- KATİL OLMAK
İSTİYORUM!
- Ayağınızı denk alın beyler...
- Bilin ki, bundan sonra can
güvenliğiniz benim tarafımdan tehdit altında...
- Her ne kadar askerlik dışında elime kalemden başka silah
almamışsam da, bu güne kadar pısırık insan olarak yaşamaktan bıktım.
- Pısırıklıktan kurtulmanın tek yolu da,
sizleri birer birer öldürüp, ülkemde önemli insan olmak.
- Değerli okurlarım,bu güne kadar hiçbir
baltaya sap olamadım.
- Baltalara sap olamadım da, kazma oldum
mu?
- Hayır.
- Hiçbir halt olamadığım için de,
hayatımda bir kez olsun madalya almadığım gibi, bizim köyün virane
olmuş halinin sembolik anahtarı bile bana ödül olarak verilmedi.
Benim köyün muhtarları da hiçbir zaman köyde terk edilmiş evin
anahtarını sembolik de olsa, gönlümü alma pahasına, bana layık
görmediler.
- Bazı adamların aldığı, plaketlerden
neredeyse, evlerinde kendilerine oturacak yer kalmadı.
- Çok şükür evimde hiç plaket yok.
- Demek ki, önemli adam değilim.
- Bu güne kadar hep önemli adam olma
hayaliyle yandım kavruldum.
- Yahu kardeşim, otlatmaya iki manda
götürüm, birisini kamyona çiğnettim.
- Köyde arkadaşlar, herkes birer tavuk
getirsin dediler, herkes bir başkasının evinden tavuk yürütürken, ben
gittim kendi evimizden tavuk yürüttüm.
- Şöyle adamdan ünlü bir adam olur mu?
- Ne yazık ki,bu güne kadar bana, ne
kadar önemli adam olduğum , eşim başta olmak üzere, hiçbir Allah’ın
kulu tarafından da söylenmedi.
- Bu bana öyle koydu ki, siz sayın evlat
acısı kadar.
- Bende düşündüm taşındım, hatta bol
miktarda da kaşındım ve de serin ağaç gölgesinde yatarken, sırtımın
açıkta kalmasına da aldırış etmeden önemli adam olmaya karar verdim.
- Karar vermeden önce güzel bir rüya
görüyordum.
- Elimde silah önüme geleni arpa biçer
gibi biçiyorum.
- Kim bilir, Galatasaray, Fenerbahçe
maçından mı çıkıyordum, yoksa vatan aşkına kurşun mu sallıyordum
bilmiyorum ama elimdeki tabanca, tabanca değil, mübarek 3500 mermi
atan makineli.
- Ben kurşun sıkarken, arkamdakiler
bağırıyordu; " Bu ülke seninle gurur duyuyor..."
- Koltuklarıma bir değil tam on dokuz
karpuz sığacak duruma geldim.
- İlk defa aziz vatanımın mübarek
evlatları benden gurur duyduklarını söylüyorlardı.
- Onlar bağırıyor, ben kurşun sıkıyorum.
- Ver Allah’ım ver, ben deyim yüz ceset,
siz deyin bin ceset...
- Hasır olmuş yatıyor.
- Hanımın kaba yerlerimi sıkmasının
verdiği acıyla ,can hıraş bağırarak uyandım.
- Zalim karı, kıçımın en nadide yerini
mos mor etmiş.
- Yatağımın üstüne oturdum ve düşünmeye
başladım.
- Bunca yıl devlete onuruyla hizmet
ettim yaranamadım, gazeteci oldum, insanların uyanması için kıçımı
yırttım yine bir b...k olamadım.
- Halbuki ben doğuşumdan itibaren, önce
ailem benim ünlü biri olmamı istedi, sonra da aklım yettikten sonra
zaten bende ünlü olmaya karar vermiştim.
-
- Ünlü olmamın çaresini biliyorum ama,
öldüreceğim insanlara ulaşma şansım olmadığı içinde, asıl önemli
olanları öldürmekten vaz geçtim.
- Ben de Çorum'da öldüreceğim yedi ünlü
kişiye de belirlemekte hiçte
- zorlanmadım.
- Gazeteci olmam nedeniyle, onlara
ulaşmada hiç zorlanmayacağım için,onlar benim için çantada keklik
oluyorlar icabında.
- Öldüreceğim insanların adını ve
mevkilerini açıklıyorum.
- Sıkı durun.
- Ama bu isimleri açıkladığımda ve de
sizler bu yazının daha başlığını bile okuduğunuz sırada, beni başta
MİT, Jandarma istihbarat, Emniyet ve Cumhuriyet Savcılığı olmak üzere
devletin tüm güvenlik ve savunmacı güçleri çoktaaan, demir
parmaklıklar arkasına atmışlardır bile....
