Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz!

 
 
YAYINLANAN YAZILAR ÇORUM ANADOLU GAZETESİNDE YAYINLANMIŞ KÖŞE YAZILARIDIR. YAZILAR YAZARLARIN KENDİ FİKİRLERİDİR. KENDİLERİNİ BAĞLAR; SİTEMİZİ BAĞLAMAZ.
BU SAYFA Gürsel Yayınevi  İLE Çorum Anadolu Gazetesi arasında yapılan anlaşma gereği sizlerin görüşüne sunulmuştur.
KOPYALANIP ALMAK İÇİN SİTEMİZDEN,ÇORUM ANADOLU GAZETESİNDEN VE YAZARLARIN KENDİLERİNDEN İZİN ALINMASI GEREKMEKTEDİR. KÖŞE YAZILARI SAYFA SIRASINA GÖRE HAZIRLANMIŞTIR.

11/11/2004 30. Sayı
YAZILARIMIZ
DEĞİRMEN Halil GÜLEZ ATAM! ŞUNLARIN YÜZÜNE TÜKÜR./ İDDİA EDİYORUM !

VURGU Fatma SEVİLMİŞ ATATÜRK BÖYLE KADIN İSTİYOR !

BAKIŞ Gülcihan SABANCILAR ATATÜRK’Ü ANLAMAK

ÇORUMLU Mahmut Selim GÜRSEL ON KASIMLAR
 

 

 
 
 
 
 

 01

ÇORUM ANADOLU GAZETESİ KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

KİTAP ismi  Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 

ATAM! ŞUNLARIN YÜZÜNE TÜKÜR.

 
Bu gün 10 Kasım.
O'nu kaybetmemizin üstünden,66 yıl geçti.
İçimiz bu gün bir başka buruk. İçimiz acı dolu. O'nun bıraktığı ve Cumhuriyeti emanet ettiği nesilden bazıları, onun ilke ve devrimlerini ayaklar altına sermeyi  başarı olarak görüyor.
"Tam bağımsızlık benim karakterimdir" diyen Ulu önder, bu günleri görseydi ne derdi ?
O'nun suçu ulusunu kanlı çizmeler altında ezilmekten kurtarmak mı?
O'nun suçu, kul, köle, ümmet, teba olmuş bir ulusu başı dik, kendi ayakları üzerinde durmasını bilen, ulus olarak, hiçbir yabancı güçten emir ve direktif almaktan kurtardığı bir ulus yaratmak mı ?
O'nun suçu, "Türkiye, dervişler, müritler, şeyhler ülkesi olamaz" diyerek, insanlığın ortak değeri insan olma bilincini aşılamak mıdır?
O"nun suçu, "Muasır medeniyet" dediği uygarlık, bir başkalarından emir alarak yasa çıkarmak, ordusunu, bir başka kişilerin yönetimine vermek, yapacağı ticaretin kurallarını bir başkasının koymasına izin vermemek midir ?
O'nun suçu, insanlarının özgür, eğitimli, insanlığın sahip olması gereken değerle sahip olmasını istemek midir ?
O'nun suçu, Yoksul ve eğitimsiz bırakılmış bir halkı, tüm komşularımızın
Cumhuriyetimize duyduğu kini bertaraf ederek, Ulusal Onur diye bir kavramı bizlere özümsetmesi midir ?
O'nun suçu, 1400 yıldır köhnemiş, insana insan olma onur ve gururunu çok gören kuralları, ortadan kaldırarak, insanların kul köle olmasını ortadan kaldırması mıdır?
O'nun suçu, kanlarıyla vatan topraklarını sulayan şehitlerin torunlarına, Cumhuriyeti emanet etmek midir?
 
