ŞAİRLER ALFABETİK SOYADI DİZİNİNDE BUNMAKTADIR!

YIL 1  SAYI 12    10-Eylül-2016

AFACAN Orhan
AKÖZ Mustafa
AKTAŞ Muhsin
ARTAR Mesut
BİÇER Özgür
BİGA Dilek
CANBABA Ahmet
CIRIL Suhubi Ulvi
ÇAYCI Üzeyir Lokman
ÇETEN Paşa
ÇETİN Ahmet
ÇOBAN Ayşe
DEMİRCİ Metin
DEMİREL Aytül
DUYGUN Erol
GÖKGÖZ Mustafa
GÜNDOĞAR Mehmet
GÜRSEL Mahmut Selim
HARDAL Rıza
HARDAL Sevim
KADAYIFCI Mehmet Ferit
KANDEMİR Rıza
KARABAY Aydın
KARADAĞ Mehmet
KARAKAŞ Sakin
KAYMAK Güner
KAYMAK Halil
KILIÇ Haydar
KILIÇ Yaşar
KURT Arap
KURTBAŞ Ahmet
ÖZBEKMEZ Hıfzı
ÖZSÖNMEZ K. Tanju
SEZER Ömer
TIĞLI Erhan
TOMBUŞ İhsan
TOMBUŞ Şevket
TÜRKMEN Adile
TÜRKMEN Cuma
 

 

 

 

01 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

AFACAN Orhan
1950 yılında İzmir Gaziemir’de dünyaya geldim. İlk Okulu Gaziemir’de, Orta Okulu Şirinyer Ortaokulunda okudum ve İzmir Namık Kemal Lisesi Edebiyat bölümümden ayrılarak tahsilimi tamamlayamadım.
Orta Okul yıllarında TSM nin bende oluşturduğu tutku ve istekle şiir yazmaya merak sardım. İzmirli bestekâr Yusun NALKESEN’in dillerde destan olan VEDA BUSESİ’nın sözlerini değiştire değiştire şiir yazma yeteneğimi geliştirdim. Bu ardada rahmetli Yusuf Nalkesenin öğretmenlik yaptığı Kemer’deki okuluna gider, yazdıklarımı gösterirdim. İyi olmasada devamlı yazdım.
1971 yılı askerliğimden sonra Emniyet Genel Müdürlüğünde Polis Memuru olarak mesleğe girdim ve çeşitli illerde görev yaptım. Doğu hizmeti dönüşü Ankara’da göreve başladım ve buradaki yıllarımda TRT sanatcıları ile tanışma sonucu Piyanist Erkan YÜKSEL bir şiirimi besteledi ve seslendirdi. TRT repartuvarında farklı besteciler tarafından beslenemiş sözlerim mevcuttur.
Sayın Bilge ÖZGEN, Feritt SIDAL ve Erdoğan BERKER ile Ankara’da tanıştığım ve yardımlarını gördüğüm bestecilerimizdirler.
Ankara’da yazdığım bazı şiirlerimi beğenilmiyor diye kimselere göstermedim. İzmir’e atanıp daha sonrada emekli olunca sanat dünyasından uzaklaştım ve şiir yazmaya ara verdim.2005/2006 yılında Hac’ca gittiğimde yazdığım 160 kıtalık dini şiirle tekrar şiir yazmaya başladım.
2008 yılında Gaziemir Belediyesi TSM korusuna katıldım ve Ertuğrul POYRAZ ile oluşan arkadaşlık sonucu Ankara’da kimseye vermediğim şiirlerimi kendisine vermeye başladım. Bir, iki derken ortak çalışmalarımız çoğalmaya başladı.
2008 Mayıs ayındaki Koromuzun final konserinde ortak çalışmamız olan MUTLULUK SÖZ VERDİ’Yİ seslendiren Ertuğrul POYRAZ yorumu ve bestemizle müzik dünyasında farklı ve iddialı olduğumuzu kabul ettirdiği dinleyicilerin aldığımız olumlu tepki ortaya çıkarmıştır.
Ertuğrul POYRAZ ile olan ortak çalışmamızdan dolayı ikimizi Saadettin KAYNAK ve Vecdi BİNGÖL ikilisine benzetmektedirler.
Toplumsal, siyası, milli, dini, sevgi konularında yazdığım şiirlerim internette sayısız sitelerde yer almakta, milli şiirlerimi’’ Mehmet AKİF ruhu yaşıyor’’diye ifade etmektedirler.
İnternet Gazeteciliğinde bir çok şiir köşem mevcuttur.Halen İzmir’de yaşamakta olup evli ve iki çocuk babasıyım.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info   yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Orhan AFACAN
GÜL KURUSU GÖZLERİN

Yine yollara dalmış
Gül Kurusu Gözlerin.
Bana hasreti salmış
Gül Kurusu Gözlerin.
 
Sözün bittiği yerde
Gözümde perde perde.
Deva içimde derde
Gül Kurusu Gözlerin.
 
Bazen alev,bazen su.
Bakışı aşk duygusu.
Gönlümün tek doğrusu
Gül Kurusu Gözlerin.
 
Hep mahmur makamında,
Arzular meyanında.
Aşk,aşk nakaratında
Gül Kurusu Gözlerin.  
 
Orhan AFACAN
ANNELER KIRIK GÖNÜL

Anneler günümü kırık gönülle
Kaç defa annemsiz kutlamaktayım.
Veremediğim bir kırmızı gülle
Acılar içinde kıvranmaktayım!!!
Kolları sarmaşık, yüreği aşktı.
Sabırla, hoşgörü tercihi şıktı
Babama deliler gibi âşıktı.
Öyle bir aşk için zorlanmaktayım.
Kırmızı gül onun için Uhut'tu.
Onu hep bağrında, başında tuttu.
Resul hasretini öyle avuttu
Şefaat bulduğuna inanmaktayım.
Sanmayın anışım bu özel günde.
Sevincimden olsun yahut hüzünde.
Aklımda, dilimde, her an gönlümde
Kanıyla, canıyla yaşamaktayım.
Babalıkta yaptı kaç çocuğuna.
Neler vere bilsek azdır uğruna. –
Vakitli, vakitsiz sık sık ruhuna
İhlasla, fatiha okumaktayım.
Benimde çocuğum, torunlarım var
Ayrı ayrı derdi, sorunlarım var.
Hoşgörü, sabırla yorumlarım var
Akıp, giden zaman ırmağındayım
Saçına hayrandı salkım söğütler
Gözünde hazır bulutlu hüzünler
‘Rehberim olur’ verdiği öğütler
Halen ellerine tutunmak tayım.
Anınca hüzünlerle doluyorum
Anılar içinde kayboluyorum.
‘’Hak emri’’ deyip sükut buluyorum
İnnalillahi’yi anlamaktayım.
Dünyada annesiz çok büyüyen var.
‘Doğalı’ anneyi geremeyen var.
Görüştürülmeyen, görüşmeyen var
Acaba hissimi davranmak tayım?
Babasız doğdu, Annesiz büyüdü
Ümmetin önünde örnek yürüdü.
Korkarım sevgimi riya bürüdü
Her iki dünyamı yıpratmaktayım...
Boğazından kesip bizi beslerdi
Masalla dünyamı renkler, süslerdi.
Büyük bir adam olmamı isterdi
Sıcaklığını hep aramaktayım....
‘Uyuyup, büyüyüm" ne çok isterdi
Geciksem uyumaz yolda beklerdi.
Geldiğimde Allah'a şükrederdi
O korkuyu bugün yaşamaktayım
Kabrine bıraktım belenmiş gibi
Dünyada ilk, tek, son ölenmiş gibi
Bir bıçak ki yeni bilenmiş gibi
Hasreti içimde yıpranmaktayım..
Hayalimde durur hep kefeniyle
Melekti adeta beyaz teniyle.
‘ Hoşça kal’’ demedi bana eliyle
Üzülüp, üzülüp kahrolmaktayım

 

 
Orhan AFACAN
BİR TANESİN SEN--

Sevgilimsin diye hep söylüyorum
Güzelsin,şirinsin bir tanesin sen
Senden güzel varmı hiç sanmıyırom
Güzelsin,şirinsin bir tanesin sen
 
Ne güzel söylüyor ismimi dilin
Sanki bir kelebek elkimde ,elin.
Yeryüzünde yoktur eşin,benzerin
Güzelsin,şirinsin bir tanesin sen.

Yalnız beni sev,sen ömür boyunca
Dertler dert değil yarim olunca.
Dudağından aşkım sözü çıkınca
Güzelsin,şirinsin bir tanesin sen.

 
Orhan AFACAN
GÖZLERİN HERŞEYİ ANLATTI

Beni mutlu etti dünkü rastlantı
Gözlerin her şeyi bana anlattı
Ümitsiz aşkıma ümitler kattı
Gözlerin her şeyi bana anlattı
 
İstediği kadar gizlesin dilin
Anlaşıldı benim, her an hayalin.
Ellerin elinde olsa da elin
Gözlerin her şeyi bana anlattı.
 
Baktıkça kalbimi oyarcasına
‘Canım’ dediğimi duyarcasına,
En mutlu bir günü yaşarcasına
Gözlerin her şeyi bana anlattı
   
Orhan AFACAN
ASKER YARİ

Asker Yâri olunca gurur duyup oynadın
Başımın tacı deyini, ay yıldızı bağladın.
Davul, zurna eşliğinde askere yolladın
Dönecektir inşallah sağ salim bu Mehmedin.
 
Sacından yollamışsın aşkla sakla diyorsun
Nefes alış veriş ye öpüp, kokla diyorsun
Günleri sayıyorum hep şafakla diyorsun
Dönecektir inşallah sağ salim bu Mehmedin.
 
Adın yazılı künye taktığın bileğimde
Bir Vatana bir sana yer var yüreğimde
Sana dönme arzusu benim her dileğimde
Dönecektir inşallah sağ salim bu Mehmedin.
 
   
Orhan AFACAN
EZANLAR 

Allah bize var olduğunu 
Hatırlatıyor Ezanlarla.. 
Allah, biz bir olduğunu 
Hatırlatıyor Ezanlarla… 

Allah, bize büyüklüğünü 
İnsanların küçüklüğünü 
Muhammedin Resullüğünü 
Hatırlatıyor Ezanlarla… 

Allah, kudretine niyazı 
Hatırlatıyor Ezanlarla.. 
Dinin direği farz namazı 
Hatırlatıyor Ezanlarla… 

Hakk’a olan inancımızı 
Tazeliyoruz ezanlarla.. 
Resülüllah’ a aşkımızı 
Artırıyoruz ezanlarla… 

İslam’ın, imanın şartını 
Tekrarlıyoruz Ezanlarla.. 
İnanmış olmanın tadını 
Fark ediyoruz Ezanlarla… 

Sahipsiz olmadığımızı 
Fani olan varlığımızı 
Ölüme hazırlığımızı 
Hatırlıyoruz Ezanlarla… 

Lanetlenmişi öfke ile 
Çatlatıyoruz Ezanlarla.. 
Makam’ı Mahmut’u resule 
Hazırlıyoruz Ezanlarla… 

Bilal’ı bir günde beş kere 
Hatırlıyoruz Ezanlarla… 
Orhan’ı, herkesi cemaat’e 
Çağırıyoruz Ezanlarla.
 
Orhan AFACAN
BİN CANLA SEVİYORUM TÜRKİYE’Mİ-

Bin canla seviyorum Türkiye’mi
Dirilir, dirilir de ölürüm ben
Çok özel yaratmış Hak bedenimi
Ancak Türkiye’mle örtünürüm ben.
Sakarya nehrinden Dicle, Fırat'a
Sağanak, sağanak dökülürüm ben.
Âliyle kardeştir Ökkeş, Rıfat’a
Zengin nüfus, zengin bir kültürüm ben-
İstanbul aşkıyla Fatih olurum.
Dağları Çağlara götürürüm ben
Kocatepe’de mevzii bulurum
‘’Akdeniz’i ilk hedef’ ’görürüm ben.
Söğütlü Osman’ım, kayı boyundan
Kur’an’ aşkıyla büyütülürüm ben.
Çekinmem, korkmam en kötü oyundan
Düşmanın gözünde iz sürürüm ben
Toprağa tohumdur alın terlerim—
Zemzem kadar bereketli, gürüm ben
Resulün ‘’aguş’ açtığı askerim
Ezelden beridir hür, özgürüm ben...
Dört mevsimde çiçek acar bahçemde
Dostluğa, sevgiye gömülürüm ben.
Laz,Kürt,İstanbul kokusu lehçemde
Aruz, aruz kalbe örülürüm ben
Cephede kahraman, devlette memur
Okulda öğrenci görülürüm ben
Çalışmamla olur vatanım mamur
Takdirde edilir, övülürüm ben.
Misafir perverim, ikramım boldur
Bir lokma ekmeği bölüşürüm ben.
Mevlana’yla, Yunus gittiğim yoldur.
Yaratılmışı hep hoşgörümüm ben

Orhan AFACAN
TORUNUM YARIN 18 MART'TIR

Sevgili torunum: bak yarın 18 Marttır.
On sekiz Mart ne! Bilmen ‘’Var Olman’’ için şarttır.
Otur şöyle yanıma birazcık anlatayım.
Dünü, günü, yarını birbirine katayım
Kuruluşa gidelim biz ilk önce özetle
Olacakları olmadan sen, çok güzel gözetle.
Bir çınar çıktı 1290 da Söğütten
Güç aldı Edabali’nin verdiği öğütten-
Dallandı, budaklandı, güçlendi, köklendi
Sonra İstanbul’a fetih için yüklendi.
Böylece Fetih hadisiyle muhatap oldu
Fetihle, haçlı daha çok kin, ıstırap doldu
‘’Cihan Devleti’’ oldu kaç asır ecdadımız.
Hasta Adam’a çıktı daha sonra adımız.
1453 ten 1915’e
Gelibolu’yu verdiler Cehennemi bir ateşe
Denizden, karadan havadan tam muhasara
Hayatı bırak, ölüme bulunmuyor ara.
Dedesiyle, babasıyla yan yana torunlar
Canlarını alan oyuncakları, kurşunlar.
Siperi, zırhı oldu yığılan boş kovanlar
Mehter marşı söylerdi mermilerle, avanlar..
Ölümü bile yendi imanı, cesareti.
Vatan aşkıyla bitti hayata esareti.
Çocuk canıyla yaptı en güzel ticareti.
‘O’du Kutlu asker “”diye resulün işareti.
Makberi değil O’nun Çanakkale Cenneti.
Başındaki gül, Selvi Resule şahadeti
18 Martta yeni bir çağ girilmedi
Ne yaptılarsa da Çanakkale geçilmedi.

Ağlama ki kalmasın şehitlikte gözyaşın
Çanakkale ruhuyla sen ahirete taşın.
Vatanı, hilali sözde değil özünle sev
Emeğinin teriyle yıkanan, yüzünle sev.
Aklın gözden dökülsün, dizde bağın çözülsün.
Ruhun tenden sökülsün belin, başın bükülsün.
İhramla, cüppeyle değil, kefen giyerek gez
‘’Cephedeyim, şehit oldum ben’’ diyerek gez.
Vatan, bayrak aşkını tüm hücrelerinde sez
“”Ömrünün Doktorası “”hazırlayacağın tez.
Ecdadımız anlamış ,çok iyi biliyordu.
Madde de, manada lazım bir güçlü ordu.

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

02 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

AKÖZ Mustafa 1956 Şair
            1956 yılında Çorum Mecitözü İlçesi Bayındır Köyünde dünyaya geldi.
            İlk ve orta tahsilini Mecitözü ve Çorum’da tamamladı.
            Aşıklık ve şiir denemelerine,halen yaşamış olduğu hayatın tatlı ve acı gerçekliğinden etkilenerek başlamıştır. Şiirlerinde mertlik ve duygusallık üzerine yazmaktadır.
            Şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. 2000 tarihinde yayınlanmış “Sitem” isimli bir şiir kitabı vardır.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı
 
 
Mustafa AKÖZ
BACIM

Dertli bacım beni soruyormuş,
Sorma bacım ben bende değilim.
Garip gardaşım nasıl diyormuş,
Sorma bacım ben bende değilim.
 
Sabır tarlasından beni yordular,
Kader rüzgârıyla beni savurdular,
Aşk ateşinde beni kavurdular,
Sorma bacım ben bende değilim.
 
Aklım kayıp, fikrim zayi oldu.
Dikenler sivrildi gülüm soldu,
Ömür ambarına hep çile doldu,
Sorma bacım ben bende değilim.
 
Amentüye inandım, iman ettim,
Kadere el bağlayıp boyun büktüm,
Sabır tarlasına selamet ektim.
Sorma bacım ben bende değilim.

 

 

Mustafa AKÖZ
KADER

Kader benimle arkadaş oldu,
Nereye gitsem hep benimle geldi.
Gül ile okşadı beni diken ile sevdi,
Böyle bir arkadaş oldu bana.
 
Yolcu oldum önüme asfalt serdi,
Pabucun iyisini verdi altını deldi.
Misafir oldum altıma iğneli halı serdi,
Böyle bir ev sahibi oldu bana.
 
Kaymak verdi, bal verdi dertli tabakta,
Kahve verdi, çay verdi gamlı bardakta,
Ağırladı beni çilemiş yorganla, yatakla.
Böyle bir dost oldu bana.
 
Kristal ayna verdi gözlerim aldı.
Gümüş tarak verdi saçlarım yoldu,
Sevgi verdi, aşk verdi bağrımı deldi,
Böyle bir arkadaş oldu bana.
 
Alnım ak amma karalıymış yazım,
Kimse benim gibi olmasın Hak’tan niyazım,
Bu kaderden kurtulamadı garip AKÖZ’ÜM
Böyle bir yoldaş oldu bana.
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

03 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

AKTAŞ Muhsin 1966  <Şair>
1966 yılında Giresun’un Espiye ilçesinin Akkaya köyünde doğdu, İlkokulu köyünde okudu, Orta ve Lise’yi güç şartlar altında Bursa İHL de bitirdi. Bir Süre Açık Öğretime devam etti. Öğrenimini yarıda bırakıp, satış ve pazarlama sektörüne girdi.
On yıla yakın bir süre İzmir’de yaşadı, Şu an Bursa’da, bir fabrikada üst düzey yöneticisi olarak yaşamını devam ettirmektedir.
Şair ve yazar evli olup, dünya güzeli 3 kız çocuğu babasıdır.
Daha çok serbest şiirler yazmakla beraber, halk şiiri ve hece tarzında şiirlerde yazmaktadır.
Internet’te Yazarımız http://corumlu.com , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir
 
 
Muhsin AKTAŞ
GÖZÜMDE BİBER SATSALAR

Gözünde aradım çayın demini
Dillerime vurdum aşkın gemini
Her nefeste ettim büyük yemini,
Senden başkasının olamam gülüm
Hücrelerim hayat buldu seninle
Tenim kavilleşti pamuk teninle
Genlerim sözleşti gönül geninle
Senden başkasının olamam gülüm.
Dünyayı çekseler göğün sathından
Güneşi sürseler binek atından
Ölümü kovsalar rahman katından
Senden başkasının olamam gülüm
Geçtiğim yollara diken atsalar
Gelip ayağıma her gün batsalar
Mizabi gözümde biber satsalar
Senden başkasının olamam gülüm
30.07.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
YAKMA ATEŞİ

Ağlama gözlerim bir kez olsun sus
Yar geldi aklıma kalmadı ki us
Aşkın hücresinde tutuyorken yas
Gülüp de göğsüme yakma ateşi

Güneşe çarşaflar gerdirme bana
Bak sonra kar olur yağarım sana
Zaten yaralıyım sevdadan yana
Bilip de göğsüme yakma ateşi

Daha yeni buldum aşkın yolunu
İnan şimdi sardım yârin kolunu
Görmek istemem ki mevta salını
Gelip de göğsüme yakma ateşi

Banketler ağlıyor şafak başında
Çok âşıklar görmüş eli döşünde
Mizabi ok yemiş gece düşünde
Dolup da göğsüme yakma ateşi
09.08.2008
   
Muhsin AKTAŞ
SÖYLEMEM EDEBİMDEN

Sana olan aşkımı bir Allah bilir bir ben
Bazen haykırmak gelir el âleme içimden
Set çeker deli yürek asılarak saçımdan
Hesapsız sevdim seni söylemem edebimden.

Ne gece nede gündüz hiç aklımdan çıkmazsın
Geceleri düşümde gezme ile bıkmazsın
Bir gün olsun bu canı sözlerinle sıkmazsın
Hesapsız sevdim seni söylemem edebimden

Bakışların gözüme yol sormadan varalı
Hiçbir hesap vermeden kalp köşkümde duralı
Ne hece kaldı bende nede imla kuralı
Hesapsız sevdim seni söylemem edebimden

Mizabi özlü sevgi işte böyle bir şeymiş
Cebir mantık felsefe anlamam sormam neymiş
Yârin elinden zehir tadı sorulmaz meymiş
Hesapsız sevdim seni söylemem edebimden
15.10.2008 1.15

 

 

Muhsin AKTAŞ
ELBET BİR GÜN KAVUŞURUZ

Sahilin birinde ben diğer tarafında sen
Dalgalar haber verir eğilir dinlerim ben
Hüzün çöker içime aşkın namelerinden
Sensizlik yağar gökten içinde kaybolurum

Buğulanmış gözlerle denizlere dalarım
Çekil yarla aradan kor ateşle dolarım
Al götür sevdiğime saçlarımı yolarım
Sensizlik ağar gökten aklarda kaybolurum

Sahilleri beklerim senli hayal kurarak
Kumsallarda yürürüm yakamozlar vurarak
Mercanlarla ağlarım gözlerini sorarak
Sensizlik doğar gökten günlerde kaybolurum

Mizabi biter hasret denizler de sıvışır
Bakarsın başucundan karabatak savuşur
Gerçek seven âşıklar elbet bir gün kavuşur
Sensizlik ağır gökten sislerde kaybolurum
12.03.2005- Değişiklik 06.09.2008
   
Muhsin AKTAŞ
KÖR KURŞUNLA VUR BENİ

Pamuk elin üşüyüp başına çiğ yağarsa
Ayrılık şarkıları gökyüzüne ağarsa
Gideceğim diyerek bedeni ter boğarsa
Ölüm şekli fark etmez barutlara kar beni

Güneş yere inerek gölgemizi vurursa
Yıldızlar üzerinde benden ayrı durursa
Gideceğim diyerek içini zor bürürse
Ölüm şekli fark etmez mayınlara sar beni

Çiçek dalından kopup sokaklarda solarsa
Sevdanın rengi solup sarı renge çalarsa
Gideceğim diyerek içine kar dolarsa
Ölüm şekli fark etmez bombalara kur beni

Aşk bülbülün susarak yıldızlara küserse
Mizabiyi bırakıp yâd ellere eserse
Gideceğim diyerek gönlünü kor basarsa
Ölüm şekli fark etmez, kör kurşunla vur beni
21.07.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
BİLE BİLE ÇEKTİM ECELİN PİMİNİ

Üşenmeden peşinden ömür boyu koşarım
Yatalak olup kalsan başım üste taşırım
Buzda kalır ellerim titreyerek üşürüm
Yarı yolda bırakıp bitirme beni yârim.
 
Güneş olur doğarım yağmur gibi yağarım
Evde yerim yok ise kömürlüğe sığarım
Dertlerini ver bana yüreğimde boğarım
Yaban elde bırakıp yitirme beni yârim
 
Çok hesaptan anlamam canım iste vereyim
Sana gelen cefayı gökyüzüne süreyim
Mümkün olan her anda gül yüzünü göreyim
Balçık gölde bırakıp batırma beni yârim
 
Ne tapu nede senet hiç biri yoktur bende
Fırtına dolu günler her biri kaldı dünde
Bundan gayri tüm benlik varıp toplandı sende
Çürük dalda bırakıp yatırma beni yârim
 
Gönlünde geçireyim ömrümün son demini
Mizabi ilk gün etti gözlerinde yemini
Seninle bile çektim ecelimin pimini
Sensiz salda bırakıp götürme beni yârim
26.10.2008
   
Muhsin AKTAŞ
ELE DÖNDÜ YÜREĞİM

Semanın direğini eritti gözyaşlarım
Aşkın cehenneminde küle döndü yüreğim
Yıldızlarların altında gelişini bekledim
Gelen giden olmadı yola döndü yüreğim

Rüzgâr sustu dinledi sabahı sabah etti
Ay geldi yanağıma öptü okşadı gitti
Kuru tahta içinden kanlı yaş sökün etti.
Gelen giden olmadı yele döndü yüreğim

Gözlerim sokaklarda sefil sefil dolaştı
Ayın şavkı üstümde ne çabucak gün aştı
Yüreğimdeki hicran Leylalara ulaştı
Gelen giden olmadı çöle döndü yüreğim

Şiirler öksüz kaldı satır satır ağladı,
Her dörtlükte Mizabi karaları bağladı
Hıçkırdı gece kuşu gönülleri dağladı
Gelen giden olmadı ele döndü yüreğim
10.07.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
GİTMESİN

Dön bir bak gözlerime kızgın miller çekerim
Senden gayri bir yâre bakıp görmesin diye
Her düşün sonrasında gemileri yakarım
Senden gayri bir yâre çekip gitmesin diye

Ayaz olur düşerim gecenin çeyreğine
Yağmur olur yağarım toprağın gevreğine
Bir an durup dalarım sözlerin seyreğine
Senden gayri bir yâre söküp gitmesin diye

Yüreğimin bendine dikenleri saramam
Bile ölmek dileğim başkasına varamam
Nursuz yüzün peşinde mutluluklar aramam
Senden gayri bir yâre sekip gitmesin diye

Sevginin harmanında yâd gözlere bakamam
Bu temiz sevdamıza yaban turpu sıkamam
Mizabim gönüllerde temiz aşkı yakamam
Sende başka bir yâre akıp gitmesin diye
16.08.2008
   
Muhsin AKTAŞ
ALKIŞ TUTTULAR

İhale yaptılar hep hile yaptım
Allah’ı bırakıp paraya taptım
Yoksulun elinden malını kaptım
Coşarak güldüler alkış tuttular

Müminin yanında camiye gittim
Ayyaşı görünce şişede bittim
Menfaati gördüm dinimi attım
Koşarak geldiler alkış tuttular

Seviyorum deyip yalan söyledim
Aşkla dalga geçip gönül eyledim
Yolda aşüfteden çocuk peyledim
Övüp saz çaldılar alkış tuttular

İdareci oldum altımı ezdim
Mesaiden kaçıp sokakta gezdim
Nice garibanın derisin yüzdüm
Gülmekten öldüler alkış tuttular

Dedi kodu ettim yuvalar yıktım
En güzel ormanı elimle yaktım
Mehmet’in göğsüne kurşunlar sıktım
O yapmaz bildiler alkış tuttular
Lise önlerinde eroin sattım

Fitne tohumunu sulara kattım
Dürüstleri kovup hırsızla yattım
Gaflete daldılar alkış tuttular
Menfaat uğruna bindim sallara
Dikenleri döktüm düzgün yollara

Makam için girdim çirkef kollara
Göklere saldılar alkış tuttular
Gücüm yettiğince halka söyledim
Mizabice biraz sitem eyledim

Dilim döndüğünce varıp payladım
Alaya aldılar alkış tuttular
10.09.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
CANINDA KALDIM 

Dağları taşları elden geçirdim
Bedenimde etler katıldı kaldı
Yüreğimi vatanından göçürdüm
Karakaş karagöz tutuldu kaldı
 
Yârimin yüzünde kâinat gezdim
Mahur bakışında cenneti sezdim
Bir gün gider diye semayı ezdim
Kaşlarım havada çatıldı kaldı
 
Buhranı yaşadım anın içinde
Huzur bulunmazmış gönülp içinde
Ömrümü tükettim neden niçinde
Aklım üç paraya satıldı kaldı
 
İblisin ipini düğümeyledim
Gönlü gözyaşıma güğümeyledim
Kalan ömrü sana sağımeyledim
Kalbim aşk kuyuna atıldı kaldı
 
MİZABİ sözdedim dönmem geriye
Gözlerinden gayri bakmam beriye
İstemem ne huri nede cariye
Canım can evine katıldı kaldı
23.01.2009
   
Muhsin AKTAŞ
YAR AKILAN DÜŞÜNCE

Rüzgârın kucağında uçar gidersin ona
Yıldızlar hamak kurar yar yolundaki cana
Işık hızı koşarsın bir yandan öbür yana
Mesafeler kısalır yar aklına düşünce

Kumsalda düş kurarsın dalgalarla gülersin
Sevgi gözyaşlarını yakamozla silersin
Aşığının canını canın ile dilersin
Tüm acılar azalır yar göğsüne düşünce

Gül dalına tüneyip sevgilini beklersin
Ay ışığından göğe parıltılar eklersin
Hüzün denen kâbusla her saniye teklersin
Bütün dertler hız alır yar özüne düşünce

Karakış ortasında muma döner erirsin
Duman olur dağların tepesini bürürsün
Okyanusun üstünde veli olur yürürsün
Dünyalar senin olur yar gönlüne düşünce

Mizabi aşk peşinde diyar, diyar gezersin
Gece boyu düşünde Ummanlarda yüzersin
Elinde yârin eli semalarda tozarsın
Kâinat huzur bulur yar sinene düşünce
02.09.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
VUR ÖYLE GİT

Üzerine güneş bensiz doğarsa
Saçlarına yağmur bensiz yağarsa
Gözlerime bakmak seni boğarsa
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
 
Düşlerinde bana yer kalmaz ise
Kalemin yazacak söz bulmaz ise
Özümden özüne aşk dolmaz ise
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
 
Çok sıkarsın diye bana kızarsan
Kiliseye gidip oruç bozarsan
Toprağı bırakıp taşa sızarsan
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
 
Ölümüne sevgim seni sarmazsa
Yüreğin düşünde beni sormazsa
Kalbin her atışta beni vurmazsa
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
 
Beni çok sev ama kıskanma dersen
Ben senin gözünde herkesle birsem
Tatlıyı bırakıp acıyı yersem
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
 
Sıkılıp defteri dürecek isen
Mizabı sokağa sürecek isen
Yâd bahçede çiçek derecek isen
Vur beni öyle git güzel sevdiğim
13.09.2008
   
Muhsin AKTAŞ
AS BE HÂKİM BEY

Gözlerim karardı bir akşamüstü
Hücrelerim birden canıma küstü
Balkonda ruhumu afakan bastı
İtirafım budur as be hâkim bey

Dalga sesleriyle inledim durdum
Yunusun karnında hayaller kurdum,
Kızdım geceleri yosunla vurdum
İtirafım budur as be hâkim bey

Sevgi korusuna izinsiz girdim,
Köprü altlarına kalbimi sürdüm,
İlmimi softanın önüne serdim,
İtirafım budur as be hâkim bey

Dağlara taşlara merhamet ektim,
Kör kurşunlar yiyip düz yolda sektim,
Cahilin boynuna yaftalar taktım,
İtirafım budur as be hâkim bey

Zalime küfredip yüzüne baktım
Arsızları kovup hırsızı yaktım
Hak yiyen züppeye tükürük sıktım
İtirafım budur as be hâkim bey

Sevgi bilmeyenin yanından kaçtım
Aşkın kitabını bilene açtım
Kaçıp gidenlere zehirler saçtım
İtirafım budur as be hâkim bey

Mizabiyim sondur benim sözlerim
Ağlamaktan bıktı garip gözlerim
Ezene soyana her gün düzlerim
İtirafım budur as be hâkim bey
01.08.2008

 

 

Muhsin AKTAŞ
SEVGİLİLER GÜNÜMÜ?

Yalan dolu riya dolu övgüler
Bakarsın ayyuka çıkmış sövgüler
Sınırlı zamana sığdı sevgiler
Yılda bir gün size yeter diyorlar
 
Kandırdılar bizi gün gece diye
Benziyorlar sütü döken kediye
Senede bir sefer ruhsuz hediye
Yılda bir gün bize yeter diyorlar
 
Aşkı bile zamanlara böldüler
Aldatıp, aldatıp birde güldüler
Ellerinde çiçek bir gün geldiler
Yılda bir gün kıza yeter diyorlar
 
Sevgiyi yerlere serip gittiler
Âşık yüreklere oyun ettiler
Aşüftenin sinesinde yattılar
Yılda bir gün yoza yeter diyorlar
 
Bir saniye yâri unutuversem
Rüyamda yâd ele sırıtıversem
Yanar tutuşurum az ara versem
Yılda bir gün göze yeter diyorlar
 
Her günüm yârimin onsuz olamam
Belirlenmiş güne köle kalamam
Ola ki gelmezse saçım yolamam
Yılda bir gün hazza yeter diyorlar
 
Yaş geldi dayandı kırkın üçüne
Can verir Mizabi yârin saçına
Kısa gün yeter mi gönül göçüne
Yılda bir gün öze yeter diyorlar
23.01.2009
   
Muhsin AKTAŞ
NİHAYET SANA ULAŞTIM

Sarp dağların arkasında kalarak
Gönülsüz dünyaya haber salarak
Yıllar yılı aşk ardında solarak
Nihayet sonunda sana ulaştım

Düz ovada ayak takıp sekerek
Gönülden gönül’e hicran dökerek
Sevda Umman’ına dalıp çıkarak
Nihayet sonunda sana ulaştım

Yürek, yürek gezip hayal süzerek
Kör bıçaklar ile derim yüzerek
Kimin sevindirip kimin üzerek,
Nihayet sonunda sana ulaştım

Sesin duyup içine özüm katarak
Kesilince haber yasın tutarak
Bakmayıp önüme kora yatarak
Nihayet sonunda sana ulaştım

Bu kapı son kapım olsun diyerek
Saadet hırkasın sırta giyerek
Mizabiyim başa tacı koyarak
Nihayet sonunda sana ulaştım
26.08.2008 saat: 14.10

 

 

Muhsin AKTAŞ
YENİ YILA MERHABA

Aşk dolu sevgi dolu geçsin yeni yılımız
Bülbül olup konuşsun ağzımızda dilimiz
Tomurcuğu çatlatsın bahçemizde gülümüz
Gönül özü sözlerle yeni yıla merhaba
 
Senle nice seneler Allahtan tek dileğim
Bükülmesin namerde elin tutan bileğim
Veda sözü duymadan sağar olsun kulağım
Gönül gizi sözlerle yeni yıla merhaba
 
Can yok ise yanımda bir gün ömür istemem
Başı yoksa sinede hayat bitsin tastamam
Vallah yarsız bin yıla bir saniye yes demem
Gönül gözü sözlerle yeni yıla merhaba
 
Haksızlık ile zulmün ortada olmadığı
Haince bombaların kursağa dolmadığı
Küçücük bebelerin savaşta ölmediği
Gönül nazı sözlerle yeni yıla merhaba
 
Gelecek yarınlara umutla bakıldığı
Sevinç ile neşenin göklere takıldığı
Mizabi der fitnenin kazanda yakıldığı
Gönül hazzı sözlerle yeni yıla merhaba
31.12.2008
   
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

04 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ARTAR Mesut
1953 yılında Kayseri'de doğmuşum. Ortaokulu ve liseyi Çorum'da okuduktan sonra,o senelerde adı mektupla eğitime 1 sene devam etti. Fakat; o zamanki  ideolojik ortamda imtihanlara katılmamız zor olduğundan okulu bıraktım.  İlkokul sıralarında  herkesin  birkaç meslek dalına eğilimi olduğu gibi,benimde  meslekten mesleğe haftalık,hatta günlük ideallerim oluyordu. Bunların başında resim  veya beden öğretmenliği başta geliyordu. 3
Zaman ve şartlar benim  aklımın köşesinden dahi geçiremediğim  meslek  grubuna itti. 23 sene özel  bir kuruluşta yöneticilik yaptım. Mesleğimin gereği  devamlı  insanlarla haşır neşir olduğundan,insanların iyisini,kötüsünü,çaresizini,kendini aşağılık veya yükseklik kompleksine kaptıranlarını  tanıdım.  Bu tecrübeler  parayla,pulla satın alınacak veya öğrenilecek şeyler değildir.  Mesleğimi her kesime önerebilirim. İnsanlara yardım etmek,onların dertleriyle ilgilenmek in sana apayrı bir haz veriyor. 
Avantajları ise; sizin onlara bir nebze yardımınız dokunduysa  insani  çevreniz  çok oluyor . 
Yazı yazmaya ilkokul sıralarında ufak çaplı yazılar  yazarak başladım. Bunlar daha çok duvar gazeteleri veya okul tarafından çıkartılan dergilerde yer aldı. Yazdığım yazılardan dolayı hiçbir ödül almadı ama,ilkokul,ortaokul ve lise yıllarında yapmış olduğum resim çalışmalarından ufak tefek birkaç ödüle layık görüldüm. 
İdealime ulaştım. Bundan fazlasını istemi yorum. Huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamayı arzuluyorum. 
Yazılarım  serbest  olarak yazıyorum. Önceden  tasarlanan ve  planı  yapılan hiçbir yazım yok. Günün  şartları veya o günkü etkilendiğim bir olaydan dolayı  yazıyı kaleme alıyorum. 
Bize bu  fırsatı verdiği için Mahmut Hocaya  çok  teşekkür ederim.  Yayın  hayatının daima başarılı ve devamlı olmasını yüce Allah'tan  niyaz ederim.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
1953 yılında Kayseri'de doğmuşum. Ortaokulu ve liseyi Çorum'da okuduktan sonra,o senelerde adı mektupla eğitime 1 sene devam etti. Fakat; o zamanki  ideolojik ortamda imtihanlara katılmamız zor olduğundan okulu bıraktım.  İlkokul sıralarında  herkesin  birkaç meslek dalına eğilimi olduğu gibi,benimde  meslekten mesleğe haftalık,hatta günlük ideallerim oluyordu. Bunların başında resim  veya beden öğretmenliği başta geliyordu. 3
Zaman ve şartlar benim  aklımın köşesinden dahi geçiremediğim  meslek  grubuna itti. 23 sene özel  bir kuruluşta yöneticilik yaptım. Mesleğimin gereği  devamlı  insanlarla haşır neşir olduğundan,insanların iyisini,kötüsünü,çaresizini,kendini aşağılık veya yükseklik kompleksine kaptıranlarını  tanıdım.  Bu tecrübeler  parayla,pulla satın alınacak veya öğrenilecek şeyler değildir.  Mesleğimi her kesime önerebilirim. İnsanlara yardım etmek,onların dertleriyle ilgilenmek in sana apayrı bir haz veriyor. 
Avantajları ise; sizin onlara bir nebze yardımınız dokunduysa  insani  çevreniz  çok oluyor . 
Yazı yazmaya ilkokul sıralarında ufak çaplı yazılar  yazarak başladım. Bunlar daha çok duvar gazeteleri veya okul tarafından çıkartılan dergilerde yer aldı. Yazdığım yazılardan dolayı hiçbir ödül almadı ama,ilkokul,ortaokul ve lise yıllarında yapmış olduğum resim çalışmalarından ufak tefek birkaç ödüle layık görüldüm. 
İdealime ulaştım. Bundan fazlasını istemi yorum. Huzurlu ve mutlu bir hayat yaşamayı arzuluyorum. 
Yazılarım  serbest  olarak yazıyorum. Önceden  tasarlanan ve  planı  yapılan hiçbir yazım yok. Günün  şartları veya o günkü etkilendiğim bir olaydan dolayı  yazıyı kaleme alıyorum. 
Bize bu  fırsatı verdiği için Mahmut Hocaya  çok  teşekkür ederim.  Yayın  hayatının daima başarılı ve devamlı olmasını yüce Allah'tan  niyaz ederim.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Mesut ARTAR
YETERKİ MESUT OL !

Seni ne çok sevdim ben.
Ne çok gözyaşı döktüm senin için.
Geceleri sen yatağında
Meleklerin kanatlarıyla uçarken
Ben penceremin önünde
Senin rüyana girmek için dua ederdim.
Bir bakışına,
Bir dudak kıvrımında
Titreşen gülüşüne
Ulaşmak için dünyanın
Bütün çiçeklerini
Önüne sererdim.
Şiirler, şarkılar,!sevgiler
İçimde tutuşan bir ateş,
Onun yangınında senin
İçin kül kesildim.
Ağır hastalar geceyi zor geçirir.
Sabahı bekler kırgın yürekler,
Hasta umutlar,
Yalnız ruhlar.
Yalnızdı gecelerim.
Hastaydı gecelerim.
Kan kaybından giden
Bir yaralı gibi
Umarsızdı gecelerim.
Bir uçurumun kenarına
Beni taşıyan
Karabasandı gecelerim.
Adına yalnızlık dedim.
Sensizlik dedim..
Sen beni bilmedin,
Beni tanımadın,
Beni sevmedin..
Bu bir ölümdü,
Bu bir fermandı ..
Bıçak kesmez artık beni,
İp asmaz,
Çeküller yüreğimi taşımaz.
Yaşamak mümkün değil,
Yalnızlık karanlık
Kapılarıyla üstüme kapandı.
Amansız acılar içindeyim.
Ey Sevdiğim.
Ben seni ne çok sevdim.
Dünya bildi, bir sen bilmedin.
Yalnızlığın diğer adı
Aşka karşılık almamaktır.
Kaçılamayacak kadar yakın,
Uzak bir yerdesin..
Benim aşkıma
Yalnızlık kucak açtı.
Senin yokluğuna dokundum,
İçim yandı.
Odamın çıldırtan
Sessizliğinde sana seslendim.
Yankısı döndü dolaştı,
Yenin kapıların bana kapalı.
Kendi sesim yine bana ulaştı.
Anladım ki beni hiç duymayacaksın.
Sana sitem edemem.
Sana kırılamam.
Bir tek dileğim var senden,
Son bir tek isteğim.
O da MESUT OLMAN.
   
