|
|
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
|
|
|
TAKDİM |
HAYAT HİKAYESİ |
|
|
|
ALLAH C.C. KULUM HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. DE Kİ !
AYET VE HADİSLERLERDEN BİLGİNİZE: İMAN
KUR’AN-I KERİM MEALİNDE “RIZIK”
KUR’AN-I KERİMİNDE KURBAN VE HAC
KUR'AN-I KERİM GÖRE KURBAN VE KURBAN BAYRAMI
HADİSLERİN IŞIĞINDA ALLAH’I ANMAK
HADİSLER IŞIĞINDA AF VE MAĞFİRET
HADİSLERİN IŞIĞINDA RAMAZAN VE ORUÇ
HADİSLERİN IŞIĞINDA YARATILIŞ
HADİSLERİN IŞIĞINDA "ÖLÜM"
HADİSLERİN IŞIĞINDA ŞEHİT
HADİSLER IŞIĞINDA TİCARET
HADİSLERİN IŞIĞINDA DİL
DİN VE BİZLER
DİN VE İBADET
DİNİN İNSAN HAYATI İÇİN ÖNEMİ
BAYRAM VE BİZ
BAYRAMLAR
KABİR AZABI
KURBAN
KURBAN
KURBAN BAYRAMI VE YENİ YIL
RAMAZAN AYI
RAMAZAN
RAMAZAN
RAMAZAN
RAMAZAN VE BİZLER
RAMAZAN VE ORUÇ
RAMAZAN BAYRAMI
RAMAZAN BAYRAMI 2009
RAMAZAN BAYRAMI
ORUÇ VE RAMAZAN!
SADAKA-I FITR
FITIR SADAKASI (FİTRE) NEDİR?
ZEKAT
MEVLİD KANDİLİ VAR MI?
ÜÇ DİNİ BAYRAM KURBAN BAYRAMI HANUKAH VE YENİ YIL
YARATILANLAR
KUTSAL GÜNÜ NASIL BULURSUNUZ?
YENİ İCAT (BİD’AT) KUTLU DOĞUM HAFTASI
TEKRAR GELEBİLİRSEM!
DİNİ BİLMEMEK DİNSİZLİK MİDİR?
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
01 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
TAKDİM
Bir kitabın doğması, o kitabı yazmaya kalkan kişinin amacına ve
bilgi birikimine göre değerlendirilmesi uygun olarak
görülmelidir.
Elinizde bulunan bu çalışmanın sizlere ulaşması için günlerini
veren bu çabası için şükranlarımı sunarken, bu çalışmada da
benim ufacık bir katkımın da bulunması beni bahtiyar etmiştir.
Bu
çalışma ile sizlerde bazı bilgileri edinmiş ve faydalanmış
olarak uzun yılların birikimlerinden aydınlanacağınızı
göreceksiniz.
Bilgi; yazılmadıkça kaybolmaya açık birikimlerdir. Her insan bir
kitaptır; onu okumamız gereklidir.
Tanımadığımız ve anlamadığımız kişiler hakkında nasıl kararlar
veremezsek; bir çalışmayı da incelemeden, okumadan karar
veremeyiz.
Mahmut Selim GÜRSEL
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
02 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
GÜRSEL
YAYINEVİ ve ÇORUMLU
DERGİSİ SAHİBİ
1947
tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum
evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel,annem ise Fahriye
hanımefendi idi.
İlkokula
İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle
Ortaokulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından
dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın
"oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek
bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı. İlkokul sıralarında okuyarak
pilot olmanın düşlerini kurardım. Bu hayalim gerçekleşmedi. Babamın baskısı
karşısında babama okumuyorum diyerek
okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın
yanına girdim. Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967
tarihin de askerlik dönüşü, 28 Mart 1969 Ankara Emniyet Müdürlüğüne
teknisyen olarak göreve başladım. Ortaokulu dışarıdan 2
yılda bitirdim 09 Ekim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da
altıncı şube ve kara kollarda çalıştım. 16 Eylül 1973 tarihinde
Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.
10 Temmuz 1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak
geçtim. Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim.
Kendi kendime Osmanlıcayı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz
ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel Sanatlar
Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
03 Ağustos 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına
atandım.
1990
tarihinde ilk kitabım olan Dewey Onlu Tasnif isimli kütüphanelerdeki kitapların tasnifi
yapılan kitabı 10 yıllık bir
araştırma ve çalışma iye "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)" kitap
haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki
bütün kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.
Marangozluk,oymacılık, polis memurluğu,memurluk ve idarecilik
yaptım. Her çalıştığım meslekte çeşitli önemli olaylar oldu ise de son
çalıştığım kurumda bence en önemli bir hatıramı anlatmak
istiyorum: Kütüphanedeki çalışmalarım ve " El Yazması
Kitapların Çorum'da kalması için verdiğim
çabalar neticesinde Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım
beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu
zamanla gördüm. Rabb’imin izni ile Hacca gitmek nasip
oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile
oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak,evinizi
geçindirecek,namerde muhtaç etmeyecek avantajından
başka,manevi olarak;sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız
problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat
okulundan öğrenmiş oldum.
1993 yılında Türkiye'deki bütün
kütüphanelerde bulunan " El Yazması " kitapların Ankara Milli
Kütüphanesine toplanma kararı veren Kültür Bakanlığına karşı Çorumlu
hemşerilerimi haber dar ettim, mahalli radyodan ve gazeteler ile parti
il Başkanlarını ile Millet Vekilimiz Adnan Türkoğlu ve Belediye
Başkanımız rahmetli Turan Kılıççıolu'nun destekleri ve diğer
kuruluşların da katkısı ile "El Yazma kitapları" Çorum'da kaldı. Açık
öğretim için üniversite sınavlarına girip kazandım. İkinci sınıfta
iken Çorum'a tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane
kazandırmaktır. Yazma kitapların korunması ve Çorum'da kalması için
yaptığım girişimim yüzünden 25 Nisan 1994 tarihinde Tatvan Bitlis'e
Müdür olarak tayinim çıktı, tayin edildiğim yere gitmeyerek
emekliliğimi istedim.
1994 Tarihinde nasip oldu eşimle
birlikte Hacı olduk.
27 Mayıs 1998
tarihinde Çorum'da ilk Kültür Bakanlığından tescilli "Gürsel Yayınevi"
tarafımdan açıldı.
Yazı yazmaya
beni kimse teşvik etmedi Kütüphane için
hazırladığım kitap beni yazmaya teşvik etti. Yazılarım mahalli
basında yayımlandı. Yazılarımdan dolayı bir ödül almadım; fakat kitapları ve
bu dergi benim için en büyük ödüldür.
Yayımlanmış çalışmalarım :
"
Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) Haziran 1991 ",
"Çorum
97 1997"
"Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar Haziran 1997- 2.
basım 1998",
" Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve
Edebiyat Dergisi Temmuz 1998,
" Sarı Çiğdem Şiir Defteri Mart 2002" ,
“Çorum 2002” adlı basılmış çalışmalarım
bulunmaktadır.
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004"
"Çorum Yemekleri 2004 Eşimin
Çalışması"
"Hacım Ağustos 2007"
"Çorumlular ve Çorum'a Hizmet Edenler
Temmuz 2008"
Bakanlığa
sunulmuş;"Alfabetik Türk ve Yabancı Yazarlar Fihristi" ve "Ne
Nerede Başlıklı Arama Fihristi" basım için hazır
beklemektedir. Yazılarım daha çok araştırma dalı ile makale
türüdür. Tiyatro çalışmalarım, şiir ve hikaye denemelerim
bulunmaktadır. Şu anda dergimde yazılarım çıkıyor.
Benim okuyucularıma diyeceklerim şudur ki. Doğru bildiğiniz
konuları savunun. Bu savunmanız size belki tepkiler getirecektir.
Bu tepkileri inceleyerek doğru olup olmadığını araştırın.
Saygılarımla.
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
03 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ALLAH C.C. KULUM HAZRETİ
MUHAMMED MUSTAFA S.A.V. DE Kİ !.
- Peygamber efendimizin dünyaya geldiği
bu ay içerisinde,Peygamber Efendimizi anlatan,Müslümanlıkla ilgili
bilgileri detayı ile sunan toplantı ve etkinlikler yapılır.
-
Dergimizde;Yüce Kur-an’ı Kerim’de bizzat Peygamber Efendimize hitap
olarak gönderilen ayetleri derlemeye çalıştık.
-
Ayet mealleri dikkatle incelenirse Müslümanlığın en son
din,Peygamberin en son peygamber olduğu ve bizzat Allah C.C. Kulu ve
Resulüne hitap ederek Müslüman’ın neler yapacağının ve nasıl
davranacağını da emretmiştir.
-
Allah C.C. Biz Müslüman’ları iki cihanda başarılı kılsın ve sevgili
Peygamberimize layık ümmet eylesin.
-
Sure ve Ayet Numarasına göre bulduklarımı aşağıya aldım. Atladığım
varsa Allah C.C. af ede.
-
- 2:97. De ki: Cebrail'e kim düşman ise
şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur-an'ı senin kalbine bir
hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve Müminler için
de müjdeci olarak o indirmiştir.
-
- 2:98. Kim, Allah'a, meleklerine,
peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikâil'e düşman olursa bilsin ki Allah
da inkârcı kâfirlerin düşmanıdır.
-
- 2:119. Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile
müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden
sorumlu değilsin.
-
- 2:120. Dinlerine uymadıkça Yahudiler de
Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki:
Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların
arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost
ne de bir yardımcı vardır.
-
- 2:139. De ki: Allah bizim de Rabbimiz,
sizin de Rabbiniz olduğu halde, O'nun hakkında bizimle tartışmaya mı
girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da
size aittir. Biz O'na gönülden bağlananlarız.
-
- 2:215. Sana (Allah yolunda) ne
harcayacaklarını soruyorlar.
De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler,
fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her
hayrı bilir.
-
- 2:217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı
soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır.
(İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i
Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah
katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük
bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden
döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim,
dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler
dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada
devamlı
-
- 2:2l9. Sana, şarap ve kumar hakkında soru
sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar
için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı
faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne
harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de. Allah size
âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.
-
- 2:220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize
olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler
hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü
bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız,
(unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla
düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate
sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.
-
- 2:222. Sana kadınların ay halini sorarlar.
De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan
kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.
Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara
yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever,
temizlenenleri de sever.
-
- 3:12. (Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki:
Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası
kalınacak ne kötü bir yerdir!
-
- 3:15. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan
daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında,
içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz
eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah
kullarını çok iyi görür.
-
- 3:20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse
de ki: ‘Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim
ettim.’ Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: ‘Siz de Allah'a teslim oldunuz
mu?’ de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok
eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah
kullarını çok iyi görmektedir.
-
- 3:26. De ki: Mülkün gerçek sahibi olan
Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri
alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü
iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
-
- 3:29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz
de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da
bilir. Allah her şeye kadirdir.
-
- 3:31. De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız
bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
-
- 3:32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne
itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri
sevmez.
-
- 3:61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu
konuda çekişenlere
de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz
kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi
kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua
edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.
-
- 3:64. (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i
kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz:
Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve
Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine
yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız!
deyiniz.
-
- 3:73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir
kimseye inanmayin. ‘ (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak
Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:)
‘Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildigine,
yahut Rabbinizin huzurunda onlarin size karşi deliller
getireceklerine de (inanmayin).’ De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın
elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her
şeyi hakkıyla bilir.
-
- 3:84. De ki: Biz, Allah a, bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına
indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak
O'na teslim oluruz
-
- 3:93. Tevrat'ın indirilmesinden önce,
İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin
her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru
sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.
-
- 3:95. De ki: Allah doğruyu
söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine
uyunuz. O, müşriklerden değildi.
-
- 3:98. De ki: Ey ehl-i kitap! Allah
yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr
edersiniz?
-
- 3:99. De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği)
görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye
yeltenerek Müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah
yaptıklarınızdan habersiz değildir.
-
- 3:119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar
sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara
inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında ‘İnandık’ derler;
kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı
parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden
(kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla
bilmektedir
-
- 3:165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın)
başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği
için mi ‘Bu nasıl oluyor!’ dediniz? De ki: O, kendi
kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.
-
-
- 4:77. Kendilerine, ellerinizi savaştan
çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi?
Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen
Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan
korkmaya başladılar da ‘Rabbimiz! Savaşi bize niçin yazdın! Bizi
yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz
kılmasan) olmaz miydi?’ dediler. Onlara de ki: ‘Dünya
menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır
ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.’
-
-
- 4:176. Senden fetva isterler. De ki:
‘Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü
şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir
kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp
çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane
olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki
kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor.
Allah her şeyi bilmektedir.
-
- 5:4. Kendileri için nelerin helâl kılındığını
sana soruyorlar;
de ki: Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl kılınmıştır.
Allah'ın size öğrettiğinden öğretip avcı hale getirdiğiniz
hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve üzerine
Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın
hesabı pek çabuktur.
-
- 5:17. ‘Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir’
diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah,
Meryem oğlu Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek
isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel
olabilecektir)! Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin
mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam
manasıyla kadirdir.
-
- 5:18. Yahudiler ve Hıristiyanlar ‘Biz
Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz’ dediler. De ki: Öyleyse
günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O'nun
yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine
azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti
Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.
-
- 5:60. De ki: Allah katında yeri bundan
daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın lânetlediği ve gazap
ettiği, aralarından maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar çıkardığı
kimseler. İşte bunlar, yeri (durumu) daha kötü olan ve doğru yoldan
daha ziyade sapmış bulunanlardır.
-
- 5:76. De ki: Allah'ı bırakıp da sizin
için fayda ve zarara gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Hakkıyla
işiten ve bilen yalnız Allah'tır.
-
- 5:77. De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde
haksiz yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran
ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.
-
- 5:100. De ki: Pis ve kötü ile temiz ve
iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut
hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan
korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.
-
- 6:11. De ki: Yeryüzünde dolaşın, sonra
(peygamberleri) yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın! 6:12.
(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. ‘Allah'ındır’
de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı. Sizi, varlığında
şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Kendilerini
ziyana sokanlar var ya işte onlar inanmazlar.
-
- 6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan
var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost
edineceğim! De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve
sakın müşriklerden olma! (denildi).
-
- 6:14. De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden,
yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edineceğim!
De ki: Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın
müşriklerden olma! (denildi).
-
- 6:15. De ki: Ben, Rabbim'e isyan
edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.
-
- 6:19. De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür?
De ki: (Hak peygamber olduğuma dair) benimle sizin aranızda Allah
şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi
uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka tanrılar
olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: ‘Ben buna şahitlik
etmem.’ ‘O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz
şeylerden kesinlikle uzağım’ de.
-
- 6:37. O'na Rabbinden bir mucize indirilseydi
ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir.
Fakat onların çoğu bilmezler.
-
- 6:40. De ki: Ne dersiniz; size
Allah'ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse size, Allah'tan
başkasına mi yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)!
-
- 6:46. De ki: Ne dersiniz; eğer Allah
kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalplerinizi de
mühürlerse bunları size Allah'tan başka hangi tanrı geri verebilir!
Bak, delilleri nasıl açıklıyoruz. Onlar hâla yüz çeviriyorlar!
-
- 6:47. De ki: Söyler misiniz; size
Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası
mi helâk olur? 6:48. Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve
uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse
onlara korku yoktur. Onlar üzüntü de çekmeyecekler.
-
- 6:54. Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde
onlara de ki: Selâm size! Rabbiniz merhamet etmeyi kendisine
yazdı. Gerçek şu ki: Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra
ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir
-
- 6:56. De ki: Allah'ın dışında
taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin
arzularınıza uymam, aksi halde sapıtırım da hidayete erenlerden
olmam
-
- 6:57. De ki: Şüphesiz ben Rabbimden
gelen apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız.
Çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm
ancak Allah'ındır. O hakkı anlatır ve O, doğru hüküm verenlerin en
hayırlısıdır.
-
- 6:63. De ki: Karanın ve denizin
karanlıklarından (tehlikelerinden) sizi kim kurtarır ki? (O zaman)
O'na gizli gizli yalvararak ‘Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun
şükredenlerden olacağız’ diye dua edersiniz.
-
- 6:64. De ki: Ondan ve bütün
sıkıntılardan sizi Allah kurtarır. Sonra siz yine O'na ortak
koşarsınız
-
- 6:65. De ki: ‘Allah'ın size üstünüzden
(gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe ya
da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü
yeter.’ Bak, anlasınlar diye âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
-
- 6:66. Kur'an hak olduğu halde kavmin onu
yalanladı. De ki: Ben size vekil (kefil) değilim.
-
- 6:71. De ki: Allah'ı bırakıp da bize
fayda veya zarar veremeyecek olan şeylere mi tapalım? Allah bizi
doğru yola ilettikten sonra şeytanların saptırıp şaşkın olarak çöle
düşürmek istedikleri, arkadaşlarının ise: ‘Bize gel! ‘ diye doğru
yola çağırdıkları şaşkın kimse gibi gerisin geri (inkârcılığa) mı
döndürüleceğiz? De ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta
kendisidir. Bize âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredilmiştir.
-
- 6:90. İşte o peygamberler Allah'ın hidayet
ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna
(peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur'an)
âlemler için ancak bir öğüttür.
-
- 6:91. (Yahudiler) Allah'ı gereği gibi
tanımadılar. Çünkü ‘Allah hiçbir beşere bir şey indirmedi’ dediler.
De ki: Öyle ise Musa'nın insanlara bir nûr ve hidayet olarak
getirdiği Kitab'ı kim indirdi? Siz onu kâğıtlara yazıp
(istediğinizi) açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de
atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'da) size öğretilmiştir.
(Resûlüm) sen ‘Allah’ de, sonra onlan bırak, daldıkları bataklıkta
oynayadursunlar!
-
- 6:109. Kendilerine bir mucize gelirse ona
mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a andiçtiler.
De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde
de inanmayacaklarının farkında mısınız?
-
- 6:135. De ki: Ey kavmim! Elinizden
geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin
lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah
olmazlar.
-
- 6:143. (Dişi ve erkek olarak) sekiz eş
yarattı: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların
erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde
bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle
söyleyin.
-
- 6:144. Deveden de iki, sığırdan da iki
(yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi,
yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı?
Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz?
Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan
kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola
iletmez.
-
- 6:145. De ki: Bana vahyolunanda, leş
veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da
günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan
başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. Başkasına
zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda
kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.
-
- 6:147. Eğer seni yalanlarlarsa de ki:
Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı,
suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.
-
- 6:148. Putperestler diyecekler ki: ‘Allah
dileseydi ne biz ortak koşardik ne de atalarimiz. Hiçbir şeyi de
haram kilmazdik.’ Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri)
yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar. De ki: Yanınızda
bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye
uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.
-
- 6:149. De ki: Kesin delil, ancak
Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.
-
- 6:150. De ki: Allah şunu yasak etti,
diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar şahitlik
ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi
yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma.
Onlar, Rablerine eş tutuyorlar.
-
- 6:151. De ki: Gelin Rabbinizin size
neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın,
ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin
-sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da
gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere
kıymayın,Allah’a ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz
veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve
Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın
size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
-
- 6:158. Onlar ancak kendilerine meleklerin
gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin
gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden
inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık
imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de
beklemekteyiz!
-
- 6:161. De ki: Şüphesiz Rabbim beni
doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine
iletti. O, ortak koşanlardan değildi.
-
- 6:162. De ki: Şüphesiz benim namazım,
kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
-
- 6:64. De ki: Allah her şeyin Rabbi
iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız
kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda
dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size
haber verecektir.
-
- 7:28. Onlar bir kötülük yaptıkları zaman:
‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti’ derler.
De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz
şeyleri mi söylüyorsunuz?
-
- 7:29. De ki: Rabbim adaleti emretti.
Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız
Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine
O'na) döneceksiniz.
-
- 7:32. De ki: Allah'ın kulları için
yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar,
dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen
bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
-
- 7 :32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı
süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya
hayatında, özellikle kıyamet gününde Müminlerindir. İşte bilen bir
topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
-
- 7:33. De ki: Rabbim ancak açık ve
gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında
hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah
hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
-
- 7:158. De ki: Ey insanlar! Gerçekten
ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın
elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise
Allah`a ve ümmî Peygamber olan Resûlüne -ki o, Allah'a ve onun
sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.
-
- 7:187. Sana kıyameti, ne zaman gelip
çatacağını soruyorlar.
De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan
başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size
ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama
insanların çoğu bilmezler.
-
- 7:188. De ki: ‘Ben, Allah'ın
dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek
güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır
yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan
bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
-
- 7:195. Onların yürüyecekleri ayakları mı var,
yoksa tutacakları elleri mi var veya görecekleri gözleri mi var
yahut işitecekleri kulakları mı var (neleri var)? De ki:
‘Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve
bana göz bile açtırmayın!’
-
- 7:203. Onlara bir mucize getirmediğin zaman,
(ötekiler gibi) onu da derleyip getirseydin ya! derler. De ki:
Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an),
Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır);
inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir.
-
- 8:1. Sana savaş ganimetlerini soruyorlar.
De ki: Ganimetler Allah ve Peygamber'e aittir. O halde siz
(gerçek) Müminler iseniz Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah
ve Resûlüne itaat edin.
-
- 8:70. Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere de
ki: Eğer Allah kalplerinizde hayır olduğunu bilirse, sizden
alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar.
Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
-
- 9:24. De ki: Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız
mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız
meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten
daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin.
Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
-
- 9:51. De ki: Allah'ın bizim için
yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun
için Müminler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
-
- 9:52. De ki: Siz bizim için ancak iki
iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi
katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz.
Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz.
-
- 9:53. De ki: İster gönüllü verin ister
gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz
yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.
-
- 9:61. (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber,
her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler
de vardır.
De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a
inanır, Müminlere güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir
rahmettir. Allah'ın Resûlüne eziyet edenler için mutlaka elem verici
bir azap vardır.
-
- 9:64. Münafıklar, kalplerinde olanı
kendilerine haber verecek bir sûrenin Müminlere indirilmesinden
çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi
ortaya çıkaracaktır.
-
- 9:65. Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini)
sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler.
De ki: Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi
alay ediyordunuz?
-
- 9:81. Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için
geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler;
mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler;
‘bu sıcakta sefere çıkmayın’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi
daha sıcaktır!’ Keşke anlasalardı!
-
- 9:83. Eğer Allah seni onlardan bir gurubun
yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir
savaşa seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de
ki: Benimle beraber asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı
benimle beraber asla savaşmayacaksınız! Çünkü siz birinci defa (Tebük
seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalanlarla
(kadın ve çocuklarla) beraber oturun!
-
- 9:94. (Seferden) onlara döndüğünüz zaman size
özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size
asla inanmayız; çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir.
(Bundan sonraki) amelinizi Allah da görecektir, Resûlü de. Sonra
görüleni ve görülmeyeni bilene döndürüleceksiniz de yapmakta
olduklarınızı size haber verecektir.
-
- 9:105. De ki: (Yapacağınızı) yapın!
Amelinizi Allah da Resûlü de Müminler de görecektir. Sonra görüleni
ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta
olduklarınızı haber verecektir.
-
- 9:129. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de
ki: Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na
güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.
-
- 10:15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu
zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka
bir Kur'an getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu
kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana
vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette
büyük günün azabından korkarım.
-
- 10:16. De ki: Eğer Allah dileseydi onu
size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir
ömür boyu içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
-
- 10:18. Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne
zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah
katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: ‘Siz
Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve
yücedir.’
-
- 10:20. Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir mucize
indirilse ya! diyorlar. De ki: Gayb ancak Allah'ındır.
Bekleyin (bakalım) ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
-
- 10:21. Kendilerine dokunan (kıtlık ve
hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik)
tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların
bir tuzağı vardır.
De ki: Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz
kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.
-
- 10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten
ve yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik
(ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim
çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler. De
ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
-
- 10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve
yerden kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve
hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim
çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? ‘Allah’ diyecekler.
De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?
-
- 10:34. (Resûlüm!) De ki: (Allah'a)
ortak koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak,
arkasından onu (ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var
mi? De ki: Allah ilk defa yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden
(hayata) döndürür. O halde nasıl saptırılırsınız!
-
- 10:35. De ki: Ortak koştuklarınızdan
hakka iletecek olan var mi? De ki: ‘Hakka Allah iletir.’ Öyle ise
hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe
kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle
yanlış) hükmediyorsunuz?
-
- 10:38. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu
diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka,
gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir
sûre getirin.
-
- 10:41. (Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa
de ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim
yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.
-
-
- 10:49. De ki: ‘Ben kendime bile
Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme
gücüne sahibim.’ Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği
zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.
-
- 10:58. De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve
rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya mali
olarak) topladıklarından daha hayırlıdır.
-
- 10:59. De ki: Allah'ın size indirdiği
rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne
dersiniz? De ki: Allah mi size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mi
ediyorsunuz?
-
- 10:69. De ki: Allah hakkında yalan
uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.
-
- 10:101. De ki: ‘Göklerde ve yerde
neler var, bakın (da ibret alın!)’ Fakat inanmayan bir topluma
deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.
-
- 10:102. Onlar, kendilerinden önce gelip
geçmiş toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı
bekliyorlar? De ki: Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle
beraber bekleyenlerdenim.
-
- 10:104. De ki: ‘Ey insanlar! Benim
dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin
taptıklarınıza tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a
kulluk ederim. Bana Müminlerden olmam emrolundu.’
-
- 10:108. De ki: Ey insanlar! Size
Rabbinizden Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse,
ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi
aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim. (Sadece
tebliğ etmekle memurum).
-
- 11:2. (De ki: Bu Kitap) ‘Allah'tan
başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun
tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim
-
- 11:l3. Yoksa, ‘Onu (Kur'an'ı) kendisi
uydurdu’ mu diyorlar?
De ki: Eğer doğru iseniz Allah'tan başka çağırabildiklerinizi
(yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
-
- 11:35. (Resûlüm!) Yoksa, ‘Bunu uydurdu’ mu
diyorlar? De ki: ‘Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir.
Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.’
-
- 11:121. İman etmeyenlere de ki:
Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
-
- 12:108. (Resûlüm!) De ki: ‘İşte bu,
benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar
aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim!
Ve ben ortak koşanlardan değilim.’
-
- 13:16. (Resûlüm!) De ki: ‘Göklerin ve yerin
Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah'tır.’ O halde de ki: ‘O'nu bırakıp da
kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı
edindiniz?’ De ki: ‘Körle gören bir olur mu hiç? Ya da
karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?’ Yoksa O'nun yarattığı gibi
yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi
göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı
durulamaz güç sahibidir.
-
- 13:27. Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona
Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz
Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir.
-
- 13:30. (Ey Muhammed!) Böylece seni,
kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete
gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı
inkâr ediyorlar.
De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na
tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.
-
- 13:33. Herkesin kazandığını gözetleyip
muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah'a
ortaklar koştular. De ki: ‘Onlara ad verin (onlar necidir?).
Yoksa siz Allah'a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber
veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?’ Doğrusu inkâr edenlere
hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah
kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
-
-
- 13:36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler,
sana indirilene (Kur'an'a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde
birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De
ki: ‘Bana, sadece Allah'a kulluk etmem ve O'na ortak koşmamam
emrolundu. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O'nadır.
-
- 13:43. Kâfir olanlar: Sen resûl olarak
gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin
aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab’ın bilgisi olan
(Peygamber) yeter.
-
- 14:30. (İnsanları) Allah yolundan saptırmak
için O'na ortaklar koştular. De ki: (İstediğiniz gibi)
yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir.
-
- 15:89. De ki: Şüphesiz ben apaçık bir
uyarıcıyım.
-
- 16:102. De ki: Onu, Mukaddes Rûh
(Cebrail), iman edenlere sebat vermek, Müslümanları doğru yola
iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak
indirdi.
-
- 17:42. De ki: Eğer söyledikleri gibi
Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu
ilâhlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler
arayacaklardı.
-
- 17:50. De ki: ‘İster taş olun, ister
demir’,
-
- 17:51.İsterse aklınıza (yeniden dirilmesi)
imkânsız gibi görünen herhangi bir yaratık! (Bunlar, Allah'ın sizi
yeniden diriltmesini güçleştirmez.) Diyecekler ki: ‘Bizi tekrar
(hayata) kim döndürecek?’
De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı
bir tarzda başlarını sallayacak ve ‘Ne zamanmış o?’ diyecekler. De
ki: Yakın olsa gerek!
-
- 17:56. (Resûlüm!) De ki: ‘Allah'ı
bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki
onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de
değiştirebilirler.’
-
- 17:81. Yine de ki: Hak geldi; bâtıl
yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.
-
- 17:84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve
meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu
Rabbiniz en iyi bilendir.
-
- 17:85. Sana ruh hakkında soru sorarlar. De
ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi
verilmiştir.
-
- 17:88. De ki: Andolsun, bu Kur-an'ın
bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler,
birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.
-
- 17:93. ‘Yahut da altından bir evin olmalı, ya
da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece
(göğe) çıktığına da asla inanmayız.’ De ki: Rabbimi tenzih
ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
-
- 17:96. De ki: Benimle sizin aranızda
gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip
görmektedir.
-
- 17:100. De ki: Rabbimin rahmet
hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça
kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sikidir!
-
- 17:107. De ki: Siz ona ister inanın,
ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim
verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye
kapanırlar.
-
- 17:110. De ki: ‘İster Allah deyin,
ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler
O'na hastır.’ Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da
kısma; ikisinin arası bir yol tut.
-
- 18:22. (İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir;
dördüncüleri de köpekleridir’ diyecekler; yine: ‘Beş kişidir;
altincilari köpekleridir’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında
tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir; sekizincisi
köpekleridir’ derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha
iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı
Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya
girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin
hiçbirinden malumat isteme.
-
- 18:26. De ki: Ne kadar kaldıklarını
Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir.
O'nun görmesi de, işitmesi de şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve
yerde olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi
hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
-
- 18:29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir.
Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere
öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe
çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar
imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap
verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
-
- 18:83. (Resûlüm!) Sana Zülkarneyn hakkında
soru sorarlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
-
- 18:103. De ki: Size, (yaptıkları)
işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
-
- 18:109. De ki: Rabbimin sözleri için
derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin
sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.
-
- 18:110. De ki: Ben, yalnızca sizin
gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh
olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi
iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın
-
- 19:26. ‘Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer
insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan
Allah'a oruç adadım; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’
-
- 19:75. De ki: Kim sapıklıkta ise, çok
merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine
vâdolunan şeyi -ya azabı (Müminler karşısında yenilgiyi), veya
kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha
zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir.
-
- 20:105. (Resûlüm!) Sana dağlar hakkında
sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak
-
- 20:135. De ki: Herkes beklemektedir:
Öyle ise siz de bekleyin. Yakında anlayacaksınız; doğru düzgün yolun
yolcuları kimmiş ve hidayette olan kimmiş!
-
- 21:24. Yoksa O'ndan başka birtakım tanrılar
mi edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte
benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı.
Hayır, onların çoğu hakki bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
-
- 21:42. De ki: Allah'a karşı sizi gece
gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz
çevirirler.
-
- 21:45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile
sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu
çağrıyı duymazlar.
-
- 21:108. De ki: Bana sadece, sizin
ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla Müslüman
olmayacak mısınız?
-
- 21:109. Eğer yüz çevirirlerse de ki:
(Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey
(mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.
-
- 22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak
sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine
okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar,
kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine
saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve
huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah,
onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
-
- 22:49. De ki: Ey insanlar! Ben ancak
sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 22:72. Âyetlerimiz açık açık kendilerine
okunduğunda, kâfirlerin suratlarında hoşnutsuzluk sezersin. Onlar,
kendilerine âyetlerimizi okuyanların neredeyse üzerlerine
saldırırlar. De ki: Size bundan (bu öfke ve
huzursuzluğunuzdan) daha kötüsünü bildireyim mi? Cehennem! Allah,
onu kâfirlere (ceza olarak) bildirdi. O, ne kötü sondur!
-
- 23:29. Ve de ki: Rabbim! Beni
bereketli bir yere indir. Sen, iskân edenlerin en hayırlısısın.
-
- 23:84. (Resûlüm!) de ki: Eğer
biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime
aittir? 23:85. ‘Allah'a aittir’ diyecekler. Öyle ise siz hiç düşünüp
taşınmaz mısınız! de. 23:86. Yedi kat göklerin Rabbi, azametli
Arş'ın Rabbi kimdir? diye sor.
-
- 23:93. (Resûlüm!) De ki: ‘Rabbim! Eğer
onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sıkıntıyı ve uhrevî azabı)
mutlaka bana göstereceksen.
-
- 23:97. Ve de ki: Rabbim! Şeytanların
kışkırtmalarından sana sığınırım!
-
- 23:118. (Resûlüm!) De ki: Bağışla ve
merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.
-
- 24:53. (Münafıklar), sen hakikaten
kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair,
en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: Yemin
etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
-
- 24:54. De ki: Allah'a itaat edin;
Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki,
Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini
yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine
getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş
olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.
-
- 25:6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde
ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
-
- 25:15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa
takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için
bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
-
- 25:57. De ki: Buna karşılık, sizden,
Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında
herhangi bir ücret istemiyorum.
-
- 25:77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve)
yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey
inkârcılar! Size Resûl'ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız;
onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
-
- 26:216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki:
Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
-
- 28:49. (Resûlüm!) De ki: Eğer doğru
sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen
kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!
-
- 28:71. (Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç,
eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam
ettirse, Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla
işitmeyecek misiniz?
-
- 28:72. De ki: Söyleyin bakalım, eğer
Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam
ettirse, Allah'tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek
tanrı kimdir? Hâla görmeyecek misiniz?
-
- 28:85. (Resûlüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ
etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine)
dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti
getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi
bilendir.
-
- 29:20. De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın
da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bir bakın. İşte Allah bundan
sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır. Gerçekten
Allah her şeye kadirdir.
-
- 29:50. ‘Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler
indirilmeli değil miydi?’ derler. De ki: Mucizeler ancak
Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
-
- 29:52. De ki: Benimle sizin aranızda
şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir.
Bâtıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (var ya), işte ziyana
uğrayacaklar onlardır.