Değerli okurlarım, bu günlerde, neredeyse beşikte ağlayan bir çocuğa bile "Sus ağlama, bak Avrupa Birliğine giriyoruz" denilecek günleri yaşıyoruz. Medyanın tamamına yakını da bu rezilliği hep başka taraflardan ele alma yarışı içinde.
Oysa, Avrupa Birliği, ilk başta bizlerden Atatürk ve onun ilke ve devrimlerinden vazgeçmemizi istiyor.
Buna örnek olarak, işte hepinizin bildiği Azınlık dayatmaları.
Atatürk ilkeleri yalnızca Türkiye için değil, gelecekte tüm ezilmiş ulusların da reçetesi olacak.
Bundan asla şüphe duymuyorum.
Çünkü, Dünya, Amerika diye bir baş belasının güdümüne girmeye zorlanıyor.
Onun maşası da İsrail.
Bosna Hersek'e, Afganistan'a, Irak'a müdahaleyi gerçekleştiren Amerika, her nedense dünyanın en terörist ülkesi İsrail'e karşı son derece korumacı.
Türkiye'nin azınlık hakları, Lozan anlaşmasıyla altı kalın çizgilerle çizilmişken, bu gün yeni baştan dayatılan azınlık ne anlama geliyor ?
Ne anlama geliyor,hemen söyleyeyim.
Türkiye'nin yeni bir iç savaşa girmesi anlamına geliyor.
Nasıl olacak demeyin, 12 Eylül öncesini anımsayın.
Türkiye'de ne Aleviler azınlıktır, ne de Kürtler. Her iki gruptan da başbakanlar, bakanlar ve yüksek düzeyde insanlar ülke yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Ticaret, ikamet herkese serbest.
Atatürk, Kurtuluş savaşını başlatmak için topladığı Erzurum ve Sivas Kongrelerinde yanında hem Kürt, hem de alevi Kuva-yı Milliyeciler vardı.
Belki bir inanç grubu üzerinde, en azından psikolojik baskılar, kimi zaman bireysel, kimi zamanda sistematik olarak yapılmıştır ama, hiçbir zaman bu yapay ayrımlar, o inanç grubunun azınlık olması anlamı taşımaz.
Böl, parçala, yönet  taktiği bir kez daha Türkiye'nin önünde.
Nedense, Kaplan yobazının iadesinin ardından adeta tüm basın tam bir suskunluğa büründü.
Sizce bu suskunluğun kaynağı neresi ?
Tabi ki siyasi iktidar.
 
Çok değil, daha bundan üç yıl önce, Avrupa Birliğini ,Kafir Ordusu", "Deccal" olarak nitelendirenler, bu günlerde Avrupa Birliğine girilmesinin azılı savunucuları oldular.
Peki bu nasıl oldu ?
Hemen burada şunu da belirteyim ki, kesinlikle Avrupa Birliğine en azından ekonomik yönden karşı bir insan değilim. Ama bunun dışında, hem siyasi, hem de yönetsel açıdan, Avrupa Birliğine de kesinlikle karşıyım.
Sakın ola ki, beni de 2. Cumhuriyetçilikle filan da suçlamaya kalkmayın.
Zaten bu ikinci Cumhuriyet sözcüğü benim ateşimi 40'a çıkarmaya yetiyor.
"Deccal"lar nasıl oldu da, mümin Müslümanlarla kuzu sarması oldu?
"Kafir Ordusu" ne zaman benim şanlı ordumun yerine konuldu?
İsterseniz tüm bunları, ülkemiz gerçekleriyle de özdeşleştirerek masaya yatıralım.
Bu gün kendilerini, ulusalcı, maneviyatçı, mukaddesatçı kabul eden aymazların ülkemizi nereye sürüklediğinin acı faturasının hiç olmazsa bir bölümünü uzun uzun düşünelim ve bu aymazlara karşı, daha ulusalcı ve kararlı bir tavır sergileyelim.
 
Atatürk, "Türkiye, Dervişler, şeyhler, müritler, tarikatlar ülkesi olamaz" demiş ya, işte asıl dananın kuyruğu burada kopuyor.
Amerikalı, CIA ajanı Graham Fuller, bir gazeteye verdiği söyleşide, Türkiye'nin de "Yeşil kuşak projesi" kapsamına alındığını gerile , gerile söylüyor. Fuller, Yeşil kuşak Projesinin en önemli ayağının da, "Ilımlı İslam Modeli", bu modeli uygulayacak tek ülkenin de Türkiye olduğunu söylüyor.
Günümüzden bir değerlendirme de, Fransa Cumhurbaşkanı Chirach'dan geldi. Chirach  değerlendirmesinde, Avrupa Birliğine alınacak bir Türkiye'yle, Amerika'ya karşı güçlü bir devletler topluluğu yaratılmış olacağını belirtiyor.
Zaten, Avrupa Birliği içinden yapılan tüm açıklamalarda, Türkiye'nin Amerika'ya karşı yapılacak güç birliğin de önemli görevi olduğu vurgulanıyor.
Şimdi bunları alt alta koyalım ve ortaya çıkacak senaryoları birer birer irdelemeye çalışalım.
 
