|
 |
DİKKAT !
BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN
KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
İÇİNDEKİLER
|
Ahmet CANBABA VALLAHİ GAZETEDEN ESİNLENDİM GOMİSERİM
Ahmet CANBABA BİR KADIN VARDI
Ahmet CANBABA NOKTA
Ahmet CANBABA ELİM ELİNE DEĞİNCE
Ayşe PASLANMAZ IV. KAPADOKYA ŞİİR YARIŞMASI KATILIM SÜRECİ BİR AY
UZATILDI
Bora ATILGAL TESADÜF
Dilek BİGA GÖÇMEN GÖZLÜM
Dilek BİGA KAÇTI TREN
Dilek BİGA BİR AŞKA AİT
Dilek BİGA BAHANE
Dilek BİGA SEN NESİN
Dilek BİGA ESKİSİ KADAR
Dilek BİGA İSTENMİYORSUN
Prof. Dr. İsa KAYACAN MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ
KİTAPLAŞTIRILDI
Prof. Dr. İsa KAYACAN DÜNYASINI DEĞİŞTİREN YÜKSEL BAŞARAN İÇİN İKİ
ŞİİR
Prof. Dr. İsa KAYACAN ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
Mahmut Selim GÜRSEL GERÇEK Mİ YOKSA BİR BAŞKA INTERNET SATIŞ ŞEKLİ
Mİ?
Mahmut Selim GÜRSEL VEFA
Mahmut Selim GÜRSEL OLMAK VEYA OLMAMAK
Mahmut Selim GÜRSEL 27 MAYIS 1998
Mahmut Selim GÜRSEL TURİZM İLE İLGİLİ SAYFAMIZ
Mahmut Selim GÜRSEL BİRİLERİ; BİRİLERİNE SÖYLERSE.
Mahmut Selim GÜRSEL BAL MISIN?
Mahmut Selim GÜRSEL BÖYLE Mİ?
Muhsin AKTAŞ PİNOKYO BEYLER
Muhsin AKTAŞ TEĞET GEÇMİŞ
Necati ÇAVDAR BEREKETLİ HİLAL
Necati ÇAVDAR VARSIN YOK OLSUN
Ömer SEZER HASRET
Ömer SEZER HATIRAN VE RESMİN
Özkan KARACA ANILARIN PENCERESİNDE GÖRÜLEN
Özkan KARACA KARARTMA GECELERİ
Özkan KARACA GÖLGENİN İZLERİNDE
Selma GÜRSEL BEZELYE
Üzeyir Lokman ÇAYCI AVRUPA TOPLULUĞU ÜLKELERİNE BAKIŞ
Üzeyir Lokman ÇAYCI KURMAY ALBAY BEDRETTİN BİNYILDIRIM
Üzeyir Lokman ÇAYCI YAZ KARDEŞİM
Üzeyir Lokman ÇAYCI DESENLER
|
Çalışma TELİF ESERİDİR izin almadan
kullanmayınız! |
Hazırlayan Mahmut Selim
GÜRSEL |
corumlu2000@gmail.com
|
Sitemiz ve yazarlarımız;hukuka, yasalara, telif
haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
|
- VALLAHİ GAZETEDEN ESİNLENDİM GOMİSERİM
- Necati ile Suzi altı senedir
arkadaştılar. Necati’nin sanal alemde bir çok kişilerle arkadaşlığı
olmuş ama Suzi’de karar kılmıştı. Ekonominin rezil rüsva olduğu,
insanların standartlarının oluşmadığı ve yarının ne olacağı
korkusuyla yaşadığı, hele internet ortamının yaygınlaştığı bir
ülkede kadınların ve erkeklerin arkadaşlıklar kurmaları oldukça
kolaylaşıyordu. Herkesin ruhu satılığa çıkmış vaziyette. En azından
kiralıktı sanki.
- Suzi olgun bir yaşta olmasa da 'hiç
bir erkeğin', sık sık ağlama krizlerine tutulan kadınların, eşini
aldattığını düşünüp kendisinin de eşini aldatmaya mehilli kadınların
yanına yaklaşmaz. Kendisine anlayış, şefkat ve sevgi göstermeyen
kadının yanına da gelmez. Suzi işte erkeklerin böyle
davrandıklarının bilincindeydi.
- Necati oldukça yufka yürekli ama
bir o kadarda gözünü budaktan esirgemeyen bir tipti. Suzi’den
duyduğu şefkati yakınlığı hiç kimseden duymamış ama Suzi’yle
tanıştıktan sonra da Suzi’nin sanal alem arkadaşlıklarını
yasaklamıştı. Nede olsa onunla evlenmese de hayatının sonuna kadar
arkadaş kalacaklardı. Necati’nin işi gücü yoktu. Kafasından
terlemeden nasıl para kazanılır, o işlerin planını yapar, çoğu zaman
da enselenirdi. Suç dosyası oldukça kabarık olsa da bu planla
birçok kişinin canını yakacağını düşünüyordu.
- Necati elindeki gazeteden bir haberi
kız arkadaşına okuduğunda arkadaşı Suzi gülmekten kendini zor tuttu.
Ama Suzi’ye gazeteden okuyarak esinlendiği ve yapmayı düşündüğü
planı anlatıp ta:
- -Var mısın?” Dediğinde Suzi:
- -Tabiî ki varım hadi gidiyoruz!
Diyerek çıktılar evden. Eryaman’da yeni bitmiş 14 katlı binalardan
birinden karşılıklı daire kiraladılar. Suzi sürekli uğradığı bir
internet kaffeden birbirinden süslü cümlelerle erkeklerin gönlünü
çelecek, içlerinden birini seçip kendine aşık edecekti. Ama önce
Necati’yle birlikte kendisine bir takma isim seçti. Tanıdığı
arkadaşı olan bir bayan ismini kullanarak internetten bir erkekle
samimiyet kurdu. Ev adresini vererek bir gün evine davet etti. Tabi
adam büyük bir sevinçle kızın evine gider bayan kapıyı açar:
- -Kimi aradınız?” Der. Adam bayanın
ismini söyler:
- -Evet benim! Der bayan. Sonra adam:
- -Efendim internette tanışmıştık ya!
Dediğinde bayan:
- -Ay canımmm! Hoş geldin buyur. Deyip
adamı içeri alır. Adam Arzu dolu cümlelerle ağzınızın içindeki
sözlerin iletişim için nasıl kolaylıklar sağlayacağını düşünüp
kelimeleri özenle seçmek için duraksadığında bayan:
- -Rahat olun lütfen. Çıkarın
üstünüzdeki ceketinizi. Der. Adam heyecandan vurgulamada hatalar
yapsa da peltek konuşmasını sağlayacak heyecanını yenmenin telaşını
sessizce içinde taşıyordu. İnternetin kendisine bulduğu sanal
sayesinde ilk defa bir kız arkadaşı olacaktı. Suzi adamın heyecanlı
olduğunu anlayıp:
- -İİnternetle bulduğunuz ilk
arkadaşlığınız mı. Dediğinde adam kekelemeye devam edip dil
sürçmesiyle evetle hayır arası mırıldanmalarla saçma sapan bir
şeyler söylemişti farkında olmadan.
- -Sizi seviyorum galiba. Bayan dedi.
- -Beni sevdiğini söyledin gel şöyle
yanıma. Dediğinde, daha adam yerinden kalkmamıştı ki dairenin giriş
kapısı çoktan açılmış, arkası kapıya dönük internet çapkınının
arkasında bir kişi belirmişti iri cüsseli. İşte o anda kadın sesini
yükselterek.
- -Vallahi suçum yok, zili çaldı
içeriye zorla girdi. Terbiyesiz bu adam beni tedirgin ediyor. Diye
bağırdı. Adam omzuna konmuş iki elin ağırlığını hissedip heyecanına
karışan korkuyla birlikte sıçramak istemişti. Tabiî ki bu Suzi’nin
sevgilisinden başkası değildi. Necati adamın gömleğinin iki
yakasından tutup utanmıyor musun evli barklı kadını taciz etmeye?
Necati sanki yardıma gelen apartman komşusuymuş gibi.
- -Ham fendi şikâyetçi isen karakola
götürelim. Görsün bir bayanı taciz etmek, zorla evine girmek
nasılmış? Internet çapkını çoktan yalvarmaya başlamıştı bile.
- -Vallahi bu adrese çağırdı hanım
beni, yemin ediyorum abi. Dedikçe kadının sanki eşi varmış gibi gene
yüksek sesle bağırarak.
- -Ne olur komşum, kocam duymasın
ikimizi de keser. Deyip sözünü bitirdiğinde, bu seferde sevgilisi
ciddi tavırlarla:
- -Hanım efendi anlıyorum sizi, ben
şahidim. Baksanıza adam zorla girmiş durumda evinize. Diyerek
kendisinde karşı koyacak direnci iyice kaybolmuş adama yüklenirler
itham edici sözlerle. Necati çeker tabancasını.
- -Komşumun namusu benden sorulur, bu
iş burada böyle bitmez, sen hiç alakan olmayan bayanın evine zorla
gir, kadını taciz et. En az 10 sene yersin. Ne diyorsun bacım!
Dediğinde daha kadın her hangi bir şey söylemeden adam
- -El aleme rezil olmayayım ne olur
ben evli barklı biriyim, karım duyarsa mahvolurum ne gerekiyorsa
yapayım bırakın beni! Demeye başlamıştı çoktan. Kadın:
- -Yok öyle yağma, kolaylıkla
kurtulacağını mı sanıyorsun? Der. Kadının komşusu Necati:
- -Tutukluluk halin cabası. Mahkeme
masrafların, manevi tazminat, dünyanın parasını ödersin kadın
şikayetçi olsa. Bacım manevi yönden gerçi çok korkmuşa benziyorsun
bir şeyler versin de adamı sal gitsin, bir daha da haneye tecavüze
kalkışmasın! Der. Adam kadınla olan internet ortamını çoktan
unutmuş, Necati’nin söylediğini tas dikleyerek:
- -Bak arkadaş doğru söylüyor ne
istersen vereyim! Der. Adam zaten internette ne iş yaptığını,
arabasını, evini barkını, çocuklarına, sülalesine varıncaya kadar
çok şeyini Suzi’ye söylemişti. Adam oracıkta üzerinde olan iki bin
lirayı verir, ayrıca beş bin liralık ta bir senet imzalar bir ay
sonrası için.
- İnternet çapkını evi terk ederken
komşusu Necati bey adamın arkasından kapısı açık duran kendi evine
girerken adama:
- -Bir daha görmeyeyim seni buralarda
haaa! Diyerek ayrıca peşinden korku salmıştı.
- -Suzi perde aralığından adamın arabasına binişini seyredip
adamın gittiğini gördükten sonra hemen karşı dairedeki sevgilisinin
evine giderek Necati’nin hazırlamış olduğu şarabı kollarını
birbirlerinin arasından geçirerek karşılıklı “şerefine” diye
yudumladılar. Suzi bir elinde şarap kadehini tutarken diğer elinde
de tebessümle bir haberi okuyordu. İnternetten tanıştığı bir adama
başkasının ev adresini verdi. Adama:
- -Kapıya geldiğinde beni cep
telefonumdan ara. Dedi. Adam belirtilen adrese gelince telefon
etti:
- -Şimdi ne yapacağım? Diye bayanı
aradı. Büyün:
- -Ben içerdeyim kapının zilini
çalmadan soyun bakalım! Der. Adam soyunur.
- -Şimdi ne yapacağım? Dediğinde kız
arkadaşı:
- -Zili çal beni karşında çıplak
bulacaksın. Der. Adam heyecanla kapının zilini çalar. O da ne hiç
tanımadıkları çıplak birisi evlerinin kapısını çalmış karşılarında
duruyor. Hemen adamı yakalamışlar polisi arayıp gelen polise teslim
etmişler. Adam durumu izah etmiş kızın telefonunu vermiş ve kızı da
yakalamışlar. İşte bu haber Necati’ye ilham kaynağı olmuş ilk
işlerinde güzel para kazanmışlardı. İlk işlerinin alışkanlığıyla
Necati sevgilisiyle beraber yapacakları ikinci işlerinin planı
hazırlamıştı. Birkaç gün gezip eğlenmişler ve bir başka sevgili için
Suzi çoktan internet kafenin yolunu tutmuştu.
- Her defasında planları çok iyi
işler. Son işinden sonra bir gün Necat’inin karşısına sıska birisi
çıkar. Adam her ne kadar Suziye göre denk birisi ise de Necati’ye
göre boy fakiriydi. Necati oldukça kendinden emin adamı korkutmuş iş
pazarlık safhasına gelmişti. Necati iki ellerini ense köküne arkadan
dayamış karşısındaki tuzağa düşmüş internet sevgilisi tacizciye yeni
yeni hamleler yapıyordu ki arkadan bir el ustalıkla Necati’nin iki
elini bileklerinden kavrayıp ters bir hareketle Necati’yi
koltuğundan fırlatmış, bilekleri kırılacak derecede bükülmüş olan
Necati yabancı biriyle yüz yüze gelmişti. Necati iki büklüm olup
yabancının karşısında çapraz duran kollarını kurtarmaya çalışsa da
nafile. Yabancı o esnada:
- -Söyle bakalım kaç kişinin parasını
gasp ettiniz, bu size yakışır mı? Dediğinde Necati karşısındakinin
sivil polis olduğunu geç de olsa anlamıştı. Sıska ve bücür sevgili
adeta devleşmiş ve:
- -Alın götürün bunları, baksana iki
kişilik bir çete bunlar. Bir daha da masum insanların canlarını
yakmazlar. Deyip dışarıda hazır bekleyen ekibe arkadaşıyla birlikte
Necati’yi ve Suzi’yi teslim etmişlerdi. Polis otosunda giderlerken
Komiser:
- -Nerden geldi aklınıza böyle adam
dolandırmak söyleyin bakıyım? Dediğinde Necati birazda kelepçenin
sıktığı ellerini gevşetmek için uğraşırken can havliyle:
- -Vallahi gazeteden bir haberden
esinlendim gomiserim! Komiser:
- -Esinlendin demek ha! Bu ne biçim
iştir Vallahi anlamıyorum! Der Komiser yanındaki arkadaşına. Çocuk
Süpermen filmini seyreder esinlenip kendini bakondan aşağı atar.
Vurdulu, kırdılı filim izlerler öğrenciler birbirlerini
bıçaklarlar, öldürürler. Filimden esinlendim derler. Ahhh şu
esinlenmelerden çok çekeceğimiz var. Necati hem komiseri çaktırmadan
dinliyor, bir taraftan da:
- -Vallahi gazeteden esinlendim
gomiserim! Diyordu.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
02 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- BİR KADIN VARDI
-
- Bir savaş,
- Bir işsizlik,
- Bir yalnızlık, yoksulluk.
- Ne sayarsan say.
- Değil mi ki çaresizlik dayanmış kapına.
- Bir anne var kucağında çocuğu,
- Emzirmek ister.
- Bir eli uzanır düğmelerine,
- Mavi açık yakalı bluzun.
- Sonra,
- Çocuğun elleri değer göğsüne.
- Açılır ağzı çocuğun meme uçları değdikçe.
- Emmek ister.
- Kadın sapsarı,
- Kadın zayıf, kadın kuru
- Kadın Anadolu bozkırı.
- Göğüsler pörsük ve sarkık.
- Çocuğu emzirmek kandırmaca sı işin.
- Ağlıyor sarılıp çocuğuna kadın.
- Biliyor ki mücadelesi, bir ölüm kalım.
- Tuzlu bir gözyaşı damlıyor dudağına çocuğun.
- Kadın, daha bir sıkı sarılıp çocuğuna;
- Bir gözyaşım kaldı diyor verecek
- Bari onu paylaşalım.
|
|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
03 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- NOKTA
-
- Düşlerimin sırça saraylarında
- Yaşamımı adadığım
- Ne sen kürkçü dükkanısın
- Ne de ben tilki.
- Sen ormanımı yakıyorsun yüreğimdeki
- Bir kuru anıza kibrit çakıp
- Dönmezdim belki
- Kıvılcımlar sıçramasa gözlerinden
- Biliyor musun ?
- Gün güne ölüyorum avuçlarında.
- Hasat dönemine kalıyor acılarım.
- Yeni bir umuda ancak filizlenir gelecek
- Ben ki dokunulmazlığımın zırhına bürünüp
- Çıkmaz bir sokakta
- Bir bilinmezliğin sonsuzluğunda kaybolurum.
- İlk defa boyutsuzum,
- Ve ilk defa bir nokta.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
04 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ahmet CANBABA |
Ahmet CANBABA HAYAT HİKAYESİ |
- ELİM ELİNE DEĞİNCE
-
- Elim eline değince,
- Artar şekerim.
- Kurur dudaklarım, kalmaz ferim,
- Dizlerimde.
- Etrafı sarılmış bir anarşist gibi,
- Teslim oluyorum bir gülüşüne
- Ve kendimi sana bırakıyorum
- Dalıyor gözlerim.
- Yokluğunda seni düşünüp.
- Damlıyor bir iki damla yaş.
- Damlıyor yokluğun
- Sana olan sevgim içimde bir törene dönüşüyor
- Hele dostlarıma sarılışım,
- Bir faciayı önlüyor.
- İçimdeki sessiz fırtınada
- Stresim doruğa çıkıyor.
- Sessizliğim, bastırılmış duygularımın suskunluğudur.
- Yüreğim ,yaban kuşları gibi ürkek,
- Sönmüş bir volkan gibi durgundur.
- Bir gölge bile korkutur beni.
- Ve korku bir fobiye dönüşür içimde
- Oysa,
- Yasadışıdır kural tanımayan aşkım
- Sevgindir ,içimdeki isyanımı bastıran
- Bir başkaldırışa son darbedir yokluğun.
- Son darbedir bir güce dönüşüp,
- Zapt edilmeyen.
- Sanki batan bir gemiden
- S.O.S verir umutlar
- Tehlike sinyalleri sarar dört bir yanımı
- Ve anlamsız bir mavide
- Anlamsız bir geleceğe yelken açar umutlar.
- Ve o mavide kaybolur
- Bir kasırgaya dönüşür bulutlar
- Hayaller yıkılır ,savrulur düşler.
- Sonra beyaz bir leke gibi durur.
- Çıldırmış dalgaların köpükleri
- Yorgun bir savaşçı gibi sahile vurur
- Ve deniz yorulur.
- Bir bakarsın sakinleşir liman,
- Sakinleşir yürek.
- Sular durgun ve sessiz,
- Ve açıklardan yol alır sahile ,bir sandal nefessiz.
- Çekilmez kürek
- Bir büyünün tılsımı olsa gerek
- Ve belki de dalan gözlerimde zaman
- Erişemeyeceğimiz bir yerdedir,
- Olmamız gereken yerlere inat.
- Bir bakarsın kış sarar dört bir yanımızı.
- Ağlamaklı bulutlar, gökyüzünden siner yere.
- Yağan kırağıdır şimdi yağmur yerine
- İliklerine
- Nakşeder soğuğu.
- Ve dalgın bakışlarımızdan
- Havayı ısıtan ciğerlerimize çekeriz soluğu.
- Ve şimdi ciğerlerimizde
- Peş, peşe yanan sigara dumanları var.
- Artık üşütmeyecek beni
- Ne kırağı, ne kar
- Bak bu soğukta bir başka çıkıyor sesim.
- Hele nefesim,
- Her soluk alışverişte,bir buhara dönüşüp kaybolur
- Kaybolur yürüdüğüm sokaklarda
- Ve karda
- Kar ,
- Şimdi düşünebildiğim kadar
- Uzaklarda.
- Yalnızlık işlemiş iliklerime ,yalnızlık
- Yemin ettim seninle olmağa.
- Seninle olmağa bir adağım var.
- Adağım, o kutsal mabetlerde değil,
- O ,kutsal mabetlerin ayinlerinde gizli.
- O gizli ayinlerde şimdi
- Anlayamadığım mırıldanmalar var
- Anlayamadığım mırıldanmalarla,
- Ne yokluğa, ne sevgisizliğe ve nede
- Çaresiz bir derde , açılıp kapanmasın dudaklar.
- Açılıp kapanmasın eller.
- Ne hocaların ve nede rahiplerin
- Sade ve sessiz,
- Yalın, gösterişsiz,
- Giysilerle dua etmeleri ilgilendirmeyecek beni.
- İlgilendirmeyecek bir başka kültürün kucağına itilmiş
- Seçkin bir kabilenin kızı.
- İçimdeki sızı,
- Uyanışım.
- Uyanışım,dalan gözlerimdeki o tatlı rüyadan.
- Ve o mor dağları geçit vermeyen dünyadan
- Ve o dünyadan sana gelişim
- Sana seslenişim.
- Çünkü bu dünyada ben adadım kendimi sana
- Ve biliyorum ki,
- Elim eline değince ,artar şekerim.
- Kurur dudaklarım,
- Kalmaz ferim
- Dizlerimde
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
05 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ayşe PASLANMAZ |
Ayşe PASLANMAZ HAYAT HİKAYESİ |
IV. KAPADOKYA ŞİİR
YARIŞMASI KATILIM SÜRECİ BİR AY UZATILDI
Nevşehir’in Ürgüp ilçesindeki,
Kapadokya medyasının en değerli markalarının başında gelen radyo
istasyonu Ürgüp FM’in organizasyonuyla, 16 Ekim 2009 tarihinde 4.
Uluslar Arası Geleneksel Ürgüp FM Kapadokya Şairler Şöleni
düzenlenecek.
Ürgüp FM Radyosu Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe
PASLANMAZ; daha önce üç defa düzenledikleri şiir şölenini yine bu
yılda yurt dışından katılımlarla uluslararası düzeyde olduğunu
söyledi. Ayşe PASLANMAZ; tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü
Kapadokya’nın buna benzer organizasyonlarla kültür merkezi de olmaya
aday olduğunu, bu şölen ile bölgenin şiire doyacağını söyledi. Ayşe
PASLANMAZ; “Kapadokya şiire bahçe olabilecek bir mekân haline
geliyor, sözün sultanlarını Kapadokya ‘da buluşturarak hem yöremizi
tanıtıyor hem de şiir yarışmaları düzenleyerek, geleceğimize yön
verecek gençlerimize şiir sevgisi aşılamanın huzurunu yaşıyoruz.
Şiir şölenleri, kapsamı ve içeriğiyle bir yandan bölgede
kültür–sanatın gelişmesi ve yaygınlaşmasına, bir yandan da beldenin
kültürel kimliğine yeni bir boyut kazandırıyor” dedi.
Gönül bahçemize yeni fidanlar
dikmek, tanışmak, görüşmek, kalıcı ve samimi dostluklar kurmak, şiir
dinlemek, şiir solumak, güzellikleri paylaşmak için radyomuz
tarafından geleneksel 4.Kapadokya Şiir Şöleni
gerçekleştirilecektir. Yarışmaya katılacak şairlerin en geç
16.06.2009 tarihine kadar www.urgupfm.com.tr adresiyle
irtibata geçerek şiirlerini radyomuza ulaştırmaları gerekmektedir.
Kapadokya’nın Yıldızı Ürgüp FM, bu ve bunun gibi girişimlere ön ayak
olmaya devam edecektir” şeklinde konuştu.
Ürgüp FM, önceki yıllarda
‘Kapadokya Tatili’ ödüllü yarışma ile dikkatleri üzerine çekmişti.
Bu yıl ise yine önceki yılda olduğu gibi “Kapadokya Balon Turu” ile
dikkatleri toplamayı hedefliyor.
Bu sene ki Kapadokya Şiir Şöleni
adet üzerine yine lise ve dengi düzeyindeki okul öğrencilerinin ve
Türkiye-Avrupa çapında şairlerin katılacağı şiir yarışması iki
kategoriden oluşuyor.