-
- 29:63. Andolsun ki onlara: ‘Gökten su indirip
onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?’ diye sorsan,
mutlaka, ‘Allah’ derler. De ki: (Öyleyse) hamd da Allah'a
mahsustur. Fakat onların çoğu (söyledikleri üzerinde) düşünmezler.
-
- 30:42. (Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde
gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün.
Onların çoğu müşrik idi.
-
- 31:25. Andolsun ki onlara, ‘Gökleri ve yeri
kim yarattı?’ diye sorsan, mutlaka ‘Allah...’ derler. De ki:
(Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu
bilmezler.
-
- 32:11. De ki: Size vekil kılınan (bu
konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz.
-
- 32:29. De ki: Fetih (ve hüküm) gününde
inkârcılara (o gün ettikleri) imanları fayda vermeyecek ve
kendilerine mühlet de tanınmayacaktır!
-
- 33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden
veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!
(Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir.
-
- 33:17. De ki: Allah size bir kötülük
dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size
kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost
bulurlar ne de bir yardımcı.
-
- 33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne
bilirsin, belki de zamanı yakındır.
-
- 33:16. (Resûlüm!) De ki: Eğer ölümden
veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz!
(Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok
değildir
-
- 33:17. De ki: Allah size bir kötülük
dilerse, O'na karşı sizi kim korur; ya da size rahmet dilerse (size
kim zarar verebilir)? Onlar, kendilerine Allah'tan başka ne bir dost
bulurlar ne de bir yardımcı.
-
- 33:63. İnsanlar sana kıyametin zamanını
soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne
bilirsin, belki de zamanı yakındır.
-
- 34:3. İnkârcılar: Kıyamet bize gelmeyecek,
dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o,
mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey
bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de
şüphesiz, apaçık kitaptadır (yazılıdır).
-
- 34:22. (Müşriklere) de ki: Allah'tan
başka tanrı saydığınız şeyleri çağırın! Onlar ne göklerde ne de
yerde zerre ağırlığınca bir şeye sahiptirler. Onların buralarda
hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktu.
-
- 34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve
yerden size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz,
ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık
içindedir.
-
- 34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden
size rızık veren kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz,
ikimizden biri, ya doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık
içindedir.
-
- 34:25. De ki: Bizim işlediğimiz suçtan
siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak
değiliz.
-
- 34:26. De ki: Rabbimiz hepimizi bir
araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil
hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.
-
- 34:27. De ki: O'na (Allah'a)
kattığınız ortaklarınızı bana gösterin. Hayır! Bilakis, yegâne galip
ve her şeyi hikmetle idare eden ancak Allah'tır.
-
- 34:30. De ki: Size öyle bir gün
vâdedilmiştir ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri
geçebilirsiniz.
-
- 34:36. De ki: Rabbim, dilediğine bol
rızık verir ve (dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu
bilmezler.
-
- 34:39. De ki: Rabbim, kullarından
dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne
harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin
en hayırlısıdır.
-
- 34:46. (Resûlüm! Onlara) de ki: Size
bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker
ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir
delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi
uyaran bir peygamberdir.
-
- 34:47. De ki: Ben sizden bir ücret
istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız Allah'a aittir. O, her
şeye şahittir. 34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği ortaya koyar.
Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
-
- 34:48. De ki: Kuşkusuz, Rabbim gerçeği
ortaya koyar. Çünkü O, gaybı çok iyi bilendir.
-
- 34:49. De ki: Hak geldi; artık bâtıl
ne bir şeyi ortaya çıkarabilir ne de geri getirebilir.
-
- 34:50. De ki: Eğer (haktan) saparsam,
kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da
Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O,
işitendir, yakındır.
-
- 35:40. De ki: Allah'ı bırakıp da
taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki
hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi bir ortaklıkları
var! Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap mı verdik de onlar, o
kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır! O zalimler
birbirlerine,aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar.
-
- 36:79. De ki: Onları ilk defa yaratmış
olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.
36:80. Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ateşi
ondan yakıyorsunuz.
-
-
- 37:18. De ki: Evet, hem de hor ve
hakir olarak (diriltileceksiniz). 37:19. O (diriltme) korkunç. bir
sesten ibaret olacak, o anda hemen onların gözleri açılıp etrafa
bakacaklar.
-
- 38:65. (Resûlüm!) De ki: Ben sadece
bir uyarıcıyım. Tek ve kahhâr olan Allah'tan başka bir tanrı yoktur.
-
- 38:66. Göklerin, yerin ve ikisi arasında
bulunanların Rabbi (olan Allah) üstündür, çok bağışlayıcıdır. 38:67.
De ki: ‘Bu büyük bir haberdir.’ 38:68. ‘Ama siz ondan yüz
çeviriyorsunuz.’
-
- 38:86. (Resûlüm!) De ki: Buna karşılık
ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü
görünenlerden de değilim.
-
- 39:8. İnsanın başına bir sıkıntı gelince,
Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir
nimet verince, önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan
saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!) De ki:
Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!
-
- 39:9. Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda
durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen
kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resûlüm!) De ki: Hiç
bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri
bunları hakkıyla düşünür.
-
- 39:11. De ki: Bana, dini Allah'a hâlis
kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. 39:12. Bana Müslümanların
ilki olmam emrolundu.
-
- 39:13. De ki: Rabbime karşı gelirsem,
doğrusu büyük günün azabından korkarım.
39:14. De ki: Ben
dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.
39:15. (Ey Allah'a eş
koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki:
Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de
ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.
39:38. Andolsun ki onlara:
Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette ‘Allah'tır’ derler.
De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek
isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı
giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu
rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül
edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar"
39:39. De ki: ‘Ey
kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de yapacağım! Artık
yakında bileceksiniz!’
39:43. Yoksa onlar Allah'tan
başkasını şefaatçılar mı edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye
güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (Şefaatçı
edineceksiniz)?
39:44. De ki: Bütün
şefâat Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra
O'na döndürüleceksiniz.
39:46. De ki: Ey
gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının
arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.
39:53. De ki: Ey kendi
nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit
kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
39:64. De ki: Ey
cahiller! Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?
40:66. (Resûlüm)! De ki:
Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin Allah'ı bırakıp o
taptıklarınıza kulluk etmem bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine
teslim olmam emredildi.
41:6. De ki: Ben de
ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy
olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak
koşanların vay haline!
41:9. De ki: Gerçekten
siz, yeri iki günde yaratanı inkâr edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz?
O, âlemlerin Rabbidir.
41:13 Eğer onlar yüz
çevirirlerse de ki: İşte sizi Ad ve Semûd'un başına gelen
kasırgaya benzer bir kasırgaya karşı uyarıyorum!
41:44. Eğer biz onu, yabancı
dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı
şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur
mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur
ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık
vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden
bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)
41:52. De ki: Ne
dersiniz, eğer o (Kur'an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr
etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden daha sapık kim
vardır?
42:15. İşte onun için sen
(tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların
heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a
inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim
de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin
işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur.
Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır.
45:26. De ki: Allah
sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet
gününde biraraya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.
46:4. De ki:
Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne
yaratmışlar; göstersenize bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı
vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size
indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana
getirin.
46:8. Yoksa ‘Onu uydurdu’ mu
diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından
bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında
yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda
şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.
46:9. De ki: Ben
peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.
Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
46:10. De ki: Hiç
düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr
etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp
inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş
olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola
iletmez.
48:11. Bedevîlerden geri
kalmış olanlar, sana diyecekler ki: ‘Mallarımız ve ailelerimiz bizi
alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile.’ Onlar kalplerinde
olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah size bir zarar
gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O'na karşı
kimin bir şeye gücü yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
48:15. Siz ganimetleri almak
için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın, biz de arkanıza
düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın sözünü değiştirmek isterler.
De ki: ‘Siz asla bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce
sizin için böyle buyurmuştur.’ Onlar size: Hayır, bizi
kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar, pek az anlayan
kimselerdir.
48:16. Bedevîlerden (seferden)
geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme
karşı savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya kadar
savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir
mükâfat verir. Ama önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi
acıklı bir azaba uğratır.
49:14. Bedevîler ‘İnandık’
dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama ‘Boyun eğdik’ deyin.
Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat
ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir
49:16. De ki: Siz
dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da
bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
49:17. Onlar İslâm'a
girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki:
Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz
bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah size lütufta
bulunmuştur.
52:31. De ki: Bekleyin.
Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
56:47. Ve diyorlardı ki: Biz
öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir
daha diriltileceğiz? 56:48. Önceki atalarımız da mı? 56:49. De ki:
Hem öncekiler hem de sonrakiler, 56:50. Belli bir günün belli vaktinde
mutlaka toplanacaklardır! 56:51. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
62:6. De ki: Ey
yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah'ın
dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi
ölümü temenni edin (bakalım)!
62:8. De ki: Sizin
kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da
görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size
bütün yaptıklarınızı haber verecektir.
62:11. Onlar bir ticaret ve
eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta
bırakırlar. De ki: Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve
ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
64:7. İnkâr edenler,
kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır!
Rabbime andolsun ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız
size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.
67:23. (Resûlüm!) De ki:
Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az
şükrediyorsunuz!
67:24. De ki: Sizi
yeryüzünde çoğaltıp yayan O'dur; ancak O'nun huzuruna gelip
toplanacaksınız.
67:26. De ki: O bilgi,
ancak Allah'a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.
67:27. Ama onu (azabı)
yakından gördükleri zaman, inkâr edenlerin yüzleri kararacak ve
(kendilerine): İşte sizin isteyip durduğunuz budur! denecektir.
67:28. De ki: Allah
beni ve beraberimdekileri (sizin istediğiniz üzere) yok etse veya
(öyle olmayıp da) bizi esirgese, (söyleyin bakalım) inkârcıları yakıcı
azaptan kurtaracak kimdir?
67:29. De ki: (Sizi
imana davet ettiğimiz) O (Allah) çok esirgeyicidir; biz O'na iman
etmiş ve sırf O'na güvenip dayanmışızdır. Siz kimin apaçık bir
sapıklık içinde olduğunu yakında öğreneceksiniz!
67:30. De ki: Suyunuz
çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?
72:l. (Resûlüm!) De ki:
Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle
söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir
Kur'an dinledik
72:20. (Resûlüm!) De ki:
Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.
72:21. De ki: Doğrusu
ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne
sahibim.
72:22. De ki: Gerçekten
(bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez,
O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
72:25. De ki: Tehdit
edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir
süre mi koyar, ben bilmem.
109-el-KÂFİRÛN
Bismillâhirrahmânirrahîm 109:l. (Resûlüm!) De ki: Ey kâfirler!
109:2. Ben sizin tapmakta olduklarınıza tapmam. 109:3. Siz de benim
taptığıma tapmıyorsunuz. 109:4. Ben de sizin taptıklarınıza asla
tapacak değilim. 109:5. Evet, siz de benim taptığıma tapıyor
değilsiniz. 109:6. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.
112:1. De ki: O, Allah
birdir. 112:2. Allah sameddir. 112:3. O, doğurmamış ve doğmamıştır.
112:4. Onun hiçbir dengi yoktur.
114-en-NÂS
Bismillâhirrahmânirrahîm 114:1. De ki: Sığınırım ben insanların
Rabbine, 114:2.İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),
114:3.İnsanların İlâhına. 114:4.O sinsi vesvesenin şerrinden, 114:5.O
ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)fısıldar. 114:6.Gerek
cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin şerrinden
Allah'a sığınırım !
ÇORUMLU 2000 Dergisi 97. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
04 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- AYET VE HADİSLERLERDEN BİLGİNİZE: İMAN
- 2:3. Onlar gayba inanırlar, namaz
kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
2:4. Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman
ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 2:5. İşte onlar,
Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de
ancak onlardır. 2:6. Gerçek şu ki, kâfir olanları (azap ile)
korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. 2:7.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların
gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve
ahirette) büyük bir azap vardır. 2:8. İnsanlardan bazıları da vardır
ki, inanmadıkları halde ‘Allah'a ve ahiret gününe inandık’ derler.
- 2:62. Şüphesiz iman edenler;
yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret
gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında
mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar
üzüntü çekmeyeceklerdir.
- 3:67. İbrahim, ne yahudi, ne de
hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman
idi; müşriklerden de değildi. 3:68. İnsanların İbrahim'e en yakın
olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman
edenlerdir. Allah Müminlerin dostudur. 3:69. Ehl-i kitaptan bir
kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar
sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.
- 3:84. De ki: Biz, Allah a, bize
indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına
indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından
verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz
ancak O'na teslim oluruz. 3:85. Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa,
bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o,
ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
- 3:100. Ey iman edenler!
Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan
sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler. 3:101. Size Allah'ın
âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl
inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola
iletilmiştir. 3:102. Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır
şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.
- 3:130. Ey iman edenler! Kat
kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakinin ki kurtuluşa
eresiniz. 3:131. Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakinin!
3:132. Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
- 3:141. Bir de (böylece) Allah,
iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk
etmek ister.
- 3:149. Ey iman edenler! Eğer
kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de,
hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz. 3:150. Oysa sizin mevlânız
Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.
- 3:175. İşte o şeytan, ancak kendi
dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler
iseniz onlardan korkmayın, benden korkun. 3:176. (Resûlüm) İnkârda
yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar
veremezler. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor.
Onlar için çok büyük bir azap vardır.
- 3:200. Ey iman edenler!
Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için)
hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya
erişebilesiniz
- 4:29. Ey iman edenler!
Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı,
bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.
Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.
- 4:43. Ey iman edenler! Siz
sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu
olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta
olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz
ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su
bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize
ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.
4:44 Kendilerine Kitap'tan nasip verilenlere baksana! Sapıklığı
satın alıyorlar ve sizin de yoldan çıkmanızı istiyorlar!
- 4:47. Ey ehl-i kitap! Biz, birtakim
yüzleri silip dümdüz ederek arkalarina çevirmeden, yahut onlari,
cumartesi adamlari gibi lânetlemeden önce (davranarak), size
gelenleri dogrulamak üzere indirdigimize (Kitab'a) iman edin;
Allah'in emri mutlaka yerine gelecektir. 4:48. Allah, kendisine
ortak koşulmasini asla bagişlamaz; bundan başkasini, (günahlari)
diledigi kimse için bagişlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir
günah (ile) iftira etmiş olur.
- 4:144. Ey iman edenler!
Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak)
Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
-
- Hadis
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu
ümmetten her kim -Yahudî olsun, Hristiyan olsun- beni işitir, sonra
da bana gönderilenlere inanmadan ölecek olursa mutlaka cehennem
ehlinden olacaktır". Müslim, İman 240, (153).
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
hazretleri anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e "Ey
Allah'ın Resûlu, kıyamet günü senin şefaatinle en ziyâde saadete
erecek olan kimdir?" diye sormuştum. Bana: "Hadis'e karşı sende olan
aşkı görünce, bu hususta senden önce bana bir başkasının sualde
bulunmayacağını tahmîn etmiştim" açıklamasını yaptıktan sonra şu
cevabı verdi: "Kıyamet günü benim şefaatimle en ziyade saadete
erecek olan kimse, samimi olarak ve içinden gelerek 'Lâ ilâhe
illallah' diyen kimsedir" Buhârî, İlm 34, Rikak 50.
- Ebu Sa'îd İbnu Mâlik İbni Sinân el-Hudrî
(radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) şöyle buyurdular: "Kalbinde zerre miktarı iman bulunan
kimse ateşten çıkacaktır." Ebu Sa'îd der ki: "Kim (bu ihbarın
ifade ettiği hakikatten) şüpheye düşerse şu ayeti okusun: "Allah
şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz..." (Nisa, 40). Tirmizî
Sıfatu Cehennem 10, (2601). Tirmizî hadis için "sahihtir"
demiştir.
- Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh)
hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Kim: 'Rab olarak Allah'ı, din olarak İslâm'ı, Resûl
olarak Hz. Muhammed'i seçtim (ve onlardan memnun kaldım)' derse
cennet ona vâcip olur". Ebu Dâvud, Salât 361, (1529).
- Yine Ebu Sa'îd (radıyallahu anh)
hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle
buyurdular: "Bir kul İslâm'a girer ve bunda samimi olursa, daha önce
yaptığı bütün hayırları Allah, lehine yazar, işlemiş olduğu bütün
şerleri de affeder. Müslüman olduktan sonra yaptıkları da şu şekilde
muâmele görür: Yaptığı her hayır için en az on misli olmak üzere
yediyüz misline kadar sevap yazılır. İşlediği her bir şer için de,
-Allah affetmediği takdirde- bir günah yazılır." Buharî hadisi
tâlik olarak kaydeder (İman 31), Nesâî, İman 10, (8, 105).
- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı
herbir hayır en az on mislinden, yedi yüz misline kadar sevabıyla
yazılır. İşlediği her bir günah da sâdece misliyle yazılır. Bu hâl,
Allah'a kavuşuncaya kadar böyle devam eder." Buharî, İman 31;
Müslim, İman 205, (129).
- Muâz İbnu Cebel el-Ensârî (radıyallahu
anh) hazretleri anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: "Kimin (hayatta söylediği) en son sözü Lâ ilâhe
illallah olursa cennete gider" Ebu Dâvud, Cenâiz 20, (3116).
- Ubade İbnu's-Sâmit el-Ensarî (radıyallahu
anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm)
şöyle buyurdular: "Kim Allah'tan başka ilâh olmadığına Allah'ın bir
ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlu (elçisi)
olduğuna, keza Hz. İsâ'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olup, Hz.
Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza
cennet ve cehennemin hak olduğuna şehâdet ederse, her ne amel üzere
olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır." Buhârî, Enbiya 47;
Müslim, İmân 46, (28); Tirmizî, İmân 17, (2640). Müslim'in bir
başka rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim Allah'tan başka ilâh
olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet ederse
Allah ona ateşi haram kılacaktır."
- Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünâde el-Gıfârî)
(radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Bana Cebrâil aleyhisselam gelerek
"Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk
koşmadan) ölürse cennete girer" müjdesini verdi" dedi. Ben
(hayretle) "zina ve hırsızlık yapsa da mı?" diye sordum. "Hırsızlık
da etse, zina da yapsa" cevabını verdi. Ben tekrar: "Yani hırsızlık
ve zina yapsa da ha!" dedim. "Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da
yapsa!" Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü
keresinde ilâve etti: "Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir".
Buhârî, Tevhid 33; Müslim, İman 153, (94); Tirmizî, İman 18,
(2646).
- Câbir İbnu Abdillah el-Ensârî (radıyallahu
anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: "İki şey vardır gerekli kılıcıdır" Bir zat: -Ey Allah'ın Rasûlü!
gerekli kılan bu iki şeyden maksad nedir? diye sordu: Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm): "Kim Allah'a herhangi bir şeyi ortak
kılmış olarak ölürse bu kimse ateşe girecektir. Kim de Allah'a
hiçbir şeyi ortak kılmadan ölürse o da cennete girecektir" cevabını
verdi." Müslim, İman 151, (93).
- Süheyb İbnu Sinân (radıyallahu anh)
anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için
bir hayırdır. Bu durum, sâdece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona
memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar
gelse sabreder bu da hayırdır". Müslim, Zühd 64, (2999).
- Vehb İbnu Münebbih'in anlattığına
göre kendisine: "Lâilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi? dendi
de: "Evet, öyledir ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan
anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz" cevabını
verdi. Buhârî, Cenâiz 1.
- Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzelî (radıyallahu
anh)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine "Sırat-ı müstakim
(doğru yol) nedir?" diye sordu. Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (aleyhissalâtu
vesselâm), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür
ucu ise cennete ulaşmaktır. Bu ana yolun sağında ve solunda başka
tali yollar da var. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar
durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar. Kim bu dış
yollardan birine sülûk ederse yol onu ateşe götürecektir. Kim de
sırat-ı müstakîme sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır." İbnu
Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu: "İşte bu benim
sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka yollara sapmayın, sonra
onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar...." (En'âm 152)
- Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnul-Hattab
(ra) bana şunu anlattı: "Ben Hz. Peygamber (sav) yanında
oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam
yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti
yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz.
Peygamber (sav)`in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini
bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı:
- Ey Muhammed! Bana İslam hakkında
bilgi ver! Hz. Peygamber (sav) açıkladı: "İslam, Allah`tan başka
ilah olmadığına, Muhammed`in O`nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet
etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün
yettiği takdirde Beytullah`a haccetmendir." Yabancı:"Doğru söyledin"
diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine
hayret ettik. Sonra tekrar sordu:
- Bana iman hakkında bilgi ver ? Hz.
Peygamber (sav) açıkladı. "Allah`a, meleklerine, kitablarına,
peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve
şerrin Allah`tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru
söyledin!" diye tasdik etti? Sonra tekrar sordu:
- Bana ihsan hakkında bilgi ver? Hz.
Peygamber (sav) açıkladı: "İhsan Allah`ı sanki gözlerinle
görüyormuşsun gibi Allah`a ibadet etmendir. Sen O`nu görmesen de O
seni görüyor." Adam tekrar sordu:
- Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı)
hakkında bilgi ver? Hz. Peygamber (sav) bu sefer: "Kıyamet hakkında
kendisinden sorulan, sorandan daha fazla bir şey bilmiyor!"
karşılığını verdi. Yabancı:
- Öyleyse kıyametin alametinden haber
ver! Dedi. Hz. Peygamber (sav) şu açıklamayı yaptı: "Köle kadınların
efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak, fakir (Müslim`in
rivayetinde fakir kelimesi yoktur) davar çobanlarının yüksek binalar
yapmada yarıştıklarını görmendir." Bu söz üzerine yabancı çıktı
gitti.
- Ben epeyce bir müddet kaldım. (Bu
ifade Müslim`deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda "Ben üç gece
sonra Hz. Peygamber (sav)`la karşılaştım" şeklindedir) Hz. Peygamber
(sav) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim olduğunu biliyor musun? dedi.
Ben:
- Allah ve Resulü daha iyi bilir !
Deyince şu açıklamayı yaptı: "Bu, Cebrail Aleyhisselamdı. Size
dininizi öğretmeye geldi."
ÇORUMLU 2000 Dergisi 121. Sayı |
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
05 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- KUR’AN-I KERİM MEALİNDE
“RIZIK”
-
2:172. Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz
olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk ediyorsanız
O'na şükredin.
-
2:212. Kâfir olanlar için dünya hayatı câzip kılındı. (Bu
yüzden) onlar, iman edenler ile alay ederler. Oysa ki, (iman
edip) inkârdan sakınanlar kıyamet gününde onların üstündedir.
Allah dilediğine hesapsız rızık verir.
-
2:254. Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk
ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size
verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr
edenler elbette zalimlerdir.
-
2:267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık
olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size
verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır
diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye
lâyıktır.
-
3:27. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden
diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de
sayısız rızık verirsin.
-
3:37. Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki
gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile
görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde
orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?"
der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız
rızık verir, derdi.
-
3:169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis
onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar.
-
4:8. (Mirastan payı olmayan) yakınlar, yetimler ve yoksullar
miras taksiminde hazır bulunursa bundan, onları da
rızıklandırın ve onlara güzel söz söyleyin.
-
5:88. Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan
yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.
-
5:114. Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten
bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için
bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır;
zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.
-
6:142. Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları
yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın
ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.
-
7:32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz
rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında,
özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir
topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
-
7:50. Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın
size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler.
Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.
-
7:160. Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye
ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, "Asanı taşa
vur!" diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her
kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge
yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik.
(Onlara dedik ki) "Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden
yeyin. "Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil
kendilerine zulmediyorlardı.
-
8:3. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık
olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.
-
8:4. İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında
nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.
-
8:26. Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde âciz tanınan az
(bir toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden
korkuyordunuz da şükredesiniz diye Allah size yer yurt verdi;
yardımıyla sizi destekledi ve size temizinden rızıklar verdi.
-
8:74. İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler,
(muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek
müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.
-
10:31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden kim rızık
veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim)
bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim
çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? "Allah"
diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor
musunuz?
-
10:59. De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını
helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki:
Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?
-
10:93. Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda
yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik.
Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz
ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilaf etmekte
oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.
-
11:88. Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından
(verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel
bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim
şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben
sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat
başarmam ancak Allah'ın yardımı iledir. Yalnız O'na dayandım
ve yalnız O'na döneceğim.
-
13:22. Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden,
namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan
gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü
iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun
(güzel) sonu sadece onlarındır.
-
14:31. İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru
kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir
gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah
için) gizli-açık harcasınlar.
-
14:32. (O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri
yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü
meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için
gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız)
için akıttı.
-
14:37. "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları
için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin
(Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim.
Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara
meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu
nimetlere şükrederler."
-
15:20. Orada hem sizin için hem de rızıkları size ait
olmayanlar için (gerekli) geçim vasıtaları yarattık.
-
16:56. Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden,
mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar.
Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden
mutlaka sorguya çekileceksiniz!
-
16:71. Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol
rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de
bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken
Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
-
16:72. Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı,
eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi
temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp
Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
-
16:73. (Müşrikler) Allah'ı bırakıp da kendilerine göklerde ve
yerde olan rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri
yetmeyen şeylere (putlara) tapıyorlar.
-
16:75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş
bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan
gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir.
Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur.
Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
-
16:114. Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan helâl ve temiz
olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet
ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
-
17:70. Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.
Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde
taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları,
yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.
-
19:62. Orada boş söz değil, hoş söz duyarlar. Ve orada,
sabah-akşam kendilerine ait rızıkları vardır.
-
20:81. Size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından
yeyiniz, bu hususta taşkınlık ve nankörlük de etmeyiniz; sonra
sizi gazabım çarpar. Her kim ki kendisini gazabım çarparsa,
hakikaten o, yıkılıp gitmiştir.
-
20:132. Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et.
Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz.
Güzel sonuç, takvâ iledir.
-
22:28. Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen
görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar .
Artık ondan hem kendiniz yeyin,hem de yoksula, fakire yedirin.
-
22:34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan
cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine
Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık.
İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun.
(Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları müjdele!
-
22:35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için)
harcarlar.
-
22:50. İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için mağfiret
ve bol rızık vardır.
-
22:58. Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut
ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rızıkla
rızıklandıracaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık verenlerin
en hayırlısıdır.
-
23:72. (Resûlüm!) Yoksa sen onlardan bir karşılık mı
istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. O, rızık
verenlerin en hayırlısıdır.
-
24:26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü
kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de
temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular, (iftiracıların)
söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve
güzel bir rızık vardır.
-
24:38. Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en güzeli
ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla
verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
-
27:64. (Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra
yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden
rızıklandıran mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! De ki:
Eğer doğru söylüyorsanız siz kesin delilinizi getirin!
-
28:54. İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki
defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar,
kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için
harcarlar.
-
28:57. "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan
atılırız" dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık
olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli,
dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi?
Fakat onların çoğu bilmezler.
-
29:17. Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız
sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da
taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah
katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na
döndürüleceksiniz.
-
29:60. Nice canlı var ki, rızkını (yanında) taşımıyor. Onlara
da size de rızık veren Allah'tır. O, her şeyi işitir ve bilir.
-
30:28. Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir:
Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz
rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden
çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)-
ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak
bir kavim için böylece açıklıyoruz.
-
30:40. Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra
rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha
sonra da sizi (tekrar) diriltecektir. Peki sizin (Allah'a eş
tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek
var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve
yücedir.
-
32:l6. Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet
ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.
-
33:31. Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı
iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette)
bol rızık hazırlamışızdır.
-
34:4. Allah, inanıp iyi işler yapanları mükâfatlandırmak için
(her şeyi açık bir kitapta tesbit etmiştir). Onlar için büyük
bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.
-
34:24. (Resûlüm!) De ki: Göklerden ve yerden size rızık veren
kimdir? De ki: Allah! O halde biz veya siz, ikimizden biri, ya
doğru yol üzerinde veya açık bir sapıklık içindedir.
-
34:36. De ki: Rabbim, dilediğine bol rızık verir ve
(dilediğinden) kısar; fakat insanların çoğu bilmezler.
-
34:39. De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir
ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayıra ne harcarsanız, Allah
onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.
-
35:3. Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın;
Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir
yaratıcı var mı? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden
küfre) çevriliyorsunuz!
-
35:29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık
sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.
-
36:47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra
sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki:
Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi
doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.
-
37:41. Bunlar için bilinen bir rızık vardır.
-
38:54. Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve
tükenmek yoktur.
-
40:13. Size âyetlerini gösteren, sizin için gökten rızık
indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
-
40:40. Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de
kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte
onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık
verilecektir.
-
40:64. Yeri sizin için yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan,
size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz
besinlerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Allah, sizin
Rabbinizdir. Alemlerin Rabbi Allah, yücelerden yücedir.
-
42:19. Allah kullarına lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır.
O kuvvetlidir, güçlüdür.
-
42:38. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve
namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir.
Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
-
45:5. Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten
indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri
onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden
estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.
-
45:16. Andolsun ki biz, İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve
peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve
onları dünyalara üstün kıldık.
-
50:11. Kullara rızık olması için.Ve o su ile, ölü toprağa can
verdik. İşte hayata yeniden çıkış da böyledir.
-
51:57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da
istemiyorum.
-
51:58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak
Allah'tır.
-
56:89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
-
62:11. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen
dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki:
Allah'ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha
yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-
63:10. Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir
süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!
demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.
-
65:3.Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a
güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine
getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
-
65:11. İman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan
aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan
bir Peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve faydalı iş
yaparsa Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî
kalacakları cennetlere sokar. Allah o kimse için gerçekten
güzel bir rızık vermiştir.
-
67:21. Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık
verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette
direnip durmaktadırlar.
-
73:20. (Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını,
(bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle)
geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da
(böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü
(içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak
Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi
bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah
bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız
Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol
tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda
çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun.
Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç
verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik
hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün
ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret
dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 181 |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
06 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
KUR’AN-I KERİMİNDE KURBAN VE HAC
-
Hayvanların yaşadığımız bu dünyada bulunmasını ve insanların
faydalanmaları için Allah C.C. Kuran-ı Kerim Yasin suresinde Hayvanları
yarattığını, İnsanların bunlara sahip olduklarını, bu hayvanların
tamamının insanların hizmetine verildiğini kimisini binek olarak
kullanmalarını, kimisini de besin olarak yersiniz, insanlar için nice
faydaları bulunduğunu içilecek sütlerinin vardır demektedir:
-
YASİN 36:71. Görmüyorlar mı ki, biz
kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvan yarattık. Bu
sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.
-
36:72. Bu hayvanları onların emrine verdik.
Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.
-
36:73. Bu hayvanlarda onlar için nice
faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla şükretmezler mi?
-
İnsanların faydalanması için yaratılan hayvanlardan kurbana uygun
olanlarından Allah C.C. Adına kurban edilmesini insanlara Allah C.C.
emrettiği Kur'a-ı Kerim de Maide suresinde Adem A.S. Oğullarından ikisinin
Allah C.C. adını anarak birer kurban keserek sundukları, bunlardan
birisinin kurbanının kabul edilmemesi üzerine kurbanı kabul edilmeyen
diğer kişinin kıskançlıktan kardeşini de öldürerek ilk katilin ve ilk
maktulün olayını Kur’an-ı Keriminde şöyle anlatmaktadır:
-
Maide 5:27. Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani
birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise
kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden),
"Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ
sahiplerinden kabul eder" dedi (ve ekledi:)
-
5:29. "Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını
yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur."
-
5:30. Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu
yüzden de kaybedenlerden oldu.
-
İnsanlık tarihi boyunca insanlara inen semavi dinlerinin hepsine Allah
C.C. Kendi adını anarak uygun hayvan cinslerinden Kurban kesmelerini
gerekli kıldığını bildirmektedir. Allah C.C. insanlara rızık olarak
verdiği hayvanlardan Allah’ın adını anarak kurban kesmelerini emretmiş.
Kurban etlerinden rızık olarak kurbanı kesenin de yemesini ,yoksul ve
fakirlere de yedirmemizi emretmektedir. Allah C.C. Tek bir ilah olduğunu
ve Allah C.C. tam ve eksiksiz teslim olmamızı emretmektedir. Allah C.C. Bu
teslim olanların mütavazi insanlar olduğunu da Kur’an-ı keriminde
söylemektedir:
-
Hac 22:28. Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri,
Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine
belli günler de Allah'ın ismini ansanlar . Artık ondan hem kendiniz yeyin,hem
de yoksula, fakire yedirin.
-
Hac 22:34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden
kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar
diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır.
Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi insanları
müjdele!
-
Hac Hac 22:35. Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık
olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
-
Hac Hac 22:36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin)
işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde
onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve
kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında)
onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen
fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin
istifadenize verdik.
-
Hac Hac 22:37. Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na
sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı
büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi.
(Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!
-
Kevser 108:2. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes
-
Kurban ve Hac görevlerinin Hazreti Nuh A.S. dan sonra Hazreti İbrahim
zamanına Hazreti İbrahim A.S. Allah C.C. Dua ederek Salih bir evlat
istemesi üzerine Allah C.C. Hazreti İbrahim A.V. uslu bir oğlan müjdesi
verildi. İsmail A.S. ile Oğlu birlikte gezerken Oğluna Yavrucuğum
Rüyasında seni boğazladığımı görüyorum buna ne diyorsun diye sordu.
Oğlunun Babacığım sana emredilen gibi yap İnşallah beni sabredenlerden
bulursun cevabını verdi. Allah C.C. adına ikisi de verilen emre teslim
olmuşlar ve baba oğlunu kurban etmek üzere iken Allah C.C. tarafından Ey
İbrahim diye seslendiğini ve sana gösterdiğimiz rüyayı gerçekleştirdin. Bu
size çok açık bir imtihandı. Oğluna bedel olarak ona büyük bir kurban
verdik hitabında bulunduğunu Kur’an-ı kerim haber vermektedir.
-
Saffat
37:100.
O : "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver", dedi.
-
7:101. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
-
37:102. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum!
Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da
cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden
bulursun, dedi.
-
37:103. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
-
37:104.Biz ona: " Ey İbrahim!" diye seslendik.