Türkiye'nin bu gün baş belası konuları arasında, Ermeni Soykırımı, Yunanistan'la yaşanan Kıbrıs, Ege,Kara ve hava karasularının 12 mile çıkarılması sorunu, kuzey Irak'ta Türkmenler sorunu,Suriye'yle su sorunu, Kuzey Irak'ta kurulacak Kürt Devleti sorunu, Kürt sorunu, azınlıklar sorunu, Trakya'da Türk azınlığı sorunu vs...
Sorunlardan da anlaşılacağı gibi, deyim yerindeyse etrafımız sanki bir ateş çemberi.
Türkiye yıllardır bu sorunlarla, kimi zaman, yerel siyasi kanalların, kimi zaman da uluslar arası kanallardan çözüm için debelenip duruyor.
Gelinen noktada, Türkiye'nin hiçbir sorunu, bu güne kadar Uluslar arası arenada,
Türkiye'nin lehine sonuçlanmadı. Bundan sonra da sonuçlanması için hiçbir emare görünmüyor.
Bu durumda, bu güne kadar bizleri yönetenler ve bu günde, Amerika'nın "Ilımlı İslam" modelinin iş başına getirdiği iktidar, ülkenin "Milli çıkarları" için mücadele verdiklerini elbette söyleyemezler.
"Ilımlı İslam" modelini Türkiye'nin önüne koyan Amerika'nın ilk başta düşündüğü ve yok etmesi gereken şey, Türkiye'nin "Tam bağımsızlık" ilkesi. Yani Atatürk'ün "Bağımsızlık benim karakterimdir" sözünün kıymeti harbiyesini ortadan kaldırmak. Bu konu da İsrail ile imzalattırılan anlaşmaları bir kez daha anımsayalım.
Yani Dünya, Türkiye'nin önüne, fikirlerinden vaz geçmeyi top, tüfekle vaz geçirme yerine, birkaç parça yem atarak, bunlardan vaz geçirmeyi koyuyordu.
İşte Avrupa Birliği hayali de bu yemden başkası değil.
 
 
 
İDDİA EDİYORUM !
Hiç şüpheniz olmasın.
Türkiye'nin ulusal politikası çok geçmeden ayaklar altına alınacak. Türkiye'nin ulusal politikalarının acı metinleri şu anda, Avrupa Başkentlerinde ve Amerika'da en ince ayrıntılarına kadar hazırlanıyor, kimi zaman da Türkiye'nin önüne şart olarak konuluyor.
Yine şüpheniz olmasın ki; çok yakın gelecekte,
KUZEY IRAK'TA KÜRT DEVLETİ KURULACAK.
TÜRKİYE ERMENİ SOY KIRIMINI KABUL EDECEK.
KIBRIS'TA ÇÖZÜM YUNANİSTAN'IN İSTEDİĞİ GİBİ ÇÖZÜLECEK.
TÜRKİYE EGE ADALARINDA Kİ TÜM HAKLARINDAN VAZ GEÇECEK.
ALEVİLER VE KÜRTLER AZINLIK OLARAK KABUL EDİLECEK.
BÜTÜN AZINLIKLARA KENDİ DİLLERİNDE EĞİTİM HAKKI SAĞLANACAK.
ABDULLAH ÖCALAN'A AF ÇIKARILACAK.
TÜRK ORDUSU, AVRUPA ORDUSU İÇİNDE ERİTİLECEK.
İSLAMİ KURALLARIN GEÇERLİ OLDUĞU BİR CUMHURİYETİN VARLIĞI BENİMSENECEK.
TÜRKİYE İSRAİL'LE SINIR KOMŞUSU YAPILACAK.
 