Şair kategorisinde yarışmada birinci
olacak şair 1.000,00 TL, ikinci olacak şair 750,00 TL, üçüncü olacak
şair ise 500,00 TL para ödülleri ile Kapadokya balon turu, kupa,
takdir belgesi kazanmış olacak. Öğrenci kategorisinde yarışmada
birinci olacak öğrenci cumhuriyet altını, ikinci olacak öğrenci
yarım altın, üçüncü olan öğrenci ise çeyrek altın ile Kapadokya
balon turu, kupa, takdir belgesi, Ürgüp FM logolu saat kazanmış
olacak. yedi kişiye de her iki kategoride plaket ve teşekkür
belgeleri verilecek. En çok şiir gönderen okula plaket ve ilk üç
dereceye giren okul müdürlerine ödül gecesinde plaket takdim
edilecektir.
Yoğun talep üzerine şiir yarışmasının katılım tarihi 16 Haziran
2009’dan 17 Temmuz 2009 tarihine kadar bir ay daha uzatıldı.
ÜRGÜP FM, IV. Kapadokya Şiir Şölenini İftiharla Sunar...
İşte Dördüncü Kapadokya şiir şöleninde görev alacak jüri
heyeti...
ÖGRENCİ KATEGORİSİ JÜRİ HEYETİ
Jüri Başkanı
Nevşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Filiz Kılıç
Jüri Üyeleri
Nevşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nden
Yrd. Doç. Dr. ÖMER BAYRAM
Yrd. Doç. Dr. ÜNAL ZAL
Yrd. Doç. Dr. İ.ETHEM ÖZKAN
Yrd. Doç. Dr. MALİK BANKIR
ŞAİR KATEGORİSİ JÜRİ HEYETİ
Jüri Başkanı
Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı (Türksav) Başkanı Yahya
AKENGİN
Jüri Üyeleri
Araştırmacı Yazar - Şair Abdullah SATOĞLU
Balkan Aydınları ve Yazarları Birliği Başkanı Osman BAYMAK
Avrupa Türk Yazarlar ve Sanatçılar Birliği Kurucu Üyelerinden Eski
İkinci Başkanı Duran TAMER
Avrasya Yazarlar Birliği Başkan Yardımcısı, Şair-Yazar Lütfü
ŞEHSUVAROĞLU
Şair Yazar Cezmi ERSÖZ
Nevşehir Eski İl Tarım Müdürü Mehmet BİLGİN
Uluslar Arası Geleneksel Ürgüp FM Kapadokya Şiirler Şöleni ödül
gecesinde, Türkiye’nin dört bir yanından davet edilen şairlerin ve
öğrencilerin katılımı ile 16 ekim 2009 tarihinde şiir dinletisi ve
ödül gecesi birlikte gerçekleştirilecek.
Daha önceki üç organizasyona katılan mülki amir ve yetkililerin,
bu sene yapılacak organizasyona da tam kadro katılımları bekleniyor.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
06 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Bora ATILGAN |
Bora ATILGAN HAYAT HİKAYESİ |
- TESADÜF
- Şimdi beni yitirmenizi, benim yerime
kendinizi bulmanızı buyuruyorum; hepiniz beni inkar ettiğinizde,
reddettiğinizde, işte o gün, ancak o gün geri döneceğim sizlere…’’
- FRİEDRİCH NİETZSCHE
- Duyulara dıştan verili olan
işaretler aracılığıyla içsel gerçekliğin bilinmesini sağlayan bu
yönteme ‘’anlama’’ diyoruz. ’’ WİLHELM DİLTHEY
- Tesadüf! Bu yazının yazılış sürecini
ifade eden tek anlamlı sözcük. Yanlış anlamayın, tesadüf sözcüğünün
tek anlamlı olduğunu savlamıyorum; sadece bu yazımın yazılma
serüvenini anlatacak tek sözcüğün bu olduğunu söylüyorum, o kadar.
Tesadüfen elimi klavyenin üzerinde buldum ve serüven başladı. Yine
bir diyara konuk olarak gitmeye hazırlanıyordum. Bu seferki
yolculuğum kalemimin güdümünde tesadüf denizlerinin açıklarına doğru
olacaktı. Tesadüfü doğuran bir sebep yok muydu peki? Olmaz olur mu?
O, söylemişti bana hayatın küçük tesadüflerin etkisinde işlediğini.
İşlemek sözcüğünü kullanırken bir makineye mi benzetiyordu hayatı?
Kim bilir? Gerçi benzetmiş olsa da yanılmış olduğunu söyleyemem.
Hayat bir makine gibi işliyor ve biz o makinenin için de yarı
bilinçli bir biçimde çarkların arasında bize sunulana razı ve bize
sunulandan memnun yaşıyoruz. Tesadüfen başımızı omzuna
taslayabileceğimiz birini bulursak ne mutlu bize. O, da öyle
demişti. Küçük kutusundan bahsetmişti. Küçük kutusunun içine
doldurmayı istediği şeylerle mutlu bir biçimde yaşamayı arzuladığını
söylemişti. Küçük tesadüflerin küçük kutusu; ne mutlu sana, ne mutlu
seni imgeleminde yaratabilen hassas beynin minicik yüreğine!
Mutluluk mu bizim aradığımız değer biçilmez hazine? Tüm
aramalarımıza rağmen gül yüzünü bize göstermeyen narin sevgili?
Yüzyıllardır arıyoruz neyi aradığımızı bilmeyerek. Şair sormuştu; ‘’
Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?’’ diye. Abidin
resimler çizmişti, neredeyse üç çeyrek asır. Peki mutluluk o
resimlerin neresinde? Chagal’ın ‘’ Hemhal Olmuşlar At Üstünde’’ adlı
resmini gözlerinizin önüne getirin hele. Mutluluk bu olamaz mı ki? O
resimdeki iki sevgili mutluluğun ete kemiğe bürünmüş hali olamaz mı?
Ya da mutluluğun tek somut anlatımı o resimdeki iki sevgilinin
durumu mu? Sorular uzuyor, sorular uzadıkça O’ nun yüzündeki
belirsizlik çoğalıyor. Hissettiklerimizin çoğuna yerleşen
yüzyılların küflü hüznü bir vezir i azam edasıyla kuruluyor
yüzümüzün soluk tahtına. O, söylemişti. Küçük kutusuna sığdıracağı
şeylerle dünyanın yozlaşıklığının ötesinde mutlu bir yaşamı
sevdikleriyle birlikte sürebilmenin kıvancını bana. Öğrenmiştim.
Biliyorum demeyi sevmediğimi söylemiş miydim hiç? Elbette söyledim.
Hüznümün bir köşesine ilişmiş biçimde sinsice bekleyen belleğimden
ani bir nida yükseliyor, altında söylenmedik söz bulunmayan
gökyüzüne. ‘’Biliyorum’’ demeyi sevmediğini söylemiştin ey fani
insan. Fani olan bendim, fani olan benliğimdi, fani olan yaban
düşüncemdi, fani olan tüm faniliğine rağmen ölümsüzlüğe uzanmayı
arzulayan kalemimdi. Kalemim, bilmediği bir diyarı tecrübesizce
betimlemeye çalıştıkça bocaladığını görüyor ve erişemeyeceği bir
olgunluk düzeyine ulaşmak için boşuna çaba sarf ediyordu.
Yorulmuştum, benliğim ağır yara almış, hanım yağmalanmıştı.
- Tesadüf! Falanca yerde falanca
kişiye rast gelmek ya da beklenmedik bir anda aşırı derecede mutlu
edici bir olay ve ya da durumla karşı karşıya kalmak, ilk defa
giydiğin bir bluz ile girdiğin sınavda yüksek not alınca bütün
sınavlara o bluzla girmeyi istemek kadar basit ve adi bir biçimde
açıklanamayacak ölçüde anlamlı bir kelime, tesadüf. O, da böyle
demişti tam olarak ve sunturlu bir küfürle bozulan kalemini yâd
etmişti. Evindeki kalem çöplüğünden bahsederken bir yandan da ‘’
kapalı devre analizi’’ yapmaya devam etmişti. Bir eli klavyedeydi,
bir eli kitabında ve ya çalıştığı konu da bilgisayardaydı diyelim
öyle olsun işte. Mucizevî kelimeyi işte böyle bir durumda yazım
olsun o: zaman. Ne tarifsiz bir sözcük değil mi? Ne kadar
tanımlamaya çabalasak da, çaldığımız zamanın minaresine kılıf
bulamadığımızdan bir türlü anlamlandıramadığımız bir sözcük: zaman.
Hepimiz onun içindeyiz ve ya o bizim içimizde. Bütün yaşamımız ona
ayarlı, onun içinde bütün debelenişlerimiz. Tanpınar‘ın dediği gibi;
‘’ ne içindeyiz zamanın / ne de büsbütün dışında / yekpare geniş bir
anın / parçalanmaz akışında ‘’. Bir de onu ölçmeye çalışmışız iyi
mi? Boyunu posunu belirlemeye çalışmışız ve bu çalışmalarımız
sonunda icat ettiğimiz aleti bir apolet gibi kolumuza asmışız, bak
şimdi de kolumda. O, şöyle dedi sonra ‘’ o küçük kutumun içine
sığdırdığım küçük şeylerim ve sevdiklerimle zamanın etkisinin
dışında bir düzlemde mutlu yaşamak istiyorum.’’ ve ekledi bütün
şirinliğiyle ‘’ sadece tesadüfler etki edebilmeli oraya, ayarlanmış
olmamalı hiçbir şey’’. Ayarlanmış olmamalı mutluluğumuz, ayarlanmış
olmamalı sevdiklerimiz ve biz bir şeylere yetişmek amacıyla koşturup
durmamalıyız ayarlanmış bir hayatın içinde. Tesadüfler etkilemeli
sadece yaşantımızı, gerçek tesadüfler. Onlarla yaşantımız
belirlenirken karşılaştığımız her tesadüfte alaycı olmayan huzurlu
bir gülümseme kaplamalı dudaklarımızı. Ellerimiz sonsuzluğun
güllerinin demetlerine uzanarak, mutluluk bahçesinin mahsulleri olan
bu gülleri sevdiklerimize dağıtsın. Sevdiklerimiz de bu gülleri
kendi sevdiklerine versinler; derken güller elden ele. Edip Cansever’
de tam olarak bunu söylemişti ‘’ Yerçekimli Karanfil’’inde; ya da
ben onun böyle söylediğini sanmıştım, bana gelen çağrışım böyleydi
onun şiirinden. ‘’ Görüyor musun bir sevdayı büyütüyoruz seninle’’ .
Bunu O’na söylemiyorum, kesinlikle, yanlış anlaşılmasın bu sözüm de.
Bunu tüm insanlığa seslenerek adeta haykırırcasına söylüyorum,
‘’ulumam’’ gittikçe tizleşiyor, kendimi yiyip kendimi tüketiyorum:
‘’gittikçe artıyor yalnızlığımız.’’
- Tesadüf ! Bir defa da odasını
toplarken rastlamıştım ona. Bir yandan kütüphanesinin raflarını
düzeltirken öbür yandan kafasında kurduğu dünyanın teorik
temellerini atmaya çalışıyor; bütün bunlardan bulduğu vakitlerde de
bana laf yetiştirmeye çalışıyordu. Laf yetiştirmek derken olumsuz
bir durum canlandı kafanızda değil mi? Olabilir; ama daha çok erken
bunun için. İleride önünüze çıkacak olan olumsuzluğun bir ‘’
girizgâhı’’ olsun bu şimdilik. Sonra ayrıntılı bir biçimde gireriz
içine çıkmamacasına. Şunu bilin yeter: yormuştum kendimi, kendi
yorgunluğumu ona yormak istemiştim; şimdi daha iyi görebiliyorum
bunu. O zaman O’na uzun uzun odasını toplamasının gereksizliğini
kanıtlamaya çalışmıştım, kendimi büyük göstermek için belleğimin ve
kalemimin sınırlarını zorlamıştım. Değme filozofun içinden
çıkamayacağı felsefi uslamlamalar türetmiştim bütün çelişkileriyle
birlikte. Ben bunlarla uğraşırken O odasını toplamaya devam
ediyordu, oysa ben onun uğraşının anlamsızlığını kanıtlamaya çalışan
bir yazı yazmak için klavyenin başında terliyordum ve onun ne
yaptığını nelerle uğraştığını, neleri düşündüğünü hiç aklımdan
geçirmiyordum. Şimdi düşünüyorum da bir insanın odasını toplarken
içinde bulunduğu bunalım halini o zaman nasıl da algılayamamışım.
Kızıyorum kendime, zaten oldukça düşük olan benlik bilincim ve öz
saygım biraz daha zedeleniyor. Kendi küçüklüğüme bakmadan bir deli
kibriyle kendimi ona ispatlamaya çalışıyordum işte. Hem de nasıl:
Derrida’nın ‘’differance’’ kavramı üzerinden zamanın ruhuna yönelik
eleştirel çözümlemeler yapıp, tesadüf adı verdiğimiz kavramın ‘differance’’
ın insanlar tarafından farklı algılanmasıyla ortaya çıktığını Luis
Borges’un felsefesini eleştirerek ispata çabalamak. Kanıtladıktan
sonra neyi elde edecektim ki? Koskoca bir hiç. Neyi kazanacaktım ki?
Koskoca bir hiç. Şunu bekliyordum galiba: tamam sen haklısın. Bu
beklediğim gerçekleşeydi ne olacaktı peki? Koskoca bir hiç. Evet,
koskoca bir hiç uğruna minicik bir yüreği kırmak… Kırıldı, kırdım.
Kırıkların tamir edilmezliğini düşündükçe çıldırdım, onarabilsem
bile kırılan yerlerde kırgınlığın izleri varolmaya devam edecekti. O
meşhur hikâyedeki gibi kütüğün üstünde çivilerin izleri kalacaktı.
Ne yaparsam yapayım silemeyecektim o izleri, sadece üstlerini
örtebilirdim; fakat üstünü örttüğüm bu kırıklar gözümden uzak
oldukça bilincimin altını oyup kemirecekti. Sustum, suskunluğum
dillerin susmasını geçene kadar devam ettim. O’nun odasının dağınık
bir köşesinde O’nun eliyle toplanmayı bekledim.
- Tesadüf ! Gel sen topla beni bu
gece. Dağılmışım, benliğimden çıktığım halde sıfıra ulaşamamışım.
Şarkıda söylendiği gibi ‘’kendimi kendimden çıkardım’’ ;ama kalan
sıfır değildi. Bir başkasıydı. Tanıyamamıştım onu ilk bakışta.
Sonradan öteki yüzlerimden biri olduğunu anlamıştım. Binlerce yüzüm
vardı ve her yüze ait olan farklı benliklerim. Hangisine ihtiyaç
duyarsam onu takınıyordum. Aldatıyordum herkesi ve ya yüzümde o an
onların görmek istediği kişiyi taşıyarak onları aşağıladığımı
düşünüp kendimi aldatıyordum. Müstear bir kişilik bu bendeki,
hüzünlerim gibi üzerinde iyelik ekimi taşıyor olsa da bana ait
olmayan ve birçok kişinin izini bağrında taşıyan çoğul bir kişilik.
O’na da söylemiştim bunu, farklı kişiliklerin içini tek bedenle
doldurmaya çalıştığımı, bunu yapacağım derken çoğalmak yerine
parçalandığımı ve her bir parçamı ayrı bir bütün sayıp ikinci bir
bölünmeye tabi tuttuğumu. Yadırgamadı O, ben de yadsıma gereği
duymadım. Yadsımalıydım; çünkü benliğimi işgal eden diğer
kişiliklerimden en yalancı olanı böyle emrediyordu bana. Emrediyordu
benim yarattığım sefil kişilik, bana emirler verebiliyordu işte.
Sefil kişiliğimi susturduktan sonra ben bu parçalanmışlık içinde
toparlanmak için kıvranırken O şöyle demişti: ‘’ Benim de dolabımda
yüzlerce maske var ve her gün dışarıya çıkarken birini takıyorum,
eve gelince çıkarıp bir diğerini takınıyorum. ‘’ çıldıracaktım, hala
çıldırıp çıldırmadığımı net bir biçimde bildiğimi söyleyemem. Benim
gibi birine rastlamıştım: benim gibi biri. O’nun maskeleri vardı,
benim kişilerim. O maskelerini takınıyordu, ben kişiliklerimi. Ben
kendimi kendimden çıkarıyordum, O ise maskelerini çıkarıyordu
yüzünden. Aklıma birden ikinci bir şarkı geliyor tam da burada:
Maskeli Balo. ‘’O maskeli balo ve onun sahte yüzleri.’’ Sadece
burası önemli benim için bu şarkının. Bu dizeyi bağlamından
koparıyorum ve kendi bilincimde yeni bir bağlama uluyorum. Bir
süvari gibiydim o gece. Maskeli Balo’nun içinde sahte yüzünü
takınmış O’nu arıyordum ilişik kişiliğimle. Sadece bulmayı
istemiyordum, bulmak için ölüp ölüp diriliyordum. Kendimde kendimi
diriltiyordum. Bak burada yeniden seni hatırladım ey okuyucu! Sakın
yanlış anlama, bu yazımda O’na ilan ı aşk etmiyorum. Her ne kadar
aşkın şehri Venedik’in maskeli balolarından bahsediyor olsam da
burada kast ettiğim şey aşk değil. Ey okuyucu Freud’u haklı çıkarmak
için bu kadar kendini paralama olur mu? Sen ben değilsin , ‘’kendine
zarar verme mesleğinde’’ henüz yenisin, ayağını denk al, yoksa sen
bilirsin. Ayrıca yazıyla ve şiirle âşık olunmayan bir devirde
yaşadığımızı da burada bu yazıya ataç ile iliştirmek isterim. Bu
sözlerim O’na değil ey okuyucu sana, beni anlasana. Ama önceden
uyarıyorum seni, sakın beni anlamak için çaba sarf ederken kendini
parçalama. Şunu bil ey okuyucu: O ve ben ‘’sadece ve sadece’’
tanıtlanmış bir hayatı ayarlanmış bir dünyanın içinde yaşamaya
muhalif olarak farklı maske ve kişiliklerle isyanımızı ifade etmeye
çalışan ‘’soyu tükenmeye yüz tutmuş’’ iki ‘’ hümanist entel
serseri’’yiz; aşık ve maşuk değil !!!
- Tesadüf ! O, kapalı bir devre olan
asıl benliğimi analiz ederken beni oluşturan nedenleri ve alt
nedenleri gördükçe olasılık dâhilinde olmayan bir varoluşa sahip
olduğumu keşfettim. Keşfim tesadüfîydi, isteyerek bunu yapmadım ben.
İstesem de yapamazdım zaten. İsteyip de yapabildiğim o kadar az şey
var ki yazsam bir yazının başlığı bile olmaz. O, yazıyor musun
demişti bana. Ben de yazdığımı söylemiştim O’na. Önemseyip bunları
okur mu ki? Belki küçük bir ihtimal var, O bu yazıyı okuyabilir.
Küçücük bir tesadüf O’nun bu yazıyı okumasına aracı olabilir.
Tesadüfen klavyenin üzerinde dolaşmaya başlayan ellerimin yazı
yoluyla uzandığı bu serüven onun okuması için yazılmadı sadece.
O’nun da bu yazıyı okuyacağı gerçeği göz önünde tutularak yazıldı
bunu itiraf ediyorum. Tutuklayın beni, sorguya savunmaya gerek yok,
kurun bana meyvesi insan olan ağacı, bahar mevsimi geldi. İskemleyi
fazla küçük yapmayın emi, küçük iskemlelerden oldum olası nefret
ederim. Bu nedenle kırık bir kalbe uzanmanın yolunu küçücük bir
iskemleye benzeyen bu yazıdan açmasını beklemem; çünkü küçük
iskemleler bir yerlere ilişmek içindir, bilirim. Bir kafe köşesine,
bir kaldırım kenarına, bir masanın ucuna, bir kalbin kapakçığına…
- Tesadüf! Bu yarı kurmaca düzlemi
işgal eden yazıyı altı bölümde bitirmek istemezdim. Kısa kesmeleri
sevmediğimi iyi bilirsin ey okuyucu. Uzun uzun söz etmeliyim her
şeyden, uzun uzun itiraf etmeliyim her şeyi. Sıkı dur tesadüf,
itiraf ediyorum her şeyi: Bu metni altı bölümde bitirmek istemezdim;
fakat…
-
- Tesadüf bu ya; yedinci bölümde
dinleneceğim.
- AYIRT EDİCİ ALGILAMAYA YÖNELİK
EDİTORYAL NOT: ‘’Ölüler Biliyor Dirilere Aşk İtirafımdır! ’’ ı bir
sonraki yazıya kadar bekleyeceksiniz.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
07 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- GÖÇMEN GÖZLÜM
-
- Gözlerim Ağlamaklı, yağmura mı özendin
- Hani Şu Dört Mevsimden Son Baharı Severdin?
- Yolculuk Var Galiba,Kuşlara mı Özendin
- Seni çok seviyorum hoş çakal göçmen gözlüm
-
- Kaderinmiş bu senin göç göç olup dolaşmak
- Her çiçekten bal için bin bir toza bulaşmak
- Bir daha mümkün değil mümkün değil buluşmak
- Seni çok seviyorum hoş çakal göçmen gözlüm
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
08 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- KAÇTI TREN
-
- Hayallerin gerçek olsa
- Güzellikle dolup taşsa
- Bunun sonu ölüm olsa
- Kaybettin ya bulamazsın
-
- Beni bana unutturdun
- Çıkmazlara yol tutturdun
- Yok ki, artık yerim yurdum
- Arama hiç bulamazsın
-
- Kaçtı tren var el salla
- Yine de kal sağlıcakla
- Yine de kal sağlıcakla
- Yar sözünü kestim balla
- Kaçırdın ya bulamazsın
-
- Bilesin ki; bu son çığlık
- Bu son feryadımdır artık
- Yalın ayak yakam yırtık
- Gönderdin ya bulamazsın
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
09 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- BİR AŞKA AİT
-
- Uzaktan gördüğün yüzün eşgali
- Gönül arşivinden bir aşka ait
- Gözlerimden yağan bu hüzün seli
- Nefretle andığım bir aşka ait
-
- Belki de sayılı bir kaç saatti
- Ömrümden çaldığın zamana ait
- Yüreğimi sarsan bu hazin veda
- Yasını tuttuğum bir aşka ait
-
- Duyduğum endişe beni şaşırttı
- Yıllar var ki kalbim böyle atmadı
- Hayalimde çalan bu hüzzam şarkı
- Küllenmiş sandığım bir aşka ait
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
10 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- BAHANE
-
- Dostluklar kurulmuş çıkar üstüne
- Yalana tahammül edemiyorum
- Düşen maskelerin sahte yüzüne
- Bakmaya tahammül edemiyorum
-
- Söz neden gümüş söyle be sarraf
- Sükut altın değil tutma hiç taraf
- Haksızlar ederken peşpeşe bin laf
- Susmaya tahammül edemiyorum
-
- Hep böyle değil mi kulun kaderi
- Sen bari şeytana uyma dön geri
- Çatal dilden çıkan zehir sözleri
- Duymaya tahammül edemiyorum
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
11 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- SEN NESİN
-
- Öyle sıcak sevgi dolu ve şensin
- Sen başıma gelen en güzel şeysin
- Anlatmak ne mümkün kelimelerle
- Sen yaşam sebebim tek ifademsin
-
- Hayal misin düş mü söyle sen nesin
- Demin canda idin şimdi tendesin
- Öyle karışık ki, hiç belli değil
- Söylesene ben mi sende, sen mi bendesin?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
12 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- ESKİSİ KADAR
-
- Günlerden ayrılık mevsim yanlızlık
- Işıklarım sönmüş odam karanlık
- Ecelle yaptığım yaman pazarlık
- Beni korkutmuyor eskisi kadar
-
- Islak kaldırımlar ıssız sokaklar
- Tanıdık geliyor bütün acılar
- Duymaktam bıktığım masum yalanlar
- Gücüme gitmiyor eskisi kadar
-
- Sayende kapattım aşk defterini
- Sayende tükettim sevinçlerimi
- Gözüm kararsa da bulutlar gibi
- Beni ağlatmıyor eskisi kadar
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
13 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
 |
Dilek BİGA |
Dilek BİGA HAYAT HİKAYESİ |
- İSTENMİYORSUN
-
- Yalan aşkın için mi dil döküyorsun
- Kemküm etme suçunu sen biliyorsun
- Ne yazık ki; güzelim aldanıyorsun
- Bu defa ben deyil sen gidiyorsun
- Gururun yokmu senin istenmiyorsun...