- Neyse ben yine de çok korktum ve isim
de vermekten vaz geçtim.
- Birilerini öldürmeyince de, bu devlet
bana yeşil pasaport vermiyor. Ne yapayım, memuriyetten de beşinci
dereceden emekli olduğum için, devletin bana verdiği pasaport da, bir
b...ka yaramıyor.
- Bunları öldürürsem belki de bana yedi
düvel kucak açar.
- Baksanıza, Abdullah Çatlı'ya, Haluk
Kırcı'ya,Alaattin Çakıcı'ya, dünya da kaç devlet kucak açıyor?
- Fetullah Gülen hangi özelliğinden
dolayı Amerika'da saltanat sürüyor?
- Ben de yukarı da isimlerini saydığım
insanları, hiçte suçları yokken öldürmek istiyorum ve bana kucak
açacak Türkiye düşmanı gavurları dört gözle bekliyorum.
- Sayın Valim de kusura bakmasın,
yağcılar yüzünden kendisini de bir türlü ziyaret şansı bulamadım.
- Zaten bu büyüklerimi makamları dışında
sokakta görsem de, tanımam.
- Ama kesin kes ben katil olmalıyım.
- Bu ülkede başka türlü iade-i itibar
görmenin karada kolayı yok.
- Nasıl olsa, benim ülkemin katilleri,
elin gavurlar tarafından baş tacı ediliyor.
- Ne de olsa, Avrupa Birliğine dolu
dizgin gidiyoruz ama, benim ülkemin katillere Avrupa Birliği
ülkelerinde protokollerde ağırlanıyorlar. Onlar çoktaaaan, Avrupa
Birliğine avdet eylemişler.
- Bu durum da katil olmaktan başka bir
çarem var mı?
-
- Geçenlerde Avukatım, aynı zamanda
gazetenin de avukatı olan Nihat Ahıskalıoğlu ile bir konu üzerinde
görüşüyordum.
- Ahıskalıoğlu, bana öyle bir hukuk
sundu ki, kendimi Türkiye'de değil de, Sosyalizmi kuran bir ülke de
sandım.
- Vay babam vay!..
- Bizim ne gaddar, ne acımasız, ne acil
karar veren bir hukuk sistemimiz varmış da, benim haberim yok muş.
- Efendim, gazete de hırsız da olsa bir
insana hırsız diyemezmişiz.
- Efendim, adam bir zamanlar Çorum'da
yüzlerce insanın ocağına incir ağacı dikmiş ama, bu gün o yüzsüze
"Çöküyor" diyemezmişiz.
- Bir kamu görevlisi, devleti sırtında
hamuduyla götürüyorsa, ona "Arkadaş sen devleti soyuyorsun"
diyemezmişiz.
- Yahu kurban olduğum hukuk, bana
gelince varsın da, yedi tane insanı koyun boğazlar gibi boğazlayan
insana niye bu kadar toleranslısın?
- Soyguncuya neredesin?
- Hey kurban olduğum hukuk, yedi kişiyi
koyun boğazlar gibi boğazlayanlara karşı niye bu kadar hoş görülüsün
de, şerefsize şerefsiz dediğim için, beni kodese tıkmak için fırsat
kollarsın?
- Hey kurban olduğum hukuk, bilmez misin
ki, ülkeyi soyup soğana çevirenler, halk pazarlarında Pazar
artıklarını toplayan insanların haklarını sömüre sömüre kendileri
besili domuza dönmüşler.
- Hey kurban olduğum hukuk, o
şerefsizlerin öyle yalakaları var ki, inan beni sana düşürmemek için
günde üç öğün dişlerini biliyorlar. Unutma ki, eğer ellerine düşersem,
seninde benim ailem ve sevenlerime bir şey söyleme zamanın olmaz.
- Hey kurban olduğum hukuk, bilmez misin
ki, ben gariban bir insan olarak sana daha fazla gereksinim duyuyorum,
bu nedenle de senin varlığını herkesten çok ben istiyorum.
- Bilmez misin ki, her kazancın altında
ahlaksızlık, her güçlünün altında mutlaka yasal olmayan bir durum
yatıyor.
- Niye bana karşı bu kadar acımasızsın?
- Biliyorum yasayı senin eline
tutuşturanlar öyle istiyor ama, senin hiç mi söyleyecek bir sözün yok?
-
- Yeni basın yasasını okuyorum.