Biz gazeteciler yazılarımızı buz üzerine yazmıyoruz. Bu nedenle de yazdığımız şeylerin bir gün mutlaka çıkacağına inanırız.
Ülkemizin gidişatı konusunda da gece gündüz kafa yorarız.
Kafa yormamız sonucu da, geçmişten geleceğe köprü kurmaya çalışırız.
Bu ülkenin son elli yıllık siyasi gelişmelerini yakından izliyorum. Okuduğumu saymazsanız, bayağı da sonuca gidecek fikirlere sahibimdir.
Son iki yıldır, iş başında iktidarda bulunan siyasi parti, inanın bana hiç güven vermiyor. Avrupa Birliği istemlerinde de hiç samimi bulmuyorum.
Avrupa Birliğinin bizden asıl istediklerini sanki kilit altına aldılar gibi geliyor bana.
Gerçi zaman zaman bu kilit altı istekler, Avrupa Birliği içinden seslendiriliyor ama, bizim medya her ne hikmetse ülkenin geleceğini göz ardı ederek, bu emellere ses çıkarmıyor.
Nedeni de, Avrupa Birliğinin dayatmalarına, kendi insanının karşı çıkmasından daha önem vermesi.
Bu partiye oy verenlere son derece saygılıyım. Onların ne amaçla oy verdiklerini bizzat sandık başlarında ki söyleşilerimden biliyorum.
Ancak, bu günlerde onların sağ duyulu olanlarında kaygılar  görüyorum.
Haklılar, kendilerinin oy vererek iktidara getirdiği bir siyasi parti, insan olmanın erdemlerinin yerine, köhnemiş kuralları geçerli kılmak için Avrupa Birliğini de bahane ederek kabullenmiş görünüyorlar.
Değerli okurlarım kısacası, Avrupa Birliği ve Amerika bizlere Atatürksüz bir dünya dayatıyor.
Bakalım, dedelerinin kemiklerini sızlatacak insan sayısı ne kadar?
GÜN, ULUSALCILARIN VE ATATÜRKÇÜLERİN DAYANIŞMA GÜNÜDÜR.

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 02

ÇORUM ANADOLU GAZETESİ KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ATATÜRK BÖYLE KADIN İSTİYOR !