- Artık eskisi gibi özlenmiyorsun
- Bu naz bu kapris ile çekilmiyorsun
- Bu defa ben deyil sen gidiyorsun...
- Sen beni bir an önce unutmaya bak
- Kül oldum yeterince başka bir can yak
- Düşürdün eğilince yeni maske tak
- Bu defa ben değil sen gidiyorsun
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
14 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
MEHMET AKİF ERSOY SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ KİTAPLAŞTIRILDI
Burdur
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi sanki üç yıllık üniversite değil
derken, hizmet ve gelişme grafiğinin yüksekliğiyle takdir edip
alkışladığımız, bu üniversiteye doğru
bakışlarımızı yoğunlaştırdığımızda, gördüklerimizin önemliliği ve
gelişmişlik çizgisi bizi hem sevindirdi, hem de düşündürdü.
Gelişmeler güzel. Sevindiriciliği beraberinde getiriyor. Düşündürüşü
ise, daha bir gurur verici.
Burdur
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, birbiri ardına yayınlandığı kalıcı
ve geniş kapsamlı kitaplarla göz dolduruyor.
Bunlardan bir yenisi; Uluslarası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu
Bildiriler Kitabı adının taşıyıcısı, iki ciltlik geniş kapsamlı
yayın karşısında şapka çıkardık. Kutladık, alkışladık.
19, 20,
21 Kasım 2008 tarihlerinde Mehmet Akif Ersoy Üniversitesince
düzenlenen Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu’na sunulan bildiriler iki
cilt halinde pırıl pırıl bir baskıyla kitaplaştırılmış.
Birinci
cilt 488 büyük sayfa. İkinci cilt 489 da başlayan 994 de sona eren
bir sayfa düzenlemesiyle karşımıza çıkıyor. Editörler: Prof. Gökay
Yıldız, Prof.Dr. M.Zeki Yıldırım, Yrd.Doç.Dr. Şevkiye Kazan, Yrd.Doç.Dr.Hülya
Yazıcı Okuyan. Sempozyumun Başkanı, Düzenleme Kurulu ve Sekretaryası
var. Buralarda görev yapan değerli bilim adamlarımız-isimlerimiz,
imzalarımız var.
Birinci
ciltte yeralan bildirileriyle katkıda bulunanların sayısı 56. İkinci
ciltte bildirileriyle yeralanların sayısı ise 46 olarak görülüyor.
Yani toplam 102 bildiri sunulmuş Mehmet Akif Ersoy Sempozyumuna.
Sempozyum
açılış konuşmaları çerçevesinde, Rektör Prof.Gökay Yıldız’ın
konuşmasında yer lanlardan bir cümle:
-Ulusal
birliğimizi güçlendiren, ulusal duygularımızı coşturan İstiklal
Marşı’mız, büyük yurt sevgimizi, paylaştığımız ortak değerlerimizi,
ortak ülkümüzü anlatan dizeleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin
bağımsızlığının en önemli simgelerindendir.
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Nahçıvan Bölümü öğretim
üyelerinden Doç. Dr. Lutfiye Asgerzade ‘;Mehmet Akif Ersoy ve
Azerbaycan Şairleri başlıklı, adlı bildirisinin bir
yerinde:
-Medeniyetin beşiğini İslam dünyası sayan, medeniyetine ve
prensiplerine bağlı kalmakla yükselmenin mümkünlüğüne inanan Mehmet
Akif milli ahlakı, milli ruh telakki eder, onun iflasını en büyük
ölüm sanırdı. diyor.
Süleyman
Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden
Prof.Dr.Menderes Coşkun’un bildirisinden: “Her ne kadar kendi
şairliğini kısmen sanat, kısmen tevazu, kısmen de mükemmeliyetçi
tavrı gereği bazı manzumelerinde eleştirse de Akif büyük bir şairdir
ve güzel şiirleri vardır.”
Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu sonunda, iki ‘;Mehmet Akif
Denizi ortaya çıkarılmış. Bildirilenlerin getirdikleri ciddi
araştırma ve değerlendirmeler sonucu ortaya konulmuş.
Gururumuz
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Burdur’un, Burdurlu’nun geleceğinde
önemli bir eğitim-öğretim anıtı olarak yükselmeye devam edecektir.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
15 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
DÜNYASINI DEĞİŞTİREN YÜKSEL BAŞARAN İÇİN İKİ
ŞİİR
Vefatla aramızdan ayrılanların
ardından ortaya koyduklarımız, duygularımız, sayfalara, sütunlara
döktüklerimiz, aktardıklarımız oluyor.
Merkezi Isparta’da bulunan Göller
Bölgesi, Yazar ve Şairler Derneği üyelerinden Yüksel Başaran 14
Nisan 2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı. Azerilerin deyimiyle
dünyasını değiştirdi. Allahtan rahmet diliyor, yakınlarına
sevenlerine başsağlığı
dileklerimi sunuyorum efendim.
Isparta’da yaşayan iki şairimiz,
şairimiz Melahat Ecevit ve Fatma Uçarlar, Yüksel Hanımın vefatı
üzerine duygularını şiirleştirmişler. Anılan iki şiir imzalarıyla
şöyle! Buyurun birlikte okuyalım:
YÜKSEL’İM (Melahat Ecevit)
Ne acılar çektin, iyiyim dedin
Ekmek aş yerine zehiri yedin
Melahat abla helal et dedin
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Gül benzin vakitsiz soldu sarardı
Söndü ışıkların dünyan karardı
On dört nisan günü ölecek ne vardı
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Aşılmaz dağları koydun araya
Sen gittin kor düştü işte şuraya
Yenik düştün çare bulmaz yaraya
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
Birgün demiştin ya bu dertten yana
Ölecek demişler öyle mi bana
İnanma şakadır demiştim sana
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im
Düşlerime girdin yine dün gece
Şiir yazdım dedin bak hece hece
Engel çekilmiyor ölümlü güce
Hakkım sana helal olsun Yüksel’im.
YÜKSEL’E (Fatma Uçarlar)
Önceleri,
Hazan mevsiminde
Ölünür sanırdım.
Baharda da ölürmüş insan,
Hatta, hayata doymadan..
Bahara, hiç yakıştıramadım
Çünkü bahar;
Doğuştur,
Diriliştir,
Belki de bahar,
Yeniden doğurtmak
Yeniden diriltmek,
Yeniden var etmek için
Yumuşacık pamuk gibi
Kabaran toprağıyla kucaklıyor
Yeniden yeşertmek için,
Nisan yağmuruyla yıkıyor
Günahsız bedenleri
Seni de baharda,
Nisan yağmuruyla verdik
Toprak ananın kucağına..
Zemzem oldu Nisan yağmuru,
Kuruyan dudağına
Daralan sinene,
Nefes olan ılık rüzgar,
Bindirdi seni kır atına,
Adın gibi yükseltti
Arşın en güzel katına..
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
16 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
İsa KAYACAN |
İsa KAYACAN HAYAT HİKAYESİ |
- ŞEMSETTİN KÜZECİ’DEN: IRAK BASIN TARİHİ
- Araştırmaya yönelik çalışmalar,
inceleme ve değerlendirme sonucu yayınlananlar, gün yüzü görenler
daha bir önem taşıyorlar. Bu yayınların kalıcılıkları bir başka
biçimde karşımıza çıkıyor.
- Kerküklü Şemsettin Küzeci’nin
1869-2009 yılları arasındaki, Irak Basını üzerine yaptığı araştırma
Irak Basın Tarihi adıyla 270 sayfayla kitaplaştırıldı. Kitap, Gazi
Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin 40 ncı yılı kitapları arasında,
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün
katkılarıyla, bu iki kuruluşun logolarının ön kapakta yer almasıyla
yayınlandı.
- Bence, gerek İletişim Fakültesi,
gerekse Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü çok önemli ve
kalıcı bir yayın çalışmasını daha gerçekleştirmiş oldular.
- Kutluyorum efendim.
- Şemsettin Küzeci’nin değişik
kişilere yönelik bir teşekkürü var ilk sayfalardan birinde. Sonra,
Küzeci’nin kısa biyografisi yer alıyor. Gazi Üniversitesi İletişim
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın önsözü dikkat çekici.
Hoca bir yerinde:
- - Şemsettin Küzeci Irak’taki
gelişmelerin iletişim boyutunu başarıyla incelemiştir. Irak’ta var
olan Arap, Kürt, Türkmen ve Süryanilerin 140 yıllık yazılı, görsel,
işitsel ve elektronik basın tarihini kapsayan bu kitap aynı zamanda
Irak’ın zenginliğini ortaya koyacak nitelikte bir çalışmadır. Diyor.
- Irak Basın Tarihi adlı, Şemsettin
Küzeci imzalı kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz: Üç bölüm
karşımıza çıkıyor. Bu bölümler içinde yer alanlardan;
-Irak’ta Kraliyet döneminde iletişim politikaları (1921-1958),
- Cumhuriyet ve Baas Partisi döneminde kitle iletişimi (1958-2003)
- İşgal sonrası kitle iletişimi ve basın özgürlüğü (2003-2007)
- Ekler ara başlığıyla da verilen
değişik bilgiler, belgeler dikkat çekmekte kitap
içerisinde. Uzunca bir giriş yapılmış. Buradan öğrendiklerimizden;
Irak’ta Basın Kanunu
1908 yılında Osmanlı’nın Meşrutiyet Kanunu’ndan sonra 16 Temmuz
1909’da oluşmuştur. Mart 1954’te çıkan 24 nolu kararla 163 gazete ve
derginin imtiyaz hakkı iptal edilmiştir denişi de dikkat çeken
cümleler arasında yer alıyor.
- Yer yer zengin görüntüler karşımıza
çıkarken, yer yer de istatistikî bilgilerle karşılaşıyoruz.
- Gazeteler, öteki iletişim araçları
hakkında bilgi verilirken, mümkün olduğunca detaylandırılarak
bilgiler sıralanıyor. Bir örnek sayfa 85’den:
- -Türkmeneli Dergisi: ITC
Enformasyon; Dairesi tarafından üç ayda bir Türkçe olarak çıkarılan
siyasi ve kültürel konuları kapsayan bir dergidir. 2003’den sonra
yayını durduruldu. 2007’de yeni kadroyla tekrar yayına başladı.
Radyolar, televizyonlar, özel gazete ve dergiler genel bir
değerlendirme düzeni içinde sayfalara aktarılan bilgilerle
okurların, araştırmacıların karşısına çıkarılıyor.
- Şemsettin Küzeci’yle, GÜ. İletişim
Fakültesi Dekanlığı ve Basın Yayın Erformasyon Genel Müdürlüğü
yetkililerini kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
- Not: Irak’ta Arapça, Türkçe,
Süryanice, Kürtçe yayınlanan gazetelerin ilk sayfalarının
görüntülerinden oluşan serginin açılışıyla, Irak Basın Tarihi adlı
kitabın tanıtımı, Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü sergi salonunda 11.06.2009 tarihinde
gerçekleştirildi.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
17 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
GERÇEK Mİ YOKSA BİR BAŞKA INTERNET
SATIŞ ŞEKLİ Mİ?
Not. 18 punto yazılar benim bu yazı için yazdığım bilgilerdir.
Bir gün e-postama aşağıda bulunan mesaj geldi:
CLAIMS PROCESSING DEPARTMENT.
DEUTCH SOL AGENCY . A division of Overseassecuritiesbvorg.
(Representative, security, marketing, cooperate investment agent).
PROCESSING DEPARTMENT
26 Stanhope Road
Kent CT14 6AD London
United Kingdom
ATTENTION: Adım Mahmut Selim GÜRSEL ,
I am in reciept of your mail and i must say that you should count
yourself extremely lucky to have emerged as one of the winners in this
year NATIONAL LOTTERY INTERNATIONAL AWARENESS PROMOTION 2009.
Your email address was randomly selected along with nine others from a
database of over 1,000000 email addresses drawn from the WORLD-WIDE-WEB.
A ticket number was attached to each email address and your email
address (corumlu2000@gmail.com)tagged batch number: 2009UKL-01 , and
Reference Number: Reference Number:UKL/74-A0802742009 emerged as the
star ticket email.
Your winning prize has been verified and approved for payment by this
Department. Your Profile (Form) has also been received and filed along
with other winning documents for Record Purpose.
You have therefore been approved of Eight hundred and ninty-one
thousand, nine hundred and thirty-four Great Britain pounds,
(£891,934.00 GBP )
NOTE: You must add the following below to the mail you are sending to
the delivery company/to speed up and authenticate delivery of your
package.
BATCH Nº: 2009UKL-01
Reference Number:UKL/74-A0802742009.
You are requested to Contact our Registered Afilliate delivery company
via email or call if convenient with the contact information below for
further instructions on how to deliver your winning package to you.
UNIVERSAL AIR XPRESS COURIER COMPANY
DISPATCH OFFICER
Mr. John Coleman
EMAIL: uacluk@hotmail.com
Tel: +44 704 571 9555.
I will require a regular update on your proceedings with the delivery
company as soon as you are in contact with them and you should keep
your winnings confidential so as to avoid double claims. Have a nice
day.
Big congratulations from the National Lottery.
Regards,
Mr. Phil Herald
The National Lottery Claims Officer.
Tel: +44 703 194 2984
+44 704 571 0052
THE NATIONAL LOTTERY INTERNATIONAL AWARENESS PROMOTION
COPYRIGHT ©2009. ALL RIGHTS RESERVED.
e-postamın NATIONAL LOTTERY INTERNATIONAL AWARENESS
PROMOTION 2009. 1,000,000 e-posta içerisinde tagged batch number:
2009UKL-01 , and Reference Number: Reference Number:UKL/74-A0802742009
emerged as the star ticket email. (£891,934.00 GBP ) kazandığı ve
aşağıdaki bilgileri göndermen istenmekte idi.
Olur ya hani talih belki teğet geçerken bize de çarpmış olabilir mi(?)
diye düşünerek bende:
Merhabalar.
İlginize teşekkür ederim.
Dediğiniz ikramiyeyi Türkiye'de alabilir miyim.
Benim Türkiye Halkbankası Çorum şubesinde 01024890 noda adıma TÜRK
LİRASI hesabım var.
Adresim aşağıda bulunmaktadır
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler Mahallesi 1. Cadde 10/8 ÇORUM / TÜRKİYE
Gereğinin yapılması dileği ile.
13 Haziran günü yukarıdaki cevabı yazdım. Aynı gün
aşağıda bulunan mesaj geldi:
4
Delta Way
Thorpe Industrial Estate
EghamSurrey TW20 8RX
United Kingdom.
WEBSITE: www.universalexpress.org
TRACKING WEBSITE: www.uacl.co.uk
Attention: Winner,
Compliments of the day to you. This is to inform you that after
verification of your claims and letter from your National Lottery
Board Camelot Group officer put forward by you, we have therefore
decided to deliver the package to you. A certificate of winnings and
other certificates including a winning cheque has been sent to us by
the National Lottery Board Camelot Group pay officer of overseas
Winner. reply back to this courier box.
You are to please confirm your alternative mailing address to enable
us despatch your parcel immediately.
Note that the parcel will not be delivered to P.O.Box address or
street corners but to your residence.
Please fill out the required details as below and send by email and a
scan copy of your valid identification. (International Passport or
Driver's Licence) for re-confirmation and verification and choose one
out of the delivery class outline below for documentation
FIRST NAME:
LAST NAME:
ADDRESS:
TELEPHONE:
FAX:
EMAIL:
DATE OF BIRTH:
PLACE OF BIRTH:
NATIONALITY:
NEXT OF KIN:
TYPE OF IDENTIFICATION:
OCCUPATION:
Finally, be reminded that the deadline for the claiming of package is
exactly one week after the receipt of this email . After this period,
your package will be returned back to Lottery Board promotion 2008.
Regards as we await to hear from you soonest.
Mr. John Coleman
Dispatch officer,
Telephone : +44 704 571 9555
Fax : +44 870 471 1946
UNIVERSAL AIR COURIERS,
WEBSITE: www.universalexpress.org
TRACKING WEBSITE: www.uacl.co.uk
This e-mail and any files transmitted with it are confidential and may
be legally privileged and are solely for the individual or entity to
whom they are addressed. If you have received this e-mail in error
please delete this message and any attachment files, or contact
UNIVERSAL AIR COURIERS on All business is transacted under our
Standard Trading Terms and Conditions a copy of which is available
upon request . E .& .O. E All liability for viruses is excluded to the
fullest extent permitted by law.
UNIVERSAL AIR EXPRESS COURIER
Domestic roadfreight service
International Courier
Seafreight and European roadfreight
Burada da adres doğrulanması istenmekte idi. Ben de:
Merhabalar
Anladığım kadar; tarafınızdan bana bir paket gönderileceğini anladım.
Bu paketin mahiyeti nedir?
Bu pakette ne var?
Bana bir ücret tahakkuk edecek mi?
Acim bilgi verirseniz sevinirim.
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler mahallesi 1. Cadde Çetin APT. 10/8 19200 ÇORUM - TÜRKİYE
corumlu2000@gmail.com
diye yazdım. Bu sefer ücret tarifeleri ile yeni bir
mesaj geldi:
Unit
4
Delta Way
Thorpe Industrial Estate
EghamSurrey TW20 8RX
United Kingdom.
WEBSITE: www.universalexpress.org
TRACKING WEBSITE: www.uacl.co.uk
Attention:Mahmut Selim GURSEL`,
After making stringent verifications will are sorry, we are now in
possession of a package with a certified cheque and other documents from
the Uk national lottery Group which is to be couriered to your name
and the address that you will provide us with, you are to please
confirm your alternative mailing address to enable us dispatch your
parcel immediately. Note that we do not deliver to P.O.Box address or
street corners but to your residence or offices.
It is the usual practice of our organisation to conduct a proper
verification of all parcels that we are to deliver to ensure that they
are valid. Be rest assured that your cheque has been confirmed valid
and true and delivery will be made once you have met the necessary
requirements.
We are a well established company offering courier and transport
services 24 hour a day for priority delivery of letters, parcels and
consignments to any destination by road, air or sea. We have a
substantial team of couriers available for motorcycle dispatch plus
van driver couriers in all size vehicles from small vans up to 7.5
tonne and international couriers for dispatch by road, sea or air.
Names:Mahmut Selim GURSEL ,
Address: Bahcelievler Mahallesi 1 Street 10 / 8 CORUM / TURKEY,
Description Of Parcel to be delivered
Weight of parcel ............0.13kg
Color of parcel ...........Brown
Lenght of Days .............Pending on your choice of delivery
Below are our mandatory charges. You are required to choose one of our
three specified shipment options.
Kindly Note that we rate our postage charge depending on the high
sensitivity of the package to be delivered.
Parcel Delivery Options;
Delivery within 24 hours:
Courier charges .............95.00 Pounds (VAT inclusive)
Administrative ..............307.00 Pounds
Insurance ......... .........300.00 Pounds
TOTAL: 712.00 Pounds sterling (Equivalent $1,500.07 USD)
Delivery within 48 hours:
Courier charges ............. 60.00 Pounds (VAT inclusive)
Administrative .............. 250.00 Pounds
Insurance ................... 300.00 Pounds
TOTAL: 610.00 Pounds sterling (Equivalent $1,299.80 USD)
Delivery in 3 days:
Courier charges ............. 45.00 Pounds (VAT inclusive)
Administrative .............. 200.00 Pounds
Insurance ................... 300.00 Pounds
TOTAL: 545.00 Pounds sterling (Equivalent $1,171.94 USD)
This company decline reverse payment for these charges, stating that
it is against our professional policy towards ensuring the safe
delivery of the cheque to you. That if a reverse payment is made, and
something goes wrong, that you cannot sue the courier company or
insurance company to recover the full value of the fund as stipulated
in the cheque since payment for insurance cover was not made at point
of mailing.With the above reason, reverse payment is ruled out.
Note: That your prize is protected by a hardcover insurance policy,
which makes it impossible to deduct any amount from the money before
it has been remitted to you. This means that the above charges cannot
be deducted from the prize and hence must be provided by you before
your prize is transferred to you .
Send your response to indicate your option within the next 24hrs.
All orders not delivered within seven (7) working days from the
receipt of this email will be returned to the lottery organisation,
your cash prize will be deemed to have been forfeited by you and will
be re-used in the drawings of the next edition of the lottery as
stated by the lottery organisation.
Write back immediately with your choosen option for the delivery of
your parcel to enable us give you the details of how you can will the
payment for the courier charges. As soon as we receive confirmation
and evidence of payment of the above charges, we will deliver your
parcel immediately to you in your locatioan/country.
The date and time of departure and expected date of delivery will be
sent to you. It will take not more than the choosen delivery options stated
days to get your parcel delivered to you. You will be required to sign
for the parcel and to do this, you will need either your international
passport as identification or your driver's license.
Best regards as we await to hear from you soonest.
Mr. John Coleman
Dispatch officer,
Telephone : +44 704 571 9555
Fax : +44 870 471 1946
UNIVERSAL AIR COURIERS,
WEBSITE: www.universalexpress.org
TRACKING WEBSITE: www.uacl.co.uk
This e-mail and any files transmitted with it are confidential and may
be legally privileged and are solely for the individual or entity to
whom they are addressed. If you have received this e-mail in error
please delete this message and any attachment files, or contact
UNIVERSAL AIR COURIERS on All business is transacted under our
Standard Trading Terms and Conditions a copy of which is available
upon request . E .& .O. E All liability for viruses is excluded to the
fullest extent permitted by law.
UNIVERSAL AIR EXPRESS COURIER
Domestic roadfreight service
International Courier
Seafreight and European roadfreight
Buradan anladığım göre tarafıma gönderilecek ÇEK
için kargo parası olarak 712.00 Pounds sterling (Equivalent $1,500.07
USD) bir ücret tahakkuku paketin geldiğinde ödemem gerektiğini anlamış
oldum ve cevap olarak da:
Merhabalar!
Ben sizin güvenirliliğinize inanıyorum.
Daha önce bana çek kazandığımı ve bilgileri isteyen yazı geldi:
You won the sum of £891,934.00 GBP, Pounds sterling from the ballot
lottery international program, Promotion; you are hereby advised to
get back to us,
to claim your prize. Contact our claims agent for validation:
========================
Mr. Phil Herald.
Email:bnl.claims@gala.net
=========================
1. Full names:
2. Home Address:
3. Age:
4. Sex:
5. Phone Number:
6. Country of Residence:
7. Occupation:
Mrs. Dianne Thompson.
Ben: aşağıda bulunan mesajı yolladım.
Phil Herald <bnl.claims@9.cn>
2009/6/13, emlak <corumlu2000@gmail.com>:
Adım
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler Mahallesin 10/ Çorum adresim
1947 doğumluyum
bilginizi Türkçe veriniz
Selamlar
benim mesajdan sonra:
CLAIMS PROCESSING DEPARTMENT.
DEUTCH SOL AGENCY . A division of Overseassecuritiesbvorg.
(Representative, security, marketing, cooperate investment agent).
PROCESSING DEPARTMENT
26 Stanhope Road
Kent CT14 6AD London
United Kingdom
ATTENTION: Adım Mahmut Selim GÜRSEL ,
I am in reciept of your mail and i must say that you should count
yourself extremely lucky to have emerged as one of the winners in this
year NATIONAL LOTTERY INTERNATIONAL AWARENESS PROMOTION 2009.
Your email address was randomly selected along with nine others from a
database of over 1,000000 email addresses drawn from the WORLD-WIDE-WEB.
A ticket number was attached to each email address and your email
address (corumlu2000@gmail.com)tagged batch number: 2009UKL-01 , and
Reference Number: Reference Number:UKL/74-A0802742009 emerged as the
star ticket email.
Your winning prize has been verified and approved for payment by this
Department. Your Profile (Form) has also been received and filed along
with other winning documents for Record Purpose.