- Allah sizleri inandırsın, yeni basın
yasası bizlere sizlerin haklarını arama yolunda, nefes alacak soluk
deliği bile bırakmıyor. Ama buna karşın, bu ülkede koyun boğazlar
gibi adam boğazlayanlar veya boğazladıkları insanların kelleleriyle
övünen canilere karşı, yasalar bana olduğu kadar da gaddar değil.
- Ben yazdığım yazıda adam tescilli
şerefsiz de olsa ona "Sen Şerefsizsin" diyemeyeceğim. Çünkü, cezası
kim bilir belki de idama kadar gidebilir.
- Adam hırsızsa, "Kardeşim ne yürüttün"
bile diyemeyeceğim.
- Adam pezevenkse, " Kardeşim, yaptığın
işten kaç para kazanıyorsun" bile diyemiyorum. Çünkü, bunları
söylemenin yasa karşısında cezaları bir bir tadat edilmiş.
- Bu durumda,. Ülkemin hukukunun, ben ya
da benim gibi gariban insanlardan yana olduğunu nasıl söyleye
bileceğim?
- Zaten bende bundan sonra öyle gariban
hukukuymuş, filan dinlemiyorum. Bundan sonra kim yasa karşısında
güçlüyse, kesinlikle onlardan yana olacağım.
-
- Bir tarihte Almanya'ya gitmiştim.
- Abooooo.... o da ne?
- Almanya'da bütün duvarlarda, "Tek yol
devrim", " Kurtuluş İslam da", "Bozkurtlar ölmez, vatan bölünmez","
Kemalistlere ölüüüm" yazıyor.
- Kendi kendime," Acaba, ben uykudayım
da, 12 Eylül öncesinde mi yaşıyorum" diye sayıklamaya başlamıştım ki,
yanımdakiler asrın 21. Yüz yıl olduğunu, yılın da,1991 olduğunu
söylediler.
- Yamukluk bu ya, başladım araştırmaya.
- Meğer tamamına yakını bizim gümrük
kapılarından elini kolunu sallaya, sallaya Avrupa'ya giriş yapmışlar.
- Halbuki ben vize alıncaya kadar
anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.
- Şimdi anladınız mı, niye katil olmak
istediği mi?
- Nasıl olsa katillere, ne vize
gerekiyor, ne de sınırda hal ve hatır sormak.
-
- Sevgili büyüklerim, sizlerin canına
kast ettiğim için lütfen beni bağışlayın.
- Aslında, bırakın sizleri öldürmeyi,
sizlerin ayağına bir taş değse, benim yüreğim parçalanır. Ancak, ne
yaparsınız ki, başka türlü de meramımı anlatmanın yolunu bulamadım.
- Yıllardır kalem sallarım, kalemimi
hiçbir zaman yüreğimin üzerinden uzaklaştırmamaya özen gösteririm.
- Ne zaman uzaklaştırdığımı hissetsem,
üzüntüden kahrolurum.
- Tabii ki, sizlerle bir alıp
veremeyeceğim yok.
- Ancak, gazetemiz haberlerine
bakarsanız, aslında sizlerden mutlaka bir şeyler istiyorum.
- Bunun neler olduğunu da gazetemiz
haberlerinden öğrenebilirsiniz.
- Hepinizi, hiç tanımasam da, çok
seviyorum.
- Allah’a emanet olasınız.
- Ve de Allah size sağlıklı, uzun
ömürler vere.
-
-
- HEM BIÇAKLAR HEM SEVERİM!
- İnsanın doğasında var olan aşk ve
arkadaşlık ne kadar da yüce bir duygu.
- Günlerden bir gün Aşk ve Arkadaş bir
yolda karşılaşmışlar.
- Aşk arkadaşlığa sormuş.
- - Bu dünya da ben varken, sana ne
gerek var, sahi sen niye varsın ?Demiş. Arkadaş, aşkın gözlerinin
içine bakmış ve:
- - Aaah, ah, ben niye varım biliyor
musun, senin geride bıraktığın göz yaşlarını silmek ve dindirmek için
varım. Demiş.
- Adam şimdi 55 yaşını biraz geçti.
- Gençliği oldukça hızlıydı. Kimileri
biraz da çapkın olduğunu söylüyor.
- Ama ona sorarsanız, öyle bir ayakta
insan değil.
- Burada öykümüze konu olmasının nedeni
de çapkınlığı filan değil.
- Öykümüze konu olmasının nedeni, bu gün
bir çoğunuzun yapmayı isteyip de, yapamadığı şeyleri yapması
nedeniyledir.
-
- Köyünde okuyan ilk insandır.
- Babası da köyün zengini sayılıyordu.
- Derken bir gün köye bir memur kadın
geliyor
- Kadın güzelde sayılır.
- Babası zengin olduğu için kadın ve
babası ilk olarak onlara konuk olur.