 
Burada bizi yöneten erkek egemen toplumun kadın hakları gibi bir dertleri de olamaz çünkü böyle bir dünya onları çok mutlu ediyor.
Eşlerine altın tabakla eşitlik denkle demokrasi özgürlük sosyal yaşama ait bir çok hakkı tutup da (siyasi,ekonomik,sosyal) verecek değiller ya.
Kadın bilinçten akıldan talepten üretimden iş dünyasından ne kadar uzak olursa beylerin rahatı o kadar iyi.
Atatürk Türk Ulusunun 81 yıllık kaderine değişimine damgasını vurmuş,lider olmaktan öte tüm dünya'da kendi uluslarının bağımsızlığı ve özgürlüğü adına verilecek mücadelede örnek.
Totaliter ve oligarşik düzenden,demokratik halkın kendi kendini yönetmesi ve iktidarının yolunu açması, açısından,emsal teşkil eden büyük ve eşsiz  lider Atatürk,Türk Toplumuna neler yapmış aslında ne yapmamış diye sormak gerekir.
Böylesine büyük ve eşsiz bir lidere bizim ulusumuzun sahip olması inanılmaz şans gibi görünüyor.
Bizim toplum yapımızda neleri değiştirmiş kadın dünyasına neler getirmiş.
Cumhuriyet dönemiyle ard arda gelen devrimlerle bu ülkenin bitmiş, tükenmiş, işgale uğramış küllerinin arasından bağımsızlık ve özgürlük ruhunun kıvılcımını yakalayarak, tarihsel bir döngü ile bu coğrafyada hiçbir ülkenin,hiçbir ulusun,hiçbir liderin başaramayacağı bir büyük zaferin mimarı olan Atatürk,kurtuluş savaşının içinde olan Mehmetçik kadar hatta ondan daha çok emek ve bağımsızlık mücadelesi veren Hatice'leri, Ayşe'leri hiçbir zaman unutmadı.
Bu nedenle bu ulusun kadınları için bir cumhuriyet öncesi var ama asıl olan cumhuriyet sonrası Ata Türk kadınını dört duvar arasında karanlık bir dünyada ülke yönetiminde söz sahibi olmaktan uzak;okuma,yazma bilmeyen edilgen sadece emir alan,erkeğin üç adım gerisinden yürüyen, evine gelen misafiriyle bile tokalaşmayan kul zihniyetli  bir yapıda olmasını devrim niteliğindeki yasalarla adeta sihirli bir değnek gibi değiştirmiştir.
Kafasındaki Türk kadını bilinçli erkeğiyle omuz omuza çalışabilen üretebilen kendini yönetecek kişileri kadroları seçmede hak sahibi aynı zamanda ülke yönetiminin her kademesinde kendisinin var olabileceği bir Türk kadını ve Türkiye düşlemiştir.
Bunu da aydınlanma çağı ile birlikte yaşamın içinde var etmeyi başardı.
Ama bu ülkede hep yolunda gitmeyen bizi karanlık ve daha geri bir dünyanın içine çekmeye çalışan karanlık zihniyetler dün vardı bu günde var.
Kadını yine perde gerisine atmaya çalışma üretim yaşamından bilimden sağlıktan eğitim dünyasından uzak tutmaya zorlayan karanlık zihniyet her zaman sahnedeydi yine öyle olduğunu görüyor yaşıyoruz.
Atatürk kendi yaşadığı dönemde o dönem için bizim ülkemizde bir kadın için radikal bir meslek sayılabilecek hava pilotluğu için Sabiha Gökçen'nin eğitilmesini sağlayarak Türk kadınını nerelerde görmek istediğinin en çarpıcı örneğini vererek, Türk ulusunun bunu görmesini yaşamasını sağlamış bir liderdi.
Atatürk her halde evine gelen misafirle bile tokalaşmayan bir Türk kadını hayal etmemişti.
Atatürk yurdunun kadınlarını bu gün görse ve yaşasaydı belki de çok üzülüp incinecekti.
Cumhuriyet halkın kendi kendini idare etme biçimi.
Peki bu halk sadece erkeklerden mi oluşuyor?
Bizim okuyan yazan düşünen düşündüğünü söyleyebilen bildiklerini yaşamına aktarabilecek kadınlarımız nerede?
