Dolayısı ile yıllar öce Osmancık haber gazetesindeki ve sonra
Çorum gazetesindeki köşemde Osmancık pidesi ile ilgili yazılar
yazdım. Gördüm ki Osmancık pidesi ile ilgili söz söyleyen çok. Ancak
pidein eğitimi patenti vb. konularda ise bir gelişme yok. Görüyorum
ki yetkililer bu konuda havanda su dövüyorlar.
Peki Osmancık pidesi ile ilgili
neler yapılabilir sıralamaya çalışalım. Öncelikle Osmancık pidesi
ile ilgili belediye, esnaf temsilcileri ve ilgili sivil toplum
örgütleri temsilcilerinin de yer aldığı bir tanıtma komitesi
kurulmalıdır. Osmancık pidesinin tanımı yapılmalıdır. Osmancık’ta
pide işi yapanlar hizmet içi eğitimden geçirilmelidir. Pidecilerin
tabelaları Osmancık pidecisi kavramı ön plana çıkacak şekilde
değiştirilmelidir. Pidecilere günün her saatinde
kıymalı(kapalı),çökelekli, pancarlı pide bulundurma zorunluluğu
getirilmelidir. Osmancık’ta turizm bölgesi sayılan sahil kenarında
bir Osmancık pidecisinin açılması sağlanmalı ve teşvik edilmelidir.
Yurdun çeşitli yörelerinde Osmancık pidesi üretimi ve satışı yapan
hemşerilerimize ödüller verilmelidir. En önemlisi ivedi olarak
Osmancık pidesi tescil ettirilmeli ve Osmancık’ın yöresel lezzeti
olarak Türk tarihine geçmesi sağlanmalıdır. Haydi kolay gelsin. |
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
KADINLAR GÜNÜ
Kadın,erkek ayrılığı
belki de insanoğlunun dünyaya gelişinden beri vardır. Bu ayrımı
dünyada en aza indirenler de Türkler olmuştur.
Eğitim ile öğretimin geri
kaldığı ülkelerde bu fark çok büyüktür. Bu farkı görenler;kadınlar
gününün kurulmasında öncü olmuştur. Tüm ülkelerde de ilgi görmüştür.
Bizde de kadınlar günü kutlanmaktadır. Kim kutluyor derseniz ?
Ekonomik bağımsızlığa erişmiş hanımlarımızdır. Diyelim;kadın erkek
eşitliği sağlansın bu kutlamaya da gerek kalmasın. Dilemek kolay
yoldur. Uygulamadan bunu yapmak zordur ama,insanoğlu zoru
başarabilecek tek varlıktır.
Bu girişten
sonra;ülkemizde eski ve yeni kadınlar diye bir ayrım akla
gelmektedir. İsterseniz önce,eski kadınlarımızın niteliklerini
sıralayalım:
1-Evin temel direği
olurlar,ağır başlıdırlar.
2-Evin içerisinde onların
sözü geçer. Ev dışına ait konularda da uyarılarını yaparlar.
Sorumluluğu erkeğe bırakırlar.
3- Az konuşur,fakat çok
dikkatlidirler. Çocukların yanında erkekleriyle iyi örnek olmayı
bilirler. Hiçbir şeyi gözlerinden kaçırmazlar.
4- Omuzlarına yüklenen
yükü bilirler, Fazla yakınmazlar,beklemesini bilirler.
Sabırlıdırlar.
5-
Vefalılardır,güvenirlidirler. Olanaklarına göre gözleri toktur.
6- Analıklarının değerini
bilirler,dayanıklıdırlar,kolay pes etmezler.
7- Haksızlığa
tahammülleri yoktur. Evin düzeni ile mutlu olurlar.
8- Zamanla kötülükleri
unutabilirler. Kendilerine yapılan iyiliklere karşılık vermeyi ihmal
etmezler (*)
Bu arada eski kadınların
nitelikleri yansıtırdı. Yeni kadınlarımızın hakkında yemeyelim.
Çeşitli yazarlardan görüşler aktaralım. Yeni kadınlarımızın Türk
aile sistemine yaraşan niteliklerine önem vermelerini isteyelim. Kim
için dersiniz ? Yavrularımı için diye ekleyelim.
Yeni kadınlarımızın
özelliklerine ait saptanan görüşleri sıralayalım:
1- Şimdiki
kadınlarımız,her şeyden önce toplum içerisinde yerlerini
düşünüyorlar.
2- Kendi bakımlarına çok
önem verirler. İncecik kalmaya çalışırlar.
3- Giyimlerini ortama
göre şık biçimlerde gerçekleştirirler.