-
37:105. Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
-
37:106. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
-
37:107. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
-
İbrahim A.S. ve İsmail A.S. ile beraber Beytullahın temellerini
yükseltirken: Ey Rabbimiz bizden bunu kabul et. Sen işiten ve Bilensin
diye dua etmişlerdi.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı kerimde Hazreti İbrahim A.S. Allah C.C. Ey Rabbim Burayı emin bir
şehir yap Halkını da Sana inanan ve Ahret gününe inananları çeşitli
yiyeceklerle rızıklandır diye dua etmişti. Allah C.C. de Buyurdu ki Kim
inkar eder ise onu az bir süre faydalandırır sonra onu Cehennem azabına
sürüklerim. Demiş Kabe’yi insanların toplanma mahalli ve güvenilir yer
olarak kıldığını orada İbrahim A.S. makamı gibi bir yer edinmelerini ve
orada namaz yeri edinmelerini emrediyor ve İbrahim A.S ve İsmail A.S. da
Kabe’de tavaf edenlerin, ibadete kapananların, rüku ve secde edenler için
Evim Kabe’yi temiz tutun diye emretmişti.
-
Bakara 2:127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail
ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey
Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.
-
Bakara 2:126. İbrahim de demişti ki: Ey
Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe
inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse
onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne
kötü varılacak yerdir orası!
-
2:125. Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara
toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından
bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf
edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz
tutun, diye emretmiştik.
-
22:29. Sonra kirlerini gidersinler;
adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.
-
22:33. Onlarda (kurbanlık hayvanlarda veya
hac fiillerinde) sizin için belli bir süreye kadar birtakım yararlar
vardır. Sonra bunların varacakları (biteceği) yer, Eski Ev'e (Kâbe'ye) kadardır.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı kerimde
İnsanlar için kurulan ilk mabet Mekke’de
bulunan Kabe’dir. Demekte ve Orada Hazreti İbrahim’in makamının
bulunduğunu Mekke’ye gidenlerin emniyette olduklarını ve Mekke’ye gitmek
için gücü maddi ve sıhhat gücü yetenlerin Hac etmesini bunun Allah’ın
insanlar üzerine hakkı olduğunu ve bu hakkı kim inkar eder ise bilmelidir
ki Allah C.C. Bütün alemlerden müstağnidir. Demekte ve Kabe’yi saygıya
layık evin Hac edilmesi için Naram Ayında Haç kurbanını insanların iyiliği
için bir sebep olduğunu bildirerek Allah C.C. Yerde ve gökte ne var
ise hepsini bildiğini ve bilici olduğunu söylemektedir.
-
Al-i
3:96.
Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan
ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
-
3:97. Orada apaçık nişâneler, (ayrıca)
İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü
yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.
Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
-
Maide 5:97. Allah, Kâbe'yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını
ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden)
insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve
yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu
(sizin de anlayıp) bilmeniz içindir.
-
Allah C.C.
Kur’an-ı
kerimde Hac için yapılması gerekenleri de bu şekilde bildirmektedir::
-
Bakara
2:197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o
aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına
yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne
hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin.
Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden
(emirlerime muhalefetten) sakının.
-
Bakara
2:196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın.
Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban,
yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta
olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban
olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim
hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir
kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç,
memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on
gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar
içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
-
Bakara
Maide 5:2. Ey iman edenler! Allah'ın
(koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana,
(ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i
Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin. İhramdan
çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir
topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve
(Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.
-
Maide 5:95. Ey iman edenler! İhramlı iken
avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın
dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere
içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir
eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir
keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan)
işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu
tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç
alandır
-
Bakara
2:203. Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte
telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan
Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar
içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda
toplanacaksınız.
-
Maide 5:1. Ey iman edenler! Akitleri(n
gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere
(aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl
kılındı. Allah dilediğine hükmeder.
-
Bakara
2:199. Sonra insanların (sel gibi) aktığı
yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve
esirgeyicidir.
-
Bakara
2:198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak)
Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah
yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı
zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce
yanlış gidenlerden idiniz.
-
Bakara
2:158. Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın
koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa
onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak
bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.
-
Bakara
2:200. Hac ibadetlerinizi bitirince,
babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı
anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler.
Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 187
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
07 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
KUR'AN-I KERİM GÖRE KURBAN VE KURBAN BAYRAMI
- Dini bayramlarımızdan olan “Kurban Bayramı” Zengin
Müslümanların olmazsa olmazlarında birisi ve sorumlu olduğu “Hac”
şartının yapıldığı bir kutsal ayda kutladığımız bayramdır.
- Bilgilerimizi tazelemek açısından bu satırları
yazarken Yüce Kuran’ı Kerim’in mealinde:
-
Kurban Kesmenin esas amacından birisi
de Hac görevini tamamlayan bir vecibe olması ve Hac görevi
yapmayanlarında bu görevlerini belli ayda yapılması ve Hac:
- 2:197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse
(ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah
onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en
hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime
muhalefetten) sakının.
-
- 108 Sure’de çok açık olarak Peygamber Efendimize “kurban Kes!”
diye emri bulunmaktadır.
- 108-el-KEVSER Bismillâhirrahmânirrahîm
- 108:1. (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
- 108:2. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
- 108:3. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.
- Yine: 108 Sure’de: Her ümmete Allah’ın adını ansınlar
diye kurban kesmeyi gerekli kıldık” demektedir.
- 22:34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden
kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar
diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır.
Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi
insanları müjdele!
- Yine: 6. Sure’de: Kesilmiş olanlarına ancak Allah C.C. adı
anılarak kesilenlerden yeyeyiz emredilmektedir.
- 6:118. Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine O'nun adı
anılarak kesilenlerden yeyin.
- Allah C.C. adı anılarak kesilen hayvanlardan yenmemesi
emredilmektedir.
- 6:121. Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan
yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına,
sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara
uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.
- Kesilecek olan hayvanlardan da Yüce Kur’an-ı Kerimde
bahisler vardır.
- 22:36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin)
işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu
halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini
anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık
(canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını
gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz,
şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.
- 22 Sure’de belli günlerde Allah’ı ansınlar diyerek
Kurban Bayramını işaret etmiş bulunmaktadır.
- 22:28. Ta ki kendilerine ait bir takım yararları yakînen
görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar . Artık
ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.
-
Kurban Bayramı Hac’ın bitiminden sonra
kutlanmaktadır. Yüce Kur’an’ı Kerim’e göre Hac için İbrahim Aleyhi
selam’a:
-
22:27. İnsanlar arasında haccı ilân et
ki,gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen argın develer
üzerinde sana gelsinler.
-
22:28. Ta ki kendilerine ait bir takım
yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği
kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar .
Artık ondan hem kendiniz yeyin,hem de yoksula, fakire yedirin.
-
3:97. Orada apaçık nişâneler, (ayrıca)
İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü
yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.
Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
-
22:29. Sonra kirlerini gidersinler;
adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.
-
Hepinizin Kurban Bayram’ını kutlar
nicelerine ermenizi dilerim!
ÇORUMLU 2000 Dergisi 141. Sayı |
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
08 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA ALLAH’I ANMAK
-
Bizi yaratan Rabbimiz,
bizi yaratmasındaki bir amacı da O’nu tanımamız ve O’nu anmamız içindir.
O’nu her zaman ve her imkânda anmamızın bizlerin de O’nun tarafından
anılmamızı sağlayacağını bilmemiz gerekmektedir.
-
Rabbimizi nasıl zan edersek O’nun öyle olduğunu bildiren ve Rabbimizi
zikretmenin, Rabbimizi içinden bile geçirmenin, Rabbimizi cemaat içinde
anmamızı, O’na yaklaşmamızın karşılıklarının neler olduğunu anlatan
Hadis-i Şerif de deniliyor ki:
-
Hz.
Ebü Hüreyre'nin rivâyetinde şöyle gelmiştir:
-
"Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: Allah Teâla hazretleri diyor
ki:
-
"Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse ben öyleyimdir. O, beni
zikredince ben onunla beraberim. O beni içinden geçirirse, ben de onu
içimden geçiririm. O, beni bir cemaat içerisinde anarsa, ben de onu,
onunkinden daha hayırlı bir cemaatte anarım. O, bana bir karış
yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa,
ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak
giderim." Buhâri, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Daavât
142, (3598).
-
Rabb’imizi uykuya yatarken bile anmamızda hatırlayabilirsek bizim için,
isteklerimizin karşılanmasında kolaylıklardan bahseden Hadis-i Şerifte:
-
Ebü
Ümâme (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
-
"Kim
yatağına temiz (abdestli) olarak girer ve uyku bastırıncaya kadar
Allah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da Allah'tan
dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teâla, istediğini
mutlaka ona verir." Tirmizi, Daavât 100, (3525).
-
Allah Teâlayı otururken, yatarken, yürürken anmayan insanda bir
noksanlığın olduğunu söyleyen Hadis-i Şerif :
-
Yine
Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki:
-
"Kim
bir yere oturur ve orada Allah'ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar)
ise Allah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada
Allah'ı zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet
yürür ve bu esnada Allah'ı zikretmese, Allah'tan ona bir noksanlık
vardır." Ebü Davud Edeb 31. (4856) 107,(5059); Tirmizi, Daavat 8,
(3377); Hadisin metni Ebü Davud'a aittir. Sondaki ziyade İbnu Hibbân'ın
Mevârid'inden alınmadır (2319).
-
Allah’ı bir cemaatle anarken, o cemaatin etrafını meleklerin sardığını
ve Allah’ın da o cemaati büyük meleklerine andığını belirten Hadis-i
Şerif:
-
Ebü
Müslim el-Eğarr (rahimehullah) diyor ki:
-
"Ben
şehâdet ederim ki Ebü Hüreyre ve Ebü Said (radıyallâhu anhümâ)
Resülullah (aleyhissalâtu vesselam)'in şöyle söylediğine şehâdet
ettiler:
-
"Bir
cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar,
Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları
yanında bulunan (büyük melek)lere anar." Müslim, Zikr 39, (2700);
Tirmizi, Daavât 7, (3375).
-
Yine, Rabbimizi ananları arayıp bulan ve Rabbimize bildiren meleklerine
olduğunu, Kullarının neler istediklerini sorduğunu bildiren Hadis-i
Şerif:
-
Hz.
Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır.
Allahu Teâlayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini
"Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla
kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi
bilen olduğu halde- meleklere sorar:
-
"Kullarım ne diyorlar?"
-
"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.
Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teâla sormaya devam eder:
-
"Onlar beni gördüler mi?"
-
"Hayır!" derler.
-
"Ya
görselerdi ne yaparlardı?"
-
"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla
ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar
sorar:
-
"Onlar ne istiyorlar?"
-
"Senden, derler, cennet istiyorlar."
-
"Cenneti gördüler mi?" der.
-
"Hayır ey Rabbimiz!" derler.
-
"Ya
görselerdi ne yaparlardı?" der.
-
"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu
daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi."
-
Allah Teâla sormaya devam eder:
-
"Neden istiâze ediyorlar?"
-
"Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.
-
"Onu
gördüler mi ?" der.
-
"Hayır Rabbimiz, görmediler!" derler.
-
"Ya
görselerdi ne yaparlardı?" der.
-
"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli
korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:
-
"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"
-
Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) sözüne devamla şunu anlattı:
-
"Onlardan bir melek der ki:
-
"Bunların arasında falanca günahkâr kul dahi var. Bu onlardan değil. O
başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi."
-
Allah Teâla..
-
"Onu
da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar
sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur." Buhâri, Daavât 66, Müslim, Zikr
25, (2689); Tirmizi, Daavât 140, (3595).
-
Allah’ı anılan evle, anılmayan evin karşılaştırılması da bu Hadis-i
Şerifte şöyle anlatılıyor:
-
Hz.
Ebü Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah
zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misali gibidir." Buhâri,
Daavât 66; Müslim, Salâtü'l-Müsâfırin 211, (779).
-
Rabb’imizin azabından kurtulmamıza O’nu anmamızdan geçtiğini belirten
Hadis-i Şerif:
-
Hz.
Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Kul, kendini Allah'ın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir
bir ameli işlememiştir." Muvatta, Kur'ân 24, (1, 11); Tirmizi, Daavât
6, (3374); İbnu Mâce, Edeb 53, (3790).
-
En
kolay ve en etkili ibadetlerden birisinin O’nu anmak olduğunu yukarıdaki
Hadis-i Şeriflerden anlamış bulunuyoruz. Bizler için kurtuluşun bir
anahtarı olarak, içimizden veya sesli olarak O’nu anmamızın bizlere hem
dünyevi, hem ahiri kazançlarını göstermektedir.
-
O’nu
anarken, O’nun yanında olduğunu bileceğimizden şeytani işlerden de uzak
durarak ikinci bir sevap unsuru da kazanmış olacağız.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 45. Sayı
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
8,5 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- HADİSLER IŞIĞINDA AF
VE MAĞFİRET
- Ebu
Eyyub radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah
işlemeseydiniz, Allah Teâla hazretleri sizi helak eder ve yerinize,
günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler
yaratırdı." Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizi, Da'avat 105, (3533).
- Ve
yine: Müslim'de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti şöyledir:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a
yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan
helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır
ve onları mağfiret ederdi." Müslim, Tevbe 9, (2748).
- Rezin
şu ziyadede bulundu:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki: "Nefsim elinde bulunan Zat-ı
Zülcelâl'e yemin olsun ki, günah işlemediğiniz takdirde ondan daha
büyük olan ucb'e düşeceğinizden korkarım." Bu rivayet, Münziri'nin
et-Terğib ve't-Terhib'inde kaydedilmiştir (4, 20).
- İnsan
oğlu bir günah işlediği taktirde, anında yaptığı kabahati bilerek
Rabb’inden af istemesi hakkındaki Hadis-i Şerif:
- Hz. Ebu
Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm (bir hadis-i kudsi'de) Rabbinden naklen
buyururlar ki: "Bir kul günah işledi ve: "Ya Rabbi günahımı affet!"
dedi. Hak Teâla da: "Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki
günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi
vardır." Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim günahımı
affet!" der. Alllah Teâla Hazretleri de: "Kulum bir günah işledi ve
bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi
vardır." Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim beni
affeyle!" der. Allah Teâla da: "Kulum günah işledi ve bildi ki,
günahı affeden veya günah sebebiyle muâhaze eden bir Rabbi olduğunu
bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!" buyurdu." Buhari, Tevhid
35; Müslim, Tevbe 29, (2758).
- Allah
ile kulu arasında işlenilen günahların, Rabb’imizin af ve mağfireti
ile yok sayılabileceğini anlatan Hadis-i Şerif:
- Hz.
Enes radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri diyor
ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden
her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin
günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar
etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz
dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana
kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım." Tirmizi,
Da'avat 106, (3534).
-
İşlediğimiz bir sevap veya günahın Allah C.C. ile kulunun arasında
olduğu, gördüğümüz hareket ve fiiller ile bir kişinin af
edilip,edilemeyeceği hakkında karar vermemeliyiz:
- Cündeb
radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah
falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâla Hazretleri
de: "Falancaya mağfiret etmeyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben
ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu." Müslim,
Birr 137, (2621).
- Bir
kimsenin günah veya sevabı; o kişinin Allah C.C. ile o kişi arasında
yani o kul ile arasındadır. Bir kimsenin ibadeti veya günahı ile
ilgilenilmemesini bildiren bir hadis-i Şerif:
- Hz. Ebu
Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd
maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı, diğeri de ibadette
gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da:
"Vazgeç! " derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine,
"vazgeç" dedi. Öbürü: "Beni Allah'la baş başa bırak. Sen benim başıma
müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez.
Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah
ikisinin de ruhlarını kabz etti. Bunlar Rabülâleminin huzurunda bir
araya geldiler. Allah Teâla Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen
benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git,
rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe
götürün!" emretti.
- " Ebu
Hüreyre radıyallahu anh der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan
münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de
heba etti." Ebu Davud, Edeb 51, (4901).
- Allah’u
Teala C.C. Af edeceği kişilerin yaptıklarını bildiği içindir ki, ondan
kaçma imkanımızın olmadığını, Onun af etmesinin yüceliğinin bir eseri
olduğu görülür.
- Yine
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
- "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah
işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca
oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve
rüzgarın önünde saçın. Allah'a yemin olsun, eğer Rabb’im beni bir
yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir! "Ölünce, bu söylediği ona
yapıldı. Allah da arz'a emrederek: "Sende ondan ne varsa bana
toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle
bir vasiyeti niye yaptın? " diye Rabb Teâla sordu. "Senden korktuğum
için ey Rabb’im!" cevabını verdi. Allah Teâla Hazretleri bu cevap
üzerine onu affetti." Buhari, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25,
(2756); Muvatta, Cenaiz 51, (1, 240); Nesai, Cenaiz 117, (4, 113).
-
Rabb’imiz bizi yarattı. Bizden af edilmemizi istedi. Af dilemek için
açılan elleri boş bırakmadı. Allah’u Teala C.C. ölmeden önce müşrik
olmadığımız zaman ve bir Müslüman’ı haksız yere öldürme günahları
haricinde bütün günahlarımızın af edilebileceğini bildiren Hadis-i
Şerif:
- Ümmü'd-Derdâ
radıyallahu anha anlatıyor:
- "Ebu'd-derda
radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm'ı işittim, şöyle buyurdu: "Müşrik olarak ölenle, bir
Müslüman’ı haksız yere öldüren hariç, Allah bütün günahları
affedebilir." Ebu Davud, Fiten 6, (4270).
- 48 Sayı ÇORUMLU
2000 25 Mart 2003
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
09 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA RAMAZAN VE ORUÇ
-
Ramazan Ayı; bizlere Rabbimizin bize verdiği bir armağan olarak
görmeliyiz. Bu armağanda; oruç tutmamızın, zekât vermemizin önemini ve
kıymetini bilmemiz bizler için ne kadar önemli ve kıymetli olduğunu
bilmeliyiz. Aşağıda derlemeye çalıştığım Hadis-i Şeriflerde bu
kıymetleri sizlerle paylaşmayı düşündüm.
-
Ramazan ayının girişinin tespiti hakkında:
-
Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
-
Şâban ayının günlerini hesapladığı kadar başka bir ayın günlerini
hesaplamazdı. Sonra Ramazan hilâlini görünce oruca başlardı. Eğer bulut
araya girer (hilâIi göremez) ise (şâbanı) otuz gün olarak hesaplar,
sonra ramazan orucuna başlardı. "Ebu Dâvud, Savm 6, (2325).
-
Ramazan ayanda Cennet kapılarının açıldığını bildiren hadisi şerif:
-
Yine
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları
kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur. "Buhari, Savm 5, Bed'ü'I-Halk
11, Müslim, Sıyâm 2, (1079); Nesâi, Sıyâm 5, (4, 129).
-
Ramazan orucu için sahura kalkılmasını bildiren Hadis’i Şerif:
-
Hz.
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
-
"Sahur yemeği yiyin, zira sahurda bereket var.
-
"Buhari,
Savm 20, Müslim, Sıyâm 45, (1095); Tirmizi, Savm 17, (708); Nesâi, Savm
18, (4, 141).
-
Ramazan orucu için iki Hadis-i Şerif’te Sadaka-i fıtrı bildiriyor:
-
Bir
başka rivâyette de şöyle gelmiştir: "Halk (Hz. Muâviye'nin bir hitabesi
üzerine) yarım sa' buğdayı bir sa' hurmaya denk kıldılar. İbnu Ömer
Hazretleri (radıyallâhu anhümâ) fıtır sadakasını hurmadan verirdi. (Bir
sene) Medine halkı hurmaya muhtaç oldu. İbnu Ömer (o yıl) sadaka-i
fıtrını arpadan verdi."Buhâri, Zekât 77.
-
Kays
İbnu Sa'd İbnu Ubâde anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam),
zekât emri gelmezden önce, bize sadaka-i fıtr'ı emretmişti. Zekât farz
kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Biz onu yerine
getirmeye devam ettik..."Nesâi, Zekât 35, (5, 49); İbnu Mâce, Zekât 21,
(1828).
-
Ramazan ayında oruç tutmayı oruç tutamayanlar için fidye verilmesini
bildiren Hadis-i Şerifte ise:
-
Ebu
Dâvud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var:
-
"İbnu
Abbas dedi ki:
-
"Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara
184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri
doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece orucunu
tutmuş sayılır.
-
"
Cenab-ı Hakk buyurmuştur:
-
"Kim
(vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı
olur. Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha
hayırlıdır" (Bakara 184). Sonra Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu:
-
"Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya
yolcu bulunursa yediği miktarda başka günlerde oruç tutar."Ebu Davud,
Savm 2(2316).
-
Yine
Ramazan Ayında Hastalık, sefer gibi bir özürden dolayı sonradan
oruçlarını nasıl tutacaklarını izah ediyor:
-
Nafi
anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüm diyor ki:
-
"Ramazanı, hastalık ve sefer sebebiyle yiyenler, onu peş peşe tutarlar."Muvatta,
Sıyâm 45, (1, 304)
-
Ramazan Ayının son on günü İtikaf ve Kadir gecesi hakkında da:
-
Hz.
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
-
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde
itikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde
arayın". Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan sonra, zevceleri de
itikafa girdiler."Buhârî, Fadlu Leyletü'l-Kadr 3, İtikâf 1,14; Müslim,
İtikaf 5, (1172); Muvatta, İtikaf 7, (1, 316); Tirmizî, Savm 71, (790);
Nesâî, Mesâcid 18, (2, 44); Ebu Dâvud, Sıyâm 77, (2462, 2464); İbnu Mâce,
Sıyâm 59; (1771).
-
Aşağıdaki Hadis’i Şerifte ise:
-
Bu
Cebrail Aleyhisselâm’ın insan kılığında gelerek Peygamber efendimizi
imtihan eder gibi ashabı önünde: Kader tartışması, İslam, İman, İhsan,
Kıyamet hakkında soru cevap olarak konuşmasını bildiriyor.
-
Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden
kimse Ma'bed el-Cühenî idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahmân el-Himyerî,
hac veya umra vesîlesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak,
Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader
hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenâb-ı
Hakk, bizzat Mescid-i Nebevî'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (Radıyallahu
Anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından
olmak üzere ikimiz de Abdullah (Radıyallahu Anh)'a sokuldu. Arkadaşımın
sözü bana bıraktığını tahmîn ederek, konuşmaya başladım:
-
"Ey
Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar
Kur'ân-ı Kerîm'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya
çalışıyorlar.
-
"Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilâve ettim:
-
"Bunlar, "kader yoktur, her şey hâdistir ve Allah önceden bunları
bilmez" iddiasındalar.
-
"Abdullah (Radıyallahu Anh):
-
"Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar
da benden berîdirler.
-
"
Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kîd ederek şöyle tamamladı:
-
"Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve
hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını
kabul etmez.
-
"Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattâb (Radıyallahu Anh) bana
şunu anlattı:
-
"Ben
Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)'in yanında oturuyordum. Derken
elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi.
Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden
kimse onu dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle
koyduktan sonra sormaya başladı:
-
Ey
Muhammed! Bana İslâm hakkında bilgi ver!
-
Hazreti Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) açıkladı:
-
"İslâm, Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve
elçisi olduğuna şehâdet etmen, namaz kılman, zekât vermen, Ramazan orucu
tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir."
-
Yabancı:
-
"-Doğru söyledin" diye tasdîk etti. Biz hem sorup hem de söyleneni
tasdik etmesine hayret ettik. Sonra tekrar sordu:
-
"Bana iman hakkında bilgi ver?
-
"Hz.
Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) açıkladı: "Allah'a, meleklerine,
kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Kadere yani
hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır.
-
"
Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu:
-
"Bana ihsan hakkında bilgi ver?
-
"Hz.
Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) açıkladı:
-
"İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet
etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
-
Adam
tekrar sordu:
-
"Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?
-
"Hz.
Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) bu sefer:
-
"Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla bir şey
bilmiyor!" karşılığını verdi.
-
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alâmetinden haber ver!" dedi.
-
Hz.
Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) şu açıklamayı yaptı:
-
"Köle kadınların efendilerini doğurmaları, yalın ayak, üstü çıplak,
fakir -Müslim'in rivayetinde fakir kelimesi yoktur davar çobanlarının
yüksek binalar yapmada yarıştıklarını görmendir."
-
Bu
söz üzerine yabancı çıktı gitti. Ben epeyce bir müddet kaldım.
-
-Bu
ifade Müslim'deki rivayete uygundur. Diğer kitaplarda
-
"Ben
üç gece sonra Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm)'la karşılaştım"
şeklindedir
-
-
Hz. Peygamber (Aleyhissalâtu Vesselâm) Ey Ömer, sual soran bu zatın kim
olduğunu biliyor musun? dedi.
-
Ben:
-
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir" deyince şu açıklamayı yaptı:
-
"Bu
Cebrail Aleyhisselâm’dı. Size dininizi öğretmeye geldi."
-
Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17,
(4695); Tirmizî, İman 4, (2613).
-
Ramazan Ayının bitiminden sonra tutulan altı gün oruç ile bütün bir yılı
oruçlu gibi olmayı da şu Hadis’i Şerifte açıklanmaktadır:
-
Eyub
(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
-
"Kim
Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki
yıl orucu tutmuş olur. "Müslim, Sıyâm 204, (1164); Tirmizi, Savm 53,
(759); Ebu Dâvud, Savm 58, (2432).
-
Bu
araştırmamızın sonunda Bütün İslam alemine Ramaza’ı Şerif’in hayırlar
getirmesini niyaz ederim.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 44. Sayı
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
10 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA YARATILIŞ
-
Bizlerin en merak ettiğimiz konulardan birisi de yaşadığımız yeri ve
Adem AS. Yaratılışı hakkında aşağıda bulunan hadis-i şerifleri
naklediyorum:
-
Ebu
Rezîn el-Ukeylî (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Ey
Allah'ın Resûlü, dedim, mahlukatını yaratmazdan önce Rabb’imiz nerede
idi?
-
"
Bana şu cevabı verdi:
-
"el-Amâ'da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su
üzerinde yarattı."
-
Ahmed İbnu Hanbel dedi ki:
-
"Yezid
şunu söyledi: el-Amâ, yani "Allah'la birlikte başka bir şey yoktu"
demektir." Tirmizî, Tefsir, Hud (3108).
-
Hz.
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı:
-
"Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü
yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı.
Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı.
Hz.Adem (aleyhisselam)'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile
gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak
yarattı." Müslim, Sıfatu'1-Kıyâme 27, (2789).
-
Hz.
Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki:
-
"Melekler nurdan yaratıldılar, cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar.
Âdem de size vasfı yapılandan yaratıldı. " Müslim, Zühd 60, (2996).
-
İmran İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Mescidde,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzuruna girmiştim. (O sırada)
Benî Temim kabilesinden bir grup insan geldi. Onlara:
-
"Ey
Benî Temim, size müjde olsun!" diyerek söze başlamıştı.
-
Onlar hemen: "Bize müjde verdin. Öyle ise (beytü'l-mâlden) iki kere
bağış yap!" diye talepde bulundular. Onların bu cevabı karşısında
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yüzünden rengi attı. Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzuruna (Hayber'in fethi
sırasında) Yemen halkından bir grup (Eş'ârî) girmişti.
-
Onlara:
-
"Ey
Yemenliler! Benî Temim'in kabul etmediği müjdeyi siz bari kabul edin!"
dedi. Onlar:
-
"Kabul ettik ey Allah'ın Resûlü!" dediler ve arkadan ilâve ettiler:
-
"Biz dinimizi öğrenmeye ve bu (yaratılış) işinin başı ne idi, onu
senden sormaya geldik!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), mahlukatın ve Arş'ın başlangıcını anlatmaya başladı:
-
"Bidayette Allah vardı, O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun Arş'ı
suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr
(denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek) her şeyi yazdı."
Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22; Tirmizî, Menâkıb,
3946.
-
Ebu
Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı
dinledim, şunu söyledi:
-
"Allah Teâlâ hazret1eri, Adem'i, yeryüzünün bütün (cüzler)inden almış
olduğu bir avuç topraktan yarattı. Âdem'in oğulları da arzın kısımlarına
göre vücuda geldi. Bir kısmı beyazdır, bir kısmı kızıldır, bir kısmı
siyahdır. Bunlar arasında orta (renkliler) de var. Ayrıca bir kısmı
uysaldır, bir kısmı haşindir, bir kısmı habis (kötü kalbli), bir kısmı
iyi kalblidir." Ebu Dâvud, Sünnet 17, Tirmizî, Tefsir, Bakara, (2948).
-
İbnu
Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'den sordular:
-
"Bulutlara müvekkel olan melektir. Beraberinde ateşten kamçılar var.
Bununla bulutları Allah'ın dilediği yere sevk eder" diye cevap verdi.
Onlar tekrar sordular:
-
"Ya
şu işitilen ses, o nedir?"
-
"Bu,
bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir" dedi.
Yahudiler:
-
"Doğru söyledin. Şimdi de İsrail'in Yakub (aleyhisselam) kendisine haram
kıldığı şey nedir onu söyle?" dediler.
-
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) :
-
"Hz.
Yakub (ırku'n-nesâ denen) uyluk mafsalından başlayıp dize, topuğa kadar
inen. bir ağrıdan muzdarib idi. Deve eti ve sütü dışında kendine uygun
gelen (ne yiyecek, ne içecek) münâsip bir şey yoktu. Bu sebeple o da
bunları haram etti" dedi.
-
Yahudiler: "Doğru söyledin" dediler." Tirmizî, Tefsir Ra,d, (3116).
-
Hz.
Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Allah Teâla, Hz. Âdem (aleyhisselâm)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman,
Âdem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teâla'ya hamdetti.
Rabbi de ona:
-
"Ey
Âdem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu
oturan gruba git ve "Esselâmu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Âdem öyle yaptı.
Hitab ettiği melekler):
-
"Ve
aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye karşılık verdiler.
Sonra Âdem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:
-
"Bu
cümle senin ve evlâdlarının aralarındaki selâmlaşmadır" dedi.
-
Allah Teâla hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Âdem'e:
"Dilediğini seç!" dedi.
-
Hz.
Âdem:
-
"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir"
dedi. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Âdem ve
onun zürriyeti(nin emsâlleri) vardı. Hz. Âdem (aleyhisselâm):
-
"Ey
Rabbim, bunlar nedir?" dedi.
-
Rabb
Teâla:
-
"Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü
yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi.
-
Hz.
Âdem:
-
"Ey
Rabb’im! Bu kimdir?" dedi.
-
Rabb
Telâla hazretleri:
-
"Bu
senin oğlun Dâvud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi.
-
Âdem
aleyhisselam:
-
"Ey
Rabb’im onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teâla:
-
"Bu
ona takdir edilmiş olandır!" deyince,
-
Âdem:
-
"Ey
Rabb’im, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti.
-
Bunun üzerine Rabb Teâla:
-
"Sen
ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.
-
Sonra Âdem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı.
Sonra cennetten (arza) indirildi. Âdem burada kendi ecelini yıl be yıl
sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Âdem (aleyhisselam)
ona:
-
"Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.
-
Melek:
-
"İyi
ama sen oğlun Dâvud a altmış senesini verdin" dedi.
-
Ne
var ki O bunu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etti; o unuttu, zürriyeti
de unuttu. "
-
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti:
-
"O
günden itibaren yazma ve şahidlik emredildi." Tirmizî, Tefsir,
Muavvizateyn (3365). Bu hadis A'raf süresinin tefsirinde geçti. Orada
son cümle yoktur.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 46. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
11 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
-
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA "ÖLÜM"
-
İnsan ve canlılar belirlenen bir zaman içerisinde dünyaya gelirler,
yaşarlar ve giderler. Bu gidişe ölüm denilmektedir. Bu an her nefes alan
insanın zamanı gelince tadacağı bir andır. Bu an geldiğinde dinimizi
koruyabilirsek, onu muhafaza edebilirsek ne mutlu bizlere.
-
Bu
duruma gelen kişileri tecrübelerle tanıyabiliriz. Bu an gelindiğinde
eğer zamanı gelen kişinin yanında bulunan insanları yapacağı şeylerden
birisi vadesinin yettiği düşünülenin yanında kelime-i şahadet
getirilerek ona telkinde bulunmak gerekir. Peygamber Efendimizden:
-
“-
Ebu Sa'îdi'l-Hudrî Radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah Aleyhissalâtu
Vesselâm buyurdular ki: Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) ‘Lailahe
illallah demeyi telkin edin.’ [ Müslim, Cenâiz 1, 2, (916, 917);
Tirmizî, Cenâiz 7, (976); Ebu Dâvud, Cenâiz 20, (3117); Nesâî, Cenâiz 4,
(4, 5)].“ demiştir. Ayrıca eğer Kur’an-ı Kerim okumayı biliyorsa
bulunanların duyacağı bir ses tonuyla Yâ-sin Suresini okuması tavsiye
edilmektedir. Peygamber Efendimizden:
-
” -
Ma'kıl İbnu Yesâr Radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah Aleyhissalâtu
Vesselâm buyurdular ki: ‘Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Yâ-sin
süresini okuyun.’ [ Ebu Dâvud, Cenâiz 24, (3121); İbnu Mâce, Cenâiz 4,
(1448).] “Denilmektedir.
-
Ölüm
anında insanlar gelen Rahmet meleklerini ve yahut azap meleklerini
görürler. Peygamber Efendimizden:
-
”
Hz. Ebu Hureyre Radıyallahu anh anlatıyor: Resülullah Aleyhissalâtu
Vesselâm buyurdular ki: ‘Bir Müslüman muhtazar olduğu (can çekişme anına
girdiği) zaman rahmet melekleri, beyaz bir ipekle gelirler ve şöyle
derler:
-
’-Sen razı ve senden de (Rabb’in) razı olarak (şu bedenden) çık!
Allah'ın Rahmet ve reyhanına ve sana gadabı olmayan Rabb’ine kavuş.’
Bunun üzerine ruh, misk kokusunun en güzeli gibi çıkar. Öyle ki melekler
onu birbirlerine verirler, tâ semanın kapısına kadar onu getirirler ve:
-
‘-Size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel!’ Derler. Sonra onu
Müminlerin ruhlarına getirirler. Onlar; onun gelmesi sebebiyle sizden
birinin kaybettiği şeyinin kendisine geldiği zamanki sevincinden daha
çok sevinirler. Ona:
-
’-Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı?’ Diye (dünyadakilerden haber)
sorarlar. Melekler:
-
‘-Bırakın onu, onda hâla dünyanın tasası var!’ derler. Bu gelen
(kendisine dünyadan soran ruhlara):
-
‘-Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?’ Der. Onlar:
-
‘-O,
annesine, Hâviye cehennemine götürüldü! ‘ derler. Aleyhissalâtu vesselâm
devamla der ki:
-
‘-Kâfir muhtazar olduğu vakit, azab melekleri mish (denen kıldan kaba
bir elbise) ile gelirler ve şöyle derler:
-
‘-Bu
cesedden kendin öfkeli, Allah'ın da öfkesini kazanmış olarak çık ve
Allah'ın azabına koş !’ Bunun üzerine, cesedden en kötü bir cîfe
kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada:
-
‘-Bu
koku ne de pis!’ Derler. Sonunda onu kâfir ruhların yanına getirirler.