- Akşam yenilir içilir, sıra yatmaya
gelince, evin sahibi adam, genç kızı kendi gelinleriyle birlikte
yatması yolunda ikna eder.
- Bu arada evin çapkın sayılan oğlu da,
kızı gözüne kestirmiştir ama, evlerinde konuk olduğu için kızı ancak
uzaktan süzerek incelemeye çalışır.
- Derken kız görevine başlar ama, kızın
oturduğu evde hemen onların evinin yanındadır.
-
- Aradan geçen zaman içinde kızla oğlan
evlenmiş, bir de çocukları olmuştur.
- Bu arada oğlanda bir kamu kurumunda
işe başlar.
- Kızla oğlan birbirine deli gibi
aşıktır.
- Ama oğlan göreve başlayıp da,babasının
zenginliğini de memuriyet yaşamına ekleyince ortaya lüks bir yaşam
isteği ortaya çıkınca, ailede bazı şeyler tartışılmaya başlanmıştır.
- Tartışmalar ilk günlerde ses tonu
yükseltilerek, yani duygusal şiddet yolunda devam ederken, oğlanın
kumara başlamasıyla birlikte, tartışmalar hakaret boyutuna ulaşmış.
- Bu arada yıllar ilerler, evli çiftin
iki çocuğu daha olur.
- Evdeki tartışmalar bitmek
bilmemektedir.
- Erkeğin, eve gelmesiyle birlikte
başlayan şiddetli tartışmalar, kimi zaman komşuların müdahalesiyle
sonuçlanıyor.
- Derken, çiftin tayini büyük bir şehre
çıkar.
- Aradan geçen yıllar içinde erkeğin
içki ve kumarı sorun olurken, erkek tarafından da, karısının kendisini
aldattığı suçlamaları tartışmalarına eklenir ve tartışmalar, şiddetin
en uç noktalarına kadar da uzanır.
- Yine bir gün tartışma sırasında, erkek
eşine arka arkaya birkaç bıçak saplar. Kadın kanlar içinde yere
yığılır
- Erkek önce evden kaçmayı düşünür ama,
yerde kıvranan eşini görünce, yaptığına pişman olur ve eşini
kucakladığı gibi hastaneye götürür. Çünkü, büyük bir aşkla
evlenmiştir.
- Erkeğin memuriyet sırasında, işlediği
bir suçtan dolayı memuriyetten atılması da, geçimsizlikte bardağı
taşıran son damla olmuştur.
- Kadın kendisini bıçaklayan eşinden
davacı olmamıştır ama, yaptığı ilk iş de, eşinden boşanmak olmuştur.
- Şimdilerde her ikisi de, başka
insanlarla evli ve yaşamlarını, kimi zaman gösterişli sevinç, kimi
zamanda hüzünlü bir şekilde sürdürüyorlar.
- Her ikisini de yakından tanıdığım
için, zaman zaman her ikisiyle de görüşüyorum.
- Bana anlattıkları, aralarında ki aşkı,
bırakın sevgiye, dostluğa bile dönüştürmemeleri sonucu, bu hale
geldiklerini her ikisi de açık yüreklilikle itiraf ediyorlar.
- Kimi zaman da açık yüreklilikle
birbirlerine hala aşık olduklarını itiraf etmekten de çekinmiyorlar.
- Ama zaman geçmiş, aralarında ki aşkı
bitirmek için şahsi kaprislerine aşklarını kurban etme yolunu
seçmişlerdir.
-
- Bir gün yine aynı çiftin kavga sonucu
ayrılmaya karar verdikleri haberi geldi.
- Birkaç dostla birlikte aracı olmaya
gittik.
- Ne kadar dil döktüysek kar etmedi.
- Özellikle erkek boşanmaya kararlıydı.
- Evde sabah kahvaltısına oturulmuştu.
Yine akşamki tartışmanın devamı yaşanıyordu.
- Derken sofrada bulunan birisi erkeğe
dönerek" Sen bu kadını gerçekten boşamak istiyor musun ?" Adamın
yanıtı "Evet" oldu.
- Yine aynı adam " O zaman ben senin
karına talibim" demesiyle birlikte adamın rengi kaçtı, sarardı,
bozardı, elinde bulunan çatal büyük bir sesle masaya düştü.
- Ortada buz gibi bir hava esiyordu.
Masada bulunan herkes büyük bir sessizliğe gömülmüştü. Çünkü, boşanmak
isteyen erkeğe bu teklifi yapan en yakın can dostuydu.
- Nitekim bir süre sonra, boşanmaya
kesin kararlı erkek, " Siz gidin,biz boşanma davasını geri alıyoruz"
Dedi.