4- saçları ile
ciltlerinin bakımına çok önem verirler.
5- Bulundukları yerde
kendi havalarını dalgalandırmayı bilirler.
6- Bireysel eğitimlerine
önem verirler.
7- Erkeklerinin
arkalarında olmak yerine yanında olmaya çalışırlar.
8- Ön planda kendilerini
tutmasını bilirler.
9- Ekonomik
bağımsızlıkları var ise harcamayı severler.
10-Yaşam standartlarına
önem verirler.
11- Çevreleriyle
aralarına mesafe koymamı bilirler.
12- Güçlükleri
göğüslemeyi pek severler.
13- Başkalarından vefa
beklemeyi öne almazlar.
14- Geride
bıraktıklarıyla hayıflanmayı sevmezler.
15- Tüketim çağına
uyumluluk gösterirler.
Yeni kadınlarımızdan
vitrin güzeli olmak isteyenleri bu özelliklerin dışında tutmak
gerekir.
Eski kadınlar ile yeni
kadınlara ait görüşleri aktardık.
Her kadınımızın
beğendiklerini öne çıkarmalarını diledik. Şunu da unutmayalım. Her
başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.
(*)Bu görüşler,çeşitli yazarların
saptamalarından alınmıştır.
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
EĞİTİM SİSTEMİMİZ;
- Eğitimde sistemsizlik yada yanlış sistem en büyük
sorunumuzdur. Bu günkü uygulamada eğitim sistemimiz içinde büyük yer tutan ve
neredeyse okulların bile önüne geçen dershaneler eğitimde fırsat eşitliği
ilkesini ortadan kaldırmaktadır. İmkanı olan çocuklar dershaneye giderden
imkanı olmayan ailelerin çocukları bundan mahrum kalmaktadır. Bu da eğitim
sistemimizin en büyük garabeti olarak önümüzde durmaktadır.Dershaneler bu günkü haliyle eğitim sistemimiz
ve çocuklarımız için büyük bir sorundur. Son yıllarda okullar bile kendilerini
dershanelere göre ayarlamaya başladı. Okulların tatil olmasına yakın son
birkaç ay okullar boş veriliyor. Çocukların dershanelere daha kolay
gidebilmeleri için de okul yöneticileri buna göz yumuyor. Büyük rantların döndüğü, öğrencilerin yarış
atı durumuna sokulduğu dershane sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Tüm
öğrenciler, okullarda, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine uygun olarak
eğitilmelidirler.
- Büyük şehirlerde en prestijli binalar dershane
olmuş durumdadır. Bu sektörde 7-8 milyar ytl’ lik bir pazarın oluştuğu
söyleniyor.
- Papağan üreten bu büyük dershane sömürüsüne
son verilmelidir. İmkanı olan aileler ister istemez bu sömürünün bir parçası
haline gelirken, imkanı olmayan ailelerde, çocuğum geri kalmasın diye bu
sömürünün parçası olmaktadır. Tabi bu yüzden çektikleri sıkıntılar da işin
cabasıdır. Dershaneye hiç gidemeyen öğrencileri ise hiç düşünmüyoruz bile.
- Ayrıca sabah saat 06- 06.30 da kalkan çocuklar
öğleye kadar okulda eğitim görmekte, öğleyin zar zor yenen bir yemek
sonrasında ise hemen dershaneye koşmaktadırlar. Akşam saat 8’e kadar süren bu
maraton çocuklarda ne kafa ne de beden sağlığı bırakmamaktadır.
- Sayın Başbakan Erdoğan ve özellikle Milli eğitim bakanı
Hüseyin Çelik’in, dershanelerin kapatılması ve eğitimde okullara ağırlık
verilmesi konusunda demeçleri bulunmaktadır. Bu yönde yapılan çalışmalar bir
an önce hayata geçirilmeli ve böylece çocukları ve aileleri zor duruma
düşüren, çocukların eğitimine olumlu katkısı olmayan bu düzene son
verilmelidir.
- Eğitim sistemimizde ki en büyük sorunlardan biri de her gelen
hükümet yeni yönetmelikler yapıyor. Hatta bir yılda birkaç defa yönetmelik
yenileniyor. Böyle bir eğitim sistemi olur mu ve bu eğitim sistemi başarılı
olur mu?