[Nesâî, Cenâiz 9, (3, 8-9)].” Denilmektedir.
-
Takdir edilen ömür biter, yatan kişi vefat ederse cesette bazı
değişiklikler meydana gelir. Pek çoğunun gözleri açık gider. Bu açık
gitmenin sebebi ise yine Peygamber Efendimizden:
-
“ -
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu
vesselâm:
-
‘-İnsan öldüğü zaman gözleri nasıl belerip kalıyor, görmez misiniz? "
Buyurmuştu. Cemaat:
-
‘Evet, görüyoruz!’ dediler. Bunun üzerine:
-
‘-İşte bu, gözünün, nefsini (çıkan ruhunu) takip etmesindendir!’
Buyurdular. [ Müslim, Cenâiz 9, (921)]”. Ayrıca; ölenlerin bazılarında
hafif bir terleme meydana gelir. Peygamber Efendimiz:
-
-
Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm
buyurdular ki:
-
‘Mü'min alnının teriyle ölür.’[ Tirmizî, Cenâiz 10, (982); Nesâî, Cenâiz
5, (4, 6)].“
-
Vefat edenin arkasından ağlamak ve ölenin veya kendilerini kötü sözler
söyleyerek dövünmeleri, temennide bulunmalarını yanlışlığını
bildirilmekte ve iyi söz ve temennilere meleklerin de “Amin” dediklerini
bildiren Peygamber Efendimizin bir Hadisinde de şöyle tavsiyelerde
bulunulmaktadır:
-
”-
Ümmü Seleme Radıyallahu Anhâ anlatıyor:
-
‘Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm Ebu Seleme Radıyallahu Anh'ın yanına
girdi. Ebu Seleme'nin gözleri açık kalmıştı; onları kapattı. Sonra:
-
‘Ruh
kabz edildi mi göz onu takip eder’ buyurdu. Ehlinden bazıları feryad u
figân koparmıştı. Aleyhissalâtu Vesselâm:
-
‘-Kendinize kötü temennide bulunmayın, hayır dua edin! Çünkü melekler,
söylediklerinize âmin derler!’ Buyurdu. Sonra ilâve etti:
-
‘-Allahım, Ebu Seleme'ye mağfiret buyur! Derecesini hidayete erenler
arasında yükselt. Arkasında kalanlar arasında ona sen halef ol! Ey
âlemlerin Rabbi! Ona da bize de mağfiret buyur! Ona kabrini geniş kıl,
orada ona nur ver !’ [Müslim, Cenâiz 7, (920); Tirmizî, Cenâiz 7, (977);
Ebu Dâvud, Cenâiz 19, 21, (3115, 3118); Nesâî, Cenâiz 3, (4, 5)).”
-
Bazen insanlara ölüm ani ve haber vermeden gelir. Bu hal üzerine vefat
edenler için de Peygamber Efendimizden:
-
“ -
Ubeyd İbnu Halîd es-Sülemî Resülullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın
ashabından birinden naklen anlatıyor: Resülullah Aleyhissalâtu Vesselâm
buyurdular ki:
-
‘Ani
ölüm, kâfir için gadab-ı ilahî'nin bir yakalamasıdır, Mümin için de bir
rahmettir.’ [Ebu Dâvud, Cenâiz 14, (3110)].
-
Hepimiz bu yoldan bir bir ve zamanımız geldikçe geçeceğiz. Bu geçiş
anında Rabbimiz bizlere acısın ve İmanla yanına gitmemize izin versin.
Amin.
-
“-
Hz. Enes Radıyallahu Anh anlatıyor: Resülullah Aleyhissalâtu Vesselâm'la
birlikte demirci Ebu Seyf radıyallahu anh'ın yanına girdik. O,
Resûlullah Aleyhissalâtu vesselâm'ın oğlu İbrahim'in sütbabası idi.
Aleyhissalâtu Vesselam oğlunu aldı, öptü ve kokladı. Daha sonra yanına
tekrar girdik. İbrahim can çekişiyordu. Bu manzara karşısında
Aleyhissalâtu Vesselâm'ın gözlerinden yaş boşandı. Abdurrahman İbnu Avf
radıyallahu anh:
-
‘Sen
de mi (ağlıyorsun) ey Allah'ın Resülü? " dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
-
‘-Ey
İbnu Avf! Bu merhamettir!" buyurdu ve ağlamasına devam etti. Sonra şöyle
söyledi:
-
‘-Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabbimizi razı
etmeyecek söz sarf etmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılmandan bizler
üzgünüz!’ Buhârî, Cenâiz 44; Müslim, Fezâil 62, (2315); Ebu Dâvud,
Cenâîz 28, (3126).”
-
Bu
Hadis-i şerif ile de ölenlerimize ağlayabileceğimiz belirtilmiş oluyor.
-
“Hz.
Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Kendisine, İbnu Ömer Radıyallahu
Anhümâ'nın:
-
‘-Sağ kimsenin üzerine ağlamasıyla ölüye azab edileceğini söylemekte
olduğu’ haber verilmişti. Şu cevabı verdi:
-
‘-Allah, Ebu Abbirrahman'ı (İbnu Ömer'i) mağfiret buyursun. Aslında o,
yalan söylemiyor, ancak unutmuş veya yanılmış olmalı. Zira Resülullah
Aleyhissalâtu vesselâm, (ölmüş) bir Yahudi kadın cenazesine uğramıştı,
yakınları onun üzerine ağlıyorlardı. “Bunlar onun üzerine ağlıyorlar.
Ona da bu yüzden kabrinde azab ediliyor!’ buyurdu. Buhârî, Cenâiz 33;
Müslim, Cenâiz 25, (931); Muvattâ, Cenâiz 37, (1, 234); Tirmizî, Cenâiz
25, (1004); Nesâî, Cenâiz 15, (4,17). “
-
Bizler, yaradılışımız icabı çabuk duygulanan olarak hal edilmişiz. Bu
sebeple, erkek veya kadın hepimizin yakınlarını kaybetmeleri anında
duygulanarak ağlamamıza müsaade edilmektedir.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 41. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
12 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA ŞEHİT
-
Şehitlik İslâm Dini açısından dünyada mükâfatı bildirilen birkaç fiilden
birisidir. Şehitlik için Peygamber Efendimizden bizlere edilen
rivayetleri tekrar hatırlayalım:
-
“Câbir İbnu Abdillah Radıyallahu Anh anlatıyor:
-
Abdullah İbnu Amr İbni Harâm, Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resûlullah
Aleyhissalâtu Vesselâm bana rastladı ve:
-
‘Ey
Câbir! Allah baban için ne söyledi, sana haber vermiyeyim mi?‘
buyurdular.
-
Yahyâ'nın rivayetinde ise Resûlullah:
-
‘Ey
Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum’ buyurmuş,
Câbir de:
-
‘Ey
Allah'ın Resûlü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta ve borç
bıraktı’ demiştir.
-
Aleyhissalâtu Vesselâm da:
-
‘Sana, Allah'ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?‘ diye
sordu.
-
Câbir: ‘Evet! Ey Allah'ın Resûlü! ‘dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu
Vesselâm açıkladı: ‘"Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab
gerisinden konuştuğu halde babana vicâhen konuştu ve: “Ey kulum! Benden
ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!’ dedi. O da: ‘Ey Rabbim! Beni
bir kere daha ihya et, senin yolunda ikinci kere öleyim!’ dedi. Rab
Teâla Hazretleri de: Benden daha önce şu hüküm sâdır oldu: ’Ölenler
artık dünyaya bir daha dönmeyecekler ‘ buyurdular. Baban da: ’Ey
Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!’ dedi. Bu
talep üzerine şu Ayet nazil oldu: ‘Allah yolunda Şehit edilenleri ölü
sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle
rızıklanırlar ‘ (Âl-i İmran 169).”
-
Yukarıda bulunan Hadis-i Şerifin içinde bulunan ayet-i Kerime’de açıkça
Şehitliğin ne olduğu bizlere anlatılmaktadır. Aşağıda ise, şehit olarak
vasıflandırılan vefat hallerini bize bildirmektedir:
-
Birinci Hadis-i Şerifte; Allah yolunda evinden ayrılıp ölür veya
öldürülürse, attan veya devesinden düşüp ölürse, zehirli bir hayvanın
zehiri ile ölürse Şehit olarak ölür denilmekte ve ikinci Hadis-i Şerifte
de; Allah Yolunda ölmek, Taundan ölmek (Veba), boğulmak, zatulcep
(akciğer örtüsü iltihabı), ishalden ölmek, yanarak ölmek, yıkık altında
kalarak ölmek, çocuk karnında ölen kadının da Şehit olduğu
bildirilmektedir.
-
“Ebu
Mâlik el-Eş'ârî (Radıyallahu Anh) anlatıyor: ‘Resûlullah (Aleyhissalâtu
Vesselâm) buyurdu ki:
-
‘Kim
Allah yolunda evinden ayrılır, sonra da öldürülür yahut atı veya devesi
(yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür
ise, Allah'ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak
ölür.’ Ebu Davud, Cihâd 15,”
-
Ayrıca başka bir Hadis-i Şerifte ise:
-
“Câbir İbnu Atik Radıyallahu Anh anlatıyor: ‘Resûlullah Aleyhissalâtu
Vesselâm Abdullah İbnu Sâbit'e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu,
(Allah'ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı.
Bunun üzerine Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm istirca'da bulundu ‘İnnâ
lillahi ve innâ ileyhi râci'ûn’ dedi ve: ‘Biz (yaşamanı isteriz ama,
Allah'ın emri) bize galebe çaldı ey Ebu'r-Rebî!’ dedi. Bunun üzerine
kadınlar feryad edip ağlamaya başladılar. İbnu Atik Radıyallahu Anh
kadınları susturmaya başladı. Ancak Aleyhissalâtu Vesselâm:
-
’Bırak onları ağlasınlar! Vâcip olduğu zaman tek ağlayan ağlamayacak ‘
buyurdu. ‘Vacip olan da ne?’ dediler.
-
‘Öldüğü zaman (demektir)’ dedi.
-
Bunun üzerine kızı: ‘Allah'a yemin olsun, elimden gelse şehit olmanı
isterim. Çünkü sen (cihat için gerekli techizâtı) hazırladın’ dedi.
-
Aleyhissalâtu Vesselâm da:
-
‘Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehit olmayı ne
zannedersiniz?’ buyurdular. ‘Allah yolunda ölmek!’ dediler.
Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı: ‘Öyleyse ümmetimin şehitleri cidden
azdır. Bilesiniz: Tâunda ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter
ki seferi taatte olsun. Zâtulcenb'ten ölen şehittir. İshalden ölen
şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çocuk
karnında ölen kadın şehittir.’ Muvatta, Cenâiz 36, (1, 233, 234); Ebu
Dâvud, Cenâiz 15, (3111); Nesâî, Cenâiz 14, “
-
Aşağıdaki Hadisi Şerifte ise şehitlerin Cennete Kıyamet günü görülecek
hesaptan önce girecekleri işaret edilmekte olup, gördükleri özel ve
önceliğe rağmen, dünyaya tekrar dönerek, tekrar tekrar şehit olmak
isterler. Şehitliğin normal ölümden daha başka bir statüsü veya
özelliğini bu Hadis-i Şeriften anlamaktayız:
-
“Hz.
Enes (Radıyallahu Anh) anlatıyor:
-
’Resûlullah (Aleyhissalâtu Vesselâm) buyurdular ki:
-
’Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan
her şey orada vardır. Ancak şehit böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar
sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder.’
-
Bir
rivayette şu ziyade mevcut:
-
’...
Şehit hariç, o, şehitlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve
kerametler sebebiyle. . . (dönmek ister).’ Buharî, Cihâd 5, 21;
Müslim,İmâret 108, 109, (1877); TirmizÎ, Fedâilu'l-Cihâd 13, (1643);
Nesâi, Cihâd 30, 6, 32). “
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 43. Sayı
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
13 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
HADİSLER IŞIĞINDA TİCARET
-
Dünyaya gelen insanoğlu; yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçları için
birbirleri ile alışveriş yapmaya başlamışlar, ilk önceleri takas denilen
mal mübadelesi ile ihtiyaçlarını görmüş, daha sonra da parayı icat
ederek, çeşitli madenlerden para basarak ekonomisinin gereğini
yapmıştır.
-
İslâm’ın emirleri gereği de Peygamber Efendimizin söyledikleri
aşağıdadır.
-
Ticaret ehlinin; ahirette nasıl dirileceklerini, ticarette emin ve
doğruluktan ayrılmayan tüccarların durumunu söylemektedir:
-
Ebu
Sa'id el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu:
-
"Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim
ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve
sâlihlerle beraberdir." Tirmizî, Büyû 4, (1209); İbnu Mâce, Ticârât 1,
(2139).
-
Aynı mealdeki hadisi şerifte aşağıdadır:
-
Tirmizî'nin, Rifâ'a İbnu Râfi'den yaptığı diğer bir rivayetinde şöyle
buyrulmuştur:
-
"Kıyamat
günü tüccarlar fâcirler (günahkârlar) olarak diriltilecekler. Ancak
Allah'tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar
müstesna" Tirmizî, Büyû 4 (1210); İbnu Mâce, Ticârât3, (2146).
-
Peygamber Efendimiz; S.A.V. Satışta yemin edilmemesini, boş söz
söylenmemesini bildiriyor:
-
Kays
İbnu Ebî Gareze el-Gıfârî (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Biz
hicret etmezden önce simsarlar olarak isimlendiriliyorduk. Bir gün,
Medine'de, bize Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) uğradı. Bize
ondan daha iyi bir isim verdi. Buyurdu ki: "Ey tüccarlar, satış işine,
yemin ve boş söz karışır..."
-
Bir
başka rivayette şöyle denmiştir:
-
"Satış işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabbin gadabını
söndüren) sadaka karıştırın" Ebu Dâvud, Büyû 1, (3326,3327); Tirmizî,
Büyû 4, (1208); Nesâî, Eymân 7, (7, 15).
-
Yalan yere yemin ticaret ehline malına rağbetin arttıracağı gibi yanlış
bir zan getirdiğini; hâlbuki sattığı mal için söylenen yalanın mala
rağbeti arttırmayıp, o malın bereketini giderdiğini bildiren Hadis-i
Şerif:
-
Ebu
Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, diyordu ki:
-
"(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca) mala rağbeti artırır.
(Halbuki gerçekte) kazancı giderir." Buhârî, Büyû 26; Müslim, Müsâkât
13 (1607); Ebu Dâvud, Büyû 6, (3335); Nesâî, Büyû 5, (7, 246).
-
Hadis'in metni Buhârî ve Müslim'deki metindir. Ebu Dâvud'da "Bereketi
giderir" şeklindedir.
-
Alıp
satan kişiler birbirlerinden ayrılmadıkça alıp satmakta hür olduklarını
ve malını satanın eğer malında bir hata, özrü belirtirse ve alan kişi de
bu malın hatalı olduğunu bilerek alırsa her ikisinin de yaptıkları
alışverişin bereketli olacağını, şayet satanın da, alanın da malının
kusuru veya hatasını saklarsa ve bu emtiadan kar etseler bile yaptıkları
alışverişin kazancı bereketsiz olduğunu bildiren Hadis-i Şerif:
-
Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:
-
"Alıp-satanlar" birbirlerinden ayrılmadıkça (vazgeçmekte)
muhayyerdirler. Alıp-satanlar alış-verişi sıdk ve doğruluk üzere yapar
(kusuru) beyan ederlerse alış-verişleri her ikisi hakkında da mübarek
kılınır. Yalan söylerler (kusurları) gizlerlerse, belli bir kâr
sağlasalar bile, alış-verişlerinin bereketini kaybederler."
-
Bir
rivayet şöyledir:
-
"Alış-verişlerinin bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli,
kazancı bereketsiz kılar." Buhârî, Büyû 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû,
47, (532); Ebu Dâvud, Büyû 53, (3459); Tirmizî, Büyû 26, (1246); Nesâî,
Büyû 3, (7, 244-245).
-
Bu
hadisi Şerifler bizlere alışverişte; yalan söylemememizi, yalan yere
yemin etmememizi, sattığımız ticaret eşyasının hatası olduğu zaman
saklamayıp alıcıya belertmemizin gerektiğini, yapılan alışverişte de
doğru davranılırsa ticaretin bereketleneceğini bizlere anlatan hadisi
şerifleri sizlerle paylaştım.
-
Ticarette bazı kurallara da dikkat etmemiz gerekmektedir.
-
Aşağıda hasat edilmemiş yiyeceğin senet karşılığı satılmasını beyan
etmektedir.
-
Süleyman İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Ebu
Hüreyre (radıyallahu anh) Mervân İbnu'l-Hakem'e:
-
-Sen
faiz ticaretini helâl kıldın dedi. Mervan:
-
-Ne
yapmışım? diye sordu. Ebu Hüreyre tekrar:
-
-Sen
sened satışını helâl addetmişsin. Halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), tam olarak kabzedilmezden önce yiyecek satışını yasakladı,
dedi.
-
Râvi
der ki:
-
"Bu
konuşma üzerine Mervan halka hitap ederek sened satışını yasakladı.
-
"Süleyman ilâve etti:
-
"Ben
muhafızların bu senedleri, halkın elinden topladıklarını gördüm."
Müslim, Büyû 40 (1528).
-
Ticaret mallarının satılacak yere gelmeden alınıp satılmamasını;
satıcıların satış yerine gelmeden mallarına fiyat vermemelerini bildiren
Hadis-i Şerif:
-
İbnu
Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle emrettiler:
-
"Satıcılar mallarını çarşıya indirmezden önce yolda karşılayıp
alış-veriş yapmayın."
-
Tirmizî ve Muvatta dışındakilerde tahric edilmiştir.
-
Ebu
Dâvud hadisin baş kısmında şu ziyadeye yer verir:
-
"Birbirinizin alış-verişine karşı alış-veriş yapmayın. (Pazara giden)
malı yolda karşılamayın."
-
Nesâî'de
-
"ticaret malı (es-Sila')" yerine "Celeb malı" tâbiri kullanılmıştır. (Celeb:
Satmak için celbedilen mala denir.).
-
Hac
zamanında yapılan ticaret hakkındaki Hadis-i Şerif:
-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma)
anlatıyor:
-
"Ukâz,
Mecenne ve Zülmecaz cahiliye devrinin panayırları idi. İslâm geldiği
zaman halk, hac mevsiminde ticaret yapmayı günah addeder oldular. Bunun
üzerine şu ayet nazil oldu: "Hac mevsiminde Rabbinizden rızık taleb
etmenizde sizin için bir günah yoktur." Âyeti İbnu Abbas şu şekilde
okudu." Buhari, Tefsir, Bakara 2,34, Hacc 150, Büyû 1; Ebu Davud,
Menasık 5, (1732), 7, (1734).
-
Bu hadis-i Şerifler ışığında
ticaret yapmaya çalışanlara ne mutlu.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 47. Sayı
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
14 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
HADİSLERİN IŞIĞINDA DİL
-
Ebu
Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan
anlatıyor:
-
"Ademoğlu sabaha erdimi, bütün azaları, dile temenna edip:
-
"Bizim hakkımızda Allah'tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette
olursan biz de istikâmette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!"
derler." Tirmizi, Zühd 61, (2409).
-
Yukarıdaki Hadis-i Şerif; bizlere açık olarak dilimizin bize tabi
olduğunu ve sorumluluğun başka zamanda yani Ahrette:
-
Hz.
Câbir radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalatu vesselâm'ın yanına Habeşistan muhacirleri dönünce, onlara:
"Habeşistan diyarında gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz
mısınız?" buyurdular. Onlardan bir grub genç:
-
"Elbette! Ey Allah'ın Resülü!" dediler (ve anlatmaya başladılar):
-
"(Bir gün) biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının
üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti, onlardan bir gence
rastladı. Genç elinin birini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti.
Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın yerden kalkınca,
gence yöneldi ve:
-
"Ey
zalim! Allah kürsüyü kurup, evvelîn ve âhirîni toplayıp hesaba çektiği,
el ve ayakların lisana gelip yaptıklarını anlattıkları (o Kıyamet
gününde) sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın
Allah'ın huzurunda benim halimle, kendi halinin ne olduğunu göreceksin!"
dedi.
-
Râvi
der ki: "Resülullah (bu anlatılanları dinledikten sonra):
-
"Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Allah, zayıfların
intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti nasıl takdis edip
(günahlarından arındırır?)" buyurdu."
-
Bizlere dilimizin, elimizin, ayağımızın ve bütün azalarımızın lehimizde
veya aleyhimize şahitlik yapacağı bilirilmekte.
-
Dilimizin afetlerinden birisi de; kendisini bilmeyenlerin anne ve
babalarına veya nikah düşmeyen kadınlara sövmeleridir. Bu gibi kişiler
ya insanlıktan öte bir yaşam yaşamakta, ya da onu yetiştiren ana
babaları o küçükken herkese sövmesine ses çıkartmayarak onun sövme
alışkanlığının artmasına sebep vermemektedirler. Bu hareketleri o
kişilerin ileriki yaşlarda da bu kötü fiillerine devam etmesine
sebebiyet vereceği düşünülmemesinden ileri gelmektedir.
-
Aşağıda bulunan Hadis-i Şerifler sövme afetine müptela olanların
dikkatine sunulur:
-
İbnu
Amr İbnil-As radıyallahu anhüma anlatıyor:
-
"Resulûllah
aleyhissalâtu vesselâm:
-
"Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır!" Buyurmuşlardı.
Orada bulunanlar:
-
"Hiç
kişi anne ve babasına söver mi?" dediler.
-
"Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da babasına söver;
annesine söver, o da bunun annesine söver!" buyurdular." Buhâri, Edeb
4; Müslim, İmân 146, (90); Tirmizi, Birr 4, (1903); Ebu Dâvud, Edeb 129,
(5141).
-
Ebu
Hureyre ve İbnu Ebi Vakkâs radıyallahu anhüma anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Müslümana
sebbetmek (sövmek) fısktır, öldürmek de küfürdür."
-
Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Müslümana
sövmek fısktır, onunla çarpışmak da küfürdür." Buhari, Fiten 8, İman 36,
Edeb 44; Müslim, İman 116, (64); Tirmizi, İman 15, (2636); Nesai, Tahrim
27, (7, 132).
-
Hz.
Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Ölülere sövmeyin. Çünkü onlar (sağken hayırdan ve şerden)
gönderdiklerine kavuştular." Buhârî, Cenâiz 97, Rikâk 42; Ebu Dâvud,
Edeb 50, (4899); Nesâî, Cenâiz 51, 52, (4, 52, 53).
-
Zeyd
İbnu Hâlid radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Horoza sövmeyin! Zira o, namaz için uyandırıyor." Ebu Dâvud, Edeb 115,
(5101).
-
Hz.
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Bu
rüzgâr, Allah'ın rahmetindendir. Rahmeti de, azabı da getirir. Onu
görünce, sakın ona sövmeyin. Allah'tan rüzgârın hayr (getirmes)ini
dileyin, şerr (getirmes)inden Allah'a sığının." Ebu Dâvud, Edeb 113,
(5097).
-
Hz.
Cabir radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü's-Saib radıyallahu anhâ'nın yanına girdi
ve:
-
"Niye zangırdıyorsun, neyin var?" dedi.
-
Kadın:
-
"Humma (sıtma)! Allah belasını versin!" dedi.
-
Aleyhissalatu vesselam da:
-
"Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir,
tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!" buyurdular."
-
İbnu
Abbâs radıyallahu anhüma demiştir ki:
-
"Bir
adam, Cahiliye devrinde yaşamış bir atamıza sövmüştü. (Babam) Abbas
radıyallahu anh ona bir tokat aşketti. Bunun üzerine adamın yakınları
gelerek:
-
"O
nasıl tokat aşkettiyse mutlaka biz de ona tokat vuracağız!"
-
dediler ve silahlarını kuşandılar. Bu durum Aleyhissalâtu vesselâm'a
ulaştı. Hemen gelip minbere çıktı ve:
-
"Ey
insanlar! Yeryüzü ahalisinden kimin Allah katında en mükerrem olduğunu
biliyorsunuz?" buyurdular. Hepsi birlikte:
-
"Siz
ey Allah'ın Resûlü!" cevabını verdiler Aleyhissalâtu vesselâm:
-
"Bilesiniz! Abbâs bendendir, ben de ondanım! Ölülerimize sövmeyin, aksi
halde dirilerimizi üzersiniz!" buyurdular. bunun üzerine halk gelip:
-
"Ey
Allah'ın Resulü! Senin gadabından Allah'a sığınırız, bizim için mağfiret
dileyiverin!" dediler." Nesai, Kasame 21, (8, 33).
-
Sizlere derlemeye ve
sıralamaya çalıştığım bu Hadis-i Şerifleri iyi ve dikkatli olarak
okumanızı sağlık veririm.
-
Bu
Hadisler bizlere birer nasihatten çok; yaşarken neler yapılacağını
gösteren birer klavuz olmalıdır.
-
Dilimizin afetleri sadece sövme ile, konuşma ile değildir.
-
-
Dilin afetlerini çoğaltmamız mümkündün; yalancı şahitlik, yemin, inkar,
koğuculuk (laf getirip götürme), gıybet (dedi kodu) ve yalan söyleme
olarak karşımıza çıkar.
-
Dil
ile yapılan,yani konuşulan yanlışlıklardan kurtulmaya çalışalım.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 55. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
15 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- DİN VE BİZLER
-
İnsanlığın fıtratında bulunan Rabb’ine ibadet; her aşamada insanoğlunu
bilinmeyen bir saygıya, bir düşünceye, bir ibadet şekline itelemiştir.
İnsanoğlunu yaratan; bu duyguyu da yarattığı kullarına bahşetmiştir.
Onun bu ibadet etmek, yaratanına karşı saygı göstermek, içinde korku ile
karışık bilinmeyeni aramak için yaptığı çabalamaları sonucunda; doğru
yolu bulabilmek amacı ile yanlış yollarda, sapmalarda görmemiz bizleri
şaşırtmamalıdır.
- Her
insanoğlu doğduğunda İslâm fıtratı üzerine yaratılır. O insanoğlunu
anası, babası, kardeşi veya arkadaşı kendi bildikleri dinin içine,
ibadetin ve görevin yapılmasına iterler. O ibadetleri atasından gördüğü
gibi yapar, daha çok taklit eder. Bu taklitte nefsine kolay gelen
ibadetleri daha da kolaylaştırma çabaları yatar. Onun yaratılmasından
sonra en büyük düşmanı olan ve Rabbinden kıyamete kadar müsaade alarak
insanoğlu ile içli dışlı olan Şeytan da bu kolaylıkları göstermekte ona
hocalık yapar, onu kendi nefsinin kolaylıkları içinde daha da kolay olan
ibadet şekillerine iter ve ona yaptığı ibadeti güzel, doğru ve en iyisi
olarak gösterir. İşte bu Şeytanın insanoğlu üzerindeki en büyük ve en
kolay egemenliğidir. Bu olaydan sonra insanoğlu kendisini en güzel
ibadetini yapan bir tarikat, bir din sahibi olarak görür. Kendisinin
çocuklarına da bu eğri yolu aşılar, din bilgilerini öğreterek onların da
kendilerine göre bir din yaratması için öğretmenlik yapmış olur.
- Bu
açıklamalar karşısında “Şeytana Tapanlar” olarak bizlere lanse edilen ve
gösterilen gençler bu sapkınlığın birer meyvesidir. Bu meyvenin
yetişmesinde önce ana babanın, sonra din eğitimi veren kişilerin, daha
sonra din eğitimini daha sonraki yaşlarda öğrensin diyen bizleri idare
edenlerindir. Ağaç yaş iken eğilir diyen atalarımız bu sözü boşuna
söylememişlerdir. Bizim yetiştirdiğimiz yavrularımız; genç dimağları ile
değil, çocuk dimağları ile sahip olduğumuzu zannettiğimiz İslam Dinini
öğrenmeli, o dini bilgiler ile yetişmeli ki bu sapkın yollar, yeni din
arayışları, başka dine geçme gibi hepimizi çok üzen konular bir daha
bizleri üzmesin.
- Bizler;
Rabbimizin bize verdiği dine iyice sarılalım. Onun Peygamberinin
yolundan gidelim. Onun gönderdiği kitap ile amel edelim. İnsan hakkına,
yaşama hakkına, çalışma hakkına ve diğer haklarımızı öğrenelim. Bu
haklarımızla yaşayalım ki; bizden sonra gelen kuşak daha bilinçli, daha
bilgili ve kültürlü olsun. Dinini bilsin, insanlığını öğrensin.
- Bunların
olabilmesi için bizlere düşen görevlerin başında; babalarımızdan ve
analarımızdan öğrendiğimiz dini bilgilerimizi bir daha sakin bir kafa
ile gözden geçirelim. Yüce kitabımızın mealini okuyalım. Sahih hadis
kitaplarını inceleyelim. Muteber ilmihalleri karıştıralım, arayalım
yanlışlarımızı düzeltelim. İbadetlerimizin bizler için ne kadar bu dünya
için lazım olduğunu göreceksiniz. Rabbimizin bu ibadetleri yapmamız için
bize niçin emrettiğini anlamaya çalışalım. O bizim yaptığımız ibadetlere
muhtaç değildir. O bize ibadet yapın demişse bunu görebilirsek, hep
bizim bu dünyadaki sağlık ve sıhhatimizi öne çıkartan, ruhi dengemizi
ayarlayan, insani duygularımızı öne çıkartan olduğunu açıkça
görebiliriz.
- Bu
dünyada yapılan, görülen işlerin hepsinin önemi vardır. Bu dünyaya gelen
bizlerin bazı işlevleri bulunmaktadır. Bu işleri ve görevleri yaparken,
bunlardan menfaat yerine bazılarından da hayır beklemeliyiz. Bazı işleri
bize yaptıran Rabbimiz bizi bu görevle görevlendirdiğini bilmeliyiz.
Bilmezsek bile düşünmeliyiz. Ben kimim? Bu dünyaya niçin geldim? Burada
benim görevim ne? Bu yaşamın sonunda ben ne götüreceğim? Benim gideceğim
yer neresi? Gibi pek çok sorunun cevabı dindedir. Bu yüzden dinimizi
bilelim, öğrenelim, öğretelim.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 37. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
16 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
-
-
DİN VE İBADET
-
İnsanoğlu dünyaya geldiğinden sonra; Rabbinin gösterdiği ibadet şekli
ile dünyaya adapte olmaya çalışmıştır. Aradan geçen bilinmeyen seneler
sonunda, fıtratında bulunan asilik ve tembellik sonunda ibadetlerini göz
ardı ederek, dünyanın zevk ve sefasına önem vermiş, bu dünyada yaşamayı
sonsuz bir zaman dilimi halında görerek asiliğine devam etmiştir. Kutsal
kitap metinlerinde bu asiliğin ilk cezasını Nuh S.A.V. zamanında bilinen
“Tufan” cezası ile ödemiştir.
-
Aradan asırlar ve Peygamberler geçmiş, dünyaya beraber geldiği Şeytan
ile dostluklarını yine koyulaştıran insanoğlu yarım yamalak yaptığı
ibadetlerini savsaklamaya ve bırakmaya yönelmiştir. Kutsal kitaplarda
çeşitli cezalandırmalar, ya toplum hayatındaki aşırılıklardan ya da
Rabbe itaatin azalmasından dolayı yeryüzüne indirilmiştir.
-
Bu
dünyada, bulunmanın bedelinin ne olduğunu anlamaya çalışmamız
gereklidir. Bu gerekçenin arkasında bulunan sebeplere sıkı sıkı
sarılmamız, o bulduğumuz doğru gerçeklerle amel etmemiz hem insanlık
âlemi için, hem de ilerideki gideceğimiz esas yurdumuz olan Ahret için
gerekli bir yatırımdır.
-
Dikkat ederseniz; ibadetlerin hepsi insan hayatının çeşitli safhalarında
sıhhati için mecburen yaptığı, perhizler veya eksersizler olarak Rabb
tarafından emredilmiştir. İnsan vücudunun ihtiyacı olan hareketler ve
beslenme bizlere ibadetler olarak verilmiştir. İbadet ettiğimiz Rabbimiz
bizlerin yapacağı ibadetlere haşa muhtaç değildir. İsteseydi bizleri
öyle yaratırdı ki bazı yarattığı mahlûklar sırf bu iş için
yaratıldıklarını, ibadetten başka bir görevlerinin olmadıklarını kutsal
kitaplardan bilmekteyiz. Bu yaratılanlar Melek olarak adlandırılmıştır.
Rabbimizin isteği bizi Melek ile Şeytan karışımı bir yaratılış ile
dünyaya gönderilmemizdendir. Bizler burada, bilerek ve isteyerek
kendimize doğru veyahut yanlış bir yol çizerek yaşadığımız dünyayı da
doğru veyahut yanlış yollara götürmekteyiz.
-
İbadetlerin önemi için yukarıda söylediklerimizin dışında şunları da
ilave etmemiz mümkündür: Biz namaz kılarsak, biz oruç tutarsak, biz
zekât verirsek, biz hacca gidersek, biz kelime-i şahadet getirirsek
neler kazanırız, neler kaybederiz diyerek şapkamızı önümüze koyarak
düşünmemiz gereklidir.
-
Evet; şapkamızı önümüze koyalım ve düşünelim. Namaz kılarsak ne
kaybederiz. Bence; sabah, öğle, ilkindi, akşam ve yatsı namazları için
kaybedeceğimiz vakit toplam 30 dakikayı geçmez. Ortalama günlük
yaşantımız olan 16 saati dakikaya vurursak 960 dakika eder ki bunun
günde sadece 30 dakikasını namaz ibadetimizi ayırmış oluruz, o da toplam
vaktimizin 32/1’ine isabet eder. Kaybımız işte budur. Gelelim bize olan
kâra: birincisi bir borcu vermenin rahatlığını hissederiz. Sonra Rabbin
huzurundan ayrılırken kötü düşüncelerimizden vazgeçeriz. Kendimizi
kontrol etmeye alışırız. Ruhen rahatlarız. Bu kadarla kalmayıp, en az 3
veya 5 vakitte abdest ile beraber vücudumuzu temizlemiş oluruz,
başımızda ve ensemizde bulunan sinir noktalarını da su ile uyarırız.