Mesut ARTAR
MÜHÜR GÖZLÜM

Belki de mühür gözlüm
Çok sevdiğimden
Kaybettim seni.
Gözlerinin içine bakıp
Seni seviyorum
Hem de delicesine demeliydim.
Güzelliğini
Gökteki yıldızları
Kıskandırdığını
Söylemeliydim.
Sana hayatınım
Baharı ol demeliydim
Yada ne bileyim
Saf sevgimi yüklediğim
Yüreğim.
Uzakta olsak da
Ona bakarak
Sevgimi hatırlaman
İçin sana
Hediye vermeliydim.
Beklide vermeyişimin
Sebebi
Hakketmediğinden
Değil
Değerini bilmediğinden.
Şimdi oturup
Düşündüğüm zaman
Kendime kızıyorum
Çünkü
Hala
Seni seviyorum
Yaptıklarını
Düşününce
Kendimi
Kötü hissediyorum
Sen istenmemenin
Ne demek
Olduğunu bilir misin
Bak
Bunları yazarken
Bile göz yaşlarıma
Engel olamıyorum.
Ellerinde
Çiçeklerle yedi saatlik
Yoldan gelmişken
Hala neden geldin
Diye
Sana soran oldu mu?
Sen hiç üzüntüden
Hasta oldun mu
Ateşin çıktı mı
Sen gününü
Gün ederken
Ben ateşler
İçinde kavrulurken
Ve bana o halde
Git diyordun
Anlayabiliyormuşsun
Sana kötü
Bir şey söylemedim
Sevgimin ne
Kadar büyük olduğunu
Göstermeye çalıştım.
Evet bana gelme
Dedin
Ne yapabilirim
Seni seviyordum.
Bütün bunları
Sana olan
Sevgimden yapıyordum
Sense
Bir başkasına
Olan sevginden
Bilmem
Anlatabiliyor muyum
Yada sen
Anlıyor musun
Ben şunu
Çok merak ediyorum
Aramızdaki
Yaş farkı olmasaydı
Ne olurdu?Ki
Bunu problem
Yapacak kişi
Sen değilsin benim.
Keşke hep
Mantıksız kalsaydın
Çünkü
Aşk içine
Mantığı soktuğun
Zaman ilk başta
Mutlu olursun
Sonra
Yavaş yavaş anlarsın.
Tek merak ettiğim şey
Bu mühür gözlüm
Aramızdaki yaş farkı
Olmasaydı ne olurdu
Ve benden
Özür dileyecek misin
Özür dilesen de
Bir değeri kaldı mı sence?

 

 

Mesut ARTAR
SEVDALIM

Kimseler bilmeyecek
Bu Çorumdan gittiğimi
Şahitliğimi camilerin ezan sesleri ve
Bomboş sokaklar yapacak
Göz yaşlarımla sulayacağım
Adım adım senle bastığım her kaldırımı
Birden donup kalacağım
Bir adım daha atacak
Derman olmayacak dizlerimde
Eski bir şarkı gibi hatırlayacaksın beni
Yada hayal meyal unutacaksın
Kimbilir belki sevdamı urgan yapıp
Asacaksın boynuma
Tanımayacak o zaman kimseler beni
Nereye gitmeli bilmem ki
Gidipde unutabilecek miyim ki
Ne acı kelimelerin
Seviyorum demesi gerekirsen
Elveda demen yaşarken öldürmen
Bana vereceğin en büyük ceza
Gözlerinde ölmem olacak
Ve bir gün duyacaksın
Nerde nasıl olduğumu
Sen gülüp eğlenirken
Ne sabah olacak bana
Nede mutlu bir haber getiren postacı
Çalacak kapımı
Benden tek haber alacaksın
Olmadığın bu yerlerde
Olamadım bende
Beşikten mezara kadar
Yalnızlığım yalnızlığım
Ben hep yalnız olacağım
 
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

05 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİÇER Özgür
Özel bir eğitim kurumunda öğretmenlik yapan Biçer,  Çorum da doğdu. İlk öğrenimi Şenyurt İlköğretim Okulunda,Ortaöğretimi; Eti Ortaokulunda tamamladı. Kredili sistemin ilk mezunlarından olup Çorum Atatürk Lisesini iki buçuk yılda bitirdi.İlk yıl girdiği ÖYS’de tercih hatasından  üniversiteye yerleşemedi. İkinci girişinde O.M.Ü.FEN FAK.Biyoloji Bölümünü kazandı. Dört yılda başarılı bir ortalama ile mezun oldu. İlk zamanlarda  Araştırma görevlisi olmak için LES’e girdi fakat sonra akademisyen çevresine karışmaktan vazgeçti. Samsun da bir medikal de ve özel bir eğitim kurumunda çalıştıktan sonra, vatani görevini Bingöl’de  öğretmen  asker olarak tamamladı.
Son dört yıldır özel bir eğitim kurumunda  Biyoloji öğretmeni olarak çalışmaktadır. Biçer bu kitapta onaltı yıldır yazdığı şiirlerin bir seçkisini toplamıştır. Şiirden başka, üç yıl Kick-Box Sporuyla ilgilenmiş ve Kick-Box hakemliği ile çalışmalarını sürdürmüştür. Amatör bir ruhla resim ve karikatürler çizmektedir.Çorumda faaliyet gösteren  H.E.M.,TSM korosunda müzik çalışmalarına katılmakta ve folklör’le ilgilenmektedir.Biçer, hayat felsefesini şöyle tanımlıyor;”üretmediğin gün yaşamadığın gündür”. Son altı yıldır eğitim camiasında içinde olup,üretmeyi ve çalışmayı hayatının merkezine koyuyor.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
   
Özgür BİÇER
GEL AL AKŞAMLARIMI

Gözbebeklerinde
Sevinç nidalarında
Duyumsuyorum aşkını
 
O yeşil gözlerine teslim ediyorum
Yürek atışlarımı
Gel al
Gel al akşamlarımı
 
Sere serpe dökülüyorum sevdana.
Unutuyorum çocukluğumun elemlerini, sızılarını.
İsmini saklıyorum sonsuzca.
Gel al, gel al akşamlarımı.
11.03.1998 Atakum sahil yolu SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER
KAÇTIM

Geceleri yüzüme vuran ay ışığından kaçtım,
Her adım atışımda ayak seslerimden.
Pervasız aşkların penceresinden kaçtım,
Yapmacık sevgilinin çehresinden.
 
Umutsuzluklardan kaçtım
Ara sıra sesi soluğu kesilipte gelmeyen gülüşlerden
Mutluluklardan kaçtım.
İniltili coşkusu yüreğimi ezen çocuksu kederlerden
18.01.1997 22:30 SAMSUN
   
Özgür BİÇER
KURTAR ONU

Yangınlarda,
Sellerde, hatta depremlerde,
Kurtar onu.
Elvedaların ertesinde
Yıkılmaktan kurtar onu.
 
Son bulmasın,
O samimi aşk demeti dörtlükler.
Kurtar onu:
Kemeri sıkılmış biri gibi soluksuz,
Ve tabanını ayakkabı vurmuş,
Bir çift nasırlı ayak gibi.
Kötümser bakışlı haliyle,
Veryansınları kucaklamasın.
Kurtar onu, kurtar…
24.10.1997 04:32 SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER
YÜRÜYORUM

Gönlümde dinmemiş sızlayışlarla,
Tepemde solgun güneşin bakışlarıyla,
Ellerimde kederli güvercinlerin kanat çırpışlarıyla,
Gülüşlerimde susmamış iniltilerin bağrışlarıyla,
Düşlerimde yıllardır başımdan savamadığım karabasanlarla.
Sevdamda aşk taarruzundan kalmış enkazlarla yürüyorum.
Bitkin ve yalınayak, dönemeçli yolların çıkmazında.
09.02.1997 15:45 SAMSUN
   
Özgür BİÇER
KARANLIK TEPELERDE BEKLER HAYALLERİM.

Karanlık tepelerde bekler hayallerim
Sormam ki sana
Soramam…
Niye beni unuttun niye,
Hiç arayıp sormazsın…
 
Yorgun şehirlere düşerim bir an, bir an,
Kaybolurum, çıkmaz sokak aralarında bir yanılgının.

Suskunluğun
Bir arı kovanı kadar arının, taşır zehirli iğnesini.
 
Sen bilmezsin ama her nefes alışımda,
Alveollerime sarılan oksijen.
Senin aşkından izler taşır.
Çizgileri şatafatlı elbiseler giymiş birisi gibi
Parlak bu aşk ama aldatıcı
Bir selin önüne kapılıp ömrüme koşar
Bilmem sen misin,
Rüzgar kasvetli geceleri ömrümden silerken
Aklıma düşen?
Bir şimşek gibi yüreğime serilip,
Sözümde yeşeren pamuk tarlalarına yağmuru özleten.
09.12.1997 SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER  
HAYAL

Sonlanmışsa da güzel bildiğim şeyler.
Yuhalanmışsa da,
Aşk denizi yağmalanmışsa da,
Deniz kızlarının kurtulmasıydı dileğim,
O gönlüme saracak sevdayı bulamasam da,.
Yada bulup ta bir kuş gibi kafesinden kaçırdımsa da,
Tekrardan bulmaktı,
Mücevherlerle dolu bir ada bulmuş gibi sevinip,
Gökkuşağını daha göz alıcı renklere boyamaktı.
Çocukluk hayalim.
 21.12.1997 SAMSUN
   
Özgür BİÇER
MEDCEZİRLER PEŞİN GÖZYAŞLARINA

Aşka gelmişim,
Medcezirler peşin ödenirken gözyaşlarına
Harlı kıvılcımlar saçar gözlerin, dilim suskun
Bir çırpıda çekip çevirdiğim,
Gök mavisiyle süslenmiş aşk teknesi,
Rotasını şaşırmış biran gelince,
Bilmediği bir limana kopar gider gece…
 
Dudakların bilmeden,bilmeden,
Pencere camlarına aşkını bulaştırmış,
Yağmur çiselerken:
Unutulmuşluğu seçmiş,
Huysuz bir çocuk son saatler…
24.10.1997 04:36 SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER
ŞİİR DEMEK!

Konuşmak demek şiir,
Düşünmek demek,
Özlemek, emek,
Sevmek, sevilmek demek,
Denizleri yakamozla süslemek
 
Şiir yaşamak demek,
İnsanı yansıtmak,
Umutları yaşatmak,
Yare sarılmak demek.
Şiirin,
Sözlerinde,
Düşlerinde,
Sıcaklığını yitirmemiş masallar vardır.
Yüreklidir anlattığı insanlar.
Geceleri demli aşk sunduğu tepsisinde,
Yoktur, ürkek kaçışlar,
Ne de feryatlar.
25.05.1997 22:58 SAMSUN
   
Özgür BİÇER
BİR BAŞINA

Susuz kalmış akasmalar gibi,
Bir başına kalıyorsun.
Tebessümü silik,
Aşkı yitik.
 
Bir başına kalıyorsun,
Yine gün geceye dönmeden,
Göz kapaklarından,
Kiraz ağaçlarının yorgunluğu dökülüyor,
 
Bir başına kalıyorsun…
30.04.1999 20:08 SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER
MASAMDA BİR DÜŞ DURUR

Masamda bir düş durur,
Gözleri kapandı kapanacak,
Yüzünde esneyişlerin sıradanlığı
Birazdan:
Sızısı yağmur,
Kahırı sağanak,
Dolu olup yağacak.
 
Masamda bir düş durur
Yüreği yitik,
Elleri donuk aşka.
Birazdan sevişleri kurtulacak tutsaklığından,
Çağlamaklığıyla düşecek mehtaba hasret,
Çılgınlıklarına yeni ortaklar bulacak birazdan.
23.05.1997 07:35 SAMSUN
   
Özgür BİÇER
GENÇSİN

Papatya kokan şarkılar söyler kırlar.
Sarıya esir olmuş gün,
Ruhunun derinliklerinde duyuyorsan
O Cıvıltıyı
Duyumsuyorsan
Kır çiçeklerinin aşkını,
İçinde.
Barındırıyorsa yaşamın tüm renklerini gülüşün
 
Gençsin evet, evet
Sözüne yeni kavuşan besteler,
Anemonların yüreğine çiseleyip gitmiş,
Yağmurlar kadar.
Gençsin.
14.04.1997 SAMSUN

 

 

Özgür BİÇER
E ANLAT

Sancılı bir gece konuk olur odama,
Geri çevirmeden açmışım hislerimin kapısını ardına kadar
 
Anlat sevgililere;
İster şaşkın masalları,
İstersen çal benden içli bir hikaye.
 
Sisli bir gece,
Sevdanın cana yakınlığını kaybedişini anlat.
Aşkın büyüsü sarmış gecelerde,
Nasıl cananlı şiirlerimin filizlenip boy attığını anlat.
 
Sükutun eteğinden nasıl tutup ta ayrılıklara sarılışımı,
Acıların deryasında bir başıma nasıl kalakaldığımı,
Gülüşlerime elma kurtçuklarının bir bir düşüşünü anlat!
16.05.1997 05:07 SAMSUN
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

06 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİGA Dilek
            Aslen Bursalıyım. 1988 yılında yazmaya başladım profesyonelliğe geçişim 1999 Bayram Şenpınarın “Şıpsevdi” adlı şarkı sözümün kasede okunması ile başlamıştır. Samsunlu Fehmi tarafından okunmuş bir şarkım beyefendinin program yaptığı karedeniz TV de hâlâ okunmaktadır ali sezer tarafından da kasede okunmuş şarkım var unun yanı sıra rahmetli bayram durmaz tuna tarafından bestelenmiş  ve de çeşitli bestekarlar tarafından bestelenmiş şarkılarım var yakınlarda nasip ise bir şarkım daha çıkacak Bursa’da yerel bir TV olan as TV de şiir okudum ayrıca Internet gazete ve dergi vs çıkmış şiirlerim bulunmaktadır.
          Ticarete 2001 yılında başladım. Bay bayan giyimi üstüne hizmet vermekteyim.
          Şiir yazmak tek ifadem yaşam biçimim. 
          Internet’te Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi’nde http://corumlu2000.dergisi.info dergimizde ve Fikir Dergisi http://fikir.dergisi.info yazılarım yayınlanmaktadır.
 
 
Dilek BİLGA
ESKİSİ KADAR

Günlerden ayrılık mevsim yanlızlık
Işıklarım sönmüş odam karanlık
Ecelle yaptığım yaman pazarlık
Beni korkutmuyor eskisi kadar

Islak kaldırımlar ıssız sokaklar
Tanıdık geliyor bütün acılar
Duymaktan bıktığım masum yalanlar
Gücüme gitmiyor eskisi kadar

Sayende kapattım aşk defterini
Sayende tükettim sevinçlerimi
Gözüm kararsa da bulutlar gibi
Beni ağlatmıyor eskisi kadar

 

 

Dilek BİLGA
BİR AŞKA AİT

Uzaktan gördüğün yüzün eşgali
Gönül arşivinden bir aşka ait
Gözlerimden yağan bu hüzün seli
Nefretle andığım bir aşka ait
 
Belki de sayılı bir kaç saatti
Ömrümden çaldığın zamana ait
Yüreğimi sarsan bu hazin veda
Yasını tuttuğum bir aşka ait
 
Duyduğum endişe beni şaşırttı
Yıllar var ki kalbim böyle atmadı
Hayalimde çalan bu hüzzam şarkı
Küllenmiş sandığım bir aşka ait
   
 

Dilek BİLGA
İSTENMİYORSUN

Yalan aşkın için mi dil döküyorsun
Kemküm etme suçunu sen biliyorsun
Ne yazık ki; güzelim aldanıyorsun
Bu defa ben deyil sen gidiyorsun
Gururun yokmu senin istenmiyorsun...
Artık eskisi gibi özlenmiyorsun
Bu naz bu kapris ile çekilmiyorsun
Bu defa ben deyil sen gidiyorsun...
Sen beni bir an önce unutmaya bak
Kül oldum yeterince başka bir can yak
Düşürdün eğilince yeni maske tak
Bu defa ben değil sen gidiyorsun

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

07 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

CANBABA Ahmet
1941-Kalecik doğumluyum. 7 yaşında Ankara’ya geldim. İlk orta ve liseden sonra 1960 senesinde yedek subay öğretmen olarak askerliğimi Merzifon’un Bulak köyünde öğretmen olarak yaptım. Sonra teknik eleman olarak Önce Devlet sular idaresi, Antalya Ferrokrom ve Karpit Fabrikası, Ankara da Na-Ce mak sanayi, Özmak, Alaçam müşavirlik, Tüstaş, Tümaş, UBM, ve En son Güriş makine sanayinde Kostürüktör Ressam ve Dizaynır olarak çalıştım.
1983 senesinde emekli oldum. İlk şiire Öğrencilik dönemimde Sanat okulu son sınıfta iken başladım. Sene 1960 ilk şiirim Ajans Türk Antolojisinde ve İsa Kayacan’ın çıkardığı Ece dergisinde yayınlandı. Öğretmenlik devresi şiiri geliştirmem açısında bana çok büyük imkanlar verdi. İlk şiir kitabımı da 1967 senesinde “Sarhoş Dünya” olarak yayınladım.
Emekli olduktan sonra mesleğimle ilgili olarak proje bürosu açtım. Daha sonra Konur Sokakta önce lokanta daha sonra da kitap üzerine iş yeri açarak 1989 'a kadar işletmecilik yaptım. 1989'dan Sonra ailecek İstanbul’a yerleştik. İstanbul’da 1994 senesine kadar kaldık. 1993 senesinde büyük kızım evlenerek Almanya’ya yerleşti. Küçük kızımın da tayini tekrar Ankara’ya çıkınca 1994 senesinde tekrar Ankara’da yaşamımızı sürdürdük.1999 senesinde “Yeşilin Gözyazşları” şiir kitabı, 2003 senesi “Cennette Seninleyim” Hikaye Kitabı, 2005 senesi “Yaratanla Sohbet”  şiir kitabımıedebiyat dünyasına kazandırdım. 2003 senesinde öğretmen olan ikici kızımı da evlendirdikten sonra kendimi kültüre adadım. Halen kültürle iç içe emekliliğimin tadını çıkarmaya çalışıyorum.Internet’te Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih Ve Edebiyat Dergisi yazar ailesindenim.
 
 
Ahmet CANBABA
KAKTÜS DİLLİM

Üzüntülerimi göğüslediğinde
Acılarım yığılıverir kucaklarına.
Korkunun sözü geçmez yürek atışlarına.
Rüzgâr hırpalar hoyratça esip
Bir kurguya kurban gidersin.
Sen yalnızlığımın seks kölesi
Gülüşünden de kestin nafakamı.
Sussam
İçimde bir ağırlıksın.
Seninle dibe vuruyorum.
Uçuyorum
Seni kussam.
Kaktüs dillim.
 
Bir öfke biriktirmişse bulutlar
Gökyüzünün sabrı sancır
Sese dönüşür ışık
Yırtılır karanlık.
Boşalırsa
Yeşilin en vahşisine
Suların en azgını
Hoyrat dalgalar yalar
Yakamozları
Ay ışığında.
Yıldızlar kayar
Gecenin karanlığında.
Bulutum olduğunda
Başım döner,
Bir rüzgâr gibi esersin delice
Kaktüs dillim.
 
Göz ışıltıların
Yakamoz gibi düşer
Yollarıma
Felaket ihanet kusar.
Bir anlık
Korkudan susar
Yürekler
Sular başıboş yatağında.
Rüzgâr biraz daha sırnaşık
Değip suya
Güneşlenir
Soğuk terler bırakır
Salkım söğütlerde
Soğuğa inat.
Ve dinlenir içinde kâinat
Ve yaşamdan bir kesit
Sancılı bir dünü misafir eder.
Bir pençe gibi vurur
Vahşice yüzüne.
Kan kokar karanfil
Acıtıp acıyı
Öper.
Kaktüs dillim.
 
Geleceğimi görüp
Sana merhaba diyorum.
Ay ışığını kuşandığımda gecene
Gözüm akıyor nehirler gibi.
Şehirler dolmuş daracık sokaklara.
Yersiz, yurtsuz insanlar
Aynı sokaklara çıkar.
Demirlenip çıkarsız zamanlara
Hedefsiz günlere uzanır.
Direncimi kırarım sebepsiz
Veda biriktiririm içimde.
Bırakmışım kederimi
Sahip çıkan olur elbet.
Öfkelerin belli olmaz durağı.
Benim korunma zırhımı
Sevgin ile deldin.
Sevda zaafına düştüm.
Şefkatin zulmüne baskın çıkıyor
Kaktüs dillim.
 
Sevince durdum bir ağıtla.
İçimdeki sevgi artıklarını biriktirip
Bir çiçeği suladım.
Düşlerimin bereketi oldun
Dillendirip geleceğini herkese
Yalnızlıkta yaratırsın aşkımı.
Efsaneye döner içindeki
Çocukluğun.
Geçmişe tutkun içindeki hazzın,
Yalnızlığının gizli günlüğü
Kendine uyum sağlayan
Coşkuyu öldürmek niye?
İçsel düşlerinle yaşamalısın
Şiirlerimi masalsı.
Sen otostopçum yollarıma çıkan
Kaktüs dillim.
 
Bir kış düşerse başına zamansız,
Bir bahar uzaklaşırsa gözlerinden,
Sevdaya sarıl ısıtmak için yüreğini.
Bir iz bırakırsın o zaman.
Düşlerin çocuk olur
Nabızları şerbetleyen.
Medya falcılarına inat
Aşka bir yol aralanır.
Tütün kokmayan nefesinle
Gönül köprüm kışkırt günü.
Uğur böceğim, çarpan yüreğim
Hayat dengem, çığlığım.
Yeşili az
Kırık bahar dalım.
Eksik bereketim,
Kaktüs dillim.
 
Kaçıncı rüyası bu bende
Gülmeye yatmış hüzünlü ağıtlarımın.
Transa geçmiş acım.
Hasretin açlık sınırında
Gözlerimizin hüzünlü bakışı,
Küskün ellerimizin taşıyamayacağı yüke
Bir dert kervanının başındayım.
Yalnızlığıma akan aydınlıkta
Gözyaşına değmiş kirpiğin
Açılıp kanıyor
Bir selam verir gibi.
Dönmeye küs gidişinde
Bir özlem var dense
Yolun açık olsun derim.
Misafirliğinde dindirirsin
Yürek sancısını
Kaktüs dillim.
 

Ahmet CANBABA
YOKSUNYA

Alın yazısını siliyorum ben.
Hala soluğun benimle.
Bir nefes alıp
Seni tutarken içimde
Soluk soluğa yalnızım.
Biliyorsun ki
içindeki uzağındım
Elendim.
 
Ellerimden
Bir yıldız kaydı.
Çok aşklar
Dilendim.
Azrail den can
Senden
Bir solukluk
Heyecan..
 
Bilendim;
Masatlarla
Bıçak sırtı keskin
Acılara.
Bilendim
Bıçak
Dayanırken
Cana.
Yok oldum
Kendiliğimden
Bittim bir başka derde.
 
Dilendim;
Rüzgârdan dağ başı
Etkilendim
Cesaret alıp
Keskin bir yürekten.
Gene de
Kanat vuruşları başladı acının.
Şafak alışkanlığındaki sevmelerimde
Eskidi bir yanım.

 
Ahmet CANBABA
DÜŞERİM

Seninle sensiz yaşarım
Gel desen gele düşerim
Bende böyle bir beşerim
Hallerden hale düşerim
 
Yaparım aşk için hile
Yel olur dağlar aşarım
Yetişmek için menzile
Bellerden ,bele düşerim.
 
İçim coşku dolu benim
Bendime sığmaz taşarım
Akan suyun yolu benim
Sellerden , sele düşerim.
 
Yüreğinle sarsan beni
Gönlünde sevda eşerim
Sevip’ de harcarsan beni
Ellerden, ele düşerim
 
Bende sen varsın sor niçin
İçimden gelir coşarım
Kem söz etme benim için
Dillerden dile düşerim
 
Gitme bir bak n’olur dur da
Senin için hep başarım
Rüzgar gibi dağda kırda
Yellerden ,yele düşerim
 

Ahmet CANBABA
YASADIŞI

Yaşama sevincini bitirir
Bir kurşun
Yasa dışı
 
Yaşama sevincini bitirir
Bir karar
Yasa dışı
 
İşgalci gelir oturur
Yüreğinin başköşesine,
Yasak bir aşk yaşarsın
Yasa dışı
 
İşgalci gelir oturur
Memleketinin başköşesine,
Onay görmez yaptığı
Yasa dışı
 
Ve sana
Bir direniş göstermek düşer,
Bir direniş
Yasadışı

 
Ahmet CANBABA
BİR SEN MİSİN?

Yüreğin, sürgün gözüne
Birsen misin filiz veren
Kendi içinden özüne
Bir sen misin filiz veren
Öfkeni bırak bir yana
Bir sevinç ol heyecana
Çorak topraktan bir cana
Birsen misin filiz veren
Günahlar aşkı asarken
Yürekte sevda eserken
Sancılar tende susarken
Bir sen misin filiz veren
Yüreğim gurbet göçünde
Geçineyim, de geçin de
Hayat veren su içinde
Bir sen misin filiz veren
Çare bulursun dert deşip
Gözyaşısın gözden taşıp
Buruk dudaklara düşüp
Birsen misin filiz veren

 

 

Ahmet CANBABA
ŞİFREMİ KIRDA  

Arzular içinde bırakma beni
Bakayım yüzüne karşımda dur da
Gör bak nasıl yakar ateşim teni
Elini elime bir dokundur da
 
Yurt gezgini olup çekelim kürek
Mavi bir yolculuk yapalım turda
Nasıl bir sevgiyle yoğrulur yürek
Şöyle yanıma gel anlat otur da
 
Yüz sürüp ihrama mekan delirsin
Gönül açlığını aşkla doyur da
Mecnun bakışlarda hisler belirsin
Sessiz çığlıkları bir kez duyur da
 
Susamış suretim çılgın bedende
Güneş solur yüzün yüreğin nurda
Sevgiden gözyaşı kıvranır tende
Vazgeçmem bilesin yansam da narda
 
Sessizliğin sıcak nefesinde söz
Öpsün yalnızlığı sesin haykır da
Gizli sırlarının esrarını çöz
Zorla gir kalbime şifremi kırda
12-11-2014
 
 
Ahmet CANBABA
SARHOŞ

Dilsiz bedenlere uzanır sevda
Notalar yan çizer melodi sarhoş
Yumulurken aşkla bakış sevgiden
Yağmur gül yüzüne çiledi sarhoş
 
Çiğnedi bir kere suçlu yasayı
Kustu yaşamından geçmiş posayı
Kinle büyüttüğü için tasayı
Derdi kundaklayıp beledi sarhoş
 
Holiganla başlar kavga akımı
Televizyonlarda çıktı çekimi
Hakem mey çekince büyük takımı
İkinci kümeye eledi sarhoş
 
Kırıp dökmelerde yaşamlar hürken
Suçsuzlar dünyayı terk eder erken
Kendi çocuğuna çok şükür derken
Bakar el alemin veledi sarhoş
 
Rahvan atlar gibi çıkıp yollara
Yasaklı arzuda düşüp dillere
Dişi sinek arar gibi dullara
Kafayı çekenler meledi sarhoş

 

 

Ahmet CANBABA
HATİCEM

Eş için ağaca bez asma sakın
Arama boşuna yatır Haticem
Ne çıkarsa şansa bahtıma deyip
Aşkı bu kadarla yetir Haticem
 
Bu sade sevginin bakma çapına
Kaç kişiyiz şurda topu topuna
Arsız yapma beni gönül kapına
Kırgınlığı burda bitir Haticem
 
İçten bakışınla yaramı sarsan
Geleceğin hüzün bensiz  yaşarsan
Hayatın tadına hele bir varsan
Yerim seni çıtır çıtır Haticem
 
Ruhun, aşkta gıda çoğunluğunu
Yaşa tüket sevgi öğünlüğünü
İçindeki duygu yoğunluğunu
Kağıda dök iki satır Haticem
 
Herkese yaşamdan olmalı dersin
Senin gibi herkes murada ersin
Açık kapı bırak içeri girsin
Mutluluğu geri getir Haticem
 
Arzu ettiğinde çalınsın zilin
Aşkı çok yaşasan tükenmez pilin
Yılanı dost eder bir tatlı dilin
Kırmayasın gönül hatır Haticem
 
Ekmişim bir tohum içimde bitir
Gelecek kar gibi zaman eritir
Solmasın sulayım bir demet getir
Sevda bahçesinden ıtır Haticem
 
Kötülük bulma sen şerre gelme sen
Mutluluk kapında hüzün bilme sen
Benim yüreğimde bensiz kalma sen
Geç gönül köşküme otur Haticem

 
 
Ahmet CANBABA
DOKUNUR

Karar uygulamaz yasa delinir
Ayak yanlış gider başa dokunur
Kirli geçmişinden rakam alınır
Ağzından dört çıksa beşe dokunur
 
Suyun yol alırken durgundan farkı
Kendine yön verir beslerken arkı
Lafla çevirirsen olmayan çarkı
Verdiğin her nefes boşa dokunur
 
Aşkın sentezinde genç kız eğitmiş
Sosyete çarkında ahlak öğütmüş
Silikon taktırıp göğüs büyütmüş
Kucaklasan meme döşe dokunur
 
Ölüm nehirleri İran’a akar
Sırada Suriye Türkiye’de var
Karşısına dipsiz bir kuyu çıkar
Afganistan Irak Buş’a dokunur
 
Çirkinliğe dürüstlüğü yap katık
Sinsice çevrende birikmiş atık
Var mı insan gibi başka yaratık
İçini deşince dışa dokunur
 
Ali dibo gibi halkı soyuyor
Şeytanca iş yapıp gözü boyuyor
Haram lokma ile karnı doyuyor
Yok insanlık onda dişe dokunur


 

Ahmet CANBABA
KENDİNE GEL SENDE

Güzel hislerle başlasın yeni güne uyanış
Nasihat dinle bir danış bu düğümü çöz sende
İlk heyecan aşkla yanış istek sende haz sende
Sen kendine bir gel hele hele aşkla bir tanış
Bir soluklan öyle konuş sıra sende söz sende
Yalan yanlış yazar, duyup nice ozanlar gördüm
Verdiği sözünden cayıp halkı ezenler gördüm
Doğrular toplumda kayıp bulamazsın gez sende
Günahı sevaptan sayıp tövbe bozanlar gördüm
Neler gördüm ne yaşayıp söylüyorum yaz sende
Çilesi dolmayanlara mutlu günler gelmez ki
Hiç yüzü gülmeyenlere bereketin kalmaz ki
Dersini almayanlara dersini ver, koz sende
Söz verip gelmeyenlere güveniniz olmaz ki
Haddini bilmeyenlere haddin bildir, kız sende
Ok çıkmış birkere yaydan hedef oluşulmamış
Az düşüyor akçe peyden hakça bölüşülmemiş
Kızmışsın belli heyheyden herkes yapar boz sende
Dök içini üfle neyden  sözler alışılmamış
Kaçırmışsın fazla meyden bir köşeye sız sende
 
 
Ahmet CANBABA
HAYAT

Her yükü kaldıramaz insan kemikten etten
Beden görürse azap yaşam cana tak eder
İnsan dürüst olursa korkar mı kıyametten
Kötü geçmişin seni böler un ufak eder
 
Doğrudan yana olsan kim gücenir kim küser
Hep kendine yontma sen sapı sendeyse keser
Halkı mutlu edecek bırakmışsan bir eser
Yerleşir gönüllere, o sevgiyi hak eder
 
Mevlana gibi sende desen ki herkese gel
Çıkarcılara değil, topluma bağlasan bel
Olsan emekten yana düşküne uzatıp el
Yaptığın her iyilik seni nur u pak eder
 
Gerçek geriye kalan, yoksa dünya bir handır
Peşinde olur herkes bir gör ne üz ne kandır
Bir kez güvensin sana yaptığına inandır
Seveni, sevmeye gör gönlünde tutsak eder
 
Gönlü bahar olanın olmaz mevsimden güzü
Aydınlığa inanan gece yapar gündüzü
Güler mutlu olanın aşktan sevgiden yüzü
Bilki kötü herkesin ardından nifak eder

Ahmet CANBABA
BENİ ARAMA

Ölünce ardından hayırla anıl
İçindeki kinde beni arama
Bil ki layıklığa vermişim gönül
Tarikatta dinde beni arama
 
Arınıp öfkeden arınıp kinden
Bir bedene geçiyoruz bedenden
Seni buldum kendi içimde benden
Kendindeki sende beni arama
 
Körkütük bir aşktan çektim cereme
İçim sızlar tuz basarken yarama
Bir direniş yüreğimde var ama
İçindeki bende beni arama
 
Acemi bir avcı elinde sülün
Yazgıya takılır dikeni gülün
Arzular dirilip içinde külün
Ateşinde yanda beni arama
 
Bir çay molasında ardımdan bakıp
Ağlama ne olur gözyaşı döküp
Duyduğun sözlere dudaklar büküp
Yalanlara kanda beni arama
 
İnadına biri rüyana girse
Aşkına lekeli bir dünya verse
Belki de gönülden seni severse
Okşadığın tende beni arama
 

 
Ahmet CANBABA
SEVGİ

Sevgi gönüllerde kapı çalmaktır
Sevgi emeklerin yarışmasıdır
Sevgi ışığına teslim olmaktır
Acıların kana karışmasıdır
 
Göz yordamı ile dikizleyerek
Tedirgin kuşkulu yol izleyerek
Provasız sevip tökezleyerek
Suçlu arzuların duruşmasıdır
 
Göz bakışa konaklamış kaçında
Sevgi gurbet ele gitmiş göçünde
Bir tadımlık aşkta düşler içinde
Kuvvetli arzuya erişmesidir
 
Benzemektir dalda çiçek açmışa
Tabu yıkıp zor yolları seçmişe
Bir çileli yolculuktur geçmişe
Dikenlerin gülle barışmasıdır
 
Sevgiye susamış bekler hazların
Heyecan içinde titrer dizlerin
İçinde sır saklı gülen gözlerin
Islak kirpiklerle görüşmesidir
 
Suyun aynasında akıp geçerek
Sevgi boyutuna bakıp geçerek
Zenginliğe dudak büküp geçerek
Aşkın gönüllerde vuruşmasıdır

 

Ahmet CANBABA
ÖYLE GEL

Kanayan yaraya dönmüş yaşamda
Günahlı geçmişi akla öyle gel
Hatırına gelmez bilirim senin
Eski defterleri yokla öyle gel
 
Önce kendini çöz baktın olmazsa
Başından başla sen aklın almazsa
Geriye gülüşten bir şey kalmazsa
Sitemli yüzünü sakla öyle gele gel
 
Duygulara sürgün veremiyorsan
Sevinçlere pusu kuramıyorsan
Sen kendi yaranı saramıyorsan
Uzanacak eli bekle öyle gel
 
Gül gözüksen diken olup bataman
Kusurlu yazgıya suçlar ataman
Artılar eksiyi götürsün tamam
Günah sevap çiftle tekle öyle gel
 
Sözlerin sevilmez eylemin batar
Yüze gülen dostlar ardından öter
Harcı acılarla kardığın yeter
Aşkı yüreğine yükle öyle gel
 
Yarın korkusunu yaşayıp şaşkın
Mecalsiz kalmışsın yarene düşkün
Hep aynı feryatta figanda aşkın
İsyana hasreti ekle öyle gel
 
 
Ahmet CANBABA
ACILARA AĞIT

Ömrümüzce gittiğimiz bunca yolun sonunda
Rüyalarımı çaldılar gerçekler bana kaldı
Nasıl bir zamandı buruk aşkı terk ettiğimiz
Ve içimde hırçınlaşan hislerim donakaldı
 
Yüreğimizde yeşeren fikirler henüz hürdü
Tutsak olan her günümüz nasıl bizce özgürdü
Erken uyandık güneşle geceler kısa sürdü
Acılara ağıt yaktık sevdamız sona kaldı
 
Kandırılmış yığınlarda ben bir orta direğim
Yarınlarıma umutla bakan halktan bireyim
Nasıl surlarla çevrilmiş, hapsedilmiş yüreğim
Karanlığın gölgesine az daha kana kaldı

 

 

Ahmet CANBABA
ŞAFAK GÖZLÜM

Dolaş Gürcistan’ı dolaş Kafkas’ı
Şafak gözlüm gizli gelme ayan gel
Küçük yüreğimin büyük öfkesi
Kötülüğün yollarına koy engel
 
Laf cambazı asılırken sazına
Kanma nağmelerde aşkın sözüne
Yakalanma aynalarda yüzüne
Haz alayım hiç olmazsa boyan gel
 
Kendi yatağında sularla hoşum
Bulutlar yüklemiş sanki dağ başım
Yanaklardan süzülürken gözyaşım
Yaz yağmurum sitemime dayan gel
 
Aklın iflas eder sararıp solma
Sende Mecnun gibi Leyla’ya kalma
Uçuk düşlerinin esiri olma
Namertliğe soyunmadan uyan gel
 
Böyleyim değişmez bu benim yapım
İnsanlığa çıkar hesapta çapım
Çaresizliğine açıktır kapım
İster koşarak gel ister yayan gel
 
Ahmet CANBABA
SEVGİLİM

Eş için ağaca bez asma sakın
Arama boşuna yatır sevgilim
Ne çıkarsa şansa bahtıma deyip
Aşkı bukadarla yetir sevgilim
 
Bu sade sevginin bakma çapına
Kaç kişiyiz şurda topu topuna
Arsız yapma beni gönül kapına
Yarım kalan işi bitir sevgilim
 
İçten bakışınla yaramı sarsam
Geleceğim hüzün sensiz yaşarsam
Hayatın tadına hele bir varsam
Yerim seni çıtır çıtır sevgilim
 
Ruhun, aşkta gıda çoğunluğunu
Yaşa tüket sevgi öğünlüğünü
İçindeki duygu yoğunluğunu
Kağıda dök iki satır sevgilim
 
Herkese yaşamdan olmalı dersin
Senin gibi herkes murada ersin
Açık kapı bırak içeri girsin
Mutluluğu geri getir sevgilim
 
Arzu ettiğinde çalınsın zilin
Aşkı çok yaşasan tükenmez pilin
Yılanı dost eder bir tatlı dilin
Kırmayasın gönül hatır sevgilim
 
Ekmişim bir tohum içimde bitir
Gelecek kar gibi zaman eritir
Solmasın sulayım bir demet getir
Sevda bahçesinden ıtır sevgilim
 
Kötülük  bulma sen şerre gelme sen
Mutluluk kapında hüzün bilme sen
Benim yüreğimde bensiz kalma sen
Geç gönül köşküme otur sevgilim
27-7-2008

 


 

Ahmet CANBABA
GÖZ GÖRE GÖRE

Hak yolu deyip de uçkur
Çözülmez göz göre gör
Tanrı aşkına kadın kız
Üzülmez göz, göre göre
 
Hata kimde ne demeli
Herkes suçunu bilmeli
Uçacak evin temeli
Kazılmaz göz göre göre
 
Tahrik etme sağı solu
Nedir işin çıkar yolu
Hakaretler dolu, dolu
Yazılmaz göz, göre göre
 
Yönetirler cambaz gibi
Çalarlar düzenbaz gibi
Bunca vatandaş kaz gibi
Yolunmaz göz, göre göre
 
Ateşten gömlek giyerek
Allahuekber diyerek
Bilerek ve bilmeyerek
Ölünmez göz, göre göre
 
Düşün yobazın kastı ne
Çıkar Atanın büstüne
Kırsınlar diye üstüne
Salınmaz göz, göre göre.
 
Demokrasi almış yara
Ufkumuz görünmez kara
Gizli ödenekten para
Çalınmaz göz ,göre göre.
 
Söyleyim gelmişken yeri
Göster kim sözünün eri
Bizden akılsızdan geri
Kalınmaz göz, göre göre
 
Neler kime serbest yasak
Derler bir arayıp bulsak
Kanunlarla verilmiş hak
Alınmaz göz, göre göre.
 
Ahmet CANBABA
ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR

Önceden bilen olsa da
Allah’ın dediği olur
Kazada ölen olsa da
Allah’ın dediği olur
 
Şer zincirini kırsa da
Hoş, iyi ,kötü varsa da
Ahrette hesap sorsa da
Allah’ın dediği olur
 
İstanbul da ,Muşta yazar
Ankara da, Kaşta yazar
Takside dolmuşta yazar
Allah’ın dediği olur
 
Araştırıp soranda mı
Tefsir edip soranda mı
Tevrat ta mı, Kuranda mı
Allah’ın dediği olur
 
Yağmur yağsa,şimşek çaksa
Aşklar yürekleri yaksa
Sonumuz kara topraksa
Allah’ın dediği olur
 
Yanlış yoldan gidilse de
Suçsuz idam edilse de
Ölüm ona ödülse de
Allah’ın dediği olur
 
Sular bassa afet olsa
Ölümcül felaket olsa
Tarumar olmuş kent olsa
Allah’ın dediği olur
 
Şans kapıyı çalsa haktan
Beklediğin gelir yoktan
Şer gelse de aça toktan
Allah’ın dediği olur
 
Düşlerini yaptırsa da
Arzulara taptırsa da
Doğru yoldan saptırsa da
Allah’ın dediği olur
 
Toplasa ümmeti dede
Bilmez hakikat i ve de
Bilimi yanlış bilse de
Allah’ın dediği olur

 

 

Ahmet CANBABA
SEN VARKEN

Sen varken
Sevincimi giyinip üzerime
Devrimci bir türkü söyleyerek
Silerdik ağıtı defterimizden.
Yokluğa çare olmayan yaralım.
El ele kenetlendik mi hele
Hava karardı mı poyraza
Yarının sevdasını bölüşürdük
Yarının türküsünü.
Kahkahalar bırakırdık
Toprak kokusuyla
Öfke yüklü
Yağmur bulutlarına
Ve gökyüzüne.
 
Sen varken;
Önce seni unutmaya şartlanıyorum,
Sayıklamaya sonra düşlerimde.
Söylenmeyen sözleri yadırgıyorum
Unutulan güzellikleri bir de.
Yokluğuna iliştiriyorum bakışlarımı
Göz yordamı ile
Gülüşlerine dokunuyorum.
Öylece yapayalnız tek başına,
Yokluğunu donduruyorum.
Bakışlarıma,
Sensizliğin ne demek olduğunu
Öğretiyorum gözlerime.
İçime misafir gibi düşen yıldızları
Yalnız bırakıyorum sen varken.
 
Sen varken
Yaşam düğümlenirdi.
İnadına hep
Acılarda var olurduk.
Ne zaman gözler düğümlense
Bakışlarda,
O kadar ağlardık içimize.
Her söz gözyaşlarımıza bulaşırdı.
 
Sen varken
Ne kadar zordu
Gökyüzünden yıldızları sökmek,
Yarın korkusunu körletip içimizde
Gözlerine dalıp
Kendimden uzaklaşırdım.
Zaman yorgunu olurdum.
Çölün suya vurgunu
Hasretin aşka.
Sen varken
Sen varken içimde bir tanem
Başıboş bırakırdık sevişmeleri.
 
Sen varken avuçlarımda
Acılar çatlardı tuttuğumda ellerini.
Yokluğun aymazında
Yüreğimde kışlayan
Bakışlarındı.
Dertler çocuklarımdı
İçimde büyüttüğüm.
 
 
Sen varken
Günahlarınla beraber
Yoksul semtin yollarında
Yetim çığlıkları mahzun
Yalnız kaldı sokaklarım.
Hep sırtımda taşıdım kamburumu.
Irmaklar kuru
İftira çınlaması kulaklarda
Yalan yorgunu.
Yele verdim ağıtları
Rüzgâr soludum.
Yüzüme güldü yüzüm
Ayna ağladı.
Sen varken
Bir nehir gibi
Kendi yatağımda akardım.
Gurbet bakışlım
Ateşe dönüşmemiş
Bir kıvılcım çakardım.
En acısı
Sen varken
Ölüme su yürürdü,
Ölüme gurbet sancısı
 
Sen varken
Bir neşter atardım ekmeğe
Şiire dönüşürdü kara zeytin.
Savrulurdu anlamsız bir yaşam.
Çaresizliklerime damladım
Berekete dönmezken aşkım
Sevdam içimde kururdu.
Niyetim sabıra dururdu
Gönül savrukluğu içinde
Sevda biriktiremezdim.
Sen varken
 
 
Ahmet CANBABA
ELİM ELİNE DEĞİNCE

Elim eline değince,
Artar şekerim.
Kurur dudaklarım, kalmaz ferim,
Dizlerimde.
Etrafı sarılmış bir anarşist gibi,
Teslim oluyorum bir gülüşüne
Ve kendimi sana bırakıyorum
Dalıyor gözlerim.
Yokluğunda seni düşünüp.
Damlıyor bir iki damla yaş.
Damlıyor yokluğun
Sana olan sevgim içimde bir törene dönüşüyor
Hele dostlarıma sarılışım,
Bir faciayı önlüyor.
İçimdeki sessiz fırtınada
Stresim doruğa çıkıyor.
Sessizliğim, bastırılmış duygularımın suskunluğudur.
Yüreğim ,yaban kuşları gibi ürkek,
Sönmüş bir volkan gibi durgundur.
Bir gölge bile korkutur beni.
Ve korku bir fobiye dönüşür içimde
Oysa,
Yasadışıdır kural tanımayan aşkım
Sevgindir ,içimdeki isyanımı bastıran
Bir başkaldırışa son darbedir yokluğun.
Son darbedir bir güce dönüşüp,
Zapt edilmeyen.
Sanki batan bir gemiden
S.O.S verir umutlar
Tehlike sinyalleri sarar dört bir yanımı
Ve anlamsız bir mavide
Anlamsız bir geleceğe yelken açar umutlar.
Ve o mavide kaybolur
Bir kasırgaya dönüşür bulutlar
Hayaller yıkılır ,savrulur düşler.
Sonra beyaz bir leke gibi durur.
Çıldırmış dalgaların köpükleri
Yorgun bir savaşçı gibi sahile vurur
Ve deniz yorulur.
Bir bakarsın sakinleşir liman,
Sakinleşir yürek.
Sular durgun ve sessiz,
Ve açıklardan yol alır sahile ,bir sandal nefessiz.
Çekilmez kürek
Bir büyünün tılsımı olsa gerek
Ve belki de dalan gözlerimde zaman
Erişemeyeceğimiz bir yerdedir,
Olmamız gereken yerlere inat.
Bir bakarsın kış sarar dört bir yanımızı.
Ağlamaklı bulutlar, gökyüzünden siner yere.
Yağan kırağıdır şimdi yağmur yerine
İliklerine
Nakşeder soğuğu.
Ve dalgın bakışlarımızdan
Havayı ısıtan ciğerlerimize çekeriz soluğu.
Ve şimdi ciğerlerimizde
Peş, peşe yanan sigara dumanları var.
Artık üşütmeyecek beni
Ne kırağı, ne kar
Bak bu soğukta bir başka çıkıyor sesim.
Hele nefesim,
Her soluk alışverişte,bir buhara dönüşüp kaybolur
Kaybolur yürüdüğüm sokaklarda
Ve karda
Kar ,
Şimdi düşünebildiğim kadar
Uzaklarda.
Yalnızlık işlemiş iliklerime ,yalnızlık
Yemin ettim seninle olmağa.
Seninle olmağa bir adağım var.
Adağım, o kutsal mabetlerde değil,
O ,kutsal mabetlerin ayinlerinde gizli.
O gizli ayinlerde şimdi
Anlayamadığım mırıldanmalar var
Anlayamadığım mırıldanmalarla,
Ne yokluğa, ne sevgisizliğe ve nede
Çaresiz bir derde , açılıp kapanmasın dudaklar.
Açılıp kapanmasın eller.
Ne hocaların ve nede rahiplerin
Sade ve sessiz,
Yalın, gösterişsiz,
Giysilerle dua etmeleri ilgilendirmeyecek beni.
İlgilendirmeyecek bir başka kültürün kucağına itilmiş
Seçkin bir kabilenin kızı.
İçimdeki sızı,
Uyanışım.
Uyanışım,dalan gözlerimdeki o tatlı rüyadan.
Ve o mor dağları geçit vermeyen dünyadan
Ve o dünyadan sana gelişim
Sana seslenişim.
Çünkü bu dünyada ben adadım kendimi sana
Ve biliyorum ki,
Elim eline değince ,artar şekerim.
Kurur dudaklarım,
Kalmaz ferim
Dizlerimde
 


 

Ahmet CANBABA
SABAHLAR

Uykum kaçmış bir gece yüksek bir terastayım
Yıldızları doyumsuz seyretmeye hastayım
 
Milyarlarca ışık yıl zamanı var aramda
Geceyi tek başına yaşarken Ankara’mda
 
Var mıdır başka biri yıldızlara bakıp ta
Bir haz duysun o rahat uykuyu bırakıp ta

Herkes uykuda, kuşlar,uyumayan bir benim
Gece serinliğinde dinç ve sağlam bedenim

Düşün, binlerce beyin rüya görür uykuda
Kimi uçar havada, kimi boğulur suda

Bulutlardan sıyrılıp görülür teker ,teker
Göz kırparken yıldızlar sanki bir merhaba der
 
Karanlık, karanlığa karışmışken zifiri
Görünmez karanlıkta havanın isli kiri
 
Uykuya teslim olmuş binlerce çarpan yürek
Rüya denizlerinde sessizce çeker kürek
 
Rüyalara girse de aşk gecede yaşanır
Kimi yerde gönülden ne sevgiler boşanır
 
Kimi diskoda, barda kimi mahpus damında
Yürekleri cız eder her günün akşamında
 
Belki bir gece boyu kalkmış konan yasaklar
Hangi acı nerede, hangi sevdayı saklar
 
Kimi yerde dertlerle sorunlar uyanmadan
Evlerin ışıkları ara sıra yanmadan
 
Bir gizemlik sevgiyi davet ediyor aşka
Her mevsimde geceden sabaha kalkış başka
 
Umuda sürgün veren fikirler uyumakta
Ömürler gece boyu sarılır bir yumakta
 
Bir sonraki sabaha gece verirken mola
Kimi derdi erteler, sabah ola hayrola
 
Hiç farkında olmadan geçerken güne yarın
Tesiri yavaş, yavaş kaybolur ışıkların
 
Sokak köpeklerinin sesleridir ürüyen
Gece karanlığıdır yudum, yudum eriyen
 
Kimi erken kalkacak gün başı yolculuğa
Veda edip gidecek belki çoluk, çocuğa
 
Gün ışığına gebe hayır şer saklı düşte
Uyanıyorlar sabah ezanı saat beşte
 
Karanlığın içinden gelirken ezan sesi
Bir güne başlanacak bir gecenin ertesi
 
Geceden nasıl çıkmak, güne nasıl başlamak
Ya, hızlı kalkmak yada, boş verip yavaşlamak
 
Mahmurluğu üstünden zor atıp kalkan kişi
Kalkmaz güne kimisi, yatmak en güzel işi

Uykuya dalmış gece, dalmış tasa, dert, hüzün
Feryatlar yükselecek uyanınca gündüzün

Kim bilir daha başka acıyı tattıracak
Sakinleşmiş olaylar başlarken güne sıcak

Bir kızartı belirdi henüz güneş doğuyor
Tabiat alemini kaplayarak boğuyor

Horozların ötüşü sabahı müjdelerken
Yıldızlar gibi ayda kayboldu erken, erken

Yine herkesin derdi başladı ahlar, vahlar
Gece boyu içimde, huzur bende sabahlar.

 
 
Ahmet CANBABA
BOYNU BÜKÜK YALNIZLIK 

Dişleri çürümüş bir ağız gibi
Ahşap evler birbirine yaslanmış.
Sararmış, rengini atmış duvarlar
Hayat yokmuş gibi yaşama durmuş.
Tarih bugün isyan eder belki de
Böyle yasak savar konuşmaların
Tavan arası yalnızlığında.
Dar ve küçük pencerenin perdesinde
Ve loş odada titriyordu mum ışığı.
Tavan arası, günahlarında susan
Ve kasveti dağıtan sığınağıydı aşkının.
Bir enkazı gezer gibiydi geçmişi
Sessiz eşyalar içine yığılıp
Küfünü dağıtıyorken kapalı odanın.
Rum aksanı ile
Türkçe konuşuyordu.
Kaçırıyorken bakışlarını
Alay eden bir insanın yüzüydü yüzü.
Sevdasıyla birlikte
Mahsur kalmış
Sıkışıp cendereye.
Alevden bir dil gibi
Kapıdan  sızan ışık.
Tavan arasının ışıklı gözünden
Perde hafifçe kımıldar rüzgar girip.
Müphem hayaline
Yalnızlık hükmü verir
Büyük pişmanlıklarla dolu yaşam.
Gözleri kapalı gider iç güdüyle.
Kimi zaman deli bir keşiş gibi
Şeytanla dost olur,
Kim zaman hapseder
Kendini bir manastıra.
Keyfinin sisli bulvarlarında
Öfke ve kuşku kırıntılarının
Bulutları içinde yüzüyorken,
İçinde tuttuğu bir soluk gibi
Boşaltıverir bir nefes verip aşkını.
Havasız kuytu köşelerine evin
Kadınca bir parfüm yayılır,
Kadınca  bir tutukluk yapar elleri.
Yamalı bir sevginin üstüne
Biraz tuzu eksik olsa da
Fark etmez,
Aşkın tadına hasretlik kattı mı
Tadına hele sırılsıklam eylül....
Hoyrat ellere vermeye kıyılmazsın
kuru bir ses, kuru bir nefes olsan da
Süzüp  eleştiren bakışların,
İtaatkar bir öğrenci gibi
Battal  bir masanın,
Battal bir iskemlesinde
Pencere önünde oturup
Kucaklaşmış gibi çiçeklerle
Yüzleşir suskunluğunda tenin.
Yüzündeki sert hatlar derinleşir sessice
Meşakkatli günlere kalır artan ömrün
Ve ustalıkla sıyrılır aşkların suçundan.
Kuvvetli bir esans ve pudra kokusu
Çekmeden  yaşamı iki nefes,
Bunaltır doldururken genzini.
Sevişmeden önce zil zurna
Aşkta mekan tasvirlerine dalar gözlerin.
Ve sonra
Frapanca giyinip
Çıkarken dışarıya,
Yasak öpüşlerde
Gizemli neler döllerdin aşkına.
Telaşlı elbisen
Ve kır çiçekleri telaşlı üzerinde
Ve  kıvrımlarında desenler
Ve  adım atışlar telaşlı.
Bir bıçkın delikanlıyla aşkının
Etrafına saçıp düşlerini,
Düz ökçeli rüküş ayakkabınla
Tezat  bir yürüyüşündü
Bozuk  kaldırımlarında sokağın.
Gözü bozuk bakışlardı çevrende
İçinde  bir heyecan yaratan.
Parça bölük, yarım yamalak
Çarpa çarpa geliyorken
Gece karanlığında birkaç çift ayak sesi,
Her şey susmuş yüreğindeki pansiyonda
Hayat durmuş gibi
Şehrin sokakların da.
Bir kat daha yabancı şimdi
Tozlu aşk  sayfalarında
Yalnız bırakılmış cesaretler.
Bir bakış, bir ürperti
Kenar mahallelerinde şehrin
Ve yalnız bırakılmış
Yüreğinin istasyonlarında.
Bir enkazı terk edip
Eski  bir elbise gibi üstünden
Çıkarınca aşkını,
Koskoca bir hiç kaldı geriye
Koskoca  boynu bükük
Bir  yalnızlık.

 

Ahmet CANBABA
BİR YUDUM ŞARAP

Ankara’da,
Esen parkta
Bir ayaküstü meyhanesi.
İş bitimi insanlar uğrar
Ağız tadına eşlik edecek bir dost
Ve bir şişe şarap arardı.

Şiirlerini meze yapardı şairler
Ve şarabı baştan çıkarırlardı
Sevda türküleri yakarak.
Kimi yerde
Sarhoş beyitler
Can yeleklerini giyer
Düşerdi dudaklardan ölüme.

İçtikçe kanıksanırdı dertler,
Karanfiller kan ağlardı
Yedi veren güllerle.
Ankara’da,
Esen parkta
Bir ayaküstü meyhanesinde
Şarap renginde
Nehirler boşalıyor
Fıçılara.
Fıçılar doluyor.
Fıçılar ki
Mahzenlere tutsak.
Fıçılar ki ,
Bir yeni gecede
Dudak öpecek
Kadehlerde uyandırıyordu
Aşkları.
Şimdi şarap tadında her şey.
Bağ bozumunda
Hasat edildi yüreği toprağın.
Bir gün batımına uğurlandı
Şarap rengi ufuk
Ve çakırkeyif bulutlar.
Ankara’da,
Esen parkta
Bir ayak üstü meyhanesinde
Şarap rengi
Yalanlar yağar.
Avcı hikayeleri anlatılır1
Duvarlara sinerken suretler
Mum ışığında.
Pasif direnişinde aklın,
Bir afyon vurgunu yerken beyin
“Şarabı benden çok sevme” deyiverir bir güzel.
Oysa aşk deplasmanda.
Sen şimdi şaraplasın
Acıyan yanın ayık
Olmaza girmiş düş uyanıp
İçinde örseler önce yaşamını
Bir yudum şarabın tadına varır
Tahammülsüz telaş içindeki yaşamında
Unutur dertlerini,
Gerçeğe
Bir yudum şarap uyarır,
Bir yudum şarap.
 

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 

08 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

CIRIL Suhubi Ulvi
16 EKİM 1958 - 11 KASIM 2013 Vefat Etti
16-Ekim-1958 Çorum doğumluyum. Çorum'un Destanoğulları ailesine mensubum. Evliyim iki çocuk babasıyım. Merkez Zafer İlkokulu, Eti Ortaokulu ve Endüstri Meslek Lisesi'ni bitirdikten sonra 1978 yılında kazandığım Ankara Teknik Öğretmen okuluna ön kayıt yaptırmama rağmen o yılların anarşik ortamı ve ailemin ekonomik durumunun yeterli olmaması nedeniyle kazandığım yüksek okula gidemedim. 
1970-1980 yılları arası ülkemiz sağ-sol v.d. çatışmalar nedeniyle çok sıkıntılı günler yaşamış, özellikle büyük şehirlerde bazı mahalle ve sokaklar sağ ve sol gruplar tarafından bölünmüş durumda idi. Karşıt grupların ve tarafsız kişilerin buralara girmesi neredeyse imkansızdı. Okullar boykotlar nedeni ile okunamaz, fabrikalar grevler nedeniyle çalışamaz olmuştu. Sonuçta 12-Eylül-1980 ihtilali oldu ve ülkemiz tamamen bir bölünmenin eşiğinden döndü. Allah o günleri tekrar  göstermesin fakat unutmamak ve yeni yetişen neslimize de bunları bilip oyunlara gelmemesi için hatırlatmakta fayda  var diyorum. 
Yüksek okulu okuma arzuma 1998'de yeniden kazandığım ÖSS imtihanı ile kavuştum. Yüksek puan almama rağmen çalıştığım için ve ayrıca sevdiğim bir bölüm olan Açık Öğretim Fakültesi Halkla İlişkiler  bölümünü seçtim ve 2000 yılında mezun oldum. 
İlkokul sıralarındaki idealim subay olmaktı, nasip olmadı. Kısmet Sanat Okulu imiş. Burayı bitirince subaylık arzum yine depreşti. Hava astsubaylığı imtihanına müracaat ettim. İkinci sınıftan borçlu geçmiştim o yüzden imtihana katılamadım. Üzüntümden bir hafta hasta yattım, kısmetten öte olmuyormuş. Mesleğim olan kaynakçılığa devam ettim. Atalarımız "Sanat altın bileziktir."demişlerdi bunun faydasını çalkantılı geçen iş hayatımda gördüm. Çok sıkıntılı dönemlerden geçtim fakat rabbime şükürler olsun nasip olan kaynakçılığımın sayesinde işsiz kalmadım. 
Her insanın hayat çizgisi ilk önce ailesinin, sonra da çevresindeki şartlara ve gelişen olaylara göre şekilleniyor diye düşünüyorum. Çalkantılı bir iş hayatımın olduğunu belirtmiştim. Bu çeşitli iş ortamları ve aralarda katıldığım çeşitli sosyal aktivitelerde   çok değişik yer ve insanla karşılaşmama, çok dostluklar kurmama ve hayat ufkumun açılmasına vesile oldu. 
İlk memurluğuma 1977 yılında Çorum Endüstri Meslek Lisesi Teknisyeni olarak başladım. Askerliğimi 1980 yılında  Urfa'da tankçı olarak tamamladıktan sonra tekrar aynı işime döndüm.1983 yılında yetiştirme yurdu teknisyenliğine gönderildim. O yıllarda Kenan Evren Paşamız Devlet Başkanımız idi ve her gittiği ilde yetiştirme yurtlarını geziyordu, onun vesilesi ile altı ay görev yaptığım eski yetiştirme yurdunda önerilerimle çok iş yapıldığını düşünüyorum.1983 yılı Eylül ayında  memuriyetten istifa ederek Ankara'da bulunan Gama şirketi ile Irak'ta bulunan bir petrol rafinerisi montajında işçi olarak çalışmaya başladım. Irak'ta çalıştığım süre içinde tatil günleri birçok tarihi yeri görmek nasip oldu. Irak'tan geldikten sonra bir müddet çelik tencere pazarladım.1984 yılı sonlarında Çorum Çimento Fabrikasında işçi kadrosunda kaynakçı olarak çalışmaya başladım. 
İşçi kadrosunda çalıştığım için işçilerin siyasi ve sosyal faaliyetlere girme serbestliğinden istifade ederek bir takım sosyal ve siyasi faaliyetin içinde de bulundum. Niçin bu faaliyetlere katıldığımı ve bu konularla ilgili görüşlerimi de bu yazımın içinde anlatacağım. 
İlk önce avcılık merakımdan başlayayım. Çimento fabrikasındaki avcı arkadaşlarımın teşviki ile ruhsat alarak tek kırma bir av tüfeği ile sözüm ona bende avcılığa başladım, birkaç yıl devam ettim. Bu iş, gezmek ve spor olarak çok hoşuma gitmişti. Arkadaşlarım av peşinde koşarken tüm tahriklere rağmen av yapmayıp güzel yöremizin yüce dağlarına ve tepelerine çıkıp etrafın güzelliklerini seyretmek, mis gibi havasını teneffüs edip hele birde kekliklerin o karşılıklı şakımalarını dinlemek benim için ne büyük mutluluktu. İnanın cennet gibi bir ülkede yaşıyoruz da kıymetini bilmiyoruz. Bir de bu sporun sağlık açısından, dinamiklik açısından çok faydalarını gördüm. Bana kalırsa sadece ekili alanlara zarar veren yaban hayvanları için kontrollü olarak yapılması, diğer hayvanlar için yasaklanması gelecek nesillere bu güzelliklerin emanet edilmesi iyi olur diyorum. Çevremizde gezilecek o kadar güzel yerler var ki hem spor hem de gezi amaçlı olarak turlar düzenlense ruh ve beden sağlığımıza iyi gelir. Avcılıkta ve sokaklardaki, bir takım kutlamalardaki silah kullanma heves ve arzusunda şehirlerin uzağında yapılacak atış poligonlarında giderilmesi de milletimizin geninde var olan silah sevgisini tatmin edecektir. Bu şekilde av silahı yapan sanayi de kapanmaz hem de birçok tehlikenin önüne geçilir ve birçok canlı da kurtulur. 
Katıldığım sosyal aktivitelerden biride bir vakıfta gönüllü olarak çalıştım. Sebebini de anlatayım; zengin bir aileye mensup idik. İlkokula gittiğimde babamın iflası babam üzerinde ister istemez hırçın ve kavgacı bir insan olmasına sebep olmuştu. Rabbime şükür sonradan babam işlerini biraz düzeltmişti ve kamyonuyla nakliyeciliğe başlamıştı. Fakat eski günlerin özlemi onu üzüyor babam da dolaysıyla bizi üzüyordu bu durum hep devam etti. Gençliğimde sosyal bir çevre edinemedim. İnsan hep okulda, evde, iş yerinde duracak değil ya şöyle bir gezineyim, biraz kafamı dinleyim dese eğer bir arkadaş grubunuz yoksa hangi yaştan olursanız olun parkların haricinde gidilecek ya kahvehane ya birahane yada şimdilerde atari salonları var diyorum. Hele birde kış günü ise başka alternatifte düşünemiyorum ve buralara giden insanlara da kızamıyorum. Hayalimde öyle bir vakıf düşledim ki fakat olmadı ve göremedim de. Çeşitli okuma salonları, sohbet yerleri olan ve her yaş grubundaki insanların gidebileceği, maliyetine hizmetlerle oturabileceği sığınma yeri değil birkaç saat dinlenebileceği, sohbet edebileceği yerlerimiz de olsun ki gidilmesini arzulamadığımız yerlere gitme ihtiyacı duyulmasın. Hatta eli ayağı tutan boş gezen insanların gönüllüleriyle ağaçlandırma çalışmaları yapılıp bozkırlarımızda yeşertilebilir. Ufak tefek el becerili işler yaptırılıp o kişiler oyalandırılırken ekonomiye de katkı sağlanır. 
Katıldığım  diğer bir faaliyette işçilik yaptığım süre içinde demokrasinin olmazsa olmazı siyasi partilerimizin birinde çalıştım. Siyasi parti ve milletvekillerimizden hep şikayetçi olacağımıza memleket meselelerimiz hakkında onlara yol göstermek, yeri geldiğinde uyarmak hepimizin görevi ve ödevi iken bir kenarda durmanın adına neme lazımcılık denir. Böyle olunca da ne yapılırsa kabul edeceksiniz.  Tabiri caiz ise önünüze getirilen yemeği yemeye mecbursunuz yada yemek önünüze gelmeden arzuladığın şekilde hazırlığını yaparsın. Efendim yemeğin tadı yok bize de müsaade etmiyorlar diyorsanız biraz gayret edip iyi işler yapmak için didinen vatansever insanlarla bir araya gelmek için uğraşacaksın. Sadece şu partide iyi diyemeyiz. Bir yerde ne kadar iyi düşünceler varsa o kadar da istismarı olacağını unutmamak lazım. Tüm siyasi görüşlerin içinde ülkemizi ve milletimizi seven insanlar olduğu gibi maddi çıkarları için oralara gelen insanlar da olmaktadır. Eğer gerçekten ülkemizi seviyorsak hangi görüşten olursak olalım o görüşün içindeki ülkemizi ve milletimizi seven ve hakkıyla çalışan insanlarla beraber olursak, beraber olamadığımızda ise çeşitli yollarla onlara destek verirsek tüm partiler iyi ve çalışkan insanlar tarafından idare edilir. Tüm partilerin de tek ortak noktası ülke ve millet menfaati olacağı için yapılan tüm çalışmalar ülke ve millet menfaatleri doğrultusunda gerçekleşir. 
Sizlere soruyorum Çorum'dan her dönem değişik partilerden beş veya altı tane milletvekilini meclise göndermekteyiz. Partili veya partisiz kaç kişi Çorum'umuzun meseleleri için milletvekilleriyle veya diğer yetkililerle görüşmek zahmetinde bulundu. Maalesef meclisteki milletvekili odaları İş ve işçi Bulma Kurumu gibi çalışmaktadır. Bir iktidar döneminde başlanmış bir yatırım daha sonraki gelen iktidar tarafından desteklenmiyor, bu şekilde yatırımlar çürümeye terk edilirken memlekete hizmet gelmiyor. Sadece yerel gazetelerde birkaç kişinin gayretini okuyoruz o da cılız kalıyor. 
Sizlere bir öneride bulunuyorum. Mademki memleketimizi seviyoruz ve iyi hizmetler yapılmasını istiyoruz örnek bir isim de vereyim: Çorum'u Sevenler Derneği olabilir. Partiler üstü bir çalışmada bulunarak derneği kuralım. Üniversiteden havaalanına, yollarından hava kirliliğine değin birçok sorunu çözümleriyle birlikte çok katılımlı bir kamuoyu ile etkin bir şekilde takipçisi olalım. Biraz gayret diyorum. 
Çimento fabrikasının özelleştirilmesi nedeniyle ara ara toplu çıkışlar yapıldı. Ben de bir kısım arkadaşlarla birlikte işten çıkarıldık. Aldığım tazminatımla bodrum katta olsa bir daire sahibi olmak nasip oldu ona da şükür. İşten çıkarıldığımızda çok sıkıntı yaşadık, ilerlemiş yaştaki bir elemanı her iş yeri kabul etmemekte kabul edilse bile uyum sağlanamamaktadır. Dolayısıyla birçok arkadaşımız elindeki birikimlerini bitirdi. Özelleştirmeden amaç iyi idare edilememekten v işçi ücretlerinin yüksekliğinden devlete getirdiği yük gösterilmekte ne yazık ki özelleştirmeye de düşük ücretle işçi çalıştıran hatta kendi yağıyla kavrulan işletmelerden başlanılmaktadır. Direkt devlet bütçesinden, bir kısmı da masa başında işçi ücreti alan ve yüksek ücret veren yerlere dokunulmamaktadır. Kimsenin aldığında gözümüz yok fakat verilen bu yüksek ücretler halkının bir bölümü açlık sınırında yaşayan ülkemizin bütçesinden ödenmektedir. 
Ben özelleştirmeye farklı bir açıdan bakmak istiyorum. İş yerleri özelleştikten sonra bile genelde idareciler görevlerine devam ederken işçilerin büyük bir bölümü çıkarılmaktadır. Diğer taraftan devletimizde vergi geliri ve SSK primlerinin düşük yatırılması nedeniyle devlet bütçeside  kayba uğramaktadır.  Bir de buraların yabancılara ve yabancı ortaklıklara verilmesiyle iş yeri karları da ülkemiz dışına çıkmaktadır. Eğer amaç devletin elindeki iş yerlerindeki işçi ücretlerinin yüksekliği ve dengesizliği ise özelleştirilerek işçi çıkartılacağına tüm iş yeri temsilcileri ile bir araya gelip ülke imkanlarını ortaya koyup işçi ve memur dahil özel ve resmi kuruluşlardaki tüm çalışanların ve emeklilerin aldığı tüm gelirler açıklanarak ücret dengesi sağlanıncaya kadar yüksek ücret alanların sabretmeleri istenebilir. Önceki yazılarımda hakka hukuka riayet etmeyerek mal-mülk biriktirenleri ve elindeki maddi ve manevi imkanları kötü şekilde kullananlarıda eleştiren yazılar yazmıştım. Fakat ülkemizde asgari ücretin bile yarısı ile çalışan insanları ve işsizlikten intihar eden aile reislerini de görüyorum. Onlar da bu vatanın insanları unutmayalım. 
Çimento fabrikası özelleştikten sonra bir müddet aynı iş yerinde taşeronla çalıştım. Daha sonra ayrılarak birkaç özel iş yerinde de çalıştım. Memurluktan istifa edenlerin imtihansız olarak yeniden memurluğa açıktan atanması hakkından yararlanarak 1997 yılında Ankara'da bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda memur olarak tekrar göreve başladım. Evi de götürmüştüm. Ailecek Ankara'yı da sevmiştik fakat ev kiralarının yüksekliği ve Ankara'nın Çorum'a göre daha pahalı olması nedeniyle tekrar Çorum'a dönmek istedim. Çorum Belediye'si İtfaiye Müdürlüğü'nde boş kadro varmış, on ay sonra nakil yoluyla buraya gelerek İtfaiye Eri olarak çalışmaya başladım. 
İtfaiyecinin işi sürekli can ve mal kurtarmakla ilgili olduğu için bence tüm çalışmaları önemli. İnsanların o çok sevdiği malları yandığında kaçarken, en yakınlarına yaklaşamazken itfaiyecilerin koşarak o tehlikelerin içine girmeleri çok kutsal bir duygu. O yüzden en son mesleğim olan itfaiyeciliği de çok seviyorum. Bu meslekte başımdan geçen en önemli olay:Asrın felaketi olan 17-Ağustos-1999 tarihinde meydana gelen Marmara Bölgesi depreminde Adapazarı'nda yardım için gittiğimiz çalışmalar ve gördüklerimdir. Tüm servetlerin ve ölüm ile yaşamın arasındaki sürenin 45 saniye kadar bir ömür olduğunu orada daha iyi gördüm. Çok etkilendim. Deprem bölgesinde yaşadıklarımı ve önerilerimi kaleme aldım. Mahmut Selim GÜRSEL Bey ve Şevket ERZEN Beylerinde teşvikleriyle deprem ile ilgili yazılarım 2000 yılı içerisinde Çorumlu-2000 dergisinde ve Çorum Hakimiyet gazetesinde aralıklarla yayınlandı. Buradan onlara, dergi ve gazete çalışanlarına teşekkürlerimi sunarım. Depremle ilgili yazdıklarımı herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Herkesin alacağı bir ders ve tedbir mutlaka bulunmaktadır. Arzu eden olursa depremle ilgili yazılarımı Gürsel Yayınevine ait ınternet sayfasından ücret karşılığı alabilir. Maalesef önceki depremlerden ders almadığımızı Sakarya(Adapazarı) Valiliğinin 2000 yılı Ağustos ayı içerisinde bastırdığı Sakarya ve Deprem isimli kitabın 157.  sayfasında  kısaca şöyle denilmektedir : "Sakarya'nın deprem riskinin bilinmesine rağmen buna hazırlık olarak ciddi bir şey yapılmadığı, çalışacak potansiyel gruplar bulunmasına rağmen teknolojik araç ve gereçler bir yana tek bir kazma dahi bulunamamıştır." Asrın felaketinden sonra birçok hazırlık yapıldı fakat yinede asrın felaketi ve sonuçları iyice irdelenerek hazırlıkların daha dikkatli olarak gözden geçirilmesini öneriyorum. 
Teknolojinin ilerlemesi ve buna paralel olarak da her türlü afet ve tehlikelerinde bu oranda yüksek olması nedeniyle ülkemizin her yerinde mevcut bulunan ve 24 saat her türlü can ve mal kurtarma çalışmalarına direkt katılan İtfaiyelerin de tümünün çağın gereklerine uygun olarak yüksek teknolojili araç gereçlerle donatılması ve personel de her türlü afetlere hazırlıklı bir şekilde eğitilirse yeni kadrolara gerek olmadan, bir anlamda afetlere de hazırlığın bir bölümü gerçekleştirilmiş olur. 
İlk yazımı Irak'ta çalışırken Türk Büyük Elçiliği'mizin Cumhuriyet'imizin 60.yılı nedeniyle açmış olduğu yarışmaya katılmak için yazdığım Cennet Türkiyem  isimli yazı idi. Türkiye'ye dönünceye kadar da şirket şantiyesindeki duvar gazetesinde güncel olaylara değinen yazılar yazdım. Uzun bir süre fırsat oluşmadığında olacak yazı yazmadım. Şimdiye kadar yazdıklarımdan bir ödül almadım fakat depremle ilgili yazdığım yazılardan tanıyan kimselerden çokça teşekkür aldım. Yayınlanmış bir çalışmam kitap halinde basılmadı. İçinde bulunduğum ortam ve şartlara göre yazı yazıyorum. Irak'ta iken ülkemin özlemi ve durumu hakkında, deprem bölgesine yardıma gittiğimde orada görebildiğim aksaklıkları ve önerilerimi, Turizm açısından daha güzel bir şekilde değerlendirebileceğimiz Çatak hakkında, çok fazla yağmur yağdığında Çorum için büyük tehlike arz eden Sıklık Deresi hakkında ve en sonda Selam Üzerine olmak üzere değişik konularda yazı yazmaktayım. Yazılarım Çorumlu-2000 Dergisi ve Çorum Hakimiyet gazetesinde aralıklarla yayınlanıyor. 
İdealim; çalıştığım ve bulunduğum her ortamda, her türlü hal içinde, mesleğimin içinde olsun olmasın çok sevdiğim ülkeme ve onun insanlarına hizmet etmek, hizmet edemediğim durumda da aklımın erdiğince önerilerimi sunmaktır. 
Üzülerek belirteyim tembelliğin, "bana ne" ciliğin, "sana ne" ciliğin, "neme lazım"cılığın hakim olduğu ülkemizde tembellik eden kişiler, çalışmak isteyenin çalışma azmini:"İleri gitme burnuna, geri kalma kuyruğuna basarlar" sözü ile engellemeye çalışmaktadırlar. Bu yüzden de salla başı al maaşı zihniyetiyle de ülkemiz kalkınamamaktadır. Ülkemizi seven ve hizmet etmek isteyen her insanın durumunda olduğu gibi ideallerimi gerçekleştirmeye çalışırken çok zorlanıyorum. Çalıştığım tüm işlerde aldığım ücretlerimin helal olmasına gayret ettim. Tüm işlerimde ülkemin ve onun insanlarına her zaman faydalı olmaya çalıştım. Hizmet için elimdeki imkan ve yetkiler bu kadardı onları da yaptığıma inanıyorum. 
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.

11 KASIM 2013 Tarihinde vefat etmiştir. Allah C.C. Rahmet ETSİN

 
Suhubi Ulvi CIRIL
İMAN VE AŞK

İman: İnancın en kutsalı.
Olanın kimin de dilinde başlar,
Kalbine iner.
Kiminin de;kalb ve dilinde birlikte vardır.
Kiminde;Kalbinin tümünde vardır titrer.
Görmeye göz ister.
 
Aşk: Neyi seviyorsanız,
O sevilene karşı duyulan sevgidir.
Aynı iman gibi.
Kiminin dilinde,kiminin kalbinde.
Kiminin hem kalbinde,hem dilinde.
Kiminin de kalbinin derinliklerinde.
17,03,2002
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 

09 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÇAYCI Üzeyir Lokman 
Üzeyir Lokman ÇAYCI 1949 yılında Türkiye'nin yeşilliği ile meşhur Bor ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı ilçede tamamladı. Sonra, üniversite giriş sınavı yanında ikinci bir sınav daha kazanarak Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu'na girdi. Bu okuldan 1975 yılında iç mimar ve endüstri tasarımcısı olarak mezun oldu.
Bunun haricinde Fransa'da da birçok mesleki ve sosyal alanda eğitim gördü, çeşitli diplomalar ve sertifikalar almaya hak kazandı.
Yaptığı özgün çalışmalar bilenlerin dikkâtini çekmekte gecikmemiş sergi, dergi ve mecmualarda kabul gördü. Mezuniyetinden sonra Koç Holding Demir Döküm Fabrikaları Araştırma-Geliştirme bölümünde çalıştı.
Deniz - Asteğmen olarak yaptığı askerlik hizmeti süresince, arkadaşları ile birlikte, çeşitli tarihi eserlerin (heykel, rölyef, vs…) kurtarılmasına ve daha sonra da Beşiktaş Deniz Müzesinde sergilenmesine katkıda bulundu. 14 yaşından itibaren yazdığı şiir ve hikâyelerle çeşitli gazete ve dergiler kendisine büyük ilgi gösterdi.
Basın, dergi ve antolojiler onun içtenlik dolu kreasyonlarına kucak açtı. Tanınmış çağdaş Türk şairi Ümit Yaşar OĞUZCAN'dan gördüğü yakın ilgi onu önemli platformlara taşıdı. İstanbul Beyoğlu'nda emektar şairlerin de üyesi olduğu Esir Kulüp'ün müzikli şiir gecelerinde ve Kazaplanka Türkiye şairler derneği lokalinde şiirlerini yıllarca okudu ve takdir gördü. Bugün şiirleri Fransızcadan da Almanca, İtalyanca,Portekizce, İspanyolca, İngilizce ve Romanya dillerine kendisini sevenler tarafından çevrilmiştir. Halen, alçak gönüllü ve kompetan Yakup YURT' tan aldığı destek ile, Üzeyir Lokman ÇAYCI çalışmalarını Fransa'da sürdürmektedir.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Üzeyir Lokman ÇAYCI
YAZ KARDEŞİM

Uzun ve ince bir yolda kanat çırpan yaralı kuşları
Atıkları, kirlenen denizleri, havayı, can cekişen doğayı
Unutulan dostlukları, acı hatıraları
Aklından geçen bütün duyguları
Yaz kardeşim yaz…
 
Zamana kurşun gibi düşen ağrıları
Anlamsız sevdaları, karşılıksız aşkları
Seni çılgına çeviren kusurları, suçları, suçluları
Horlanan özürlüleri, çocukları, anaları, yaşlıları
Yaz kardeşim yaz…
 
Belirsizliklerde eriyen yaşlı çocukları
Savaşları, işgalleri, kuşkuları, korkuları
Özlerinden koparılan şehirleri, insanları, hayvanları
Açlıkları, susuzlukları, uykusuzlukları, umutsuzlukları
Yaz kardeşim yaz…

Yolsuzlukları, vurgunları, kalpazanlıkları, hırsızlıkları,
Saygısızlıkları, sevgisizlikleri, seviyesizlikleri, ihtirasları, hırsları
Zorlukları, olumsuzlukları, tertipleri, iftiraları,
Hukuksuzlukları, bölücülükleri, ayırımcılıkları
Yaz kardeşim yaz…

Anlaşmazlıkları, cambazlıkları
İhmalleri, ilgisizlikleri, dertleri, hastalıkları,
Kazaları, afetleri, cinayetleri, kurbanları,
Unutkanlıkları, aptallıkları
Yaz kardeşim yaz…
 
Hasret türkülerini, özgürlük şarkılarını,
Kahramanlık destanlarını,
İhanetleri, hainlikleri, soğuklukları, ayrılıkları, aykırılıkları,
Üstümüze çöken kara bulutları
Yaz kardeşim yaz…
 
Hissiz Avrupa’yı, isgalci ve sömürgeci Amerika’yı
Onun bunun maşası olan yöneticileri, korkulukları
Şuursuz kalabalıkları, gaflet yüklü politikacıları,
Dost, akraba tanımayan çıkar düşkünlerini, bencilleri, oyuncuları
Yaz kardeşim yaz…
Paris, 06.06.2009

 
Üzeyir Lokman ÇAYCI
AMA… NASIL ?

Bir umut,
Kutunun içine konuldu
„Telefonun cevap vermiyor…
Çok üzgünüm…“ diye
Not düşüldü.
Kapakları kapatıldı,
Bir ambalajla sarıldı,
Renkli iple bağlandı…
Üzerine adres yazılarak
Postaneye gidildi…
Tartıldı,
Pul yapıştırıldı,
Parası ödendi…
Ve eve gelindi.
 
Gözyaşlarıyla
Sevinç kurgusu
Tam bir hafta sürdü...
Sonra postacının getirdiği
Bir kartla
Tekrar postaneye gidildi.
Gönderdiği kutu
Geri gelmişti.
Üzerine ise;
“Belirtilen isim,
Adresinde bulunamamıştır...”
Yazılıydı.
 
Birçok araştırmadan sonra
Sevdiğinin uzaklara,
Çok uzaklara
Bir daha geri dönmemek üzere
Gittiğini öğrendi...
 
O elleriyle hazırladığı,
Bağladığı,
Ambalajladığı,
Postaladığı
Geri dönen
Üzerinde adres bulunan
Kutuyla baş başa kalmıştı...
 
Onun içinde hayat
Bir başka dönemeçten
Şekillenecekti...
Ama... Nasıl?...
Paris – 1991
 

 

Üzeyir Lokman ÇAYCI
AĞZINA KADAR DOLU BİR DÜNYA

Yükü sırtında geçmişin
Büklüm büklüm
Yollarını aşarak
Ben nereden nereye gelmişim?...
 
Karla örtülü bekleyişler
Dantel gibi işlenirken
Şiir bağında
Nedense ben
Acılara gülmüşüm!...
 
Merak ettiğim şeyler
Döndükçe etrafımda
Zamanında ben
Aşk tarlalarına
Şiir ekmişim...
 
Akreplere,
Yılanlara rağmen
Susamışım çok kere
İnsanca yaşamaya...
Bizim için örülen
Duvarları aşmaya...
 
Çok etkiledi beni
Düzenbazlıklar...
Her defasında
Düşünce körlüğünü
Renk körlüğünden
Daha çekilmez görmüşüm...
 
Yükü sırtında geçmişin
Büklüm büklüm
Yollarını aşarak
Ben nereden nereye gelmişim?...
İstanbul – 05.04.2000
 
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

10 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÇETEN Paşa
1.1.1946 tarihinde Çorum Merkez Ahilyas köyünde doğdum.  İlkokulu  Albayrak  İlkokulunda bitirdim.  Orta okulu 1.sınıftan terk etmemin sebebi rahatsızlığımdan  dolayıdır. Köyümdeki arazimde çiftçilikle  uğraştım. 1966 tarihinde askerlik görevine gittim  terhis  olduktan sonra, 1.5.1969 Çorum 1. Noterliliğinde çalışmaya başladım. 1982 tarihinde noterlikteki  vazifemden  ayrıldım.  Bir ara serbest meslekle uğraştım.  1.7.1991 tarihinde  emekli olduktan sonra  Mersin Silifke'ye yerleştim. Evli ve 2 çocuk babasıyım. Halen Silifke'de seracılıkla uğraşıyorum. 
İlkokul  sıralarında  herhangi bir meslekte hayalim olmamıştır.  Yukarıda belirttiğim gibi memurluk,çiftçilikle uğraştım.  Çiftçilikle  size iki kısa anımı anlatmak istiyorum. 
Birincisi: Çankırı-Çorum Kırsal Kalkınma bünyesinde deneme ekim yapmak  için o günlerde yer aranıyordu. O günkü çalışkan idarecisi Bekir Genç bizim oralarda yer aramış bulamamıştı. İsteği 1 dönüm nadasa bırakılmış  hazır tarla idi. Burada deneme  üretimi  yapılacaktı.  Bekir Beye bir dönüm yer yerine  3 dönüm  yer tahsis ettim. Onlarda gerekli işlemleri yaptılar,ektiler,gübreledilerse de ne hikmetse ekilen  tosun buğdayı  Çorum arazisine uyum sağlayamadı.
İkinci anım ise:Silifke'de aldığım araziyi sulamak için sondaj kuyusu yaptırmak gereğini duydum. Bir sondajcı ile anlaştık. Tarlam da su  umulduğundan  yakın bir seviyede çıkınca, sondajcı ustası ile yaptığımız anlaşma gereği yapılan işin çok  altında bir ücret vermem gerekiyordu. Adamcağız  sözünde  durmak  için fazla ücret talebinde bulunmadı.  Fakat  bu  durumda yaptığı masraf ve getirdiği işçilerin masrafını bildiğim için sondajcıyı  zarar uğratmak  istemedim ve sözleşmemizdeki ücretin iki katı ücretini ödedim bu davranışım hem ustayı sevindirdi,hem de şu anda kullandığım  suya kavuşmuş oldum. Böylece sondajcı ile sıkı bir dostluk kurmuş oldum. Halen Silifke' de bu dostluğumuz devam etmektedir. 
Birincisi: Çankırı-Çorum Kırsal Kalkınma bünyesinde deneme ekim yapmak  için o günlerde yer aranıyordu. O günkü çalışkan idarecisi Bekir Genç bizim oralarda yer aramış bulamamıştı. İsteği 1 dönüm nadasa bırakılmış  hazır tarla idi. Burada deneme  üretimi  yapılacaktı.  Bekir Beye bir dönüm yer yerine  3 dönüm  yer tahsis ettim. Onlarda gerekli işlemleri yaptılar,ektiler,gübreledilerse de ne hikmetse ekilen  tosun buğdayı  Çorum arazisine uyum sağlayamadı. İkinci anım ise:Silifke'de aldığım araziyi sulamak için sondaj kuyusu yaptırmak gereğini duydum. Bir sondajcı ile anlaştık. Tarlam da su  umulduğundan  yakın bir seviyede çıkınca, sondajcı ustası ile yaptığımız anlaşma gereği yapılan işin çok  altında bir ücret vermem gerekiyordu. Adamcağız  sözünde  durmak  için fazla ücret talebinde bulunmadı.  Fakat  bu  durumda yaptığı masraf ve getirdiği işçilerin masrafını bildiğim için sondajcıyı  zarar uğratmak  istemedim ve sözleşmemizdeki ücretin iki katı ücretini ödedim bu davranışım hem ustayı sevindirdi,hem de şu anda kullandığım  suya kavuşmuş oldum. Böylece sondajcı ile sıkı bir dostluk kurmuş oldum. Halen Silifke' de bu dostluğumuz devam etmektedir. 
Paşa Çeten 1 Nisan akşamı geçirdiği bir kalp krizi neticesi vefat etmiş,öğlen namazı Ulu cami'de kılınan cenaze namazından sonra Çorum Ulu Mezar'a defnedilmiştir. Allah Rahmet eylesin. 
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
   
Paşa ÇETEN
ÖLÜMÜN YEDİĞİ İMAN

Dünya bedenimde hapis
Yakında tahliye olacak
Sayılı günler tükendi
Hasret,ay kadar temiz
 
Gider,ölümün yediği,imana saplanır
Yağmurun kökleri,baharın dili
Günahsız doğmuş,huy gibi
Benzemez yolculuğum,efsanedeki yolculuğa
 
Nasıl pusu kurar,cana boşluk
Bir canın madenlerinden yaratılmış hava
Gökteki saman yolundan geldi
Çocukları ihtiyarlatan gün.
 
Çileyi,sürgüne gönderen gün geldi.
Ateşi düğümleyip gülen kader gibi
Karıncanın sırtında,kıvılcım gibiyim
Renkleri çıkartıp çöpe çeviren kim ?
 
Güneşin içinden,aşk geldi
İbrahim’i kurtaran gün gibi,
Bütün zamanlara görünen
Dürüldüğü gölgem kellem içinde.
 
Koştum,koştum onun sığınağında
Gül sürgünü karanfil sevgisini serdi
Sabrım çimenlerin üstünde yeşerdi
Başımda şahadet yağmurları dikili
 

Paşa ÇETEN
YALNIZ KALAN GÜNEŞ

Her fikir bedenimizde bir demet gül
Karanfiller rengini içine akıtır.
Umudun yüreğinde çırpınıyor ay
Canımda patlayan bomba senden şerefli
Bak çığlıklar gerili kalbimizde.
 
İşkenceler ibadetimiz,zindan cennetimiz
İnsanı uykusundan ölüm uyandırır
Kabustan geliyorum,vahşeti içiyorum
Merhameti yılanın vicdanına asıyorum
Kader olan günleri sokmaya gidiyorum.
 
Kan ve göz yaşlarımızdan medeniyet su içiyor
İnsanlık su almış gemi; alçaklığa batıyor
Dünyanın seyir defterine düşüyor tarih
Cinayetlerde hürriyetin parmak izleri var.
Ateş denizinde can simidimiz karınca !
 
Karanlığın beyninde ihanetin tacı
Dağlar kendi içinde rütbeli ve itaatkar,
Rüzgardan gümüş yüzüğü gölgelere takıyorum,
Ey şuur! Seninle gereken yerde olmalıyım
Karanlığın boğazına ateş olup duruyorum.
 
Devir: Canımıza basan bir kara firen
Sende isyanımızı doğuran zaferimiz ol
Bak toprak karnını açmış vaktini bekliyor
Kim bilir hangi sevgiliyi koynuna alacak
Bir yıldız düşüyor kirpiklerimizden.
 
Nehirlerin şaha kalktığı yerden bakıyorum
İki yeşil renk bir oluyor ayrılırken
Eskimez yeniye yerleşiyor fecrimiz
Alevler ortasına ekilen feryadımız
Aşktan yeşeren beyaz yağmur gibi şanlı
 
Sır kendini hakka adıyor,
Bir el dudaklarımızdan kilidi açıyor
Suları bağlıyor dokuz yerinden
Ecel, korkusundan nasılda eriyor
Rabbim dilerse güneş dürülüp huzura geliyor.
 
Ruhumun içine girdim bir yoldan
Sekiz kapılı ilahi yapıdan
 

   
Paşa ÇETEN
BEY-AZ YAĞ-MUR

Nefis ateş,basamaklardan yukarı çıkıyor.
Alçaklığın tabanına,heykelini dikiyor gölgeden.
Şeytanın kalbi karanlığın vicdanıyım diyor
Suları çarmıha geren tılısım bende hüner
İhaneti kurşun gibi hedefine koyan benim.
 
Nefis içimde duygularımı kemiren inkar.
Nefis bende inançlarımı öldüren katil,
Nefis durmadan azap veriyor bedenimle evlerine
Utanıyorum bu gerçekleri nasıl gizliyorum gövdemde.
Tövbeler bile indiremez bu şöhreti alnımdan.
 
Ta ezelin başı et,dişleri demir fahişesiyim.
Aynada şelale gibi gösteririm kendimi dünyaya,
İbreti kuşanır, İblisle oynaşırım şehvet sarayında.
Nefis kör lambanın fitili,fitne dilimin zehiri
Nefis zafer kazanmış komutan gibi rütbeli
 
Bu nefesin son sesi,kabul olmayan son nefesi
Beyaz atın üstünde zamanını giyerken ecel,
Nefsi alevlerle can evimde ateşleyerek sürükleniyorum.
Uzaklaştıkça yaklaşıyorum meşhurun gözlerine
Hislerimin ucunda mil gibi sokuluyor hakikat.
 
Göz yaşlarımı beyaz yağmur ateşle siliyor.
Ey mana şehri sende,geçit ver çileme!
Günahlarım dehşet,denizinde dolup taşıyor.
Aşkı hesaba çeken bir sevgili var.
Nefsi Cehennemde yakalamaya gidiyorum.
 

Paşa ÇETEN
VAHŞETİN ISINMASI

Güneşte deprem var, gözleri kopmuş kudüs'ün
Beynimin çiçekleri dışarı çıkmayın
Kaderimle beraber, korkunun ortasındayım
Ne yukarı çıkıyorum, ne aşagıya düşüyorum
Beli kırılmış taş gibi boşlukta sallanıyorum
 
Dünyanın gözleri körse,bende; başına düşmeliyim
Ölüm gölgeleri üstümüze geliyor, dalga,dalga
Tunç heykelin gözlerind, zamanı durduramıyorum
Bense; intikam terazisi yapıyorum, kinden
Bir gözünde canı, bir gözünde benedi tartıyorum
 
İbresi vahşetiyle söndürmeden canları söndürmede
yazık,hedefte birleşiyor, iki kızıl kardeş
Biri topragın üstüne, biri altına düşüyor
Sükut içinde, o maden,o et parçası
Öldüreni bagrında nasılsa yaşatıyor toprak
 
Kartalın kanatlarında nehirler kurudu
Zafer denizinde kandan köprüler
İnsanlığın merhamet agları, şerret takılıyor
Canlarımıza, ölüm mayalanıyor. zalimce
Havanın oksijenini, nasılda kurutuyor barış
 
Ey nebiyi mihraca ugurlayan şanlı mekan
Senden kopan insanlık, çıkmaza sürükleniyor
Yeryüzüne dağalan o günden heyecan ver
Sabrın kadar dayanıklı gül gibi nazik itaatkar
Neredeysen çık ey, zulme kelepçe takan aşk

 

 

 
Paşa ÇETEN
AŞKIN DAĞARCIĞINDA

Denize dalan yüzünü göstermeyen şanıymış
Bu gün hüzün diliyle konuşan sen misin
Kor gibi hırsınla balıkları yakarsın
Gözyaşımı acıyla kavurup evimi süslersin
Ateş gibi gelip canımı elleyen yar mısın
 
Sevginin gözbebeği olan huyla konuşsun
Çiçeklerin rengi güneşi söndürmeden
Sevgiye giden yolu aklımdan yapsan
Güle gül olan hislerimle gelirsin bana
Ay ve güneşin ruhundan giyinirsin
Hasret nazıyla başıma taç olursun sen
 
Bu mevsimde açan sevda gibi
Yeri göğü bir sudan toplayansın
Yeryüzünün sevgisi nebiyle süslenir
Hakka tapan nurun gelişi sende var
Göğün burçlarından inmeyen bayrak sensin
Her sözün cennete açılan kapı
 
Ölümün ölümsüzlüğü giydiği yerdeyim
Azaldıkça çoğalır sayılar
Öldükçe dirilen canlar bilirim
Gamdan beslenen baharda
Selamsız geçen gün haram bana
Yokluğum varlığa yürüyen sevgili
 
Aşkın darağacında canım gözlerini çeker
Aşkın darağacında gözlerin canımı çeker
Aşkın darağacında canımı gözleri çeker
Aşkın darağacında gözlerini canın çeker

 

 

Paşa ÇETEN
GEMİ

Bir ömür geçti ömrümün denizinden
Gönlümün gemisi hüzünlü sularda
Dayanırdı ruhum özlenen hasretlere
Uyanarak kayboldum alemden
Işık yağıyordu renklerin örtüsüne
Göğün çatısından dökülen maviden
Hışmıyla sılanın ahini rüzgar savuruyor
Fırtınanın ortasında rotasız gemiden
Kendini korkuda gördü suç
Kor gibi kalbinde sakla dedi
Merdivensiz kör kuyunun dibinde
Yeşeren son bir nefesle
Kızıl güneşin huyuna boyandım
Kırmızı taşın altında boşluğun üstünde
Etten kemikten çıkmış sarı candan
Çırpınırdı günahımın kelebekleri
Durumu günah anlatamaz kimseye
Çile toprağını delip çıkan çiçekte
Fıtratından hoş kokular yayar gün
Tuzlar susar gam çeker karanfil
Susuzluğunu sulara at alıp götürsün
Basamak basamak çık derdimin ikliminden
Köklerin gülüşü pencere açar dalında
Gir içine bak gözlerinden gözlerine
Nazar etti kader bize ömrümüzde
Gemimiz alevler ortasına gömüldü aşk denizine
Evginin en derin yerinde yıkanarak
Gamzeli göz yaşlarımız lehimlendi birbirine

 

 

 
Paşa ÇETEN
KADIN

Her akşam can evime serilen kadın
Bilir misin günahlarım senin elinde yapılır
Yanlarsın da hem sararsın yaramı
Talan edersin gençliğimi
 
Son mektubumuz bulutlardan olsun
Kanmıyor bu yürek o gözlere
Ruhumun dilinde kanat sesi var
Dudaklarıma gelmiş ölümü bekliyorum
 
Çiçeklere mi koysam seni ben
Duygularımdan bile naziksin
Bilirsin kaç kez yıkandım tevbelerle
Ört üstüme aşkın beyaz örtüsünü

 

Paşa ÇETEN
ASUMAN

Gizli gizli merhamet dilenirdi
İinsanın kendinden kaçtığı günde
Dayalı döşeli dünyanın süsüne aldırmadan
Birden düştü aşkın tuzağına
Dağların gamzesi içine çekti onu
Orada yaşayan bir kız vardı asuman
Deli değildi gönlü zır deliydi
Saçlarını hayaline bağlardı
Senelerce evvel bir sihir ülkesinde
İsmi yaman bir cinle evlendi asuman
Bir şey görmedi gözü sevdadan başka
Sonbaharın yeşil yaprağından meyvesi oldu
İşte bu yüzden göze dile nazara geldi
Üşüdü duygularında bulutların sarısı
Gündüzün üstünde bahtiyar şendi
O sihirli alemde kara sevdalıydı
Güneşin ateşine mezar kazdılar
Getirdiler asumanı el üstüne
İçine mehtabı koyup soydular
Melekler hayalinden saçlarını çözdü
O şimdi sevgilinin koynunda asuman
Başını zamana taç yaptılar
Bütün sevenler kalbinde toplandı
Yelken açtı yeşeren aşkın ufuklarına
 
Paşa ÇETEN
GEÇİLMEZ SEVDALARDAN

Senden uzak olmak istiyorum
İki dudağımın arası kadar
Aklıma düşerken bir görsen
Dalda yaprak gibi çırpınırını
 
Bil ki; kapıldım erişilmeze
Kulaklarımda hüznün ağır faslı
Ey kalbimin dinmez ağrısı
Anladım terkibi ateşmiş aşkın
 
Bildim saf derdimi sustum aleme
Kavruluyor bir çiçek can kafesimde
Denize ulaşmaz yağmurumun rengi
Çıkmaza sürüklenen sel gibiyim

 

 

Paşa ÇETEN
KAYBEDEREK KAZANIYORUM ZAMANI

Seni benim üstüme yollayan kim
Koptuğu yerden kopsun her şey
Zaten ben geçmişim geleceğimden
Yaprakla beslenir yağmurla konuşursun
Köklerin derindeyken geceler tüner dallarına
Rüyaları gören gözlerin gözleriydim
Bugün yarını görmezse, yarın beni nasıl tanır
Hep bu şarkı söylenir gökyüzünde açan çiçeklere
Aşkla konuşur nazla coşarsın
Aklımın kuytu yerinde bir ceylan gibi gezersin
Göz görmemiş ormanlarda
Geceden sabaha dek sevinir
Zirvede dokunan içli kaderiyle
Uzun nameleriyle sevdalanır o ses gökyüzünde
Macera ışıkları gibi serpilen
Kaybederek kazanırız zamanı
Kimse bilmez bunun sırrını
Ömür sona erince başka alemden seslenir
Güneşe ev yapar yağmurla gelirim
Günahları infaz eden emirdeyim

 

 

 
Paşa ÇETEN
MENZİL

Göz yaşlarım çiçeklendi sevgilim,
O günde,bu günde sevdandayım,
Gün olur meyvemiz de renk alır,
Yakalım artık vuslat ışıklarını.
 
Tutuşsun yağmurumuz,
Gönlümüz yol oldu yer,gök arasında,
Uzat saçlarını boydan boya,
Çıkalım birlikte aşkın doruğuna .

 

Paşa ÇETEN
HABERİN VAR MI ?

Güneş tutulur ayın nazına
Senin zamandan haberin var mı ?
Kor dökülür ellerime
Senin zamandan haberin var mı ?
 
Düşmüşüm saçlarına uzar yollarım
Sabaha çıkacak kapım kalmadı
Yüreğim, aşkım, nefesim, çilem
Senin zamandan haberin var mı ?
 
Aşkın benliğinde şiir
Göz bebeklerimde bahar
Ey renklerin birleştiği rüya
Senin zamandan haberin var mı ?
 
Çırılçıplak şimdi göklerim
Doruğundayım bir karasevdanın
Ey yolumu kesen güzel şâki
Senin zamandan haberin var mı ?
 
Paşa ÇETEN
YEŞİL GÜL

Sabrın yeşil gülü çimende yeşerdi
Zaman terazisinde, huyum tartıldı
Beyaz buluttan bir pencere açıldı
Girdim içine, tomurcuk gibi açıldım efendim.

Işık terazisinde, ruhum tartıldı
Yeşil gülün sabrı yeşil çimende yeşerdi
Aşkı hesaba çeken, sevgili de geldi
Sana kavuşmak için, günler tükenmiyor efendim.

Aşkı mihraca götüren gün geldi
Kainatın nuru, iki alemin nuru
Ezeldeki ışığın teninde, ebed yüzüyor
Aşkı insanlığa, yeşil gülle sundu efendim.

Renk yağmurları canımı çaldı
Günahkar kulun yitiğini ver
Yere göğe sığmıyor feryadım
Aşkı hesaba çeken sevgili gelsin efendim

 

 

Paşa ÇETEN
FELAH

Tünelden çıkıyorum
Hâlâ ağır yürüyor kanım
Kalbim dayan artık
Sabaha başını koydu gün
 
Bendeydi sabırların tükeniş korkusu
Çilelerin sessiz dili
Zulme perçinli hayat
 
Yokuş bitti
Ekecek gücüm de yok denizleri
Bütün bunlar nedir ki aşkın elinde
Bir küçük eşya, bir yalan
 
Bende sabırların membaı
Çiçekler melekler
Ve aşk
 
Paşa ÇETEN
HER AKŞAM

Her akşam can evime serilen kadın
Bilir misin günahlarım senin elinde yapılır
Yaralarsın da hem sararsın yaramı
Talan edersin gençliğimi.
 
Son mektubumuz bulutlardan olsun
Kanmıyor bu yürek o gözlere
Ruhumun dilinde kanat sesi var
Dudaklarıma gelmiş ölümü bekliyorum
 
Çiçeklere mi koysam seni ben
Duygularımdan bile naziksin
Bilir misin kaç kez yıkandım tövbelerle
Ört üstüme aşkın beyaz örtüsünü.

 

 

Paşa ÇETEN
VUSLAT GELDİ KALBİME DAYANDI

Vuslat geldi kalbime dayandı
Ve ben bir renk gibi şımardım
Tatlı telaşım kanat çırpıyor yüreğimde
Umut,dokunduğumbaharın ortasında

Sevgi ilinden uzaklara
Göklerin ıssızlığına sürüldüğüm günler hey
Gözleri güneş,saçları mevsimler
Arada bir eksen gibiyim artık

Şimdi başım kucağında...
Zamanı ikiye bölen ayna gibi
Elimde aşkın kılıcı.
Görmesi kolay anlatması ölüm
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

11 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÇETİN Ahmet

Ahmet Çetin'in kimlik bilgileri tarafımızda saklı olup: Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info   yayınlanma devam etmektedir.

 

 
Ahmet ÇETİN
DOĞA,GÜNEYDOĞU VE DUYGULAR

Fırat’ın akışına gönül dayanmaz.
Dicle,Fırat mı asla kıskanmaz.
Bu aşkı yıllardır kimse anlamaz,
Gören gözlerim,şahitim oldu.
 
Munzur’un suyu yazın ilaçtır.
Böyle bir afet görülmemiştir.
Kışın karı,beyazı süsü olmuştur.
Diyen şu dillerim ilhama geldi.
 
Erzurum’da barı oynar Dadaşlar,
Hoşgörü,mertlikle bizi kucaklar.
Misafirimiz olun diyip ağırlarlar,
Hatır kırmayan gönlüm lal oldu.
 
Elazığ seni anmadan geçemem,
Bitlis,Bingöl,Van seni seçemem.
Öteki gitmediğim canlar incinmen.
Hepinize bu nice can feda olsun.
 
OZAN AHMET insanlara canımız feda.
Edirne’den,Van’a;Van’dan,Mersine.
Tokat’ından tut yürü Kars’ına.
Dostluktan dostluğa köprüler kurulsun.
03-07-1993

 

 

Ahmet ÇETİN
ZAMAN

Zaman;bazen birkaç saniye
Bazen birkaç asır...
Kimine hiç gelmeyen bir an
Kimine asırlar gibi gelir zaman.
 
Sevgileri gerçekleri kökleştirir
Ayrılıklara ferman olur bazen zaman
Dünyanın dönüşünde,
Şahinin bakışında zaman.
 
Arslanın yelelerinde esen rüzgarda,
Avının pusuda beklemesinde zaman.
Cezaevindeki mahkumun;
Sabırlı mahsun bakışında,
 
Uzaklardan gelen gurbetçinin
Of çekişinde.
Sevgilisine kavuşmak isteyen
Yiğidin dilinde zaman.
 
Kavurucu sıcakta bir damla,
Damla bekleyen çiftçinin
Diz boyu karda avını bekleyen
Kurdun gözlerinde zaman.
 
Ameliyat masasında,
Doktorun hünerli ellerinde,
Yavaş yavaş damlayan,
Alın terinde zaman.
 
Öğretmenin sabırlı emeğinde,
Gizemli kalemde zaman.
Polisin gece nöbetinde,
Çakmak çakmak zaman.
 
İşte zaman,işte zaman.
Ye yazık ki;bu kargaşada
Akıp gidiyor görmüyoruz,
Bizim için kıymetli zaman
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

12 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÇOBAN Ayşe
1953 te Çorum'un Ovakarapınar köyünde dünyaya gelmişim. Evli  ve  üç çocuk annesiyim. İlkokulu doğduğum köyde bitirdim.Yıllar sonra Çorum Bahçelievler  Ortaokulunu dışarıdan bitirdim.
Halen Açıköğretim lisesine devam etmekteyim. İlkokul  sıralarında  hayalim öğretmen olmaktı.  Tüm çabalarıma rağmen nasip olmadı. Ama okuma hevesi hep içimde kaldı. Okumanın yaşı olmadığına inanıyorum. Meslek olarak seçim yapmadım. Ama güzel sanatlar dalında yetenekli olduğumu söylerler. Mimar Sinan Halk Eğitim Merkezinden  kuaförlük dalından 3 belgem var.  Yaşam tarzım bana sağlıklı kalmayı sağlıyor.  Görüyorum ki,buna yeni yetişen gençliğin ihtiyacı var.   Demek  istediğim gençliğin  şu beş önemli unsura ihtiyacı var.  Bunlar : azim, sevgi,saygı,inanmak ve güvenmektir.  Beni şiir yazmaya teşvik eden biri olmadı. Bu özelliğimin bana Allah'ın bir lütfü olduğuna inanıyorum.  İlk şiirim   Çorum Lider Gazetesinde yayımlandı.  Sayın  Abdullah  Ercan'ın derlediği Çorumlu  şairler  adlı kitabın 2. Baskısında 4 şiirime, Sayın Mahmut Selim Gürsel'in  Çorum  1997  adlı çalışmasının Çorumlular bölümünde   kısa  hayat hikayem ve  Şiirlerde Çorum   bölümünde iki şiirime yer vermiştir. Çorumlu 2000 Dergisinde ve mahalli basında şiirlerim çıkmaktadır. 
1995 in " Sevgi ve Hoşgörü Yılı "   olması nedeniyle " Bir Dünya İsterim "  adlı şiirim ödül almıştır. İdealimde çocuklarımın dürüst ve sağlıklı olması vardır. Allah'ın izniyle bunu başaracağıma inanıyorum.
" Çiğ Taneleri" adlı şiir dosyamın Temmuz 1999 tarihinde basılmıştır. Bu yıl içinde kitabımı geliştirerek 2. baskısını yapmak arzusundayım. Kafiyeli  ve  serbest  şiirlerin  yanı sıra henüz yayımlanmamış  anılar  ve  gerçek yaşamdan hikayeler olmak üzere düz yazılarımda bulunmaktadır.
Vaktin  nakit   olduğu günümüzde birazcık düşünülürse eğer,emeklide  olsak  yolun sonunda değil,başında olduğumuzu, daha çok  işlerin bizleri beklediğini göreceğiz. Diyorum ki;  bırakın  şu  adam sende boş ver  demeyi. Tembelliği  bırakın,pasiflikten kurtulun. Oysa  boş  vaktimiz de yok,geçirilecek zamanımız da.   Gafletten  sıyrılıp  bu  dünya hepimizin demeliyiz,bu  vatan bizim,bu bayrak ,bu devlet,bu millet  bizim.  Biz Türk Milletiyiz. Çalışkanız, çalışmalıyız. Bilinçsizce Türk Milleti değil mi diyen kendini bilmezler : Yüce Allah'ın  sırlarla  dolu olan bu güzel evrende sağlıklı  yaşamak için  aklı  başında  her insanın  aktif  olup,karınca  kararınca sen,ben demeden  yeni  yetişen  gençliğe güzel bir dünya bırakmamız hayırlı olur diyorum.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirleri yayınlandı.

Not: Bana yayınlamak için verdiği şiirlerini yayınlamaya devam edeceğim. Ruhun şad olsun ! Mahmut Selim GÜRSEL

 
   
Ayşe ÇOBAN
ÇARE

Dağların ardına güneş batınca.
Sessiz bir manzara serilir yere.
Gurbet akşamları efkâr katınca,
Sızlar içerimde garip bir yare.
Hafifçe dalları sallayan rüzgâr
Okşar üzülme der,bitti sonbahar.
Şu yeşil ormanı kaplayınca kar,
Eritir buzları hüzünlü dere.
Mavi görünmüyor sis var havada.
Tüm canlı bunalır oldu yuvada,
Yunus Emre görmüş gönlü Mevlâ’da,
Aşk ile yalvarır Mevlâ’m ver çare.

 

 

Ayşe ÇOBAN
MELEĞİM

Ahu gözlerinden dökülen yaşlar,
Sızar gül yüzünü yakmaya başlar.
Hep doğru çıkıyor gördüğüm düşler,
Saklama annene bildir meleğim.
 
Ana nasihati döktüğüm diller.
İstemem solmasın açılan güller.
Gurbette bilinmez nasıldır haller.
Mazlumu ağlatan dildir meleğim.
 
Aç gönül kapını istemem mekan,
Aşk od’una yanar hasretlik çeken.
Sevgi yokluğudur insanı yıkan.
Şu garip anneni güldür meleğim.
 
Kıyamam ki;seni kaldırsam erken,
Lokmam hıçkırıyor yemeği yerken.
Telefonda bana anneciğim derken,
O tatlı dillerin baldır meleğim.
   
Ayşe ÇOBAN
ALEV GİBİ

Sıyrılır göklerden o siyah perde,
İlahi “Nûr”uyla sökerken şafak,
Şehitler şad olur bu güzel yerde,
Destandır dillere bir avuç toprak.
 
Mehmet’ler beklerken Akif’i ansın,
Göğsü ay yıldızlı bedende cansın,
Uğruna Ata’mın döktüğü kansın,
Yeter ki;dalgalan sen canım Bayrak.
 
Sen dalgalanırken yaşıyoruz biz,
Gökten kopup gelmiş bağrındaki iz,
Dil uzatanlara çoktürürüz diz,
Sönmez aşkın alev gibi yanacak.
 
Yurdumun üstünde kırmızı gülsün,
Canımız fedadır tüm dünya bilsin,
Vatanım,milletim senle yücelsin,
Türk’ümün simgesi Bayraktır ancak.

 

 

Ayşe ÇOBAN
GÖNÜL DOSTLARINA

Ey yüce Allah’ım senin aşkınla,
Kabardı şu bağrım coştu vallahi.
Damarda hızlandı dolaşan kanım,
Gönül dostlarına koştu vallahi.
 
Hoş geldiniz bize gönül dostları,
Gönülden selamı verir üstleri,
Biz de muhabbetin sevgi izleri,
Bir yıl değil,bini aştı vallahi.
 
İlahi sevgidir şiir yazdıran,
Gece yarısında uyku bozduran,
Mecnun edip ilden ile gezdiren,
Gönül bir kuş olup,uçtu vallahi.
 
Unutulmaz saygı değer ozanlar,
Allah aşkı ile kitap yazanlar,
Gönül bahçesine girip gezenler,
Sizleri dinlemek,hoştu vallahi
   
Ayşe ÇOBAN
SAVGİ

Bekir Sağır’a.
Bu sevdanın seven bilir hazzını,
Boş geçirmez baharını yazını.
İnsan bilir;içindeki özünü,
Fikir başka,niyet bozulmadıkça.
 
Çocuklar güldür,güller sevilir.
Gençlik azimdir,diller sevilir.
Zamanı anlayan kullar sevilir,
Yollar kör kuyu kazılmadıkça.
 
Hakk için incedir boyun davaya,
Yönelir Rabb’ine eller duaya.
Kalkınca yalvarır Ham-i Senaya,
Şeytanın yoluna dizilmedikçe.
 
İnsanın temeli sevgidir,tanı.
Mal mülk dünyadadır,götüren hani.
Nefis mazlumlaşır,çekerse de canı.
Bakar kör olarak gezilmedikçe.
 
İnsanlığı büyük hizmete bekler,
Gönül sarayına sevgiyi ekler,
Aşkı muhabbette görür büyükler,
İnsan haksız yere ezilmedikçe.
Şiirin sistemli kardeşim SAĞİR,
Arif olmayan anlamaz ağır.
Yunus Emre gibi sevgiyle çağır,
Ta ki can,bedenden üzülmedikçe.
 
SEVGİCAN’ım kalpler sevgisiz olmaz.
Mazlumun derdine çare bulunmaz.
Define de olsa kıymeti kalmaz.
Şiir Allah için yazılmadıkça.

 


 

Ayşe ÇOBAN
UYANIŞ

Mevsim dönüp bitince kış,
Doğan güneş gülüyordu.
Tüm canlıya vardı bir iş,
Doğa bunu biliyordu...
 
Yağdı yağmur,esti rüzgâr,
Oylum oylum eridi kar.
Çiçeklerle gelen bahar,
Dinleyin,neler diyordu.
 
Yeşil ipek,gümüş oya,
Nakış nakış yağlı boya.
Yunus Emre bu tabloya,
Âşık olmuş yanıyordu...
 
Bülbülün yası bitecek,
Gülün dalında ötecek,
Bahara neşe katacak
Sevgililer geliyordu...
 
Güneş tepeden vurunca,
Bedeni aşk sarınca,
Ferhat’ın dağı yarınca
Halkın yüzü gülüyordu...

Kainat sırlarla dolu,
Siz demeyin kara çalı,
Gül içinde sızan balı,
Uyananlar görüyordu...
 
Hakk aşkına yanar od’a,
Zikreder çağlayan su da,
Canım sana olsun feda,
Rabb’im neler veriyordu...
 
Güzel yurdum,yüreğim ak,
Havan temiz,suyun berrak,
SEVGİCAN der ki şu toprak,
Ana olmuş seviyordu...
 
   

Ayşe ÇOBAN
SEVGİ

Bekir Sağır’a.
Bu sevdanın seven bilir hazzını,
Boş geçirmez baharını yazını.
İnsan bilir;içindeki özünü,
Fikir başka,niyet bozulmadıkça.
 
Çocuklar güldür,güller sevilir.
Gençlik azimdir,diller sevilir.
Zamanı anlayan kullar sevilir,
Yollar kör kuyu kazılmadıkça.
 
Hakk için incedir boyun davaya,
Yönelir Rabb’ine eller duaya.
Kalkınca yalvarır Ham-i Senaya,
Şeytanın yoluna dizilmedikçe.
 
İnsanın temeli sevgidir,tanı.
Mal mülk dünyadadır,götüren hani.
Nefis mazlumlaşır,çekerse de canı.
Bakar kör olarak gezilmedikçe.
 
İnsanlığı büyük hizmete bekler,
Gönül sarayına sevgiyi ekler,
Aşkı muhabbette görür büyükler,
İnsan haksız yere ezilmedikçe.

Şiirin sistemli kardeşim SAĞİR,
Arif olmayan anlamaz ağır.
Yunus Emre gibi sevgiyle çağır,
Ta ki can,bedenden üzülmedikçe.
 
SEVGİCAN’ım kalpler sevgisiz olmaz.
Mazlumun derdine çare bulunmaz.
Define de olsa kıymeti kalmaz.
Şiir Allah için yazılmadıkça.

 

 

Ayşe ÇOBAN
ANNEM

Üşüyünce kucağına yaslardın,
Ninniler söyleyip uyuttun annem.
Acıkınca sütün ile besledin,
Ağlatmadın bizi avuttun annem.
 
Uykusuz ve yorgun koşardın işe,
Biraz üzgün görsen verirdin neşe.
Bir varmış,bir yokmuş diye peş peşe,
Masallar anlatıp büyüttün annem.
 
Biz mindere,sen oturup hasıra,
Üşüşürdük pişirdiğin mısıra,
Öğütler verirdin hep ara sıra,
Sevmeyi saymayı öğrettin annem.
 
Gençlik yıllarında verdiğin emek,
Aşkınla kaynardı lezzetli yemek,
Eksilmez yüzünden hiç gülümsemek,
Önde ışık oldun yürüttün annem.
 
Kutsal emanetsin,başımıza taç.
Sızlayan yareme olursun ilaç.
SEVGİCAN’ım senin duana muhtaç
Gönlümden efkarı dağıttın annem.
 

 
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

13 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

DEMİRCİ Metin
1951 yılında Çorum'un Osmaniye Köyünde doğdu. Çocukluğu köyde geçti. O günlerin zorluklarını yaşadı. O zamanlar köyde okul  olmadığı için Kırkdilim Köyüne gitti. Daha sonra öğrenimine kendi köyünde devam etti. 
Arkadaşı  Orhan Kuyu'nun deyimiyle,o etkilenen uzak taşranın kendine özgü havasıyla yetişti. 
Öğrenim yılları çok başarılı geçmiştir. İlköğretim ve lise yıllarında başlayan okuma  sevgisi Metin  Demirci'de  sonraları  bir  tutkuya dönüştü. Onunla konuşanlar onun,her konuda ve farklı anlayışlarında pek çok bilgiye sahip oluşunu,bu renkli okumalara bağlamak mümkündür. 
Şiirle ciddi olarak 1979'larda başlar. 1983' ten itibaren pek çok dergide şiirler yayınlanmıştır. Bunlardan  birisi 1979-1989 yılları arasında Ankara'da yayınlanan " Aylık Dergi"dir.  İlk  şiiri ise Çorum Meslek Yüksek Okulu  yayını  olan  "Mesleki Kültür" adlı dergide çıkmıştır.  Bu akış daha sonra İstanbul'da yayınlanan "Hüner","Bu Meydan","Kar delen"  gibi dergilerde devam etmiş,oradan da"Kırağı","Düş Çınarı"  gibi  dergilerde sürüp gitmiştir. Bu arada Metin Demirci'nin gazete ve başka dergilerde pek  çok deneme ve makaleleri yayınlanmıştır. 
Arkadaşlarıyla birlikte Çorum'da " Duruşma"  adlı bir dergi çıkarmıştır. Halihazırda "Çorumlu 2000" ve "Kilim" gibi dergilerde yazmaktadır.   Deneme ve makalelerini toplayıp yayınlamaya  gayret etmektedir. "Ne Sen Varmış Senden Sonra" adlı bir  şiir  kitabı  vardır. Ayrıca "Çorumlu Yazar ve Şairler" adlı bir oluşuma ön ayak olanlar dan birisidir. 
Metin  Demirci;şimdi emekli bir öğretmendir.   Kendi söylemleriyle memuriyet kokan düşüncelerden kurtulmuştur. Velhasıl;daha özgün ve da ha özgür eserler bekleyeceğiz Metin Demirci'den  Metin Demirci;tekrarı sevmeyen bir sanatçıdır. Şiir ve düz yazılarında  orijinalliğe  önem verir. Ona göre yeni bir fikri olmayan sanatçı susmalıdır.  Sanatçının   susması kendini tekrarlamasından ya da   başkalarını taklit etmekten daha iyidir. Metin  Demirci'ye göre: "Hukuk sanata sınır koymaz. Çünkü bu   ikisi çelişemez. Yani ; düşünce suçu olsa bile sanat suçu yoktur. Hukuk sanat suçunu  meşru  saymaz.  İyi  ve  güzeli  amaç edinen sanat nasıl olurda kötü ve  çirkini  kendine araç edinir " Açıkçası ; Metin  Demirci,halâ aramızda yaşamaktadır.  Onu  çok  çabuk tanıyabiliriz. Özel kişilerin, özel  tavırlarla  kendini belli etmesi kadar doğal ne olabilir ki ?
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
 
Metin DEMİRCİ
İÇİN İÇİN

Akıl aramak
Kalp aşk için
Bilgi güç için
Rızık istemek
İmtihan başarmak için.
 
Yaz kış için
Göz görmek
Dil övmek
El örmek
Yer düşmek
Gök yükselmek için
 
Hürriyet peşin mükafat
Zaman yarına taşımak için
Velhasıl yaşatılıyoruz başka hayatlar için
Ölüyoruz hiç ölmemek için.

 

 

Metin DEMİRCİ
AŞK VE AŞK

Oysa Adem yandı da oldu olan o zaman
Oysa Adem yanmasa da olurdu olacak olan o zaman
Oysa isyanım gereği değil de
Teslimiyettin gereğiyle yaşanırdı yaşanacak olan o zama
O zaman belki biz
Bir başka âlemde yaşar olacaktır
Bu dünyadan habersiz,şimdi yaşadığımız gibi
O zaman belki de biz
O yüzünden yaşayacaktık hayatı bambaşka biçimde
Ya da neden böyleyiz diye soracaktık kendimize
Şimdi sorduğumuz gibi
Bu alemden haber vermiş olsaydı o zaman teslim diyarından
İsyana akıl erdirenler olmayacaktık
Şimdi isyana akıl erdiremeyenler gibi
Ve bu âlemden o âleme değil de o zaman
O âlemdin bu âleme geçiş kapısı olsaydı ölüm
Yine korkuyor olacaktık şimdi korktuğumuz gibi
Ya da yine soruyor olacaktık
Neden böyleyiz diye,şimdi sorduğumuz gibi
 
Metin DEMİRCİ
SEVDALANMAK BAHARA

Ey kalbim…
Yoldaş et hüzünlü şiirine
Sende bu aşk tiryakiliği sürecekse eğer
Daha nice sevdalara destan olsun
 
Biliyorum huysuzluğun bahardadır
Bir çiğdem kokusudur kanına giren
Kabar ey içimin denizi kabar
Daha nice Nuh’a tufan olsun.
 
Her gece kement atarsın yıldızlara
Kaç kez donandın gelinliğe
İnan ki nazından değil gecikmesi mutluluğun
Sabret daha nice yağmurlara Nisan olsun.

 

 

Metin DEMİRCİ
ÇİÇEK HARBİ

Birinci çiçek harbindi
Bağrında eriyecek kurşun yüreğin
Seni bir karanfil vuracak
Aşkın güle döndüğü yerde
 
Taşlar olacak,tanklar olacak
Çocuklar Ebabil olacak
Ve senin kalbinden telaşın olacak.
Aşkın güle döndüğü yerde
 
Hey gidi çorak ülke hey…
Dağları rahmetten ırak ülke hey !
Senin de bir baharın olacak
Aşkın güle döndüğü zaman.
 
Metin DEMİRCİ
ÇIKMIŞIM

Aşkın bağında çileyi çekmeden
Dikmekten aciz sökmeye çıkmışım.
Ateşin aksin sinede görmeden
Yanmaktan aciz, yakmaya çıkmışım.
 
Düşman pusuda dostlarla savaşım
Umudum pek tatlı, zehirden aşım
Başım azade, gönlümden telaşım
Yapmaktan aciz, yıkmaya çıkmışım.

 

 

Metin DEMİRCİ
BAŞLANGIÇLAR BAHANE AŞKA

Tutar gözlerini bırakır gönlüme
Sonra kınar ne tez harap oldun diye
Bilmez ki ben ne Mecnun’um ne Leyla
Günde beş mevsim eskir bağrımda
 
Sevgi dalda bir kuş yuvası kalbim
Biri gezer bende hem av hem avcı
Ateş canda damar damar
Her an bir yangın her an bir başka sancı
 
Göl yeşili,dal yeşili,çöl yeşili gözler
Bilmem nerden alır bunca yeşil bu gözler
Başlangıcı bahane aşkın
Deniz terler macerayı atılır damlalar
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

14 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

DEMİR Aytül

           Şiirleri Mahalli basında yayınlanmakta ve Internet’te Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam

 
Aytül DEMİREL
TUTKU

Bulutlara olan tutkumu bilirsin
Gelecekler bir gün gideceğim.
Sana geriye kalan bulutlar olacak,
Arasan da bulamayacaksın.
 
Ben seni gerilerden izleyeceğim,
Sana olan büyük aşkımı bulutlara gömeceğim,
Gözlerimde yaş,bir gün sana geleceğim
Seni o güzel bulutlara götüreceğim.
 
Aytül DEMİREL
TÖVBE

Anlamıştım sende aşkların en tatlısını
Tatmıştım sende aşkların en tatlısını
Bitirdin aşkımızı bir hiç pahasına
Bir daha sevmem tövbeler olsun.
 
Her gün buluştuğumuzda
Söylerdin sevdiğini bana.
Yeminler ederdin ayrılmamaya,
Bir daha sevmek mi tövbeler olsun.
 
Gururumu çok kırdın
Sen aşkımızı hiçe saydın
Sende benim gibi düş aşkın ateşine
Bir daha sevmeye tövbe et sende.
 
Utancından kimsenin yüzüne bakmaz ol,
Davasız aşklara düşen sen ol.
Aşkına yenik düşende sen ol,
Bir daha sevmeye tövbe edende sen ol.

 

Aytül DEMİREL
DUYDULAR

Sana olan aşkımı eller duydu da,
Hep içimde saklı kalsın istedim.
Bu sevgimi kimse bilmesin istedim
Saklayamadım aşkımı eller duydular.
 
Öfkelendin kızdın bana
Kinin seni getirdi kapıma
Seni çok sevdim anladılar
Saklayamadım aşkını eller duydular.
 
Bir kere duymak istedim
Senden,seni seviyorum sözünü
Ben hep söylüyordum zaten
Nereden bilirdim eller duydular.
 
Aşkımı kalbime kilitledim
Bir suçluymuş gibi senden özür diledim
Bileceklerine hiç ihtimal vermedim,
Sana aşkımı eller duydular.
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

15 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

DUYGUN Erol
1957  yılında  Gümüşhacıköy'de   doğmuşum. Bütün küçük yerleşim biriminde olduğu  gibi sakin ve mutlu bir  çocukluk  dönemim  oldu. Okul hayatım boyunca  çırak olarak (Tezgahtarlık, Terzilik, Fotoğrafçılık  gibi) çeşitli meslek dallarını öğrenmeye çalıştım.  Liseli yıllarda fotoğrafçılığı öğrendim. Askerlik  sonrası  1980  yıllarında kısa bir dönem kavafiye dükkanı  açarak  esnaflık yaptım. 1983 yılında   şu  andaki  görevim ile birlikte 1987 yılına kadar  Dodurga'da  fotoğrafçılıkla uğraştım. Bu ara Rıza Ilıman'ın gazetecilik yaptığı dönemde Dodurga muhabiri  olarak  çalıştım. 
Ticaret  lisesi mezunu olup,evli 2 çocuk babasıyım. 
Şiir yazmaya Halk Ozanlarının şiirlerini okuyarak ve  dinleyerek  başladım. Bu konuda herhangi bir teşvik gördüğüm  söylenemez.  İlk şiirim 1973  yılında  Merzifon'un Sesi  Gazetesinde yayımlandı. 
Muhabirlik yaptığım yıllarda  ormanlarımızın  katledilmesine   yönelik  Çorum Gazetesinde yazdığım  bir haber makale nedeniyle şu anda ismini anımsayamayacağım bir Kayseri yerel gazetesinde teşekkür mektubundan başka ödül almadım.
İdealim;şiir konusunda yetkin bir yere gelebilmekti, ama  bu idealim henüz gerçekleşmedi. Basılmış bir çalışmam bulunmamaktadır. Makaleler ve  denemeler yazıyorum. Osmancık Haberde ve ara sıra Çorum Merhaba ve Çorumlu 2000 Dergisinde şiirlerim yayınlanıyor. 
Son söz olarak,hiç riya yapmadan bir dergi çıkarmanın ne kadar zor bir uğraş olduğunu bildiğimden  sizi  gösterdiğiniz  fedakarlık  ve performansınızdan  dolayı kutluyor,bu derginin siz istediğiniz  sürece yaşamasını dilerken inceliğiniz için teşekkür ediyor,başarılarınızın devamını diliyorum.
Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergimizde http://corumlu2000aylik.dergisi.info ile Sarı Çiğdem Şiir Defteri'nde http://saricigdemsiir.dergisi.info   ve Aylık Şiir Antolojisi  çalışmaları yayınlanmıştır.
 
 
Erol DUYGUN
ALLAH ALLAH DEDİKÇE

Yaşlar dolsun gözümüz,
Hakk’a dönsün yüzümüz,
İnanç bulsun özümüz,
Allah ! Allah ! Dedikçe.
 
Aşk Allah’tan çoşarım,
Hakk yolunda koşarım,
Yalçın dağlar aşarım,
Allah ! Allah ! Dedikçe.
 
Hayatın gerçek tadın
Onu anıp ağladın,
Gerçekleşir muradın,
Allah ! Allah ! Dedikçe.
 
Dünyalıktan geçersin,
Şeytanlıktan kaçarsın,
Cennetlere uçarsın
Allah ! Allah ! Dedikçe.
 
Sen kulların Türküsün,
Şeytanlara ürküsün,
Düşmanlara korkusun,
Allah ! Allah ! Dedikçe.


 

Erol DUYGUN
BANA DEĞME MİHRİBAN

Aşığı düşürdün sevda çölüne
Canımı veririm senin yoluna
Bir hicran türküsü saldın dilime
Beni ıssız çölde koyma Mihriban
Sana aşık benim, bedenim ruhum.
Ayaklar altında şimdi gururum.
Söyle ey sevdiğim sensiz ben kimim?
Bir mecnunum bana değme Mihriban
Başımda eseli sevdanın yeli
Ruhuma dokundu sevginin eli
Bazen bir poyrazdır aşıkın dili
İncecik bir dalım kırma Mihriban
Önünde diz çöktüm ta haşre kadar
Bana yoldaş artık elemle keder
Yeter cevreyleme sultanım yeter
Beni yad ellere verme Mihriban.
Güneşisin şu karınlık dünyamın
Seni de soldurur benim elemim
Sevdiceği varken bütün alemin
Bizim sevgimize kıyma Mihriban
DUYGUN’i cevrinle yanar yakılır.
Benin sevgim sana sermaye kalır
Ecel değil, aşkın canımı alır.
Beni deryalara salma Mihriban 

 

 

 
Erol DUYGUN
DİVANEYİM

Gitti sandım sevdam başımda döner
Aşığın çırası gönülde yanar
Bu halim görenler divane sanar
Divaneyim dostum aşkından bugün.
Dostları severim canı gönülden
Medet beklemeyin hayr-ı şerrinden
Muhabbetle sevse,insan derinden
Divaneyim dostum aşkından bugün.
İnsan-ı kâmil ol severler seni
Kaybolmaz dünyada sevginin yeri
Sevgisiz,saygısız gezme serseri
Divaneyim dostum aşkından bugün.
Bahar günü olur seven gönüller
Sevgi türküsünü okusun diller
Dostluk gibi bir armağan alanlar
Divaneyim dostum aşkından bugün.
Sevgi armağanın alanlar gülsün
Sevdim diyen dostum yanıma gelsin
Kendini bilmeyen dostu ne bilsin
Divaneyim dostum aşkından bu gün.
Gönüldeki sevgi bana armağan
Coşku ile insanları sevmeyen
Kendi noksanını bilip görmeyen
Divaneyim dostum aşkından bugün.
Sevgisiz yaşayan hayvan misali
İnsanlığı sarsın sevginin seli
Bu şu evreni sever DUYGUNİ
Divaneyim dostum aşkından bugün


 

Erol DUYGUN
OLMAZ

Bir aşkın gemisi olunca gönül
Direği yelkeni, dümeni olmaz.
Pişip bir kürede olunca kamil.
Şeytanı, perisi, hurisi, olmaz
Gönülden, gönüle akıp, gitmeli
Aşkın meşalesin yakıp gitmeli.
Yüce bir sevdayla yanıp tütmeli
Ocağı sobası bacası olmaz.
Yüceden gelirse böyle bir ateş
Eğelenme yollarda peşinden yetiş.
Bir Kerem misali yanıp, tutuşup,
Ummanlara dalıp, sönmesi olmaz
DUYGUN’a verilse dünyanın zarı
Sabreder inlemez çeker efkarı.
Çıkarsız sevenler neylesin karı
Sevgiden gayrısı, sermaye olmaz.
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

16 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

GÖKGÖZ Mustafa
30 Temmuz 1971 de Çorum'da dünyaya geldim. İlk öğrenimimi Çorum Merkez Albayrak ilkokulu,Orta okulu Çorum Merkez İmam Hatip Lisesi Ortakısmı, Liseyi Çorum Merkez Atatürk Lisesi, Yüksek öğrenimimi ise Erciyes Üniversitesi Kayseri Meslek Yüksek Okulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde 1991 yılında tamamladım.  Şu anda Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi Kamu Yönetimi 3. sınıfta öğrenimimi sürdürmekteyim. 1991 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre Kayseri, Niğde, bulunan bazı öğretim kurumlarında bilgisayar öğretmenliği yaptım. 1993 yılında Çorum'da Gökgöz Bilgisayar'ı kurdum , o tarihten beri bu şirketle ticari faaliyetlerde bulunmaktayım. Programlama dilleri, veri tabanları ve web dizaynı konusunda uzman sayılırım. 2000 yılında bedelli askerlik görevimi Kütahya 2.Jandarma Er Eğitim Taburunda Jandarma Er olarak yaptım. 
Fanatik Fenerbahçe'li ve müzik tutkunuyum, bağlama, mızraplı ve yaylı tambur çalmakta, Mimar Sinan Halk Eğitim Merkezi T.S.M. korosunda görev yapmaktayım. Geçmişte bir süre yerel ve ulusal gazetelerde muhabir , köşe yazarı olarak çeşitli yazılar yazdım, bazı dergi ve gazetelerde şiirlerim yayınlanmıştır. 
Evli ve ikiz kız çocuk babasıyım. İngilizce biliyorum. 
Halen Liberal Demokrat Parti  Çorum İl Başkanlığı yaptım.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
 
Mustafa GÖKGÖZ
HAT

Dünden evvel yarını düşünmekti tek suçumuz
Bir gülün peşine düşüp, gitmekti kabahat
Bahar ile birlikte bitince son umudumuz
Anladık ki beyhude yaşanmazmış bu hayat
 
Sevgi dedik, aşk dedik; ömür verdik bir ana
Boşaymış geç anladık, kanmışız bir yalana
Sevilenler vefasız, bakmaz darda kalana,
Şurasına inandım, yok bu dünyada rahat
 
Yar dedik, vefasız; halden anlamaz kula,
Yanlış mevsimde çıktık, sevda denilen yola
Hayat derler bu zor, meşakkatli okula.
Alnımıza yazılan değildir ki hüsnü hat

 

 

Mustafa GÖKGÖZ
YEMİN

Ne işi var ki gönlümün
Senin olmadığın yerde
Yazık ki gitti ömrümün,
Yarısı verdiğin derde
 
Ömür boyu peşindeyim
Gittiğin yol yolum olsun
Seni terk edersem eğer
Darağacı sonum olsun
 
Sensin benim tek hasretim
Hayalin gözümde perde
Yaratandan  tek dileğim,
Sensin benim seherlerde
 
Bu aşk dünyalara değer,
Hasretin ecelim olsun,
Ölürüm gidersen eğer
Allah’ıma yemin olsun
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

17 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

GÜNDOĞAR Mehmet

1932 yılında Çorum İline bağlı Çıkrık Köyünde doğmuşum. Çıkrık Köyü benim ata yurdumdur. Babam,dedem,daha büyük dedelerim hep burada doğmuş,burada yaşamışlar. 
Çocukluk yıllarımda babam,çiftçilik yapardı. Ben de  onun en yakın yardımcısıydım. Bu nedenle çiftçiliğin en ince ayrıntılarını babamdan öğrenmiştim. İlkokulu köyümde Çıkrık Bölge İlkokulunda bitirdim. O yıllar çevredeki  okulu   olmayan  köylerden de, okulumuza  öğrenci  gelirdi. Bu nedenle sınıflarımız kalabaydı.  Her  sınıfın bir öğret meni vardı. 
İlkokuldan  sonra Ladik Akpınar Köy Enstitüsüne gönderildim. 1951 yılında bu okulu bitirerek öğretmen oldum. İlk öğretmenliğime Amasya'nın Kovay Köyünde başladım. Birisi kız,dört çocuğum oldu. Hepsini yuvadan uçurdum. 
1965 yılına kadar çeşitli köylerde tek başına  öğretmenlik  yaptım  bu okulların hem baş öğretmeni,hem  beş  öğretmeniydim. 23 Ekim 1996 tarihinde Karşıyaka Evrenpaşa İlkokulundan ikinci kez emekliye ayrıldım.    Böylece  devletime otuz bir buçuk yıla yakın hizmet etmiş oldum. 
İlk okul  yıllarında   köyümüzde  amcalarımın  arkadaşı, harbiye  okulu  öğrencisi bir  genç  gelmişti. Ona hayran olmuş,  subay  olmayı; hatta pilot olmaya heveslenmiştim. Ama kısmette öğret men olmak varmış. Tekrar dünyaya  gelme  imkanım olsaydı,her  defasında gene öğretmenliği seçmekte hiç  ikilem  göstermezdim.  Öğretmenlikten emekli olduktan sonra, çeşitli işlere girdim, çıktım.  Bakkallıktan, piyango bileti satıcılığına,şehir içi otobüs  servisi  yazıhanesindeki telefon başı beklemekten, restoranta kasa fişi kesmeye  kadar  farklı işlerde  çalıştım. Bunlardan hiçbirini öğretmenlik  kadar onurlandırıcı değildi. Sevemedim hiçbirini. 
Öğretmenlik ; iyi bir  insan olmak,iyi bir insan yetiştirmek  sanatıdır.  Böyle  onurlu mesleğin bence dört tane anahtarı vardır: Sevgi, sabır, hoşgörü ve özveridir. Eğer insan;çocuğu sevmiyorsa, sabırlı davranıp,hoşgörülü davranamıyorsa,öğretmen  olmasın derim.  Tabii  bunu söylerken öğretmenin bilgi,kültür ve eğitimcilik kapasitesine değinmek  istemiyorum. Okulda  okurken;Balıkesirli bir öğretmenimiz vardı.  Meslek dersi öğretmenimizdi Ziya  Kozan. " Oğlum öğretmen  olmayın, öğreten  olun !" derdi. İnsan  öğretmenliği seçmişse " öğreten "olmalı. Zira öğretmenlik" bir tanrı mesleğidir.” 
Ta ; okul yıllarından bu yana şiir yazmaya çalıştım.  Hemen ,hemen her   konuda şiirler yazdım  Bu şiirlerimin birkaçı ilk  kez  yedek  subaylığım  sırasında Edremit'in Körfez Gazetesinde yayımlandı.1996 yılında "Osmanlı  Padişahları Kendini Anlatıyor" başlığı altında ders  için  şiir  diliyle padişahları konuşturdum. Diğer bazı şiirlerimle bi likte Çorum Yenigün Gaze tesirde  yayımlandı. 
Kardeşim;Eğitimci Yazar Muzaffer Gündoğar'ın teşvikiyle öykü ve roman denemelerine başladım. 1997-1998 de ilk roman denemem "Nar Çiçekleri "  Çorum  Haber  Gazetesinde yayımlandı. Okuyucularım  tarafından ilgiyle okunduğu söylenildi. Bundan cesaret alarak," Şarapnel " isimli roman denememi yaptım. Halen Çorum Haber Gazetesinde  yayını  sürmektedir. Bu arada bazı öykülerimden  bir  kaçı da yayımlanmıştır. Yazdıklarımdan dolayı bir ödül almışlığım yoktur. 
 İdealsiz kişi olmaz. Muhakkak ki;her insanın  gerçekleşmesini  istediği bir ideali vardır. Benim idealim de yazdığım  şiirlerimi, öykülerimi, romanlarımı  yayımlayarak  kitap haline getirmektir. 
Çıkarmış olduğunuz "Çorumlu 2000" isimli derginizin bazı sayıları kardeşim Muzaffer Gündoğar  vasıtasıyla  bana  ulaştırıldı.  Yaptığınız bu çalışmaları, Çorum'umuz ve   Çorumlu kardeşlerimiz açısından  büyük  bir  değer  taşımaktadır. Bu çalışmalarınızı taktir ve övgüye değer niteliktedir. Teşekkür eder,bu başarıyı daha uzun yıllar sürdürmenizi dilerim. 
Saygılarımla 
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , yayınlandı.
 
 
Mehmet GÜNDOĞAR
AYIP DEĞİL AĞLAMAK.

Dönüşüyor git gide,yalnızlığa günümüz,
Yaklaşıyor demek ki;sonsuzluğa ömrümüz.
Beklentiler biterken,umutlar hep sönmede,
Sevilmeyi unuttuk,aşklar bile ölmede.
 
Her kağnı sesine,kol kaldırıp oynamak,
Hep mazide kaldı,ayıp değil ağlamak.
Çevremizde bir zaman dönüyorken,şen yüzler,
Şimdi hepsi yabancı,tanımazlar,bilmezler.
 
Debelenmek boşuna,varıyoruz son uca,
Er geç herkes varacak,kaçınılmaz sonuca,
Nerede kağnı sesine,kol kaldırıp oynamak,
Sonumuzu düşünüp,ayıp değil ağlamak
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

18 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BBİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

GÜRSEL Mahmut Selim
1947 tarihinde babamın subay olarak bulunduğu Erzurum'da bir at arabasında doğum evine giderken doğmuşum. Babam Eminsu Ali Rıza Gürsel, annem ise Fahriye hanımefendi idi.  İlkokula İskenderun'da başladım. Ankara' da bitirdim. Ankara Yenimahalle Orta okulunun birinci sömestrsinde babamın emekli olmasından dolayı 1960 yılında Çorum'a gelince Atatürk Ortaokuluna devam ettim. Babamın "oku da oğlum ceketimi satar seni okuturum" diyerek bana yaptığı nasihatleri ters tepki yaptı, okumuyorum diyerek okulu birinci sınıfta bıraktım. Marangoz çırağı olarak Azmi Başar ustanın yanına girdim.  Askere gidene kadar ustanın yanında çalıştım. 1967 tarihin de askerlik dönüşü, Ankara Emniyet Müdürlüğüne teknisyen olarak göreve başladım.  Ortaokulu dışarıdan 2 yılda bitirdim 1972 tarihinde polis memuru olarak Ankara'da çeşitli şu beler ve kara kollarda çalıştım.
16 Eylül  1973  tarihinde  Selma (Kurşuncu) Hanımefendi ile evlendim.  1978 yılında ayında naklen Çorum İl Halk Kütüphanesine Memur olarak geçtim.  Dışarıdan Çorum Ticaret Lisesini iki yılda bitirdim. Kendi kendime Osmanlıca’yı öğrenmeye uğraştım, Hat sanatı ile biraz ilgilendim 150 ye yakın Ser levham var, Çorum Güzel  Sanatlar Galerisinde ve Kütüphane salonlarında bu levhaları sergiledim.
3.  8. 1988 tarihinde İl Halk Kütüphanesi Müdür yardımcılığına atandım.  1990 tarihinde  kütüphanelerdeki kitapların tasnifi ile ilgili 10 yıllık bir araştırmamı "Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey)"kitap haline getirip Kültür Bakanlığına sundum. Kitabımdan Türkiye'deki bütün Kütüphanelere dağıtılmak üzere 1000 adet satın aldılar.  Bitlis Tatvan’a tayin edilme olayım beni çok yıktı. Fakat bu üzüntümün boş olduğunu zamanla gördüm. Rabbimin izni ile Hacca gitmek nasip oldu, iki kitap daha yayımladım ve elinizde bulunan bu derginin çıkmasına vesile oldum. Mesleklerin insanlara sağladığı maddi avantaj olarak, evinizi geçindirecek, namerde muhtaç etmeyecek avantajından başka, manevi olarak; sizin yaptığınız işlerle ilgili karşılaştığınız problemleri değerlendirirseniz avantajların neler olabileceğini hayat okulundan öğrenmiş oldum.
İdealim: Çorum'a  tam teşekküllü bilgisayar ortamında bir kütüphane kazandırmaktır. Bu idealim yüzünden tayinim çıktı. Emekli Olunca Gürsel Yayınevini açtım. Yayımlanmış çalışmalarım bulunmaktadır. Bunlar: 
" Alfabetik Onlu Tasnif Fihristi (Dewey) ",  "Çorum'da Yatan Meşhur Yatırlar", 
"Çorum 97" ve  "Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergisi 63 sayı basıldı ve Bu sayfalardan Internet'te yayınlanmakta"“Çorum 2002”  
"Menakıb-ı Koyun Baba 2004 "Hacım 2007"İnternette yayımlanan sitelerim:
http://corum.name
http://corumlu.com
http://dergisi.info
 
 
 
Mahmut Selim GÜRSEL
GÜLÜM

Doğduğun gün için söylenen vardı
Bu gün senin yaş günündü gülüm!
Geçtiğini bilmediğin zamanın
Görmedin mi o günlerini gülüm!
Sevdiğin o akşamüstlerini
Tek tek saymadın mı gülüm!
Çok vaktimiz var diyerek günlerin
Biteceğini bilmedin mi gülüm!
Bir gün gelecek bitecek ömrümüz
Vade bir gün biter demedin mi gülüm!
Bu da böyle bir zaman dilimi idi
Bu şiirimi beğendin mi gülüm?
12/12/2015 Çorum 14,15

Mahmut Selim GÜRSEL
BİLMEZ MİSİN?

Bakarken sen dalgın o yere
Kim bilir hangi gönüllesin?
Ey gönül neredesin yine
Kim bilir hangi yerdesin?
Baksan da bir olmuyor hayat
Görünmez gönülde misin?
Sana sağlanan zamanı bil
Geçiyor ömür hissetmez misin?
Gönlünü al da gel buraya
Bitiyor ömrün bilmez misin?
Halen bilmez gözüksen de,
Ömür geçiyor görmez misin?
Ey bunu yazan kişi sen bunları
Başkasına söyler gibi yazsan da
Yazdığından habersiz misin?
Zan ile geçen zamanı sen bilmez misin!
12/12/2015 Çorum 13,10

 
Mahmut Selim GÜRSEL
SENİ SEN DİYE

Sen beni ben diye yarattın;
Sana sevgim ondan çok!
Ey ebedin ve ezelin sahibi;
Benim Seninle işim çok.

Benim benden başkaları ile hesabım çok.
Sen büyüksün af edersin
Ben başkalarının hesabı ile yanarken
Senden başka güvenim yok!

Seni Sen diye seviyorum;
Senden başka sevgim yok!
Seni sen diye biliyorum;
Senden başka kimsem yok!
09/04/11,30 Çorum

 

 

Mahmut Selim GÜRSEL
ANLAYANA

Elde fırsatın varken kullanmadın!
Ülke elden gidiyor dediler inanmadın!
Aldılar seni ne olduğuna bakmadan
Şimdi pişman olsan ne fayda?
Tutsaksın onlara elin ayağın bağlı
Bazen isyanın düşse de buralara
son pişmanlık var ya bütün buralarda
Geçmişe mazi derler bilmiyor musun?
Geçtiğin köy uzakta kaldı uyanmadın
Ne söylesen boş artık sen fırsatını bilmedin!
Bu Vatan elden gidiyor sen anlamadın,
Çıkarın ve geleceğin uğruna her şeyini
Üç beş kuruşa tamah ettin sattın!
Belki okumazsın bu dizeleri sen,
Okuyan olursa bilir muhakkak kimsin sen!
Ne diyeyim başka, burası kısıtlı alan,
Ben seni havale ettim varsa taptığına!
10 Ocak 2016 Çorum
   
Mahmut Selim GÜRSEL
ESİRİNİM SENİN

Kader bağlantısı,derin mi derin.
Aşkta gülmek yok,ağlarım derin.
Dost sefası mı;olacak mı senin ?
Eğlenmek istiyorlar,bu kader benim.
 
Gök yüzünde yıldızlar parlaktır neden ?
Deniz ay ışığından neden raks eder ?
Semalarda bulutlar hür gezerlerken
Ben neden,neden,esirinim senin ?
13/6/1972

 

 

Mahmut Selim GÜRSEL
GÖZ GÖZE MİYİZ ?

Seninle benim sevgimi ey güzel!
Kim bilecek;kim nasıl hissedecek?
Kim ne diyecek ? Senin için bana;
Hiçbir söz ve kem kelam etmeyecek.
 
Seninle ben göz göze geldiğimde,
Kim bilecek;kim nasıl hissedecek ?
Aşkımızı hiç bilemeyecekler,
Birbirlerine ne söyleyecekler
 
Ölünce birimiz önce ve sonra,
Kim bilecek;kim nasıl hissedecek?
Bakacağız salımızın ardına,
Ağlayacak kalan yalnız başına.
14 Mayıs 2006
   
Mahmut Selim GÜRSEL
AHBAP

Marko Paşa mı sandın beni ahbap!
Git ! Sabır taşına anlat derdini.
Milyarderde değilsin sen ey ahbap!
Çalış, çabala, bu rızkımdır diye.
 
Mecnun olma sen yapamazsın ahbap!
Sevda da Leyla’sı Rabbi dir, onun
Bol gördü, açık buldu kapısını.
Çöl, dere, tepe. Bu aşkımdır diye.
 
Senden ne milyarder olur ki ahbap!
Senden ne bir abdal, ne de bir ermiş,
Çalmakla çırpmak kime yarar ahbap!
Mecnunluk için bu telaş ne diye?

 

 

Mahmut Selim GÜRSEL
TUTKU VE SEVEMEK!

Demediler mi sana arkadaşım; sevmeyince yaşanmaz.
Bilmeyince bu dünyada hiç bir iş doğru yapılmaz.
Sağlam delilin olmayınca sana hakim bile inanmaz.
Sevmek tuttukn olsun ki bu dünyada durasın.
Sen dünyadan göçsen bile dizelerin hayatta kalsın.
Sevgi sadece aşk değildir biliyorsun sende bunu;
Tuttuların olmazsa düşün ne olurdu dünyanın sonu?
Esir olmamalı her insan sevdiklerine bu yaşanan hayatta.
Kendisine eder sonra tutkusunun bittiği zaman o anda.
Üzelmen fayda etmediğini sende bilirisin ufukta;
Boşa bağlanmışım sevgiye,aşka,tutku ve hayata.
28 Temmuz 2008 13,00
   
Mahmut Selim GÜRSEL
GEREK
Bilgi o bilgiyi bilmekle öğrenilmez.
Bilgiyi tatbik ederek geliştirmek gerek.
Okumayla adam olunur sanma; olunmaz,
Okumadan önce kendini bilmek gerek.
Sevmekle aşk hiç bir zaman başlamaz,
Sevdiğini çok iyi tanımak gerek,
Tanıdığını sandığın her şeye kanma
Her duyduğunu araştırman gerek.
Bilmekle bilmemek aynı kefede değil,
Onları tam ve doğru ayırabilenler gerek
Takdir Allah'tan diyerek beklemekle olmaz
O takdir edileni senin araman gerek,
Balık verme insanlara inan o geçicidir
İnsanlara balık tutmayı öğretmen gerek,
Sen sen olmadıkça inan seni kimse tanımaz.
30 Nisan 2008 saat 13.25

 


 

Mahmut Selim GÜRSEL
YOLARSA ORAYA O YOLLAR

O yollar;yollarsa oraya seni,
Para,pul,zenginlik hepsi bahane,
O yollar;yollarsa oraya seni,
Yaşlılıkla gençlik hepsi bahane.
 
O yollar;yollarsa oraya seni,
Hava yolu,kara yolu bahane.
O yollar;yollarsa oraya seni,
Olmaz olur o an;her şey bahane.
 
O yollar;yollarsa oraya seni,
Derler ki,sen zengin değilsin ya hu !
O yollar;yollarsa oraya seni,
Karışırlar sana ;bakma onlara
 
O yollar;yollarsa oraya seni,
Fakiri,zengin eder gönlünce O !
O yollar;yollarsa oraya seni,
Zengini yoksul kılar isterse O !
29 Nisan 2002
   
Mahmut Selim GÜRSEL
ZAMAN

Zaman;
Nedir bilmeden akıp giden bir sel gibi.
Akar gider bizi anlatmadan, anlamadan, tanımadan, bakmadan.
Neden onu durdurup o güzel anlarımızı sabitleyerek uzun zaman o tadı tatmamızı sağlamayan zaman.
Sevgim, aşkım, tanışım, dostum, arkadaşım, sırdaşım, yandaşım, yoldaşım, fikirdaşım, kardeşim.
Sabitliye bilsem o zaman.
Bakabilsem o anılarıma.
Tekrar ve tekrar o güzellikleri bakarak duyarak, hissederek yaşam.
İstemez akan zaman. Benim isteğimi bildiği halde durmadan akan.
Durduramam.
Sabitlersem o anı ancak fotoğraf makinem. Kameram, teybim, işte en önemlisi olan klavyem.
Eskiden kalemim vardı kurşun olan. Silgim vardı onu silen. Yazar yazmaz okursan, silgi ile istersen silersin yok edersin ortadan. Yazmam. Sabitleyemem yazamam.
İşte bu zaman!
07 Ağustos 2008 Çorum 22,58
 
Mahmut Selim GÜRSEL
BİR GÜN

Bir gün hepimiz göçeceğiz bu dünyadan
Gelecek o gün hiç beklenmediğin an
Sessizce alıp götürecekler dünyadan
Yaşadığını zannettiğin işte bu an

Sevgi ! Bilinmeyen bilmece dünyadan
Aşk ! Heyecan ve tanınmak istenen an
Umut ! Beklenen bir deneyimdir inan
Hayal ! kırılmasın sanık umudun bir an.

Bir gün, sıramız geldiğinde meydandan
Çağıracaktır bizi bir bir yaratan
Soracak: Ne buldun o kısacık hayattan
Susacağız biz, konuşacak el, ayak ve azan.
03/07/2007

 

Mahmut Selim GÜRSEL
İSTANBUL

Sigara dumanı ile güzelim İstanbul'u
İki dudağın arasında görme burasını
Sakin yakamozlarında olduğu boğazı
İçmezsen de olur balık sefasında
Sade iki renk ile bütünleşmez burası
Renkler cümbüşü ile uçar her hatırası
Tütmez dudaklarda dökülür kelamlar
Her biri ayrı hatıra taşıyan sokaklar
Ruhla birleşir ancak İstanbul aşkı
Çekilir hasreti gönülde görülür vuslatı
Uçan sadece martı değildir burada
İstenmez mi görülmek tamamı ile burası
Bir yudumda anlaşılmaz tadı buranın
İstanbul'u arayan bilir tatlı ve nazlı.
13 Mart 2011 11,45 ÇORUM
 
Mahmut Selim GÜRSEL
HAK SİZ OLDUKTAN SONRA
Esir olduk pek çoğumuz kendi yaşadığımız yerlerde.
Esaretimiz in sonunda mahkemelerde sürünür olduk!
Haklı iken haksız olduk buralarda, yapmadığımız işler ile.
Hakim karşı tarafların tarafında oldu savunmamızı görmedi.
İftira atan evrak tahrif edeni görmediler kendi kararlarında,
Tahrif edilmiş evrak ile soruşturma yapan yanılttı HAK
HAK esas evrakı koydurdu dosyaya, hem tahrif olan evrakı
Görmek istemedi söyledikse de hüküm verene durumu
Evrakta sahtecilik yapanlar geziyorlar göğüslerini göre gere
Önümüzde yanımızda geziyor gözümüzün önünde suçsuz gibi;
Almadık Hakkımız olanı vermeye kalktılar kendi istediklerini.
Onlar HAK nedir bilmiyorlar ise işimiz esas dünyaya kaldı!
Bu dünyayı seçmedi HAK isminin sahibi Hakkımızı vermek için
Belki bizim başka eksikliklerimizi bu haksızlık ile telafi edecek.
HAK isminin sahibi bu istediği gibi verir bizim de Hakkımızı!
07/02/19,00 Çorum
   
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

19 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

HARDAL Rıza
 Rıza Hardal 1937 yılında Çorum Kuşsaray Köyü'nde doğmuştur.Küçük yaşlarda annesini 7 yaşında da babasını kaybetmiştir.Amcası tarafından 1945-50 yılları arasında ilkokulu Kussaray Köyü'nde bitirmiştir.1950 yılında Ladik Akpınar Köy Enstitüsüne girmiş, 1 hafta sonra okulu terk etmiştir.Köyde çiftçilik ve çobanlıkla geçimini sağlamıştır.
 
 15.12.1959'da evlenmiş.26.01.1960 da asker olmuştur.Vatani görevini İsparta' da yapmıştır.1962'de askerden dönmüştür. Döndüğünde çiftçilikle uğraşımsını sürdürmüştür.15.03.1970 yılında Halk Eğitim Merkezine 657 Devlet Memurluğu Statüsüne girmiş, Halk Eğitim Folklor ve sosyal faaliyetleri yürütmüştür.Oğlu Ali Hardal ile halk oyunları öğreticiliği yapmış, 26 yıl 3 ay yurt içi turnelerine Çorum'u temsilen Hitit Folklor topluluğunu götürmüştür. Festivallerden bazıları 26 Ağustos 1971 Malazgirt Savaşının 900.yıl dönümü Festivali, Erzurum, Sivas Kongre şenlikleri, Ağrı, Artvin İllerinin Kurtuluşları,Edirne Kırkpınar Şenlikleri vs... buna benzer 26 yıl 67 ili dolaşmıştır.1995'de emekli olmuştur. 
Rıza Hardal bir okuma meraklısı olduğu için 3 oğlan 2 kız 5'ini de okutmuş eğitim öğretim katarına katmıştır.
Rıza Hardal bir okuma meraklısı olduğu için 3 oğlan 2 kız 5'ini de okutmuş eğitim öğretim katarına katmıştır. 
İlkokul çağlarından itibaren yazı yazmaya başlamış 500'ü aşkın ürünü vardır.Bunlar Avrupa'da, Ankara'da, Çorum da  yerel gazete, dergi ve bültenlerde yayınlanmaktadır. Çocukları Anadolu'nun çeşitli yörelerinde görev yaptığından uğraşılarım arasında, yurt içi gezilerinde araştırma yaparak yerel gazete ve radyolarda ürünlerini sergilemektedir. 
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir
 
 
Rıza HARDAL
HASRETİN İÇİMDE SIZI TÜRKİYE’M

Güneşi ilk defa seyreden toprak
Doğudan batıya uzanan Bayrak
Göğü pırıl pırıl suları berrak
Şerefim,şiirim ve şanım benim
Kılıçla kalemin kurduğu mabet
Üstünde ruhların bulunduğu mabet
Her taşın cevahir,her köşen cennet
Hasretin içimde sızı Türkiye’m
Çıkıp yaylasına seyran eyledik
İnip ovasında harman eyledik
Bakıp dağlarına destan söyledik
Buğdayım,zeytinim,ipeğim benim
Sevincim,ümidim çiçeğim benim.
İstanbul’um,anlatılmaz söz ile
Güzelleri mektup yazar söz ili
Minareler yükseliyor naz ile
Sevemem ben senden başka Türkiye’m
Söz yetmez sendeki aşka Türkiye’m
Yıkmak için küfrün sultanını
Fatih’im denize sürmüş atını
Nur doldurmuş göğün yedi katını
Başakların deste deste Türkiye’m
Türkülerin şafak şafak gülleri
Amasya’da kiraz başmış dalları
Bursa’nın Cennet’e gider yolları
Irmakları köpük,köpük Türkiye’m
Haşmetli Türkiye’m,Büyük Türkiye’m

 

Rıza HARDAL
ASLA AF ETMEM YAR SENİ!

Acı çektim, keder çektim
Asla af etmem yar seni
Kocamadan belim büktün
Af etmem asla yar seni
 
Yüreğimde acın taşı
Yaktı sevdanın ateşi
Gözümden akıttın yaşı
Asla af etmem yar seni
 
Ne söylersen söyle bana
Doyurmadın aşktan yana
Gelsen de af etmem seni
Asla af etmem yar seni
 
Layık olsan da saraya
Mehlem olsan da yaraya
Artık gelemek bir araya
Af etmem asla yar seni
 
Aşık ettin yar peşinden
Kebap ettin yar şişinden
Seni sevdim yirmisinde
Af etmem asla yar seni
 
Uğruna koydum bu başı
Gözümden akıttın yaşı
RIZA diyor dinmez aşkı
Asla af etmem yar seni
15/10/1958 Alaca Külah Köyü
 
Rıza HARDAL
NE GÜZEL

Hayaline nasıl girdim sevgilim
Benim ile seviştiysen ne güzel
Bülbül gül dalına konduğu gibi
Şakıyarak ötüştüysen ne güzel

Güzel hayal miydi, yoksa düş müydü?
Soğuk muydu, sıcak mıydı, kış mıydı?
Acı mıydı, tatlı mıydı, aşk mıydı?
Afiyetle yediysek ne güzel!

Paralar mı saydık yoksa zaman mı?
Aramızda engel mi var, günah mı?
Ayrılırken dedik vakit tamam mı?
Sevişerek ayrıldıysak ne güzel!

 

 

Rıza Hardal
YİNE YERİMDE SAYARIM

Dokuz aylık yoldan geldim,
Hem ağladım hem güldüm.
İnsan olduğumu bildim,
Yine yerimde sayarım.
 
Doğuş yaştan altmışa denk
Güller açar benek benek
Taa uzaklar yakına denk
Yine yerimde sayarım.
 
İnsanlara baktım gitmiş,   
Meyvelerim dalda yetmiş,
Yaşım elli altmışı bulmuş,
Yine yerimde sayarım.
 
Aşka sevdaya doymadım
Azları çoğa koyamadım
Hızlı gittiğimi sandım
Yine yerimde sayarım.
 
Ömrüm geçti Ah çekmekle,
Gözlerimden yaş dökmekle,
Felek belimi bükmekle,
Yine yerimde sayarım.
 
Ben bu hallerime şaştım
Hayalden hayale düştüm
Eşe dosta kavuşmadım
Yine yerimde sayarım.
 
Çok çalışıp fazla koştum
Boranlı dağları aştım.
Taa üst kattan yere düştüm,
Yine yerimde sayarım.
 
HARDAL'ım der acep nettim
Nice kervanları güttüm
Şu dünyada nöbet tuttum
Yine yerimde sayarım.
25.05.1989
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

20 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

HARDAL Sevim

            01.01.1950 tarihinde Çorum Mecitözü ilçesi Sorhoğlan köyünde doğdu. Babası Mustafa, annesi Dudu hanımdır Dudu hanımın 16’tıncı çocuğunu 7. çocuğu olduğunda ilkokuldan sonra babası tarafından tarlada yardım eder diye okutulmamıştır.

            İlkokulu bitirdikten sonra Rıza Hardal ile evlenerek Kuşsaray köyüne gelin gitti. 3 oğlan 2 kız çocuğu sahibi olan Sevim Hardal eşinin Memur olmasından sonra Çorum’a yerleşmiştir. Eşinde esinlenerek şiir yazmaya başlamıştır. Türkü, mani ve şiir yazan şair Çocuklarının bulunduğu şehirlere eşi ile gezmeye gitmektedir.

Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Sevim HARDAL
NİYE

Bülbül ürürdü bulamazsa gülünü
Benim çektiğim bu hasretlik niye
Arı bal yapmakta geçirirse gününü
Benim tanımadığım bu özlem niye?
 
Bana çok uzaksın Erciyes kadar
Gecelerim yalnız gündüzlerim zar
Dilde isyan ile geçti bu yollar
Geçmeyen sevgiye bu sitem niye?
 
Ağlama kar etmiyor derindir yaram
İçimde sönmeyen bu yaram niye?
Ne kadar karaymış bu bahtım aman,
Sevmeyen sevgiye bu kahır niye?
 
Gözlerim kan ağlar yüreğim sızı
Bulamadım ben derdime ilacı
Unutmadım neden o vefasızı
Yolcuyum yolcuya feryadım niye?
 
Aşkınla akıtsam göz yaşımı
Niye eğiyorsun yar kaşlarını
SEVİM der yar ilacım mı?
Derdime derman olmaz niye?
26,03,2003 Çorum
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

21 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KADAYIFCI Mehmet Ferit
    24.12.1961 senesinde Çorumda doğdum aslımız İskiliplidir.
İlkokulu İnkilap'da 1968 senesinde bitirdim.1969 da Atatürk orta okuluna başladım 1972 senesinde 3.sınıfdan ayrılmak zorunda kaldım şayet okusaydım arkeleog olacaktım.Çalışma hayatına atıldım. Askerlikten sonra reklamcı olarak hayata devam ediyorum.
       Evliyim 1984 doğumlu bir oğlum 1993 doğumlu birde kızım var.
 
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
 
Mehmet Ferit KADAYIFCI
ADINI SEN KOY

Merhaba diyebilmek
El ele gezmek
Rüyalarımı süslemek
Hayatımı sana vermek
Aşığım sana diyebilmek
Bakışlarını yakalamak
Aşkın için ölebilmek.
 
Seviyorum seni
Evlenip gitsen de
Var olduğunu bilmek seni
Görmek olsa da
İstiyorum seni
Görmemek olsa da
İstiyorum seni devamlı
Lakin yoksun yanımda
İşte böyle sevgilim !
Kimsen ?
Merak etsen de
Seni seviyorum

Mehmet Ferit KADAYIFÇI
ADINI SEN KOY

Ne yazık bir kere sevmiştim seni
Bu kadar insafsız bilmezdim seni
Bütün kcnbinle aldattın beni
Gidersen gurbete unutmam seni
Uzun yıllar gåçse bile aradan; sensiz
Aşkım fışkırıyor yaradan
Yer yüzünde gülmez artık yüzüm
Alın yazım kara imiş neyleyim
Senden başkasın!nasıl seveyim.

   
Mehmet Ferit KADAYIFCI
ADINI SEN KOY

Seviyordum bir zamanlar
Unutamadım adını
İçimde öyle bir duygu var
Silemedim aklımdan seni.
 
Sana söylemeye cesaretim yok
Anlayamazsın diye beni
Hayalimdesin sen
Sevdiğimsin sen.
 
O gece geldim sana
Yatmış uyuyordun
Kıyamadım seni uyandırmaya
Ve öpmeye sevgilim.

Mehmet Ferit KADAYIFÇI
ADINI SEN KOY

Şarkılar artık hatırlatmıyor seni bana
Kadehlerde aramıyorum artık seni
Hayallerimi süslemiyor artık güzel gözlerin
Rüyalarımda görmüyorum artık seni
Mazimizi hatırlayıp kahrolmuyorum artık
Aramıyorum o mutlu günlerimizi.
Yalvarışlarımı duymadın diye
Ağlamıyorum artık sabaha kadar
Seviyorum demiyorum sana
İnanmıyorum artık sevgiye de aşka da
İnanmıyorum artık senin varlığına
Yalan,yalan sevgilim.
Bu yalanlarla kendimi avutuyorum sadece
Her anımda sen varsın
Her anım seninle
Seviyorum seni inkar etsem de
Dönmeni bekliyorum çekip gitsen de
Seviyorum seni seviyorum
Hem de ölesiye
Evlenip mutlu olsan da
Çocuklarınla gülüp oynasan da
Bekliyorum seni bekliyorum
Dönmeyeceğini bilerek
Döneceksin diye.

   
Mehmet Ferit KADAYIFÇI
ADINI SEN KOY

Ne yazık bir kere sevmiştim seni
Bu kadar insafsız bilmezdim seni
Bütün kcnbinle aldattın beni
Gidersen gurbete unutmam seni
Uzun yıllar gåçse bile aradan; sensiz
Aşkım fışkırıyor yaradan
Yer yüzünde gülmez artık yüzüm
Alın yazım kara imiş neyleyim
Senden başkasın!nasıl seveyim.
 

Mehmet Ferit KADAYIFÇI
ADINI SEN KOY

Ne yazık bir kere sevmiştim seni
Bu kadar insafsız bilmezdim seni
Bütün kalbimle aldattın beni
Gidersen gurbete unutamam seni
Uzun yıllar geçse bile aradan sensiz
Aşkım fışkırıyor yaradan
Evlenirsen nutlu etsin Yaradan
Yer yüzünde gülmez artık yüzüm
Alın yazım kara imiş neyleyim
Senden başkasını nasıl seveyim

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

22 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KANDEMİR Rıza  
            01/01/1958 tarihinde merkeze bağlı Çağşak Köyünde Mehmet ve Nazengül’den dünyaya gelmişim. Çocukluk yıllarımı hayvanları otlatarak geçirdim. Doğa ve doğaüstü güzelliklerin hayranıyım.
            İlkokulu Çağşak Köyün İlk Öğretim Okulunda bitirdim. 1970-1971 yılında Orta Okula Sungurlu’da başladım. Orta Okulu bazı özel sebeplerden dolayı birinci sınıftan sonra bırakmak zorunda kaldım.
            1978-1979 yıllarında Vatani Görevimi Ağrı’nın On İkinci Topçu Alayı Uçaksavar Bataryasında yaptım.
            1981 tarihinde özel yaşamımı Yeter Hanımla evlendim. İkisi kız biri erkek olmak üzere üç çocuk babasıyım.
            1971 yılının Mayıs ayında şiir yazmaya başladım. Halen şiir ve deyişler yazıyorum. Otuz altı yılın birikimini yayınlamış olduğum “ÇİÇEK DİYE KALEMİMİ KOKLADIM” isimli kitabım vardır.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
 
Rıza KANDEMİR
AĞLAMA

Ben gidince sabahı zor etmiş
Sevdiğini söylemeyi ar etmiş
Göz yaşını dutamayıp sel etmiş
Gurban olam nazlı yarim ben
 
Sana yakışmıyor kızıp ağlamak
Of çekerek ciğerini dağlamak
İşte geldim istiyorsan sarılmak
Gurban olam nazlı yarim ağlama
 
Ben gidince aklar düşüş saçına
Atmamış dertleri doymuş içine
Kervan katmış gönlündeki göçüne
Gurban olam nazlı yarim ağlama
 
Beni görüp yar de düşte şaşkına
Buyur etti gönlündeki köşküne
Ferhat iye yar şiirinin aşkına
Gurban olam nazlı yarim ağlama
 
Umudum yok çıkmaya yarına
Zamansız ayrılık gider zoruma
Kavuştun gel KUL RIZA’YA yarine
Gurban olam nazlı yarim ağlama.

Rıza KANDEMİR
GÖNÜL

Uyma derim sen feleğin sözüne
Yalçın kayaları tur etme gönül
Beş parmağı hedef alıp gözüne
Dünyayı başıma dar etme gönül
 
Adını yazdırıp tozlu yolları
Derdini söyleme sakın ellere
Gönül bağım destan edip dillere
Nazara gelip çöl etme gönül.
 
Olmadık dertleri açtın başıma
Zehir kattın ekmeğime aşıma
Aklar düşürüp siyah saçıma
Ömrümün üstüne yol etke gönül
 
Atlastan kendine gömlek içersin
Nerede zoru görsen hemen kaçarsın
Aşk meylinden yudum yudum içersin
Ellere sırrımı yad etme gönül
 
Seyrederken şu Kıbrıs’ın çölüne
Hep gülersin KUL RIZANIN haline
Engel koyma kayalardan yoluma
Dönemem geriye zor etme gönül

   
Rıza KANDEMİR
YAYLANIN

O koca kartalın karı erise,
Buzlu sular kuru çaydan yürüse
Gün doğup başından duman arılsa
Yolu çamur geçit vermez yaylanın.
 
Bahar gelip kızlar yola düzülse
Çadır yeri birer birer kazılsa
Oba gelip sıra sıra düzülse
Bir zaman söylenir göçü yaylanın
 
Çam dalına örü yayık kurulsa,
Ak ekmeğe tereyağı dürülse
Yoğurtlar yapılsa, kaymak serilse
Goynunda kuzusu sürü yaylanın.
 
Sarı çiçek, mor menekşe açarsa,
Arı bal aşkıyla kıra uçarsa
Hopallar çırpınır keklik uçarsa
Ninni söyler gayri kuşu yaylanın.
 
Büyük oluk gürül gürül akarsa
Madımak yeşerip mantarlar çıkarsa
Gonca gül açılır kekik kokarsa
KUL RIZA yolcusu olur yaylanın

Rıza KANDEMİR
GELDİ

Bir nur gördü geceleyin düşünde
Uyandı Haceri’i buldu başında
Gurban etti İsmail’i düşünde
Ağardı saçları başa gış geldi
 
Hak emretti ol Musa’ya bilindi
Gurd donunda melekleri indirdi
Ol sürünün sahibine gönderdi
Mor koyun meledi goynu boş geldi
 
Hacer’den İsmail dünyaya geldi
Ona yedi yıllık süre verdi
Hüda Cebrail’den nida gönderdi
Terlere belendi gözden yaş geldi
 
İbrahim Hacer’in yüzüne baktı
Şevkatla gınayı eline yaktı
Cebrail gözüne sürmeyi çekti
Arafat’a duman durdu gış geldi
 
İsmail ataya elini verdi
Taşlayıp şeytanı gözünden vurdu
Gurban olacağını ona duyurdu
Vardı Hacer’den de eli boş geldi
 
Ol melekler fizan edip ağladı
Hem gözünü ellerini bağladı
Aşkından bıçağını gerdana salladı
Kesmez bıçak gazaba taş geldi
 
O günün şahidi Cebrail Celil
Bileyip bıçağı kükredi Halil
O günden bu yana yanar bu delil
Semada beslenen kuzu aç geldi
 
Musa koyun ile ciğer dağladı
KUL RIZA’DA o günlere ağladı
İlcil, Tevrat, Zebur Kur’an bağladı
İsmail’e gurban kuzu koç geldi
 

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

23 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KARABAY Aydın

Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info   yayınlanma devam etmektedir.

 

 
Aydın KARABAY
SEVMEDİM

Seni esefle karşıladım
Yıllar öncesi olduğu gibi
Krizleri senle öğrendim
Milyarlara alıştık dolarla.
 
Halkım alıştı, açlığa susuzluğa
Bizden alıpta, vermediğin
Verdiğinde aç bıraktığına
Alışamadık, alışamadık...
 
Gidip gidip geldiğiniz!
Geldiğinizde hep acıları getirdiğinizi
Sevmedim, sevemedim
Seninle yaşamayı, yaşatmayı ...
 
Gençliğin bir başka,
İhtiyarlığın bir başka,
Ne duruyorsun, hangi aşka
Senin hayatın hep şaka şaka ...

Aydın KARABAY
MAĞDUR

Mağdurum senin sevgine
Senin yanında sensizliğe
İçimde ta içimde olsan da
Sönmeyen sevgine
 
Mağdurum asabiyetine, hırçınlığına
Bir yanıp, bir parlayışına
Bir varoluşuna bir de yokluğuna
Hiç yokmuş gibi, volkan gibi sevgine
 
Mağdurum senin varlığına
Alışamam senin yokluğuna
Gidersem bir gün, gerçek yoluna
Girersem korkma rüyana...
 
Mağdurum sana
Sevincine, üzüntüne, düşüne
Birliğine, sevgine, aşkına
Allah’ın verdiği nimetine

   
Aydın KARABAY
GELSENE

Ne duruyorsun gelsene
Bu aşkı benle çeksene
Senin hayatını, hep benimle geçsene
Kucak açıp, beni beklesene
 
Gönül taşın ben olsam
Senin derdine dermanın
Yoluna, yoldaşın
Damarlarında kandaşın..
 
Havadaki oksijenin,
Bahçedeki gülün,
Kalbindeki kanın gibi
Hep içine beni çeksene...

Aydın KARABAY
ANLATIN BANA

Ben sevgiyi bilmiyorum,
Anlatın artık bana.
Gözlerim görmüyor,
Anlatın artık bana.
 
Bir beden bir kere ölür.
Bin kere ölür mü
Anlatın artık şunu bana
 
Saçlarıma aklar düştü
Gözlerime yaşlar düştü
Anlatın artık şunu bana
 
Gündüzlerime, geceler geldi
Hayâllerime hüzünler geldi
AYDIN aşka, sevdaya geldi
Tarif edin artık şunu bana

   
Aydın KARABAY
ADEM İÇİN

Hey Adem, Adem oğlusun
Hep bahtın açık olsun
Gönlün sevenlerinle beraber
Kordan bir ateş gibi yanıp, Sevgiyle tutuşsun
 
Seni sevenler, yoldaşın
Tüm insanlar, kardeşin
Vefasız, vicdansızlar
Bir gün seni seven
Kordan bir ateş olup, yanıp tutuşsun.
 
Ömür biter, bu yollar bitmez.
Çileli yıllar çekilmez,
Sevdalı insanın aşkı
Bir tane Allah’a tükenmez...

Aydın KARABAY
GÖNÜL AŞKI

Göz yaşlarım okyanus oldu
Volkanlar söndürdü durdu
Yüreğim gül oldu
Sevgileri aşkınla doldurdu
 
Seviyorum seni yaratandan dolayı
Seviyorum çiçekleri yaratandan dolayı
Volkanlar gibi coşan yüreğim
Allah Allah diye yoğruldu
 
Arzularımı ver Yarab!
Zenginliği istemem
Şanı, Şöhreti isteyene ver
Bana sevgini ver yeter Yarab!
 
Seni istiyorum artık Yarab!
Tâkatım kalmadı,
İşe yaramaz bedenimde.
Gel demeni gel demeni Yarab!

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

24 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KARADAĞ Mehmet 1949 Aşık Şair
            1949 yılında Amasya Gümüşhacıköy Keçi Köyünde dünyaya gelmişim.
            Bir yaşımda Çorum Osmancık Mehmet Dede Tekke Köyüne dayımlara evlatlık verilmişim. Dayılarım Mehmet, İsmail ve Alidir.
            Babam beni yedi yaşına kadar tekrar köye geri getirdi. İlkokulu Köyümde bitirdim. Okulu bitirdikten sonra babam okutmadığım için köyden ayrıldım.
            Amasya, Çorum, Samsun, Ordu illerini gezdikten sonra İstanbul’a gittim. On beş yıl İstanbul’da kaldım. Çeşitli turnelere katıldım.
            1978 yılında tekrar Çorum’a döndüm. Devlet Su İşleri’nde göreve başladım.
            1980 tarihinde evlendim. Eşim Zeynep KARA Merkez İlçeye bağlı Kavacık Köyündendir.
            Ankara Devlet Su İşlerinde altı yıl çalışarak tekrar Çorum’a geldim.
            2003 yılında Emekli oldum. Üç oğlan babasıyım. İsimleri Çağdaş Ozan Makine Mühendisi, Çağlar Ulaş Sosyal Bilgiler Öğretmeni, Çağatay ise ilköğretim 7. sınıfta okumakta.
            Çeşitli yarışmalarda ödüller aldım. AŞDER’İN Yönetim Kurulunda Üye ve görev almaktayım. Mahalli basında yayınlanmakta ve
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Mehmet KARADAĞ
CEFA ÇEKER HEP AŞIKLAR

Mecazlar dolu vermiş biz
İlham gelir dilimize
Çeşitli dertler içimize
Cefa çeker biz aşıklar
 
Kimimizi aşka salmış
Hangi aşk murat almış
Dünya kile baki kalmış
Konup geçer biz aşıklar
 
Yalan dünya bize kalmaz
Kimse bize derdin yanmaz
Her insan ummana dalmaz
Ummanda yüzer dost aşıklar.
 
Kimi dağlar çöller aşar
Kimi taze gülün özler
İlham gelir bitmez sözler
Bülbül gibi dost aşıklar
 
Bahar gelir içten coşar
Doğru sözü sever coşar
KARADAĞ’IM durmaz koşar
Yaşam boyu biz aşıklar
10-06-2005

Mehmet KARADAĞ
ÖMÜR TAZE FİDANA BENZER

Yalan dünyadan ben gidersem dostlar
Derdim yükünü çekemez ki dağlar
Bakamaz olurda vefasız yarlar
Ömür dostum taze fidana benzer
 
Kimisi çiçekli dalına konar
Kimisi ömrünü keserle yarar
Kimisi yollardan halına yanar
Ömür dostum taze fidana benzer
 
Ömür biter canım yolları bitmez
Gönül bağlarında bülbüller ötmez
Neler söylesem derdime kar etmez
Ömür dostum taze fidana benzer
 
İçli içli söyler dostum dillerin
Irmakları geçti yaşlı gözlerim
Ağlıyor sazımda paslı tellerim
Kırılan ömrümde fidana benzer
 
Bırakmadı dertler benim peşimi
Silenim olmuyor gözüm yaşını
KARADAĞIM dile döker aşkını
Benim ömrüm dostlar fidana benzer
09.09.2004 Çorum

   
Mehmet KARADAĞ
HASRET KALDIK

Hasret kaldık dostlar çağdaş düzene
Sarmaş dolaş olman,fakir yüzüne
Toklar danslı yılı kutlar bize ne
Aşksız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
İşsizlik moda oldu gidiyor,
Çoban sürüsünü çölde güdüyor,
Zamlar zam üstüne sitem ediyor
Başsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Öz kültürün neden geldi askıya
Boyun eğmeyelim zalim baskıya,
Dostluk gülü aşlıyalım saksıya
Taşsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Yıllar sürdü çoğu okul bitirdi,
Taze baharında zaman yitirdi,
Yanlış hesap başa bela getirdi
İşsiz gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Tez elinde kalkma uyu demişler
Bile bile çokça haklar yemişler
Zalimler mazluma ferman vermişler
Dostsuz gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Ozan KARADAĞ’ım böyle seslenir,
Fakirin çocuğu nasıl beslerin,
Köylü kızı toprak ile seslenir
Saçsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
11,05,1985 Ankara
 

Mehmet KARADAĞ
HASRET KALDIK

Hasret kaldık dostlar çağdaş düzene
Sarmaş dolaş olman,fakir yüzüne
Toklar danslı yılı kutlar bize ne
Aşksız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
İşsizlik moda oldu gidiyor,
Çoban sürüsünü çölde güdüyor,
Zamlar zam üstüne sitem ediyor
Başsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Öz kültürün neden geldi askıya
Boyun eğmeyelim zalim baskıya,
Dostluk gülü aşlıyalım saksıya
Taşsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Yıllar sürdü çoğu okul bitirdi,
Taze baharında zaman yitirdi,
Yanlış hesap başa bela getirdi
İşsiz gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Tez elinde kalkma uyu demişler
Bile bile çokça haklar yemişler
Zalimler mazluma ferman vermişler
Dostsuz gençlik yılı olsa ne çıkar.
 
Ozan KARADAĞ’ım böyle seslenir,
Fakirin çocuğu nasıl beslerin,
Köylü kızı toprak ile seslenir
Saçsız gençlik yılı olsa ne çıkar.
11,05,1985 Ankara

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

25 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KARAKAŞ Sakin
     1961 yılının 31 Mayısında Osmancık'ta doğdum. İnönü Zaferi İlkokulunu bitirdikten sonra ortaokul ve liseyi Osmancık'ta bitirdim. 1981 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesini kazandım. Üniversiteyi bitirdikten sonra,1986 yılında Kütahya Sabuncupınar İlköğretim okuluna öğretmen olarak atandım. 1989-1992 yılları arasında Çorum Sungurlu Kavşut Ortaokul Müdürlüğü görevinde bulundum. Askerliğimi 219 dönem İstikam Yedek subay olarak Çorlu'da tamamladım. 1992-1995 yılları arasında Sungurlu Fevzi Çakmak ve Yavuz Selim İlköğretim okullarında çalıştım. 1995 yılı Mayıs ayında Osmancık Çıraklık Eğitimi Merkezinde Müdür olarak atandım. 8.5 yıl boyunca Osmancık Çıraklık Eğitimi merkezi müdürlüğündeki görevimi sürdürdüm. 18 Kasım 2003 tarihinde atandığım Laçin Halk Eğitimi merkezi müdürlüğünü sürdürmekteyim. 2003 Yılında Gazi Üniversitesi Fen bilimleri enstitüsünde endüstriyel Teknoloji Eğitimi alanında Yüksek lisans Eğitimimi tamamlayarak  alanımda bilim uzmanı unvanını aldım. İlkokul sıralarında gazeteci ve edebiyatçı olmayı arzu ederdim. Bu isteğimi kısmen gerçekleştirmiş bulunmaktayım.
           Osmancık Haber Gazetesinde 8 yıl boyunca sürekli köşe yazıları yazdım. Çorum'da yerel gazetelerde zaman zaman şiirlerim yayımlandı. 1996 yılının Ocak ayında merkezdeki arkadaşlarımla birlikte "Osmancık'ta Çıraklık ve Mesleki Eğitim" dergisini çıkardık. Bu dergide araştırma,yazı ve makalelerim yayımlandı. Çorumlu İki bin ve sarı Çiğdem dergilerinde de zaman zaman yazı ve şiirlerim yayımlandı. Şu anda Çorum kent haber gazetesinde Salı,Perşembe ve Cumartesi günleri "Sakin KARAKAŞ İle Söz Harmanı isimli köşede yazılar yazıyorum. Yazdığım yazılardan dolayı herhangi bir özel ödül almadım. Fakat;pek çok kişi veya kuruluştan teşekkür niteliğinde mektuplar aldım. 
      En önemli idealim,yönetici öğretmen olmaktı. Bu idealimi gerçekleştirdiğim için mutluyum, insanı sevk ve idare etmek için çeşitli kurs ve seminerlere katıldım. Bu da idealimin gerçekleşmesi için önemli aşama. Ayrıca gelecekte Osmancık'ta günlük bir gazete çıkarılması için manevi katkıda bulunmak ideallerimin arasında yer almaktadır. Osmancık kültür hayatına ne kadar katkım olursa mutluluğum o derece artar. 
       "Yağmurlara Sözüm Var" adını verdiğim ilk şiir kitabım  1998'de yayımlandı. Ayrıca Merkez Müdürlüğü adına sahipliğini yaptığım "Osmancık'ta Çıraklık ve Mesleki Eğitim"dergisi toplam 10 sayı yayımlandı.  
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Sakin KARAKAŞ
YAR GELİR

Osmancık'ta mevsim bahara çıkar,
Gemici'den kara gözlü yar gelir.
Mor dağlarım yüreğime göz kırpar.
Kızlarına biraz eda, naz gelir.
 
Kaleden bakınca Kızılırmağa;
Gör; ufuklardan başlar kıvrılmağa.
Serpilmiş kent ayak uydurmuş çağa.
Köprüsünden bir edalı kız gelir.
 
Sevdası Aslı'dan,gülüşü Leyla.
Kaşlar hilali , kavuşuyor Ay'la
Gözler bir umut;bir umman bir derya
Bu dizeler cemaline az gelir.
 
Kalenin burçlarından bir göz atsam.
Sırılsıklam yağmuruyla ıslansam.
Yaylalarda gece yatıya kalsam.
Aşkı vurur şu dilime söz gelir.
 
Yaz gelipte Düztepe'ye çıkınca
Çiseleyip ince yağmur yağınca
Ebemkuşağına doğru bakınca
Ortasından al yanaklı yar gelir.
 
Sıradağlar dolanır etrafından.
Fındıcak'tan, İnegöl'den, Çal'ından.
Sevenleri anlar ancak dilinden.
Yaz gelince Kamil köyden nar gelir
Zemheri de Taşkesen'den rüzgar eser.

Kısa gündür çarçabuk gelip geçer.
Beyaz örtü ile olur şaheser.
Çaldağı'ndan ince ince kar gelir.
 
Dutludere'de bir kıpırtı başlar.
Bir ihtiyar bahçelerde dut aşlar.
İklime aşıktır orada kuşlar.
Aman aman nazar değer göz gelir.
 

"Yaprağçi" yedim bir güzel elinden
Adın düşmez ozanların dilinden.
Serin rüzgar esince Gökbel'inden.
İnal'dan kebab,Kargı'dan kiraz gelir..
 
Şöyle bir göz at; etrafı seyreyle.
Cevizlerin dibinde vakit eyle.
Çavuş üzümüne de selam söyle.
Bağlarında bülbül öter yaz gelir.
 
Çarşı ortası bir ihtiyar çınar.
Yusufçuk kuşlar dallarına konar.
Kanat çırpar, ürperir sevda sunar.
Aşkı bitmez alevlenir güz gelir.
 
Zahmetle yapılır "Irgat böreği"
Haşhaşlıdır Çam pınar'ın çöreği
Boş kalmıyor pidecinin küreği.
Bir tadınca damaklara haz gelir.
 
Yakamozlar pırıldayıp göz kırpar.
Güvercinler köprüden kanat çırpar.
Gerdanına bir altın kolye takar.
Pirnçkent'ten ayrı kalmak zor gelir
 
"Güneşin Kenti" de adını sen koy.
Pirinçkale, Pirinçkent adına doy.
Ozanım; ektiğin büyüsün boy boy
Ayrı düşme yüreğine kor gelir.
 
Gemici'nin manzarası yeşilden
Ozanların şiirleri güzelden
Hazan vakti yollar süslü gazelden.
Yüreğime sevdan vurur haz gelir
 
Tekaltı, Aşağı Orman, Çengele.
Çeltiklerin kurusun savur hele.
Haydi tutun, kenetlenin el ele
Tek yürek ol. Tüm engeller vız gelir.
 
Baş pınar'dan,Çam pınar'dan, Konduk'tan
Çeyiz gibi dizelesen sandıktan
KARAKAŞ'ım, O belde de doğduktan,
Kıskansınlar; sivri sinek saz gelir.

 
Sakin KARAKAŞ
SÖYLE YARINLARA SEVDİĞİMİ

Karasevdam:söyle,yarınlara sevdiğimi
Yusufcuk kuşlarıyla sohbetimi anlat.
Zemherinin buzları da çözülmedi yüreğimi
Ne vardı sanki beni bu kadar ateşinle yakacak
Ölenlere selam uçur,Kerem’ince aşkımdan
Aradığım mutlulukların kenarından
Müjdelerde yaşanmamış günlere
Alev gibi bakışlarınla yaktığını sıcak sıcak
Denize sevdalı ırmakların coşkusunu
Anlat şehrin çeşmelerinde nöbet tuttuğumu

Sakin KARAKAŞ
OSMANCIK’TA ZAMAN

Dostum Orada çay içmek hayalimdir benim.
Tarihin suya vurulduğu kent Osmancık’ta;
Nehrin akışına aşık olmuş bedenim.
Tarihin suya vurulduğu kent Osmancık’ta
 
Sanki bir derviş şu tepede koyun otlatıyor.
Kalenin burçlarından neferler ok atıyor;
Karşıdaki gemiciler fener yakıyor.
Dervişlerin nefes verdiği kent Osmancık’ta
 
Asma köprüler tarihe naz edercesine;
Balıkçı teknesi maziye gidercesine.
Yunuslar Koyunbaba’ya selam edercesine,
Tarihin dile geldiği kent Osmancık’ta
 
Dönme dolap döner gıcır gıcır,yalap yalap.
Aşıklar aşkı için kürek çeker şılap şılap,
Bir usta çekicinde taş işlenir trak,trak.
Taşların tarih olduğu kent Osmancık’ta
 
Akşam üstü yakamozu gece dolunayı,
Müjdeli haberi yaz işte bak Selenay’ı
Unutma İmamzade Halil ve Koca Mehmet Paşayı
Tarih üstüne tarih yazılan kent Osmancık’ta
 
O Beyazıd ki bilsin tarih nasıl padişah olmuş.
Koyunbaba gibi Alperenden icazet almış;
Devleti Al-i Osman emretmiş; Koca köprü kurulmuş.
Taihin raksettiği kent Osmancık’ta
 
İhtiyar çınardan düşen birkaç yaprak;
Dalgalar alıp götürdüğünde seyreyle bak.
Ozanım sen bu kente dilersen bir boncuk tak.
Akşemseddin’in ilim yaptığı kent Osmancık’ta
 
Taştan kesilmiş bu köprünün kemerleri,
Gece gündüz çalışmış Koyunbaba erleri;
Sayılmıyor,sayılmıyor, her bakışta gözleri.
Tarihi bin özen ve bin gizemli kent Osmancık’ta
 
Karakaş’ım Alperenler abdest almış bu sudan.
Yüzyıllar önce Karaman’dan gelip yerleşmiş atan.
Taşkesen,Adatepe,Fındıcak olsun ebedi vatan;
Tarihin dile geldiği kent Osmancık’ta

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

26 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KAYMAK Güner  1960
Ben Çorum ilinin Ortaköy İlçesine bağli Yaylacık köyünde günü ve ayı kesin olarak bilinmeyen 1960 yılında doğmuşum Rahmetli babam Halk Ozanı Aşık Hüseyin Kaymak Oğlum erken askere gitsin diye 01.01.1959 doğumlu olarak nüfusa kayıtımı yaptırmış.  Doğum hikayem böyle şiir'e olan tutkum küçük yaslarda türkülerle sazlarla destan ve atışmalarla iç içe geçti rahmetli babamın Sesi çok yanıktı çok güzeldi tezenesi bambaşka tamamen özeldi eğer ömrünü kültürümüzü yaymak duaz imam ve deyişlere ayırmasaydı Türkiye'nin en popüler senetçisi olurdu sanırım.
Bulunduğum davet ve toplantılarda Bağlamayı getirir kucağıma verirlerdi çal söyle diye ısrar ederlerdi Lakin güzel ses Allah vergisiydi payıma düşmemişti bu yüzden şiir yazabileceğimi düşünüyordum. İlk şiir'imi Ölümünün 10. yılında Aşık Veysel için yazmıştım.
1982 yılında Kültür Bakanlığı yayınları arasında yayınlandı o gün bu gündür şiirle olan kardeşliğim devam ediyor.
Arzu ve isteklerimi etkimi Tepkimi şiir'lerle duyurmaya çalışıyorum. Herkesi şiir dünyasına davet ediyorum.
Şiir tadında kalın  http://corumlu2000aylik.dergisi.info ile Sarı Çiğdem Şiir Defteri'nde http://saricigdemsiir.dergisi.info   çalışmaları yayınlanmıştır.

 

 
Güner KAYMAK
GÜZEL ÇORUMUM

Güzel Çorum güzel ilim 
Gözümde tutuyorsun özledim seni 
Seni tarif etmeye yetmiyor dilim 
Aklımdan çıkmıyorsun özledim seni 

Hattuşaş'ı aşınca seni görürüm 
Kiremit fabrikalarına bakar ovunurum 
Terminale girince çok sevinirim 
Güzel memleketim özledim seni 
 
Saat kulesini varıp görmeli 
Sarrafı esnafı gezip görmeli 
Leblebiciye girip birkaç kilo almalı 
Güzel vilayetim özledim seni 
 
Ozan GÜNER coşa geldi söyledi 
İndi aşkın deryasını boyladı 
Çorum için gizli gizli ağladı 
Güzel memleketim özledim seni 
Amsterdam/30.03.2003

Güner KAYMAK
MUTLU OLMAYIZ

Dünyada savaşlar son bulmadıkça 39 sayı
Huzur bulamayız mutlu olmayız
İnsanlar kardeşçe yaşamadıkça
Huzur bulamayız mutlu olmayız

Neme lazım deyip sessiz kalırsak
Zalimin zulmüne razı olursak
El ele veripte birlik olmazsak
Huzur bulamayız mutlu olmayız

Bütün insanları bir göremezsek
Aşkın bahçesinde gül deremezsek
Herkesin fikrine saygı duymazsak
Huzur bulamayız mutlu olmayız

Hatadan yanlıştan geri dönmezsek
Hak ile kul arasına girersek
İnsanları sınıflara bölersek
Huzur bulamayız mutlu olmayız

İstismar edersek dini imanı
Fırsatçı hırsızlar vermez emanı
Silmedikçe kalbimizde gümanı
Huzur bulamayız mutlu olmayız

Merhametten geçer mutluluk yolu
Paylaşmayı bilen bulur huzuru
Güner der kurmazsak sevgi okulu
Huzur bulamayız mutlu olmayız
Amsterdam 28.06.2006

   
Güner KAYMAK
GÜLERYÜZLÜ SEVGİLİM

Gül yüzlü sevgilim yıpratma beni
Ağarır saçlarım belim bükülür
Yalnız bırakma bir başıma beni
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Aşkımızı anlamaz eller ne bilsin
Bahçemde acılan çiçeksin gülsün
Dön artik meleğim yüzümüz gülsün
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Gidişin yüreğimde yara açıyor
Aşkının ateşiyle sinem yanıyor
Bilmeyenler beni deli sanıyor
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Yad ellere derdimi nasıl söyleyim
Kime yalvarayım eman dileyim
Dünya'nın malini sensiz neyleyim
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Aşkımıza kuyu kazan kahrolsun
Bizi ayırmak isteyene yuh olsun
Bu gidişin ilelebet son olsun
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Sensiz olamam ben biliyor musun
Aşkımıza kıymet veriyor musun
İki gözüm beni seviyor musun
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Ozan Güner hasretinden sarardı
Vefasız yar hiç halimi sormadı
Başım döndü iki gözüm karardı
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür
Amsterdam 24.01.2004
 

Güner KAYMAK
USTAM

Madde aleminde mana aranmaz
Boşuna ugraşma demedin ustam
Yüzüne gülenden sana yar olmaz
Kimseye güvenme demedin ustam

Bir anda satarlar seni bir pula
Muhtaç bırakırlar muhanet kula
Ister saçını yol istersen agla
Farkına varmazlar demedin ustam

Tuttugun dal bir gün kalır elinden
Kurtulaman el alemin dilinden
Ayrı kalın vatanından köyünden
Çaresiz kalırsın demedin ustam

Ayagın kayarsa fena düşersin
Aşkın fırınında yanar pişersin
Soysuzunda sen ardına düşersin
Fazla duygusalsın demedin ustam

Filim çevirirler göz yaşı döküp
Merhamet dilerler gözüne bakıp
Enayidir derler arkandan atıp
Kimseye acıma demedin ustam

Gönül yarasına derman olmuyor
Vefasızlar kadir kıymet bilmiyor
Yigitlik dogruluk para etmiyor
Boşuna yıpranma demedin ustam

Herkes bir birine çelme takarken
Halkın arasına nifak sokarken
Sokakta gezmeye insan korkarken
Cesaret delilik demedin ustam

Huylu huyundan asla geçemez
Kaynamış suyu kimse içemez
Insan degerini hayvan bilemez
Kendine gel Güner demedin ustam
Güner Kaymak / Amsterdam 08.11.2005

   
Güner KAYMAK
GÜLYÜZLÜ SEVGİLİM.

Gülyüzlü sevgilim yıpratma beni
Ağarır saçlarım belim bükülür
Yalnız birakma bir başıma beni
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Aşkımızı anlamaz eller ne bilsin
Bahçemde acılan çiçeksin gülsün
Dön artik meleğim yüzümüz gülsün
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Gidişin yüreğimde yara açıyor
Aşkının ateşiyle sinem yanıyor
Bilmeyenler beni deli sanıyor
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Yad ellere derdimi nasil söyleyim
Kime yalvarayım eman dileyim
Dünya'nın malini sensiz neyleyim
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Aşkimıza kuyu kazan kahrolsun
Bizi ayırmak isteyene yuh olsun
Bu gidişin ilelebet son olsun
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Sensiz olamam ben biliyormusun
Aşkımıza kıymet veriyormusun
Iki gözüm beni seviyormusun
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür

Ozan Güner hasretinden sarardı
Vefasız yar hiç halimi sormadı
Başım döndü iki gözüm karardı
Akar gözyaşlarım sağanak dökülür
Amsterdam 24.01.2004

Güner KAYMAK
CAN ÇORUMLU

Biz Çorumluyuz Çorumlu
Bir birimizden sorumlu
Yerim o tatlı dilini
Hey sırma saçlı Çorumlu
 
Yeter nazı bırak heri
Aşkınla olmuşum deli
Çok fena özledim seni
Gel sarılalım Çorumlu
 
Çorum benim memleketim
Yıllardır ona hasretim
Belki de sensin kısmetim
Evlenelim biz Çorumlu
 
Ozan GÜNER mutlu olsun
Çektiğimiz çile dolsun
Bu can sana kurban olsun
Gir koluma can Çorumlu
Amsterdam / 19.02.2008

   
Güner KAYMAK
DÜNYA DA KARDEŞLİK BARIŞ İSTERİM

Ne terör ne savaş ne de işkence
Dünya da kardeşlik barış isterim
Hakka yalvarırım her gün her gece
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
İnsanı severim hakkın nurudur
Hakkın nazarında insan uludur
Cümle alem hakkın güzel kuludur
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
Biri yer içerken biri bakmasın
Hiç kimsenin göz yaşları akmasın
İnsan bir birinden asla korkmasın
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
Aşk ile sevgiyi kültür edelim
Hoşgörü saygıya mehil verelim
Yüreklerde ikiliği silelim
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
Gülücükler eksilmesin yüzlerde
Aşk umut ışığı olsun gözlerde
Şeker şerbet ballar aksın dillerde
Dünya da kardeşlik barış isterim

Merhameti elden hiç salmayalım
Nefsin arzusuna biz uymayalım
Kendi kendimizi sorgulayalım
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
İlime irfana kucak açalım
Fitneden fesattan uzak kaçalım
Pek yüksekten değil alçak uçalım
Dünya da kardeşlik barış isterim

Hem duygulu hem duyarlı olalım
Gönülden gönüle köprü kuralım
Hakikatı özümüzden soralım
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
Hatır gönül kırmak insanlık değil
Her kes insanlıga vermeli meyil
Kardeş kardeşine olmalı kefil
Dünya da kardeşlik barış isterim
 
Ozan Güner sever hakkın kulunu
Allah şaşırtmasın kulun yolunu
İstemem dünyanın para pulunu
Dünya da kardeşlik barış isterim
Amsterdam / 15.11.2007

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

27 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KAYMAK Halil
 
          
 1942 tarihinde Çorum Ortaköy Yaylacık Köyünde dünyaya geldi.
            Beşikte iken anne ve babasının ayrılmasından dolayı babaannesi tarafından büyütülmüş;köyde okul olmadığı için;Çorum Mecitözü Çıkrık Köyünde bulunan okulda yatılı olarak kaydolmuş;yatılı okulun okumuştur.
            Maddi durumlarının iyi olmamsı yüzünden başka okulda okuyamamış olan Halil aşıkların derlemelerini saz çalıp okumuştur. 15 yaşında şiir yazmaya başlamış ve yazdığı destanları bastırarak il il dolaşarak satmaya başladı.
            Vatani görevini havacı olarak yaptı.başından iki evlilik geçen Halil yazdığı şiirleri  "Hele Bakın Şu Dünya'nın Haline" isimli kitap yayınlanmıştır.
            Halil Kaymak 12 Haziran 2013 Tarihinde vefat etmiştir.
 Yayınevimizin sanal yayınlanmış dergilerinde yazıları bulunmaktadır.

 

   
Halil KAYMAK
YÜCE ATAM KEMAL ATATÜRK

Kurtuluş savaşını kazanan atam,
Kahramanlığını nasıl unutam.
Sana emanet edelmişti Vatan,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
On dokuz Mayısta gittin Samsun’a
Ulusun her zaman minnettar sana,
Namını duyurdun bütün cihana,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Savunmak için Meclisi kurdun
O zaman düşmanı kalbinden vurdun,
Sevinçle doldu her yanı yurdun,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Eskiyi yıkıp yeni yarattın,
Adımını her an ileri attın,
Devrimlerinle bize yenilik kattın,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Halifeliğin millete zararı çoktu,
Atam biliyordu bu işin yararı yoktu,
O zaman Halifelik ortadan kalktı,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Hafta tatiliyle takvime geçtin,
Ölçü ve soyadları ne güzel seçtin,
Daima haksızlığın peşine düştün,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Çok manalar vardır büyük sözünde,
Ayrılmam senin aydın izinden
Vatan aşkı vardır her dem özünden,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Unutmam Atatürk gibi Atamı,
Herkes bilir anıtkabirde yatanı,
O kurtardı düşmanlardan Anavatanı,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !
 
Herkesin gönlünde Atam yaşıyor,
Kahramanlığına bütün Cihan şaşıyor,
HALİL KAYMAK söyledikçe coşuyor,
Seninle öğünmek hakkımız Atam !

Halil KAYMAK
İNAN Kİ SENİN ELİNDEN

Ne müşkül hallere düştüm,
İnan ki senin elinden.
Bu tatlı canımdan geçtim,
İnan ki senin elinden.
 
Aşkın ile bağrım yanar,
Gönül ancak sana kanar,
Beni gören deli sanar,
İnan ki senin elinden.
 
Kıymetini ben bilirim,
Uzak yollara gelirim,
Senin derdinden ölürüm,
İnan ki senin elinden.
 
Nereye gitsem işsiz kaldım,
Ferhat gibi başsız kaldım,
Kerem gibi dişsiz kaldım
İnan ki senin elinden.
 
Altın idim pul olmuşum,
Ayağına çul olmuşum,
Kapınıza kul olmuşum,
İnan ki senin elinden.

   
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

28 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KILIÇ Haydar 1947 <Şair>
 
            Ozanımız 1947 tarihinde Çorum Merkez İlçe Eşençay Kışlacık Köyün’de İsmail ve Hatem Hatundan dünyaya gelmiştir. Ozan Galip mahlasını kulanlar. Türkülerinin sonunda Haydar Kılıç ismini kullanır. Askerlik dönüşü köyüne dönen Haydar KILIÇ, uzun yıllar çiftçilik yaptı. 1966 tarihinde evlendi. Bir oğlu ve üç kızı var.
            Küçük yaşlarda okula gitmeyen Haydar KILIÇ 1960 tarihinde açılan gece okumu-yazma kursuna giderek okuma yazmayı öğrenir.
Türkü çalmaya, şiir yazmaya da 1960 yıllarında başlar. Köy odalarında usta âşıklar yanında kendini yetiştirir.
2000 yılında köyden Çorum’a taşınır ve halen Çorum’da ikamet etmektedir.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.

 

 
Haydar KILIÇ
EHLİBEYT

Ehlibeyt dergâhına her zaman
Varır isek bizim için yoldur
Muhammed Ali’nin kurduğu yolu
Görür isek bizim için yoldur.
 
Ceddimiz Ali’nin soyundan gelir
Yol ve erkân bize ondun kalır
Âlim insan bunu çok iyi bilir
Arar isek bizim için yoldur.
 
Temiz olan kişi dergâha vara
Sakın ki kalbinde olmasın kara
Pirin huzurunda dikilsek dara
Durur isek bizim için yoldur.
 
Gözün dikmeyesin elin malına
Hiç aldanma şu dünyanın varına
Anlı açık erenlerin yoluna
Yürür isek bizim için yoldur
 
HAYDAR yazar erenlerin işini
Bazı sakın durur bazı düşkünü
Hüseyin aşkına gözler yaşanı
Verir isek buzum için yoldur.

Haydar KILIÇ
KADER

Uzattım elimi elim yetmiyor
Bindim aşk atına alıp gitmiyor
Evim harap olmuş duman tütmüyor
Geçer de karşıma gülersin kader.
 
Uzaklara aldın beni götürdün
Çalışa çalışa işim bitirdin
En genç yaşımda beni yedin bitirdin
Sakalı saçımı yolarsın kader
 
Aşık HAYAR sana evvelden küstü
Selamı sabahı birlikte kesti
Olmazsın çoğunun dünyada dostu
Nice garipleri bulursun kader.

 
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

29 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KILIÇ Yaşar
            Dedem köye İmam olarak durmuş. O yüzden köyde tarla, tapan hak getire imiş. Babam; babasından Kur’an-ı Kerim-i öğrenmiş. Köyümüzden okumak isteyenler başka yerlerde okurlarmış.
            Ben; Çorum’a bağlı Çakır Köyünde 1959 yılında doğmuşum. Çocukluktan beri tefekkürü, yalnızlığı, doğayı,mahlukatı severim.
            İlkokulu köyümüzde bitirdim. Ortaokula kayıt yaptırdım. Handa işçilerin içinde bir odada 10 kişi kaldık. Bu sıkıntılı ortamda ancak ortaokulu 25 gün okuyabildim, bırakmak zorunda kaldım.
            Köy yaşantımda çobanlık yaptım. Daha sonraları Çorum kiremit fabrikalarında çalıştım. Sonradan Tekirdağ’daki kiremit fabrikalarında askere gitmeden iki sene çalıştım. Askerliğimi Hava Eri olarak Malatya’da bitirdim.
            Şu anda Çorum Sancaktar camii yanında esans satıyorum. Yalnız kaldıkça kağıt kalemle hat çalışması eksersizleri ile şiir çalışmalarını sürdürüyorum.
            Dünyayı seyretmeye çalışıyorum ve bekliyorum.
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info  Çorumlu2000 Aylık Kültür Sanat ve Tarih ve Edebiyat Dergimizde ve http://saricigdem.dergisi.info Sarı Çiğdem Şiir Defterinde yazıları yayınlanmaktadır.

 

 
Yaşar KILIÇ
DOST FAKİRLİK

Fakirlik dostumla doğdum tanıştım,
Peşimsire gezip durur fakirlik.
Fakirliğe kardeş gibi alıştım,
Gönül diyarına varır fakirlik.
 
Sevgi ile aşkı ben onda buldum.
Yolu çıktım,bazen yarıda kaldım.
Bazen yolum kesti,bazen de güldüm.
Beni kollarına alır fakirlik.
 
Ağlayanla ağlar,gülersen güler
Merttir;hatır nedir hepsini bilir.
YAŞAR hep yaşamaz,bir gün de ölür
Artık başkasını bulur fakirlik.
10.05.1976

 

 

Yaşar KILIÇ
KARDEŞE MEKTUP

Aşk çölünden,dert ilinden.
Bahar yağmuru,selinden.
Durgun akan,su gölünden
Susamadan içme kardeş.
 
Hasret memleketinden,
Efkar mahalle semtinden,
Istırap köyü,kentinden
İşit ama,geçme kardeş.
 
Yemyeşil gönül bağından.
Gövdesi dal,yaprağından
Cennettir,seyran dağından
Küçük diye,uçma kardeş.
 
Yazın güzel rüzgarından
Gece yıldızla,ayından,
Gel diye çağıranından
Büyüklenip,kaçma kardaş.
 
Zengin var,şöhret paradan.
Öksüz,yetim bir aradan,
YAŞARİ dert fikâradan
Zengin,fakir seçme kardeş.
10.11.1976
 
   
Yaşar KILIÇ
GİTME ARKADAŞ

Gitme arkadaş,ne derler ?
Bu yola aşk yolu derler.
Ömrünü hep kaybederler,
Hakkın;deli kulu derler.
 
Yol bitimi,aşk diyarı
Karşılar tipisi,karı.
Soluk güller,yaprak sarı,
Aşk ülkesi,ili derler.
 
Rüzgarları tersten eser,
Azayı dondurur,keser.
Yağmur,karı,duman pusar
Aşk diyarı,seli gider.
 
Çiniler efkar deresi,
İçinde seri belası,
YAŞAR ünlü dert kalesi
Sırat yılan kılı derler.
15.10.1976

Yaşar KILIÇ
NE OLUR

Çıra gibi yanan kalbim
Allah aşkıyla,yan ne olur.
Bu alemde çoktur derdim,
Allah aşkıyla yan ne olur.
 
Hizmetim yok Hakka benim,
Çünkü sağlam durur tenim.
Parçalansın şu bedenim,
Allah aşkıyla yan ne olur.
 
Bir mürşidin kapısın çal,
Şaşma yolda kılavuz al
Yanarak dön pervane ol,
Allah aşkıyla yan ne olur.
 
Seherde katıl kervana,
Dost aşkıyla ol divane.
Kavuşmak için canana
Allah aşkıyla yan ne olur.
 
Aşık YAŞAR derman için,
Ara hakkı durmak için
Yazık kesilmeden gücün,
Allah aşkıyla yan ne olur.
27.10.1984

   
Yaşar KILIÇ
BİR HAN

İlk olarak ben bir hana inmiştim
Çok küçüktüm,emekleyip dönmüştüm.
Sıra sıra birçok kapı görmüştüm
Çocukluktu kaygusuzca gezmiştim.
 
Koşup oynamakta yaş oldu yedi.
Büyüklerim nasihatler söyledi.
Çevremden bir kapı bana gel dedi,
Sıkılmıştım ben bu handan bezmiştim.
 
Yaş on üçtü artık kapıya vardım
Duayla eşiğe yüzümü sürdüm
Aşkı buldum,orda çok dertler gördüm
Öğmüş ismin sevgi diye yazmışım.
 
Hepsine kırıldım,alımı aldım
Yuce bir kapı var,huzura geldim.
O ülke gurbetmiş,zilini çaldım.
Gün güne eriyip artık sızmışım.
 
YAŞARİ anlattın fazla konuştun.
Kader tercümanmış,ona danıştım.
Bir kapıda toprağa da karıştım
Kader ile mezarımı kazmışım.
20.01.1977

Yaşar KILIÇ
GEREK

Azgın nefsim dağlar kadar
Günahımdan dünya dolar
Benim hakka ne yüzüm var
Bana sultan,mürşit gerek.
 
Ölmüş kalbim istiyor can
Aşkın ırmak değil umman
Hastalara derman olan
Bana Lokman mürşit gerek
 
Deli gönlüm başa bela
Kalbimi benzetti sele
YAŞAR gider bir meçhule
Bana kaptan,mürşit gerek.
07.11.1983

   
Yaşar KILIÇ
SAHABİLER

Dağıldılar dünyaya gökte yıldızlar gibi.
Şualdı yer yüzü ışıdı deniz gibi
Ay cemalde Hak nuru oldular aşk sahibi
Dağları aşan kervan,Hakka ulaşan kervan
Önden yürüyenlerle,orda buluşan kervan.
 
 
Ne yiğitlerdi onlar gittiler dörmediler
Hatun,mal,mülk,evlada bakıp sevinmediler
Bu geçici zevkleri itti beğenmediler
Dağları aşan kervan,Hakka ulaşan kervan,
Önden yürüyenlerle,orda buluşan kervan.
 
Muştu name,emanet gittiler yedi iklim
Zaman,mekan dürüldü,yollar düz iniş büklüm
Korku ne can korkusu;gitti dağ dağ yüreklim
Dağları aşan kervan,Hakka ulaşan kervan,
Önden yürüyenlerle,orda buluşan kervan.
 
Şahadet şerbetini içmişler yudum yudum.
Ey alnı ak yiğitler size selam okudum !
Gıbta eder YAŞARİ komşu et ey Mağbudum !
Dağları aşan kervan,Hakka ulaşan kervan,
Önden yürüyenlerle,orda buluşan kervan.
28.06.2003

Yaşar KILIÇ
DAĞLARA ÖZLEM

İnsanda binlerce hayaller vardır.
Benimde gönlümü birisi süsler.
Kırk yıldır her mevsim,kış ve bahardır
Dağlarda,ıssızda,sakince bir yer.
 
Başım alıp çıksam köhne şehirden,
Uğultu,ihanet,belalı yerden.
Ulaşsam vadiye gece seherden,
Başım sükun,hamdle secdeye iner.
 
Rabb’im ihsan etmiş yerler serilmiş,
Börtü,böcek,kuşlar,bülbül vermiş.
Lale,sümbül,güller aşkla sarılmış,
Aleme nisbetten raihe eser.
 
Beyaz bir mabet ki,tepe üstünde,
Gülden mihrab,mimber kürsü içinde,
Nurdan ayna gibi çeşme ucunda,
Canlı,cansız kevn sadece O der.
 
Kıyam,rüku,secde uzak riyadan,
Utanıp ücraya çekil hayadan,
YAŞAR Rahmet umar,ol Kibriyadan.
Ancak Allah beği O bana yeter.
06.05.2002

   
Yaşar KILIÇ
ŞOL BELDE

Şol beldeye Yüce Resul
Nisbet harmanını saçmış
Seyyid-i mürşid-i kamil
Canlar satar Pazar açmış.
 
Görki burada Asr-ı Saadet
Yaşantı sünnet,şeriat
Mesti hayran aşk muhabbet
Aşıklar kendinden geçmiş.
 
Burda Resul eyler fermanı
Ebu Bekr,Ömer,Osman.
Ali Hüseyin ve Hasan
Bu beldeye hicret etmiş.
 
Elvan elvan gül-ü reyhan
Hak bülbülleri bu şakan
Çorbadır şol nisbet kokan
Hep ulular ondan içmiş.
 
Bak kimler var etrafında
Sadatı Kiram safında
YAŞAR minnet ne canına
Haberin yok ölümden
 

Yaşar KILIÇ
SON DURAK

Nurdan şehirde durak menzil en son durakmış
Aşığa Bağdat yakın aşksızlara ırakmış
Bu duraktan giderler nurdan izler bırakmış
Aşıklar ölmez imiş ölenlerin sağıymış
Her üstat bir üstadın talebe çırağıymış
Günah dolu dünyanın güneşten çırağıymış
İlim remiz sahibi kişinin merağıymış
Beşik mezar arası öğrencilik çağıymış
Kainatta ilk emir olmuş oku hitabı
Ufuk ve muştu sunar Yüce Rabbin hitabı
Ruh alemi ahiret bu koşunun etabı
Her insan bir yük taşır günah sevap dağıymış
İçmişler Hızır İlyas can abı hayat suyu
Gezer Hızır karada, İlyas denizi koyu
Yaşarmış Eshabı-kehf İsa bekler kutluyu
YAŞAR Cennet Mümin sarayı otağıymış. 

   
Yaşar KILIÇ
GEL DE ŞAHIM

Uzak diyarlarda boynum büküldü,
Kalmadı takatım,gözler çekildi,
Hasret uzun sürdü,yürek büküldü,
Gel de Şahım himmet et bize,
Mürşid-i Kamil’im muhtacız size
 
Bir nazarın bize bin türlü ilaç
Tabibsin kalplere ey başlara taç
İkram sahibisin hep yüzün güleç
Gel de Şahım himmet et bize,
Mürşid-i Kamil’im muhtacız size
 
Rabb’im delil etmiş seni bizlere
Açmışsın gönlünü biz öksüzlere
Dünyada,Ahrette biz çaresiz,
Gel de Şahım himmet et bize,
Mürşid-i Kamil’im muhtacız size
 
Aç nolur yolları gelelim size
Sevgiyle aşk huzur verirsin cana
Bir nazar eylesen şu aşıklara
Gel de Şahım himmet et bize,
Mürşid-i Kamil’im muhtacız size
 
Gönül erlerine memursun başta
Nisbet sende kaim güneşsin arşta
Şu garip YAŞARIN gözleri yaşta
Gel de Şahım himmet et bize,
Mürşid-i Kamil’im muhtacız size
20.11.1990
 

Yaşar KILIÇ
KEREM EYLE EY GÜZEL !

Leyla’sını arayan ben bir bahtı karayım.
Ey sevgili Mecnun’um hangi çölde arayım ?
Düştüm kara sevdaya,acizim,fukarayım
Kerem eyle ey güzel,sana nasıl geleyim ?
 
Su diye yanarımda koşar serap görürüm.
Ey dost ! Senin aşkınla ilmek ilmek örülürüm
Çirkinliğim bir kambur dağ gibi götürürüm
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
 
Arzum sana kavuşmak. Olmak sana pervane.
Gamberim aşk yolunda yetişemem kervane
Tut elimden sevgili mültacam ki;dermane,
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
 
Ferhat’ım,Şirin’imsin deleyim şu taşları,
Senden ayrılmayayım,aşina bakışları
Kapından kovma;nolur işit yakarışları
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
 
Kerem gibi yanarım,Aslısın gül bağında,
İzin versen beklerim,eşiğin otağında.
YAŞAR idam mahkumu,isteği son çağında
Kerem eyle ey güzel ! Sana nasıl geleyim ?
11.06.2003

 
 
 
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

30 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KURT Arap 1965 Şair
1965 yılında Çorum’un Alaca ilçesinde doğdu. İlkokulu orta ve liseyi Alaca’da bitirdi. 1985 yılında girdiği Anadolu üniversitesi iktisat fakültesinden 1988 yılında kendi isteği ile ayrıldı. Evli ve bir kız, iki erkek çocuk babası olan şair, ticaret ve tarım işleri ile uğraşmaktadır.
Şiire olan ilgisi ortaokul yıllarında başlamasına rağmen yazdıklarını paylaşmaya 2006 yılında başlamıştır. Serbest şiir ve kısa şiirler tarzı olmakla birlikte hece şiirleri de bulunan şairin eserleri çeşitli antolojiler de ve yerel gazetelerde yayınlamıştır Bunlar: Aya Düşen Seçkiler şiir antolojisi, Çorum Halk Şiiri Antolojisi, Kardaşlık dergisi, Ece dergisi, Kırık Kalemler, Birikim, ve Aşkın e- hali dergileri ile Alaca Birlik, Alaca Lider, Çorum Hakimiyet ve Malatya Hakimiyet gazeteleridir.  Gün batımı Düşleri Sanatçının ilk şiir kitabıdır.
ESERLERİ
Gün batımı Düşleri (2013) şiir kitabı;
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir
 
 
Arap KURT
HAİKULAR

Yağmur

Bir bulut olsam
Hep yağmur getirirdim
Yıldırım aşkı
 
Özlem
 
Özlemek var ya
Çoğaltırmış sevdayı
Kimsesiz yarım
 
Söz
 
Uçan kuştur söz
Unutsa da insanlar
Avcı tetikte
 
S/aklım
 
Düşünüyorum
Sende düşünüyorsun
Aklın yolu bir
 
Korku
 
Gelir üstüme
Yenilmemiş korkular
Kaçacak yer yok
 
Kızıl elma
 
O ülküsüzler
Hesap sorar ülkemden
Yar kızıl elma
 
Yaren
 
En güzel yaren
Keşkesiz olanıdır
Aşk pişman değil
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

31 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

KURTBAŞ Ahmet
           1969 tarihinde Çorum'da dünyaya geldi. 
           İlkokul öğrenimini Holanda'da Orta ve Lise öğrenimini de Çorum Fatih Lisesinde tamamladı.
           Şiir yazmaya 1981 tarihinde Hollanda'da başladı.
           Şiirleri gazete,dergi ve kitaplarda yayınlandı. gazeteci olan şair şimdi ticaretle uğraşmakta olup  1994 tarihinde ŞİİRLERLE SESLENİŞ isimli basılmış bir kitabı bulunmaktadır.
Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirleri yayınlanmıştır.
 
 
Ahmet KURTBAŞ
EN GÜZELİ SEVERİM
Sevgilim gözün aydın
Kalbim artık sevmiyor
Sen kendini ne sandın ?
Bak gözlerim gülmüyor.
 
Al dünya senin olsun
Sen bensiz mutlu musun ?
Eğer mutlu değilsen
Bu dünya böyle dursun
 
Aşkta ayrılık varmış
Benim kaderim buymuş,
Çile çek diye yazım,
Ben doğarken yazılmış.
 
Sanma geri dönerim
Aşkı kalbe gömerim
Eğer bir gün seversem,
En güzeli severim.
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

32 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

ÖZBEKMEZ Hıfzı.
17 eylül 1964'te Çorum Sungurlu büyük Polatlı köyünde dünyaya geldim 1974 yılından beri Ankara'da ikamet ediyorum
Ankara Mamak Ortaokulu, Ankara Gazi akşam Lisesi, Ankara Gazi üniversitesi Endüstriyel Sanatlar Eğitim Fakültesi Teknoloji Öğretmenliği Mezunuyum.
Şiire merakım orta Okul yıllarına dayanıyor. o günlerden beri şiir yazmaya devam ediyorum.
Ben şairlik iddiasında değilim. Ben kendimi gönlümden geçenleri kağıda aktaran, yazdıklarını dostlarıyla paylaşan, bu sayede bir gün güzel şiirler yazmayı umut eden biri olarak görüyorum.
Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğünde 15 Nisan 1988' de başladığım memuriyet hayatım halen devam etmektedir.
Evliyim ve Allahın emaneti olan 4 çocuğa sahibim. Emrullah Eren ve Mücahit Emre Adında Dünya tatlısı iki torunum var. İki yıldır da şairim.
Internet’te Yazarımız http://corumlu-fikir.dergisi.info  Çorumlu Fikir Aylık Kültür Sanat ve Tarih ve Edebiyat Dergimizde  http://saricigdem.dergisi.info Sarı Çiğdem Şiir Defterinde yazıları yayınlanmaktadır
 
 
Hıfzı ÖZBEKMEZ
EMEKLİYE AYIRDIM

Daldan dala konarken anladım ki yoruldu
Galiba deli gönül son demini sürüyor
Sevda için coşardı şimdi artık duruldu
Emekliye ayırdım bir kenarda duruyor
Göz pınarım kurudu derman yok ağlamaya
İhtiyacım kalmadı ne güneşe ne aya
İsyan edip feleğe kahredip de dünyaya
Emekliye ayırdım bir kenarda duruyor
Hep boşuna ağlattı aşk uğruna yakarak
Yari az mı bekledim yollarına bakarak
Hayatı zindan etti hep canımı sıkarak
Emekliye ayırdım bir kenarda duruyor
Her zaman ağlayandı gülemedi ne diye
O kadarda söyledim boşuna sevme diye
Çektiğim çilelerim elimde son hediye
Emekliye ayırdım bir kenarda duruyor
Dedim ki yeter artık gönül senin elinden
Bülbül figan ediyor ayırınca gülünden
Ozan latifinin de sazın alıp elinden
Emekliye ayırdım bir kenarda duruyor

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
VEDA MEKTUBU

Bir veda mektubu yazmışsın bana
Aşkımız burada bitti demişsin
Ben bütün ruhumla taparken sana
Halimi perişan etti demişsin
Aşkıyın Ateşi Bağrımda yanar
Gözlerim ağlıyor Adeta kanar
Gören görmeyende zır deli sanar
Başkasını sevdi gitti demişsin
Senin büyük aşkın söyle nerede
Oyun mu oynadın bunca senede
Affederdim seni dönsen yine de
Hayali gözümde yitti demişsin
Latifim mutluluk dilerim yine
Dertlerim çıksa da yüzlere bine
Biraz saygın olsun Geçmişe düne
Horozdu zamansız öttü demişsin

   
Hıfzı ÖZPEKMEZ
ÖLDÜRÜR BENİ

Eller ile yollar oldum selamı
Unutturdu bana sözü kelamı
Ey sevdiğim aşkın bana belamı
Halden hale salar öldürür beni

Kestin beni içmeden hem yemeden
Söyle seni sevmem mi buna neden
Yorgun argın yeni geldin demeden
Yoldan yola salar öldürür beni

Rüyan ile hayal ile yaşarken
Şu halime kendim bile şaşarken
Varsam diye karlı dağlar aşarken
İlden ile salar öldürür beni

Düğünde söylüyor en gizli lafı
Ömrünce bitmedi yaptığı gafı
Latifi diyerek alemin safı
Dilden dile salar öldürür beni

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
SON NEFES

Hayatım gün gelip sona ererken
Aldığım son nefes sen olacaksın
Çileli ömrümde bir gün dolarken
Aldığım son nefes sen olacaksın
Azrail almaya gelirse canım
Damarlarımdan çekilirse kanım
Tutmaz olduğunda dört bir yanım
Aldığım son nefes sen olacaksın
Latifiyim aşkın kalbimi yaksa
Beni de hallerden hallere soksa
Canım bedenden bir gün çıkacaksa
Aldığım son nefes sen olacaksın

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ 
ÇARESİZİM BEN

Sensizlik canıma yetiyor artık
Her gün ağlıyorum çaresizim ben
Umudum tükenip bitiyor artık
Her gün ağlıyorum çaresizim ben
Korkuyorum bir gün çlıdıracağım
Kadere feleğe saldıracağım
Belkide kendimi öldüreceğim
Her gün ağlıyorum çaresizim ben
Günler geçti gitti sen yoksun yine
Derdimin sayısı ulaştı bine
Kavuşmak imkansız ah bile bile
Her gün ağlıyorum çaresizim ben
Latifim dizimde derman kalmadı
Derdimi serecek harman kalmadı
Aşkın sarayında ferman kalmadı
Her gün ağlıyorum çaresizim ben

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
GELSENE GAYRI

Gelir umuduyla yola baktığım
Yeter beklettiğin gelsene gayrı
Gönül sarayına adın taktığım
Sevenin halinden bilsene gayrı
Çağlayan gözyaşım dinsin diyorsan
Hayatım bayrama dönsün diyorsan
Gönlümde ateşim sönsün diyorsan
Lütfedip yüzüme gülsene gayrı
Çektiğim yetmez mi söyle elemi
Suskun koydun aşkı yazan kalemi
Elek ettin seni seven sinemi
Akan gözyaşımı silsene gayrı

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ
TEK SERVETİM

Sevgilim çok mutluyum
Çünkü sana aşığım
Çok üzgünüm
Çünkü sana hasretim
Çok üzgünüm
Çünkü var gurbetim
Çok ama çok mutluyum
Çünkü aşkın benim tek servetim
2003

Hıfzı ÖZBEKMEZ
UYKULARIM KAÇIYOR

Hep seni düşünmekten
Uykularım kaçıyor
Hayalini görmekten
Uykularım kaçıyor
Özlemin karşısında
Geceler yarısında
Her saatin başında
Uykularım kaçıyor
Aşığınım ben senin
Cananımsın sen benim
Yarısında gecenin
Uykularım kaçıyor
Yollarını gözlerken
Canım seni özlerken
Sabahları erkenden
Uykularım kaçıyor
Latifi derki niye
Döndüm aşktan deliye
İnan ki her saniye
Uykularım kaçıyor

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ
SÖZÜM SÖZ

Seviyorum ta özümden
Kıskanırım ben özümden
Dönen namerttir sözünden
Sözüm söz aşkımsın benim
Deli gibi seveceğim
Sevdan için öleceğim
Seni gülüm bileceğim
Sözüm söz aşkımsın benim
Bir dediğin iki etmem
Asla terk edipte gitmem
Gül dalına zehir ekmem
Sözüm söz aşkımsın benim
Latifi baharda yazda
Dertli nağme çalan sazda
Yağmurda karda ayazda
Sözüm söz aşkımsın benim

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
AŞIĞIN BENİM

Hasretinle bitip yanan
Güzel gözlerine kanan
Seni gelecektir sanan
O garip aşığın benim
Gönlünden ilhamı kapan
Sevmek ne ki sanki tapan
Kendine de sultan yapan
O garip aşığın benim
İsmin düşürmez dilinden
Ancak sen anla halinden
Vaz geçmeyen can gülünden
O garip aşığın benim
Latifiyim yakar hasret
Canıma da yetti gurbet
Bir gün göreceğim elbet
O garip aşığın benim
Yeter Bana
Suratını asma nolur
Bir gülüşün yeter bana
Ömrüm aşkında son bulur
Bir gülüşün yeter bana
Gül yüzünde güller açsın
Gözlerin neşeler saçsın
Sen zaten başıma taçsın
Bir gülüşün yeter bana
İster sarma kollarını
İster ayır yollarını
İster sorma hallerimi
Bir gülüşün yeter bana
Latifiyi sevmesen de
Taptığımı bilmesen de
Yanına hiç gelmesen de

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ
BİLSEN OLMAZ MI

Bir gonca gülsün gönül bağımda
Gelipte sinemde açsan olmaz mı
Aşk şarabı sundum bak ellerimde
Alıp kana kana içsen olmaz mı
Seni düşünmekten yoruluyorum
Artık rüyalarda sarılıyorum
Kadere feleğe darılıyorum
Halim perişandır bilsen olmaz mı
Sevdayın narına yandım ha yandım
Her zaman benimsin buna inandım
Latifim ortada kimsesiz kaldım
Gelip kollarınla sarsan olmaz mı
24 KASIM 2003 PAZARTESİ SAAT: 08:00

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
BU AKŞAM ÜSTÜ

Yıllarca ömrümü yedin yetmedi
Ukala budala dedin yetmedi
Çektiğim çileler demek bitmedi
Çok canımı sıktın bu akşam üstü
Dilerim Allah’tan çekersin cefa
Hayatın boyunca görmezsin vefa
Yüzüme gülecek sandım son defa
Alay edip baktın bu akşam üstü
Gönlümde hasretin beni yakarken
Gözümün yaşları durmaz akarken
Aşkına doymadan ne çabuk erken
Hayalimi yıktın bu akşam üstü
Hani yoktu aşkımızın emsali
Mecnunu da geçti latifin hali
Sanki çıngıraklı yılan misali
Ciğerime aktın bu akşam üstü
08 EKİM 2005 SAAT: 22:00

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ 
TÖVBE ETTİRDİN

Hani bir ömür boyu olacaktık el ele
Oysa yaptıklarınla canıma da yettirdin
Ben aman diledikçe sen dedin ki dur hele
Dün yemin ediyordum bu gün tövbe ettirdin
Gönlüme söz geçmedi günlerim geçti boşa
Süslenip püslensemde gitmedim sende hoşa
Mihrabımsın demiştim tapmıştım sana haşa
Dün yemin ediyordum bu gün tövbe ettirdin
Sana çok kez yalvardım gel yanımda kal diye
Şu yaralı gönlümü mutluluğa sal diye
Sana feda canımı ellerinle al diye
Dün yemin ediyordum bu gün tövbe ettirdin
Nasıl düştüm sevdaya hizmet hangi akıla
Kurtulmak mümkün müdür gönül aşka takıla
Kendinden geçmiş halde hem de yana yakıla
Dün yemin ediyordum bu gün tövbe ettirdin
Hep adını yazmıştım şiirler satırında
Kadir kıymetin vardı latifin hatırında
Akşam sabah durmadan türbede yatırında
Dün yemin ediyordum bu gün tövbe ettirdin

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
ŞİMDİ BEN

Bir zamanlar aşkın adın bilmezken
Şimdi dolu dolu yaşıyorum ben
Eskiden ovada yolum şaşarken
Şimdi karlı dağlar aşıyorum ben
Etrafıma korka korka bakardım
Kırardım dökerdim biraz sakardım
Sevdasızken damla damla akardım
Bendime sığmayıp taşıyorum ben
İçin için yanar ağlar gezerdim
Oturur derdime şiir yazardım
Bu çileli hayatımdan bezerdim
Şimdi mutluluktan coşuyorum ben
Latifim Allaha şükürler olsun
Dertler kederler benden uzak kalsın
Dostum düşmanım bunu böyle bilsin
Sevda yollarında koşuyorum ben

   
Hıfzı ÖZBEKMEZ 
UMURUMDA DEĞİL

Bu dünyanın hiçbir malı
Değil umurumda değil
Ne kilimler nede halı
Değil umurumda değil
Ne bu hasret ne bu gurbet
Bunlarda bitecek elbet
Dert çeksemde ilelebet
Değil umurumda değil
Gözümdeki bu yaşlarda
Bağrımdaki şu taşlarda
Başıma gelen işlerde
Değil umurumda değil
Senin aşkın yeter bana
Yaşıyorum kana kana
Gitsemde öbür dünyaya
Değil umurumda değil
Çektiğim bütün acılar
Bağrımdaki bu sancılar
Yediğim onca kamçılar
Değil umurumda değil
Aşkınla ah yanmışım ben
Seni benim sanmışım ben
İster yalnız kalmışım ben
Değil umurumda değil
Halim perişan olsada
Bu gönül dertle dolsada
Bahçemde gülüm solsada
Değil umurumda değil
Hıfzıyım ister gülsemde
İsretse hemen ölsemde
Sen başkasını sevsende
Değil umurumda değil

Hıfzı ÖZBEKMEZ 
ESKİ GÜNLER

Nerde seven biri görsem, nerde gezen el ele
İçim kan ağlar benim, giderim eski günlere
Çok koydu bu ayrılık, içerimi yakıyor
Aldığım nefes bile, boğazımı sıkıyor
Niye böyle yaptın ki sen, ben ne yaptım ki sana
Terk edip gittin beni, zulmü gördün ah reva
Şimdi sensiz hayatım, yazık zehir olacak
Hiç aklına gelmez mi, benim halim ne olacak
Yeter artık dayanmaya, gücüm kalmadı bitti
Yeter artık sevdiğim, artık canıma yetti
Gel artık bekliyorum, gönlüm hüzünle dolu
Mutluluğa koşmanın, aşktan geçiyor yolu
02 OCAK 2005 SAAT: 13:00

   
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

33 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BBİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

SEZER Ömer 1977 Şair
        17/08/1977 İstanbul doğumluyum aslen Giresun Bulancaklıyım!
   Şiirlere yürekten sevdalıyım aslında kendi hikayemi anlatınca hep sıkılmışımdır çünkü bir insanın kendini anlatması fazla inandırıcı gelmez başkalarına! Lakin filmlerde gerçek hayatlardan alıntılar değil midir?
  Bildiğim bir şey daha varsa bu hayatta herkesin size anlatacağı bir hikayesi vardır!
  Sözün özü yürektedir ve siz susarsınız yazdıklarınız sizi anlatmaya başlar şiirlerime hep yüreğimi yansıttım çünkü yaşanmadan hiç bir gerçek tad verici olamaz!
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  yayınlandı.
 
 
Ömer SEZER
HASRET

Hasretse yüreğime en büyük sızı!
Ve çiğ sözlerdeyse sitemlerim!
Ki kırılmışsa kalemim!
Bilirim ki ahmaklığın ve de aptallığın bedelidir çektiklerim!
Yürürken darağacına yüzüm güleç!
Ve içimde tamamlanmış bir ömrün refahlığı!
Son bulsun diye bekleyen yalancı ferman bakış gözlere inat!
Bu ölümlerin en güzeli en felahı!
Her adımda ölüm değil sanki dirilmek var gibi sesleri bastığım topraklar!
Ve her bakışta aşka davet çalan gözlerimdeki sevinç!
Biraz sitem birazda kırgınlık!
Ki değişmeyen yine aynı yürek ve beden!
Ne sonu vardır hayatın!
Ne de daha öncesi!
Tek bir nefestedir bütün mücadelesi!
Ve yaşlı gözlerle selamlanan ezeli ebedi!
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

34 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TAKMAZ Tuncay 1975 Desinatör Ressam Yazar Şair

 Tuncay Takmaz 1975 yılında Şişli İstanbul’da doğdu. . Bugüne kadar 15 kişisel sergi açtı, çok sayıda karma ve grup sergilerine katıldı. Resimleri ulusal ve uluslararası olmak üzere birçok özel koleksiyonda yer aldı. 1997 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte Çekirdek Sanat Topluluğu’nu kurdu. 1999 yılında Çekirdek Sanat Dergisi'nin yayımlanmasına öncülük etti ve derginin editörlüğünü yaptı. Çekirdek Sanat Çağdaş Sanat Sergileri'nin genel koordinatörlüğünü yürüttü, birçok serginin tasarımını gerçekleştirdi. 2000 yılında kendi sanatıyla ilgili metnini Mehmet Ergüven'in yazdığı ilk katalogu yayımlandı. 2003-2004 tarihleri arasında askerliğini yaparken "Bu Bir Sanat Eylemidir" başlıklı mektuplar yayınlayarak bir dizi performans gerçekleştirdi. 2005 yılında Beyoğlu İstanbul’da “Çekirdek Sanat Atölyesi”ni kurdu. 2002-2005 tarihleri arasında yazdığı şiirler toplamından geniş bir seçkiyi kapsayan . “Unutma Aşk” isimli şiir kitabı yayınlandı

Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info yayınlandı.
 
 
Tuncay TAKMAZ
DÜN GECE

1.
Bunlar ı
Sen
Duyma
Diye
Yazıyorum
 
Hain iyi dinle
Geri döneceğim
Bana yaptığın bir oyun vardı
Unutmadım
 
Buz gibi olacak kafana atacağım taş
Umarım elle tutulur bir gecen vardır
Sığınacak
 
2.
Sana bir sır verecektim
Unuttum
Bir
Cinayet
Tek
Başına
İşlenmeli
 
Sadece bunu düşündüm
Dün gece
 
3.
Her gün yeni bir
İhanete çarpıyor
Yüreğim
 
Son
Bir
Sığınağım
Vardı
Onu da
Mor bir
Ölüm
Kapladı
 
4.
İşte
Çocukluğum
Bu kutuda duruyor
Tek ağaç
Gölgesinde
Hayallerim
Yanıyor
Hala
 
5.
Koru beni
Fırtınalı gece
Hazır değil daha
Yüreğim
 
Ölürsem sıkı tut
Elimi
Defedemedim
Korkumu

Tuncay TAKMAZ
CANIM SIKILIYOR

1.
Usul usul söylesem
Ne değişecek
Buraları terk edemeyeceğimi
Kime rastlarsam
Sana selam yollayacağım
 
Ve
Hayat
Bensiz
Devam
Edecek
 
2.
Sen de
Çocuk
Mu idin
Bir
Zamanlar?
Ben
Büyüyemedim de
Daha
 
Bir şeyler arıyorum sürekli
Orospular ve mezarlar
Kurtulmak istiyorum
Bu steril halimden
Sürekli ölüyorum
Oysa
 
3.
Ah! Yalnızlığımın kertenkelesi
Aşka getirmem gerek sözü
Elinde iğreti bir roman gibi duruyorum
Söylemekten çekindikçe
Sevdiğimi
Senin
Çağırdığın
Yerdeyim
Nereye
Gidersen
Git

   
Tuncay TAKMAZ
CEHENNEM KALINTILARI

Cehennem kalıntıları dökülüyor
Aşka inat ölümün yüzüne...
Kırmızı bir elma alıyorum elime
Kaçacağım son yer;sığınak.
Bitişiği;deprem,sonrası kurtuluş.
Şu an bana ait yalnızlığım,
Solumda bekleyen ceset
En yakın arkadaşım
Yüzümü yıkarken !
...
Akşamdan çekiçle dövüyoruz
Koca şehri...
Sabah olunca unutmamak için
Aşkı !
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

36 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TIĞLI Erhan  1941 Eğitimci Yazar Şair
1941 yılında Nazilli’de doğdu. İstanbul Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra liselerde edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Maçka Teknik Lisesinden emekli oldu.
Yazı, öykü ve şiirleri Akbaba, Gırgır, Türk Dili, Varlık, Ilgaz, Yelken, Sanat Çevresi, Güzel Yazılar, Edebiyat Gündemi, Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet gibi çeşitli dergilerde, gazetelerde çıktı. Adına, özgeçmişine, eserlerine şair yazar sözlüklerinde, edebiyat ansiklopedilerinde, antolojilerde yer verildi. Türk Hava Kurumu’nun, Gözlem, Güneysu, Yaba, Damar dergilerinin ve Akşehir, Çankaya, Diyarbakır Belediyelerinin, Milli Eğitim Vakfı’nın, Kültür Bakanlığı’nın, Özgür Eğitim Yayınevi’nin yarışmalarında çeşitli dereceler aldı. Ödüller kazandı. 
Yayınlanmış kitapları: Varım (şiirler), Sonsuz Olmaktır Sevmek(öyküler), Bir Numaralı Adam(kısa oyunlar, parodiler), Halkımız: Gülen Ayvamız, Ağlayan Narımız(mizahi halk edebiyatı incelemesi), İkramiyeli Dünya (mizah öyküleri), Türküleşsin Dünya (deneme ve değinmeler ), Şeytan Rivayetleri (şeytanlı yazı ve öyküler ) Aşk(Aşk konulu denemeler). Ayrıca, ikisi ödül alan on iki çocuk öyküleri kitabı vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: Öküzü Bayram Yerinde, Kolye, Çilli Horoz, Arkadaşım Eşek, Dilek, Konuşan Ayna, Palyaço, Çalış Kızım Çalış...
İnternet sitelerinde yazı ve şiirleri çıkmıştır.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam etmektedir.
 
 
Erhan TIĞLI
SEVENLER AĞLAMASIN

Boyun eğme çileye ve kedere
Diren tüm kötülüklere çirkinliklere
Ağlama sakın boş yere
Gülmek yakışır sevenlere
Çünkü erişemez herkes
Yaşamayı güzelleştiren
O yüce değere

Erhan TIĞLI
ÇIRAĞIN OLAYIM EY AŞK

Çırağın olayım ey aşk
Öğret bana yüreğe gül dikmeyi
Sevmenin sevilmenin çiçekli bahçesine girmeyi
Bencilliğin nasıl yenildiğini anlat
Özveri ülkesinin yolunu yordamını...
Silmeyi öğret bana
Kötüyü çirkini eğriyi...
Ustam ol ey aşk
Duvar örmekte değil
Köprü kurmakta göster hünerini
Yürüyelim yan yana
Bıkmadan usanmadan yılmadan
İnsanlığın ışıklı yollarında
Evrene egemen kılalım güzellikleri

   
Erhan TIĞLI
SEVGİLİYE ÇAĞRI

Gönül bahçemden derlediğim
Çiçeklerin hepsini al
Yakamozlu aşk denizine
Doludizgin dal!
Üşüyorsan söyle
Kondurayım omuzlarına
Öpücüklerimle şal.
Şudur en büyük dileğim sana:
Mutluluk yağmuru yağdığında
İnşallah şemsiyesiz kal!

Erhan TIĞLI
AĞLATMAMALI AŞK

Ağlatmamalı aşk
Güldürmeli yüzümüzü
Gül bahçesine çevirmeli
Özümüzü...
Dağıtmalı kara bulutlarımızı
Yeşertmeli gönlümüzü
Aşkın güzelliği
Öyle bir yerleşmeli ki benliğimize
Üzüntü, acı girememeli içeriye
Başımızda esen sevda yeli
Şiire döndürmeli öykümüzü

   
Erhan TIĞLI
AŞK...

Aşk sevgilisidir edebiyatın sanatın
Aşksız ne neşen olur ne de tadın
İçinde aşk yoksa neye yarar giydirseler de sırtına samur kürkü
Aşktır dünyamızı gökkuşağı renklerine bezeyen türkü
  
Odur bizim güzelliğimiz
Çiçek açan özelliğimiz
Öyle bir güç varır ki o güzellikte
Saçımız sakalımız ağarsa bile
Onunla bütünleştiğimizde
Geri gelir gençliğimiz

Bak şu aşktaki güce
Onunla dev olur cüce
Onunla doğar güneş
Onunla biter gece
Açılır kilitli kapılar
Çözülür bilmece
Aşktır içimizi ısıtan ateş

AŞK sevgilide başkalarının göremediği güzelliği
Kendine özgü özelliği görmek;
Bencilliğin çıkarcılığın defterini dürmektir.

Aşk ağlamak değil gülmek
Ağlatmak değil güldürmek
Kendisinin ve sevdiğinin gönlünü
Gül bahçesine döndürmektir.

Erhan TIĞLI
AŞKININ GURBETİ

Gözlerinin gurbetindeyim
Bakışlarının sılasını özlüyorum
Ettiğin nazların bile
Yollarını gözlüyorum.
 
Aşkının gurbetindeyim
Seni kazanmak için
Gece gündüz çalışıyorum
Ama boşa gidiyor canımı dişime takmam
Akıntıya kürek çekiyorum.
 
Elimde demir asa, ayağımda demir çarık
Yayan yapıldak yürüsem de
Serapsız çile çöllerinde
Kavuşmak dağlarını aşamıyorum.
 
Doğsun diye beklerken
Mutluluk güneşim
Ayrılığının yağmurunda
İliklerime dek ıslanıyorum.

 
Erhan TIĞLI
SEVGİLİYE ÇAĞRI

Gönül bahçemden derlediğim
Çiçeklerin hepsini al
Yakamozlu aşk denizine
Doludizgin dal!
Üşüyorsan söyle
Kondurayım omuzlarına
Öpücüklerimle şal.
Şudur en büyük dileğim sana:
Mutluluk yağmuru yağdığında
İnşallah şemsiyesiz kal!
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

37 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TOMBUŞ İhsan
Çorum'un  köklü ailelerinden icra memuru Elvan Efendi'nin torunu, Çorum Belediye Başkanlarından Nazmi Tombuş'un oğlu olan "İhsan TOMBUŞ" 1923 Yılında Çorum'da doğmuş, ilkokulu Çorum'da okuduktan sonra, ortaokulu Robert Kolejinde, liseyi Ankara kolejinde tamamlamıştır.
1948 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan ve askerlik görevini yaptıktan sonra, 1950 yılında Çorum'da avukatlığa başlamış, aynı yıl Demokrat Parti saflarında politikaya atılmıştır.
1961-1977 yılları arasında üç dönem Adalet Partisinden, bir dönem Demokratik Partiden bir dönem de 1983 yılında Anavatan Partisinden olmak üzere toplam beş dönem,Çorum milletvekili seçilen İhsan Tombuş, 1971 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde nüfus aile planlaması konulu bir seminere katılmış, 1971-1981 yılları arasında Devlet Yatırım Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, 1975-1976-1977 ve 1984-1985 yılarında Avrupa Konseyi Üyeliğinde bulunmuştur.  Çorum Belediye Başkanlarından Nazmi Tombuş'un oğlu olan "İhsan TOMBUŞ" 1923 Yılında Çorum'da doğmuş, ilkokulu Çorum'da okuduktan sonra, ortaokulu Robert Kolejinde, liseyi Ankara kolejinde tamamlamıştır.
1948 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan ve askerlik görevini yaptıktan sonra, 1950 yılında Çorum'da avukatlığa başlamış, aynı yıl Demokrat Parti saflarında politikaya atılmıştır.
1961-1977 yılları arasında üç dönem Adalet Partisinden, bir dönem Demokratik Partiden bir dönem de 1983 yılında Anavatan Partisinden olmak üzere toplam beş dönem,Çorum milletvekili seçilen İhsan Tombuş, 1971 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde nüfus aile planlaması konulu bir seminere katılmış, 1971-1981 yılları arasında Devlet Yatırım Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, 1975-1976-1977 ve 1984-1985 yılarında Avrupa Konseyi Üyeliğinde bulunmuştur.  1950 yılında Çorum'da avukatlığa başlamış, aynı yıl Demokrat Parti saflarında politikaya atılmıştır. 1961-1977 yılları arasında üç dönem Adalet Partisinden, bir dönem Demokratik Partiden bir dönem de 1983 yılında Anavatan Partisinden olmak üzere toplam beş dönem,Çorum milletvekili seçilen İhsan Tombuş, 1971 yılında Amerika Birleşik Devletlerinde nüfus aile planlaması konulu bir seminere katılmış, 1971-1981 yılları arasında Devlet Yatırım Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, 1975-1976-1977 ve 1984-1985 yılarında Avrupa Konseyi Üyeliğinde bulunmuştur.
1997'de "Politikada 41 Yıl", 2001'de "Ben Kimim?" adlı iki anı kitabı yazmış, 2003'te gerçek bir olayı incelediği "Ankara Cinayeti"'ni, 2005'te de "Çırağan Baskını" adlı tarihi romanı yayınlamıştır.
İngilizce bilen Tombuş, iki çocuk babasıdır.
Internet’te Yazarımız   http://corumlu2000.dergisi.info  , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info yayınlandı.

 

İhsan TOMBUŞ
SONBAHAR GİBİ

Dünyadan öç alıyor
Kudurmuş bir fırtına
Rüzgar ıslık çalıyor
Binip şeytanın atına.
 
İşte geldi sonbahar
Dökülüyor yapraklar
Açılıyor pek çok mezar
Ölenlere topraklar
 
Sevgilisini güneş
Uzaklarda bıraktı.
Bularak yeni bir eş
Başka diyara aktı.
 
Aşkım intikam aldı
Sonbahar yeli gibi
Hicran aşkımı çaldı
Şaşırdım deli gibi.
 
Ümitlerim hep soldu
Tıpkı yapraklar gibi
Kalbim bir mezar oldu
Kara topraklar gibi
 
Aşkım beni bıraktı
Vefasız güneş gibi
Bir bedbaht daha yaktı
Vefasız bir eş gibi.
30 Ekim 1939

İhsan TOMBUŞ
NEDİR

Ela gözlerine baktığım zaman
Gördüğüm manzara serap mı nedir ?
Öpünce mest oldum dudaklarından,
Verdiğin buseler şarap mı nedir ?
 
0 Aşk bahçelerinde neş’eylen eóen
Meltem gibi bana huzur verdin sen
Aşkınla cennete gmrdim şimdiden
Yoksa seni sevmek sevap mı nedir ?

Desem ince belden sarayım biraz,
Gönlün ister ama,edersin niyaz
Bilmem ki sabrımı tüketen bu naz,
Aşkıma müspet bir cevap mı ne dir ?
10 Ekim 1947

   
İhsan TOMBUŞ
AĞLAMA

Ağlama güzelim dinsin kederin,
Bundan sonra gönlün hep handan olsun
Ağlayıp yanmasın güzel gözlerin;
Bırak senin için bir yanan olsun.
 
Melekler ruhundan örnek alsınlar,
Güneşler gözünden ateş çalsınlar,
Periler karşısında şaşıp kalsınlar
Aşkımız ufuksuz bir umman olsun.
 
Varsın dudaklarım busenle yansın
Varsın o dudaklar hep seni ansın,
Varsın beni gören mecnundur sansın
Varsın senin için can kurban olsun
 
Ben senin uğrunda coşan bir selim,
Sensin benim gayem,sensin emelim.
Sen kabul edersen sana güzelim,
Hayatım tanrıdan bir İHSAN olsun.
3 Mayıs 1944

İhsan TOMBUŞ
GAZEL 1

Olmuş yüzü bir ay,o ipek saçları hale,
Bilmem bu güzellik sığabilir mi hayale
 
Ateşli siyah gözlerin bir bakışından
Aşk meyvesi bir anda erer kalpte kemale
 
Bir buseyi tatsam olurum mest ebediyen;
Zira o dudaklar içi bir mey dolu lale.
 
Endamı dahi tehlikedir görmeye gelmez
Bir lahzada uğrar görenin aklı zevale
 
Cananı için İHSAN’A hiç çok görülür mü ?
Gülizar’a çıkıp eylese bülbül gibi nale
14.04.1944

   
İhsan TOMBUŞ
DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN

Kalbimi esir aldın taktın bana tasmayı
Bırak Allah aşkına her halime kızmayı
İhmal etme ne olur mektup yazmayı
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı
 
Bırak böyle her akşam içip sızmayı
Sonra da ayrılarak boğa gibi azmayı
Sakın düşünme emi mezarımı kazmayı
Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı

İhsan TOMBUŞ
HAYAL KIRIKLIĞI

Gül demeye girdim sevgi bağına,
Tuttuğum güllerin hepsi har oldu.
Bir kumral saçının düştüm ağına
Saçının her teli sanki mar oldu.
 
Kalmadı ümidim,söndü emelim,
Boşa çıktı sana uzanan elim
Dinle feryadımı,işit güzelim
Artık her nefesim ah-ü zâr oldu.
 
Aşk okuluna hedef kalbimi seçtin
Gönlümü kopardın ruhumu içtin
Madem ki sen benden artık vazgeçtin
Şimdi de ızdırap bana yâr oldu.
 
Müthiş bir işkence her geçen anım,
Kalbimde kalmadı,kurudu kanım.
Ben artık ruhsuzum,yok benim canım
Sensiz dünya bana bir mezar oldu.
 
Yazık emelime,hülyama yazık
En uzun,en tatlı rüyama yazık
Artık zindan olan dünyama yazık
Zulmetle aydınlık bir ayar oldu.
30 Ekim 1945 İstanbul

   
İhsan TOMBUŞ
VUSLAT

Bilsen o ne ulvi,ne ilahi heyecandı;
Esrar dolu busenle bu gönlüm yaralandı.
 
Daldım o güzel gözlerinin rengine bir an,
İçten yüreğim nar gibi aşkın ile yanardı.
 
Arkamdaki en tatlı anım;gül dudağından,
İlk buseni mecnun olarak tattığım andı.
 
Hüsün beni bir bende edip,ruhuma zülfün
Sessiz ve habersizce nasıl geri dolandı.
 
Aşkınla senin uğruna kurban olacak can
Nezdinde hayat,neş’e bulan işte o candı.
28 Nisan 1944 İstanbul
 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

38 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
TOMBUŞ Şevket
Çorum'un köklü ailelerinden İcra Memuru Elvan Efendinin torunu, Çorum Belediye Başkanı Rahmetli Nazmi TOMBUŞ’UN Büyük oğludur. 08 aralık 1911 Tarihinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Çorum’da yaptı. 1929 yılında Ortaokulu bitirdikten sonra tahsile devam etmeyerek babasının yanında ticarete atıldı Daha sonra 1946 yılında Özel İdare Müdürlüğünde memur olarak çalıştı. 1954 tarihinde naklen Çorum Maden İrtibat Memurluğuna geçti. Daha sonra bu memuriyetin lağvı ile  yeni ihdas edilen Sanayi Bakanlığı Çorum Maden İşleri Memurluğunu yürüttü.
            1972 tarihinde kendi isteği ile emekli  olarak aynı yıl Hac Görevini yaptı.
“SEN VE BEN” İsimli bir şiir kitabı bulunmaktadır. Çorum İstem Basımevi baskısı olan kitabın basım tarihi bulunmamaktadır. Basılan bu kitabın içinde bulunan iki şiiri 1994 tarihi gözükmektedir.
            Emekli Memur olarak vefat edene kadar çorumda bulundu. Kitabını yeğeni şiirlerinin Gürsel yayınevi tarafından yayımlanmasını uygun gördüğünü belirterek tarafımıza verilmiştir. Bizde dergilerimde yayımladım.
 Çorumlu 2000 Aylık Kültür Sanat Tarih ve Edebiyat Dergimizde http://corumlu2000aylik.dergisi.info ile Sarı Çiğdem Şiir Defteri'nde http://saricigdemsiir.dergisi.info   ve Aylık Şiir Antolojisi Dergisi'nde  http://ayliksiirantolojisi.dergisi.info çalışmaları yayınlanmıştır

 

 
Şevket TOMBUŞ
TEVHİD

Bırakın Ahi vahı,
İşlemeyin günahı,
Zikredelim Allah’ı,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
O yücelerden yüce,
Ne kelime ize hece,
Diyelim gündüz gece
La ilahe İlallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Tekkelerde devrişler,
Muradına etmişler,
Hep beraber demişler,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Harama değme elin,
Rabbimize yönelin,
Söylesin daim dilin,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Uyalım biz Kur’ana,
Kanmayalım şeytana,
Diyelim yana yana
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Günaha bulaşmadan,
Dilimiz dolaşmadan,
Diyelim biz şaşmadan,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Dünyada fani insan
Olmayı versin şeref şan,
Desin aşk ile lisan,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Dertier bize az gerek,
Ciğerimiz köz gerek,
Daima niyaz gerek,
La ilahe İllallah,
Muhammed’ün Resulullah.
 
Müjde var her haberde,
Sevap vardır sabırda,
Demek gerek kabirde,
La ilahe İlallah,
Muhammed’ün Resulullah.

Şevket TOMBUŞ
SEVDALI

Saçların büklüm,büklüm
Gel benim sarı gülüm,
Yaklaşmaz banı ölüm
Sen yanımda olunca.
 
Saçların tüle,
Gel yarim güle güle,
İnsan benzer bülbüle,
Kalbi aşkla dolunca.
 
Güzel kokuyor sümbül,
Neş’eyle daima gül
Ah eder şeyda bülbül,
Gül rengi solunca.
 
Gider yolda dururum,
Arar seni bulurum,
İnan deli olurum,
Burada yalnız kalınca
 
Gördüm seçin tararken,
Her taraftan sararken,
Şaştım gökte ararken,
Seni yerde bulunca.

   
Şevket TOMBUŞ
ŞU İNSANLAR

Bazı insan olur ak pak,
Kendisine verir ayar;
Bazısı olur kaypak
Bakarsın pek çabuk kayar.
 
Kimi köşesinde uyur,
Kimisi de alır yürür
Bazısının burnu büyür,
Gökteki yıldızları sayar.
 
Kimisi aşka doymuştur,
Kimi yarıda koymuştur
Kimi kadere uymuştur
Bulamamıştır uygun bir yar.
 
Bu ne biçim nasıl günmüş
Kimisi köşeyi dönmüş
Kiminin yıldızı sönmüş
Kafasını taşa dayar
 
Kimisi camiden çıkmaz,
Bazısı dönüp bakmaz.
Kimisi hakkı bırakmaz
Tanrının emrine uyar.
 
Kimi altın kafestedir.
Kimi çürük kümestedir
Bu dünya böyle nesledir
Kimi açtır, kimi doyar
 
Kimi oluyor hilekâr,
Yapmak için fazlaca kâr,
Kimi tamamen sahtekâr
Yalan yere yemin sayar.
 
Kimi güzel yüzlüdür,
Kimi kara gözlüdür,
Bazısı da çok nazlıdır
Aşkın canına kıyar.
 
Kimi keklik gibi seker,
Yüzüne pudrayı eker,
Gözüne sürmeyi çeker
En sonunda dudak boyar.
 
Kimi iyiliği sever,
Bazısı da onu över,
Kimisi küfredin söver,
Şu dünyada pislik yayar.
 
Kimi vurur başın taşa,
Kimisi geçmiştir başa
Bazısı hasrettir aşa
Kimi kadehe mey koyar.
 
Kimisi çok iratlıdır,
Kiminin sözü tatlıdır,
Kumu asık suratlıdır
Doğru sözü yanlış duyar.
 
Kimi ağır başlıdır,
Kimisini gözü yaşlıdır,
Kimisi anlayışlıdır,
Kimisi de olur hıyar.
 
Kimi yakalar palaska
Kimi doymamıştır aşka
Herkesin huyu bam başka
Derler ki içkidir mi yar.

Şevket TOMBUŞ
ASLANIN BAŞI

Vaktiyle çürük başlı hasta bir aslan varmış.
Kendini kurtaracak sağlam bir baş aramış.
 
Savaşmış,yorulmuştu hem de çok yıpranmıştı,
İyi bir baş bulursa kurtulur inanmıştı.
 
Aradı,dolaşarak kendine uygun başı,
Bulursa muhakkak ki olurdu can yoldaşı.
 
Nihayet buldu bir gün aradığı başını,
Oh dedi yüzü güldü almıştı göz yaşını.
 
Sarıldı bu genç başa aşkla,şevkle,imanla,
Fakat o da başladı yıpranmaya zamanla.
 
Birden çöktü ve düştü omuzlarından hemen,
Amma yine mevcuttu dizlerindeki derman.
 
Evdeki başı aldı çıktı onunla yola,
Biraz gitti yoruldu vermek istedi mola.
 
Mola yerinde baktı yanında bir baş vardı,
Hem kendine uygundu,hem işine yarardı.
 
Taktı bu defa onu omzunun üstüne,
Bu gün daha iyiydi bakılırsa dünküne
 
Kan geldi damarlara git gide iyileşti
Belki yarın kendi de başkalarına eşti.
 
Yeni başıyla mes’ut ve bahtiyar giderken,
Eski baş şaha kalktı aman dur,yapma derken.
 
Aldı eline kılıç genç başı vurdu heman
Düşürdü onu yere her şey bitti o zaman.
 
O gün bu gündür o da bulamadı öyle baş,
Bulsa da sağlam değil kulak,burun,göz ve kaş.
 
Aslanım çabuk davran sağlam başı yakala,
Davranmazsan eğer yem olursun çakala.
Aralık 1979

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

39 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TÜRKMEN Adile Şair

      Şiirleri Mahalli basında yayınlanmakta ve Internet’te Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info , Sarı Çiğdem Şiir Defteri’nde http://saricigdem.dergisi.info  ve Aylık Şiir Antoloji Dergisi’nde  şiirlerim yayınlanma devam

 

 
Adile TÜRKMEN
VER ALLAH”IM !

Bütün hasret çekenlere,
Sevdiğini ver Allah’ım
Aşkı yarım kalanlara,
Devamını ver Allah’ım
 
Sevmek yoktur diyenlere,
Terk edip de gidenlere,
Bir günlük sevenlere,
Cezasını ver Allah’ım
 
Aşkı hiçe sayanlara,
Yarı yolda koyanlara,
Bütün zalim kullarına,
Belasını ver Allah’ım

Adile TÜRKMEN
DEĞMEZ

Geçte olsa seni tanıdım artık
O sahte aşkına kanmaya değmez.
Kalbimdeki sevgi düştü sonunda,
Yolunda kalıp ölmeye değmez.
 
Kör olsun gözlerim seni ararken,
Tutulsun dillerim seni anarken,
Kırılsın kollarım seni sorarken
Uğrunda ağlayıp,yanmaya değmez.
 
Bundan sonra kanmam bir daha,
Aşkın ateşiyle yanmam bir daha,
Kavuşmak için yalvarmam Allah’a
Bir daha kapını çalmaya değmez.

   
Adile TÜRKMEN
GÜL YÜZLÜ SEVDİĞİM

Gül yüzlü sevdiğim neme gücendin,
Senden başkasını sevdiğim mi var ?
Kıblemi,Kabe’mi sana bağladım,
Senden başkasını sevdiğim mi var ?
 
Aşkına düşeli yüzüm gülmedi,
Çok bekledim yarden haber gelmedi.
Çalışıp çabala oda olmadı,
Senden başkasını gördüğüm mü var ?
 
Akarsu sevmezse düşer mi dile.
Sevda bir çiçektir,götürmez hile.
Değil hakikatte düşümde bile,
Senden başkasını gördüğüm mü var ?

Adile TÜRKMEN
UNUTUR MUYUM

Ben seni sevip de bırakacak kadar,
Sevgilim ben seni unutur muyum ?
Severken dünyanı yıkacak kadar,
Allah’ın vefasız bir kuluyum.
 
Yeşile bir özlem yatarken bende,
Aşk denen çiçeği kurutur muyum ?
Seven bu yüreğim atarken bende,
Sevgilim ben seni unutur muyum ?
 
Bilirsin canım sana olan sevgimi,
Seninle unuttum bütün derdimi,
Düşünsem bile hiç bil ki kendimi,
Sevgilim ben seni unutur muyum ?

   
Adile TÜRKMEN
HARAM OLSUN

Kapansın yolların bensiz gidersen,
Son gülüşün olsun bensiz gülersen.
Kan dolsun yüreğin başkasını seversen,
Haram olsun sana benden başkası.
 
İlk ve son sevdiğim gerçek aşkımsın,
Bu günüm,yarınım derdim kahrımsın,
Değişmeyen kaderim alım yazımsın,
Haram olsun sana benden başkası.
 
Kör olsun gözlerin ele bakarsan,
Bensiz düşünüp bir tek hayal kurarsan,
Bu sonsuz sevgimi hiçe sayarsan,
Haram olsun sana benden başkası.

Adile TÜRKMEN
NE OLUR

Sen bana elveda dedikten sonra
Dönsen ne olur,dönmezsen ne olur.
Uğruna göz yaşı döktükten sonra
Silsen ne olur,silmesen ne olur.
 
Kader böyleymiş hiç gider mi ağırıma
Felek hançerimi vurdu bağrıma
Ben öldükten sonra kabrime,
Gelsen ne olur,gelmezsen ne olur.
 
Bir ömrü boşa harcadık
Her şey yanlışmış çok geç anladık
Nasıl olsa aşkımız bitiyor artık
Sevsen ne olur,sevmezsen ne olur.
 
Solmuş çiçek gibi yandık kavrulduk
Ayrılık ateşiyle kül olup savrulduk
Kurudu gülümüz dikenle avunduk
Dersen ne olur,demezsen ne olur.

   
Adile TÜRKMEN
DEDİLER

Gurbet ele çıkıp aradım yari,
Buralarda bulmak zor dediler.
Çırpındım yanalı kuş misali,
Kendini yaranı kendin sar dediler.
 
Bir gül gibi sararıp soldum
Bazen deli,divane oldum.
Gelenden geçenden yari sordum,
Gönlüden derinliklerine bak dediler,
 
Ümidimi bağladım geleceğin güne,
Hasretiyle ağladım dün gece yine,
Allah kavuşturur seveni sevdiğine,
Bir sen kavuşmasın öldü dediler.
 
Artık zevk almazdım yaşamaktan,gülmekten.
Düşündüm başka çare bulamadım ölümden.
Yakası olmayan beyaz gömlekten,
Al bir parça sende giy dediler.
 
Aşık olup bülbül gibi kondum güllere,
Aktı gözümden yaşlar döndüm sellere,
Aşk deryasına baktım daldım göllere,
Ferhat gibi sevdim,yari düştüm hallere.

Adile TÜRKMEN
GÜZEL

Ay ışığı penceremden girerken
Senden yana hayal kurmak ne güzel.
Mehtaplı gecelerde yollara düşüp,
Gurbet elden sana gelmek ne güzel.
 
Laleler,menekşeler,papatyalar ve sümbüller.
Aşkımı anlatmaz ne çiçek,ne de bir gül.
Seni sonsuz bir aşkla ta derinden severim,
Böyle yüce duyguyu tarif eder mi bülbül.

   
Adile TÜRKMEN
ÖYLE GİT

Duydum ki ellere gönül vermişsin
Perişan halimi bil de öyle git.
Kalbime ektiğin gülü,çiçeği
Kökünden koparıp öyle git.
 
Tükenmez sanırdım aşkı sevdayı,
Artık neylemeli sensiz dünyayı,
Bendeki mektubu ve hatırayı,
Tenha bir köşede alda öyle git.
 
Kolay mı unutmak seni yıllarca,
Resmine bakarım efkarlanınca,
Akşamlar yaklaşıp gün kararınca
Gönül havuzuna dal da öyle git.
 
Olur ki geliriz bir gün yan yana,
Duygular dönüşür bir çağlayana,
Koskoca bir ömür verdim ben sana,
Gözlerime bakıp gül de öyle git.

Adile TÜRKMEN
BU AYRILIK AKŞAMINDA

İlk baharda kışa döndüm,
Bu ayrılık akşamında,
Bir yaralı kuşa döndüm,
Bu ayrılık akşamında.
 
Gözlerime baktın güzel,
Yüreğimi yaktın güzel,
Eller gibi baktın güzel.
 
Anladım ki;aşklar yalan,
Bir daha mı aman aman.
Geçmez oldu zaman,
Bu ayrılık akşamında.
 
Yalan olur güldüm desem,
Mutluluğu buldum desem.
Şarkı olur ne söylesem,
Bu ayrılık akşamında.

   
Adile TÜRKMEN
GÖSTER

Gün gelir seninle karşılaşırsak
Sana beni seven bu deyip de göster.
Saçımda beyazlar, gözümde yaşlar,
Bu benim hatıram deyip de göster.
Bu benim eserim deyip te göster.
Göster ki tanısın dostta, düşmanda.
Ne çıkar sen artık pişmen olsan da,
Sana gönderdiğim mektupları da,
Benim romanım deyip de göster,
Aşkımın eseri deyip de göster.
Öyle sevildin ki;bu senin hakkın.
Göğsüne gururdan madalya takın,
Bir soran olursa utanma sakın,
Bu benim aşığım deyip de göster,
Bu benim hatıram deyip de göster.

Adile TÜRKMEN
ÖDEDİM

Aşkımız bir yalanmış
Ayrılıkla ödedim
Sevgiyi suç sayarmış
Açılarla ödedim.
 
Çalınca hasret çanı
Gelince veda anı,
Mutluluk hesabını,
Mutsuzlukla ödedim.
 
Biz attık imzasını,
Biz yazdık yazısını,
Sevmenin cezasını
Fazlasıyla ödedim.
 
Nedir gönül oyunu
Nerede aşkın oyunu
Düşünmedik sonunu,
Pişmanlıkla ödedim.

   
Adile TÜRKMEN
ARA BUL

Seni öylesine sevip kıymetini bileni,
Sen ölmeden,senin uğruna öleni,
Aşkına düşüp de beyaz kefeni,
Giyen kim diyar diyar ara bul.
 
Duydun mu sevilip de mutluluğa ereni,
Siyah perçemini ak yüzüne sereni,
Bahçendeki gülleri nazik nazik dereni,
Dilden dile sorup ta,ara bul.
 
Dilerim sevenlerin bir birini bulmasını
İster misin sabahların şere yorulmasını,
O ince belini her gün sarılmasını,
Bilen kim,elden ele gezip de ara bul.

Adile TÜRKMEN
AŞKINI GÖNDER BANA

Dün gece rüyama efkarlı girdin,
Ne derdin var ise yaz gönder bana.
Ne olur gülerken bir resim çekin
Kederden arınmış yüz gönder bana.
 
Saçını sakınma seher yelinden,
Kokunu getirsin yaban elinden,
Duygunu gizleme şiirin dilinden
Aşkını anlatan söz gönder bana.
 
Yüreğim yanarken aşk ateşiyle,
Üşüdüm hasretin kara kışından
O mehtap yüzünden,nur güneşinden
Bir parça ilk bahar,yaz gönder bana.

   
Adile TÜRKMEN
AĞLAMA SAKIN

Geceler geçip sabah olmadan
Gönlüme sevginin tümü dolmadan
Bir sabah ölürsem seni görmeden
Sabaha isyan edipte ağlama sakın.
 
Acılarım dinip son bulmadan
O siyah saçını okşayamadan
Bir gece ölürsem sana doymadan
Gecele isyan edip ağlama sakın
 
Bir gün olup kapın çalındığında
O acı haberi sen duyduğunda
Eski günleri hatırladığında
Maziye isyan edip ağlama sakın.
 
Ayrılıp da gitsem ben buradan
Gönlüm kan ağlıyor senin acından
Göz yaşım dinmiyor inan aşkından
Yokluğuma isyan edip ağlama sakın

Adile TÜRKMEN
SEN

Maziye daldıkça hatırlanacak,
Kaybettiklerinde hep yanacak,
Şimdi anılarla avunacak,yaşanacak
Yaşadığım birkaç güzel gündün sen.
 
Gerçek olmayacak hayaller gibi,
Her vakit edilen dualar gibi,
İlk aşkı yaşayan saf kalpler gibi,
Yaşadığım birkaç güzel gündün sen.
 
Sanki bizden gibi ayrıldı bir el,
Aşkımızı kül gibi savurdu bir yel.
Benle geçirdiğin her anın ömre bedel
Yaşadığım birkaç güzel gündün sen.

   
Adile TÜRKMEN
GİDEM DEDİM NAZLI YARİM

Gidem dedim nazlı yarim ağladı.
Bir of çekti ciğerimi dağladı
Bilmez misin dayanamam hasrete
Zalim gurbet yollarımı bağladı.
 
Yüce dağ başında bir gül bitirdim
Nasıl oldu da ben o yari yitirdim.
Eller sevdiğini almış yanına
Elimi koynuma soktum oturdum
 
Ilgıt ılgıt esen seher yelimi yelimi ?
Benim gönlümde divanemi,delimi ?
Durur durur yar göksünü geçirir,
Yoksa bu gün de ayrılığın günü mü ?

Adile TÜRKMEN
AĞLAR

Şu dünyada muradını almayan,
Tabibe yaramı sar diye ağlar.
Sağlığında sevdiğini sormayan,
Mezarda kolları yar diye ağlar.
 
Mor koyunda kuzum diye meleşir.
Aşıklar dertlinin derdini paylaşır,
Mecnun Leyla diye durmaz ağlaşır,
Yanan yüreğine kar diye ağlar.
 
Serpin ellerine koymuş obası,
Aşkını duyur gönüy yabası,
ADİLE’yi yıkmış Yunus babası,
Şekibe halimden sor diye ağlar.

   
Adile TÜRKMEN
VEDA MEKTUBU

Sen yazmışsın okudum,
Sana veda mektubunu,
Hıçkırarak ağladım,
Senin cevabın bu muydu ?
 
Unut diyorsun bana,
Beni ve mazimizi,
Zalim gurbet ellerde,
Seni unutmak mümkün mü ?
 
Sen bırakıp gideceksin
Beni terk edeceksin,
Ben burada ağlarken,
Sen nasıl güleceksin ?

Adile TÜRKMEN
İSTERSE KOYSUN

Gurur bitmiyor aşk acısını
Görmüyor gözlerim ondan başkasını,
Sevmekte buldum yaşamasını
Gideceğim ona isterse kovsun.
 
Sabrede sabrede ömrüm mü solsun ?
Kim var ki derdime çare bulsun.
Şimdilik gururum bir yerde dursun
Gideceğim ona isterse kovsun.
 
Hiç değilse bir daha gözüm görür,
Kim bilir belki de oda hoş görür
Gitmezsem bu yara içimde büyür,
Gideceğim ona isterse kovsun.

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
 
 
 

40 BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BİR SONRAKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

TÜRKMEN Cuma
1962 yılında Çorum Büğet Köyünde dünyaya gelmişim. Büğet Köyü ilkokulunu bitirdim.Köyüm şehre 8 kilometre olduğu  halde  şimdiki  gibi ulaşım kolay olmadığı  için  ortaokulu okumam bir hayli zordu.  Neyse ki   Çorum'da  oturan teyzem vardı. Yanlarında kalmama razı oldular. Eti Ortaokuluna  kayıtımı yaptırdım. 1977 yılında ortaokulu bitirdim.  Aynı  yıl Çorum Ticaret Lisesine kayıtımı yaptırdım. 1978 yılı 3'ü ayında babamı kaybettim. Ağabeyimin  askerde olması sebebiyle köye dönmek zorunda kaldım. Liseyi 2. Sınıftan terk ettim.  1978 yılından itibaren baba mesleği çiftçilik yapmaya başladım.1981 yılında evlendim.1982    yılının 3'ü ayında  askere  gittim.  Askerlik dönüşü aynı işi devam ettirdim. 1989 yılında  Çorum Çiftçi Malları  Koruma Başkanlığında Katip olarak göreve başladım. Halen aynı görevde bulunmaktayım.
İlkokul sıralarında düşüm ya hakim,ya da doktor  olmaktı. Ama maalesef gerçekleşmedi. Okulda  tembel  öğrenci  olmadığımın aksine çok çalışkan olduğumu belirtmek isterim.   
İlkokul sıralarında düşüm ya hakim,ya da doktor  olmaktı. Ama maalesef gerçekleşmedi. Okulda  tembel  öğrenci  olmadığımın aksine çok çalışkan olduğumu belirtmek isterim. 
Mesleğim icabı Çorum yerel  basın ve yaygın   basını   takip  Etmem  kolay  olduğu  için  olaylar hakkında yorum yapabilme olanağım var. Bu  yüzden  şiir   yazarak Yanlış  bulduğum  toplumsal  olayları şiir  diliyle eleştiriyorum. Gençliğe önerim, basından  yabancı  kalmasınlar,güncel
olayları takip edip öz eleştirisini  yapabilsinler.  Yukarıda   anlattığım  sebepler  beni  şiir yazmaya itti.   İlk  şiirim Çorum Hakimiyet Gazetesinde  yayımlandı.   Diğer  yerel gazetelerde  zaman  zaman şiirlerim yayınlanmaya devam ediyor. Çorumlu 2000 Dergisinde şiirlerim yayımlanmakta. 
Şiir dosyalarım var fakat,şiirlerimi kitap haline getirmiş değilim. Kitap haline getirmeme para sal imkanım da yok zaten.Fikirlerimi şiir olarak yazıyorum.  Çorum  yerel günlük basında yayımlatıyorum. Şiirlerimde en çok dini,ekonomik  ve  siyasal konuları eleştiriyorum. 
Bu imkanı tanıyan Mahmut Selim Gürsel Beye ayrıca teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Mahalli basında yayınlanmakta ve Internet’te Yazarımız http://corumlu2000.dergisi.info  Çorumlu2000 Aylık Kültür Sanat ve Tarih ve Edebiyat Dergimizde ve http://fikir.dergisi.info Fikir Dergimizde yazıları yayınlanmaktadır.
 
Cuma TÜRKMEN
DOST

Dost dostun yanına vardığı zaman
Halleşir bir zaman ahenk içinde
Halden anlayanı bulduysa aman
Alma aramıza Mevla’m dışında
 
Dost dediğin gerçek yüzlü olmalı
Sevdiğini hak aşkına sevmeli
Sır vermeyip zorda serin vermeli
Hakikat yatmalı gerçek özünde
 
Ya âlim olmalı, ya da alıcı
Elinden tutucu kıymet bilici
Dostluk anlık değil daim kalıcı
Mertlik okunmalı bir çift sözünde
 
Dost dostuna ışık olur, yön olur
Sevinç, hüzün paylaşılır gün olur
TÜRKMEN oğlu ölüm ayrılığı an olur
Fatiha okunur gözün yaşında
 
Cuma TÜRKMEN
ŞAİR

Her şiir yazanı şair sayarsak
Bizleri meçhule sapıtır gider
Pulu altın kafese koyarsak
Altın incileri akıtır gider
 
Şairin içinde aşkı olmalı
Doğruyu yanlışı netçe bilmeli
Korkmadan yanlışa cephe almalı
Atılan taşları sektirir gider
 
Şair halkın gözü,özü dilidir
Her yönüyle Hakka bağlı kuludur
Yönü Pir Sultanın çile yoludur
Yağlı ipte boyun sarkıtır gider
 
Şair toplumların öncü incisi
Düşman sayar çıkarcının kemcisi
TÜRKMENOĞLU vatandaşın gamcısı
Bu uğurda ömür tüketir gider
 
Cuma TÜRKMEN
BİRLİK OLALIM

Fıkra fıkra olmuş ümmeti gardaş
Gelin hak yolunda birlik olalım
Sakın eksiltmeyin himmeti gardaş
Gelin hak yolunda birlik olalım
 
Bırak tefrikayı zamanı değil
Elek tutup dostluğa koyul
Yeter bu sarhoşluk ayıl be ayıl
Gelin hak yolunda birlik olalım
 
Bu güzel yurt gibi var mı ki başka
Her taraf benzer sanki bir köşke
Muhtacız Yunus’un tattığı aşka
Gelin hak yolunda birlik olalım
 
TÜRKMENOĞLU elbet sorun olacak
Kardeşçe düşünüp çözüm olacak
Karamsar olmayın güzel gelecek
Gelin hak yolunda birlik olalım
 
Cuma TÜRKMEN
BU SAVAŞ NİYE ?

Haykırmak isterim Adem nesline
Tokalaşmak varken bu savaş niye ?
Elbet birgün döner herkes aslına
Şakalaşmak varken,bu uğraş niye ?
 
Mağrurlanma beyim aslıdır turap
Kibirin,garezin hep sonu harap
Temennim sen bizi ıslah et Ya Rabbii
Kümeleşmek varken,bu ayrılık niye ?
 
Kerametin sırrı hakka uymaktır
TÜRKMENOĞLU Hak aşkına yanmaktır
Her acıyı bedeninde duymaktır
Kolaylaşmak varken,bu çekiş niye ?
 
 
   
 
Cuma TÜRKMEN
BERİ KARDEŞİM

Sucu,bucu değil işte ben buyum
Adem’i atadan beri kardeşim
Zaman,mekan değiştirmez bu huyum
Siyah,beyaz,sarı,gri kardeşim.
 
Yaratan Mevla’mız rızık veren de,
Biri tanımıyor farkı bilen de
Hak aşkına merhameti sevende
Hak’ı anlamayanın yeri kardeşim
 
Ya hayır söyle,yada sus
Yaşantında dök ki alsın hissesin
Objektife göz ile yapsın kıssasın
Çalış ki,metotla seri olasın
 
Dünya Müminlerin çile yeridir
Mümin olan,Hakkın gözü,elidir,
TÜRKMENOĞLU ölse bile diridir
İşte Hak’ın evliyası,eri kardeşim.

Cuma TÜRKMEN
ISLAT SİNEMİ

Ak be gözyaşlarım sabır sınama
Rabb’imin aşkına ıslat sinemi
Uzak dur bi Şeytan beni deneme
Kapattım kapumu terk et hanemi
 
Rabb’im emreyledi var olup gezdim
Esirin olmuştum boşlukta kaldım
Hakk’ın ilhamıyla boşalıp doldum
Arıyorum kaybettiğim senemi.
 
Tövbe Ya Rabb tövbe uslat sen bizi
Düşürdün içime ateşli közü
Mahcup etme nolur Turap’ta yuzu
Tevhit ile kapat en son çenemi
 
Rızanı umuyor TÜRKMEN kulunuz
Ummanlara sığmaz rahmet seliniz
Kulum demenizi bekler deliniz
Sevinerek çekeceğim cezamı

 
Cuma TÜRKMEN
HAKKA DOĞRU

Zencirilen bağlasan da
Ben giderim Hakk’a doğru
Gözlerimi dağlasan da
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
Hatem’ül Embiya pirim
Cennete gidiyor sürüm
Kaynağım Kur’an-ı Kerim
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
Fatıma Selveri’in kızı
Kan ağlıyor iki gözü
Bacılara senet sözü
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
Velayetin özü Ali
Bilmeyenler seni deli
Önden akar İslam seli
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
 

Hasan’ül Mücteba beyin
Şehit Serdar’ı Hüseyin
Zeynel Aba İmam soyun
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.

Bağır,Cafer,Musa Rıza
Aşkın düştü çıkmaz öze
Mümin olan bağlı size
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
Tagi,Naki,Asker,Ali
Hepsi Muhammed’in gülü
Mehdi gelecek bülbülü
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.
 
TÜRKMENOĞLU medet sizden
İman ayrılmasın özden
Yürüyelim aynı izden
Ben giderim Hakk’a doğru
Hak’ka doğru,Hakk’a doğru
Ölçü Kur’an,şaşan eğri.

 
BİR ÖNCEKİ SAYFAYA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ

BU SAYI BAŞINA GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ!

 
 
DİKKAT !  BU BİLGİLER TELİF ESERİ OLUP YAZARINDAN  İZİN ALINMADAN KULLANILMAMALIDIR
Yazışma Adresi: corumlu2000@gmail.com