- Çocuklara daha ilkokul çağlarından itibaren okuma alışkanlığı
kazandırılmalıdır. Bu yapılırken bu işin uzmanlarından faydalanılmalıdır. Boş
boş gezip, bir gazete, bir kitap okumayı bile külfet sayan çok fazla insanımız
var. Bir gazete, bir kitap okuyup yararlı bilgileri almayan insanlar kulaktan
dolma bilgilerle kendini yetiştirmeye çalışıyor. Çoğu zaman da yanlış
yönlendirmeler sonucu tuzaklara düşüyor ve doğruyu bulana kadar iş işten
geçmiş oluyor.
- Bu gün itibariyle ülkemizde genel liseler daha
ağırlıktadır. Halbuki Avrupa’da bunun tam tersi bir durum söz konusu ve meslek
liseleri çoğunluktadır.
- Bu gün ki eğitim sistemimizde büyük bir bilgi
kirliği mevcuttur. Bu temizlenmeli. Çocuklarımızı daha ilkokuldan itibaren
lüzumsuz bilgilerle donatıyoruz ve Üniversiteye gelene kadar beyinlerinde boş
yer bırakmıyoruz.
- 13 çeşit ders gören çocuklar hiçbir dersi tam
olarak öğrenemiyor ve ezber yoluna gidiyor. Bu da hiçbir şey öğrenememiş,
öğrendiğini anlamamış bunun yerine ezberlerle eğitim hayatını tamamlamış
pratiği olmayan nesiller yetişmesine sebep oluyor.
- Çocuklar daha ilkokul 4. sınıftan itibaren yönünü seçmeli ve profesyonel
olarak yetenekli olduğu alanlara yönlendirilmedirler. Bilgi kirliliği
yaratılmadan çocukların bu yönde eğitilmesi sağlanmalıdır. Liseyi bitiren
çocuklar bile ne olduğunu, ne olacağını bilmiyor. Çocuklarımıza
önce insan olmayı, güzel konuşmayı, yeri geldiği zaman da susmayı, dinlemeyi
öğretmeliyiz. Saygıyı, sevgiyi, beraber yaşamayı ve hoşgörüyü aşılamalıyız.
Neticesi de MUTLULUK OLACAKTIR ELBETTE!
- NOT: Her ne sebeple olursa olsun yanan ve son günlerde artan orman
yangınları ile ilgili olarak geçmişte Orman Bakanlığının açıklamaları vardı,
“yanan yerler hemen ağaçlandırılacak” diye. Yakın zamanlarda bu yönde bir
açıklama duymuyoruz. Yanan yerlerin süratle ve düzenli olarak ağaçlandırılması
başka amaçlarla orman yakanların da amaçlarına ulaşmasının önünde en büyük
engel olacaktır.
- Saygı ve sevgilerimle.
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Tülay BİLGİN |
Tülay BİLGİN Hayat Hikayesi
|
- SALİM BEY KONAĞI
-
Bin sekiz yüzlü yılların sonu bin dokuz yüzlü
yılların başı. Çorum’un hatırı sayılan beylerinden Salim Bey Konağının büyük
bir avlusu vardı, avlunun içinde büyük bir havuz etrafında özenle dikilmiş
çiçeklerle bir cennet bahçesi gibiydi. Çorumun tek ana caddesiydi buda konağın
bulunduğu cadde idi. O zamanlar ekin tüccarlığı yapıyordu Çorumun yerli halkı.
Çorumun ekin pazarı da bu cadde üzerinde idi. Develere yüklenmiş ekinler
getirilir konağın duvarının hemen yanına yığın yapılırdı. Develerin sırtından
ekinler indirilince yükü boşaltılmış hayvanlar dinlendirilirdi. Salim Bey
Çorumun önde gelen sözcülerindendi misafirleri hiç eksik olmazdı. Konakta bir
gün bir tatlı telaşa başladı. İsmet İnönü Çorum’a geliyordu ve Salim beyin
misafiri olacaktı.
-
Hemen hazırlıklar başladı konakta çalışanlar
çoktu. Konağın arabacısı, dadısı, hizmetlileri herkesi bir tatlı telaşa
almıştı. İsmet Bey Konağa teşrif ettiler. O zamanlar Çorum yeni yeni
büyüyordu. Siyaset önemliydi. Şimdinin milletvekili statüsündeydi Salim Bey.
İnönü’yle Önemli meseleler görüşüldü, yenildi içildi. O gün bir telaşa daha
vardı konakta. Doğum bekleniyordu. İnönü doğan kız bebeğinin ismini ismet
konulması istemişti. Bebeğe ismet adı verildi.
-
Bu misafirlik önemli kararlar alındıktan sonra
At arabasıyla Çorum’u gezen İnönü o zaman Çorum’un Anadolu'da önemli
şehirlerden biri olacağını vurgulamıştı. Salim beyin kızı Şükran Hanım bu evde
başlayan hayat öyküsünü küçük anekdot’larla anlattı.