Bize neler oluyor ?
Dünya gelişiyor, gelişen dünyanın gidişatı içinde biz neredeyiz?
Yönümüz ne tarafa dönük? Artık bunlara bir karar vermeliyiz.
Geleneksel rollerimiz bize güzelliği iyiliği ve sağlıklı toplum olma özelliğini getirseydi.
Toplum bu gün bu eşitlik ve denklikten uzak noktada olur muydu ?
Kurtuluş savaşının, düşmanı protesto mitinglerinde, Mehmetçikle ve erkeğiyle omuz omuza olabilen Türk kadınına ne oldu ?
Biz kuvayi-milliye ruhuyla bu ülkeyi sadece erkekle değil, kadın.kız,erkek hep birlikte bağımsızlık mücadelesi vermedik mi ?
Türkiye son bin yılın adamı olan Atatürk gibi bir lidere sahip ama, bunun haklı gururunu acaba yaptıklarıyla, başardıklarıyla haklı gururuna sahip miyiz?
Övünülecek mutlaka çok şeyimiz var, ama yeterli mi ?
On kasımlarda hamaset nutukları yönetenlerin vicdanlarını rahat ve serin tutuyorsa ne ala.
Zaten bu ülke şimdiye kadar popülizm denilen hastalıkla iyi yönetildiğini sananlar arasında devam ediyor.
Bu halkında popülist politikalarla, bu hastalıkla mücadele etme gibi bir niyetinin olmadığı açık.
Dünyanın ve dünya gerçeklerinin dışında kalan ülkelerin, toplumlarının özellikle kadınlarının hiç de iyi yaşam koşullarında ve özgürlükler içinde yaşamadığı da açık.
Burada bizi yöneten erkek egemen toplumun kadın hakları gibi bir dertleri de olamaz çünkü böyle bir dünya onları çok mutlu ediyor.
Eşlerine altın tabakla eşitlik, denklik, demokrasi, özgürlük, sosyal yaşama ait bir çok hakkı tutup da (siyasi,ekonomik,sosyal) verecek değiller ya.
Kadın bilinçten akıldan talepten üretimden iş dünyasından ne kadar uzak olursa beylerin rahatı o kadar iyi.
Bu bir tarih ve düzen değil, kader hiç değil, erkekle kadın beyni arasında cevher olarak bir fark yok bütün mesele sosyal şartların erkeğin lehinde olmasında ,erkeğin başarılı olduğu alanlarda kadın 3-5 kat daha fazla emek vererek var olabilmekte.
Aşamaları eşit başlanmadığı, eşit geçilmeyen yollardan geçiyor Türk kadını.
Yoksa beyin olarak, beceri ve yetenek olarak, daha az yeterli olmasında değil, kadının bu günkü konumu.
Atatürk, ard ardına yaptığı devrimlerle, bu gün A.B ülkesi olan bir çok ülkede henüz yokken kendi ülkesinin kadınına seçme ve seçilme hakkı vermiştir.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde büyük millet meclisinde seçilen millet vekili kadın sayısı bu gün ki nüfusla oranlanırsa bu gün yurdumun kadınlarının ne kadar siyaset ve yönetimde söz sahibi olma konumundan uzaklaştırıldığının daha iyi anlaşılması mümkündür.
Seçim öncesi tüm partilerin kusursuz programlarında kadın ve sosyal konularda inanılmaz güzel projeler yer almakta.
Zaten tüm partiler de bir çok şeyi bilmeseler de, şunu çok iyi biliyorlar ki, bu ülkede iktidarın yolu kadın çalışmasından ve kadının parti propagandalarına aktif ve gönüllü olarak bizzat katılmasından geçmekde.
Yani iktidar kadınların omuzlarında yükselmekte.
Ya sonra bu projeleri üreten yönetim kadrolarındaki erkekler, bu ülkenin en saygın bilen donanımlı bilinçli kadınlarını daha seçim arifesinde ağızlarıyla kuş tutsalar seçilemeyecekleri yerlere koyuyorlar.
Bunun adına, kadın üzerinden iktidara gelip kadını tanımamak değil de ne denir ?
Buna da artık siz karar verin.

