 |
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
|
Aşağıdaki dizinler ile tıklayarak üye
olmadan sayfalara girebilir ve inceleyebilirsiniz! |
|
|
YAYINLANAN YAZILAR ÇORUM ANADOLU GAZETESİNDE
YAYINLANMIŞ KÖŞE YAZILARIDIR. YAZILAR YAZARLARIN KENDİ FİKİRLERİDİR.
KENDİLERİNİ BAĞLAR; SİTEMİZİ BAĞLAMAZ.
BU SAYFA Gürsel Yayınevi
İLE
Çorum Anadolu Gazetesi arasında yapılan anlaşma
gereği sizlerin görüşüne sunulmuştur.
KOPYALANIP ALMAK İÇİN SİTEMİZDEN,ÇORUM ANADOLU
GAZETESİNDEN VE YAZARLARIN KENDİLERİNDEN İZİN ALINMASI GEREKMEKTEDİR. KÖŞE
YAZILARI SAYFA SIRASINA GÖRE HAZIRLANMIŞTIR.
|

|
22/09/2004
23.Sayı |
YAZILARIMIZ |
DEĞİRMEN Halil GÜLEZ GAFLET-Ü DALALETİYE,
VAZİYET-ÜL MADARA/VATAN KURTARAN ŞABANLAR!/ BİR İNSAN YARATMAK |
SÜZGEÇ İhsan ASLAN
KISIR DÖNGÜ |
VURGU Fatma SEVİLMİŞ ÖNEMLİLER Mİ, DEĞERLİLER Mİ ? |
BAKIŞ Gülcihan SABANCILAR ÜÇ KÜLTÜR, ÜÇ SORUN |
ÇORUMLU Mahmut Selim GÜRSEL
HİTİT |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
01 |
ÇORUM ANADOLU GAZETESİ
KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
KİTAP ismi Sayfaya
dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
- GAFLET-Ü DALALETİYE,
VAZİYET-ÜL MADARA
-
-
Değerli okurlarım,
vallahi, bazılarının sandığı gibi demokrasiyamız tehlike de filan değil.
İç politikamıza da bazı fesat ve fitnelerin iddia ettiği gibi, Avrupa
Birliği tarafından idare filan da edilmiyor. Dış Politikamıza da
kesinlikle Amerika karışmıyor.
-
Arada bir postal
sesi duyduğumuzu söyleyenler varsa, onlar külli kafirdir. Postal, bizim
milli giysimizdir.
-
Hökümatı,
muhalefeti hiç düşünmeyin. Maarif, dahiliye, hariciye, evkafı umumiye,
düyunu umumiye... hepsi yerli yerinde.
-
Allah, onlara
sağlık ve selamet versin..
-
Hop ettire cop
ettire yönetilip gidiyoruz.
-
Bu durumdan
rahatsız olan, kimi art niyetli İMF düşmanlarına da kanmayın.
-
Ne olur, yağmurla
havalarda da şemsiyesiz kalmayın.
-
Bostan tarlasına da
kesinlikle bıçaksız gitmeyin,
-
Boş verin üzümün
çöpünü, armudun sapını.
-
Üzümün çöpü ve
armudun sapını hesaba katarsanız, çorbayı da içemezsiniz.
-
Tekkeyi
beklerseniz, sirkeyi sarımsağı da göremezsiniz.
-
Yaylanın yolu uzun,
kışı serttir.
-
Yazın abanızı,
kışın da yabanızı yanınızdan eksik etmeyin.
-
Bakarsınız sizleri
savurmaya kalkanlar olabilir.
-
Sakın, La havle
vela çekmeyin.
-
Sinirlerinizi
kontrol altına alın, arkanıza yaslanın ve de bu yazıyı okumaya başlayın.
-
-
Seçimi kazanan
parti iktidarını, rivayet olunur ki, 666 pare top atışıyla kutlamış. Top
atışlarının tanrı katına yakınlaşmak için yapıldığını söyleyenlerde var.
-
Atılan top
seslerinin, çıkardığı tozdan dumandan, farz edilir ki ülkede, günlerce
insanlar birbirini göremez olmuşlar. Her ne kadar, ben top sesi
duymamışsam da, kimi zaman postal seslerinin, ortalıkta dolaştığına sık
sık tanık oldum.
-
Postal sesine
alerji duymadığım için, belki de umursamamışımdır. Postalı ilk tanımamda
askerde oldu. Gerçi, ayağımda mantar yetişmesine de neden oldu ama, her
neyse... Postal sesi bana sürekli heyecan verir.
-
Postal sesine
alerjisi olanlar, önce postalın neye benzediğini merak etmeye
başladılar. Sonra da sesini....
-
Hatta o kadar merak
ettiler ki, postal üreten fabrikalara giderek, postalları bir birine
vurarak, postal seslerinin neye benzediğini öğrenmeye çalıştılar.
Postaldan sorumlu bakana da mümkünse, postal fabrikasını kapatması
gerektiği yolunda hala da baskıların devam ettiği var sayılıyor.
-
Postalın nasıl emir
verdiğini de öğrenmeleri hayli zamanlarını aldı.
-
Her hal de beni bu
konuda yalancılıkla suçlamaya kalkmayacaksınız.
-
Ne çabuk unuttunuz,
daha bundan birkaç ay önceydi.
-
İmam Hatiplilerin
de istediği üniversiteye girebilmeleri için kat sayı uygulamalarını
kaldırmayı,Türbanın "Kamusal Alan"dan da kaldırılmasını getirmek
isteyenler, postal seslerini duymasalardı, Üniversite yasasında
yaptıkları değişiklikleri, geri çekecekler miydi?
-
Demek ki, postal
seslerinin kimi zaman sağlığa ve ülke selametine yararlı olduğu
söylenebilir.
-
Her ne kadar
kimileri, postal sesine karşı kulak tıkasalar da, postal sesleri kimi
zaman kulakları sağır edercesine, duymak istemeyenlerin kulaklarını da
açmayı biliyor.
-
24. sene-i
devriyesini bu ay içinde bıraktığımız postal sesi hala bana geceleri
kabus yaratıyor ama, son 10 yıldır duyduğum postal seslerinden de hiç
rahatsız olmuyorum. Demek ki, bazı postal seslerinin sağlık, sıhhat ve
afiyete yararı var. Hazımsızlık ve kabızlığa da iyi geldiği
söylenebilir.
-
Gaflet-ü Dalaletiye,
Vaziyet-ül Madara
-
-
Seçimi kazanan
parti iktidara geldiğinde, 666 pare top atışı yapıldığının rivayet
edildiğini söylemiştik.
-
Niye 666 diyecek
olursanız, bu konuda oldukça iyi şeylerde, kötü şeylerde anlatılıyor.
-
Kimilerine göre,
666 sayısı çok kutsal olduğu gibi, kimilerine göre de, 666 sayısının
şeytanın sayısı olduğu kabul ediliyor.
-
666 sayısının
şeytanın sayısı olduğunu, sakın benim iddia ettiğimi sanmayın, ben
gelenek ve inançlarına bağlı bir insanım. Bu nedenle de birilerinin beni
şeytanla aynı kefede göstermesine dayanamam.
-
666 sayısının
şeytanın sayısı olduğunu, Dan Brown adlı bir yazar, "Davinci Şifresi"
adlı kitapta söylüyor. Bildiğiniz gibi, bu kitap, bu günlerde kitap
okumayı seven her insanın elinde. Ama kitap okumayanlar için zaten,
kitap, kimilerine göre ağaçtan, kimilerine göre de samandan yapıldığı
için, son derece de sakıncalı bir durum yaratabilir. Ne bileyim,
samandan yapıldığına inananlar, kitabı eline aldıklarında kendilerini
başka mahluk gibide düşünebilirler.
-
Ne bileyim ağaçtan
yapıldığına inananlarda, kendilerini meşe zannetmeden korkarlar.
-
Bu tipler bu
nedenle de kesinlikle kitabın eline alınmaması gereken bir cisim
olduğunu, kendilerini her an başka bir mahluk gibi görme korkusunu
yaşıyorlardır.
-
Postal sesinden
ürkenler de her hal de kitabı bunlardan biri sanabilirler.
-
Gaflet-ü Dalaletiye,
Vaziyet-ül Madara
-
-
Dolu dizgin Avrupa
Birliğine doğru gidiyoruz. Neredeyse, Avrupa Birliğine gidişimiz de
duyduğumuz nal sesleri kulaklarımızı sağır ediyor. İşte burada, postal
seslerinin yerini, nal sesleri alıyor. Kim bilir, belki de postal
seslerini yok etmenin bir yolu da Avrupa Birliğine girmektir.
-
Aman ne güzel, hiç
yoktan medeniyetle ve de uygarlıkla tanışmak üzereyiz.
-
Her ne kadar
medeniyet, "Tek dişi kalmış bir canavar" olsa da, o tek diş bile bizlere
yetiyor. Adamın ağzında tek bir diş kalmış, dişçiye, ağzında kalan tek
dişi göstermiş ve " Doktor daha ben çok gencim, bak ağzımda bile bir diş
var" demiş. Bizde de postal sesi ürkekliği yapanlar, belki de dişlerinin
sağlıklı olmasına ön plana çıkarabilirler.
-
Demek ki, kimi
zaman tek diş bile bir ulusu kurtarmaya yetiyor.
-
Bir yandan tek
dişle uygarlığa giderken, 32 dişini bileyerek, bu tek dişi yemek için
çare arayanlar, tek dişli uygarlığı benimsemede direnenler ne olacak?
-
İşte burada durum
vahim.
-
Avrupa Birliğine
yalnızca, güzel hatunları için girmek isteyen Türk erkeğinin de sayısı
oldukça fazladır. Çünkü, Avrupa Birliği ülkelerinde kaç kadınla birlikte
olursa olsun, nasıl olsa o birlikteliği engelleyecek yasa yok. Bu durum,
uçkurcuların arayıp da bulamadığı bir fırsat. Hiç şüpheniz olmasın ki,
Avrupa Birliğine girildiğinde kimi Türk erkeklerinin göstereceği
şeylerin başında, pantolon yarığı ve sırıtan dişler ilk sırayı
alacaktır.
-
Neyse yine konuyu
dağıttık, galiba...
-
-
Size bir soru
soracağım ama, lütfen bana kızmayın.
-
Ülkemizin başbakanı
kim?
-
-
Adamın adı: Gunter.
-
Soyadı: Werheugen.
-
Bu adamın işi ise,
Avrupa Birliğinin genişlemeden sorumlu Komiseri.
-
Adam, komiser
değil, mübarek bizim ülkemizin uçkur bekçisi.
-
Ne zaman uçkurla
veya çaputla ilgili bir sorun gündeme gelse, adam tepemize çörekleniyor.
-
"Hayır
yapamazsınız" ı dayıyor, önümüze.
-
Adam haksız da
değil.
-
Pantolon yarığı ve
uçkuru sorun yapan bir ülkenin neresi uygarlığa uygun olur ki?
-
Kendi ülkelerinde
kimsenin uçkur pantolon yarığı ve çaputlarıyla uğraşılmıyor. Uçkur ve
çaput diye bir sorunu yok.
-
Daha geçtiğimiz
hafta içinde, Zina tartışmasının yaşandığı bir dönemde ülkemize gelen,
Werheugen,"Hayır" ı bastırdı ve ülkesine gitti.
-
Sonunda ne oldu?
-
Zina yasası langırt
köy sandığına...
-
Sanmayın ki
Kasımpaşa Avrupa'dan büyük.
-
Kasımpaşalının
cüssesi iri ama, Avrupalının da kocaman beyni var.
-
Bir yanda cüsse,
diğer yanda beyin.
-
Sizce hangisi galip
gelecek?
-
Ekonomiden hiç söz
etmedi diyorsanız, onu da bana değil, İMF'ye sorun. İMF denen ceberrut,
sokak çocuklarının ne kadar tiner çektiklerinden bile haberdarlar. Bu
nedenle de, onlardan gizlenecek bir şeyimiz de zaten olamaz. Çünkü,
ekonominin tüm ipleri de onların elinde.
-
Tabi ki Zina
tartışması tıpkı, İmam hatiplerde ve Türbanda olduğu gibi buz dolabına
kaldırıldı. Ekonomi zaten 2000 yılından bu yana buzdolabında.
-
Ekonomiyi de İMF
idare ettiğine göre;
-
Ülkeyi içte
kimlerin, dışta kimlerin yönettiğini, ekonominin dizginlerinin kimde
olduğunu, görmeyecek kadar da kör müsünüz?
-
Gaflet-ü Dalaletiye,
Vaziyet-ül Madara
-
Pekiiiii... Bu
ülkede iktidar yok da, muhalefet var mı?
-
Muhalefetin var
olduğunu iddia edecek olanların, mutlaka bir psikologa başvurmalarında
sayısız yararlar var.
-
Psikologlar bu
günler için yok mu?
-
Seçimlerin
üzerinden neredeyse iki yıla yakın bir süre geçti.
-
Parlamento da, 175
milletvekiliyle temsil edilen ancak, sonraları, birkaç milletvekilinin,
kimilerini bazı nedenlerle, kimilerini de bizzat kendisi yemek
suretiyle, kendi kendisini tüketmeyi amaçlayan "Ana Muhalefet Partisi"
CHP'nin ülke yönetiminde veya ülkenin iç ve dış siyasetinde üstlendiği
tek bir rol var mı?
-
Hoş, adam yeme gibi
zor bir sanatı icra ediyorlar. Denebilir ki, Dünyanın en zor sanatını
icra eden CHP'dir. Her hal de, yer yüzende, 1945 öncesi Avrupa'yı
saymazsak, bu kadar gerçekçi bir Ana Muhalefet partisi de bulunmaz !
-
CHP'nin muhalefet
ettiğini,ben göremiyorum. Görenler varsa, her hal de onlarda " Bu
partiye otuz yıldır hizmet ediyorum" diyecek kadar zavallı olanlardır.
Aptallıkta parayla değil ya.
-
Oysa, bu ülkenin
her zamankinden daha fazla CHP'yi ihtiyacı var.
-
12 Eylül 1980'den
sonra her gelen iktidar bir diğerinin daha radikali, daha tutucusu, daha
dincisi geldi. CHP, tüm bunlara karşın ayakta olmasına karşın, her
nedense bu gelişleri önleyemedi.
-
Ana muhalefetin
yereline hiç girmiyorum. Çünkü, onları ben bile kurtaramıyorum.
-
Onları zaten, Allah
nasıl biliyorsa öyle yapıyor.
-
Gaflet-ü Dalaletiye,
Vaziyet-ül Madara
-
-
Demokrasiya amaç
değil bir araçtır. Hangi sistemle yönetilmek istiyorsanız, ona geçmek
için de tepe tepe kullanabilirsiniz. Şer-i uygulamalar içinde son derece
yararlı olabilir. Allah’a yakınlaşmanın yolu, kesinlikle demokrasiyadan
geçer. Bunu çok iri cüsseli başbakan söyledi. Ben değil.
-
Ah! Bir de postal
sesi olmasa.
-
Bir yanda postal
sesleri özlemi, öte yanda, adına iktidar denip denmeyeceği şüpheli bir
iktidar, bir diğer yanda, adam yeme sanatı üzerine, bilimsel teoriler
gerçekleştiren.
-
Ana Muhalefet
partisi, bir başka yanda dış politika amirimiz Amerika, bir diğer yanda
da iç işlerimizde tüm kararları alma yetkisini kendisinde gören, Avrupa
Birliği , ekonomi de ülkem insanına açlığı, sefaleti ve yoksulluğu
dayatan ceberrut bir İMF anlayışı. Bu durumdan oldukça hoşnut kalan bir
iktidar ve de Ana Muhalefet Partisi
-
Hop ettire, cop
ettire ülkeyi yönetip gidiyorlar.
-
Tepe tepe
kullanalım ve hep birlikte başlayalım duaya.
-
Allah’ım, bu
iktidar ve Ana Muhalefeti başımızdan eksik etme. Ve de Vatana ve de
millete hayırlı uğurlu olmasını bize nasip eyle. Emekli, köylü, işçi,
memur, esnaf, sanatkar, iş adamı sanayici ve Şehitlerimizin de
ruhlarına fatiha ...
-
Kabul eyle Ya Rab-biiii...
-
Demokrasiyamıza ve
siyasamıza zeval getirme, postal seslerimizi eksik eyleme... Ya
Rab’biiii...
-
Uçkurumuz yüzünden
hakim amca karşısına bizleri çıkarmadan mahrum eyle Ya Rab’biiii.
-
Allah’ım bizleri
Kasımpaşalının beyni ve iri cüssesinden koru.
-
Amiiiiiiin....
-
Güleriz, ağlanacak
halimize.
-
Bu duruma, GAFLET-Ü
DALALETİYE, VAZİYET-ÜL MADARA denmez de ne denir?
-
Orasına da siz
karar verin.
- VATAN KURTARAN ŞABANLAR!
-
Yazıma başlamadan
önce, adı Şaban olan tüm yurttaşlarımdan özür diliyorum.
-
Şaban tiplemesi,
rahmetli Kemal Sunal, tarafından Milli değerlerimiz arasına katılmış bir
değerimizdir. Bu değerimiz o kadar yüce ki, bu gün birbirine hakaret
etmek isteyen insan, genelde,"Şabanlaşma " demeyle hakaretine
başlayabiliyor.
-
Bu kadar yüksek
hakaret etme gücüne sahip bir ulus olduğumuz dan da ne kadar övünsek
azdır.
-
Bu nedenle ülkemin
tüm vatansever şabanlarından bir kez daha özür diliyorum.
-
Kendileriyle bir
alıp veremediğim yok. Tüm Şaban'ları da çok seviyorum.
-
-
Değerli okurlarım,
günümüzde öyle insanlar var ki, kendilerini abartmak için hayali
kahramanlıklar ve roller üstlenirler.
-
Sanırsınız ki, bu
gün yaşadığımızı o insana borçluyuz.
-
Bu türden insanlar,
sürekli kendilerine şükran duyulmasını isterler. Kimi zaman da sizlerde,
kendilerine karşı gördükleri duyarsızlıklara karşı, ses tonunu
yükselterek, sizleri adam kıymeti bilmemekle de suçlayabilirler.
-
İsterseniz, bu
günkü yazımız da, toplumun çeşitli kesitlerinden birer insanı ele almaya
çalışalım.
-
Bu arada hemen şunu
da belirtmek de yarar var.
-
Hiç kimseyi yaptığı
iş nedeniyle küçümsemek gibi bir şey asla amaçlarımız arasında da
değildir.
-
-
Adam bir yerde
odacı.
-
Kendisini
dinlediğiniz zaman o kadar çok şeyler anlatıyor ki, örneğin, adamın
çalıştığı yere bir gün müfettiş gelmiştir, adamın amiri müfettiş
karşısında ezilip büzülmekte, renkten renge girmektedir.
-
Adamın amiri,
çaresiz ve bitmek üzeredir.
-
Amirin bu durumunu
gören, odacı arkadaş, hemen duruma müdahale eder. Ve amirine;
-
- Müdürüm, sen hiç
merak etme, ben seni bu zor durumdan kurtarırım.
-
Müdürü çaresiz,
gözlerine bakmış ve sanki kendisini kurtarırcasına yalvarmıştır.
-
Bizim ki, müfettişe
bir kahve götürür. Müfettiş, odacıyı kapısında görür görmez, hemen yanı
başında ki koltuğa buyur eder ve kendisine ne içip içmediğini sorar.
Kahve getirdiğine göre, kendisi de müfettişten aşağı kalacak değil ya, o
da bir kahve ister. Müfettiş, hemen müdürü arar ve odasına bir kahve
getirmesini söyler. Biraz sonra, kapıda müdür, elinde kahve belirir.
Müfettiş gayet sert bir sesle;
-
- Kahveyi bırak ve
çık.
-
Müdür, odacısının
müfettiş odasında ki saltanatı karşısında titrer ve içinden " Hakikaten,
bu adam beni kurtaracak" der.
-
Biraz sonra, odacı
müdürün odasına girer ve " Müdürüm, o iş tamam. Sen kurtuldun" diyerek
müdür karşısında elde ettiği dokunulmazlığın verdiği rahatlıkla sağ sola
hava atmaya başlar.
-
-
Adam bir siyasi
parti de has bel kader bir yere seçilmiş birisi.
-
Bir gün o siyasi
partinin genel başkanı, adamın yönetimde bulunduğu ile gelir.
-
Genel Başkan,
herkesle tokalaşır ama bizimki, tokalaşma sırasında," Efendim, ne kadar
da yakışıklısınız, inanın hiçbir siyasi parti de sizin kadar yakışıklı
genel başkan yok" der.
-
Genel Başkan
ziyaretini tamamlar ve o ilden ayrılır.
-
Bizim ki, " Nasıl
ama, genel başkanımıza ne kadar da yakışıklı olduğunu söyledim.
-
Her halde bunu
Türkiye'de benden başka söyleyecek bir babayiğit daha yoktur."
-
Bizim siyasetçi,
bunu öyle kullanır hale gelmiştir ki, eğer o genel başkanına yakışıklı
olduğunu söylemezse, maazallah bu gün rejim diye bir şey da ayakta
kalmayacaktı.
-
-
Adam Belediye de
temizlik işçisi.
-
Çalışma saatleri
sabaha karşı daha tan yeri ağarmadan başlar, akşam saatlerine kadar da
sürer.
-
Yine bir gün işine
gitmiştir. Tam da işine kendisini vererek çalışmaya başlamış ki, birden
büyük bir gürültü kopar.
-
Gürültünün geldiği
yöne doğru gider.
-
Bakar ki, çalıştığı
ilin valisi, birileri tarafından tartaklanmaktadır.
-
Valinin
tartaklandığını görür de bizim temizlik işçisi arkadaş durur mu? Hemen,
elindeki süpürge ve faraşla, valiyi tartaklayanları dövmeye başlar. Ben
deyim on kişi, siz deyin yirmi kişi.
-
Temizlik işçisi
hepsini komalık ederek hastanelere taşıtmıştır.
-
Vakit öğleye
doğrudur.
-
Belediye Başkanı
adına, Temizlik İşleri Müdürü kendisini arar ve Belediye Başkanının
kendisini makamında beklediğini söyler.
-
Yine elinde
süpürgesi ve faraşıyla Belediye Başkanının makamına ulaşıp da içeri
girdiğinde, koltuğundan fırlayan başkan, bizimkinin boynuna sarılır ve "
Aferin oğlum, sayende devlet kurtuldu. Dile benden ne dilersen."
-
Aradan iki gün gibi
bir zaman geçer ve Vali, Belediye Başkanı ve kahraman işçiyi makamına
davet eder.
-
Vali, başkana hiç
itibar etmeyerek, doğruca işçinin boynuna sarılır ve, " Evladım, sayende
bende kurtuldum, devlet de. Bu devlet ve millet sana çok şey borçlu."
-
Bizim kahraman
temizlik işçisinin keyfine diyecek yoktur, artık.
-
Ertesi günlerde işe
gittiğinde arkadaşla bile ona gıptayla bakmaya devam ederler.
-
-
Değerli okurlarım,
bu anlattığım olaylar tamamen hayal mahsulü şeylerdir. Ancak, şöyle
çevrenize bir bakın. Toplum da statüsü, sosyal konumu ne olursa olsun,
bir çok insanımızın, kendi hayal güçlerini zorlayarak, bu türden
hikayeleri etrafına anlattıklarına tanık olmuşsunuzdur.
-
Adam 20 ay askerlik
yapar ama, bir ömür boyu abartılı hikayeleri bitmez.
-
Ne bileyim, bu
hikayelerin içinde, yüzbaşıyı tokatlaması, generale efelenmesi bile
buluna bilir.
-
Ben bu türden
adamlara "Vatan Kurtaran Şaban" lar ;diyorum.
-
Siz ne diyorsunuz ?
-
-
BİR İNSAN YARATMAK
-
-
İnsan vardır,
görünür insan,
-
İnsan vardır,
konuşur lisan,
-
Eğer sende adamlık
yok ise,
-
Uğraşsan olur mu,
hayvandan insan?
-
-
Senide yaratan
vardır, eyvallah,
-
Tetiklenirsen asla
olmazsın iflah,
-
İnsan olan insan
insanı dinler,
-
Olur mu meşeden
ateşli silah?
-
H.G.
-
|
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
|
02 |
ÇORUM ANADOLU GAZETESİ
KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
|
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
KISIR DÖNGÜ
-
Bizim ülkemiz ne
yazık ki kısır döngüden çıkamıyor.Bu günün olaylarını ,belleklerimizi
zorlayarak yorumlarsak otuz kırk yıldır değişen bir şey olmadığını
anlarız.
-
İnsanlarımız katı
geleneklerin ve dogma duyguların sarmalarından kurtulamıyoruz.İşin
garibi toplumumuz da bazı etkili ve yetkili kişiler bu duyguları
istismar konusu yapıyorlar. Toplumun büyük bir kesimi bunlara değer
veri-yor olmalı ki bu kısır döngü süreklilik kazanıyor.Değişen tek şey
isimler,yöntemlerde değişen kişilere göre değişiyor.
-
Bunu
tabandan,tavana doğru irdelersek karşımıza şöyle bir tablo çıkmıyor
mu?
-
Töre cinayetleri
,kan davaları otuz,kırk yıl öncede oluyordu şimdide oluyor.Telkin
edenlerle cinayet araçları değişti ama içeriği ve sonucunda değişen
yok.Yine insan yaşamı ucuz,bireylerin duygu,düşünce ve yüreklerinin
önemi yok,yine fırsatçılar her alanda sinsi planlarını
uyguluyor.Toplumları toplum yapan değerleri törpülüyor giderek
erozyona uğrayan değerler sonunda güvensiz,fırsatçı ve bencil toplum
bireyleri olup çıkıyoruz.Buda toplumsal çürümeyi getiriyor,hem de her
alanda çürümeyi..
-
Örneğin okullarda
kaynak olarak yararlanılan dergiler,bu dergilerin seçiminde kalitesi
ve içeriğinden çok yan ürün hediyeleri ve pazarlayıcının ilişki ve
yakınlıkları düşünülerek dayatılıyor.Tabi ki bunda devlet bütçesinden
Milli Eğitim'e ayrılan payın git gide azalmasının etkisi en büyük
etkendir bunu da fırsat bilerek istismarcılarda etkin
oluyorlar,sonuçta öğretmen,öğrenci ve veliler arasında da çelişkiler
doğuyor.Bununda eğitimde kalite yitimine yol açması kaçınılmazdır.
Eğitimde okul,çevre,birey üçgeni çok önemlidir ,bu üçgenin köşelerinin
ortak hedefleri saptanamazsa başarı olanaksızdır ,mevcut uygulamalarda
da bu mümkün değildir.
-
Siyaset
alanındaki kısır döngüde farklı değil,kırk elli yıllık siyasi
geçmişimize baktığımız da bunu net olarak görmekteyiz.Çok partili
döneme geçildiğinden bu güne kadar iktidarların oluşmasında istismarın
payı çok büyük.Bir dönem yoksulluk istismarı iktidarları oluşturdu
daha sonra din istismarcılığı öne çıktı ideolojiler değiştikçe
istismar alanları değişti milli cepheler kuruldu halk kamplaştırıldı
sağ sol istismarcılığı gerçek sorunları unutturdu bu arada kim daha
becerikli istismarcı ise o söz sahibi olmaya başladı geçici başarılar
rüzgarın yön değiştirmesiyle son buldu bu günde dünden farklı
değil yaklaşık otuz yıl önce Türkiye'ye ortak Pazar üyeliği teklifi
geldi Avrupa kendisi bizi istedi zamanın iktidarı hangi rüzgarın
etkisinde kaldıysa bunu reddetti. Türkiye ekonomisi ve sanayisi buna
hazır değil dendi acaba gerçek gerekçe bumuydu?Yoksa bazı çıkarcıların
halkın çıkarına tercih mi edilmişti bu gün neredeyse yalvar yakar
koparılan AB üyeliği umudu uçkur davasından mı sönecek ? Geçmişte
olduğu gibi yine bazı çıkarcıların çıkarı toplum çıkarının önüne mi
geçecek .AB de ne varsa hangi yasalar uygulanıyorsa bizde de aynı
yasalar uygulanacak diye bangır ,bangır bağıracaksınız Dünya'nın
çeşitli ülkelerin ve bir çok kuruluşlarının tepkilerine kulak
tıkayarak uçkur dava sına kilitleneceksiniz bu davayı basite
aldığından değersiz olduğundan değil aksine çok önem verilmesi gereken
bin konu olduğuna inandığım için istismar edilmesine karşıyım insan
yaşamlarının yasalarla sergilenmesine toplum değerlerinin malzeme
yapılmasına karşı olmak gelişmiş ülkelerde normalde ,benim ülkemde
neden olmasın aynı oyunu oynayacaksam oyunun kurallarına uyacaksın
herkes kendine göre kural koyarsa oyun oynanmaz.
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
03 |
ÇORUM ANADOLU GAZETESİ
KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
ÖNEMLİLER Mİ, DEĞERLİLER Mİ ?
Toplumda popüler, yani önemli kişiler
mi, isimler mi, yoksa değerli insanlar mı, kişiler mi hak ettikleri
yeri buluyor ? Diye sorduğumuz bir soruyu sorduğumuzda nasıl
cevaplarsınız?
Ben bu soruyu değerli insanlar
anlamında cevaplamak isterdim, ama ne yazık ki bu sistem az bilen
hatta hiç bilmeye ihtiyacı olmayan kocaman isimlerin altını hiçte
dolduramayan boş insanlara büyük şanslar inanılmaz imkanlar sağlıyor.
Yani sistem, düşünmeyen, okumayan,
sorgulamayan insanlara, sınıf atlama, para, mal,mülk, itibar, hava,
marka, yapay gündem vb. bir çok şeyi sağlıyor. Bunlar için ne mi
gerekli? Cahil olacaksın, en önemlisi bu. Paraya ulaşan her türlü yasa
dışı yolu doğal sayacaksın. Sistem yada yalakalığı yapacaksın.
Bürokrasi yağdanlığı yapacaksın. Al sana para, para olunca da gelsin
servet, ün, itibar, koltuk. Bunları yaşayan kişinin isminin ünü zaten
kişiliğinin önüne geçmekte. Ne gerek var ki adının içini doldurmayan
kof ve boş olması zaten avantaj.
Sistem, az bilen, hatta hiç bilmezse
daha tercih kocaman isimlerin altında kimlikleri yok olan isimleri
yıldızlaştırıp kişiliklerinden önce gelen isimlerinin de içinde kof ve
boş olan insanlara yaşamı gül bahçesi şeklinde sunmaktadır. Ama illa
ki paralı, canti ve havalı olacaksın. Geçmiş yıllarda değer ve artı
değer olmuş ne varsa bunun karşıtı günümüz dünyasında itibar
görmektedir. Bu düşünen bilen insanların içini acıtıp kanatıyor. Bunu
bilenler bilir. Ben biliyorum ki bu yazıları okuyan, okumayan bir çok
insan benimle aynı paralelde düşündüklerini şu an görüp duyar gibiyim.
İsimler uçuşuyor, toplumda kimler bunlar ? Bir çay kahve içimi bilen
insanların konu bulup söyleşemeyecekleri hiçbir değerleri olmadığı
için beyinleri bir şey üretemediği için servetleri, banka hesapları,
araba markaları, kredi kartlarının dışında. Toplumda her değeri (karşı
cins dahil) satın aldıkları ve sahip oldukları edasıyla,
cahillikleriyle hamlıklarıyla caka satıyorlar.
Bunlar hepimizin etrafında oturduğumuz
yerde aynı sosyal çevrede sizden, bizden her gün gördüğümüz insanlar.
Onları görüyor, onlarla ne yazık ki iç içe yaşıyor ve gördükleri
itibar, izzet, ikram karşısında şaşırıp kalıyoruz.
Gözlerinizi çevirin topluma, isim isim
bulacaksınız. Görüntüleri de geliyor gözünüzün önüne. Araba markaları,
evleri-barkları, altınları-pırlantaları daha dün başka durumdaydılar
ne oldu bunlara?
İşte böyle bir ülkede yaşıyor, ne
kadar boş ve hafifseniz, o kadar çabuk yükselip, yukarılara çıkıp,
popüler oluyor sınıf atlıyorsunuz. Okuma ve düşünme fakiri ülkemin
insanları da size amigoluk etmeye o kadar gönüllü ki hemen etrafınız
insan sayılan iki ayaklılarla doluveriyor. Siz zaten dünü
unutmuşsunuz, bugünü yaşıyorsunuz. Keyfini çıkarmaya bakın.
Değerliler nerede?
Onları suçu yok mu?
Bu aklı bir çok şeye eren, yazan,
okuyan, sorgulayan, bilen diyebileceğimiz eğitimli gelişmeye açık, ama
çoğu kez parasız sınıfının bilincinde olan insanlar kahvehaneler,
birahaneler, meyhanelerde ve bazı şeylerin arkasında felsefe
üretirken, bu ülkenin daha ileriye gitme gibi bir şansı yok.
Aydının tanımı çok daha bir başka
noktada olduğu için bu toplumu bilen insanların yukarıda yazdığımız
şekilde yaşamlarını sürdürürken, değiştirip geliştirme gibi bir
hedeflerinin, ideallerinin olmadığı da açık. Çok da iyi bildikleri
dünyanın gidişatı hakkında ki görüşlerini, ekonomiye ait becerilerini
yaşam pratiği içinde ne paraya çevirebiliyorlar ne de güç, kazanım,
itibar gibi değerlere.
Ne yazık değil mi? Böylece de bilen
insan cahilden ve çabuk yükselen popüler insan modelinden daha suçlu
bir durumda yaşayıp gidiyor.
Ama yaşayıp giderken de giderek
küçülen sosyal yaşamdaki yerinde bu sistemi de eleştirme haklılığını
hala kendilerinde bulabiliyorlar.
Buluyorlar da ne yapılması gerekliliği
konusunda hiçte kafa yorduklarını
sanmıyorum. Pastanın bütün payları
cahil ve boş insanların elinde. Belki bir gün of noktasına gelen,
bilen insan çalışan beynini sosyal yaşamın pratiği içine daha doğru ne
yapılabilir, var olabileceğim yerler neresidir, hatta biraz daha
zorlayarak emeğini esirgemeden yaşamın içine dalarsa bilgi çamura da
düşse zaten yaldızıyla kendisini fark ettireceği için belki bu
gidişatın, bu çarkın dişlilerinin doğru yönde çalışmasına omuz
verebilir, katkı sunabilir.
Popüler kültür, tüm toplumu neredeyse
teslim almak üzere. Bunu fark eden insanların gençlere
aktarabilecekleri, verebilecekleri, sunabilecekleri biiir çook
deneyimleri var. Bütün mesele, sosyal çevreleriyle birlikte zaman
denilen hazineyi hovardaca harcadıkları meyhane, birahane ve
kahvehanelerden vb. yerlerden kafalarını kaldırıp gün ışığına
çıkmaları gerekiyor. Çıkınca da boş durmayacaklar. Genç kuşaklara ve
toplumun tüm katmanlarına daha iyi, daha gelişmiş bir toplum olma
özlemi ve ideali içinde emek vermeleri gerekmektedir.
Gelişmiş ülkelerin yaşadıkları güzel
yaşamları, güzel hayatlarını özleme haklılığına elbette ki bizlerde
sahibiz.
Gerçek değerlerin yerini bulduğu bir
dünya için elele!
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
04 |
ÇORUM ANADOLU GAZETESİ
KÖŞE YAZILARI BÖLÜMÜNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
 |
ÜÇ KÜLTÜR, ÜÇ SORUN
Tarım toplumunun
kendi ekonomik gereklerinden kaynaklanan yapısı üzerine kurulan sosyal
dokusu içinde ailenin toplumsal işlevi,içinde babanın,annenin ve
çocukların rolleri bu toplumun kültürünü oluşturur.Bu kültür
içinde,biçimlenen toplumsal değer yargıları kişisel her türlü davranışı
belirler.Bu davranış biçimlerinde geleneksel toplumun belirgin rollerini
görürüz.Bu toplum yapısında doğrular ve yanlışlar açıktır, kurallarla
belirlenmiştir.
Endüstri toplumunun
oluşmasıyla birlikte rollerde değişmeye başlamıştır.Toprağı ekip
biçmenin yerini fabrikalarda çalışmak almıştır.Ailenin genç erkekleri
şehirlere göç ederek fabrikalarda çalışmaya
başlamışlardır.Dedenin,babanın,annenin eğiticiliğinin yerini usta
öğreticiler almıştır.Dünün köylüleri bu günün işçi sınıfını
oluşturmaktadır.Bu yeni işçi artık yeni hayatını kurma konusunda kendi
kararlarını kendi verebilecektir.Ama ne yazık ki kırsal kesimde ve taşra
kentlerinde ve şehirlerin varoşlarında hala aile büyüklerinin kararları
ile evlilikler yapılmakta.
Endüstri toplumunda
ekonomik özgürlüğünü ve parayı kazanmaya başlayan işçi parayı nasıl
harcayacağına evleneceği kişiyi kendisi seçmeye karar verebilmeli.
Ailenin genç erkeğinin şehre yerleşmesi ile birlikte ailenin diğer
bireyleri de şehirdeki bu nimetlerden payını alabilmek için gitmek
istemektedir.Tarım toplumunun zorluklarına karşın sanayi toplumunun
getirdiği kolaylıklar dan faydalanmak gerekir.
Böylece feodal
toplum düzeninden kapitalist toplum düzenine geçme süreci
başlamış,günümüzde hala bu süreç ağır aksak devam etmekte .Bu değişim
süreci içerisinde,
Aile yapıları
değişmekte,
Bireyler
değişmekte,
Toplumsal roller
değişmekte,
Ekonomik roller
değişmiştir.
Çocukların birer
,birer evden ayrılması arkadaşlarıyla ev tutmak istemeleri bu
değişimlerin hepsini beraberinde getirmiştir.Değişme toplumun değer
yargılarında değişmeydi.Geleneksel aile yapısı değişiyor, tarım
toplumunun büyük aile yapısı yerini sanayi toplumunun çekirdek aile
yapısına bırakıyor. Şimdi yeni bir değişim sürecine daha
girilmiştir.Bilgi toplumunda,çekirdek ailede parçalanıyor,tek kişilik
evler dönemi başlamıştır.Anne ,baba ,kardeşlerle bir arada yaşamak bile
sıkıntılı oluyordu.
"Büyük
aileden","tek kişilik" "ev"e geçiş önemli bir değişimdir. Üstelik bu
değişim kek bir yüz yıl içinde yaşanıyor.Bu da hızlı bir değişim
demektir.
Bizim içinse güçlük
daha fazla ,daha tarım toplumunun sosyal davranış biçimlerini yaşarken
"büyük aileden,çekirdek aileye geç menin tam dengelerini kuramamışken,bu
kez de yeni dengeler kurmak zorunda kalmak bizim kuşak ve toplum için
çok sarsıcı olmaktadır.
Kuşaklar arası
görüş farklılıkları,davranış farklılıkları hızla artmakta aileler kendi
içinde bu sancılarını sarsıcı bir biçimde çekmektedir.
Türkiye bir geçiş
toplumu Türkiye üç toplum kültürünü bir arada yaşıyor.Tarım toplumu
kültürü (bizden önceki kuşak),sanayi toplumlu kültürü (bizim
kuşak),bilgi toplumu kültürü (şimdiki kuşak)
Aile yapımız tarım
toplumu kültürünü güçlü bir biçimde sürdürüyor.Aile bireyleri
birbirleriyle sıkı duygusal bağlarını devam ettirmek istiyor kendi aile
yapısını hala tahlil etmekten yoksun.Ailenin en sorumlu kişisi baba
geleneksel rolünü sürdürürken sorgulamayı ve yetkiyi de elin de
bulundurmak istiyor.
Kentte doğup
büyüyen insan bağımsız kişilik kazanıyor. Kendi sorumluluğunu taşımak
istiyor.Bağımsız kişilikli birey olmak isterken bireyler geleneksel aile
yapısı nedeniyle tarım toplumunun geleneksel kültürüyle sanayi
toplumunun çağdaş kültürü arsındaki çelişkileri de yaşıyorlar. Dünün
doğruları ile bu günün doğruları,dünün yanlışları ile bu günün
yanlışları çelişiyor.Bu durumda insanlara yardımcı olacak ne bir kurum
ne de bir kuruluş vardır.Çatışma aile içinde yaşanıyor.İnsanlar dolu
dizgin birbirlerini suçluyor, kırıyor,başka bir yaşama ufuk açmak
zorunda kalabiliyor. Bugün anne, baba olan kuşaklar kendi çocuklarının
da kendi gençliklerinde çektikleri sıkıntıları,yaşadıkları
sorumlulukları biliyorlar onlarda benzer şeyler yaşamışlardı,ama
kendileri anne baba olunca çocuklarına karşı davranışları eskisine
benziyor.Çünkü onlarda geleneksel sorumluluk anlayışının dışına
çıkamıyorlar.
Elbette çocuklarına
karşı daha anlayışlılar,elbette bir çok şeyin değiştiğini kabul
ediyorlar ama çocuklarının yeni isteklerine karşı nasıl bir yaklaşım
göstereceğini bilemiyorlar.
Gençlerde ise durum
değişik onlar sanayi toplumunun bağımsız bireyi olarak kendilerini özgür
bulmuyor.Aslında istedikleri kendileri gibi olabilmek.Bunu hazırlarlar
mı ? Kendilerine güveniyorlar mı? Elbette yeterli değil ama başka türlü
olabilir mi ? Kendine güveni yeterli değil kendilerine bu anlamda
destek veren bir ortam içinde değiller.Tersine bu bire kimliğini arama
çabaları hep yanlış yorumlanıyor.Bu anlamda bağımsız birey olma çabaları
çatışma ile sonuçlanıyor.Aile içinde çatışma,eğitim kurumunda çatışma
toplumda çatışma, değişimi hızlandıran en önemli bir etken dünyanın
bilgi çağına geçmiş olması.
Bilgi alışverişini
kolaylaştırıyor,toplumsal değer yargılarını değiştiriyor.Bu değişimin
olumlu ve olumsuz değişimleri birlikte yaşanıyor.
Üç kültürü birden
yaşamak bir insan için gerçektende fazla .Ama biz bu fazlayı yaşamak
zorunda kalıyorsak,kendimiz için en iyi olanı bulmak zorundayız.
Çabalarımız bunun
için;
Hoşça kalın !..
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
BİR SONRA Kİ Sayfaya dönmek için
tıklayınız |
|
|
|
|
05 |
ÇORUM ANADOLU GAZETESİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNE GİTKET İÇİN TIKLAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
 |
HİTİT
İlimiz Hititlerin baş şehrinin bulunduğu şanslı
yerdir. Hititleri tanıtan pek çok eser bulunmaktadır. Bunların pek
çoğu çeşitli kütüphanelerde bulunmaktadır. Çorum il Halk
Kütüphanelerinde ve Müzelerinde de pek çok olmamakla beraber eserler
bulunmaktadır.
Kütüphanede göreve başladığım yıllarda Çorum’da bir
Hitit Kütüphanesi kurulması için çalışmalar yapılmıştı. Bizlerin bir
işi planlı,projeli yaptığımız görüldüğü pek görülmüş bir şey olmadığı
hepinizce malumdur. Bu iş içinde plan,proje yapılmadan önce
tartışılmış yapılması kararı için konuşulmuş,bu tasarı girişim olmadan
unutulmuş gitmişti.
Bu önerinin baş mimarı olan Rahmetli Belediye
başkanımız Turan Kılıççıoğlu ile kütüphanede bulunan el yazma
eserlerin ilk defa Ankara’ya götürülmemesi için yaptığımız istişarede
bu konu da dile gelmişti. Hatta Başkana bir minibüs tahsis etmesini,bu
minibüste,fotokopi ve diğer kopyalama aletlerinin
bulunmasını,harcırahı ve giderlerinin karşılanması halinde bütün
Türkiye’yi ve Avrupa’yı gezerek kitapların asıllarının
toplanmasını,tek nüsha olup,baskısı yapılıp da piyasada kalmamış
eserlerinde fotokopi veya fotoğraflarının alınması bu bilgilerinde
ciltlenerek Hasan Paşa Kütüphanesinde bir salonda yada,bir bölümde
araştırmacılara açılmasını konuşmuştuk. Hasan Paşa Kütüphanesinin bu
kitapların konulması için yeni bir raf gereksiniminin olacağı gündeme
gelmiş;yazma kitapların Çorum’da kalması için Kültür Bakanlığına
Başkanın verdiği söz gereği eksik olan saçtan kitap raflarının
yapılması için o zamanın Atölye şefi olan Erol beye direktif vermişti.
Benim çalıştığım zaman içerisinde kütüphanenin orta boy bölümüne saç
iki raf yapılmış ve montajı da yapılmıştı. Birinci aşama olarak
girişim ve tarafımdan istenilen araç ve gereçler içinde seçimden sonra
yapılmasını konuşmuştuk.
Bu girişim iki saç rafla güdük kaldı.
O zamanki seçimlere takılarak ve Başkanın vefatı ile proje rafa
kalktı. Benim çok bu girişimlerimde Bakanlığın gözünden kaçmayarak
TALTİF (!) edilerek Tatvan’a Müdür olarak tayınım çıktı. Bizde
emekliliğimizi istedik,bu projede böylece ortadan kaldı.
Bu anı ve çalışmaların gün ışığına
çıkması daha doğrusu nereden çıktığı ise,HİTİT ile ilgili resmi
kurumlar ile bir ticari kuruluş birliği bu işe el atmaları. Birisi;bir
HİTİT albümü,diğeri ise bir HİTİT web sitesi açma girişiminde
bulunması.
Gerçek çalışmalar yapmak için,gerçek
kişilerin bir şeyler yapması gerekir. Laf ile peynir gemisi
yürütülemez. Her şeyi para ile hallederiz diyenleri görüyoruz. Son il
yıllığında Çorum hakkında her bilgi mevcut mu ? Bu güne kadar Çorum
hakkında yapılar web sitelerinde layıkıyla Çorum tanıtılıyor mu ?
Zannetmem. Benim sitemde bile daha Çorum’un onda birini tanıtamadım.
Ne yapayım,etim ne ise budum bu kadar olacak.
Hititleri tanıtalım. Hititlerle ilgili
materyali Çorum’da toplayalım. Kazıların hızlandırılması için
dernekler ve ticari birliklerin katkıları ile güçlendirelim. Ne
dersiniz ? Var mısınız ? Yoksa yine laf salatası yaparak,yaptıkta oldu
mu diyeceğiz ?
|
BU ÇALIŞMA TELİF ESERİDİR İZİN
ALMADAN KULLANMAYINIZ! |
BİR ÖNCEKİ Sayfaya dönmek için tıklayınız |
|
SAYFA BAŞINA GİTMEK İÇİN
TIKLAYINIZ |
|
|
|
|
|
BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA KIYMETİ ARTAR! |
Hazırlayan
Mahmut Selim GÜRSEL yazışma adresi corumlu2000@gmail.com |
DİKKAT ! BU BİLGİ TELİF ESERİ
OLUP YAZARI VE YAYINEVİMİZDEN İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR |
|
Gizlilik şartları ve Telif Hakkı © 1998 Mahmut Selim GÜRSEL
adına tüm hakları saklıdır. M.S.G. ÇORUM |
Hukuka, Yasalara,
Telif ve Kişilik Haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir. |
|