|
YIL 8 SAYI 96 25 Şubat 2007 |
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!1 |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
|
-
Mahmut Selim GÜRSEL BİZDEN BİRİSİ
Ekrem ÇELEBİ
-
Salim
SAVCI
TÜRKÇEMİZİN DEĞERİ BİLİNMELİDİR
-
Ali EMİROĞLU ÇAĞDAŞ MEDENİYET
SEVİYESİ
-
İsmet
ÇENESİZ GRİP'LE İLGİLİ BİLMEDİKLERİMİZ
-
Mahmut Selim GÜRSEL BU AYIN RESİMLERİ
-
Hasan Lâtif SARIYÜCE TEKRAR GÜMÜLCİNE’DE3
-
Mustafa
Nevruz SINACI KIBRISTA BÜYÜK OYUN;
İHANETTE SON TANGO
-
Selma
GÜRSEL KURUTULMUŞ
DOLMALIK BİBER
-
Güner KAYMAK SAVAŞLAR SON BULSUN
-
Erman YILDIRIM SEVMENİN SINIRSIZLIĞI
-
Paşa ÇETEN ŞİMDİ YOL GÖSTERİN BANA
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BİZDEN BİRİSİ
Ekrem ÇELEBİ
-
01/03/1935 tarihinde doğmuşum. İsmim
Ekrem ÇELEBİ 73 yaşından gün aldım.Berber çıraklığına on bir yaşımda
girdim. 60 senedir sanatımı severek yaptım.
-
Ustam Berber Şükrü UMAR Kalfam Ömer
AYVAZ'dı. O zamanlar herkes köy traşı yapardı. traş yaptığımız
köylerden bazıları Güney,Abdalata,Karacaköy,Tarhan ve beş sene
Hatapçayköy diye bilirim. berberlikte beklediğimi bulamadığım için o
zamanın kadın berberi Kadir ŞENOL ustanın yanına girdim. Sadece
Ondüle ve top saç kesimi yapıyorduk. Bayan gelince kapıyı arkadan
kilitliyor,perdeleri çekiyorduk. Bayanın Traş veya ondülesi bitince
kapıyı pencereyi açıyorduk. Bu seferde erkeklerin tıraşını
yapıyorduk. Böylece bayan berberliğini de öğrendim.
-
1955 yılında asker oldum, Hava
Sıhhıye Çavuş olarak Malatya 3 Hava Kontrol Grup revirinde çok
çalıştım. Her türlü iğne,pansuman yapmayı öğrendim. Asker dönüşü
Berber Kara Mustafa BOLAT'ın dükkanında yüzde elli ortaklıkla
çalışırken,evlere de iğne yapmaya gidiyordum, Pazar günü de yatılı
Öğretmen okulunda kendi hesabıma tıraş yapar,bir haftada kazandığım
kadar da oradan alırdım.
-
Dükkanın usturalarını ben
bileylerdim. Ustura bilemeyi çok iyi yaptığımı Bahattin Kalfa o
civardaki berberlere söylemiş,herkes bilemem için bana getirirlerdi.
Ustura bilemeye ücret almazdım,adım çok iyi ustaya çıkmıştı.
- Bir sabah işime gittiğimde karşımızda Berber Nurettin Berbergil
İsbi'nin ustanın oğlu geldi yanıma.
-
-Bak kalfa,seni bu gece Genel
Kurul'da imtihan heyetine seçtiler. Dedi. Allah Rahmet Eylesin o
ustamız öldü. Ona:
-
-Usta benim dükkanım yok. Odaya
kaydım yok. Bu iş nasıl olur ? Dedim. Bana:
-
-Sen her şeyin üstesinden
gelirsin,bu işe layıksın. Dedi. Benim çekindiğim o zamanki imtihan
heyeti; yanında nasıl konuşurum diye düşündüm, İmtihan heyeti Elvan
KESME,Bahattin BUĞDÜZ,Halil MİNDAZLI,Enver DEDEBAŞ ve Ben Ekrem
ÇELEBİ. İlk önce hiç bir şeyden olmadan seçilmenin mutluluğunu
yaşadım,
-
1958 tarihin Şubat ayında ilk berber
dükkanını açtım. İki koltuklu olan dükkanımı kısa sürede dört
koltuklu yaptım. Oda kafi gelmedi. Karşımda bir dükkan tuttum. Üç
koltuklu bir berber dükkanı açtım. O zamanlar öğlen tatili bir
saatti fakat benim hiç boş zamanım yoktu. Çünkü evlere iğne yapmaya
giderdim. Aranan adam olmuştum,dükkanımın yanında Rıfat PATIR'ın
olması benim için şanstı,O muayene yapar,adam köyüne giderken ben
iğnesini yapardım. Berberlik altın yumurtlayan tavuktu. Çünkü jilet
yok,makine yok,müşteriler üç günde bir tıraş oluyordu. En az tıraş
olan haftada bir tıraş olurlardı. Ekinle,aylık karne ile tıraş
yapardık. Yemek yemeye zamanımız olmazdı bir o kadar da iğne
yapardım. Zaman zaman düşünüyorum: Şimdi o zaman ki gibi iş olsa bu
günkü gibi ücret alsan Allah sizi inandırsın bütün berberler zengin
olurduk. Ben işimin çokluğundan hiç genel kurul toplantılarına
katılamazdım ama beni gıyabımda seçerlerdi. ne yazık ki;işin
çokluğundan faydalı olamadım. Daha sonra Başkan Vekili olduğumu
söylediler. Esnaf arkadaşlarım neden kadın berberliğini yapmadığımı
sorarlardı.
-
Kadın berberliği adı 1960 yılında
kuaför olarak değişti. Odamızın ismi de "Berberler ve Kuaförler
Odası" oldu Ondan evvel "Berberler Derneği" ismi ile anılıyordu.
Bizim sanatımızda tutumlu,disiplinli,temizliğe riayet eden ve
sanatını çok sevmek ve eline,beline çok iyi sahip olmak gereklidir.
-
1976 tarihinde bir akşam üstü
dükkanıma Hacı Polat,Kurt Sadık Sarı,Eski kalfam Çerkez Kadir Güler
geldiler. Bu arkadaşlarım Allah Rahmet eylesin hepsi öldü.
-
Benim koluma girdiler. Şimdiki
Emniyet Sarayının olduğu yerde esnaf Kefalet Kapalı salonuna
götürdüler. Odamızın Genel Kurulu o salonda yapıldı. Kırk berber ya
gelir ya gelmezdi. Bayan üyelerden gelen hiç olmazdı. Seçim açık
oyla yapılırdı. Beni başkan seçtiler ve bu güne kadar Başkan seçmeye
devam ediyorlar.
-
Benim başkanlığımda önce beş başkan
geldi gitti;toplamı 24 sene başkanlık yaptılar. 2005 yılında da
başkan olarak seçildim ve bu sene itibarı ile 30 yıldır başkanlık
yapıyorum.
-
İlk altı sene ne ben,ne de yönetici
arkadaşlar hiçbir ücret almadan görev yaptık. 1982 yılında Birlik
Başkanı A. Turgut Cerit söylemesi ile ile Kanun gereği aylık almaya
başladım ve birlik yönetimine seçildim.
-
Odamız;1952 yılında İhsan KAZAK
tarafından kurulmuş. İsmi Berberler Derneği olmuş,daha sonra
Berberler ve Kuaförler Odası olarak faaliyet göstermiştir.