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 03

ÇORUM ANADOLU GAZETESİ KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ATATÜRK’Ü ANLAMAK

 
Atatürkçülük demek;Türk devletinin bağımsızlık temeli üzerine kurulmuş,Türkiye'nin gerçeklerine uygun bir biçimde yaşam biçimi demektir.
Atatürk;eski yazıya karşı yeni yazı,Arapça ezana karşı Türkçe ezan,medrese eğitiminin yerine bilim,ilim eğitimi ümmetçiliğe karşı milliyetçilik,özel teşebbüsçülüğe karşı devletçilik, şeriata karşı laiklik,padişahlığa karşı cumhuriyetçilik,imtiyazlı olmaya karşı halkçılık, tutuculuğa karşı devrimcilik,ve bağımsızlık mücadelesinde en önde savaşıyordu.
Atatürk'ün devlet adamlığı vasfı ileri görüşlülüğü yanında vermiş olduğu kararlardaki isabetliliği de ortaya koymaktadır.
Atatürk'ün isabetli karar verdiğini şu cümlelerinden daha iyi anlayabiliriz."Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen içinde yaşadığımız yurt bağrından çıktığımız Türk milleti ve birde milletler tarihinin bin bir facia ve üzüntü kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır."
Devlet adamlığı ve liderliğinin gereği olan akıl ve sağduyu ile çeşitli çözüm yollarından en uygun olanını seçmiş olması dünya devletlerinin liderleri arasında kişiliğini en üst noktaya ulaştırmıştır.
Atatürk olaylara bakış açısı yönünden gerçekçi olmayı ve olayları değerlendirirken duygu ve tavsiyelere kapılmamayı ilke edinmiştir. Atatürk'ün devlet adamlığı özelliğine üstün niteliğini kazandıran bir başka hususta gençlere ve kadınlara önem vermesidir.
Bu duygularını şu cümlelerle özetlemiştir:"Her şeye rağmen muhakkak bir ışığa(nura) karşı yürümekteyiz bende bu imanı yaşatan kuvvet yalnız azim memleket ve milletin hakkındaki sonsuz sevgim değil bu günün karanlıkları ahlaksızları şarlatanları içerisinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdür."demek suretiyle dile getirmiştir.
Atatürk gerçek bir lider olarak Türk milletinin geleceğini belirlerken milletin siyasi yapılaşmasını sağlarken milletlerin haklarını koruyan barış ortamını sağlayarak dünyaya örnek olmuştur.
Atatürkçü düşünceye karşılık çok partili karşı devrimci güçler gittikçe güçlenmekte.
Şimdilik Atatürkçülüğün ülkemize kazandırmış olduğu yenilikleri hiç kimsenin silmeye gücü yetmeyecektir. Ama adım,adım amacına erişmek için gerici güçler çalışmaktadırlar.
Atatürk'ün kurtardığı ülkenin siyasi koltuğunda amerikan taraflı bir başbakan oturmakta.
Atatürkçülük ilkelerini ele aldığımızda ise her birisinde geriye doğru gidişin izlerine rahatça rastlayabiliyoruz artık ne yazık ki.
Atatürk eski yazıyı kaldırmıştı şimdiki Türkiye de ise eski yazı almış başını gidiyor.
Eski yazıya rağbet Atatürkçülüğe karşı devrimin belirtileridir. Atatürk zamanında Türkçe okunan ezan 1950 den sonra yeniden Arapça okunmaya başlanmıştır.
Camiler ümmetçilik ideolojisinin fikir kulüpleri gibi çalışmaktadır. İmam hatip ve hafız okullarından  yetişen militanların çalışmaları ortadadır. Gün geçmiyor ki gazetelerde buna benzer haberler çıkmasın.
Devletçilik anlayışına uygun olarak korunamamış özel teşebbüsçülük geliştirilmek için devlet hazinesinden yararlandırılmışlar ve kapitalizm bu gün devlet eliyle geliştirilmiş ve dışarıya bağlı iktisadı sektör niteliğinde ülkemizin kaderini etkilemektedir.
Tutucular iktidara hakim olduklarında ülkesini korumak isteyen devrimcilerin başlarına türlü belalar geliyor .
Emperyalizm ülkenin içerilerine kadar kültürlerini iyiden iyiye yerleştirdi...Kalelerini inşa etti.
Atatürk zamanında bu ülkede ne Arapça ezan nede Arapça yazı vardı .Ne medrese (vakıf yurtları) nede ümmetçi akımlar vardı.
Nede dost kılığına girmiş emperyalizm vardı. Ne üs nede tesisleri vardı.
Bunların hepsi Atatürk'ün ölümünden sonra ortaya çıkmıştır.(hortlamıştır) Ülkemiz artık ne yazık ki ülkeler arası yarışta gittikçe gerilere gitmektedir. Çağdaş uygarlığın en kötü yönlerini kendimize örnek olarak alıyoruz,aramızdaki uçurumda gittikçe açılıyor.
Atatürkçü düşüncenin yenik düştüğü ve geriye doğru tırmanışının hızlandığı bir zamanda anıyoruz 10 KASIM'I.

 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 04

ÇORUM ANADOLU GAZETESİ KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

ON KASIMLAR
            İnsanoğlu çabuk unutan bir fıtratla yaratılmıştır.
            Bundan fazla uzak olmayan birkaç beş yıl önceye kadar büyük önderimizi ölüm yıldönümlerinde anılır,bir günlükte olsa yas tutularak,bir sevilenin ardından anılmasını öğreten insani bir duyguyu tüm ülkemiz yaşıyordu.
            Doğum;ölüm insanların elinde olmayan bir olaydır.
Ülkemizin bu günlere gelmesini sağlayan Atatürk’te bir fani olarak zamanı gelince öleceğini biliyordu. Ölümü,ömrü boyunca devamlı yanında bulmuş,adeta onunla yaşamayı öğrenmişti. Hayat hikayesini incelerseniz hemen hemen her zaman  ölüm tehlikesi geçirmiş, Yüce Koruyucunun ona verdiği ömür mucibince de devamlı ölümle bitecek olayları bertaraf etmiş bulunuyordu. Zamanı gelince O’da vadesinin geldiği 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini kapadı.
            O’nu seven,sevmeyen herkes arkasından ağladı. O; bugün bile girmek istediğimiz yedi düvelin karşısında ilkeleri ile karşı durmakta. AT girmek için yedi düvel bu ilkeleri silme şartları öne sürülmekte. Bizlerin kutsal saydığı değerleri yok etmeye çalışmakta. AT a üye ülkelerin kendi kutsal saydıkları bütün doneler duruyor da,bizim kutsal saydığımız değerlerimiz neden yok edilmeye çalışılıyor ? Maksat üzüm yemek değil. Bağcı dövmek.
Keşke AT ülkemizi alsalar (!). Almayacaklar. Almak ta istemeyecekler. İstemezler de. Bizleri oyalamaktan başka bir işlemleri yok. Bizlerde safça bu vatlara inanıyoruz. Türkiye’yi  alsalardı;Kıbrıs problemi olarak ülkemizi saran,Kıbrıs Türkünü iki bölen oyunlara girişmezlerdi. Orada bulunan genç kuşağı hemen iş ve aş sahibi yapılacak diye kandırarak böldüler. Bu olaylara inanan gençler AT istedi. Yüce Yaratan Türk’ü yine korudu,Kıbrıs Rum kesimine hayır dedirtirdi de Kıbrıs’ta bulunan sınırlar şimdilik sabit kaldı. Yedi düvel Türkiye’yi AT a almak isteseydi;Türkiye’yi Kıbrıs Rum kesimi ile birlikte AT a alırlar ne Kıbrıs,ne fır hattı,ne kıta sahanlığı, Ne Ege, ne Kardak, Ne de diğer itilaflar diyerek bir şey ortada kalmazdı. Bütün her taraf toz pembe olurdu. Türkiye ile Avrupa birlik olur, kaynaşırlar bu kaynaşmada problem olarak gözüken Kıbrıs’ta bulunan Türk Askeri problemi olmaz,sınır itilafları yok olurdu. Kıbrıs için yeni bir umut var:Yeni seçilen ABD başkanı İnşallah Kıbrıs’ı devlet olarak tanısında görün gümbürtüyü.
            Evet ülkemin insanları. Önce bizlere mozaik masalını okudular,bizler de alıştık,sonra dinimize bulaşarak Dinin ne ? Diye sorduğunun  herkesi birbirine düşürdüler. Yok şusun,yok busun,yok şu tarikattansın diyerek bizleri bölmeye çalıştılar,bazılarımız ayırdılar. Şimdi de Azınlık hikayesini öne sürdüler. Neler olacağını yaşarsak göreceğiz.
            Binlerce kişinin ölümüne sebebiyet veren bir kesim bakalım ileride neler yapacaklar. Bizlerin himayesinde beslettikleri Kuzey Irak halkının Türklere karşı neler yapacağını göreceğiz. Bu şımarık çocuklar daha başımıza ne gibi çoraplar örecekler. Bu tayfanın büyük destekçilerinden birisi başımıza geleceklerin taktiri ilahisi olarak tekrar seçildi.
            Atam ! Sen vefat ettin. Rabbi’nin emri gereği bu dünyayı terk ettin. Fakat Türkiye’yi terk etmedin. Kalbimizde yaşıyorsun. Seni şöyle tanışan,böyle tanıyan,arkandan atan ülkenin insanlarına kızma. Yaratan onları öyle yarattı. Sen de biliyorsun ki;bu ülkenin insanları dolduruşa gelir gözükseler de bazı çıkarcılardan başkalarından başkaları bölünmezler, ülkemize ihanet etmezler.
            Bakalım Mevlâ’m neyler;neylerse güzel eyler.
            Ömrümüz olursa,bu olumsuzlukları göreceğiz. İnşallah ben yanılırım da elim ayağım tutarsa bir özür yazısı yazarım.
 

BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN ALMADAN KULLANMAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız

 
 

SAYFA BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR!

Hazırlayan  Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi  corumlu2000@gmail.com

DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
 
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM
 Hukuka, Yasalara, Telif  ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.