You have therefore been approved of Eight hundred and ninty-one
thousand, nine hundred and thirty-four Great Britain pounds,
(£891,934.00 GBP )
NOTE: You must add the following below to the mail you are sending to
the delivery company/to speed up and authenticate delivery of your
package.
BATCH Nº: 2009UKL-01
Reference Number:UKL/74-A0802742009.
You are requested to Contact our Registered Afilliate delivery company
via email or call if convenient with the contact information below for
further instructions on how to deliver your winning package to you.
UNIVERSAL AIR XPRESS COURIER COMPANY
DISPATCH OFFICER
Mr. John Coleman
EMAIL: uacluk@hotmail.com
Tel: +44 704 571 9555.
I will require a regular update on your proceedings with the delivery
company as soon as you are in contact with them and you should keep
your winnings confidential so as to avoid double claims. Have a nice
day.
Big congratulations from the National Lottery.
Regards,
Mr. Phil Herald
The National Lottery Claims Officer.
Tel: +44 703 194 2984
+44 704 571 0052
THE NATIONAL LOTTERY
INTERNATIONAL AWARENESS PROMOTION
COPYRIGHT ©2009. ALL RIGHTS RESERVED.
bu bilgi geldi.
Ben mesajda bulunan adres ile birlikte her iki adrese:
bnl.claims@gala.net, uacluk@hotmail.com
2009/6/13, emlak <corumlu2000@gmail.com>:
Merhabalar.
İlginize teşekkür ederim.
Dediğiniz ikramiyeyi Türkiye'de alabilir miyim.
Benim Türkiye Halkbankası
2009/6/13, emlak <corumlu2000@gmail.com>:
Merhabalar.
İlginize teşekkür ederim.
Dediğiniz ikramiyeyi Türkiye'de alabilir miyim.
Benim Türkiye Halkbankası Çorum şubesinde 01024890 noda adıma TÜRK
LİRASI hesabım var.
Adresim aşağıda bulunmaktadır
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler Mahallesi 1. Cadde 10/8 ÇORUM / TÜRKİYE
Gereğinin yapılması dileği ile.
hesabım var.
Adresim aşağıda bulunmaktadır
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler Mahallesi 1. Cadde 10/8 ÇORUM / TÜRKİYE
Gereğinin yapılması dileği ile.
Eğer PARA KAZANDI İSEM bankaya yollamalarını
istedim.
Bu para çeki ise.
Mahmut Selim GÜRSEL Türkiye HALK BANKASI Çorum şubesinde 01024890 noda
adıma TÜRK LİRASI hesabıma yatırılmak üzere Banka Müdürlüğüne
yollanarak PARANIN hesabıma yatırılması emrini vermenizi dilerim.
Kazandınız diyerek pek çok kitap, CD ve başka meteryallar gelmektedir.
Para kazanan kişiye paranın çekini bizzat piyangoyu tertipleyen firma
temsilcilere gelerek sembolik çekle resimler çektirerek para çekini
teslim etmektedirler.
Bu bilgi ayrıca gerçek değilse Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyet Savcılık
Makamına Internet Suçları kapsamında bilinmeyen mal ve emtia satışı
ile dolandırıcılık yapılmakta olduğu hakkında bilgi verilecektir.
Sizin gibi büyük ve güvenilir bir firmanın Türkçe bilen elelanının
olmaması da esef verici gözükmektedir.
Benim cep telefonum.
90-542-3622078 olup kim olduğum da:
http://mahmutselimgursel.corum.name
sitemde bulunmaktadır.
Gerçek bilgi vermenizi dilerim.
Türkiye'den SELAMLAR
Diye yazışmaları içeren e-postayı yolladım. Para kazandı isem TL
hesabıma yatırılmasını istedim Türkçe yazmaları talebinde bulundum.
Haziran 14 te yine aynı mesajın tekrarı tarafıma yollandı belde:
Adresim aşağıda bulunmaktadır
Mahmut Selim GÜRSEL
Bahçelievler Mahallesi 1. Cadde 10/8 ÇORUM / TÜRKİYE
Gereğinin yapılması dileği ile.
Eğer PARA KAZANDI İSEM bankaya yollamalarını
istedim.
Bu para çeki ise.
Mahmut Selim GÜRSEL Türkiye HALK BANKASI Çorum şubesinde 01024890 noda
adıma TÜRK LİRASI hesabıma yatırılmak üzere Banka Müdürlüğüne
yollanarak PARANIN hesabıma yatırılması emrini vermenizi dilerim.
Kargo Yollamayınız!
Diye yazdım 17 Haziran da da tekrar aynı mesajı
yolladılar. Bende 18 Haziranda:
LÜTFEN TÜRKÇE OLARAK MESAJ YOLLAYINIZ
Mesajını çektim. Bana 18 Haziranda aşağıdaki Türkçe bilgiyi ilettiler:
Birim 4
Delta Way
Thorpe Industrial Estate
EghamSurrey TW20 8RX
Birleşik Krallık.
Web Sitesi: www.universalexpress.org
Web sitesi izleme: www.uacl.co.uk
Dikkat: Mahmut Selim GÜRSEL `,
Sıkı doğrulamaları üzgünüz olacaktır yaptıktan sonra, şimdi bir paket
sahip sertifikalı bir çek ve İngiltere milli piyango Grubu adınız ve
adresi ile bize sağlayacaktır couriered olmak başka belge ile, sizin
için lütfen bize hemen paket dağıtma sağlamak için alternatif e-posta
adresinizi doğrulayın. Bu POBox adresi veya sokağa köşeleri teslim
olmayan ancak ikamet veya ofisler için unutmayın.
Bizim kuruluş tüm paketler ki bunlar geçerli garanti vermek için uygun
bir doğrulama yapmak için olağan uygulamadır. Gerisi emin olun ki çek
geçerli ve doğru ve teslimat sonra gerekli gereksinimlerini
yapılacaktır onaylandı.
Bu harfler, parsel ve yol, hava veya deniz yolu ile herhangi bir
hedefe consignments önceliğini teslimat için iyi kurulan şirket teklif
kurye ve ulaştırma hizmetleri 24 saat bir gün vardır. Biz Kuryeler
motosiklet dağıtma artı Van sürücüsü Kuryeler için tüm boyutları
araçlarda küçük Vans kadar 7,5 ton ve kara, deniz ve hava tarafından
idam uluslararası Kuryeler için kullanılabilecek önemli bir ekibe
sahibiz.
İsimler: Mahmut Selim GÜRSEL,
Adres: Bahçelievler Mahallesi 1 Sokak 10 / 8 ÇORUM / TÜRKİYE,
Açıklama Koli Of teslim edilebilmesi için
Ağırlık paket ............ 0.13kg ve
Renkli paket ........... Brown ve
Süre Günleri'nin ............. teslim Istediğiniz üzerinde Beklemede
Aşağıdaki zorunlu masrafları vardır. Bir üç belirtilen gönderi
seçenekleri seçmek için gereklidir.
Kindly bu paketin yüksek hassasiyeti teslim olmaya bağlı olarak bizim
posta ücreti oranı unutmayın.
Koli teslim Seçenek;
24 saat içinde teslim:
Kurye ücretleri ............. 95,00 Euro (KDV dahil)
İdari .............. 307,00 Pound
Sigorta ......... ......... 300,00 Pound
TOPLAM: 712,00 Sterlini (Eşdeğer $ 1,500.07 YTL)
48 saat içinde teslim:
Kurye ücretleri ............. 60,00 Euro (KDV dahil)
İdari .............. 250,00 Euro
Sigorta ................... 300,00 Euro
TOPLAM: 610,00 Sterlini (Eşdeğer $ 1,299.80 YTL)
3 gün içinde teslim:
Kurye ücretleri ............. 45,00 Euro (KDV dahil)
İdari .............. 200,00 Euro
Sigorta ................... 300,00 Euro
TOPLAM: 545,00 Sterlini (Eşdeğer $ 1,171.94 YTL)
Bu masraflar için Bu şirket düşüş geri ödeme, belirten bu sizin için
çek ve güvenli iletim sağlamak yolunda profesyonel policy karşı. Bu
bir geri ödeme, ve bir şey yapılır yanlış giderse, bu size para tam
değeri geri olarak çek olarak sigorta kapağı için ödeme beri
öngörüldüğü mailing.With bir noktada yapılmış değil kurye şirketi veya
sigorta şirketi dava değil Bu nedenle geri ödeme dışladı olduğunu.
Not: Bu, ödül ciltli bir sigorta poliçesi ile, daha önce size remitted
oldu bu imkansız parayı herhangi bir miktar düşeriz sağlar
korunmaktadır. Bu, üzerinde masraf ödül ve mahsup edilemez dolayısıyla
size göre ödül önce sunulmalıdır size transfer demektir.
Sonraki 24hrs içinde seçenek göstermek için yanıtı gönder.
Tüm siparişlerin içinde yedi (7) Bu e-posta ve makbuz işgünü
dağıtılamazsa Piyango örgütü için, para ödülü kabul edilir ve hükmen
için yeniden olacak iade edilecektir sonraki baskı ve çizimler
kullanılan Piyango kuruluş tarafından belirtildiği gibi bir piyango.
Geri hemen parsel ve teslimat için seçtiğiniz seçeneği ile Bana bize
ilgili ayrıntılar vermek etkinleştirmek için nasıl olacak kurye
masraflar için ödeme. En kısa zamanda onay ve üzerinde masraf ödeme
kanıtı alırsanız, biz locatioan size için paket hemen sunacak / ülke.
Tarih ve kalkış zamanı ve teslim beklenen tarihi gönderilecektir. Bu
gün bir paket teslim almak için değil, seçilen dağıtım seçeneği daha
ifade daha alacak. Bu paket ve giriş yapmak için, bunun için de kimlik
ya da sürücü belgesi gibi uluslararası pasaport gerekir gerekecektir.
Biz sizin en erken duyar bekliyor Saygılarımızla.
Bay John Coleman
Evrak memuru,
Telefon: +44 704 571 9555
Faks: +44 870 471 1946
ÜNİVERSAL HAVA Kuryeler,
Web Sitesi: www.universalexpress.org
Web sitesi izleme: www.uacl.co.uk
Bu e-posta ve herhangi bir dosya ile gönderilen ve yasal ayrıcalıklı
olabilir gizli ve sadece bireysel veya tüzel kişiler için de
değinilmiş içindir. Eğer bu e-mail hata tüm işletme bu mesajı ve
herhangi bir ek dosyaları veya ÜNİVERSAL HAVA Kuryeler silmek bizim
Standart Ticaret Şartlar ve Koşullar olan talebi mevcuttur bir
kopyasını altında işlem olduğunu lütfen aldık. E. &. O. E virüsleri
tüm sorumluluk geniş yasaların izin verdiği için söz konusu değildir.
ÜNİVERSAL HAVA ekspres kurye
Yurtiçi roadfreight servis
Uluslararası Kurye
Bende 19 Haziranda:
UNIVERSAL AIR XPRESS COURIER uacluk@hotmail.com
MERHABALAR
ADRESİM DOĞRUDUR.
ÇEK GERÇEK İSE
LÜTFEN MEBLAĞINI
TÜRKİYE HALK BANKASI ÇORUM
MAHMUT SELİM GÜRSEL ADINA YOLLAYINIZ.
ÇEKİ SİZE ELİNİZE VERECEĞİZ DİYORSUNUZ
O ZAMAN PİYANGOYU DÜZENLEYENLER BİR ZAHMET ADRESİME GETİRSİNLER
REKLAMLARI OLUR.
ÇEKİN MEBLAĞI GERÇEKSE ÜÇ KURUŞA TENEZZÜL ETMEMENİZ GEREKİR.
712,00 Sterlini (Eşdeğer $ 1,500.07 YTL) DEVEDE KULAK KALIR.
ÇEKİ GEREKEN YERE İADE EDEREK
Sterlin VEYA 1,500.07 YTL OLARAK YOLLASINLAR. Yollamazlarsa bütün bu
BU YAZIŞMALARI:
http://fikir.dergisi.info
ihbar olarak yayınlayarak sizi deşifre edeceğim. Bilginize sunulur
Yazdım ve çektim ve sitemize bu yazıyı aktardım.
Acaba bu bir başka Internet satış şekli mi?
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
18 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
VEFA
İnsanlar birbirleri ile tanış, arkadaş dost olurlar.
Birbirlerini ara sırada olsa ziyaret ederler, hatırlarını sorarlar.
Bu insanların birbirlerine vefa borcudur.
Bu günlerde insanlar artık birbirlerinden koptular
ve birbirlerini aramaz oldular. Bazen bu aramalar artık ulaşım aracı
olarak kullandığımız Internet ile arkadaşlarımızı arar olduk.
Üyesi olduğumuz bir gruptan yazarımız olan hocamız
Dr. İsa Kayacan’dan şöyle bir serzeniş geldi:
-----
Original Message -----
From:
drisakayacan
To:
Dr.İSA KAYACAN
Sent:
Thursday, June 18, 2009 4:53 PM
Subject:
BANA GELEN // BİLGİ İÇİNDİR :::: İlt: İlt: {liberal-izmirliler.63217}
"DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ !!!!!
Kimden : "Şahabettin YÜCEL"
Kime : "E-TÜRKİYE GRUP"
Gönderme tarihi : 18/06/2009
13:26
Konu : İlt: {liberal-izmirliler.63217} "DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ
!!!!!
Evet, 2.5 aydır aramadığım ve sormadığım yer kalmadı. Çok garip
ve esrarengiz bir durum. Mustafa Nevruz Sınacı gerçekten 3 aydır
ortada yok. Araştıralım ve soruşturalım lütfen. Bütün vatansever ve
milliyetperverlere vazife değil mi bu ??? Gerçekten aciliyeti olan
ÇOK ÖNEMLİ bir konu bu. Üstelik çok üzücü ve düşündürücü !!!! Bu
ülkenin hakikik ve samimimi ilim, hahikat ve adalet adamlarına ne
oluyor böyle ???????????
--- 17/06/09 Çar tarihinde Prof. Dr. Salih Ziya Konyali <kamuvicdani.ataturk@yahoo.com.tr>
şöyle yazıyor:
Kimden: Prof. Dr. Salih Ziya Konyali <kamuvicdani.ataturk@yahoo.com.tr>
Konu: {liberal-izmirliler.63217} "DİKKAAT" ÇOK ÖNEMLİ !!!!!
Kime: liberal-izmirliler@googlegroups.com
Tarihi: 17 Haziran 2009 Çarşamba, 15:54
TürkishFORUM (Dünya Türk Kongresi/ABD)
Yüksek Danışma ve Bilim Kurulu Üyesi, Bilinç Üniversitesi Rektör
Yardımcısı, değerli bilim adamı, kendini demokrasi-adalet ve hukuk'a
adamış "örnek insan, değerli kanaat önderi" Sayın Mustafa Nevruz
Sınacı tam 84 gündür ortada yok !!!
Şu ana kadar kendisi hakkında veya akıbetine dair hiçbir
haber alınamadı.
Büyük kaygı, ani kaybı (yaşanan ortam) dolayısıyla derin
korku, merak ve endişe içindeyiz.
Lütfen !... Çok rica ediyoruz..
Devlet ve hükümet dahil, bilenler bir cevap versin veya
açıklma yapılsın.
17.Haziran.2009ı-Çarşamba,
BİLİNÇ ÜNİVERSİTESİ
İsa hocama da başka merak eden arkadaşlarca da bilgi
gönderiler; Yazarımız Kadim Dostum Mustafa Nevruz SINACI yı merak
etmişler.
Bende İsa hocama:
Merhaba
Hocam!
Http://fikir.dergisi.info
yaz
yolluyorsunuz fakat
siteye girip
her halde tıkmalıyorsunuz (1)
Dergiye
girip
geçen ayın
sayısını tıklarsanız
ve
çiceklerin
üzerinde bulunan
kayan yazıyı
takip ederseniz
Mustafa
beyin rahatsız olduğunu öğrenirsiniz
Birde
http://mustafanevruzsinaci.buadresim.com
sizin
sayfanız gibi onun sayfasını da tıklayarak girmiş olsaydınız CEP
TELEFONU denen bir aletin numaralarını görürdünüz.
Siz
dergimize
bir sürü
yazı olarak dergimize
VÜRÜS
yolluyorsunuz
Size birkaç
kere yazdım
Yazılarınızı
yayınlıyorum
Fakat YAZI
DİYE gönderdiğiniz vürüsü yayınlayamam
Şayet
yazılarınız çıksın derseniz
yazılarınızı
WORT ortamında
ve ek olarak
(Ataç) gönderiniz.
Çorumdan
selamlar
Gruba da
yazımı forvet ediniz.
Ayrıca aşağıda bulunan e postayı da
Prof. Dr. Salih Ziya Konyalı hocama yolladım.
Merhaba
Hocam!
Http://fikir.dergisi.info
siteye
girmiyorsunuz her halde tıkmalıyorsunuz
Dergiye
girip
geçen ayın
sayısını tıklarsanız rahatsız olduğu kayan yazıda bellidir.
Mustafa
beyin rahatsız olduğunu öğrenirsiniz
Birde
http://mustafanevruzsinaci.buadresim.com
ona açtığım
sayfada
cep telefonu
da bulunmaktadır.
Durubu
kendisinden bizzat öğrenirsiniz
Bu bilgiyi
de gruba iletirseniz sizin gibi merak ederler öğrenirler
Gürsel
Yayınevi Sahibii
Mahmut Selim
GÜRSEL
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
19 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
OLMAK VEYA OLMAMAK
Yayıncılık; en zor mesleklerden
birisi olması ve yayın yaptığınız ürünlerin yerine ulaşması büyük
bir özveri ve çalışma ile ortala çıkan telif eser niteliği taşıyan
bilgi birikiminin sunulması demektir.
Yayıncı yukarıdaki esaslar
doğrultusunda; kanun ve yönetmeliklerde bulunan yasakların ve
emirlerin dışına çıkamayan, gerektiğinde yayınlarının sansüre
uğradığı ve yazdıklarının fikirleri ile karşısındakine bilgi verdiği
gerekçesi ile de sorumlu olan bir alandır.
Yayıncılar kendi aralarında
birlikler kurmuşsalar da pek çok yayıncının bu birliklerden bile
haberi olmadığı aşikârdır. Yayıncıların kendi bildikleri ve kendi
anladıkları ölçüde yayınlarını sürdürmeleri bir bakıma da zaman
içerisinde mesleklerinde pişmeleri ile düzenli ve kaliteli bir yayın
çizgisine gelebilmektedir.
Son beş yıl içerisinde ülkemizde de
yaygınlaşan sanal yayın Internet üzerinden de yayılmış pek çok yayın
yapan özel, tüzel yayıncılar da daha serbestçe yayınlar ve bilgi
dağıtımını da yapmaya başlamış bulunmaktadır.
Internet yayıncılığının denetim dışı
olarak görülmesi ve başkalarının telif eserlerinin kendilerininmiş
gibi yayınlanması ancak tefli sahibinin dikkati ve araştırması ile
bulunarak gerekli girişimlerde bulunma zorunluluğu meydana gelmesini
sağlamaktadır. Fikir ve eser hırsızlığı sanal âlemde daha büyük bir
hızla olmakta ve çalınmış eserlerin okuyucu ile başka başka
isimlerle sanal olarak okuyucuca sunulması ise yayıncıların da bu
işe göz yumduklarının bir işareti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısacası artık Yayın Cılık olmuştur.
Cılkı çıkan bir meslek olmaya yüz tutmuş bulunmaktadır. Korsan kaset
ve görüntüler ile korsan kitaptan baksa da korsan yayınlar da bu
vesile ile artmış bulunmaktadır. Burada yayıncının olmak veya
olmamak arasında olduğu gözükmektedir. 12 Haziran 2009 12,00
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
20 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
27 MAYIS 1998
27 Mayıslar benim ömrümde bazı dönüm noktalarının
kesişen gününe rastlar.
27 Mayıs 1960 Babamın Emekli olduğu tarihin
başlangıcıdır.
27 Mayıs 1998 Gürsel Yayınevimin kuruluş yıldönümü
27 Mayıs Bir miras davamın açılış tarihi.
Bu tarihlerin üçüncüsü olan 27 Mayıs 1998 bu
sayfalarımızın oluşmasının nüvesini de teşkil eden yayınevimin
kuruluş tarihidir. Bana göre oldukça meşakkat ve zahmet ile emeğin
birikimi ile geçen günlerin mazide kalan günleridir. Bu günler geldi
geçti. Bu yaptıklarımda kar amacı gütmediğim için bana binen külfeti
de yalnız karşılamaya çalıştım.
Sitelerimi incelerseniz yaptıklarımın yansımalarını
orada görebilirsiniz. Çorumlu 2000 Dergisinin 63 sayı basarak ve
sanal olarak yayınlayarak okuyucularımıza sunma mutluğu bana
yetmekte. Ayrıca Sarı Çiğdem Şiir Defterini 14 sayı yayınlayarak
sanal olarak devam etmekteyim. Çorumlu dergisi tıpkıbasım sayıları
fırsat buldukça siteye yüklemekteyim. Türkiye’de ve Dünyada Çevre
dergimiz sanal olarak hizmette bulunmaktadır. Yine sizlerin
okuduğunuz bu sitede fikir dergimiz devam etmektedir.
Allah’ım nasip ettikçe, ömrüm oldukça, aklım
yettikçe, elimiz tuttukça sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim.
26 Mayıs 2009 13,20
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
21 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
TURİZM
İLE İLGİLİ SAYFAMIZ
10/ Haziran itibarı ile yeni
hazırladığım:
sayfalarına Turizm ve diğer Turizm’i
ilgilendiren firmaların tanıtımlarını alacağım.
Bilginize sunulur.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
22 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
BİRİLERİ; BİRİLERİNE SÖYLERSE.
İnsanlar; birlikte yaşamaları ile bazı birimlerini
birbirleri ile paylaşmalının önemini anlamışlardır. Bu birikimlerini
bazen vecize ve atasözleri ile, bazen maniler ile, bazen hikaye veya
masal ile aktarmışlar ve yaşamaları için gerekli bilgileri
birbirlerine öğretmeye çalışmışlardır.
İnsanlar; bu yaratılıştan var olan güdüleri ile
birlikte daime birbirlerinden öğrendikleri ve yapılan işlerin
kendilerine lazım oldukça kullanarak daha da geliştirmeleri zaman
içerisinde bu birikimleri anlatarak değil yazarak başkalarına
aktarmalarını gerekliliğini görerek zaman içerisinde yazı yazmayı ve
birikimlerini yazı ile ileriki kuşaklara aktarmaya çalışmaları bu
gün bile geçerliliğini korumaktadır.
Bu bilgiler yazan için bir fayda sağladığı için
başkalarının da bu bilgileri kullanmaları ve faydalanmaları için
yazmışlar ve ihtiyacı olanlara bu bilgilerini sunmuşlardır.
Benim bu ön girişten sonra konuya girmemin ve bu
görüşü yazmamın sebebini sizlere açmam gerekmektedir.
Bu yazılanı okuyan sizler belki de bu dergilerde de
yazılar yazmakta ve buradan başkalarına fikirlerinizi ve
birikimlerinizi aktarmaya çalışmaktasınız. Benim amacım da bu
noktada başlamaktadır. Kendi birikimlerimi sizlerle paylaşırken
neden sizin birikimlerini de bu sayfalarda yayınlamayım amacı ile bu
“fikir Dergisi”ni sizlere sunmuş oldum. Dergimizin bu sayı ile 9
sayıya ermesi de bir kıvanç kaynağımız olarak karşınızda
bulunmaktadır.
Fikir Dergisi’nin geçmiş sayıları sitede yüklü
olarak okuyuculara ve yazarlara halen hizmet vermektedir. Ayrıca
yazarlarımıza da belli ölçüler dâhilinde kendilerini tanıtmaları
için isimleri ise yayınlanan sayfalar açmış bulunmaktayım. Bu
sayfalara isterlerse doğrudan girerek kendi sayfalarına, isterlerse
yazılarının bulunduğu dergilerden yazılarına ulaşmaları mümkünlüğü
sağlanmıştır.