Ayrıca namazımızı kılarken yaptığımız rükû, secde, kıyam gibi hareketler
ise cabası. Aerobik olarak yapılan ter atma sporu ya da zayıflama
metoduna gerek kalmadığını görürsünüz. İşte namaz ibadetinin bize
sağlayacağı zarar ve kâr bunlardır. Düşünen kimseler bu kâr, zarar
hesabını kolayca yapabilir.
-
Oruç
ibadeti; sıhhati yerinde olan kimselere farz olan bir ibadettir. Bu
ibadetten muaf olanların maddi durumları iyi olanlar; belli bir meblağı
fakir kimselere vererek bu görevlerini yapmış olurlar. Oruç, Ramazan
ayında tutulan bir ibadet olmakla beraber, diğer zaman diliminde de
yapılabilen bir ibadettir. Bir yıl içinde 12/1 aya tekabül eder ki, bun
ayda yapılacak ibadet yine insanın kendisi için faydası vardır. Bu
tespiti de iyi düşünerek kendimiz için ne kadar faydalı olduğunu
bulabiliriz. 11 ay durmadan, usanmadan yeriz, içeriz. Ramazan ayında
belli bir saat dilimi içinde aç ve susuz kalırız. Bilmiyorum hiç dikkat
ettiniz mi? Ramazan ayında oruç tutan kimselerin yüzleri derhal belli
olur. Nasıl mı? Bir kimse herhangi bir şekilde aç kalsa, o kişinin ilk
on iki saatlik açlığı yüzünden belli olmaz. Oruç tutan kişinin ilk iki
veya üç saat sonra yüzü sararır, yüzüne bir güzellik ve nuranilik gelir.
Aç kalmanın ne demek olduğunu, bir öğün yemek yenilmeyince neler
hissedildiğini bize öğretir. Orucun zararını olup olmadığının kararını
siz okurlarımızın vereceğini biliyorum. Ayrıca sigara ve alkol
alışkanlığı olanlar bu ay içerisinde alkolden uzak kalıp karaciğerlerini
de iyice dinlendirmiş olurlar. Sigara içenler biraz asabi olmalarına
karşılık, akciğerlerini gündüz vakti dinlendirmiş olurlar.
-
Yine
bir gelenek olarak Ramazan ayının mükâfatına nail olmak için bu aya
bırakılan Zekât müessesi, insanın malının kırkta birini fakirlere
vermesi ile yoksulun kendi malından onun hakkını vermesi olarak
düşünmesi gereklidir. Zekât veren kimse; kendisinin manevi bir yük
altından kalktığını hissetmesi ve ruhen bir rahatlığa erişmesinin
hazzını tatması açısından önemlidir. Malımızın her yıl kırkta birinin
eksilmesi olarak düşüncesi şeytanımız tarafından bizlere verilen en
büyük korkunun fakirlik korkusu olduğunu düşünürsek, zekât verenlerin ne
kadar zor bir kararla zekât verince rahatladıklarını düşünebilirsiniz.
Zaten bu ibadetin en önemli kısmı zengin kişilerin bu ibadeti
yapmalarıdır ki; günümüzde insanların yaşama düzeyleri ile zekat vermek
veya vermemek arasındaki küçük çizgi arasında bocalamaları ve bu
bocalama arasında da dinen zenginliğin ne olduğunun bilinmemesinin
eksikliği ile yine şeytanımızın bizi oyalaması, kandırması olarak bu
ibadetten pek çoğumuzun mahrum olması diye düşünebilmemiz yanlış olmaz.
-
Hac
ibadeti yine zengin kişilerin yapabileceği bir ibadet şeklidir. Burada
yeri gelmişken, dinimiz açısında zenginliğin ne olduğunu, nasıl ve ne
kadar mal veya gelir ile zengin sayılabileceğimizin açıklamalarını daha
sonraki yazılarımda vermeye çalışacağım. Bu ibadetimiz yine insanoğlunun
öğrenmesi ve ibret alması, görmesi, gezmesi ve kutsal yerlerde yapılan
ibadetin zevkini alması bakımından yararlıdır. Yapılan masraflar bence
fazla abartıldığı kadar yüksek değildir. Bir Amerika veya Avrupa gezisi
kadar tutmaktadır. Yukarıda dediğim gibi bu ibadet zenginlere mahsus bir
ibadettir. Başka ibadetlerle karşılığı yoktur. Zaten zengin kişilere
mahsus olan bir ibadet olması, o kişinin Hac ibadetinin yanı sıra sadaka
veya ayni yardım yapmasını engellemez. Hem Hac ibadetini rahatlıkla
yapar, hem de maddi yardımını rahatlıkla yerine getirebilir. Zaten
yapılan yardımların aleni olmaması bazı kesimleri yanıltmaktadır. Hac
parasından daha fazla o zenginlerin yardım yapıp yapmadığını bir
kendisi, bir Rabbi bir de o yardımı alan kişi bilir ki, bu üçlemenin
dışında bizler zandan başka bir şey yapmamış oluruz. Zannın kötü bir
düşünce veya konuşma hareketi olduğu, fazlasının insanı günaha
sokacağını biliyoruz.
-
Bizlerin en kolay ibadeti olan kelime-i şahadeti her temiz yerde
içimizden veya hafif sesle riyaya kaçmadan yapabileceğimiz bir
ibadettir. Kelime-i şahadete devam etmek, bizleri kötü fiillerden uzak
tutar. Bizler bu fiilleri yapmadığımız müddetçe de iyi bir kul oluruz.
Dikkatimi daha büyük ibadetlere, daha güzel fikirlere yönelir.
Çalışırken, yürürken, otururken yapılabilen bir ibadettir. Hele ki
monoton ve tek düzey bir iş yapan kişi için bir sabır ve işi
kolaylaştırma açısından denemesini sağlık verebileceğim bir ibadet
şeklidir. Bu ibadetle ki devamlı Rabbini anmakta ve onu düşünmekte
olduğundan, çalışman daha düzgün, daha verimli ve daha da temiz olduğunu
göreceksin. İşini yaparken getireceğin kelime-i şahadet ile bir ibadet
yapmış olduğunun hazzını duyarken, çalışmanın da bir ibadet olduğunu
hissedeceksin.
-
İbadetler insanlık kadar eski, insanlar kadar yeni bir görev olarak
karşımızda bulunmaktadır. Bu işlemleri yapıp yapmamakta serbestiz. Bizi
kendimizden başka yasaklayan yoktur. İstediğimiz takdirde işimizi
aksatmadan da ibadetlerimizi rahatlıkla yapabiliriz. Ta ki biz isteyelim
yeter.
-
Evet! Şapkamı önüme koyarak bu aylık düşüncelerimi sizlere aktardım.
Hoşça ve sağlıcakla kalınız.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 39. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF
ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
17 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
DİNİN İNSAN HAYATI İÇİN ÖNEMİ
-
Hiçbir kavim, halk, millet, topluluk, klan düşünülemez ki; din ile
ilgili bir zaman dilimi, bir yaşayış tarzı bulunmasın. İnsanlık tarihi
içinde inceleyebilirseniz, birçok semavi dinlerin zaman içinde
geldiklerini vakitleri dolduğu zaman yeni bir semavi dinin yerine
getirildiğini apaçık görürsünüz.
-
Konumuz olan İnsan hayatı içinde dinin önemi konusuna gelirsek; dünyada
bulunan bütün dini müesseselerin ortak özelliği insanoğlunun dünyevi ve
ahiri hayatını düzenleyerek onu disipline etmesidir. Bütün dinlerde öyle
veya böyle bu disiplini görmemiz mümkündür. Hayatın akışı içerisinde
insanlar topluca yaşayabilen bir yaratılışa sahip olmalarından dolayı,
toplumun yararına olacak bazı işleri yapmak, bazı işleri ise yaptırmak
zorunda kalmalarıdır ki; bu başkalarına iş yaptırma durumunda ortak
güven ve karşılıklı alışverişin yapılabilmesini kolaylaştırmaktadır.
-
Dinin insanoğluna verdiği sorumluluk vicdan ve acıma duyguları; din dışı
olduğunu iddia eden insanlarda da olduğu malumdur. Fakat bu insanlar ne
kadar dinsizliği kabul ettiğini söyleseler de, bir miktar bazı mabutları
veya fetişleri kendilerine göre bir uyarıcı veya bir yardımcı olarak
algıladıkları söylenebilir. Başları sıkıştığı veya zorda kaldıkları
zaman onlara yardım edecek bir Rab, bir tanrı ararlar. Kendi bildikleri
yüce yaratıcılarına dört elle sarılırlar. İnsanoğlunun bu halleri
yaratıldığından bu güne kadar içinde saklı bir duygudur. Bu duyguyu
inkâr etse de, etmese de fıtratında olduğu için bu duygunun tesirinde
kalması olağandır. Bu olağanlığı bir dine bağlı olarak yaşamını sürdüren
insanoğlu ise, ahret ve dünya hayatını bir düzene, bir istikrara koyar.
Dinin yasakladıklarını tatbik eder. Dinin emirlerini ise kendi
içyapısındaki zaman ve mekân içerisinde uygular. Bu uygulama ile de
insanlık için daha iyi ve daha doğruyu arar, bulur ve uygular,
uygulamaya çalışır.
-
Dinimizin bize emrettiklerinden yavaş yavaş uzaklaşmamız, bizi
doğruluktan ve doğrudan uzaklaştırır. Bu uzaklaşma ile toplum zarar
görür. Şahız önce, kendine fayda sağladığı zannederek faydalandığını zan
ederse de, kendi imajının kaybolduğunun farkına varamaz.
-
Çevresinin kendisi hakkındaki düşüncelerini düşünemez.
-
Kazancının faydasını görmez. Önceleri kazandığı kaynağı da kurumaya
başlar. Eğer insanoğlu dinin verdiği emirleri biraz aksatmaya başlarsa,
kendi kafasından dini vecibeler icat eder. Bu icat etmede ise önce kendi
nefsi, sonrada Rabb'imizin insanoğluna musallat ettiği Şeytanı ile iş
birliğini ya açıkça, ya da bilmeyerek kendisine kolay veya hoş geldiğini
görerek geliştirir. Bu geliştirdiği yeni uyduruk dini emirleri kendi
çıkarları için kullanmaya başlar.
-
Bunlar o kadar çoktur ki; burada bunları teker teker incelememiz bu
derginin sayfa kapasitesini aşar, hatta onlarca ciltlik ansiklopedik
kitaplar bile almaz. Bunların bazılarının ismini zikretmek istersek:
-
Ülkemizin ve ilimizin %99 olan
Müslümanların dini emirleri olan: Namazı geciktirmek, Zekatı
savsaklamak, Orucu mazeretlerle terk etmek, hac ibadetini terk etmek
gibi.
-
Hukuki ve geleneklerimizden:
Alışveriş hukukuna uymamak, Ana baba saygısını, sılayı rahim, büyükleri
ziyaret, küçükleri sevmek ve kollamak, fakirlere yardım, düşkünleri
korumak. Vb.
-
Dinin; insanlık için lüzumu
önemlidir. Bu önemi bilerek, insanlara dinini öğrenmeli, dininin
emrettiğini yapmalı, yasakladıklarından da uzaklaşmalıdır. “Ağaç yaşken
eğilir.” Atasözümüzün değerini bilerek, gençlerin sorumlu olduğu yaştan
itibaren dinini öğrenmesi için gerekli bilgiler verilmelidir. Eğer
istikbalimizin garantisi olan bu gençlerimizi dini duygulardan uzak
yetiştirirsek, bazı dinler kendi görüş ve ibadetlerini onlara aşılar. Bu
aşılamanın sonucu ise gençliğin kaybı olur. Ülkemizde bu erozyon yavaş
yavaş baş göstermeye başlamıştır. Önceleri Güneydoğu Anadolu'da başlayan
ve halen devam eden ülke aleyhine işlenen suçlar, şu günlerde Karadeniz
Bölgemizde dinini bilmeyen, öğrenemeyen şahıslara Turizm maskesi altında
2200 yıllık bölgede yaşamış bir topluluğu ayaklandırmak ve başka bir
dinin propagandası olarak karşımıza bir problem olarak sunulmaktadır. Bu
hareketin içinde bulunanlar yabancı ad altında değil, bizlerin adı ile
yani Türk adı ile yapmaktadırlar. Yani; bu sistem yeni olmayıp bir kuşak
geriye kadar gidiyor. Bu hareketlere dikkat etmeliyiz.
-
Güneydoğu Anadolu'daki hareketleri önceleri dikkate almadık, başımıza
büyük belalar aldık. Daha sinsi bir hareket Karadeniz Bölgesinde
sürdürülmektedir. Lütfen UYANIK OLALIM.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 34. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
18 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
BAYRAM VE BİZ
-
İnsan oğlu
yaratıldığımızdan bu güne; kendi topluluğumuzu kurduktan sonra belirli
günleri, belirli zamanları bir eğlence, bir birliktelik olarak çeşitli
adlar altında kutlamışlardır.
-
Toplumların bayramlarını
dine ve sosyal olarak ayırmak mümkündür. Bilindiği gibi; dini bayramlar,
o dinin emirleri gereği bir kutlama veya birlikte bir ibadeti yapmak, o
ibadetin bitiminde kutlama olarak düşünebiliriz. Sosyal içerikli
bayramlar ise,o ülkenin ya tabiat olaylarını kutlama yada milli bir
duyguyu kutlama veya anmak için yapılırlar.
-
Sosyal bayramlardan
bazıları şunlardır diyebiliriz: baharın başlangıcı, hasat zamanı, kış
ayının başlaması, ay ve güneşle ilgili bayramlar olarak sayabiliriz.
Toplumlar bunlara çeşitli isimler takmışlardır. Semavi dinler ile diğer
dinlerin de kendilerine göre kutladıkları bayramları vardır. Bu kendi
inanç ve dini görüşlerine göre kutlanmaya devam etmektedir. İslâm
Dininin ön gördüğü iki dini bayram bulunmaktadır. Bu bayramlardan bir
tanesi Ramazan, Diğeri ise Kurban bayramıdır.
-
Bu ay kutlayacağımız
Ramazan Bayramı, Müslümanların bir ay boyunca tuttukları oruçlarının
kabul olduğunu düşünerek yaptıkları bir kutlamadır. Yapılan ibadetlerin
insanlarda verdiği huzur ve mutluluğu başkaları ile paylaşmaları, bu
paylaşma esnasında da, küskün olanların barışmaları, birbirlerini uzun
zaman ziyaret etmeyenlerin birbirlerini ziyarete gitmeleri, küçüklerin
büyüklere saygıyla, büyüklerin küçüklere sevgiyle yaklaştıkları görülür.
Yoksullar sevindirilir. Öksüz ve yetimler güldürülmeye çalışılır. Sılayı
rahim yani ana, baba evi ile akraba ziyareti yapılır. Herkes gücünün
yettiği kadar sofrasını donatır, yer içer, misafirlerine ikramda
bulunur. Dışarıda bulunan akraba ve arkadaşlara kart atılırdı. İmkânı
olan telefonlaşırdı.
-
Bayram. Kutlamaya çalıştığımız bayram bu olmalı, böyle olmalıyken şimdi
acaba bayramlarımız nasıl oluyor?
-
Şimdilerde ise bayramlar
bir tatil Şimdilerde ise bayramlar bir tatil günü, bir dinlenme günü
olarak görülüyor. Robotlaşan günlerimizin arta kalan zamanını dinlenmeye
şartlandırmamızdan öteye gitmiyor. Ne yapıyoruz bu bayramlarda?
Evimizden uzaklaşıyoruz. Etrafımızdan kaçıyoruz. Ana, babamızdan,
akrabamızdan, hısımımızdan kaçıyoruz. Niye kaçıyoruz acaba?
-
Maddiyat canavarının esiri olduğumuzdan kaçıyoruz. Ziyaretinize gelene
ikram edeceğiniz bir şeker veya çikolata vermekten kaçıyoruz, bir bardak
çay, kahve veya meşrubat vermekten kaçıyoruz. Bu ufak harcamalarımız
gözümüzde büyüyor. Bu harcayacağımız parayı kendimiz için kullanmayı
yeğliyor, başka şehre, başka mekâna kendimizi atıyor, etrafımızdan ve
akrabamızdan temelli kopuyoruz.
-
Neden?
-
Her
insanın kendine göre nedenleri vardır muhakkak. Bu nedenleri tekrar
düşünelim. İkram ile alınan haz ve rahatlamayı tekrar yaşayalım.
Evimizden uzaklaşmayalım. Tatil yapmak hepimizin hakkı, bu hakkımızı
başka bir dinlenme zamanına bırakalım. Güler yüzlü olalım ki, kapımıza
gelecekler acaba suratı yine yeri süpürecek mi demesin. Eskisi gibi
bayram tebrikleri atalım. Yeni teknolojilerden faydalanalım,
telefonlaşalım, e-mail atalım.
-
Veren elden alan el üstündür denmesinin sebebini araştıralım.
Araştırırsak gayet kolay bulacağımızı biliyorum.
-
Ramazan-ı Şerif Bayramınızı candan kutlar nicelerine erişmenizi niyaz
ederim.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 32. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
19 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
BAYRAMLAR
-
İnsanoğlu. Yaratanının,onu dünyaya indirdiği ve ona
dünyayı yurt edindirdiği günden bu güne ona bir
eğlenme,bir sevinme,bir birlikte olma zamanı olarak ta
Bayramları verdiğini düşünürsek yanlış düşünmeyiz.
-
Cennette yaşayan Adem ve Havva
anamız,dünyaya ayrı ayrı yerlere indirilmeleri ve
dünya üzerinde buluşmaları bir bayramdır. Nuh
Tufanından sonra gemide bulunan canlıların toprağa
ayak bastıkları gün bir bayramdır. Süleyman AS.’a
verilen rüzgara emretmek,hayvanlarla konuşmak,cinlere
hükmetmek insanlara faydalı işler yapıldıktan sonra
bir bayramdır. İbrahim AS.’ın Kabe’yi inşasından sonra
yaptığı bir bayramdır. Yusuf AS.’ın kardeşlerine ve
babasına kavuştuğu gün bir bayramdır, Musa AS.’ın
Kızıl Denizi yararak geçmesi ve Tur’dan indikten
sonra emirlerle dönmesi bir bayramdır.İsa AS.’ın
Rabb’inden sofra istemesi bir bayramdır. Muhammad
Mustafa S.A.V. Efendimize lütfedilen
Miraç,Kurban,Ramazan bayramları vardır.
-
Birde her
ülkenin kendi milli ve gelenek göreneklerini andığı
bayramları vardır.
-
Türklerin
On Dokuz Mayısı,Yirmi Üç Nisanı,Otuz Ağustos,Yirmi
Dokuz Ekim bayramları,geleneksel festivalleri de bir
nevi bayramdır.
-
Hinduların ve diğer din sahiplerinin de
burada sayılamayacak kadar yortuları,yıl başı
kutlamaları,şenlikleri birer bayramdır.
-
Biz Müslümanlar olarak bu ay Ramazan
Bayramını kutluyoruz.
-
Ramazan ayında tutulan oruçlardan edinilen
sevaplar ve yapılan yardımların hazı ile bu bayramı
kutlamaktayız.
-
Ramazan Bayramınızı kutlar sağlık ve
esenlikler dilerim.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 69. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
20 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
KABİR AZABI
-
İnsanoğlu doğduğuna inandığı gibi öldüğüne de inanmaktadır. Öyle veyahut
böyle ömür bittiği zaman insanların gideceği ilk durak kabirdir.
Dikkatli bakanlar için kabir çok korkutucu bir yerdir. Burayı görüp de
korkmamak, ürpermemek imkansızdır.
-
-
“Hâni Mevlâ Osmân İbnu Affân Radıyallahu Anh anlatıyor: ‘Hz. Osman
Radıyallahu Anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar
ağlardı. Kendisine:
-
‘Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri
hatırlayınca ağlıyorsun!’ dediler.
-
Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın şöyle
söylediğini işittim:
-
‘Kabir, Ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan
kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan
sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir.’
-
Hz.
Osman devamla Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın şu sözünü de
nakletti:
-
‘ (Ahiret
âleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve
ürkütücü değildi!’
-
Rezin şu ziyadeyi kaydetti: ‘Hâni der ki: "Hz. Osman Radıyallahu Anh'ın
şu beyti irşad ettiğini işittim:
-
‘Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin
kurtulacağını hayal etmem.’ Tirmizi, Zühd 5, (2309).
-
Kabir insana bir Cennet veya
Cehennem olabilecek nitelikte bir bekleme durağıdır. Bu duraktan her
insan gibi bizde geçeceğiz. Bu durağımızın bize güzel bir mekân olması
için neler yapılması gerektiğine ancak bizler karar verebilir. Kimse
bize karışamaz, kimsede bize yol gösteremez. O durakta bizlerin hak
ettiği bizlere gösterilecektir.
-
-
“İbnu Ömer Radıyallahu Anhümâ anlatıyor:
-
‘Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular ki:
-
‘Sizden biri ölünce, kendisine akşam ve sabah (cennet veya cehennemdeki)
yeri arz edilir. Cennet ehlinden ise, (yeri) cennet ehlinin (yeridir),
ateş ehlinden ise (yeri) ateş ehlinin (yeridir). Kendisine: ‘Allah seni
Kıyamet günü diriltinceye kadar senin yerin işte budur!’ denilir."
Buhârî, Cenâiz 90, Bed'ü'l-Halk 8, Rikâk 42; Müslim, Cennet 65, (2866);
Muvatta, Cenâiz 47, (1, 239); Tirmizî, Cenâiz 70, (1072); Nesâî, Cenâiz
116, (4, 107).
-
Kabir Azabının netliği ve tereddüdü olmamalıdır. İnsanoğlu bu tereddüdü
ile kendisini bu dünyada aldatmaktan başka bir yararı olmamaktadır.
Kabir azabı hakkındaki tereddütler Müslümanlığın yeni yayıldığındaki
günlerde bile olduğunu Hz. Ali R.A. şöyle anlatıyor:
-
-
“Hz. Ali Radıyallahu Anh anlatıyor: ‘Şu ayet ininceye kadar kabir
azabından şüphelenmeye devam etmiştik. (Meâlen): ‘Sayınızın çokluğuyla
övünmek sizi oyaladı. Öyle ki, kabirleri ziyaret ettiniz.’ " Tirmizi,
Tefsir Tekâsür, (3352).
-
yine
kabir azabının; İslam dini dışındaki inananlara da bildiğini şu hadisten
anlamaktayız:
-
-
“Hz. Aişe Radıyallahu Aanhâ'nın anlattığına göre, bir Yahudi kadın,
yanına girdi. Kabir azabından bahsederek:
-
‘Seni kabir azabından Allah korusun!‘ dedi. Aişe de Resûlullah
Aleyhissalâtu Vesselâm'a kabir azabından sordu.
-
Aleyhissalâtu Vesselâm:
-
‘Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını
hayvanlar işitir! ‘ buyurdu.
-
Hz.
Aişe der ki:
-
‘Bundan sonra Aleyhissalâtu Vesselâm'ı namaz kılıp da, namazında kabir
azabından istiaze etmediğini hiç görmedim.’ Buhâri; Cenâiz 89; Müslim,
Mesâcid 123, (584); Nesâî, Cenâiz 115, (4,104,105).
-
Kabir azabının küçük ihmallerle dahi olabileceğini ve kabir azabının
hafiflemesi için yeşilliğin, ağacın olmasını ve ecdadımızın mezarlıkları
ağaçlandırmadaki duygularını şu hadiste bulabiliriz:
-
-
“İbnu Abbas Radıyallahu Anhümâ anlatıyor
-
‘Resûlullah aleyhissalâtu Vesselâm (bir gün) iki kabre uğradı ve:
‘(Bunlarda yatanlar) azab çekiyorlar. Azabları da büyük bir günahtan
değil’ buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: ‘Evet! Biri,
nemîmede (lâf getirip götürmede) bulunurdu. Diğeri de idrar sıçrantısına
karşı korunmazdı.’ Aleyhissalâtu vesselâm sonra yaş bir hurma dalı
istedi, ikiye böldü. Birini birinin üzerine dikti, birini de öbürünün
üzerine dikti. Sonra da: ‘"Belki bunlar yaş kaldıkça azapları hafifler!
‘ buyurdular.’ Buhâri, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, 89, Edeb 46, 49; Müslim,
Tahâret 111, (292); Tirmizi, Tahâret 53, (70); Ebu Dâvud, Tahâret 11,
(20, 21); Nesâî, Tahâret 27, (1, 28-30).
-
Kabir azabından insanların fark etmemesine rağmen, hayvanların
algılamalarının daha gelişmiş olmalarından dolayı, binek hayvanının
hissetmesi, insanların bu kabir azabının seslerini sesleri duymaları
halinde duyanların üzüntülerinde ve korkularında vefat edeceğini ve
kabir azabından da Allah C.C. sığınılması, Cehennem azabından, fitneden,
Deccal’in fitnesi için de dua edilmesini anlatan hadis:
-
-
“Zeyd İbnu Sâbit Radıyallahu Anh anlatıyor:
-
‘Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm, bizimle birlikte, Benî Neccâr'a ait
bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı,
nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir
vardı.
-
Aleyhissalâtu Vesselâm:
-
‘Bu
kabirlerin sahiplerini bilen var mı? ‘ buyurdular. Bir adam: ‘Ben
biliyorum!’ deyince, Aleyhissalâtu vesselâm: ‘Ne zaman öldüler? ‘ dedi.
Adam: ‘Şirk devrinde!’ deyince Aleyhissalâtu Vesselâm; ‘Bu ümmet kabirde
fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım
şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a
dua ederdim’ buyurdular ve sonra şunları söylediler: ‘Kabir azabından
Allah'a sığının!’ Oradakiler: ‘Kabir azabından Allah'a sığınırız!’
dediler. Aleyhissalâtu Vesselâm: ‘Cehennem azabından da Allah'a
sığının!’ dedi ‘Cehennem azabından Allah'a sığınırız’ dediler.
‘Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!’ dedi. ‘Açık ve
kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!’ dediler. ‘Deccal'ın
fitnesinden Allah'a sığının!’ buyurdu. ‘Deccal'ın fitnesinden Allah'a
sığınırız!’ dediler." Müslim, Cennet 67, (2867).
-
-
“Nesâi. Hz. Enes Radıyallahu Anh'tan naklediyor:
-
‘Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm bir kabirden bir ses işitmişti: ‘Bu
ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?’ buyurdular. ‘Cahiliye devrinde!’
dediler. Bu cevaba sevindi ve: ‘Eğer birbirinizi defnetmemenizden
korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için dua ederdim’
buyurdular." Müslim, Cennet 68, (2868); Nesâî, Cenâîz 114, (4, 102).B
-
Bizler bu hadisleri dikkatli okumamız, bunlara göre kendimizi bilmemiz
gerekmektedir. Bu dünya için hiç ölmeyecek gibi, yarın ölecekmiş gibi
için de ahret için çalışmamız gereğini düşünmeliyiz. Düşünmekten daha da
ileriye giderek iki düsturu ilke edinirsek, iki yaşam yerimizi garantiyi
almalı, bunu bilerek yaşamalıyız.
-
Son
bir hadisle yazıma son vermek istiyorum. İnsanoğlu bazı sesleri
yaratılışı dolayı duyamadığının, Allah’ın Resulünün bu duyuların
üzerinde bir duyuya sahip olduğunu gösteren ve duyduğu ile de
rahatsızlığını anlatan, yine bu kabir azabını zorluğunu işaret ederek,
İslam dışı bir toplumun sesi olduğunu bildiriyor:
-
-
“Ebu Eyyub el-Ensârî Radıyallahu Anh anlatıyor:
-
"Güneş battıktan sonra, Resûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm çıkmıştı, bir
ses işitti: "Bu, kabirlerinde azab çeken yahudiler’in sesidir)!"
buyurdular." Buhâri, Cenâiz 88; Müslim, Cennet 69, (2869); Nesâi,
Cenâiz 114, (4, 102).
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 42. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
21 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
KURBAN
-
Her
ne hikmetse her yıl bir kurban keselim mi, kesilmemelimi, kurban parası
hayra verilmeli mi verilmemeli mi tartışması meydana çıkıyor diyerek
hayıflanıyordum.
-
Geçen bir konu ararken bir çalışmada edindiğim bilgiyi şöyle
özetleyip yorumlayabilirim:
-
“Rabbimiz iblisi Cennetten kovunca istediği; İblisin istediği müsaade
gereği, ibadetler için harekete geçen Müslümanların karşısına İblis
kendisi çıkamazsa başka kendi sapıttırdığı kişileri çıkartarak onlara bu
ibadetleri yapmaya kalkanları caydırmaya, önlemeye çalışır. Bu kişilerde
bilmeyerek İblise yardım ederler Müslüman’ın ibadetine vesvese
karıştırırlar. Dikkat edersek halkın bildiklerini çarpıtarak vesvese
verilmektedir. Örneğin ikinci veya üçüncü defa Hac’a gitmeye çalışan
Müslüman’a Hac’a gitme de yoksullara yardım et diye fetva verirler.
Bilmezler ki; Hac ibadetinin bilmezler ki zengin Müslüman’a farz
olduğunu. Yine bilmezler ki; Hacca giden kişinin yoksullara Müslüman
olarak Zekat müessesi ile yardımda bulunduğunu, sadaka ile gizili yardım
yaptığını. Nereden bilsin zavallı? O ancak İblisin maşalığını yaparak
Müslüman’ın zihnini karıştırdığını akıl edemezler. Yaklaşık bütün
ibadetlerde bir karşı çıkan bulunur. Namaz için de, Oruç için de, Zekat
için de, Kurban için de “
-
Bizler; Müslüman olarak Kurbanı kimler keser, kimler kurban kesebilir,
kimlere kurban eti verilir, kurbanın ne kadarı dağıtılır, kurbanlıkların
durumları nelerdir gibi soruları biliyoruz.
-
Semavi din olarak İslam dini çerçevesinde Hz. İbrahim S.A.V. için Yüce
Rabbimiz Kur’anında mealen şöyle diyor:
-
“37:107. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
-
37:108. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:
-
37:109. İbrahim'e selam! dedik.
-
37:110. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
-
37:111. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.”
-
Buradaki gizli mesaj çok önemlidir. Kurban’ın kesilmesinde İbrahim
S.A.V. den sonra gelecekler bildirilmekte olup, kurbanın bir iyilik
olduğu ve bu iyiliğinde mükafatının olduğu mesajı verilmektedir. Yine
Yüce Rabbimiz:
-
“22:34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden
kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar
diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır.
Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazı
insanları müjdele!
-
Buradaki mesajda zaten bütün insanlara değil; Rabbine teslim olanlara,
ihlaslı ve mütevazı kullarına mahsus bir müjde olduğunu belirtmekte
olup; Kurban Bayramını ve kurbanını bilinçli olarak kesenlerin, kulluğun
ne olduğu bilincine erenlerin, bilmeyenlerin bilmelerini niyaz eder
Kurban Bayramınızı kutlarım
-
Şu
ayetle yazımıza son veriyorum.
-
“108-el-KEVSER
-
Bismillâhirrahmânirrahîm
-
108:1. (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik.
-
108:2. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.
-
108:3. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.”
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 60. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
22 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
KURBAN
-
22
Şubat 2002 Cuma günü, Mübarek Kurban Bayramını kutlayacağız. Dini
bayramlarımızdan ikincisi olan Kurban Bayramının arife günü ile bayram
günleri, İslâm âleminin önemli günlerindendir. Bu günler, İslâm'ın beş
şartından biri olan Hac ibadetinin yerine getirildiği ve mali bir ibadet
olan “kurban” vecibesinin ifa edildiği gündür.
-
Anlam olarak kurban: “Allah C.C. manen yaklaşmak için kurban niyetiyle
belirli vakitte kesilen özel hayvanın adıdır.” Bu ibadet; mal ile
yapılır. Yüce Allah'ın zenginliği ihsan buyurduğu için yapılan bir
şükran borcudur.
-
Kurban ibadetinin tarihi insanlık tarihi kadar eski günlere dayanır.
Bütün semavi dinlerde kurban kesmek, insanı Allah'a manen yaklaştıran ve
ulaştıran bir ibadet sayılmıştır. Kurban “kurbet” yani Allah'a yakınlık
manasına gelmektedir. Hz. Adem'in iki oğlunun kurban kesmelerinin Kur'an-ı
Kerim'de söz konusu edilmesi (1) bu ibadetin ne kadar eskilere gittiğini
gösterir. İslam'daki, kurban kesme ibadetinin Hz. İbrahim (A.S.) ve Hz.
İsmail (A.S.)'la yakın ilgisi vardır. Şöyle ki: Hz. İbrahim, bir oğlu
olursa Allah yolunda onu kurban edeceğini adamıştır. Oğlu olduğu halde
aradan uzun bir zaman geçtikten sonra o adağını unutmuştur. Rüyada,
kendisini, oğlu İsmail'i kurban ediyor görünce, adağını hatırlamıştır.
Bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılmaktadır:
-
“(Hz. İsmail) babası İbrahim (A.S.)'la birlikte yürüyüp gezecek çağa
gelince:
-
- Ey
oğulcuğum. Rüyada seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?
Dedi Hz. İsmail (A.S.) de:
-
- Ey
babacığım. Ne ile emir olundunsa yap, Allah dilerse, benim
sabredenlerden olduğumu göreceksin” dedi. Böylece ikisi de Allah'a
teslimiyet gösterip, babası oğlunu alnı üzerine yatırınca, Biz:
-
-
“Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın; İşte biz iyi davrananları böylece
mükâfatlandırırız” diye seslendik. Doğrusu bu apaçık bir deneme idi.
Ona, fidye olarak büyük, bir kurbanlık verdik. Sonra gelenler için de
“İbrahim'e selam olsun” diye ona iyi bir ün bıraktık. İşte biz iyileri
böylece mükâfatlandırırız.”(2)
-
İnsanları kurban etme inancı Hz. Peygamber'in zamanına kadar devam
etmiş, Abdulmuttalip, oğlu, Hz. Peygamber'in babası Abdullah'ı kurban
etmeye teşebbüs etmişti. Bundan dolayı Peygamberimiz: “Ben iki
kurbanlığın çocuğuyum.” buyurmuştur.