-
Milli Bayramlarda sokaklara meşale yakılırdı.
Atlı süvarilerin tören geçiti çok güzel olurdu. Atların geçit gösterisinde nal
seslerindeki ritim görülmeye değerdi. Meşaleler eşliğinde çok güzel bir
görsellik oluştururdu. Şimdi o günleri çok özlüyorum. Bu konaktan nişanlanıp
Yakın tanıdığı aynı zamanda akrabası olan eşinin konağa gelin gittiğini
anlattı. Hatıralar canlanırken bizde o anıları yaşar gibi olduk. Konak ikinci
bir kere el değiştirdi ve yine Salim İsminde bir zatı muhterem aldı şu anda
onun torunları işletmeciliğini yapıyorlar.
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN Hayat Hikayesi
|
- ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
-
Araştırmaya yönelik çalışmalar, inceleme ve
değerlendirme sonucu yayınlananlar, gün yüzü görenler daha bir önem
taşıyorlar. Bu yayınların kalıcılıkları bir başka biçimde karşımıza çıkıyor.
-
Kerküklü Şemsettin Küzeci’nin 1869-2009
yılları arasındaki, Irak Basını üzerine yaptığı araştırma Irak Basın Tarihi
adıyla 270 sayfayla kitaplaştırıldı. Kitap, Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi’nin 40 ncı yılı kitapları arasında, Başbakanlık Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün katkılarıyla, bu iki kuruluşun logolarının ön
kapakta yer almasıyla
yayınlandı.
-
Bence, gerek İletişim Fakültesi, gerekse
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü çok önemli ve kalıcı bir yayın
çalışmasını daha gerçekleştirmiş oldular.
-
Kutluyorum efendim.
-
Şemsettin Küzeci’nin değişik kişilere yönelik
bir teşekkürü var ilk sayfalardan birinde. Sonra, Küzeci’nin kısa biyografisi
yer alıyor. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz
Alemdar’ın önsözü dikkat çekici. Hoca bir yerinde:
-
- Şemsettin Küzeci Irak’taki gelişmelerin
iletişim boyutunu başarıyla incelemiştir. Irak’ta var olan Arap, Kürt, Türkmen
ve Süryanilerin 140 yıllık yazılı, görsel, işitsel ve elektronik basın
tarihini kapsayan bu kitap aynı zamanda Irak’ın zenginliğini ortaya koyacak
nitelikte bir çalışmadır. Diyor.
-
Irak Basın Tarihi adlı, Şemsettin Küzeci
imzalı kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz: Üç bölüm karşımıza çıkıyor. Bu
bölümler içinde yer alanlardan;
-
-Irak’ta Kraliyet döneminde iletişim politikaları (1921-1958),
-
- Cumhuriyet ve Baas Partisi döneminde kitle iletişimi (1958-2003)
-
- İşgal sonrası kitle iletişimi ve basın özgürlüğü (2003-2007)
-
Ekler ara başlığıyla da verilen değişik
bilgiler, belgeler dikkat çekmekte kitap
içerisinde. Uzunca bir giriş yapılmış. Buradan öğrendiklerimizden; Irak’ta
Basın Kanunu
1908 yılında Osmanlı’nın Meşrutiyet Kanunu’ndan sonra 16 Temmuz 1909’da
oluşmuştur. Mart 1954’te çıkan 24 nolu kararla 163 gazete ve derginin imtiyaz
hakkı iptal edilmiştir denişi de dikkat çeken cümleler arasında yer alıyor.
-
Yer yer zengin görüntüler karşımıza çıkarken,
yer yer de istatistikî bilgilerle karşılaşıyoruz.
-
Gazeteler, öteki iletişim araçları hakkında
bilgi verilirken, mümkün olduğunca detaylandırılarak bilgiler sıralanıyor. Bir
örnek sayfa 85’den:
-
-Türkmeneli Dergisi: ITC Enformasyon; Dairesi
tarafından üç ayda bir Türkçe olarak çıkarılan siyasi ve kültürel konuları
kapsayan bir dergidir. 2003’den sonra yayını durduruldu. 2007’de yeni kadroyla
tekrar yayına başladı. Radyolar, televizyonlar, özel gazete ve dergiler genel
bir değerlendirme düzeni içinde sayfalara aktarılan bilgilerle okurların,
araştırmacıların karşısına çıkarılıyor.
-
Şemsettin Küzeci’yle, GÜ. İletişim Fakültesi
Dekanlığı ve Basın Yayın Erformasyon Genel Müdürlüğü yetkililerini kutluyor,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
-
Not: Irak’ta Arapça, Türkçe, Süryanice, Kürtçe
yayınlanan gazetelerin ilk sayfalarının görüntülerinden oluşan serginin
açılışıyla, Irak Basın Tarihi adlı kitabın tanıtımı, Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü sergi salonunda 11.06.2009 tarihinde
gerçekleştirildi.
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahir ODABAŞI |
Mahir ODABAŞI Hayat Hikayesi |
-
İNGİLİZCE ÜZERİNE
-
Lise
yıllarında bir ilkokul, şimdiki adıyla ilköğretim okulu öğretmeninin,
okulda gördüğü yabancı dili Fransızca olmasına rağmen, kendi kendine
ingilizceyi öğrendiğini ve bize dışardan İngilizce dersine geleceğini
duyduk.Kendi daha derse gelmeden namı geldi.Sınıf başkanı; arkadaşlar,
İngilizce ye dışardan ‘’my teacher !’’ diye biri geliyormuş. Derste
Türkçe konuşmak yasakmış.Pek başka öğretmenlere benzemiyormuş.Okul
müdürü, diğer sınıfa ‘’ çocuklar, her ne kadar okulun resmi müdürü
bensem de, gerçek müdürü öğretmeniniz.Ona göre hal ve hareketlerinize
dikkat edin demiş !’’ diye sınıfı uyarıyordu.
-
Disiplini
ve verdiği eğitimle; Osmancık’ta onu tanımayan, namını duymayan kimse
yoktu.Dersine girsin girmesin her öğrenci ondan çekinir ve onu
görünce yanlış yapmamak için gayri ihtiyari kendini bir daha kontrol
ederdi.Bir çok arkadaşımızın ifadesiyle, yıllar geçmesine rağmen onu
görünce aynı hassasiyetimiz devam ediyor.Ona olan saygımızdan ötürü.
İngilizce dersine kendimizi o kadar kaptırmıştık ki, teneffüslerde
bile kendi aramızda İngilizce konuşmaya çalışır ve turist denk gelse
de onunla İngilizce konuşsak diye merak ederdik. Bu nedenle,
öğrendiğimiz pratik cümleleri unutmamak için küçük kağıtlara not alır
ve bunları cebimizde taşırdık.
-
Bir gün
Ankara’dan İlçeye gelmek için otobüse bindim.Elinde harita, sözlük,
sırtında çantası olan ve giyimi pek bize benzemeyen biri de arabaya
bindi.Herhalde bu turisttir diye düşündüm.Bildiğimiz pat sat
ingilizcenin heyecanıyla olsa gerek, yardımcı olayım diye hemen kalkıp
yanına yanaştım, biletine baktım yanıma oturması gerektiğini görünce,
öğrendiğimi uygulama imkanı bulacağım diye sevindim. Hareketlerinden
onunda sevindiğini anladım. ‘’ Yavrucuğum, bir dil bilen bir insandır,
iki dil bilen iki insandır. İngilizce’yi öğrenin.Çünkü dünya artık
küçüldü.Nerede kiminle karşılaşacağınız belli olmaz.Bakarsınız bir
toplulukta bir turist bulunur, yardım ister veya konuşma ihtiyacı
duyar ama kimse dilinden anlamaz.’’ Diyen öğretmenimizin tavsiyesi
aklıma geldi.Kendisinin üniversite de okuduğunu, Alman olduğunu ve
Bogazkale’yi görmek için gittiğini benim çat pat İngilizce
cümlelerime karşılık Alman olmasına rağmen, İngilizce cevap vermeye
çalışıyordu.Yan koltukta oturan yolcularda ‘’ yeğen sen dilinden
anlıyon her halde, nereliymiş, nereye gidiyormuş sor bakalım !’’ diye
konuşma arasına giriyorlardı.Bende arkadaş Almanmış, Bogazkale’yi
görmeye , oralarda araştırma yapmaya gelmiş deyince, tuhaflarına
gitti.Bunların işi gücü hiç yok her halde, ta Almanya’dan kalkıp
buralara kadar geliyo.Biz Çorumluyuz ama hiç gidip görmedik oraları
dediler.
-
Görevli
olarak yıllar önce hacca giden bir arkadaşım anlatmıştı.’’Arabistan’a
bizi İngiliz hava yollarına ait uçak götürecekti.Yolcular biletteki
numaraya göre değil, boş bulduğu yere oturacaktı.Uçağın kapısında
görevli hostes içeriye giren hacı adaylarına, ‘’ WELL COME. DO YOU
SPEAK ENGLISH ?’’ diyor ve cevap alamayınca arka taraflardaki
koltuklara oturmaları için eliyle işaret ediyordu. Arada bazı tahsilli
olan hacı adayları ‘’YES’’ diyor, ancak peşinden başka bir soru
sorduğunda cevap veremediği için, yine uçağın arka taraflarındaki
koltuklara oturmak zorunda kalıyorlardı. Sonradan anladık ki, uçağın
ön taraflarındaki koltuğa İngilizce bilenleri oturtturmak
istiyorlarmış. Her halde ihtiyaç halinde iletişim kurabilmek için.Ama
maalesef 450 kişilik uçakta ‘’YES’’ demekten öteye kimse
gidemedi.Anladım ki, uçağın ön koltuğuna oturmak için bile yabancı dil
lazım !
-
Yıllar önce
Osmancık İmam –Hatip ve Endüstri Meslek Lisesinde dışardan İngilizce
derslerine girerken, öğrencilerime şu örneği verirdim.Çocuklar şöyle
düşünün; köyünüz anayol kenarında, yazın sıcağında anneniz- babanızda
tarlada çalışıyor. Bu arada yoldan bisikletleriyle iki turist sağa
sola bakarak gidiyor birilerini görseler yardım isteyecekler. Baktılar
yolun yakında tarlada anne- babanız var.Hemen koşup yanlarına
geldiler ve bir şeyler anlatmaya başladılar ama anne- babanız hiç
anlamıyor.Babanızın aklına hemen siz geldiniz. Hanım koş bizim çocuğu
evden çağır.Onlar okulda İngilizce okuyorlar. Dillerinden ancak o
anlar. Ne istiyorlar anlayalım ve yardımcı olalım dedi.Anneniz sizi
çağırdı.Koşarak geldiniz.Turistlerde sizi görünce sevindi.Bu herhalde
öğrencidir, yabancı dili vardır ve pat satda olsa sıkıntımızı
anlatabiliriz diye.Babanız oğlum, konuş bakalım ne sıkıntıları varmış,
ne istiyorlar dedi.Sizde ‘’ YES – NO ‘’ dan başka bir cevap verip te
iletişim kuramadınız.Baba ben bunların dediğinden bir şey
anlamadım.Biz okulda bunları görmedik veya gördükte unuttum dediniz.
O zaman babanız size, ‘’ evladım sen boşuna okumuşun.! ’’ Der mi ? ? ?
der öğretmenim.O halde, bunu dedirtmemek için, sadece İngilizciye göre
değil, hayatta lazım olacak tüm derslere, konulara (ilkyardım, sivil
savunma..) biraz daha farklı bakalım.Bunun faydasını mutlaka görürüz
diye tavsiyelerde bulunurdum.
-
Bir
öğrencim, Rize’nin Ayder yaylasını gezdirirken anlatmıştı.’’Hocam,
buraya çocuklarla piknik yapmaya gelmiştik. Karşıda da yaşlı bir
turist oturmuş kitap okuyordu.Yediklerimizden bir tabak hazırlayıp,
liseye giden ve ingilizceyi de seven bir yakınımdan gönderdik.Adam o
kadar memnun oldu ki anlatamam.Adam Profesörmüş. Çok sıkılmış ama
kaplıca hastalığına iyi geliyor diye bir haftadır burada kalıyormuş.
Dilinden anlayan kimseyi bulup ta konuşamamış. Öğrenci yakınımla bir
saat konuşmaya çalıştılar ve ayrılırken çıkardı öğrenci yakınıma
zorunan yüz dolar para verdi.Ama o yaşlı turist nasıl memnun oldu
anlatamam.Sizin derste verdiğiniz örnekler hatırıma geldi dedi.’’
-
Netice
olarak, dünya küçüldü. Nerede kiminle karşılaşacağımız belli olmaz.Bu
nedenle, yaptığımız işin her şeyini, yapmadığımız işin ise bir şeyini
öğrenmekte fayda vardır.Belki o bir şey gün gelir öyle işe yarar ve
her şeyin önüne geçer.Yalnız burada şunu da kabul etmek
durumundayız.Biz babaların döneminde imkanlar kısıtlı idi ama bunun
yanında meşguliyetimiz (gelecek açısından) biraz daha azdı.Şimdi
ise imkanlar daha iyi, fakat çocuklarımızın meşguliyetleri, kafaya
taktıkları o kadar çok ki, hangi birini sayalım… En iyisi saymaktan
vazgeçerek, filozofun güzel bir sözüyle baş başa bırakayım sizleri. ‘’
İnsanları güçlü kılan yedikleri değil, hazmettikleridir. İnsanları
zengin kılan kazandıkları değil, muhafaza ettikleridir.İnsanları
bilgili kılan diplomaları, sertifikaları değil, ihtiyaç halinde doğru
dürüst uyguladıklarıdır !’’ Saygılarımla..(25.07.2008)
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
- BİLGİ ÇAĞI’NIN (!) BARONLARI
-
Vatandaş internette “açık mektup” yayımlamak
suretiyle yakınıyor.
-
“Ben politikacı değilim, olmaya da niyetim
yok. Ben zaten politik bile davranamam. Hatta o konuda özellikle beceriksizim.
Ama anlatmam, açıklamam gerek. Yapılanların kötü olduğunu ve kötülüğün
ağırlığını hissettirebilmek için.. Belki görülür, anlaşılır, fark edilir diye.
Bana göre tarih bu günleri asla affetmeyecektir. Çünkü: Bu toplumu adına
türban denilen bir kılıçla, kese kanata, yarıp ikiye böldü. "Velev ki siyasi
simge, suç mu?" sözleriyle fitili ateşledi. Meseleyi özellikle bir kan davası
noktasına getirdi. Söz verdiği gibi kendisinden olmayanı da kucaklamak yerine,
tokatlamayı tercih etti. Artık kimse birbirini sevmesin, saflar derinleşsin,
bıçaklar bilensin istedi. Ettiği her lafla bilerek, isteyerek nefret tohumları
ekti.. Öfkeli. Kendinden olmayan herkese yukarıdan bakan tavrı var. Aslında
duyduğu korkunç öfkeyi maskelemek için öfkeli. Çünkü sevgisiz. Öfke bir
hitabet biçimidir, savunması sadece komiklik. ‘Öfke bir hitabet biçimi olsa da
asla bir yönetim biçimi olamaz’ gerçeğinden bihaber. İşte bu yüzden her
öfkeyle kalktığında zararla oturmakta! Çünkü hırsının sonu yok.
- Her yer ve her şey benim olsun, herkes benden olsun istiyor. Kendisinden
olmayana tahammül edemiyor, dayanamıyor, eleştirilere katlanamıyor. Bunca yıl
şakşakçılara o kadar alışmış ki, AB müzakerelerine gittiğinde elinde koca bir
hiç’le dönmesine rağmen “Avrupa Fatihi” manşeti atanlara öylesine güvenmiş,
uçağına binenlerin hep kendisini alkışlayacağına o kadar emin ki, en ufak bir
eleştiride çığırından çıkıyor, saldırganlaşabiliyor.
-
Çünkü o, savaşta her şeyin mübah olduğu bir
ekolü temsil ediyor; Dini de, dindarlığı da, bir tek kendinden yana olanlara
ait sanıyor. Onun için inanmanın tek şartı baş örtmek.
- Çalan da, çırpan da, yiyen de, yediren de; satan da, sattıran da türbandan
yanaysa mesele yok. Her biri bilmem kaç yüz dolarlık has ipek örtüler takmış
eşleriyle İslam bir tek onlarınmış gibi davranıyorlar. Yerine göre ulema
kesilip, büyük kalabalıkları saf, samimi, temiz ve yürekten inanan insanları
inancından soğutuyor ve İslam’ı kendilerine mal etmeye çalışıyorlar. Ama
gerçek şu ki, çok yanlış yapıyor, yapıyorlar.
-
Çünkü gerçekleri konuşmak yerine mazlum ve
mağdur edebiyatına sığınıyor. işler ters gittiğinde ise, o yanık sesiyle,
izan, insaf ve adapla ezilmiş halk kahramanını oynuyor. Eğer ezilen halkın
kahramanı olmaksa niyet, kendisi ve şürekâsının gemilerini, villalarını,
bitmek bilmeyen dünyalıklarını nasıl açıklıyor? Bu halk bir torba kömüre, iki
dize şiire kendisini halk kahramanı yapar diye düşünüyor Çünkü bu halk aç,
çaresiz, işsiz ve kimsesiz. Ama ya "Gayri yeter" derse! Bir gün gözü açılır
da, o bir torba kömür karşılığı kimlere ne tavizler verildiğini görürse! O bir
torba kömür için çekilen peşkeşleri fark ederse. "Neden elektriğe, suya, gaza,
yola bu kadar para veriyorum?" diye sorarsa! Benzinin neden çok pahalı diye
merak ederse!
-
Hani olur da bir gün gözü açılır da gerçekleri
görürse Hiç mi korkmuyorsunuz?
-
Dedim ya onu tarih affetmeyecek. O ki,
adaletten, hukuktan, kul hakkından korkmaz. Ama tarihten korkmalı Çünkü
ellerinde Türkiye'nin kanı var. Ellerinde türbanı kılıç yaparak kanatarak,
yara-yara ortasından ikiye böldüğü Türkiye'nin kanı var. İşte bu yüzden, onu
tarih hiç affetmeyecek.” Bu, halktan birinin serzenişi... Mektup internette
dolaşıyor okunabilir.
-
TC ‘karşılıklı sevgi, saygı, anlayış ve barış’
üzerine kurulu bir Halk Devleti’dir.
-
Atatürk’ün, despotizm, sulta ve zorbalık
anlamına gelen ‘devrim’ yerine, toplumsal konsensüs’e dayalı ‘İnkılâp’ı tercih
nedeni budur. Kanıtı TBMM’de kazılı “Egemenlik kayıtsız, şartsız Milletindir”
vecizesi olup;.Devlet idaresinde “sevgi-saygı, adalet, eşitlik ve hukuk
esastır "insani boyut ve bilinçli toplum" Türk halkının hakkı, bir Cumhuriyet
projesi ve milletin “muasır medeniyet seviyesini aşma” idealidir. Çünkü,
darbelerle dayatılan, “Bundan böyle asla, bir Atatürk çıkartamayacak (pasif,
palyatif, bilinçsiz ve paralize) toplum yaratma” emeli güden, sözde “bilgi
çağının baronları” fiilen bitmiş ve tükenmiş, ülkemiz ve dünyayı da tükenme
noktasına getirmişlerdir. Yukarda açıklanan mektup bir örnek... Hakikat: Türk
halkı’ nın sinesini parçalayan ıstırap ve çile, diğer tarafta ‘yalan-talanla’
saltanat süren baronlardır.
-
"İyi, Namuslu, Dürüst ve Demokrat olan
kazansın. Bilerek ve 'bilinçle' KÖTÜ'lere oy verenler ve kötüler kahrolsun."
AMİN
-
http://mustafanevruzsinaci.blogspot.com.tr
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
KARNIBAHAR KIZARTMASI
- 1 orta boy karnı bahar
2 yumurta
6 yemek kaşığı un
Tuz
Kızartmak için; margarin 150 gram
1 kase yoğurt
-
Orta boy
karnı bahar kökünden kesilerek bölünerek çiçek gibi çıkarılır, bol su
altında yıkanır. Tencereye bir miktar su konularak yarım yemek kaşığı
tuz atılır ve karnı bahar kaynayan tuzlu suda haşlanır fazla
yumuşatılmaz. Haşlanan karnı bahar süzülür biraz soğumaya bırakılır.
Bir kaba kırılan iki yumurta çırpılır ve bir kaba da un konulur.
-
Bir tava da
eritilen yağ kızınca soğuyan karnı bahar önce yumurtaya bölenerek una
batırılarak tavaya konulur. Karnı baharlar kızartılır.
-
Kızartılmış
karnı bahar istenirse sıcak sıcak servis yapılır. İsteyenler düz yoğur
veya sarımsaklı yoğurt dökülerek yenilir.
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
Cuma TÜRKMEN |
Cuma TÜRKMEN Hayat Hikayesi |
- VAH BANA
- Koydum teraziye kendi derdimi
- Kerhaneden hesap çıktı vah bana.
- Bağlamıştım kemendimi,bendimi
- Meyhaneden hesap çıktı vah bana
-
- Süt kaşığı sanar idim ben beni,
- Kerhanecinin boyadığı har beni
- Bana soracaklar ateist seni
- Şer haneden hesap çıktı vah bana
-
- Zengin gezinirken pavyonda,barda
- Gariban kardeşim yaşamı zorda
- Altında,incide,Markta,Dolarda
- Darphaneden hesap çıktı vah bana
-
- Anayasa babayasa hep benim
- Kumara,faize çevrilmiş yönüm
- Kaç tane ilahlı şu benim dinim
- Kör haneden hesap çıktı vah bana
-
- Yer yüzünde akan kanda,göz yaşı
- İnsanı,doğayı,kurt ile kuşu
- TÜRKMENOĞLU bense bitirdim işi
- Her haneden hesap çıktı vah bana
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
1 |
|
|
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
124 SAYI 25 Haziran 2009 SAYIYA Gitmek İçin
Tıklayınız! |