Fikir Dergimiz yazarlarımızın bir ay içinde
yaptıkları etkinlikleri tarafıma yolladıkları takdirde o ay
yayınlanan dergide okuyucu ve ziyaretçilerle buluşturma amaçlı bir
çalışmanın eseridir. Sadece Gürsel Yayınevinin katkıları ve benim
çabalarım ile yazarlarımızın çalışmaları ile hiçbir kuruluş veya yan
kuruluştan katkı almadan sizlerin karşısına çıkmaktadır. Benim ömrüm
oldukça, aklım erdikçe ve elim yazdıkça bu çalışmalarımızı
yayımlamaya devam edeceğim.
Nice dokuz aylara.
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
23 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- BAL MISIN?
-
- Önüme sunuldun tabak ile;
- Ağu musun, bal mısın?
- Soruyorum bu ne diye kendime
- Elden misin, benden misin?
-
- Gözlerimde yaş olanak akan;
- Tuzlu musun, bal mısın?
- Koşuyorum ilerde gördüğüme;
- Hayalim misin, gölgem misin?
-
- Anlamak isterken kendimi;
- Bela mısın, bal mısın?
- Yaşıyorum bende kendimce
- Kâbusum musun, düşüm müsün?
-
- Bakarken geçen eski günlere;
- Eza mısın, bal mısın?
- Gençlik gitti bak böylece
- Günüm müsün, ecelim misin?
- 01 Haziran 2009 Çorum 18,30
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
24 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Mahmut Selim GÜRSEL
|
Mahmut Selim GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- BÖYLE Mİ?
-
- Kalem yazar, kağıt alır.
- Yazılan dünyada mı kalır?
- Elbet kalmaz ezel olur,
- Bunu bilen bilir,
- Bilmeyene ne diyelim?
- Yazan yazmış yazdığını,
- Sen bilmezsen çözdüğünü
- Her an yedi yoldasın
- Hangisinden gittiğini?
- Zannedersin ben yazıyorum,
- Kalem ile çiziyorum,
- Bir aşk var zannediyorum,
- İşte bunda aldanıyorsun!
- Sen kendini bilir isen,
- Kaleminle yazar isen
- Elindeki ile çizer isen
- Doğru biri bulur isen
-
- 04/06/2009 12,10
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
25 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ HAYAT HİKAYESİ |
- PİNOKYO BEYLER
-
- Politika dediler balıklama atladık
- Sağda yedik doymadık sola gidip katladık
- Çalan çırpan herkesi el sıkarak kutladık
- Halktan gelen isteğe başımızı salladık
-
- Siyasete zıpladık her gün bir parti kurduk
- Hak hukuku unutup herkese leke sürdük
- Kim ihale verirse onun cebine girdik
- Halktan talep gelince azarlayıp kolladık
-
- Saldırdık kutsallara bin bir galiz küfürle
- Çok kez kol kola girdik kan emici kâfirle
- Kalbimiz kaplanmıştı hırs denilen zifirle
- Halk istedi yatırım bir çay verip halledik
-
- Bir iki rötuş atıp çarşısına yoluna
- Seçim zamanı geldi girdik yine koluna
- Tükürseler ne yazar kızarmayan alına
- Halka yutturmak için yalan sözler dölledik
-
- Ana baba kardeşler, hepsinin cebi doldu
- Yedi sülale bile yetecek nema buldu
- Vatandaşı sorarsan ona vaatler kaldı
- Halk istedi aş ve iş yüze gülüp külledik
-
- Hiçbir zaman milletin derdi ile olmadık
- Yaş yetmişi devirdi haddimizi bilmedik
- Sözde feminist olduk okullara almadık
- Kadın hakları diye palavralar salladık
-
- Çağdaş Atatürkçüyüz başkasını bilmeyiz
- Halkçılık ilkemizdir ajandadan silmeyiz
- Gerçek Atatürkçünün saflarına gelmeyiz
- Çünkü yalan sözlerle pinokyoyu solladık
-
- Bu vatanı düşünüp bir gün dudak gevmedik
- Ülke için çalışan karşı fikri övmedik
- Gökten kuş tutsa bile menfaatsiz sevmedik
- Bizden değildir diye anasını belledik
-
- Mizabiyim baş üste doğruya sözüm yoktur
- Vatan için ölmeye gönüllü vekil çoktur
- Böylesi zatlar için şahadet çoktan haktır
- Onları da ihanet yaftasıyla yolladık
- 27.09.2008
- www.muhsinaktas.com
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
26 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Muhsin AKTAŞ |
Muhsin AKTAŞ HAYAT HİKAYESİ |
- TEĞET GEÇERMİŞ
-
- Senet çek ne varsa takla atıyor
- Fabrikalar birer birer batıyor
- İşsizlere her gün binler katıyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
-
- Siparişler ardı sıra duruyor
- KOBİ’NİN kasası her gün kuruyor
- Gelen giden garibana vuruyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
-
- Fakirin ekmeği elden gidiyor
- Zengin yine gününü gün ediyor
- Siyasiler durmuş bizi yediyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
-
- Küçük esnaf kepenkleri kapattı
- Çiftçi kardeş gürültüyle top attı
- Birçok memur işçi aklı sapıttı
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
-
- Emekli peşinen mezar kazıyor
- Mizabi krize şiir yazıyor
- Büyük zatlar yine esip tozuyor
- Korkmayın bu kriz teğet geçermiş
- 23.12.2008
-
- www.muhsinaktas.com
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
27 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
BEREKETLİ HİLAL
Bu günkü Filistin ve İsrail
işgalindeki topraklardan yukarı çıkın. Lübnan’dan geçin Hatay, hatta
Adana’dan sağa dönün Maraş’ın büyük bir kısmını kapsayacak şekilde
Gaziantep, Kilis, Urfa, Diyarbakır, Batman, Mardin’den Dicle ve
Fırat’ı takip ederek aşağıya sarkın ve Basra körfezine ulaşın. Yani
Akdeniz’i takip ederek Sina’dan Elazığ’a oradan Dicle ve Fırat’ın
suladığı bereketli ovaları takip ederek Basra körfezine çizilen yay,
tarih boyu birçok milletlerin ele geçirmeye çalıştığı BEREKETLİ
HİLAL’İ oluşturur.
Buraya tarihte “Bereketli Hilal”
denmiştir. Medeniyetler burada kurulmuş. Medeniyetler, burada yok
olmuş ya da yok edilmiştir. Ancak Tevrat’ı milli kitap, dini de
evrensellikten uzaklaştırıp millileştirerek diğer kavimleri dindaş
kabul etmeyen Yahudilerin bu Bereketli Hilal’de hep gözü olmuştur.
Yahudiler, Bereketli Hilal’in tamamına olmasa bile belirli
bölümlerine zaman zaman yerleşmişler ancak sürekli bir yönetim
kurmamışlardır. Gerek şu anda bizim olan Harran gerekse Irak
dediğimiz ve İngiliz oyunları ile elimizden çıkan daha 70 yıl önceki
toprağımız olan coğrafyadaki UR’dan çıktıklarından beri akılları bu
bölgededir.
Osmanlının dünya hâkimiyetinden
uzaklaştığı, yerine yerli bir gücün geçemediği bir ortamda; Filistin
toraklarını işgal ederek, bölgeyi kontrol edecek çıbanbaşı şeklinde
oluşturulan suni bir devlet kurmuşlarsa da akılları fikirleri
İsrail’le sınırlı olmayıp ilk fırsatta tüm Bereketli Hilal’e
çöreklenmektir. Yahudilerin ilgisi Babil’den bu yana o
bölgededir. ‘’Bereketli Hilal”i ele geçirmeden “ Siyon mabedini
yeniden ihya etmelerinin mümkünü yok” diye düşünürler ve bölgeyi
milli tanrılarının kendilerine “vaat ettiği topraklar- Arz-ı Mev’ud-”
olarak görürler. Bu nedenle de kısaca “Nil’den Fırat’a” diye tarif
edilen coğrafyayı her türlü imkân kullanılarak ele geçirmeleri
mutlak hak ve tanrılarının buyruğu olarak hep akılda tutarlar. Yani
“Nil’den Fırat’a “kadar diye tarif edilen yer “Bereketli Hilal”dir.
Pekiyi başkan Bush, burayı ne olarak
görür?
Açın Kitabı Mukaddes’ten Ahit’in baş
kısmına bakın.
Orada göreceksiniz ki Cennet olarak
vasıflandırılan yer; Mezopotamya’dır. Zira Ahit’te Dicle ile Fırat,
“Cennete akan iki ırmak” olarak bahsediliyor.
Mezopotamya’nın güneyi asrın başında
bizden koparılarak suni bir şekilde sınırlanan ve de bu gün
uluslararası arenada çıkar masalarında kaç parçaya bölünmesi
gerektiği tartışılan Irak bölgesinde kalırken kuzeyinin bizim
ülkemiz olduğu unutulmamalı. Mademki Bush ve adamlarının inançları
gereği ve kutsal kitaplarında “Cennet” bu bölgedir. O halde
“Cennet”, ellerinde güç varken ve fırsatta bu fırsatken temizlenmeli
ve oraya yerleşilmelidir.
Şu anda adamların Filistin’de,
Irak’ta yaptıkları, imkânları olsa yangınlaştıracakları, bin bir
kılıfa sarılarak sürdürdükleri çaba bunun için. Bölgeyi;
“Şeytan”dan, yani kendi gibi düşünmeyen unsurlardan temizleyip el
koymak böylece yeryüzünde “Cennetlerini” oluşturmak.
Bush, hedefine varmak için silahları
konuştururken başkaları da bu hedefe varmak için paralar saçarak
Bereketli Hilal’e yerleşme gayreti içindeler. Zaman zaman Bereketli
Hilal’e gerek ekonomik gerekse dini inançları nedeniyle yerleşmek ve
ele geçirmek isteyenlerin uzak- yakın gayeleri, birlikteliği mümkün
kılıyor. Bilinmelidir ki gerek Bush’un gerekse İsrail’in bölgeye
hâkim olma amacı çok farklı ancak şu anda çıkarları aynıdır.
Bu gün İsrail diye şekillendirilen
ve Osmanlı’dan gasp edilerek suni ve terörist metotlarla
yuvalandırılan İsrail’in, kendisini oraya çöreklendirenler adına
yaptıkları vahşetin sınırı “Arz-ı Mev’ud” kadardır. Sayısız
Birleşmiş Milletler kararına ve birçok Arap ülkesinin kabul ettiği
gibi “İsrail, 1967 sınırlarına çekilsin, barış sağlansın”
taleplerine İsrail’in direnmesi, işgal ettiği topraklardan
çekilmemesi, en ufak karşı direnişe kanla cevap vermesi bundandır.
Bereketli Hilal’in ne olduğu ve
ülkemizi nasıl ilgilendirdiğini düşünenler Genelkurmayın 1950’lerde
bastırdığı Türkiye ve Ortadoğu ülkelerini ilgilendiren konuların
işlendiği kitapçıktaki “Arz-ı Mev’ud” haritasına baksınlar. Hem
Osmanlı gittikten sonra bölgede yaşananları sözde uluslararası
gücün, İngiliz’in “size büyük Arap imparatorluğu vereceğiz” diye
kandırarak Osmanlıyı böldükten sonra, kırpıp kırpıp devletçikler
oluşturarak başlarına kuklalar yerleştirmesini hatırlasınlar. O gün
bu gün bölgede yaşananlara bakarak “devletin ebedi olmasını”
düşündüğünü söyleyen “derinler”, hem de “ebet müddet “ ülküsüne
inanmış “derin “millet fertleri dönüp dönüp “Arz-ı Mev’ud”
haritasına baksınlar. Yine, Bereketli Hilal’e İsrail ilgisi için;
İnkılap yayınlarından çıkan İmail Raci el-Faruki ve Luis Lamia el
Faruki’nin birlikte hazırladıkları İslam Kültür Atlası isimli
kitabın 61. sayfasına baksınlar.
ABD Başkanı Bush’un bunca masraf ve
kana rağmen hala bölgeyi taş taş üstünde bırakmamacasına ele geçirme
aşkını Kitab-ı Mukaddes’in Ahit bölümünde bulabilirler ve Batı
dediğimiz, kimilerinin “dünya” olarak yuvarladığı, güce dayalı
sistem empoze eden küresel eşkıyanın; coğrafyamıza kanlı bir hançer
gibi sapladığı İsrail’in nihai hedefine varmak için insanlık dışı
metotları kullanması inançlarının temelini teşkil eden kitaplarında
yatan sözde “Azr-ı Mev’ud” emri ve bu emre bağlılıklarının
gereğidir. “Batı” diye tabir edilen güç, “demokrasi” kavramını
“olmazsa olmaz “olarak niteleyip dünyayı o mihver üstünde
gezdiriyorlardı. Ancak aynı batı, işine geldiği zaman “demokrasi”
filan dememiş diktatörlüklerle kol kola girmiş, emrine amade
saltanatların koruyucu kalkanları olmuş, olmaya da devam ediyor.
Filistin’de halk iradesiyle bir yönetim oluştu. Ama korumasız köyün
kabadayıları, “kabullenmeyiz” diye diretiyor. Filistin demokrasinin
güçlendirilmesi bir tarafa Filistinli seçilmişler, bu gün onların
Ortadoğu’daki maşaları İsrail, eliyle esir. Filistin, gerek İsrail’e
karşı verdiği mücadele azmi gerekse demokratik seçimleri, kurduğu
parlamento ve hükümeti ile Batı’nın yüzündeki demokrasi şalını da
indiriverdi. 50 yıldır Filistin’de yaşanan dramı görmezlikten
gelenler, anlamayanlar, anlamak istemeyenler elbette var.
Osmanlının paylaşımı sırasında Mondros Ateşkes belgesine aykırı bir
şekilde neden Adana’nın, Maraş’ın, Urfa’nın, Gaziantep’in işgal
edildiğini, Musul ve Kerkük’ün elimizden çıkarıldığını yarım asra
yakındır Türkiye’nin neden hep bu bölgede birileri ile maddi ve
manevi kayıplara sebep olan “savaş” vermek mecburiyetinde
bırakıldığını düşünmeyenler için sivri sinek saz.
Fakat, tüm olumsuzluklara rağmen
nasıl ki ABD’nin Irak’ta giriştiği “demokrasi ve özgürlük”
harekatının hangi anlama geldiğini insanlığın vicdanlı olanları
anladılarsa;
“Yaz Yağmurları Operasyonu” ile sanki Filistin’e gül dermek
için giden bir askeri (!) için bütün Filistinlileri esir sayan, “İki
asker(!)” için de Lübnan da insan, hayvan ve bitki ne varsa
çiğneyerek, yok ederek kainata, insan oğlunun ürettiği tüm değerleri
yerle bir ederek medeniyete savaş açan İsrail’ in vahşetine de
içleri burkularak şahit oluyor.
Yaşananlar, İsrail kavramının
arkasındaki asıl gücü ve “Bereketli Hilal’i ele geçirmek isteyenleri
de ele veriyor, bu yöndeki sarsılmaz iştahlarını ortaya koyuyor. 29
Temmuz 2006-Necati Çavdar- ANKARA
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
28 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Necati ÇAVDAR
|
Necati ÇAVDAR HAYAT HİKAYESİ |
- VARSIN YOK OLSUN
-
- Ben sevgiyi ne bilirim
- Sevince birini severim
- Sevmenin, sevilmenin
- Ne olduğunu bilir miyim?
- Varsın yok olsun sensizliği
- Dinlediğim müzikler
- Çağırmıyorsa seni
- Duyduğum tüm sesler
- Anmıyorsa eğer seni
- Varsın yok olsun o uğultular
- Kaldığım zaman ben benle
- Ormanda kuşlarla böceklerle
- Tabiattaki tüm varlıklarla
- Dertleşir, halleşir, konuşurum
- Konuştuklarım seni konuşmuyorsa
- Kuşlar sen diye seda vermiyorsa
- Varsın yok olsun o güzel! Sözler
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
29 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ömer SEZER
|
Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ |
- HASRET
-
- Hasretse yüreğime en büyük sızı!
- Ve çiğ sözlerdeyse sitemlerim!
- Ki kırılmışsa kalemim!
- Bilirim ki ahmaklığın ve de aptallığın bedelidir çektiklerim!
- Yürürken darağacına yüzüm güleç!
- Ve içimde tamamlanmış bir ömrün refahlığı!
- Son bulsun diye bekleyen yalancı ferman bakış gözlere inat!
- Bu ölümlerin en güzeli en felahı!
- Her adımda ölüm değil sanki dirilmek var gibi sesleri bastığım
topraklar!
- Ve her bakışta aşka davet çalan gözlerimdeki sevinç!
- Biraz sitem birazda kırgınlık!
- Ki değişmeyen yine aynı yürek ve beden!
- Ne sonu vardır hayatın!
- Ne de daha öncesi!
- Tek bir nefestedir bütün mücadelesi!
- Ve yaşlı gözlerle selamlanan ezeli ebedi!
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
30 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Ömer SEZER
|
Ömer SEZER HAYAT HİKAYESİ |
- HATIRAN VE RESMİN
-
- Silinmiş anılar gönül defterlerinden!
- Hatırına bakılan resimler yakılmış!
- Susmak korkaklığa çekilen ruhsuz gönüllerin diline sakız!
- Ve adanmışlığımla yinede susmuşum!
- Hiç olamadım nankör riyakâr vefasız!
- Dilim sitemli lakin kalbim kötülüksüz!
- Ne unuttum yaşanmışlığı nede sevgi adına paylaşımları!
- Sustum yıllarca lakin içimde haykırışlar uçsuz bucaksız!
- Hudut koymadan sevebilmekmiş erdemli yüreklerin harcı!
- Koparmadan koklayabilmekmiş gülü bilmekmiş incitmeden sunmayı!
- Solmadan ömür boyu gönül suyuyla sulayıp!
- Milyonlarca açmakmış sevgi bahçelerinde!
- Bu sözlerde unutulur bir gün gelir!
- Ve güleç alaycı bakışlarda kim bilir!
- Sevgiler uğruna diktiğimiz üç beş karanfil!
- Belki mezarımızda biter kim bilir!
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
31 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Özkan KARACA |
Özkan KARACA HAYAT HİKAYESİ |
- ANLARIN PENCERESİNDE GÖRÜLEN
-
- Yüreğimin pervazında sen esersin
- Sözlerimin yaslarında sen dolarsın
- Gözlerimin yaşlarında sen okunursun
- Günlerimin dallarında sen açarsın
- Vakitlerimin damlasında görülen
- Hülyalarımın nemlerinde süzülen sen
-
- Ruhumu kemiren, rüyalarımı semiren anımız
- Anların penceresi kanlanarak dayanmış
- Pencerenin uzaklığında görülen tanların dişleri
-
- Yüreğim ezik, hislerim ezik olarak
- Senin üzerine yapışan tozları ararım
- Seninle olan mazinin şanlarını kalemime sorarım
- Seni sahillerin dillerine hırsla vurarak sararım
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
32 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Özkan KARACA |
Özkan KARACA HAYAT HİKAYESİ |
- KARARTMA GECELERİ
-
- Benim hayallerimi boşa çıkardın
- Kırgınlığımla kaldırımların boşluğuna düştüm
- Anladım ki, sana olan sevgime
- İhtiyacın yokmuş
- Anladım ki, sevgini bir başkası için
- Örmüşün
-
- Karartma gecelerime yıldızlar düşer
- Yıldızlar ellerimde sıcak olur,
- Yas düşer
- Rüyalarım gözlerime bıçak olur,
- Kan düşer
- Ayın yüzü avuçlarımda kor olur
- Ruh ilimi ısıtan, can izimi ısıran
- Geceler
-
- Karatma gecelerimde
- Karanlıklar gözlerimi yoklar
- Beynimin süngerine karanlığı batırırım
- Başımı emen yastıklar
- Karatma gecelerimin sahibi olur
- Kaç gecenin ölümcül soluğunu duydum
- Senin karartında
- Yüreğime acı vurdun
- Geleceğin arazisine
- Karartı gecelerinin
- Sirenini duyurdun
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
33 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Özkan KARACA |
Özkan KARACA HAYAT HİKAYESİ |
- GÖLGENİN İZLERİNDE...
-
- Yine yapayalnızım bir sokak ortasında
- Kimsesiz sessizliğine çekilen oltasında
- Yürüyorum, kanlı dilin hüzün sayfasında
- Gecenin ışıklarından kaçarak izbelerin arkasında
-
- Varlığıma çekilen karanlık bıçak
- Sevdanın yüreğine akan gözlerim sıcak
- Duygularıma vuran sözlerin
- Aklımın süngerine hep saplanacak
- Süngeri içerek, düşleri iterek
- Ağlıyorum kendimden habersiz
- Yürüdüğüm çığlıklar ayaklarıma batacak
- Sen ise beyaz bulutların ardında
- Yağmurunu üzerime atacaksın
- Günlerin elleri, güzlerin dizleri
- Senin gölgenin izlerine bakacaktır
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
34 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Selma GÜRSEL |
Selma GÜRSEL HAYAT HİKAYESİ |
- BEZELYE
-
- 1,5 kilo kabuklu bezelye
- 200 gram et
- 1 baş kuru soğan
- 1 fincan zeytinyağı veya 1 kaşık tereyağı veya margarin
- 1 yemek kaşığı salça
- İstenildiği kadar tuz ve baharat
- Kemiksiz et kuşbaşı şeklinde doğranır. Alınan bezelyeler
ayıklanarak içleri çıkartılır. Çıkarılan bezelyeler iyice yıkanarak
süzgeçten geçirilirler. Bir tencereye et ve kuru soğan doğranır
ateşin üzerine konulur. Et biraz ateşte çevrilir üzerine sıvı yağ
dökülür istenirse tereyağı veya margarin konulur. Karışım hafif
kızarana kadar haşlanır. Salca ilave edilerek karıştırılır
bezelyeler bu tencereye ilave edilerek istenilen kadar tuz ve
baharat ilave edilir daha önce hazırlanmış olan sıcak su ile
bezelyeleri kapatacak kadar su konulur kısık ateşte pişirilerek
tabağa alınır etrafına roka, maydanoz gibi yeşilliklerle süslenerek
sıcak servis edilir.
|














|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
35 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
AVRUPA TOPLULUĞU ÜLKELERİNE BAKIŞ
Domates aldım, kazık gibi...
Hormonlu yani! Bıçak dahi kesmiyor.
Kendi kendime dedim :
-Önce matkapla del, sonra içine
dinamit yerleştir, patlat, parçalansın afiyetle ye!
30 YILLIK GÖRÜNTÜ
Avrupa’da «€» para birimi ile ortaya
çıkan ekonomik baskılar; halka hayat pahalılığı, işsizlik, ücret
düşüklüğü olarak yansıdı. Bunlar her yıl çözümsüz kaldığı için
gelişerek sorunları körükledi. Bu Avrupa’nın görünen bir yüzü...
Diğer yüzlerindeki olumsuzluklar ise sayısız problemler olarak
toplumlara yansıyor. Yabancıların maruz kaldıkları durumlar ise
içler acısı bir görüntü arz ediyor. Yani Türkiye’ye veya Türkiye
benzeri ülkelere söz söyleme hakkını elde edenlerin kendi
kendilerini denetlemekten kaçtıklarını belgelerle ve örneklerle
ortaya koyabiliyoruz.
İş yerleri yöneticilerine verilen
sınırsız yetki, dilediklerine istedikleri ücreti vermek, dışlamak
istediklerinin ise ücretlerini dondurmak hatta düşürmek gibi adil
olmayan görüntüleri körükledi. Bu kontrolsüzlüğün tacizleri ve
baskıları artırdığı gibi bunlara paralel olarak iş kazalarını,
meslek hastalıklarını da tetikledi. Patron ya da yönetici
baskılarıyla hastalananların sayılarının azımsanmayacak boyutlarda
olduğu da bilinmektedir. Tecrübeli kadroların dışlanmaları veya
horlanmaları, kendilerine yakın ve kendi seçtikleri tecrübesiz
kadroların söz sahibi olmalarını sağlamaktadır. Bu uygulamalar,
geleceğe olumsuzluklar taşıyacak şekilde iş kalitesini ve üretim
seviyesini de olumsuz etkilemektedir.