-
Kurban kesme; Allah yolunda kusursuz, önemli ve değerli bir malını feda
etmek demektir. Böylece insanlar, Allah'ın emrine uyma ve cömert olma
alışkanlığı kazanırlar. Kurban, can da dâhil olmak üzere, Allah'a
inanmış bir kimsenin bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır
olduğunun bir delilidir.
-
Kurban kesmek hem sosyal hem de ekonomik bakımından çok önemlidir.
Hadis-i Şerife göre kurban kesenler: eti üçe ayırırlar. Bir bölümünü
kendisi yer, bu bölümü eşi dostu ile yer. Geri kalan kısmın bir kısmı
yoksullara dağıtır, bir bölümünü de eşi dostuna dağıtır.
-
Kur'an-ı Kerim'de; kurban etini “yiyiniz ve yediriniz.” (3)
buyurulmaktadır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, kurban kesmenin
Maksatlarından biri de yoksulların evlerine etin girmesini ve
tencerelerinde et yemeğinin pişmesini temin etmektir. Kurbanın özelliği
budur. Diğer bir yönü ise Kurban; akraba ve komşular arasındaki sevgi ve
kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesini sağlar.
-
Kurban Bayramı sebebiyle milyonlarca hayvanın boğazlandığını ve geniş
çapta bir hayvan kıyımını olduğunu ileri süren, kurban kesmenin iktisadi
bakımdan sakıncalı olduğundan söz edenler vardır. Bu görüş haklı gibi
gözükmekle beraber; kesilen kurbanların, tırnaklarına varıncaya kadar
hiç bir şeylerini zayi edilmemektedir. Ayrıca kurbanların kesildiği ayda
kasapların kestikleri hayvanların sayılarında bir azalma olmaktadır.
Zengin kesim her zaman et yiyebildiğinden, kurban kesimi suretiyle et
tüketiminde meydana gelen artış, daha ziyade, ya hiç et yüzü görmeyen
fakirler ve yeterince et yiyemeyen orta tabaka lehine olmaktadır.
Kurbanın en büyük sosyal adalet cephesi de bizce budur. Ayrıca kurban
kesme geleneğinin, pazarlara hareket getirdiği, işsizlere iş sahası
açtığı, besiciliği teşvik ettiği, zenginlere kurban satan fakirlerin ve
orta hallilerin durumlarının iyileştiği bir gerçektir.
-
Kurban keserken getirilen tekbir; kurban kesenlerle hacılar arasında bir
benzerlik bulunmaktadır. Mekke'ye yani Hac'a gidemeyenler, bu suretle
hacıların ulvi hislerine iştirak etmiş olurlar, aynı orada oldukları
hazzı yaşarlar. Kur'an-ı Kerim'de: “Onların (kesilen kurbanların ne
etleri ne de kanları) Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvanız
(iyi duygu ve niyetiniz) ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı,
Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin
istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele.”(4)
buyurulmaktadır. Buna göre Kurban ibadetinde önemli olan, sadece kan
akıtmak veya et yemek veya dini bir geleneği yerine getirmek değildir.
Allah rızası için kurban kesmektir. Şurası unutulmamalıdır ki, Yüce
Allah insana faydalı olmayan hiçbir şeyi emretmez. O'na inananlar için
yapılmasını emrettiği her şeyde ve yasakladığı her hususta insan için
gerek maddi ve gerekse manevi pek çok faydalar vardır.
-
Bayramlar; Dargınların, küs olanlar ve aile ile şahısların düşmanlık ve
husumet duygularının sevgiye dönüşmesi için vardır. Küçükler büyüklere
saygı, büyükler de küçüklere sevgi göstermesi, emsal olanların
birbirlerine karşı dostça davranmaları, hastaların ziyaret edilmeleri,
verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve
akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması genellikle bayram günlerinde
mümkün olmaktadır. Bayram sevgi, beraberlik, birlik, dostluk, barış,
dayanışma, kenetlenme, huzur ve istirahat günüdür.
-
Her
zaman olduğu gibi bayram günlerinde de yüce dinimizin emrettiği şekilde
çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici ve zarar verici
davranışlardan sakınmalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle, sizlerin Kurban
Bayramını tebrik eder, cennet vatanımızın huzur ve saadetine,
milletimizin birlik ve beraberliğine ve bütün İslâm âlemi için de
hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederim.
-
(1) Maide Suresi; (2) Saffat
Suresi; (3) Bkz. Hacc Suresi; (4) Hacc Suresi;
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 36. Sayı
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
23 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
KURBAN BAYRAMI VE YENİ YIL
Dergimizin yayınlanmasından sonra kutlayacağımız Kurban Bayramı ve
2007 yılını bitirip,2008 yılına da başlayacağız.
Geriye dönüp baktığımızda nice Kurban Bayramları ve Yeni yılları
geride bıraktığımızı hepimiz kendi yaşına göre hatırlar.
İnsanlık tarihi içerisinde bir sürü bayram ve kutlamaların olduğu ve
bunların zaman içerisinde yavaş yavaş değerini yitirerek kaybolduğunu
görmekteyiz. Bu yok olan mutlu günlerin birisi de olan Kurban Bayramı
Müslümanların dini iki bayramından birisi olarak Müslümanlar
tarafından yaşatılmaktadır.
Kurban Bayramının insanlar için öneminin birisi insanın belli bir mali
gücü olan kurban parasını bir an içinde yaşamı olan bir canlının
Yaratanı olan Allah C.C. rızasını kazanmak için kanını akıtılması ile
imtihanı olarak ta görmekteyiz. Allah C.C. Ne bizim cebimizdeki
paraya,ne de o para ile kanını akıttığımız hayvanın cani veya kanına
ihtiyacı bulunmamaktadır. Burada asıl olan insanın malını böyle bir
harcamada elinin veya gönlünün titremesinin olup olmayacağını
denenmesi olarak görmemiz doğru olur.
Kurban; kesimine karşı olanların görüşleri bence o hayvanın hayatının
kurtarılması olarak insanlara anlatılması ise inandırıcı değildir. Bu
gibi karşı çıkışları yapanlar kendilerine bir çıkar olarak menşur
olabilme gibi art niyetler aramak hiçte yanlış olmaz.
İnsanların bütün bir yıl içinde hiç et yemediklerini düşünebiliyor
musunuz ? İşte bu kasılan ve ihtiyaç sahipleri ile eşe dosta dağıtılan
etlerle,Kurban Bayramında bu insanlar et yemiş olurlar.
Kurbanı kesen de kendi nefsine göre kurbandan bir haz almasına karşı
Allah C.C. tarafından da bir mükafat almaya hak kazanır.
Yukarıda anlattıklarımız,bir Musevi’yi,bir İsevi’yi,bir Budist’ti,bir
Ateist’i,bir Satanist’i alakadar etmez. Onların gözünde kurbanın
değeri olmaz. Bu görüşte olanların Müslümanların ibadetine karşı
çıkması ve yaptığı kesim işlerine karışması asbestle iştigaldir. Fakat
bu Müslüman için bir deneme ve bir mükafat alış-verişi olarak
ilgilendirir.
Gelelim bir yılın bitiminde kutlanan ve İsevilerin kutsal
kutlamalarından birisi olan Yeni Yıl Kutlaması;Yılbaşı olarak da
bilinen Kristmas (Hz. İsa'nın doğumu) ve Paskalyadır. Bu kutlama
Hıristiyanlık için önemli bir bayram olması bir Hıristiyan olarak
kutlaması biz Müslümanları ilgilendirmemekle beraber,saf ve masumane
olarak sunulan Müslümanların da bu Kristmas (Hz. İsa'nın doğumu) ve
Paskalyayı kutlamaları sağlanmaktadır.
Bu kutlama Hıristiyanlığın olmasından dolayı bizimde bu Hıristiyan
geleneğini kutlarken Yeni Yıl olarak kutlamalıyız. Müslümanlığın
müsaade ettiği çerçevede biten bir yıl ve gelen Yeni bir Yeni Yıl
olarak düşünmeliyiz.
Karar sizin. Her iki kutlama da sizin bileceğiniz ve sizin
kutlayacağınız bir zaman dilimidir.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 107. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
24 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- RAMAZAN AYI
-
Müslümanların en önemli aylarından bir tanesi olan Ramazan Ayında Müslümanlar
ibadetlerini daha bir hazla yaparlar.
-
Allah C.C. Kur’an-ı Kerimde
Bakara Suresi: 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere
farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Diyerek bize
Oruç7u hatırlatmakta ve Bakara Suresi: 185. Ramazan ayı, insanlara yol
gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca)
başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık,
Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir. Diyerek bize emreder.
-
Peygamber Efendimiz Hazreti
Muhammed S.A.V. :“İnanarak ve karşılığını yalnız Allah'tan umarak ramazan
orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuşlardır.
- Ramazan ve Oruç için birçok Ayı Müslümanlar için
ibadetlerin kabulündeki bereket için bu ayda yoğunlaşır. Kur’an-ı Kerim
okunur, ibadetler bütün olgunluğu ile devam eder ve iyilikler ile yardımlar
had sayfasına ulaşır.
-
Müslümanlar; iradelerini kullanmaya çalışarak her türlü kötü işlerden
sakınmaya çalışarak Ramazan Orucunun sadece aç kalma ile tutulmadığını
bilirler elleri ile, ayakları ile, dili ile, kulakları ile, gözü ile de oruç
tutarlar.
-
Mazeretleri ve hasta olanlar; oruçlarının kefaretini bir veya birkaç fakire
saka-ı fıtır kadar ya da daha fazla bir miktar parayı verirler. Yolcular
seferi oldukları için isterlerse oruçlarını tutmazlar ve ilerideki bir zaman
diliminde tutarak borçlarını kaza ederler. Yolculuk artık eskisi kadar
meşakkatli bir olay olmadığı için oruç tutmaya mani değildir, istenirse
tutanların daha büyük sevaplar kazanacağı aşikârdır.
-
Ramazan Ayında, dünyanın
sayısız nimetleri içinde Allah’ın lütfüne mazhar olan insanın belli bir süre
zarfında bunlardan kendini uzak tutarak, bir bakıma nimetin kadrini daha
yakından bildiği, nimete ulaşamayan insanların halini anladığı ve paylaşmayı
öğrendiği oruç ayıdır.
-
Ramazan Ayının; baştan sona
bir feyiz, rahmet ve bereket zamanı olarak bildiğimiz bu günlerinde
Müslümanlar iradelerini kullanarak “oruç” tutarlar, yemek, içmek, cinsi
münasebetten, yalan söylemekten, kötü sözlerden uygunsuz sayılan beylere
bakmaktan sakınırlar.
-
Ramazan Ayında sahurda oruç
tutmak için uykularını bölerler ve yemeklerini yerler. Camilerde ve evlerde
beş vakit namaz haricinde teravih namazı kılınır. Bu ayın içerisinde bulunan
“Kadir” gecesini ararlar. Bol bol Kur’an okunur, Kuran’ı Kerim’i hatmederler
yani baştan sonuna kadar her gün bir cüz okurlar. Mallarının zekâtlarını pek
çok Müslüman bu ayda vererek bu ayın bereketinden faydalanmayı umarlar. Sadaka
verirler, imkânı olanlar evlerinde fakir fukaraya iftar vermeye çalışırlar.
Akşam ezanı ile de oruçlarını açarak Allah’a hatmeder.
-
Hepimize sağlıklı, sıhhatli
bir Ramazan Ayı geçirmemizi diler, nicelerine ermemizi Allah C.C. den niyaz
ederim.
-
Ramazanınız kutlu ve
bereketli olsun.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 137. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
25 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
RAMAZAN
-
Bu ay içinde
Mübarek günleri idrak ederken 12 ayın sultanı başlayacak. 24 Eylül 2006
tarihinde sonra oruç tutanlar, oruçlu olacaklar.
-
Allah C.C. Kur’anı Kerim Bakara Suresinde şöyle
buyurmaktadır:
-
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve
doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an-ın indirildiği
aydır...”
-
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de bu ayla ilgili
olarak:
-
"Bir kimse, inanarak ve sevabını sadece Allah’tan
bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır “Buharî, Savm,7.
-
Dünyamızın en güzel günlerinden
bir gün de bu ayın içinde bulunan Kadir Gecesini de kutlayacağız.
-
İnananlar için güzelliğin,
hayırın, iyiliğin bulunduğu bu ay içerisinde de bazı zararlı şeylerden de uzak
kalacağız. Alkol, sigara, çok yemek gibi alışkanlıklarımızı terk edeceğiz.
-
Bu ayda yapacağımız ibadetlerin
Rabbimizin katında verilecek sevahları, diğer günlerden daha fazla olacağı
için açıktır. Oruç Allah C.C. Emri ile tutulması ve kimin oruçlu, kimin
oruçsuz olduğu dıştan bilinmediği için Allah’la kulu arasında olan bir ibadet
olduğundan da değeri daha fazla olmaktadır.
-
Bizlerin sadece ağzımızla oruç
tutmamamız, elimizle, dilimizle, hareketlerimizle de oruç tutmamız
gerekmektedir. Alacağınız sevabı kat kat hak etmek için bu uzuvlarımıza dikkat
etmemiz gerekmektedir.
-
Ramazan ayı içerisinde hayır
ve hasenatları bol bol yapmanın da, bu aya mahsus bereketten faydalanmak için
bizlere sunulmuş bir imkandır. Bu imkanın kıymetini bilen müminler de
zekatlarını bu ayda vermeyi adet edinmişlerdir. Zekat ibadeti de bilindiği
gibi belirli mallar üzerine olan Allah C.C. fakirlere biçtiği bir hak ödeme
şeklidir.
-
Bu ayda ayrıca bolca Kur’an-ı
Kerim okumalıyız. Arapça Kur’an okumalı bilmiyorsan Kun’an Meali yada Kur’an
tefsiri okuyarak dini bilgilerimizi geliştirmeliyiz. İbadetlerimizi
çoğaltmaya bakmalı ve Ramazan’dan sonrada bırakmamak için gayret
göstermeliyiz.
-
İnananların;
Ramazan Ayı’nın, milletimize,
tüm Müslüman alemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve barışına
vesile olmasını diler;
bu bereketli günlerden layık
oldukları bereketi almalarını dilerken hepinizin mübarek Ramazan’ını kutlarım
ÇORUMLU 2000 Dergisi 91. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
26 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
RAMAZAN
-
Bu yazının
yayınlandığı gün erersek Ramazan Orucuna başlamış
olacağız.
-
Bir yıl içerisinde insanların bedenini devamlı yeme ve
içmesine karşı verilmiş istirahat ayı.
-
Bu ayda yeme ve içmemizi gündüz güneşin dünyamızı
aydınlattığı zamanlar içerisinde gıda alışına kapalı
tutmamızdır.
-
Oruç;yalnız vücut gıdasının alınmaması ile
değil,ibadetle beslenmesi için de çabalarda
bulunulması gerekmektedir.
-
İbadetlerimiz sadece ve sadece kendimizi ilgilendirir.
Alınan sevaplardan başkaları faydalanamaz. Bu
sevapları kazanırken de etrafında bulunan insan,hayvan
ve yaratılmışlarda bazı dünyevi faydalar görürler.
Oruçlu iken sigara içemezsin,havayı veya bulunduğun
yeri nikotin toplanan bir oda haline getirmezsin
insanlar rahat ederler. Sözün ve davranışlarınla
orucun verdiği ulviyetle etrafında bulunanlar huzur
bulurlar. Kıldığın namaz ile etrafında bulunanlara iyi
örnek olarak;namaz kılmalarını hareketlerinle
hatırlatırsın. Namaz ibadeti için alınan abdestli
olduğun zaman daha dikkatli olur, etrafını
kırmamaya,incitmemeye çalışırsın. Verdiğin çabalar
karşındakilerin rahatlamasını sağlar. Sadaka,zekat ve
hediyelerin sevabı sana kalırsa da sadakayı,zekat ve
hediyeyi verdiğin kişileri sevindirir,onların bir
miktar da olsa ihtiyacını gördüğün için;içinde
benzersiz bir duygu duyarak rahatlarsın.
-
İbadetlerimizden olan Oruç Ramazan Ayında
yapılırken,zekat ibadeti de bu ayda yapılır. Bu
ay içerisinde yapılacak ibadetlerin fazilet ve
alınacak sevap Allah C.C. tarafından verileceği için
de zekat bu ayda verilmesi adet olunmuştur. Bu ayda
fakirlerin de verilen hediye ve zekatlarla rahat bir
Ramazan ayı geçirmesine vesile olunmaktadır.
-
İbadetlerin bizler için olduğunu bilmeliyiz. Yüce
Rabb’imiz bizim yaptığımız ibadetlerimize ihtiyacı
yoktur. Yaptığımız ibadetlerle onu bilmemiz ve anmamız
ve ibadetleri onun rızasını kazanmak içindir. Rıza
kazanmak da bizim içindir.
-
Ramazan Ayınızı kutlar tekrarlarını ermenizi dilerim.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 68. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
26.5 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- RAMAZAN
-
- Geldi kokusu uzaklardan o günlerin
- Mis gibi serin ve denizler gibi derin
- Sakinlik ve huzur içinde bu gecelerin
- Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
-
- Sessizlikler içerisinde huşu ile gecelerin
- İbadetlerin yapıldığı dopdolu camilerin
- Veren el ile alan el bilinmez kimin
- Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
-
- Bir başka duyuluyor niye ezan seslerin
- İnsanlar ve canlılar biliyorlar geleceğini senin
- İçinde bulunan bin aydan hayırlı Kadir gecenin
- Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
-
- Geldiğinde bilmeliyiz kıymeti ve ecrin
- İbadetler inanın O’na ama sevabı senin
- Bir verip bin almanın gününü iyi bilin
- Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
-
- Ne der bilmem ki sizlere yazan melek kimin
- Sevabı pek bol olur bu Ramazan günlerinin
- Kıymetlilerin kıymetini bu günde iyi bilin
- Ramazan bekliyoruz ömrümüz olursa seni
- 15 Ağustos 2009 11.50 ÇORUM
11. FİKİR 01/08/2009
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
27 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
RAMAZAN VE BİZLER
-
Müslümanlar olarak bizlerin en kutsal
ayı olan Ramazan Ayına erişmiş bulunmaktayız.
-
İnşallah bu mübarek ayın rahmet ve bereketinden faydalanabilen Müslümanlar
olabiliriz.
-
2014 yılının Ramazan ayı yılın en sıcak ve uzun günlerine gelmesi ise
bizlerin tutacağı Oruç’u daha da kıymetli ve faziletli olacağı
malumumumdur. Ramazan ayı için dinin gerçek sahibi Allah C.C. bizlere:
-
Kur’an-ı Kerim Bakara
sûresi, âyet: 183 – 187: "2:183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki
korunursunuz.
-
-
2:184. Sayılı
günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut
yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder.
(İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup
da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye
gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için
daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için
daha hayırlıdır.
-
2:185. Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık
delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan
ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa
(tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için
kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size
doğru yolu göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz
içindir.
-
2:186. Kullarım sana,
beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua
edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime
uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.
-
2:187. Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise,
siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük
ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan
gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini
isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden
(karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar
orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda
kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu
sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar.
Umulur ki korunurlar. "Demiştir.
-
-
Peygamber Efendimiz
S.A.V. : "Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyuruyor: İnsanoğlunun her
ameli kendisi içindir. Yalnız oruç bunun dışındadır, oruç benim içindir,
onun karşılığını da ben vereceğim.
-
Oruç, Cehennem'e
karşı bir engeldir.
-
Sizden biriniz oruçlu
olduğu gün kötü bir söz söylemesin, kavga etmesin.
-
Eğer birisi ona söver
veya sataşırsa, "Ben oruçluyum" desin.
-
Nefsimi kudretinde
tutan Allah'a yemin ederim ki, oruçlu bir kimsenin ağız kokusu, Allah
katında misk kokusundan daha güzeldir.
-
Oruçlu olan kimse
için iki sevinç vardır. Bunlardan biri iftar ettiği an, diğeri de orucunun
sevabı ile Allah'a kavuştuğu andır."
-
-
Peygamber Efendimiz
S.A.V. : "Cennette Reyyan adında bir kapı vardır. Kıyâmet Günü'nde o
kapıdan sadece oruç tutanlar girer, başkaları giremez. O gün:
-
"Oruç tutanlar
nerede?" diye seslenilir. Oruçlular da gelip o kapıdan girerler. Oruç
tutanlar girince kapı kapatılır ve artık oradan kimse giremez."
-
Sehl b. Sa'd (R.A.)
rivâyet etmiştir.
-
-
Peygamber Efendimiz
S.A.V. : "Bir kimse Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah o kimsenin
yüzünü Cehennem ateşinden yetmiş yıl sürecek bir mesafeye uzaklaştırır.
-
Ebû Saîd el-Hudri
(R.A.) rivâyet etmiştir:
ÇORUMLU 2000 Dergisi 184 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
28 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
RAMAZAN VE ORUÇ
-
İslâm'ın dayandığı 5 temel esastan (şartlarından) birisidir. Aynı
zamanda, Medine'de hicretten 1.5 yıl sonra, Şaban ayının 10. günü
farz kılınmıştır. Oruç kelime manası nedir: Aslı "ruze"dir. Türkçede
"oruze" şeklinde kullanılırken, zamanla "oruç" hâlini almıştır.
Arapçadaki karşılığı savm ve siyâm kelimeleridir.
-
Oruç tutma
vaktine imsâk denir. İmsâk, nefsi, meylettiği şeylerden uzak tutmak,
onları yapmamak mânasındadır.
-
Oruç hangi
zaman dilimi içinde tutulur: imsak vakti dediğimiz ferc-i sâdık
(ikinci fecir) zamanından güneşin batışına kadar geçen süre içinde
hiçbir şey yememek, içmemek, cinsî muamelede bulunmamak demektir.
-
İftar nedir:
İmsakin son bulduğu yani orucun bittiği mukabili iftar kelimesidir
ki, oruçtan çıkmak veya oruç açmak, oruç bitirmek manalarına
gelir.
-
Kuran-ı Kerim
Bakara Suresi 183. Ayette "Ey îman edenler! Sizden evvelki (ümmet)lere
borç olarak yazıldığı (farz kılındığı) gibi, sizin üzerinize de
Oruç tutmak yazıldı (farz kılındı)." Denilmektedir. Oruç da namaz
gibi bedenî ibadettir. Bu ibadetin en başta gelen özelliği,
insanları kötülüklerden alıkoyması, nefsi kontrol ederek yemek,
içmek ve nefsin istediği istek ve arzuların oruç sayesinde önüne
geçilmesidir. Kötü söz, sövme, itişip kakışma gibi sinirlenince
yapılan hareketlerden kaçınmak için bir vesiledir. Oruçlu iken
karşınızdakinden gelen kötü söz ve hareketlere ”Ben Oruçluyum”
diye cevap vermeli ve karşılıkta bulunmamalıyız. Kötülüklerden
korunma kalkanıdır. Ramazan Ayından sonra da kazandığımız bu nefis
terbiyesini devam ettirmeye çalışmalıyız.
-
Orucun,
Kur'ân-ı Kerîm'in Ramazan Ayında Resûl-i Ekrem'e (S.A.V.) Cebrail
(A.S) Gözükerek indirilmeye başlandığı mübarek, ulvi ve yüce ayın
ismidir.
-
Oruç ibadeti Ramazan Ayında farz kılınmıştır. Allah Teala şöyle
buyuruyor: "Ey İman edenler! Fenalıklardan sakınasınız diye
sizden evvelkilere olduğu gibi size de oruç farz kılındı. (Oruç)
Sayılı günlerde tutulur. O günlerde içinizden hasta olan veya
yolcu bulunan oruç tutmayıp iftar ederse, tutamadığı günler
sayısınca, sıhhat bulduğu ve rahat ettiği başka günlerde oruç
tutar. Kimin (ihtiyarlık ve devamlı hastalık gibi bir nedenle)
oruç tutmağa gücü yetmezse, her gün için bir fakirin karnını
doyuracak kadar fidye vermesi icap eder. (Bununla beraber) kim
yaptığı iyiliği çoğaltırsa (fidyeyi fazla verirse) o da kendisine
-
iyilik olur. Ama bilesiniz, oruç sizin için daha hayırlıdır.
Ramazan ayı insanlara doğru yolu ve hidâyet delillerini ortaya
koyan Kur'ân'ın indirildiği aydır.
Sizden kim o aya erişirse oruç tutsun. Hastalık ve
yolculuk sebebiyle oruç tutamayanlar, iyileştiklerinde ve
yolculukları sona erdiğinde tutmadıkları günler sayısınca oruç
tutarlar. Allah sizin için kolaylık isteyicidir. Güçlüğe
düşmenizi istemez. Bu da eksiği tamamlamanız, Allah'ın size
doğru yolu göstermesinden dolayı O'na karşı şükranınızı edâ
etmeniz içindir. (Habibim) Kullarım senden beni
sorarlarsa muhakkak ben onlara yakınım. Bana duâ
edenin duâsını kabul ederim. Onlar da benim çağırmama
koşsunlar, bana İman etsinler ki, doğru yola ulaşsınlar.
Oruçlu olduğunuz günlerin gecelerinde kadınlarınıza
yaklaşmanız helâl kılınmıştır. Kadınlarınız sizden, siz
kadınlarınızdan ayrılmazsınız. Onlar sizin iffet elbisenizdir
(kötülükten koruyucunuzdur), siz de onların. Allah bilir ki
bundan vazgeçmeniz güçtür. Bu yüzden tövbelerinizi kabul etti
ve sizi bağışladı. Şimdi geceleri hanımlarınıza yaklaşın ve
Allah'ın size bildirdiğini dinleyin, tanyeri ağarıp gece ile
gündüzü ayıran fecrin beyaz ipliği, gecenin siyah ipliğinden
sizce seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra orucu ertesi geceye
kadar tam olarak tutun. Fakat mescitlerde itikâf için
niyetlenip, oturup kaldınızsa, geceleri de hanımlarınıza
yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın çizdiği sınırlar (yasaklar) dır.
Sakın o sınırlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara
böylece açıklar ki, sakınıp korunsunlar."
-
(Bakara sûresi, âyet: 183 - 187)
-
Peygamberimiz
buyuruyor ki! Oruç ibadeti, Kur'ân'ın ruhu ve dâvetiyle, hedef ve
gayesiyle ve indirilmesindeki İlâhî Kur'an bizatihî hidâyet ve
nurdur. İnsanları takvâ ve merhamete, adâlet ve eşitliğe, iyi
muamele ve muaşerete, doğruluğa, ihlâsa, nefsin hile ve
desiselerinden temizlenmeye teşvik eder. Oruç ve onun hikmeti de
böyledir. Çünkü oruç da insanları doğruluğa, ihlâsa, iyiliğe,
nefis terbiyesine, merhamete yöneltir. Nefsi sabra, güçlük ve
meşakkatlere katlanmaya, karşılaşılacak her türlü zorlukları
yenmek ve engelleri aşmak için gereken dikkat ve metanete sevk
eder.
-
Kısacası,
oruç, Kur'an ayı olan Ramazan ayına en lâyık bir ibâdettir ve
Kur'ân-ı Kerîm'in nüzûlünün sene-i devriyesini tes'îd ve ihyâ
mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.
-
Peygamberimiz: "Her kim inanarak ve karşılığını sırf
Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları
bağışlanır." 2877-Bu hadisi Mâlik (terâvîh no. 2, s. 113),
Abdürrezzâk (no. 7719), Şâfiî (Sünen s. 35, 59), Ahmed (II, 241,
281, 289, 529), Buhârî (savm 1, II, 251, 253), Müslim (müsâfirîn
no. 174, s. 523), Ebû Dâvud (no. 1371-2), Nesâî (siyâm 5/1, IV,
129; 39/6-8, 11-14, IV, 156-7), Tirmizî (no. 808), İbn Huzeyme
(no. 1894, 2199), İbn Hibbân (no. 2537) ve Beyhakî (II, 492; IV,
304, 492), ez-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;
Şâfiî (Sünen s. 35), Ahmed (II, 486), Buhârî (îmân 27, I, 14;
savm 1, II, 251), Müslim (müsâfirîn no. 173, s. 523), Nesâî (kıyâmu'l-leyl
3/1-2, III, 201-202; siyâm 39/10-11, IV, 156; îmân 21, VIII,
117-8), İbn Huzeyme (no. 2203) ve Beyhakî (II, 491-2), ez-Zührî an
Humeyd b. Abdirrahman an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc
ettiler.
-
Peygamber
Efendimiz S.A.V.: "Ramazan ayı girdiği zaman Cennet kapıları
açılır; cehennem kapıları kilitlenir; şeytanlar zincire vurulur."
Buhârî, Müslim, Muvatta' ve Nesâî.
-
2879-Bu hadisi Mâlik (siyâm no. 59, s. 310), Ahmed (II, 378, 357),
Dârimî (II, 26), Buhârî (savm 5, II, 227), Müslim (siyâm no. 1, s.
758), Nesâî (siyâm 3/1-2, IV, 126-7) ve İbn Huzeyme (no. 1882),
Ebû Süheyl b. Mâlik an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;
- Abdürrezzâk
(no. 7384), Ahmed II, 281), Buhârî (savm 5, VI, 227; bed'ul-halk
11/8, IV, 92), Müslim (siyâm no. 2, s. 758), Nesâî (siyâm 4, IV,
127-128) ve İbn Hibbhan (no. 3425), ez-Zührî an İbn ebî Enes an
ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi il
-
Oruç tutan
kimselerin kazanacakları yüksek fazilet ve şerefli mevkiler
için bazı hadîslerde şu şekilde beyanlar vardır.
-
"Cennette
Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyâmet gününde
(Cennete) yalnız oruçlular girerler. Onlardan başka hiçbir kimse
giremez. (Kıyâmet gününde) "Oruçlular nerede?" diye seslenilir
edilir. Oruçlular kalkıp girerler. Oruçlular girdikten sonra da
kapı kapanır, artık hiç kimse o kapıdan içeri giremez."
-
"Allah'a
yemin ederim ki, oruçlu ağzın açlık kokusu, Allah katında, misk
kokusundan daha hoş, temiz ve daha sevimlidir."
-
"Üç kimsenin
duası reddolunmaz: 1 - İftar edinceye kadar oruçlunun,
2 - Adaletli devlet reisinin, 3 - Mazlumun."
-
"Her iyiliğe
karşı, 10 mislinden 700 misline kadar mükâfat vardır. Ancak orucun
mükâfatı bu ölçünün dışındadır. Çünkü oruç için Allah C.C. O Benim
içindir. Onun mükâfatını ancak Ben veririm." Demişti.
-
Fazla söze
gerek görmeden: Allah c.c. Ramazan ayını bilerek ve dikkat eden
kullarından eylesin.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 160
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
29 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
-
-
RAMAZAN BAYRAMI
-
Ramazan Bayramı; Müslümanların iki büyük bayramından birisidir. Ramazan
ayında tutulan bir aylık orucun bitiminde Şevval ayının ilk üç günü
Müslümanların bayram günleridir. Ramazan bayramına, o gün fıtır sadakası
verilmesinden dolayı "Fıtır bayramı" adı da verilmektedir.
-
Resulullah (SAV) Medine'ye hicret ettiğinde Medinelilerin eğlenip
neşelendiği iki bayramları vardı. Hz. Peygamber (SAV) Medinelilere özgü
olan, cahiliye izleri taşıyan bu bayramların yerine bütün Müslümanların
sevinip eğleneceği İslâm'ın iki bayramını onlara haber verdi: "Allahu
Teâlâ size, kutladığınız bu iki bayramın yerine, daha hayırlısını,
Ramazan bayramı ile Kurban bayramını hediye etti" (Sünen-i Ebû Dâvud,
Salat, 239). Bu haberden bu güne kadar Ramazan ve Kurban Bayramları
kutlana gelmektedir.
-
Ramazan bayramı, bir aylık oruçtan sonra yemenin ve içmenin ve her türlü
helal nimetten yararlanmanın mubah olduğu günlerdir. Müslümanların
eğlenip birbirlerini ziyaret etmeleri, birbirlerine hediyeler vermeleri;
çocukların, bilhassa fakirlerin ve kimsesizlerin sadaka verilerek
sevindirildiği, İslami kardeşliğin yaşandığı; Allah'a karşı da
sorumluluklarının bilinciyle topluca namaz kılıp birbirine nasihat
ettikleri sevinç günleridir. Ramazan Bayramı'nın ilk gününde oruç tutmak
ise haramdır.
-
Ramazan bayramı sabahı erken kalkıp bayramın canlılığını hissetmek,
diğer günlerden farklı bir gün olduğunu görmek gerekir. Cünüp olsun
olmasın guslederek temiz (mümkünse yeni) elbiseler giymek, pis kokulu
yiyeceklerden uzak durmak, ağzı fırçalamak, güzel kokular sürünmek,
saçı-sakalı, tırnakları ve vücudun diğer yerlerindeki kılları sünnete
uygun bir şekilde temizleyip düzene koymak, İslâm'ın adabından olan
güzel şeylerdir. Ayrıca fertlerin birbirine karşı diğer günlerden daha
fazla güler yüzlü davranması, neşeli olmaları, topluca bayram namazını
kılmaları; namazdan önce varsa hurma, hurma yoksa tatlı bir şey yiyerek
gitmeleri ve camiye namaza giderken Allah'ı zikretmek, karşılaşılan
Müslüman kardeşlerle selamlaşıp bayram sevincini paylaşmak, bu günü daha
bir anlamlı kılan davranıştır. Bu Hareketler Hz. Peygamber'in
sünnetleridir. Yakın akrabaların birbirini ziyaret edip sorması, ihtiyaç
içinde olanlara yardımcı olunması gerekir. Ana-babayı unutmamak, hiç
olmazsa bayram günlerinde kendilerini ziyaret edip gönüllerini almak
Müslüman evlatların terk etmemesi gereken dinî bir yükümlülüktür.
Zengin olunsun fakir olunsun, bayram gününde gücü yettiğince sadaka
vermesi, daha fazla Müslüman'la karşılaşıp sevinci paylaşmak için namaza
gidilen yoldan gelmeyip başka bir yoldan dönmek sünnettir.
-
Bayramlarda eğlenmek ve hatta oyunlar oynamakta bir sakınca yoktur.
Ancak, İslâmî kuralları, haramı, helali, utanma duygusunu,
ağırbaşlılığı, israfı ve kâfirlere özenip onlara benzememeyi akıldan
çıkarmadan, Müslüman şahsiyetine yakışır bir şekilde olmasına dikkat
etmek gerekir.