- Masada bulunanlar biraz da buruk bir
sevinçle kalktılar ve geldikleri yere gitmek üzere harekete geçtiler.
- Erkek, kendisine o teklifi yapan
adamın koluna girdi ve ; " Senin öyle bir şey yapmayacağını kesin
biliyorum ama yine de, bana büyük bir ders verdin" dedi. Gerçekten de
can dostunun böyle bir niyeti yoktu ama, toplumun boşanacak olan
kadına bakışını yansıtması açısından son derece ilginç ve ürpertici
bir teklif olarak gelmişti erkeğe.
- Ama buna karşın yine de evlilikleri
uzun süreli olmadı.
-
- Burada size anlatmak istediğim, büyük
bir aşkın, istenilen ölçülerde yaşanmaması nedeniyle, nasılda hüsranla
sonuçlandığıydı.
- Ne yazık ki, büyük umut ve özlemlerle
başlanılan evliliklerde, aşkta olsa bir süre sonra, hüsranlar ve hayal
kırıklıkları yaşanıyor. Bunun bir tarafı erkekse, büyük tarafı da
kadındır. Kendisini yetiştirmeyen, babasının evinden aldığı
öğretilerle, yaşamaya karar veren kadın, çoğu zaman erkeğin dünyasını
ters yüz edebilmekte, ortada aşkı filan da bırakmamaktadır.
- Sevgi ve aşk da, tıpkı maraton gibi,
uzun soluk isteyen bir yarıştır. Soluğu kesilenlerin bu yarışı
tamamlama şansı yoktur. Türk kadınının, büyük çoğunluğunun aşka bakışı
da, mantıki ve felsefi düzeyde de değildir.
- Bu nedenle de,ülkemiz de sevgi ve aşk
yalnızca özlem ve haslet düzeyinde kalmakta, yalnızca şairlere ve
duygusallara ilham kaynaklığı yapar hale gelmekte.
- Türk kadının büyük çoğunluğu, eşinden
dayak yemeyi kendisine bir hak olarak görüyor. Bunun altında yatan
neden aşkın ve sevginin, öğesinin eksikliğidir. Esef vericidir ki,
kadınların büyük çoğunluğu "hem döver, hem sever" mantıksızlığına
mahkum edilmiş durumdalar. Ne yazık ki, bu hakkı görenlerin arasında
lise ve daha yukarı tahsilde olan kadınlarda var.
- İşte sizlere yukarıda anlatmaya
çalıştığım öykünün kahramanları da, okur yazar takımından sayılıyor.
- Ne dersiniz, aşkı koruyamıyorsanız,
hiç olmazsa arkadaş olarak kalmayı başarabilecek misiniz?
-
-
-
- ZORDAYIM
- Bu hale gelmeme sen neden oldun.
- Düşürme beni dilden dile.
- Pişman değilim sevginle doldum.
- Aşırma beni çölden çöle.
-
- Diken oldum gülüm sendin.
- Yaprak oldum dalım sendin.
- Arı oldum balım sendin.
- Düşürme beni gülden güle.
-
- Seviyorum dedim güldün de geçtin.
- Yaban arısı gibi ayırdın seçtin.
- Yıllar benim di, su gibi içtin.
- Devşirme beni yıldan yıla.
-
- Ateş sardı yangınlardayım.
- İsyanım büyük figanlardayım.
- Sensizlik acı, gayet zordayım.
- Şaşırma beni yoldan yola.
- H.GÜLEZ
-
- TOPLUMSAL BASKILARIN
ACI SONU
- "Nereden sevdim o zalim kadını"
dizeleriyle başlayan bir şarkı vardır.
- Adam mutsuzdu, yaşadığı yaşamın her
evresinde de mutluluğu aradı.
- Arayışları kimi zaman, yaşamına mal
olacak boyutlara da gelse, yine de mutluluğu aramaktan bir türlü
vazgeçmedi.
- Bıkmadan, usanmadan, yılmadan aradı
mutluluğu adam...
- Günlerden bir gün karşısına bir insan
çıktı.
- Adam sevinçli, adam umutluydu.
- Çünkü, tamda aradığını bulduğuna
inanmıştı.
- Adam mutluluğu doya doya yaşıyordu, o
insanla.
- Ne hayaller kurmuş,ne umutlar
beslemişti.
- Mutlu olduğu insanla bir ömrü
tamamlama üzerine oturtmuştu, tüm hayallerini.
- Adam, o insana ne kadar yaşama dair
özlem ve beklentileri varsa hepsini sıralamıştı.
- O insan da, aynı özlem ve duygular
içindeydi.
- Derken, bir gün o insan bir şeyi fark
etti.
- Seviyordu ama, üzerinde ki toplumsal
baskılara dayanacak gücün kendisinde olmadığını da görmeye başlamıştı.
Oysa, o adına toplumsal baskı dediği şeylerin kendisi tarafından da
insan olma onuruyla bağdaşmadığına inanıyordu.
- Yine de o baskılara boyun eğme eğilimi
içindeydi.
- Ve ayrılma kararı almıştı.
- Adam, bir kez daha yıkılmıştı.
- Adam, bundan sonra nasıl hayal
kuracağını bile bilemez hale gelmişti.
- Yeni bir umutsuzluk, yeni bir hüsran.
- Adam bunlara nasıl dayanacağını
düşünmeye başladı.
- Adam, her geçen gün içine biraz daha
kapanıyor, biraz daha bedbaht olmaya doğru gidiyordu.
- Adamda, kalp ağrıları had safhaya
ulaşmış, sağlıklı görünen bedeni birer ,birer kendisine isyan etmeye
başlamıştı.
- Bir gün kendisine o kadar yorgun ve
bitkin hissetti ki, evinde uzandığı kanepeden yavaşça doğruldu.
Belindeki kemere uzun ,uzun baktı.
- Evde kimseler yoktu.
- Usulca banyoya girdi ve belindeki
kemeri çıkararak, kalorifer borusuna sıkıca bağladı. Kemerin diğer
ucunu da boynuna sıkı sıkıya bağladı.
- Altında ki tabureyi çekip çekmemeyi
uzun ,uzun düşündü.
- Yaşaması için hiç bir nedeninin
olmadığına karar verdiği bir anda aniden altındaki tabureyi çeldi.
- Adam son nefesini verirken, yaşamı
boyunca yaşadığı mutsuzlukların nasıl da mutluluğa dönüştüğü hissine
kapıldı.
- Veeeee... adam öldü.
- Toplumsal baskı ne yazık ki, bir
mutluluğu daha yok etmeyi başarmıştı!
- Belki yaşanmış, belki de yaşanması
olasılık dahilinde bir olay.
- Ne dersiniz ?
- Mutluluk çok mu görülmeli, insanlara?
|
İNSANIN HASI
Hani derler ya, adam gibi adam,
kendini aşmış, bu adam sözcüğünün, erkek kişi anlamını taşıdığı için
cinsel kimlikten arındırıp insanın hası diye yazmak istiyorum.
Çünkü insanın hasının açılımı, hem
erkeği hem de kadını kapsamaktadır. İnsanın hasının anlaşılmasının, o
kadar çok çeşitli ölçütleri ve kriterleri vardır ki ;hangi birini
yazmak gerekir bilemiyorum .Kişinin has insan ,özel insan, rafine
insan olmasının yolunun öyle kolay ve küçük öğreti ve deneyimleriyle
oluşamadığı açık.
Bu tariflere uymak için, uzun acı ve
deneyimlerden geçmek gerekiyor ne yazık ki.
Hep söylenir; düşeceksin,kalkacaksın
ve başını dik tutacaksın etrafını tanıyacaksın, taş atana yinede çiçek
sunacaksın.
Hümanist(insan sevgisi) ni yok
etmeyeceksin. Yüreğinde nasıl,hangi yürek ve beyinle. Zaten zor olanı
başarmak değil midir ? İnsanın hası olmak.
Belki de yerel değerlerin yanında,
evrensel değerleri bilip uygulamaya çalışmak,
eleştirilmeyi,kırılmayı, örselenmeyi
göze alarak hem de.
İnsanın hası, para,şan,şöhret sahibi
olduktan sonra davranışları hala sade ve insancıl kalabilendir.
İnsanın hası, herhalde büyüdükçe
sınıfının bilincinde olup,dünyadaki gel-geç ışıltıların kalıcı
olmadığının farkında olmaktır.
İnsanın hası, az bilip, çok bilen
edası ve ukalalığına bürünmemektir.
İnsanın hası, içki masasında
kadehlerin arkasına sığınıp, normal zamanda yaşamadığı, yapamadığı
şeyleri bilinç altından çıkarıp etrafı şaşırtmayan insandır.
İnsanın hası, her halde oyun masasında
yenilgi halinde, diliyle ve bedeniyle değişmeyen bunun sonuçta bir
oyun olduğunu hem kaybeden birde kazananın olacağını bilecek
olgunlukta olabilen insandır.
İnsanın hası, zor günlerde yanında
olabilen insanları unutmayan vefa duygusuna sahip insandır.
İnsanın hası, yaşamda dünya görüşü ve
ilkeleriyle bir duruş ve tavrı olabilen insandır.
İnsanın hası, en kötü gününde bile
bilinci ve donanımıyla yaşamın güzelliklerinin farkında olabilendir.
İnsanın hası, eşine dostuna dış
görünüşünden önce, yüzündeki, gözündeki insanı görüp, ona nasılsın
diyebilen, kalbiyle bunu sorabilen art niyetsiz insandır.
İnsanın hası, vicdanını sesiyle
mantığının sesini unutmayan insandır.
İnsanın hası, dün yaşadıklarından
bugün öğreti çıkarıp, bunları gençlere eleştirmeden anlatabilendir.
İnsanın hası, bir kavga veya
tartışmada gerçeği görüp ona göre tavrını koyabilendir.
İnsanın hası, gereksiz gelenek ve
göreneklerden sıyrılarak yüzünü gerçekçi ihtiyaçlara göre
yöneltebilendir.
İnsanın hası, sevmediği insana sevgi
gösterisinde zoraki bulunmayandır.
İnsanın hası, yola çıktığı arkadaşını
yarı yolda bırakmayandır.
İnsanın hası, yanında çalışana otorite
koyabilen ama ezmeyen insandır.
İnsanın hası, bildiklerini etrafıyla
paylaşan insandır.
İnsanın hası, bilgi tekelciliği yapıp
bilgiye ihanet etmemektir.
İnsanın hası, bir süre yakın olduğu
kişi hakkında güzel günlerin hatırına ileri geri konuşmayandır.
İnsanın hası, en önemlisi öfkesine
hakim olabilen öfkesini disiplin etmiş kişidir.
Tartışırken sesini üstünlük sağlama
adına yükseltmek duygusu, şiddet uygulamak anlamına gelmesidir.
Kendini aşmış bir insan böyle bir yola
asla baş vurmaz.
|
YENİDEN GENÇ OLABİLİRSİNİZ
Geçenler de çok uzun süredir
görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım dönüp bana seni nerede olsa
tanırdım,hiç değişmemişsin dedi.Ama bu doğru değil hepimiz değiştik.
Öğrenmek için can attığımız
şey,yaşamda herkesin düşlediği şeydi.Yaşamın izlerini ortadan
kaldırmak,elimizde olanları kaybetmeden yaşamak.Her türlü değişikliği
sevdiklerimizden ve kendimizden uzakta tutmak.
Etrafımda olup bitenlere bakıyorum da
gençliğimize nasılda sıkı sıkıya tutunup, kapımıza dayanmış olan orta
yaştan nasılda nefret eder hale gelmişiz.Yeni arkadaşlar yeni çevre
edinmek zorunda kalmaktan nasılda korkuyoruz.
Ama değişim mevsimler ve gelgitler
gibi kaçınılmazdır.Onlara kapımızı kapatmaya çalışmak,yaşamdan kaçmaya
benzer her canlı sürekli değişim gösterir. Yaşadıkça zaman,zaman bazı
hücreler ölür yerine yenileri oluşur.Kimliğimizde de buna bağlı olarak
bazı değişiklikler oluşur.Değişimi olgunlaşmak için bir fırsat olarak
görürsek,yaşlanmaktan asla nefret etmeyiz.Yaşlanıyoruz diye hayıflanıp
gezmek ve yaşımızı saklamaya çalışmadan olduğu gibi kabul
ederiz.Aslada pişmanlık duymayız.Asıl sorun değişime ayak
uyduramamaktır. İşte o zaman yaşamın gerisinde kalır ve zihnen
yaşlanırız.Yaşamımızın bir bölümün de bir süre hiçbir şey olmadığını
anımsarsanız belki:Ne sizi rahatsız eden bir şey nede mutlu eden bir
şey vardır yaşamınızda.
Er yada geç tekdüzelik sona erdi,bir
şey oldu ve yaşamınız değişti.Oluşan gelişimin iyi yada kötü olduğu o
an için sizi çok etkilememiş olsa da şu anda daha geniş bir deneyime
sahip olduğunuz için bunun önemini daha iyi anlayabiliyorsunuz.Şu an
bile size o zamanlar vermiş olduğu burukluğun yanı sıra kendinizi
yeniden genç hissettirdiğini anımsayabilirsiniz.
Bir tanıdığım vardı o kadar çok
çalışıyordu ki fazlasıyla paraları da vardı,ama eşler birbirine
yeterince zaman ayıramadıkları için sona ermek üzere olan bir evliliğe
tanık oldum boşanacaklardı.Adam bir gün iflasın eşiğine geldi,bir kez
daha yoksuldular.Ama o zaman yanında sadece eşi vardı.Evliliklerinin
başındaki gibi,yeniden birlikte ev kurma,toparlanma çabasının içine
girdiler.Her gün saatlerce yine birlikte çalıştılar ve yeniden mutlu
bir aile olmak için mücadele verdiler. İyi günde,kötü günde,sağlıkta
ve hastalıkta birbirlerine destek olarak yaşamlarına devam ediyorlar.
Çok az insan içgüdüsel olarak
değişimin yaşamın kanıtı olduğunu bilir ve değişime ayak uydurarak
kendilerini yenilerler. Bence çok kitap okuyan çok bilen insan
değildir.
Bilgilerini sürekli birileriyle
paylaşan,onu insanlığın yararına kullanan insan
bilgilidir.Yoksa sadece bilgilerin
hamallığını yapmaktan öte gidemez.
Neden hepimizde kendimizi
yenilemiyoruz.Neden çoğumuz alışkanlıklarımızın ve katı kurallarımızın
içine gömülüyoruz. Zaten içinde yaşadığımız olaylar bizi yeteri kadar
üzüyor.Bu yetmezmiş gibi,yeni bir deneyimle karşı karşıya kaldığımızda
çekiniyoruz. Neden?
Nedenlerden bir tanesi yirmi beş
yaşına geldiğimiz de her birimiz bir alışkanlık bohçasına dönüşüyoruz.
Olgunluğumuzu simgelemek içinse oturmuş deyimini kullanmayı
seviyoruz.Ama değişime uyum
sağlayamamızın en büyük sebebi,cesaret eksikliği.Belirli noktadan
sonra kimine göre erken,kimine göre ise geç olsun çoğu insan
gençliklerindeki cesareti
yitiriyorlar.Kimi zaman eşlerin baskısıyla,kimi zaman çevrenin
baskısı,kimi zamanda kendi aymazlığından(vurdum duymaz)kaynaklanan
cesaretsizlik.
Riske girmekten korkuyoruz.Neden
kırkından sonra araba kullanmak öğrenilmesinin, neden yüzme,tenis yada
tiyatro öğrenilmesin.Kime ne zararı olabilir öğrenmenin. Bu tür
cesaret eksikliği içinde olduğumuzda düş kırıklığına uğramak için de
kıpırdamadan yerimiz de dururuz eğer yaşantımızı da kıpırdatmamayı
başarabilseydik belki bu yöntem işe yarayabilirdi ama bunu
yapamayız.Tek şansımız karşımıza çıkan zorunlu değişimle uygun bir
biçimde başa çıkabilmek için mücadele etmemiz gerekir.
Onlarla en iyi başa çıkmanın yöntemi
önce onu kabullenmektir.Her şeyden önce geçmişimizden sıyrılmasını
bilmeli.
Geçmişi yüreğimizin izinde bir
hazineymiş gibi arkanızda bırakın,ama zamanınızı geçmişteki mutlu
günlerinizi düşünerek harcamayın.Değişimler kesinlikle gelip sizi
bulacaktır ve insan isterse bunlara kendinizi hazırlayabilir.Nasıl
mı?Kendini bir yarışmaya hazırlayan koşucu gibi bir program
uygulamamız gerekir. Alışkanlıklarımızı takıntılarımızı yeniden gözden
geçirmeli ve zihnimizi sürekli zinde tutmak için kimi
alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz.Bir şeyi iki yıl boyunca aynı
biçimde yaptıysanız onu dikkatlice gözden
geçirmenizde yarar var.Beş yıl sonra
hala bir değişiklik yoksa ona kuşku ile bakın ve on yıl sonra hala
değişiklik yoksa onu atıp yerine yenisini alın.
Kuşkusuz hepimiz kökten değişikliklere
alışık olmayabiliriz ama esnek ve atak olabilmek için her geçen gün
karşımıza çıkan küçük değişikliklere ayak uydurabiliriz. Bazen gitmek
istediğimiz yere yalnız gidin. Bol bol kitap okuyun. Bunu birileriyle
paylaşın. Günlük yürüyüşlerinizi mutlaka yapın. Yaşamınızda hiç
yapmadığınız şeyleri yapmayı deneyin. Bizi alışkanlıklarımıza hapseden
şeylerin başında rahatımızı bozmaktan korkmak gelir. Bırakın bozulsun
rahatınız. Zamanı yakalamak için çaba sarf edin. Esnek olmayı deneyin
ve günlerinizin ne denli hareketlendiğini şaşkınlıkla izleyin.
Kendinizi hep genç hissedeceksiniz.
Çünkü yaşamın akışını uzaktan izlemek
yerine onun bir parçası olmayı deneyin. Hem mutlu olacaksınız hem de
kendinizi genç ve zinde hissedeceksiniz.
|