-
1. Başkanımız İhsan KAZAK,
-
2. Başkanımız Sami TATAR,
-
3. Başkanımız Fevzi YAZA,
-
4.Başkanımız Hacı BOLAT Bu dört
arkadaşlarımızın hepsi Hakk'ın Rahmetine kavuşu.
-
5. Başkanımız Mustafa YILMAZ halen
yaşıyor. Hepsinin üstün çalışkan ve dürüstlükleri hiç bir zaman
tartışılamaz,hepsinden Allah Razı Olsun. Üyelerimin adına minnet
borcumuz var,bu başkanlardan sonra 6. Başkan olarak benim çalışmam
oldu.
-
-
Başkanlığım sırasında bir evim
gitti,3 motosiklet,2 taksi eskittim ama severek,isteyerek çalıştım.
Sonradan Sayın Mehmet KÜÇÜKER zamanında birlik yönetiminde görev
aldım. 18 sene Esnaf ve Sanatkarlar Birliğinin Disiplin Kurulunda
halen Başkanıyım. 8 Birlik Başkanı ile çalıştım. Odamız için her
şeyden fedakarlık yaptım elimden geldiği kadar çalıştım. Üç adet
imtihan kurulu oluşturdum. 1.Berberler 2. Bayan Kuaförler 3.erkek
Kuaförler bu kurulların başkanı idim. Dünyanın beş kıtasında diploma
verdiğim berber ve kuaför var. Diploma sayesinde aş,iş sahibi
oldular. Bu insanların iş sahibi olmalarına sevindiğimi ne kadar
yazsam az olur. Türkiye'nin her tarafında mutlaka bir çırağım
vardır,çalışmalarımı sıralamak bana zor geliyor ama aklıma gelenleri
yazmaya çalışayım. Tüm üyelerime motosikletimle dükkan dükkan
malzeme dağıttım. Dükkanlarında yakmak için kömürlerini temin
ederdim.
-
-
Büyük Zafer Çarşısı 4. Kat 138 nolu
6 yeri aldım ve içini günümüzün şartlarına göre döşettim. Arsa yapı
kooperatifi kurdum ev ihtiyacı olan üyelerimi o tarihte 250000
liraya ev sahibi oldular. O zaman istediğimiz kadar arsayı da bedava
verdi Dr. Turan KILIÇCIOĞLU kendisinden de Allah Razı olsun. Binanın
ismi Sinem Apartmanı ve sonradan Arif ERSOY'dan 250 arsa aldım.
Arsanın bir adedi 125 yilyon,ayda 6 milyon vermesine ama çok kişi bu
işe yanaşmadı ve olmadı vebali o insanların. Odamızın üyelerinden
bazılarının çocukları öksüz ve yetim olmak üzere 52 çocuk fenni
sünnet ettirdim. Gezdirme,şekerli mevlit,yemek,giydirme,Çorum Halay
Ekibi eşliğinde arabamızla evlerine götürmek içinde dahil ücretsiz
hizmet gördük.
-
Ayrıca Devlet Hastanesinin 3.
katında Ortopedi Servisinde odamız adına bir yeri döşedik.
televizyon,buzdolabı,karyola,perdeleri,masası,sandalyesi,elbise
dolabı makbuz karşılığı aldık. Odanın kapısına Çorum Berberler ve
Kuaförler Odası Tarafından Döşenmiştir yazıldı.
-
Yine odamız tarafından Yaydiğin de
250 adet çam dikildi. her üyemizin bir ağacı var. Her yerde karınca
kararınca yardımda bulunan üyelerimize hepsi de üyelerimin iyi
niyeti sayesinde olmuştur,çünkü;bizde sevgi ve saygı ön planda
geliyor. İkinci dükkanımda ortağımın Ankara'ya gitmesi dolayısıyla
bugün iş adamına sattı. Odamızın aldığı kararlara hep Genel Kuruldan
geçerdi. Yazın 21.00 de,kışın 20,00 de berber dükkanları kapalı
olurdu. Cumartesi geceler serbest,Pazar günü berberler için kapalı.
Dini Bayramların birinci günü kapalı. Bayramlardan 6 gün evvel
müşterilerimize hizmet vermek için açık ve serbesttir. Kuaförlerimiz
arife gününe gelmedikçe Salı günleri kapalı.
-
-
-
Çorum Berberler ve Kuaförlerlerinin
bu uygulamaları Türkiye'de ses getirdi. Birçok il bu kararları
benimsediler ama bizim gibi yapamadılar. Şu laf benim üyelerime
kıvanç verdi. "Çorum Berberler ve Kuaförler Odası " gibi olsun onlar
bizde yapalım dediler.
-
Sanat hayatımdan bu güne kadar
yanımda çalışanların bazıları:
-
1958 tarihinde ilk çırağım İsmail
Köylü Dursun KAYA askerden geldikten sonra ikinci dükkanıma ortak
yaptım. Ailevi nedenlerle Ankara'ya gitti ve Kara Kuvvetlerine
Berber olarak girdi ve emekli oldu.
-
İkinci çırağım Göçmen Ali Ali YAĞLI
on sene çalıştı. askerden geldi dükkanını açtı ve şimdi 20 senedir
Başkan Vekili olarak çalışıyor.
-
Üçüncü çırağım İzzet KÜÇÜCÜK
Almanya'ya gitti,emekli oldu.
-
Dördüncü Çırağım Hasan GÜL Samsun'da
öldü.
-
Beşinci çırağım Kadir GÜLER
İstanbul'da dükkan açtı ve orada öldü.
-
Altıncı Çırağım Ercan EVLİ Fransa'da
dükkan açtı ve iş adamı oldu.
-
Yedinci çırağım Cemal AKKANAT 20
sene çalıştı dükkanı var
-
Sekizinci çırağım Cafer AKKANAT 10
sene çalıştı Ankara'da berber dükkanı var
-
Dokuzuncu çırağım Osman ÖZ yedi sene
çalışta Arabistan'da çalışıyor
-
Onuncu Adem Cengiz ÇELEBİ 9 sene
çalıştı Mekke'de çalışıyor
-
On birinci çırağım Yaşar ÖZÇEŞME
-
On ikinci Soner GEVŞEK
-
On üçüncü İsmet CELEP
-
On dördüncü Bülent KÜRTOĞLU 9 sene
çalıştı berber dükkanı var
-
On beşinci Fazlı KARAMAN 10 sene
çalıştı. Cengiz ile Fazlı ikiside solaktı ben onlara sağ elleri ile
berberlik yapmalarını öğrettim.
-
On altıncı Osman ÇÜRÜK halen
çalışıyor
-
On yedinci Serdar KAYNAK
-
On Sekizinci Serdar GÜLLÜ
-
On dokuzuncu İlkay ERDAL
-
Yirminci Faruk İLHAN
-
Yirmi birinci Metin ÇETİN
-
Yirmi ikinci Yusuf ÖZ
-
Yirmi üçüncü Muttelip YAĞLI
-
Yirmi dördüncü Serkan KULU
-
Yirmi beşinci Ahmet GÜLBAHAR
-
Yirmi Altıncı Celal KUL
-
Yirmi yedinci Yasın CAN
-
Yirmi sekizinci Savaş VAR
-
Yirmi dokuzuncu Osman ÇELİK
-
Otuzuncu Aslan TEK
-
-
Yanımda Çalışan Kalfalar
-
Reşat VARAN,
-
Osman UZ,
-
Sait ŞEN,
-
Ferit ÇERKEZ,
-
Eşref ÇATAR,
-
Ekrem ELİAÇIK,
-
Erol ÇEVİK,
-
Erdal AKKAYA,
-
Alaattin TAPAN,
-
Gazi KOÇAK,
-
Fatih SÜRESİZ,
-
Kadir YİĞİT,
-
Hasan DELİBAŞ,
-
Necmi SARAÇ,
-
Recep BERBERGİL,
-
Serdar PAPAZ,
-
Hasan KELEŞ,
-
Mustafa YILDIRIM,
-
Sinan DAĞKARAPINAR,
-
Mesut KAYNAK,
-
Mesut SUDAL,
-
Rafet KABASAKAL,
-
Mehmet GÜMÜŞ,
-
Mehmet KAHRAMAN,
-
Ali MERZİFONLU,
-
Elvan ÇOŞKUN,
-
Ankaralı Mustafa,
-
Rumi TURAN,
-
Hafız Kadir Konya'da,
-
Tahsin GEDİK,
-
Kemal KELOĞLU,
-
Arif GÜLSEN,
-
Erol ÖZLÜ
-
-
Aklıma gelenler bunlar.
-
Ekrem ÇELEBİ BERBERLER ODASI BAŞKANI
Nilgün Traş Salonu Bahçelievler Mahallesi 1. Sokak NO:20 A ÇORUM
-
0-364-2212367 0535-9852964 Tarih
15 04 2007
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Salım SAVCI |
Salim SAVCI Hayat Hikayesi
|
TÜRKÇEMİZİN DEĞERİ BİLİNMELİDİR !
Yazılarımı köylerde de okuyanlar var. Buna çok sevindim. Okuyan
kişi,bir kız. Bir dostumun kızı.
Geçenlerde telefonla beni aradı. Yazılarımı okuduğunu söyledi.
Türkçe’yi bozanları ben de yakalamaya başladım. Bizim köyde AT BİNMEK
diyorlar. Bende ATA BİNMEK demeniz gerekir dedim. Karşıdan cevap
alamadım. Acaba ben mi yanlış biliyorum. Size soruyorum. Hangisi doğru
?
Cici kızım ! At bir hayvandır. Ona biniliyorsa burada ATA BİNME’DEN
söz edilir. AT BİNMEK hatalıdır. Sen sen ol,sözlerimizi yanlış
kullananları içtenlikle yaklaşarak düzelt. Söz konusu Türkçe’mizdir.
Dedim.
Size bir gerçeği ilettim. Daha neler neler yanlış söyleniyor,bir
bilseniz !
Ben bunları yazıyorum. Türkçe’mizi kimse kirletsin istemiyorum.
En çok da;alfabemizi yabancı dilde söyleyenlere yükleniyorum. Kim
olursa olsun,bunu yapıyorum.
Sizlerin de,kendinize düşeni yapmasını diliyorum.
Niçin?
TÜRKÇE’MİZ İÇİN !
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki
Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Ali EMİROĞLU |
Ali EMİROĞLU Hayat Hikayesi |
ÇAĞDAŞ MEDENİYET
SEVİYESİ
Ülkesini,büyük
Atatürk’ün istediği istikamette,çağdaş medeniyet seviyesine değil,onun
üstüne çıkaracağız.
Bu cümle son
zamanlarda pek çokları tarafından söylenir oldu. Tıpkı Laik sözcüğü
gibi. Yukarıya aldığımız cümlede bunu telaffuz edenlerin bir kısmı
tarafından pek iğreti olarak söyleniyor. Yani;bu cümle bazı
iddiacıların ağzına yakışmıyor demek için her türlü durum mevcuttur.
Hele televizyon ekranlarında pek sırıtıyor. Söyleyenlerin dudakları
bir araya gelmiyor gibi bir durum var. Ağzına yakışmayan bu modaya
uymak isteyenler,yasak savmak isteyenler olduğu gibi gelecek korkusu
içinde olanlar da var. Mevlana’ya uysalar ya,oldukları gibi görünseler
veya göründükleri gibi olsalar. Hiçbir gereksiz gayretin içinde
olmayacaklardır. Kendileri rahat da olacaklardır.
Çağdaş medeniyetten
ne anlıyorsunuz ? Tarifler hep bize yaptırılmaz ya. Bu defada siz
ortada bulunun. Böyle bir soruyu biz sormuş olalım. Cevap
veremeyeceğinize göre cevabını yine biz verelim.
Bize göre medeniyet
tektir, ortaçağında bir medeniyeti vardır. Sümerlerinde ileri bir
medeniyeti vardı. Şimdiki cari olan medeniyette,Avrupalıların
eleştirel aklı,inançlarının üstüne yerleştirip kullanarak buldukları
medeniyettir. Biz ise İkinci Mahmut Padişaha verilen cevapa
uyduğu,olduğu şekilde aklımızı,inancımız aklından çıkarmaya ve
kullanmaya,alışmaya bir türlü başarı gösteremediğimiz için çağdaş
medeniyete alışkanlık edinemedik. Bundan dolayı çağdaş medeniyet
tabirini pek iğreti kullanıyoruz. İnanmadığımız,mimiklerimizden belli
oluyor. Hep geçmişin ve Osmanlının hayranlığı içindeyiz. Aslında
Osmanlı hayranlığı demekten Arap hayranlığını kast ediyoruz, bizim
Osmanlı hayranlığımıza karşı Osman Oğullarının tanıdığımın
temsilcileri çok daha namuslu davranarak aileleri üzerine verilecek
kararın kendilerine bırakılmasını isteyeceklerdir. Söylemlerinden ben
anlıyorum ki;onlar bile Osmanlı olmanın isteklisi değiller. Bu iddiaya
sahip çıktıkları da ta baştan beri görülmemiştir. İddianın
sahipliğine tenezzül etseler hayatlarını kazanmak zorunda kaldıkları
vinç altı çalışmalarının altında can verenleri olmazdı.
Lafla peynir
gemisi yürümez. Lafla çağdaş medeniyet içine girilmiş olunmaz. Onun
şartlarını kabul etmeden,ona sahiplik iddiaları ortaya atılmaz.
İnanmamışlılık görüntüleri zaten buradan geliyor.
Çağdaş medeniyetin
şartları açık seçik ortada: Çağdaş medeniyet bir yaşama biçimi
olduğuna göre,onun bütün şartları benimsenecektir. Düşünce tarzı
benimseneceği gibi,hariç görüntüleri de benimsenmiş olacaktır. Çağdaş
medeniyetin hukuk anlayışı,ahlak anlayışı,ilim anlayışı,görünüm
anlayışı,sosyal düşünüş anlayışı var. Bizim bunlardan işimize
yarayanları benimseyip,işimize gelmeyenleri itelemeye hakkımız yok.
Medeniyet gerekleri ve esasları ne ise herkes gibi bunları almamız
gerekiyor. İleride aynı esaslar içinde icatlar yaparak,bu medeniyete
katkılarda bulunmamız gerekiyor.
Çağdaş
medeniyet;potin,kısa don,pantolon,gömlek,kravat,şapka ve paltoyu
kendisi için kıyafet olarak seçmiştir. Kadınlarında özel çağdaş
kıyafetleri vardır. Başörtüsü,erkekler içinde,kadınlar içinde geçerli
değildir. Hele kapalı alanlarda başın kapalı oluşu ret edilmiştir,
sizin uğrunda gayret içinde olduğunuz ve hatta büyük gelecek
tehlikeleri göze aldığınız kıyafetlerin ne inandığınız dinle,ne de
çağdaş medeniyet anlayışı ile ilgisi yoktur. Bunlar uğrunda kanun dışı
hareketlere tevessül eden din adamlarının başlarına gelecekler
olacaktır. Bunda anlaşılmamış insanlardan da,çağdaş medeniyetin diğer
umdelerine adaptasyon beklenemez.
Görüntü yakıştırmak
içindir. Görüntü inanç işareti olmaz,yapmak isteyenlerde bütün dünyada
önlenmiştir. Buna ayak direyenler çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne
çıkamayacaklar. İnsan görmüş olsa bile inanası gelmiyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
İsmet ÇENESİZ |
İsmet ÇENESİZ Hayat Hikayesi
|
-
GRİP'LE İLGİLİ BİLMEDİKLERİMİZ;
-
Grip'i olmayı olağan bir olay gibi karşıladığımızdan maddi ve
manevi büyük ayıplara
-
uğramaktayız. Çektiğimiz acı ve hastalık halinin (bazen ölüme
varan sonuçlar bile oluyor) yanında ilaç masrafları ve iş gücü
kaybı da işin cabasıdır.
-
Grip olmamak için aşı olmak bir
tedbirdir ama öncelikle gribin bulaşmaması için bizim bir şeyler
yapmamız gerekiyor. Ben bu konuda bildiklerimi burada sizinle
paylaşmak istiyorum. İlk yapacağımız şey ellerimizi sabunla sık
sık yıkamak ve yıkadıktan sonra kolonya ile iyice ovmak.
-
Grip olduğumuz zaman ise 3-5 gün
evden çıkmamalıyız. Böylece hem istirahat etmeli hem de diğer
insanlara buluşmamasını sağlamalıyız.
-
Kağıt mendil kullanmalıyız.
Kullandığımız mendilleri öyle herkesin (özellikle hanımların)
yaptığı gibi elimizde tutmayıp, sürekli yenilemeliyiz. Yani kağıt
mendilleri bir seferlik kullanmalıyız. Temizlik için bu şarttır.
-
Dinlenmeyip, gripli halde evden
çıkmakta ısrar edersek hastalığımız daha da artacaktır. Bu arada
grip olunca kesinlikle insanlarla öpüşmekten kaçınmalıyız. Sadece
grip oluğumuz zamanlarda değil diğer zamanlarda da bu
alışkanlığımızı terk etmemiz gerekiyor. Bu hem hastalıklara
davetiye çıkartan hem de hiç hoş olmayan bir alışkanlıktır. (Bu
adet son
-
dönemlerde daha da arttı. Bir an önce bu alışkanlığımızı terk
etmeliyiz.)
-
Grip ve grip aşısı yanında bu
günlerde basında sık sık zatürree aşısı haberleri de çıkıyor.
-
Bu konuyu doktorumuzla ayrıca
konuşmakta fayda vardır diye düşünüyorum.
-
Ben iki önemli noktaya daha
değinmek istiyorum;
-
1-) Okullarda çocuklardan
birbirlerine grip geçmemesi için aileler hasta olan çocuklarını
okula göndermemelidirler. Şayet aile bu konuya dikkat etmese
okuldaki öğretmenler gerekeni yapıp hasta olan çocuklar iyi olana
kadar geri evine göndermelidir. Böylece diğer çocukların hasta
olması önlenmiş olacaktır.
-
2-) CAMİLERE vb. toplu alanlara
gripli insanların burunları akarak, hapşırarak gelmeleri
katiyetle doğru değildir. Mesela, cemaatle namaz kılacağım diye,
başka insanlara hastalığını bulaştırmak doğru bir davranış
değildir. Bu gibi durumlarda namazlarımızı evlerimizde kılmamız
daha doğru olacaktır.
-
SÖZÜN ÖZÜ; bu konuda Milli Eğitim
Bakanlığı okullarımızda, Diyanet İşleri Başkanlığı da Cuma
hutbelerinde griplerin arttığı bu mevsimlerde, hatta her yıl daha
önceki aylarda vatandaşları uyarıp bu konuda öneriler
getirmelidirler. Hatta gripli, nezleli insanların
-
Cuma
namazlarına bile gelmelerinin uygun olmayacağı belirtilmelidir ki
böylece insanlar namaza gidemedikleri zaman rahatsız
olmasınlar.
-
(Mesela bu Cuma camilerimizde,
"Organ Nakli" ile ilgili vaaz verildi. Organ vermek
-
isteyenlerin, Hastaneler, Emniyet müdürlükleri ve Müftülüklere
müracaat edebilecekleri belirtildi. Din görevlilerimiz,
doktorlarımızla birlikte böyle güzel işlerde dayanışma ve istişare
halinde olmadırlar. Bu çok güzel ve çok yararlı bir uygulamadır.
İnsan sağlığını ilgilendiren bu ve buna benzer konularda din
görevlilerimizin ilgisiz kalması zaten düşünülemez. Bu
çalışmalarından dolayı din görevlilerimizi tebrik ediyor, benzer
organizasyonlarda kendilerini daha sık görmek istediğimizi
belirtiyoruz.)
-
NOT: Bu yazı, Milli Eğitim
Bakanlığına, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Müftülüğümüze ayrıca
postalanacaktır.
-
Saygı ve sevgilerimle.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mahmut Selim GÜRSEL |
Mahmut Selim GÜRSEL Hayat Hikayesi |
BU AYIN RESİMLERİ
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Hasan Latif SARIYÜCE |
Hasan Latif SARIYÜCE Hayat Hikayesi |
TEKRAR GÜMÜLCİNE’DE
3
-
Kendi vatandaşı olan Türklere bir metre kare toprak
satın alma izni vermiyorlar ya, Türklerin ellerindeki toprakları sudan
bahanelerle ve “tavuk fiyatına” kamulaştırarak ellerinden alıyorlar. Pontus
denilen aslında çoğu Gürcü ve Kafkas asıllı olan göçmenleri Gülümcine ile
İskeçe’ye yerleştirirken yaptıkları evlerin arsaları zorla Türklerden alınmış.
Türklerin yerel mahkemelere, bölge mahkemelerine, yargıtaya yaptıkları
itirazların hiç biri kabul edilmemiş. Demokrasi. hukuk, hukuk düzeni, hukuk
devleti denilince mangalda kül bırakmayan iki yüzlü Yunan hükümetleri, Avrupa
Birliği üyesi olarak bize utanmadan demokrasi dersi veriyor, iç işlerimizi
düzene koymamızı istiyor. Dış işleri bakanlarımız başını kaldırıp da küstah
Yunanlıya ağzının payını veremiyor. Ya Batı Trakya Türklerinin durumunu
bilmiyorlar ya da Avrupa Birliğine girebilmemiz için onlardan medet
bekliyorlar.
-
Batı Trakya Türklerinin geçim durumlarına yeri
geldikçe değinmiştik. Büyük çoğunluğu tarımla uğraşıyor. Tarım, Türkiye’de
olduğu gibi Yunanistan’da da ne onduruyor ne de donduruyor. Özellikle Türk
asıllı çiftçilerin ürettiği tütün, pamuk, üzüm gibi ürünler yok pahasına
ellerinden alınıyor. Bazı çiftçiler çiftçiliği bırakarak ticarî yaşama geçmek
istiyorlar. Ticaret küçük de olsa bir sermaye ister. Çift bozan soydaşlarımız
Yunan resmi ya da özel bankalarından tüm ön şartları yerine getirerek kredi
isteğinde bulunduklarında, kredi almak şöyle dursun, alay, istihza, hakarete
varan davranışlarla karşılaşıyorlar.
-
Bir internet sitesinde kuduğumuz bir haberi aynen
aktarıyoruz:
-
“15 Haziran (2003) Atina’da yayınlanan
Elefterotipiya gazetesi. Yunanistan Dış İşleri Bakanlığı’nın üst düzey bir
yetkilisinin Batı Trakya’da yaptığı incelemelerin ardından hazırladığı 20
Aralık 2001 tarihli raporda, Türk azınlık üyelerinin aleyhinde ayrımcı
politikalar uygulandığını yazdı.
-
Gazete “ele geçirdiğini belirttiği” raporda, son
yıllarda azınlık üyelerinin tarım sektöründen kentlerdeki ticari faaliyete
kaydıklarını, ancak karşılarında Yunan bankacılık sistemini bulduklarının
yazılı olduğunu belirtti.
-
Raporda, Türk azınlık üyeleri tüm ön şartları
yerine getirseler bile bankaların hizmet vermeyi reddettiklerinin
vurgulandığını kaydeden Elefterotipiya, Bakanlık üst düzey yetkilisine göre,
bankalar Müslüman iş adamlarına karşı katı bir davranış, büyük bir çekimserlik
ve güvensizlik gösteriyorlar,” dedi.
-
Dış İşleri Bakanlığı yetkilisinin, sorunun büyük
olduğunu ve bu politikanın değişmesi gerektiğini vurguladığını belirten
gazete, raporda şu çözüm önerilerine yer verildiğini yazdı:
-
“Bölgedeki bankacılık ağına, başta Ethniki,
Emboriki gibi kamu bankalarına, ardından da devletin etkileyebileceği özel
bankalara, Müslüman azınlık üyelerine karşı daha açık ve dostane bir ilişki
kurmaları yönünde talimat verilmelidir.”
-
İnternet sitesinin açık ve duru bir anlatımla
özetleyemediği haberden anlaşıldığına göre, Yunan bankalarının Türklere kredi
vermediklerini Yunanistan hükümeti de bilmektedir. Neden gerekli gördüyse,
belki de gene Avrupa Birliği’nin gözünü boyamak için, bölgeye bir dış işleri
yetkilisini (dış işleri görevlisinin bankacılıkla ne ilgisi varsa?) gönderip
inceleme yaptırmıştır. Sonra da yetkilinin hazırladığı ve bazı önerilerde
bulunduğu raporu yayınlayıp uygulamaya koyacağı yerde gizli tutmuştur. Bu olay
bile, Yunan hükümetinin Türk azınlığı; dinde, eğitimde, iş tutmada, arazi
edinmede olduğu gibi parasal destek yönünden de baskı altında tutmaya kararlı
olduğunu göstermektedir.
-
3. Yunanistan Lozan’ı çoktan rafa kaldırdı
-
Lozan Antlaşması’nda İstanbul’da yaşayan Rumlarla
Batı Trakya’daki Türklerin birer azınlık oldukları hükme bağlanmıştır.
Azınlıkların din ve ırk farkı gözetilmeksizin her türlü vatandaşlık
haklarından yararlanmaları, dini ibadet ve inançlarını özgürlük içinde
sürdürmeleri, sosyal ve ticari yaşamda her hangi bir engelle karşılaşmamaları
Lozan’da karşılıklı olarak taahhüt altına alınmıştır. Aslında azınlık
teriminin uluslar arası hukukta anlamı ve anlaşılırlığı Lozan‘dakinden farklı
değildir. Yunanistan başlangıçta Lozan’da bağlandığı bağlamlar gereği,
yetersiz de olsa, bir takım iç hukuk düzenlemeleri yapmıştır. Ne var ki kısa
zamanda bunları ya yürürlükten kaldırmış ya da rafa koymuştur. Azınlık
haklarını kaldıran, daraltan, hatta azınlığı ezmeye zemin hazırlayan yeni
düzenlemeler yoluna gitmiştir. Vatandaşlık yasasına ünlü 19. maddeyi
yerleştirmiştir.
-
Yunanistan’da din kurumlarının oldukça önemli
yargısal ve sosyal işlevleri vardır. Kendi din kurumlarına her türlü özgürlük
tanınmıştır. Lozan’da taahhüt ettiği halde, Yunanistan giderek Batı Trakya’da
dinsel yaşama müdahale etmeye başlamıştır. 1920 tarih ve 2345 sayılı yasa ile
Türk azınlığının din kurumlarını düzenlemiş ve bir süre bunu uygulaya koymuş
iken sonradan bu yasal düzenlemeleri yürürlükten kaldırmış, Türk Müslümanların
kendi özgür iradeleriyle seçtikleri müftüleri tanımayıp yerlerine kukla
müftüler atamaya başlamıştır. Oysa yasa değişikliklerin ahdi yükümlülükleri
ortadan kaldırmayacağı uluslar arası hukukun gereğidir. Anaya değiştirilir,
devletler arası antlaşmalar değiştirdim demekle değişmiş olmaz. Ahitte taraf
olan devletlerin rızası gereklidir. Ahdi taahhütler, hangi devlete karışı
taahhüt edilmişse ancak o devletle anlaşarak kaldırılabilir. Kaldı ki
Yunanistan Anayasası’nın 28. maddesi de Yunanistan’a azınlık haklarını tanıma
yükümlüğü yüklemiştir. Bu maddede, “Devletler hukuku genel hükümlerinin ve
onaylanarak yürürlüğe giren uluslar arası antlaşmaların, Yunan milli hukukunun
bir parçası olduğunu, kendilerine ters düşen kanun hükümlerine nazaran
önceliğe sahip bulunduklarını...” hükme bağlanmıştır.
-
Ne var ki Yunanlı, biraz biti kanlanınca ahit,
taahhüt tanımaz. On iki adayı silahlandıramayacağını uluslar arası antlaşma
ile taahhüt ettiği halde, bugün burnumuzun dibindeki bu adaları birer silah
deposu haline getirmiştir. Yunan hükümeti Ortodoks metropolitlerini
atayamıyor. Bu işi seçim yoluyla Ortodoks papazlar yapıyor. Bu uygulama yalnız
metropolitlerin seçimi ile sınırlı değil. Dinsel kurum ve vakıfların yönetimi,
yöneticilerinin seçimi de ruhban sınıfının elindedir.
-
Yunanistan’da Müslüman Türklerden başka Yahudi
azınlığı da var. Yunanistan Yahudiler için dinsel hayatı düzenleyen 2456/1920
sayılı yasayı çıkartmıştır. Bu yasa Yahudiler için hâlen yürürlüktedir.
Yahudiler dinsel kurumlarının, vakıflarının yöneticilerini, hahamlarını
kendileri seçmektedirler. Yahudi azınlığından esirgenmeyen bu “ahdi hak”,
soydaşlarımızdan esirgenmiştir. Hem de zorbaca bir uygulama ile Müslüman
Türklerin dinsel özgürlüğü yok edilmiştir. Lozan Antlaşması’nın 40. maddesini
bir kere daha hatırlayalım. Lozan Antlaşması’nın 40. maddesi, Batı Trakya Türk
azınlığa, giderlerini kendileri karşılamak koşuluyla her türlü hayır
kurumları, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve benzeri
eğitimöğretim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek, buralarda kendi
dillerini serbestçe konuşmak, dinsel ayinlerini serbestçe yapmak haklarını
tanımıştır.
-
Lozan’ın kayıt altına aldığı bu hakların tümü
sinsice ortadan kaldırılmış, yerine Türk azınlığın aleyhine hukuk dışı
düzenlemeler uygulanmaya konulmuştur.
-
İskeçe ve Gümülcine müftülerinin vefat etmesi
üzerine 2345 sayılı yasaya göre yeni seçim yapılması gerekirken Yunanistan
hükümeti seçime izin vermemiş, yapılan bütün başvuruları cevapsız bırakmıştır.
Bunun üzerine Türk azınlığı İskeçe ve Gümülcine’de müftü seçimi yapmak zorunda
kalmıştır. Türklerin direndiğini ve seçim yaptığını gören Yunanistan hükümeti,
derhal 2345 sayılı yasayı yürürlükten kaldırmış, Türklerin istemediği iki
kişiyi müftü atamıştır.
-
Bununla kalmamış, Yunan hükümeti İskeçe’nin
seçilmiş müftüsü Mehmet Emin Aga ile Gümülcine seçilmiş müftüsü İbrahim Şerif
hakkında halen devam etmekte olan 18 dava açmıştır. Mehmet Emin Aga, toplam 98
ay (8 yıl) hapse mahkum edilmiştir. Halen ondan fazla dava devam etmektedir.
-
Şimdi iskeçe ile Gümülcine’de ikisi seçilmiş, ikisi
atanmış ikişer müftü bulunmaktadır.
-
İstanbul’da ancak iki bin kadar Rum bulunduğu halde
biz Amerika’dan, Yunanistan’dan gönderilen patrikleri hazır ola geçerek
karşılıyor, âlâyı valâ törenlerle patrikhaneye yerleştiriyoruz. Fener
Patrikhanesi adeta bağımsız bir devlettir, yeryüzünde uyruğundan çok kilise
görevlisi bulunun tek devlettir.
-
Cemaat yönetiminin, derneklerin, vakıfların,
birliklerin, spor kulüplerinin seçilmiş yönetim kurullarını tanımamakta,
buralara kendi atadığı kukla yöneticiler atamaktadır. Türk vakıf mal ve
mülklerinin yönetiminde Türkler söz sahibi olmaktan uzaklaştırılmıştır.
Türkler Yunan hükümetlerinin atadıkları vakıf ve dernek başkanlarını hiç
istememekte, istememek şöyle dursun onları birer hain olarak görmektedir.
Gümülcine’de Cemaat Yönetim Kurulu başkanlığına Yunanlılarca atanan kukla
Hafız Yaşar adı, Türk azınlık arasında “baş hain” sıfatıyla özdeşleşmiştir.
Onun atandığı dönemde Gümülcine Türkleri, 79’u yoksul, 113 öğrencinin
barındığı öğrenci yurduna yardımı kesmiştir. Şimdi aynı göreve Yunanlılar
tarafından atanan Abdülhalim Dede’ de Türk azınlığın nefretine hedef
kişilerdendir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Mustafa Nevruz SINACI |
Mustafa Nevruz SINACI Hayat Hikayesi
|
KIBRISTA BÜYÜK OYUN;
İHANETTE SON TANGO
İnsanlık, hukuk ve
ahlâk dışı bir mason (siyonist, ateist-pagan) komplo teorisi ve
teşebbüsünden (ütopik safsatadan) ibaret “yeni dünya düzeni”
(Globalleşme–Küreselleşme / bütün dünya devletlerini sömürme, milli
rejim ve semavi “vahye dayanan” dinleri yok-imha etme) çılgınlığı
bağlamında adaletin dengeleri sarsıldı. Dünya barışı bozuldu. Haksız
kazanç, hırsızlık, yolsuzluk, yalan-haram ve gasp üstüne kurulu,
menfur emel sahibi genel ve evrensel tehdit unsurları; Gerçek
anlamıyla “yeni düzen” haydutlarının ülkemiz ve yavru vatan (Milli
Dava) Kıbrıs üzerindeki oyunları, iğrenç tezgâh, komplo ve
desiseleri günden güne artma eğilimi göstermeye başladı. Hukuk ve
ahlâk dışı meydan okuma aldı yürüdü. Başta KKTC, Kerkük, Batı Trakya
ve Balkanlar olmak üzere, mazlum milletler ve masum Türk ve İslâm
camiası üzerine kâbus etkisi, varlığını ve ağırlığını iyiden iyiye
sürdürmekte hissettirmekte...
Elbette küresel
eşkıyanın kapsama alanı bununla sınırlı değil, bütün İslâm
coğrafyası.
Hani bir lâf vardır. “Nisyan (unutmakla) ile malûldur hafıza-i
beşer” diye...
Üzülerek görüyorum ki; KKTC'i, (10 yıl düşündükten ve pek çok
telefat verdikten sonra nihayet ABD’nin izniyle mümkün olabilen !)
1974 barış harekâtından sonra uygulanan istikrarsız, istikametsiz ve
kararsız, plânsız-programsız-hedefsiz politikalar sonucu yaratılan
kargaşa ve bilerek-isteyerek bulaşılan AB, ABD kombinasyonunda
tuzağa düşürülmüştür. Karşı tarafta yer alan GKRY ve Yunanistan ile
menfur işbirlikçileri tarafından çok ciddi, kararlı, nihai amaç ve
bütün hedefleri belli politikalara karşın; Türk hükümetlerinin
basiret, beka ve vatanseverlikten yoksun, dış politikaları Türk
milletini ve KKTC halkını zora sokmuş ve Rum’un eline düşürmüş,
insafına terk edilme noktasına getirmiş bulunmaktadır.
Sonuçta; ABD ve AB ile aynı çizgide dans etme gafletine sürüklenen
hükümet dahil, KKTC aleyhine oluşan bu şeytan üçgeni arasında “Milli
Dava” yok edilmek üzeredir. Bu şeytan üçgeninin tamamlayıcı
unsurlarından biri de ne yazık ki; “Milli Kahraman Dr. Rauf DENKTAŞ’
ın tasfiye edilmesi pahasına” Cumhurbaşkanlığı rolü verilen ve
muvakkat vazife ile maruf hükümetidir.
Hani Annan Planına göre adada "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında iki
federe devlet vaat edilmekte idi ! Anladık lâkin, bu devletler
arasında şartlar eşit değildir, kademeli olarak belirli bir sürede
tüm hak, hukuk, tasarruf imkânı ve göstergeler Rum yönetiminden yana
dönecek ve bu zaman zarfında adadan Türk askeri çekilmiş-çıkmış
olacaktır. KKTC, Annan Kardeşliği Planına evet dedirtmekle, adeta
pervasızca Azrail’e teslim edilmiş bulunmaktadır. Bu tarihi yanılgı,
bütün ef’al ve şeraiti ile ihanet kokulu “EVET” ile Türkiye "Annan
Planı" işlediğinde; Ahlâk ve hukuk dışı yol ve yöntemlerle AB
toprağı olan KKTC de işgalci olmak durumu ile karşı karşıya
getirilmiştir.
Bu
bir kasıttır. Tuzaktır. İhmal değil !...
Biz bu filmi 1960 yılında da görmüştük.
Türkiye de menfur bir ihtilâle neden olacak kadar küresel eşkiyayı
korku, endişe ve paniğe sürükleyen; Londra-Zürich ve “GARANTİ”
antlaşmaları ile "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında teşekkül ettirilen
benzeri yapıda Türkler katledilmiş, mezalim almış yürümüş, 1961-1974
yılları boyunca adeta bir vahşet ve canice soykırım uygulanmıştı.
1928 Anayasanı ilga eden, Kemalizm’in ipini çeken ve Cumhuriyeti
kesintiye uğratan 1960 sonrası hükümetler on yıl süre ile bu vahşet,
soykırım ve dalâlete seyirci kaldılar. Neden sonra Türkiye
garantörlük hakkını kullanıp adaya çıkarak, 1974 "Barış Harekâtını"
gerçekleştirebildi. Şimdi, Gümrük Birliği Antlaşması ile feragat
edilen bu anlaşmalarda artık yok hükmündedir. Sonuçta: 32 yıldır
barış, adalet, milli hakimiyet hukuk ve huzurun hüküm sürdüğü
toprakları tekrardan kana bulamak mi istiyorlar?
Oysa artık Kıbrıs’ta “BARIŞ” diye bir sorun kalmamıştı.
Sadece ve yalnızca, insan hakları, adalet, hukuk ve ahlâka aykırı
olarak, hiçbir resmi karar ve dayanağa istinat etmeyen ve keyfi
olarak tesis edilen “alçakça bir abluka” ve izolasyonlar vardı... O’
da, ANA-VATAN Türkiye, (en azından Yunanistan kadar) meseleye sahip,
samimi ve takipçi olduğu sürece sorun olmaktan uzaktı.
Ancak, bu günlerde “Yeni Dünya Düzeni” bağlamında sergilenen ve
start alan BOP (BİP) proje uygulamaları da (başta Afganistan, Irak
ve Lübnan olmak üzere) vahşetin ve kötü niyetin, işgal, istibdat,
katliam, tecavüz, soygun ve soykırım boyutunda gerçek niyet ve
amaçları açıkça ortaya konulmaktadır.
Duruma kısa bir paragraf halinde bakalım:
İsrail devletinin tepeden inme bir teşebbüsle (BM, NATO, ABD) cebren
ve hile ile kurulduğu 1948’den itibaren, Ortadoğu'da kan, zulüm,
gasp, işgal ve mezalim durmamış; ABD’nin bu yeni eyaleti bölgeyi
kana bulamış ve 2000 yıl önce başlayan lânet, yeniden kan ve kin
unsuru olmaya ve şeytani hükmünü sürdürmeye başlamıştır. Mesele o
ki, BM İsrail ve Filistin için federe devlet yapısı öngörmemekte ,
"Ortadoğu Federe Devletini" kurmak için "Annan Planı" nı burada
devreye sokmamakta; Ancak, şeytan üçgeninin ileri karakolu olarak
plânlanan Kıbrıs’a ahlâksızca dayatmaktadır. Bir taraftan Irak
toprakları üçe bölünmüş, sözde Kürdistan ilanı için geri sayıma
başlanmış, ama bu kombinasyonun en ucunda yer alan KKTC üzerinde
oyun-düzen ve spekülâsyonlar bitmemiştir? Üstüne üstlük, bu konuda
artık AB vazifelidir. Daha dün bütün güç, irade, siyaset, eylem ve
söylemleri ile “AT-AB gâvur işidir. Roma Antlaşmasının 100. maddesi
uyarı Müslümanlar aleyhine kurulan menfur-illet-lânet bir tuzaktır,
taraf olan kâfirdir.” Diyen, dünün AB karşıtları bugünün adeta bir
“AB kara sevdalıları” olarak (kendi inanç, itikat, siyaset, eylem ve
söylemlerinin tersine) bir garip-inanılmaz halet içine girmişlerdir.
Şu halde bu eşhas ve hatta yedi sülaleleri bu yükün altından
kalkamaz.
Her seferinde Türk milleti, aziz ve kahraman Mehmetçiğin asil ve
mübarek kanı dökülerek, şanla ve şerefle alınmış, Anadolu’nun
mütemmim cüzü “Yüzlerce yıllık Türk toprağının” muhtemelen 2007
yılında hükümetinin gayret ve marifeti ile Rum’a teslim edilip, el
değiştirdiğini görmek yedi cihana karşı büyük bir hicap, zûl ve
utanç olacaktır. Özellikle, “Atatürk’ den mütevaris olduğu
iddiasını ileri sürenlerin yapacak bir şey kalmadığı anda toptan
istifa etmeleri gerekmektedir.
Mesele: Her ne pahasına olursa olsun bu büyük oyun ve menfur ihaneti
durdurmaktır.
10
Ocak 2007 dahil AB, Kıbrıs konusunda yeni talep ve taviz isteklerini
tekrarlamıştır.
Bu
kısa hatırlatma da göstermektedir ki bölgede vehamet ve hıyanet had
safhadadır.
Uğruna binlerce şehit verilmiş “kutsal” bir toprağın, tek taraflı ve
kişisel çıkar ağırlıklı tavizlerle Rum’a peşkeş çekilmesine; Gerek
KKTC’ndeki ve gerekse Anayurt-Anadolu’nun vatansever halkı asla izin
vermemelidir...
Mücahit Kıbrıs ve Milli Mukavemet Rûhu’nun şahlanma zamanı
gelmiştir.
Çünkü !...
Emsali Bizans döneminde dahi görülmemiş şirret oyunlar sergileniyor.
Çifte standart, melânet bir gizlilik, tek taraflı yasa dışı
tasarruf, gizem ve uyutma-aldatma, atlatma, kandırma politikası
kahpelik ve kaypaklıkta “sanal konjonktürel gündem” günümüzde kaygan
zemin olarak kullanılıyor. Hainler, ihanetlerine esas teşkil eden
taahhütlerini yerine getirmenin telâşı içinde. Zalimler çok
aceleci, düşman sabırsız. Türkiye ve özellikle Kıbrıs cephesinde
şeytan imparatorluğunun yârsanist (din tüccarı, dindar görünen
ateist ve pagan unsurları) ile Atatürk, Türk ve Türkiye düşmanı
ABD-AB kölesi ihanet şebekelerinin dahili ve harici (bedhahları)
aktörleri, 1963, (Ankara Antlaşması) 1979 (Washington Antlaşması) ve
1995 utanç belgesi (Gümrük Birliği Antlaşması) ile vaki taviz, ivaz
ve taahhütnamelerinin icabını yerine getirme ve hesabını verme
telâşı içindeler. Tek taraflı köprü yıkan ve TSK’ ya meydan okuyan
da bu gruba dahil olsa gerektir. Ne hikmetse, oldum olası bir Rum
sevdası ile malûl... Tıpkı, 1974 yıllarında Türk Ordusu’nu “İŞGALCİ”
olarak niteleyen bazı nesebi gayri sahih, soyu şüpheli dönmeler ve
“Yunanlıyı kardeş ilân eden” solcular gibi.
Bunlar zaten tarihte Yunanistan’ı hile ve desise, oyun ve düzenle
kurdurmadı mı ?
Bu meyanda şimdi;
Kıbrıs’dan Türk Askerlerinin Çekilmesi İçin (işbirlikçi dahili ve
harici bedhahlar tarafından) Büyük Bir Oyun Tezgâhlanıyor.
Hainlerin Hedefindeki Oyun:
Lokmacı Köprüsünü Kaldırmak!..
1974’den bu güne süregelen BARIŞ’ ı yıkmak ve yok etmek.
Kıbrıs Türkleri
gözleri önünde “alçakça bir cüretle” sergilenen hain ve menfur oyun
ve ihanet plânının farkında. Bu kirli oyunun bozulması için bir avuç
vatansever, imanlı-şuurlu, milli dava bilincine sahip, vatan-bayrak
ve toprak sevdalısı, aklı selim, ilim-irfan ve sağduyu sahibi uyanık
“genç Kıbrıs Türkü” Ana vatan’ a ve Anadolu Türklüğü’ne çağrıda
bulunuyor.
Var gücüyle sesleniyor.
BU OYUNU BOZUN...
“Kıbrıs Türk
Gençliği Çözüm Hareketi” adına, şerefli, soylu, asil ve gerçek bir
Türk hanımı can kardeşimiz; Dünya çapında milli davaların yılmaz
savunucusu Sayın Emete GÖZÜGÜZELLİ tercüman oluyor, Kıbrıslı
“gerçek” Türk kardeşlerimize ve kutsal direnişe. Yavru Vatandan
sesleniyor Anadolu’ya, hakiki-halis Türk’e ve bütün Türk dünyasına.
Yaşanan gerçekleri, komploları, tuzakları ve yakın geleceğe yönelik
menfur plân, proje ve fiili uygulamaları haykırıyor, uyarıyor.
Boy gösteren
felâketi ve mukadder olan hezimeti haber vererek;
BU OYUNU BOZUN...
Diyor.
Evet, bu sese ve
samimi imandan yükselen bu çağrıya kulak vermek gerek.
Ancak olmadı. Ne
hikmetse TSK’nin zimmetinde, hak ve tasarrufunda olan köprü “TEK
TARAFLI” olarak yıkıldı. Üstelik, köprünün karşısındaki “DUVAR” halâ
durmakta...
Şimdi, oyunun
bundan sonrasına “DUR” demek gerek.
HEM’DE; KKTC
Meclisinden, namuslu-dürüst-demokrat, ilkeli-onurlu, soyu temiz,
damarlarında “asil kan” taşıyan sorumlu Türk “MİLLET-VEKİLLERİ” ne
“TÜRKİYE’YE İLTİHAK-KATILMA” kararı aldırarak...
Bu menfur oyunu
bozmanın yolu budur.
BİLİNE...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL Hayat Hikayesi |
-
KURUTULMUŞ
DOLMALIK BİBER
- Yaz
aylarında ipe düzülerek kurutulan dolma biberler,kışın 10-20 arası
kurutulmuş biber kaynar suya atılarak haşlanır. Haşlanan biberler
süzgeçe alınarak soğuk su ile yıkanırlar.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Güner KAYMAK |
Güner KAYMAK Hayat Hikayesi |
- SAVAŞLAR SON BULSUN
- Gerek ülkemizde gerek dünyada
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Barış sağlanmalı orta doğuda
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- İnsanlara kıyan canidir cani
- Allahın nurudur insan cemali
- Dünyada kalmaz mı dünyanın malı
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Savaşın kimseye olmaz yararı
- Bütün dünya görür bundan zararı
- Çocuk katledenin olmaz imanı
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Füzelere verilmesin paralar
- Göz yaşları yüreğimi yaralar
- Tabutlara sarılmasın analar
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- İnsanlar ölürken hergün açlıktan
- Hicap duymalıyız biz insanlıktan
- Gururmu duyulur yakıp yıkmaktan
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Duyarsızca canlı savaş izlenmez
- Feryat figan izleyipte gülünmez
- Ateşin içinde mutlu olunmaz
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Savaşın ardından anarşi gelir
- Edepsizlik başlar aile ölür
- Meydanlar hırsıza hayduta kalır
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Savaş'ta terör'de degildir çare
- Kardeşçe paylaşmak güzel şahane
- Hiç bir şey savaşa olmaz bahane
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Savaş çare değil çaresizliktir
- Zalimlik, hırsızlık ve rezilliktir
- Savaşı izlemek kepazeliktir
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
- Ozan Güner der ki kanar yüreğim
- Savaşsız bir dünya bütün dilegim
- Barışın yoluna kurban olayım
- Savaşlar son bulsun mutlu olalım
-
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
Bir sonraki Sayfaya Gitmek için
Tıklayınız! |
|
Erman YILDIRIM |
Erman YILDIRIM Hayat Hikayesi |
-
SEVMENİN SINIRSIZLIĞI
- Denizleri çok severim,
- Yakamozları da...
- Hep beni sevda çölüne atarlar.
- Kavrulurum bu çölün sıcağında.
- Uçmak isterim,
- Bir baştan bir başa
- Geceler yetmez o zaman,
- Bu sevdayı anlatmaya.
- Yaz akşamlarını da severim;
- Parlayan yıldızları da,
- Beni aldatan dalgaları da...
- Ağaçları severim;
- Mehtap gecelerinde tenime,
- Hafif hafif değen rüzgarları da.
- Viran bağları da severim;
- Bülbül;çalı için “ah vatan” der ya..
- Tabiatın ruhunda bin bir çeşit ot biter ya.
- Sınır tanımam o zaman sevmenin sınırsızlığında.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
Bu sayının
içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Bir önceki Sayfaya Gitmek İçin Tıklayınız! |
|
|
Paşa ÇETEN |
Paşa ÇETEN Hayat Hikayesi
|
- ŞİMDİ YOL GÖSTERİN BANA
- Meçhuller şehrinin tam
ortasında
- İki gülü seviyorum
- Damarlarımda çağlayanlar
- Öyle dolu öyle heyecanlıyım
ki;
- Yeşeren ateşin alevinde
- Korkularımı tanıyorum
-
- Şimdi yol gösterin bana
- Zaman elimde kaldı
- Gece kuşların kalbine sığındı
- Ve ben hâlâ “huysuz konuğu
arzın”
- Dilimde ismin ağlamak
istiyorum
-
- Rüzgârların önünde koşan
hasretim
- Tıkanıyor kalbimin sarp
geçitlerinde
- İçimde işgalci dağlar
- Kirpiklerimin ucunda eriyor
ufuk
- Neredesin gülüm,neredesin ey
ölümün !
|
|
YAZARLARIMIZIN HAYAT HİKAYELERİNE GİTMEK
İÇİN TIKLAYARAK GİDİNİZ! |
Bu
sayının içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
DİKKAT ; BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMDEN
İZİN ALINMADAN KULLANMAYINIZ! |
YAPTIKLARIM YAPACAKLARIMIN GARANTİSİ ALTINDADIR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
97 SAYI 25 Mart 2007 SAYIYA Gitmek İçin Tıklayınız!
|