-
Ramazan Bayramınız kutlu olsun.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 33. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
30 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
RAMAZAN BAYRAMI 2009
Bir Ramazan-ı Şerifi de geride bırakarak Kadir Gecesi
ile de mükâfatlandırılan biz Müslümanların bayram ederek yeni bir
yaşam ve günlere başlamasının sevincini Ramazan Bayramı ile
kutluyoruz.
İnananların mutluluklarını bu gibi gece ve bayramlarla
kutlamaları ile yüzlerine ve ruhlarına işler. Eski bayramların şimdiki
nesil içinde fazla bir mutluluk ve aile ve akraba kaynaşması olarak
gözükmemesi yine biz büyüklerin onlara kötü örnekler olarak bayramları
bir yerlere giderek tatil yapma alışkanlığını kazandırmamızdan olsa
gerek. Bu bundan sonraki kuşakları nasıl etkileyecek kim bilir?
Bizden önceki kuşakların coşkuları; Kurtuluş
Savaşından çıkan kuşak olması dolayısı ile oldukça yüksek olarak
anlatılmış olsa da onlarında savaş sonrası Türkiye’nin gelir gider
dengesi ile fazla parlak olmaması gerekir. Babamın anlattığı
bayramlarda kurulan bayram yerleri ile benim çocukluğumdaki bayram
yerleri arasında az çok benzerlik olsa da bu günün bayramlarında hiç
kurulmayan bayram yerlerinin eksiklikleri gözükmektedir.
Zaman içinde pek çok geleneklerimizin yok olması zaman
içinde bu güzel dini ve milli geleneklerimizin de yok olması korkusunu
her zaman taşımaktayım. Bizim kuşak eski hatalarımızı az çok
düzeltmeye çalışsak ta yeni kuşağın artık alıştığı tatili evin
haricinde geçirme alışkanlığı başka başka tatil ve bayram
kutlamalarına dönüşecektir.
Hepinizi Ramazan Bayramını candan kutlarım.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 127. Sayı
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
30.5 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
RAMAZAN BAYRAMI
-
İnsanların asırlar boyunca kendilerine
bir kutlama,kaynaşma,birleşme, kutlama gibi
ihtiyaçları karşılamak için milli veya dini bayramları
kutlamışlardır.
-
2004 Kasım 14’ünde Müslümanlara farz
kılınan “oruç” tutmanın bitiminde kutlanılan Ramazan
Bayramını kutlamaktayız. Müslüman olarak oruç
tutanların,zekat verenlerin, ibadetlerini yapanların
bu mükellefiyetlerini yapmanın verdiği sevinç ile
Ramazan Bayramını kutlamaktayız.
-
Müslümanların olduğu kadar semavi dinlere
inanan insanların da Ramazan Bayramını kutlamaları
gerekmektedir. Gerekmektedir dememiz biraz yanlış
anlaşılabilir;niçin İseviler, Museviler de
kutlayacaklar ? Diyebilirsiniz. Bence;Müslümanlık
evrensel bir dindir. Ve İslâm olarak gönderilen semavi
dinler olarak tanıdığımız ve iman ettiğimiz
peygamberlerin ümmetleri de bu bayramları kutlamaya
hakları bulunmaktadır. Bu dinlerin tamamı İslam
fıtratı üzere gelmiş ve o dinleri tebliğ eden
peygamberlerine Müslümanlara yapması bildirilen oruç
ve kurban gibi mükellefiyetleri yüklemiştir. O
yüzden;o peygamberlerin ümmetlerinin de Müslümanlar
için de orucun farz olduğu Kur’an-ı Kerim’in “Sure
2:Ayet 183. Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip
geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz
kılındı. Umulur ki korunursunuz.” Diyerek kullarını
uyarmakta. Hiç dikkat ettiniz mi ? Normal zamanlarda
bir gün aç kalmış insanların yüzlerinde herhangi bir
açlık emaresi görmenizin imkanı yoktur. Allah C.C.
oruç tutanların yüzüne bir nur perdesi gibi akseden
bir sararma vermekte,adeta yeni vefat etmiş insanın
simasını aksettirmekte olduğunu hepiniz müşahede
etmişsinizdir.
-
Bayramlarımız ilimizde has bir şekilde
kutlanır.
-
Arifeden birkaç gün önce evlerimizde
hanımların telaşı başlar. Bahar temizliği gibi ev
baştan aşağıya temizlenir,perdeler yıkanır,ütülenir.
Evin eksikleri çarşıdan tedarik edilir. Her kes
kesesine göre ikram edeceği şeker ve diğer masrafını
tedarik eder. Yeni elbiseler,ayakkabılar,giyecekler
alınır. Gelecek misafirlere ikram edilmek üzere su
börekleri,baklavalar yapılır. Arife günü kabir
ziyaretlerine gidilerek babalar,anneler,dedeler,ebeler
ziyaret edilirler. Onların da bayramları burada
kutlanır. Arife gecesi ibadet ve dualara yer verilir.
Bu mübarek gecenin feyz ve bereketinden de faydalanmak
istenilir. Çocuklar erkence yatarlar,Bayram Namazı
için gidilirken ağza tatlı bir yiyecek alınarak Bayram
Namazı için ibadethanelere gidilir.
-
Bizler;bu günlerde Ramazan Bayramını
kutlamaktayız. Bayramınızın kutlu olmasını dilerim.
69.SAYI ÇORUMLU 2000 25 Kasım 2004 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
31 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- ORUÇ VE RAMAZAN! 37
- ORUÇ VE RAMAZAN!
-
Oruç bütün dinlerde çeşitlilik arz eden bir ibadet olarak
insanların karşısına çıkmaktadır. Her inanmışın kendi usul ve
inanışının gereği kendi inanışının emrini getirmeleri için
belirli bir zaman dilimi olarak insanlara bildirilmiştir.
-
Dinlerin semavi olanlarında da oruçlar Allah C.C. Tarafından
insanlara Peygamberleri tarafından usul ve zamanı bildirilerek
ibadet etmeleri gösterilerek emredilmiştir.
-
Kur’an-ı Kerim “2(Bakara Suresi):183. Ey iman edenler!
Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size
de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”
-
Müslüman olarak bizlere de kameri aylardan “RAMAZAN”
ayında oruç tutmamızı emretmiş, Ramazan ayının bizlere yol
gösteren, eğriyi doğrudan ayıran delil olara Kur’an-ı Kerim’in
indirildiği ay olduğunu belirtmiştir.
-
Kur’an-ı Kerim “2(Bakara Suresi):185. Ramazan ayı,
insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın
açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise
sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda
hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka
günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk
istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu
göstermesine karşılık, Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz
içindir.”
-
Ramazan Ayına erişenler, akıl erdirenler “ORUÇ” tutmamız
emredilmiştir.
-
Ramazan Ayında; Hasta, yolcu olanların daha sonra oruç
tutmaların gerektiği emredilmiştir.
-
Peygamberimiz Hazreti Muhammed S.A.V.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 219 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
32 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
SADAKA-I FITR
-
Bu
yıl Mübarek Ramazan-ı Şerife yeniden eriştik. Şöyle düşünebilirsek;
geçen 355 gün içerisinde birçok tanıdığımızı, akrabamızı, komşumuzu,
arkadaşımızı kaybettik. Onları ebedi 0âleme yolcu ettik. Onlar esas
vatanlarına yerleştiler, burada durumlarının nasıl olduğunu bilmiyoruz.
Dış görünüşümüz ve davranışlarımızın gerçek mi; yoksa göstermelik mi
olduğunu bilemediğimizden biz ancak hüsnü zanda bulunarak onların iyi
olduklarını düşünmeliyiz.
-
Dikkat ederseniz; Ramazan Ayında Müslümanlar bazı hal ve hareketlerini
düzene sokmaları ile dikkat çekerler. Müslüman Dininin zengin sınıfına
koyduğu gelir seviyesinde olanlar; zekat müessesesini bu aya alırlar.
Bunun gerekçeleri bu ayın fazilet bereket ve bize getirilerinin diğer
aylara göre kat kat fazla olmasındandır. Aşağıda sunduğum Hadis-i
Şerifte bulunan örnekte Ramazan Ayı hakkında bildirilen eftali örnek
verebiliriz:
-
“Hz.
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
-
"Ramazandan sonra hangi oruç efdaldir?'' diye sorulmuştu, şu cevabı
verdi:
-
"Ramazanı ta'zim için Şa'bân!"
-
Tekrar soruldu:
-
"Hangi sadaka efdaldir?''
-
"Ramazanda verilen!'' cevabını verdi. Düşünerek sadaka ve diğer
hayırlarını Ramazan Ayına kaydırlar.
-
Konumuz olan sadaka; bütün semavi dinlerde bulunan ve uygulanan bir
yardım çeşididir. Sadakanın en büyük faydalarından birisi için de:
-
Peygamber Efendimiz:”
-
Ebu
Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder." Tirmizi(664).”
-
Bu
açıklamaların sonucunda sadakanın sözlük manası: “Allah rızası için
fakirlere verilen şey” denilmektedir. Bu açıklama karşısında şeyin izahı
sadakayı verene kalmış olmakta. Daha doğrusu Allah’ın rızasını kazanmak
için fakirlere verilebilecek her şeyin sadaka olduğu gözükmekte. Hatta
bu konu sadece fakirlerle çerçevelenmemiş, bütün iyi yapılan işlerin
sadaka kapsamına girdiğini hatta ailesi için kazanmanın ve bunu ailesine
harcarken sevap umarsa bile sadaka olduğunu anlatan Hadis-i şerif:
-
“
Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu
ona sadaka olur." Buhari, Nafakat 1, İman 41; Müslim, Zekat 48, (1002);
Nesai, , (5, 69); Tirmizi, Birr 42, (1966). “
-
Aşağıda bulunan Hadis-i Şerifte de en eftal sadaka olarak su
gösterilmekte olduğundan, atalarımız su çeşmeleri, su yollarını boşuna
yapmadıkları görümlükte:
-
”Sa'd İbnu Übâde (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Ey
Allah'ın Resulü dedim, annem vefat etti, (onun adına) yapacağım
sadakanın hangisi efdaldir?''
-
"Su!" buyurdular. Bu cevap üzerine Sa'd bir kuyu kazdı ve:
-
"Bu
kuyu Sa'd'ın annesi için" dedi." (Ebu Dâvud, (1679, 1680, 1681); Nesâi,
Vesâyâ 9, (6, 254, 255). Ayrıca bu hadiste vefat eden ana, baba, kardeş
veya sevdiklerimiz içinde sadaka verebileceğimiz ve aynen o sadakanın
sevabının o kişiye fayda sağlayacağı ima edilmekte.
-
“
Said İbnu'l Müseyyeb (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Sa'd
İbnu Ubâde (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a
gelerek sordu:
-
"Senin hoşuna giden sadaka hangisidir?''
-
"Su!'' cevabını verdi.'' Ebu Dâvud, Zekât 41, (1679-1680). “ve ayrıca ”
Adiyy İbnu Hâtim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a:
-
"-
Sadakanın hangisi efdâl (Allah nazarında en kıymetli)dir?" diye
sorulmuştu, şu cevabı verdi:
-
"Allah yolunda bir köleyi hizmete koymak veya Allah yolunda (askerler
için) bir çadır kurmak (bağışlamak) veya döl alma yaşına basan bir
deveyi (hibe, iâre veya karz suretinde) bağışlamak."
-
Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 5, (1626).
-
Ayrıca sadakanın sadece zenginlere mahsus bir yükümlülük olmadığı ve
herkes için geçerli olduğunu da:
-
”
Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm):
-
"Her
Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir" buyurdu.
-
Kendisine: "Ya bulamayan olursa?" diye soruldu.
-
"Eliyle, çalışır, hem şahsı için harcar, hem de tasadduk eder" cevabını
verdi.
-
"Ya
çalışacak gücü yoksa?" diye soruldu.
-
"Bu
durumda, sıkışmış bir ihtiyaç sâhibine yardım eder" dedi.
-
"Buna da gücü yetmezse?" dendi.
-
"Ma'rufu
veya hayrı emreder" dedi.
-
"Bunu da yapmazsa?" diye tekrar sorulunca:
-
"Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkor. Zîra bu da bir sadakadır"
buyurdu. Buhârî,Zekat 30, Edeb 33; Müslim, Zekât 55, (1008).
-
Ayrıca: “Yine Buhârî ve Müslim, Ebu Hüreyre'den (r. a.) kaydettiklerine
göre,
-
Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur:
-
"Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka
vermesi gerekir. İki kişi arasında adâlet yapman bir sadakadır. Kişiye
hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır,
namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici
bir şeyi kaldırıp atman sadakadır." Buhârî, Cihâd 72, 128, Sulh 33;
Müslim, Müsâfirîn 84, (720), zekât 56, (1009). “
-
Sadakanın verilmesinde ve nasıl verilmesi gerektiğini şu Hadisten
anlamaktayız:
-
”Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle diyordu:
-
"Kur'ân'ı
cehren (açıktan) okuyan, sadakayı açıktan veren gibidir. Kur'ân'ı
gizlice okuyan, sadakayı gizlice veren gibidir." Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân
20, 2920; Ebu Dâvud, Salât 315, 1333; Nesâî, Zekât 68.”
-
Sadakanın vücudumuz içinde gerekli olduğunu ve şükretmemiz için ve
bedeniz içinde sadaka vermemizin gereğini:
-
Ebu
Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Her
gün, sizin her bir mafsalınız için bir sadaka terettüp etmektedir. Her
tesbih bir sadakadır. Her tahmîd bir sadakadır, her bir tehlîl bir
sadakadır. Emr-i bi'l-ma'ruf bir sadakadır. Nehy-i ani'l-münker de bir
sadakadır. Bütün bunlara, kişinin kuşlukta kılacağı iki rek'at nemaz
kâfi gelir." Müslim, Müsâfirîn 84, (720); Ebu Dâvud, Salât 301,
(1286).” Ve “2995
-
-
Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"İnsanda üç yüz altmış mafsal vardır. Her bir mafsal için bir sadakada
bulunması gerekir.''
-
(Bunu işitenler): "Buna kimin gücü yeter?" dediler:
-
Aleyhissalatu vesselam:
-
"Mescidde
toprağa gömeceği bir balgam, yoldan bertaraf edeceği, bir engel...
Bunları bulamazsa, kuşluk vakti kılacağı iki rek'at namaz!" Ebu Dâvud,
Edeb 172; (5242). “
-
Ne
gibi hareketlerimizi ve davranışlarımızın da sadaka yerine geçtiğini de
şu hadislerde anlamaktayız:
-
”Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:
-
"Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-mâ'rufun
ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu
gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır;
yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır;
kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır." Tirmizi, Birr 36,
(1957).
-
“ ve
“ Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Bir
Müslüman bir ağaç diker veya bir tohum eker de bunların mahsülatından
bir kuş veya insan veya hayvan yiyecek olsa, bu onun için bir sadaka
olur." Buhari, Hars 1, Edeb 27; Müslim, Müsakat 12, (1553); Tirmizi,
Ahkâm 40,. (1382).
-
Bir
de Müslüman’ın vereceği sadakayı yönlendirken, şahsi ve kin gibi nefsi
belalarımızı gem altına almamız gerekmektedir. Söz ve hareket ile
yapılacak sadakayı önleme hareketlerinde bulunmamalıyız:
-
”
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm ribayı yiyeni, yedireni, riba akdini yazanı,
sadakaya (zekata) mâni olanı, dövme yapanı, dövme yaptıranı -hastalık
sebebiyle olan hâriç- hulle yapanı, hulle yaptıranı lanetledi." Nesâî,
Zinet 25, (8, 147).
-
“
Nefsimize verilecek mal, yapılacak hizmeti belki bize zor olarak
göstereceğini bilmeliyiz. Verilecek sadaka ile şeytan bize vesvese
vererek malımızın eksileceği korkusunu verir ve bizi yapacağımız
yardımdan vaz geçirmeye çalışır. Bu bilhassa mal olarak gündeme gelince
maddi birikiminin biteceği ve eksileceğini düşünmemize sebep olabilir.
-
”
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Mal
sadaka ile eksilmez.''
-
"Allah affı sebebiye kulun izzetini artırır.''
-
"Allah için mütevazi olan bir kimseyi Allah yüceltir.'' Müslim, Birr,
69 (2588); Tirmizi, Birr 82, (2030); Muvatta, Sadaka 12, (2, 1000).
-
“ ve
“ Ebu Kebşe el-Enmâri radıyallahu anh anlatıyor:
-
"Resülullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
-
"Üç
şey vardır, (bunların doğruluğu hususunda size) yemin ederim. Ayrıca bir
de hadis söyleyeceğim, bunları iyi belleyin: Kişinin malı sadaka
sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah
onun izzetini (dünya ve ahirette) mutlaka artırır. Bir kul dilenme
kapısını açtı mı, onunla birlikte Allah da o zavallıya fakirlik kapısını
açar." Tirmizî, Zühd 17, (2326).”
-
Yapacağımız hayırları da gerçekçi ve dikkatli olmalıyız:
-
”
Berâ (radıyallahu anh):
-
"İğrenmeden alamayacağınız pis şeyleri vermeye kalkmayın..." (Bakara,
267) meâlindeki ayet biz ensarlar hakkında indi" dedi ve anlattı:
-
"Biz
hurma yetiştiren kimselerdik. Herkes, hurmasından az veya çok oluşuna
göre tasadduk ederdi. Bu cümleden olarak, kişi bir iki hurma salkımı
getirir onu mescide asardı. Mescidde kalan Ehl-i Suffa'nın yiyeceği
yoktu. Bunlardan biri acıktığı zaman, salkıma gelir, sopasıyla vurur,
ondan bir miktar hurma düşürür ve yerdi. Hayrı düşünmeyenlerden
bazıları, içerisinde kalitesiz hurmaların çokça bulunduğu salkımlardan,
bazıları kırık adi salkımlardan getirip asıyordu. Bunun üzerine Cenâb-ı
Hakk şu âyeti indirdi: "Ey iman edenler: Kazandıklarınızın temizlerinden
ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin; iğrenmeden alamıyacağınız
pis şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye layık
olduğunu bilin.
-
"
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayeti şöyle açıklar:
-
"Sizden biri, sadaka olarak verdiği şeyin benzeri, kendisine verildiği
takdirde onu istemeye istemeye, utanarak alacağı şeyden almamasına
dikkat etsin.
-
"
İbnu Abbas der ki:
-
"Bundan sonra hepimiz, sahib olduğumuz şeylerin iyilerinden verir
olduk."
-
Bu
günlerinde gelip yok olacağını bilmeliyiz. Zaman gelecek ve yarım edecek
kimseleri bulamayacağız.
-
“
Hârise İbnu Vehb (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Sadaka verin. Kişinin eline parayı alıp sadaka olarak vermek üzere
çıktığı ve fakat kendisine bağışta bulunulan kimsenin "Bunu dün getirmiş
olsaydın kabul ederdim, ama şu anda ona ihtiyacım yok'' diye cevap
vereceği ve böylece sadakasını kabul edecek bir kimseyi bulamadan
sadakası elinde olduğu halde geri döneceği zaman yakındır." Buhari,
Fiten 24, Zekât 9; Müslim, Zekât 58, (1011); Nesâi, Zekât 64, (5, 77).
-
”
Ve” Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor:
-
"Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Muhakkak ki insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit kişi
altından sadaka ile (çarşı pazar) dolaşır da bunu kendisinden sadaka
olarak kabul edecek tek kişi bulamaz. O zaman, tek bir erkeğe kırk tane
kadının tâbi olduğunu ve kadınların çokluğu ve erkeklerin azlığı
sebebiyle ona sığındıklarını görürsün.'' Buhari, Zekât 9; MüsIim, Zekat
59, (1012).
-
Ramazan ayında verilecek olan sadaka-ı fıtr için de:
-
”
Kays İbnu Sa'd İbnu Ubâde anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselam), zekât emri gelmezden önce, bize sadaka-i
fıtr'ı emretmişti. Zekât farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne
de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik..." Nesâi, Zekât 35,
(5, 49); İbnu Mâce, Zekât 21, (1828).
-
“ ve
“ İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) sadaka-i fıtrı müslümanlardan büyük-küçük,
kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa' hurma veya bir sa' arpa
olarak farz kıldı." Buhâri, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim, Zekât
13, (984); Muvatta, Zekât 51, 53, 55, (1, 283); Tirmizi, Zekât, 35,
(676); Ebü Dâvud, Zekât 19, (1611, 1612, 1613, 1614, 1615); Nesâi, Zekât
30, 31, 32, 33, 34, 41, (5, 47); İbnu Mâce Zekât 21, (1926). “
-
“Bir
başka rivâyette de şöyle gelmiştir: "Halk (Hz. Muâviye'nin bir hitabesi
üzerine) yarım sa' buğdayı bir sa' hurmaya denk kıldılar. İbnu Ömer
Hazretleri (radıyallâhu anhümâ) fıtır sadakasını hurmadan verirdi. (Bir
sene) Medine halkı hurmaya muhtaç oldu. İbnu Ömer (o yıl) sadaka-i
fıtrını arpadan verdi." Buhâri, Zekât 77. “,
-
”
Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden
anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) Mekke caddelerinde dellâl çıkararak şöyle ilan
ettirdi:
-
"Duyduk duymadık demeyin! Sadaka-i fıtr her Müslümana, erkek-kadın,
hür-köle, küçük-büyük olsun vâcibtir. Bu, ya iki müdd buğday veya onun
dışında bir sa' yiyecektir." Tirmizi, Zekât 35, (674).”
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 57. Sayı
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
33 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- FITIR SADAKASI (FİTRE) NEDİR?
-
İnsanoğlunun yaratılmasının sadakasıdır.
-
Müslüman olarak Ramazan ayında tutulan oruç sonunda Ramazan
Bayramına Eren ve Temel ihtiyaçları dışında belli bir geliri
bulunan kişilerin ve o kişinin bakmakta oldukları kişiler içinde
vermesi gereken mali bir ibadet olup buna Fıtır Sadakası
denilir.
-
Fıtır sadakası Ramazan orucunun farz olduğu hicretin ikinci yılı
Zekat farzından önce verilmesi vâcip olmuştur.
-
Fıtır anlamı yaratılış veya oruç açmak anlamında kullanılır.
-
Fitre vermekle yükümlülük şartları şunlardır:
-
a) Müslüman olması gerekir, Şafi Mezhebi’ne göre bakmakla
yükümlü olduğu gayri Müslim için de fitre ödemesi gerekmektedir.
-
- FİTRE İLE YÜKÜMLÜ OLMAK İÇİN
GEREKEN ŞARTLAR NELERDİR?
-
a) Fitrenin nisabı Arpa, kuru hurma ve kuru üzüm 3 kilo 33 gram,
Buğday ve buğday unu olarak 1 kilo 66 gram. Olandan birisi veya
maddi kıymeti verilmelidir.
- b)
Müslüman: Fitre yükümlüsünün Müslüman olması gerekir. Ancak
Şâfiî Mezhebi’nden bir görüşe göre, Gayr-i Müslim bir kimsenin,
bakmakla yükümlü olduğu Müslüman yakınının fitresini ödemesi
gerekir.
-
c) Hanefi Mezhebi’ne göre fıtır sadakası verebilmesi için
Ramazan Bayramının birinci günü temel ihtiyaçları dışında nisap
miktarının üzerinde mala sahip olması ve bir yıl o malın
üzerinden geçmesi gerekmez. Nisap miktarı iki yüz dirhem gümüş
veya yirmi miskal altın veya bunların kıymetine denk bir maldır.
-
Diğer üç mezhep olan Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine ise,
fıtır sadakasının oluşması için, zenginlik ölçüsü olan nisaba
sahip olma şartı yoktur. Temel ihtiyaçlarının dışında, bayram
gün ve gecesinde yetecek kadar azığa sahip olmak yeterlidir.
-
d) Meshep imamlarının ortak görüşüne göre fitre mali ibadet
olduğu için aklibaliğ ve yetişkin olma şartı yoktur. Buna göre
bakmakla yükümlü olanlar bu gibi şahısların da fitresini vermesi
gerekmektedir. Bakmakla yükümlü olanın ramazan içinde veya
Ramazan Bayramından önce vefat eden çocuğunun fitresini vermesi
ile yükümlüdür.
-
e) Fitre Ramazan Bayramının birinci günü fecr (şafak) Sökmeden
verilmesi vacip olur. Fitre Bayram için verilen bir sadakadır.
Müslümanların sevinç ile bayramı kutlamaları ve Müslüman
fakirlerin de sevinçle bayramı kutlamaları amaçı ile verilir.
-
Fitre Ramazan Bayramından bir iki gün önce de Ramazan ayı da
girmeden ödenebilir.
-
Bayram Namazından sonraya ödenmemişse bu borcun hükümlülüğü
düşmez ilk fırsatta ödenmesi gerekmektedir.
-
f) Fitre zekatın verildiği kişilere verili.Tevbe Suresi 60
-
Allah C.C. Nice Ramazanlara, Nice Ramazan bayramlarına eriştirir
inşallah!
-
Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun!
ÇORUMLU 2000 Dergisi 220 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
34 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
ZEKAT
-
Bu
günlerde; mübarek bir ayın sonuna gelerek bayrama yaklaşmaktayız.
Dinimizin bize emirlerinden birisi olan zekat müessesesinin bu mübarek
ayda verilmesinin sebebi; normal zamanlarda yapılan ibadetlerden kat kat
fazla karşılığının Allah C.C. tarafından verilmesinden dolayıdır.
-
Aşağıda bulunan Hadis-i Şeriflerde Zekat verilmesi, zekat hakkında
bildirilen hadis-i şerifleri yayınlıyorum.
-
“Hz.
Ebü Hüreyre ve Hz. Câbir (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Deve, sığır veya davar sâhibi olup da, bunlardaki Allah'ın hakkını eda
etmeyen herkese Kıyamet günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün
olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir. Adam, onlar için, düz ve
geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun
üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve
ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri
bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi
aynı geçişe tekrar başlayacak. Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm
verilinceye kadar bu hâl devam edecek.
-
Keza
"kenz'‚ (hazine) sâhip olup da ondaki (Allah'ın) hakkını ödemeyen
herkese, Kıyamet günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek,
ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak.
Sonunda yılan ona:
-
"Gizlediğin hazineni al! Ben ondan müstağniyim!" diye bağırır.
-
Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini
ağzına sokar. Yılan da onu, aygırın (alafı) kemirmesi gibi
kemiriverecek." Buhâri, Zekât 3, Tefsir, Âl-i İmrân 14, Berâet 6, Hiyel
3; Müslim, Zekât 26, (987); Muvatta, Cihâd 3, (2, 444); Ebü Dâvud, Zekât
32, (1658,1659,1660); Nesâi, Zekât 2, 6, (5,12-14). “
-
“Hz.
Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Kim
malının zekâtını sevab umarak verirse, ona sevap verilir. Kim de
zekâtını vermezse biz zekâtı ve malın yarısını (cezâlı olarak, zorla)
alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed'e
ondan bir hak yoktur." Rezin tahric etmiştir. Ebü Dâvud, Zekât 4,
(1575); Nesâi, Zekât 4, (5,15,16). “
-
“Hz.
Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebü Bekir (radıyallâhu
anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidât"
etti. (Hz. Ebü Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince)
-
Hz.
Ömer, "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm):
-
"İnsanlar lâilaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emir
olundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar.
(İslâm'ın) hakkı hâriç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş
iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi.
-
Hz.
Ebü Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla zekâtın arasını ayıranlarla
savaşacağım. Zira zekât, malın hakkıdır. Vallahi, Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu
almak için onlarla savaşacağım" dedi.
-
Hz.
Ömer sonradan demiştir ki:
-
"Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebü Bekir'in bu görüşü, Allah'ın
savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım
ki, bu karar hakmış." Buhâri, İ'tisâm 2, Zekâtı, İstitâbe 3; Müslim,
İmân 32, (20); Muvatta, Zekât 30, (1, 269); Tirmizi, İmân 1, (2610); Ebü
Dâvud, Zekât 1, (1556); Nesâi, Zekât 3, (5,14). “
-
Zekat kimlere haramdır:
-
“Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki:
-
"Sadaka, ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye helâl değildir."
Tirmizi, Zekât 23, (652); Ebü Dâvud, Zekât 23, (1634); Nesâi, Zekât 90,
(5, 99); İbnu Mâce, Zekât 26, (1839). “
-
“Atâ İbnu Yesâr merhum anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Sadaka şu beş kişi dışında zengine helâl değildir:
-
1-AIIah yolunda gazveye çıkan,
-
2- Sadakayı toplamak için çalışan
-
3- Borçlanan,
-
4- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
-
5- Komşusu fakir olan kimse.
-
Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna
hediyede bulunur." Muvatta, Zekât 29, (1, 268); Ebü Dâvud, Zekât 22,
(1635, 1636); İbnu Mâce, Zekât 27, (1841). “
-
“Hz.
Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Hasan İbnu Ali (radıyallâhu anhümâ) zekât hurmasından bir tanesini
alıp, hemen ağzına attı.
-
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun,
biz zekât yemiyoruz!"
-
-veya:
-
"Bize zekât helâl değildir!" diye müdâhale etti." Buhâri, Zekât 60, 57,
Cihâd 188; Müslim, Zekât 161, (1069). “
-
“Yine Sahiheyn'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
-
"Ben
bâzan evime dönüyor, yatağımda veya odamda yere düşmüş bir hurma
buluyorum. Onu yemek üzere kaldırdığım vakit, "bu, sadaka hurması
olmasın?" diye aklıma geliyor, korkup (tekrar yere) atıyorum." Buhâri,
Lukata 6; Müslim, Zekât 162,163, (1070); Ebü Dâvud, Zekât 29,
(1651,1652).”
-
“Yine Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu
vesselâm) efendimiz, kendisine bir yiyecek getirilince, mahiyeti
hakkında sorardı. Eğer "hediye olduğu" söylenirse ondan yerdi, "sadaka
olduğu" söylenirse yemeyip Ashabına, "Siz yiyin!" derdi." Buhâri, Hibe
5; Müslim, Zekât 175, (1077); Tirmizi, Zekât 25, (656); Nesâi, Zekât 98,
(5, 107). “
-
“(Peygamberimizin azadlısı) Ebü Râfi' (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm), Beni Mahzüm'dan bir adamı zekât toplamak üzere
gönderdi. Adam bana:
-
"Benimle sen de gel, zekâttan sana da bir pay düşsün" dedi. Kendisine
-
"Hele Resülullah'a bir sorayım" cevabını verdim ve sordum.
-
Efendimiz: "Bir kavmin âzadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helâl
değildir" buyurdu." Tirmizi, Zekât 25, (657); Ebü Dâvud, Zekât 29,
(1650); Nesâi, Zekât 97, (5,107).
-
Hadisin metni Ebü Dâvud ve Tirmizi'nin metnidir.
-
İbnu'l-Esir der ki:
-
"Bütün mezheplerce meşhur olan görüşe göre, Beni Hâşim ve Beni
Muttalib'in âzadlılarına zekât haram değildir. Bu meselede Şâfi
mezhebinde iki görüş mevcuttur: Birine göre, Beni Hâşim ve Beni
Muttalib'e zekâtı haram kılan sebebin sona ermesi ve zekâta bedel pay
aldıkları humus hissesinin ortadan kalkmış olmasından dolayı zekat haram
olmaz.
-
Diğerine göre, bu hadis sebebiyle haramdır.
-
Ortadaki bu ihtilafın -yani sadaka Beni Hâşim ve Muttalib âzadlılarına
haram değil diyen görüşle haram olduğunu söyleyen bu hadisin te'lifine
gelince: Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sözü, Ebü Râfi'e,
tenzihen ve kendilerine benzemeye ve sünnetine uymaya teşviken söylemiş
olmalıdır (gerçek mânada haram etmek ve kesin bir hükümle yasaklamak
maksadıyla değil.)"
-
Zekat haram olmayanlar:
-
“Ziyâd İbnu'l-Hâris es-Sudâi (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip biat ettim. O sırada bir adam gelerek:
-
"Bana sadakadan ver!" dedi.
-
Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama:
-
"Allah, sadakalar hususunda, ne herhangi bir peygambere ne de bir
başkasına hüküm verme yetkisi tanımadı, hükmü bizzat kendisi verdi. Ve,
sadakaları sekiz hisseye ayırdı. Eğer sen bunlardan birine girersen
senin hakkını derhal sana veririm" buyurdu." Ebü Dâvud, Zekât 23,
(1630).”
-
“İsmi Nüseybe olan Ümmü Atiyye (radıyallâhu anhâ) anlatıyor:
-
"Bana bir koyun tasadduk edilmişti. Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'ye bir
miktar et gönderdim. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) o sırada Hz.
Aişe'ye:
-
"Yiyecek birşeyler var mı?" diye sormuş, Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)
de:
-
"Hayır! Ancak, Nüseybe'nin şu (kendisine tasadduk edilen) koyundan
gönderdiği bir miktar et var" cevabını vermiş. Resülullah:
-
"Getir onu, o koyun yerini bulmuş (bize hediye olarak gelen zekat
olmaktan çıkmış)tır" demiş." Buhâri, Zekât 31, 62, Hibe 5; Müslim,
Zekât 174, (1076). “
-
“Yine Sahiheyn'de ve ayrıca Ebü Dâvud ve Nesâi'de Hz. Enes (radıyallâhu
anh)'den rivâyet edilen bir hadiste denmiştir ki:
-
"Berire
(radıyallâhu anhâ)'ye tasadduk edilen bir etten Resülullah'a ikrâm
edilmişti. (Etin menşeini öğrenen Resülullah: "Bu ona sadakadır, bize
ise hediyedir" buyurdu." Buhâri, Zekât 62, Hibe 5; Müslim, Zekât 170,
(1074); Ebü Davud, Zekât 30, (1655). “
-
“Beşir İbnu Yesâr (rahimehullah)'dan nakledildiğine göre, Sehl İbnu Ebe
Hasme denen Ensâr'dan bir zât ona şunu haber vermiştir:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm), kendisine (Sehl'e) zekât develerinden yüz
tanesini diyet olarak ödemiştir. Yâni, Hayber'de öldürülen Ensâri'nin
diyeti olarak." Ebü Dâvud, Diyât 8, 9, (4521, 4523); Buhâri, Diyât
22.”