Bir örnek olarak, 14 yıldır maaş
artışı yapılmayanlardan biriyim. Bu süre içerisinde oturduğum evin
kirası ve elektrik, su parası gibi gider tutarları katlanarak arttı.
60 yaşına gireceğim ağustos ayı sonunda emekli olursam verilecek
emekli aylığımın ise 386€80 olacağı bana bildirildi. Her ay ödemek
zorunda olduğum kira ücreti ise 581€08’dir. Alacağım emekli maaşının
hepsini versem dahi ev kirası için 194€28’lik borcumu nasıl
ödeyeceğime ve hayatımı nasıl sürdüreceğime dair her hangi bir ilgi
gösterilmediği gibi, yol gösterici bir açıklama da yapılmamaktadır.
İşte Avrupa’daki sosyal adalet!... Bu sebeple bu yıl oy vermedim.
Avrupa topluluğunun halk desteğini kaybetmesi de bu görüntü altında
gelişerek sürecektir.
T.C. Anayasasının 62. Maddesinde
geçen «yabancı Ülkelerde Çalışan Türk Vatandaşları hakkındaki
ifadeler» başlıklı «Devlet, yabancı ülkelerde çalışan Türk
vatandaşlarının aile birliğinin, çocuklarının eğitiminin, kültürel
ihtiyaçlarının ve sosyal güvenliklerinin sağlanması, anavatanla
bağlarının korunması ve yurda dönüşlerinde yardımcı olunması için
gereken tedbirleri alır.» hükmü, gerektiği şekilde takip edilip
uygulanıyor mu?
Bu yansımaların son seçimlerdeki
bazı ülkelerdeki derinliğini görmek ise zor değil :
2009’da Almanya’da katılım oranı : % 43.3... 1979’da bu oran
% 65.73 idi.
2009’da Portekiz’de katılım oranı : % 37.05
2009’da Hollanda’da katılım oranı : % 34.8
2009’da Çekoslavakya’da katılım oranı : % 27.84
2009’da Romanya’da katılım oranı : % 27.21
2009’da Litvanya’da katılım oranı : % 20.88
2009’da Slovakya’da katılım oranı : % 19.64
Bu durumu bugüne kadar topluluk
ülkelerinde en çok katılımı olan Belçika’da dahi son seçimde % 85.86
oranında görüyoruz. Daha önceki seçimlerde bu oran hiç %90’ın altına
düşmemişti. 1979 yılında katılım oranı bu ülkede % 91.36 idi.
1979 yılında 9 üye ülkeyle, katılım
oranı % 61,99 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka ve İrlanda
1984 yılında 10 üye ülkeyle, katılım
oranı % 58,98 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda ve Yunanistan
1989 yılında 12 üye ülkeyle, katılım
oranı % 58,41 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İspanya ve
Portekiz
1994 yılında 12 üye ülkeyle, katılım
oranı % 56,67 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İspanya ve
Portekiz
1999 yılında 15 üye ülkeyle, katılım
oranı % 49.51 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İspanya,
Portekiz, Avusturya, İsveç ve Finlandiya
2004 yılında 25 üye ülkeyle,
katılım oranı % 45.47 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İspanya,
Portekiz, Avusturya, İsveç, Finlandiya, Polonya, Macaristan,
Slovanya, Çekoslavakya, Estonya, Letonya, Litvanya, Güney Kıbrıs ve
Malta
2009 yılında 27 üye ülkeyle,
katılım oranı % 43.09 Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika,
Lüksemburg, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İspanya,
Portekiz, Avusturya, İsveç, Finlandiya, Polonya, Macaristan,
Slovanya, Çekoslavakya, Estonya, Letonya, Litvanya, Güney Kıbrıs,
Malta, Bulgaristan ve Romanya
Düşük katılım oranı neyin
göstergesi?
FRANSA’DA 30 YIL ÖNCESİ VE SONRASI
1979’da % 60.71
1984’de % 56.72
1989 % 48.8
1994 % 52.71
1999 % 46.76
2004 % 42.76
2009’da % 40.48
Ben yaklaşık 30 yıldır yaşadığım
Fransa’da son on yıl içerisinde hayatın nasıl değiştiğini açık bir
şekilde gördüm. Ben de bu zor şartları bizzat yaşıyorum. Uzun süre
çalıştığım iş yerinde bir sendikanın temsilciliğini de yapmama
rağmen gerek benim açımdan gerekse arkadaşlarım açısından işlerin
iyiye gittiğini söyleyemem.
Yaklaşık 10 yıl önce 1 kilo domatesi
yaklaşık 1,00 Frank ile 3,00 Frank arasında bir fiyatla satın
alırken bugün bunu 3€ 00’ya kadar bir fiyatla satın alamamaktayız.
1€00’nun değerini 6,55 Frank olarak ele aldığınız zaman, 1€00’ya
domates alsanız bile Frank karşılığında tam 6,5 kat daha fazla para
ödemiş olacaksınız. 3€00 olunca vereceğiniz para 19,00 Frank’ı
bulmaktadır. 19 misline çıkan bir fiyat artışını Avrupa’da insanlar
nasıl karşılayacaklar? Hal böyle iken eğer maaşınız da düzenli
artmıyorsa işiniz felaket demektir. Gerçeklerin ifade edilmesinde bu
da her şeyi olduğu gibi yansıtmıyor.
Geçmişte 300 000 Frank karşılığında
ev sahibi olanlar aynı eve 300 000 € vererek sahip olma durumuna
düşürüldüler. (Yani 1.900 000 Frank seviyesine dönüştürüldü)
Hani Türkiye’den görülen tozpembe Avrupa ile bizim içinde
yaşadığımız Avrupa birbirinden birçok konuda oldukça farklı, gerek
insan hakları açısından gerek değerlerin korunması açılarından hiç
de göründüğü gibi değil. «Euro» ile zenginler iyice zenginleştiler.
Paraları varlıkları değer üzerine birçok defa katlanarak değer
kazandı. Fakirler, daha da fakirleştiler. Orta tabaka ortadan
kalktı. Paris çevre yolu kenarları ve köprü altları evsizlerle,
kimsesizlerle dolup taşmaya başladı. Karavanlarıyla gelen yoksullar
ya da Çingeneler büyük mağazaların park yerlerini ikamet alanı
olarak kullanmaya ve gelen giden müşterilerden para veya yiyecek
dilenmeye başladılar. Araçların kilitleri kırılarak yapılan
hırsızlıklar yoğunlaştı. İnsanlar hayat pahalılığının yanında bir de
uğradıkları saldırıları ya da zararları gidermek için de masraf
yapmaya başladılar.
Siyasetçiler uluslar arası
toplantılarda bu gerçeklere sırtlarını dönerek her şeyi güllük
gülistanlık gibi göstererek nutuk atmayı sürdürdüler.
Şimdi ucuz emekle dışarıdan
getirilen kalitesiz ürünler, genleriyle oynanmış sebze ve meyveler
Avrupa pazarlarında denge unsuru olarak yerlerini alıyor. Boyası
kanserojen olan giysiler, oyuncaklar, zararlı katkı malzemeleriyle
üretilmiş mamullere rağmen alan memnun satan memnun hesabıyla bu
görüntü sürdürülüyor. Bu manzarayı oburlaştırılmış şişman
çocuklarda, vücut hatları orantısız olan insanlarda, güvercinlere
kadar evcil hayvanlarda dahi görebiliyoruz. Yani para değer olarak
insanın önünde yer aldı. Kapitalizm hassasiyetleri budayarak,
eriterek hatta yok ederek varlığını pekiştiriyor. Yarınlarda kendi
kendilerini kontrol edebilecek akıl sahiplerini bulabilmek ise
oldukça güç olacak.
Özgürlüğün ve demokrasinin
kepenkleri indirilmiş, sömürünün gücü ise artırılmıştır. Ahlak,
dostluk, dayanışma, kardeşlik ve insanlık gibi ulvi değerlerin
yerine çıkarcılık, menfaat ve bencillik getirilmiştir.
Bu durum Avrupa ile işbirliği
içerisinde olan bütün ülkeleri de insanları da olumsuz yönde
etkiliyor.
Avrupa ve ABD sevdalısı birisinin:
«Memleketi bir çift kadın memesine satarım» sözü bu anlamda ele
alınırsa olumsuzluklara bir örnek olacak!
2008 yılında, daha Avrupa
topluluğuna girmeden taze fasulyenin fiyat artışı Türkiye’de bugün
%221 oranında! Eğer Türkiye bu topluluğa girerse, o zaman € ile
fasulye Türkiye’de sarraflar tarafından satılacak.
Daha Avrupa Birliğine girmeden
Türkiye’de AKP yönetiminin basiretsiz uygulamalarıyla bir çok
kurumun, değerin ve anlayışın çöktüğünü görüyoruz.
Türkiye’de KDV tezek için %18,
fakirlerin simiti için %8 oranında alınırken, zenginlerden pırlanta,
yakut ve inci için alınmıyor.
Bir soru: Türkiye Avrupa birliğine
girebilecek mi? Cevabın birincisi Avrupa’daki halkların düştüğü
durumda ve oylarıyla bu topluluğa bakışında gizli. İkinci husus ise
gelecekte birçok unsur bombeleşerek, şişerek, farklılaşarak,
değişerek kendi kendine değişik şartlar oluşturacak ve Türkiye asla
giremeyecek.
Paris, 07.06.2009
Selam ve sevgilerimle!
Üzeyir Lokman ÇAYCI
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
36 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
KURMAY ALBAY BEDRETTİN BİNYILDIRIM

Çukurova Kahramanları ve Öğretmen
Süruri başlığıyla başladığım yazılarımı, oldukça uzun olması
sebebiyle Kurmay Albay Bedrettin Binyıldırım başlıklı bölümünü
ayırmak zorunda kaldım. Burada aktardıklarımı yazarken aklımdan
çok şeyler geçti. Birçoklarımızın geçmişleriyle veya en yakın
çevreleriyle ne kadar ilgili olduklarının sorgulanması gerektiğini
de düşündüm. Geriye dönüp bakmayı aklımızdan geçirmediğimiz
anlarda neleri kaybettiğimizi hangi insani fırsatları
kaçırdığımızı hiç düşündük mü veya düşündünüz mü?
Bakışlarımızı,
değerlendirmelerimizi hangi ölçülerle sınırladık ya da
sınırlandırdınız?
Hiç beni veya bizi arayıp sormayı aklınızdan geçirdiniz mi?

BUGÜNKÜ YAŞANANLARIN BENZERLERİ GEÇMİŞTE
DE YAŞANDI
Ögretmen Süruri, o zaman
Kamışlı’da görev yapan Nahiye Müdürünün rüşvet alarak halkı
mağdur ettiğini Atatürk’e bildirdi. Atatürk fazla vakit
kaybetmeden rüşvet alan Nahiye Müdürünü görevden alarak bir
başka kişiyi Nahiye Müdürü olarak gönderdi. Görevden alınan
Nahiye Müdürü Kamışlı’dan ayrılmadı. Gelen Nahiye Müdürü’ne:
-Burada bir öğretmen var. Çok
tehlikeli birisi! Mustafa Kemal ile oldukça yakın ilişkisi var.
O varken senin de burada rahat görev yapamayacağını tahmin
ediyorum. Dedi. Nahiye Müdürü, görevden alınan meslektaşına:
-Sen bu konuda hiç endişelenme.
Onunla önce güzel bir ilişkiye girerim. Sonra onun anasını
ağlatırım. Dedi. Her ikisi anlaşarak Öğretmen Süruri’ye bir
tuzak kurdular. Öğretmen Süruri Bor ilçesi, Kayabaşı bölgesinde
kayalardan faydalanarak bir ev inşaatına başlamıştı. Zaman zaman
ev yapılırken kendisi de bizzat çalıştı. Ev tamamlanmak üzere
iken kendisi için hazırlanan tuzakla yatağa düştü. Ayağa
kalkamayacak hale geldi. Kamışlı’dan Bor’a getirildi. Yaptırdığı
evde acılar içerisinde kıvranırken eşi Hatice Hanım’a :
-Hatice beni bu hale Kamışlı’da
görev yapan iki Nahiye Müdürü düşürdü. Eğer ölürsem sakın oraya
bir daha uğramayın. Düşmanla savaşırken kazandık ama, içimizdeki
düşmanı fark edemedik! Dedi. Bu konuşmasından bir gün geçmeden
17.01.1935 tarihinde otuz sekiz yaşında hayata gözlerini yumdu.
Hatice Hanım ikisi erkek, dördü
kız olan altı çocuğuyla başbaşa kaldı. Gönderdiği fidanlar
Niğde’de büyüdü, koskoca birer ağaç oldu. Oğlu Bedrettin’in
tekâmül ettiğini de göremedi.
HAYATI SORGULUYOR.
Bedrettin hatıra defterinin ilk
sayfasına yeşil yazılarla : «Dünya denen bu fani boşluk
içerisinde bir hiç makamında bulunan, kainatın tadını, Allah
denilen ulu mevhumun yarattığı, zevk ve ihtiraslarını bozan biz
insanlar bilmiyorum niçin ve nasıl türedik? Zevk ve türlü türlü
ihtiraslar peşinde koşan, menfaatlerimizi koruyan, nefsimiz
uğrunda can veren hep bizler değil miyiz? Çalışan bir vücut,
işleyen bir dimağ, yüksek bir görüş. Bu semboller nasıl oluyor
da insana cihangirhane bir devlet kazandırıyor?! Kazanan,
yaratan, büyülten yine bizleriz ve nasıl oluyor da, büyüyen bu
devlet ve çalışan o sağlam vücut yok oluyor, nereye gidiyor
o?!...
Ve nihayet.. “gençlik!” Bu nasıl
bir şey? Hayat ve tadı bu mudur? Yolsuz hareketler, fena
fikirler, takip edilen fena yollar; hülasa bütün coşkunluk?.
Dürüst yol, doğru iş; muntazam
vazife, temiz bir kalbin nihayet kazandığı parlak bir istikbal!
Cümlelerimin sonunda kıvrılan istifhamlar ne?
Sevgi.. ve sevilme. Nasıl bir
şeydir acaba o aşk?
Zannedersem şuracığa
kaydettiğim, şu birkaç satırcık, anlatıyor ki hayatın boş ve
fani olduğunu, insanların da bu fanilik içerisinde dönüp duran
köksüz bir hava olduğunu!.
Şimdi bütün heyecanların verdiği
sonsuz bir ıstırapla ve belki de bunun aksi olan bahtiyarlık
içerisinde hatıralarıma başlıyorum demektir! Halimin meçhul
olduğunu söylüyorum... Evet, çünkü hayatın sonu meçhuldür de
onun için!
Nihayeti henüz meçhul olan bir
istikbalin birazcık olsun mazisinden bahsederek, içimdeki
duygularımı şu defterime aksettirebilirsem herhalde bahtiyarım!
Bu hatıra defterini bir daha hiç
arayamayacağı bir sürüklenişte olduğunu da fark edemeyecekti
Bedrettin. Bir tandır başında yakılacaklar arasında bu defterin
de olduğunu bilmediği gibi...
Defterinin dördüncü sayfasında :
“Bundan 19 yıl evvel, şubat
ayının karlı ve fırtınalı bir gecesinin saat 10’unda Tarbaz’da
(Darboğaz’da) dünyaya gelmişim. Aradan seneler geçti... İlk
tahsilime 6 yaşında Akifiye’de (1) başladım. Ve
Pozantı’da 1932 – 1932 senelerinde devam eden ilk tahsilimi
pekiyi derece ile tamamladım.
Okumaya karşı istidadım ve
bilhassa askerliğe karşı göstermiş olduğum temayül çok fazla
olmakla beraber, memleketimde orta mektebin bulunmaması ve
Askeriyeye geçememem manen beni çok sarsmış olacak ki, evde
kendi kendime çalışırken çok defalar ağladığım dakikaları çok
iyi hatırlıyorum. Nihayet o sene Niğde’de okumam
kararlaştırıldı. 1933 – 1934 döneminde Orta mektebe kaydoldum.
Ve o sene pekiyi dereceyle sınıfımı geçtim.”
08.02.1934 tarihinde Niğde
Ortaokul Müdürü, Öğretmen Süruri Binyıldırım'a Kamışlı’da görev
yaparken, oğlu Niğde Ortaokul ikinci sınıf, 112 numaralı
öğrencisi olan Bedrettin Binyıldırım’dan da bahseden bir mektup
gönderdi :
Öğretmen Süruri Binyıldırım'a !
Efendim!
Mektubunuzu aldım. Çocuğunuzla
alâkadar oluşunuz şayanı memnuniyettir.
Bedrettin efendinin hiç zayıfı yoktur. Ders ve vazifesine
dikkat ve ihtimam eder. Ahlâk ve terbiyesi de mazbuttur.
Geldiğinizde daha tekâmül etmiş göreceksiniz. Sene nihayetinde
sınıfını ikmalsiz geçebileceğini de zannediyor ve ümit ediyorum.
Bu vesile ile sizden bir şey
rica edeceğim. Her halde Niğde’ye ve mektebimiz için
düşündüklerimin tahakkuku için yardımınızı esirgemeyeceğinizi
umarım. Mektebin avlusuna biraz fidan dikeceğim. İşe yarar
çınar, ıhlamur fidanı o civarda bulmak mümkün müdür? Bir amele
günde kaç tane çıkarabilir? Bir hayvana kaç tane yüklenebilir?
Hayvan kirası kaç kuruştur? Kısası bir fidan buraya kaç kuruşa
mal olabilecektir? Lütfen bir mektupla acele bildirirseniz çok
memnun kalacağım. Bilvesile karşılıklı saygılarımı sunarım
efendim.
Niğde Ortamektep Müdürü
Niğde, 08.02.1934
imza
Öğretmen Süruri, vakit
kaybetmeden bütün imkanlarını kullanarak Niğde Ortaokul
Müdürü’nün isteklerini ulaştırdı.
Bedrettin Binyıldırım defterinin
beşinci sayfasında ise acılarını dile getirir :
“Ertesi sene ailevi vaziyetim
arasındaki bozukluk beni çok sarsmıştı! Buna yegane sebep
Beybabamın hasta olması ve el’an hastalığının devam etmesiydi.
Nihayet bu kıymetli atamı, 16 -17 Kânunsani 1935, (17.01.1935)
Çarşamba gününün saat 03.30’unda kaybettim. Artık öksüzlük
halkasını Tanrı benim de boynuma geçirmişti! Zamanla, babaları
olan arkadaşlarımı gıpta etmeye başladım. Öksüzlüğün verdiği
acı, diyebilirim ki ailem arasında yegane bana çok büyük
tesirini yaptı! Sönmez ve sönmeyen derin yaralar açtı! Artık,
benim için yegane lazım olacak şey ancak çalışmaktı.
Çalışmak ve okumak... Fakat,
nasıl? Daha ilerisini yazmak istemiyorum, biliyorum. Yazılarım
beni tahrip ediyor. Üzüntüm, tekrar mazinin derin yaralarını
açıyor! Oldukça kısa ve belki de kısmen acısız olarak yazmak
istiyorum. Acılarımı tekrar hatırlamak. Bana sanki tekrar o
anları yaşatıyormuş gibi geliyor! 1935 –1936 ders senesi
nihayetinde orta mektebi pekiyi derece ile bitirdim.
Muallimlerimin tavsiyesi okumamı sürdürmem üzerine oldu! Fakat,
nasıl okumak, nerede ve ne için? İşte bunlar zaten kalbimde
öteden beri yer almıştı! Askerliğe karşı ruhumda taşan bir sevgi
ve buna beni sürükleyen belki kuvvetli bir azim ‘Maltepe Askeri
Lisesi’nin’ koynuna attı!
İşte bu tarih: 30 Ağustos 1935.
Artık şanlı Maltepe’nin havasını teneffüs ediyorum. Az bir zaman
sonra zatülcenp (2) hastalığına yakalanmam nedeniyle altı
ay hava tebdili ile Bor’a gitmeme sebep oldu. Şuracığa kadar
yazdığım kısım hatıralarımın çok az ve kısa olan bir parçasıdır.
Asıl maksadım, hatıralarımın heyecanlı olan bahsini anlatmamdır.
İşte bu kısım ki 1936 senesinin baharında başlayan ve defterimde
esaslı yer alan “Baharımın Çiçeği” serlevhasıyla başlayan
hatıralarımdır.”
Bedrettin Binyıldırım annesinin
gayretleriyle tahsilini sürdürdü. Osmanlıca ve Kur’an-ı Kerim
bilgisi de oldukça iyiydi.
BEDRETTİN
BİNYILDIRIM’DAN : «BAHARIMIN ÇİÇEĞİ»
- Hatıra defterinin altıncı
sayfasında bahsettiklerine bakalım:
- “Ruhumun coşkunluğu, kalbimin
heyecanları herhalde şimdiden sonra başlamış olacak! Hayatı
şimdiden sonra anlamış olacağım ki ‘Baharımın Çiçeği’ hakkında
duyduğum hissiyatı aynen şu defterime yazabiliyorum!
- Hatırladığım şey: Yalnız
hatıralar.Düşündüğüm nokta, yegane istikbal!.
- Kalemim durmadan yazmak istiyor
şimdi.’Esmer güzeli’ bir kızın sevgisiyle yanan bu kalp daha
neler neler anlatacak!”
- Bedrettin Binyıldırım aslında
kendisini geçmişten ve yaşadıklarından koparacak olan bir
başlangıcın üzerindeydi. Bor’da başlayan bir aşk ona sıkıntılı
anlar yaşatacaktı. İstanbul da onu kendi özellikleriyle bir
güvercin gibi havalandıracaktı.

MALTEPE’DE
- Bedrettin BİNYILDIRIM’ın
İstanbul’da Askeri okulda tahsil yaparken bir kıza aşık olmasını
annesi Hatice Hanım tahsiline engel olur düşüncesiyle olumsuz
karşıladı. Bedrettin ise, bu anlarda bir hatıra defterine
içindeki duyguları günü gününe aktarmaya devam etti.
BEDRETTİN’İN
1936 YILINDA DEFTERİNE YAZDIKLARI
- “Temmuz ayının Pazartesi
günlerinden birindeyim. (Bor’da) bağda bulunuyoruz, büyükannem
de bizimle beraber. O gün olacak eğlencelerden birinde
davetliydim. Her zaman olduğu gibi yine erkenden kalktım.
Seherin verdiği zevk, kimsesizliğin verdiği ıstırap yine beni
şehre doğru sürüklemekte. Ağır adımlarla ilerliyorum Bor’un
bağlar yolunda! Daha birkaç ay evvel, mektebin sıralarından muhayyelemde yaşattığım ‘Çiçeğime’ ben de işte böyle rastladım!
Açılmış bir kapı, içerde küçük bir bahçe ve birkaç merdivenle
çıkılan tek bir oda. Bu odanın kapısı önünde oturan Salih Bey
amcam! Yürüdüğüm yoldan geri döndüm! Demek o buradaydı. Ben azap
ve yalnızlığın acısıyla inlerken o buraya zevk için mi gelmişti?
Fakat; belki hayır! Asabımın gerginliği, kalbimin artan
heyecanları nihayet beni içeriye doğru itti. Gittim. Yaklaştım
bey amcama! Sonra kaim validesine ve daha sonra teyzeme. Uzanan
elleri hürmetle öptüm! Fakat, henüz ortada o, ‘çiçeğim’ yoktu!
Az bir zaman ve belki de birkaç saniye sonra onu da gördüm.
Gözlerim, baygın gözlerinin ta derinliklerine bir an dalmış ve
bu zaman zarfında bütün vücudumun ürperdiğini iyice tasavvur
ediyordum o an!.. (...) İşte sarhoşluk, işte o anın yaşatmış
olduğu tesir, kalbimden kopardığı bir bağla onu bana bağlamıştı!
- Mekteplerin açılma zamanı
gelmişti artık! Anneciğimin ellerinden, kardeşlerimin
gözlerinden öperken göz yaşlarımı akıtıyordum! Tren gece
gelecekti. Tekrar eve dönmüş ve Halil efendi dayımlarda
kalmıştım.Uyuyamadım, uyuyamıyordum ki! Beklenen zamanlar çabuk
gelir derler. Şehir, her şey uykuda! Ben trendeyim şimdi. 1936 -
1937 ders yılı. Maltepe’nin ikinci senesinin havasını teneffüs
ediyorum.
- 20 Temmuz. Bor’a gitmek için
hazırlandım. Nihayet 21 Temmuz sabahı yoldayım. Tren ona, onun
yaşadığı topraklara doğru yaklaştıkça sonsuz bir neşe
içerisindeyim gibi seviniyor ve bir çocuk gibi çıldırıyorum! Ah!
Tanrım, onu ne kadar çok seviyorum ben!
- Ertesi akşam saat 06.30’da Bor’a indim. Annem, kardeşlerim
ve akrabalar tarafından karşılandım.”
- “Maltepe’de 18.04.1939 tarihinde
bizzat kendisi “Beyamcacığım” başlığıyla bir mektup yazarak
mektubun sonunda “sizden bugün kerimeniz Hikmet hanımı
istiyorum” diye bir ifadeyle evlenme isteğini duyurdu. Bu hatıra
defterinin 72. ve 76. sayfaları arasında yer aldı. 9 Mayıs 1939
tarihinde naklettikleri ise umutsuzluğunu aksettiriyordu. (...)
- “Ve şimdi ben; başka bir ruhta
tüten, başka bir kalpte yer alan insanım! Hikmet, beni affet
demiyeceğim sana! Çünkü sen, kendi günahını kendi kabahatinle ve
kendi mukadderatını kendi elinle karalayan masum bir kızsın!
Ve bundan sonra hatıramı yazmayacağım, çünkü bu kudret senin
ihmalkârlığınla sönmüştür yavrum!... Şimdilik Allah’a ısmarladık
ve SON = “
- 7/8 Haziran 1939 tarihinde son
üç sayfanın sonuna yazdıkları ise:
- “Yarın istikbalde, yine maziye
karışan bu anlar sana neler hatırlatacak ve arkada kalan
şimdiki mazi sana neleri gösterecek? İstikbalde “Baba” olduğun
zaman aynı aşkın safhalarına düçar olan evlâtlarına ne
söyleyecek ve nasıl yol göstereceksin? İşte onlara da istikbal!
İstikbal olunca tayin olacak! O halde şimdilik ümit ve yine
ümit!”
- Şeklinde onu tekrar hayata
bağlıyordu.
- Yanmak üzereyken kurtardığım
dört defterden alıntılar yaparak aktardığım konuların geleceğe
ışık tutacağını biliyorum.
OKUDUKLARI VE YAZDIKLARI
Gerek okuduğu kitapların etkisinde kalarak, gerek kendisinin
mavi gözlü oluşu çevresindeki kızların kendisine gösterdiği ilgi
onu bir hâyâl âleminde uçuyordu. Hatıra defterinde yer alan
«okuduklarım» başlıklı bölümde kendisinin aktardıklarına bakalım
:
«Hayatımda ilk olarak okuduğum ve benim Üzerimde çok büyük
etki yapan, romana karşı alâka uyandıran Tarih : Maltepe Askeri
Lisesine girdiğim seneki 1936 - 1937 yılının başlangıcıdır. Bu
roman «Sönen Işık» adlı güzel bir eserdir.
O tarihten beri okuduğum romanlar :
I - Sönen Işık (Heyecanlı)
II - Yaprak Dökümü
III - Çalı Kuşu
IV - Sevgim ve Izdırabım ( çok heyecanlı)
V - Bu kalp duracak (Bilhassa bu - 1 Ağustos 1937 Bor -
"Bağda"
VI - Dikenli Çit (Hastayken 1937 Bor, güzel)
VII - Vahşi bir kız sevdim (heyecanlı)
VIII - Çöl aşkı (güzel)
IX - Yaban Gülü (çok güzel)
X - Canım Ayşe
XI - Gülün Babası Kim? (heyecanlı)
XII - Gizli Ağrı (heyecanlı ve hoş)
XIII - Son Gece (Hoş ve çok heyecanlı)»
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM

ŞİİRLERİ
Gerek Hikmet Hanım’a duyduğu yakınlık, gerekse annesi Hatice
Hanım’ın aşkına olumsuz bakması onu şiir yazmaya itti. Askeri
Okulda göstereceği başarılarına aşkının destek olacağını haykırdı.
Hatta sevgisini ön plana alarak “Sana” diye seslendi :
SANA
İstemem; gözlerin gülmesin bana
Sana layık olan bir asker değilsem!...
28.IX.1937
İ. Bedrettin
Sevgilisine ilk hitabını da şiirleştirerek ona yakınlığını
katmerleştirdi. Hikmet Hanım da ona iyi cilve yaparak karşılık
verdi. Yer yer ondan uzaktaymış gibi görünerek kendine iyice
yakınlaşmasına zemin hazırladı...
TEMENNİ
"Ona ilk hitabım"
Ben ki, sessiz, habersiz gönül bağladım size,
Şimdi ne zaman dalsam, derim gözlerinize
Birdenbire ruhumu çılgın arzular sarar
Atılmak ister gibi karanlık bir denize!...
Düşündüğüm sizsiniz her gün her gece şimdi
Bu dünyada saadet siz demek bence şimdi
Ruhunuz eş olmazmış diyorlar, benim gibi
Size yalnız gönlünü veren bir gence şimdi?!...
Aczimi anlasam da yolumdan dönmem geri
Tuttunuz can köşemde hükmedecek bir yeri.
Bir kere gözlerime baksanız anlardınız
Sizin için kalbimde canlanan emelleri...
Bedrettin BİNYILDIRIM
Maltepe’de yankılananlar hatıra defterine
yansıdı.
HATIRALAR
Yine bir zincir gibi kalbime düzüldünüz
Dimağıma ok gibi batan ey hatıralar...
Geçmiş maceralarınızla kalbime gömüldünüz
Benliğimi kurt gibi kemiren hatıralar!...
Maltepe, 2/3.III.1938
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
KALSIN MI?
"Onun için"
İçimde, ilk gördüğüm günden açılan yara,
Tam gönlümde beliren sızıyla kanasın mı?
Üzerini acıyla hayalle sara sara,
Hakikate bürünüp halâ kapanmasın mı ?
İlaçsız yaralarım gününü bekler gibi,
Ben de öyle sabırsız günlerimi bekledim.
Sende görünmedin ki, beyaz melekler gibi,
Dertlerimin üstüne biraz daha ekledin!...
Bana söz ver sevgilim, bekletme beni sakın,
Şu zavallı saf kalbim sözüne incinsin mi?
Şimdi sana pek uzak, gönlüme daha yakın
İçimdeki o yara durmadan kanasın mı?...
Bedrettin BİNYILDIRIM
Bor - 01.08.1937
Gerek Hikmet Hanım’ın cilveleri gerekse Annesi Hatice Hanım’ın
baskıları onu zaman zaman ümitsizliklerin içine itti.
BU AKŞAM
Ufukta solarken kızıl çiçekler,
ürperen dallarda ölürken rüzgâr
Dedim ki, dönmeyecekler
İçimde bu akşam garip bir his var!...
Ürperen dallarda ölürken rüzgâr
Bilmem ki, ümitten niçin uzaktım?...
İçimde bu akşam garip bir his var!
Uzanan yollara hasretle baktım!...
Bedrettin BİNYILDIRIM
SAÇLARININ RENGİ
Kumral ipekten gibi akşamın solan rengi,
Neden bu gün herkesin canına can katıyor?
Her gün akşam gibi kır servilerin ahengi,
Dinle bak senin için ne kahkaha atıyor?...
Bak saçının rengine büründü al ufuklar
Güneş bile saçını önüne yaydı bu gün
Akşamın kokusundan süründü al ufuklar
Ay parlak ışığını gönlüme yaydı bu gün!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
İstanbul - 26.10.1936
2669 9/4
Kendi ölümünü düşündürerek sevgilisine göndermeler yaptı... Ölümün
dahi ondan kendisini koparamayacağını duyurdu.
"H" SANA VASİYET
Sana vasiyetim bu, ölürsem de gam yeme
Ben giderken arkamdan sakın ağlayım deme...
Senden ayrı değilim, geçsem bile ademe,
Hayalimi karşında dikilmiş bulacaksın!...
Uçsun ufuklarında bulutlar yığın yığın,
Gölgesinde yattığım o viran mezarlığın,
Meyus olursan eğer yine aşkıma sığın
Baş ucunda ruhumu dikilmiş bulacaksın!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
YALNIZ SANA
Hayalinle uğraştım kimsesiz gecelerde
İnanki aşksız kalan ruhum derinden ağlar...
Kanatçığı kopmuş kuş gibi yerlere düşen,
Muammalı her sözün dertle kalbimi dağlar!...
Elem artık yaraşmaz, neşe yakışır bana
Taptım senin aşkına, taparım "yalnız sana"!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
Annesiyle sevgilisi arasında bulunduğu çaresizliği ifade etti...
ANNEME VE ONA!
On sekiz ay var ki senden ayrıyım,
Şu dertli kalbimi hasretim dağlar...
Neşeli geçmedi hiç bir tek ayım
Kalbimin içinde bir bülbül ağlar!...
O dertli bülbül de ötmedi bir gün,
Yanardı hasretle belki de her gün.
Birleşirde eğer bizler de bir gün,
Bu defa da kalbim sevinçten ağlar!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
Duygularıyla kendine bir yol aradı... Ayşe ile kıskandırmayı
denedi.
AYŞE'YE VEDA
Ayşe, benim kalbimin güneşidir,
O; ne bir Çin güzeli, ne de bir Afrika zencisidir.
O benim hayatımdır, o benim eşimdir,
Ayşem, benim köyümün en güzel incisidir.
Ayrılırken öpmüştüm, o pâk alnını,
Örüyordu o zaman, o güzel saçlarını...
Ayşe benimdir, benim gülümdür,
O çağlar aşkımın şen bülbülüdür!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
İstanbul - 11.11.1936
SANA
Hiç bir zaman usanmam, seni sevmekle inan
İnan hiç bir an kanmam, gözlerine bakmakla...
Kıyamet derler olmaz, ne olur ki olmakla,
Mahvolsam da aldırmam vazgeçmem senden inan!...
Ebediyen mahvolmaz bende bu yüksek iman
Terlese de yorulmaz, yolunda bu asker inan!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
Duyguları düşlerini şekillendiren bir aşk hikâyesine dönüştü.
Kendisini vereme yakalanmış ve yatağa düşmüş gibi hissetti.
Gördüğüm bir rüyanın hikâyesidir...
"H" İÇİN...
"Sevgilime hitaben"
Ağlayarak uyandım
Yine kalbim yanıyor ufukların rengiyle,
Senelerin hasreti bu akşamda dinecek.
Değişiyor güneşler yerlerini dengiyle
Çünkü, bu gün göklerden başka bir nur inecek...
Mevsimleri yenerek işte sana kavuştum,
Biraz sonra gözlerim gözlerine dalacak
Bir zamanlar hayale hapsedilmiş bir kuştum,
Şimdi artık o günler, hep mazide kalacak!...
- Anneciğim izin ver, sevgilimi göreyim
Kalbimdeki ateşle ona çelenk öreyim?...
Bir kaç günlük hayatım bu akşamda sararsın!...
Anne! şimdi gideyim... bırak sonra ağlarsın!?...
İşte ben gidiyorum.
- Sana, dur... dur diyorum...
Gençliğini öldürdün bir çılgının peşinde
Söyle oğlum, sen bana, ne kazandın eşinde?...
Bir sevgi mi, veremle bu gün seni öldüren,
Güneş gibi parlayan, gözlerini söndüren?!...
- Evet anne bir kadın benliğimi kemiren...
- Oğlum, sen bir çiçektin, bir kız bu gün soldurdu,
Benliğini kuruttu, kanına zehir doldurdu...
Melek gibi uyurken bile bile gelen kanı
Dudağının üstünde, titrediği her zaman
Ona "lanet" diyorum, lanet olsun o kıza
Gözleriyle aldatıp, sevgi çalan hırsıza...
- Anne, artık söyleme, ben her şeye alıştım
Ben de, bu gün yaşayan ölülere karıştım.
Uzaklardan seyretmek, öpmek onu gözümle,
Anne, bu da yasak mı, söyle bütün özünle?!...
- Bu arzun beni yensin,
Çünki, benim varlığım, emellerim hep sensin,
Seni görmek mükedder, sana vermek çok keder
Bu zavallı anneni belki bir gün yok eder...
Haydi oğlum dürbünle sevgiline eyi bak,
Son olarak başına uzaktan bir çelenk tak?!...
- Çok lütufkârsın anne,
Parçalansın veremden ciğerlerim, ona ne
Nedir ona, varlığım ihtirası önünde,
Dün altından bir taçtım bu gün hiçim gönlünde.
Belki, şimdi orada kahkahalar atıyor,
Belki şimdi, kalbinde başka bir genç yatıyor...
Son olarak göreyim, artık ona son olsun
Açılmamış aşkıma bu gün hicranlar dolsun...
Gözlerimden kıskandığım, hayatımla andığım,
O kız artık yalnız, yapa yalnız gidiyor.
Ah! ya Rabbim gidiyor, sevgisine kandığım
Bir günlük hayatımı bana haram ediyor...
Unutmuş o da artık, o da unutmuş beni,
Aramıyor gözleri eski şen günlerimizi,
İşitmiyor "ah!" ile inlediğim her demi,
Siliniyor gözümde ümidimde son izi!...
Bu gecede gülmedim, yandım ah! Tanrım yandım,
Hikmet için bu gün de ağlayarak uyandım!...
İ. Bedrettin BİNYILDIRIM
Bor, 15.08.1937
«Hakiki asker vatanına olan sevgisi gibi sevgilisini de
kalbinde yaşatır!
Bedrettin Binyıldırım
İstanbul’da 12.10.1937 tarihinde aksettirilen bir şiirin boyutları
oldukça farklı :
KULELİLER
I
Ne çapkın Kuleliler
Yollarda kız beklerler
Biraz fırsat bulunca
Hemen buse isterler...
II
Çok fiyaka yaparlar
Rugan kemer takarlar
Bir mafevk görünce
Sertçe selam çakarlar...
III
Bol paça giyerler
Şapkayı yana eğerler.
Bir güzel kız görünce
Pek çapkınca gülerler...
IV
Sokulsam hep yanına
Atılsam kucağına
O mağrur dudakların
Deyse dudaklarıma...
V
Biri bana yâr olsa
Aşkımla benzi solsa.
O kuvvetli kolları
Belime kemer olsa...
VI
Dinle beni Kuleli
Ey ruhumun emeli
Kaynıyor hep kanımız
Sizi sevdik seveli!...
İstanbul, Kandilli Kız Lisesi 11’rinci sınıf talebelerinden N° 306
Melâhat
Bedrettin Binyıldırım kendisine verilen bu şiiri de defterine
kaydeder. Ve cevabı da gecikmez...
KANDİLLİ KIZ LİSESİNE BİZDEN CEVAP
I
Bize «çapkın» dediniz
Bunda kusur ettiniz.
Bol paça giymekle
Bize «külhan» dediniz...
II
Sizden bize yâr olmaz
Siz için benzimiz solmaz
Almak için bir buse
Günlerce yalvarılmaz...
III
Gel deseniz geliriz
Sevginizi biliriz.
Verirseniz bir buse
Memnuniyetle öperiz...
IV
Saçlarınız bukleli
Gözleriniz sürmeli
Dilinizden hiç düşmez
Sevdiğiniz Kuleli...
Kuleli Askeri Lisesi Talebelerinden Bedrettin Binyıldırım
Maltepe’den mezun olduktan sonra yazdığı bir şiirle örnekler
vererek mesleğinin önemine ve kutsallığına işaret eder...
TÜRK SUBAYI
«Saygılarımla size»
Heyecana getirmek maksadıyla kalbinizi
Anlatmak istiyorum size mesleğimizi
İlk sözde söylüyorum Türk’ün karşılığını;
Türk, «asker» demektir ateşlidir onun kanı
Asker olan bu ulusun çekirdeği subaydır,
Onun yalnız biricik tek düşüncesi vardır.
O da : Her zaman yükselmek, yükseltmek fikridir,
Kalbinde yanan, vatan, millet ateşidir.
Herkesin gözü var bu dinç subaylarımızda
Yanmıyor vatanın aşkı, çünkü kanlarında
Cesaret, kahramanlık hep Türk subaylarında,
Bedeldir tek bir tanesi bütün cihana da...
İsterseniz bir parça tarihe bakalım
Ulu önderimizi göz önüne alalım...
Çarpışırken düşmanla Çanakkale’de
Bir mermi patladı kalbinin üzerinde...
Bir feryat işitildi etraftakilerden
O heybetli vücudunu çevirerek arkadan
«Sus asker duymasın bağırmayın her yandan»
Diyerek sakinledi heyecanlı kalpleri
Ve uzatarak elini bağırıyordu : «İleri!»
Olur mu bundan büyük mertlik o soğukkanlılık
Vatanın uğrunda budur, en yüksek canlılık!...
Anlatayım ikinci bir misal daha size:
İzmir’de Yunanlılar çıkmıştı önümüze,
«Venizelos yaşasın eğildik size»
Diye bağırtmak isterken hain düşman bize...
Fakat; bunu hiçbir Türk kabul etmemişti
İşte miralay Fethi Bey, «bağıramam» demişti.
Bunu duyan Yunanlı yerinden sıçramıştı
Süngüsünü göğsüne, kalbine saplamıştı!...
Onlar hep vatanın mert subaylarıdır,
Atatürk, İnönü en ön saflardadır!...
Anladınız mı «Türk Subayının» kıymetini,
Vatan uğrunda her an gösterir mertliğini...
Şimdi size bağırarak söylüyorum ben de
Maltepe’den mezun olarak hem de
Olacağız ateşli Türk subayı ilerde!...
Son sözümde söylüyorum, şunu unutmayın:
Zafer Türk Subay ve askerindedir anlayın...
Eğer anlatabildimse mevzuumu sizlere
Hürmetle eğiliyorum önünüzde yerlere!...
Bedrettin Binyıldırım
Annesine hitaben yazdığı bir şiirle içinde bulunduğu anı
yansıtmaya çalışır...
ANNE
Daima peşinde çılgınca gezdim,
Ezildim, üzüldüm, canımdan bezdim.
Sen bana derdin de, inanmazdım,
Anladım sevda yalanmış anne!...
Keşke saçlarını öpmez olaydım,
Varımı, yoğumu vermez olaydım
Keşke el koynuna girmez olaydım,
Kıskançlık ölümden yamanmış anne!...
Kâh dilim varmaz kahpe demeğe,
Yıllarca kahrını çekmişim neye...
Sonra, gece gündüz sevgilim diye
Bağrıma bastığım yılanmış anne!...
Bedrettin Binyıldırım
ONA
Hatıralardan...
38 yılının uzun bir kış gecesi
Etrafı bürümüştü karanlığın perdesi...
Uzun uzun düşünürken gurbetin acısını
İşitir gibiydim yine ben o şakrak sesi!...
Biraz sonra gözlerim ta enginlere,
Gönlüm yine uçuyor, uçuyor mazilere!...
Gençliğim mi koşuyor bir hayal arkasında,
Halbuki gençliğim varıyor tarihlere!
O genç ki bir zaman durmadan çağlamıştı,
Ayrılık ateşiyle ta içten ağlamıştı;
Ilık bir yaz gecesi mehtaplı bir günde
Öperek ellerini; artık vedalaşmıştı!...
Şimdi artık bu hayal bir rüya oluyor,
Unutulan sevgili yabancı mı oluyor?!...
Feryatla inle gönül, feryat et sen gene
Acıyla geçti zaten 17 sene!...
İ. Bedrettin Binyıldırım
15 Ocak 1938
Bir askerin hakiki aşkı «vatanıdır!»
Zaruret içinde asker şahsi menfaat ve ihtiraslarını vatani
duyguları için feda etmelidir!...
Asker; iradesini ve hürriyetini vatanına bağışlayan adamdır.
«Atatürk» gibi...
Bedrettin Binyıldırım
- BU MERT ADAM BENİM DAYIMDI
- Annem Fatma Mürşide ÇAYCI dayım
Kurmay Albay Bedrettin Binyıldırım Doğu Menzil Komutanlığında
görev yaparken Kayseri’ye ziyaret için gitmişti. Ben dönüşte
anlattıklarının hepsini burada nakletmeyeceğim. İnsan hayatının
etrafında dolaşan büyücüler ya da kıskançlıklar bir kıskaç gibi
ileride ne gibi engellere ya da takozlara zemin hazırlayacak
bunu irdeleme iradesinin birilerinde yokluğunu söyleyeceğim
sadece. Sevgi önüne konulanlar simsiyah ve belirsizlikler içinse
eğer. Ucu koltuk değneklerine dayanarak yürüme zorluklarına
kadar uzanır. Çocukların “Bugün cumartesi; Balık! Balık! Balık!”
şeklindeki masum ve sevinçli anlarının unutulmadığı gibi, bunlar
da unutulmuyor.
- Yıllar geçti. Bedrettin
Binyıldırım’la bir sabah Beşiktaş’ta buluştuk. Orada Adalet
Partisi ilçe başkanı da olan Kadir Şeker’in “Şark Lokantası” ve
“Şeker Piliç” isimlerini taşıyan iki iş yeri vardı. O sırada ben
ev arıyordum. Dayım Bedrettin Binyıldırım’ın Kadir Şeker’le
tanıştırmasıyla kiralık bir evi de bulmuş oldum. Ayrıca benim
projelerimi çizebileceğim masa, ders çalışabileceğim sobalı bir
yer de bana gösterildi. Dayım:
- -Yeğenim daha olmazsa bu partiye
üye ol, okulundan mezun oluncaya kadar da derslerine burada
çalışırsın» dedi.
- Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne
bağlı Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’nda tahsil
gördüğüm sırada okul müdürü Endüstri Grafiği dersi öğretmenimiz de
olan Prof. Namık Bayık’dı. Bölüm başkanımız Prof. Önder Küçükerman,
stürüktür dersi öğretmenimiz Ertil Ayaydın, sanat tarihi dersimize
Prof. Nermin Sinemoğlu, Endüstri tasarım tarihine Prof. Sadi Öziş
vb. öğretmenlerimiz giriyordu. Öğretmenlerimizin her birisi çok
değerli kişilerdi.
- Dayımla görüşmemden bir gün sonra,
müdür muavinimiz ve birinci sınıfta Edebiyat derslerimize de
girmiş olan Sabit Ayasbeyoğlu beni odasına çağırdı. Bana önce bir
şey söyleyeceğini söyledi. «Senin herhalde Göztepe’de oturan bir
dayın var... Kurmay Albay?..» dedi. Ben de : «Evet... » dedim. «O
dün ölmüş... Eşi ve çocukları bugün senin gelmeni istiyorlar...»
dedi.
- Ben bu haberden sonra bayılmışım.
Okulumuzun bitişiğinde bulunan Mimarlık Yüksek Okulundan doktor
çağırmışlar. Neyse ayıldıktan sonra yola koyuldum. Gittiğim de
dayımın cenazesinin kaldırıldığını öğrendim. Yengem Hikmet
Binyıldırım beni bir gün önce yani dayımın öldüğü gün aradıklarını
söyledi. Orada akrabamız olan Seniha Hanım teyze de vardı.
- Ben gelmeden önce acaba teyp
kasetleri içerisinde dayım Kurmay Albay Bedrettin Binyıldırım’ın
sesi var mı? diye araştırmışlar... Tesadüf ya, dayım bir yılbaşı
gecesinde o zamanki TRT Genel Müdürü Musa Öğün’ü telefonla aramış.
Bulamayınca orada bulunan görevliye hitaben : «Musa Bey’e salam
söyleyin. Ben Kurmay Albay Bedrettin Binyıldırım... Televizyon
yayınlarından dolayı kendisiyle görüşmek istemiştim. Biz Rusya’da
mı yaşıyoruz? İngiltere’de mi yaşıyoruz? Amerika’da mı yaşıyoruz?
Hani bizim kendi müziğimiz? Bu sözlerimi kendisine iletin!» Açık
unutulan teyple, kasete bu sözler kaydedilmiş. Bana o gün bu
sözler dinlettirildi.
-

Bedrettin BİNYILDIRIM ve kardeşi Mehmet
Resai BİNYILDIRIM
Fotoğraf arkası :
Çok kıymetli Enişteciğim,
Halamın, senin abim ile birlikte ellerinizden öpmeye geldik.
Abim ablamın gözlerinden ben de ellerinden, yeğenlerimizin de
gözlerinden öperiz.
26 Mart 1954
Mehmet Resai Binyıldırım
|
|
ÖĞRETMEN SÜRURİ BİNYILDIRIM
1897 yılında Bor’da doğan
Öğretmen Süruri’nin babasının adı Hacı Mehmet Efendi, annesinin
adı da Fatma idi. İlk evliliğini Hüseyin Efendi ve Esme Hanımın
kızları Bor doğumlu Naziver Hanımla yaptı. İkinci evliliğini ise
Raşit Efendi ve Aliye Hanımın kızları Bor doğumlu Nuriye Hanım
ile yaptı. Üçüncü evliliğini ise Mehmet Efendi ve Habibe Hanımın
kızları Filibe doğumlu Hatice Hanım ile yaptı.
Hatice Hanımla yaptığı
evlilikten yedi çocukları oldu. İlk çocukları İsmet Bedrettin
Binyıldırım’ın her ne kadar doğum yeri sonradan nüfus
kayıtlarına Üsküdar olarak geçse de 10.02.1919 tarihinde
Tarbaz’da (Darboğaz) doğduğu bir gerçektir. Bu bizzat kendi
tarafından hatıra defterlerinde el yazısıyla doğrulandığı gibi
bizzat annesi Hatice Binyıldırım tarafından da bana ve anneme de
bahsedilmiştir. İki yıl sonra yani 1921 tarihinde ikinci
çocukları Sadettin dünyaya gelmiş ve 05.03.1927 tarihinde vefat
etmiştir.
Üçüncü çocukları 1922 tarihinde
dünyaya gelince ona Öğretmen Süruri annesinin ismini de
ekleyerek Fatma Mürşide ismini vermiştir. Dördüncü çocukları
Feriha Asiye ise 11.03.1926 tarihinde doğmuştur. Beşinci
çocukları Hasibe Mine de 12.04.1930 tarihinde doğmuştur. Altıncı
çocukları Mehmet Resai de 18.04.1931 tarihinde dünyaya
gelmiştir. Yedinci çocukları Mehriban Münire 01.10.1933
tarihinde doğmuş ve henüz bir buçuk yaşına girmeden 17.01.1935
tarihinde babası Öğretmen Süruri’yi kaybetmiştir.
Öğretmen Süruri’nin babası Hacı
Mehmet Efendi, Bor’da eski bakanlardan Haydar Özalp’ın bağına
yakın, Bentkavak denilen bölgede bulunan bağına rahatça giren
bir hırsızın çaldığı üzümlerle çıkamadığını şehir merkezindeki
evinden manen fark edebilecek bir inanç düzeyinde olduğu olayın
şahitleri tarafından dile getirilmiştir. Bunlardan biri de
Mehmet ÖNOĞLU’dur. Öğretmen Süruri’nin babası Hacı Mehmet
Efendi, babası Abdi Hoca gibi saygıyla anılan insanlar arasında
olduğuna dair bize kadar çeşitli bilgiler ulaşmıştır.
Çocukların en büyüğü olan Bedrettin Binyıldırım Harp okulunu
bitirdikten sonra öğretmen Hikmet Hanımla evlenerek amacına
ulaştı. Evliliğin ilk yıllarından itibaren eşini baskılarıyla
ister istemez kardeşlerinden ve annesinden uzaklaşmak zorunda
kaldı...
Hatice Hanım altı çocuğuna
kocası Öğretmen Süruri’nin yokluğunu hissettirmemek için
kollarını sıvadı. Sanki o varmış gibi elleriyle kış ekmeği
yapmak için büyük bir leğen içerisinde tek başına hamur yoğurdu.
Bu sırada büyük kızı Fatma 13 yaşındaydı. Kocası zamanında
evlerinden hiç çıkmayan ak gün dostu akrabalarını ya da
dostlarını kendisine yardım etmeleri için çağırdı. Ama hiç kimse
gelmedi. Bütün kapılar yüzüne kapanmıştı. Ağlayarak kızı
Fatma’ya :
-Baban öldükten sonra herkes
bizim yüzümüze kapılarını kapadı. Kızım Allah yardımcımız olsun!
Hamur kurumadan ben sana oklavayla tahta üzerinde hamur nasıl
açılır öğreteyim, sen aç ben pişireyim. Dedi. Fatma annesinin
gözyaşlarını dindirmek için :
-Anneciğim yeter ki sen ağlama,
ben elimden ne gelirse yaparım. Kardeşlerim uyanmadan istersen
hemen işe başlayalım. Dedi. Bu sırada dış kapıya elle
vurulduğunu hisseden Hatice Hanım koşarak kapıyı açtı. Orta
yaşlarda, başörtülü, üzerinde yeşil hırkası olan şalvarlı bir
bayan içeriye girdi :
-Hatice Hanım ekmek yapmak için
bir hanım aradığınızı duydum. Bu sebeple size yardımcı olmaya
geldim. Hatice Hanım sevinçten gözyaşlarını tutamadı. Kendisi
tandır başına geçti. Fatma’nın önüne bir ekmek tahtası, gelen
hanımın önünde de bir diğer ekmek tahtası koydu. Bu tahtaların
altlarına kasnak ve elek konularak yükseltildi. Oklavalar
yuvarlandıkça açılan yufkalar bir taraftan da pişiriliyordu.
Burcu burcu ekmek kokusu etrafa yayıldı. Bir saat sonra, gelen
hanım tandır başına geçti. Hatice Hanımla yer değiştirmişlerdi.
Fazla sürmemişti. Yufkalar üst üste yığın haline gelmiş ve iş
bitmişti.
Hatice Hanım sevincinden
ağlayarak gelen hanıma para ve yiyecekler vermek için kilere
indi. Büyük kızı Fatma’ya seslendi :
-Bize yardıma gelen hanımı sakın
bırakma. Ben gelinceye kadar gitmesin kızım.Ben geliyorum! diye
bağırdı. Hanım yukarıya giderken Fatma da onunla konuşuyordu:
-Teyze annem senin beklemeni
istiyor. Tam kapıyı açtıkları sırada Hatice Hanım elindeki
yiyeceklerle yetişti:
-Hanım siz nerede oturuyorsunuz?
Diye sordu. Hanım:
-Hatice Hanım şu ilerde Hüsniye
Hanım’ın evinin karşısında oturuyorum. Ben bir şey istemek için
gelmedim. Yani Allah rızası için geldim. Dedi. Hatice Hanım
ayakkabılarını giydi. Hanım dışarı çıkarken elindekilerle o da
çıktı. Bayan upuzun ve geniş Karaca Mahallesinde kaşla göz
arasında ortadan kaybolmuştu. Koşarak Hüsniye Hanım’ın evine
gitti. Evinin karşısında tek bir ev dahi yoktu. Hüsniye Hanım’ın
evinin kapısını çaldı. Hüsniye Hanım kapıyı açar açmaz, Hatice
Hanım’ı karşısında görünce:
-Hayır ola! Oldukça telaşlısın.
Ellerindekiler de ne? Bir şey mi oldu Hatice Hanım? Diye sordu.
Hatice Hanım başından geçenleri anlattı:
-Çok zor durumdaydım. Bize ekmek
yapmak için bir bayan yardıma geldi. Bu bayan sizin evin
karşısında evinin olduğunu, söyledi. Sonra kaşla göz arasında
kayboldu. Dedi.
Hüsniye Hanım:
-Bizim evin karşısında sadece
bir yatır var. Yani bir evliya. Sen zor durumda olduğun için o
sana yardıma gelmiş olabilir Hatice Hanım. Dedi.
Bedrettin Binyıldırım zaman
zaman kardeşleriyle ve annesiyle birliktelikler yaşasa bile
annesi tuvalette iken kapı üzerinden eşine fark ettirmeden para
atması, içinde bulunduğu halleri yansıttı.
Kızların en büyüğü olan Fatma
Mürşide halasının oğlu Fikri Çaycı ile evlendirildi. Fatma
Mürşide evden ayrılacağı sırada Hatice Hanım kulağına şu sözleri
fısıldadı :
-Kızım biliyorsun maddi
durumumuz iyi değil. Üzerinde bulunan iç fanilanı çıkar da git.
Sana kocan alır! Hiç olmazsa kardeşlerinden biri fanilasız
kalmasın! Bu sözlerinden sonra Fatma Mürşide önce annesine
sarıldı sonra gözyaşlarını tutamadı. Annesinin isteğini de
yerine getirerek iç fanilasını kardeşi Feriha’ya verdi. Bu
sırada hepsi birden hıçkırıklarla ağlamaya koyuldular. Bu
manzara hayatları boyunca hiçbirinin aklından çıkmadı.
«ÖĞRETMEN SÜRURİ BİNYILDIRIM İLKOKULU» İSMİNİ NEDEN
KALDIRDILAR?
Yıllar sonra Kayseri Doğu Menzil
Komutanlığı’nda görev yaparken, Kurmay Albay İ. Bedrettin
BİNYILDIRIM'in gayretleriyle Niğde Valisi'nin de bulunduğu bir
törenle önce Bor Şehit Nuri Pamir Ortaokulu’nun bahçesine kendi
eliyle getirdiği bir Atatürk büstünün konulması sağlandı. Sonra
babasının görev yaptığı Darboğaz Köyü ilkokuluna getirdiği
plaketle "Öğretmen Sürurî BİNYILDIRIM İlkokulu" adı verildi.
Okul bahçesinde de kendi elleriyle götürdüğü Atatürk büstünün
bir kaide üzerinde inşa ettirilerek açılışı yapıldı. O zaman ben
de oradaydım.
- Daha sonra bunu hazmedemeyen
bazı güçler, adı geçen okuldan bu "Öğretmen Süruri BİNYILDIRIM
İlkokulu" tabelasını kaldırdılar. Kaldırmakla kalmadılar,
duvarlarda yer alan resim ve tarihi belgeleyen çerçeveli panoyu
da indirdiler. Atatürk tarafından istiklal madalyasıyla
ödüllendirilen ve vatansever bir ruhla bölgeye hizmet etmiş olan
kahraman bir kişinin ismini kaldırmak için bugüne kadar hiçbir
açıklama yapılmamıştır. Yetkililerden veya bu vefasızlığı
yapanlardan veya yaptıranlardan haklı olarak bir izahat
bekliyoruz...
Ne yazık ki tarihe sırt dönmek, gerçeklerin gizlenmesine yeterli
olamadı. Tarih mecmualarına akseden hakikatler istense de
istenmese de Öğretmen Süruri’nin açtığı bir yolda o yöreyi
aydınlatmaya devam etti... Bunu sonsuza kadar da devam ettirecek
ışıklar da asla sönmeyecektir.
- 1965’li yıllarda Niğde Halkevi
Başkanlığı tarafından yayınlanan ve sorumlu müdürlüğünü Zühtü
Şahinöcer’in yaptığı Yeni Niğde Gazetesi’nde tefrika halinde
«Cumhuriyet, Tarihi safhaları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
Kuruluşundaki Ruh» başlığıyla «Kurmay Albay Bedrettin
Binyıldırım» imzasıyla yazıları yayınlandı. (Bir yazısının yer
aldığı 27 Nisan 1965 tarihli, o zaman 10 kuruşa satılan, 3887
sayılı Yeni Niğde Gazetesi arşivimizde bulunmaktadır) Kendisinin
Kayseri’de görev yaparken babasıyla ilgili Osmanlıca kayıtların
Türkçe’ye çevrilmesi konusunda araştırma yaptığını da biliyoruz.
Ancak topladığı belgelerin ya da bu konuda yaptığı çalışmaların
hangi safhada ve nerede olduğunu ne yazık ki bilemiyoruz.
- Hatice Binyıldırım 02.03.1976
tarihinde Almanya’da görevli olan oğlu Mehmet Resai
Binyıldırım’ın evinde vefat etti.
-
- DESTEKLER VE MEKTUPLAR
- Kurmay Albay Bedrettin
Binyıldırım’ın oğlu Turgay Binyıldırım : Çok etkilendiğimi
söylemek isterim. Bilgilerin aktarılmasında emeği geçen herkese
en derin teşekkürlerimi sunmak istiyorum. «Şanlı tarihimizin
cesur mücadelesinde yer alan olaylar ve kişiler asla
unutulmamalı ve sonraki nesillere de aynı heyecan ile
aktarılmalı» diye düşünüyorum. Sevgi ve saygılarımla.
-
- İstiklal Tekin : «Ben Darboğazlı
bir Emekli öğretmenim aynı zamanda babam da öğretmen olup,
öğretmen Süruri ilkokulundan mezun oldum. Aynı zamanda babam da
bu okulda yıllarca görev yaptı. Sitenizi büyük bir özveri sonucu
buldum. Öğretmen Süruri bey hakkında kasabamızda faaliyetini
yürüten http://www.tarbaz.com
sitesindeki adıma ayrılan sayfada yazı yazmak ve sizinde
belirttiğiniz ismin kaldırılması hakkında yerel gazetelere haber
oluşturmak üzere araştırma yapmaktayım. Merhum öğretmen Süruri
Bey hakkında mail adresime geniş bilgi verirseniz çok memnun
olurum(İstiklal madalyasını ve teşekkür yazısının resimleri
gibi) gerekli yardımı yapacağınız umuduyla saygı ve sevgilerimi
sunarım.»
- Senem Karakuş : «Merhaba. Ben de
Öğretmen Süruri ilk öğretim okulundan mezun oldum. »
- Emrullah Karakuş : «Merhaba.
Nasılsınız? Resimleri çok beğendim. Ben de Öğretmen Süruri ilk
öğretim okulundan mezun oldum.(Kasımpaşa) »
- İbrahim SAYGI : «Selam. Ben
CİHAN Haber Ajansı Niğde Muhabiriyim. Dedenizle ilgili bir haber
yapmak istiyorum. Bilgiler topladım. Buradaki resimleri de
kullanarak haber oluşturmak istiyorum. En yakın zamanda bana
ulaşabilirseniz memnun olurum. saygılarımla.»
- Ömer Fethi Gürer : «Bor Şehri
kitabım 625 sayfa ama görüyorum ki daha yazacak çok bilgi var.
İlgi ile sitedeki bilgileri okudum.»
- Necla Köksal : Merhaba. Okul
ödevim : «Cumhuriyetin ve öğretmenlerin ülkemiz için önemi» Bu
konu hakkında bilgi verirseniz sevinirim. Teşekkür ederim.
- Ali Barış Yayla : «Siteye
girerken böyle bir kahramanlık hikayesi okuyacağımı bilmiyordum.
Bir öğretmen olarak yapılan haksızlığın
karşısındayım.Çalışmanızı tebrik eder,başarılar dilerim.»
- Oğuzhan Akın : Gerçekten de çok
güzel şeyler yazmışsınız. Ben Pozantı’lıyım ve şu an
Makedonya’dayım "Nasıl bakarsan öyle görürsün" BSN
Mehmet ÖNOĞLU
-
- 28.08.2004 tarihinde Bor’da
Mehmet ÖNOĞLU ile evinde görüştüm. Dedem Öğretmen Süruri’yi ve
bizim çevremizi yakından tanıyan kişilerden biriydi.
İlçemiz esnaflarından Ahmet Önoğlu'nun da babası olan Mehmet
ÖNOĞLU, 05.05.1911 tarihinde Bor'da Karaca Mahallesi'nde doğdu.
(28.08.2004 tarihinde 83 yaşında) Ve dedem Öğretmen Süruri
Binyıldırım gibi uzun yıllar aynı mahallede oturdular.
- Mehmet ÖNOĞLU : "Süruri
Binyıldırım Bey'i yakından tanıyordum. Onun önünden saygısızlık
yapmamak için biz hiç geçemezdik. Hatta yanında konuşamazdık
bile. Çok değerli bir şahsiyet idi. Ali Efendi Hoca vardı... bir
de ona, çok hürmet gösterirdik. Şimdi yeni nesil ata, baba,
komşu ve akrabalarını hiç tanımıyor. Ortalıktan saygı ve sevgi
kalktı yani. Süruri öğretmendi. Abdi Hoca dedesi mi babası mı?
bilemem... İnayet Hanım, Narazan köyünden kocası vardı... Kaç
çocuğu var bilemiyorum. Bedrettin Bey benden büyüktü. Bedrettin
Beyle met oynardık, aşık oynardık! Çok uyanıktı...
- 1978’de sen işkence çekerken ben
çok ağladım.
Sabah olsun akşam olsun komşularımızla biz birbirimizi yataktan
kaldırarak, oturur yarenlik ederdik. Mısır patlatır, üzüm, dut
kurusu, yerdik, limonlu çay içerdik, ıhlamur çayı içerdik...
Hoşaf içerdik buz gibi. Hevenk üzümü yerdik. Ortaya konulanları
şenlikli bir hava içerisinde yer ve içerdik.
- Hüsniye Hanım ile komşu idik!
Cenazesi Ankara’da toprağa gömülürken, ben de toprak attım
kürekle.
- Bizim birader hasta idi, oraya
gitmiştim. Mustafa Çalapkulu’yu gördüm. «Burada ne arıyorsun?»
dedim. Bana : Hüsniye Hanım’ın oğlu Muhlis’i gördüm. Hüsniye
Hanım’ın öldüğünü duydum. Çok şişmandı, iyice zayıflamış... 15
gün hastanede yatmış... Ağabeyim aynı hastanede yatıyordu.
Ağabeyim Reşit Efendi de o zaman öldü. Yemeniciydi.» Kızı
Melahat ne olduğunu biliyormuş! Hüsniye Hanım’ın ilk kocası
kaymakammış. Oğlu Muhlis de ondan olmuş!
- Çocukluk orada öylece kaldı.
Bedrettin sonra bizi hiç aramadı! Kayabaşında hapishanenin
önünden aşağıya doğru kışın yol buz kaplardı... Biz de orada
kayardık... Süruri iri yapılıydı. Büyüklerin önünden geçilmezdi.
Ali Efendi Hoca vardı, onun önünden de geçmezdik! Eski Türkçe’yi
iyi bilirdi. Atatürk zamanında öğretmen oldu. Birbirimize çok
yardım ederdik. Ben 14 – 15 yaşıma kadar dirilden yapılma entari
giydim.
- Babam et alsa eve gizlice
getirirdi, fakir fukara görmesin diye... Herkes et alamazdı.
1000 cevizi 70 kuruşa satardık o zamanlar. Hatta satamazdık
evimize geri getirirdik... 7 ceviz ağacımız vardı... Her birinin
farklı meyveleri vardı. Şeker armudunun kilosunu 25 kuruşa
satamazdık. Yaz mevsiminde yaylacı olarak gelen Adanalılar satın
alırlardı daha çok! Ben 12 – 13 yaşımdaydım. 6 okka bir
batmandı... Şimdi 8 kilo bir batman oldu.
Bu anlatılanlardan sonra Ahmet Önoğlu'nun sözünü bir kez daha
tekrarlamak da fayda var, diyorum : "Çocukluk orada, öylece
kaldı."
- Bugün için ülkemizde hizmet
veren her Türk öğretmeninin kalbinde Öğretmen Süruri
Binyıldırım’dan, Her Türk subayının kalbinde de Kurmay Albay
Bedrettin Binyıldırım’dan ışıklar ve izler vardır.
Paris, 02.05.2009
|
- Not : «Çukurova Kahramanları ve Öğretmen Süruri» başlığıyla
başladığım yazılarımı, oldukça uzun olması sebebiyle «Kurmay
Albay Bedrettin Binyıldırım» başlıklı bölümünü özetleyerek
ayırmak zorunda kaldım.
«Çukurova Kahramanları ve Öğretmen Süruri» başlıklı yazılarımı
bir kitapta toplamak istiyorum. Bunun için sponsor ya da
yayınevlerinin desteğini bekliyorum.
Bu konuda destek olacaklara Şu andan itibaren teşekkür ediyorum.
-
- (1) Akifiye, Andırın ilçesine bağlı köy.
Kahramanmaraş, Türkiye
- (2) Zatülcenp : Göğüs sancısı, ateş, titreme,
öksürük vb. belirtilerle ortaya çıkan akciğer zarı iltihabı,
satlıcan.
-
http://www.habercem.com/blog_detay.asp?id=2210
http://site.mynet.com/birsen.binyildirim/tarih/index.htm
-
http://site.mynet.com/birsen.binyildirim/tarih/index.htm
http://www.habercem.com/blog_detay.asp?id=2275
-
http://monsite.wanadoo.fr/SEVGI/
http://uzeyircayci.sitemynet.com/fleur/index.htm
http://www.artmajeur.com/serap/
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
37 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |
- YAZ KARDEŞİM
- Uzun ve ince bir yolda kanat çırpan yaralı kuşları
Atıkları, kirlenen denizleri, havayı, can cekişen doğayı
Unutulan dostlukları, acı hatıraları
Aklından geçen bütün duyguları
Yaz kardeşim yaz…
Zamana kurşun gibi düşen ağrıları
Anlamsız sevdaları, karşılıksız aşkları
Seni çılgına çeviren kusurları, suçları, suçluları
Horlanan özürlüleri, çocukları, anaları, yaşlıları
Yaz kardeşim yaz…
Belirsizliklerde eriyen yaşlı çocukları
Savaşları, işgalleri, kuşkuları, korkuları
Özlerinden koparılan şehirleri, insanları, hayvanları
Açlıkları, susuzlukları, uykusuzlukları, umutsuzlukları
Yaz kardeşim yaz…
Yolsuzlukları, vurgunları, kalpazanlıkları, hırsızlıkları,
Saygısızlıkları, sevgisizlikleri, seviyesizlikleri, ihtirasları,
hırsları
Zorlukları, olumsuzlukları, tertipleri, iftiraları,
Hukuksuzlukları, bölücülükleri, ayırımcılıkları
Yaz kardeşim yaz…
Anlaşmazlıkları, cambazlıkları
İhmalleri, ilgisizlikleri, dertleri, hastalıkları,
Kazaları, afetleri, cinayetleri, kurbanları,
Unutkanlıkları, aptallıkları
Yaz kardeşim yaz…
Hasret türkülerini, özgürlük şarkılarını,
Kahramanlık destanlarını,
İhanetleri, hainlikleri, soğuklukları, ayrılıkları, aykırılıkları,
Üstümüze çöken kara bulutları
Yaz kardeşim yaz…
Hissiz Avrupa’yı, isgalci ve sömürgeci Amerika’yı
Onun bunun maşası olan yöneticileri, korkulukları
Şuursuz kalabalıkları, gaflet yüklü politikacıları,
Dost, akraba tanımayan çıkar düşkünlerini, bencilleri, oyuncuları
Yaz kardeşim yaz…
Paris, 06.06.2009
- Selam ve sevgilerimle.
-
- Üzeyir Lokman ÇAYCI
Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
38 |
KİTAP BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
 |
Üzeyir Lokman ÇAYCI |
Üzeyir Lokman ÇAYCI HAYAT HİKAYESİ |



 |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
FİKİR DERGİSİ BAŞINA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
|
|
|
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
10. SAYI FİKİR DERGİSİ
NE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ 01/07/2009 |