-
“Rezin'in kaydettiği bir rivâyette, Ebü Lâs el-Huzai demiştir ki: "Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), (bizi hacca giderken) sadaka
develerine bindirdi." Buhâri, Zekât 49, Ahmed İbnu Hanbel 4, 221. (Bu
rivayeti Rezin ilâve etmiştir. Buhâri muallak olarak kaydeder. Ahmed
İbnu Hanbel de Müsned'de. “
-
Fıtır Sadakası:
-
“İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselâm) sadaka-i fıtrı müslümanlardan büyük-küçük,
kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa' hurma veya bir sa' arpa
olarak farz kıldı." Buhâri, Zekât 70, 71, 73, 74, 76, 78; Müslim, Zekât
13, (984); Muvatta, Zekât 51, 53, 55, (1, 283); Tirmizi, Zekât, 35,
(676); Ebü Dâvud, Zekât 19, (1611, 1612, 1613, 1614, 1615); Nesâi, Zekât
30, 31, 32, 33, 34, 41, (5, 47); İbnu Mâce Zekât 21, (1926). “
-
“Amr
İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalatu vesselâm) Mekke caddelerinde dellâl çıkararak şöyle ilan
ettirdi:
-
"Duyduk duymadık demeyin! Sadaka-i fıtr her müslümana, erkek-kadın,
hür-köle, küçük-büyük olsun vâcibtir. Bu, ya iki müdd buğday veya onun
dışında bir sa' yiyecektir." Tirmizi, Zekât 35, (674). “
-
“Nâfi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) ramazan
zekâtını müdd-i Nebi (aleyhisselâm) ile verirdi. Kefâret-i yemini de
müdd-i Nebi ile öderdi." Buhari, Keffârâtu'l-Eymân 5.
-
“
Ebü Said (radıyallâhu anh) anlatıyor:
-
"Biz
sadaka-i fıtrı bir sa' yiyecek veya bir sa' arpa veya bir sa' hurma veya
bir sa' ekıt (denen yoğurt kurusu) veya bir sa' kuru üzümden
çıkarırdık." Buhâri, Zekât 72, 73, 75, 76; Müslim, Zekât 18, (985);
Muvatta, Zekât 53, (1, 284); Tirmizi, Zekat 35, (673); Ebü Dâvud, Zekât
19, (1616, 1617, 1618); Nesai, Zekât 37, 38, 39, 42, 43, (5, 51); İbnu
Mâce, Zekât 21, (1829). “
-
“Kays İbnu Sa'd İbnu Ubâde anlatıyor:
-
"Resülullah
(aleyhissalâtu vesselam), zekât emri gelmezden önce, bize sadaka-i
fıtr'ı emretmişti. Zekât farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne
de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik..." Nesâi, Zekât 35,
(5, 49); İbnu Mâce, Zekât 21, (1828). de Müsned'de. “
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 58. Sayı
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
35 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
MEVLİD KANDİLİ VAR MI?
İslâm Dini semavi dinlerin
sonuncusun peygamberi olan ve adına Müslümanlık denen Allah C.C.
emir ve yasakların İslam Dini olara insanlara tebliğ eden
Peygamberlerin en sonuncusu olan Hz. Muhammed S.A.V. doğduğu gece
takvimlerde bilinse de tam olarak bilinmemektedir. Fakat sonradan
kutlama günü icat edildiği bu kutlamanın bidat olduğu malümdur!
Mezheplere göre kutlamaların
tarihlerinde bulunan farka vahtet haftası denilir. Sünnilerde Rebiul-evvel
ayının 11.sinden 12.sine bağlayan gece, Şiiler 17. günü Mevlid günü ve
17′ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Osmanlı
idaresi II. Selim dönemi mübarek gecelerde cami ve minareler
kandillerle süslenmeye başlandı. Bu nedenle mübarek gecelerin bir adı
kandil olarak kalmıştır. Bu gece;Mekke ufukları ağarırken Peygamber
Efendimiz, Hz. Muhammed S. A. S. O'nun doğduğu sabah, âlem başka bir
âlem oldu, cihan nurla doldu. Zirâ O'nun teşrifleri sıradan bir hâdise
değildi. Bütün peygamberlerin geleceğini müjdelediği insan ile Cinler
ve Melekelerin teşriflerini beklediği bir peygamberdi Bütün âlem bu
geceyi bekliyordu. Allah C.C. Bizleri Peygamberimizi şefaatine
erdirsin.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 144. Sayı
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
36 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
- ÜÇ DİNİ BAYRAM KURBAN BAYRAMI HANUKAH VE
YENİ YIL
- KURBAN
- Bütün semavi dinler ve semavi olmayan dinlerde dini
vecibelerden birisi. Şu an kaldırılmış diğer semavi dinler de “Kurban”
bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz.
- Kurban; aslında bir cana kıymaktan daha
çok; o kıydığı canın maliyetine kıyabilme olarak düşünmek gerekmektedir.
Belirli bir geçerli alım satım gerecini kullanarak, aldığınız canlıyı belli
bir amaç için yok etmek dememiz daha doğru olur.
- Düşünebiliyor musunuz; bir miktarı değeri
öldürüp yok etmektesiniz. Yani o aldığınız canın maddi yönünü kendi nefsinize
ağır gelen malı kaybetme korkusunu görerek ve isteyerek yapma aracı.
- Dinim olan Müslümanlık ta da “kurban”
vecibesi Allah’ı Telalanın bize yolladığı kitabımız Kur’an-ı Kerim dede bazı
ayetlerde buyuruyor:
- “Bismillâhirrahmânirrahîm
- 6:118. Allah'ın âyetlerine inanıyorsanız, üzerine O'nun
adı anılarak kesilenlerden yeyin.
- 6:119. Üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenden
yememenize sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında,
haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu bir çokları bilgisizce kendi
kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları çok
iyi bilir.
- 6:121. Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen
hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar
dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara
uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.
- 22:28. Ta ki kendilerine ait bir takım yararları
yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık
hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansanlar . Artık ondan hem
kendiniz yeyin,hem de yoksula, fakire yedirin.
- 22:34. Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan
cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını
ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek
İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazi
insanları müjdele!
- 22:36. Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın
(dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu
halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve
kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında)
onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere
yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik.
- 5:27. Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek
olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş,
diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık
yüzünden), "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ
sahiplerinden kabul eder" dedi (ve ekledi)”
- 108:2. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes.”
-
NOEL:
- Belli bir takvim yılı içerisinde senenin
belli bir diliminde 365 günün sonucu olan bir gün.
- Bu günü Allah C.C. Müslümanlıkla
yürürlükten kaldırmış olduğu Hıristiyanlık ve Musevilik Dininde Kasım ve
aralık Aylarında belirli günlerden olan “Hanukah*” ve ”Noel**” kutlamaların
da genellikle, İsa’nın doğumunun canlandırıldığı oyunlar sahnelenir.
- Noel ağaçları süslenir, ışıklı ev, bahçe, cadde
süslemeleri yapılır, hediyeler alınır, tebrik kartları verilir ve Noel
arifesinde “Noel Baba”nın gelişi simgesel olarak canlandırılır. Yaygın Noel
temaları, iyi niyet, sevecenlik ve ailenin birlikte zaman geçirmesi olarak
sıralanabilir.
- Bu Hıristiyan adetleri ne yazık ki Müslümanlarca da
tatbik edilmeye başlaması kültür ve dini deforme olmasına bağlayabiliriz.
- YENİ YIL:
- “Hicri Yeni Yıl ***”da Muharrem Ayının hilali ile
başlayan gündür. Miladi Yeni Yıl Aralık Ayının sonuncu günü ile Ocak ayının il
gününün başlaması arasında kutlanan bir gün. Bu günü yeni bir yılın başlangıcı
olarak görmemiz ve olarak kutlamamız gereklidir.
- Allah C.C. Dileseydi hepimizi tek dine inanan ve tek
Peygamberin ümmeti yardı. Hepimizin sağlık,sıhhat ve afiyetle bu günlere
girmemizi dilerim.
- * Hanukah Bayramı Eski Ahit’in Kislev ayında 8 gün
süreyle kutlanan bir bayramdır. Kislev ayı Kasım sonu ile Aralık ayının
ortalarından sonraki bir tarih arasına gelir.
- ** Noel, her yıl Hıristiyanlarca 25 Aralıkta kutlanır.
Kutlamalar 24 Aralıkta Noel arifesiyle başlamış olur, ve bazı ülkelerde,26
Aralık akşamına kadar devam eder. Hıristiyanların çoğunlukta olduğu ülkelerde
Noel tatili yeni yıl tatiliyle birleştirilir. Bazı Doğu Ortatoks Kiliseleri,
Jül Sezar takviminde 25 Aralıkta denk gelen 6 Ocak Noel olarak kutlarlar.
İsa’nın gerçek doğum günüyle ilgili çeşitli rivayetler olsa da geleneksel
olarak 25 Aralık Noel olarak kutlanır.
- *** Muharrem ayının hilâli ile başlayan Yeni Hicri Yıl
. Hicri Takvim Hz. Muhammed (SAV)'in Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç
kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanmasını esas alan bir takvim
sistemidir. Hicri Takvim; Hicri Şemsi ve Hicri Kameri Takvim olmak üzere ikiye
ayrılır.
ÇORUMLU 2000 Dergisi 106. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
37 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
-
-
YARATILANLAR
-
Yaratan; yarattıklarına kendisinden bir cevher vererek kâinata
salmıştır. Bu salışta bir hikmet vardır ki; bunu araştırmak gereklidir.
“Düşünebiliyor musunuz?” O halde varsınız demektir. Bizim bu günkü
teknoloji ile hayvanlar âleminin sakinlerinin, düşünüp düşünemediğini
anlama imkânımız bulunmamaktadır. Belki birkaç on yıl sonra Rabbimizin
verdiği bir yetenekli kişi tarafından ömrümüz yeterse “Hayvanların da
düşünüp düşünmediği” hakkındaki sonucu görebileceğiz.
-
Yaratan; cansız madde olarak gördüğümüz elementleri yaratırken; biz
insanoğlunun rahatı için dizayn edilmesi ve o metalleri teknolojik
olarak kullanmamızı sağlamıştır. Bilinen diğer canlılar; ne ametalleri
ne de metalleri alet veyahut edevat olarak kullanamamaktadırlar. Bizim
buradaki konumuz canlı varlıkların yeni tanımını araştırmamızın
gerekliliğini önermektir. Yoksa insanoğlunun yaratanın tarafından
kendisinden daha akıllı bir yarattığının olduğunu anlatmak için değildir
desem de bizim bilmediğimiz insanoğlundan daha zeki canlılar da
olabilirler. Onların ortaya çıkmaları belki birkaç ay içinde olur, belki
de birkaç asır sonra kendilerini görebileceğiz.
-
Yaratan; canlı ve cansız
olarak ayırdığımız varlıkları, bizim anlayamadığımız bir formatta dizayn
ederek bizlere hizmet etsin diye ortaya salıvermiştir. Bizler cansız
sandığımız taş, toprak veya elementlerin canlı olabileceklerini her ne
hikmetse düşünmemekteyiz.
-
Zannedersem bu hata bize öğretilen ilmi bilgilerden dolayı olsa gerek.
Yine bizlere öğretilen bilgiler ışığında cansız saydığımız elementlerin
birer “atom” numarası olduğunu ve bu atom numarası ile tanındığını
öğretirler. Bu öğretilerin birisi yanlış olması gerekir diyorum. Bu
ayrım bence; göz ile görülen hareketleri yapabilenler ve göz ile
yaptıkları hareketleri görünmeyenler olarak öğretilmesi gereklidir.
-
Bizlere öğretilen canlılar âlemi tek hücreli ve çok hücreli olarak
tanımlanarak öğretilmiştir. Bilindiği gibi tek hücreli hayvan “amip”
olup çok hücreli canlılar da bitkiler ve hayvanlar olarak
ayrılmaktadır. Yukarıda bahsettiğim kısma bitkileri “yaptıkları
hareketleri görünmeyenler” sınıfında tasniflenebilmemiz mümkündür. Çünkü
bitkilerde hayvanlar gibi hareket kabiliyeti olmayan canlılar olarak
bizlere öğretildiler.
-
Burada bildirdiğim bu teze katılıp katılmamanız sizi bağlar.
-
Karşı tezleri olanların bize yazarlarsa sayfalarımızda yazılarına yer
vermek boynumuza borç olur.
-
Diyeceksiniz ki ya yüzlerce aynı tezi savunan veya ret eden yazılar
gelirse ne yaparsınız derseniz; duruma bağlı olarak ya kitaplaştırarak
sizlere sunarız ya da imkânımızın el verdiği sayılarda yayımlarız.
-
Bizleri yaratan; bize düşünmemiz için “us” yani akıl vermiştir. Hatta o
aklı kullanmamız için bize düşünmemizi, akıl etmemizi yüce kitabı
Kur’an’da birçok ayetinde bildirmiştir. Peygamber efendimiz de
düşünmemizi emretmiştir. Düşünceyi bir nevi ibadet olarak ta
bildirmiştir.
-
Bizim de sizlere sunduğumuz dergimizdeki yazıları okuyarak, düşünmenizi.
Katılmadığınız konular hakkında beyanlarınızı beklemekteyiz. Sizlerin de
sesine kulak vermekteyiz ve yazılarınızı yayınlarız. Sizlerin fikirleri
belki bize ters gelebilir fakat mantık ve akıl ötesi olmayan
düşüncelerinizi yayımlarız. Tabii bu yazıların bilgisayarda yazılmış
olmaları ve uzun bir tez şeklinde bulunmaması gerekmektedir. Ancak
birkaç sayfalık görüşlerinizi bekleriz.
-
Biz
düşünebildiğimiz müddetçe var olacağız. Düşünemediğimiz zamanlar da
belki olacak, o zamanları kayıp ad edeceğiz. Bizlerin birbirimizi
etkilemesi ve görüş birliğine gelebilmemiz ise bir ekol veya bir
birliktelik sağlayacaktır.
-
Saygılarımla.
-
ÇORUMLU 2000 Dergisi 40. Sayı
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
38 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
KUTSAL GÜNÜ NASIL BULURSUNUZ?
12 Rebiu-l
Evvel 1437 Bu günün Hicri günü.
11 Rebiu-l
Rebbiu-l Evvel 1437 tarihi Hazreti Muhammed Mustafa S.A.V. Doğum Günü
kutlarlar!
Bu tarih
acaba HİCRİ TAKVİM ile Bulunduğu yılda aynı güne gelebilir mi?
Hayır
gelemez?
Neden?
HİCRİ
Takvim KAMERİ (Ay) takvimi olduğu içindir!
Hicri
takvim Peygamber Efendimizin Mekke'den Medine'ye hicretini başlangıç
kabul eden ve ayın dünya çevresinde dolanımını esas alan bir takvim
sistemidir.
Şimdi; Ay,
dünya etrafında 12 defa döndüğü zaman bir Kameri sene olur ve 354.367
gün veya 354 gün 8 saat 48 dakika 34.68 saniyedir.
ACABA
Peygamber Efendimiz Peygamber iken Neden Güneş Takvimini kabul etmedi de
KAMERİ (Ay) takvimini kabul etti.
MİLADİ
YILI seçmemesinin sebebini düşünebiliyor musunuz?
Zannetmiyorum!
O Bütün
bilgileri bildiği için ümmetinin tembelliklerinden belirli günlerde
ibadetler yaparak sevap kazanır ve diğer günler ibadet etmez ve
tembellik ederler diye düşünmüş olamaz mı?
O Büyük
sevaplar kazanılan günleri KAMERİ (Ay) takvimi ile gizlenmiş oldu.
Bizlere
ARAYIN BULUN diye serbest bıraktı.
Diyelim ki
bu yıl 2016 geliyor.
Bir kul
ben bu yıl BERAT GECESİNİN sevabından faydalanayım deyince ne yapmam
gerek?
2016
Tarihinde Berat Gecesi 21 Mayıs
Erer isek
o gece Berat Gecesini sevabına erecek miyim?
Derse.
Ben Onu
Allah C.C. bilir Belki bu yıl o güre denk gelir.
1 Haziran
2015 Yılında Berat Gecesinin sevabını aldım mı?
Ben Onu
Allah C.C. bilir.
İşte bu
örnek ile
Kutsal
gecelerin hangi günde olduğu belli olmuyor.
Derim ki;
eğer gerçekten sen 2016 yılında Allah C.C. Sana nasip eder ise Berat
gecesini nasıl bulursun izah edeyim mi?
31 Aralık
2015 tarihinden 1 Ocak 2017 yılı gecesine kadar Her geceyi Berat gecesi
olarak ibadetini yapar, tövbe eder, Allah C.C. ister isen Ben sana
diyorum ki MUHAKKAK Berat Gecesini bulur, sevabından faydalanırsın.
İşine
gelirse!
Öyle bir
gecede sevap kazanmak yok!
Peygamberimiz Miladi Takvimi kabul etse idi.
Çalışmadan
Berat gecesi sevabını alırdın değil mi?
ÇORUMLU 2000 Dergisi 202
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
39 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
YENİ İCAT (BİD’AT)
KUTLU DOĞUM HAFTASI
Peygamber Efendimiz S.A.V. Efendimizin doğduğu gün kaynaklarda
“FİL YILI” denilen yılı Rebiü’l-evvel on ikinci günü dünyaya
geldi.
Bu yıl
2013 yılında Rebiü’l-evvel on ikinci günü yani Mevlid Kandili
23 Ocak’ı 24 Ocak’a bağlanan gece kutladık. Mevlid Kandili de
yeni icat (Bid’ad) olan bir kutlama ve anma olaydır. Peygamber
Efendimizi anmak için belirli gece ve haftalar içinde
sıkıştırmak onu anmaktan çok belirli
-
günlere sıkıştırılmış ve sadece o günlerde anılmasını
sağlamaya çalışılan diğer haftalarla eş değer tutulması
Müslüman olarak benim çok zoruma gitmektedir.
-
Hz. Ömer zamanında Hicret'in
17. yılında alınan bir kararla kabul edilmiştir. Hicret'in
olduğu sene birinci sene olarak alınarak kararlaştırılmış ve
Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicret’i için Hz.
Ebubekir R.A. ile ayrıldığında Sefer ayının 27 idi 4 gece Sevr
Mağarasında kalmışlar ve 1 Rebiülevvel Pazartesi günü Sevr
Mağarasından Medine'ye doğru yola çıkmışlardır. Bu
nedenle Arabi aylardan 1 Muharrem'in rastladığı için
Yıl Başı da 1 Muharrem olarak takvim başı olarak kabul
edilmiştir.
-
Hicri Takvim'de aylar;
Muharrem, Safer, Rerebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel,
Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve
Zilhicce şeklinde sıralanırlar.
-
Ay, dünya etrafında 12 defa
döndüğü zaman bir kameri sene olur 354 gün 8 saat 48 dakika
34.68 saniyedir. Miladi aylarda da artık aylar mevcuttur.
Bunlar 30 yıllık dönemlerin 2, 5, 7, 10, 13, 15, 18, 21, 24,
26 ve 29 yılları 355 gün, diğer yıllar ise 354 gündür.
-
Kısaca incelediğimiz Miladi
aylardan sonra Peygamber Efendimizin vefatından uzunca bir
süre sonra Mevlid Kandili icat edildi (Bid’at)
-
Mevlit
Yeni İcat Badat’ının bilinen tarihi süreci söyle
sıralayabiliriz:
Mevlid Peygamberimiz S.A.V.
Efendimizde üç dört asır sonra icat (Bid’at) edilen
Müslümanlara iyi bid’at olarak tanıtıldı.
-
Sünnî Müslümanlarda ilk mevlit
merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve
Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından
tertiplenmiştir.
-
Mevlit; Merasim olarak
ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından
tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet
erkanı arasında cereyan etmekte idi.
-
Osmanlılar tarafından mevlit,
ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi.
-
1989 Tarihinde Yeni İcat (Bid’at)
Türkiye Diyanet İşleri tarafından “Kutlu Doğum Haftası”
olarak ilan etmiştir.
-
Mevlid Kandili ve Kutlu Doğum Haftası insanları sonradan
BİD’AT yani icat ettikleri günlerden birisidir.
-
Peygamber Efendimiz S.A.V. Müslüman Dini için gönderilmiş
olduğu ve
kendisinden önceki peygamberler gibi sadece bir kavme veya
millete değil, bütün insanlığa peygamber olarak
gönderilmiştir.
-
Kur’an-ı
Kerim de Allah C.C. Neygam Efendimiz S.E.V. için:
-
Sebe, ayet: ayet: 28 Biz
seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak
gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler.
-
Enbiya Suresi ayet: 107.
(Resulüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
-
Kur’an- Kerim Hakkında
Allah C.C. :
-
Enbiya Suresi ayet: 10. And
olsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik.
Hâlâ akıllanmaz mısınız?
-
En'am Suresi,
38. Yeryüzünde yürüyen
hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne
varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta
hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp
Rablerinin huzuruna getirilecekler.
-
Peygamberimize hitaben
Allah C.C. :
-
Necm Suresi ayet: 3 -4 Resulüm
de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız hemen bana uyunuz ki, Allah
da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
-
Demektedir. Ayrıca yeni icat
için de
-
Haşir Suresi, ayet: 7
Peygamber size ne verirse onu alın. Size neyi yasak etti ise,
ondan uzak durun.
-
En’am Suresi
ayet: 153. Şüphesiz bu,
benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın.
Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız
için Allah size bunları emretti.
-
Peygamber Efendimiz S.A.V.
Ayrım yapmadan
her BİD’AT sapıklıktır. Demektedir.
-
Düşman yağma etmek için sabah
ve akşam geliyor, kendinizi koruyunuz. Şehadet
parmağıyla orta parmağını birbirine yaklaştırarak şöyle
buyurdu: Ben Peygamber olarak gönderildim, kıyametle aranız
işte şu iki parmak gibi yakındır. Vâcib olanı yerine
getirdikten sonra şunu bildiririm ki Sözlerin en hayırlısı
Allah'ın kitabıdır, en hayırlı hidayet, Hz. Muhammed'in
hidayetidir. Dinde olmayan şeylerin en kötü olanlara sonraları
çıkarılan şeylerdir, her BİD’AT sapıklıktır.
-
Hz. Ali radıyallahu anh
anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan Kur'ân-ı
Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık..
(Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurmuştu ki: "Medine Ayr
dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır.
Kim orada bir
bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah,
melekler ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah
onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin.
Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin
ve bütün insanların lâneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü)
ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez." Buhari,
Fezailu'l-Medine 1, Cizye 10, 17, Feraiz 21, İ'tisam 5;
Müslim, Hacc 467, (1370); Ebu Davud, Menasik 99, (2034, 2035),
Tirmizi, Vela ve'l-Hibe 3, (2128). Bu rivayetin metni
Sahiheyn'e uygundur.Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm) hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi
yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya "Düşmanınız akşama
veya sabaha size baskın yapacak!'' diye tehlikeyi haber veren
komutan gibi (fevkâlade ciddi bir eda ile):
"Ben size, Kıyamet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir
zaman da peygamber gönderildim '' der ve şehadet parmağı ile
orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine
şöyle devam ederdi: "Emmâ bâd! Bilesiniz, sözlerin en
hayırlısı Kitabullah'tır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur.
İşlerin en şerlisi de sonradan ihdâs edilenlerdir. Her
bid'at dalâlettir." Ayrıca şunları da söyledi:
"Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakınım. Nitekim, kim
bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç veya (bakıma
muhtaç) horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim üzerimedir."
Müslim, Cum'a 43, (867); Nesâî, İydeyn 22, (3, 188, 189).
-
İbnu Abdillah İbnu Muğaffel (rahimehullah)
anlatıyor: "Ben (namazda) bismillâhirrahmânirrahîm'i
okumuştum. Babam işitti. Bana: "Oğulcuğum, (bu yaptığın)
bir bid'attir. Bid'atten sakın!" dedi. Ben Resülullah
(Aleyhissalâtu Vesselâm)'ın ashâbından her kimle karşılaştı
isem, hepsinin de bid'atten nefret ettiği kadar
bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine
şöyle devam etmişti: "Ben Resülullah (aleyhissalatu
vesselâm)'Ia, Hz. Ebu Bekr'le, Hz. Ömer'le, Hz. Osmanla (radıyallâhu
anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin
okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece
"Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn" de."
Tirmizî, Salât 180, (244);
Nesâî, İftitah 22, (2,135).
-
Ebü Dâvud'un bir rivayetinde
şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ)'le
beraber idim, bir adam öğle veya ikindi namazında tesvîbte
bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar,
zîra şu (yapılan tesvîb) bid'attir" dedi."
Ebü Dâvud, Salât 45, (538).
-
Müslümansak eğer doğru
bildiğimizi ve öğrendiğimizi paylaşmamız gerekir!
-
Abdullah İbnu Abbâs
radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: "Allah, bidat sahibi, bid'atını
terketmedikçe, onun amelini kabul etmeyecektir.
-
Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh
anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Tâlib radıyallahu anh'a bir adam
gelerek: "Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm'ın sana tevdi ettiği sır nedir?" diye sormuştu. Hz.
Ali buna öfkelendi ve: "Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm, halka gizlediği hiçbir şeyi bana sır
olarak vermedi. Şu kudar var ki, bana dört kelime söyledi!"
dedi. Adam: "Nedir onlar, söyler
misin?" deyince, Hz. Ali: "Allah'tan
başkasının adına kesene Allah lânet etsin. Ebeveynine lânet
edene lânet etsin.
Bid'atçıyı himaye edene Allah lânet etsin.
Tarlanın sınır taşlarını değiştirene Allah lânet etsin!"
Müslim, Edâhî 43, (1978); Nesâî, Dahâya 34, (7, 232).
ÇORUMLU 2000 Dergisi 157 |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
40 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
-
- TEKRAR
GELEBİLİRSEM!
-
Yaşamımızda bir ömür boyu beklenilen bazı anlar bulunmaktadır.
Bunlar bizlerin isteklerinin yönlendirilmesinden çok bizi
yaratanın yönlendirmesi ile meydana gelen emir ve yapılması
gerekenlerdir. Doğmak, Yaşamak, Gitmek, Gelmek ve Ölmek gibi.
-
Hazreti İbrahim A.S. Kabe’yi Allah C.C. yeniden yapılandırınca
emredildiği gibi insanlara buraya gelmesin tebliğ etmesini
istemiş ve o tebliği duyabilenlerin Kabe’ye gelmelerin nasıp
olmuştur. İnsanların nerede vefat edecekleri bilinmemektedir.
Toprağının alındığı yerde kalıp vefat ederlerinde oralardaki
topraktan halk edildiği ve toprağının alındığı yerde
defnedildiğini hepimiz bilmekteyiz.
-
İnsan olarak yaratılan bizlerin; bazı kolaylıklara erebilmesi
isteklerimizin Yüce yardana ulaşması ile mümkün gözükmekle
birlikte Amentünün “Hayrihi ve Şerrihi” imanımızı gereği bazı
bilmediklerimizin bizlere yön verdiğini görmüş ve hayatımızda
yaşamış oluyoruz.
-
Bütün hayatımız boyunca istememize rağmen on beş yıl önce Hac
borcumuzu ödemek nasip oldu. Gidenlerin bildiği gibi Mekke ve
Medine’nin çekiciliği gittikten sonraki hasreti insanın içini
kavurmakta ve tekrar tekrar oraları ziyaret etmek
istemektedir. Bizimde bu hasret gidermemiz İnşallah giderilmiş
olacak ve bu yerleri tekrar görebilmemiz nasip olacak. Gidip
Görmeye niyetlendik, nasip olursa yarın 26’tısnda yolculuk
başlayacak.
-
Kapağa da oranın bir resmini almayı uygun gördüm.
-
Nasip olup Umre yapabilirsek ve Kabe’yi tavaf ederken 6.
şaftta (dönüş) Rabbimizden mealen:
-
“Ey rabbimiz!
-
Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.
-
Allah’ım. Sana karşı görevlerimde birçok eksiğim var.
-
Yarattıklarının da benim üzerimde de birçok hakkı
bulunmaktadır. Allah’ım sana karşı olan eksikliklerimi
bağışla.
-
Yarattıklarına karşı olan haklardan ve alacaklarından beni
kurtar.
- Bana helali ver, haramdan
uzak kalayım. İbadetinle meşgul et, günaha düşmeyeyim. Lütfünü
ver, başkalarına muhtaç olmayayım.
-
Ey bağışlaması bol olan Rabbim!
-
Rabbimiz. Bize dünyada iyilik ver. Ahrette de iyilik ver.
-
Bizi Cehennem azabından koru. İyilerle birlikte cennetine koy
beni de iyilerden eyle.
-
Ey sınırsız güç sahibi!
-
Ey günahları çok bağışlayan, Ey âlemlerin RABBİ! “
-
İşte bu yakarış insanın borçlarını kabullenerek acizliğinin
nişanesi olarak Rabbine sunduğu ve istediği andır.
-
Selam Gönderenlerin selam ve dileklerini İnşallah
ulaştıracağım.
-
Rabbimizden gitmeyenlere de gitmeleri için sebepler ihsan
etmesini dileyeceğim.
-
Gidip gelmemek ver. Gelip Görmemek var. Allah erdirirse
dergimizi devam ettirmemizi de nasip ederse yine sizlerle
olacağız.
- 25 Haziran 2010 12,05
ÇORUMLU 2000 Dergisi 136. Sayı |
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
|
41 |
Kitap içindekiler bölümüne dönmek için tıklayınız |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir
sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
- DİNİ BİLMEMEK
DİNSİZLİK MİDİR ?
- Adem
A.S. dünyaya gelince ilk olarak kendisine yaptığı kötülüğü gördü.
Cennetten dışlanmasının ve eşinden ayrılmasının acısını yaşadı. Bu
üzgünlüğü pişmanlığa döndü, Rabb'ine sığınarak yalvardı. Bu yalvarışı
üzerine Rabb'i ona pişmanlığından dolayı af ettiğini melek göndererek
bildirdi. Eşi ile Arafat'ta buluşturdu ve dünyada yaşamalarının
kolaylıklarını ve dünya nimetlerinden faydalanmalarını istedi.
-
Yukarıda kısaca bahsi geçen Adem A.S. ilk insan ve ilk Peygamber
olarak bize bildirilmektedir. Bu bize gösteriyor ki; insan dine
muhtaçtır. Dini bilmeli ve dinine göre de ibadet etmelidir. İbadetin
kendisi için lüzumunu bilmelidir. Dini bilgilerini arttırmak için
çabalar sarf etmeli, çeşitli dini eserleri fırsat buldukça
araştırmalı,okumalıdır.
-
Dinsizlik ile, dininin olmadığını iddia eden kişilerin de yine de
gizli olarak bir inandığı Rabb'i bulunmaktadır ki bunu dışarıya
vuramaz ve bildiremezler. Tehlike anında, korkulu anlarda veya ölüme
çok yaklaştığını hissettikleri anda bu inandıkları Rabb'lerine
sığınırlar, ondan yardım umarlar, ona güvenirler. Bu gibi kişileri
azdıran nefsi ile beraber şeytanlarından başka bir şey değildir.
Onlara bir ayrıcalık ile, bir gurur verilerek toplum içinde
kendilerini tanıtmak,dini tanımadıklarını, Rabb'i bilmediklerini
söyleyerek kendilerine ayrıcalıklar sağlamaya çalışır ve kendilerinde
bahsettirmeye uğraşırlar. Bu uğraşıları bir miktarda dünya üzerindeki
yaşamları ile ilgili ilgi ve merakı artırarak maddi menfaat sağlama
amacını taşımaktadır.
- Konu
başlığımıza gelecek olursak: Dini bilmemek dinsizlik midir? Sorusunu
irdelemeye çalışalım. Kişinin herhangi bir dini bilmediğini söylemesi
kendi eksikliğinin emaresidir. Bizi yaratan zaten bizi yaratırken dini
duyguları algılayabilen,yaratanını tanıtan erdemlerle dünyaya
göndermektedir. Yaşayan her insan oğlu bu erdemlerle gelmektedir.
Dünyada yaşadığı müddetçe de bu bilgileri Dünyada yaşadığı müddetçe de
bu bilgileri edinmek, onunla meşgul olup, öğrendiği ile de amel etmesi
mecburidir. Bu saydıklarımızı yapmayanlar dünyaya geldikten sonra ot
gibi yaşamadan başka bir şey yapmış sayılmazlar.
-
Öğrenmedikleri bilgiler sonradan kendi nefislerince onları dinsizmiş
gibi gösterir veya yaşamalarını sağlayacak basamaklar olarak önlerine
çıkar. Bu yaşam tarzı da onlarca iyi gözükür ve dünya hayatını bu
tanımla geçirir ve öbür boyuta geçene kadar böyle devam ederler.
Bilmek istemedikleri, öğrenmek istemedikleri din ve dini yaşam onlara
bilgi olarak gelmediğinden onlar dini bilmeden yaşarlar ve kendilerini
dinsiz sayarlar. Bu tanımlama yanlış olmasına karşı, o kişilerin
kendilerine verdikleri bu adı benimsemeleri karşısında aynı toplumda
yaşayan insanlarca da o kişiler dinsiz tanınırlar. Dinsiz
tanınmalarına kendileri sebep olduklarından buna hiç itiraz etmezler.
Topluluklar içinde bu konular açıldıkça da dinsizliklerin,
inançsızlıklarını beyan ederler ki, bu etraflarında bulunanları
aldatmaktan başka bir şey değildir. Onlar da bir inancın sahibidirler.
Bunu kendileri bilir fakat, tükürdüklerini yalamak istemediklerinden
ve böyle tanınmanın kendilerine bur ayrıcalık sağladığını zan
ettiklerinden, tanındıkları gibi yaşarlar, tanındıkları gibi de
ölürler.
- Bizce
her insanın bir dini vardır. Bu dininin sahibi olarak bir Rabb'i
vardır. Bu Rabb, kişinin istediği gibi tanınır, yine kendi istediği
gibi tapılır. Herkesin kendi bildiği gibi ibadet etmesi tanımları ve
ibadet uyumluluğunu bozar. Bu bozgunculuk bazı yanlış davranışlarla
kendini belli ettikçe Rabb'imiz tarafından bizlere doğru yolu
gösterecek Peygamberler gönderir. Onlar gerçek dini bizlere tebliğ
ederler.
-
Tebellüğ edenlere ne mutlu!
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
|
https://gurselyayin.com
|
|
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN
KULLANMAYINIZ corumlu2000@gmail.com |
Önceki Sayfaya gitmek için tıklayınız |
Bir sonraki sayfaya gitmek için tıklayınız |
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |